14.02.2017 Views

2017_4_1

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

Bosphorus Medical Journal<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Licence Owner<br />

Aytekin KAYMAKCI<br />

Editör<br />

Editor<br />

İlknur AKTAŞ<br />

Editör Yardımcıları<br />

Asistant Editor and Secretary<br />

Yelda Buyru ÖZKURT, Hacer Kuzu OKUR, Feyza Ünlü ÖZKAN<br />

Tuba Cimilli ÖZTÜRK, Burak Yağmur ÖZTÜRK, Erdem DUYAR<br />

Yabancı Dil Editörü<br />

Foreign Language Editor<br />

Burcu Seher ANIL<br />

Yayın Kurulu<br />

Editorial Board<br />

Ayhan VERİT, Eren GÖZKE, Canan AĞALAR<br />

Onur Kurulu<br />

Honor Committee<br />

Abdulvahit SÖZÜER, Kemal MEMİŞOĞLU, Metin ÖZAYDIN, Şuayip BİRİNCİ<br />

Danışma Kurulu / Advisory Committee<br />

Arzu TATLIPINAR<br />

Aydın ATAKAN<br />

Ayhan VERİT<br />

Aysu Karatay ARSAN<br />

Ayşe SÖNMEZ<br />

Ayşe Ferzan AYTUĞ<br />

Aytekin KAYMAKCI<br />

Aziz Bora KARİP<br />

Banu AÇIKALIN<br />

Baransel SAYGI<br />

Barış YILMIZ<br />

Bora GÜRER<br />

Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />

Burcu Seher ANIL<br />

Bülent KAYA<br />

Canan AĞALAR<br />

Cem NAZİKOĞLU<br />

Ceren KÖKSAL<br />

Cihangir UYAN<br />

Coşkun SAF<br />

Dilber Ayçiçek ÇEÇEN<br />

Dilek Erdoğan ARI<br />

Duygu Geler KÜLCÜ<br />

Elif AKSOY<br />

Ender ONUR<br />

Erdal OKUR<br />

Eren GÖZKE<br />

Erhan ÇELİKOĞLU<br />

Evrim Karadağ SAYGI<br />

Fatih URUÇ<br />

Fatma Alibaz ÖNER<br />

Fatma Nur BOY<br />

Fatma Nur AKGÜN<br />

Feyza Ünlü ÖZKAN<br />

Gül Nihal ÖZDEMİR<br />

Güldem TURAN<br />

Gülseren AKYÜZ<br />

Hacer Kuzu OKUR<br />

Hakan GÜNDÜZ<br />

Hakkı Muammer KARAKAŞ<br />

Hande Senem DEVECİ<br />

Hasan Hilmi MURATLI<br />

Hüseyin ÖZKURT<br />

Işıl Kalyoncu ASLAN<br />

İlker YAĞCI<br />

Iİlkin ZİNDANCI<br />

İlknur AKTAŞ<br />

İrşadi İstemi Alp YÜCEL<br />

Kemal MEMİŞOĞLU<br />

Kenan AKGÜN<br />

Korhan ÖZKAN<br />

Levent ÖZTÜRK<br />

Mehmet Akif SARGIN<br />

Mehmet Derya ONUK<br />

Mehmet Müfit ORAK<br />

Mehmet Özgür HABEŞOĞLU<br />

Meral KIZILTAN<br />

Merih İŞ<br />

Metin YILMAZ<br />

Nalan ÇAPAN<br />

Nalan OKUROĞLU<br />

Necati ÇAKIR<br />

Niyazi TUĞ<br />

Numan Doğu GÜNER<br />

Nuray OLTAN<br />

Olcay ÜNVER<br />

Ozan ÖZKAYA<br />

Özge Ecmel ONUR<br />

Özgür Haki YÜKSEL<br />

Özgür OKUMUŞ<br />

Pelin DOĞAN AK<br />

Pınar AKPINAR<br />

Rabia Gönül SEZER<br />

Seda SANCAK<br />

Semra KÜLEKÇİ<br />

Sevda Aydın KURNA<br />

Sinem Eroğlu ÇİLOĞLU<br />

Süheyla ABİTAĞAOĞLU<br />

Tomris ŞENGÖR<br />

Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />

Tülay Erden HABEŞOĞLU<br />

Ümit AKYÜZ<br />

Yelda ÖZKURT<br />

Yeşim Aydın ORAL<br />

Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak<br />

üzere kullanma ve çoğaltılma hakları Boğaziçi Tıp Dergisine aittir. Yazılı ön izin olmaksızın materyallerin tamamının ya da bir<br />

bölümünün çoğaltılması yasaktır. Dergi Basım Meslek İlkeleri’ne uymaktadır.<br />

All rights are reserved. Rights to the use and repraduction, including in the electronic, media, of all communication,<br />

papers, photographs and illustrations appearing in this journal belong to journal of The BOSPHORUS<br />

MEDICAL JOURNAL. Repraduction without prior written permission of part on all of any material is forbidden.<br />

The journal complies with the Professional Principles of the Press.


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />

DERGİ HAKKINDA<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından yayınlanan multidisipliner<br />

bilimsel bir dergidir.<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler, olgu sunumları, editoryal<br />

yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan, ulusal ve<br />

uluslararası tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir.<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak<br />

olmayı prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş<br />

olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi<br />

ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır.Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir.<br />

Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri<br />

doğrultusunda yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editöryel komite tarafından uygun görülürse<br />

yayınlanır.<br />

Makale bilimsel değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar isimleri ve sıralaması esas<br />

alınır. Bu aşamadan sonra; makale hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi eklenemez ve<br />

yazar sırası değiştirilemez.<br />

Makale yazarlarından herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açıklamalı, yazılı izinleri alınmalı<br />

ve yayınevine bildirilmelidir.<br />

Editörler ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk<br />

reklamı veren kuruluşa aittir.<br />

Periyodu: Yılda 3 sayı olarak Ocak, Mayıs ve Ekim aylarında yayınlanmaktadır.<br />

Yayına başlama tarihi: 2014<br />

e-Yayına başlama tarihi: 2014<br />

Yayın Dili: Türkçe, İngilizce<br />

Temel Hedef Kitlesi: Tıp alanında tüm branşlardaki hekimler, uzman ve öğretim üyeleri, tıp öğrencileri<br />

Makalelerin ortalama değerlendirme süresi: 4 haftadır<br />

Yayın Hakları: Boğaziçi Tıp Dergisi’nin basılı ve web ortamında yayınlanan yazı, resim, şekil, tablo ve uygulamalar yazılı izin alınmadan<br />

kısmen veya tamamen herhangi bir vasıtayla basılamaz. Bilimsel amaçlarla kaynak göstermek kaydıyla özetleme ve alıntı yapılabilir<br />

Makale takibi - İletişim<br />

Doç. Dr. Hacer Kuzu OKUR<br />

hacerkuzu@hotmail.com<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi<br />

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

E5 Karayolu Üzeri İçerenköy Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00<br />

Faks: +90 (216) 578 30 00<br />

e-posta: info@bogazicitipdergisi.com<br />

YAZARLARA BİLGİ<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi – Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisine ilginize teşekkür ederiz.<br />

Derginin elektronik ortamdaki yayınına erişim www.bogazicitipdergisi.com adresinden serbesttir. Boğaziçi Tıp Dergisi tıbbın klinik<br />

ve deneysel alanlarında özgün araştırmalar, olgu sunumları, derlemeler, davet edilmiş derlemeler, mektuplar, ilginç, fotoğraflı soru-cevap<br />

yazıları, editöre mektup, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlamaktadır. Yılda 3 sayı olarak<br />

Ocak, Mayıs ve Ekim aylarında yayınlanan Boğaziçi Tıp Dergisi hakemli ve multidisipliner bir dergidir. Gönderilen yazılar Türkçe veya<br />

İngilizce olabilir.<br />

Değerlendirme süreci:<br />

Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları açısından incelenir. Derginin istediği forma uymayan yazılar, daha ileri bir<br />

incelemeye gerek görülmeksizin yazarlarına iade edilir. Zaman ve emek kaybına yol açılmaması için, yazarların dergi kurallarını dikkatli<br />

incelemeleri önerilir. Dergi kurallarına uygunluğuna karar verilen yazılar Editörler Kurulu tarafından incelenir ve en az biri başka kurumdan<br />

olmak üzere iki ya da daha fazla hakeme gönderilir. Editör, Kurulu yazıyı reddetme ya da yazara(lara) ek değişiklikler için gönderme<br />

veya yazarları bilgilendirerek kısaltma yapmak hakkına sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik ve düzeltmeler yapılana kadar, yazılar yayın<br />

programına alınmamaktadır. Boğaziçi Tıp Dergisi gönderilen yazıları sadece online olarak http://bogazicitipdergisi.com adresinden kabul<br />

etmektedir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. Boğaziçi Tıp Dergisi yazıların bilimsel sorumluluğunu kabul etmez. Makale değerlendirmek<br />

için gönderildiği sırada; yayın hakkı devir formu ve çıkar çatışması formu imzalanıp dergiye iletilmelidir. Gönderilen yazıların<br />

dergide yayınlanabilmesi için daha önce başka bir bilimsel yayın organında yayınlanmamış olması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster<br />

olarak sunulmuş çalışmalar, yazının başlık sayfasında tarihi ve yeri ile birlikte belirtilmelidir. Yayınlanması için başvuruda bulunulan makalelerin,<br />

adı geçen tüm yazarlar tarafından onaylanmış olması ve çalışmanın başka bir yerde yayınlanmamış olması ya da yayınlanmak üzere<br />

değerlendirmede olmaması gerekmektedir. Çalışma ile ilgili herhangi bir mali ya da diğer çıkar çatışması var ise çıkar çatışması formunda<br />

belirtilmelidir.


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />

MAKALE YAZIM KURALLARI<br />

GENEL BİLGİLER<br />

Boğaziçi Tıp Dergisi; Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin resmi yayın organıdır. Yılda 3 kez yayınlanır. Yayınlanma zamanları<br />

Ocak, Mayıs ve Ekim aylarıdır. Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler,<br />

olgu sunumları, editoryal yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan,<br />

ulusal ve uluslararası tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir. Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu<br />

ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak olmayı prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin<br />

daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı,<br />

tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel<br />

toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir. Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman<br />

hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri doğrultusunda yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editörler kurulu<br />

tarafından uygun görülürse yayınlanır. Makale bilimsel değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar<br />

isimleri ve sıralaması esas alınır. Bu aşamadan sonra; makale hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi<br />

eklenemez ve yazar sırası değiştirilemez. Makale yazarlarından herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açıklamalı,<br />

yazılı izinleri alınmalı ve yayınevine bildirilmelidir. Editörler ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk<br />

kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk reklamı veren kuruluşa aittir.<br />

YAYIN KURALLARI<br />

Bilimsel Sorumluluk<br />

Tüm yazarların gönderilen makaleye akademik ve bilimsel olarak doğrudan katkısı olmalıdır. Yazar olarak belirlenen isim aşağıdaki özelliklerin tamamına<br />

sahip olmalıdır: -makaledeki çalışmayı planlamalı veya yapmalı, -makaleyi yazmalı veya revize etmeli, -son halini kabul etmelidir. Makalelerin<br />

bilimsel kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />

Etik Sorumluluk<br />

Dergi, ”insan” öğesinin içinde bulunduğu tüm çalışmalarda Helsinki deklerasyonu prensiplerine uygunluk ilkesini kabul eder. Yazarlar kurumlarının<br />

etik kurulundan aldıkları onay belgesini makale ile birlikte yazı işlerine sunmalıdırlar. Gereç ve yöntemler bölümünde etik kurul onayı aldıklarını ve<br />

‘’bilgilendirilmiş onam formu “ aldıklarını belirtmelidirler. Yazarlar retrospektif çalışmalar için; çalışmanın yapıldığı yer, materyal ve tarihi belirten<br />

yazıyı kurum yetkilisine (Eğitim Planlama Komisyonu, başhekim, bilimsel konsey gibi….) onaylatarak belgelemelidirler. Çalışmada “hayvan” ögesi<br />

kullanılmış ise yazarlar, makalenin YÖNTEM VE GEREÇLER bölümünde hayvan deneyleri etik kurullarından onay aldıklarını belirtmeli ve bu<br />

belgeyi gereği halinde dergi editörler kuruluna sunmalıdırlar. Olgu sunumlarında hastalardan “bilgilendirilmiş olur” alınmalıdır. Eğer makalede direktindirekt<br />

ticari bağlantı veya çalışma için maddi destek veren kurum mevcut ise yazarlar; kullanılan ticari ürün, ilaç, firma … ile ticari hiçbir ilişkisinin<br />

olmadığını ve varsa nasıl bir ilişkisinin olduğunu (konsültan, diğer anlaşmalar), editöre sunum sayfasında bildirmek zorundadır. Makalelerin etik<br />

kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />

İstatistik Değerlendirme<br />

Tüm retrospektif, prospektif ve deneysel araştırma makaleleri biyoistatiksel olarak değerlendirilmeli ve uygun plan, analiz ve raporlama ile belirtilmelidir.<br />

Gerek görülmesi halinde editörler kurulu istatistik yöntemle ilgili önerilerde bulunabilir.<br />

Yazım Dili Yönünden Değerlendirme<br />

Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Türkçe makalelerde Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğü veya www.tdk.org.tr adresi, ayrıca Türk tıbbi<br />

derneklerinin kendi branşlarına ait terimler sözlüğü esas alınmalıdır. Ayrıca gönderilmiş olan makalelerdeki yazım ve dilbilgisi hataları için de yazarlardan<br />

düzeltme istenebilir.<br />

Yayın Hakkı<br />

Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı dergiyi yayınlayan kuruma aittir. Yazılardaki düşünce ve öneriler tümüyle yazarların sorumluluğundadır.<br />

Yazarlar http://www.bogazicitipdergisi.com, internet adresinden ulaşacakları “yayın hakları devir formu”nu doldurup, online olarak,<br />

http://www.bogazicitipdergisi.com, adresinde yer alan “online makale gönder” linkindeki bölümden, makale ile birlikte göndermelidirler.<br />

Yazı Çeşitleri<br />

Dergiye yayınlanmak üzere gönderilecek yazı çeşitleri şu şekildedir;<br />

Orijinal Araştırma:<br />

Kliniklerde yapılan retrospektif-prospektif ve her türlü deneysel çalışmalar yayınlanabilmektedir.<br />

Yapısı:<br />

-Özet (ortalama 350-400 kelime; amaç, yöntem ve gereçler, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşan, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Giriş<br />

-Yöntem ve Gereçler<br />

-Bulgular<br />

-Tartışma<br />

-Sonuç<br />

-Teşekkürler (varsa)<br />

-Kaynaklar<br />

Derleme:<br />

Doğrudan veya davet edilen yazarlar tarafından yazılır. Tıbbi özellik gösteren her türlü konu için son tıp literatürü de taranarak hazırlanmalıdır.<br />

Yapısı:<br />

-Özet (ortalama 350-400 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Konu ile ilgili başlıklar<br />

-Kaynaklar


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />

Olgu Sunumu:<br />

Nadir görülen, tanı ve tedavide farklılıklar gösteren olgularla ilgili makalelerdir. Yeterli sayıda fotoğraflarla ve şemalarla desteklenmiş olmalıdır.<br />

Yapısı:<br />

-Özet (ortalama 250 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />

-Giriş<br />

-Olgu sunumu<br />

-Tartışma<br />

-Kaynaklar<br />

Editoryal Yorum/Tartışma:<br />

Yayınlanan orijinal araştırma makaleleri ile ilgili, araştırmanın yazarları dışında, o konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesidir. Konu ile<br />

ilgili makalenin sonunda yayınlanır.<br />

Editöre Mektup:<br />

Son bir yıl içinde dergide yayınlanan makaleler ile ilgili okuyucuların değişik görüş, tecrübe ve sorularını içeren en fazla 500 kelimelik yazılardır.<br />

Başlık ve özet bölümleri yoktur. Kaynak sayısı 5 ile sınırlıdır. Hangi makaleye (sayı, tarih verilerek) ithaf olunduğu belirtilmeli ve sonunda<br />

yazarın ismi, kurumu, adresi bulunmalıdır. Mektuba cevap, editör veya makalenin yazarları tarafından, yine dergide yayınlanarak verilir.<br />

Yazım Kuralları<br />

Dergiye yayınlanması için gönderilen makalelerde aşağıdaki biçimsel esaslara uyulmalıdır:<br />

Kısaltmalar:<br />

Kelimenin ilk geçtiği yerde parantez içinde verilir ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için “bilimsel<br />

yazım kuralları” kaynağına başvurulabilir.<br />

Şekil, Resim, Tablo ve Grafikler:<br />

-Şekil, resim, tablo ve grafiklerin metin içinde geçtiği yerler ilgili cümlenin sonunda belirtilmelidir. Şekil, resim,tablo ve grafiklerin açıklamaları<br />

makale sonuna eklenmelidir.<br />

-Şekil, resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg, veya .gif dosyası olarak sisteme eklenmelidir.<br />

-Şekil, resim, tablo ve grafiklerde geçen kısaltmalar; şekil, resim, tablo ve grafiklerin alt satırında açıkça yazılmalıdır.<br />

-Daha önce basılmış şekil, resim, tablo ve grafik kullanılmış ise izin alınmalıdır ve bu izin açıklama olarak şekil, resim, tablo ve grafik açıklamasında<br />

belirtilmelidir.<br />

-Resimler/fotoğraflar renkli, ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır.<br />

Editöre Sunum Sayfası:<br />

Gönderilen makalenin kategorisi, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş olduğu, varsa çalışmayı maddi olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar<br />

ve varsa bu kuruluşların yazarlarla olan ilişkileri belirtilmelidir.<br />

Kapak Sayfası:<br />

Makalenin başlığı (Türkçe ve İngilizce), tüm yazarların ad-soyadları, akademik ünvanları, kurumları, iş telefonu-GSM, e-posta ve yazışma<br />

adresleri belirtilmelidir. Makale daha önce tebliğ olarak sunulmuş ise tebliğ yeri ve tarihi belirtilmelidir.<br />

Özetler:<br />

“Yazı Çeşitleri” bölümünde belirtilen şekilde hazırlanarak, makale metni içerisine yerleştirilmelidir.<br />

Anahtar Kelimeler:<br />

En az 3-5 adet, Türkçe ve İngilizce yazılmalıdır. İngilizce anahtar kelimeler “medical subject headings (MESH)”e uygun olarak verilmelidir.<br />

Türkçe anahtar kelimeler MESH terimlerinin aynen çevirisi olmalıdır.<br />

Teşekkür:<br />

Eğer çıkar çatışması, finansal destek, bağış ve diğer bütün editoryal (istatiksel analiz, İngilizce/Türkçe değerlendirme) ve/veya teknik yardım<br />

varsa, metnin sonunda sunulmalıdır.<br />

Kaynaklar:<br />

Orijinal basımı Türkçe olan kaynakların başlığı [] içinde ve İngilizce olarak yazılmalıdır. Kaynaklar makalede geliş sırasına göre yazılmalı ve<br />

metinde cümle sonunda noktalama işaretlerinden hemen önce “parantez içinde ( )” sayı olarak belirtilmelidir. Makalede bulunan yazar sayısı 6<br />

veya daha az ise tüm yazarlar belirtilmeli, 7 veya daha fazla ise ilk 6 isim yazılıp” ve ark.et al” eklenmelidir. Kaynak yazımı için kullanılan format<br />

index medicus’ta belirtilen şekilde olmalıdır. (bakınız: www.icmje.org). Kongre bildirileri, kişisel deneyimler, basılmamış yayınlar, tezler<br />

ve internet adresleri kaynak olarak gösterilemez.<br />

Kaynakların yazımı için örnekler (noktalama işaretlerine dikkat ediniz):<br />

Makale için:<br />

Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa numarası belirtilmelidir. (Yee AJ, Bae HW, Friess<br />

D, Roth SM, Whyne C, Robbin M,et al. The use of simvastatin in rabbit posterolateral lumbar intertransverse process spine fusion. Spine J<br />

2006;6:391-6.)<br />

Kitap için:<br />

Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar<br />

belirtilmelidir. (Francis XC. Arthrodesis of the spine. In: Canale ST, Beaty JH, editors. Campbell’s operative orthopaedics. Vol. 2. 11th<br />

ed.Philadelphia: Mosby; 2008. p. 1851-53).<br />

Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için:<br />

Yazarların/editörün soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve<br />

sayfalar belirtilmelidir. (Kumar V, Cotran RS, Robbins SL. Basic pathology. 5th ed.Philadelphia: W.B. Saunders; 1992. Çeviri Editörü: Çevikbaş<br />

U. Temel patoloji. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi ve Yüce Yayınları; 1994. s. 47-60.)<br />

Sadece on-line yayınlar için; DOI tek kabul edilebilir on-line referanstır.


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />

Editörden;<br />

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi bilimsel yayın organı ‘Boğaziçi Tıp Dergisi’ nin <strong>2017</strong> yılı ilk sayısı ile<br />

sizlerleyiz. Multidisipliner tıp dergimiz sizlerin yoğun ilgisi ile her geçen gün<br />

büyümeye devam etmektedir.<br />

Yeni yılda ilginizi çekeceğini düşündüğümüz ‘görsel tanı’ yazı tekniği ile<br />

yazılmış kısa vaka sunumlarına yer verilecektir. Daha çok radyolojik görüntülerin<br />

yer aldığı bu tip yazıların özellikle asistan arkadaşlarımızın eğitiminde önemli<br />

yer alacağını düşünmekteyiz. Ayrıca bu sayımızdan sonraki sayılarımızda<br />

makalelerinize DOI numarası verilecektir. Yazarlarımıza bu gelişmeyi duyurmak<br />

isteriz.<br />

Yılın ilk sayısı olması itibariyle verimli ve başarılı bir akademik yıl geçirmenizi<br />

ve <strong>2017</strong> yılında umutlarınızın gerçekleşmesini diliyoruz.<br />

Prof. Dr. İlknur Aktaş<br />

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, Eğitim Sorumlusu


BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />

<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />

Cilt (Volume) 4 Sayı (Number) 1<br />

<strong>2017</strong> Ocak<br />

İÇİNDEKİLER (Contents)<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Aytekin KAYMAKCI<br />

Editör<br />

İlknur AKTAŞ<br />

Editör Yardımcıları<br />

Yelda Buyru ÖZKURT<br />

Hacer Kuzu OKUR<br />

Feyza Ünlü ÖZKAN<br />

Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />

Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />

Erdem DUYAR<br />

İstatiksel Danışma<br />

EMPİAR<br />

info@empiar.com<br />

Kapak Tasarım<br />

Burak BALCI<br />

Burak MENGİ<br />

Grafik Tasarım<br />

Yaşar ÖZER<br />

Baskı<br />

Arena Dijital<br />

İletişim<br />

E5 Karayolu Üzeri, İçerenköy<br />

Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00<br />

Faks: +90 (216) 578 30 00<br />

iaktas@hotmail.com<br />

B e d e l s i z d a ğ ı t ı l ı r<br />

KLİNİK ARAŞTIRMA (Clinical Research)<br />

Cranial MRI Findings in Patients with Hemifacial Spasm<br />

Hemifasiyal Spazm Olgularında Kranial MRI Bulguları<br />

Eren GÖZKE, Zehra AKTAN, Sıdıka S. TAŞDEMİR, Hilal T. TOZ, Pelin D. AK, Burcu S. ANIL<br />

Piriformis Sendromu Tedavisinde Ultrason Eşliğinde Enjeksiyonun Kısa Dönem Etkinliğinin<br />

Değerlendirilmesi<br />

Evaluation of Short-term Effectiveness of Ultrasound-guided Injection in Treatment of Piriformis Syndrome<br />

Duygu G. KÜLCÜ, Nilgün MESCİ, Sevilay Ç. BATIBAY, Aslıhan TARAKTAŞ, İlknur AKTAŞ<br />

D-DİMER’in Aci̇ l Servi̇ ste Kullanım Alanları ve Pulmoner Emboli̇ de Yaş ile İli̇ şkisi<br />

Usage Area of D-Dimer in Emergency Service and Relation of Dimer with Pulmonary Embolia<br />

Senem BIÇAKÇI, Fatma S. DOĞAN, Özlem GÜNEYSEL<br />

Retina Ven Tıkanıklığına Bağlı Tekrarlayan Makula Ödemi Olan Olgularda Deksametazon İmplantın<br />

6 Aylık Sonuçları<br />

A Six-month Experience with Dexamethasone Implant for Recurrent Macular Edema Secondary to Retinal<br />

Vein Occlusion<br />

Ayşe Y. KANRA, Meltem G. ALTINEL, Sevil A. YAYLALI, Aylin A. AKÇAKAYA<br />

Parsiyel Protez ile Tedavi Edilen Kalça Kırıklı Hastalarda Ameliyat Öncesi Aneminin Hastanede Kalış<br />

Süresi Üzerine Etkisi<br />

The Effect of Preoperative Anemia in Treatment of Hip Fractures with Partial Hip Arthroplasty On Hospital<br />

Length of Stay<br />

Serkan AKÇAY, Akif ALBAYRAK, Hakan BAHAR, Salih SÖYLEMEZ, Murat DEMİROĞLU, Necati<br />

EMİRHAN, Bülent KILIÇ<br />

Lateral Epikondilitli Hastalarda Ağrı, Eklem Hareket Açıklığı ve Kas Kuvvetinin Günlük Yaşam Aktiviteleri<br />

Üzerine Etkisi<br />

The Effect of Pain, Range of Motion and Muscle Strength on Activities of Daily Living in Patients with Lateral<br />

Epicondylitis<br />

Hülya Ç. HARTEVİOĞLU, Melek G. YAVUZER, Pınar AKPINAR<br />

OLGU SUNUMU (Case Report)<br />

Uvular Edema Due to Ecbalium Elaterium: A Case Report<br />

Ecbalium Elaterium Kullanımına Bağlı Gelişen Uvular Ödem: Olgu Sunumu<br />

Fatma S. DOĞAN, Merve GÜNEŞ, Özlem GÜNEYSEL, Vehbi ÖZAYDIN, Merve DEMİRELLER<br />

Acute Dyspnea After Subarachnoid Hemorrhage: Is it Neurogenic Pulmonary Edema?<br />

Subaraknoid Kanama Sonrası Akut Dispne: Bu Nörojenik Akciğer Ödemi mi?<br />

Fatih DOĞANAY, Rohat AK, Tevfik PATAN<br />

Amyand Herni̇ Cerrahi̇ Tedavi̇si̇nde Apendektomi̇ ve Fıtık Onarımı Nasıl Olmalı? Olgu Sunumu<br />

How Should the Appendectomy and Hernia Repair be in the Surgical Treatment of Amyand’s Hernia? Case Report<br />

Birol AĞCA, Yalın İŞCAN, Cihan ŞAHAN, Anıl ERGİN, İksan TAŞDELEN, Kemal MEMİŞOĞLU<br />

Primer Malign Beyin Tümörü ve Gebelik: İki Olgu Sunumu ve Literatür Taraması<br />

Primary Malignant Brain Tumours and Pregnancy: Two Case Reports and Literature Review<br />

Mehmet A. SARGIN, Murat YASSA, Ali F. RAMAZANOĞLU, Ali BÖREKÇİ, Emrah ORHAN, Niyazi TUĞ<br />

Sırt Ağrısı ile Bulgu Veren Akciğer Hamartomu Olgusu<br />

A Case of Lung Hamartoma Presenting with Back Pain<br />

Serap D. TAHTASAKAL, Hacer K. OKUR, Levent ALPAY, Burcu S. ANIL<br />

DERLEME (Review)<br />

Kas İskelet Sistemi Ultrasonografisi<br />

Musculoskeletal System Ultrasonography<br />

Aslıhan TARAKTAŞ<br />

1-3<br />

4-7<br />

8-15<br />

16-20<br />

21-25<br />

26-32<br />

33-34<br />

35-36<br />

37-39<br />

40-44<br />

45-47<br />

48-54<br />

ISSN: 2149-0287


Eren Gözke et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 1-3<br />

Clinical Research<br />

Cranial MRI Findings in Patients with Hemifacial Spasm<br />

Hemifasiyal Spazm Olgularında Kranial MRI Bulguları<br />

Eren GÖZKE 1 , Zehra AKTAN 1 , Sıdıka Sinem TAŞDEMİR 1 , Hilal Taştekin TOZ 1<br />

Pelin Doğan AK 1 , Burcu Seher ANIL 2<br />

1. University of Health Sciences, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Neurology Clinic<br />

2. University of Health Sciences, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Radiology Clinic<br />

ABSTRACT<br />

Background and Purpose: Clonic hemifacial spasm<br />

(HFS) is a disorder characterized by involuntary contractions<br />

of muscles innervated by facial nerve on one side<br />

of face and it negatively affects daily life. The aim of this<br />

study was to investigate cranial MRI findings in patients<br />

with HFS.<br />

Methods: Cranial MRI findings of 92 patients (53 female,<br />

39 male) who have HFS were evaluated radiologically.<br />

Results: Age range and mean ages of cases were 23-81<br />

and 55,5 ± 13,1, respectively. Cranial MRI was normal<br />

in 40 (43,4%) patients. We detected small vessel disease<br />

in 46 (50%), dolicoectasic basilar artery in 7 (7,6%),<br />

cerebral atrophy in 6 (6,5%), benign tonsillar ectopi in<br />

2 (2,1%), arachnoid cyst in pontocerebellar angle in 1<br />

(1,08%), pontocerebellar angle tumor in 1 (1,08%), and<br />

periventricular demyelinating plaque in 1 (1,08%) of the<br />

patients.<br />

Conclusions: Clonic HFS can occur due to any pathology<br />

in the course of facial nerve. In our patients cranial MRI<br />

showed direct irritation of facial nerve in only 9 (9,7%)<br />

cases (dolicoectasic basilar artery, arachnoid cyst and<br />

tumor in pontocerebellar angle). The presence of small<br />

vessel disease in half of the patients suggests relationship<br />

between atherosclerotic process and occurrence of clonic<br />

HFS.<br />

Keywords: clonic hemifacial spasm; facial nerve; cranial<br />

MRI<br />

ÖZET<br />

Amaç: Klonik hemifasiyal spazm (HFS) yüzün bir yarısında<br />

fasiyal sinir inervasyonlu kaslarda istemsiz çekilmelerin<br />

olduğu ve hastanın günlük yaşamının olumsuz olarak<br />

etkilendiği bir durumdur. Bu çalışmada klonik HFS tanısı<br />

konan olgularda kranial MR bulgularının değerlendirilmesi<br />

amaçlandı.<br />

Yöntem: Klinik olarak klonik HFS tanısı konulan 53’ü<br />

kadın (%57,6), 39’u erkek (%42,3) olmak üzere toplam 92<br />

hastanın kraniyal MR görüntülemeleri incelendi.<br />

Bulgular: Olguların yaş dağılımı 23-81 ve yaş ortalaması<br />

55,5 ± 13,1 idi. Kırk olguda (%43.4) kraniyal MR normal<br />

bulundu. Kırkaltı olguda (%50) küçük damar hastalığı ile<br />

uyumlu bulgular, 7 olguda (%7,6) dolikoektazik baziler<br />

arter, 6 olguda (%6,5) serebral atrofi, 2 olguda (%2,1)<br />

benign tonsiller ektopi, 1 olguda (%1,08) pontoserebellar<br />

köşede araknoid kist, 1 olguda (%1,08) pontoserebellar<br />

köşe tümörü, 1 olguda (%1,08) periventriküler demiyelinizan<br />

plaklar görüldü.<br />

Sonuç: Klonik HFS fasiyal sinirin seyri boyunca oluşan<br />

herhangi bir lezyona bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bizim<br />

olgularımızın sadece 9’unda(%9,7) kranial MR ile direkt<br />

olarak fasiyal siniri irrite eden patolojik bulgu (dolikoektazik<br />

baziler arter, pontoserebellar köşede araknoid kist,<br />

pontoserebellar köşe tümörü) gösterilebilmiştir. Olguların<br />

yarısında küçük damar hastalığının varlığı aterosklerotik<br />

sürecin klonik hemifasiyal spazmın oluşumuna zemin hazırladığını<br />

göstermektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: klonik hemifasial spazm; fasial sinir;<br />

kranial MRG<br />

Contact<br />

Corresponding Author: Eren GOZKE<br />

Address: Acibadem Mh. Cecen Sokak, Almond-hill Site, B-18, D:24,<br />

Uskudar, Istanbul, Turkiye<br />

Phone Number: +90 (532) 616 54 52<br />

E-mail: egozke@hotmail.com<br />

Submitted: 23.12.2016<br />

Accepted: 04.01.<strong>2017</strong><br />

- 1 -


Eren Gözke et al.<br />

INTRODUCTION<br />

Clonic hemifacial spasm (HFS) is a condition<br />

characterized by involuntary twitchings<br />

involving hemifacial muscles innervated by facial<br />

nerve which also effects daily life of the<br />

patient adversely. Generally, it starts from periorbital<br />

region, and gradually spreads to the lower<br />

part of the face. Occasionally, tonic muscle<br />

contractions can emerge. Nuclear part of the<br />

facial nerve which is also termed as seventh<br />

cranial nerve is situated in the pons. It arises<br />

from the junction between pons, and medulla<br />

oblongata, and exits intracranial space through<br />

meatus acousticus internus . Motor fibers innervating<br />

mimic muscles exit through stylomastoid<br />

foramen, and spread all over the face. Clonic<br />

HFS can manifest itself with nuclear, and<br />

infranuclear lesion of the facial nerve (1, 2).<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 1-3<br />

