07.05.2018 Views

Metod Dergi - Nisan 2018

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Metod</strong>ergi<br />

1


METODERGİ<br />

okul dergisi<br />

4<br />

6<br />

8<br />

İÇİNDE NE VAR?<br />

NİSAN <strong>2018</strong> - SAYI 10<br />

Editör<br />

Gaye Toklu<br />

Grafik Tasarım<br />

Damla Sönmez<br />

NEDEN<br />

METOD?<br />

KÜÇÜK HAYALLER<br />

BÜYÜK PROJELER<br />

SÖYLEŞİ<br />

EROL BATIRBEK<br />

RESSAM<br />

10 12<br />

14<br />

EĞİTİMDE YENİ<br />

UFUKLAR<br />

ANKARA SANAT<br />

TİYATROSU<br />

BENİ BEKLEME<br />

SPOR ve<br />

BAŞARI<br />

15<br />

16<br />

18<br />

Z KUŞAĞI ve<br />

TEKNOLOJİ<br />

MAVİLİKLERE<br />

AÇILAN<br />

BİR YELKEN<br />

ORTODONTİ<br />

20<br />

22<br />

EYFEL KULESİ<br />

ÖZGÜL ÖĞRENME<br />

GÜÇLÜĞÜ<br />

2 <strong>Metod</strong>ergi


24<br />

26<br />

28<br />

SINAVA HAZIRLIK<br />

DÖNEMİNDE<br />

BESLENME<br />

GİZEMLİ ROMA<br />

STEM<br />

30<br />

31<br />

32<br />

BAĞIMSIZLIĞIMIZIN<br />

TEMİNATI<br />

İSTİKLÂL MARŞI’MIZ<br />

ATATÜRK ve MÜZİK<br />

DÜNYA HAPİSHANESİ<br />

33<br />

34<br />

ATATÜRK ve<br />

MATEMATİK<br />

ANASINIFI<br />

ETKİNLİKLERİMİZ<br />

35<br />

36<br />

37<br />

1. SINIFLARIMIZ<br />

2. SINIFLARIMIZ<br />

3. SINIFLARIMIZ<br />

4. SINIFLARIMIZ<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

3


NEDEN<br />

METOD?<br />

<strong>Metod</strong> Eğitim Kurumları olarak; birinci<br />

önceliğimiz değişen ve gelişen dünyada<br />

güçlü, başarılı, dil bilen, mutlu birer dünya<br />

vatandaşı yetiştirmektir. Öğrencilerimizi<br />

21. yüzyıl becerilerine ulaştırmak için<br />

sorgulayan, araştıran, analiz yapabilen,<br />

kendisiyle ve çevresiyle barışık, yaparak<br />

ve yaşayarak öğrenen, öğrendiği bilgiyi<br />

içselleştiren, gelişmeye istekli, sınav<br />

ve hayat başarısı yüksek bireyler<br />

olarak yetiştirmeyi hedeflemekteyiz.<br />

DENEYİM<br />

19 yıllık deneyimimiz ve birikimimizle, öğrencilerimizin geleceğinin ülkemizin<br />

geleceği olduğu bilincinden hareketle, özgür düşünen ve bilimsel bakış açısına<br />

sahip, çağdaş bireyler yetiştiriyoruz. Öğrencilerimizin hedefleri doğrultusunda,<br />

rahat ve huzurlu bir ortamda, uzman kadromuz eşliğinde sınavlara ve hayata hazırlanmalarını<br />

sağlıyoruz.<br />

4 <strong>Metod</strong>ergi


SINAVLARIMIZ REHBERLİK YAYINLARIMIZ<br />

Sınav sonuçları konu analizli karneler,<br />

detaylı istatistikler ve soru çözümleri<br />

şeklinde açıklanmakta, sonuçlar velilerimize<br />

SMS yoluyla ve K12 sisteminden<br />

gönderilmektedir.<br />

Öğrencilerimizin aynı nokta üzerinde<br />

kalmasına izin verilmez, seviyelerinin<br />

yükselmesi için anlamadıkları konular<br />

ve çözemedikleri sorular için etüt ve<br />

ek ders çalışmaları planlanır.<br />

Okulumuzda rehberlik hizmetleri “her<br />

bireyin farklı yetenekleri, ilgileri ve beklentileri<br />

olduğu” ilkesi üzerine kuruludur.<br />

Öğrencilerimizin sınav sonuçları ve gelişim<br />

süreçleri, birimimiz tarafından takip<br />

altındadır ve velilerle iş birliği yapılarak<br />

öğrencilerin çalışmaları yakından izlenir.<br />

Uzman kadromuz tarafından her ünite<br />

için hazırlanmış MTD Yayınları modüler<br />

dergilerimiz eşliğinde işlenen derslerimiz,<br />

öğrencilerimizin soruyu yazarak zaman<br />

kaybetmelerini engellerken her soru tipini<br />

öğrenmeleri sağlanmaktadır. Bu da derslerimize<br />

yüksek bir verim ve kalite kazandırmaktadır.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

5


Meltem ŞEKER<br />

Fen Bilimleri Öğretmeni<br />

KÜÇÜK HAYALLER BÜYÜK PROJELER<br />

Proje Tabanlı Öğrenme<br />

Nitelikli bir eğitim ortamı, öğrencilerin<br />

yaş ve gelişim özelliklerine göre birlikte<br />

çalışarak ve bilgiyi anlamlandırarak öğrendikleri<br />

zaman etkili ve verimli olabilmektedir.<br />

Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği günümüz<br />

dünyasında, bilgilerin hızla yenilendiği ve değiştiği<br />

bir gerçektir. Bu noktada eğitimin amacı:<br />

öğrencilere bilgi aktarmaktan çok onlara bilgiye<br />

ulaşma yollarını öğretmek olmalıdır. John<br />

Dewey’in yeniden yapılanma, Klipatrick’in<br />

proje metodu, Bruner’in buluş yoluyla öğrenme<br />

ve Thelen’in grup araştırma modelinin bir harmanı<br />

olan proje tabanlı öğrenme yaklaşımının<br />

okullarda kullanımı bu amaca hizmet etmeye<br />

uygun olabilir.<br />

Proje tabanlı öğrenme öğrencilerin, kendilerine<br />

özgü bir biçimde çalışmalarına, problem<br />

çözmelerine, düşünmelerine, sorgulamalarına,<br />

bilgiye erişmelerine, bilgiyi işlemelerine ve harmanlamalarına<br />

imkân sağlar. Hem bireysel hem<br />

de ekip olarak yapılabilen projeler sayesinde<br />

öğrenciler iş birliği içinde sınıf arkadaşlarıyla<br />

çalışma imkânı bulurlar.<br />

Proje tabanlı öğrenme yaklaşımında temel<br />

amaç, öğrencilere mevcut bilgileri aktarmaktan<br />

çok bilgiye ulaşma becerilerini kazandırmaktır.<br />

Bu yaklaşımda çeşitli bilgiler arasındaki ilişkileri<br />

görebilen, bilgiyi örgütleyip yeni bilgiler<br />

üretebilen ve ürettiği bilgiyi başkalarının hizmetine<br />

sunabilen bireyler yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.<br />

Proje Destekli Eğitim’de “proje” daha fazla öğrenilmeye<br />

değer bir konunun çocuklar tarafından<br />

derinlemesine incelenmesi anlamına gelir.<br />

Proje önerileri öğretmen veya çocuk tarafından<br />

rastlantıyla ortaya çıkarılan bir olay ya da problem<br />

ile ilgili olabilir. Proje yaklaşımı ile derinlemesine<br />

yapılan incelemeler sırasında çocuklar<br />

kendi çözümlerini bulurken öğretmen sorunları<br />

biçimlendirir, çocukların çözüm ve kaynak bulmalarına<br />

yardımcı olarak kolaylaştırıcı rolünü<br />

üstlenir. Proje sonunda bir ürün ortaya koyulur.<br />

Proje Destekli Eğitim bir metottan çok, bir yaklaşım<br />

tarzıdır. Projeler, küçük çocukların dramatik<br />

oyun, el işi ve resim gibi aktiviteleri, okul<br />

dışındaki yaşamlarıyla bağlantı kurularak zenginleştirir.<br />

Soru sorma ve araştırma yapmanın<br />

yanı sıra çocuklar, aktivitelerine kendileri karar<br />

verir; sorun çözme yeteneklerini geliştirme fırsatı<br />

bulurlar; öğrendiklerini paylaşırlar; projelerde<br />

edindikleri bilgileri kullanabilirler.<br />

Proje çalışmalarının üç aşaması olduğu düşünülebilir:<br />

6 <strong>Metod</strong>ergi


Planlama ve Başlama<br />

“Planlama ve başlama” olarak adlandırılan<br />

projenin birinci aşamasında,<br />

çocuklar ve öğretmen, araştırılacak<br />

konunun seçilmesi ve sadeleştirilmesinde<br />

kendilerine belli bir süre verirler.<br />

Konu, öğretmen ya da çocuk tarafından<br />

önerilebilir. Konu seçiminden<br />

sonra öğretmenler, çocuklarla birlikte<br />

bir kavram haritası çıkarır. Projenin<br />

bu ilk aşaması süresince çocuklar<br />

aynı zamanda konu ile ilgili geçmiş<br />

yaşantılarını irdeler.<br />

Proje Uygulaması<br />

(Alan Çalışması)<br />

Proje çalışmalarının “alan çalışması”<br />

olarak adlandırılan ikinci aşamasında,<br />

üzerinde durulan konuya yeni<br />

bilgiler eklenir. Projenin bu aşaması<br />

genellikle alanların, nesnelerin ya<br />

da olayların incelenmesi için yapılan<br />

doğrudan araştırmalardan oluşur.<br />

Kimi zaman okul dışına yapılan<br />

gezilerle, kimi zaman konuk konuşmacılarla,<br />

kimi zaman nesnelerin, kitapların,<br />

fotoğrafların ya da ürünlerin<br />

toplanması ile gerçekleşen bu aşama,<br />

“projenin kalbi” olarak tanımlanabilir.<br />

Bu aşamada çocuklar araştırma<br />

yapar, gözlemlerden sonuçlar çıkarır,<br />

yeni bilgileri keşfeder, tahminlerde<br />

bulunur ve tartışırlar.<br />

Projeyi Sonuçlandırma<br />

Proje çalışmasının üçüncü evresinde<br />

temel nokta, projelerin tamamlanması<br />

ve öğrenilenlerin özetlenmesidir.<br />

Olayların bir araya getirilmesi<br />

ve özetlenmesi olan üçüncü aşama;<br />

bulgular, konuşmalar, dramatik sunumlar<br />

ve geziler biçiminde sonuçların<br />

hazırlanmasını ve rapor halinde<br />

sunulmasını içermektedir.<br />

Dikkatli bir şekilde planlanan, yönetilen<br />

ve değerlendirilen titiz projeler<br />

öğrencilerin problem çözme, işbirliği,<br />

eleştirel düşünme becerileri ve<br />

zaman yönetimi becerilerini geliştirmenin<br />

yanı sıra bilimsel bilgi ile gündelik<br />

hayatı ilişkilendirerek akademik<br />

bilgiyi anlamlandırmasını sağlar.<br />

Proje tabanlı öğrenme ile öğrenciler<br />

kendi öğrenmelerini sahiplenerek<br />

akademik kazanımı içselleştirir.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

7


RESSAM<br />

EROL BATIRBEK<br />

SÖYLEŞİ<br />

Hatice Eroğlu<br />

Görsel Sanatlar Öğretmeni<br />

Bu sayımızda size ressam Erol Batırbek’i<br />

tanıtacağız. 1979 yılında Gazi<br />

Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü<br />

bitirerek 1982 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesi’ne öğretim üyesi olarak giren ressam<br />

Erol Batırbek, bugüne değin ikisi yurt dışında<br />

(Rusya ve Fransa) olmak üzere 23 kişisel sergi<br />

açmış, 400’ün üzerinde grup ve karma sergiye<br />

katılmıştır. Birçok resmî ve özel koleksiyonda<br />

resimleri bulunan sanatçının ödülleri ve mansiyonları<br />

da bulunmaktadır.<br />

Sanatçının sanat hakkındaki düşüncelerini ve<br />

resimlerini kendi söyleşisinden aktaralım.<br />

DESEN de demesen de DESEN<br />

Desen çizmeyi çok seviyorum. Belki de daha<br />

çok desene dayalı konuları ele almamın nedeni<br />

bu olsa gerek. Portreler, atlar, balerinler, nüler<br />

ve şimdilerde ise çöp toplayanlar gibi.<br />

Resimlerimi yaşadığım çevreden etkilenerek,<br />

gözlemlerime dayanarak yapıyorum. Ele aldığım<br />

konuyu salt görsel etkisi ile değil, tüm yön-<br />

8 <strong>Metod</strong>ergi<br />

leri ile farklı kaynakları araştırarak ele alırım.<br />

Film, fotoğraf, TV, yazılı metin, arşiv çalışması<br />

vb... Daha sonra konu ile ilgili notlar alır, eskizler<br />

yaparım. Bu birikimlerden sonradır ki ancak<br />

kendime güvenim gelir ve tuvalin karşısına geçerim.<br />

Gelinen sonuç ne o ilk eskizlerdir ne de<br />

söz konusu doğadır. Yepyeni bir şeydir ortaya<br />

çıkan. Sanırım yaratıcılığın güzelliği ve heyecanı<br />

bu olsa gerek. Bir serüven “de” yaşamak.<br />

Figüre ilişkin anlatımlara yöneldiğinizde zor<br />

ilişkilerin karmaşasıyla baş başa kalırsınız. Konudan<br />

öyküye, bireyden ilişkilere, mekândan<br />

zamana uzanan, çoğalan kavramlarda bütüncül<br />

bir anlatım yakalamak gerekir. En önemlisi;<br />

figür, bir kimlik, bir kişilik olarak anlatımının<br />

içinde varlığın yaşamsallığını kalıcı kılmalıdır.<br />

Bunun için özel yorumlara, ifadeci soyutlamalara<br />

geçmeden, figürün biçimsel olgusunu eksiksiz<br />

çözümlemek gerekir. Bunun temeli güçlü<br />

bir öğreti, durmaksızın üretilen desen ve eskiz<br />

çalışmalarından geçer. Sayısız denemelerden<br />

sonra ifadeyi özgün kılan deformasyonlar, anlatımı<br />

güçlendiren renksel soyutlamalar, dinamizmi<br />

güçlendiren leke dağılımlarına ulaşılabilir.<br />

ö Çoğalan desenler, artan poşatların ardından<br />

tek tek büyük yağlıboya tuvaller çıkmaya<br />

başlar. Gerçek ve büyük hesaplaşma burada yaşanır.<br />

ö Resimde konu bence; sanatçının farklı zamanlarda<br />

ele aldığı temalar bütünüdür. Konu<br />

farklılıkları resimlerde yenilik demek değildir<br />

kesinlikle. Fakat yeni konular, yeni arayışlara<br />

yönlendirir sanatçıyı.<br />

ö Disiplinler arası etkileşim resimlerime yansır.<br />

Öncelikle sinema, müzik, edebiyat… Çok<br />

sevdiğim filmleri tekrar tekrar izler, bunlardan<br />

görsel notlar alır, tuvallerime nasıl yansıtacağımı<br />

araştırırım. Örneğin; Ünlü Yunanlı yönetmen<br />

“THEO ANGELOPOULOS ANISINA” serisi,<br />

resimlerime böyle yansımıştır.<br />

ö Caz müziğinin durmaksızın yinelenen doğaçlama<br />

ritmi, resimlerimdeki görsel ritimle buluşarak<br />

yeni anlatımlara yönelir.


