2017_4_1
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
Bosphorus Medical Journal<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Licence Owner<br />
Aytekin KAYMAKCI<br />
Editör<br />
Editor<br />
İlknur AKTAŞ<br />
Editör Yardımcıları<br />
Asistant Editor and Secretary<br />
Yelda Buyru ÖZKURT, Hacer Kuzu OKUR, Feyza Ünlü ÖZKAN<br />
Tuba Cimilli ÖZTÜRK, Burak Yağmur ÖZTÜRK, Erdem DUYAR<br />
Yabancı Dil Editörü<br />
Foreign Language Editor<br />
Burcu Seher ANIL<br />
Yayın Kurulu<br />
Editorial Board<br />
Ayhan VERİT, Eren GÖZKE, Canan AĞALAR<br />
Onur Kurulu<br />
Honor Committee<br />
Abdulvahit SÖZÜER, Kemal MEMİŞOĞLU, Metin ÖZAYDIN, Şuayip BİRİNCİ<br />
Danışma Kurulu / Advisory Committee<br />
Arzu TATLIPINAR<br />
Aydın ATAKAN<br />
Ayhan VERİT<br />
Aysu Karatay ARSAN<br />
Ayşe SÖNMEZ<br />
Ayşe Ferzan AYTUĞ<br />
Aytekin KAYMAKCI<br />
Aziz Bora KARİP<br />
Banu AÇIKALIN<br />
Baransel SAYGI<br />
Barış YILMIZ<br />
Bora GÜRER<br />
Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />
Burcu Seher ANIL<br />
Bülent KAYA<br />
Canan AĞALAR<br />
Cem NAZİKOĞLU<br />
Ceren KÖKSAL<br />
Cihangir UYAN<br />
Coşkun SAF<br />
Dilber Ayçiçek ÇEÇEN<br />
Dilek Erdoğan ARI<br />
Duygu Geler KÜLCÜ<br />
Elif AKSOY<br />
Ender ONUR<br />
Erdal OKUR<br />
Eren GÖZKE<br />
Erhan ÇELİKOĞLU<br />
Evrim Karadağ SAYGI<br />
Fatih URUÇ<br />
Fatma Alibaz ÖNER<br />
Fatma Nur BOY<br />
Fatma Nur AKGÜN<br />
Feyza Ünlü ÖZKAN<br />
Gül Nihal ÖZDEMİR<br />
Güldem TURAN<br />
Gülseren AKYÜZ<br />
Hacer Kuzu OKUR<br />
Hakan GÜNDÜZ<br />
Hakkı Muammer KARAKAŞ<br />
Hande Senem DEVECİ<br />
Hasan Hilmi MURATLI<br />
Hüseyin ÖZKURT<br />
Işıl Kalyoncu ASLAN<br />
İlker YAĞCI<br />
Iİlkin ZİNDANCI<br />
İlknur AKTAŞ<br />
İrşadi İstemi Alp YÜCEL<br />
Kemal MEMİŞOĞLU<br />
Kenan AKGÜN<br />
Korhan ÖZKAN<br />
Levent ÖZTÜRK<br />
Mehmet Akif SARGIN<br />
Mehmet Derya ONUK<br />
Mehmet Müfit ORAK<br />
Mehmet Özgür HABEŞOĞLU<br />
Meral KIZILTAN<br />
Merih İŞ<br />
Metin YILMAZ<br />
Nalan ÇAPAN<br />
Nalan OKUROĞLU<br />
Necati ÇAKIR<br />
Niyazi TUĞ<br />
Numan Doğu GÜNER<br />
Nuray OLTAN<br />
Olcay ÜNVER<br />
Ozan ÖZKAYA<br />
Özge Ecmel ONUR<br />
Özgür Haki YÜKSEL<br />
Özgür OKUMUŞ<br />
Pelin DOĞAN AK<br />
Pınar AKPINAR<br />
Rabia Gönül SEZER<br />
Seda SANCAK<br />
Semra KÜLEKÇİ<br />
Sevda Aydın KURNA<br />
Sinem Eroğlu ÇİLOĞLU<br />
Süheyla ABİTAĞAOĞLU<br />
Tomris ŞENGÖR<br />
Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />
Tülay Erden HABEŞOĞLU<br />
Ümit AKYÜZ<br />
Yelda ÖZKURT<br />
Yeşim Aydın ORAL<br />
Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak<br />
üzere kullanma ve çoğaltılma hakları Boğaziçi Tıp Dergisine aittir. Yazılı ön izin olmaksızın materyallerin tamamının ya da bir<br />
bölümünün çoğaltılması yasaktır. Dergi Basım Meslek İlkeleri’ne uymaktadır.<br />
All rights are reserved. Rights to the use and repraduction, including in the electronic, media, of all communication,<br />
papers, photographs and illustrations appearing in this journal belong to journal of The BOSPHORUS<br />
MEDICAL JOURNAL. Repraduction without prior written permission of part on all of any material is forbidden.<br />
The journal complies with the Professional Principles of the Press.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />
DERGİ HAKKINDA<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından yayınlanan multidisipliner<br />
bilimsel bir dergidir.<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler, olgu sunumları, editoryal<br />
yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan, ulusal ve<br />
uluslararası tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir.<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak<br />
olmayı prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş<br />
olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi<br />
ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır.Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir.<br />
Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri<br />
doğrultusunda yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editöryel komite tarafından uygun görülürse<br />
yayınlanır.<br />
Makale bilimsel değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar isimleri ve sıralaması esas<br />
alınır. Bu aşamadan sonra; makale hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi eklenemez ve<br />
yazar sırası değiştirilemez.<br />
Makale yazarlarından herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açıklamalı, yazılı izinleri alınmalı<br />
ve yayınevine bildirilmelidir.<br />
Editörler ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk<br />
reklamı veren kuruluşa aittir.<br />
Periyodu: Yılda 3 sayı olarak Ocak, Mayıs ve Ekim aylarında yayınlanmaktadır.<br />
Yayına başlama tarihi: 2014<br />
e-Yayına başlama tarihi: 2014<br />
Yayın Dili: Türkçe, İngilizce<br />
Temel Hedef Kitlesi: Tıp alanında tüm branşlardaki hekimler, uzman ve öğretim üyeleri, tıp öğrencileri<br />
Makalelerin ortalama değerlendirme süresi: 4 haftadır<br />
Yayın Hakları: Boğaziçi Tıp Dergisi’nin basılı ve web ortamında yayınlanan yazı, resim, şekil, tablo ve uygulamalar yazılı izin alınmadan<br />
kısmen veya tamamen herhangi bir vasıtayla basılamaz. Bilimsel amaçlarla kaynak göstermek kaydıyla özetleme ve alıntı yapılabilir<br />
Makale takibi - İletişim<br />
Doç. Dr. Hacer Kuzu OKUR<br />
hacerkuzu@hotmail.com<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi<br />
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />
E5 Karayolu Üzeri İçerenköy Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00<br />
Faks: +90 (216) 578 30 00<br />
e-posta: info@bogazicitipdergisi.com<br />
YAZARLARA BİLGİ<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi – Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dergisine ilginize teşekkür ederiz.<br />
Derginin elektronik ortamdaki yayınına erişim www.bogazicitipdergisi.com adresinden serbesttir. Boğaziçi Tıp Dergisi tıbbın klinik<br />
ve deneysel alanlarında özgün araştırmalar, olgu sunumları, derlemeler, davet edilmiş derlemeler, mektuplar, ilginç, fotoğraflı soru-cevap<br />
yazıları, editöre mektup, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlamaktadır. Yılda 3 sayı olarak<br />
Ocak, Mayıs ve Ekim aylarında yayınlanan Boğaziçi Tıp Dergisi hakemli ve multidisipliner bir dergidir. Gönderilen yazılar Türkçe veya<br />
İngilizce olabilir.<br />
Değerlendirme süreci:<br />
Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları açısından incelenir. Derginin istediği forma uymayan yazılar, daha ileri bir<br />
incelemeye gerek görülmeksizin yazarlarına iade edilir. Zaman ve emek kaybına yol açılmaması için, yazarların dergi kurallarını dikkatli<br />
incelemeleri önerilir. Dergi kurallarına uygunluğuna karar verilen yazılar Editörler Kurulu tarafından incelenir ve en az biri başka kurumdan<br />
olmak üzere iki ya da daha fazla hakeme gönderilir. Editör, Kurulu yazıyı reddetme ya da yazara(lara) ek değişiklikler için gönderme<br />
veya yazarları bilgilendirerek kısaltma yapmak hakkına sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik ve düzeltmeler yapılana kadar, yazılar yayın<br />
programına alınmamaktadır. Boğaziçi Tıp Dergisi gönderilen yazıları sadece online olarak http://bogazicitipdergisi.com adresinden kabul<br />
etmektedir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. Boğaziçi Tıp Dergisi yazıların bilimsel sorumluluğunu kabul etmez. Makale değerlendirmek<br />
için gönderildiği sırada; yayın hakkı devir formu ve çıkar çatışması formu imzalanıp dergiye iletilmelidir. Gönderilen yazıların<br />
dergide yayınlanabilmesi için daha önce başka bir bilimsel yayın organında yayınlanmamış olması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster<br />
olarak sunulmuş çalışmalar, yazının başlık sayfasında tarihi ve yeri ile birlikte belirtilmelidir. Yayınlanması için başvuruda bulunulan makalelerin,<br />
adı geçen tüm yazarlar tarafından onaylanmış olması ve çalışmanın başka bir yerde yayınlanmamış olması ya da yayınlanmak üzere<br />
değerlendirmede olmaması gerekmektedir. Çalışma ile ilgili herhangi bir mali ya da diğer çıkar çatışması var ise çıkar çatışması formunda<br />
belirtilmelidir.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />
MAKALE YAZIM KURALLARI<br />
GENEL BİLGİLER<br />
Boğaziçi Tıp Dergisi; Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin resmi yayın organıdır. Yılda 3 kez yayınlanır. Yayınlanma zamanları<br />
Ocak, Mayıs ve Ekim aylarıdır. Boğaziçi Tıp Dergisi, tıbbi konular ile ilgili olabilecek retrospektif, prospektif ve deneysel araştırmalar, derlemeler,<br />
olgu sunumları, editoryal yorum/tartışmalar, editöre mektuplar, tıbbi eğitimler, bilimsel mektuplar, tıp gündemini belirleyen güncel konuları yayınlayan,<br />
ulusal ve uluslararası tüm tıbbi kurum ve personele ulaşmayı hedefleyen bilimsel dergidir. Boğaziçi Tıp Dergisi, yayınladığı makalelerde, konu<br />
ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olmayı ve ticari kaygılardan uzak olmayı prensip edinmiştir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin<br />
daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı,<br />
tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel<br />
toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmelidir. Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editörler kurulu tarafından danışman<br />
hakemlere gönderilir. Hakemlerin önerileri doğrultusunda yazardan, yazı ile ilgili düzeltme istenebilir. Düzeltilmiş yazı, hakemler ve editörler kurulu<br />
tarafından uygun görülürse yayınlanır. Makale bilimsel değerlendirme için işleme alındıktan sonra yayın hakları devir formunda belirtilmiş olan yazar<br />
isimleri ve sıralaması esas alınır. Bu aşamadan sonra; makale hiçbir aşamada yayın hakları devir formunda imzası bulunan yazarlar dışında yazar ismi<br />
eklenemez ve yazar sırası değiştirilemez. Makale yazarlarından herhangi birinin isminin makaleden çıkarılması için konuyla ilgili tüm yazarların açıklamalı,<br />
yazılı izinleri alınmalı ve yayınevine bildirilmelidir. Editörler ve yayınevi, derginin reklam amacı ile kullanılan sayfaları ile ilgili sorumluluk<br />
kabul etmez. Bu sayfalarla ilgili tüm sorumluluk reklamı veren kuruluşa aittir.<br />
YAYIN KURALLARI<br />
Bilimsel Sorumluluk<br />
Tüm yazarların gönderilen makaleye akademik ve bilimsel olarak doğrudan katkısı olmalıdır. Yazar olarak belirlenen isim aşağıdaki özelliklerin tamamına<br />
sahip olmalıdır: -makaledeki çalışmayı planlamalı veya yapmalı, -makaleyi yazmalı veya revize etmeli, -son halini kabul etmelidir. Makalelerin<br />
bilimsel kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />
Etik Sorumluluk<br />
Dergi, ”insan” öğesinin içinde bulunduğu tüm çalışmalarda Helsinki deklerasyonu prensiplerine uygunluk ilkesini kabul eder. Yazarlar kurumlarının<br />
etik kurulundan aldıkları onay belgesini makale ile birlikte yazı işlerine sunmalıdırlar. Gereç ve yöntemler bölümünde etik kurul onayı aldıklarını ve<br />
‘’bilgilendirilmiş onam formu “ aldıklarını belirtmelidirler. Yazarlar retrospektif çalışmalar için; çalışmanın yapıldığı yer, materyal ve tarihi belirten<br />
yazıyı kurum yetkilisine (Eğitim Planlama Komisyonu, başhekim, bilimsel konsey gibi….) onaylatarak belgelemelidirler. Çalışmada “hayvan” ögesi<br />
kullanılmış ise yazarlar, makalenin YÖNTEM VE GEREÇLER bölümünde hayvan deneyleri etik kurullarından onay aldıklarını belirtmeli ve bu<br />
belgeyi gereği halinde dergi editörler kuruluna sunmalıdırlar. Olgu sunumlarında hastalardan “bilgilendirilmiş olur” alınmalıdır. Eğer makalede direktindirekt<br />
ticari bağlantı veya çalışma için maddi destek veren kurum mevcut ise yazarlar; kullanılan ticari ürün, ilaç, firma … ile ticari hiçbir ilişkisinin<br />
olmadığını ve varsa nasıl bir ilişkisinin olduğunu (konsültan, diğer anlaşmalar), editöre sunum sayfasında bildirmek zorundadır. Makalelerin etik<br />
kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır.<br />
İstatistik Değerlendirme<br />
Tüm retrospektif, prospektif ve deneysel araştırma makaleleri biyoistatiksel olarak değerlendirilmeli ve uygun plan, analiz ve raporlama ile belirtilmelidir.<br />
Gerek görülmesi halinde editörler kurulu istatistik yöntemle ilgili önerilerde bulunabilir.<br />
Yazım Dili Yönünden Değerlendirme<br />
Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Türkçe makalelerde Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğü veya www.tdk.org.tr adresi, ayrıca Türk tıbbi<br />
derneklerinin kendi branşlarına ait terimler sözlüğü esas alınmalıdır. Ayrıca gönderilmiş olan makalelerdeki yazım ve dilbilgisi hataları için de yazarlardan<br />
düzeltme istenebilir.<br />
Yayın Hakkı<br />
Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı dergiyi yayınlayan kuruma aittir. Yazılardaki düşünce ve öneriler tümüyle yazarların sorumluluğundadır.<br />
Yazarlar http://www.bogazicitipdergisi.com, internet adresinden ulaşacakları “yayın hakları devir formu”nu doldurup, online olarak,<br />
http://www.bogazicitipdergisi.com, adresinde yer alan “online makale gönder” linkindeki bölümden, makale ile birlikte göndermelidirler.<br />
Yazı Çeşitleri<br />
Dergiye yayınlanmak üzere gönderilecek yazı çeşitleri şu şekildedir;<br />
Orijinal Araştırma:<br />
Kliniklerde yapılan retrospektif-prospektif ve her türlü deneysel çalışmalar yayınlanabilmektedir.<br />
Yapısı:<br />
-Özet (ortalama 350-400 kelime; amaç, yöntem ve gereçler, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşan, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Giriş<br />
-Yöntem ve Gereçler<br />
-Bulgular<br />
-Tartışma<br />
-Sonuç<br />
-Teşekkürler (varsa)<br />
-Kaynaklar<br />
Derleme:<br />
Doğrudan veya davet edilen yazarlar tarafından yazılır. Tıbbi özellik gösteren her türlü konu için son tıp literatürü de taranarak hazırlanmalıdır.<br />
Yapısı:<br />
-Özet (ortalama 350-400 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Konu ile ilgili başlıklar<br />
-Kaynaklar
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />
Olgu Sunumu:<br />
Nadir görülen, tanı ve tedavide farklılıklar gösteren olgularla ilgili makalelerdir. Yeterli sayıda fotoğraflarla ve şemalarla desteklenmiş olmalıdır.<br />
Yapısı:<br />
-Özet (ortalama 250 kelime, bölümsüz, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Anahtar kelimeler (İtalik harfte olmalı ve 3 kelimeyi geçmemelidir, Türkçe ve İngilizce)<br />
-Giriş<br />
-Olgu sunumu<br />
-Tartışma<br />
-Kaynaklar<br />
Editoryal Yorum/Tartışma:<br />
Yayınlanan orijinal araştırma makaleleri ile ilgili, araştırmanın yazarları dışında, o konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesidir. Konu ile<br />
ilgili makalenin sonunda yayınlanır.<br />
Editöre Mektup:<br />
Son bir yıl içinde dergide yayınlanan makaleler ile ilgili okuyucuların değişik görüş, tecrübe ve sorularını içeren en fazla 500 kelimelik yazılardır.<br />
Başlık ve özet bölümleri yoktur. Kaynak sayısı 5 ile sınırlıdır. Hangi makaleye (sayı, tarih verilerek) ithaf olunduğu belirtilmeli ve sonunda<br />
yazarın ismi, kurumu, adresi bulunmalıdır. Mektuba cevap, editör veya makalenin yazarları tarafından, yine dergide yayınlanarak verilir.<br />
Yazım Kuralları<br />
Dergiye yayınlanması için gönderilen makalelerde aşağıdaki biçimsel esaslara uyulmalıdır:<br />
Kısaltmalar:<br />
Kelimenin ilk geçtiği yerde parantez içinde verilir ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için “bilimsel<br />
yazım kuralları” kaynağına başvurulabilir.<br />
Şekil, Resim, Tablo ve Grafikler:<br />
-Şekil, resim, tablo ve grafiklerin metin içinde geçtiği yerler ilgili cümlenin sonunda belirtilmelidir. Şekil, resim,tablo ve grafiklerin açıklamaları<br />
makale sonuna eklenmelidir.<br />
-Şekil, resim/fotoğraflar ayrı birer .jpg, veya .gif dosyası olarak sisteme eklenmelidir.<br />
-Şekil, resim, tablo ve grafiklerde geçen kısaltmalar; şekil, resim, tablo ve grafiklerin alt satırında açıkça yazılmalıdır.<br />
-Daha önce basılmış şekil, resim, tablo ve grafik kullanılmış ise izin alınmalıdır ve bu izin açıklama olarak şekil, resim, tablo ve grafik açıklamasında<br />
belirtilmelidir.<br />
-Resimler/fotoğraflar renkli, ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır.<br />
Editöre Sunum Sayfası:<br />
Gönderilen makalenin kategorisi, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş olduğu, varsa çalışmayı maddi olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar<br />
ve varsa bu kuruluşların yazarlarla olan ilişkileri belirtilmelidir.<br />
Kapak Sayfası:<br />
Makalenin başlığı (Türkçe ve İngilizce), tüm yazarların ad-soyadları, akademik ünvanları, kurumları, iş telefonu-GSM, e-posta ve yazışma<br />
adresleri belirtilmelidir. Makale daha önce tebliğ olarak sunulmuş ise tebliğ yeri ve tarihi belirtilmelidir.<br />
Özetler:<br />
“Yazı Çeşitleri” bölümünde belirtilen şekilde hazırlanarak, makale metni içerisine yerleştirilmelidir.<br />
Anahtar Kelimeler:<br />
En az 3-5 adet, Türkçe ve İngilizce yazılmalıdır. İngilizce anahtar kelimeler “medical subject headings (MESH)”e uygun olarak verilmelidir.<br />
Türkçe anahtar kelimeler MESH terimlerinin aynen çevirisi olmalıdır.<br />
Teşekkür:<br />
Eğer çıkar çatışması, finansal destek, bağış ve diğer bütün editoryal (istatiksel analiz, İngilizce/Türkçe değerlendirme) ve/veya teknik yardım<br />
varsa, metnin sonunda sunulmalıdır.<br />
Kaynaklar:<br />
Orijinal basımı Türkçe olan kaynakların başlığı [] içinde ve İngilizce olarak yazılmalıdır. Kaynaklar makalede geliş sırasına göre yazılmalı ve<br />
metinde cümle sonunda noktalama işaretlerinden hemen önce “parantez içinde ( )” sayı olarak belirtilmelidir. Makalede bulunan yazar sayısı 6<br />
veya daha az ise tüm yazarlar belirtilmeli, 7 veya daha fazla ise ilk 6 isim yazılıp” ve ark.et al” eklenmelidir. Kaynak yazımı için kullanılan format<br />
index medicus’ta belirtilen şekilde olmalıdır. (bakınız: www.icmje.org). Kongre bildirileri, kişisel deneyimler, basılmamış yayınlar, tezler<br />
ve internet adresleri kaynak olarak gösterilemez.<br />
Kaynakların yazımı için örnekler (noktalama işaretlerine dikkat ediniz):<br />
Makale için:<br />
Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa numarası belirtilmelidir. (Yee AJ, Bae HW, Friess<br />
D, Roth SM, Whyne C, Robbin M,et al. The use of simvastatin in rabbit posterolateral lumbar intertransverse process spine fusion. Spine J<br />
2006;6:391-6.)<br />
Kitap için:<br />
Yazarların soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar<br />
belirtilmelidir. (Francis XC. Arthrodesis of the spine. In: Canale ST, Beaty JH, editors. Campbell’s operative orthopaedics. Vol. 2. 11th<br />
ed.Philadelphia: Mosby; 2008. p. 1851-53).<br />
Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için:<br />
Yazarların/editörün soyadları ve isimlerinin baş harfleri, bölüm başlığı, editörlerin ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve<br />
sayfalar belirtilmelidir. (Kumar V, Cotran RS, Robbins SL. Basic pathology. 5th ed.Philadelphia: W.B. Saunders; 1992. Çeviri Editörü: Çevikbaş<br />
U. Temel patoloji. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi ve Yüce Yayınları; 1994. s. 47-60.)<br />
Sadece on-line yayınlar için; DOI tek kabul edilebilir on-line referanstır.