Its prevalence is 14.5, and 7.4 per 100.000<br />

female and male populations, respectively (1, 2).<br />

Needle electromyograms demonstrate onset<br />

of irregular motor unit potential discharges<br />

with higher frequency during clinically observed<br />

clonic contractions in affected muscles. In<br />

its etiology, vascular compression (dolicoectasic<br />

basilar artery, ectasic anterior, and posterior cerebellar<br />

artery, venous angioma, aneurysms, fistulas),<br />

demyelinating diseases as multiple sclerosis,<br />

previously experienced Bell’s paralysis,<br />

structural anomalies of the posterior fossa (Chiari<br />

malformation), infections (otitis, meningitis),<br />

tumors of the cerebellopontine corner (acoustic<br />

neurinoma, meningioma), parotid tumors, peripheral<br />

inflammation, and stroke (brainstem) can<br />

be enumerated (3-10).<br />

In this study we aimed to evaluate cranial<br />

MRI findings in cases diagnosed as clonic<br />

HFS.<br />

METHOD<br />

Cranial MR images of a total of 92 [53<br />

(57.6%) female, and 39 (42.3%) male patients]<br />

cases with clinical diagnosis of hemifacial<br />

spasm who were under botulinum toxin<br />

therapy were evaluated. T1, and T2-weighted<br />

axial FLAIR, and T2 weighted coronal, and sagittal<br />

sections were examined.<br />

RESULTS<br />

Mean age of the patients was 55.5 ± 13.1<br />

years (range, 23-82 yrs). In 40 cases (43.4%)<br />

cranial MRI findings were within normal limits.<br />

On MRI findings consistent with microvascular<br />

disease (n=46; 50%), dolicoectasic<br />

basilar artery (n=7; 7.6%), cerebral atrophy<br />

(n=6; 6.5 %), mastoiditis (n=5; 5.4%), benign<br />

tonsillar ectopy (n=2; 2.1%), arachnoid cyst of<br />

the pontocerebelar corner (n=1; 1.08%), and<br />

periventricular demyelinating plaques (n=1;<br />

1.08%) were seen. Cranial MRI findings of two<br />

cases with clonic hemifacial spasms are seen in<br />

Figure 1.<br />

DISCUSSION<br />

The first case of clonic HFS was reported<br />

by Schultze in the year 1875, and it was described<br />

by Gowers in detail in the year 1884. It<br />

generally becomes manifest during the fifth and<br />

sixth decades of life. It frequently starts by affecting<br />

m. orbicularis oculi, and gradually spreads<br />

to other muscles innervated by facial nerve. It is<br />

not a painful clinical picture.<br />

Figure 1: The cranial MR samples of two cases with clonic HFS. Left:<br />

Small vessel disease (T2 FLAIR, axial); Right: Dolichoectasia of basilary<br />

arter (T2, axial).<br />

- 2 -


Eren Gözke et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 1-3<br />

In many cases an apparent etiology cannot<br />

be revealed. In 40 % of the cases, hypertension is<br />

observed. Its pathogenetic mechanism has been<br />

explained by ephaptic transmission, reverberant<br />

activity at a nuclear level and kindling. Root entry/<br />

exit zone is the most vulnerable region to myelin<br />

damage because of communication between<br />

oligodendrocytes and Schwann cells (11, 12).<br />

Because of its typical characteristics and<br />

appearance, its diagnosis can be easily established,<br />

while in its differential diagnosis facial<br />

myokymia, unilateral blepharospasm, hemimasticatory<br />

spasm, facial chorea, facial tics, craniofacial<br />

tremor, oromandibular dystonia, and<br />

psychogenic contractions may be considered. In<br />

its treatment antiepileptic drugs; mainly valproic<br />

acid and clonazepam, levetiracetam, and baclofen<br />

may be mildly beneficial. However the most<br />

effective alternative is botulinum toxin injections<br />

despite recurrent treatment sessions at an<br />

average of 3 monthly intervals (1, 2). Botulinum<br />

toxin inhibits acetylcholine release at motor end<br />

plate to prevent convulsions. In appropriate cases,<br />

surgical decompression on facial nerve may<br />

be planned. Clonic HFS can manifest itself secondary<br />

to any lesion along the course of the facial<br />

nerve. On cranial MR, in only our 9 (9.7%)<br />

cases a pathology (dolicoectasic basilar artery,<br />

arachnoid cyst, and tumor of the pontocerebellar<br />

corner) which directly irritated facial nerve<br />

could be demonstrated. Since MR angiography<br />

cannot demonstrate its vicinity with surrounding<br />

tissues, it cannot provide additional information.<br />

Thin sections obtained during cranial MR from<br />

the exit site of the facial nerve may provide additional<br />

information.<br />

More frequent detection of clonic HFS in<br />

hypertensive patients supports its association<br />

with atherosclerosis. Presence of microvascular<br />

disease in half of our patients indicates that atherosclerotic<br />

process predisposes to the development<br />

of clonic hemifacial spasms.<br />

REFERENCES<br />

1. Chaudhry N, Srivastava A, Joshi L. Hemifacial spasm:<br />

The past, present and future. J Neurol Sci 2015; 15:27-<br />

31.<br />

2. Yaltho TC, Jankovic J. The many faces of hemifacial<br />

spasm: differential diagnosis of unilateral facial spasms.<br />

Mov Disord 2011;1:1582-92.<br />

3. Jespersen JH, Dupont E, Gelineck J, Lundorf E.<br />

Hemifacial spasm: magnetic resonance angiography.<br />

Acta Neurol Scand 1996;93:35-8.<br />

4. Jäger L, Reiser M. CT and MR imaging of the normal<br />

and pathologic conditions of the facial nerve. Eur J Radiol<br />

2001;40:133-46.<br />

5. Du C, Korogi Y, Nagahiro S, Sakamoto Y, Takada<br />

A, Ushio Y, Hirai T, Higashida Y, Takahashi M. Hemifacial<br />

spasm: three-dimensional MR images in the<br />

evaluation of neurovascular compression. Radiology<br />

1995;197:227-31.<br />

6. Chan LL, Lee E, Fook-Chong S, Tan EK. Case control<br />

MR-CISS and 3D TOF MRA imaging study of medullary<br />

compression and hypertension in hemifacial spasm. Mov<br />

Disord 2008;15:1820-4. doi: 10.1002/mds.22034.<br />

7. Uluduz D, Karaali-Savrun F, Gunduz A, Kiziltan ME.<br />

An unusual case of vascular loop syndrome. J Headache<br />

Pain 2007;8:242-4. Epub 2007 Sep 24.<br />

8. Deleu D, Mesraoua B. Hemifacial spasm resulting<br />

from vertebral artery dolichoectasia. Neurosciences (Riyadh)<br />

2005;10:304-6.<br />

9. Tan EK, Chan LL. Clinico-radiologic correlation in<br />

unilateral and bilateral hemifacial spasm. J Neurol Sci<br />

2004;15:59-64.<br />

10. Garibaldi DC, Miller NR. Tortuous basilar artery as<br />

cause of hemifacial spasm. Arch Neurol 2003;60:626-7.<br />

11. Defazio G, Berardelli A, Abbruzzese G, et al: Primary<br />

hemifacial spasm and arterial hypertension: a multicenter<br />

case–control study. Neurology 2000; 54:1198-1200.<br />

12. Tan EK, Chan LL, Lum SY, Koh P, Han SY, Fook-<br />

Chong SM, Lo YL, Pavanni R, Wong MC, Lim SH. Is<br />

hypertension associated with hemifacial spasm? Neurology<br />

2003; 28:343-4.<br />

- 3 -


Nilgün Mesci ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />

Klinik Araştırma<br />

Piriformis Sendromu Tedavisinde Ultrason Eşliğinde Enjeksiyonun<br />

Kısa Dönem Etkinliğinin Değerlendirilmesi<br />

Evaluation of Short-term Effectiveness of Ultrasound-guided Injection in Treatment of Piriformis Syndrome<br />

Duygu Geler KÜLCÜ ¹, Nilgün MESCİ ¹, Sevilay Çüçen BATIBAY 1<br />

Aslıhan TARAKTAŞ ², İlknur AKTAŞ ²<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

ÖZET<br />

Amaç: Piriformis sendromu (PS) olan hastalarda ultrason<br />

(US) eşliğinde steroid ve lokal anestezik (LA) enjeksiyonunun<br />

kısa dönem etkinliğini değerlendirmektir.<br />

Yöntem ve Gereçler: Piriformis sendromlu 17 hasta<br />

(14/3:kadın/erkek; yaş ortalaması 56.2±10.2 yıl) çalışmaya<br />

dahil edildi. PS tanısı klinik anamnez, piriformis<br />

kası üzerinde hassasiyet, Freiberg test, Pace bulgusu ve<br />

fleksiyon-adduksiyon-internal rotasyon (FAIR) test sonuçları<br />

ile konuldu. US eşliğinde enjeksiyon öncesi ve<br />

enjeksiyondan 1 hafta sonra tedavinin etkinliği; uzun<br />

süreli oturma sonrası vizüel ağrı skalası (VAS: 0-10), piriformis<br />

kası üzerinde derin palpasyonla hassasiyet (var/<br />

yok), Freiberg testi (pozitif/negatif), Pace bulgusu (pozitif/negatif)<br />

ve FAIR testi (pozitif/negatif) ile değerlendirildi.<br />

İstatistiksel analizlerde McNemar test ve Wilcoxon<br />

test kullanıldı.<br />

Bulgular: VAS ağrı skorlarının ortalaması 9.2±1.4’den<br />

3.7±0.1’e geriledi (p


Nilgün Mesci ve Ark.<br />

GİRİŞ<br />

Piriformis sendromu (PS); piriformis kasının<br />

(PK) hipertrofi, inflamasyon ya da anatomik<br />

varyasyonları nedeniyle siyatik sinire<br />

kompresyonuyla oluşan nöromusküler bir hastalıktır<br />

[1]. PS olan hastalarda sıklıkla siyatalji<br />

özelliklerine benzer şekilde ipsilateral kalça,<br />

uyluk ve bacakta uyuşma, karıncalanma ve<br />

ağrı semptomları görülür [2]. PS’nin herhangi<br />

bir ayırıcı klinik bulgusu ya da spesifik tanı kriteri<br />

olmadığından teşhisi zordur [3]. Tedavide<br />

nonsteroidal antiinflamatuar ajanlar, kas gevşetici<br />

ilaçlar, fizik tedavi modaliteleri ve germe<br />

egzersizleri önerilebilir. Konservatif tedaviden<br />

fayda görmeyen olgularda lokal anestezik ve<br />

steroid, botulinum toksin enjeksiyonları yapılabilir<br />

[4]. Bu yöntemlerle sonuç alınamayan<br />

durumlarda cerrahi uygulanabilir.<br />

Ağrılı bölgeye anatomik landmarkları kullanarak<br />

yapılan kör enjeksiyonların yanı sıra<br />

elektromiyografi, floroskopi, bilgisayarlı tomografi<br />

(BT), manyetik rezonans (MR) ve son<br />

yıllarda kullanımı artan ultrasonografi (USG)<br />

ile PK lokalizasyonunu doğrulayarak enjeksiyonlar<br />

yapılmaktadır [4-7].<br />

Biz de çalışmamızda PS’lİ hastalarda USG<br />

eşliğinde gerçekleştirilen lokal anestezik (LA)<br />

ve steroid enjeksiyonunun kısa dönem etkinliğini<br />

değerlendirmeyi amaçladık.<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />

USG eşliğinde yapılan enjeksiyonlarda ultrason<br />

cihazının (Mindray marka, DC-T6 model,<br />

China) 2.5-5 MHz frekanslı konveks probu kullanıldı.<br />

Hasta prone pozisyonda iken öncelikle<br />

ultrason probu transvers pozisyonda tutularak<br />

sakral hiatus belirlendi. Daha sonra prob lateral<br />

yönde trokanter majusa doğru hareket ettirildi.<br />

PK gluteus maksimus kasının derininde, medial<br />

kenardaki iliumun yüzeyinde görüntülendi (Şekil<br />

1).<br />

Tablo 1: Klinik bulguların tedavi öncesi ve tedavi sonrası<br />

karşılaştırılması.<br />

Tedavi<br />

öncesi<br />

Tedavi<br />

sonrası<br />

p<br />

değeri<br />

PK hassasiyeti (n%) 17 (%100) 3 (%18)


Nilgün Mesci ve Ark.<br />

Ağrı değerlendirmesi için 0-10 ölçekli vizüel<br />

analog skala (VAS) kullanılmış ve uzun süreli<br />

oturma ile kalça ve/veya bacağa yayılan ağrı<br />

değerlendirilmişti. İstatistiksel değerlendirmede<br />

tanımlayıcı istatistiklerin yanısıra bağımlı değişkenler<br />

McNemar test ve Wilcoxon test ile analiz<br />

edildi.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />

bölge, kalça ve bacaklarda ağrıya neden olur.<br />

Hastanın uzun süreli oturması bu ağrının şiddetini<br />

arttırır. Ağrı yürümekle ve kalça iç rotasyonu<br />

ile gluteal bölge ve uyluk arka yüze yayılır,<br />

parestezi de görülebilir. Siyataljinin eşlik ettiği<br />

bel ağrısı vakalarının %6-8’inin PS ile ilişkili<br />

olduğu bildirilmiştir [10]. Sakroiliak eklemdeki<br />

artritik değişikliklerin PK’ının inflamatuar<br />

değişimlerine ve bunun da siyataljiye neden<br />

olabileceği ilk defa 1928 yılında Yeoman tarafından<br />

bildirilmiştir [11]. Günümüzdeki PS<br />

tanımı, 1947’de Robinson’un 6 belirgin özelliği<br />

tanımlamasıyla başlamıştır; 1) Lokal travma<br />

öyküsü, 2) Kalça ve siyatik sinir trasesinde<br />

ağrı, yürümede zorluk, 3) Alt ekstremiteyi kaldırma<br />

ve eğilme sırasında ağrı ve kalça kaslarını<br />

germe sonucu rahatlama, 4) PK’ına derin<br />

palpasyonla hassasiyet, kasın sosis şeklinde<br />

palpasyonu, 5) Pozitif Lasegue testi, 6) Gluteal<br />

atrofi [12].<br />

Şekil 1: Ultrasonografi ile piriformis kasının görüntülenmesi.<br />

BULGULAR<br />

Çalışmaya dahil edilen 17 olgunun 14’ü<br />

kadın, 3’ü erkek ve yaş ortalamaları 56.2±10.2<br />

yıl idi. VAS ağrı skorlarının ortalaması enjeksiyon<br />

öncesi 9.2±1.4’den enjeksiyon sonrası 1.<br />

hafta 3.7±0.1’e geriledi (p


Nilgün Mesci ve Ark.<br />

Kasın direkt görüntülenmesini ve iğnenin<br />

doğru pozisyonlandırılmasını sağlayamaması<br />

başlıca limitasyonlarıdır [19].<br />

Finnof ve ark. kadavra çalışmasında floroskopi<br />

ile kontrast madde enjekte ederek PK<br />

ve iğne lokalizasyonu doğruluğunun ancak<br />

%30 oranında sağlanabildiğini gösterdikleri<br />

çalışmada USG’nin %95 doğrulukla validasyonunu<br />

bildirmişlerdir [20]. Fabregat ve ark.<br />

yaptıkları fizibilite çalışmasında, PS’de botulinum<br />

toksin enjeksiyonu için kılavuz olarak<br />

kullandıkları USG’nin güvenilirliğini BT ile<br />

değerlendirmişler ve USG’nin kolay ulaşılabilir<br />

olması, radyasyon maruziyetine neden<br />

olmaması gibi avantajları ile daha güvenilir<br />

ve basit bir prosedür olduğunu belirtmişlerdir<br />

[21]. Çalışmamızda USG kılavuzluğunda gerçekleştirdiğimiz<br />

PK enjeksiyonlarımızla ağrı<br />

ve klinik iyileşmede başarılı sonuçlar elde ettik.<br />

Enjeksiyon materyali olarak ise LA,<br />

LA+steroid ve botulinum toksin kullanılabilir.<br />

LA ve steroid PK enjeksiyonu için en<br />

sık kullanılan ilaçlardır. Solüsyon materyali<br />

olarak LA’nın uzun etkili steroid ile karıştırılması<br />

önerilmektedir [22]. Diğer taraftan,<br />

Mısırlıoğlu ve ark.’nın PS tedavisinde LA ve<br />

LA+ steroid enjeksiyonlarını karşılaştırdıkları<br />

çalışmada her ikisinin de klinik olarak etkili<br />

olduklarını ve birbirlerine üstünlüklerinin olmadığını<br />

göstermişlerdir [16]. Çalışmamızda<br />

PK’da şişme ve inflamasyona bağlı siyatik sinir<br />

tuzaklanması olma ihtimaline karşı enjeksiyon<br />

materyali olarak LA+ steroid kombinasyonunu<br />

kullanmayı tercih ettik.<br />

Çalışmamızın en önemli limitasyonu retrospektif<br />

dizayn olmasıdır. Bunun yanında<br />

hasta sayısının göreceli olarak az olması ve<br />

takip süresinin kısa olması da çalışmanın limitasyonlarıdır.<br />

Sonuç olarak; USG eşliğinde lokal anestezikle<br />

kombine steroid enjeksiyonu PS’li<br />

hastalarda etkili ve güvenli bir tedavi seçeneğidir.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Hopayian K, Song F, Riera R, Sambandan S. The clinical<br />

features of the piriformis syndrome: a systematic review. Eur<br />

Spine J 2010;19:2095-109.<br />

2. Fishman LM, Dombi GW, Michaelsen C, Ringel S, Rozbruch<br />

J, Rosner B, et al. Piriformis syndrome: Diagnosis, treatment,<br />

and outcome – a 10-year study. Arch Phys Med Rehabil<br />

2002;83:295-301.<br />

3. Benzon HT, Katz JA, Benzon HA, Iqbal MS. Piriformis syndrome:<br />

anatomic considerations, a new injection technique,<br />

and a review of the literature. Anesthesiology 2003;98:1442-8.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />

4. Hulberta A, Deyleb GD. Differential diagnosis and conservative<br />

treatment for piriformis syndrome: a review of the<br />

literature. Curr Orthop Pract 2009;20:313-9.<br />

5. Huerto APS, Yeo SN, Ho KY. Piriformis muscle injection using<br />

ultrasonography and motor stimulation – report of a technique.<br />

Pain Physician 2007;10:687-90.<br />

6. Fanucci E, Masala S, Sodani G, Varrucciu V, Romagnoli<br />

A, Squillaci E, et al. CT-guided injection of botulinic toxin for<br />

percutaneous therapy of piriformis muscle syndrome with preliminary<br />

MRI results about denervative process. Eur Radiol<br />

2001;11:2543-8.<br />

7. Fishman SM, Caneris OA, Bandman TB, Audette JF, BorsookD.<br />

Injection of the piriformis muscle by fluoroscopic<br />

and electromyographic guidance. Reg Anesth Pain Med<br />

1998;23:554-9.<br />

8. Boyajian-O’Neill LA, McClain RL, Coleman MK, Thomas<br />

PP. Diagnosis and management of piriformis syndrome: an osteopathic<br />

approach. J Am Osteopath Assoc 2008;108:657-64.<br />

9. Solheim LF, Siewers P, Paus B. The piriformis muscle syndrome<br />

- Sciatic nerve entrapment treated with section of the<br />

piriformis muscle. Acta Orthop Scand 1981;52:73-5.<br />

10. Hallin RP. Sciatic pain and the piriformis muscle. Postgrad<br />

Med 1983;74:69-72.<br />

11. Yeoman W. The relation of arthritis of the sacro-iliac joint to<br />

sciatica, with an analysis of 100 cases. Lancet 1928;212:1119-<br />

23.<br />

12. Robinson D. Piriformis muscle in relation to sciatic pain.<br />

Am J Surg 1947;73;355-8.<br />

13. Rodrigue T, Hardy RW. Diagnosis and treatment of piriformis<br />

syndrome. Neurosurg Clin N Am 2001;12:311-9.<br />

14. Vandertop WP, Bosma NJ. The piriformis syndrome, a case<br />

report. J Bone Joint Surg Am 1991;73:1095-7.<br />

15. Michel F, Decavel P, Toussirot E, Tatu L, Aleton E, Monnier<br />

G, et al. The piriformis muscle syndrome: an exploration of<br />

anatomical context, pathophysiological hypotheses and diagnostic<br />

criteria. Ann Phys Rehabil Med 2013;56:300-11.<br />

16. Misirlioglu TO, Akgun K, Palamar D, Erden MG, Erbilir<br />

T. Piriformis syndrome: Comparison of the effectiveness of local<br />

anesthetic and corticosteroid injections: A double-blinded,<br />

randomized controlled study. Pain physician 2015;18:163-71.<br />

17. Jankovic D, Peng P, and Zundert A. Brief review: Piriformis<br />

syndrome: Etiology, diagnosis, and management. J Can<br />

Anesth 2013;60:1003-12.<br />

18. Jeong HS, Lee GY, Lee EG, Joe EG, Lee JW, Kang HS.<br />

Long-term assessment of clinical outcomes of ultrasoundguided<br />

steroid injections in patients with piriformis syndrome.<br />

Ultrasonography 2015;34:206-10.<br />

19. Peng P, Narouze S. Ultrasound-guided interventional procedures<br />

in pain medicine: a review of anatomy, sonoanatomy,<br />

and procedures: part I: nonaxial structures. Reg Anesth Pain<br />

Med 2009;34:458-74.<br />

20. Finoff JT, Hurdle MF, Smith J. Accuracy of ultrasoundguided<br />

versus fluoroscopically guided contrast-controlled<br />

piriformis injections: a cadaveric study. J Ultrasound Med<br />

2008;27:1157-63.<br />

21. Fabregat G, Roselló M, Asensio-Samper JM, Villanueva-<br />

Pérez VL, Martínez-Sanjuan V, Andrés JD, et al. Computer-tomographic<br />

verification of ultrasound-guided piriformis muscle<br />

injection: a feasibility study. Pain physician 2014;17:507-13.<br />

22. Johansson A, Hao J, Sjolund B. Local corticosteroid application<br />

blocks transmission in normal nociceptive C-fibres.<br />

Acta Anaesthesiol Scand 1990;34:335-8.<br />

- 7 -


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

Klinik Araştırma<br />

D-DİMER’in Aci̇ l Servi̇ ste Kullanım Alanları ve<br />

Pulmoner Emboli̇ de Yaş ile İli̇ şkisi<br />

Usage Area of D-Dimer in Emergency Service and Relation with Age in Pulmonary Embolism<br />

Senem BIÇAKÇI 1 , Fatma Sarı DOĞAN 1 , Özlem GÜNEYSEL 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

ÖZET<br />

Amaç: Acil servise herhangi bir nedenle başvuran ve klinik<br />

kuşku sonrasında D-Dimer (DD) bakılan hastalarda;<br />

DD kullanım alanı ve sıklığı; pulmoner emboli (PE) ön tanılı<br />

50 yaş üstü hastalarda DD eşik değeri için “yaş x 10”<br />

formülünün kullanılması ile DD’nin yaşa göre duyarlılığı<br />

ve özgüllüğü araştırıldı.<br />

Yöntem ve Gereçler: 1 Ocak–31 Aralık 2014 tarihleri<br />

arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kartal Dr. Lütfi<br />

Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran 1593<br />

hasta çalışmaya dâhil edildi. DD immunoturbidimetrik<br />

yöntemle ölçüldü ve 500 ng/ml eşik değer olarak alındı.<br />

Bulgular: DD düzeyi olguların 747’sinde (%46,9) 500<br />

ng/ml altında, 846’sında (%53,1) 500 ng/ml ve üzerinde<br />

saptandı. DD 500 ng/ml ve üzeri olan olguların yaş ortalaması<br />

62,17±20,36 (15-113) yıldır. %54,1’i (n=458) kadındı.<br />

DD≥500 ng/ml olanların tanı dağılımında en yüksek<br />

oran %19.1 ile akciğer hastalıklarında, görüntüleme<br />

yöntemi olarak en fazla %43,9 ile (n=371) PAAC istendiği<br />

saptandı. DD’nin pulmoner emboli için duyarlılığı % 90,<br />

özgüllüğü % 88, negatif öngörü değeri ise % 99 olarak<br />

saptandı. Derin ven trombozu için ise DD’nin duyarlılığı<br />

% 93, özgüllüğü % 97, negatif öngörü değeri ise % 99<br />

olarak saptandı.<br />

Sonuç: Pulmoner emboli ve derin ven trombozu için<br />

DD’nin duyarlılık, özgüllük ve özellikle negatif öngörü<br />

değeri oldukça yüksektir. Pulmoner emboli şüphesi olan<br />

50 yaş ve üzeri hastalarda D-dimer eşik değeri için “yaş x<br />

10 ng/ml” formülü kullanıldığında DD’nin duyarlılığı ile<br />

özgüllüğü artmaktadır.<br />

Anahtar Kelimeler: acil servis; D-dimer, venöz tromboemboli<br />

ABSTRACT<br />

Aim: To investigate D-dimer’s area and frequency of use<br />

in patients admitted to emergency department. In addition;<br />

D-dimer’s sensitivity and specificity by age with the<br />

use of the formula “age x 10” in patients older then fifty<br />

years old suspected of pulmonary embolism.<br />

Materials and Method: One thousand and five hundred<br />

and ninety three patients admitted to University of Health<br />

Sciences Kartal Dr. Lütfi Kırdar Education and Research<br />

Hospital Emergency Department between 1st January<br />

and 31st December 2014 were included in the study. Plasma<br />

D-dimer levels were measured by immunoturbidimetric<br />

assay and cut-off value is considered 500 ng/ml.<br />

Results: Plasma D-dimer level of 747 patients’ (46,9%)<br />

were less than 500 ng/ml, 846 patients (53,1%) had a<br />

D-dimer above 500 ng/ml. In the high measured D-dimer<br />

group, the mean age of the patients 62,17±20,36 (15-113)<br />

years. 54,1% (n=458) were female. Pulmonary disease<br />

(19.1%) was the most frequent diagnosis and most required<br />

imaging modality was chest x-ray (43,9%) in the<br />

high measured D-dimer group. Sensitivity, specificity and<br />

negative predictive value of D-dimer for pulmonary embolism<br />

were 90%, 88% and 99%, respectively. Sensitivity,<br />

specificity and negative predictive value of D-dimer for<br />

deep vein thrombosis were 93%, 97% and 99%, respectively.<br />

Conclusion: Sensitivity, specificity and especially negative<br />

predictive value of D-dimer for pulmonary embolism<br />

and deep vein thrombosis are very high. In patients older<br />

than fifty years old suspected of pulmonary embolism, the<br />

formula “age x 10 ng/ml” can be used for the D-dimer’s<br />

cut-off value therefore sensitivity and specificity of<br />

D-dimer’s are increased.<br />

Keywords: emergency department; D-dimer; venous<br />

thromboembolism<br />

İletişim Bilgileri:<br />

Sorumlu Yazar: Senem BIÇAKÇI<br />

Adres: SBÜ Kartal Dr Lütfi Kırdar Eğt. ve Arş. Hast. Acil Tıp Kliniği, Şemsi<br />