ö Sanatın tanımı ve içeriği ne olursa olsun;<br />

sanat, söyleyecek bir sözü olanların işidir.<br />

Eğer yaşam karşısında bir duruşunuz, ilkeleriniz,<br />

sorularınız, çelişkileriniz yoksa söyleyecek<br />

sözünüz de yok demektir. Bu durumda<br />

yaptığınız iş de kesinlikle sanat değildir.<br />

ö Özgün ve estetik bir dilde (üslup) sözünüzü<br />

söyleyemiyorsanız, o vakit küresel sanat<br />

adı altında endüstriyel bir üretim yapıyorsunuz<br />

demektir.<br />

ö Sanat nedir tartışmaları günümüzde sanat<br />

ne değildir ki noktasına gelmiştir.<br />

ö Plastik sanatlar çatısı altına fotoğraf, film,<br />

video, bilgisayar vb. tasarıma dayalı anlayışlar<br />

girmeye başlamış, yaratıcılık değil tasarım<br />

öne çıkmaya başlamıştır.<br />

ö Sanatta teknoloji amaç mı yoksa araç mıdır?<br />

Bilgisayarda tasarlanarak çıktısı alınıp tuval<br />

üzerine basılan dijital görseller resim sanatı<br />

altında ortalıkta dolaşmaktadır. Teknolojiye<br />

dayalı endüstriyel ürünler, insanı geçmişinden<br />

koparıp insan-sanat ilişkisini engellemektedir.<br />

ö Endüstriyel kültür ve sanatın yaratıcıları,<br />

o yılın modasını yaratır gibi tıpkı, dönemin<br />

sanat anlayışını da yaratmaya başlamışlardır.<br />

Küreselleşme adı altında dünyada ne olup bittiğini<br />

bilgisayar sayesinde öğrenen ama yaşadığı<br />

kentin arka sokaklarında ne olup bittiğini<br />

görmeyen, göremeyen bir insan (sanatçı tipi)<br />

yaratılmaya çalışılmaktadır.<br />

Çağımız sanatının ve sanatçısının en büyük<br />

sorunlarından biri budur.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

9


Nihal YILDIZ<br />

İngilizce Öğretmeni<br />

EĞİTİMDE YENİ UFUKLAR<br />

Çağımızın gereklerine hitap eden öğretim<br />

programları, bireye eleştirel<br />

düşünme ve iletişim becerileri kazandırmalı,<br />

çocuklarımızın sadece bugün değil<br />

gelecekte de karşılarına çıkabilecek her<br />

durumda yeterli olmalarını ve bir sorunun pek<br />

çok yönünü görerek çok boyutlu düşünmelerini<br />

sağlamalıdır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri,<br />

çevreye karşı duyarlı, kişiler arası iletişim becerileri<br />

olan bireyler yetiştirirken, öğrencilerin<br />

değişen ve gelişen bilim ve teknolojinin yanı<br />

sıra değişen yetenek ve ilgi alanlarına da uyum<br />

sağlayabilecekleri biçimde planlanmalıdır. Bu<br />

amaçla okulumuz da çağın gereklerine uygun<br />

bilimsel yöntemlerle şekillendirilmiş eğitimi<br />

esas almıştır. English, Maths ve Science alanlarında<br />

uluslararası kazanımları hedef alan eğitim<br />

sistemimiz ve eğitimcilerimiz, çocuklarımızda<br />

bilginin hatırlama, anlama, uygulama, analiz<br />

etme, değerlendirme ve yaratma yollarını izleyerek<br />

oluştuğunu bilmektedir. Bu bilinçle tasarlanan<br />

English, Maths ve Science derslerimizde<br />

Gözlemleme, Sorgulama, Deneme-Tartışma,<br />

İlişkilendirme ve Bilgiyi İletme aşamaları ile<br />

öğrencilerimiz eğitimin aktif birer parçası olarak<br />

öğrenme sorumluluklarını alan ve öğrenmeyi<br />

öğrenen yetişkinler olma yolundadırlar.<br />

Gözlemleme: Okuma, dinleme veya görme aracılığıyla<br />

öğrenciler hedeflenen konuyu/nesneyi<br />

çeşitli açılardan gözlemlerler, sonuca varırlar.<br />

Sorgulama: Öğrencilerin soru sorma, konuşma<br />

beceri ve cesaretlerini artırmaya yönelik olan<br />

bu aşamada öğrenciler konuyu tartışırlar, öğrendikleri<br />

dili daha zengin kullanarak düşünme ve<br />

sonuca varma becerilerini geliştirir ve başkalarının<br />

fikirlerine saygı duyarak kendi fikirlerini<br />

ortaya koyabilmeyi öğrenirler.<br />

Deneme - Tartışma: Öğrenciler bireysel veya<br />

grup olarak ilgili konuyu tartışırlar, bulgularını<br />

kaydederler, öğretmenin rehberliğinde herkesin<br />

aktif olduğu bir ortamda çalışırlar.<br />

İlişkilendirme: Bu aşamada, izlenen süreçte<br />

farkına varılan bilgiyi diğer sonuçlarla birlikte<br />

analiz edebilme, ilişkilendirme ve bir sonuca<br />

varabilme becerisi öğrencilerimizde geliştirilmektedir.<br />

Bilgiyi iletme: Gözlemlenen ve denenen bilgiyi<br />

sonuca bağlayabilme becerisinde öğrenciler ça-<br />

10 <strong>Metod</strong>ergi


lışmalarını sınıfa sunarlar ve diğerlerinin çalışmalarına<br />

eklemeler yaparlar.<br />

Dil öğreniminin temeli olan okuma, yazma, dinleme<br />

ve konuşma becerilerini kullanma fırsatı veren bilimsel<br />

yöntemlerin izlenmesi, çocukların üretici, yaratıcı,<br />

girişimci ve öğrenmenin amaçlarını fark edecek bilinçte<br />

olmalarında büyük bir role sahiptir.<br />

Konunun niteliği ve öğrencilerin seviyelerine göre<br />

öğretmenlerimizce düzenlenen bu aşamalara örnek<br />

olması için aşağıda aile bireyleri konusunun öğrenileceği<br />

bir derste izlenen süreç kısaca verilmiştir:<br />

Gözlem<br />

Dört farklı aile fotoğrafı öğrencilere gösterilir.<br />

Sorgulama<br />

Öğretmen ve öğrenciler fotoğrafla ilgili sorular sorar<br />

ve öğrencilerin bu soruları cevaplandırması beklenir.<br />

Öğretmen, öğrencilerin sorularını verilen materyal ile<br />

ilişkilendirmede rehber olur.<br />

Deneme-Tartışma<br />

Öğrenciler gruplara ayrılarak resimlerde gördükleri<br />

detayları birlikte tartışarak, bulgularını kaydederler.<br />

Öğretmen, gruplar arasında dolaşarak öğrencileri gözlemler<br />

ve yönlendirir.<br />

İlişkilendirme<br />

Verilen materyaller üzerindeki farklılık ve benzerlikleri<br />

fark eden öğrenciler, bulgularını kendi aileleri ile<br />

de ilişkilendirirler.<br />

Bilgiyi iletme<br />

Gruplar, çalışmalarını sınıfa sunarlar. Diğer gruplar<br />

gerekli durumlarda eklemeler yaparak sunumu zenginleştirirler.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

11


Sema BATIRBEK<br />

<strong>Metod</strong> Koleji Müdürü<br />

ANKARA SANAT TİYATROSU<br />

BENİ BEKLEME<br />

Bu sayımızda size Türkiye’nin en eskive<br />

en köklü tiyatrosu olarak 6 Aralık<br />

1963 tarihinde Asaf Çiyiltepe ve arkadaşları<br />

tarafından kurulmuş ilerici bir tiyatroda,<br />

Ankara Sanat Tiyatrosu’nda bu sezon sahnelenen<br />

Beni Bekleme oyununu tanıtacağız.<br />

Türk tiyatro tarihine bir mihenk taşı olarak yerleşen<br />

Ankara Sanat Tiyatrosu; yüzlerce oyuncu,<br />

yazar, yönetmen, sahne tasarımcısı, sahne müzisyeni<br />

ve teknisyenini yetiştirmiş bir okuldur.<br />

Sanat yönetmenliğini uzun yıllar bu tiyatroda<br />

sürdüren Rutkay Aziz, birçok oyuna yönetmen<br />

ve oyuncu olarak imza atmıştır.<br />

“Beni Bekleme” oyunu işte bu tiyatronun sanat<br />

alevini söndürmeyen, meşaleyi elden ele devralan<br />

Ankara Sanat Tiyatrosu çalışanlarından<br />

Yeşim Dorman tarafından yazılmış ve Hakan<br />

Güven tarafından yönetilmiş bir oyundur.<br />

12 <strong>Metod</strong>ergi


Birbirlerinden her gün intikam alan fakat ayrılamayan<br />

bir çift. Birbirlerinden nefret mi ediyor<br />

yoksa birbirlerine acıyorlar mı? Geceleri eve<br />

gelip onlara ebeveynlik eden bir oğul. Oyun<br />

1980 sonrası cezaevinden çıkan çiftin hayata tutunma<br />

mücadelesini anlatıyor. Gerçek olaylardan<br />

etkilenerek yazılmış trajikomik bir hikâye.<br />

Bu oyundaki ruh hallerini ve krizleri Prof. Dr.<br />

Cengiz Güleç şöyle betimliyor: “Hayatımıza<br />

anlam katan ülkülerimizin, hedeflerimizin ve<br />

amaçlarımızın boşa çıktığı olağan dışı yaşam<br />

krizlerinde ‘yenilgi’ duygularımız baskın hale<br />

gelir. Sevdiklerimizden ayrılık hele de sevdiğimiz<br />

birinin ölümü ‘kayıp’ olarak yaşanır. Kayıp<br />

ne kadar acı olursa olsun hayatımıza devam<br />

etmek isteriz. Kaybettiğimiz kişi ile ilgili anılar<br />

zamanla silikleşir, acının yoğunluğu azalır,<br />

belirli bir yas sürecinden sonra hayata katılmak<br />

üzere hamleler yaparız. Yas süreci içinde kaybettiğimiz<br />

kişinin duygusal varlığı zihnimizde<br />

dolaşır durur. Hesaplaşmalar yapılır ve sonunda<br />

bir tür uzlaşmaya varılır. Bu süreç kimi zaman<br />

ayları kimi zaman yılları alır. Eğer gerekli olan<br />

yas süreci yaşanmış ise kaybedilen kişi ile ilgili<br />

anılar tekrar tekrar gözden geçirilirken ilişki<br />

yeni bir değerlendirmeye tabii tutulur. Sevgi<br />

dolu anılar mutluluk duyguları uyandırır.Yaşanmış<br />

düş kırıklıkları, halledilmemiş sorunlar,<br />

karşılanmamış beklentiler keder ve öfkeye yol<br />

açar. Sonuçta karmaşık anılar ve duygular geleceği<br />

olmayan bir mazi olarak geride bırakılır.<br />

Olağan yas işlemi her zaman sorunsuz ilerlemez.<br />

Özellikle kayıpta bir ihmal ya da kusur söz<br />

konusu ise, suçluluk gibi can yakıcı duygular<br />

nedeni ile yas tutmak çok zorlaşır. Bitmeyen<br />

bir yasa gömülen kişiler kaybedilen kişi ile yaşadıkları<br />

ilişkinin olumlu özelliklerinden çok<br />

suçluluk duygularını pekiştiren deneyimlere<br />

odaklanırlar.”<br />

“Beni Bekleme” oyunu işte tam da bu iç çatışmaları<br />

ve çiftlerin suçluluk duygusu ile birbirlerine<br />

yönelen suçlamalarından yola çıkarak<br />

kurgulanmış bir oyun.<br />

“Beni Bekleme” oyunu, ülkelerin her döneminde<br />

politik kavgaların, baskının, adaletsizliğin,<br />

tutuklamaların, kayıpların sıradanlaştığı; dokunduğu<br />

yerlerde ise onulmaz yaralar açtığı iki<br />

kişinin acısını trajikomik bir üslupla anlatır.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

13


SPOR ve<br />

BAŞARI<br />

Yasemin KARABAY<br />

Beden Eğitimi Öğretmeni<br />

Spor; sistem, disiplin, hedef ve başarı<br />

kombinasyonudur. Spor yapan çocuk<br />

ister istemez, sisteme, disiplinle sistemi<br />

uygulamaya, hedef koymaya ve başarmaya<br />

güdümlenir. Sporcu düzenlidir, sistemlidir, hedefleri<br />

vardır. Bu şekilde yaşayan bir çocuğun<br />

hayatının içinde de aynı düzen gözlemlenir.<br />

Enerjisini atan, sosyal bir gruba ait olan çocuğun<br />

mutluluğu, çevresinin desteği ve kazandığı<br />

başarı onu motive eder. Sağlığı, direnci, görüntüsü<br />

ve becerileri arkadaşları içinde de saygı<br />

uyandırır. Spor yapan çocuk onaylanır, destek<br />

görür ve sevilir. Tüm bu pozitif katkılar çocuğun<br />

ders başarısını da pozitif yönde etkiler.<br />

İyi bir sporcu, gün içinde yaptığı neredeyse her<br />

şeyi yaptığı spora göre, bir sporcunun yapması<br />

gerekenlere göre düzenlemelidir. Yapılan sporun<br />

yeterli oranda etkisini görmek ve gerçek bir<br />

sporcu olabilmek için bu temel esastır.<br />

Beslenme, bir sporcu için en az fiziksel etkinlik<br />

kadar önemlidir. Düzgün beslenemeyen bir<br />

sporcunun etkinliği boşa yapılmış sayılmaktadır.<br />

Yorgunluğunu atmanın, vücudunun zindeliğini<br />

korumanın, kas gelişimini sağlamanın ve<br />

dolayısıyla sağlıklı kalmanın en büyük önceliği<br />

beslenme düzenidir. Protein alımının yeterli<br />

olması, enerji verici ve sağlıklı yiyeceklerin<br />

tüketilmesi, gerekenden fazla yağ, tuz ve şeker<br />

kullanılmaması bir sporcu için hayati önem taşımaktadır.<br />

İyi bir sporcu bunları felsefe edinip<br />

yediği yiyeceklerde uygulamalıdır. Aksi takdirde<br />

yerinde sayacaktır.<br />

Uyku düzeni sporcu için çok önemlidir. Sporcunun<br />

sporuna devam edebilmesi için ön şart sayılmaktadır.<br />

Yorucu çalışmanın ardından vücut<br />

yeni güne zinde başlayabilmek adına dinlenmeye<br />

ihtiyaç duyar. Uyku düzeninin sağlanamaması<br />

ve dinlenmenin yeterli düzeyde yapılamaması<br />

demek, ertesi gün yapılacak olan antrenman için<br />

sporcunun yeterli enerjiyi kendinde bulamaması<br />

demektir. Spor disiplini sahibi olan bir sporcu,<br />

uyku ve beslenme düzeni olmadan gücünün<br />

tamamını sporuna aktaramayacağını bilmelidir.<br />

İyi bir sporcu olmanın bir diğer şartı ise spor<br />

ahlâkı ve disiplini sahibi olmaktır. Sporcu insan<br />

diğer insanlara göre fiziksel üstünlüğe sahip olmakla<br />

birlikte, bu üstünlüğün diğer kişilere karşı<br />

saygısızlık ve rahatsızlık verecek şekilde kullanılmaması<br />

gerekir. Müsabakalarında rakiplerine<br />

karşı da aynı saygı düzeyinde davranışlar sergilemesi<br />

gerekmektedir. Sporcu yaşamını sporuna<br />

göre disipline etmelidir. Bunları yapan insanlar<br />

iyi birer sporcu olurlar ve iyi bir sporcu olmak<br />

iyi bir insan olmayı da beraberinde getirir.<br />

Spor başarısında önemli bir nokta da kendine<br />

güvendir. Başarılı bir sporcu, durumun ne kadar<br />

kötü olduğunu ya da kaynaklarının ne kadar sınırlı<br />

olduğunu düşünmez. Gelmek istediği noktaya<br />

erişene kadar çok çalışır ve hedefe ulaşmak<br />

için tüm zorlukları aşar. Biz anne babalar olarak<br />

çocuklarımızın arkasında olup onları bu spor<br />

hayatlarında desteklersek inanıyorum ki yolları<br />

hep aydınlık, hep ışıklı olacaktır. Spor dolu<br />

yarınlara…<br />

2017/<strong>2018</strong> EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINDA YAPILAN ANKARA OKUL<br />

SPORLARI MÜSABAKALARINDA:<br />

YÜZME branşı Minikler kategorisinde 4/A sınıfı öğrencilerimizden Berfin<br />

Deniz Davulcu 100m Kurbağa stilinde Ankara il 3’üncüsü olmuştur.<br />

YÜZME branşı Küçükler kategorisinde 6/A sınıfı öğrencilerimizden<br />

Tolga Temiz, 100m Sırt Üstü stilde 1’inci ve 200m Serbest stilde 3’üncü, 100 m<br />

Serbest stilde 1’inci ve 50m Sırtüstü stilde 1’inci olmuştur.<br />

ESKRİM branşı Yıldızlar kategorisinde 8/A sınıfı öğrencilerimizden Yusuf<br />

Arda Ay Ankara 2’ncisi olmuştur.<br />

JUDO branşı Yıldızlar kategorisinde 8/A sınıfı öğrencilerimizden Emre Can<br />

Kurt Ankara 2’ncisi olmuştur.<br />

Bizler <strong>Metod</strong> Koleji olarak spor alanında çocuklarımızın yanında olup her<br />

zaman destek olmaktan büyük gurur duyduk...<br />

14 <strong>Metod</strong>ergi


Z KUŞAĞI ve TEKNOLOJİ<br />

İbrahim Cihan KAŞKAYA<br />

Bilişim Teknolojileri Öğretmeni<br />

Teknoloji, sürekli gelişen ve kendini<br />

yenileyen bir kavramdır. Bunun nedeni<br />

de değişen yaşam koşulları ve ihtiyaçlardır.<br />

Teknolojik gelişmeler artık günümüz<br />

sorunlarına ve ihtiyaçlarına cevap vermekle kalmayıp<br />

gelecekteki dünyanın nasıl olacağına dair<br />

bizlere ipuçları vermektedir. Bunlara örnek verecek<br />

olursak: sanal gerçeklik, yapay zekâ, robotlar,<br />

dronelar, elektrikli otomobiller, otonom<br />

sistemler, 3 Boyutlu yazıcılar vb. sayabiliriz.<br />

Bu teknolojiler artık günümüzde kullanılmaya<br />

başlanmış olup gelecekte daha da geliştirilerek<br />

günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelecektir.<br />

Görüldüğü gibi teknoloji gün geçtikçe hayatımızın<br />

daha da içine girmekte, hatta hayatımız<br />

teknoloji ile şekillenmektedir. Z kuşağı olarak<br />

adlandırdığımız yeni nesil, teknolojinin yön<br />

verdiği günümüz dünyasında büyümektedir.<br />

Bu durumun doğal sonucu olarak da Z kuşağı<br />

çocukları kendilerinden önceki nesillere göre<br />

teknolojik gelişmelere çok daha hızlı uyum<br />

sağlayabilmektedir. Günümüzde teknolojik aygıtların<br />

kullanıcı kitlesinin büyük bir bölümünü<br />

çocukların ve gençlerin oluşturması şaşırtıcı<br />

değildir.<br />

Dijital dünyayla bu kadar iç içe olan bu genç<br />

nesil geleceğin teknolojisinin şekillenmesinde<br />

de önemli rol oynayacaktır. Geleceği, kendi<br />

ihtiyaçları doğrultusunda, kendi cihazlarını tasarlayan<br />

ve programlayan bu gençler oluşturacaktır.<br />

Bizler de <strong>Metod</strong> Koleji olarak geleceğin<br />

tasarımcı ve programcılarını yetiştirmek üzere<br />

eğitim programlarımızı analitik ve algoritmik<br />

düşünme, problem çözme ve yaratıcılık odaklı<br />

kurguluyoruz. Teknolojiyi sadece tüketen değil,<br />

aynı zamanda teknolojiyi kullanarak özgün projeler<br />

üreten bireyler yetiştirmeyi amaçlıyoruz.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