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />
Editörden;<br />
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi bilimsel yayın organı ‘Boğaziçi Tıp Dergisi’ nin <strong>2017</strong> yılı ilk sayısı ile<br />
sizlerleyiz. Multidisipliner tıp dergimiz sizlerin yoğun ilgisi ile her geçen gün<br />
büyümeye devam etmektedir.<br />
Yeni yılda ilginizi çekeceğini düşündüğümüz ‘görsel tanı’ yazı tekniği ile<br />
yazılmış kısa vaka sunumlarına yer verilecektir. Daha çok radyolojik görüntülerin<br />
yer aldığı bu tip yazıların özellikle asistan arkadaşlarımızın eğitiminde önemli<br />
yer alacağını düşünmekteyiz. Ayrıca bu sayımızdan sonraki sayılarımızda<br />
makalelerinize DOI numarası verilecektir. Yazarlarımıza bu gelişmeyi duyurmak<br />
isteriz.<br />
Yılın ilk sayısı olması itibariyle verimli ve başarılı bir akademik yıl geçirmenizi<br />
ve <strong>2017</strong> yılında umutlarınızın gerçekleşmesini diliyoruz.<br />
Prof. Dr. İlknur Aktaş<br />
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, Eğitim Sorumlusu
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ<br />
<strong>2017</strong>; Cilt:4 Sayı:1<br />
Cilt (Volume) 4 Sayı (Number) 1<br />
<strong>2017</strong> Ocak<br />
İÇİNDEKİLER (Contents)<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Aytekin KAYMAKCI<br />
Editör<br />
İlknur AKTAŞ<br />
Editör Yardımcıları<br />
Yelda Buyru ÖZKURT<br />
Hacer Kuzu OKUR<br />
Feyza Ünlü ÖZKAN<br />
Tuba Cimilli ÖZTÜRK<br />
Burak Yağmur ÖZTÜRK<br />
Erdem DUYAR<br />
İstatiksel Danışma<br />
EMPİAR<br />
info@empiar.com<br />
Kapak Tasarım<br />
Burak BALCI<br />
Burak MENGİ<br />
Grafik Tasarım<br />
Yaşar ÖZER<br />
Baskı<br />
Arena Dijital<br />
İletişim<br />
E5 Karayolu Üzeri, İçerenköy<br />
Ataşehir, 34752 İSTANBUL<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00<br />
Faks: +90 (216) 578 30 00<br />
iaktas@hotmail.com<br />
B e d e l s i z d a ğ ı t ı l ı r<br />
KLİNİK ARAŞTIRMA (Clinical Research)<br />
Cranial MRI Findings in Patients with Hemifacial Spasm<br />
Hemifasiyal Spazm Olgularında Kranial MRI Bulguları<br />
Eren GÖZKE, Zehra AKTAN, Sıdıka S. TAŞDEMİR, Hilal T. TOZ, Pelin D. AK, Burcu S. ANIL<br />
Piriformis Sendromu Tedavisinde Ultrason Eşliğinde Enjeksiyonun Kısa Dönem Etkinliğinin<br />
Değerlendirilmesi<br />
Evaluation of Short-term Effectiveness of Ultrasound-guided Injection in Treatment of Piriformis Syndrome<br />
Duygu G. KÜLCÜ, Nilgün MESCİ, Sevilay Ç. BATIBAY, Aslıhan TARAKTAŞ, İlknur AKTAŞ<br />
D-DİMER’in Aci̇ l Servi̇ ste Kullanım Alanları ve Pulmoner Emboli̇ de Yaş ile İli̇ şkisi<br />
Usage Area of D-Dimer in Emergency Service and Relation of Dimer with Pulmonary Embolia<br />
Senem BIÇAKÇI, Fatma S. DOĞAN, Özlem GÜNEYSEL<br />
Retina Ven Tıkanıklığına Bağlı Tekrarlayan Makula Ödemi Olan Olgularda Deksametazon İmplantın<br />
6 Aylık Sonuçları<br />
A Six-month Experience with Dexamethasone Implant for Recurrent Macular Edema Secondary to Retinal<br />
Vein Occlusion<br />
Ayşe Y. KANRA, Meltem G. ALTINEL, Sevil A. YAYLALI, Aylin A. AKÇAKAYA<br />
Parsiyel Protez ile Tedavi Edilen Kalça Kırıklı Hastalarda Ameliyat Öncesi Aneminin Hastanede Kalış<br />
Süresi Üzerine Etkisi<br />
The Effect of Preoperative Anemia in Treatment of Hip Fractures with Partial Hip Arthroplasty On Hospital<br />
Length of Stay<br />
Serkan AKÇAY, Akif ALBAYRAK, Hakan BAHAR, Salih SÖYLEMEZ, Murat DEMİROĞLU, Necati<br />
EMİRHAN, Bülent KILIÇ<br />
Lateral Epikondilitli Hastalarda Ağrı, Eklem Hareket Açıklığı ve Kas Kuvvetinin Günlük Yaşam Aktiviteleri<br />
Üzerine Etkisi<br />
The Effect of Pain, Range of Motion and Muscle Strength on Activities of Daily Living in Patients with Lateral<br />
Epicondylitis<br />
Hülya Ç. HARTEVİOĞLU, Melek G. YAVUZER, Pınar AKPINAR<br />
OLGU SUNUMU (Case Report)<br />
Uvular Edema Due to Ecbalium Elaterium: A Case Report<br />
Ecbalium Elaterium Kullanımına Bağlı Gelişen Uvular Ödem: Olgu Sunumu<br />
Fatma S. DOĞAN, Merve GÜNEŞ, Özlem GÜNEYSEL, Vehbi ÖZAYDIN, Merve DEMİRELLER<br />
Acute Dyspnea After Subarachnoid Hemorrhage: Is it Neurogenic Pulmonary Edema?<br />
Subaraknoid Kanama Sonrası Akut Dispne: Bu Nörojenik Akciğer Ödemi mi?<br />
Fatih DOĞANAY, Rohat AK, Tevfik PATAN<br />
Amyand Herni̇ Cerrahi̇ Tedavi̇si̇nde Apendektomi̇ ve Fıtık Onarımı Nasıl Olmalı? Olgu Sunumu<br />
How Should the Appendectomy and Hernia Repair be in the Surgical Treatment of Amyand’s Hernia? Case Report<br />
Birol AĞCA, Yalın İŞCAN, Cihan ŞAHAN, Anıl ERGİN, İksan TAŞDELEN, Kemal MEMİŞOĞLU<br />
Primer Malign Beyin Tümörü ve Gebelik: İki Olgu Sunumu ve Literatür Taraması<br />
Primary Malignant Brain Tumours and Pregnancy: Two Case Reports and Literature Review<br />
Mehmet A. SARGIN, Murat YASSA, Ali F. RAMAZANOĞLU, Ali BÖREKÇİ, Emrah ORHAN, Niyazi TUĞ<br />
Sırt Ağrısı ile Bulgu Veren Akciğer Hamartomu Olgusu<br />
A Case of Lung Hamartoma Presenting with Back Pain<br />
Serap D. TAHTASAKAL, Hacer K. OKUR, Levent ALPAY, Burcu S. ANIL<br />
DERLEME (Review)<br />
Kas İskelet Sistemi Ultrasonografisi<br />
Musculoskeletal System Ultrasonography<br />
Aslıhan TARAKTAŞ<br />
1-3<br />
4-7<br />
8-15<br />
16-20<br />
21-25<br />
26-32<br />
33-34<br />
35-36<br />
37-39<br />
40-44<br />
45-47<br />
48-54<br />
ISSN: 2149-0287
Eren Gözke et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 1-3<br />
Clinical Research<br />
Cranial MRI Findings in Patients with Hemifacial Spasm<br />
Hemifasiyal Spazm Olgularında Kranial MRI Bulguları<br />
Eren GÖZKE 1 , Zehra AKTAN 1 , Sıdıka Sinem TAŞDEMİR 1 , Hilal Taştekin TOZ 1<br />
Pelin Doğan AK 1 , Burcu Seher ANIL 2<br />
1. University of Health Sciences, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Neurology Clinic<br />
2. University of Health Sciences, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Radiology Clinic<br />
ABSTRACT<br />
Background and Purpose: Clonic hemifacial spasm<br />
(HFS) is a disorder characterized by involuntary contractions<br />
of muscles innervated by facial nerve on one side<br />
of face and it negatively affects daily life. The aim of this<br />
study was to investigate cranial MRI findings in patients<br />
with HFS.<br />
Methods: Cranial MRI findings of 92 patients (53 female,<br />
39 male) who have HFS were evaluated radiologically.<br />
Results: Age range and mean ages of cases were 23-81<br />
and 55,5 ± 13,1, respectively. Cranial MRI was normal<br />
in 40 (43,4%) patients. We detected small vessel disease<br />
in 46 (50%), dolicoectasic basilar artery in 7 (7,6%),<br />
cerebral atrophy in 6 (6,5%), benign tonsillar ectopi in<br />
2 (2,1%), arachnoid cyst in pontocerebellar angle in 1<br />
(1,08%), pontocerebellar angle tumor in 1 (1,08%), and<br />
periventricular demyelinating plaque in 1 (1,08%) of the<br />
patients.<br />
Conclusions: Clonic HFS can occur due to any pathology<br />
in the course of facial nerve. In our patients cranial MRI<br />
showed direct irritation of facial nerve in only 9 (9,7%)<br />
cases (dolicoectasic basilar artery, arachnoid cyst and<br />
tumor in pontocerebellar angle). The presence of small<br />
vessel disease in half of the patients suggests relationship<br />
between atherosclerotic process and occurrence of clonic<br />
HFS.<br />
Keywords: clonic hemifacial spasm; facial nerve; cranial<br />
MRI<br />
ÖZET<br />
Amaç: Klonik hemifasiyal spazm (HFS) yüzün bir yarısında<br />
fasiyal sinir inervasyonlu kaslarda istemsiz çekilmelerin<br />
olduğu ve hastanın günlük yaşamının olumsuz olarak<br />
etkilendiği bir durumdur. Bu çalışmada klonik HFS tanısı<br />
konan olgularda kranial MR bulgularının değerlendirilmesi<br />
amaçlandı.<br />
Yöntem: Klinik olarak klonik HFS tanısı konulan 53’ü<br />
kadın (%57,6), 39’u erkek (%42,3) olmak üzere toplam 92<br />
hastanın kraniyal MR görüntülemeleri incelendi.<br />
Bulgular: Olguların yaş dağılımı 23-81 ve yaş ortalaması<br />
55,5 ± 13,1 idi. Kırk olguda (%43.4) kraniyal MR normal<br />
bulundu. Kırkaltı olguda (%50) küçük damar hastalığı ile<br />
uyumlu bulgular, 7 olguda (%7,6) dolikoektazik baziler<br />
arter, 6 olguda (%6,5) serebral atrofi, 2 olguda (%2,1)<br />
benign tonsiller ektopi, 1 olguda (%1,08) pontoserebellar<br />
köşede araknoid kist, 1 olguda (%1,08) pontoserebellar<br />
köşe tümörü, 1 olguda (%1,08) periventriküler demiyelinizan<br />
plaklar görüldü.<br />
Sonuç: Klonik HFS fasiyal sinirin seyri boyunca oluşan<br />
herhangi bir lezyona bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bizim<br />
olgularımızın sadece 9’unda(%9,7) kranial MR ile direkt<br />
olarak fasiyal siniri irrite eden patolojik bulgu (dolikoektazik<br />
baziler arter, pontoserebellar köşede araknoid kist,<br />
pontoserebellar köşe tümörü) gösterilebilmiştir. Olguların<br />
yarısında küçük damar hastalığının varlığı aterosklerotik<br />
sürecin klonik hemifasiyal spazmın oluşumuna zemin hazırladığını<br />
göstermektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: klonik hemifasial spazm; fasial sinir;<br />
kranial MRG<br />
Contact<br />
Corresponding Author: Eren GOZKE<br />
Address: Acibadem Mh. Cecen Sokak, Almond-hill Site, B-18, D:24,<br />
Uskudar, Istanbul, Turkiye<br />
Phone Number: +90 (532) 616 54 52<br />
E-mail: egozke@hotmail.com<br />
Submitted: 23.12.2016<br />
Accepted: 04.01.<strong>2017</strong><br />
- 1 -
Eren Gözke et al.<br />
INTRODUCTION<br />
Clonic hemifacial spasm (HFS) is a condition<br />
characterized by involuntary twitchings<br />
involving hemifacial muscles innervated by facial<br />
nerve which also effects daily life of the<br />
patient adversely. Generally, it starts from periorbital<br />
region, and gradually spreads to the lower<br />
part of the face. Occasionally, tonic muscle<br />
contractions can emerge. Nuclear part of the<br />
facial nerve which is also termed as seventh<br />
cranial nerve is situated in the pons. It arises<br />
from the junction between pons, and medulla<br />
oblongata, and exits intracranial space through<br />
meatus acousticus internus . Motor fibers innervating<br />
mimic muscles exit through stylomastoid<br />
foramen, and spread all over the face. Clonic<br />
HFS can manifest itself with nuclear, and<br />
infranuclear lesion of the facial nerve (1, 2).<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 1-3<br />
Its prevalence is 14.5, and 7.4 per 100.000<br />
female and male populations, respectively (1, 2).<br />
Needle electromyograms demonstrate onset<br />
of irregular motor unit potential discharges<br />
with higher frequency during clinically observed<br />
clonic contractions in affected muscles. In<br />
its etiology, vascular compression (dolicoectasic<br />
basilar artery, ectasic anterior, and posterior cerebellar<br />
artery, venous angioma, aneurysms, fistulas),<br />
demyelinating diseases as multiple sclerosis,<br />
previously experienced Bell’s paralysis,<br />
structural anomalies of the posterior fossa (Chiari<br />
malformation), infections (otitis, meningitis),<br />
tumors of the cerebellopontine corner (acoustic<br />
neurinoma, meningioma), parotid tumors, peripheral<br />
inflammation, and stroke (brainstem) can<br />
be enumerated (3-10).<br />
In this study we aimed to evaluate cranial<br />
MRI findings in cases diagnosed as clonic<br />
HFS.<br />
METHOD<br />
Cranial MR images of a total of 92 [53<br />
(57.6%) female, and 39 (42.3%) male patients]<br />
cases with clinical diagnosis of hemifacial<br />
spasm who were under botulinum toxin<br />
therapy were evaluated. T1, and T2-weighted<br />
axial FLAIR, and T2 weighted coronal, and sagittal<br />
sections were examined.<br />
RESULTS<br />
Mean age of the patients was 55.5 ± 13.1<br />
years (range, 23-82 yrs). In 40 cases (43.4%)<br />
cranial MRI findings were within normal limits.<br />
On MRI findings consistent with microvascular<br />
disease (n=46; 50%), dolicoectasic<br />
basilar artery (n=7; 7.6%), cerebral atrophy<br />
(n=6; 6.5 %), mastoiditis (n=5; 5.4%), benign<br />
tonsillar ectopy (n=2; 2.1%), arachnoid cyst of<br />
the pontocerebelar corner (n=1; 1.08%), and<br />
periventricular demyelinating plaques (n=1;<br />
1.08%) were seen. Cranial MRI findings of two<br />
cases with clonic hemifacial spasms are seen in<br />
Figure 1.<br />
DISCUSSION<br />
The first case of clonic HFS was reported<br />
by Schultze in the year 1875, and it was described<br />
by Gowers in detail in the year 1884. It<br />
generally becomes manifest during the fifth and<br />
sixth decades of life. It frequently starts by affecting<br />
m. orbicularis oculi, and gradually spreads<br />
to other muscles innervated by facial nerve. It is<br />
not a painful clinical picture.<br />
Figure 1: The cranial MR samples of two cases with clonic HFS. Left:<br />
Small vessel disease (T2 FLAIR, axial); Right: Dolichoectasia of basilary<br />
arter (T2, axial).<br />
- 2 -
Eren Gözke et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 1-3<br />
In many cases an apparent etiology cannot<br />
be revealed. In 40 % of the cases, hypertension is<br />
observed. Its pathogenetic mechanism has been<br />
explained by ephaptic transmission, reverberant<br />
activity at a nuclear level and kindling. Root entry/<br />
exit zone is the most vulnerable region to myelin<br />
damage because of communication between<br />
oligodendrocytes and Schwann cells (11, 12).<br />
Because of its typical characteristics and<br />
appearance, its diagnosis can be easily established,<br />
while in its differential diagnosis facial<br />
myokymia, unilateral blepharospasm, hemimasticatory<br />
spasm, facial chorea, facial tics, craniofacial<br />
tremor, oromandibular dystonia, and<br />
psychogenic contractions may be considered. In<br />
its treatment antiepileptic drugs; mainly valproic<br />
acid and clonazepam, levetiracetam, and baclofen<br />
may be mildly beneficial. However the most<br />
effective alternative is botulinum toxin injections<br />
despite recurrent treatment sessions at an<br />
average of 3 monthly intervals (1, 2). Botulinum<br />
toxin inhibits acetylcholine release at motor end<br />
plate to prevent convulsions. In appropriate cases,<br />
surgical decompression on facial nerve may<br />
be planned. Clonic HFS can manifest itself secondary<br />
to any lesion along the course of the facial<br />
nerve. On cranial MR, in only our 9 (9.7%)<br />
cases a pathology (dolicoectasic basilar artery,<br />
arachnoid cyst, and tumor of the pontocerebellar<br />
corner) which directly irritated facial nerve<br />
could be demonstrated. Since MR angiography<br />
cannot demonstrate its vicinity with surrounding<br />
tissues, it cannot provide additional information.<br />
Thin sections obtained during cranial MR from<br />
the exit site of the facial nerve may provide additional<br />
information.<br />
More frequent detection of clonic HFS in<br />
hypertensive patients supports its association<br />
with atherosclerosis. Presence of microvascular<br />
disease in half of our patients indicates that atherosclerotic<br />
process predisposes to the development<br />
of clonic hemifacial spasms.<br />
REFERENCES<br />
1. Chaudhry N, Srivastava A, Joshi L. Hemifacial spasm:<br />
The past, present and future. J Neurol Sci 2015; 15:27-<br />
31.<br />
2. Yaltho TC, Jankovic J. The many faces of hemifacial<br />
spasm: differential diagnosis of unilateral facial spasms.<br />
Mov Disord 2011;1:1582-92.<br />
3. Jespersen JH, Dupont E, Gelineck J, Lundorf E.<br />