Denizer Caddesi, E-5 Karayolu Cevizli Mevkii 34890 Kartal, İstanbul<br />

Tel: +90 (536) 263 80 73<br />

E-Posta: senembicakci@yahoo.com<br />

Makale Geliş: 10.01.<strong>2017</strong><br />

Makale Kabul: 11.01.<strong>2017</strong><br />

- 8 -


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

GİRİŞ ve AMAÇ<br />

D-dimer (DD); herhangi bir nedenden<br />

dolayı pıhtılaşma sisteminin aktifleşmesi ile<br />

meydana gelen çapraz bağlı fibrinin, plazmin<br />

tarafından parçalanması sonucu oluşan bir fibrin<br />

yıkım ürünüdür. Tromboliz ile fibrinolizin<br />

eş zamanlı aktivasyonu nedeniyle, akut pıhtı<br />

varlığında plazmadaki DD düzeyleri artmaktadır.<br />

İleri yaş, gebelik, kanser, travma gibi pek<br />

çok klinik tabloda DD düzeyinde artış saptanmaktadır<br />

(1). Plazma DD yarılanma ömrü yaklaşık<br />

8 saattir ve semptomatik pulmoner emboli<br />

(PE) sonrası muhtemelen en az üç gün anormal<br />

yüksek seyreder (2). Tanı için, klinik bulgu<br />

ve semptomlar yetersiz kaldığından; objektif<br />

testlere ihtiyaç duyulmaktadır. Non-invaziv ve<br />

objektif olduğu için DD; klinik skorlamalar ile<br />

beraber düşük riskli hastalarda derin ven trombozu<br />

(DVT) ve PE tanısını dışlamakta sıklıkla<br />

kullanılmaktadır. Ayrıca son yıllarda PE saptanan<br />

hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda (3-<br />

5) DD eşik değerinin yaş ile korelasyon gösterdiği<br />

saptanmıştır.<br />

DD’nin, acil servislerde (AS) en yaygın<br />

kullanım alanı venöz tromboemboli (VTE) (1,<br />

6) ve yaygın damar içi pıhtılaşma (DİK) tanısıdır<br />

(7). AS’lere son yıllarda ileri yaşta, kanser<br />

hastalığı olan ayrıca cerrahi, travma öyküsü ve<br />

hareket kısıtlılığı olan; altta yatan bu risk faktörlerinden<br />

dolayı tromboz eğilimi daha yüksek<br />

hastaların başvurusu artmaktadır. Bu hastalarda<br />

DD bakıldığında yüksek saptanmakta; ayırıcı<br />

tanı olarak VTE ve PE düşünüldüğünde kesin<br />

tanıya gidilmesi için ileri tetkik gerektireceğinden<br />

AS hekimlerinin iş yükünü arttırmaktadır.<br />

Bununla beraber, AS’de yapılan DD analizinin<br />

tanı grupları, görüntüleme yöntemleri ile hastaneye<br />

yatış, sevk ve mortalite oranları ile ilgili<br />

yapılmış çalışma sayısı oldukça azdır. Klinik<br />

takipte tanı koydurucu olarak DD, en sık olarak<br />

VTE tanısı ve takibinde kullanılır. Hastanede<br />

yatan, ileri yaşta ve eşlik eden hastalıkları olan<br />

hastalarda DD testinin güvenilirliği düşüktür.<br />

Yaşa göre DD testinin özgüllüğü değişmektedir.<br />

Genç-erişkin (


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

DD değeri 500 ng/ml ve üzeri olan olguların<br />

yaşları 15 ile 113 yıl arasında değişmekte<br />

olup, ortalama yaş 62,17±20,36 yıl olarak saptanmıştır.<br />

DD değeri 500 ng/ml ve üzeri olan<br />

olguların %54,1’i (n=458) kadındı.<br />

DD 500 ng/ml altında olanların ortalama<br />

değerlerinin dağılımında en yüksek değer sepsis;<br />

en düşük değer ise intoksikasyon tanılı olgularda<br />

saptanmıştır (Şekil 1).<br />

DD 500 ng/ml ve üzerinde olan olgularda<br />

görüntüleme yöntemi olarak en fazla<br />

%43,9’una (n=371) PAAC istenmiştir (Şekil<br />

2). Tanı dağılımında en yüksek oran %19.1 ile<br />

akciğer hastalıklarında saptanmıştır (Şekil 3).<br />

Şekil 4’de DD yüksek saptanan grupta ortalama<br />

değerlerin dağılımında en yüksek değer;<br />

pre-eklampsi tanılı olgularda 9022,00±4351,54<br />

ng/ml olarak saptanmıştır. Bu olguların DD<br />

düzeyleri 5945 ile 12099 ng/ml arasında değişmektedir.<br />

En düşük değer ise 2139,55±2945,78<br />

ng/ml olarak intoksikasyon tanılı olgularda<br />

saptanmıştır. Bu olguların DD ölçümleri 500<br />

ile 10.000 ng/ml arasında değişmektedir.<br />

Hastaların yatırıldığı servisler bazında sırasıyla<br />

en sık Göğüs Hastalıkları, İç Hastalıkları<br />

ve Genel Cerrahi Kliniği gelmektedir (sırasıyla<br />

%21,5; %20,9; %11,6) (Şekil 5). DD yüksek<br />

saptanan grupta 50 yaş altı olan olgularda yaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

ile DD arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki<br />

saptanmazken (r=0,043; p=0,514; p>0,05);<br />

yaş >51 olan grupta, yaş ile DD ilişkisi incelendiğinde<br />

aralarında istatistiksel olarak pozitif<br />

yönde zayıf düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır<br />

(r=0,110; p=0,006; p


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

Şekil 2: D-dimer 500 ve Üzerinde Olan Olgularda Kullanılan Görüntüleme Yöntemleri.<br />

Şekil 3: D-dimer’ı 500 ve Üstü Olan Olguların Son Tanılara Göre Dağılımları.<br />

- 11 -


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

Şekil 4: Son Tanılara Göre D-dimer (500 ve Üzeri) Ortalama Değerlerinin Dağılımları.<br />

Şekil 5: D-dimer 500 ve Üzerinde Olan Olguların Kliniklere Göre Yatış Dağılımları.<br />

- 12 -


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

Şekil 6: Pulmoner Emboli Tanısı Alan Olgularda Yaş ile D-dimer (ng/ml) İlişkisi.<br />

Tablo 1: Yaş Gruplarına Göre D-dimer Dağılımları.<br />

D-dimer (ng/ml)<br />

YAŞ<br />

N<br />

Ortalama SD Medyan Minimum Maksimum<br />

81 184 3759,81 3420,01 2635 506 18771<br />

Toplam 846 3406,30 3760,75 1832 500 49013<br />

Tablo 2: Derin Ven Trombozu İçin Ön Tanı ile Son Tanı Uyumu.<br />

Son Tanı<br />

DVT (+) DVT (-) Toplam<br />

n % n % n %<br />

DVT (+) 14 1,7 20 2,4 34 4,0<br />

Ön tanı DVT (-) 1 0,1 811 95,9 831 98,2<br />

Toplam 15 1,8 812 96,0 846 100<br />

Duyarlılık 93,33<br />

Özgüllük 97,59<br />

Pozitif prediktif değeri 41,17<br />

Negatif prediktif değeri 99,88<br />

Tablo 3: Pulmoner Emboli İçin Ön Tanı İle Son Tanı Uyumu.<br />

Son Tanı<br />

PE (+) PE (-) Toplam<br />

n % n % n %<br />

PE (+) 29 3,4 96 11,3 125 14,8<br />

Ön tanı PE (-) 3 0,4 718 84,6 814 96,2<br />

Toplam 32 3,8 721 85,2 846 100<br />

Duyarlılık 90,62<br />

Özgüllük 88,21<br />

Pozitif prediktif değeri 23,20<br />

Negatif prediktif değeri 99,58<br />

- 13 -


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

TARTIŞMA<br />

DD, AS’lerde oldukça sık istenen tetkiklerden<br />

olup NPD’si yüksek; ancak PPD’si düşüktür<br />

(7). Tanı algoritmalarında düşük ve orta<br />

riskli hastalarda VTE dışlanması ve DİK tanısının<br />

teyit edilmesinde kullanılmaktadır (2, 10,<br />

11). AS’de geniş kapsamda son tanıya ulaşma<br />

yönünde yardımcı olmamakla beraber; DVT,<br />

PE gibi ayırıcı tanıları dışlamak için ek görüntüleme<br />

yöntemleri gerektiğinden klinisyene iş<br />

yükü olarak geri dönüşü olmaktadır.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

ise olguların %1,8’ine DVT tanısı konulmaktadır.<br />

Ön tanıda olguların %41’i doğru olarak<br />

DVT şeklinde tahmin edilebilmiştir. DVT için<br />

DD’nin duyarlılığı %93, özgüllüğü %97 olarak<br />

saptanmıştır. PPD %41, NPD ise %99’dur.<br />

Farklı çalışmalarda benzer sonuçlar bildirilmiş<br />

olsa da; en yüksek NPD çalışmamıza aittir. Sartori<br />

ve Larsen’in çalışmalarında bu oranlar bizim<br />

çalışmamıza göre daha düşük bildirilmiştir<br />

(sırasıyla %98 ve 84) (17-18). Oranlar arasındaki<br />

bu fark büyük olasılıkla hasta sayıları arasındaki<br />

değişkenlikten kaynaklanmaktadır.<br />

Elde ettiğimiz verilerde ön tanıda olguların<br />

%14,8’i PE tanısı alırken; son tanıda<br />

%3,8’ine PE tanısı konulmaktadır. Ön tanıda<br />

olguların %23,2’si doğru olarak tahmin edilebilmiştir.<br />

DD’nin PE için duyarlılığı %90, özgüllüğü<br />

%88 olarak saptanmıştır. PPD %23,<br />

NPD ise %99’dir. Çeşitli çalışmalarda benzer<br />

sonuçlar bildirilmiş olsa da; en yüksek NPD<br />

çalışmamıza aittir. Sanjuán, NPD %99 olarak<br />

belirtmiş; ancak Deonarine ile Yin Z NPD’yi<br />

sırasıyla %93 ve %91 olarak bildirmişlerdir.<br />

Oranlar arasındaki bu fark büyük olasılıkla<br />

hasta sayısından kaynaklanmaktadır. Bizim<br />

çalışmamız ve Sanjuán’ın çalışmalarında binli<br />

sayılarda hastalarda veri değerlendirmesi yapılırken;<br />

Deonarine yüzlü, Yin Z ise onlu basamaklı<br />

hastalardan sonuç elde etmiştir (12-14).<br />

Çalışmamızda DD’nin PE için duyarlılığı %90<br />

iken; benzer olarak Sanjuán ile Deonarine sırasıyla<br />

%98 ve %95 saptamışlardır.<br />

Yin Z, duyarlılığı %82 olarak bildirmiştir.<br />

Bir önceki paragrafta da belirtildiği gibi oranlar<br />

arasındaki bu fark büyük olasılıkla hasta sayıları<br />

arasındaki değişkenlikten kaynaklanmaktadır.<br />

Ek olarak DD’nin ölçüm yöntemleri farklılık<br />

göstermektedir. DD ölçümü kalitatif (KL) ve<br />

kantitatif (KN) yöntemlerle yapılmaktadır (15).<br />

KN analiz için en sık kullanılan ELISA ile immünoturbidimetrik<br />

(Liatest, Tinaquant, Plus,<br />

MDA, IL-test) yöntemler iken; KL analiz için<br />

ise tam kan aglütinasyon (SimpliRED) ile lateks<br />

aglütinasyondur. ELISA ve turbidimetrik test en<br />

duyarlı olanlardır (12, 15, 16). Bizim, Sanjuán’ın<br />

(HemosIL HS 500) ve Yin Z’nin (Sysmex CA-<br />

7000) çalışmalarında DD, immünoturbidimetrik<br />

yöntemle analiz edilmiştir. Deonarine’de ise<br />

Accuclot (semi-kantitatif lateks aglütinasyon)<br />

yöntemi kullanılmıştır. DD için alınan eşik değer<br />

de sonuçlar için önem taşımaktadır.<br />

Bizim ve Sanjuán’ın çalışmalarında DD<br />

eşik değeri 500 ng/ml olarak kabul edilirken;<br />

Deonarine ve Yin Z‘de eşik değer sırasıyla 190<br />

ng/mL ile 1820 ng/ml (birimler göz önünde<br />

bulundurulmuştur) olarak alınmıştır. Ön tanıda<br />

olguların % 4’ü DVT tanısı alırken; son tanıda<br />

- 14 -<br />

DD’nin ölçüm yöntemi farklılık göstermektedir.<br />

Bizim ve Sartori’nin çalışmalarında<br />

DD immünoturbidimetrik yöntem ile analiz<br />

edilmiştir. Larsen ise üç farklı ELISA yöntemi<br />

[VIDAS New©, Auto Dimer© (KN lateks) ve<br />

Nycocard© (KN, hızlı)] kullanmıştır. Yukarıda<br />

da belirtildiği üzere DD için alınan eşik değer<br />

de sonuçlar için önem taşımaktadır. Bizim ve<br />

Sartori’nin çalışmalarında DD eşik değeri 500<br />

ng/ml olarak kabul edilmiştir. Larsen, 150-600<br />

ng/ml aralığında değişen sayılarda birkaç eşik<br />

değer belirtmiştir. DUS’un kullanıcı bağımlı<br />

olması gibi ek faktörler de elde edilen veriler<br />

arasında farklılık yaratabilmektedir.<br />

DD≥ 500 ng/ml olan hastalarda istenen<br />

görüntüleme yöntemlerinin analizinde en yüksek<br />

oranda görüntüleme yöntemi olarak PAAC<br />

gözlenirken, BTPA ve EKO’nun sayıca azlığı<br />

dikkat çekmektedir. Tanı algoritmasında yer<br />

almamasına rağmen (10); PAAC’in kısa süreli,<br />

maliyeti az, kolay, non-invaziv ve radyasyonu<br />

düşük olmasının bu sonucu etkilediğini düşünmekteyiz.<br />

PE için gebelerde DUS, PAAC ve<br />

V/Q kullanılabilmektedir (10,19). Çalışmamızda<br />

gebe hastalar da yer aldığı için DUS ve<br />

PAAC oranını etkilemektedir. PE için yüksek<br />

riskli/stabil olmayan hastalarda, EKO algoritmada<br />

hasta başı tanı yöntemi olarak yer alırken<br />

(10); hastanemiz AS’de EKO yapılmamaktadır.<br />

Bu faktör EKO’nun sayıca azlığının nedenini<br />

açıklayabilir. Yüksek riskli hastalarda tanı<br />

algoritmalarında önerilen görüntüleme yöntemi<br />

BTPA iken (10), sayıca az olmasında hastanemizde<br />

BTPA yapılmaması ve BTPA çekimi<br />

için dış merkeze ambulans ile sevk gerekmesi<br />

büyük rol oynamaktadır. EKO ve BTPA çekimi<br />

10 hastaya yapılmasına rağmen; PE tanısı ile<br />

göğüs hastalıkları servisine 65 hasta yatışı olmuştur.<br />

Bu da klinik şüphe ile yüksek riskli ve<br />

DD sonucu yüksek hastalar için antikoagülan<br />

tedavisinin düzenlendiğini düşündürmektedir.<br />

Sonuçlarda olguların en çok Göğüs Hastalıkları<br />

ve İç Hastalıkları servisine yatışı gözlenmektedir.<br />

Bu da DD’nin VTE tanı algoritmalarında<br />

olması gerektiğini düşündürmektedir ancak bu


Senem Bıçakçı ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />

başka bir çalışma konusudur. Bununla beraber,<br />

böbrek ve karaciğer yetmezliği gibi pıhtılaşma<br />

faktörleri, fibrin üretimi ile yıkımının etkilendiği,<br />

kanama eğiliminin arttığı, inflamatuvar sitokinlerin<br />

salınımının arttığı klinik durumlarda<br />

DD’nin arttığını desteklemektedir. 50 yaş altı<br />

ve DD≥500 ng/ml olanlarda, yaş ile DD arasında<br />

istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmazken;<br />

51 yaş üstü grupta; yaş ile DD ilişkisi incelendiğinde<br />

aralarında istatistiksel olarak pozitif<br />

yönde zayıf düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır<br />

(r=0,110; p=0,006; p


Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />

Klinik Araştırma<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />

Retina Ven Tıkanıklığına Bağlı Tekrarlayan Makula Ödemi Olan Olgularda<br />

Deksametazon İmplantın 6 Aylık Sonuçları<br />

A Six-month Experience with Dexamethasone Implant for Recurrent Macular Edema Secondary to Retinal Vein Occlusion<br />

Ayşe Yağmur KANRA 1 , Meltem Güzin ALTINEL 2 , Sevil Arı YAYLALI 3<br />

Aylin Ardagil AKÇAKAYA 3<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı<br />

3. Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı<br />

ÖZET<br />

Amaç: Retina ven tıkanıklığına (RVT) bağlı tekrarlayan<br />

makula ödemi olan olgularda uygulanan bir intravitreal<br />

deksametazon implant (IDI) sonrası 6 aylık sonuçların<br />

değerlendirilmesi.<br />

Yöntem ve Gereçler: RVT’ye bağlı makula ödemine sahip<br />

naif olmayan 20 gözde IDI sonrası santral makula kalınlığı<br />

(SMK), en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK)<br />

ve diğer yan etkiler 1. hafta, 1.ay ve nüksten dolayı (3-6<br />

ay arası) enjeksiyon tekrarı yapılana kadar her ay olmak<br />

üzere retrospektif olarak incelendi. Nüks kararı 1 sıra<br />

EİDGK kaybına eşlik eden OCT’de sıvının tekrar belirmesi<br />

olarak belirlendi.<br />

Bulgular: Çalışmadaki 14 göz retina ven dal tıkanıklığı<br />

(RVDT) ve 6 göz retina ven kök tıkanıklığına (RVKT) sahipti.<br />

Ortalama yaş 63.7±10.3 iken hastaların %60’ı kadındı.<br />

Hem ortalama EİDGK hem de SMK değerleri 1.<br />

hafta, 1, 2, 3 ve 4. aylarda (p


Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />

GİRİŞ<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />

Retina ven tıkanıklığı (RVT) retinanın oldukça<br />

yaygın rastlanan damarsal bir hastalığıdır<br />

ki gelişmiş ülkelerde diyabetten sonra görme<br />

kaybına yol açan en yaygın sebeptir (1).<br />

Maküler ödem (MÖ) de hem retina dal hem de<br />

kök tıkanıklıklarında oluşan en sık komplikasyondur<br />

(2-3).<br />

Önceki çalışmalarda MÖ; artmış venöz<br />

basınçtan kaynaklanan hidrostatik etkilere ve<br />

vasküler tıkanma sonucu meydana gelen iskeminin<br />

tetiklediği vasküler endotelyal büyüme<br />

faktörü (VEGF) ve interlökin-6 (IL-6) gibi<br />

antienflamatuar sitokinlerin salınmasına bağlanmıştır.<br />

Böylece vasküler geçirgenlikte artış,<br />

vazodilatasyon ve iç kan-retina bariyerinde bozulma<br />

meydana gelir (4-6).<br />

Steroidler oldukça kuvvetli anti-enflamatuar<br />

ve anti-ödematöz etkilere sahiptir. Hem<br />

prostaglandin ve lökotrienlerin oluşumunu<br />

hem de VEGF üretiminin inhibisyonu, vasküler<br />

geçirgenliğin azaltılması, lökosit migrasyonunun<br />

engellenmesi ve endotelyal sıkı<br />

bağlantıların stabilize edilmesi gibi oldukça<br />

potent yolaklarla MÖ azaltmada oldukça etkilidirler.<br />

İskemik olmayan RVKT’ye bağlı<br />

makula ödemi tedavisinde intravitreal olarak<br />

uygulanan triamsinolon ile hem görme keskinliğini<br />

artırmada hem de retina kalınlığını<br />

azaltmada olumlu sonuçlar elde edince gözlem<br />

daha fazla kabul edilebilir bir seçenek olmaktan<br />

çıkmıştır (7).<br />

RVDT olgularında ise uygulanan standart<br />

tedavi olan grid lazerle triamsinolon arasında<br />

benzer etkinlik ortaya çıkmıştır (8). Fakat bu<br />

çalışmalarda steroide bağlı yan etkiler olan<br />

katarakt oluşumu ve glokom gelişimi yüksek<br />

oranda görülünce daha güvenli bir ilaç arayışı<br />

başlamıştır. Ozurdex, biyoyıkıma uğradığında<br />

karbondioksit ve suya dönüşen bir polimer<br />

matriks içinde prezervansız 0.7 mg deksametazon<br />

içerir. İlk bir iki ay içinde hızlı salınır,<br />

daha sonra daha yavaş salınım ile 6 aylık ilaç<br />

etkisi elde edilmeye çalışılır (9-10). Deksametazonun<br />

diğer steroidlere göre lens ve trabeküler<br />

ağda daha az tutulması ve aynı zamanda<br />

yavaş ve sürekli salınımı sayesinde ilacın konsantrasyonunun<br />

vitreusta aniden yükselmesi<br />

engellenmekte ve tekrarlayan enjeksiyonlara<br />

bağlı riskler azaltılmaktadır.<br />

Biz de bu çalışmada RVT’ye bağlı MÖ tedavisinde<br />

kullandığımız tek doz 0.7 mg deksametazon<br />

implantın daha önceden tedavi uygulanmış<br />

gözlerde 6 aylık klinik etkinliğini tespit<br />

etmeyi amaçladık.<br />

- 17 -<br />

Bu retrospektif çalışmada RVT’ye bağlı<br />

makula ödemi için önceden tedavi almış [laser<br />

ya/ya da anti-VEGF (bevacizumab ya da<br />

ranibizumab)] ve tekrar nüks etmiş 20 göz<br />

IDI ile tedavi sonrasında değerlendirildi. Dahil<br />

edilmeme kriterleri 18 yaşın altında olmak,<br />

iskemik makulopati, epiretinal membran, naif<br />

gözler, diğer makulopati ve retinopatilerin varlığı<br />

(AMD ve üveit gibi), ciddi ortam opasitesi<br />

varlığı, IDI öncesi 1 aydan az süre içinde intravitreal<br />

antivegf yapılmış olması ve 3 aydan az<br />

sürede maküler lazer yapılmış olmasıdır.<br />

Çalışmaya alınan tüm hastalar tam bir oftalmolojik<br />

muayeneden geçti. EİDGK her vizitte<br />

4 metreden ETDRS harf skorlaması ile<br />

yapılmış olup istatistiksel değerlendirme için<br />

Logarythm of Minimum Angle of Resolution<br />

(logMAR) birimlerine çevrildi.<br />

Biyomikroskopi ile ön segment ve fundus<br />

muayenesi yapılırken GIB ise aplanasyon tonometrisi<br />

ile ölçüldü. GIB yükselmelerinde topikal<br />

tedaviye başlama kriterimiz GIB değerinin<br />

25 mmHg ve üzeri olmasıydı. Olguların tümüne<br />

fundus fluoresein anjiyografi çekilip makula iskemisi,<br />

perifer iskemisi ve neovaskülarizasyon<br />

varlığı değerlendirildi. Makuler OCT ise kliniğimizdeki<br />

Topcon 3D OCT-2000 System cihazı<br />

ile yapılarak nüks kararı verildi. Sonlanım ölçütleri<br />

olarak santral makula kalınlığı (SMK),<br />

en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK)<br />

ve diğer yan etkiler 1. hafta, 1.ay ve nüksten<br />

dolayı (3-6 ay arası) enjeksiyon tekrarı yapılana<br />

kadar her ay olmak üzere incelendi. Nüks kararı<br />

1 sıra EİDGK kaybına eşlik eden OCT’de<br />

sıvının tekrar belirmesi olarak belirlendi.<br />

Bütün hastalara IDI enjeksiyonu ameliyathane<br />

koşullarında ve subkonjonktival anestezi<br />

altında uygulandı. Topikal moksifloksasin içerikli<br />

damlalar hastalara bir hafta boyunca günde<br />

4 kere tavsiye edildi ve 1. gün hem GIB hem<br />

ön kamara reaksiyonu ve indirekt oftalmoskopi<br />

ile fundus muayenesi yapıldı.<br />

Çalışmamız Helsinki deklarasyonu prensiplerine<br />

uygun yürütülmüş, yerel etik kurul<br />

tarafından onaylanmış ve işlem öncesi hastalardan<br />

yazılı onamları alınmıştır. İstatistiksel analiz<br />

SPSS Statistics 20.0 programı kullanılarak<br />

yapıldı. Tüm grupta yapılan ölçümlerin normal<br />

dağılıma uygun olup olmadığı Shapiro-Wilk<br />

testi ile değerlendirildi. Bakılan parametrelerin<br />

pre ve postinjeksiyon arasındaki kıyaslanması<br />

paired-t testi ve Wilcoxon testi ile yapıldı ve<br />

p değerinin 0.05 ve altında olması istatistiksel<br />

anlamlılık için kullanıldı.


Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />

Grafik 1: Deksametazon implant sonrası santral makula kalınlığının zaman içinde değişimi.<br />

Grafik 2: Deksametazon implant sonrası zaman görme keskinliğinin zaman içinde değişimi.<br />

BULGULAR<br />

Çalışmaya ardışık yirmi olgunun (12 tanesi<br />

kadın) 20 gözü alındı. Ondört göz RVDT ve 6<br />

göz RVKT’ye sahipti. Ortalama yaş 63.7±10.3<br />

idi. Hastaların 12’sine (%60) önceden anti-<br />

VEGF tedavi; 4 (%20) tanesine maküler laser<br />

ve kalan 4 (%20) kişiye de her ikisi de uygulanmıştı.<br />

İskemik retinaya lazer (panretinal ya<br />

da sektöryel) ise 6 (%30) hastaya uygulanmıştı.<br />

8 (%40) hasta pseudofakik iken geri kalanların<br />

hepsi fakikti.<br />

Preinjeksiyon ortalama SMK 527±181<br />

µm iken 1. hafta, 1, 2, 3 ve 4. aylarda sırasıyla<br />

326±97 µm (p=0.001), 259±94 µm ve 221±85<br />

µm (p0.05). SMK değişimlerine<br />

- 18 -<br />

benzer şekilde ortalama preinjeksiyon EİDGK<br />

değeri 0.71±0.29 logMAR iken 1. hafta, 1, 2,<br />

3 ve 4. aylarda sırasıyla 0.56±0.27 logMAR,<br />

0.51±0.29 logMAR, 0.47±0.28 (p0.05). IDI’ya maksimum yanıt<br />

görüldüğü gibi 2. ayda alınmış olup görme<br />

keskinliği ve retina kalınlığında elde edilen bu<br />

olumlu gelişmeler 3. aydan itibaren azalmaya<br />

başladı . Hastalarda yukarıda belirtilen kriterlere<br />

göre nüks ortaya konduğunda tekrar enjeksiyon<br />

öncesi görme keskinlikleri bazal değerine<br />

göre 14 gözde (%70) artmış olarak kaldığı izlendi.<br />

5 gözde (%25) azalmış ve 5 gözde (%25)<br />

ise 3 sıra ve üzeri bir görme kazancı elde edilmesine<br />

rağmen bunu muhafaza etmek için enjeksiyon<br />

tekrarına gidilmişti.


Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />

Nükslerden dolayı 9 hastaya (%45) 3. ayda;<br />

6 hastaya ise (%30) 4.ayda enjeksiyon tekrarı<br />

gerekmişti.<br />

İlk 3 ayda ortalama GIB değeri bazal değerine<br />

göre istatistiksel anlamlı bir şekilde yükselmiştir<br />

(Tablo 1). Tespit edilen maksimum<br />

GIB değeri 34 mmHg olup; pik değere ulaşma<br />

süresi olan 2.ayda gözlenmiştir. GIB değeri<br />

≥25 mmHg olan 6 (%30) hasta; bazale göre 10<br />

mmHg ve üzerindeki artışa sahip 3(%15) hasta<br />

mevcuttu. Herhangi bir gözde yara yeri sızdırması<br />

ya da hipotoni (GIB


Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />

Shasta çalışmasında yazarlar GIB değerinin<br />

%12.8 hastada 35 mmHg üzerine çıktığını<br />

belitmişlerdir (15). Bizim 20 hastada saptadığımız<br />

en yüksek GIB değeri ise 34 mmHg idi<br />

ve 2. ayda ölçülmüştü. GENEVA çalışmasında<br />

GIB yükselmelerinin özellikle 2. ayda; MEAD<br />

çalışmasında ise 6. haftada pik yaptığı belirtilmiştir<br />

(20). Coscas ve ark. da IDI’yı takiben<br />

4-8 hafta aralığında GIB değerinin mutlaka<br />

aile hekimi ya da en yakın klinikte bir hemşire<br />

tarafından ölçülmesi gerektiğini belirtmişlerdir.<br />

Eğer anlamlı bir değişiklik saptanırsa GIB<br />

normal değerine dönene kadar aylık takip edilmesini<br />

tavsiye etmişlerdir(19). Bizim çalışmamızda<br />

da 1. hafta,1. ay, 2. ay ve 3. ayda bazale<br />

göre anlamlı istatistiksel değişiklikler saptandı.<br />

Dolayısıyla GIB açısından diğer birçok çalışmada<br />

olduğu gibi GIB değerinin nükslerden<br />

bağımsız olarak pik yaptığı 1-2. ayda değerlendirilmesini<br />

tavsiye etmekteyiz. Yükselen GIB<br />

için herhangi bir hastada ek lazer ya da cerrahi<br />

gereksinimi olmadığı ve topikal antiglokomatöz<br />

damla ile rahatlıkla kontrol altına alındığını<br />

saptadık; dolayısıyla normotansif gözlerde GIB<br />

yüksekliğinin IDI yapmada bir engel olarak görülmemesi<br />

gerektiğini düşünmekteyiz. Elbette<br />

steroid kullanılıyorsa katarakt oluşumu ya da<br />

ilerlemesi her zaman göz önünde bulundurulmalıdır<br />

ancak çalışmamız süresi boyunca biomikroskobik<br />

muayenede belirgin bir katarakt<br />

progresyonu izlemedik.<br />

SONUÇ<br />

Çalışmamız hasta sayısının az olması, takip<br />

süresinin kısa olması gibi dezavantajlara sahip<br />

olmasına rağmen intravitreal deksametazon<br />

implantın RVT’ye bağlı tekrarlayan makula<br />

ödemi tedavisinde anatomik ve fonksiyonel başarı<br />

sağladığını saptadık. Kısa dönemde medikal<br />

tedaviyle kontrol edilebilen GİB yüksekliği<br />

ve ciddi herhangi bir komplikasyona yol açmadığı<br />

için güvenli bir ilaç olduğu kanaatindeyiz.<br />

İlacın etkinliği özellikle bu zor hasta grubunda<br />

3. aydan itibaren giderek azalmakta ancak 6.<br />

aya kadar uzayabilmektedir. Aylık enjeksiyonların<br />

hem hasta yükünü hem maliyeti artırdığı<br />

göz önünde bulundurulduğunda etkinliğini<br />

maksimum 2. ayda ortaya çıkaran ve 6. aya<br />

kadar devam ettirebilen güvenilir bir ilaç oldukça<br />

akıllıca bir tercih olarak görünmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

3. Rehak J, Rehak M. Branch retinal vein occlusion: pathogenesis,<br />

visual prognosis, and treatment modalities. Curr Eye Res<br />

2008; 33: 111-131<br />

4. Silva RM, Faria de Abreu JR, Cunha-Vaz JG. Blood-retina<br />

barrier in acute retinal branch vein occlusion. Graefes Arch Clin<br />

Exp Ophthalmol 1995; 233: 721-6.<br />

5. Noma H, Minamoto A, Funatsu H, et al. Intravitreal levels<br />

of vascular endothelial growth factor and interleukin-6 are correlated<br />

with macular edema in branch retinal vein occlusion.<br />

Graefes Arch Clin Exp Ophthalmol 2006; 244:309-15.<br />

6. Campochiaro PA, Hafiz G, Shah SM, et al. Ranibizumab for<br />

macular edema due to retinal vein occlusions: implication of<br />

VEGF as a critical stimulator. Mol Ther 2008;16: 791-799<br />

7. Ip MS, Scott IU, VanVeldhuisen PC et al. A randomized trial<br />

comparing the efficacy and safety of intravitreal triamcinolone<br />

with observation to treat vision loss associated with macular<br />

edema secondary to central retinal vein occlusion: the Standard<br />

Care vs Corticosteroid for Retinal Vein Occlusion (SCORE)<br />

study report 5. Arch Ophthalmol 2009;127:1101-14<br />

8. Scott IU, Ip MS, VanVeldhuisen PC et al. A randomized trial<br />

comparing the efficacy and safety of intravitreal triamcinolone<br />

with standard care to treat vision loss associated with macular<br />

Edema secondary to branch retinal vein occlusion: the Standard<br />

Care vs Corticosteroid for Retinal Vein Occlusion (SCORE)<br />

study report 6. Arch Ophthalmol 2009;127:1115-28.<br />

9. Kwak HW, D’Amico DJ. Evaluation of the retinal toxicity and<br />

pharmacokinetics of dexamethasone after intravitreal injection,<br />

Arch Ophthalmol 1992;110:259-66.<br />

10. Haller JA, Kuppermann BD, Blumenkranz MS, et al. Randomized<br />

controlled trial of an intravitreous dexamethasone drug<br />

delivery system in patients with diabetic macular edema. Archives<br />

of Ophthalmology 2010;128(3):289–296.<br />

11. Haller JA, Bandello F, Belfort R Jr, et al OZURDEX GE-<br />

NEVA Study Group. Randomized, sham -controlled trial of dexamethasone<br />

intravitreal implant in patients with macular edema<br />

related to branch or central retinal vein occlusion: Twelve month<br />

study results Ophthalmology. 2011;118(12): 2453-2460<br />

12. Brown D, Campochiaro P, Singh R, et al. Efficacy and safety<br />

of ranibizumab in the treatment of macular edema secondary to<br />

central retinal vein occlusion: 6-month results of the phase III<br />

Cruise study. Ophthalmology 2010; 117(6):1124–1133.<br />

13. Campochiaro P, Heier J, Feiner L, et al. Ranibizumab<br />

for macular edema following branch retinal vein occlusion:<br />

6-month primary endpoint results of a phase III study. Ophthalmology<br />

2010;117(6):1102–1112.<br />

14. Chang-Lin JE, Attar M, Acheampong AA, et al. Pharmacokinetics<br />

and pharmacodynamics of a sustained-release dexamethasone<br />

intravitreal implant. Invest Ophthalmol Vis Sci.<br />

2011;52:80-6.<br />

15. Capone A, Jr., Singer MA, Dodwell DG et al. Efficacy and<br />

safety of two or more dexamethasone intravitreal implant injections<br />

for treatment of macular edema related to retinal vein occlusion<br />

(Shasta study). Retina 2014; 34:342-51.<br />

16. Querques L, Querques G, Lattanzio R et al. Repeated intravitreal<br />

dexamethasone implant (Ozurdex(R)) for retinal vein<br />

occlusion. Ophthalmologica 2013; 229:21-5.<br />

17. Parravano M, Oddone F, Boccassini B et al. Exploring the<br />

morphological and functional retinal changes after dexamethasone<br />

intravitreal implant (Ozurdex(R)) in macular edema due to<br />

retinal vein occlusion. Ophthalmic Res 2014; 51:153-60.<br />

18. Maggio E, Polito A, Guerriero M, Pertile G Intravitreal<br />

dexamethasone implant for macular edema secondary to retinal<br />

vein occlusion: 12-month follow-up and prognostic factors.<br />

Ophthalmologica. 2014; 232(4):207-15.<br />

1. Rogers S, McIntosh RL, Journ GD, et al.The prevalence of<br />

retinal vein occlusion: pooled data from population studies from<br />

the United States, Europe, Asia and Australia. Ophthalmology<br />

2010; 117:313-319<br />

2. Central Vein Occlusion Study Group. Natural history and<br />

clinical management of central retinal vein occlusion. Arch Ophthalmol<br />

1997; 115: 486-491<br />

- 20 -<br />

19. Coscas G, Augustin A, Bandello F, et al. Retreatment with<br />

Ozurdex for macular edema secondary to retinal vein occlusion.<br />

Eur J Ophthalmol. 2014; 24(1):1-9.<br />

20. Boyer DS, Yoon YH, Belfort R Jr, et al; Ozurdex MEAD Study<br />

Group. Three-year, randomized, sham-controlled trial of dexamethasone<br />

intravitreal implant in patients with diabetic macular<br />

edema. Ophthalmology. 2014; 121: 1904–1914.