15


MAVİLİKLERE<br />

AÇILAN BİR YELKEN<br />

Dr. Duru Duruman Özkaban<br />

Danışman, Uluslararası İlişkiler.<br />

“Kanımızda, terimizde ve göz yaşımızda tuz var. Hepimiz okyanusa bağlıyız ve denize gittiğimizde, ister yelken için<br />

ister seyir için geldiğimiz yere geri gideriz.”<br />

John Fitzgerald Kennedy<br />

İnsanların hayatında bakış açılarını değiştiren<br />

zamanlar var… Bir tat, bir koku, bir<br />

renk veya bir heyecan. Benim için deniz<br />

hep çok büyük sevda ve çok saygı duyduğum<br />

bir öğretmen olmuştur. Nedir denizde seni çeken<br />

derseniz: “Kokusudur, mavisidir, rüzgârıdır,<br />

içindeki bin bir türlü canlısıdır…” Yosunundan<br />

balığına, derinliklerinden sığlıklarına,<br />

devinimine, uçsuz bucaksız ufkuna, kimi zaman<br />

insanları birleştiren, kimi zaman ise ayıran limanlarına,<br />

gizemine, dokusuna, gün batımına,<br />

dolunayın yansımasına, yakamozlarına, kayalıklarında<br />

köpüren dalgalarına… Her şeyine<br />

hayranlıkla, özlemle ve sevgiyle bakarım. Hiç<br />

doyamam denize, doğma büyüme bir Ankaralı<br />

olarak gittiğim deniz tatillerinden geri dönerken,<br />

hep keşke bir gün daha fazla kalsaydık, bir<br />

gün daha denizle haşır neşir olabilseydim derken<br />

bulurum kendimi.<br />

Bu durumda deniz ile daha yakın olabilmemi<br />

sağlayacak çabalar da hayatımın doğal bir parçası<br />

oldu. Annemin kucağında öğrendiğim yüzme,<br />

kırk sekiz yaşında babamı kaybettiğim yaz<br />

başladığım dalış ve şimdi de yelken.<br />

Hepsinin ayrı bir büyüsü, insan doğasına kattığı<br />

farkındalıklar var. Yelken yaparken denizin size<br />

kucak açmasıyla birlikte rüzgârı da deneyimlemeye,<br />

yaşamaya başlıyorsunuz. Dalışlarda<br />

akıntının verdiği duygu yelken yaparken size<br />

rüzgâr ile “merhaba” diyor. Tabii akıntı olmasa<br />

da dalış yapabilirsiniz ama rüzgâr olmazsa yelken<br />

olmuyor.<br />

Yelkenli ile seyir yaparken rüzgârın gücünü<br />

benliğinizde duyumsarsınız. Motor gürültüsü<br />

değil, yalnızca teknenin sular üzerinden kayarken<br />

çıkardığı ince bir ses… Yanınızdan kuşlar<br />

uçar, şanslıysanız yunuslar size eşlik eder. İnsan<br />

olduğunuzu, canlı olduğunuzu hissedersiniz…<br />

Yaşadığınızı, her nefesin ne kadar değerli olduğunu<br />

yeniden fark edersiniz. Kapalı ofislerle<br />

alışveriş merkezleri arasına sıkışmış olarak<br />

yaşamanın varoluşunuzdan alıp götürdüğü<br />

yaratıcılık geri döner damarlarınıza, “yapabilirim<br />

hissi” canlanır içinizde masmavi ufuklara<br />

bakarken. Denizle haşır neşir olan insan iyidir,<br />

bilgedir, sevecendir, saygılıdır. Çünkü zorlu deneyimleriyle<br />

öğrenmiştir hem okyanusta minicik<br />

bir damla olduğunu hem de koskocaman bir<br />

bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu. Hayatla<br />

ve insanla olan ilişkilerini bu bilgi üzerinden<br />

yaşar.<br />

Yelken sporu günümüzde pahalı bir hobi olarak<br />

görülse de aslında hiç de öyle başlamamış. İnsanların<br />

denize olan tutkuları ve ticari amaçlar<br />

onları motor gücü icat edilmeden önce rüzgâr<br />

gücünden faydalanarak zor denizlerde seyir<br />

yapmaya yönlendirmiş. Okyanuslar aşılmış<br />

yelkenlilerle, çağımız teknolojisinin kolaylaştırıcılığı<br />

olmadan. Navigasyon cihazları yerine<br />

güneş, ay, yıldızlar kullanılmış. Kolay değil<br />

yelkenli bir tekneye hükmetmek, ama “Yelken<br />

yapmak zor değil mi?” diye soran arkadaşlarıma<br />

aslında eskiden zormuş diyorum. Şimdi teknoloji<br />

her an yanımızda, navigasyon programlarını<br />

cep telefonlarımıza bile yükleyebiliyoruz.<br />

Dedim ya deniz öğretmen diye, rüzgârlı bir havada<br />

denize açıldığınızda önce deniz size bu<br />

kocaman su kütlesinin üzerinde ancak onun<br />

izin vereceği şekilde ve onun kurallarına uy-<br />

16 <strong>Metod</strong>ergi


duğunuz ölçüde var olabileceğinizi fısıldıyor.<br />

Anneciğimin bir sözü vardı, hep kulağımda<br />

küpedir. “Denizle şaka olmaz.” Denizle şaka<br />

olmaz evet, denizin enginliğine saygı duymak<br />

gerek önce, sonra o sizin ondan keyif almanıza<br />

izin verecektir.<br />

Motorlu bir tekne ile giderken çizdiğiniz rota<br />

ile yelkenli tekne için çizeceğiniz rota çok farklı<br />

olabilir rüzgârın yönüne göre… Teknenin yönünü<br />

ve yelkenleri rüzgârın yönüne göre ayarlarsınız<br />

ve rüzgâr üstü veya rüzgar altı oluşunuza<br />

göre tramola ve kavança atarak ilerlersiniz. Bu<br />

denizci terimlerini ve neye karşılık geldiğini<br />

öğrenmek de teknede kaptanın verdiği komutları<br />

uygulamak kadar önemli. Onun için<br />

teknede antreman yapmak yetmiyor, karada da<br />

ders çalışmak gerekli… Olur da yelken yapmaya<br />

heves duyarsanız bunlara hazırlıklı olmak<br />

gerekiyor.<br />

Yelkenin rüzgâr ile dolma prensibinin uçakların<br />

uçma prensibi ile benzer olduğunu öğrendiğimde,<br />

biraz rahat ettiğimi söylemeliyim.Uçak kanatları<br />

bir çeşit yelken görevi görüyor motordan<br />

gelen hava ile. Uçak hava denilen maddenin<br />

varlığı sayesinde uçuyor, tekne ise suyun üzerinde<br />

yine havanın sunduğu kuvvetten faydalanarak<br />

seyir yapıyor.<br />

Yelken yaptığımız teknenin adı Tutkumm. Neşe<br />

Hasipek kaptanın teknesi. Dümende ise benim<br />

ortaokuldan beri arkadaşım Ceyda Güleçyüz<br />

var. Ben de onun sayesinde bu teknede yer alabildim.<br />

Teknenin diğer devamlı mürettebatı ise<br />

Şule Kükrer ve Ferda Volkan. Lale, Asuman<br />

Sanem ve marinadan sekiz kadın ile antremana<br />

çıkmak üzere Bodruma oldukça fırtınalı bir<br />

havada ulaştık.Sadece kadınlardan oluşan bir<br />

teknede yelken yapmak fikri bana çok heyecan<br />

verici geldi. Aslında erkekler şöyledir kadınlar<br />

böyledir gibi genellemelerde fazlasıyla yanılma<br />

payı olduğunu zaman içinde gördüm. Güç<br />

kullanmak gerekiyor bazen, ama aslanlar kadar<br />

kuvvetli olmak da gerekmiyor, sadece 49 kilo<br />

olmama rağmen fazla bir zorlanma yaşamadım.<br />

İlginç olan bir başka özellik ise tüm kadınların<br />

50 yaş üstü olmasıydı. Kimisi anne, kimisi anneanne<br />

adayı, kimisi evli, kimisi bekâr, çocuklu<br />

çocuksuz kadınlar… Kıyıdan tekneye atlarken<br />

getirdikleri sadece bedenleri değil, sevgilerini,<br />

özlemlerini, hayallerini, yaşanmışlıklarını da<br />

yüklüyorlar tekneye, bilerek veya bilmeyerek.<br />

Bir bütün oluyor bu kadınlar o teknede, şakalar<br />

yapılıyor, şarkılar söyleniyor, bazen hüzünlü bir<br />

ayrılık hikayesi dinliyorsunuz, bazen bir yemek<br />

tarifi, ama dinliyorsunuz gerçekten, dinlermiş<br />

gibi yapan yok, bazen çok hüzünlü bir şarkı<br />

çaldığında değiştir diyor biri, anlıyorsunuz ki<br />

bir yaraya değmiş, hemen hareketli bir müzik<br />

çalınıyor, kimse kalsın bu şarkı demiyor.<br />

Seyre çıkmadan önce teknede her şeyin düzenlenmiş<br />

ve hareket halindeyken devrilmeyecek<br />

şekilde sabitlenmiş olması gerekiyor. Buna<br />

“neta olmak” deniyor. Tertip ve düzen bir teknenin<br />

olmazsa olmazı. Zaten dar bir alanda oldukça<br />

yoğun bir insan varlığında tertipli olunmazsa<br />

sıkıntı çıkar. Eşyalarınız ve siz mümkün olduğu<br />

kadar az alan kaplamaya ve kimseyi rahatsız etmemeye<br />

özen gösteriyorsunuz.<br />

Teknede dört kamara var, iki kişi bir kamarada<br />

kalıyor. Eşyaları ancak koyacak ve girip yatacak<br />

kadar yer var. Teknede tanıştığım oda arkadaşımla<br />

iyi anlaşıyoruz. Uyku vakti geldiğinde<br />

mekanımıza akrobatik hareketlerle girip, biraz<br />

sohbet edip, uyuyoruz. Kaptanımız ikimizin de<br />

yoga eğitmeni olduğunu bilmiyor ama ikimizi<br />

beraber kalmaya uygun görmüş. Biz “Aaa evet<br />

karma” diyerek bunu hiç yadırgamıyoruz. Teknede<br />

denize uyum sağlamak için gösterdiğiniz<br />

çaba kadar, takım arkadaşlarınıza uyum sağlamak<br />

için de çaba göstermeniz gerekir. Zaten<br />

denize ve denizciliğe gönül verdiyseniz her koşula<br />

her an hazır olmanız gerekir.<br />

Yelken yapmanın bir takım işi olduğunu söylemeye<br />

gerek bile yok tabii. Kaptan dümeni<br />

idare ederken bir taraftan da komutları veriyor.<br />

Diğerleri ise cenova ve ana yelkenin yönünü<br />

ayarlamaktan sorumlu. Tabii mutfak ekibini<br />

de unutmamak gerekiyor. Aslında bir teknede<br />

mutfak ekibi çok önemli. Açık havada insanın<br />

iştahı çok açılıyor, bir de sallantıda olduğunuzu<br />

düşünecek olursak, midenin sağlam tutulması,<br />

ekibin mutluluğunun ve huzurunun sağlanması<br />

mutfak ekibinin işini ne kadar severek yaptığı<br />

ile yakından ilgili.<br />

Tutkumm teknesi ve ekibi geçen yaz Bodrum’dan<br />

çıkarak yelkenle 70 günde Adriyatik<br />

Denizi’ne kadar süren bir yolculuk yaptı ve<br />

Bodrum’a geri geldi. Bu yaz ise 19 Mayıs’ta<br />

yine Bodrum’dan çıkarak Kıbrıs’a gidip 1 Temmuz’da<br />

Bodrum’a geri dönecek. Güzel Akdenizimizde<br />

uğrayacağı limanlarda Tutkumm’a<br />

kadınlar binecek. Hepsi başka bir renk, başka<br />

bir ses, başka bir enerji ile. Güzel ülkemizin güzelliklerle<br />

dolu tüm kadınlarına örnek olacaklar.<br />

Yaşlarının ilerlemiş olmasının, çocuklarının<br />

büyümüş olmasının, iş yaşamlarının bir noktaya<br />

gelmiş olmasının onların yaşam sevincinde<br />

bir eksilmeye sebep olmadığını, hemcinslerine<br />

ve yaşıtlarına anlatarak değil, gerçekleştirerek<br />

gösterecekler. Tutkumm teknesinin seyirlerini<br />

sosyal medyadan da izleyebilirsiniz. Denizlerde<br />

de yaşamda da pruvanız neta, rüzgârınız kolayına<br />

olsun…<br />

Fotoğraf: Lale AKER GÜRSU<br />

Facebook: Deniz Tutkusu Seyirde<br />

Instagram: deniztutkususeyirde<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