Hemifacial spasm: magnetic resonance angiography.<br />
Acta Neurol Scand 1996;93:35-8.<br />
4. Jäger L, Reiser M. CT and MR imaging of the normal<br />
and pathologic conditions of the facial nerve. Eur J Radiol<br />
2001;40:133-46.<br />
5. Du C, Korogi Y, Nagahiro S, Sakamoto Y, Takada<br />
A, Ushio Y, Hirai T, Higashida Y, Takahashi M. Hemifacial<br />
spasm: three-dimensional MR images in the<br />
evaluation of neurovascular compression. Radiology<br />
1995;197:227-31.<br />
6. Chan LL, Lee E, Fook-Chong S, Tan EK. Case control<br />
MR-CISS and 3D TOF MRA imaging study of medullary<br />
compression and hypertension in hemifacial spasm. Mov<br />
Disord 2008;15:1820-4. doi: 10.1002/mds.22034.<br />
7. Uluduz D, Karaali-Savrun F, Gunduz A, Kiziltan ME.<br />
An unusual case of vascular loop syndrome. J Headache<br />
Pain 2007;8:242-4. Epub 2007 Sep 24.<br />
8. Deleu D, Mesraoua B. Hemifacial spasm resulting<br />
from vertebral artery dolichoectasia. Neurosciences (Riyadh)<br />
2005;10:304-6.<br />
9. Tan EK, Chan LL. Clinico-radiologic correlation in<br />
unilateral and bilateral hemifacial spasm. J Neurol Sci<br />
2004;15:59-64.<br />
10. Garibaldi DC, Miller NR. Tortuous basilar artery as<br />
cause of hemifacial spasm. Arch Neurol 2003;60:626-7.<br />
11. Defazio G, Berardelli A, Abbruzzese G, et al: Primary<br />
hemifacial spasm and arterial hypertension: a multicenter<br />
case–control study. Neurology 2000; 54:1198-1200.<br />
12. Tan EK, Chan LL, Lum SY, Koh P, Han SY, Fook-<br />
Chong SM, Lo YL, Pavanni R, Wong MC, Lim SH. Is<br />
hypertension associated with hemifacial spasm? Neurology<br />
2003; 28:343-4.<br />
- 3 -
Nilgün Mesci ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />
Klinik Araştırma<br />
Piriformis Sendromu Tedavisinde Ultrason Eşliğinde Enjeksiyonun<br />
Kısa Dönem Etkinliğinin Değerlendirilmesi<br />
Evaluation of Short-term Effectiveness of Ultrasound-guided Injection in Treatment of Piriformis Syndrome<br />
Duygu Geler KÜLCÜ ¹, Nilgün MESCİ ¹, Sevilay Çüçen BATIBAY 1<br />
Aslıhan TARAKTAŞ ², İlknur AKTAŞ ²<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
ÖZET<br />
Amaç: Piriformis sendromu (PS) olan hastalarda ultrason<br />
(US) eşliğinde steroid ve lokal anestezik (LA) enjeksiyonunun<br />
kısa dönem etkinliğini değerlendirmektir.<br />
Yöntem ve Gereçler: Piriformis sendromlu 17 hasta<br />
(14/3:kadın/erkek; yaş ortalaması 56.2±10.2 yıl) çalışmaya<br />
dahil edildi. PS tanısı klinik anamnez, piriformis<br />
kası üzerinde hassasiyet, Freiberg test, Pace bulgusu ve<br />
fleksiyon-adduksiyon-internal rotasyon (FAIR) test sonuçları<br />
ile konuldu. US eşliğinde enjeksiyon öncesi ve<br />
enjeksiyondan 1 hafta sonra tedavinin etkinliği; uzun<br />
süreli oturma sonrası vizüel ağrı skalası (VAS: 0-10), piriformis<br />
kası üzerinde derin palpasyonla hassasiyet (var/<br />
yok), Freiberg testi (pozitif/negatif), Pace bulgusu (pozitif/negatif)<br />
ve FAIR testi (pozitif/negatif) ile değerlendirildi.<br />
İstatistiksel analizlerde McNemar test ve Wilcoxon<br />
test kullanıldı.<br />
Bulgular: VAS ağrı skorlarının ortalaması 9.2±1.4’den<br />
3.7±0.1’e geriledi (p
Nilgün Mesci ve Ark.<br />
GİRİŞ<br />
Piriformis sendromu (PS); piriformis kasının<br />
(PK) hipertrofi, inflamasyon ya da anatomik<br />
varyasyonları nedeniyle siyatik sinire<br />
kompresyonuyla oluşan nöromusküler bir hastalıktır<br />
[1]. PS olan hastalarda sıklıkla siyatalji<br />
özelliklerine benzer şekilde ipsilateral kalça,<br />
uyluk ve bacakta uyuşma, karıncalanma ve<br />
ağrı semptomları görülür [2]. PS’nin herhangi<br />
bir ayırıcı klinik bulgusu ya da spesifik tanı kriteri<br />
olmadığından teşhisi zordur [3]. Tedavide<br />
nonsteroidal antiinflamatuar ajanlar, kas gevşetici<br />
ilaçlar, fizik tedavi modaliteleri ve germe<br />
egzersizleri önerilebilir. Konservatif tedaviden<br />
fayda görmeyen olgularda lokal anestezik ve<br />
steroid, botulinum toksin enjeksiyonları yapılabilir<br />
[4]. Bu yöntemlerle sonuç alınamayan<br />
durumlarda cerrahi uygulanabilir.<br />
Ağrılı bölgeye anatomik landmarkları kullanarak<br />
yapılan kör enjeksiyonların yanı sıra<br />
elektromiyografi, floroskopi, bilgisayarlı tomografi<br />
(BT), manyetik rezonans (MR) ve son<br />
yıllarda kullanımı artan ultrasonografi (USG)<br />
ile PK lokalizasyonunu doğrulayarak enjeksiyonlar<br />
yapılmaktadır [4-7].<br />
Biz de çalışmamızda PS’lİ hastalarda USG<br />
eşliğinde gerçekleştirilen lokal anestezik (LA)<br />
ve steroid enjeksiyonunun kısa dönem etkinliğini<br />
değerlendirmeyi amaçladık.<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />
USG eşliğinde yapılan enjeksiyonlarda ultrason<br />
cihazının (Mindray marka, DC-T6 model,<br />
China) 2.5-5 MHz frekanslı konveks probu kullanıldı.<br />
Hasta prone pozisyonda iken öncelikle<br />
ultrason probu transvers pozisyonda tutularak<br />
sakral hiatus belirlendi. Daha sonra prob lateral<br />
yönde trokanter majusa doğru hareket ettirildi.<br />
PK gluteus maksimus kasının derininde, medial<br />
kenardaki iliumun yüzeyinde görüntülendi (Şekil<br />
1).<br />
Tablo 1: Klinik bulguların tedavi öncesi ve tedavi sonrası<br />
karşılaştırılması.<br />
Tedavi<br />
öncesi<br />
Tedavi<br />
sonrası<br />
p<br />
değeri<br />
PK hassasiyeti (n%) 17 (%100) 3 (%18)
Nilgün Mesci ve Ark.<br />
Ağrı değerlendirmesi için 0-10 ölçekli vizüel<br />
analog skala (VAS) kullanılmış ve uzun süreli<br />
oturma ile kalça ve/veya bacağa yayılan ağrı<br />
değerlendirilmişti. İstatistiksel değerlendirmede<br />
tanımlayıcı istatistiklerin yanısıra bağımlı değişkenler<br />
McNemar test ve Wilcoxon test ile analiz<br />
edildi.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />
bölge, kalça ve bacaklarda ağrıya neden olur.<br />
Hastanın uzun süreli oturması bu ağrının şiddetini<br />
arttırır. Ağrı yürümekle ve kalça iç rotasyonu<br />
ile gluteal bölge ve uyluk arka yüze yayılır,<br />
parestezi de görülebilir. Siyataljinin eşlik ettiği<br />
bel ağrısı vakalarının %6-8’inin PS ile ilişkili<br />
olduğu bildirilmiştir [10]. Sakroiliak eklemdeki<br />
artritik değişikliklerin PK’ının inflamatuar<br />
değişimlerine ve bunun da siyataljiye neden<br />
olabileceği ilk defa 1928 yılında Yeoman tarafından<br />
bildirilmiştir [11]. Günümüzdeki PS<br />
tanımı, 1947’de Robinson’un 6 belirgin özelliği<br />
tanımlamasıyla başlamıştır; 1) Lokal travma<br />
öyküsü, 2) Kalça ve siyatik sinir trasesinde<br />
ağrı, yürümede zorluk, 3) Alt ekstremiteyi kaldırma<br />
ve eğilme sırasında ağrı ve kalça kaslarını<br />
germe sonucu rahatlama, 4) PK’ına derin<br />
palpasyonla hassasiyet, kasın sosis şeklinde<br />
palpasyonu, 5) Pozitif Lasegue testi, 6) Gluteal<br />
atrofi [12].<br />
Şekil 1: Ultrasonografi ile piriformis kasının görüntülenmesi.<br />
BULGULAR<br />
Çalışmaya dahil edilen 17 olgunun 14’ü<br />
kadın, 3’ü erkek ve yaş ortalamaları 56.2±10.2<br />
yıl idi. VAS ağrı skorlarının ortalaması enjeksiyon<br />
öncesi 9.2±1.4’den enjeksiyon sonrası 1.<br />
hafta 3.7±0.1’e geriledi (p
Nilgün Mesci ve Ark.<br />
Kasın direkt görüntülenmesini ve iğnenin<br />
doğru pozisyonlandırılmasını sağlayamaması<br />
başlıca limitasyonlarıdır [19].<br />
Finnof ve ark. kadavra çalışmasında floroskopi<br />
ile kontrast madde enjekte ederek PK<br />
ve iğne lokalizasyonu doğruluğunun ancak<br />
%30 oranında sağlanabildiğini gösterdikleri<br />
çalışmada USG’nin %95 doğrulukla validasyonunu<br />
bildirmişlerdir [20]. Fabregat ve ark.<br />
yaptıkları fizibilite çalışmasında, PS’de botulinum<br />
toksin enjeksiyonu için kılavuz olarak<br />
kullandıkları USG’nin güvenilirliğini BT ile<br />
değerlendirmişler ve USG’nin kolay ulaşılabilir<br />
olması, radyasyon maruziyetine neden<br />
olmaması gibi avantajları ile daha güvenilir<br />
ve basit bir prosedür olduğunu belirtmişlerdir<br />
[21]. Çalışmamızda USG kılavuzluğunda gerçekleştirdiğimiz<br />
PK enjeksiyonlarımızla ağrı<br />
ve klinik iyileşmede başarılı sonuçlar elde ettik.<br />
Enjeksiyon materyali olarak ise LA,<br />
LA+steroid ve botulinum toksin kullanılabilir.<br />
LA ve steroid PK enjeksiyonu için en<br />
sık kullanılan ilaçlardır. Solüsyon materyali<br />
olarak LA’nın uzun etkili steroid ile karıştırılması<br />
önerilmektedir [22]. Diğer taraftan,<br />
Mısırlıoğlu ve ark.’nın PS tedavisinde LA ve<br />
LA+ steroid enjeksiyonlarını karşılaştırdıkları<br />
çalışmada her ikisinin de klinik olarak etkili<br />
olduklarını ve birbirlerine üstünlüklerinin olmadığını<br />
göstermişlerdir [16]. Çalışmamızda<br />
PK’da şişme ve inflamasyona bağlı siyatik sinir<br />
tuzaklanması olma ihtimaline karşı enjeksiyon<br />
materyali olarak LA+ steroid kombinasyonunu<br />
kullanmayı tercih ettik.<br />
Çalışmamızın en önemli limitasyonu retrospektif<br />
dizayn olmasıdır. Bunun yanında<br />
hasta sayısının göreceli olarak az olması ve<br />
takip süresinin kısa olması da çalışmanın limitasyonlarıdır.<br />
Sonuç olarak; USG eşliğinde lokal anestezikle<br />
kombine steroid enjeksiyonu PS’li<br />
hastalarda etkili ve güvenli bir tedavi seçeneğidir.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Hopayian K, Song F, Riera R, Sambandan S. The clinical<br />
features of the piriformis syndrome: a systematic review. Eur<br />
Spine J 2010;19:2095-109.<br />
2. Fishman LM, Dombi GW, Michaelsen C, Ringel S, Rozbruch<br />
J, Rosner B, et al. Piriformis syndrome: Diagnosis, treatment,<br />
and outcome – a 10-year study. Arch Phys Med Rehabil<br />
2002;83:295-301.<br />
3. Benzon HT, Katz JA, Benzon HA, Iqbal MS. Piriformis syndrome:<br />
anatomic considerations, a new injection technique,<br />
and a review of the literature. Anesthesiology 2003;98:1442-8.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 4-7<br />
4. Hulberta A, Deyleb GD. Differential diagnosis and conservative<br />
treatment for piriformis syndrome: a review of the<br />
literature. Curr Orthop Pract 2009;20:313-9.<br />
5. Huerto APS, Yeo SN, Ho KY. Piriformis muscle injection using<br />
ultrasonography and motor stimulation – report of a technique.<br />
Pain Physician 2007;10:687-90.<br />
6. Fanucci E, Masala S, Sodani G, Varrucciu V, Romagnoli<br />
A, Squillaci E, et al. CT-guided injection of botulinic toxin for<br />
percutaneous therapy of piriformis muscle syndrome with preliminary<br />
MRI results about denervative process. Eur Radiol<br />
2001;11:2543-8.<br />
7. Fishman SM, Caneris OA, Bandman TB, Audette JF, BorsookD.<br />
Injection of the piriformis muscle by fluoroscopic<br />
and electromyographic guidance. Reg Anesth Pain Med<br />
1998;23:554-9.<br />
8. Boyajian-O’Neill LA, McClain RL, Coleman MK, Thomas<br />
PP. Diagnosis and management of piriformis syndrome: an osteopathic<br />
approach. J Am Osteopath Assoc 2008;108:657-64.<br />
9. Solheim LF, Siewers P, Paus B. The piriformis muscle syndrome<br />
- Sciatic nerve entrapment treated with section of the<br />
piriformis muscle. Acta Orthop Scand 1981;52:73-5.<br />
10. Hallin RP. Sciatic pain and the piriformis muscle. Postgrad<br />
Med 1983;74:69-72.<br />
11. Yeoman W. The relation of arthritis of the sacro-iliac joint to<br />
sciatica, with an analysis of 100 cases. Lancet 1928;212:1119-<br />
23.<br />
12. Robinson D. Piriformis muscle in relation to sciatic pain.<br />
Am J Surg 1947;73;355-8.<br />
13. Rodrigue T, Hardy RW. Diagnosis and treatment of piriformis<br />
syndrome. Neurosurg Clin N Am 2001;12:311-9.<br />
14. Vandertop WP, Bosma NJ. The piriformis syndrome, a case<br />
report. J Bone Joint Surg Am 1991;73:1095-7.<br />
15. Michel F, Decavel P, Toussirot E, Tatu L, Aleton E, Monnier<br />
G, et al. The piriformis muscle syndrome: an exploration of<br />
anatomical context, pathophysiological hypotheses and diagnostic<br />
criteria. Ann Phys Rehabil Med 2013;56:300-11.<br />
16. Misirlioglu TO, Akgun K, Palamar D, Erden MG, Erbilir<br />
T. Piriformis syndrome: Comparison of the effectiveness of local<br />
anesthetic and corticosteroid injections: A double-blinded,<br />
randomized controlled study. Pain physician 2015;18:163-71.<br />
17. Jankovic D, Peng P, and Zundert A. Brief review: Piriformis<br />
syndrome: Etiology, diagnosis, and management. J Can<br />
Anesth 2013;60:1003-12.<br />
18. Jeong HS, Lee GY, Lee EG, Joe EG, Lee JW, Kang HS.<br />
Long-term assessment of clinical outcomes of ultrasoundguided<br />
steroid injections in patients with piriformis syndrome.<br />
Ultrasonography 2015;34:206-10.<br />
19. Peng P, Narouze S. Ultrasound-guided interventional procedures<br />
in pain medicine: a review of anatomy, sonoanatomy,<br />
and procedures: part I: nonaxial structures. Reg Anesth Pain<br />
Med 2009;34:458-74.<br />
20. Finoff JT, Hurdle MF, Smith J. Accuracy of ultrasoundguided<br />
versus fluoroscopically guided contrast-controlled<br />
piriformis injections: a cadaveric study. J Ultrasound Med<br />
2008;27:1157-63.<br />
21. Fabregat G, Roselló M, Asensio-Samper JM, Villanueva-<br />
Pérez VL, Martínez-Sanjuan V, Andrés JD, et al. Computer-tomographic<br />
verification of ultrasound-guided piriformis muscle<br />
injection: a feasibility study. Pain physician 2014;17:507-13.<br />
22. Johansson A, Hao J, Sjolund B. Local corticosteroid application<br />
blocks transmission in normal nociceptive C-fibres.<br />
Acta Anaesthesiol Scand 1990;34:335-8.<br />
- 7 -
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
Klinik Araştırma<br />
D-DİMER’in Aci̇ l Servi̇ ste Kullanım Alanları ve<br />
Pulmoner Emboli̇ de Yaş ile İli̇ şkisi<br />
Usage Area of D-Dimer in Emergency Service and Relation with Age in Pulmonary Embolism<br />
Senem BIÇAKÇI 1 , Fatma Sarı DOĞAN 1 , Özlem GÜNEYSEL 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
ÖZET<br />
Amaç: Acil servise herhangi bir nedenle başvuran ve klinik<br />
kuşku sonrasında D-Dimer (DD) bakılan hastalarda;<br />
DD kullanım alanı ve sıklığı; pulmoner emboli (PE) ön tanılı<br />
50 yaş üstü hastalarda DD eşik değeri için “yaş x 10”<br />
formülünün kullanılması ile DD’nin yaşa göre duyarlılığı<br />
ve özgüllüğü araştırıldı.<br />
Yöntem ve Gereçler: 1 Ocak–31 Aralık 2014 tarihleri<br />
arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kartal Dr. Lütfi<br />
Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran 1593<br />
hasta çalışmaya dâhil edildi. DD immunoturbidimetrik<br />
yöntemle ölçüldü ve 500 ng/ml eşik değer olarak alındı.<br />
Bulgular: DD düzeyi olguların 747’sinde (%46,9) 500<br />
ng/ml altında, 846’sında (%53,1) 500 ng/ml ve üzerinde<br />
saptandı. DD 500 ng/ml ve üzeri olan olguların yaş ortalaması<br />
62,17±20,36 (15-113) yıldır. %54,1’i (n=458) kadındı.<br />
DD≥500 ng/ml olanların tanı dağılımında en yüksek<br />
oran %19.1 ile akciğer hastalıklarında, görüntüleme<br />
yöntemi olarak en fazla %43,9 ile (n=371) PAAC istendiği<br />
saptandı. DD’nin pulmoner emboli için duyarlılığı % 90,<br />
özgüllüğü % 88, negatif öngörü değeri ise % 99 olarak<br />
saptandı. Derin ven trombozu için ise DD’nin duyarlılığı<br />
% 93, özgüllüğü % 97, negatif öngörü değeri ise % 99<br />
olarak saptandı.<br />
Sonuç: Pulmoner emboli ve derin ven trombozu için<br />
DD’nin duyarlılık, özgüllük ve özellikle negatif öngörü<br />
değeri oldukça yüksektir. Pulmoner emboli şüphesi olan<br />
50 yaş ve üzeri hastalarda D-dimer eşik değeri için “yaş x<br />
10 ng/ml” formülü kullanıldığında DD’nin duyarlılığı ile<br />
özgüllüğü artmaktadır.<br />
Anahtar Kelimeler: acil servis; D-dimer, venöz tromboemboli<br />
ABSTRACT<br />