Murat Demiroğlu ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />

Klinik Araştırma<br />

Parsiyel Protez ile Tedavi Edilen Kalça Kırıklı Hastalarda Ameliyat Öncesi<br />

Aneminin Hastanede Kalış Süresi Üzerine Etkisi<br />

The Effect of Preoperative Anemia in Treatment of Hip Fractures with Partial Hip Arthroplasty On Hospital Length of Stay<br />

Serkan AKÇAY 1 , Akif ALBAYRAK 2 , Hakan BAHAR 2<br />

Salih SÖYLEMEZ 3 , Murat DEMİROĞLU 4 , Necati EMİRHAN 2 , Bülent KILIÇ 5<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi, Reyap Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />

3. Bingöl Devlet Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />

4. Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />

5. Gelişim Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi<br />

ÖZET<br />

Preoperatif ve postoperatif düşük hemoglobin değerlerinin<br />

kalça cerrahisi sonrası morbidite, mortalite,<br />

erken fonksiyonel sonuçlara ve yürüme mesafesine olan<br />

etkisine dair farklı sonuçlar bildirilmiştir. Biz bu çalışmada<br />

ameliyat öncesi aneminin kalça kırıklı hastalarda cerrahi<br />

sonrası mortalite ve hastanede kalış süresi üzerinde<br />

etkisi olup olmadığını inceledik. Çalışmaya kliniğimizde<br />

parsiyel protez yapılarak tedavi edilen 135 kalça dahil<br />

edildi. Hasta dosyaları retrospektif olarak incelendi ve<br />

hastalara ameliyat öncesi anemisi olanlar ve olmayanlar<br />

olarak iki gruba ayrıldı. Her iki hasta grubu ortalama yaş,<br />

morbidite dağılımı, preoperatif ve postoperatif hemoglobin<br />

değerleri, cerrahi öncesi ve sonrası hastane yatış<br />

süreleri ve transfüzyon gerekliliği açısından istatistiksel<br />

olarak değerlendirildi. Yaptığımız çalışmada anemisi olan<br />

hastalarda preoperatif dönemde yatış süresinin anemisi<br />

olmayan gruba göre anlamlı derecede fazla olduğunu, ancak<br />

iki grup arasında postoperatif yatış süresi arasında<br />

anlamlı fark olmadığını saptadık.<br />

Anahtar Kelimeler: kalça kırığı; parsiyel protez; anemi;<br />

mortalite<br />

SUMMARY<br />

Objective: The objective of this study was analysing the<br />

correlation between preoperative anemia and duration<br />

of hospitay stay at preoperative and postoperative stage<br />

among patients that had been treated with partial endoprosthesis<br />

for treatment of pertrochanteric femoral fractures.<br />

Methods: Medical records of 152 individuals were reviewed<br />

retrospectively and 135 patients were included to the<br />

study. Preoperative anemia was detected in 87 of patients.<br />

Remaining 48 patients hemoglobin levels were within normal<br />

ranges. Both patient groups were statistically examined<br />

with respect to mean age, distribution of morbidity,<br />

preoperative and postoperative hemoglobin values, duration<br />

of hospital stay before and after surgery and transfusion<br />

requirement.<br />

Results: When hypertension, coronary artery disease,<br />

diabetes mellitus, Alzheimer’s disease and transfusion<br />

ratios are examined, no statistically significant difference<br />

was found between groups (p>0,05). No statistically significant<br />

difference was found between the age averages of<br />

anemic and non-anemic patients (p>0,05). Preoperative<br />

and postoperative hemoglobin values of patients in the<br />

anemic group were found to be significantly low compared<br />

to the averages of patients in the non-anemic group<br />

(p


Murat Demiroğlu ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />

GİRİŞ<br />

Kalça kırığı günümüzde giderek artan hızda<br />

özelikle yaşlı populasyonda mortalitenin ve<br />

morbiditenin ana nedeni olmaya devam etmektedir<br />

(1, 2). Yaşlılarda yüksek oranda görülen<br />

anemi kalça kırığının yol açtığı mortalite ve<br />

morbiditeyi arttırmaktadır (3-5). Preoperatif<br />

ve postoperatif düşük hemoglobin değerlerinin<br />

kalça cerrahisi sonrası morbidite, mortalite,<br />

erken fonksiyonel sonuçlara ve yürüme mesafesine<br />

olan etkisine dair farklı sonuçlar bildirilmiştir.<br />

Hastaneye başvuru sırasında ölçülen<br />

düşük hemoglobin düzeyinin, artmış hastanede<br />

kalış süresi ile ve buna paralel olarak yüksek<br />

hemoglobin düzeyinin kısa hastane kalış süresi<br />

ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (6, 7). Literatürde<br />

anemi ile hastanede kalış süresi ile herhangi<br />

bir ilişki saptamayan yayınlar olduğu gibi (8)<br />

sadece postoperatif aneminin uzamış hastane<br />

kalış süresi ile ilişkili olduğunu belirten yayınlar<br />

da mevcuttur (9-11). Bizim bu çalışmadaki<br />

amacımız hastaneye başvuru sırasında ve kalça<br />

cerrahisi sonrası anemi varlığının hastanede<br />

kalış süresi ile olan ilişkisini incelemektir.<br />

MATERYAL ve METOD<br />

2006-2012 yılları arasında kliniğimizin<br />

acil servisine kalça kırığı tanısıyla başvuran<br />

152 hastanın kayıtları incelendi. Retrospektif<br />

olarak dizayn edilen çalışmada ICD 10 tanı<br />

kodlama sistemine göre femur boyun kırığı<br />

(ICD-10 820.0,820.1) ve femur intertrokanterik<br />

(ICD-10 820.2,820.3) kodlamaları yapılan<br />

hastalar incelendi. Çalışmaya dahil olma kriterleri<br />

65 yaş üstü olmak, parsiyel kalça protezi<br />

ile tedavi edilmiş olmak olarak belirlendi. Çalışmadan<br />

çıkarılma kriterleri patolojik kırık tanısı<br />

almış olmak ve hastane yatış süresi içinde<br />

eksitus olması olarak belirlendi.<br />

Tablo 1: Gruplara göre yaş, HT, KAH, DM, alzheimer, transfüzyon ve kırık çeşidi oranları dağılımı.<br />

Hipertansiyon<br />

KAH<br />

DM<br />

ALZEİMER<br />

Transfüzyon<br />

Kırık Çeşidi<br />

- 22 -<br />

Buna göre 135 hasta çalışmaya dahil edildi.<br />

Olguların 107’si kadın ve 28’i erkekti.<br />

Olgular hastaneye başvuru sırasında yapılan<br />

kan tetkiklerinde anemisi olup olmamalarına<br />

göre ikiye ayrıldı. Anemi tanısı hemoglobin<br />

değerlerinin erkek olgularda


Murat Demiroğlu ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />

Tablo 2: Gruplara göre Hb ve preop-postop Hb farkları ortalama dağılımı.<br />

Anemik grup<br />

Ort.±SS<br />

Postoperatif dönemde stabil olan ve ek<br />

hastalığı olmayan hastalar en az 2 gün takip<br />

edildi. Ek hastalığı bulunan veya başka bir nedenle<br />

takip gerektiren hastalar vital bulgularının<br />

stabil olduğu gözlenip ek hastalıkları ve<br />

yapılan cerrahi için stabil hale geldikten sonra<br />

taburcu edildi.<br />

İSTATİKSEL ANALİZ<br />

Anemik olmayan grup<br />

Ort.±SS<br />

Preop Hb 10,47±1,23 13,15±0,91 0,001<br />

Postop Hb 9,91±0,89 10,55±1,24 0,003<br />

Fark -0,57±1,38 -2,6±1,06 0,001<br />

* İndependent sample t test, Hb: Hemogobin.<br />

Tablo 3: Olguların gruplara göre preoperatif ve postoperatif yatış süreleri<br />

ortalama dağılımı.<br />

Preop<br />

yatış<br />

süresi<br />

Postop<br />

yatış<br />

süresi<br />

p*<br />

n Ort.±SS Min Max p*<br />

Anemik olanlar 87 5,18±3,28 1 17<br />

Anemik olmayanlar 48 3,8±2,58 1 14<br />

Total 135 4,66±3,1 1 17<br />

Anemik olanlar 87 6,35±4,54 2 31<br />

Anemik olmayanlar 48 5,33±3,01 2 20<br />

Total 135 5,97±4,06 2 31<br />

*Mann Whitney U analizi.<br />

0,008<br />

0,171<br />

Tablo 4: Anemisi olan ve anemik olmayan olguların preoperatif ve postoperatif<br />

yatış süreleri ortalama dağılımı.<br />

Anemisi<br />

olanlar<br />

Grup Ort.±SS Min. Max. p*<br />

Preop yatış süresi 5,18±3,28 1 17<br />

Postop yatış süresi 6,35±4,54 2 31<br />

Anemisi<br />

olmayanlar<br />

Preop yatış süresi<br />

Postop yatış süresi<br />

3,80±2,58<br />

5,33±3,01<br />

1<br />

2<br />

14<br />

20<br />

* Wilcoxon signed ranks analizi.<br />

0,125<br />

0,001<br />

Tablo 5: Anemisi olan ve anemisi olmayan olgularda preoperatif-postoperatif<br />

Hb farklarına göre yatış süreleri ortalama dağılımı.<br />

Fark<br />

Yatış süresi<br />

n Ort. SS Ort.±SS<br />

Anemisi olan hastalarda pre-postoperatif Hb değerleri değişimi<br />

Eksi yönde 58 6,34 4,23 6,34±4,23<br />

Artı Yönde 29 5,62 1,97 5,62±1,97<br />

Anemisi olan grupta ise 69’u kadın ve<br />

18’i erkek olmak üzere 87 olgu mevcuttu.<br />

Her iki grup arasında kan transfüzyon ihtiyacı<br />

ile hipertansiyon (HT), koroner arter hastalığı<br />

(KAH), diabetes mellitus (DM) Alzheimer<br />

ve kırık çeşidi gibi ek mordiditelerin dağılımı<br />

Tablo1’de ayrıntılı olarak görülmektedir.<br />

Grupların homojen dağılımı olduğu tespit<br />

edildi.<br />

p<br />

0,280*<br />

Anemisi olmayan hastalarda pre-postoperatif Hb değerleri değişimi<br />

2g/dl’den az düşüş 14 6,09 5,11 6,09±5,11<br />

0,266**<br />

2g/dl ve üzeri düşüş 34 5,82 2,44 5,82±2,44<br />

* Independent sample t test, **Mann Whitney U, Hb: Hemoglobin.<br />

Verilerin istatistiksel analizi SPSS 15.0<br />

Windows paket programında %95 güvenle yapıldı.<br />

Preop ve postop hastanede yatış süreleri<br />

Kolmogrov-Smirnov analizi ile değerlendirildiğinde<br />

verilerin normal dağılıma uygun olmadığı<br />

saptandı. Bu nedenle, iki grup arasındaki<br />

karşılaştırmada Preoperatif ve postoperatif yatış<br />

süreleri ortalama dağılımı için Mann Whitney<br />

U analizi, grup içi preoperatif –postoperatif<br />

değerler arasındaki karşılaştırmada Wilcoxon<br />

Signed Ranks istatistiksel analizleri kullanıldı.<br />

Gruplara göre yaş, Hb ve preoperatif- postoperatif<br />

Hb farkları ortalama dağılımı için independent<br />

sample t test, anemisi olan ve olmayan<br />

grupların preoperatif –postoperatifHb ortalama<br />

dağılımı için Paired sample t test ve anemisi<br />

olan ve olmayan gruplar arası preperatif-postoperatif<br />

Hb farklarına göre yatış süreleri ortalama<br />

dağılımı için independent sample t test ve<br />

Mann Whitney U testi kullanıldı. P0,05). Anemik grupta transfüzyon yapılan<br />

64 hastanın 29 tanesi preop transfüze edildi.<br />

Grupların preoperatif ve postoperatif hemoglobin<br />

değerleri dağılımı Tablo 2’de incelendi.<br />

Anemisi olan grup olgularının preoperatif<br />

ve postoperatif hemoglobin değerleri<br />

ortalamaları anemisi olmayan grup olgularının<br />

ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı<br />

düşük bulundu (p


Murat Demiroğlu ve Ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />

Anemisi olan ve anemisi olmayan olguların<br />

preopertif ve postoperatif yatış süreleri<br />

Tablo 4’te görülmektedir. Anemisi olan olguların<br />

preop yatış süreleri ile postop yatış süreleri<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmazken<br />

(p>0,05); anemisi olmayan olguların<br />

postop yatış süreleri, preop yatış sürelerinden<br />

istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu<br />

(p0,05). Anemik grupta preop transfüze edilen<br />

29 hastanın 28’inde ve transfüze edilmeyen<br />

1 hastada postop hemogramda artış saptandı.<br />

Anemik olmayan grupta postop tüm hemogramlarda<br />

düşüş saptandı.<br />

TARTIŞMA<br />

Ortalama yaşam sürelerinin tüm dünyada<br />

artmasıyla beraber en fazla cerrahisi yapılan<br />

kalça kırıkları çok ciddi bir ekonomik yük oluşturmaktadır.<br />

Bu nedenle bu hasta gruplarında<br />

kırıkların oluşmasını önlemek, tedavisini basit,<br />

ucuz ve kolay ulaşılabilir hale getirmek için<br />

çok yaygın çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu<br />

hasta grubunun genellikle çok fazla ek hastalığı<br />

olması bizim serimizde de görüldüğü gibi preoperatif<br />

ve postoperatif dönemde çok uzun yatış<br />

süreleri gerektirebilmektedir. Yatış sürelerini<br />

kısaltabilmek için hastaların birçok laboratuvar<br />

değeri incelenmiş ve tartışmalı birçok sonuca<br />

varılmıştır (7-9). Literatürde kalça kırığı sonrası<br />

hastanede yatış süresine ile hem preoperatif<br />

hem de postoperatif hemoglobin değerlerinin<br />

ilişkisini inceleyen yayınlarda mevcuttur. Bu<br />

bildirilerde de perioperatif hemoglobin değerlerinin<br />

hastanede kalış süresine olan etkisine<br />

dair tam bir görüş birliğine varılmadığı görülmektedir<br />

(10-11).<br />

Literatürde kalça kırığı tanısıyla başvuran<br />

hastaların %30-45 arasında anemisi olduğu bildirilmiştir<br />

(12). Bu yüksek oran, perioperatif<br />

aneminin özellikle geriatrik hasta popülasyonunun<br />

oluşturduğu kalça kırıkları için cerrahi<br />

sonrası mortaliteye, morbiditeye, erken fonksiyonel<br />

sonuçlara ve hastanede yatış sürelerine<br />

olan etkilerinin incelenmesine neden olmuştur.<br />

Gruson ve ark. Yaptıkları çalışmada başvuru sırasında<br />

anemik olan hasta grubunun olmayan<br />

- 24 -<br />

gruba göre hastanede kalış süresinin uzun olduğunu<br />

ve aneminin hastanede kalış süresini<br />

arttıran öngörülebilen bir faktör olarak tanımlamışlardır<br />

(10). Dunne ve arkadaşları cerrahi<br />

uygulanan hastalarda perioperatif aneminin<br />

etkisini inceledikleri çalışmada da preoperatif<br />

düşük hematokrit değerlerinin hastanede yatış<br />

süresini arttırdığını tespit etmişlerdir (13).<br />

Halm EA ve arkadaşlarının çalışmalarında da<br />

yüksek hemoglobin değerlerinin kısa hastanede<br />

kalış süresi ile ilişkili bulmuşlardır (6). Bizim<br />

çalışmamızda ise başvuru sırasında anemi<br />

tespit edilen grubun preop yatış süresi anemisi<br />

olmayan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı<br />

düzeyde yüksek bulundu.<br />

Postoperatif aneminin hastane kalış süresine<br />

olan etkisi incelendiğinde Foss NB ve arkadaşları<br />

ile Halm EA çalışmalarında posoperatif<br />

anemi ile hastane yatış süresinin uzaması<br />

arasında belirgin bir ilişkiden söz etmişlerdir<br />

(6, 9). Willems JM ve arkadaşlarının çalışmalarında<br />

benzer olarak postoperatif hemoglobin<br />

değerleri ile hastanede kalış süresi ile ters<br />

oranlı bir ilişkiden söz etmişlerdir (11). Bizim<br />

çalışmamızda ise yukarıda belirttiğimiz iki çalışmanın<br />

aksine postoperatif anemisi olan grup<br />

ile anemisi olmayan grup arasında postoperatif<br />

hastanede kalış süresi arasında anlamlı bir<br />

farklılık saptanmadı. Bununla birlikte Vochteloo<br />

JH ve arkadaşlarının preop anemisi olan ve<br />

olmayan kalça kırığı cerrahisi geçiren 1262 olguyu<br />

inceledikleri çalışmalarında, anemisi olan<br />

olguların, anemik olmayan gruba göre daha<br />

kısa hastane yatış süresi olduğunu bildirmişlerdir<br />

(14). Parker MJ’nin çalışmasında preoperatif<br />

anemisi olan olgularda, postoperatif kan<br />

transfüzyonu yapılan ile yapılmayan grup arasında<br />

hastanede yatış süresi açısından anlamlı<br />

bir fark bildirilmemiştir (15).<br />

Nitekim bizim çalışmamızda da her iki<br />

grup için postoperatif transfüzyon gerektirmediği<br />

sürece hemogramdaki 2g/dl’nin üzerindeki<br />

düşüşlerin bile postoperatif yatışı uzatmadığı<br />

görülmektedir. Gene aynı tabloda (Tablo 5) görüldüğü<br />

üzere anemisi olan grupta 29 hastada<br />

preoperatif dönemde transfüzyon yapılmış ve<br />

postop yatış süreleri preop transfüzyon yapılmayan<br />

58 diğer anemik hastayla karşılaştırıldığında<br />

anlamlı fark saptanmamıştır.<br />

Hagino başvuru anında anemisi olan<br />

ve olmayan hastaları değerlendirdiği çalışmasında<br />

hastane yatış süresi açısından değerlendirildiğinde<br />

her iki grup arasında istatistiksel<br />

anlamlı farklılık saptamadıklarını<br />

bildirmiştir (15). Lawrence ve arkadaşları postoperatif<br />

hemoglobin değerleri ile hastanede<br />

yatış süresini karşılaştırdıkları çalışmalarında


Murat Demiroğlu ve Ark.<br />

hemoglobin düzeyi gruplandırılmış olguların<br />

hastanede yatış süresi arasında istatistiksel<br />

farklılık saptamadıklarını bildirmişlerdir (16).<br />

Yaptığımız çalışmada preop anemisi olan olguların<br />

postoperatif hemoglobin değerlerini<br />

artan ve azalan olarak iki gruba ayırıp incelediğimizde<br />

postop hastanede kalış süresi açısından<br />

Lawrence ve arkadaşlarının sonuçlarıyla<br />

uyumluydu.<br />

Çalışmamızdaki preop anemisi olan ve olmayan<br />

hasta grubunun postoperatif hastanede<br />

yatış süresi incelendiğinde Hagino ve arkadaşlarının<br />

sonuçlarıyla uyumlu olarak anlamlı istatistiksel<br />

farklılık saptanmadı.<br />

ÇIKARIMLAR<br />

Yaptığımız çalışma preoperatif anemisi<br />

olan ve olmayan olmak üzere iki ana grup içermekle<br />

birlikte grupların hem preop ve postop<br />

hemoglobin değerleri ile hastanede yatış sürelerini<br />

preoperatif ve postoperatif olarak incelemesi<br />

literatürdeki sonuçlara göre farklılık<br />

oluşturmuştur. Çalışmamızın zayıf yönü gruplardaki<br />

olgu sayısının azlığı ve retrospektif olmasıdır.<br />

Sonuçları açısından anemik olguların preop<br />

yatış süresinin anemik olmayanlara göre<br />

uzun olması literatürde pek değinilmemiş olması<br />

nedeniyle değerlidir. Özelikle cerrahi öncesi<br />

preoperatif hastane yatış süresinin postoperatif<br />

mortaliteyi arttırdığına dair yayınlar göz<br />

önüne alındığında bu sonucu önemsemekteyiz.<br />

Postop yatış süresi açısından değerlendirildiğinde<br />

anemisi olan ve olmayan gruplar arasında<br />

istatistiksel fark saptanmaması literatürle<br />

uyumlu bulunmuştur.<br />

Ayrıca çalışmamız anemiyi endikasyon<br />

(Hgb


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />

Klinik Araştırma<br />

Lateral Epikondilitli Hastalarda Ağrı, Eklem Hareket Açıklığı ve<br />

Kas Kuvvetinin Günlük Yaşam Aktiviteleri Üzerine Etkisi<br />

The Effect of Pain, Range of Motion and Muscle Strength on Activities of<br />

Daily Living in Patients with Lateral Epicondylitis<br />

Hülya Çağlıyan HARTEVİOĞLU 1 , Melek Güneş YAVUZER 2 , Pınar AKPINAR 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

2. Haliç Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü<br />

ÖZET<br />

Amaç: Lateral epikondilit (LE)’li hastalarda ağrı, eklem<br />

hareket açıklığı ve kas kuvvetinin günlük yaşam aktiviteleri<br />

üzerine olan etkisini değerlendirmek.<br />

Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya Fatih Sultan Mehmet<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />

Kliniğinde Ocak-Nisan 2014 tarihleri arasında,<br />

LE tanısı almış 60 olgu dahil edildi. Olguların gece, istirahat,<br />

aktivite ve zorlu kullanımdaki ağrı şiddeti Vizüel<br />

Anolog Skala (VAS) ile, eklem hareket açıklığı gonyometre<br />

ile, kas kuvveti el kavrama kuvvetinin dinamometrik ölçümü<br />

ile aktivite ve katılım Kol Omuz ve El Yaralanması<br />

Anketi Kısa Form (Quick-DASH) ve Hasta Bazlı Önkol<br />

Değerlendirme Anketi (HBÖKDA) ile ve yaşam kalitesi<br />

ise Kısa Form-36 (SF-36) ile değerlendirildi.<br />

Bulgular: Olguların yaşları 19-64 yıl arasında değişmekte<br />

olup yaş ortalaması 47,95±8,6 yıldı. Ağrı şiddeti<br />

ile Quick-DASH, DASH-W, HBÖKDA ve SF-36 arasında<br />

anlamlı ilişki bulundu (p˂0,05). Eklem hareket açıklığı<br />

ile Quick-DASH, DASH-W, HBÖKDA ve SF-36 arasında<br />

anlamlı ilişki görülmedi (p˃0,05). Sağ dirsek etkilenen<br />

olgularda; el kavrama kuvveti ile HBÖKDA’nın ağrı bölümü,<br />

sol dirsek etkilenen olgularda; el kavrama kuvveti<br />

ile Quick-DASH, DASH-W ve HBÖKDA’nın işlev bölümü<br />

arasında anlamlı ilişki bulundu (p0,05), sol dirsek<br />

etkilenen katılımcılarda; el kavrama kuvveti ile SF-36’nın<br />

canlılık bölümü hariç tüm bölümleri arasında anlamlı ilişki<br />

bulundu (p 0,05). There was a significant relationship<br />

between the hand grip strength and the pain section<br />

of HBÖKDA in subjects whom right elbow was affected<br />

and there was a significant relationship between the hand<br />

grip strength and the Quick-DASH, DASH-W, and function<br />

section of HBÖKDA in subjects whom left elbow was<br />

affected (p< 0,05). There wasn’t any significant relationship<br />

between the hand grip strength and the SF-36 scores<br />

in subjects whom right elbow was affected (p> 0,05) but,<br />

there was a significant relationship between the hand grip<br />

strength and the SF-36 scores other than vitality scores in<br />

subjects whom left elbow was affected (p< 0,05).<br />

Conclusions: Pain and weakness in grip strength cause<br />

limitation at the activities of daily living and decrease the<br />

quality of life in patients with lateral epicondylitis.<br />

İletişim Bilgileri<br />

Sorumlu Yazar: Hülya Çağlıyan HARTEVİOĞLU<br />

Adres: Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp<br />

ve Rehabilitasyon Kliniği, H Blok Ataşehir, İstanbul<br />

Tel: +90 (533) 486 27 11<br />

E-Posta: huyla_cagliyan@yahoo.com<br />

Makale Geliş: 23.12.2016<br />

Makale Kabul: 04.01.<strong>2017</strong><br />

- 26 -<br />

Keywords: pain; range of motion; hand grip strength; lateral<br />

epicondylitis


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />

GİRİŞ<br />

Lateral epikondilit (LE) üst ekstremitenin<br />

sık rastlanılan ağrılı lezyonlarından biridir.<br />

Kavrama sırasında oluşan şiddetli ağrı ve güçsüzlük,<br />

kişilerin günlük yaşam aktivitelerini kısıtlar<br />

(1).<br />

LE ilk olarak 1800’lerde tanımlanmış olup<br />

“Tenisçi Dirseği” olarak da adlandırılır. El bilek<br />

ekstansörlerinin orjin aldığı, lateral epikondil<br />

ve ön kolun ekstansör kas yüzeyinde ağrı<br />

mevcuttur (2, 3). Tenisçi dirseği olarak adlandırılmasına<br />

rağmen LE, yalnızca sporcularda<br />

değil spor yapmayan bireylerde de yaygın olarak<br />

görülmektedir. Genelde tekrarlayıcı el bilek<br />

ekstansiyonu içeren aktiviteleri yapan kişilerde<br />

görülür (4, 5). Bu kadar yaygın olmasına karşılık<br />

etiyolojisi, patogenezi ve tedavisi konusunda<br />

henüz tam bir fikir birliği yoktur (6). Genel<br />

popülasyonda görülme sıklığı %1-3 olup, 35-<br />

50 yaş aralığında ve dominant ekstremitede<br />

daha sık rastlanır. 40 yaş üzeri kadın ve beyaz<br />

ırkta daha yaygındır (7, 8). Özellikle üst ekstremitenin<br />

tekrarlı kullanımını gerektiren işlerde<br />

çalışanlarda görülme riski daha yüksektir ve sigara<br />

kullanımı da risk faktörleri arasındadır (9,<br />

10).<br />

Tanı, anamnez ve klinik muayene bulgularına<br />

dayanır. Hastalar genellikle dirseğin lateralinden<br />

önkola yayılan ağrıdan yakınırlar.<br />

Ağrıdan ve kavrama kuvvetindeki azalmadan<br />

dolayı, çanta taşıma, el sıkma, kavanoz kapağı<br />

açma gibi basit günlük yaşam aktiviterinde<br />

kısıtlanmalar olur ve kişilerin yaşam kaliteleri<br />

olumsuz yönde etkilenir (6). Çalışma hayatında<br />

ise performansı etkileyerek iş gücü kaybına ve<br />

maliyet artışına neden olmaktadır (11).<br />

LE tedavisine yönelik çok sayıda uygulama<br />

mevcut olmakla birlikte tedavinin temel prensipleri<br />

ağrının giderilmesi, iyileşme sürecinin<br />

hızlandırılması, kola yönelik aşırı yüklenmelerin<br />

azaltılması ve hastanın günlük yaşam aktivitelerine<br />

geri dönüşünün sağlanmasıdır (6, 12).<br />

Tablo 1: Olguların mesleki dağılımları.<br />

Meslek Kişi ayısı (%)<br />

Ev kadını 24 40<br />

İşçi 12 20<br />

Emekli 12 20<br />

Memur 5 8,2<br />

Muhasebeci 2 3,3<br />

Diş hekimi 1 1,6<br />

Öğrenci 1 1,6<br />

İş makinası operatörü 1 1,6<br />

Serbest meslek 1 1,6<br />

Öğretmen 1 1,6<br />

- 27 -<br />

Tablo 2: Olguların SF-36 Ort±SS ve Türk Toplumu Ort±SS değerleri.<br />

Ort±SS<br />

Türk Toplumu<br />

Ort±SS<br />

Fiziksel fonksiyon 43,0± 9,2 86,6±25,2<br />

Fiziksel rol 37,3± 10,8 89,5±29,6<br />

Vücut ağrısı 36,7± 9,0 86,1±20,6<br />

Genel sağlık durumu 45.3± 8,2 73,9±17,5<br />

Canlılık 46,6± 9,9 67,0±13,8<br />

Sosyal fonksiyon 40,6± 12,7 94,8±14,2<br />

Emosyonel rol 38,7± 13,6 94,7±20,9<br />

Ruh sağlığı 43,0± 10,5 73,5±11,6<br />

Fiziksel sağlık durumu 38,5± 8,2<br />

Mental sağlık durumu 43,8± 11,5<br />

Çalışmamızda, lateral epikondilitli hastalarda<br />

ağrı, eklem hareket açıklığı (EHA) ve<br />

kas kuvvetinin günlük yaşam aktiviteleri üzerine<br />

etkisini araştırarak, ağrıyı engellemenin,<br />

EHA’nı ve kas gücünü artırmanın önemini<br />

vurgulamayı amaçladık.<br />

YÖNTEM ve GEREÇLER<br />

Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon<br />

Kliniğinde Ocak 2014-Nisan 2014 tarihleri<br />

arasında, LE tanısı almış 60 olgu alındı. Olguların<br />

yaş, cinsiyet, meslek, dominant ekstremite,<br />

sigara öyküsü, aktivite ve egzersiz durumu<br />

kaydedildi.<br />

Çalışmaya, bilateral semptomu servikal<br />

veya diğer üst ekstremite problemi olan, osteoporoz,<br />

hemofili, malignite, inflamatuar,<br />

enfeksiyoz veya nörolojik hastalık öyküsü bulanan<br />

ve daha önce LE nedeniyle fizik tedavi<br />

modaliteleri uygulanmış olan olgular dahil<br />

edilmedi.<br />

Olguların ağrı şiddeti Vizüel Anolog Skala<br />

(VAS) ile, EHA gonyometre ile, kas kuvveti<br />

el kavrama kuvvetinin ölçümü ile, üst ekstremite<br />

dizabilite düzeyi Kol Omuz ve El Yaralanması<br />

Anketi Kısa Form (Quick-DASH)<br />

ve Hasta Bazlı Önkol Değerlendirme Anketi<br />

(HBÖKDA) ile, günlük yaşam aktiviteleri ise<br />

Kısa Form-36 (SF-36) ile değerlendirildi.<br />

Ağrı şiddeti, VAS gece, istirahat, aktivite,<br />

zorlu (zorlu kullanımda) olarak sorgulandı.<br />

Eklem hareket açıklığı nötral sıfır yöntemine<br />

göre standart gonyometre ile ölçüldü (13).<br />

El kavrama kuvveti değerlendirmesi, Jamar<br />

marka dinamometre (Smith and Nephewi<br />

Irwington, NY 10533, USA) ile Amerikan El<br />

Terapistleri Derneği (AETD) tarafından önerilen<br />

şekilde yapıldı.