17


Nergiz KOSKA<br />

Diş Hekimi<br />

ORTODONTİ<br />

Ortodonti, dişlerin oluşum ve sıralanış<br />

bozukluklarıyla uğraşan bilim dalıdır.<br />

Dişlerin çene kemikleri üzerinde düzgün<br />

ve görevlerini yapacak biçimde dizilmesi,<br />

çene kemiklerinin birbirleriyle, dişlerle ve kafa<br />

kemikleri ile olan ilişkisini inceler.<br />

Dişlerin oluşum ve sıralanış bozuklarının tedavisine<br />

Ortodontik tedavi adı verilir. Ortodonti<br />

alanında uzmanlığını yapmış olan diş hekimine<br />

ise Ortodontist denir. Dişlerde çapraşık ve ayrık<br />

durumlar Ortodontik tedavi ile düzeltilebilir.<br />

Ortodontik bozukluklar, genetik olabileceği<br />

gibi daha sonradan da çeşitli sebeplerle oluşabilir.<br />

Parmak emmek, kalem ısırmak, çocuklarda<br />

uzun süre emzik veya biberon kullanmak gibi<br />

dış etkenler, bu tür bozukluklara sebebiyet verebilir.<br />

Ortodontik Bozuklukların Nedenleri<br />

•Genetik olarak yatkınlık<br />

•Ağızdan nefes alma<br />

•Parmak emme<br />

•Yalancı emzik kullanımı<br />

•Uyurken sürekli aynı tarafta yatmak<br />

•Diş sıkma, kalem ısırma gibi kötü alışkanlıklar<br />

•Süt dişlerinin erken kaybı<br />

•20 yaş dişlerinin öndeki dişleri sıkıştırmasına<br />

bağlı düzensizlikler<br />

•Dişeti problemlerine bağlı diş düzensizlikleri<br />

•Diş kaybına bağlı olarak meydana gelen düzensizlikler<br />

•Hormonal düzensizlikler, sistemik hastalıklar<br />

•Beslenme bozuklukları<br />

Ortodonti ile Neler Tedavi Edilir?<br />

Ön Açık Kapanış<br />

Arka dişlerin temasta olmasına rağmen, ön dişlerin<br />

birbirlerine temas edememe halidir.<br />

Çapraz Kapanış<br />

Alt ve üst dişlerin çiğneyici yüzeylerinin normalden<br />

ters kapanışta olması halidir.<br />

Derin Kapanış<br />

Üst kesici dişlerin alt kesici dişleri normalden<br />

fazla örtmesi halidir. Bu vakalarda alt kesiciler<br />

hemen hemen hiç gözükmez.<br />

İleri İtim (Dişleklik)<br />

Alt ve üst çeneler kapatıldığında, üst kesici dişler<br />

ile alt kesici dişler arasındaki aralığın normalden<br />

fazla olma durumudur.<br />

Çapraşıklık<br />

Alt veya üst çene dizisinde dişlerin düzgün sıralanabilmesi<br />

için yeterli yerin olmaması durumudur.<br />

Yeterli yer olmadığından dişler çapraşık<br />

hale gelir.<br />

Aralıklar<br />

İki diş arasında, özellikle de üst orta kesici dişler<br />

arasında aralık bulunması durumudur.<br />

Gömük Dişler<br />

Çenede dişlerin sıralanması için yeterli yer olmadığı<br />

zamanlarda dişin süremeyip çene kemiği<br />

içinde gömülü kalma durumudur.<br />

18 <strong>Metod</strong>ergi


Rotasyon<br />

Dişin yuvasında dönük halde konumlanması<br />

durumudur.<br />

Diş Teli Nedir?<br />

Diş çapraşıklıkları denildiğinde akla ilk gelen<br />

uygulama diş teli tedavisidir. Her yaşta yapılabilir.<br />

Ancak küçük yaşta yapılırsa, ileriki yaşlarda<br />

olabilecek daha önemli diş ve diş eti sorunlarının<br />

önüne geçilmiş olur.<br />

Takılıp çıkartılabilen diş tellerinin temizliği ve<br />

kullanımı oldukça kolaydır.<br />

Diş tellerinin pek çok çeşidi vardır. Diş tellerinin<br />

görünmesini sorun haline getiren çocuklar<br />

için şeffaf teller kullanılabilir. Renkli diş telleri<br />

de yine tedaviye sıcak bakmayan çocuklar için<br />

ilgi çekici olabilir. Diş telleri 8 yaşından itibaren<br />

kullanılabilir. Bazı özel durumlarda daha erken<br />

yaşlarda hekim tavsiyesi ile de kullanılabilir.<br />

Genellikle 1-2,5 yıl süren bir tedavi süreci vardır.<br />

Tedavi bitiminde diş yerleşiminin düzeldiği<br />

gözlemlenir. Diş eti ve dokuların, diş teli kullanımına<br />

uygun olması, diş teli kullanımı için<br />

yeterlidir. Diş teli kullanan çocuklara, tel üzerine<br />

yapışabilecek sakız gibi yiyeceklerden uzak<br />

durması önerilir. Ayrıca, asitli içeceklerinde bu<br />

tedavi süresince tüketilmemesi önerilir. Diş teli<br />

takıldıktan sonra, beslenme şekli ve tellerin bakımı<br />

hakkında detaylı bilgi, diş hekimi tarafından<br />

hastaya verilir. Yaklaşık 18 ay süren tedavi<br />

sonrası, istenilen sonuç alınır, ancak herhangi<br />

bir nedene bağlı olarak istenilen sonuç alınamaz,<br />

kapanışlar düzelmez ise diş hekimi tedaviye<br />

belirli bir süre daha devam etmeyi önerebilir.<br />

Diş Teli Çürüğe Neden Olur Mu?<br />

Diş teli tek başına çürüğe neden olmaz, ancak<br />

temizliği iyi yapılmayan tellerin arasında yemek<br />

artıkları birikip, bakteri oluşumunu tetikleyerek<br />

çürüğe sebebiyet verebilir. Bu nedenle,<br />

diş teli temizliği ve bakımının oldukça dikkatli<br />

yapılması gerekir. Bu noktada aileler de bilgilendirilir.<br />

Diş teli, ortodonti alanında en sık kullanılan<br />

yöntemlerden biridir.<br />

Ortodontik Tedavi Çeşitleri<br />

Koruyucu Ortodontik Tedavi<br />

Daimi dişlerin düzgün sürebilmeleri için yeni<br />

dişlere yeterli yeri hazırlamaktır. Bu amaçla erken<br />

kaybedilen süt dişlerinin yerini koruyan yer<br />

tutucular hazırlanmaktadır.<br />

Önleyici Ortodontik Tedavi<br />

Kötü alışkanlıklar olarak sıralayabileceğimiz<br />

parmak emme, anormal yutkunma, dil emme<br />

gibi faktörlere bağlı gelişebilecek problemleri<br />

önlemek amacıyla uygulamalar yapılan önleyici<br />

ortodonti alanında ayrıca daimi dişlere yer<br />

açmak için de hareketli aygıtlar kullanılarak tedaviler<br />

yapılır.<br />

Önleyici ortodonti genellikle çocuklar için erken<br />

yaşlarda uygulanır. Bu nedenle anne ve babaların<br />

ortodonti bozuklukları hakkında bilinçli<br />

olmaları gerekir.<br />

Sabit Ortodontik Tedavi<br />

Sağlıklı diş ve dişetlerine sahip her yaştaki hastaya<br />

uygulanabilir. Daimi dişler sürdükten sonra<br />

12-13 yaşlarında ortodontik bozuklukları gidermek<br />

için dişlerin üzerine yapışan ve tedavi boyunca<br />

çıkarılamayan braketler ve tellerle sabit<br />

ortodontik tedavi yapılır. Ayrıca estetik kaygıları<br />

olanlar için dişlerin iç yüzeylerine braketler<br />

takılabilir, kişinin ortodontik sorunlarına göre<br />

damaklıklar ve çeşitli apareyler de kullanılabilir.<br />

Sabit ortodontik tedavide amaç, diş ve çene<br />

problemlerini en hızlı şekilde çözmektir.<br />

Pekiştirme Tedavisi<br />

Diş teli tedavisi bittikten sonra tellerin çıkarılmasıyla<br />

birlikte dişler eski pozisyonuna dönmek<br />

isteyebilir. Dişleri yeni pozisyonlarında tutmak<br />

için sabit ya da hareketli pekiştirme apareyleri<br />

kullanmak kişinin düzeltilen dişlerinin tekrar<br />

çapraşık olma durumunun önüne geçecektir. Bu<br />

nedenle pekiştirme tedavisi uygulanmalıdır.<br />

Ortodonti tedavisi, her yaşta ve belli yöntemlerle<br />

uygulanabilen avantajlı bir tedavidir. Uzman<br />

hekim kontrolünde çocuk yaşta başlanarak daha<br />

hızlı sonuç alınabilir. Dişlerinin ve ağız yapılarının<br />

olması gereken standartlara gelmesini isteyenler<br />

ortodonti uzmanları ile bir araya gelerek<br />

tedavi süreçlerini konuşabilirler. Sağlıklı dişler<br />

için ne kadar erken hareket edilirse o kadar hızlı<br />

sonuç alınır.<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

19


EYFEL KULESİ<br />

Eyfel Kulesi, aşkın ve güzelliğin sembolü<br />

olarak da bilinir. İyi ama nasıl oldu<br />

da bilmem kaç bin tonluk devasa demir<br />

yığını, bu kocaman sokak lambası insanlar için<br />

romantizmin ve aşkın sembolü haline geldi ve<br />

bugüne kadar 250 milyondan fazla insanı adeta<br />

bir mıknatıs gibi kendine çekti.<br />

Eyfel Kulesi bugün dünyanın parayla en çok ziyaret<br />

edilen anıtı ünvanına sahiptir. Ancakbugün<br />

sanat ve tasarım harikası olarak kabul edilen bu<br />

anıt ilk yapıldığında Paris’in sanat ve edebiyat<br />

çevreleri tarafından son derece anti estetik bulunmuştur.<br />

Üstelik Eyfel Kulesi’ne karşı olan<br />

bu sanatçılar o zamanki yüksekliği 300 metre<br />

olan bu kulenin her bir metresi için bir sanatçıyı<br />

örgütleyerek toplu bir şekilde bu kuleye<br />

adeta savaş açmışlar: “Biz yazarlar, ressamlar,<br />

heykeltıraşlar, mimarlar Paris’in şimdiye kadar<br />

dokunulmamış olan güzelliğine adanmış tutkulu<br />

insanlar olarak bütün gücümüzle bu kullanışsız<br />

ve korkunç Eyfel Kulesi’ne karşı çıkıyoruz!”<br />

tarzında bildiriler yayınlamışlar. Demek ki insan<br />

doğası gereği bazen böyle yenilikçi fikirlere karşı<br />

çıkabiliyor. Böyle durumlarda kendi projenize<br />

ne kadar inandığınız ne kadar geniş bir vizyona<br />

sahip olduğunuz son derece önemli . Peki başlangıçta<br />

böylesi bir dirence karşı onu yaptıran<br />

Gustave, Eyfel Kulesi’ni nasıl savunmuş biliyor<br />

musunuz?Onu piramitlerle kıyaslayarak… “Mısır’daki<br />

piramitler herkesin hayran olduğu eserler<br />

olarak kabul edilirken onlardan çok daha görkemli<br />

bu eser neden korkunç olsun ki?” demiş.<br />

Eserini bu şekilde görkemli olarak tanımlamış<br />

çünkü Eyfel Kulesi yapıldığı 1889 yılında insan<br />

elinden çıkmış dünyanın en büyük yapısıydı ve<br />

41 yıl boyunca da bu şekilde kalmaya devam<br />

etti. Aslında Eyfel Kulesi geçici olarak yapılmış<br />

bir yapıydı. Paris’te Fransız Devrimi’nin 100.yıl<br />

dönümünde düzenlenen Dünya Fuarı için tasarlanmıştı.<br />

Sanıldığının aksine Gustave Effiel bu<br />

eseri tek başına yapmadı, yaptırdı. Yani Eyfel<br />

Kulesi bir takım çalışmasının ürünüydü. Sahibi<br />

20 <strong>Metod</strong>ergi


olduğu mimarlık ve tasarım firması o yıllarda<br />

dünyanın belli başlı büyük şehirlerine simgesel<br />

yapılar yapmakla ün kazanmıştı. Mesela New<br />

York’taki Özgürlük Heykeli ve hatta İzmir’deki<br />

Eski Gümrük Binası ya da diğer adıyla Konak<br />

Piyer gibi yapılarda hep Effiel’in imzasını buluyoruz.<br />

Aslında Eyfel Kulesi’nin tasarımı hiç<br />

de özgün bir tasarım değildir. Piramitler başta<br />

olmak üzere birçok ilham kaynağı vardır. Ama<br />

bunlardan özellikle bir tanesi daha da öne çıkar<br />

“Latting Rasathanesi.” Bu rasathane 1853 yılında<br />

NewYork’ta yapıldıktan sadece 3 yıl sonra<br />

yanarak yok oldu. Ama geriye bıraktığı ilham<br />

Eyfel Kulesi’ne dönüştü. Yani anlayacağınız ilham<br />

denilen bu şeyin herhangi bir sınırı yok<br />

ülkelerden ve medeniyetlerden bağımsız olarak<br />

hareket edebiliyor, insanlığın ortak mirası ve dileyen<br />

herkes onu kullanabiliyor. Tabii tek başına<br />

ilham işlerin bitirilmesi için asla yeterli değil.<br />

Evet, Eyfel Kulesi’nin çıkış noktası başka bir<br />

kule ama tasarımı birebir kopyalanmamış. Daha<br />

iyiye ulaşmak için yapılan çalışmalar defalarca<br />

revize edilmiş ve nihayet son haline getirildikten<br />

sonra yarışmaya gönderilmiş. Bu arada bir<br />

yarışma olduğundan bahsetmiş miydim? Evet;<br />

gerçekten de bir yarışma var ve oldukça popüler<br />

bir yarışma. O yıl yapılacak Dünya Fuarı’nın<br />

daha çok ses getirebilmesi için düzenlenmiş bu<br />

yarışmaya toplam 700 farklı tasarım katılmış.<br />

Aralarında 300 m yükseklikte bir granit taş yapı<br />

bile var ama kazanan Eyfel Kulesi olmuş peki<br />

kazanmış da ne olmuş. Fransız Hükümeti’nin o<br />

yarışma için ayırdığı bütçe kulenin yapım maliyetinin<br />

yalnızca beşte birini karşılayabiliyormuş<br />

geri kalan kısmını Gustave Eiffel kendisi<br />

finanse etmek zorunda kalmış. Yani parasını ve<br />

itibarını ortaya koymuş. Bir işe giriştiğinizde<br />

bazen böyle davranmanız gerekebilir; fedakarlık,<br />

risk alabilmek, cesur olabilmek …Bugün<br />

olduğu gibi o zamanlarda da girişimcilik aranan<br />

niteliklerdenmiş, anlayacağınız. Cesaret demişken<br />

körlemesine bir cesaretten bahsetmiyorum,<br />

riskleri çok iyi hesap etmeniz gerekebilir. Yoksa<br />

Franz Reichelt’in düştüğü duruma düşebilirsiniz.<br />

O da bir tasarımcıydı, paraşüt tasarlıyordu.<br />

Hatta kendisine uçan terzi diyorlardı. 1912’de<br />

yaptığı son paraşüt tasarımını Eyfel Kulesi’nde<br />

test etmeye karar verdi ve bu onun son kararı<br />

oldu.<br />

Eyfel Kulesi belli bir amaca hizmet etmek için<br />

ve geçici olarak inşa edilmişti, yapıldıktan 20<br />

yıl sonra 1909’da sökülmesi gerekiyordu. Oysa<br />

Gustave Eiffel onu geleceğin bilim ve teknolojisinin<br />

bir sembolü haline dönüştürmek istiyordu.<br />

O yüzden içine bir laboratuar kurdu ve üstüne<br />

telsiz ve radyo iletişimi için antenler eklendi<br />

böylece onun sökülmesinin önüne geçmiş oldu.<br />

Onu gerçekten de bir teknoloji sembolü haline<br />

dönüştürmeyi başardı. Buraya kadar her şey tamam<br />

yani onun bir teknoloji sembolü olmasını<br />

anlayabilirim. Hatta ona bir açıdan bakıldığında<br />

fallik bir sembol olduğu da söylenebilir. Bu<br />

durumda kuleyi erkek olarak kabul ettiğimize<br />

göre onunla 2007 yılında evlenen Erika LaTour<br />

Effiel’i bile anlayabilirim ama hangi ara ve ne<br />

şekilde onun aşk ve romantizm sembolü haline<br />

dönüştüğünü hala anlayabilmiş değilim.<br />

Emel YALÇINKAYA<br />

Türkçe Öğretmeni<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

21


Bürge DEMİRCİOĞLU<br />

Rehber Öğretmen<br />

ÖZGÜL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ<br />

Özgül öğrenme bozukluğu (ÖÖB), bilgiyi<br />

almak ile ilgili yaşanan, çocuğun<br />

yaşı ve doğal zekası ile tutarlı olmayan,<br />

kültür ya da eğitim imkanlarının zayıflığı<br />

gibi çevresel faktörlerle açıklanamayan bir<br />

problemdir. Bireylerin okuma, yazma, dinleme,<br />

anlama, kendini ifade etme ya da matematik<br />

alanında yaşıtlarına ve zekâsına göre beklenilenin<br />

önemli ölçüde altında olmasıdır.<br />

Özgül öğrenme güçlüğü kendini üç farklı alanda<br />

gösterebilir. Okuma alanında güçlük; disleksi,<br />

yazı alanında güçlük; disgrafi ve matematik<br />

alanında güçlük; diskalkuli. Bu bozukluk tiplerinden<br />

sadece biri görülebileceği gibi, bireyler<br />

bunların tamamına da sahip olabilmektedir. En<br />

sık görülen özgül öğrenme tipi ise disleksidir.<br />

Özgül öğrenme güçlüğünün nedenleri henüz<br />

tam olarak bilinmemekle birlikte, merkezi sinir<br />

sisteminin işleyiş bozukluğundan kaynaklandığı<br />

ve yapısal olduğu düşünülmektedir.<br />

Özgül öğrenme güçlüğü, kesinlikle zekâ geriliği<br />

değildir. Özgül öğrenme tanısı almış çocukların<br />

zekâ düzeyleri ya normal düzeydedir ya da normalin<br />

üzerindedir. Genellikle çocuk ikinci sınıfa<br />

geçtiği zamanlarda kendini belli eder.<br />

Özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda<br />

özellikle akademik başarısızlığa bağlı gelişen<br />

kaygı, özgüven eksikliği, duygudurum bozukluğu,<br />

gelişimsel koordinasyon bozukluğu, ileti-<br />

22 <strong>Metod</strong>ergi<br />

şim bozuklukları ve DEHB( Dikkat Eksikliği ve<br />

Hiperaktivite Bozukluğu) görülebilir.<br />

Özgül öğrenme güçlüğü tanısı almış çocuklar<br />

çoğu şeyi ters algılayabilirler. Saati okumakta<br />

ve çizmekte, zaman ve ritimli saymalarda, sıralı<br />

becerilerde zorlanmaktadırlar. Okurken kelimeleri<br />

yanlış hecelerler, sesli okumaktan çekinirler.<br />

Okurken kelime atlarlar ve çarpım tablosunu<br />

ezberlemekte güçlük çekerler.<br />

Okuma alanında güçlük: Disleksi<br />

Bu grubun üzerine en fazla çalışılan alanı disleksidir.<br />

Çocuk yaşından ve zekâsından beklenen<br />

düzeyde okuyamadığında fark edilir. Farklı<br />

şekillerde ortaya çıkabilir; kişi içinden okurken<br />

anlamada veya hızında yaşadığı zorluk, kişi<br />

sesli okurken doğruluk ile ilgili yaşadığı zorluk,<br />

kişi hecelemeye çalışırken heceleme ile ilgili<br />

yaşadığı zorluk. Okurken harflerin ya da sayıların<br />

yönünü ters yazma, kelimeleri sondan başa<br />

doğru yazma, kelimeleri tersten okuyup yazma,<br />

harf atlayarak yazma, kelimeyi eksik yazma ya<br />

da kelimeye fazladan eklemeler yapma, özellikle<br />

noktalı ve noktasız harfleri karıştırma,<br />

okurken ya da yazarken harfleri karıştırma, (b<br />

yerine d, s yerine z vs.) okurken konsantrasyon<br />

problemi yaşama ve sıklıkla bulundukları yeri<br />

kaybetme ya da satır atlama, yazı yazarken çok<br />

çabuk yorulma ve sıkılma gözükebilir.<br />

Disleksi, farklı çevresel faktörler yani kurşun<br />

zehirlenmesi, hamilelikte yeteri kadar beslenememe<br />

ve alkol kullanımı veya ailesel nedenlere<br />

yani kalıtsallığa atfedilmektedir. Disleksinin<br />

erken teşhisi, sonucun çok daha iyi olmasını<br />

sağlar. Yapılan çalışmalarda 7 yaşlarında tedavi<br />

edilen çocukların 14 yaşlarında normal olarak<br />

okudukları belirlenmiştir.<br />

Matematik alanında güçlük: Diskalkuli<br />

Bozukluğun bu türü diğer çeşitlerine göre kendini<br />

daha komplike bir şekilde ortaya koymaktadır.<br />

Bu bozukluğa sahip kişiler matematiksel<br />

işlemleri yapmakta zorluk yaşarlar. Sayı sayma,<br />

matematiksel kavramları anlama, sembolleri tanıma,<br />

çarpım tablosunu öğrenme, toplama kadar<br />

basit ya da dört işlem problemleri kadar karışık<br />

işlemleri yapmada ciddi sıkıntılar yaşanır.<br />

Fakat bozukluğun bu türünün nedenini henüz<br />

bilmiyoruz. Sorun sözel olmayan daha büyük<br />

bir öğrenme bozukluğunun bir parçası olabilir<br />

ya da rakam algısı ve bunların ifade edilmesi<br />

arasında ilişki kurmada yaşanan problemden<br />

kaynaklı olabilir.<br />

Her ne kadar bebeklerin bile bir rakam algısı<br />

olduğu gösterilmiş olsa da bu durum kendini,<br />

çocukların matematikle ilgili bir şeyler yapması<br />

beklenen yaşa gelene kadar belli etmez. Yani<br />

bazen kreşte fakat daha çok ikinci sınıfın başlarında<br />

fark edilir.