Aim: To investigate D-dimer’s area and frequency of use<br />
in patients admitted to emergency department. In addition;<br />
D-dimer’s sensitivity and specificity by age with the<br />
use of the formula “age x 10” in patients older then fifty<br />
years old suspected of pulmonary embolism.<br />
Materials and Method: One thousand and five hundred<br />
and ninety three patients admitted to University of Health<br />
Sciences Kartal Dr. Lütfi Kırdar Education and Research<br />
Hospital Emergency Department between 1st January<br />
and 31st December 2014 were included in the study. Plasma<br />
D-dimer levels were measured by immunoturbidimetric<br />
assay and cut-off value is considered 500 ng/ml.<br />
Results: Plasma D-dimer level of 747 patients’ (46,9%)<br />
were less than 500 ng/ml, 846 patients (53,1%) had a<br />
D-dimer above 500 ng/ml. In the high measured D-dimer<br />
group, the mean age of the patients 62,17±20,36 (15-113)<br />
years. 54,1% (n=458) were female. Pulmonary disease<br />
(19.1%) was the most frequent diagnosis and most required<br />
imaging modality was chest x-ray (43,9%) in the<br />
high measured D-dimer group. Sensitivity, specificity and<br />
negative predictive value of D-dimer for pulmonary embolism<br />
were 90%, 88% and 99%, respectively. Sensitivity,<br />
specificity and negative predictive value of D-dimer for<br />
deep vein thrombosis were 93%, 97% and 99%, respectively.<br />
Conclusion: Sensitivity, specificity and especially negative<br />
predictive value of D-dimer for pulmonary embolism<br />
and deep vein thrombosis are very high. In patients older<br />
than fifty years old suspected of pulmonary embolism, the<br />
formula “age x 10 ng/ml” can be used for the D-dimer’s<br />
cut-off value therefore sensitivity and specificity of<br />
D-dimer’s are increased.<br />
Keywords: emergency department; D-dimer; venous<br />
thromboembolism<br />
İletişim Bilgileri:<br />
Sorumlu Yazar: Senem BIÇAKÇI<br />
Adres: SBÜ Kartal Dr Lütfi Kırdar Eğt. ve Arş. Hast. Acil Tıp Kliniği, Şemsi<br />
Denizer Caddesi, E-5 Karayolu Cevizli Mevkii 34890 Kartal, İstanbul<br />
Tel: +90 (536) 263 80 73<br />
E-Posta: senembicakci@yahoo.com<br />
Makale Geliş: 10.01.<strong>2017</strong><br />
Makale Kabul: 11.01.<strong>2017</strong><br />
- 8 -
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
GİRİŞ ve AMAÇ<br />
D-dimer (DD); herhangi bir nedenden<br />
dolayı pıhtılaşma sisteminin aktifleşmesi ile<br />
meydana gelen çapraz bağlı fibrinin, plazmin<br />
tarafından parçalanması sonucu oluşan bir fibrin<br />
yıkım ürünüdür. Tromboliz ile fibrinolizin<br />
eş zamanlı aktivasyonu nedeniyle, akut pıhtı<br />
varlığında plazmadaki DD düzeyleri artmaktadır.<br />
İleri yaş, gebelik, kanser, travma gibi pek<br />
çok klinik tabloda DD düzeyinde artış saptanmaktadır<br />
(1). Plazma DD yarılanma ömrü yaklaşık<br />
8 saattir ve semptomatik pulmoner emboli<br />
(PE) sonrası muhtemelen en az üç gün anormal<br />
yüksek seyreder (2). Tanı için, klinik bulgu<br />
ve semptomlar yetersiz kaldığından; objektif<br />
testlere ihtiyaç duyulmaktadır. Non-invaziv ve<br />
objektif olduğu için DD; klinik skorlamalar ile<br />
beraber düşük riskli hastalarda derin ven trombozu<br />
(DVT) ve PE tanısını dışlamakta sıklıkla<br />
kullanılmaktadır. Ayrıca son yıllarda PE saptanan<br />
hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda (3-<br />
5) DD eşik değerinin yaş ile korelasyon gösterdiği<br />
saptanmıştır.<br />
DD’nin, acil servislerde (AS) en yaygın<br />
kullanım alanı venöz tromboemboli (VTE) (1,<br />
6) ve yaygın damar içi pıhtılaşma (DİK) tanısıdır<br />
(7). AS’lere son yıllarda ileri yaşta, kanser<br />
hastalığı olan ayrıca cerrahi, travma öyküsü ve<br />
hareket kısıtlılığı olan; altta yatan bu risk faktörlerinden<br />
dolayı tromboz eğilimi daha yüksek<br />
hastaların başvurusu artmaktadır. Bu hastalarda<br />
DD bakıldığında yüksek saptanmakta; ayırıcı<br />
tanı olarak VTE ve PE düşünüldüğünde kesin<br />
tanıya gidilmesi için ileri tetkik gerektireceğinden<br />
AS hekimlerinin iş yükünü arttırmaktadır.<br />
Bununla beraber, AS’de yapılan DD analizinin<br />
tanı grupları, görüntüleme yöntemleri ile hastaneye<br />
yatış, sevk ve mortalite oranları ile ilgili<br />
yapılmış çalışma sayısı oldukça azdır. Klinik<br />
takipte tanı koydurucu olarak DD, en sık olarak<br />
VTE tanısı ve takibinde kullanılır. Hastanede<br />
yatan, ileri yaşta ve eşlik eden hastalıkları olan<br />
hastalarda DD testinin güvenilirliği düşüktür.<br />
Yaşa göre DD testinin özgüllüğü değişmektedir.<br />
Genç-erişkin (
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
DD değeri 500 ng/ml ve üzeri olan olguların<br />
yaşları 15 ile 113 yıl arasında değişmekte<br />
olup, ortalama yaş 62,17±20,36 yıl olarak saptanmıştır.<br />
DD değeri 500 ng/ml ve üzeri olan<br />
olguların %54,1’i (n=458) kadındı.<br />
DD 500 ng/ml altında olanların ortalama<br />
değerlerinin dağılımında en yüksek değer sepsis;<br />
en düşük değer ise intoksikasyon tanılı olgularda<br />
saptanmıştır (Şekil 1).<br />
DD 500 ng/ml ve üzerinde olan olgularda<br />
görüntüleme yöntemi olarak en fazla<br />
%43,9’una (n=371) PAAC istenmiştir (Şekil<br />
2). Tanı dağılımında en yüksek oran %19.1 ile<br />
akciğer hastalıklarında saptanmıştır (Şekil 3).<br />
Şekil 4’de DD yüksek saptanan grupta ortalama<br />
değerlerin dağılımında en yüksek değer;<br />
pre-eklampsi tanılı olgularda 9022,00±4351,54<br />
ng/ml olarak saptanmıştır. Bu olguların DD<br />
düzeyleri 5945 ile 12099 ng/ml arasında değişmektedir.<br />
En düşük değer ise 2139,55±2945,78<br />
ng/ml olarak intoksikasyon tanılı olgularda<br />
saptanmıştır. Bu olguların DD ölçümleri 500<br />
ile 10.000 ng/ml arasında değişmektedir.<br />
Hastaların yatırıldığı servisler bazında sırasıyla<br />
en sık Göğüs Hastalıkları, İç Hastalıkları<br />
ve Genel Cerrahi Kliniği gelmektedir (sırasıyla<br />
%21,5; %20,9; %11,6) (Şekil 5). DD yüksek<br />
saptanan grupta 50 yaş altı olan olgularda yaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
ile DD arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki<br />
saptanmazken (r=0,043; p=0,514; p>0,05);<br />
yaş >51 olan grupta, yaş ile DD ilişkisi incelendiğinde<br />
aralarında istatistiksel olarak pozitif<br />
yönde zayıf düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır<br />
(r=0,110; p=0,006; p
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
Şekil 2: D-dimer 500 ve Üzerinde Olan Olgularda Kullanılan Görüntüleme Yöntemleri.<br />
Şekil 3: D-dimer’ı 500 ve Üstü Olan Olguların Son Tanılara Göre Dağılımları.<br />
- 11 -
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
Şekil 4: Son Tanılara Göre D-dimer (500 ve Üzeri) Ortalama Değerlerinin Dağılımları.<br />
Şekil 5: D-dimer 500 ve Üzerinde Olan Olguların Kliniklere Göre Yatış Dağılımları.<br />
- 12 -
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
Şekil 6: Pulmoner Emboli Tanısı Alan Olgularda Yaş ile D-dimer (ng/ml) İlişkisi.<br />
Tablo 1: Yaş Gruplarına Göre D-dimer Dağılımları.<br />
D-dimer (ng/ml)<br />
YAŞ<br />
N<br />
Ortalama SD Medyan Minimum Maksimum<br />
81 184 3759,81 3420,01 2635 506 18771<br />
Toplam 846 3406,30 3760,75 1832 500 49013<br />
Tablo 2: Derin Ven Trombozu İçin Ön Tanı ile Son Tanı Uyumu.<br />
Son Tanı<br />
DVT (+) DVT (-) Toplam<br />
n % n % n %<br />
DVT (+) 14 1,7 20 2,4 34 4,0<br />
Ön tanı DVT (-) 1 0,1 811 95,9 831 98,2<br />
Toplam 15 1,8 812 96,0 846 100<br />
Duyarlılık 93,33<br />
Özgüllük 97,59<br />
Pozitif prediktif değeri 41,17<br />
Negatif prediktif değeri 99,88<br />
Tablo 3: Pulmoner Emboli İçin Ön Tanı İle Son Tanı Uyumu.<br />
Son Tanı<br />
PE (+) PE (-) Toplam<br />
n % n % n %<br />
PE (+) 29 3,4 96 11,3 125 14,8<br />
Ön tanı PE (-) 3 0,4 718 84,6 814 96,2<br />
Toplam 32 3,8 721 85,2 846 100<br />
Duyarlılık 90,62<br />
Özgüllük 88,21<br />
Pozitif prediktif değeri 23,20<br />
Negatif prediktif değeri 99,58<br />
- 13 -
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
TARTIŞMA<br />
DD, AS’lerde oldukça sık istenen tetkiklerden<br />
olup NPD’si yüksek; ancak PPD’si düşüktür<br />
(7). Tanı algoritmalarında düşük ve orta<br />
riskli hastalarda VTE dışlanması ve DİK tanısının<br />
teyit edilmesinde kullanılmaktadır (2, 10,<br />
11). AS’de geniş kapsamda son tanıya ulaşma<br />
yönünde yardımcı olmamakla beraber; DVT,<br />
PE gibi ayırıcı tanıları dışlamak için ek görüntüleme<br />
yöntemleri gerektiğinden klinisyene iş<br />
yükü olarak geri dönüşü olmaktadır.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
ise olguların %1,8’ine DVT tanısı konulmaktadır.<br />
Ön tanıda olguların %41’i doğru olarak<br />
DVT şeklinde tahmin edilebilmiştir. DVT için<br />
DD’nin duyarlılığı %93, özgüllüğü %97 olarak<br />
saptanmıştır. PPD %41, NPD ise %99’dur.<br />
Farklı çalışmalarda benzer sonuçlar bildirilmiş<br />
olsa da; en yüksek NPD çalışmamıza aittir. Sartori<br />
ve Larsen’in çalışmalarında bu oranlar bizim<br />
çalışmamıza göre daha düşük bildirilmiştir<br />
(sırasıyla %98 ve 84) (17-18). Oranlar arasındaki<br />
bu fark büyük olasılıkla hasta sayıları arasındaki<br />
değişkenlikten kaynaklanmaktadır.<br />
Elde ettiğimiz verilerde ön tanıda olguların<br />
%14,8’i PE tanısı alırken; son tanıda<br />
%3,8’ine PE tanısı konulmaktadır. Ön tanıda<br />
olguların %23,2’si doğru olarak tahmin edilebilmiştir.<br />
DD’nin PE için duyarlılığı %90, özgüllüğü<br />
%88 olarak saptanmıştır. PPD %23,<br />
NPD ise %99’dir. Çeşitli çalışmalarda benzer<br />
sonuçlar bildirilmiş olsa da; en yüksek NPD<br />
çalışmamıza aittir. Sanjuán, NPD %99 olarak<br />
belirtmiş; ancak Deonarine ile Yin Z NPD’yi<br />
sırasıyla %93 ve %91 olarak bildirmişlerdir.<br />
Oranlar arasındaki bu fark büyük olasılıkla<br />
hasta sayısından kaynaklanmaktadır. Bizim<br />
çalışmamız ve Sanjuán’ın çalışmalarında binli<br />
sayılarda hastalarda veri değerlendirmesi yapılırken;<br />
Deonarine yüzlü, Yin Z ise onlu basamaklı<br />
hastalardan sonuç elde etmiştir (12-14).<br />
Çalışmamızda DD’nin PE için duyarlılığı %90<br />
iken; benzer olarak Sanjuán ile Deonarine sırasıyla<br />
%98 ve %95 saptamışlardır.<br />
Yin Z, duyarlılığı %82 olarak bildirmiştir.<br />
Bir önceki paragrafta da belirtildiği gibi oranlar<br />
arasındaki bu fark büyük olasılıkla hasta sayıları<br />
arasındaki değişkenlikten kaynaklanmaktadır.<br />
Ek olarak DD’nin ölçüm yöntemleri farklılık<br />
göstermektedir. DD ölçümü kalitatif (KL) ve<br />
kantitatif (KN) yöntemlerle yapılmaktadır (15).<br />
KN analiz için en sık kullanılan ELISA ile immünoturbidimetrik<br />
(Liatest, Tinaquant, Plus,<br />
MDA, IL-test) yöntemler iken; KL analiz için<br />
ise tam kan aglütinasyon (SimpliRED) ile lateks<br />
aglütinasyondur. ELISA ve turbidimetrik test en<br />
duyarlı olanlardır (12, 15, 16). Bizim, Sanjuán’ın<br />
(HemosIL HS 500) ve Yin Z’nin (Sysmex CA-<br />
7000) çalışmalarında DD, immünoturbidimetrik<br />
yöntemle analiz edilmiştir. Deonarine’de ise<br />
Accuclot (semi-kantitatif lateks aglütinasyon)<br />
yöntemi kullanılmıştır. DD için alınan eşik değer<br />
de sonuçlar için önem taşımaktadır.<br />
Bizim ve Sanjuán’ın çalışmalarında DD<br />
eşik değeri 500 ng/ml olarak kabul edilirken;<br />
Deonarine ve Yin Z‘de eşik değer sırasıyla 190<br />
ng/mL ile 1820 ng/ml (birimler göz önünde<br />
bulundurulmuştur) olarak alınmıştır. Ön tanıda<br />
olguların % 4’ü DVT tanısı alırken; son tanıda<br />
- 14 -<br />
DD’nin ölçüm yöntemi farklılık göstermektedir.<br />
Bizim ve Sartori’nin çalışmalarında<br />
DD immünoturbidimetrik yöntem ile analiz<br />
edilmiştir. Larsen ise üç farklı ELISA yöntemi<br />
[VIDAS New©, Auto Dimer© (KN lateks) ve<br />
Nycocard© (KN, hızlı)] kullanmıştır. Yukarıda<br />
da belirtildiği üzere DD için alınan eşik değer<br />
de sonuçlar için önem taşımaktadır. Bizim ve<br />
Sartori’nin çalışmalarında DD eşik değeri 500<br />
ng/ml olarak kabul edilmiştir. Larsen, 150-600<br />
ng/ml aralığında değişen sayılarda birkaç eşik<br />
değer belirtmiştir. DUS’un kullanıcı bağımlı<br />
olması gibi ek faktörler de elde edilen veriler<br />
arasında farklılık yaratabilmektedir.<br />
DD≥ 500 ng/ml olan hastalarda istenen<br />
görüntüleme yöntemlerinin analizinde en yüksek<br />
oranda görüntüleme yöntemi olarak PAAC<br />
gözlenirken, BTPA ve EKO’nun sayıca azlığı<br />
dikkat çekmektedir. Tanı algoritmasında yer<br />
almamasına rağmen (10); PAAC’in kısa süreli,<br />
maliyeti az, kolay, non-invaziv ve radyasyonu<br />
düşük olmasının bu sonucu etkilediğini düşünmekteyiz.<br />
PE için gebelerde DUS, PAAC ve<br />
V/Q kullanılabilmektedir (10,19). Çalışmamızda<br />
gebe hastalar da yer aldığı için DUS ve<br />
PAAC oranını etkilemektedir. PE için yüksek<br />
riskli/stabil olmayan hastalarda, EKO algoritmada<br />
hasta başı tanı yöntemi olarak yer alırken<br />
(10); hastanemiz AS’de EKO yapılmamaktadır.<br />
Bu faktör EKO’nun sayıca azlığının nedenini<br />
açıklayabilir. Yüksek riskli hastalarda tanı<br />
algoritmalarında önerilen görüntüleme yöntemi<br />
BTPA iken (10), sayıca az olmasında hastanemizde<br />
BTPA yapılmaması ve BTPA çekimi<br />
için dış merkeze ambulans ile sevk gerekmesi<br />
büyük rol oynamaktadır. EKO ve BTPA çekimi<br />
10 hastaya yapılmasına rağmen; PE tanısı ile<br />
göğüs hastalıkları servisine 65 hasta yatışı olmuştur.<br />
Bu da klinik şüphe ile yüksek riskli ve<br />
DD sonucu yüksek hastalar için antikoagülan<br />
tedavisinin düzenlendiğini düşündürmektedir.<br />
Sonuçlarda olguların en çok Göğüs Hastalıkları<br />
ve İç Hastalıkları servisine yatışı gözlenmektedir.<br />
Bu da DD’nin VTE tanı algoritmalarında<br />
olması gerektiğini düşündürmektedir ancak bu
Senem Bıçakçı ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 8-15<br />
başka bir çalışma konusudur. Bununla beraber,<br />
böbrek ve karaciğer yetmezliği gibi pıhtılaşma<br />
faktörleri, fibrin üretimi ile yıkımının etkilendiği,<br />
kanama eğiliminin arttığı, inflamatuvar sitokinlerin<br />
salınımının arttığı klinik durumlarda<br />
DD’nin arttığını desteklemektedir. 50 yaş altı<br />
ve DD≥500 ng/ml olanlarda, yaş ile DD arasında<br />
istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmazken;<br />
51 yaş üstü grupta; yaş ile DD ilişkisi incelendiğinde<br />
aralarında istatistiksel olarak pozitif<br />
yönde zayıf düzeyde anlamlı ilişki saptanmıştır<br />
(r=0,110; p=0,006; p
Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />
Klinik Araştırma<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />
Retina Ven Tıkanıklığına Bağlı Tekrarlayan Makula Ödemi Olan Olgularda<br />
Deksametazon İmplantın 6 Aylık Sonuçları<br />
A Six-month Experience with Dexamethasone Implant for Recurrent Macular Edema Secondary to Retinal Vein Occlusion<br />
Ayşe Yağmur KANRA 1 , Meltem Güzin ALTINEL 2 , Sevil Arı YAYLALI 3<br />
Aylin Ardagil AKÇAKAYA 3<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı<br />
3. Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı<br />
ÖZET<br />
Amaç: Retina ven tıkanıklığına (RVT) bağlı tekrarlayan<br />
makula ödemi olan olgularda uygulanan bir intravitreal<br />
deksametazon implant (IDI) sonrası 6 aylık sonuçların<br />
değerlendirilmesi.<br />
Yöntem ve Gereçler: RVT’ye bağlı makula ödemine sahip<br />
naif olmayan 20 gözde IDI sonrası santral makula kalınlığı<br />
(SMK), en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK)<br />
ve diğer yan etkiler 1. hafta, 1.ay ve nüksten dolayı (3-6<br />