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />

Tablo 3: Ağrı şiddeti ile Quick-DASH, DASH–W ve HBÖKDA arasındaki ilişki.<br />

VAS Quick-DASH DASH-W<br />

HBÖKDA<br />

(et.k.ağrı)<br />

HBÖKDA<br />

(et.k.işlev)<br />

HBÖKDA<br />

(gün.akti)<br />

HBÖKDA<br />

(toplam)<br />

Gece<br />

rˢ=0,413**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,465**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,535**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,492**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,450**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,527**<br />

p=0,001<br />

İstirahat<br />

rˢ=0,261**<br />

p=0,044<br />

rˢ=0,315**<br />

p=0,014<br />

rˢ=0,484**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,268**<br />

p=0,038<br />

rˢ=0,359**<br />

p=0,005<br />

rˢ=0,402**<br />

p=0,001<br />

Aktivite<br />

rˢ=0,435**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,567**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,503**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,498**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,494**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,543<br />

p=0,001<br />

Zorlu<br />

rˢ=0,530**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,638**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,688**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,649**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,599**<br />

p=0,001<br />

rˢ=0,697**<br />

p=0,001<br />

* Spearman Testi.<br />

Tablo 4: Ağrı şiddeti ile SF-36 arasındaki ilişki.<br />

VAS<br />

Fiziksel<br />

fonksiyon<br />

Fiziksel rol<br />

Vücut<br />

ağrısı<br />

Genel sağlık<br />

durumu<br />

Canlılık<br />

Sosyal<br />

fonksiyon<br />

Emosyonel<br />

rol<br />

Ruh<br />

sağlığı<br />

Fiziksel<br />

sağlık<br />

durumu<br />

Mental<br />

sağlık<br />

durumu<br />

Gece<br />

rˢ= -,325*<br />

p= 0,011<br />

rˢ= -,219<br />

p= 0,092<br />

rˢ= -,415*<br />

p= 0,001<br />

rˢ= -,194<br />

p=0,137<br />

rˢ= -,160<br />

p= 0,223<br />

rˢ= -,149<br />

p= 0,256<br />

rˢ= 0,253<br />

p= 0,051<br />

rˢ= -,069<br />

p= 0,603<br />

rˢ= ,363**<br />

p= 0,004<br />

rˢ= -,119<br />

p= 0,364<br />

İstirahat rˢ= -,227<br />

rˢ= -,133<br />

rˢ= -,319*<br />

rˢ= -,217<br />

rˢ= -,262*<br />

rˢ= -,202<br />

rˢ= -,222<br />

rˢ= -,191<br />

rˢ= -,264*<br />

rˢ= -,219<br />

p= 0,082<br />

p= 0,312<br />

p= 0,013<br />

p= 0,095<br />

p= 0,043<br />

p= 0,121<br />

p=0,125<br />

p= 0,143<br />

p= 0,041<br />

p= 0,104<br />

Aktivite<br />

rˢ= -,266*<br />

p= 0,040<br />

rˢ= -,407*<br />

p=0,001<br />

rˢ=-,398**<br />

p= 0,002<br />

rˢ= -,306*<br />

p= 0,017<br />

rˢ= -,235<br />

p= 0,071<br />

rˢ= -,181<br />

p= 0,167<br />

rˢ= -,352*<br />

p= 0,006<br />

rˢ= -,213<br />

p= 0,103<br />

rˢ= -,418*<br />

p= 0,001<br />

rˢ= -,254<br />

p= 0,050<br />

Zorlu<br />

rˢ= -,324*<br />

p= 0,012<br />

rˢ=-,382**<br />

p= 0,003<br />

rˢ=-,517**<br />

p= 0,001<br />

rˢ=-,377**<br />

p= 0,003<br />

rˢ=-,378**<br />

p= 0,003<br />

rˢ= -,128<br />

p= 0,330<br />

rˢ= -,276*<br />

p= 0,033<br />

rˢ= -,230<br />

p= 0,077<br />

rˢ=-,499**<br />

p= 0,001<br />

rˢ= -,211<br />

p= 0,106<br />

* Spearman Testi.<br />

Tablo 5a: Sağ dirsek etkilenen olgularda el kavrama kuvveti ile Quick-DASH, DASH-W ve HBÖKDA arasındaki ilişki.<br />

SAĞ taraf etkilenmiş<br />

(n=34)<br />

Quick-DASH<br />

DASH-W<br />

HBÖKDA 1<br />

(etkilenmiş<br />

koldaki ağrı)<br />

HBÖKDA 2<br />

(etkilenmiş<br />

koldaki işlev)<br />

HBÖKDA 3<br />

(günlük aktiviteler)<br />

HBÖKDA<br />

(toplam)<br />

Sağ el kavrama<br />

kuvveti<br />

rˢ=-,109<br />

p=0,539<br />

rˢ=-,178<br />

p=0,314<br />

rˢ=-,386*<br />

p=0,024<br />

rˢ=-,184<br />

p=0,297<br />

rˢ=-,296<br />

p=0,090<br />

rˢ=-,307<br />

p=0,077<br />

Sol el kavrama<br />

kuvveti<br />

rˢ=-,051<br />

p=0,775<br />

rˢ=-,081<br />

p=0,650<br />

rˢ=-,464*<br />

p=0,006<br />

rˢ=-,274<br />

p=0,116<br />

rˢ=-,364*<br />

p=0,034<br />

rˢ=-,381*<br />

p=0,026<br />

* Spearman Testi.<br />

Hasta sandalyede otururken, omuz adduksiyon<br />

ve nötral rotasyonda, dirsek 90°<br />

fleksiyonda, ön kol nötral pozisyonda, el bileği<br />

0-30° ekstansiyonda ve 0-15° ulnar deviasyonda<br />

desteklenmiş şekilde 3 ölçüm yapıldı. Her<br />

kavramada hastalardan yapabildikleri maksimum<br />

kavramayı yapmaları ve 5 sn süreyle<br />

tutmaları istendi. Her ölçüm sonrası ise 30 sn<br />

dinlenme arası verildi. Değerlendirmeler ilk<br />

olarak sağlam kolda, daha sonra LE olan kolda<br />

tekrarlandı (14, 15).<br />

Quick-DASH tüm üst ekstremite bozukluklarında,<br />

aktivite ve katılım kısıtlılıklarını<br />

ölçen bir değerlendirme anketidir. Ankette 11<br />

soruyla hastaların günlük yaşam aktiviteleri sırasındaki<br />

zorlanmaları sorgulanır.<br />

- 28 -<br />

Likert skalası ile her cevap 1 ile 5 arasında<br />

iyiden kötüye doğru puanlandırılır. İsteğe bağlı<br />

olarak doldurulan ve 4 sorudan oluşan İş Modeli<br />

(DASH-W) ve 4 sorudan oluşan Spor ve<br />

Müzisyenler Modeli (DASH-SM) bölümleri de<br />

vardır. Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği Düger<br />

ve ark. tarafından yapılmıştır (16, 17).<br />

LE’ye özel bir değerlendirme anketi olan<br />

HBÖKDA iki bölümden oluşur. Birinci bölümde<br />

etkilenmiş koldaki ağrı, ikinci bölümde ise<br />

fonksiyonellik düzeyi değerlendirilir. İkinci<br />

bölümde fonksiyonellik düzeyi de spesifik aktiviteler<br />

ve günlük aktiviteler olarak iki bölüme<br />

ayrılır. Toplamda en iyi skor 0, en kötü skor 100<br />

olarak değerlendirilir. Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği<br />

Altan ve ark. tarafından yapılmıştır (18).


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

SF-36, sağlık alanında kullanılan en yaygın<br />

yaşam kalitesi ölçeklerinden birisi olup,<br />

herhangi bir yaş, hastalık ya da tedavi tipine<br />

özgü değildir. Sağlık durumunun yalnızca<br />

olumsuz olduğu yönleri değil, olumlu yönlerinin<br />

de değerlendirilmesi ölçeğin avantajları<br />

arasında görülmektedir. Yüksek puan yaşam<br />

kalitesi düzeyinin iyi, düşük puan ise yaşam<br />

kalitesi düzeyinin kötü olduğunu gösterir.<br />

Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği Koçyiğit ve<br />

arkadaşları tarafından yapılmıştır (19).<br />

İstatiksel Yöntemler<br />

Elde edilen verilerin istatistiksel analizi,<br />

SPSS 15.0 programıyla yapıldı. Örneklemin<br />

demografik ve klinik özellikleri için tanımlayıcı<br />

istatistikler kullanıldı ve ortalama±standart<br />

sapma (ort±ss) değerleri saptandı. Parametreler<br />

arasındaki ilişkiye Spearman Testi ile bakıldı.<br />

EHA’ları karşılaştırılması Mann-Whitney-U<br />

testiyle yapıldı. İstatistiksel anlamlılık p


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />

Quick-DASH (50,40±20,06), DASH-W<br />

(53,30±23,11) ve HBÖKDA (55,45±18,31)<br />

ortalama değerlerine bakıldığında, olguların,<br />

aktivite ve katılım düzeyinin orta derecede kısıtlanmış<br />

olduğu görüldü. Olguların SF-36 tüm<br />

alt bölümleri ve SF-36 Türk Toplumu ortalama<br />

ve standart sapma değerleri Tablo 2’de verilmiştir.<br />

Ağrı şiddeti ile Quick-DASH, DASH-W<br />

ve HBÖKDA arasındaki ilişki Tablo 3’ de, SF-<br />

36 arasındaki ilişki ise Tablo 4’de gösterilmektedir.<br />

LE’de ağrı en önemli problemdir, kişiler genellikle<br />

aktivite ve kavrama sırasındaki ağrıdan<br />

yakınırlar. Çalışmamızda en fazla ağrı şiddetini<br />

zorlu aktivitelerde saptadık. Yapılan çalışmalarda<br />

ağrının, kişileri fiziksel olarak kısıtlayarak,<br />

psikolojik olarak zorlayarak ve uyku kalitesini<br />

bozarak yaşam kalitesini etkilediği bildirilmiştir<br />

(20). Biz de çalışmamızda ağrı şiddeti arttıkça,<br />

üst ekstremite aktivite-katılım kısıtlılık düzeyinin<br />

arttığını saptadık. LE’de ağrıdan dolayı kısıtlanmış<br />

üst ekstremite aktivite-katılım düzeyi<br />

ile azalmış günlük yaşam aktivitelerinin, vücudun<br />

ağrıya tepkisi olarak da değerlendirilebiliz.<br />

Çalışmamızda gece ağrısının SF-36’nın fiziksel<br />

fonksiyon, vücut ağrısı ve fiziksel sağlık bölümlerini<br />

etkilediğini saptadık. LE’de gece ağrısı,<br />

uyku kalitesini düşürebilir. Çalışmalarda birkaç<br />

gün boyunca uyku kısıtlanmasının, kişilerin<br />

bilişsel ve fiziksel performansını bozabileceği<br />

gösterilmiştir (21). Çalışmamızda gece ağrısından<br />

dolayı uyku kısıtlanmasının, gün içindeki<br />

performans üzerine etki ettiğini ve bununda yaşam<br />

kalitesini etkilediğini düşünmekteyiz. LE<br />

üzerine yapılacak yeni araştırmalarda, uyku kalitesinin<br />

de değerlendirilmesinin doğru olacağı<br />

görüşündeyiz.<br />

Hem sağ dirsek etkilenen hem de sol dirsek<br />

etkilenen olgularda, sağ ve sol el bilek fleksiyon<br />

ve ekstansiyon EHA karşılaştırıldığında,<br />

etkilenen tarafta EHA’nın etkilenmeyen tarafa<br />

göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde kısıtlı<br />

olduğu tespit edildi (p


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />

anlamlı ilişki tespit edildi. Sol dirsek etkilenen<br />

26 kişinin 23’ünde dominant ekstremite sağ taraftı.<br />

Dominant sağ taraf, daha iyi propriyosepsiyon<br />

ve kinestetik his ve daha fazla kullanımdan<br />

dolayı sola göre daha kuvvetlidir. Sol dirsek etkilenen<br />

katılımcılarda, zayıf olan sol tarafa bir<br />

de LE kaynaklı şikayetlerin eklenmesi ile aktivite-katılımda<br />

kısıtlılık olduğu görüldü. Çalışmalarda,<br />

LE’de ev egzersiz programı verilen hasta<br />

grubunda daha kısa sürede kavrama kuvvetinde<br />

artma, VAS ve Quick-DASH skorlarında azalma<br />

olduğu ve tüm bunlarında üst ekstremite fonksiyonellik<br />

düzeyini arttırdığı bildirilmiştir (25).<br />

Sağ dirsek etkilenen olgularımızda, etkilenmemiş<br />

sol kollarındaki kavramalarla HBÖKDA<br />

arasında da anlamlı ilişkili bulundu. Bu bulgu,<br />

dominant olan sağ kolun LE’den etkilenmesiyle,<br />

zayıf olan sol kola aşırı yüklenmenin o tarafta<br />

ağrıyı tetiklediği ve bunun sonucunda günlük<br />

aktivitelerin etkilendiğini düşündürdü.<br />

Çalışmamızda, sol dirsek etkilenen olgularda,<br />

sağ el kavrama kuvveti ile SF-36’nın fiziksel<br />

sağlık ve ruh sağlığı bölümü, sol el kavrama<br />

kuvveti ile SF-36’nın canlılık hariç tüm bölümleri<br />

arasında anlamlı ilişki saptandı. Bu durumu,<br />

iki el birlikte kullanılarak yapılan iş ve aktivitelerdeki<br />

kısıtlanma ile birlikte, katılımcıların<br />

LE’den önceki ruh sağlığı ve sosyal durumları<br />

ile ilişkilendirdik. Alizadehkhaiyat ve ark. yaptıkları<br />

çalışmada, LE’li kişilerde ağrı şiddeti ve<br />

fonksiyonel kısıtlılık düzeyi ile depresyon ve<br />

anksiyete düzeyleri arasında kuvvetli ilişki tespit<br />

etmişler ve LE’li kişilerin psikolojik yönden<br />

değerlendirmesinin de önemli olduğunu belirtmişlerdir<br />

(26). Ayrıca Fan ve ark. psikososyal<br />

faktörlerin, sosyal destek, iş yükü ve iş memnuniyetinin<br />

LE gelişimi üzerine etkisi olduğunu<br />

bildirmişlerdir (11). LE üzerine yapılacak yeni<br />

çalışmalarda kişilerin psiko-sosyal düzeylerinin<br />

ayrıntılı değerlendirilmesinin doğru olacağı görüşündeyiz.<br />

Demirel ve ark. SF-36’nın Türk Toplumu’ndaki<br />

ortalama değerlerini tespit etmişlerdir<br />

(27). Olgularımızın SF-36 ortalama değerlerine<br />

bakıldığında, Türk Toplum’u ortalama değerlerinden<br />

oldukça düşük olduğunu saptadık. LE’de<br />

sağ veya sol etkilenimin üst ekstremitede yaratacağı<br />

kısıtlılığın, kişinin aktiviteye ve yaşama<br />

katılımını etkileyerek sadece fiziksel fonksiyonu<br />

değil, aynı zamanda sosyal, mental ve psikolojik<br />

durumu da etkileyip yaşam kalitesi azalttığını<br />

düşünmekteyiz.<br />

Sonuç olarak, LE’de ağrı ve zayıflamış el<br />

kavrama kuvveti üst ekstremitenin aktivitelere<br />

katılımını sınırlayarak, günlük yaşam aktivitelerinde<br />

kısıtlılığa neden olmakta ve yaşam kalitesini<br />

azaltmaktadır.<br />

- 31 -<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Pienimaki T, Tarvainen T, Siira P, Mamivaara A, Vanharanta<br />

H. Associations between pain, grip stength, and<br />

manuel test in the treatment evaluation of chronic tennis<br />

elbow. The Clinical Journal of Pain. 2002: 18(3);164-<br />

70.<br />

2. Ekstrom R.A, Holden K. Examination of and intervention<br />

for a patient with the chronic lateral pain with signs<br />

of nerve entrapment. Phys Ther. 2002:82;1077-86.<br />

3. Pienimaki T, Karinen P, Kemilla T, Koivukangas P.<br />

Long-term follow-up of conservatively treated chronic<br />

tennis elbow patients. A prospective and retrospective<br />

analysis. Scand J Rehab Med, 1998:30;159-66.<br />

4. Waugh JE, Jaglal BS, Davis MA, Tomlinson G, Verrier<br />

CM. Factors associated with prognosis of lateral epicondylitis<br />

after 8 weeks of physical therapy. Arch Phys<br />

Med Rehabil, 2004:85;308-18.<br />

5. Stasinopoulos D, Johnson MI. Cyriax physioterapy<br />

for tennis elbow/lateral epicondylitis. Br J Sports Med,<br />

2004:38;675-7.<br />

6. Ölmez N, Memiş A. Lateral epikondilitte kanıta dayalı<br />

veriler. Türkiye Klinikleri J Med Sci, 2010:30(1); 303-1.<br />

7- Bagayoka ND, Brockmeler SF. Current controversies<br />

in the management of lateral epicondylitis. Cur Ort<br />

Practise. 2012:23(5);480-5.<br />

8. Shiri R, Viikari-Juntura E, Varonen H, Heliövaara M.<br />

Prevalance and determinants of lateral and medial epicondylitis;<br />

a population study. A m J Epdemiol, 2006:164<br />

(11);1065-74.<br />

9. Herd CR, Meserve BB. A systematic review of the effectiveness<br />

of manipulative therapy in treating lateral<br />

epicondylalgia. J Man and Manip Ther, 2008:16(4);225-<br />

37.<br />

10. Blanchette MD, Normand MC. Impairment assessment<br />

of lateral epicondylitis through electromyography<br />

and dynamometry. J Can Chiropr Assoc, 2011:55(2);96-<br />

106.<br />

11. Fan JZ, Silverstain BA et al. Quantitavia exposureresponse<br />

relations between physical workload and<br />

prevalance of lateral epicondylitis in a work population.<br />

AJ Industrial Medicine 2009:52;479-90<br />

12. Palacio EP, Schiavetti RR, Kanematsu M, Ikeda<br />

TM, Mizobuchi RR, Galbiatti JA. Effects of plateletrich<br />

plasma on lateral epicondylitis of the elbow: prospective<br />

randomized controlled trial. Rev Bras Ortop.<br />

2016;51(1):90-5. doi: 10.1016/j.rboe.2015.03.014.<br />

13. Otman S, Demirel H, Sade A. Tedavi Hareketlerinde<br />

Temel Değerlendirme Prensipleri. 2. Baskı, Hacettepe<br />

Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu<br />

Yayınları, Ankara: 2003 s 15<br />

14. Fess EE, Moran CA. Clinical Assessment Recommendations.<br />

In: Casanova JS, editör. American Society<br />

of Hand Therapist; 2nd Edition, Chicago, USA: 1992.<br />

p 41–5


Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />

15. Narin S, Demirbükey İ, Özyürek S, Eraslan U.<br />

Dominant El Kavrama Kuvvetinin Önkol Antropometrik<br />

Ölçümlerle İlişkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi<br />

Der. 2009: 23(2).<br />

16. Düger T, Yakut E, Öksüz Ç, Yörükan S, Bilgütay B,<br />

Ayhan Ç ve ark. Kol, omuz, el sorunları (disabilities<br />

of the arm, sholder and hand-DSAH) anketi Türkçe<br />

uyarlamasının güvenilirliği ve geçerliliği. Fizyoter Rehabil,<br />

2006:17;99-107.<br />

17. Angst F, Schwyzer HK, Aeschlimann A, Sımmen BR,<br />

Goldhahn J. Measures of adult sholder function. Arthritis<br />

care and research, 2011: 63(11);174-88.<br />

18. Altan L, Ercan İ, Konur S. Reliabilitiy and validity of<br />

Turkish vesion of the patient rated tennis elbow evalution.<br />

Rheumatol Int, 2010:30(8);1049-54.<br />

19. Koçyiğit H, Aydemir Ö, Fişek G, Ölmez N, Memiş<br />

A. Kısa form SF-36 (KF-36)’nın Türkçe versiyonunun<br />

güvenilirliği ve geçerliliği. Romatizmal hastalığı<br />

olan bir grup hasta ile çalışma. İlaç ve Tedavi Dergisi,<br />

1999:12; 102-6.<br />

20. Kostanoğlu A, Yeldan İ, Zengin A, Tekeoğlu A, Tarakçı<br />

D, Kuru T ve ark. Hastane çalışanlarında ağrının lokalizasyonu<br />

ve yoğunluğunun aktivite ile ilişkisi. Genel tıp<br />

derg 2010:20(3);81-85.<br />

21. Guyton ve Hall. Tıbbi Fizyoloji. Nobel Kitabevleri,<br />

11.baskı, 2007 48:598-607.<br />

22. Tarsuslu T, Yümin Tütün E, Öztürk A, Yümin M. Kronik<br />

fiziksel özürlü bireylerde ağrı, depresyon, anksiyete<br />

ve fonksiyonel bağımsızlık ile yaşam kalitesi arasındaki<br />

ilişki. Ağrı, 2010: 22(1);30-36.<br />

23. Akın C, Öken Ö, Köseoğlu BF. Short-term effectiveness<br />

of ultrasound treatment in patients with lateral<br />

epicondylitis: randomized, single-blind, placebo-controlled,<br />

prospective study. Turkish Journal of Rheumatology,<br />

2010:25(2);50-5.<br />

24. Evcik D, Kızılay B. Geriatrik hastalarda el kavrama<br />

gücü ve günlük yaşam aktivitelerindeki yetersizlik düzeyi<br />

ile ilişkisi. Turkish Journal of Geriatrics. 200: 4;11-14.<br />

25. Karayağız S, Bal S, Bayram KB, Koçyiğit H, Gürgen<br />

Alev. Lateral epikondilit tanılı hastalarda egzersiz tedavisinin<br />

etkinliği, 23.Ulusal fiziksel tıp ve rehabilitasyon<br />

kongresi. Türk Fiz Rehab Derg, (2011) 57. Özel sayı,<br />

s:247<br />

26. Alizadehkhaiyat O, Fisher AC, Kemp GJ, Frostick<br />

SP. Pain Functional Diasbility, and Physical Status in<br />

Tennis Elbow. Clinical Journal of Pain. 2007:23(6);482-<br />

89<br />

27. Demiral Y, Ergör G, Ünal B, Semin S, Akvardar Y,<br />

Kıvırcık B, ve ark. Normative data and discriminative<br />

propertiesof short form 36 (SF-36) in Turkis urban population.<br />

BMC PublicHealth. 2006: 9;247.<br />

- 32 -


Fatma Sarı Doğan et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 33-34<br />

Case Report<br />

Uvular Edema Due to Ecbalium Elaterium: A Case Report<br />

Ecbalium Elaterium Kullanımına Bağlı Gelişen Uvular Ödem: Olgu Sunumu<br />

Fatma Sarı DOĞAN 1 , Merve GÜNEŞ 1 , Özlem GÜNEYSEL 1<br />

Vehbi ÖZAYDIN 2 , Merve DEMİRELLER 2<br />

1. University of Health Sciences, Dr. Lütfi Kırdar Kartal Training and Research Hospital, Emergency Medicine Clinic<br />

2. Medeniyet University, Göztepe Training and Research Hospital, Emergency Medicine Clinic<br />

SUMMARY<br />

CASE<br />

Ecbalium elaterium belongs to Cucurbitaceae<br />

family whose juice is used in the treatment of<br />

rhinosinusitis. In this paper, severe uvular edema<br />

case after using E. Elaterium for the treatment of<br />

sinusitis is presented.<br />

Keywords: uvular edema; ecbalium elaterium; sinusitis;<br />

emergency<br />

ÖZET<br />

Ecbalium elaterium, Cucurbitaceae ailesinden<br />

olup bitkinin meyvasının suyu, halk arasında<br />

rinosinüzit tedavisinde kullanılmaktadır. Yazımızda;<br />

sinüzit tedavisi amacıyla E. Elaterium kullanımı<br />

sonucu ciddi uvula ödemi gelişen bir olgu sunulmuştur.<br />

Anahtar Kelimeler: uvula ödemi; ecbalium elaterium;<br />

sinuzit, acil<br />

INTRODUCTION<br />

Alternative medicine is used for the treatment<br />

of several diseases worldwide. Numerous<br />

publications, about the complications of different<br />

plant usage for different treatment goals<br />

are present in literature. Ecbalium elaterium<br />

(Picture 1), belongs to Cucurbitaceae family,<br />

takes place in alternative medicine because of<br />

cytotoxic, analgesic and purgative effects of the<br />

bioactive materials included. (1, 2). The plant’s<br />

juice is used as diluted nose drip for the treatment<br />

of rinosinusitis in the community. Uvula<br />

edema is a life-threatening condition that occurs<br />

as a result of several reasons such as trauma,<br />

infection and allergic reactions (3). In this<br />

paper, a severe uvula edema case, after using E.<br />

Elaterium for sinusitis treatment is presented.<br />

Contact<br />

Corresponding Author: Fatma Sarı DOĞAN<br />

Address: Emergency Medicine Clinic, Dr Lutfi Kirdar Kartal Training and<br />

Research Hospital, Istanbul, Turkiye<br />

Phone Number: +90 (544) 335 95 65<br />

E-mail: fatmasdogan@gmail.com<br />

Submitted: 20.12.2016<br />

Accepted: 04.01.<strong>2017</strong><br />

- 33 -<br />

34 years old male patient was referred<br />

to the emergency department with difficulty<br />

in swallowing and shortness of breath. Pulse<br />

rate: 88/min, respiratory rate: 14/min, oxygen<br />

saturation was 97%. In the physical examination,<br />

uvula was hyperemic and edematous<br />

(Picture 2). Chest examination was normal,<br />

there was no bronchospasm. Other systemic<br />

examination was normal. In detailed history,<br />

it is understood that he had chronic sinusitis,<br />

he put 5-6 drops of Ecbalium elaterium plant’s<br />

juice, which is knowns as squirting cucumber<br />

in community, in his nose for the treatment<br />

of sinusitis because of friend advise and the<br />

shortness of breath occured after 30 minutes.<br />

The patient was monitorized, IV line was obtained.<br />

In biochemical parameter, electrolytes,<br />

liver and kidney function tests were normal.<br />

50 mg defenhydramin, 80 mg metilprednisolon<br />

and 40 mg pantaprozol was applied via<br />

intravenous (IV) route.<br />

The patient was consulted to otorhinolaryngolgist<br />

because uvular edema was not regressed.<br />

80 mg extra dose of metilprednisolone was<br />

applied to the patient with the advise of otorhinolaryngologist,<br />

who had no extra patology.<br />

After 12 hours follow-up in the emergency<br />

room, uvular edema was regressed and patient<br />

was discharged with recommendations.<br />

DISCUSSION<br />

Uvular edema, frequently seen with hives,<br />

angioedema, anaflaxıa, is often idiopathic and<br />

can ocur secondary to infection, trauma and allergens<br />

(3). Patients present with shortness of<br />

breath and difficulty in swallowing. Ecballium<br />

elaterium has a cucumber like fruit which is a<br />

weedy plant that belongs to the Cucurbitacea<br />

family growing in Mediterranian countries (1,<br />

2). Alkoloid content of the plant named cucurbitacain<br />

is responsible for the allergic reactions<br />

(1). This bioactive contents are reported as antitumoral,<br />

cytotoxic, analgesic and purgative<br />

against jaundice (1).