Yazı alanında güçlük: Disgrafi<br />

Disgrafi türünde özgül öğrenme güçlüğü yaşayan<br />

çocuklar, dilbilgisi, noktalama, heceleme ve<br />

yazarken düşüncelerini geliştirme ile ilgili problemler<br />

yaşarlar. Çocuklar, işitsel bilgiyi görsel<br />

yazılı bir forma çevirmekte zorlanırlar. Yazdıkları;<br />

çok basit, kısa veya takip etmesi zor yazılar<br />

olabilir. Bazıları ise yeni fikirler geliştirmekte<br />

zorlanırlar. Her ne kadar el yazısı anlaşılmaz<br />

olsa da tek problemin zayıf el yazısı olması durumunda<br />

bu tanı verilmez.<br />

Bu problem okuma başladıktan sonra, genellikle<br />

ikinci sınıfta veya sonrasında tam olarak<br />

ortaya çıkar.<br />

Diğer alanlarda özgül öğrenme güçlüğü yaşayanlarda<br />

zaman kavramında sıkıntılar yaşanabilir,<br />

dün- bugün- yarın kavramları zor öğrenilir,<br />

doğru kullanamama gözlemlenir. Saat öğrenmede<br />

zorlanma yaşar. Yön kavramlarını geç öğrenme<br />

(sağını solunu öğrenmede sıkıntı yaşama)<br />

olabilir.<br />

Alfabenin harflerini öğrenememe ya da yarısından<br />

çoğunda sıralamada karışıklık yaşama<br />

gözükebilir. Günleri, ayları, mevsimleri öğrenmede<br />

güçlük yaşayabilir. Seyrettiği bir filmi ya<br />

da yaşadığı bir olayı anlatırken sırasıyla aktaramayabilir.<br />

Özgül Öğrenme Güçlüğü nasıl tedavi edilir?<br />

Öğrenme güçlükleri tipleri (Disleksi, Disgrafi,<br />

Diskalkuli) tıbbi anlamda tedavi edilebilen bir<br />

problem değildir. Herhangi bir ilaç tedavisi yoktur.<br />

Özel öğrenme güçlüğü tanısı almış çocuklar<br />

için özel yapılandırılmış eğitimler ve teknikler<br />

uygulanmalıdır. Psiko-Eğitsel bir yaklaşımla ele<br />

alınmadığı takdirde kendiliğinden düzelmez ve<br />

bunun için özel eğitimler gereklidir.<br />

Bunun yanı sıra çocuk başarı için yüreklendirilmelidir.<br />

Akranlarından eksik zekâ veya yeteneğe<br />

sahip olduğu yargısı kırılmalıdır. Daha özel<br />

ilgi ve alaka bu süreci hızlandıracak en temel<br />

ögelerdir.<br />

Ailelere Öneriler<br />

P Çocuğunuzun bireysel farklılıklarını ve ilgi<br />

alanlarını belirlemeli ve çocuğa ona göre yaklaşmalısınız.<br />

Onun güçlü yanlarına vurgu yaparak<br />

özgüven aşılamalısınız.<br />

P Bazı çocuklar içinde bulundukları başarısızlık<br />

duygusundan dolayı kendilerini ifade<br />

ederken daha hırçın ya da saldırgan davranışlar<br />

sergileyebilirler ya da içe kapanabilir, depresif<br />

bir duygu durumu yaşayabilirler. Bu süreç içerisinde<br />

psikolojik danışmanlık hizmeti alınması<br />

gereklidir.<br />

P Çocuğunuzun ÖÖG tanısından dolayı derslerinde<br />

başarısız olabileceğini düşünerek, çocuğunuza<br />

verdiğiniz tepkilere dikkat etmelisiniz.<br />

P Aşırı tepkilerde bulunmak yerine daha ılımlı<br />

yaklaşmaya ve sabırlı olmaya çalışılmalıdır.<br />

P ÖÖG tanısı alındıktan sonra anne babaya da<br />

eskisinden daha fazla sorumluluk düşer. Birlikte<br />

ders çalışmanız, ödev yapmanız ya da ödevlerinin<br />

nasıl yapılacağı hakkında ona bilgi vermeniz<br />

gerekebilir. Ancak çocuğunuz derslerini<br />

yaparken onun yerine yapmayın. Onlara destek<br />

olduğunuzu göstererek onların rahatlamasını<br />

sağlayabilirsiniz.<br />

P Ders çalışma masasında çok fazla eşya olmamasına<br />

dikkat edilmeli ve çalışma masası<br />

düzenli olmalıdır.<br />

P Okuma güçlüğü (Disleksi) olan çocuklar<br />

genelde okuduklarını sesli okumak istemezler<br />

ya da önce içlerinden, okuyacakları kelimeleri<br />

çözüp öyle okumayı yeğlerler. Bu yüzden anneler<br />

ve babalar çocuğu sesli okumaya teşvik<br />

etmelidir.<br />

P Çocuğunuzun öğretmeni ile iş birliği içinde<br />

olmanız ve öğretmeninize bu güçlükle ilgili bilgilendirme<br />

yapmanız bu süreci daha korunaklı<br />

yapacaktır.<br />

P Ailecek geçirdiğiniz boş zamanlarınızda<br />

kelime oyunları oynamak, çocuğunuzun dikkat<br />

süresini artırır, harfleri tanımasına yardımcı<br />

olur.<br />

P Örnekler verin, yeteri kadar tekrarlayın,<br />

sonra da ondan yapmasını isteyin. Sabırlı olun.<br />

Onun yapabileceğinden daha basitinden başlayın.<br />

Kendine güvenini kazanmasına yardımcı<br />

olun.<br />

P Çocuğunuza sağ-sol, alt-üst, ön-arka gibi<br />

kavramlarda anlamasını kolaylaştıracak yollar,<br />

yöntemler, ipuçları, benzerlikler, bağlantılar<br />

kurmasını öğretin. Yaşına göre bunları zaten<br />

bilmesi gerekir diye düşünüp ona kızmayın.<br />

<strong>Metod</strong>ergi 23


SINAVA HAZIRLIK<br />

DÖNEMİNDE BESLENME<br />

Dyt. Bensu Bekdemir<br />

Beslenme ve Diyet Uzmanı<br />

BAŞARININ ANAHTARI DENGELİ BESLENME<br />

Hayatın her döneminde olduğu gibi<br />

sınava hazırlık döneminde de yeterli<br />

ve dengeli beslenme sınav başarısı<br />

açısından oldukça önemlidir. Sınava hazırlık<br />

döneminde beslenme stres, performans, motivasyon<br />

ile ilişkilidir. Bu dönemde tüketeceğiniz<br />

besinlere dikkat ederek bu zorlu süreci kolaylıkla<br />

atlatabilirsiniz.<br />

Stresi azaltmak başarılı olma yolunda atılabilecek<br />

en önemli adımdır. “Biliyorum ama sınavda<br />

yapamıyorum, bildiklerimi unutuyorum.” gibi<br />

cümleler yaşadığınız yoğun kaygı ile gerçekleşen<br />

durumlardır. Nasıl hissettiğinizi bir anlamda<br />

tercih ettiğiniz besinler belirler. Seratonin;<br />

(mutluluk hormonu) uykuyu, iştahı ve duygusal<br />

durumu etkileyen nörotransmitter maddedir.<br />

Triptofan içeren besinlerin vücuda alımıyla seratonin<br />

artar.<br />

Seratonin hormonunun artması ile:<br />

- Daha mutlu ve huzurlu hissedersiniz. Sınavda<br />

kaygı durumu azaldığı için bildiklerinizi kağıda<br />

dökmekte zorlanmazsınız.<br />

- İştah kontrolünün sağlanmasıyla aşırı miktarda<br />

yeme eğilimi azalır, obezite riski ortadan<br />

kalkar.<br />

- Uyku bozuklukları önlenir, kaliteli bir uyku ile<br />

başarı da artar.<br />

Kuruyemişler, ay çekirdeği, susam, süt ve süt<br />

ürünleri, et, tavuk, balık, hindi, yumurta, muz,<br />

avokado, yer fıstığı gibi birçok besin triptofan<br />

kaynakları arasındadır.<br />

Bu besinler dışında güneşli havada yapılan yürüyüş<br />

de seratonin seviyesini arttırır. Bu yüzden<br />

sınava hazırlık döneminde egzersiz yapmak büyük<br />

önem taşır. Egzersize ayıracak zamanınız<br />

yoksa haftada 3-4 gün yapılan 45 dakikalık yürüyüşler<br />

de iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.<br />

Kan şekerindeki ani dalgalanmalar ise stresi<br />

arttırır. Abur cubur dediğimiz şeker içeriği yüksek,<br />

işlenmiş ürünler kan şekerinde hızlı yükselmeye<br />

ve ani düşüşe sebep olur. Bu durum<br />

kişilerde baş dönmesi, yorgunluk, motivasyon<br />

kaybı ve konsantrasyon bozukluğuna sebep<br />

olur. Bu yüzden şeker, çikolata, jelibon gibi<br />

şekerlemeler yerine kompleks karbonhidratlar<br />

tercih edilmelidir. Kan şekerini yavaş yavaş<br />

yükselten kompleks karbonhidratlar (kuru baklagiller,<br />

tam tahıllı ekmek, tam buğday unu, tam<br />

tahıllı makarna, bulgur) hem kan şekeri kontrolünü<br />

sağlar hem de posalı yapısı ile sağlıklı bir<br />

bağırsak sistemi açısından gereklidir. B grubu<br />

vitaminler de sinir sisteminin işlevi açısından<br />

büyük önem arz eder. B12 hariç (sadece hayvansal<br />

kaynaklı besinlerde bulunur) diğer B<br />

grubu vitaminlerini tahıllar ve kurubaklagillerden<br />

karşılayabilirsiniz.<br />

24 <strong>Metod</strong>ergi


Tatlı ihtiyacınız olduğunda ise meyvelerin üzerine<br />

tarçın ve kakao serpebilir veya beyaz un<br />

ve beyaz şeker kullanmadan tam buğday unu<br />

ve kuru meyveler ile sağlıklı tatlılar hazırlayıp<br />

tüketebilirsiniz. İçeriğini istediğiniz şekilde<br />

zenginleştirme kısmını hayal gücünüze bırakıyorum.<br />

Ayrıca mutlu bağırsak, mutlu ve huzurlu insan<br />

demektir. Bağırsak sağlığı için gün içinde<br />

salata, çorba, kefir ve ortalama 2-2,5 litre su<br />

tüketebilirsiniz. Ayrıca hareketli bir yaşam tarzı<br />

sindirim sistemi sağlığı açısından da son derece<br />

önemlidir.<br />

Günde 3 ana öğün 2-3 ara öğün olacak şekilde<br />

kızartma, kavurma işlemi uygulanmamış<br />

besinlerle beslenme temel hedeftir. Karbonhidrat,<br />

protein, yağ, vitamin, mineraller yönünden<br />

zengin bir beslenme programı uygulanmalıdır.<br />

Günde üç porsiyon meyve ve iki porsiyon sebze<br />

tüketilmesi vitamin ve mineral açısından önemlidir.<br />

Günün en önemli öğünü ise kahvaltıdır.<br />

Yapılan bilimsel araştırmalar düzenli kahvaltı<br />

yapan kişilerin başarı yüzdesinin daha yüksek<br />

olduğunu göstermektedir. Yumurta, peynir, bol<br />

yeşillik, tam tahıllı ekmek, 2-3 adet ceviz ile<br />

güne dengeli ve sağlıklı bir şekilde başlayabilirsiniz.<br />

Omega 3 vücut tarafından üretilemeyen dışarıdan<br />

besinlerle alınması gereken önemli bir<br />

yağ asididir. EPA ve DHA olarak ikiye ayrılır.<br />

Omega 3 yönünden zengin beslenme, konsantrasyonu<br />

arttırır, hafızayı güçlendirerek öğrenmeyi<br />

kolaylaştırır ve beyin gelişimini destekler.<br />

Omega 3 açısından somon, uskumru, ton balığı,<br />

sardalya gibi yağlı balıklar (haftada 2-3 kez balık<br />

tüketmenizi, balık pişirirken ise maksimum<br />

faydayı sağlamak için fırınlama veya buğulama<br />

işlemini tercih etmenizi öneririm) ceviz, semiz<br />

otu, badem, keten tohumu tüketebilirsiniz.<br />

Kaliteli bir uyku için ise yatmadan 1-2 saat önce<br />

rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi olan papatya<br />

veya melisa çayını tercih edebilirsiniz.<br />

Emeklerinizin karşılığını hayalleriniz ile en güzel<br />

şekilde almanız dileğiyle...<br />

<strong>Metod</strong>ergi 25


GİZEMLİ ROMA<br />

Selam Arkadaşlar,<br />

size daha önceki yazımda belirtiğim gibi<br />

İtalya’nın baskenti Roma’yı tanıtacağım.<br />

Roma’ya ilk defa bundan yedi sene önce<br />

gittim ve geçen sene annemi de alarak tekrar<br />

gitmeye karar verdim. Uçağa Brüksel’den bindik.<br />

Sonunda Roma’nın Ciampino Havalimanındaydık.<br />

Havalimanı çıkışında sizi otellerin<br />

yoğun olarak bulunduğu Termini’ye götüren<br />

çok sayıda otobüs bulabilirsiniz. Prag’da olduğu<br />

gibi Roma’da da genelde 3 yıldızlı oteller<br />

1 yıldızlı kalitesinde. Gitmeden önce gideceğiniz<br />

otel hakkındaki yorumları okumanızı tavsi-<br />

26 <strong>Metod</strong>ergi<br />

ye ederim. Ayrıca genç arkadaşlara otel yerine<br />

hostelleri tercih etmelerini öneririm. Hostellerin<br />

başka ülkelerden insanlarla tanışmalarına, ufuklarını<br />

genişletip kendilerine yeni hedefler koymalarına<br />

çok yardımcı olacağına eminim.<br />

Roma denildiği zaman aklıma hep tarih kokan<br />

sokaklar, enfes yemekler ve neredeyse her sokakta<br />

bulabileceğiniz espresso kafeleri gelir. Bu<br />

kafelerin çoğunda kahve makinesinin başında<br />

70-80 yaşlarında insanlar görebilirsiniz. Bunlar<br />

artık bu işin erbabı olmuş, işlerini aşk ile yapan<br />

insanlar.<br />

Cem ELİBOL<br />

Biraz da Roma’da gezilebilecek yerlerden bahsedelim.<br />

Müzeler ilginizi çekiyorsa, her ayın<br />

son pazar günü tüm müzeler ücretsiz. Onun dışındaki<br />

zamanlarda ise müze kart ile müzeleri<br />

ortalama 30 euro’ya gezebilirsiniz. Türk parasına<br />

çevirdiğimizde ortaya çıkan miktar pek iç<br />

açıcı olmasa da müzeye girdiğiniz zaman verdiğiniz<br />

paraya değdiğini göreceksiniz.<br />

Roma’da ilk olarak Colosseum’u gezmenizi<br />

tavsiye ederim. Roma İmparatorluğunun görkemli<br />

zamanlarında 55.000 kişinin izlediği<br />

tiyatro gösterileri, hayvan ve gladyatör dövüşlerini<br />

düzenledikleri, bir nevi halk üzerinde<br />

imparatorluğun gücünü sergiledikleri çok<br />

enteresan bir yer Colosseum. Roma pass kart<br />

ile buraya ücretsiz girebilirsiniz. Eğer Roma<br />

pass kart olmadan girmek isterseniz müzenin<br />