ay arası) enjeksiyon tekrarı yapılana kadar her ay olmak<br />
üzere retrospektif olarak incelendi. Nüks kararı 1 sıra<br />
EİDGK kaybına eşlik eden OCT’de sıvının tekrar belirmesi<br />
olarak belirlendi.<br />
Bulgular: Çalışmadaki 14 göz retina ven dal tıkanıklığı<br />
(RVDT) ve 6 göz retina ven kök tıkanıklığına (RVKT) sahipti.<br />
Ortalama yaş 63.7±10.3 iken hastaların %60’ı kadındı.<br />
Hem ortalama EİDGK hem de SMK değerleri 1.<br />
hafta, 1, 2, 3 ve 4. aylarda (p
Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />
GİRİŞ<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />
Retina ven tıkanıklığı (RVT) retinanın oldukça<br />
yaygın rastlanan damarsal bir hastalığıdır<br />
ki gelişmiş ülkelerde diyabetten sonra görme<br />
kaybına yol açan en yaygın sebeptir (1).<br />
Maküler ödem (MÖ) de hem retina dal hem de<br />
kök tıkanıklıklarında oluşan en sık komplikasyondur<br />
(2-3).<br />
Önceki çalışmalarda MÖ; artmış venöz<br />
basınçtan kaynaklanan hidrostatik etkilere ve<br />
vasküler tıkanma sonucu meydana gelen iskeminin<br />
tetiklediği vasküler endotelyal büyüme<br />
faktörü (VEGF) ve interlökin-6 (IL-6) gibi<br />
antienflamatuar sitokinlerin salınmasına bağlanmıştır.<br />
Böylece vasküler geçirgenlikte artış,<br />
vazodilatasyon ve iç kan-retina bariyerinde bozulma<br />
meydana gelir (4-6).<br />
Steroidler oldukça kuvvetli anti-enflamatuar<br />
ve anti-ödematöz etkilere sahiptir. Hem<br />
prostaglandin ve lökotrienlerin oluşumunu<br />
hem de VEGF üretiminin inhibisyonu, vasküler<br />
geçirgenliğin azaltılması, lökosit migrasyonunun<br />
engellenmesi ve endotelyal sıkı<br />
bağlantıların stabilize edilmesi gibi oldukça<br />
potent yolaklarla MÖ azaltmada oldukça etkilidirler.<br />
İskemik olmayan RVKT’ye bağlı<br />
makula ödemi tedavisinde intravitreal olarak<br />
uygulanan triamsinolon ile hem görme keskinliğini<br />
artırmada hem de retina kalınlığını<br />
azaltmada olumlu sonuçlar elde edince gözlem<br />
daha fazla kabul edilebilir bir seçenek olmaktan<br />
çıkmıştır (7).<br />
RVDT olgularında ise uygulanan standart<br />
tedavi olan grid lazerle triamsinolon arasında<br />
benzer etkinlik ortaya çıkmıştır (8). Fakat bu<br />
çalışmalarda steroide bağlı yan etkiler olan<br />
katarakt oluşumu ve glokom gelişimi yüksek<br />
oranda görülünce daha güvenli bir ilaç arayışı<br />
başlamıştır. Ozurdex, biyoyıkıma uğradığında<br />
karbondioksit ve suya dönüşen bir polimer<br />
matriks içinde prezervansız 0.7 mg deksametazon<br />
içerir. İlk bir iki ay içinde hızlı salınır,<br />
daha sonra daha yavaş salınım ile 6 aylık ilaç<br />
etkisi elde edilmeye çalışılır (9-10). Deksametazonun<br />
diğer steroidlere göre lens ve trabeküler<br />
ağda daha az tutulması ve aynı zamanda<br />
yavaş ve sürekli salınımı sayesinde ilacın konsantrasyonunun<br />
vitreusta aniden yükselmesi<br />
engellenmekte ve tekrarlayan enjeksiyonlara<br />
bağlı riskler azaltılmaktadır.<br />
Biz de bu çalışmada RVT’ye bağlı MÖ tedavisinde<br />
kullandığımız tek doz 0.7 mg deksametazon<br />
implantın daha önceden tedavi uygulanmış<br />
gözlerde 6 aylık klinik etkinliğini tespit<br />
etmeyi amaçladık.<br />
- 17 -<br />
Bu retrospektif çalışmada RVT’ye bağlı<br />
makula ödemi için önceden tedavi almış [laser<br />
ya/ya da anti-VEGF (bevacizumab ya da<br />
ranibizumab)] ve tekrar nüks etmiş 20 göz<br />
IDI ile tedavi sonrasında değerlendirildi. Dahil<br />
edilmeme kriterleri 18 yaşın altında olmak,<br />
iskemik makulopati, epiretinal membran, naif<br />
gözler, diğer makulopati ve retinopatilerin varlığı<br />
(AMD ve üveit gibi), ciddi ortam opasitesi<br />
varlığı, IDI öncesi 1 aydan az süre içinde intravitreal<br />
antivegf yapılmış olması ve 3 aydan az<br />
sürede maküler lazer yapılmış olmasıdır.<br />
Çalışmaya alınan tüm hastalar tam bir oftalmolojik<br />
muayeneden geçti. EİDGK her vizitte<br />
4 metreden ETDRS harf skorlaması ile<br />
yapılmış olup istatistiksel değerlendirme için<br />
Logarythm of Minimum Angle of Resolution<br />
(logMAR) birimlerine çevrildi.<br />
Biyomikroskopi ile ön segment ve fundus<br />
muayenesi yapılırken GIB ise aplanasyon tonometrisi<br />
ile ölçüldü. GIB yükselmelerinde topikal<br />
tedaviye başlama kriterimiz GIB değerinin<br />
25 mmHg ve üzeri olmasıydı. Olguların tümüne<br />
fundus fluoresein anjiyografi çekilip makula iskemisi,<br />
perifer iskemisi ve neovaskülarizasyon<br />
varlığı değerlendirildi. Makuler OCT ise kliniğimizdeki<br />
Topcon 3D OCT-2000 System cihazı<br />
ile yapılarak nüks kararı verildi. Sonlanım ölçütleri<br />
olarak santral makula kalınlığı (SMK),<br />
en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK)<br />
ve diğer yan etkiler 1. hafta, 1.ay ve nüksten<br />
dolayı (3-6 ay arası) enjeksiyon tekrarı yapılana<br />
kadar her ay olmak üzere incelendi. Nüks kararı<br />
1 sıra EİDGK kaybına eşlik eden OCT’de<br />
sıvının tekrar belirmesi olarak belirlendi.<br />
Bütün hastalara IDI enjeksiyonu ameliyathane<br />
koşullarında ve subkonjonktival anestezi<br />
altında uygulandı. Topikal moksifloksasin içerikli<br />
damlalar hastalara bir hafta boyunca günde<br />
4 kere tavsiye edildi ve 1. gün hem GIB hem<br />
ön kamara reaksiyonu ve indirekt oftalmoskopi<br />
ile fundus muayenesi yapıldı.<br />
Çalışmamız Helsinki deklarasyonu prensiplerine<br />
uygun yürütülmüş, yerel etik kurul<br />
tarafından onaylanmış ve işlem öncesi hastalardan<br />
yazılı onamları alınmıştır. İstatistiksel analiz<br />
SPSS Statistics 20.0 programı kullanılarak<br />
yapıldı. Tüm grupta yapılan ölçümlerin normal<br />
dağılıma uygun olup olmadığı Shapiro-Wilk<br />
testi ile değerlendirildi. Bakılan parametrelerin<br />
pre ve postinjeksiyon arasındaki kıyaslanması<br />
paired-t testi ve Wilcoxon testi ile yapıldı ve<br />
p değerinin 0.05 ve altında olması istatistiksel<br />
anlamlılık için kullanıldı.
Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />
Grafik 1: Deksametazon implant sonrası santral makula kalınlığının zaman içinde değişimi.<br />
Grafik 2: Deksametazon implant sonrası zaman görme keskinliğinin zaman içinde değişimi.<br />
BULGULAR<br />
Çalışmaya ardışık yirmi olgunun (12 tanesi<br />
kadın) 20 gözü alındı. Ondört göz RVDT ve 6<br />
göz RVKT’ye sahipti. Ortalama yaş 63.7±10.3<br />
idi. Hastaların 12’sine (%60) önceden anti-<br />
VEGF tedavi; 4 (%20) tanesine maküler laser<br />
ve kalan 4 (%20) kişiye de her ikisi de uygulanmıştı.<br />
İskemik retinaya lazer (panretinal ya<br />
da sektöryel) ise 6 (%30) hastaya uygulanmıştı.<br />
8 (%40) hasta pseudofakik iken geri kalanların<br />
hepsi fakikti.<br />
Preinjeksiyon ortalama SMK 527±181<br />
µm iken 1. hafta, 1, 2, 3 ve 4. aylarda sırasıyla<br />
326±97 µm (p=0.001), 259±94 µm ve 221±85<br />
µm (p0.05). SMK değişimlerine<br />
- 18 -<br />
benzer şekilde ortalama preinjeksiyon EİDGK<br />
değeri 0.71±0.29 logMAR iken 1. hafta, 1, 2,<br />
3 ve 4. aylarda sırasıyla 0.56±0.27 logMAR,<br />
0.51±0.29 logMAR, 0.47±0.28 (p0.05). IDI’ya maksimum yanıt<br />
görüldüğü gibi 2. ayda alınmış olup görme<br />
keskinliği ve retina kalınlığında elde edilen bu<br />
olumlu gelişmeler 3. aydan itibaren azalmaya<br />
başladı . Hastalarda yukarıda belirtilen kriterlere<br />
göre nüks ortaya konduğunda tekrar enjeksiyon<br />
öncesi görme keskinlikleri bazal değerine<br />
göre 14 gözde (%70) artmış olarak kaldığı izlendi.<br />
5 gözde (%25) azalmış ve 5 gözde (%25)<br />
ise 3 sıra ve üzeri bir görme kazancı elde edilmesine<br />
rağmen bunu muhafaza etmek için enjeksiyon<br />
tekrarına gidilmişti.
Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />
Nükslerden dolayı 9 hastaya (%45) 3. ayda;<br />
6 hastaya ise (%30) 4.ayda enjeksiyon tekrarı<br />
gerekmişti.<br />
İlk 3 ayda ortalama GIB değeri bazal değerine<br />
göre istatistiksel anlamlı bir şekilde yükselmiştir<br />
(Tablo 1). Tespit edilen maksimum<br />
GIB değeri 34 mmHg olup; pik değere ulaşma<br />
süresi olan 2.ayda gözlenmiştir. GIB değeri<br />
≥25 mmHg olan 6 (%30) hasta; bazale göre 10<br />
mmHg ve üzerindeki artışa sahip 3(%15) hasta<br />
mevcuttu. Herhangi bir gözde yara yeri sızdırması<br />
ya da hipotoni (GIB
Ayşe Yağmur Kanra ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 16-20<br />
Shasta çalışmasında yazarlar GIB değerinin<br />
%12.8 hastada 35 mmHg üzerine çıktığını<br />
belitmişlerdir (15). Bizim 20 hastada saptadığımız<br />
en yüksek GIB değeri ise 34 mmHg idi<br />
ve 2. ayda ölçülmüştü. GENEVA çalışmasında<br />
GIB yükselmelerinin özellikle 2. ayda; MEAD<br />
çalışmasında ise 6. haftada pik yaptığı belirtilmiştir<br />
(20). Coscas ve ark. da IDI’yı takiben<br />
4-8 hafta aralığında GIB değerinin mutlaka<br />
aile hekimi ya da en yakın klinikte bir hemşire<br />
tarafından ölçülmesi gerektiğini belirtmişlerdir.<br />
Eğer anlamlı bir değişiklik saptanırsa GIB<br />
normal değerine dönene kadar aylık takip edilmesini<br />
tavsiye etmişlerdir(19). Bizim çalışmamızda<br />
da 1. hafta,1. ay, 2. ay ve 3. ayda bazale<br />
göre anlamlı istatistiksel değişiklikler saptandı.<br />
Dolayısıyla GIB açısından diğer birçok çalışmada<br />
olduğu gibi GIB değerinin nükslerden<br />
bağımsız olarak pik yaptığı 1-2. ayda değerlendirilmesini<br />
tavsiye etmekteyiz. Yükselen GIB<br />
için herhangi bir hastada ek lazer ya da cerrahi<br />
gereksinimi olmadığı ve topikal antiglokomatöz<br />
damla ile rahatlıkla kontrol altına alındığını<br />
saptadık; dolayısıyla normotansif gözlerde GIB<br />
yüksekliğinin IDI yapmada bir engel olarak görülmemesi<br />
gerektiğini düşünmekteyiz. Elbette<br />
steroid kullanılıyorsa katarakt oluşumu ya da<br />
ilerlemesi her zaman göz önünde bulundurulmalıdır<br />
ancak çalışmamız süresi boyunca biomikroskobik<br />
muayenede belirgin bir katarakt<br />
progresyonu izlemedik.<br />
SONUÇ<br />
Çalışmamız hasta sayısının az olması, takip<br />
süresinin kısa olması gibi dezavantajlara sahip<br />
olmasına rağmen intravitreal deksametazon<br />
implantın RVT’ye bağlı tekrarlayan makula<br />
ödemi tedavisinde anatomik ve fonksiyonel başarı<br />
sağladığını saptadık. Kısa dönemde medikal<br />
tedaviyle kontrol edilebilen GİB yüksekliği<br />
ve ciddi herhangi bir komplikasyona yol açmadığı<br />
için güvenli bir ilaç olduğu kanaatindeyiz.<br />
İlacın etkinliği özellikle bu zor hasta grubunda<br />
3. aydan itibaren giderek azalmakta ancak 6.<br />
aya kadar uzayabilmektedir. Aylık enjeksiyonların<br />
hem hasta yükünü hem maliyeti artırdığı<br />
göz önünde bulundurulduğunda etkinliğini<br />
maksimum 2. ayda ortaya çıkaran ve 6. aya<br />
kadar devam ettirebilen güvenilir bir ilaç oldukça<br />
akıllıca bir tercih olarak görünmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
3. Rehak J, Rehak M. Branch retinal vein occlusion: pathogenesis,<br />
visual prognosis, and treatment modalities. Curr Eye Res<br />
2008; 33: 111-131<br />
4. Silva RM, Faria de Abreu JR, Cunha-Vaz JG. Blood-retina<br />
barrier in acute retinal branch vein occlusion. Graefes Arch Clin<br />
Exp Ophthalmol 1995; 233: 721-6.<br />
5. Noma H, Minamoto A, Funatsu H, et al. Intravitreal levels<br />
of vascular endothelial growth factor and interleukin-6 are correlated<br />
with macular edema in branch retinal vein occlusion.<br />
Graefes Arch Clin Exp Ophthalmol 2006; 244:309-15.<br />
6. Campochiaro PA, Hafiz G, Shah SM, et al. Ranibizumab for<br />
macular edema due to retinal vein occlusions: implication of<br />
VEGF as a critical stimulator. Mol Ther 2008;16: 791-799<br />
7. Ip MS, Scott IU, VanVeldhuisen PC et al. A randomized trial<br />
comparing the efficacy and safety of intravitreal triamcinolone<br />
with observation to treat vision loss associated with macular<br />
edema secondary to central retinal vein occlusion: the Standard<br />
Care vs Corticosteroid for Retinal Vein Occlusion (SCORE)<br />
study report 5. Arch Ophthalmol 2009;127:1101-14<br />
8. Scott IU, Ip MS, VanVeldhuisen PC et al. A randomized trial<br />
comparing the efficacy and safety of intravitreal triamcinolone<br />
with standard care to treat vision loss associated with macular<br />
Edema secondary to branch retinal vein occlusion: the Standard<br />
Care vs Corticosteroid for Retinal Vein Occlusion (SCORE)<br />
study report 6. Arch Ophthalmol 2009;127:1115-28.<br />
9. Kwak HW, D’Amico DJ. Evaluation of the retinal toxicity and<br />
pharmacokinetics of dexamethasone after intravitreal injection,<br />
Arch Ophthalmol 1992;110:259-66.<br />
10. Haller JA, Kuppermann BD, Blumenkranz MS, et al. Randomized<br />
controlled trial of an intravitreous dexamethasone drug<br />
delivery system in patients with diabetic macular edema. Archives<br />
of Ophthalmology 2010;128(3):289–296.<br />
11. Haller JA, Bandello F, Belfort R Jr, et al OZURDEX GE-<br />
NEVA Study Group. Randomized, sham -controlled trial of dexamethasone<br />
intravitreal implant in patients with macular edema<br />
related to branch or central retinal vein occlusion: Twelve month<br />
study results Ophthalmology. 2011;118(12): 2453-2460<br />
12. Brown D, Campochiaro P, Singh R, et al. Efficacy and safety<br />
of ranibizumab in the treatment of macular edema secondary to<br />
central retinal vein occlusion: 6-month results of the phase III<br />
Cruise study. Ophthalmology 2010; 117(6):1124–1133.<br />
13. Campochiaro P, Heier J, Feiner L, et al. Ranibizumab<br />
for macular edema following branch retinal vein occlusion:<br />
6-month primary endpoint results of a phase III study. Ophthalmology<br />
2010;117(6):1102–1112.<br />
14. Chang-Lin JE, Attar M, Acheampong AA, et al. Pharmacokinetics<br />
and pharmacodynamics of a sustained-release dexamethasone<br />
intravitreal implant. Invest Ophthalmol Vis Sci.<br />
2011;52:80-6.<br />
15. Capone A, Jr., Singer MA, Dodwell DG et al. Efficacy and<br />
safety of two or more dexamethasone intravitreal implant injections<br />
for treatment of macular edema related to retinal vein occlusion<br />
(Shasta study). Retina 2014; 34:342-51.<br />
16. Querques L, Querques G, Lattanzio R et al. Repeated intravitreal<br />
dexamethasone implant (Ozurdex(R)) for retinal vein<br />
occlusion. Ophthalmologica 2013; 229:21-5.<br />
17. Parravano M, Oddone F, Boccassini B et al. Exploring the<br />
morphological and functional retinal changes after dexamethasone<br />
intravitreal implant (Ozurdex(R)) in macular edema due to<br />
retinal vein occlusion. Ophthalmic Res 2014; 51:153-60.<br />
18. Maggio E, Polito A, Guerriero M, Pertile G Intravitreal<br />
dexamethasone implant for macular edema secondary to retinal<br />
vein occlusion: 12-month follow-up and prognostic factors.<br />
Ophthalmologica. 2014; 232(4):207-15.<br />
1. Rogers S, McIntosh RL, Journ GD, et al.The prevalence of<br />
retinal vein occlusion: pooled data from population studies from<br />
the United States, Europe, Asia and Australia. Ophthalmology<br />
2010; 117:313-319<br />
2. Central Vein Occlusion Study Group. Natural history and<br />
clinical management of central retinal vein occlusion. Arch Ophthalmol<br />
1997; 115: 486-491<br />
- 20 -<br />
19. Coscas G, Augustin A, Bandello F, et al. Retreatment with<br />
Ozurdex for macular edema secondary to retinal vein occlusion.<br />
Eur J Ophthalmol. 2014; 24(1):1-9.<br />
20. Boyer DS, Yoon YH, Belfort R Jr, et al; Ozurdex MEAD Study<br />
Group. Three-year, randomized, sham-controlled trial of dexamethasone<br />
intravitreal implant in patients with diabetic macular<br />
edema. Ophthalmology. 2014; 121: 1904–1914.