Fatma Sarı Doğan et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 33-34<br />

The fruit juice is used as diluted nose drop<br />

for the symptomatic treatment of sinusitis (1, 2).<br />

In literature, the cases, who developed allergic<br />

reactions, uvular edema, periorbital edema, allergic<br />

conjuctivitis, nasal mucosal necrosis after<br />

usage, are present (1, 4). There is no history<br />

of allergy in our patient. Shortness of breath and<br />

difficulty in swallowing developed after using<br />

E. Elaterium fruit juice as nose drop. Shortness<br />

of breath and difficulty in swallowing occurred<br />

secondary to uvular edema that systemic allergic<br />

reaction did not observed. Salhab (1) collected<br />

the cases in literature and evaluated the<br />

reason of use, main complaint and emergency<br />

treatment. In Vlachos and friends’ case, death<br />

occured as a result of cardiac and renal failure,<br />

and in other cases edema in smooth palate is<br />

reported (1, 5).<br />

Cardiac or renal patology was not observed<br />

in our patient. Oxygen, antihistaminic, methylprednisolone<br />

are frequently used in treatment<br />

as in allergic reactions, adrenalline is necessary<br />

if it is with anaflaxia. Oxygen, antihistaminic<br />

and methylprednisolone are applied to our patient.<br />

Patient with uvular edema should be fallowed<br />

carefully for the safety of respiratory tract,<br />

early intubation should be thought in severe<br />

upper respiratory tract infection.<br />

RESULT<br />

Picture 1: Ecbalium Elaterium.<br />

Patients referred to emergency department<br />

with shortness of breath and difficulty in swallowing<br />

should be carefully examined for the purpose<br />

of uvular edema. Detailed history should<br />

be received for local herbal agent usage with<br />

drugs that can lead to allergic reactions.<br />

REFERENCES<br />

1. Salhab A S. Human Exposure to Ecballium elaterium<br />

Fruit Juice: Fatal Toxicity and Possible Remedy. Pharmacology<br />

& Pharmacy, 2013, 4, 447-50.<br />

2. Satar S, Gokel Y, Toprak N, Sebe A.Life-threatening<br />

uvular angioedema caused byEcbalium elaterium. Eur J<br />

Emerg Med. 2001 Dec;8(4):337-9.<br />

3. Alcoceba E1, Gonzalez M, Gaig P, Figuerola E, Auguet<br />

T, Olona M. Edema of the uvula: etiology, risk factors, diagnosis,<br />

and treatment. J Investig Allergol Clin Immunol.<br />

2010;20(1):80-3.<br />

4. Eken C, Ozbek C, Yıldırım CK, Eray O. Severe uvular<br />

edema and nasal mucosal necrosis due to Ecbalium elaterium<br />

(squirting cucumber):An allergic reaction or direct<br />

toxic effect? Clinical Toxicology (2008) 46, 257–58.<br />

Picture 2: Hyperemic and edematous uvula.<br />

- 34 -<br />

5. Vlachos P, Kanitsakis NN, Kokonas N. Fatal cardiac<br />

and renal failure due to Ecbalium elaterium (squirting cucumber).<br />

J Toxicol Clin Toxicol. 1994; 32(6): 737-8.


Rohat Ak et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 35-36<br />

Case Report<br />

Acute Dyspnea After Subarachnoid Hemorrhage:<br />

Is It Neurogenic Pulmonary Edema?<br />

Subaraknoid Kanama Sonrası Akut Dispne: Bu Nörojenik Akciğer Ödemi mi?<br />

Fatih DOĞANAY 1 , Rohat AK 1 , Tevfik PATAN 1<br />

1. University of Health Sciences, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Emergency Medicine Clinic<br />

ABSTRACT<br />

Neurogenic pulmonary edema (NPE) is a clinical<br />

diagnosis based upon the occurrence of pulmonary<br />

edema in the appropriate setting and in the<br />

absence of a more likely alternative cause. NPE is<br />

defined as an increase in pulmonary interstitial and<br />

alveolar fluid caused by an acute central nervous<br />

system injury. Pulmonary edema in patients with<br />

subarachnoid hemorrhage (SAH) has been associated<br />

with high-grade SAH, increased mortality.<br />

Early infiltrates, which treated effectively, did not<br />

affect mortality, mostly . In this case report, we aimed<br />

to present a patient who developed NPE due to<br />

SAH in the emergency department.<br />

Keywords: neurogenic pulmonary edema; subarachnoid<br />

hemorrhage; dsypnea<br />

INTRODUCTION<br />

Neurogenic pulmonary edema (NPE) is<br />

defined as an increase in pulmonary interstitial<br />

and alveolar fluid caused by an acute central<br />

nervous system injury (1). It has been reported<br />

in patients with subarachnoid hemorrhage<br />

(SAH), traumatic brain injury, intracerebral<br />

hemorrhage, status epilepticus, meningitis, spinal<br />

cord injury, intracranial tumors, ischemic<br />

stroke and multiple sclerosis (2). But still NPE<br />

is underdiagnosed after serebrovascular accidents<br />

although it may course mortally if it is<br />

not treated early. We presented a patient who<br />

developed NPE in emergency department due<br />

to SAH and we revealed the presentation and<br />

diagnosis for ED doctors in this case report.<br />

CASE<br />

ÖZET<br />

Nörojenik pulmoner ödem (NPE), uygun ortamda<br />

pulmoner ödem oluşumuna ve daha olası<br />

bir alternatif neden bulunmadığına dayalı klinik bir<br />

tanıdır. NPE akut merkezi sinir sistemi hasarının<br />

yol açtığı pulmoner interstisyel ve alveoler sıvıda<br />

bir artış olarak tanımlanır. Subaraknoid kanamalı<br />

(SAK) hastalarda pulmoner ödem, yüksek dereceli<br />

SAK ile ilişkili olup mortaliteyi arttırmaktadır. Etkili<br />

bir şekilde tedavi edilen erken infiltratlar çoğunlukla<br />

mortaliteyi etkilemez. Bu olgu sunumunda<br />

acil serviste SAK nedeniyle NPE gelişen bir hastayı<br />

sunmayı amaçladık.<br />

Anahtar Kelimeler: nörojenik pulmoner ödem; subaraknoid<br />

kanama; dispne<br />

Contact<br />

Corresponding Author: Rohat AK<br />

Address: Istanbul Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital,<br />

Icerenkoy, 34752 Atasehir, Istanbul, Turkiye<br />

Phone Number: +90 (506) 821 31 36<br />

E-mail: rohatakmd@gmail.com<br />

Submitted: 03.01.<strong>2017</strong><br />

Accepted: 04.01.<strong>2017</strong><br />

- 35 -<br />

A 82-year-old man presented to emergency<br />

department (ED) with fatigue and headache.<br />

His symptoms began about 5 hours ago.<br />

On initial presentation, his Glascow Coma Scale<br />

(GCS) was 15; blood pressure was 170/90<br />

mmHg, pulse rate was 78 bpm, oxygen saturation<br />

98%, body temperature was 36,4°C.<br />

His physical and neurological examination<br />

revealed no pathology including normal breath<br />

sounds. His electrocardiography and his<br />

laboratory results were normal, too. He was<br />

sent to computed tomography (CT) of brain<br />

for intracranial hemorrhage because of having<br />

the worst headache in his life. His CT scan in<br />

the emergency department revealed diffuse subarachnoid<br />

hemorrhage (Figure 1). During his<br />

wait in angiography, after an hour in his followups,<br />

suddenly he had dyspnea. In his repeated<br />

physical examination, bibasillary crepitant rales<br />

were developed in his lung auscultation. His<br />

vital signs were as his presentation except oxygen<br />

saturation measured 88% and respiratory<br />

rate was 32/min. He had oxygen therapy, he<br />

was sent to CT for scaning thorax. Thorax CT<br />

revealed bilateral pulmonary edema (Figure 2).<br />

Half an hour later, his GCS score regressed to<br />

8 in spite of supportive therapy. After endotracheal<br />

intubation, the patient was sent to intensive<br />

care unit for further therapy and follow-up.


Rohat Ak et al.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 35-36<br />

Figure 1: Brain CT scan of subarachnoid hemorrhage.<br />

DISCUSSION<br />

NPE is a clinical diagnosis based upon the<br />

occurrence of pulmonary edema in the appropriate<br />

setting and in the absence of a more<br />

likely alternative cause (3). In our patient sudden<br />

dyspnea and hypoxia developed after 6<br />

hours of SAH symptoms. The lack of diagnostic<br />

markers for special etiologies contributes<br />

to poor recognition and diagnosis wordwide.<br />

The reported prevalences for NPE after SAH<br />

are changing between 10%-40% (4). This range<br />

may be minimized by more recognition of<br />

ED doctors. The pathophysiologic mechanisms<br />

are thought to be pulmonary capillary pressure<br />

increase by transient pulmonary vasoconstriction<br />

after cerebrovascular accident, and/or in<br />

the pulmonary capillary bed, increased permeability<br />

reproduced by inflammatory mediators.<br />

In addition contributions of the hypothalamus,<br />

elevated intracranial pressure, and activation of<br />

the sympathoadrenal system may play role (5).<br />

In emergency departments, physicians should<br />

be alert of clinical presentation consisting of<br />

signs of oxygenation failure, such as dyspnea,<br />

tachypnea, tachycardia, cyanosis, pink frothy<br />

sputum, and crackles and rales on auscultation<br />

in patients with SAH (6). NPE must be kept<br />

in mind if bilateral, symmetric, smooth and<br />

diffuse, alveolar edema-like infiltrates were<br />

present in the chest radiography or thorax CT<br />

and PaO2/fraction of inspired oxygen is


Birol Ağca ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 37-39<br />

Olgu Sunumu<br />

Amyand Herni̇ Cerrahi̇ Tedavi̇ si̇ nde Apendektomi̇ ve<br />

Fıtık Onarımı Nasıl Olmalı? (Olgu Sunumu)<br />

How Should the Appendectomy and Hernia Repair be in the Surgical Treatment of Amyand’s Hernia? (Case Report)<br />

Birol AĞCA 1 , Yalın İŞCAN 1 , Cihan ŞAHAN 1 , Anıl ERGİN 1<br />

İksan TAŞDELEN 1 , Kemal MEMİŞOĞLU 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği<br />

ÖZET<br />

Amyand herni; fıtık kesesi içerisinde apendiksin<br />

bulunduğu nadir görülen bir inguinal herni tipidir.<br />

İnsidansı %1 düzeyinde olan bu durumun ameliyat<br />

öncesi tanısı zordur. İlk kez Clauidius Amyand<br />

tarafından 1735 tarihinde tanımlanmıştır. Fizik muayenesinde<br />

sağ inguinal herni olduğu tespit edilen<br />

77 yaşındaki erkek hastanın yapılan ameliyatında<br />

herni kesesi içerisinde apendiks olduğu görülmüştür.<br />

Amyand herni tanısı ameliyat esnasında konulan<br />

hastamıza herni kesesi içerisinden apendektomi<br />

yapıldı. Ortamda infekte materyal saptanmaması<br />

üzerinde Lichtestein yöntemi ile herni onarımı<br />

uygulandı. Bu yazıda peroperatuar Amyand herni<br />

tanısı konan ve apendeksin patolojik durumuna uygun<br />

olarak meshli onarım uyguladığımız olgu ve bu<br />

konu literatür ışığında irdelenmiştir.<br />

Anahtar kelimeler: amyand hernisi; apendektomi<br />

GİRİŞ<br />

Amyand herni, ilk kez Claudius Amyand<br />

tarafından 1735 tarihinde tarif edilmiş olup herni<br />

kesesi içerisinde apendiks bulunması olarak<br />

adlandırılmıştır (1, 2). Amyand herni tüm inguinal<br />

herniler arasında %1 oranında görülmektedir.<br />

Akut apandisit nedeniyle ameliyat edilen<br />

olgularda ise görülme oranı yaklaşık %0,1’dir<br />

(3, 4). Amyand herni tanısı ameliyat öncesinde<br />

zor konulabilmekte,tanı daha çok ameliyat<br />

esnasında konmaktadır.Bu durumda tedavide<br />

farklı yaklaşımlara neden olabilmektedir (5).<br />

Biz bu çalışmada inguinal hernilerin bir<br />

tipi olan ve çok nadir görülen Amyand hernisi<br />

olgusunu güncel literatür eşliğinde değerlendirdik.<br />

OLGU<br />

ABSTRACT<br />

Amyand’s hernia is a rare type of inguinal hernia<br />

in which the vermiform appendix located with<br />

in the hernial sac. It is seen in nearly %1 and it<br />

is difficult to make diagnose pre-operatively.First<br />

time it defined by Claidius Amyand in 1735. An 77<br />

year-old man who had a right inguinal hernia in<br />

physical examination operated and appendix vermiformis<br />

seen in hernia sac during the operation.<br />

Amyand hernia diagnosed during the operation<br />

and we did the appendectomy from inside of hernia<br />

sac. There is no infected material at the operation<br />

area so we applied Lichtenstein hernia repair. In<br />

this report, Amyand hernia and our case, which diagnosed<br />

during the operation and applied inguinal<br />

hernia repair with mesh , investigated in the light of<br />

literature.<br />

Keywords: amyand hernia; appendectomy<br />

İletişim Bilgileri<br />

Sorumlu Yazar: Birol AĞCA<br />

Yazışma Adresi: Barbaros Mah. Uphill Court Site, A8-14, Ataşehir,<br />

İstanbul<br />

Tel: +90 (533) 347 27 24<br />

E-Posta: birolagca@yahoo.com<br />

Makalenin Geliş Tarihi: 17.11.2016<br />

Makalenin Kabul Tarihi: 20.11.2016<br />

- 37 -<br />

Sağ kasık ağrısı ve şişlik nedeniyle polikliniğimize<br />

başvuran 77 yaşındaki erkek hasta<br />

da yapılan fizik muayenede; sağ inguinal bölgede<br />

şişlik ve redükte edilebilen indirek inguinal<br />

herni saptandı. Özgeçmişinde herhangi bir<br />

ameliyatı ve sistemik hastalığı yoktu. Laboratuar<br />

ve biyokimyasal parametreleri normaldi.<br />

Yüzeysel ultrasonografide sağ kasık bölgesinde<br />

yaklaşık 35 mm çapında Valsalva manevrası<br />

ile daha da belirginleşen herni kesesi ve kese<br />

içerisinde barsak anslarının görüldüğü rapor<br />

edildi.<br />

Hasta bunun üzerine elektif koşullarda<br />

preoperatif hazırlığı takiben ameliyata alındı.<br />

Sağ Bassini insizyonu ile inguinal eksplarasyona<br />

başlanıldı. Yapılan eksplarasyonda spermatik<br />

kordunun antero-lateralinde indirek herni<br />

kesesi saptandı. Kese diseksiyonu ve uygulanan<br />

herniotomide fıtık kesesine yapışık yaklaşık<br />

10 cm uzunluğunda apendiks vermiformis<br />

izlendi (Resim 1, 2). Apendiksin fıtık kesesi<br />

duvarlarından birini oluşturduğu saptandı.<br />

Apandisit hali izlenmeyen ve etraf dokularda<br />

lokal infekte alan görülmeyen olgu da apendiks<br />

mezosundan itibaren fıtık kesesinden ayrılarak<br />

kese içerinden apendektomi gerçekleştirildi.


Birol Ağca ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 37-39<br />

Resim 1: Fıtık kesesi içerisinde apendiks vermiformis.<br />

Resim 2: Fıtık kesesi içerisinden apendektomi hazırlık.<br />

İnguinal herni ise Lichtenstein yöntemi<br />

ile gerilimsiz şekilde prolen mesh kullanılarak<br />

onarıldı. Ameliyat sonrası komplikasyon izlenmeyen<br />

hasta ayaktan takip edilmek üzere 2.<br />

günde taburcu edildi.<br />

TARTIŞMA<br />

Karın duvarının zayıflamış bölgelerinde<br />

periton ve içerisindeki bazı organların yer değiştirmesi<br />

sonucu ortaya çıkan inguinal hernilerde<br />

fıtık kesesi içerisinde genellikle omentum<br />

ve ince bağırsaklar bulunmaktadır (5). Amyand<br />

hernide ise fıtık kesesi içerisinde apendiks vermiformis<br />

yer almaktadır (1). Tüm inguinal hernilerde<br />

görülme oranı %1, tüm apandisit olgularında<br />

ise bu oran %0,1’dir (3, 4). Priego ve<br />

ark. 4752 apandisitli olguda apendiksin inguinal<br />

herni kesesinde saptanma oranını %0,126<br />

olarak bildirmişlerdir (6).<br />

Amyand herni tanısını ameliyattan önce<br />

koymak oldukça zordur. Herni kesesi içerisinde<br />

apendiksi göstermek amacıyla bilgisayarlı<br />

tomografi ve ultrasonografiden yararlanırsa da<br />

kesin tanı ameliyat esnasında konmaktadır (7,<br />

8). Olgumuzda ameliyattan önce tanı konulamamış<br />

olup tanı fıtık kesesi açıldıktan sonra<br />

konulabilmiştir.<br />

Tablo 1: Amyand Hernide Losanoff ve Basson sınıflaması.<br />

Tip 1<br />

Tip 2<br />

Tip 3<br />

Tip 4<br />

Herni Tipi Tedavi Yöntemi<br />

Normal apendiks<br />

Redüksiyon veya apendektomi+meshli onarım<br />

Akut Apandisit (lokalize)<br />

Fıtık kesesinden apendektomi+anatomik onarım<br />

Akut apandisit (peritonit)<br />

Laparotomi ile apendektomi+anatomik onarım<br />

Akut apandist (diğer organ patolojisi)<br />

Apendektomi(diagnostik veya diğer prosedürlerle)<br />

Fıtık kesesi içerisinde apendiks saptanması<br />

durumunda tedavi yaklaşımının ne olacağı<br />

da tartışmalı bir konudur. Bu konudaki tartışma<br />

bu tip fıtıkların son derece nadir görülmesinden<br />

kaynaklanmaktadır. Literatürde daha çok<br />

olgu sunumu şeklinde karşımıza çıkan bu tip<br />

fıtıklarda tedavi yöntemi daha çok apendiksin<br />

inflamasyon durumu ve hastanın yaşı göz<br />

önüne alınarak yapılmaktadır. Losanoff ve ark<br />

bir çalışmada Amyand herniler dört farklı tipe<br />

ayrılarak bunlarda uygulanacak tedavi şekilleri<br />

sınıflandırılmıştır (Tablo 1) (9). Uygulanacak<br />

tedavi yöntemleri ameliyattan önce tanı konulması<br />

zor olduğundan bu tabloda yer alan<br />

özellikler dikkate alınarak yapılmasında fayda<br />

olacaktır. Biz olgumuzu Tip 1 Amyand herni<br />

grubunda değerlendirip cerrahi tedavisini kese<br />

içerisinden apendektomi ve meshli fıtık onarım<br />

şeklinde uyguladık.<br />

Kahramanca ve ark. 15 vakalık Amyand<br />

herni serilerinde tüm olgulara apendektomi<br />

yapmıştır. Bu olguların sadece 4’ü akut apandisit<br />

olup diğerlerinde apandisit saptanmamıştır.<br />

Buna rağmen bu çalışmada sadece 3 olguda<br />

meshli onarım tercih edilmiştir. Diğer 12 olguda<br />

ise anatomik onarım yapılmıştır (5). Sözen<br />

ve ark ise 21 olguluk serilerinde fıtık kesesi<br />

içerisinden apendektomi ve apendiks doğalsa<br />

sentetik materyal kullanarak onarımı önermektedir<br />

(10).<br />

Bazı çalışmalarda hastanın yaşı ve yaşa<br />

paralel görülebilecek ek hastalıkların da tedavi<br />

seçiminde önemli olduğu söylenmektedir (11,<br />

12). Buradaki durum yaştan daha çok ek hastalıklar<br />

ve ameliyat zamanının yaratabileceği<br />

olumsuzluklar olarak görülmektedir. Olgumuzun<br />

77 yaşında olmasına rağmen, ek bir hastalığı<br />

olmaması ve ameliyat süresinin makul bir<br />

zaman aralığında olması dolayısıyla apendektomi<br />

işlemi uygulanmıştır.<br />

- 38 -


Birol Ağca ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 37-39<br />

Son yıllarda inguinal herni tedavisinde laparoskopik<br />

yaklaşımın daha fazla olması Amyand<br />

herni tedavisinde “laparoskopiyi de gündeme<br />

getirir mi?” sorusuna litaratürde cevap<br />

aradık. Bu amaçla yapılmış az sayıda çalışmaya<br />

rastladık. Genelde olgu sunumu şeklinde olan bu<br />

çalışmaların birinde Diwakar S ve ark üç olguda<br />

transabdominal preperitoneal (TAPP) yöntemle<br />

apendektomi uyguladıktan sonra meshli onarım<br />

uyguladıklarını bildirmişlerdir (13).<br />

Sonuç olarak; Amyand herni özellikle<br />

komplike inguinal hernilerde her yaşta olabileceği<br />

akılda tutulması gereken bir durumdur.<br />

Tedavi seçiminin apendiksin patolojik durumu,<br />

hastanın yaşı ve ek hastalığı göz önüne alınarak<br />

yapılması gerektiğini önermekteyiz.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Amyand C.Of an inguinal rupture,with a pin in the appendix<br />

caeci,incrusted with Stone;and some observation on<br />

wounds in the guts.Philos Trans R Soc Land 1736;39:329-<br />

336.<br />

2. Eser M,Kılınç İ,Kıyak G.Olgu sunumu:Amyand herni.<br />

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Degisi 2011;37:33-35.<br />

3. Ryan WJ. Hernia of the vermiform appendix. Ann Surg<br />

1937;106:135–9.<br />

4. Kwok CM, Su CH, Kwang WK, Chiu YC. Amyand’s hernia:<br />

case report and review of the literature.Case Rep Gastroenterol<br />

2007;1:65–70.<br />

5. Kahramanca Ş,Kaya O,Güzel H,Özgehan G, Bostancı H,<br />

et al. Amyand Herni ve Cerrahi: Apendektomi Gerekli mi?<br />

Fıtık Onarımı Nasıl Yapılmalı? Dokuz Eylül Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi Dergisi.2013;27:75 – 80<br />

6. Priego P, Lobo E, Moreno I, et al. Acute appendicitis in<br />

an incarcerated crural hernia: analysis of our experience.<br />

Rev Esp Enferm Dig 2005; 97: 707-705.<br />

7. JS,Halpern D,Katz DS.Amyand’s hernia:prospective CT<br />

diagnosis.J Comput Assist Tomogr 2000;24:884-886.<br />

8. Solecki R,Matyja A,Milonowski W. Amyand’s hernia: Areport<br />

of two cases.Hernia 2003;7:50-51.<br />

9. Losanoff JE, Basson MD. Amyand hernia: a classification<br />

to improve management. Hernia 2008;12:325-326.<br />

10. Sözen S,Alıcı A,Tükenmez M ve ark. Amyand fıtığı:Olgu<br />

serisi ve deneyimimiz.Ulusal Cerrahi Dergisi 2010;26:212-<br />

215.<br />

11. Carey LC.Acut appendicitis occuring in hernias:a report<br />

of 10 cases.Surgery 1967;31:236-238.<br />

12. Anagnostopoulou S,Dimitroulis D,Troupis TG, et<br />

al.Amyand’s hernia:a case report.World J Gastroenterol<br />

2006;29:4761-4763.).<br />

13. Diwakar S, Sudeepta S, Majid W, Prasanna KR. Amyand’s<br />

hernia: Our experience in the laparoscopic era. J<br />

Minim Access Surg. 2015;11:151-153.<br />

- 39 -


Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />

Olgu Sunumu<br />

ÖZET<br />

Erişkinlerde en sık görülen primer malign<br />

beyin tümörü glioblastoma multiformedir (GBM).<br />

Bu tümörler glial tümörlerin en sık görüleni ve en<br />

malign olan formudur. Tedavisinde cerrahi, radyoterapi<br />

ve kemoterapi kullanılmaktadır. Gebeliğin<br />

kendisi GBM için bir risk faktörü değildir. Ancak<br />

gebelerde glial tümörler davranış değişikliğine gidebilir,<br />

böylelikle gebelik seyrine etki edebilirler.<br />

Gebelikte görülen GBM’de yönetim hem hasta, hem<br />

fetüs hem de doktorlar açısından oldukça zor bir<br />

durumdur. Gebelik sırasındaki tedavi seçenekleri<br />

arasında cerrahi ve radyoterapi yer alır. Bu tedavilerden<br />

hangisinin uygulanacağına gebelik haftası,<br />

nörolojik semptomlar ve nörolojik semptomların<br />

ilerleyici olup olmamasına göre karar verilir. Bu<br />

olgu sunumlarında acil servise başvuru sonrasında<br />

GBM tanısı alan iki gebenin yönetimiyle ilgili tecrübemizin<br />

sunulması amaçlandı.<br />

Anahtar kelimeler: glioblastoma; kraniotomi; radyoterapi<br />

ABSTRACT<br />

Primer Malign Beyin Tümörü ve Gebelik: İki Olgu Sunumu ve<br />

Literatür Taraması<br />

Primary Malignant Brain Tumours and Pregnancy: Two Case Reports and Literature Review<br />

Mehmet Akif SARGIN 1 , Murat YASSA 1 , Ali Fatih RAMAZANOĞLU 2 , Ali BÖREKÇİ 2<br />

Emrah ORHAN 1 , Niyazi TUĞ 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği<br />

Glioblastoma multiforme (GBM) is the most<br />

common primary malignant brain tumour in adults.<br />

GBM is the most malignant and the most common<br />

form among glial tumours. Surgery, radiotherapy<br />

and chemotherapy are the available treatment modalities.<br />

Pregnancy itself is not a risk factor for<br />

GBM, however, the nature course of glial tumours<br />

can be changed in pregnancy and thus may<br />

affect the management. The management of GBM<br />

in pregnants is a challenge for the patients, fetus<br />

and also clinicians. Surgery and radiotherapy are<br />

the treatment options in pregnancy. The choice of<br />

treatment depends on the gestational age, neurological<br />

symptoms and the progress of the symptoms.<br />

These case reports aimed to share our experience<br />

with two pregnant women whom were diagnosed<br />

with GBM after applying to the emergency service.<br />

Keywords: glioblastoma; craniotomy; radiotherapy<br />

İletişim Bilgileri<br />

Sorumlu Yazar: Mehmet Akif SARGIN<br />

Yazışma Adresi: Balıkesir Cad. Soğanlık Yeni Mahalle Uprise Elite Sitesi<br />

C 2 Blok D:1 34880 Kartal, İstanbul<br />

Tel: +90 (505) 350 82 59<br />

E-Posta: drmehmetakifsargin@yahoo.com<br />

Makalenin Geliş Tarihi: 05.01.<strong>2017</strong><br />

Makalenin Kabul Tarihi: 05.01.<strong>2017</strong><br />

- 40 -<br />

GİRİŞ<br />

Glial tümörlerin en sık görüleni ve en<br />

malign olan formu glioblastoma multiformedir<br />

(GBM). Erişkinlerde en sık görülen primer<br />

malign beyin tümörüdür (1). Birçok olguda<br />

GBM’nin etiyolojisi bilinmemekle birlikte<br />

DNA tamir genlerindeki tekli nükleotid polimorfizmine<br />

olan genetik yatkınlık, teröpatik<br />

iyonizan radyasyon, sigara, vinil klorid, pestisit,<br />

N-nitrosa bileşenlerine maruziyet, kafa<br />

travması, petrol ürünleri veya sentetik kauçuk<br />

gibi mesleklerde çalışanlar, elektromanyetik<br />

alan maruziyeti, olası ırk ve cep telefonları kullanımı<br />

hala tartışmalı bir konu olmakla birlikte<br />

etiyolojide ileri sürülen nedenlerdendir (2-4).<br />

Gebeliğin kendisi GBM için bir risk faktörü<br />

değildir (5). Ancak gebelerde glial tümörler<br />

davranış değişikliğine gidebilir ve böylelikle gebelik<br />

seyrine etki edebilirler (5). Tedavi edilmiş<br />

ileri evre GBM gebelikle beraber nadiren görülebilir.<br />

Bunun başlıca iki nedeni vardır. Birincisi<br />

GBM’nin standart tedavisinde kullanılan 45<br />

Gy dozunun üzerinde verilen radyoterapi gonadotropin<br />

sentezini bozarak fertiliteyi olumsuz<br />

yönde etkilemesidir (6). İkinci önemli neden<br />

ise temozolomid gibi alkilizan ajanlarla yapılan<br />

kemoterapilerin ovaryen fonksiyonları bozarak<br />

prematür menapoza neden olmasıdır (6).<br />

Gebelikte görülen GBM’de yönetim hem<br />

hasta, hem fetüs hem de doktorlar açısından oldukça<br />

zor bir durumdur (7). Ayrıca cerrahinin<br />

zamanlanması, gebelikte radyoterapi ve kemoterapinin<br />

kullanımı ile ilgili kanıta dayalı veriler<br />

halen sınırlıdır. Antikonvülzan ilaçların gerekliliği<br />

ve kullanımı, doğum zamanlaması ve<br />

doğum şekli tartışmalıdır. Anne için potansiyel<br />

fayda ve fetus açısından söz konusu olabilecek<br />

riskler dengelenmelidir (8). İki olguyu içeren<br />

yazımızda hastanemiz acil servisine başvuru<br />

sonrasında GBM tanısı alan iki gebenin yönetimiyle<br />

ilgili tecrübemizi sunmak istedik. Miad<br />

gebelikler olması nedeniyle yönetimleri nispeten<br />

diğer trimesterlere göre kolay olsa da, tüm<br />

trimesterler için gebelikte GBM yönetimini literatür<br />

eşliğinde tartışmak istedik.


Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />

Resim 1: Hastanın acil serviste çekilen Beyin-Diffüzyon MR tetkiki görüntüleri. Sağ serebral hemisfer frontal lobda yerleşimli,<br />

yaklaşık 60x57x54 mm boyutlu ve solid komponentlerinde yaygın heterojen kontrastlanma gösteren glioblastom. Tümör dokusu<br />

sağ lateral ventrikülü belirgin komprese etmekte olup orta hat yapılarında 12-13 mm sola kayma izlenmektedir.<br />

OLGU 1<br />

- 41 -<br />

35 yaşında gravida 3 ve 2 vajinal doğum<br />

hikayesi olan hasta 38 gebelik haftasında acil<br />

servisimize baş ağrısı, bulantı, kusma ve uyku<br />

hali şikayetleriyle başvurdu. Alınan anamnezde<br />

bir gün önce özel bir hastaneye yürüyememe,<br />

bilinç bulanıklığı şikayetleri ile başvurduğu ve<br />

obstetrik muayenesinde patoloji izlenmeyerek<br />

hastanın evine geri gönderildiği öğrenildi. Ertesi<br />

gün şikayetleri artan gebenin hastanemize<br />

başvurusunda baş ağrısı, kusma ve uyku hali<br />

şikayetlerinin de eklenmesi üzerine; hastadan<br />

mevcut gebeliği nedeniyle öncelikli olarak<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğimizden<br />

konsültasyon istendi. Hastanın yapılan vajinal<br />

muayene ve ultrasonografi incelemesine göre;<br />

aktif doğum eyleminde olmayan, 35-36 hafta<br />

ölçülerinde, tahmini 2700 gr ağırlığında, plasentası<br />

intakt tek canlı gebelik izlendi. Klinik<br />

durum nedeniyle ağır pre-eklampsi tanısının<br />

ekartasyonu için hastadan tahlil istendi. Tansiyon<br />

arteryel değerleri 120/70 mm/Hg, lökosit<br />

15600 hücre/mL, hemoglobin 11.5 gr/dl, trombosit<br />

333000 hücre/mL, tam idrar tahlilinde<br />

protein negatif, keton 3+ bulundu. Karaciğer<br />

ve böbrek fonksiyon testleri, serum elektrolit<br />

değerleri normal sınırlarda bulundu. Hastanın<br />

bilinen sistemik rahatsızlığı yoktu. Mevcut<br />

muayene ve laboratuar bulgularıyla obstetrik<br />

patoloji düşünülmeyen hasta nörolojik hastalıklar<br />

ve intrakranial patolojiler açısından tetkik<br />

için tekrar acil servise gönderildi. Hastadan<br />

istenen beyin MR’ında; sağ serebral hemisfer<br />

frontal lobda yerleşimli, yaklaşık 60x57x54<br />

mm boyutlu, santrali büyük ölçüde kistik-nekrotik<br />

vasıfta, superolateral kesiminde duvar<br />

kalınlaşması formunda düzensiz solid komponentler<br />

barındıran kitle görüntülendi (Resim 1).<br />

İstenen beyin cerrahisi konsültasyonu sonucu<br />

kitlenin “orta hat kayması” yapması nedeniyle<br />

hastaya acil kraniotomi kararı alındı. Klinikler<br />

arası yapılan konsültasyonlar sonucu hastaya<br />

sezaryen yapılması ve aynı seansta kraniotomi<br />

uygulanmasına karar verildi. Hasta genel anestezi<br />

altında ilk olarak usulüne uygun yöntemle<br />

sezeryan yapılarak canlı kız bebek doğurtuldu.<br />

Sezeryan operasyonun bitimi akabinde Beyin<br />

Cerrahisi uzman doktorları tarafından yapılan<br />

kraniotomide frontal lobda, kortekste solid kısımları<br />

parankim dokusundan belirgin olarak<br />

ayrılan, kistik komponenti de bulunan kitle total<br />

olarak çıkarıldı. Postoperatif dönemde Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Kliniği ve Beyin<br />

Cerrahisi Kliniği tarafından ortak takip edilen<br />

hastada herhangi bir komplikasyon görülmedi.<br />

Postoperatif onuncu gün taburcu edilen hastanın<br />

patoloji sonucu sarkamatöz değişiklikler<br />

gösteren glioblastoma multiforme, WHO<br />

grade IV şeklinde raporlandı. Hasta Onkoloji<br />

Kliniği’ne takip ve tedavi için yönlendirildi.<br />

OLGU 2<br />

39 yaşında gravida 2 ve 1 sezeryan doğumu<br />

olan hasta 37-38 gebelik haftasında acil<br />

servisimize yüz bölgesi de dahil olmak üzere<br />

vücudun sol tarafında uyuşukluk şikayetleriyle<br />

başvurdu. Anamnezinde şikayetlerinin dört gün<br />

önce sol elde ve kolda uyuşma, karıncalanma<br />

şeklinde başladığını belirtti. Bilinen nörolojik<br />

hastalığı olmadığı için evde şikayetlerinin<br />

geçmesini beklemiş ve hastaneye hemen başvurmamış<br />

olduğu öğrenildi. Ancak şikayetleri<br />

yüz bölgesinin sol tarafını da içine alacak şekilde<br />

giderek şiddetlenmesi üzerine hastaneye


Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />

başvurmuş. Yapılan muayenesinde Glaskow<br />

Koma Skalası puanı 15, bilinç açık, oryante,<br />

koopere olan hastanın ışık refleksleri her iki<br />

gözde pozitif bulunmuş. Ense sertliği ve lateralizan<br />

bulgusu olmayan hastada ilk etapta nörolojik<br />

muayene doğal olarak değerlendirilmiş.<br />

Gebelik nedeniyle Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Kliniğimizden konsültasyon istenen hastanın<br />

yapılan vajinal muayene ve ultrasonografi<br />

incelenmesine göre; aktif doğum eyleminde<br />

olmayan, 37-38 hafta biyometrik ölçülerinde,<br />

tahmini 3100 gr ağırlığında, plasentası intakt<br />

tek canlı gebelik izlendi. Tansiyon arteryel değerleri<br />

100/70 mmHg, lökosit 10400 hücre/mL,<br />

hemoglobin 11.8 gr/dl, trombosit 277000 hücre/mL,<br />

tam idrar tahlilinde protein negatif bulundu.<br />

Karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri,<br />

serum elektrolit değerleri normal sınırlarda bulundu.<br />

Acil obstetrik patoloji izlenmeyen hastadan<br />

kraniyal MR istenmesine karar verildi.<br />

Kontrastlı MR incelemesi sonucunda sağ pariyetal<br />

bölgede subkortikal ak maddede geniş<br />

perilezyonel ödem alanı barındıran, 26x18mm<br />

ve 6x5mm büyüklüğünde nodüler lezyonlar<br />

izlendi (Resim 2). Beyin Cerrahisi konsültasyonu<br />

sonucu sağ pariyetal bölgede ödem ve<br />

şift yapmış tümöral kitlenin erken cerrahi girişim<br />

ile çıkarılması planlandı. Hasta kraniotomi<br />

onayı için düşünmek istedi. Klinikler arası<br />

yapılan konsültasyonlar sonucu hastanın nöbet<br />

riski olduğu ve kraniyal kitle nedeniyle acil<br />

operasyona alınabileceğinden hastaya sezeryan<br />

ile doğum yapılmasına karar verildi. Usulüne<br />

uygun sezeryan doğum yaptırılarak 3000 gr<br />

ağırlığında canlı bir erkek bebek doğurtuldu.<br />

Hasta onamı olmadığından kraiotomi aynı seansda<br />

yapılamadı.<br />

Postoperatif 16. saatte hasta ve yakınları<br />

Beyin Cerrahisi uzmanı tarafından operasyon<br />

yapılmasına onay verdi. Yapılan kranitomide<br />

sağ gyrus superior marjinalis ile sağ gyrus angülaris<br />

bileşkesinden transkortikal tümöre ulaşılarak<br />

eksize edildi. Peroperatif gelişen subdural<br />

hematom ayrıca drene edildi. Postoperatif<br />

dönemde Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği<br />

ve Beyin Cerahisi Kliniği tarafından ortak<br />

takip edilen hastada cerrahi bir komplikasyon<br />

görülmedi. Postoperatif 8. günde taburcu edilen<br />

hastanın patoloji sonucu glioblastom multiforme,<br />

WHO grade IV şeklinde raporlandı.<br />

Hasta takip ve tedavi için Onkoloji Kliniğine<br />

yönlendirildi.<br />

TARTIŞMA<br />

GBM en agresif ve en kötü prognozlu primer<br />

beyin tümörüdür. Nüks eden tümörlerde<br />

hastalık daha kötü seyreder. Gebelik durumunda<br />

hastalık hem tümörün tanı ve tedavisi açısından<br />

hem de fetal etkiler ve doğum zamanlaması<br />

açısından daha da karmaşık bir hal alır<br />

(7). Gebelikte GBM semptomları hafiften ağıra<br />

geniş bir spektrumda görülebilir (8). Bunlar baş<br />

ağrısı, mide bulantısı, kusma, senkop ve konvülsiyon<br />

gibi jeneralize semptomlar şeklinde<br />

ya da daha sık olarak görsel, dil, motor veya<br />

duyusal defisitler şeklinde fokal olabilir. Olgularımızın<br />

ikisinde de bu semptomlar ve ilerleyici<br />

nörolojik bulgular mevcuttu. GBM’li gebeye<br />

yaklaşım için kesin bir yönetim rehberi yoktur.<br />

Hasta yönetimi olgu sunumları ve literatürdeki<br />

küçük serilere dayanılarak yapılır (7, 9). Yönetim<br />

ve tedavide; cerrahi, radyoterapi ve doğum<br />

daha yoğun tartışılmıştır.<br />

Resim 2: Hastanın acil serviste çekilen Beyin MR görüntüleri. Sağ pariyetal bölgede subkortikal ak maddede geniş perilezyonel<br />

ödem alanı barındıran 26x18mm ve 6x5mm büyüklüğünde nodüler lezyonlar.<br />

- 42 -


Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />

Kemoterapi daha çok gebelik dışı GBM’de<br />

tercih edilmektedir. Çünkü bir çok kullanılan<br />

kemoterapi ajanı 600 kd dan daha küçük boyutlu<br />

olduğundan plasentadan kolayca geçebilir<br />

(10). Artmış hepatik oksidasyon, artmış böbrek<br />

klirensi ve ilacın serum albümine bağlanma düzeyinin<br />

azalması gibi gebeliğin bazı fizyolojik<br />

değişikliklerine bağlı olarak kemoterapötiklerin<br />

farmakokinetik ve farmakodinamik davranışlarının<br />

daha karmaşık bir hale gelebilir. En<br />

sık kullanılan kemoterapi ilaçları temozolomid,<br />

bevacizumab, prokarbazin, lomustin ve vinkristindir.<br />

Bevacizumab, tekrarlayan GBM tedavisinde<br />

ilk basamak ajan olarak kullanılan bir<br />

anjiyogenez inhibitörüdür. Gebelik kategorisi<br />

C olarak değerlendirilir. Gebelik boyunca kemoterapi<br />

uygulanması özellikle ilk trimesterde<br />

riskli olup hem anne hem de fetus için zararlı<br />

etkiler bırakabilir. Son öneriler hayvan deneyleri<br />

ve epidemiyolojik çalışmalar üzerine kuruludur<br />

(3, 11). Fetus için özellikle organogenez<br />

döneminde major konjenital anomali, organ<br />

toksisitesi, spontan düşük, büyüme gelişme geriliği,<br />

düşük doğum ağırlıklı doğum, prematüre<br />

doğum, ölü doğum nedeni olabilir (8, 12, 13).<br />

Zararın büyüklüğü genelde gestasyonel<br />

yaşa ve ilaca maruziyet süresine bağlıdır. Ayrıca<br />

doğum sonrası neonatal kemik iliği depresyonu/karsinogenezis,<br />

uzun dönemde sterilite,<br />

nörolojik ve davranışsal bozukluklara neden<br />

olabilir (13).<br />

Radyoterapi GBM tedavisinin önemli bir<br />

bölümünü teşkil etse de 1 yıldan daha az süre<br />

verilmesi mümkün değildir. Gebelikte radyoterapinin<br />

zararlı etkileri fetüsün absorbe ettiği<br />

iyonizan radyasyon dozu ve gebelik haftasına<br />

bağlıdır (14). Radyoterapinin başlıca fetal etkileri;<br />

malformasyon, büyüme gelişme geriliği,<br />

zeka geriliği, onkojenik etki ve in utero<br />

fetal ölümdür (14). Radyoterapinin etkileri de<br />

hayvan deneyleri ve epidemiyolojik çalışmalar<br />

üzerine kuruludur. Ayrıca Hiroshima and<br />

Nagasaki’ye atılan atom bombalarından sonra<br />

iyonizan radyasyonun etkilerine maruz kalan<br />

gebelerin doğan çocuklarında zeka geriliği,<br />

düşük IQ skoru, lösemi ve çocukluk çağı kanserlerinde<br />

artışa neden olmuştur (15). Radyoterapinin<br />

gebelikte GBM tedavisinde kullanımı<br />

bazı yazarlar tarafından geç ikinci veya üçüncü<br />

trimester gebelerde ilerleyici nörolojik defisitin<br />

palyatif tedavisinde önerilmiştir (16). Bizim<br />

olgularımıza da doğum sonrası dönemde radyoterapi<br />

uygulanmıştır.<br />

- 43 -<br />

Cerrahi tedavi ve doğum zamanlaması tartışmalı<br />

olmakla beraber nörolojik semptomların<br />

ciddiyetine ve gebelik haftasına göre karar<br />

verilmesi önerilmektedir. Tewari ve ark., birinci<br />

trimester veya erken ikinci trimesterde tespit<br />

edilen, nörolojik bozukluk belirtisi olmayan<br />

stabil durumdaki gebelere cerrahi müdahale<br />

yapılmadan gebeliğin izlenmesini önermişlerdir<br />

(16). Genel durumu stabil olmayan ve beyin<br />

herniasyon bulguları olan hastalarda, gebelik<br />

kaybı göz ardı edilerek kraniyotomi yapılması<br />

gerektiğini de vurgulamışlardır (16). Özellikle<br />

asemptomatik hastalarda geç ikinci trimester<br />

ve üçüncü trimester gebelerde, artmış maternal<br />

intravasküler hacime bağlı intrakranial hemoraji<br />

riskinden dolayı cerrahiden kaçınılması<br />

önerilmiştir. Bu haftalardaki gebelerin stabil<br />

olanlarında rutin gebelik izlemi ile fetal maturasyonun<br />

beklenmesi önerilirken, genel durum<br />

bozukluğu olan gebelerde ise ilerleyici nörolojik<br />

defisit görülüyorsa radyoterapi uygulanması<br />

önerilmiştir. Fetal maturasyonun tamamlandığı<br />

gebelerde, genel durum bozukluğu ve beyin<br />

herniasyon riski/bulgusu varsa genel anestezi<br />

altında sezeryan doğum ve ardından karaniyotomi<br />

ile dekompresyon cerrahisi uygulanması<br />

önerilmiştir (16). Bizim olgularımızın MR görüntülerinde<br />

orta hat şift ve herniasyon bulguları<br />

izlendiğinden acil kraniyotomi gerekliliği<br />

doğmuştur. Stabil olan gebelerde vajinal doğum,<br />

doğumun ikinci evresinin kısa sürmesi<br />

şartıyla denenebilir. Çünkü vajinal doğumda<br />

intrakranial basınç artışından kaçınılması gerekmektedir<br />

(16). Lynch ve ark. her trimesterde<br />

cerrahi yapılıp malign tümörün çıkarılmasını<br />

önermişlerdir (12). Bodiabaduge ve arkadaşları<br />

ise cerrahinin mümkün oldukça ilk trimesterden<br />

sonra, erken ikinci trimesterden itibaren<br />

yapılmasını önermişlerdir (17).<br />

Olgularımız miad gebelikte izlendiğinden<br />

doğum yönetimleri açısından güçlük yaşanmamıştır.<br />

Klinikler arası yapılan konsültasyonlar<br />

sonrası hastaların ikisine de önce sezeryan doğum<br />

yaptırılıp akabinde orta hat şifti ve herniasyon<br />

bulguları nedeniyle kraniotomi ile dekompresyon<br />

cerrahisi uygulanmıştır.<br />

SONUÇ<br />

GBM en sık görülen primer malign beyin<br />

tümörüdür. Gebelikte yönetim daha karmaşıktır<br />

ve multidisipliner olmalıdır. Tanı konulduktan<br />

sonraki gebelik haftası, gebelik takibi için<br />

olası riskler ve tedavilerin komplikasyonları<br />

açısından gebenin ve eşinin detaylı olarak bilgilendirilmesi<br />

gerekmektedir. Tedavi şeklini<br />

belirleyen başlıca parametreler gebelik haftası,<br />

hastanın stabilite durumu, nörolojik semptomların<br />

varlığı ve hastalığın progresyonudur. Doğum<br />

şekli olarak intrakraniyal basınç artışından<br />

kaçınmak için sezeryan doğum veya doğumun<br />

ikinci evresinin kısa sürmesi şartıyla vajinal<br />

doğum denenebilir.


Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Mahaley MS, Mettlin C, Natarajan N, Laws ER,Peace BB.<br />

National survey of patterns of care for brain-tumor patients:<br />

J Neurosurg 1989;71:826-36.<br />

2. Staedtke V, Bai RY, Laterra J. Investigational New Drugs<br />

for Brain Cancer. Expert Opin Investig Drugs 2016;17:1-20.<br />

3. Alifieris C, Trafalis D. Glioblastoma multiforme: Pathogenesis<br />

and treatment. Pharmacol Ther 2015;152:63-82.<br />

4. Wrensch M, Minn Y, Chew T, Bondy M, Berger MS. Epidemiology<br />

of primary brain tumors: current concepts and<br />

review of the literature. Neurooncology 2002;4:278-99.<br />

5. Michaud DS, Gallo V, Schlehofer B, Tjønneland A, Olsen<br />

A, Overvad K, et al. Reproductive factors and exogenous<br />

hormone use in relation to risk of glioma and meningioma in<br />

a large European cohort study. Cancer Epidemiol Biomarkers<br />

Prev 2010;19:2562–9.<br />

6. McGrane J, Bedford T, Kelly S. Successful pregnancy and<br />

delivery after concomitant temozolomide and radiotherapy<br />

treatment of glioblastoma multiforme. Clin Oncol (R Coll<br />

Radiol) 2012;24:311.<br />

7. Zwinkels H, Dörr J, Kloet F, Taphoorn MJ, Vecht CJ.<br />

Pregnancy in women with gliomas: a case-series and review<br />

of the literature. J Neurooncol 2013;115:293-301.<br />

8. Jayasekera BA, Bacon AD, Whitfield PC. Management<br />

of glioblastoma multiforme in pregnancy. J Neurosurg<br />

2012;116:1187-94.<br />

9. Wu J, Ma YH, Wang TL. Glioma in the third trimester of<br />

pregnancy: Two cases and a review of the literature. Oncol<br />

Lett 2013;5:943-6.<br />

10. Pentheroudakis G, Pavlidis N. Cancer and pregnancy:<br />

poena magna, not anymore. Eur J Cancer 2006;42:126–40.<br />

11. Stupp R, Mason WP, Van Den Bent MJ, Weller M, Fisher<br />

B, Taphoorn MJ, et al. Radiotherapy plus concomitant and<br />

adjuvant temozolomide for glioblastoma. N Engl J Med<br />

2005;352:987-96.<br />

12. Lynch JC, Gouvêa F, Emmerich JC, Kokinovrachos<br />

G, Pereira C, Welling L, et al. Management strategy for<br />

brain tumour diagnosed during pregnancy. Br J Neurosurg<br />

2011;25:225-30.<br />

13. Cardonick E, Lacobucci A. Use of chemotherapy during<br />

human pregnancy. Lancet Oncol 2004;5:283–91.<br />

14. Brent RL. Saving lives and changing family histories:<br />

appropriate counseling of pregnant women and men and<br />

women of reproductive age, concerning the risk of diagnostic<br />

radiation exposures during and before pregnancy. Am J<br />

Obstet Gynecol 2009;200:4–24.<br />

15. Miller RW. Discussion: severe mental retardation and<br />

cancer among atomic bomb survivors exposed in utero. Teratology<br />

1999;59:234–5.<br />

16. Tewari KS, Cappuccini F, Asrat T, Flamm BL, Carpenter<br />

SE, Di Saia PJ, et al. Obstetric emergencies precipitated<br />

by malignant brain tumors. Am J Obstet Gynecol<br />

2000;182:1215–21.<br />

17. Jayasekera BA, Bacon AD, Whitfield PC. Management<br />

of glioblastoma multiforme in pregnancy: A review. J Neurosurg<br />

2012;116:1187-94.<br />

- 44 -


Serap Diktaş Tahtasakal ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 45-47<br />

Olgu Sunumu<br />

Sırt Ağrısı ile Bulgu Veren Akciğer Hamartomu Olgusu<br />

A Case of Lung Hamartoma Presenting with Back Pain<br />

Serap Diktaş TAHTASAKAL 1 , Hacer Kuzu OKUR 1 , Levent ALPAY 2 , Burcu Seher ANIL 3<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği<br />

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü<br />

3. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği<br />

ÖZET<br />

Pulmoner Hamartom en sık görülen benign<br />

tümördür. Nadiren bulgu verirler. Çoğunlukla tesadüfen<br />

tespit edilirler. Sırt ağrısı ile başvuran periferik<br />

yerleşimli hamartom olgusu sunulmuştur.<br />

Anahtar kelimeler: hamartom; benign tümör; sırt<br />

ağrısı<br />

SUMMARY<br />

Pulmonary hamartoma is one of the most<br />

commonly seen benign tumor, which very rarely<br />

manifests symptoms, and usually recognized incidentally.<br />

A patient peripheric with complaints of<br />

hamartoma, who applied with the complaints of<br />

back pain has been presented in this case.<br />

Keywords: hamartoma; benign tumor; back pain<br />

GİRİŞ<br />

Hamartom tüm iyi huylu tümörlerin yaklaşık<br />

dörtte üçünü ve tüm soliter akciğer nodüllerinin<br />

%4’ ünü oluşturmaktadır (1). Akciğerin en<br />

sık görülen benign tümörüdür. Bronşun fibröz<br />

bağ dokusundan gelişir ve çoğunlukla kıkırdak<br />

dokusu içerir. Orta yaş erişkinlerde ve erkeklerde<br />

sıktır. Pulmoner hamartomların yaklaşık<br />

%90’ı parankimde ve genellikle periferik yerleşimli<br />

olup çoğunlukla asemptomatiktir ve tesadüfen<br />

saptanırlar.<br />

OLGU<br />

43 yaşında bayan hasta kliniğimize 3-4<br />

gündür olan sırt ağrısı yakınması ile başvurdu.<br />

Ek şikayeti olmayan hastanın öz geçmişinde<br />

20 paket-yıl sigara kullanımı dışında<br />

özellik yoktu. Fizik muayenede; genel<br />

durumu iyi, vital bulgularıvitaller stabildi.<br />

Solunum sistemi muayenesinde her iki hemitoraks<br />

solunuma eşit katılıyordu, ek ses<br />

duyulmadı. Laboratuar incelemede özellik<br />

saptanmadı. Çekilen PA akciğer grafide sol<br />

akciğer alt zonda orta alanda düzgün sınırlı<br />

homojen dansitede opasite izlendi (Resim 1 ).<br />

Hastanın çekilen bilgisayarlı tomografisinde,<br />

sol akciğer lingula inferior segmentte,<br />

plevraya oturan, 12*13*12 mm boyutunda<br />

mikro kalsifikasyonların eşlik ettiği heterojen<br />

yapıda nodüler lezyon izlendi (Resim 2).<br />

Takibe alınan hastanın ağrısının devam<br />

etmesi üzerine 2 ay sonra çekilen tomografisinde<br />

nodül boyutlarının arttığı 14*12,5 mm<br />

izlendi (Resim 3). Hastaya göğüs cerrahisi<br />

kliniğinde videotorakoskopik yöntem (VATS)<br />

ile linguladaki nodüle wedge rezeksiyon uygulandı.<br />

Patoloji sonucu pulmoner hamartom<br />

olarak raporlandı. Postoperatif 3. ay kontrolünde<br />

ağrı yakınması olmayan hastanın kontrol<br />

tomografisinde sorun yoktu (Resim 4).<br />

Endobronşial yerleşimli olanlar öksürük,<br />

hemoptizi gibi semptomlar ile tekrarlayan akciğer<br />

enfeksiyonlarına neden olabilir (1-3). Sırt<br />

ağrısı yakınması ile başvuran hamartom olgusu<br />

sunulmuştur.<br />

İletişim Bilgileri<br />

Sorumlu Yazar: Serap Diktaş TAHTASAKAL<br />

Yazışma Adresi: Fatih Sultan Mehmet E.A. Hastanesi, Göğüs Hastalıkları<br />

Bölümü, İstanbul<br />

Tel: +90 (505) 701 94 12<br />

E-Posta: serapdiktas@gmail.com<br />

Makalenin Geliş Tarihi: 02.01.<strong>2017</strong><br />

Makalenin Kabul Tarihi: 19.01.<strong>2017</strong><br />

- 45 -<br />

Resim 1


Serap Diktaş Tahtasakal ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 45-47<br />

görüntülemelerde 2,5 cm altındaki boyutlarda<br />

tespit edilirler. Ortalama yıllık çap artışı 3-5<br />

mm olabilir (4, 5). Nadiren dev boyutlara ulaşabilir<br />

(6). Küçük boyutta olanlar genellikle<br />

bulgu vermezler. Bizim olgumuzda parankimde,<br />

subplevral yerleşimli ve 13x12 mm boyutunda<br />

olmasına rağmen başvuru şikayeti sırt<br />

ağrısı idi.<br />

Resim 2<br />

Hamartomlarda endobronşial yerleşim<br />

daha az görülmektedir. Pulmoner hamartomu<br />

olan 215 vakalık seride %1,4‘ünün endobronşial<br />

lokalizasyon gösterdiği bildirilmiştir (7). Öksürük,<br />

balgam, nefes darlığı, ateş en sık görülen<br />

bulgulardır. Obstrüksiyona bağlı atelektazi,<br />

pnömoni veya abse formasyonu görülebilir (5).<br />

Hamartomların tipik radyolojik görünümleri<br />

düzgün sınırlı veya hafif lobüle kenarlı<br />

soliter pulmoner nodül şeklindedir. Lezyonun<br />

yağ içermesi temel yapıyı oluşturmaktadır ve<br />

olguların yarısında izlenmektedir. Patlamış mısır<br />

(popcorn) görünümündeki kalsifikasyonun<br />

eşlik etmesi patognomik olmakla beraber olguların<br />

yalnızca %5-50 ‘sinde izlenebilmektedir<br />

(4, 8).<br />

Bizim olgumuzda yağ içeriği yoktu, mikrokalsifikasyon<br />

görünümü mevcuttu.<br />

Resim 3<br />

Resim 4<br />

Radyolojik görüntüleme ile beraber tanı<br />

için iğne aspirasyon biyopsisi, cerrahi yöntemler,<br />

endoskopik hamartomlar için bronkoskopik<br />

işlemler önerilir. İnce iğne aspirasyon biyopsisinin<br />

(İİAB) torakotomide azalma sağlamakla<br />

beraber çalışmalarda tanı koydurma oranları<br />

değişken saptanmıştır.<br />

Hansen ve arkadaşlarının yaptığı 89 vakalık<br />

bir çalışmada İİAB’nin tanı koydurma oranı<br />

%85 olarak bildirilmiştir (9). Tözüm ve arkadaşlarının<br />

yaptığı bir diğer çalışmada ise 15<br />

olgu değerlendirilmiş ve İİAB tanı oranı %25<br />

olduğu saptanmıştır (10). Bizim hastamıda periferik<br />

yerleşimli olmasına rağmen nodül çapı<br />

küçük olduğu için İİAB önerilmedi.<br />

TARTIŞMA<br />

Pulmoner hamartom %0.025-%0.32 görülme<br />

oranıyla akciğerin en yaygın bening<br />

tümörüdür (3). Akciğerde bulunan matür mezenkimal<br />

hücrelerin anormal dizilmesi ile bir<br />

araya gelmesi olarak tanımlanır. Başlıca kıkırdak<br />

komponenti içerse de, bağ dokusu, yağ ve<br />

düz kas elemanları da görülebilir (4, 5).<br />

İntraparankimal yerleşimli hamartomlar<br />

çoğunlukla rastlantısal olarak çekilen radyolojik<br />

- 46 -<br />

Tanısı önceden bilinen hamartomlar için<br />

cerrahi önerilmemektedir. Fakat takipler sırasında<br />

büyüklüğü artan veya semptomatik olan<br />

olgularda cerrahi önerilmektedir (10, 11).<br />

Hastamızda hem tanı hem de tedavi amacıyla<br />

yapılan VATS son yıllarda tercih edilen<br />

bir uygulamadır (12).<br />

Sonuç olarak akciğer hamartomu küçük<br />

boyutlarda, büyüme eğilimde olduğunda ve<br />

semptom verdiğinde tedavi edilmelidir.


Serap Diktaş Tahtasakal ve ark.<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 45-47<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Özlü T, Metintaş M, Karadağ M, Kaya A. Solunum sistemi<br />

ve hastalıkları Temel başvuru kitabı. Cilt 2. İstanmul:<br />

İstanbul Medikal Yayıncılık 2010;1511-12.<br />

2. Fraser RS, Colman N, Müller NL, Pare PD. Synopsis of<br />

Diseases of The Chest. Third edition. Çeviri editörü: Haluk<br />

Türktaş. Ankara: Güneş kitabevi ;2006<br />

3. Cosio BG, Villena V, Echave-Sustaeta J, de Miguel E, Alfaro<br />

J, Hernandez L, Sotelo T. Endobronchial Hamartoma.<br />

Chest 2002;122:202-5.<br />

4. Acar M, Özateş M, Ekici F, Şimşek M. Açiğer Hamartomu.<br />

Tanısal ve Girişimsel Radyoloji 2001; 7:373-375<br />

5. İncekara F, Aydoğdu K, Sayılır E, Gülhan E, Demirağ F,<br />

Fındık G ve ark. Pulmoner Hamartomlarda Cerrahi Tedavi.<br />

J Clin Anal Med. 2015;6(suppl1):1-4<br />

6. Evkan A, Kömürcüoğlu B, Kaplan G, Güvençli M, Yalnız<br />

E, Salık B. Astım Semptomları ile Başvuran Dev Pulmoner<br />

Hamartom. İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi, Cilt xxx sayı<br />

1,2016;63-66<br />

7. Yazıcı Ü, Gündüz E, Aydın E, Altınok T, Gülhan S.Ş.E,<br />

Sırmalı M ve ark. Endobronşiyal Hamartoma. Solunum<br />

Hastalıkları 2004;15:176-179<br />

8. Siegelman SS, Khouri NF, Scott WW Jr, Leo FP, Hamper<br />

UM, Fishman EK et al. Pulmonary Hamartoma: CT findings.<br />

Radiology 1986;160:313-317<br />

9. Hansen CP, Holtveg H, Francis D, Rasch L, Bertelsen<br />

S. Pulmonary Hamartoma. J Thorac Cardiovasc Surg<br />

1992;104:674-678<br />

10. Tözüm H, Üçvet A, Gürsoy S, Kul C, Şirzai S, Başok O<br />

ve ark. Akciğer Hmartomu:15 olguluk bir analiz. Turkish J<br />

Thorac Cardiovasc Surg 2009;17(3):186-190<br />

11. Elsayed H, Abdel Hady S.M, Elbastawisy S.E. Is resection<br />

necessary in biopsy-proven asymptomatic pulmonary<br />

hamartomas? Interact Cardio Vasc Thorac Surg<br />

2015;21(6):773-6<br />

12. Ülkü R, Eren Ş, Büyükbayram H, Eren N. İnterlober Fissürde<br />

Hamartom Olgusu. Solunum Hastalıkları 2002;13:52-<br />

55<br />

- 47 -


Aslıhan Taraktaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

Derleme<br />

Kas İskelet Sistemi Ultrasonografisi<br />

Musculoskeletal System Ultrasonography<br />

Aslıhan TARAKTAŞ 1<br />

1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />

ÖZET<br />

Ultrasonun tanısal görüntülemedeki rolü,<br />

ultrason teknolojisinin ilerlemesi ile birlikte genişlemeye<br />

devam etmektedir. Kas iskelet sistemi<br />

ultrasonografisi yumuşak doku yapılarının görüntülenmesinde<br />

önemli bir yere sahiptir. Ultrasonografi<br />

ile kas iskelet sistemi yapıları gerçek zamanlı<br />

dinamik ve statik şekilde incelenebilirken, aynı<br />

zamanda girişimsel işlemler için de iyi bir kılavuz<br />

yöntem olarak kullanılabilir. İyi bir anatomik<br />

bilgiyle birlikte ultrason klinik tanıda ve tedavi<br />

takibinde klinisyene yardımcı olacaktır. Kas iskelet<br />

sistemi hastalıkları ile ilgilenen klinisyenlerin<br />

ultrasonografi becerilerini kazanmaları hasta değerlendirilmesinde<br />

pozitif katkıda bulunacaktır. Bu<br />

derleme kas iskelet sisteminde ultrasonografinin<br />

temel özelliklerini özetlemektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: ultrasonografi; kas; sinir; tendon<br />