girişinde duran çığırtkanlara kulak vermeyin.<br />

Colosseum’un biraz ilerisinde yolun kenarında<br />

rahat bir şekilde görebileceğiniz Roma Forumu<br />

da yüzyıllar boyunca Roma İmparatorluğunun<br />

ticaret ve kültür merkezi olmuş. Roma’ya gelmişken<br />

herkesin filmlerden bildiği meşhur Trevi<br />

Çeşmesi, bizde bilinen adıyla Ask Çeşmesi’ni<br />

de görmeden geçmeyin. Aşk Çeşmesi’nin inşaasına<br />

Papa 7. Clement’in isteği doğrultusunda<br />

1732 yılında Nicola Salvi tarafından başlanmış-


tır. Bir çok sanatçının desteği ile ortaya çıkan bu<br />

büyüleyici yapı için bizde ki dilek ağacının çeşme<br />

versiyonu da diyebiliriz:) İnanışa göre sağ el<br />

ile sol omuz üzerinden para atıldığında dilekler<br />

kabul oluyormuş. Siz de deneyin. Belki dilekleriniz<br />

tutar, tutmaza bile suya atılmış paralar<br />

yardıma muhtaç kişilerin ihtiyaçları için kullanılmakta.<br />

Fatih Sultan Mehmet’in oğlu, adaşım<br />

Cem Sultan’ın esir olarak tutulduğu yer olan<br />

Castel Sant’Angelo’u da görmelisiniz. 1885 -<br />

1911 yılları arasında yapılan bu yapının önünde<br />

Mahşerin Dört Atlısı adı verilmiş görkemli iki<br />

heykel bulunmakta. Ayrıca buranın çatısına çıktığınız<br />

zaman şehrin manzarasını görme şansını<br />

da bulabilirsiniz. Son olarak Aziz Petrus meydanına<br />

uğrarsanız Vatikan müzelerini de görme<br />

şansı elde edebilirsiniz. Bir de Termini’de bulunan<br />

kapalı pazarda yemek yemenden dönmeyin<br />

derim. Roma’yı gezmek için en az dört gün<br />

ayırın ki tadını çıkartabilin. Bu ay sonunda dört<br />

günlüğüne, yakın bir arkadaşlarımın düğünü<br />

için Madrid’e gideceğim ve bir sonraki yazımda<br />

size Madrid’den bahsedeceğim.<br />

Sevgiyle kalın....<br />

<strong>Metod</strong>ergi 27


28 <strong>Metod</strong>ergi


Sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasının<br />

ve çeşitlenmesinin olumlu getirilerinden<br />

bir tanesi de bilgiye erişilebilirliğin<br />

giderek artmasıdır. Son yıllarda bireysel<br />

öğrenmeyi tetikleyen ve yön veren en önemli<br />

etkenlerden biri de bilginin popülaritesidir.<br />

Günümüzde STEM etkinliklerinin popülaritesi<br />

her geçen gün artmaktadır. Konu STEM olunca<br />

akla gelen ilk soru “STEM nedir?” sorusudur.<br />

Bu yazımızda sizlere STEM eğitimlerini açıklayacağız.<br />

STEM kelimesi İngilizce “Fen Bilimleri (Science),<br />

Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering)<br />

ve Matematik (Mathematics)” kelimelerinin<br />

kısaltılmasıdır. Son yıllarda bilim<br />

sanatsız olmaz anlayışıyla STEM etkinliklerine<br />

estetik katılarak sanat (Art) da dahil edilmiş ve<br />

STEAM olarak adlandırılmaya başlamıştır.<br />

Sanılanın aksine STEM eğitimleri fikrinin doğuşu<br />

çok yeni bir olgu değildir. İkinci dünya<br />

savaşı sonrası başlayan soğuk savaş ABD ile<br />

Rusya arasında bir teknoloji yarışına dönüşmüştür.<br />

STEM eğitimlerinin fitilini ateşleyen ilk<br />

olay 1957 yılında Rusya’nın ilk yapay uydusu<br />

Sputnik 1’i yörüngeye yerleştirmesi olmuştur.<br />

ABD bu gelişmenin üzerine NASA’yı kurmuş;<br />

fen, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitimlerine<br />

daha fazla önem vermeye başlamıştır.<br />

1990’lı yıllarda Ulusal Fen Eğitimi Standartları<br />

ve Ulusal Matematik Öğretmenleri Kurulu gibi<br />

kurulların oluşturulması ile ABD’de STEM<br />

eğitimleri konusu oldukça ön plana çıkmıştır.<br />

Hatta STEM kısaltması ilk defa bu yıllarda<br />

gayriresmi olarak kullanılmıştır. 2000’li yılların<br />

başlarında STEM programı resmi olarak ABD<br />

eğitim programlarına dahil edilmiştir. 2009 yılında<br />

ABD uzun vadeli eğitim programlarına<br />

100.000 yeni STEM öğretmeninin 2021 yılına<br />

kadar eğitilmesini ve eğitim sistemine katılmasını<br />

eklemiştir.<br />

ABD’de durum böyleyken geçtiğimiz 15 yılda<br />

Dünya STEM etkinlikleriyle ilgili bilgi paylaşımında<br />

çok bonkör davranmıştır. Ancak internet<br />

ortamında bu kadar fazla bilginin olması bir<br />

takım avantajlar sağladığı gibi bazı dezavantajları<br />

da beraberinde getirmiştir. Çok bilginin<br />

olması aynı zamanda fazla miktarda yanlış ve<br />

eksik bilginin de olması anlamına gelmektedir.<br />

Bu durum eğitim sektörüne Bilgi Teknolojileri<br />

(Information Technologies) adı altında yeni bir<br />

çalışma alanı eklemiştir. STEM programlarının<br />

en önemli özelliklerinden biri bahsi geçen<br />

dezavantajı avantaja dönüştürmüştür. Öğrencinin<br />

eksik ya da yanlış bilgiyle karşılaşması<br />

öğrenmenin hızını yavaşlatırken aynı zamanda<br />

probleme dayalı daha kalıcı bir öğrenmenin de<br />

kapılarını açmaktadır.<br />

STEM eğitimleri birkaç etkinlikle sınırlı bir<br />

yaklaşım değildir. Eğitim hayatı boyunca sürekliliği<br />

olan disiplinler arası eğitim metotlarının<br />

bütünüdür. Örneğin robotik ve kodlama eğitimleri,<br />

STEM planlarının sadece bir parçasıdır. Bu<br />

bağlamda robotik ve kodlama eğitimi verecek<br />

öğretmenin fen, matematik, mühendislik ve<br />

teknolojiyi kapsayan çoklu disipline sahip kazanımları<br />

ve hedefleri olan detaylı bir eğitim planı<br />

hazırlaması gerekir.<br />

STEM’i kendi dersimizin uygulamasında bir<br />

pergele benzetebiliriz (Sencer Çorlu, 2015).<br />

Pergelin destek ucunu, kuvvet aldığımız yer<br />

yani kendi branşımız olarak düşünebiliriz. Pergel<br />

ile çizim yaparken pergelin izin verdiği ölçüde<br />

bir çember çizebiliyoruz. Pergelin temeli<br />

sağlam olduktan sonra, çemberimizin içine<br />

diğer disiplinleri, bilgimizin ve ilgimizin izin<br />

verdiği ölçüde ekleyebilir, çemberimizi genişletebiliriz.<br />

Sonuç olarak 21. yy’da sahip olunması gereken<br />

problem çözme, eleştirel ve yaratıcı düşünme<br />

gibi becerilerin toplumumuzda, eğitim almış<br />

her bireye kazandırılması için STEM programlarının<br />

eğitim politikalarımızda daha fazla yer<br />

alması gerektiğini düşünüyor ve umut ediyoruz.<br />

İlker KINAY Fatih YILMAZ<br />

Matematik Öğrt. Fizik Öğrt.<br />

<strong>Metod</strong>ergi 29


BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TEMİNATI<br />

İSTİKLÂL MARŞI’MIZ<br />

Tolga YILMAZ<br />

Türkçe Öğretmeni - Müdür Yardımcısı<br />

Toplumlar, varlıklarını kökleştirmek,<br />

birliklerini ve güçlerini artırmak,<br />

amaçlarını, ortak ideallerini gönüllere<br />

yerleştirmek için müziğin çekiciliğinden yararlanmışlardır.<br />

Bu amaçla ordulara ve çeşitli<br />

meslek mensuplarına, dernek ve kuruluşlara,<br />

kurumlara, türküler ve marşlar yazılmış, bunlar<br />

hep bir ağızdan söylenmiştir. Bu gibi müzik<br />

parçalarının doğru, pürüzsüz, coşkulu ve<br />

saygılı söylenmesi için yöneticiler tarafından<br />

titizlik gösterilmiştir. Müzik diğer sanat dalları<br />

gibi, toplumların duygularını ifade eder.<br />

Hindistan’da yabancılar karşılaşınca birbirlerine<br />

kim olduklarını sormazlar: “Siz nasıl türkü<br />

söylersiniz?” diye sorarlarmış. Çünkü müzik bir<br />

insanın ruhsal durumunu, kişisel ve toplumsal<br />

özelliklerini, nereli olduğunu, nüfus cüzdanı kadar<br />

belirtir.<br />

MÖ VI. yüzyılda yaşamış olan bilge Antisnes:<br />

“Bir milletin müziği değişirse, o ülkenin kanunları<br />

da değişir.” demiştir.<br />

İstiklâl Marşı İçin Yarışma Açılması<br />

Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında, ordunun eğitimi<br />

bakımından müziğin önemi takdir edilerek,<br />

halkı ve askerleri coşturacak, inanç ve güvenlerini<br />

artıracak bir millî marş yazdırılması ve<br />

bestelenmesi düşünülür. O günlerde yazar ve<br />

şairlerimiz, gazete ve dergilerde millî duyguları<br />

coşturucu yazı ve şiirler yazarlar. Güzel konuşma<br />

becerisi olanlar; askerler ve halkın arasında<br />

ateşli, heyecanlı konuşmalar yaparlardı. Benzeri<br />

etkinlikler okullarda da görülüyor ve etkili<br />

oluyordu. Mehmet Emin Yurdakul, Semih Rıfat<br />

gibi şairlerimiz cepheye giderek askerlerin anlayacağı<br />

dilde konuşmalar yapıyor, şiirler oku-<br />

30 <strong>Metod</strong>ergi<br />

yorlardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de<br />

bir irşat encümeni kurulmuştu. Bu sırada Batı<br />

Cephesi Komutanlığı askerlerin ve halkın millî<br />

duygularını geliştirerek coşturacak bir şiir yazılıp<br />

bestelenmesini kararlaştırır.<br />

Bunun için yarışma açılmasını, birinci olacak<br />

şiiri yazana 500 lira, besteleyene de 500 lira<br />

ödül verilmesini uygun bulur. Bu yarışmaların<br />

düzenlenerek sonuçlandırılması görevi, Millî<br />

Eğitim Bakanlığına verilir. Konu Millî Hükümet’in<br />

ilk Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı)<br />

Dr. Rıza Nur ile Batı Cephesi Komutanı İsmet<br />

Paşa (İnönü) arasında görüşülerek karara varılır.<br />

Millî Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur bu işle<br />

Kazım Nâmi Duru’yu görevlendirir. Aynı konu<br />

İsmet Paşa ile müsteşar Duru arasında da görüşülür.<br />

Bu arada Dr. Rıza Nur Millî Eğitim<br />

Bakanlığı’ndan ayrılır. Yerine Antalya Milletvekili<br />

Hamdullah Suphi Tanrıöver getirilir. Bu<br />

aşamada İstiklâl Marşı’nın yazılması için yarışma<br />

açılır. Yarışma bir genelgeyle okullara duyurulur.<br />

Gazetelere ilân verilmez. Ancak, o zamanlar<br />

bu şiiri yazabileceğine inanılan şairlere<br />

de özel mektuplarla yarışmaya katılma çağrısı<br />

yapılır. Açılan bu yarışma ilgi görür. Ancak katılanların<br />

arasında Mehmet Akif Ersoy yoktur.<br />

Bu işin para karşılığı yapılmasını Akif gururuna<br />

ve duygularına kabul ettiremediğinden yarışmaya<br />

katılmaz. O’nun yarışmaya girmemesinin<br />

nedenini Millî Eğitim Bakanı Tanrıöver öğrenerek<br />

kendisine özel bir mektup gönderir. Soruna<br />

gereken çözümün getirileceğini belirterek<br />

yarışmaya katılmaya çağırır. Bu güvence üzerine<br />

Mehmet Akif de İstiklâl Marşı’nı yazarak<br />

yarışmaya katılır.<br />

Yarışmaya toplam 724 şiir katılır. Bakanlıkta<br />

kurulan komisyonda bunların 717’si elenir.<br />

Aralarında Akif’in yazdığı İstiklâl Marşı’nın<br />

da bulunduğu 7 şiir bugünkü deyimi ile finale<br />

kalır. Akif’ten başka, Kâzım Karabekir Paşa,<br />

Kemalettin Kamu, Muhittin Baha Pars, Hüseyin<br />

Suat da yarışmaya katılan ünlülerdir. Millî<br />

Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, İstiklâl<br />

Marşı’nı finale kalan yedi şiir arasından<br />

TBMM’nin seçmesini ister.<br />

İstiklâl Marşının TBMM’de Kabul Edilmesi<br />

İstiklâl Marşı yarışmasına katılan şiirler içinde<br />

Akif’in şiiri dikkatleri çekiyordu. Bu eser daha<br />

meclis gündemine gelmeden önce yurt genelinde<br />

duyulmuştur. Şiir olarak Ankara’da 17 Şubat<br />

1921 günü Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin ve<br />

aynı tarihli Sebülü’r Reşat <strong>Dergi</strong>si’nin birinci<br />

sayfalarında, 21 Şubat günü ise, Kastamonu’da<br />

çıkan Açık Söz gazetesinde yayınlanır. Kamuoyunca<br />

çok beğenilir.<br />

Finale kalan yedi şiir çoğaltılarak milletvekillerine<br />

dağıtılır. Bu sıralarda yılbaşı ve malî<br />

yılbaşı 1 Mart sayılıyordu. Millî Eğitim Bakanı<br />

Hamdullah Suphi Bey, Akif’in şiirini bütçe<br />

görüşmeleri sırasında Bütçe Komisyonu önünde<br />

okur. Şiir çok beğenilir. 12 Mart 1921 günü<br />

yapılan Meclis görüşmeleri sırasında Balıkesir<br />

Milletvekili İsmail Fazıl Paşa, Akif’in şiirinin<br />

bir daha okunmasını teklif eder. Hamdullah<br />

Suphi Bey kürsüye gelerek, coşkulu ve heyecanlı<br />

bir şekilde şiiri bir daha okur. Şiir ayakta<br />

alkışlanır. Oturumu yöneten ikinci başkan Adnan<br />

Adıvar, Akif’in şiirinin kabulünü milletvekillerinin<br />

oyuna sunar. Çoğunluğun oylarıyla 12<br />

Mart 1921’de İstiklâl Marşı’mız kabul edilir.