Murat Demiroğlu ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />
Klinik Araştırma<br />
Parsiyel Protez ile Tedavi Edilen Kalça Kırıklı Hastalarda Ameliyat Öncesi<br />
Aneminin Hastanede Kalış Süresi Üzerine Etkisi<br />
The Effect of Preoperative Anemia in Treatment of Hip Fractures with Partial Hip Arthroplasty On Hospital Length of Stay<br />
Serkan AKÇAY 1 , Akif ALBAYRAK 2 , Hakan BAHAR 2<br />
Salih SÖYLEMEZ 3 , Murat DEMİROĞLU 4 , Necati EMİRHAN 2 , Bülent KILIÇ 5<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi, Reyap Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />
3. Bingöl Devlet Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />
4. Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği<br />
5. Gelişim Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi<br />
ÖZET<br />
Preoperatif ve postoperatif düşük hemoglobin değerlerinin<br />
kalça cerrahisi sonrası morbidite, mortalite,<br />
erken fonksiyonel sonuçlara ve yürüme mesafesine olan<br />
etkisine dair farklı sonuçlar bildirilmiştir. Biz bu çalışmada<br />
ameliyat öncesi aneminin kalça kırıklı hastalarda cerrahi<br />
sonrası mortalite ve hastanede kalış süresi üzerinde<br />
etkisi olup olmadığını inceledik. Çalışmaya kliniğimizde<br />
parsiyel protez yapılarak tedavi edilen 135 kalça dahil<br />
edildi. Hasta dosyaları retrospektif olarak incelendi ve<br />
hastalara ameliyat öncesi anemisi olanlar ve olmayanlar<br />
olarak iki gruba ayrıldı. Her iki hasta grubu ortalama yaş,<br />
morbidite dağılımı, preoperatif ve postoperatif hemoglobin<br />
değerleri, cerrahi öncesi ve sonrası hastane yatış<br />
süreleri ve transfüzyon gerekliliği açısından istatistiksel<br />
olarak değerlendirildi. Yaptığımız çalışmada anemisi olan<br />
hastalarda preoperatif dönemde yatış süresinin anemisi<br />
olmayan gruba göre anlamlı derecede fazla olduğunu, ancak<br />
iki grup arasında postoperatif yatış süresi arasında<br />
anlamlı fark olmadığını saptadık.<br />
Anahtar Kelimeler: kalça kırığı; parsiyel protez; anemi;<br />
mortalite<br />
SUMMARY<br />
Objective: The objective of this study was analysing the<br />
correlation between preoperative anemia and duration<br />
of hospitay stay at preoperative and postoperative stage<br />
among patients that had been treated with partial endoprosthesis<br />
for treatment of pertrochanteric femoral fractures.<br />
Methods: Medical records of 152 individuals were reviewed<br />
retrospectively and 135 patients were included to the<br />
study. Preoperative anemia was detected in 87 of patients.<br />
Remaining 48 patients hemoglobin levels were within normal<br />
ranges. Both patient groups were statistically examined<br />
with respect to mean age, distribution of morbidity,<br />
preoperative and postoperative hemoglobin values, duration<br />
of hospital stay before and after surgery and transfusion<br />
requirement.<br />
Results: When hypertension, coronary artery disease,<br />
diabetes mellitus, Alzheimer’s disease and transfusion<br />
ratios are examined, no statistically significant difference<br />
was found between groups (p>0,05). No statistically significant<br />
difference was found between the age averages of<br />
anemic and non-anemic patients (p>0,05). Preoperative<br />
and postoperative hemoglobin values of patients in the<br />
anemic group were found to be significantly low compared<br />
to the averages of patients in the non-anemic group<br />
(p
Murat Demiroğlu ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />
GİRİŞ<br />
Kalça kırığı günümüzde giderek artan hızda<br />
özelikle yaşlı populasyonda mortalitenin ve<br />
morbiditenin ana nedeni olmaya devam etmektedir<br />
(1, 2). Yaşlılarda yüksek oranda görülen<br />
anemi kalça kırığının yol açtığı mortalite ve<br />
morbiditeyi arttırmaktadır (3-5). Preoperatif<br />
ve postoperatif düşük hemoglobin değerlerinin<br />
kalça cerrahisi sonrası morbidite, mortalite,<br />
erken fonksiyonel sonuçlara ve yürüme mesafesine<br />
olan etkisine dair farklı sonuçlar bildirilmiştir.<br />
Hastaneye başvuru sırasında ölçülen<br />
düşük hemoglobin düzeyinin, artmış hastanede<br />
kalış süresi ile ve buna paralel olarak yüksek<br />
hemoglobin düzeyinin kısa hastane kalış süresi<br />
ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (6, 7). Literatürde<br />
anemi ile hastanede kalış süresi ile herhangi<br />
bir ilişki saptamayan yayınlar olduğu gibi (8)<br />
sadece postoperatif aneminin uzamış hastane<br />
kalış süresi ile ilişkili olduğunu belirten yayınlar<br />
da mevcuttur (9-11). Bizim bu çalışmadaki<br />
amacımız hastaneye başvuru sırasında ve kalça<br />
cerrahisi sonrası anemi varlığının hastanede<br />
kalış süresi ile olan ilişkisini incelemektir.<br />
MATERYAL ve METOD<br />
2006-2012 yılları arasında kliniğimizin<br />
acil servisine kalça kırığı tanısıyla başvuran<br />
152 hastanın kayıtları incelendi. Retrospektif<br />
olarak dizayn edilen çalışmada ICD 10 tanı<br />
kodlama sistemine göre femur boyun kırığı<br />
(ICD-10 820.0,820.1) ve femur intertrokanterik<br />
(ICD-10 820.2,820.3) kodlamaları yapılan<br />
hastalar incelendi. Çalışmaya dahil olma kriterleri<br />
65 yaş üstü olmak, parsiyel kalça protezi<br />
ile tedavi edilmiş olmak olarak belirlendi. Çalışmadan<br />
çıkarılma kriterleri patolojik kırık tanısı<br />
almış olmak ve hastane yatış süresi içinde<br />
eksitus olması olarak belirlendi.<br />
Tablo 1: Gruplara göre yaş, HT, KAH, DM, alzheimer, transfüzyon ve kırık çeşidi oranları dağılımı.<br />
Hipertansiyon<br />
KAH<br />
DM<br />
ALZEİMER<br />
Transfüzyon<br />
Kırık Çeşidi<br />
- 22 -<br />
Buna göre 135 hasta çalışmaya dahil edildi.<br />
Olguların 107’si kadın ve 28’i erkekti.<br />
Olgular hastaneye başvuru sırasında yapılan<br />
kan tetkiklerinde anemisi olup olmamalarına<br />
göre ikiye ayrıldı. Anemi tanısı hemoglobin<br />
değerlerinin erkek olgularda
Murat Demiroğlu ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />
Tablo 2: Gruplara göre Hb ve preop-postop Hb farkları ortalama dağılımı.<br />
Anemik grup<br />
Ort.±SS<br />
Postoperatif dönemde stabil olan ve ek<br />
hastalığı olmayan hastalar en az 2 gün takip<br />
edildi. Ek hastalığı bulunan veya başka bir nedenle<br />
takip gerektiren hastalar vital bulgularının<br />
stabil olduğu gözlenip ek hastalıkları ve<br />
yapılan cerrahi için stabil hale geldikten sonra<br />
taburcu edildi.<br />
İSTATİKSEL ANALİZ<br />
Anemik olmayan grup<br />
Ort.±SS<br />
Preop Hb 10,47±1,23 13,15±0,91 0,001<br />
Postop Hb 9,91±0,89 10,55±1,24 0,003<br />
Fark -0,57±1,38 -2,6±1,06 0,001<br />
* İndependent sample t test, Hb: Hemogobin.<br />
Tablo 3: Olguların gruplara göre preoperatif ve postoperatif yatış süreleri<br />
ortalama dağılımı.<br />
Preop<br />
yatış<br />
süresi<br />
Postop<br />
yatış<br />
süresi<br />
p*<br />
n Ort.±SS Min Max p*<br />
Anemik olanlar 87 5,18±3,28 1 17<br />
Anemik olmayanlar 48 3,8±2,58 1 14<br />
Total 135 4,66±3,1 1 17<br />
Anemik olanlar 87 6,35±4,54 2 31<br />
Anemik olmayanlar 48 5,33±3,01 2 20<br />
Total 135 5,97±4,06 2 31<br />
*Mann Whitney U analizi.<br />
0,008<br />
0,171<br />
Tablo 4: Anemisi olan ve anemik olmayan olguların preoperatif ve postoperatif<br />
yatış süreleri ortalama dağılımı.<br />
Anemisi<br />
olanlar<br />
Grup Ort.±SS Min. Max. p*<br />
Preop yatış süresi 5,18±3,28 1 17<br />
Postop yatış süresi 6,35±4,54 2 31<br />
Anemisi<br />
olmayanlar<br />
Preop yatış süresi<br />
Postop yatış süresi<br />
3,80±2,58<br />
5,33±3,01<br />
1<br />
2<br />
14<br />
20<br />
* Wilcoxon signed ranks analizi.<br />
0,125<br />
0,001<br />
Tablo 5: Anemisi olan ve anemisi olmayan olgularda preoperatif-postoperatif<br />
Hb farklarına göre yatış süreleri ortalama dağılımı.<br />
Fark<br />
Yatış süresi<br />
n Ort. SS Ort.±SS<br />
Anemisi olan hastalarda pre-postoperatif Hb değerleri değişimi<br />
Eksi yönde 58 6,34 4,23 6,34±4,23<br />
Artı Yönde 29 5,62 1,97 5,62±1,97<br />
Anemisi olan grupta ise 69’u kadın ve<br />
18’i erkek olmak üzere 87 olgu mevcuttu.<br />
Her iki grup arasında kan transfüzyon ihtiyacı<br />
ile hipertansiyon (HT), koroner arter hastalığı<br />
(KAH), diabetes mellitus (DM) Alzheimer<br />
ve kırık çeşidi gibi ek mordiditelerin dağılımı<br />
Tablo1’de ayrıntılı olarak görülmektedir.<br />
Grupların homojen dağılımı olduğu tespit<br />
edildi.<br />
p<br />
0,280*<br />
Anemisi olmayan hastalarda pre-postoperatif Hb değerleri değişimi<br />
2g/dl’den az düşüş 14 6,09 5,11 6,09±5,11<br />
0,266**<br />
2g/dl ve üzeri düşüş 34 5,82 2,44 5,82±2,44<br />
* Independent sample t test, **Mann Whitney U, Hb: Hemoglobin.<br />
Verilerin istatistiksel analizi SPSS 15.0<br />
Windows paket programında %95 güvenle yapıldı.<br />
Preop ve postop hastanede yatış süreleri<br />
Kolmogrov-Smirnov analizi ile değerlendirildiğinde<br />
verilerin normal dağılıma uygun olmadığı<br />
saptandı. Bu nedenle, iki grup arasındaki<br />
karşılaştırmada Preoperatif ve postoperatif yatış<br />
süreleri ortalama dağılımı için Mann Whitney<br />
U analizi, grup içi preoperatif –postoperatif<br />
değerler arasındaki karşılaştırmada Wilcoxon<br />
Signed Ranks istatistiksel analizleri kullanıldı.<br />
Gruplara göre yaş, Hb ve preoperatif- postoperatif<br />
Hb farkları ortalama dağılımı için independent<br />
sample t test, anemisi olan ve olmayan<br />
grupların preoperatif –postoperatifHb ortalama<br />
dağılımı için Paired sample t test ve anemisi<br />
olan ve olmayan gruplar arası preperatif-postoperatif<br />
Hb farklarına göre yatış süreleri ortalama<br />
dağılımı için independent sample t test ve<br />
Mann Whitney U testi kullanıldı. P0,05). Anemik grupta transfüzyon yapılan<br />
64 hastanın 29 tanesi preop transfüze edildi.<br />
Grupların preoperatif ve postoperatif hemoglobin<br />
değerleri dağılımı Tablo 2’de incelendi.<br />
Anemisi olan grup olgularının preoperatif<br />
ve postoperatif hemoglobin değerleri<br />
ortalamaları anemisi olmayan grup olgularının<br />
ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı<br />
düşük bulundu (p
Murat Demiroğlu ve Ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 21-25<br />
Anemisi olan ve anemisi olmayan olguların<br />
preopertif ve postoperatif yatış süreleri<br />
Tablo 4’te görülmektedir. Anemisi olan olguların<br />
preop yatış süreleri ile postop yatış süreleri<br />
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmazken<br />
(p>0,05); anemisi olmayan olguların<br />
postop yatış süreleri, preop yatış sürelerinden<br />
istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu<br />
(p0,05). Anemik grupta preop transfüze edilen<br />
29 hastanın 28’inde ve transfüze edilmeyen<br />
1 hastada postop hemogramda artış saptandı.<br />
Anemik olmayan grupta postop tüm hemogramlarda<br />
düşüş saptandı.<br />
TARTIŞMA<br />
Ortalama yaşam sürelerinin tüm dünyada<br />
artmasıyla beraber en fazla cerrahisi yapılan<br />
kalça kırıkları çok ciddi bir ekonomik yük oluşturmaktadır.<br />
Bu nedenle bu hasta gruplarında<br />
kırıkların oluşmasını önlemek, tedavisini basit,<br />
ucuz ve kolay ulaşılabilir hale getirmek için<br />
çok yaygın çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu<br />
hasta grubunun genellikle çok fazla ek hastalığı<br />
olması bizim serimizde de görüldüğü gibi preoperatif<br />
ve postoperatif dönemde çok uzun yatış<br />
süreleri gerektirebilmektedir. Yatış sürelerini<br />
kısaltabilmek için hastaların birçok laboratuvar<br />
değeri incelenmiş ve tartışmalı birçok sonuca<br />
varılmıştır (7-9). Literatürde kalça kırığı sonrası<br />
hastanede yatış süresine ile hem preoperatif<br />
hem de postoperatif hemoglobin değerlerinin<br />
ilişkisini inceleyen yayınlarda mevcuttur. Bu<br />
bildirilerde de perioperatif hemoglobin değerlerinin<br />
hastanede kalış süresine olan etkisine<br />
dair tam bir görüş birliğine varılmadığı görülmektedir<br />
(10-11).<br />
Literatürde kalça kırığı tanısıyla başvuran<br />
hastaların %30-45 arasında anemisi olduğu bildirilmiştir<br />
(12). Bu yüksek oran, perioperatif<br />
aneminin özellikle geriatrik hasta popülasyonunun<br />
oluşturduğu kalça kırıkları için cerrahi<br />
sonrası mortaliteye, morbiditeye, erken fonksiyonel<br />
sonuçlara ve hastanede yatış sürelerine<br />
olan etkilerinin incelenmesine neden olmuştur.<br />
Gruson ve ark. Yaptıkları çalışmada başvuru sırasında<br />
anemik olan hasta grubunun olmayan<br />
- 24 -<br />
gruba göre hastanede kalış süresinin uzun olduğunu<br />
ve aneminin hastanede kalış süresini<br />
arttıran öngörülebilen bir faktör olarak tanımlamışlardır<br />
(10). Dunne ve arkadaşları cerrahi<br />
uygulanan hastalarda perioperatif aneminin<br />
etkisini inceledikleri çalışmada da preoperatif<br />
düşük hematokrit değerlerinin hastanede yatış<br />
süresini arttırdığını tespit etmişlerdir (13).<br />
Halm EA ve arkadaşlarının çalışmalarında da<br />
yüksek hemoglobin değerlerinin kısa hastanede<br />
kalış süresi ile ilişkili bulmuşlardır (6). Bizim<br />
çalışmamızda ise başvuru sırasında anemi<br />
tespit edilen grubun preop yatış süresi anemisi<br />
olmayan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı<br />
düzeyde yüksek bulundu.<br />
Postoperatif aneminin hastane kalış süresine<br />
olan etkisi incelendiğinde Foss NB ve arkadaşları<br />
ile Halm EA çalışmalarında posoperatif<br />
anemi ile hastane yatış süresinin uzaması<br />
arasında belirgin bir ilişkiden söz etmişlerdir<br />
(6, 9). Willems JM ve arkadaşlarının çalışmalarında<br />
benzer olarak postoperatif hemoglobin<br />
değerleri ile hastanede kalış süresi ile ters<br />
oranlı bir ilişkiden söz etmişlerdir (11). Bizim<br />
çalışmamızda ise yukarıda belirttiğimiz iki çalışmanın<br />
aksine postoperatif anemisi olan grup<br />
ile anemisi olmayan grup arasında postoperatif<br />
hastanede kalış süresi arasında anlamlı bir<br />
farklılık saptanmadı. Bununla birlikte Vochteloo<br />
JH ve arkadaşlarının preop anemisi olan ve<br />
olmayan kalça kırığı cerrahisi geçiren 1262 olguyu<br />
inceledikleri çalışmalarında, anemisi olan<br />
olguların, anemik olmayan gruba göre daha<br />
kısa hastane yatış süresi olduğunu bildirmişlerdir<br />
(14). Parker MJ’nin çalışmasında preoperatif<br />
anemisi olan olgularda, postoperatif kan<br />
transfüzyonu yapılan ile yapılmayan grup arasında<br />
hastanede yatış süresi açısından anlamlı<br />
bir fark bildirilmemiştir (15).<br />
Nitekim bizim çalışmamızda da her iki<br />
grup için postoperatif transfüzyon gerektirmediği<br />
sürece hemogramdaki 2g/dl’nin üzerindeki<br />
düşüşlerin bile postoperatif yatışı uzatmadığı<br />
görülmektedir. Gene aynı tabloda (Tablo 5) görüldüğü<br />
üzere anemisi olan grupta 29 hastada<br />
preoperatif dönemde transfüzyon yapılmış ve<br />
postop yatış süreleri preop transfüzyon yapılmayan<br />
58 diğer anemik hastayla karşılaştırıldığında<br />
anlamlı fark saptanmamıştır.<br />
Hagino başvuru anında anemisi olan<br />
ve olmayan hastaları değerlendirdiği çalışmasında<br />
hastane yatış süresi açısından değerlendirildiğinde<br />
her iki grup arasında istatistiksel<br />
anlamlı farklılık saptamadıklarını<br />
bildirmiştir (15). Lawrence ve arkadaşları postoperatif<br />
hemoglobin değerleri ile hastanede<br />
yatış süresini karşılaştırdıkları çalışmalarında
Murat Demiroğlu ve Ark.<br />
hemoglobin düzeyi gruplandırılmış olguların<br />