ABSTRACT<br />

Role of ultrasonography in medical imaging is<br />

widening as technology advances. Musculoskeletal<br />

ultrasonography is essential for soft issue imaging.<br />

With ultrasonography, musculoskeletal can be viewed<br />

dynamically or statically in real-time, whereas<br />

ultrasonography can also be used as a good<br />

guideline for interventional procedures. In addition<br />

to wide anatomic knowledge, it can be helpful for<br />

a physician regarding clinical diagnosis and treatment.<br />

Gathering ultrasonography skills will improve<br />

the patient examination of physicians who deal<br />

with musculoskeletal diseases. This review summarizes<br />

the basic properties of ultrasonography in<br />

musculoskeletal system.<br />

Keywords: ultrasonography; muscle; nerve; tendon<br />

İletişim Bilgileri<br />

Sorumlu Yazar: Aslıhan TARAKTAŞ<br />

Yazışma Adresi: Fatih Sultan Mehmet Eğt. Arş. Hast. Fiziksel Tıp ve<br />

Reha. Bölümü E-5 karayolu üzeri 34752 Ataşehir, İstanbul<br />

Tel: +90 (216) 578 30 00<br />

E-Posta: aslihantaraktas@gmail.com<br />

Makalenin Geliş Tarihi: 07.01.<strong>2017</strong><br />

Makalenin Kabul Tarihi: 07.01.<strong>2017</strong><br />

GİRİŞ<br />

Ultrason (US) kas iskelet sistemi radyolojisinde<br />

kullanılan görüntüleme tekniklerinden<br />

biridir. Düşük maliyet, yüksek düzlemsel çözünürlük,<br />

yaygın ulaşılabilirlik, hasta tarafından<br />

iyi tolere edilebilmesi, konvansiyel radiografi<br />

ya da komputarize tomografi gibi iyonize radyasyon<br />

içermemesi US’yi hastalıkların tanısında<br />

ve takibinde ideal görüntüleme yöntemi<br />

yapmaktadır. Ayrıca incelenen bölgenin dinamik<br />

görüntülerinin de alınabilmesi US’yi bir<br />

adım daha öne çıkarmaktadır.<br />

US’nin yüksek diagnostik değeri kullanıcının<br />

anatomik bilgisi ve US cihazının donanımıyla<br />

ilişkilidir. Bu nedenle donanım ve transduser<br />

(prob) özellikleri önem kazanmaktadır.<br />

US teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte,<br />

daha ileri klinik uygulamaların gelişmesiyle,<br />

diagnostik görüntülemedeki rolü artmaktadır.<br />

Yeni nesil US cihazları sayesinde probdan birkaç<br />

milimetre uzaklıkta olan ve diğer görüntüleme<br />

teknikleri ile görüntülemenin zor olduğu<br />

yüzeyel yapılar detaylı görüntülenebilir (1).<br />

TARİHÇESİ<br />

US medikal görüntüleme yöntemi olarak<br />

ilk defa Dussik tarafından 1942’de kullanılmış.<br />

US, Donald ve arkadaşları ilk otomatik scannerı<br />

üretene yani 1960’lara kadar yavaş gelişmiştir.<br />

Sonraki dekad boyunca kullanımı, ağırlıklı<br />

olarak abdominal ve pelvik hastalıkların değerlendirilmesinde<br />

sınırlı kalmıştır (2-4).<br />

Kas iskelet sistemi hastalıklarında ilk US<br />

uygulamasının 1972 yılında Baker kistinin<br />

tromboflebit ayırıcı tanısının yapılmasında kullanıldığı<br />

bildirilmiş (5). Birkaç yıl sonra romatoid<br />

artrit hastalarında sinoviti göstermek ve tedavi<br />

sonucunu değerlendirmek için kullanılmış<br />

(6). Kas iskelet sistemi hastalıklarında US’nin<br />

kullanımı artmaya devam etti ve çoğu kas iskelet<br />

sistemi hastalığının görüntüleme yöntemlerinin<br />

başında US uygulamaları primer modalite<br />

olarak yer almaya başladı.<br />

- 48 -


Aslıhan Taraktaş<br />

KAS İSKELET ULTRASONOGRAFİSİNİN<br />

AVANTAJLARI VE LİMİTASYONLARI<br />

Kas iskelet sistemi görüntülerinin elde<br />

edilmesinde US en pratik ve hızlı metoddur.<br />

Klinikte rahatlıkla uygulanabilirken ve aynı<br />

anda multiple eklem gerçek zamanlı olarak<br />

görüntülenebilir. Kas iskelet sisteminin hareketlerinin<br />

dinamik olarak incelenmesine<br />

olanak sağlar. Kas iskelet sistemi yapılarındaki<br />

değişiklikler aktif, dirençli ve pasif<br />

hareketler sırasında da kolayca değerlendirilebilir.<br />

Girişimsel işlemlerde iğneleri ve hedef<br />

yapıları gerçek zamanlı olarak gösterebilmesi,<br />

tanı ve tedavide kullanılan kılavuzlu<br />

işlemlerde US’yi ideal bir araç yapmaktadır<br />

(7). US rehberliğinde yapılan invaziv prosedürlerde,<br />

iğnenin konumlandırılmasına yardımcı<br />

olmak için kullanılabilir. Görüntüleme<br />

sırasında biopsi ve aspirasyon işlemleri<br />

güvenli bir şekilde gerçekleştirilebilir. Sinir<br />

ve arter gibi yapılara yakın girişimsel işlemlerde<br />

bu yapıların zarar görmemesi için US<br />

rehberliği yararlıdır.<br />

US teknolojisinin noninvaziv olması,<br />

kısa tarama süresi ve radyasyon içermemesi<br />

gibi avantajlarıyla hastalar tarafından da kabul<br />

görmektedir. En büyük limitasyonu ise<br />

US’nin kullanıcı bağımlı olmasıdır. Güvenli<br />

yorumlama yapılabilmesi için uygulayıcının<br />

deneyimi ve eğitimi gereklidir. Bununla birlikte<br />

son çalışmalarda gözlemciler arası güvenilirliğin<br />

orta ve iyi düzeyde olduğunun<br />

tespit etmiş olması güven vericidir (8-10).<br />

Prob çözünürlüklerindeki ilerlemelere<br />

karşın derinde lokalize olan yapıların görüntülenmesi<br />

zordur. Daha derin yapıların<br />

görüntülenmesinde MR, US’ye karşı açık<br />

avantajlara sahiptir. MR ile daha geniş alanın<br />

incelemesi yapılabilmektedir. Bir diğer<br />

dezavatajı ses dalgalarının kemik yapılara<br />

nüfuz edememesi nedeniyle görüş alanının<br />

sınırlandırılmasıdır.<br />

Bir ses dalgası öncelikle frekansı (f,<br />

Hz-Herz cinsinden) ve amplitüd (A, metre<br />

cinsinden) ile karakterizedir. Diğer ses dalgası<br />

parametreleri hız (c, m / sn cinsinden)<br />

ve dalga boyu (metre cinsinden d).<br />

Dalga boyu ise frekans ve hızdan hesaplanır<br />

(d = c / f). İnsanın işitmesi, yaşa<br />

bağlı olarak değişebilmekle birlikte 20-<br />

20.000 Hz aralığındadır. Medikal amaçlı<br />

US, 2-25 MHz frekans aralığında (1 MHz =<br />

1.000.000 Hz) bulunurken, 60 MHz’e kadar<br />

olan frekanslar araştırılmaktadır. Ses dalgaları<br />

farklı ortamlarda farklı hızlarla yayılır<br />

(Tablo 1).<br />

Tablo 1: Sesin farklı yapılardaki hızı.<br />

DOKU-MADDE<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

HIZ(m/s)<br />

Hava 348<br />

Kan 1570<br />

Kemik 4080<br />

Yağ 1500<br />

Yumuşak dokular 1540<br />

Kas 1580<br />

Su 1480<br />

Bu fark iletici ortamın dansite gibi fiziksel<br />

özelliklerine bağlıdır. İnsan vücudunda<br />

da sesin yayılma hızı dokular arasında<br />

farklılık gösterir. Sonografik transdüserlerde<br />

elektrik sinyali dokulara iletilen kısa ultrasonik<br />

ses atımlarına (± 2 msn) dönüştürülür.<br />

ULTRASONOGRAFİDE TEMEL KAV-<br />

RAMLAR<br />

Ultrasonografi vücuda insan kulağının<br />

duyamayacağı yüksek frekanslı ses dalgalarını<br />

prob aracılığıyla göndererek farklı<br />

doku yüzeylerinden yansıyan ses dalgalarını<br />

(ekoları) saptama esasına dayanır. Probdan<br />

çıkan dalgalar nüfuz ettikleri doku tarafından<br />

yansıtılır ve yansıyan dalgaların bilgileri<br />

siyah beyaz olarak cihazın monitöründen<br />

gösterilir.<br />

- 49 -<br />

Bu ses dalgaları (atımlar) doku tarafından<br />

yansıtılır ve bu yansıyan dalgalar tekrar<br />

bir elektrik sinyaline dönüştürülür. Elektriksel<br />

bir sinyali ses haline dönüştürme yeteneği<br />

olan kristallerin bu özellikleri “piezo<br />

elektrik etki” olarak adlandırılır. Ses dalgası<br />

bir dokudan (a) geçerek başka bir ortamın<br />

(b) yüzeyini perpendiküler olarak geçerken<br />

ses dalgasının bir kısmı orjinal ortama (a)<br />

geri döner. Kalan dalgalar orjinal ses dalgalarıyla<br />

birlikte aynı yönde, dokuda (b) ilerlemelerine<br />

devam edeceklerdir (Şekil 1).


Aslıhan Taraktaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

Şekil 1: Yansıma. Probdan çıkan ses dalgası (gri ok), a ve b<br />

arasındaki arayüze çarpıyor. Ses dalgasının bir kısmı yansır (ortam<br />

a’daki mavi ok), orjinal ses dalgasının daha küçük bir kısmı<br />

(ortam b’deki gri ok) ortam b’ye girerek ilerlemeye devam<br />

eder. Ortam b’deki dalganın da bir kısmı yansır (ortam b’deki<br />

mavi ok).<br />

Yayılan dalgadan daha küçük amplitudde<br />

dikey olarak yansıyan dalga transduser tarafından<br />

alınır ve görüntülenir. Bir ses dalgası<br />

düzensiz ancak pürüzsüz veya kaba bir yüzeye<br />

vurduğunda, dalgaların yansımaları farklı yönlerde<br />

gidecektir. Buna saçılma denir. Saçılımın<br />

sonucu olarak, ses dalgalarının çoğu proba<br />

ulaşamaz, bu yüzden hedef dokunun yüzeyi<br />

zayıf bir sinyalle görüntülenir. Bir yankıyı<br />

(ekoyu) üretmek için yansıtıcı bir arayüz mevcut<br />

olmalıdır. Tamamen homojen bir ortamdan<br />

geçen ses hiç bir arayüzeyden geçmez ve görüntü<br />

yankısızdır. Farklı fiziksel özelliklere sahip<br />

malzemelerden oluşan dokuların birleşimi<br />

“akustik arayüz (interface)” olarak adlandırılır<br />

(11-13).<br />

Akustik impedans maddenin temel özelliklerinden<br />

biri olup, sesin ilgili dokudaki yayılım<br />

hızı ile doku dansitesinin bir fonksiyonudur.<br />

Bir dokudan diğerine geçtikçe ses dalgalarının<br />

yansıma miktarı iki dokunun impedansları<br />

arasındaki fark tarafından belirlenir. Akustik<br />

impedans farkı ne kadar büyükse, ses yansıması<br />

o kadar fazla olacaktır. Hava ile yumuşak<br />

doku arasındaki impedans farkının fazla olması<br />

nedeniyle ses dalgalarının tamamına yakını<br />

yansıyacak ve görüntü elde edilemeyecektir.<br />

Bunedenle prob ile yumuşak doku arasına jel<br />

sürülerek impedans farkı ortadan kaldırılmaktadır.<br />

Akustik impedans (Z), dokunun yoğunluğu<br />

(p) ve sesin o dokudaki hızı (c) ile belirlenir<br />

(Z = p x c). Yansıma miktarı, arayüzü oluşturan<br />

iki materyal arasındaki akustik impedans farkı<br />

ile belirlenir. Çeşitli dokuların akustik impedans<br />

örnekleri sırasıyla yağ (Z: 1.4), kaslar (Z:<br />

1.7), kemik (Z: 7.8) ve hava (Z: 0.0004).<br />

- 50 -<br />

Monitördeki ekojenite yansıyan ışının<br />

yüzdesine bağlıdır:<br />

A) Hiperekoik yüksek yüzdeli yansıma, örn.<br />

Tendon, kemik ve hava (parlak / beyaz).<br />

B) Hipoekoik, düşük yansıma yüzdesi, ör. Sinovyal<br />

çoğalma (koyu gri).<br />

C) Anekoik, yansıma yok; örn. Kistler veya<br />

intra-artiküler sıvı (siyah).<br />

Ses dokulardan geçerken enerjisini kaybeder.<br />

Sesin amplitüdü kaynaktan daha da uzağa<br />

ilerledikçe azalır, atenüe olur. Ses dalgalarının<br />

yansıması saçılması ve absorbsiyon sırasında<br />

geçtiği dokuda sesin ısıya dönüşmesi US dalgalarının<br />

zayıflamasına katkıda bulunan faktörlerdir.<br />

Atenüasyon aynı zamanda dalgaların<br />

frekansına da bağlıdır. Yüksek frekanslar düşük<br />

frekanslardan daha hızlı atenüe olur (13).<br />

Problar US’de transdüserı taşıyan bölümlerdir.<br />

Ses ışınlarının oluşturulması ve geri dönen yankılarının<br />

saptanmasından sorumludur. Probların<br />

tiplerine göre üretilen ses demetinin ve<br />

ekran üzerindeki görüntünün şekli değişmektedir.<br />

Problar lineer, sektör ve konveks olarak<br />

adlandırılırlar. Görüntülenecek dokuya uygun<br />

probun seçimi öncelikle frekansa dayanmaktadır.<br />

Yüksek frekanslı (10–25 MHz) problar<br />

yüzeyel düşük frekanslı (3–10 MHz) problar<br />

ise derin dokuların görüntülenmesinde kullanılırlar.<br />

Teknolojideki hızlı ilerlemelerle birlikte<br />

Colour Doppler, Power Doppler ve son olarak<br />

Elastrografi medikal alanda yaygın olarak kullanılmaya<br />

başlanmıştır.<br />

Colour ve Power Doppler görüntüleme,<br />

dokuların renk haritalarını sağlar. Renk miktarı,<br />

vasküler kan akımı derecesine bağlıdır.<br />

Yumuşak doku inflamasyonunda olduğu gibi<br />

vaskülarizasyonu değerlendirmede kullanılabilir<br />

(14). Colour Doppler eritrositlerin ortalama<br />

hızını görüntüler. Bir renk olarak görüntülenir.<br />

Ortaya çıkan renkler, hareketli eritrositlerin ortalama<br />

hızı ve yönü ile ilgilidir, kan hızının bir<br />

görüntüsüdür. Power Doppler ise hızdan gelen<br />

enerjileri özetler. Renk tonu, hareketli eritrosit<br />

sayısıyla ilgilidir ve tespit edilen kan havuzunun<br />

bir görüntüsüdür. Hız veya yönü ölçülmez<br />

(15). Elastografi ise standart B-mod ve Doppler<br />

görüntülemeye ek olarak dokuların daha ileri<br />

değerlendirmesi için geliştirilmiştir. Elastografi,<br />

strese basınca yanıt olarak dokuların gerginliğini<br />

(sertlik) değerlendirir (16).<br />

NORMAL DOKULARIN SONOGRAFİK<br />

ÖZELLİKLERİ<br />

Kas iskelet sistemi US uygulanırken incelenen<br />

dokudan bağımsız olarak genel bir<br />

algoritimde görüntüleme yapılmalıdır. İncelenen<br />

dokudaki patoloji her iki planda da


Aslıhan Taraktaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

görüntülenmeli (transvers ve longitudinal kesitler)<br />

karşı taraf ile kıyaslanmalı şekil boyut<br />

ekojenite ve Doppler değerlendirilmesi yapılmalıdır.<br />

Normal dokularin ve bazı temel patolojilerin<br />

US’de tanımlayıcı olabilecek tipik görüntüleri<br />

vardır (Tablo 2).<br />

Tablo 2: Bazı dokuların tipik ultrason görüntüleri.<br />

Doku Longitudinal Kesit Transvers Kesit<br />

Kas<br />

Tendon<br />

Ligament<br />

Periferik sinir<br />

CİLT<br />

Yaprak damarları<br />

Hyperechoic şeritler<br />

Parlak, ekojenik<br />

lineer<br />

Hipoekoik bandlarla<br />

ayrılan Hiperekoik<br />

çizgiler<br />

Yıldızlı gece<br />

görüntüsü<br />

Yuvarlak veya oval<br />

şekilde çok sayıda<br />

birleşmiş noktalar<br />

Süpürge saçağı<br />

görüntüsü<br />

Balpeteği<br />

görünümü<br />

Cildin sonografiyle görüntülenmesi için<br />

yüksek frekans transdüserleri (>13 MHz) gereklidir.<br />

Son dönem çalışmalarda yüksek frekanslı<br />

(>20 MHz) sonografinin Sklerodermalı<br />

hastalar için cilt kalınlığı ve sertliğinin (elastografi)<br />

ölçülmesi için uygulanabilir bir yöntem<br />

olduğu gösterilmiş. Bu hastaların tanı, uzun süreli<br />

takiplerinde sonografi önerilmektedir.<br />

Ses dalgaları 90 derecelik açıyla geldiğinde<br />

tendonların longitudinal görüntüleri US’de<br />

tipik doğrusal hiperekoik fibriler desen şeklindedir<br />

(Şekil 2a-b). Ekojen fibriller endotendinal<br />

ve peritendinal septanın sonografik yansımasıdır.<br />

Beraberinde sıvı bulunan tenosinovit<br />

US da tendon etrafında anekoik sıvı halkası<br />

şeklinde, sinovyal proliferasyon tendon çevreleyen<br />

hipoekoik doku olarak görüntülenir. Tendon<br />

dejenerasyonu (tendinozis) hipoekojenitesi<br />

artmış kalınlaşmış bir tendonu tanımlamak için<br />

kullanılır.<br />

Tendonda normal fibriler görüntünün<br />

kaybı irregüler hipoekoik ve anekoik alanlar,<br />

parsiyel/tam kat yırtıklar ya da anizotropiye<br />

bağlı olabilir. US dalgalarının dokuya geliş<br />

açısı 90 derece olmadığında tendonun bazı<br />

bölümlerinin hipoekoik (karanlık) görünebilir.<br />

Bu artefakta “Anizotropi” denilir. Tendon<br />

yırtıkları, parsiyelden tam kat yırtıklara kadar<br />

çeşitli büyüklüklerde olabilir (17). Tendon kalsifikasyonları<br />

tendinit sonucu ortaya çıkabilir.<br />

KAS<br />

Kaslar longitudinal görüntüde hipoekoik<br />

paralel ve oblik ekoik fibriller (endo peri ve<br />

epimisyuma karşılık gelen) şeklinde görülür.<br />

Transvers görüntüde kaslar multiple ekoik<br />

noktalı hipoekoiktir. Tipik görüntüsü “yıldızlı<br />

gökyüzü” manzarası olarak isimlendirilir (18).<br />

YAĞ<br />

Yağ, bağ dokusu lifleri içinde ince yatay<br />

hiperekojenik striada hipoekoiktir (Şekil 2a).<br />

Lipomlar çevredeki hipoekoik yağ ile karşılaştırıldığında<br />

çoğunlukla hiperekoiktir.<br />

TENDON<br />

Şekil 3: Ligament (SIAS: superior iliac anterior spine).<br />

a<br />

b<br />

Şekil 2 a-b: Cilt yağ tendon ve kemik görüntüleri (a: transvers kesit, b: longitudinal kesit).<br />

- 51 -


Aslıhan Taraktaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

Şekil 4: Sinir. Ulnar sinirin longitudinal ve transvers görüntüleri.<br />

Şekil 5:: Hiyalin eklem kıkırdağı.<br />

LİGAMENTLER<br />

Ligamentler, hiperekoik kompakt fibriler<br />

paterndedir (Şekil 3). Ligamanları tendonlardan<br />

ayırt etmek için entezal bölgedeki aksiyel<br />

kesitte tipik “süpürge saçağı” görünümü kullanılabilir<br />

(19).<br />

Ligamentler, tendonlar gibi travma sonrası<br />

hasar gördüğünde şiş ve hipoekoik görünür.<br />

Ligamanların kopması sonografik olarak<br />

görüntülenebilir.<br />

SİNİRLER<br />

Periferik sinirler hiperekoik görünür.<br />

Longitudinal taramalarda, sinirlerin iç yapısı,<br />

fasiküllere karşılık gelen lineer hipoekoik<br />

alanlarla karakterizedir. Endonöryum ve perinöryuma<br />

karşılık gelen hiperekoik bantlarla<br />

ayrılır.<br />

Sinir dışında epineuryuma tekabül eden<br />

paralel hiperekoik bantlar bulunur. US’deki<br />

tipik görüntüsü “bal peteği” olarak adlandırılır<br />

(Şekil 4). Periferik sinirler diğer dokular<br />

tarafından sıkıştırıldığında, şiş ve daha az hiperekoik<br />

görünürler (20).<br />

DAMARLAR<br />

PERİOSTEUM<br />

Normal olarak periost, görülemez. Ancak<br />

osteomiyelitin bir parçası olarak bir hematom<br />

veya subperiosteal apse ile altında bulunan kemikten<br />

ayrıldığında, hipoekoik veya anekoik<br />

bir kütle üzerinde beyaz bir çizgi olarak görülebilir.<br />

KEMİK<br />

Kemik US dalgalarını çok iyi yansıttığı<br />

için yumuşak doku ve kemik korteksi arayüzünde<br />

çok parlak bir eko oluşur. Yumuşak doku<br />

kalsifikasyonu ve ossifikasyon durumunda da<br />

parlak ekolar gözlenir. Kortikal erozyonlar, direkt<br />

grafiden daha erken iki düzlemde (longitudinal<br />

ve transvers) kortikal bir defekt olarak<br />

görülebilir. Kemik anatomisine hakim olmak<br />

kas iskelet sisteminin US değerlendirmesinde<br />

önemlidir. Kemik landmarklar sayesinde üstteki<br />

yumuşak dokular kolayca değerlendirilebilir<br />

ve tanımlanabilir (21).<br />

BURSALAR<br />

Bursalar anekoik keselerdir ve yalnızca<br />

inflame olduklarında daha iyi görüntülenebilirler.<br />

Aşil ve distal Patellar bursalar gibi bazı bursalar<br />

inflamasyon olmadığında da görülebilir.<br />

Travmatik bursitte genellikle sadece sıvı<br />

(anekoik) veya kan (anekoik, çoğunlukla internal<br />

ekolarla birlikte) bulunurken inflamatuar<br />

durumlarda efüzyon, sinovyal proliferasyon<br />

veya her ikisi de mevcut olabilir. Bursadaki<br />

“kar taneciği benzeri” bir ekoik düzen gut nedeni<br />

ile olabilir, ancak kortikosteroidlerin intra-artiküler<br />

uygulanmasından sonra da aynı görüntü<br />

görülebilir.<br />

KIKIRDAK<br />

Hyaline eklem kıkırdağı, hiperekoik kemik<br />

korteksi üzerinde keskin bir anekoik taba-<br />

Longitudinal düzlemde uzunlamasına<br />

boru şeklinde anekoik yapılardır. Transvers<br />

ka olarak görülür (Şekil 5). Eklem kıkırdağının<br />

düzlemde ise sıkıştırılabilen yuvarlak bir yapı<br />

US görüntüsü, kıkırdaktaki su miktarına bağlıdır.<br />

Çocuklarda ve genç erişkinlerde kıkırdağın<br />

olarak görülür. Temporal arterit durumunda, damar<br />

duvarında karanlık bir halo tespit edilebilir.<br />

hipo veya anekojenikliği yaşlı insanlara kıyasla<br />

- 52 -


Aslıhan Taraktaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

daha yüksektir. Ekojenite yaşla birlikte artma<br />

eğilimi gösterir. Sinovyal alan-kıkırdak arayüzünün<br />

normal keskinliğinin kaybedilmesi ve<br />

kıkırdak şeffaflığının kaybedilmesi osteoartritin<br />

en erken bulguları arasındadır. Daha sonraki<br />

işaret, kıkırdak tabakasının incelmesidir. Urat<br />

kristalleri, hiyalin kıkırdak yüzeyinde, kıkırdağın<br />

üzerinde ince bir çizgi veya noktalar olarak<br />

görülebilir. Bu görüntü “çift kontur” bulgusu<br />

olarak tanımlanır.<br />

Bilek, dizin menisküsü, ve omuz/ kalçanın<br />

labrumu gibi fibröz yapıdaki kıkırdaklar, US’de<br />

hiperekoik görünür. Fibroz kıkırdak kondrokalsinozise<br />

yatkındır (21).<br />

SIVI<br />

Sıvılar probla üzerine basınç uygulandığında<br />

sıkıştırılabilir ve yer değiştirebilir. Bursa,<br />

ganglion kistindeki sıvı ya da artritdeki efüzyon<br />

anekoik olarak görünür. Efüzyon enfeksiyon,<br />

kronik artrit veya hemofili/travma uzun süredir<br />

devam eden hematom durumlarında hipoekoik<br />

hatta hiperekoik görünüme değişebilir.<br />

SİNOVYUM<br />

Sinovyal proliferasyon, hipoekoikdir. Yer<br />

değiştiremez ve probla basınç uygulandığında<br />

zayıf olarak sıkıştırlabilir. Normalde sinovyal<br />

doku görülemez, ancak artrit veya tenosinovit<br />

durumunda sinovyal proliferasyon /sıvı görülebilir.<br />

Tedavi sonrasında sinovyal proliferasyondaki<br />

değişiklikler görülebilir.<br />

HAVA<br />

Hava bazen posterior yankılanma artefaktlarıyla<br />

birlikte parlak hiperekoik ekolar olarak<br />

görülebilir. Sonuç olarak US, kas iskelet sistemi<br />

hastalıklarının değerlendirilmesinde güvenli,<br />

hızlı, diğer görüntüleme tekniklerine kıyasla<br />

maliyet ve radyasyon açısından daha avantajlıdır.<br />

Yüksek frekanslı problar, Power Doppler<br />

ve elastrografideki teknolojik yeniliklerle<br />

birlikte US, görüntülemenin genel olarak zor<br />

kabul edildiği inflamatuar durumların (tenosinovit,<br />

enthesit gibi) incelenmesini kolaylaştıracaktır.<br />

Uzun öğrenim süreci bir dezavantaj olsa<br />

da, kas iskelet sistemi hastalıklarıyla ilgilenen<br />

hekimler tarafından günlük uygulamalarında<br />

anamnez ve fizik muayeneden sonra hastayı<br />

daha kapsamlı değerlendirebilmek için kullanılmalıdır.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Martino, F., Silvestri, E., Grassi, W., & Garlaschi,<br />

G. Musculoskeletal sonography: technique, anatomy,<br />

semeiotics and pathological findings in rheumatic diseases.<br />

Springer Science & Business Media, 2007.p. 1-10.<br />

2. Kane D, Grassi W, Sturrock R et al. A brief history<br />

of musculoskeletal ultrasound: ‘From bats and ships to<br />

babies and hips.’ Rheumatology 2004;43: 931–933.<br />

3. Dussik KT, Fritch DJ, Kyriazidou M et al. Measurements<br />

of articular tissues with ultrasound. Am J Phys<br />

Med 1958;37 :160–165.<br />

4. Dussik KT. On the possibility of using ultrasound<br />

waves as a diagnostic aid. Z Neurol Psychiatr 1942;174:<br />

153–168.<br />

5. McDonald DG, Leopold GR. Ultrasound B-scanning<br />

in the differentiation of Baker’s cyst and thrombophelebitis.<br />

Br J Radiol 1972;45: 729–732.<br />

6. Cooperberg PL, Tsang I, Truelove L et al. Gray scale<br />

ultrasound in the evaluation of rheumatoid arthritis of<br />

the knee. Radiology 1978;126:759–763.<br />

7. Del Cura, J.L. Ultrasound-guided therapeutic procedures<br />

in the musculoskeletal system. Curr Probl Diagn<br />

Radiol 2008;37: 203–218.<br />

8. Scheel, A.K., Schmidt, W.A., Hermann, K.G., Bruyn,<br />

G.A., D’agostino, M.A., Grassi, W. et al. Interobserver<br />

reliability of rheumatologists performing musculoskeletal<br />

ultrasonography: results from a EULAR “Train<br />

the Trainers” course. Ann Rheum Dis 2005b;64: 1043–<br />

1049.<br />

9. Schmidt, W.A. and Blockmans, D. () Use of ultrasonography<br />

and positron emission tomography in the diagnosis<br />

and assessment of large-vessel vasculitis. Curr<br />

Opin Rheumatol 2005;17: 9–15.<br />

10. Naredo, E., Moller, I., Moragues, C., De Agustin,<br />

J.J., Scheel, A.K., Grassi, W. et al. Interobserver reliability<br />

in musculoskeletal ultrasonography: results from a<br />

“teach the teachers” rheumatologist course. Ann Rheum<br />

Dis 200665;14–19.<br />

11. Jacobson JA, Holsbeeck MT van. Musculoskeletal ultrasonography.<br />

Orthop Clin North Am 1998;29:135-76<br />

12. Bouffard A, Cho KH, Cardinal E, Chhem RK. In<br />

Chhem RK, Cardinal E, eds. Guidelines and Gamuts<br />

in musculoskeletal ultrasound. Toronto: Wiley-<br />

Liss;1999.p.73-105 and .p.125-60<br />

13. Scanlan KA. Sonographic artifacts and their origins.<br />

Am J Roentgenol 1991; 156: 1267-72<br />

14. Hau M, Schultz H, Tony HP, Keberle M, Jahns R,<br />

Haerten R, et al: Evaluation of pannus and vascularization<br />

of the metacarpophalangeal and proximal interphalangeal<br />

joints in rheumatoid arthritis by highresolution<br />

ultrasound (multidimensional linear array).<br />

Arthritis Rheum 1999,42:2303 8.<br />

- 53 -


Aslıhan Taraktaş<br />

BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />

15. Burns PN. Principles of Doppler and color flow. Radiol<br />

Med (Torino) 1993;85 (Suppl 1):3–16.<br />

16. Ophir J, Alam SK, Garra BS, Kallel F, Konofagou<br />

EE, Krouskop T, Merritt CR, Righetti R, Souchon R,<br />

Srinivasan S, Varghese T. Elastography: Imaging the<br />

elastic properties of soft tissues with ultrasound. J Med<br />

Ultrason (2001) 2002; 29: 155.<br />

17. Özçakar, Levent; Tok, Fatih; De Muynck, Martine;<br />

Vanderstraeten, Guy. Musculoskeletal ultrasonography<br />

in physical and rehabilitation medicine. Journal of rehabilitation<br />

medicine, 2012, 44.4: 310-318.<br />

18. Pinzon EG, Moore RE. Musculoskeletal ultrasound.<br />

A brief overview of diagnostic and therapeutic applications<br />

in musculoskeletal medicine. Practical Pain Management<br />

2009; 1: 34–43.<br />

19. McDonald S, Fredericson M, Roh EY, Smuck M.<br />

Basic appearance of ultrasound structures and pitfalls.<br />

Phys Med Rehabil Clin N Am 2010; 21: 461–479.<br />

20. Valle M, Zamorani MP. Nerve and blood vessels. In:<br />

Bianchi S, Martinoli C, editors. Ultrasound of the musculoskeletal<br />

system. 1st ed. Berlin: Springer; 2007.<br />

21. O’Neill, John. Musculoskeletal ultrasound: anatomy<br />

and technique. Springer Science & Business Media,<br />

2008.p.3-17.<br />

- 54 -

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!