ATATÜRK ve MÜZİK<br />

Asude BİRİNCİ BAL<br />

Müzik Öğretmeni<br />

Devrimlerimiz içinde en zor olanı hangisidir?”<br />

Bir sohbet sırasında bu soruyu sorduğu<br />

kişilerden doyurucu bir yanıt alamayınca<br />

Atatürk, kendi sorusunu şöyle yanıtladı: “En zor<br />

devrimimiz müzik devrimidir.” Ardından yanıtının<br />

nedenini de açıkladı: “Çünkü müzik devrimi<br />

kişiye önce kendi iç dünyasını unutturmayı,<br />

sonra da yeni bir âleme yönelmeyi gerektirir.<br />

Çok zordur ama yapılacaktır.” Atatürk müziğe<br />

çok önem veren, yaşamın müzikle anlam kazandığına<br />

inanan ve müzikle ilgisi olmayanlara<br />

“insan” bile denilemeyeceğini söylemekten<br />

çekinmeyen bir liderdi. Müziği sadece kendisi<br />

sevmekle kalmamış, halkın müziğe ulaşma yollarını<br />

kolaylaştırmak, zenginleştirmek ve güzelleştirmek<br />

için devlet kademesinde de gelişimin<br />

önünü açan kanunların altına imzasını da atmıştır.<br />

Atatürk döneminde sayısız müzik gelişmesi<br />

yaşanmış; halk ezgileri derlenip yayınlanmış,<br />

orkestralar ve korolar kurulmuş, çeşitli üniversitelere<br />

bağlı müzik bölümleri açılmış, müzik<br />

toplulukları uluslararası gösterilere katılmış, ilk<br />

Türk operası sahneye konulmuştur. İnsanlığın<br />

ortak dili olarak müzik, yine insanlığın ortak<br />

mirası olan uygarlık yolundaki konum ve katkıların<br />

da göstergesidir. Atatürk; müziği, ulusların<br />

kültürel kimliğinin kazanılması, korunması,<br />

tanıtımı ve kuşaklara aktarılmasında en etkin<br />

unsurların başında görüyordu. Mustafa Kemal<br />

Atatürk, Türk Müziği politikasının sağlam temellere<br />

dayandırılması için temel ilkeleri tespit<br />

ediyor, Türk milletinin güçlü bir müzik potansiyeline<br />

sahip olduğunu bilerek, bu müziğin layık<br />

olduğu biçimde, çağdaş medeniyet kurallarına<br />

göre geliştirilmesini istiyor, Türk gençliğine ve<br />

sanatına yeni ufuklar açıyordu. Sanatta ve kültürde<br />

köklü bir geçmişe sahip olan Türk Milletinin<br />

lâyık olduğu seviyeye ulaşması, onun temel<br />

emeli ve idealiydi. Milli ve yerel duygularla<br />

harmanlanmış ifadeler evrensel boyut kazanmalı,<br />

ulusal müziğimiz aynı zamanda yalnız<br />

ülke içinde değil, uluslararası alanlarda da seslendirilebilir<br />

olmalıydı. Atatürk, bir müzisyen<br />

olmasa da derin bir müzik kültürüne ve zevkine<br />

sahipti. Müziği seviyordu. Cumhuriyetin ilan<br />

edilmesinin ardından birçok yeniliklere imza<br />

atan Atatürk, topluma öz Türk Musikisi dışında,<br />

klasik müzik ve operayı da sevdirmek ve tanıtmak<br />

için çalışmalarda bulunmuş, bu tür müzik<br />

konserlerini izlemeye giderek, halkında bu yeni<br />

müzik türlerini sevmesini arzulamıştır.<br />

Atatürk’ün müzikle ilgili bir soruya verdiği<br />

cevap<br />

14 Ekim 1925’te İzmir Kız Öğretmen Okulu’nda<br />

öğrencilerin “Hayatta müzik gerekli midir?”<br />

sorusuna verdiği yanıt, sanatla ilişkisi bağlamında<br />

çok iyi bir örnek teşkil eder: “Hayatta<br />

müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir.<br />

Müzikle ilgisi olmayan mahlûkat insan değildir.<br />

Eğer söz konusu olan hayat, insan hayatı ise,<br />

müzik behemehâl vardır. Müziksiz hayat zaten<br />

mevcut olamaz.”<br />

Atatürk’ün opera ile ilgili bir anısı<br />

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sofya Ataşe<br />

Militeri olarak görevli olan Mustafa Kemal,<br />

davetli olduğu Carmen Operasının galasında,<br />

zaman zaman durgunlaşarak yapıtı izlemiş ve<br />

operanın bitiminde, perdenin en az yirmi kez<br />

açılıp kapanmasını, sahneye çiçekler taşınmasını,<br />

izleyicinin coşkun alkışlarını, artistlerin<br />

sevincini hayranlıkla gözlemlemiştir.<br />

Bu arada yüzündeki burukluğun farkına varan<br />

Varna Türk Milletvekili Şakir Zümre’ye eğilip<br />

şunları söylemiştir. “Balkan Savaşı’nda yenik<br />

düşmemizin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum.<br />

Ben Bulgarları çiftçi halk olarak biliyordum.<br />

Oysa adamların operaları bile var… Sanatçıları,<br />

müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi var. Hepsi de<br />

eğitimli… Şu opera binalarına bak!”<br />

Kokteyl sonrası Mustafa Kemal ve Şakir Zümre<br />

Splendid Palas’a gidiyorlar. Yol boyunca hiç<br />

konuşmuyor Mustafa Kemal… Durgunluğu sürüyor<br />

ve odalarına çekiliyorlar…<br />

Aradan birkaç dakika geçiyor geçmiyor, Şakir<br />

Zümre odasının kapısında Mustafa Kemal’i görüyor…<br />

“Uyku tutmadı, biraz konuşalım diye geldim”<br />

diyor Gazi heyecanlı bir şekilde...<br />

“Ne kadar müthiş bir olaydı” diye ekliyor…“Çok<br />

sesli müzik, çağın gereğidir…<br />

Bulgarlar bunu başarmış… Bizim ülkemizde<br />

de operaya kavuşacağımız günleri görebilecek<br />

miyiz acaba?”<br />

İşte, her iki anıda da Atatürk’ün müziğe ve sanata<br />

verdiği değer çok iyi anlaşılmaktadır. Hayatta<br />

müziğin gerekliliğine işaret eden Atatürk,<br />

yaşamının her anında müzikten kopmamaya<br />

özen göstermiştir.<br />

“Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte<br />

değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.”<br />

FİKİRLER ÖLMEZ!!!<br />

<strong>Metod</strong>ergi<br />

31


DÜNYA<br />

HAPİSHANESİ<br />

Sevcan ULUDOĞAN<br />

Sosyal Bilgiler Öğretmeni<br />

Sizlere çok özel bir hikâye anlatmak istiyorum.<br />

Çok eski ve unutulmuş bir hikâye…<br />

Her şey bundan binlerce yıl önce başladı. O zaman<br />

evren bu kadar huzurlu ve düzenli değildi.<br />

Yaşam yok denecek kadar azdı. İyi ve kötü<br />

arasında sürekli bir savaş vardı. Bazen aydınlık<br />

çoğalıyordu, bazen de karanlık…<br />

Erlik ve Ülgen<br />

Erlik ve Ülgen yüzyıllardır savaşmaktan yorgun<br />

düştüler. Mecburen bir barış yaparak ayrıldılar.<br />

Ülgen, üzerinde yaşam olan bir gezegendeki<br />

canlıları iyilik sihriyle etkilemeyi düşündü.<br />

Böylece o gezegende dinlenebilecek ve güç<br />

toplayabilecekti. Son enerjisini bu plan için<br />

harcamaya karar verdi. Erlik ise casusları sayesinde<br />

bu planı biliyordu. O da kendi planını<br />

hazırladı. Öncelikle birkaç gezegeni yok ederek<br />

enerji toplamaya çalıştı. Ülgen’in peşine gözcüler<br />

takarak her hareketini izlemeye devam etti.<br />

Ülgen üzerinde yeni yaşam başlamış Dünya<br />

adlı bir gezegen bularak hemen işe başladı. Kıta<br />

kıta, deniz deniz gezerek tüm canlıları bulup<br />

içlerindeki iyiliği uyandırmaya çalıştı. Erlik de<br />

tüm gücüyle planını uyguluyordu. Önce uzak<br />

bir galaksiden tanıdığı Meridya’yı Dünya’ya<br />

yakın bir yere ışınladı. Meridya 360 kollu dev<br />

bir ahtapottu. Ardından kalan son gücüyle Parala<br />

isimli yılan ordusunu ışınladı. Bu ordu kimi<br />

büyük, kimi biraz daha küçük 180 dev yılandan<br />

oluşuyordu. Yılan ordusunun komutanının adı<br />

Ekator’du.<br />

Erlik: Planım tamamlandığında bu gezegenden<br />

asla çıkamayacaksın Ülgen. Madem ölümsüz-<br />

32 <strong>Metod</strong>ergi<br />

sün, seni yok edemiyorum, ben de hapsederim<br />

muahahahaha!!!<br />

Parala ordusu, sizler de dünyanın çevresini dolanıp<br />

saracaksınız. Ekator sen en ortada olup<br />

geniş yeri tutacaksın, küçük olanlar dar yerlerde<br />

olacak. Bende gezegene inip onu oyalayacak ve<br />

güçlü kılıcını alacağım ki kaçamasın. O kanatlı<br />

böceğe çok kötü sürprizlerim var!<br />

Meridya sen, bir kutuptan diğerine kadar uzanıp<br />

kaplayacaksın. 360 kolunu sıkıca birleştir ki<br />

Ülgen denen sefil fare aradan kaçamasın. Ben<br />

kılıcını alıp, gelinceye kadar sakın buradan ayrılmayın!<br />

Ülgen: Çok güçlü bir kötülük hissediyorum.<br />

Yakında bir şeyler olacak. Sanırım Erlik beni<br />

buldu. Bir an önce gitmeliyim. Eğer buraya saldırırsa<br />

yok etmeden bırakmaz.<br />

Erlik, bu gezegeni nasıl buldun? Ne istiyorsun?<br />

Erlik: Seni buraya gelirken takip ettim, her anını<br />

gözetledim. Yaptığın her iyiliğe karşı kötülük<br />

planladım. İki dünya savaşı çıkardım. Ve en sonunda<br />

insanların eline nükleer silah teknolojisini<br />

verdim. Eğer kılıcını bana teslim etmezsen<br />

atom bombasını patlatacağım.<br />

Ülgen: Hayır asla vermem kılıcımı!<br />

Erlik: Peki sen bilirsin, atom bombalarını patlatmaya<br />

başlıyorum. Sen duruncaya kadar bombalar<br />

patlayacak!<br />

Ülgen: Tamam, sen kazandın dur! Daha fazla<br />

yok etme bu dünyayı.<br />

Erlik: Hemen kılıcını bana ver. Bu gezegenden<br />

asla çıkmayacaksın. Çıkarsan bu dünyada tek<br />

bir canlı bile bırakmam. Gerçi istesen de çıkamazsın.<br />

Burası senin hapishanen olacak. “Dünya<br />

Hapishanesi”<br />

Ülgen: Kılıcı al ve defol, şunu unutma ki yine<br />

de kazanamayacaksın!<br />

Ülgen: Çıkamıyorum, bu da ne böyle. Parala<br />

yılanları ve Ahtapot Meridya dünyayı ağ gibi<br />

sarmış. Kılıcım olmadan onları yok edemem ki!<br />

Erlik madem ben bu dünyada kaldım, sende kalacaksın.<br />

Başka yerlere gidip kötülük yapmana<br />

izin vermeyeceğim. Kılıcımı kullanamayacaksın.<br />

Kılıcımı enerjiye çevirip seni Dünya’nın taa<br />

merkezine hapsedeceğim. Kılıcı yok edip ondan<br />

gelen güçle manyetizma büyüsü yapıyorum.<br />

Erlik: Şu dünyayı, gitmeden parçalasam iyiydi<br />

ama yok edersem Ülgen serbest kalır. Neyse artık<br />

hevesimi başka gezegenlerden alırım.<br />

O günden sonra dünyada hapis kalan Ülgen<br />

gücü çok azalsa da etrafta gizlice dolaşıp insanları<br />

iyilik yapmaya yönlendiriyor. Erlik ise yerin<br />

altında, kızgınlık içinde kurtulmaya çalışıyor.<br />

Nefreti zaman zaman dağlardan fışkırıyor. Oradan<br />

bile kötülük yapmaya çalışıyor. Ülgen’in<br />

kaçmaması için Parala ordusu ile Ahtapot Meridya’nın<br />

Dünya’nın çevresinden ayrılmayacağını<br />

umuyor. Dünyada savaş hâlâ devam ediyor.<br />

Normal gözle görülmeyen Parala ordusu ve Ahtapot<br />

Meridya insanlar tarafından bilinmiyor.<br />

Fakat bazı topluluklar dedelerinden duydukları<br />

hikâyelerden etkilenerek dünyayı saran çizgiler<br />

tasarladılar. Boyuna çizgilere “meridyen”, enine<br />

çizgilere “paralel” adını verdiler.


ATATÜRK ve<br />

MATEMATİK<br />

Hülya YOLUDOĞRU<br />

Matematik Öğretmeni<br />

Günümüzde bilim ve teknolojinin temeli<br />

olan matematik kendine özgü<br />

bir dile sahiptir. Kendine özgü bir<br />

dilden bahsediyoruz çünkü kullanılan terimler<br />

ve çeşitli sembolik gösterimlere sahiptir.<br />

Düşünüldüğü zaman nereden geliyor bu terimler,<br />

kim, neden üç kenarı olan kapalı eğriye üçgen<br />

adını vermiş diye. Bu konu üzerine bir araştırma<br />

yaptığınızda karşınıza çıkacak tek isim<br />

vardır ki o da şüphesiz önünde saygıyla eğildiğimiz,<br />

büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.<br />

Cumhuriyetten önce çeşitli okullarda okutulmuş<br />

matematik kitaplarını incelerseniz; içlerinde<br />

Arap harfleriyle yazılmış formüller; müselles,<br />

murabba veya hattımümas gibi günümüz matematiğinde<br />

bir anlam ifade etmeyen birçok terim<br />

görürsünüz. Günümüzde Atatürk sayesinde<br />

kullandığımız terimlere baktığımızda, bu eski<br />

Arapça terimlerin anlaşılmasının ve hatırlanmasının<br />

ne denli güç olduğuna siz de hak verirsiniz<br />

elbet. Bir düşünün “Müsellesin sathı yatalay,<br />

dikeley zarbının müsavatına müsavidir.” cümlesinden<br />

ne anlıyorsunuz? Belki anneanne ve dedelerimiz<br />

bize bu cümle içinden birkaç kelimeyi<br />

günümüz Türkçesine çevirebilir ama birçoğunuz<br />

gibi ben de bu cümleyi ilk okuduğumda hiçbir<br />

şey anlamamıştım. Oysa bu cümle “üçgenin<br />

alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına<br />

eşittir.” demektir. Belki sadece bu cümledeki<br />

kavram anlaşılmazlığı bile bize Atatürk’ün bu<br />

konuda matematiğe ve dolayısıyla diğer ilimlere<br />

ne denli değerli bir çalışma bıraktığını anlamamız<br />

için yeterli olacaktır. Mesela, müselles<br />

sözcüğünü ele alalım. Müselles Arapça ‘sülüs’<br />

sözcüğünden türetilmiştir. Arapçadaki sülüs ile<br />

müselles sözcüklerinin arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek,<br />