hastanede yatış süresi arasında istatistiksel<br />
farklılık saptamadıklarını bildirmişlerdir (16).<br />
Yaptığımız çalışmada preop anemisi olan olguların<br />
postoperatif hemoglobin değerlerini<br />
artan ve azalan olarak iki gruba ayırıp incelediğimizde<br />
postop hastanede kalış süresi açısından<br />
Lawrence ve arkadaşlarının sonuçlarıyla<br />
uyumluydu.<br />
Çalışmamızdaki preop anemisi olan ve olmayan<br />
hasta grubunun postoperatif hastanede<br />
yatış süresi incelendiğinde Hagino ve arkadaşlarının<br />
sonuçlarıyla uyumlu olarak anlamlı istatistiksel<br />
farklılık saptanmadı.<br />
ÇIKARIMLAR<br />
Yaptığımız çalışma preoperatif anemisi<br />
olan ve olmayan olmak üzere iki ana grup içermekle<br />
birlikte grupların hem preop ve postop<br />
hemoglobin değerleri ile hastanede yatış sürelerini<br />
preoperatif ve postoperatif olarak incelemesi<br />
literatürdeki sonuçlara göre farklılık<br />
oluşturmuştur. Çalışmamızın zayıf yönü gruplardaki<br />
olgu sayısının azlığı ve retrospektif olmasıdır.<br />
Sonuçları açısından anemik olguların preop<br />
yatış süresinin anemik olmayanlara göre<br />
uzun olması literatürde pek değinilmemiş olması<br />
nedeniyle değerlidir. Özelikle cerrahi öncesi<br />
preoperatif hastane yatış süresinin postoperatif<br />
mortaliteyi arttırdığına dair yayınlar göz<br />
önüne alındığında bu sonucu önemsemekteyiz.<br />
Postop yatış süresi açısından değerlendirildiğinde<br />
anemisi olan ve olmayan gruplar arasında<br />
istatistiksel fark saptanmaması literatürle<br />
uyumlu bulunmuştur.<br />
Ayrıca çalışmamız anemiyi endikasyon<br />
(Hgb
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />
Klinik Araştırma<br />
Lateral Epikondilitli Hastalarda Ağrı, Eklem Hareket Açıklığı ve<br />
Kas Kuvvetinin Günlük Yaşam Aktiviteleri Üzerine Etkisi<br />
The Effect of Pain, Range of Motion and Muscle Strength on Activities of<br />
Daily Living in Patients with Lateral Epicondylitis<br />
Hülya Çağlıyan HARTEVİOĞLU 1 , Melek Güneş YAVUZER 2 , Pınar AKPINAR 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
2. Haliç Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü<br />
ÖZET<br />
Amaç: Lateral epikondilit (LE)’li hastalarda ağrı, eklem<br />
hareket açıklığı ve kas kuvvetinin günlük yaşam aktiviteleri<br />
üzerine olan etkisini değerlendirmek.<br />
Yöntem ve Gereçler: Çalışmaya Fatih Sultan Mehmet<br />
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon<br />
Kliniğinde Ocak-Nisan 2014 tarihleri arasında,<br />
LE tanısı almış 60 olgu dahil edildi. Olguların gece, istirahat,<br />
aktivite ve zorlu kullanımdaki ağrı şiddeti Vizüel<br />
Anolog Skala (VAS) ile, eklem hareket açıklığı gonyometre<br />
ile, kas kuvveti el kavrama kuvvetinin dinamometrik ölçümü<br />
ile aktivite ve katılım Kol Omuz ve El Yaralanması<br />
Anketi Kısa Form (Quick-DASH) ve Hasta Bazlı Önkol<br />
Değerlendirme Anketi (HBÖKDA) ile ve yaşam kalitesi<br />
ise Kısa Form-36 (SF-36) ile değerlendirildi.<br />
Bulgular: Olguların yaşları 19-64 yıl arasında değişmekte<br />
olup yaş ortalaması 47,95±8,6 yıldı. Ağrı şiddeti<br />
ile Quick-DASH, DASH-W, HBÖKDA ve SF-36 arasında<br />
anlamlı ilişki bulundu (p˂0,05). Eklem hareket açıklığı<br />
ile Quick-DASH, DASH-W, HBÖKDA ve SF-36 arasında<br />
anlamlı ilişki görülmedi (p˃0,05). Sağ dirsek etkilenen<br />
olgularda; el kavrama kuvveti ile HBÖKDA’nın ağrı bölümü,<br />
sol dirsek etkilenen olgularda; el kavrama kuvveti<br />
ile Quick-DASH, DASH-W ve HBÖKDA’nın işlev bölümü<br />
arasında anlamlı ilişki bulundu (p0,05), sol dirsek<br />
etkilenen katılımcılarda; el kavrama kuvveti ile SF-36’nın<br />
canlılık bölümü hariç tüm bölümleri arasında anlamlı ilişki<br />
bulundu (p 0,05). There was a significant relationship<br />
between the hand grip strength and the pain section<br />
of HBÖKDA in subjects whom right elbow was affected<br />
and there was a significant relationship between the hand<br />
grip strength and the Quick-DASH, DASH-W, and function<br />
section of HBÖKDA in subjects whom left elbow was<br />
affected (p< 0,05). There wasn’t any significant relationship<br />
between the hand grip strength and the SF-36 scores<br />
in subjects whom right elbow was affected (p> 0,05) but,<br />
there was a significant relationship between the hand grip<br />
strength and the SF-36 scores other than vitality scores in<br />
subjects whom left elbow was affected (p< 0,05).<br />
Conclusions: Pain and weakness in grip strength cause<br />
limitation at the activities of daily living and decrease the<br />
quality of life in patients with lateral epicondylitis.<br />
İletişim Bilgileri<br />
Sorumlu Yazar: Hülya Çağlıyan HARTEVİOĞLU<br />
Adres: Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp<br />
ve Rehabilitasyon Kliniği, H Blok Ataşehir, İstanbul<br />
Tel: +90 (533) 486 27 11<br />
E-Posta: huyla_cagliyan@yahoo.com<br />
Makale Geliş: 23.12.2016<br />
Makale Kabul: 04.01.<strong>2017</strong><br />
- 26 -<br />
Keywords: pain; range of motion; hand grip strength; lateral<br />
epicondylitis
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />
GİRİŞ<br />
Lateral epikondilit (LE) üst ekstremitenin<br />
sık rastlanılan ağrılı lezyonlarından biridir.<br />
Kavrama sırasında oluşan şiddetli ağrı ve güçsüzlük,<br />
kişilerin günlük yaşam aktivitelerini kısıtlar<br />
(1).<br />
LE ilk olarak 1800’lerde tanımlanmış olup<br />
“Tenisçi Dirseği” olarak da adlandırılır. El bilek<br />
ekstansörlerinin orjin aldığı, lateral epikondil<br />
ve ön kolun ekstansör kas yüzeyinde ağrı<br />
mevcuttur (2, 3). Tenisçi dirseği olarak adlandırılmasına<br />
rağmen LE, yalnızca sporcularda<br />
değil spor yapmayan bireylerde de yaygın olarak<br />
görülmektedir. Genelde tekrarlayıcı el bilek<br />
ekstansiyonu içeren aktiviteleri yapan kişilerde<br />
görülür (4, 5). Bu kadar yaygın olmasına karşılık<br />
etiyolojisi, patogenezi ve tedavisi konusunda<br />
henüz tam bir fikir birliği yoktur (6). Genel<br />
popülasyonda görülme sıklığı %1-3 olup, 35-<br />
50 yaş aralığında ve dominant ekstremitede<br />
daha sık rastlanır. 40 yaş üzeri kadın ve beyaz<br />
ırkta daha yaygındır (7, 8). Özellikle üst ekstremitenin<br />
tekrarlı kullanımını gerektiren işlerde<br />
çalışanlarda görülme riski daha yüksektir ve sigara<br />
kullanımı da risk faktörleri arasındadır (9,<br />
10).<br />
Tanı, anamnez ve klinik muayene bulgularına<br />
dayanır. Hastalar genellikle dirseğin lateralinden<br />
önkola yayılan ağrıdan yakınırlar.<br />
Ağrıdan ve kavrama kuvvetindeki azalmadan<br />
dolayı, çanta taşıma, el sıkma, kavanoz kapağı<br />
açma gibi basit günlük yaşam aktiviterinde<br />
kısıtlanmalar olur ve kişilerin yaşam kaliteleri<br />
olumsuz yönde etkilenir (6). Çalışma hayatında<br />
ise performansı etkileyerek iş gücü kaybına ve<br />
maliyet artışına neden olmaktadır (11).<br />
LE tedavisine yönelik çok sayıda uygulama<br />
mevcut olmakla birlikte tedavinin temel prensipleri<br />
ağrının giderilmesi, iyileşme sürecinin<br />
hızlandırılması, kola yönelik aşırı yüklenmelerin<br />
azaltılması ve hastanın günlük yaşam aktivitelerine<br />
geri dönüşünün sağlanmasıdır (6, 12).<br />
Tablo 1: Olguların mesleki dağılımları.<br />
Meslek Kişi ayısı (%)<br />
Ev kadını 24 40<br />
İşçi 12 20<br />
Emekli 12 20<br />
Memur 5 8,2<br />
Muhasebeci 2 3,3<br />
Diş hekimi 1 1,6<br />
Öğrenci 1 1,6<br />
İş makinası operatörü 1 1,6<br />
Serbest meslek 1 1,6<br />
Öğretmen 1 1,6<br />
- 27 -<br />
Tablo 2: Olguların SF-36 Ort±SS ve Türk Toplumu Ort±SS değerleri.<br />
Ort±SS<br />
Türk Toplumu<br />
Ort±SS<br />
Fiziksel fonksiyon 43,0± 9,2 86,6±25,2<br />
Fiziksel rol 37,3± 10,8 89,5±29,6<br />
Vücut ağrısı 36,7± 9,0 86,1±20,6<br />
Genel sağlık durumu 45.3± 8,2 73,9±17,5<br />
Canlılık 46,6± 9,9 67,0±13,8<br />
Sosyal fonksiyon 40,6± 12,7 94,8±14,2<br />
Emosyonel rol 38,7± 13,6 94,7±20,9<br />
Ruh sağlığı 43,0± 10,5 73,5±11,6<br />
Fiziksel sağlık durumu 38,5± 8,2<br />
Mental sağlık durumu 43,8± 11,5<br />
Çalışmamızda, lateral epikondilitli hastalarda<br />
ağrı, eklem hareket açıklığı (EHA) ve<br />
kas kuvvetinin günlük yaşam aktiviteleri üzerine<br />
etkisini araştırarak, ağrıyı engellemenin,<br />
EHA’nı ve kas gücünü artırmanın önemini<br />
vurgulamayı amaçladık.<br />
YÖNTEM ve GEREÇLER<br />
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma<br />
Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon<br />
Kliniğinde Ocak 2014-Nisan 2014 tarihleri<br />
arasında, LE tanısı almış 60 olgu alındı. Olguların<br />
yaş, cinsiyet, meslek, dominant ekstremite,<br />
sigara öyküsü, aktivite ve egzersiz durumu<br />
kaydedildi.<br />
Çalışmaya, bilateral semptomu servikal<br />
veya diğer üst ekstremite problemi olan, osteoporoz,<br />
hemofili, malignite, inflamatuar,<br />
enfeksiyoz veya nörolojik hastalık öyküsü bulanan<br />
ve daha önce LE nedeniyle fizik tedavi<br />
modaliteleri uygulanmış olan olgular dahil<br />
edilmedi.<br />
Olguların ağrı şiddeti Vizüel Anolog Skala<br />
(VAS) ile, EHA gonyometre ile, kas kuvveti<br />
el kavrama kuvvetinin ölçümü ile, üst ekstremite<br />
dizabilite düzeyi Kol Omuz ve El Yaralanması<br />
Anketi Kısa Form (Quick-DASH)<br />
ve Hasta Bazlı Önkol Değerlendirme Anketi<br />
(HBÖKDA) ile, günlük yaşam aktiviteleri ise<br />
Kısa Form-36 (SF-36) ile değerlendirildi.<br />
Ağrı şiddeti, VAS gece, istirahat, aktivite,<br />
zorlu (zorlu kullanımda) olarak sorgulandı.<br />
Eklem hareket açıklığı nötral sıfır yöntemine<br />
göre standart gonyometre ile ölçüldü (13).<br />
El kavrama kuvveti değerlendirmesi, Jamar<br />
marka dinamometre (Smith and Nephewi<br />
Irwington, NY 10533, USA) ile Amerikan El<br />
Terapistleri Derneği (AETD) tarafından önerilen<br />
şekilde yapıldı.
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />
Tablo 3: Ağrı şiddeti ile Quick-DASH, DASH–W ve HBÖKDA arasındaki ilişki.<br />
VAS Quick-DASH DASH-W<br />
HBÖKDA<br />
(et.k.ağrı)<br />
HBÖKDA<br />
(et.k.işlev)<br />
HBÖKDA<br />
(gün.akti)<br />
HBÖKDA<br />
(toplam)<br />
Gece<br />
rˢ=0,413**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,465**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,535**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,492**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,450**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,527**<br />
p=0,001<br />
İstirahat<br />
rˢ=0,261**<br />
p=0,044<br />
rˢ=0,315**<br />
p=0,014<br />
rˢ=0,484**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,268**<br />
p=0,038<br />
rˢ=0,359**<br />
p=0,005<br />
rˢ=0,402**<br />
p=0,001<br />
Aktivite<br />
rˢ=0,435**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,567**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,503**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,498**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,494**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,543<br />
p=0,001<br />
Zorlu<br />
rˢ=0,530**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,638**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,688**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,649**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,599**<br />
p=0,001<br />
rˢ=0,697**<br />
p=0,001<br />
* Spearman Testi.<br />
Tablo 4: Ağrı şiddeti ile SF-36 arasındaki ilişki.<br />
VAS<br />
Fiziksel<br />
fonksiyon<br />
Fiziksel rol<br />
Vücut<br />
ağrısı<br />
Genel sağlık<br />
durumu<br />
Canlılık<br />
Sosyal<br />
fonksiyon<br />
Emosyonel<br />
rol<br />
Ruh<br />
sağlığı<br />
Fiziksel<br />
sağlık<br />
durumu<br />
Mental<br />
sağlık<br />
durumu<br />
Gece<br />
rˢ= -,325*<br />
p= 0,011<br />
rˢ= -,219<br />
p= 0,092<br />
rˢ= -,415*<br />
p= 0,001<br />
rˢ= -,194<br />
p=0,137<br />
rˢ= -,160<br />
p= 0,223<br />
rˢ= -,149<br />
p= 0,256<br />
rˢ= 0,253<br />
p= 0,051<br />
rˢ= -,069<br />
p= 0,603<br />
rˢ= ,363**<br />
p= 0,004<br />
rˢ= -,119<br />
p= 0,364<br />
İstirahat rˢ= -,227<br />
rˢ= -,133<br />
rˢ= -,319*<br />
rˢ= -,217<br />
rˢ= -,262*<br />
rˢ= -,202<br />
rˢ= -,222<br />
rˢ= -,191<br />
rˢ= -,264*<br />
rˢ= -,219<br />
p= 0,082<br />
p= 0,312<br />
p= 0,013<br />
p= 0,095<br />
p= 0,043<br />
p= 0,121<br />
p=0,125<br />
p= 0,143<br />
p= 0,041<br />
p= 0,104<br />
Aktivite<br />
rˢ= -,266*<br />
p= 0,040<br />
rˢ= -,407*<br />
p=0,001<br />
rˢ=-,398**<br />
p= 0,002<br />
rˢ= -,306*<br />
p= 0,017<br />
rˢ= -,235<br />
p= 0,071<br />
rˢ= -,181<br />
p= 0,167<br />
rˢ= -,352*<br />
p= 0,006<br />
rˢ= -,213<br />
p= 0,103<br />
rˢ= -,418*<br />
p= 0,001<br />
rˢ= -,254<br />
p= 0,050<br />
Zorlu<br />
rˢ= -,324*<br />
p= 0,012<br />
rˢ=-,382**<br />
p= 0,003<br />
rˢ=-,517**<br />
p= 0,001<br />
rˢ=-,377**<br />
p= 0,003<br />
rˢ=-,378**<br />
p= 0,003<br />
rˢ= -,128<br />
p= 0,330<br />
rˢ= -,276*<br />
p= 0,033<br />
rˢ= -,230<br />
p= 0,077<br />
rˢ=-,499**<br />
p= 0,001<br />
rˢ= -,211<br />
p= 0,106<br />
* Spearman Testi.<br />
Tablo 5a: Sağ dirsek etkilenen olgularda el kavrama kuvveti ile Quick-DASH, DASH-W ve HBÖKDA arasındaki ilişki.<br />
SAĞ taraf etkilenmiş<br />
(n=34)<br />
Quick-DASH<br />
DASH-W<br />
HBÖKDA 1<br />
(etkilenmiş<br />
koldaki ağrı)<br />
HBÖKDA 2<br />
(etkilenmiş<br />
koldaki işlev)<br />
HBÖKDA 3<br />
(günlük aktiviteler)<br />
HBÖKDA<br />
(toplam)<br />
Sağ el kavrama<br />
kuvveti<br />
rˢ=-,109<br />
p=0,539<br />
rˢ=-,178<br />
p=0,314<br />
rˢ=-,386*<br />
p=0,024<br />
rˢ=-,184<br />
p=0,297<br />
rˢ=-,296<br />
p=0,090<br />
rˢ=-,307<br />
p=0,077<br />
Sol el kavrama<br />
kuvveti<br />
rˢ=-,051<br />
p=0,775<br />
rˢ=-,081<br />
p=0,650<br />
rˢ=-,464*<br />
p=0,006<br />
rˢ=-,274<br />
p=0,116<br />
rˢ=-,364*<br />
p=0,034<br />
rˢ=-,381*<br />
p=0,026<br />
* Spearman Testi.<br />
Hasta sandalyede otururken, omuz adduksiyon<br />
ve nötral rotasyonda, dirsek 90°<br />
fleksiyonda, ön kol nötral pozisyonda, el bileği<br />
0-30° ekstansiyonda ve 0-15° ulnar deviasyonda<br />
desteklenmiş şekilde 3 ölçüm yapıldı. Her<br />
kavramada hastalardan yapabildikleri maksimum<br />
kavramayı yapmaları ve 5 sn süreyle<br />
tutmaları istendi. Her ölçüm sonrası ise 30 sn<br />
dinlenme arası verildi. Değerlendirmeler ilk<br />
olarak sağlam kolda, daha sonra LE olan kolda<br />
tekrarlandı (14, 15).<br />
Quick-DASH tüm üst ekstremite bozukluklarında,<br />
aktivite ve katılım kısıtlılıklarını<br />
ölçen bir değerlendirme anketidir. Ankette 11<br />
soruyla hastaların günlük yaşam aktiviteleri sırasındaki<br />
zorlanmaları sorgulanır.<br />
- 28 -<br />
Likert skalası ile her cevap 1 ile 5 arasında<br />
iyiden kötüye doğru puanlandırılır. İsteğe bağlı<br />
olarak doldurulan ve 4 sorudan oluşan İş Modeli<br />
(DASH-W) ve 4 sorudan oluşan Spor ve<br />
Müzisyenler Modeli (DASH-SM) bölümleri de<br />
vardır. Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği Düger<br />
ve ark. tarafından yapılmıştır (16, 17).<br />
LE’ye özel bir değerlendirme anketi olan<br />
HBÖKDA iki bölümden oluşur. Birinci bölümde<br />
etkilenmiş koldaki ağrı, ikinci bölümde ise<br />
fonksiyonellik düzeyi değerlendirilir. İkinci<br />
bölümde fonksiyonellik düzeyi de spesifik aktiviteler<br />
ve günlük aktiviteler olarak iki bölüme<br />
ayrılır. Toplamda en iyi skor 0, en kötü skor 100<br />
olarak değerlendirilir. Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği<br />
Altan ve ark. tarafından yapılmıştır (18).