Arapça bilmeyenler için oldukça<br />

zordur. Sülüs sözcüğünün Türkçede karşılığı<br />

“üç” kelimesidir. Üç’ün yanına “gen” getirirsek<br />

üçgen sözcüğü oluşur. Bu müselles sözcüğünden<br />

daha kolay anlaşılmaktadır.<br />

Atatürk’ün bulduğu bu ve bunun gibi birçok<br />

terim günümüzde hâlâ geçerliliğini korumakta<br />

ve matematiği bizler için daha anlaşılır kılmaktadır.<br />

Atatürk bu terimlerin yer aldığı 1937 yılında<br />

yayımlanan bir de geometri kitabı yazmıştır.<br />

Bu kitapta kullanılan yeni terimler ayrıntılarıyla<br />

açıklanmış ve üzerlerine örnekler de verilmiştir.<br />

Bu kitap geometri öğretenlere ve bu konuda<br />

bilgi edinmek isteyenlere kılavuz olarak Kültür<br />

Bakanlığınca yayınlanmıştır.<br />

Mustafa Kemal bu geometri kitabını yazarak<br />

matematiğe daha anlaşılır yeni terimler kazandırmak<br />

isteğini Sivas’ta girdiği bir geometri<br />

dersinde ortaya koymuştur. Atatürk 13 Kasım<br />

1937 tarihinde Sivas’a gitmiş ve 1919 yılında<br />

Sivas Kongresinin yapıldığı lise binasında bir<br />

geometri (o zamanki adıyla hendese) dersine<br />

girmiştir. Bu derste öğrencilerle konuşmuş ve<br />

geometri üzerine çeşitli sorular yöneltmiştir.<br />

Ders esnasında eski terimlerle matematik öğreniminin<br />

ve öğretiminin zorluğunu bir kez daha<br />

saptayan Atatürk “Bu anlaşılmaz terimlerle bilgi<br />

verilemez. Dersler Türkçe terimlerle anlatılmalıdır.”<br />

diyerek bu konudaki kesin yargısını açıkladıktan<br />

sonra, dersi kendi buluşu olan Türkçe<br />

terimlerle ve çizimleriyle anlatmıştır. Bu sırada<br />

derste Pisagor teoremini de çözümlemiştir.<br />

Elbette ki, matematik ve geometri bilgisi yeterli<br />

olmayan bir insanın bilimsel ve dolayısıyla<br />

toplumsal açıdan bu denli önemli bir çalışmayı<br />

ortaya çıkararak nesiller boyu kabul edilebilir<br />

bir forma sokması mümkün değildir. Böylece<br />

Atatürk sadece siyasi ve idari alandaki dehasıyla<br />

değil, sayısal dünyadaki üstün başarısıyla da<br />

karşımıza çıkmış oluyor.<br />

Sizin de gördüğünüz gibi Atatürk’ün yaşamında<br />

matematiğin önemi bugüne kadar bildiğimiz<br />

veya ilkokullarda öğrenmiş olduğumuz gibi<br />

matematik öğretmeninin ona “Kemal” ismini<br />

vermesinden çok ötedir. Matematiğin bilimsel<br />

gelişme acısından anlaşılır bir dilde öğretilmesi<br />

gerektiği düşüncesi ve bu konudaki çalışmaları<br />

sayesinde bize kazandırdığı onca güzelliğe bir<br />

yenisini daha eklemiştir. Umarım bu yazıyla<br />

birlikte onun başlattığı bilimsel gelişme arzusunun<br />

bizler için de ne kadar gerekli olduğunu<br />

hatırlar ve bunun yanında sade ve anlaşılır bir<br />

dile sahip olmanın bir toplumda her alanda ne<br />

denli gerekli olduğunu daha iyi anlamış oluruz.<br />

<strong>Metod</strong>ergi 33


ANASINIFI ETKİNLİKLERİMİZ<br />

Bengü Aygün - Seda Dağcı<br />

Anasınıfı Öğretmenleri<br />

100. GÜN<br />

Her yıl olduğu gibi bu yılda 100. gün etkinliklerimiz ve partimiz<br />

yine çok keyifli ve eğlenceliydi. İlk günden 100. güne kadar birçok<br />

(sanat, matematik, okuma yazma...) hazırlık gibi etkinlikle 100.<br />

güne hazırlandık ve harika bir partiyle etkinliğimizi sonlandırdık.<br />

MATEMATİK ve<br />

OKUMA YAZMAYA<br />

HAZIRLIK<br />

Öğrenirken eğlenmek<br />

ve mutlu olmak bizim<br />

için çok önemli. Bu<br />

yüzden matematik ve<br />

okuma yazmaya hazırlık<br />

çalışmalarımızı doğal<br />

nesneler kullanarak gerçekleştiriyoruz.<br />

Taşlar,<br />

boncuklar, mandallar...<br />

bunlardan bazıları.<br />

FEN - DOĞA ÇALIŞMALARI<br />

Deneyerek, yaparak öğrenmenin ne kadar önemli olduğunun bilinci<br />

ile programımızda sık sık yer verdiğimiz fen doğa çalışmaları ile<br />

öğrencilerimizin:<br />

P Gözlem ve deney yeteneklerini geliştirmelerini,<br />

P Problem çözme becerilerini geliştirmelerini,<br />

P Mantık yürütme becerilerini geliştirmelerini sağlıyor,<br />

P Çeşitli konularda fikirler üretebilme ve bu fikirler hakkında<br />

tartışabilmeleri için uygun fırsatlar yaratıyoruz.<br />

SANAT ÇALIŞMALARI<br />

Sadece boyalarla resim olmaz<br />

dedik, taşlarla da harika resimler<br />

yapabildiğimizi görmek çok<br />

eğlenceliydi.<br />

34 <strong>Metod</strong>ergi


1. SINIFLARIMIZ<br />

Okula başlamanın heyecanını üzerimizden artık<br />

attık. Biz de okuyor ve yazıyoruz.<br />

Ne güzelmiş okumak!<br />

Madem okuyup yazıyoruz, sınıfımızda kitaplığımızı<br />

oluşturabiliriz dedik ve öyküler, masallar<br />

dünyasına daldık.<br />

Tematik projemizin konusu olan “Kalem” ile ilgili<br />

çalışmalarımızı yapıp sunumumuzu gerçekleştirdik.<br />

Kalemin serüvenini anlatırken öğrendik, öğrettik.<br />

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na yaptığımız<br />

gezi bizim için çok yararlı oldu.<br />

Senfonik çalgıları tanırken çok sesli müziğin ezgileri<br />

ruhumuzu dinlendirdi.<br />

Okuma yazmayı öğrenmenin sevincini sevdiklerimizle<br />

paylaşmak için bayram hazırlıklarımız<br />

son hızla devam ediyor.<br />

Öğrenme hedeflerimizi gerçekleştirirken problem<br />

çözmenin zevkini yaşıyoruz.<br />

2. SINIFLARIMIZ<br />

Birlik Beraberlik Üzerine<br />

İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar.<br />

Yaşadıklarından ve çevresinden de mutlaka<br />

etkilenir. İşte bu etki pozitif olduğunda insana<br />

ve topluma yarar sağlar, negatif olduğunda da<br />

kesinlikle zarar verir.<br />

Öncelikle her birey, karşısındakini ötekileştirmekten<br />

çıkartıp, herkesi olduğu gibi benimseyip,<br />

değişmeye zorlamadan,<br />

ikiyüzlülüğe mecbur kılmadan kabullenmelidir.<br />

Kişi, beraber olmanın<br />

herkesi güçlü kılacağını kavramalıdır.<br />

Birliktelik ile birçok şeyin<br />

başarılması mümkündür. Atalarımız<br />

bunu “Bir elin nesi var iki elin sesi<br />

var.” atasözü ile çok güzel anlatmışlardır.<br />

Renk, dil, din farklılıkları insanları<br />

birbirinden ayırmamalıdır. İnsanların<br />

inançlarına hoşgörü ile bakabilmemiz<br />

gerekir. Dünyadaki diğer<br />

ülkelerin de birbirlerine hoşgörü ile<br />

bakabilmeleri yeryüzünde huzurun<br />

oluşmasına yardımcı olur.<br />

Dayanışma ruhu ile hareket ederek, birlik ve<br />

beraberliğini sağlayan toplumlar, giriştikleri<br />

mücadelede sosyal, ekonomik, eğitim gibi her<br />

alanda başarıya ulaşmışlardır. Toplumsal dayanışma<br />

olmadan, birlik ve beraberlik sağlanmadan<br />

atılan adımlar en başta, başarılıymış gibi<br />

algılansa da o çemberin içerisinde olması gerekenlerden<br />

bir kişi bile dışarda kalmışsa birlik<br />

sağlanamamış demektir.<br />

Birlik ve beraberlik içinde olan toplumlar,<br />

karşılaştıkları en zor sorunları dahi kolaylıkla<br />

çözerler. Sorunlarını çözen toplumlar ise ilerlemek<br />

ve gelişmek için, fikir birliği, gönül birliği<br />

ve eylem birliği içerisinde hareket ederek başarıya<br />

ulaşırlar. İnsanlar, birey ya da kurum olarak<br />

birbirlerini rakip değil, dost olarak görmelidir.<br />

Dünyada birlik ve beraberlik içinde hareket etmeden<br />

başarıya ulaşmış ne bir aile ne bir şirket<br />

ne bir kurum vardır.<br />

Toplumsal dayanışma, birlik, beraberlik ve fedakârlık<br />

ruhu ile bezenmiş; hoşgörülü, affedici,<br />

sevgi ve saygı kurallarını ihlal etmeyen, verdiği<br />

sözde duran, kısaca insani değerleri yaşamında<br />

uygulayan gençler tarafından sağlanacaktır. İnsani<br />

değerler konusu da tek bir kişi tarafından<br />

tesis edilemez. Değerli şeyler birkaç insanın bir<br />

araya gelmesiyle elde edilebilir.<br />

Açık fikirliliği geliştirin. Sevginiz<br />

genişlesin, daralmasın. Birlik ancak<br />

sevginin gelişmesiyle elde edilebilir.<br />

Birlikte çeşitlilik olduğunu değil de<br />

“çeşitlilikte birlik” olduğunu zihnimizde<br />

canlandırma alışkanlığını<br />

edinmeliyiz.<br />

Toplum düzeni, birlik ve beraberlikle<br />

sağlanır. Bazı organları hasta olan<br />

bir insanın vücudu nasıl zayıf ve<br />

güçsüz düşerse; düşmanlıkların yaygınlaştığı,<br />

birlik ruhunun kaybolduğu<br />

toplumlar da öyle güçsüzleşirler.<br />

Birlik için bir kişi yetmeyeceğinden,<br />

diğer insanların da elinden geldiğince,<br />

örneğin değerleri öğreterek birliği teşvik etmeleri<br />

insanlık görevleridir. Dünya bir tanedir,<br />

dolayısıyla dünya üzerinde yaşayan insanların<br />

oluşturduğu insanlık toplumu da bir tanedir.<br />

Tüm insanlık toplumu arasında birlik kurulana<br />

kadar hepimiz birliği teşvik etmek zorundayız.<br />

<strong>Metod</strong>ergi 35


3. SINIFLARIMIZ<br />

<strong>Metod</strong> Koleji olarak, çağımızın gerektirdiği gibi<br />

deneyimleri ile öğrenen, öğrenmeyi yapılandıran,<br />

yeni bilgiler üreten ve üretilen bilgiyi günlük<br />

yaşamda kullanabilen bireyler yetiştirmeyi<br />

amaçlıyoruz.<br />

Bu kapsamda derslerimizde de “Yapılandırmacı<br />

Yaklaşım” doğrultusunda öğrencilerimizi aktif<br />

kılarak, düşünen, fikirlerini savunan, hipotez<br />

kuran, sorgulayan ve edinilen bilgileri bilimsel<br />

gerçekler ışığında paylaşmayı sağlayan ortamlar<br />

yaratıyoruz.<br />

3. sınıflar olarak “Fen Bilimleri” dersinde “Canlılar<br />

Dünyasına Yolculuk” ünitesi ile ilgili “Canlı<br />

ve Cansız Varlıkların Özellikleri”ni araştırdık.<br />

Bir bitkinin çimlenmesi için gerekli koşulları<br />

gözlemlemek amacıyla deney yaptık.<br />

Fasulye Tohumunun Çimlenmesi<br />

Amacımız, bir tohum çimlenirken hangi koşulların<br />

gerekli olduğunu gözlemlemekti. Her<br />

birimiz, 3-4 tane fasulye tohumunu bir pamuğu<br />

ıslatarak arasına yerleştirdik ve bir kabın içine<br />

koyduk.<br />

Kapların üzerine kâğıt bantlarla sırayla A, B, C,<br />

D, E yazarak belirttik.<br />

A kabı: Kabın ağzını pamukla kapatarak güneş<br />

gören bir cam kenarına bıraktık.<br />

B kabı: Kabın ağzını pamukla<br />

kapatarak güneş görmeyen<br />

karanlık bir yere koyduk.<br />

C kabı: Kabın ağzını pamukla<br />

kapatarak buzdolabına<br />

koyduk.<br />

D kabı: 3-4 tane fasulye tohumunu<br />

kuru pamuğun arasına<br />

koyduk. Kabın ağzını pamukla<br />

kapatarak güneş gören<br />

bir cam kenarına bıraktık.<br />

E bardağı: Kabın ağzını hava almayacak şekilde<br />

bir kapakla kapatıp bir de poşetin içine<br />

koyduk. Güneş gören bir cam kenarına bıraktık.<br />

Bir hafta kadar gözlemledik.<br />

Deney sonucunda C, D ve E kabındaki tohumların<br />

çimlenmediğini; A ve B kabındaki tohumların<br />

ise çimlendiğini gördük. Böylece çimlenme<br />

için gerekli koşulların su, oksijen ve uygun<br />

sıcaklık olduğunu gözlemleyerek öğrenmiş olduk.<br />

Okuyan Sınıf<br />

Kitap okumak kişide yepyeni ufuklar açar, kişinin<br />

hayal dünyasını ve sözcük dağarcığını geliştirir,<br />

kısaca kişi ne kadar okursa o kadar bilir.<br />

<strong>Metod</strong> Koleji olarak kitapla yetişen nesillerin<br />

başarı dolu, iyi bir geleceğe sahip insanlar olacağının<br />

bilincindeyiz. Bu nedenle öğrencilerimize<br />

küçük yaşlardan itibaren kitap okumayı<br />

sevdirmeyi amaçlıyoruz. Her sınıf seviyesinde<br />

çocuklarımızın gelişim özelliklerine, ilgi ve yeteneklerine,<br />

bilgi birikimlerine uygun kitaplar<br />

seçerek öğrencilerimizin her ay en az bir kitap<br />

okumalarını sağlıyoruz. Okunan kitaplardaki<br />

karakterler, problemler, olaylar ile ilgili tartışma<br />

ortamları yaratıp öğrencilerimizin empati<br />

yaparak kitabın kahramanı gibi düşünmelerini,<br />

olaylara bu şekilde yaklaşmalarını istiyoruz.<br />

Böylece okunan kitabın içselleştirilmesini ve<br />

daha iyi anlaşılmasını sağlıyoruz.<br />

3. sınıflar olarak bu ay Pelin Güneş’in “Bizim<br />

Sınıfın Halleri” kitabını okuduk. Togancan ve<br />

arkadaşlarının sınıfında yaşananlara tanık olduk.<br />

Öğrencilerimiz bu kitabı nasıl buldu? Gelin onların<br />

kitap hakkındaki yorumlarını okuyalım.<br />

3/A Sınıfından Özgür Deniz ATEŞ: “Bizim<br />

Sınıfın Halleri” kitabını okurken çok güldüm.<br />

Eğlenceli, komik ve merak uyandıran bir kitaptı.<br />

Kiraz teyzenin orman banyosunu çok beğendim.<br />

Kitabın kahramanlarından Boracan’ın<br />

geçimsiz ve arkadaş olmayı bilmeyen bir çocuk<br />

olduğunu düşündüm.<br />

3/B Sınıfından Poyraz KEÇELİ: “Bizim Sınıfın<br />

Halleri” kitabının karakterleri, bizim sınıftakilere<br />

çok benziyordu. Yaptıkları şeyler de<br />

öyle… Çok sürükleyici bir kitaptı. Okurken çok<br />

güldüm ve çok eğlendim. Kitaptaki karakterlerin<br />

lakapları da çok komikti.<br />

3/A Sınıfından Ece ERDEM: Kitabı beğenerek<br />

ve zevkle okudum. Aynı zamanda komik de<br />

buldum. Çocuğun babasının, salonu plaj yapması<br />

çok hoşuma gitti.<br />

3/B Sınıfından Yiğit ATIŞ: “Bizim Sınıfın<br />

Halleri” kitabındaki bazı karakterler, bizim sınıftakilere<br />

benziyordu. Bu arada kitap çok güzel<br />

ve sürükleyici bir kitaptı. Kitabın bazı bölümleri<br />

çok düşünülerek yazılmış. İsimler ve lakaplar<br />

çok komikti. Yazar Pelin Güneş’e bizleri böyle<br />

bir kitapla buluşturduğu için teşekkür ediyorum.<br />

36 <strong>Metod</strong>ergi


4. SINIFLARIMIZ<br />

Yaratıcı Yazmanın Önemi<br />

İlkokullarda yaratıcı yazma faaliyetleri, programın<br />

yenilenmesiyle birlikte daha önem kazanmıştır.<br />

Yeni programla birlikte, tamamen öğretmen<br />

merkezli olan eğitim sisteminden öğrenciyi<br />

ön plana çıkaran etkinliklerin yoğunlukta olduğu<br />

sisteme geçilmiştir. Son yıllarda Türkçe dersi<br />

kazanımları öğretmenin kontrolü elinde tuttuğu<br />

etkinliklerden uzaklaşmıştır. Bunun yerine öğretmenin<br />

öğrenciye rehberlik ettiği etkinlikler<br />

uygulanmaya başlanmıştır. Öğrencilerin ön<br />

planda olduğu etkinliklerden bir kısmı şöyledir:<br />

Duygu, düşünce ve hayallerini anlatan yazılar<br />

yazma, hikâye yazma, serbest yazma, kendisine<br />

ilginç ve çekici gelen karakter, olay, yer, an<br />

ile ilgili görüş ve düşüncelerini yazma, sorular<br />

sorarak yazma, şiir yazma, anahtar kelimelerle<br />

yazma, duyuru, afiş vb. yazma gibi. Bu yazmalar,<br />

sınıf etkinlikleri sırasında uygulanabildiği<br />

takdirde öğrencinin yaratıcılığını geliştirmeye<br />

yönelik olarak hazırlanmıştır. Böylelikle yaratıcı<br />

yazma yaklaşımının uygulanmasıyla öğrenciler<br />

yazma eylemini daha istekli uygulamaya<br />

başlamışlardır.<br />

Yaratıcı yazma; öğrenciler için eğlenmek, sanatsal<br />

ifadelerini beslemek, yaratıcı düşünmek,<br />

yazmanın önemini ve işlevlerini açıklamak, hayal<br />

gücünü geliştirmek ve düşüncelerini ifade<br />

etmek gibi becerilerini geliştirmek için oldukça<br />

önemlidir.<br />

Bizler de <strong>Metod</strong> Koleji olarak Türkçe derslerimizde<br />

yaratıcı yazma çalışmalarına önem<br />

veriyoruz. Öğrencilerimizin hayal gücünü<br />

geliştirmek için grup çalışmasıyla yaptığımız<br />

“Atasözlerini Resimlerle Anlatma” etkinliğimiz<br />

bir örnektir.<br />

<strong>Metod</strong>ergi 37


ANAOKULU<br />

İLKOKUL<br />

ORTAOKUL<br />

<strong>Metod</strong> Koleji<br />

Geleceğin METOD’U<br />

FUTURE’S METOD<br />

38 <strong>Metod</strong>ergi


METOD<br />

BİLGİ LİSESİ<br />

Aydınlık bir<br />

gelecek çin...<br />

SINAVLARIMIZ REHBERLİK YAYINLARIMIZ<br />

<strong>Metod</strong>ergi 39


40 <strong>Metod</strong>ergi

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!