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
SF-36, sağlık alanında kullanılan en yaygın<br />
yaşam kalitesi ölçeklerinden birisi olup,<br />
herhangi bir yaş, hastalık ya da tedavi tipine<br />
özgü değildir. Sağlık durumunun yalnızca<br />
olumsuz olduğu yönleri değil, olumlu yönlerinin<br />
de değerlendirilmesi ölçeğin avantajları<br />
arasında görülmektedir. Yüksek puan yaşam<br />
kalitesi düzeyinin iyi, düşük puan ise yaşam<br />
kalitesi düzeyinin kötü olduğunu gösterir.<br />
Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği Koçyiğit ve<br />
arkadaşları tarafından yapılmıştır (19).<br />
İstatiksel Yöntemler<br />
Elde edilen verilerin istatistiksel analizi,<br />
SPSS 15.0 programıyla yapıldı. Örneklemin<br />
demografik ve klinik özellikleri için tanımlayıcı<br />
istatistikler kullanıldı ve ortalama±standart<br />
sapma (ort±ss) değerleri saptandı. Parametreler<br />
arasındaki ilişkiye Spearman Testi ile bakıldı.<br />
EHA’ları karşılaştırılması Mann-Whitney-U<br />
testiyle yapıldı. İstatistiksel anlamlılık p
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />
Quick-DASH (50,40±20,06), DASH-W<br />
(53,30±23,11) ve HBÖKDA (55,45±18,31)<br />
ortalama değerlerine bakıldığında, olguların,<br />
aktivite ve katılım düzeyinin orta derecede kısıtlanmış<br />
olduğu görüldü. Olguların SF-36 tüm<br />
alt bölümleri ve SF-36 Türk Toplumu ortalama<br />
ve standart sapma değerleri Tablo 2’de verilmiştir.<br />
Ağrı şiddeti ile Quick-DASH, DASH-W<br />
ve HBÖKDA arasındaki ilişki Tablo 3’ de, SF-<br />
36 arasındaki ilişki ise Tablo 4’de gösterilmektedir.<br />
LE’de ağrı en önemli problemdir, kişiler genellikle<br />
aktivite ve kavrama sırasındaki ağrıdan<br />
yakınırlar. Çalışmamızda en fazla ağrı şiddetini<br />
zorlu aktivitelerde saptadık. Yapılan çalışmalarda<br />
ağrının, kişileri fiziksel olarak kısıtlayarak,<br />
psikolojik olarak zorlayarak ve uyku kalitesini<br />
bozarak yaşam kalitesini etkilediği bildirilmiştir<br />
(20). Biz de çalışmamızda ağrı şiddeti arttıkça,<br />
üst ekstremite aktivite-katılım kısıtlılık düzeyinin<br />
arttığını saptadık. LE’de ağrıdan dolayı kısıtlanmış<br />
üst ekstremite aktivite-katılım düzeyi<br />
ile azalmış günlük yaşam aktivitelerinin, vücudun<br />
ağrıya tepkisi olarak da değerlendirilebiliz.<br />
Çalışmamızda gece ağrısının SF-36’nın fiziksel<br />
fonksiyon, vücut ağrısı ve fiziksel sağlık bölümlerini<br />
etkilediğini saptadık. LE’de gece ağrısı,<br />
uyku kalitesini düşürebilir. Çalışmalarda birkaç<br />
gün boyunca uyku kısıtlanmasının, kişilerin<br />
bilişsel ve fiziksel performansını bozabileceği<br />
gösterilmiştir (21). Çalışmamızda gece ağrısından<br />
dolayı uyku kısıtlanmasının, gün içindeki<br />
performans üzerine etki ettiğini ve bununda yaşam<br />
kalitesini etkilediğini düşünmekteyiz. LE<br />
üzerine yapılacak yeni araştırmalarda, uyku kalitesinin<br />
de değerlendirilmesinin doğru olacağı<br />
görüşündeyiz.<br />
Hem sağ dirsek etkilenen hem de sol dirsek<br />
etkilenen olgularda, sağ ve sol el bilek fleksiyon<br />
ve ekstansiyon EHA karşılaştırıldığında,<br />
etkilenen tarafta EHA’nın etkilenmeyen tarafa<br />
göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde kısıtlı<br />
olduğu tespit edildi (p
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />
anlamlı ilişki tespit edildi. Sol dirsek etkilenen<br />
26 kişinin 23’ünde dominant ekstremite sağ taraftı.<br />
Dominant sağ taraf, daha iyi propriyosepsiyon<br />
ve kinestetik his ve daha fazla kullanımdan<br />
dolayı sola göre daha kuvvetlidir. Sol dirsek etkilenen<br />
katılımcılarda, zayıf olan sol tarafa bir<br />
de LE kaynaklı şikayetlerin eklenmesi ile aktivite-katılımda<br />
kısıtlılık olduğu görüldü. Çalışmalarda,<br />
LE’de ev egzersiz programı verilen hasta<br />
grubunda daha kısa sürede kavrama kuvvetinde<br />
artma, VAS ve Quick-DASH skorlarında azalma<br />
olduğu ve tüm bunlarında üst ekstremite fonksiyonellik<br />
düzeyini arttırdığı bildirilmiştir (25).<br />
Sağ dirsek etkilenen olgularımızda, etkilenmemiş<br />
sol kollarındaki kavramalarla HBÖKDA<br />
arasında da anlamlı ilişkili bulundu. Bu bulgu,<br />
dominant olan sağ kolun LE’den etkilenmesiyle,<br />
zayıf olan sol kola aşırı yüklenmenin o tarafta<br />
ağrıyı tetiklediği ve bunun sonucunda günlük<br />
aktivitelerin etkilendiğini düşündürdü.<br />
Çalışmamızda, sol dirsek etkilenen olgularda,<br />
sağ el kavrama kuvveti ile SF-36’nın fiziksel<br />
sağlık ve ruh sağlığı bölümü, sol el kavrama<br />
kuvveti ile SF-36’nın canlılık hariç tüm bölümleri<br />
arasında anlamlı ilişki saptandı. Bu durumu,<br />
iki el birlikte kullanılarak yapılan iş ve aktivitelerdeki<br />
kısıtlanma ile birlikte, katılımcıların<br />
LE’den önceki ruh sağlığı ve sosyal durumları<br />
ile ilişkilendirdik. Alizadehkhaiyat ve ark. yaptıkları<br />
çalışmada, LE’li kişilerde ağrı şiddeti ve<br />
fonksiyonel kısıtlılık düzeyi ile depresyon ve<br />
anksiyete düzeyleri arasında kuvvetli ilişki tespit<br />
etmişler ve LE’li kişilerin psikolojik yönden<br />
değerlendirmesinin de önemli olduğunu belirtmişlerdir<br />
(26). Ayrıca Fan ve ark. psikososyal<br />
faktörlerin, sosyal destek, iş yükü ve iş memnuniyetinin<br />
LE gelişimi üzerine etkisi olduğunu<br />
bildirmişlerdir (11). LE üzerine yapılacak yeni<br />
çalışmalarda kişilerin psiko-sosyal düzeylerinin<br />
ayrıntılı değerlendirilmesinin doğru olacağı görüşündeyiz.<br />
Demirel ve ark. SF-36’nın Türk Toplumu’ndaki<br />
ortalama değerlerini tespit etmişlerdir<br />
(27). Olgularımızın SF-36 ortalama değerlerine<br />
bakıldığında, Türk Toplum’u ortalama değerlerinden<br />
oldukça düşük olduğunu saptadık. LE’de<br />
sağ veya sol etkilenimin üst ekstremitede yaratacağı<br />
kısıtlılığın, kişinin aktiviteye ve yaşama<br />
katılımını etkileyerek sadece fiziksel fonksiyonu<br />
değil, aynı zamanda sosyal, mental ve psikolojik<br />
durumu da etkileyip yaşam kalitesi azalttığını<br />
düşünmekteyiz.<br />
Sonuç olarak, LE’de ağrı ve zayıflamış el<br />
kavrama kuvveti üst ekstremitenin aktivitelere<br />
katılımını sınırlayarak, günlük yaşam aktivitelerinde<br />
kısıtlılığa neden olmakta ve yaşam kalitesini<br />
azaltmaktadır.<br />
- 31 -<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Pienimaki T, Tarvainen T, Siira P, Mamivaara A, Vanharanta<br />
H. Associations between pain, grip stength, and<br />
manuel test in the treatment evaluation of chronic tennis<br />
elbow. The Clinical Journal of Pain. 2002: 18(3);164-<br />
70.<br />
2. Ekstrom R.A, Holden K. Examination of and intervention<br />
for a patient with the chronic lateral pain with signs<br />
of nerve entrapment. Phys Ther. 2002:82;1077-86.<br />
3. Pienimaki T, Karinen P, Kemilla T, Koivukangas P.<br />
Long-term follow-up of conservatively treated chronic<br />
tennis elbow patients. A prospective and retrospective<br />
analysis. Scand J Rehab Med, 1998:30;159-66.<br />
4. Waugh JE, Jaglal BS, Davis MA, Tomlinson G, Verrier<br />
CM. Factors associated with prognosis of lateral epicondylitis<br />
after 8 weeks of physical therapy. Arch Phys<br />
Med Rehabil, 2004:85;308-18.<br />
5. Stasinopoulos D, Johnson MI. Cyriax physioterapy<br />
for tennis elbow/lateral epicondylitis. Br J Sports Med,<br />
2004:38;675-7.<br />
6. Ölmez N, Memiş A. Lateral epikondilitte kanıta dayalı<br />
veriler. Türkiye Klinikleri J Med Sci, 2010:30(1); 303-1.<br />
7- Bagayoka ND, Brockmeler SF. Current controversies<br />
in the management of lateral epicondylitis. Cur Ort<br />
Practise. 2012:23(5);480-5.<br />
8. Shiri R, Viikari-Juntura E, Varonen H, Heliövaara M.<br />
Prevalance and determinants of lateral and medial epicondylitis;<br />
a population study. A m J Epdemiol, 2006:164<br />
(11);1065-74.<br />
9. Herd CR, Meserve BB. A systematic review of the effectiveness<br />
of manipulative therapy in treating lateral<br />
epicondylalgia. J Man and Manip Ther, 2008:16(4);225-<br />
37.<br />
10. Blanchette MD, Normand MC. Impairment assessment<br />
of lateral epicondylitis through electromyography<br />
and dynamometry. J Can Chiropr Assoc, 2011:55(2);96-<br />
106.<br />
11. Fan JZ, Silverstain BA et al. Quantitavia exposureresponse<br />
relations between physical workload and<br />
prevalance of lateral epicondylitis in a work population.<br />
AJ Industrial Medicine 2009:52;479-90<br />
12. Palacio EP, Schiavetti RR, Kanematsu M, Ikeda<br />
TM, Mizobuchi RR, Galbiatti JA. Effects of plateletrich<br />
plasma on lateral epicondylitis of the elbow: prospective<br />
randomized controlled trial. Rev Bras Ortop.<br />
2016;51(1):90-5. doi: 10.1016/j.rboe.2015.03.014.<br />
13. Otman S, Demirel H, Sade A. Tedavi Hareketlerinde<br />
Temel Değerlendirme Prensipleri. 2. Baskı, Hacettepe<br />
Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu<br />
Yayınları, Ankara: 2003 s 15<br />
14. Fess EE, Moran CA. Clinical Assessment Recommendations.<br />
In: Casanova JS, editör. American Society<br />
of Hand Therapist; 2nd Edition, Chicago, USA: 1992.<br />
p 41–5
Hülya Çağlıyan Hartevioğlu ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 26-32<br />
15. Narin S, Demirbükey İ, Özyürek S, Eraslan U.<br />
Dominant El Kavrama Kuvvetinin Önkol Antropometrik<br />
Ölçümlerle İlişkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi<br />
Der. 2009: 23(2).<br />
16. Düger T, Yakut E, Öksüz Ç, Yörükan S, Bilgütay B,<br />
Ayhan Ç ve ark. Kol, omuz, el sorunları (disabilities<br />
of the arm, sholder and hand-DSAH) anketi Türkçe<br />
uyarlamasının güvenilirliği ve geçerliliği. Fizyoter Rehabil,<br />
2006:17;99-107.<br />
17. Angst F, Schwyzer HK, Aeschlimann A, Sımmen BR,<br />
Goldhahn J. Measures of adult sholder function. Arthritis<br />
care and research, 2011: 63(11);174-88.<br />
18. Altan L, Ercan İ, Konur S. Reliabilitiy and validity of<br />
Turkish vesion of the patient rated tennis elbow evalution.<br />
Rheumatol Int, 2010:30(8);1049-54.<br />
19. Koçyiğit H, Aydemir Ö, Fişek G, Ölmez N, Memiş<br />
A. Kısa form SF-36 (KF-36)’nın Türkçe versiyonunun<br />
güvenilirliği ve geçerliliği. Romatizmal hastalığı<br />
olan bir grup hasta ile çalışma. İlaç ve Tedavi Dergisi,<br />
1999:12; 102-6.<br />
20. Kostanoğlu A, Yeldan İ, Zengin A, Tekeoğlu A, Tarakçı<br />
D, Kuru T ve ark. Hastane çalışanlarında ağrının lokalizasyonu<br />
ve yoğunluğunun aktivite ile ilişkisi. Genel tıp<br />
derg 2010:20(3);81-85.<br />
21. Guyton ve Hall. Tıbbi Fizyoloji. Nobel Kitabevleri,<br />
11.baskı, 2007 48:598-607.<br />
22. Tarsuslu T, Yümin Tütün E, Öztürk A, Yümin M. Kronik<br />
fiziksel özürlü bireylerde ağrı, depresyon, anksiyete<br />
ve fonksiyonel bağımsızlık ile yaşam kalitesi arasındaki<br />
ilişki. Ağrı, 2010: 22(1);30-36.<br />
23. Akın C, Öken Ö, Köseoğlu BF. Short-term effectiveness<br />
of ultrasound treatment in patients with lateral<br />
epicondylitis: randomized, single-blind, placebo-controlled,<br />
prospective study. Turkish Journal of Rheumatology,<br />
2010:25(2);50-5.<br />
24. Evcik D, Kızılay B. Geriatrik hastalarda el kavrama<br />
gücü ve günlük yaşam aktivitelerindeki yetersizlik düzeyi<br />
ile ilişkisi. Turkish Journal of Geriatrics. 200: 4;11-14.<br />
25. Karayağız S, Bal S, Bayram KB, Koçyiğit H, Gürgen<br />
Alev. Lateral epikondilit tanılı hastalarda egzersiz tedavisinin<br />
etkinliği, 23.Ulusal fiziksel tıp ve rehabilitasyon<br />
kongresi. Türk Fiz Rehab Derg, (2011) 57. Özel sayı,<br />
s:247<br />
26. Alizadehkhaiyat O, Fisher AC, Kemp GJ, Frostick<br />
SP. Pain Functional Diasbility, and Physical Status in<br />
Tennis Elbow. Clinical Journal of Pain. 2007:23(6);482-<br />
89<br />
27. Demiral Y, Ergör G, Ünal B, Semin S, Akvardar Y,<br />
Kıvırcık B, ve ark. Normative data and discriminative<br />
propertiesof short form 36 (SF-36) in Turkis urban population.<br />
BMC PublicHealth. 2006: 9;247.<br />
- 32 -
Fatma Sarı Doğan et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 33-34<br />
Case Report<br />
Uvular Edema Due to Ecbalium Elaterium: A Case Report<br />
Ecbalium Elaterium Kullanımına Bağlı Gelişen Uvular Ödem: Olgu Sunumu<br />
Fatma Sarı DOĞAN 1 , Merve GÜNEŞ 1 , Özlem GÜNEYSEL 1<br />
Vehbi ÖZAYDIN 2 , Merve DEMİRELLER 2<br />
1. University of Health Sciences, Dr. Lütfi Kırdar Kartal Training and Research Hospital, Emergency Medicine Clinic<br />
2. Medeniyet University, Göztepe Training and Research Hospital, Emergency Medicine Clinic<br />
SUMMARY<br />
CASE<br />
Ecbalium elaterium belongs to Cucurbitaceae<br />
family whose juice is used in the treatment of<br />
rhinosinusitis. In this paper, severe uvular edema<br />
case after using E. Elaterium for the treatment of<br />
sinusitis is presented.<br />
Keywords: uvular edema; ecbalium elaterium; sinusitis;<br />
emergency<br />
ÖZET<br />
Ecbalium elaterium, Cucurbitaceae ailesinden<br />
olup bitkinin meyvasının suyu, halk arasında<br />
rinosinüzit tedavisinde kullanılmaktadır. Yazımızda;<br />
sinüzit tedavisi amacıyla E. Elaterium kullanımı<br />
sonucu ciddi uvula ödemi gelişen bir olgu sunulmuştur.<br />
Anahtar Kelimeler: uvula ödemi; ecbalium elaterium;<br />
sinuzit, acil<br />
INTRODUCTION<br />
Alternative medicine is used for the treatment<br />
of several diseases worldwide. Numerous<br />
publications, about the complications of different<br />
plant usage for different treatment goals<br />
are present in literature. Ecbalium elaterium<br />
(Picture 1), belongs to Cucurbitaceae family,<br />
takes place in alternative medicine because of<br />
cytotoxic, analgesic and purgative effects of the<br />
bioactive materials included. (1, 2). The plant’s<br />
juice is used as diluted nose drip for the treatment<br />
of rinosinusitis in the community. Uvula<br />
edema is a life-threatening condition that occurs<br />
as a result of several reasons such as trauma,<br />
infection and allergic reactions (3). In this<br />
paper, a severe uvula edema case, after using E.<br />
Elaterium for sinusitis treatment is presented.<br />
Contact<br />
Corresponding Author: Fatma Sarı DOĞAN<br />
Address: Emergency Medicine Clinic, Dr Lutfi Kirdar Kartal Training and<br />
Research Hospital, Istanbul, Turkiye<br />
Phone Number: +90 (544) 335 95 65<br />
E-mail: fatmasdogan@gmail.com<br />
Submitted: 20.12.2016<br />
Accepted: 04.01.<strong>2017</strong><br />
- 33 -<br />
34 years old male patient was referred<br />
to the emergency department with difficulty<br />
in swallowing and shortness of breath. Pulse<br />
rate: 88/min, respiratory rate: 14/min, oxygen<br />
saturation was 97%. In the physical examination,<br />
uvula was hyperemic and edematous<br />
(Picture 2). Chest examination was normal,<br />
there was no bronchospasm. Other systemic<br />
examination was normal. In detailed history,<br />
it is understood that he had chronic sinusitis,<br />
he put 5-6 drops of Ecbalium elaterium plant’s<br />
juice, which is knowns as squirting cucumber<br />
in community, in his nose for the treatment<br />
of sinusitis because of friend advise and the<br />
shortness of breath occured after 30 minutes.<br />
The patient was monitorized, IV line was obtained.<br />
In biochemical parameter, electrolytes,<br />
liver and kidney function tests were normal.<br />
50 mg defenhydramin, 80 mg metilprednisolon<br />
and 40 mg pantaprozol was applied via<br />
intravenous (IV) route.<br />
The patient was consulted to otorhinolaryngolgist<br />
because uvular edema was not regressed.<br />
80 mg extra dose of metilprednisolone was<br />
applied to the patient with the advise of otorhinolaryngologist,<br />
who had no extra patology.<br />
After 12 hours follow-up in the emergency<br />
room, uvular edema was regressed and patient<br />
was discharged with recommendations.<br />
DISCUSSION<br />
Uvular edema, frequently seen with hives,<br />
angioedema, anaflaxıa, is often idiopathic and<br />
can ocur secondary to infection, trauma and allergens<br />
(3). Patients present with shortness of<br />
breath and difficulty in swallowing. Ecballium<br />
elaterium has a cucumber like fruit which is a<br />
weedy plant that belongs to the Cucurbitacea<br />
family growing in Mediterranian countries (1,<br />
2). Alkoloid content of the plant named cucurbitacain<br />
is responsible for the allergic reactions<br />
(1). This bioactive contents are reported as antitumoral,<br />
cytotoxic, analgesic and purgative<br />
against jaundice (1).
Fatma Sarı Doğan et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 33-34<br />
The fruit juice is used as diluted nose drop<br />
for the symptomatic treatment of sinusitis (1, 2).<br />
In literature, the cases, who developed allergic<br />
reactions, uvular edema, periorbital edema, allergic<br />
conjuctivitis, nasal mucosal necrosis after<br />
usage, are present (1, 4). There is no history<br />
of allergy in our patient. Shortness of breath and<br />
difficulty in swallowing developed after using<br />
E. Elaterium fruit juice as nose drop. Shortness<br />
of breath and difficulty in swallowing occurred<br />
secondary to uvular edema that systemic allergic<br />
reaction did not observed. Salhab (1) collected<br />
the cases in literature and evaluated the<br />
reason of use, main complaint and emergency<br />
treatment. In Vlachos and friends’ case, death<br />
occured as a result of cardiac and renal failure,<br />
and in other cases edema in smooth palate is<br />
reported (1, 5).<br />
Cardiac or renal patology was not observed<br />
in our patient. Oxygen, antihistaminic, methylprednisolone<br />
are frequently used in treatment<br />
as in allergic reactions, adrenalline is necessary<br />
if it is with anaflaxia. Oxygen, antihistaminic<br />
and methylprednisolone are applied to our patient.<br />
Patient with uvular edema should be fallowed<br />
carefully for the safety of respiratory tract,<br />
early intubation should be thought in severe<br />
upper respiratory tract infection.<br />
RESULT<br />
Picture 1: Ecbalium Elaterium.<br />
Patients referred to emergency department<br />
with shortness of breath and difficulty in swallowing<br />
should be carefully examined for the purpose<br />
of uvular edema. Detailed history should<br />
be received for local herbal agent usage with<br />
drugs that can lead to allergic reactions.<br />
REFERENCES<br />
1. Salhab A S. Human Exposure to Ecballium elaterium<br />
Fruit Juice: Fatal Toxicity and Possible Remedy. Pharmacology<br />
& Pharmacy, 2013, 4, 447-50.<br />
2. Satar S, Gokel Y, Toprak N, Sebe A.Life-threatening<br />
uvular angioedema caused byEcbalium elaterium. Eur J<br />
Emerg Med. 2001 Dec;8(4):337-9.<br />
3. Alcoceba E1, Gonzalez M, Gaig P, Figuerola E, Auguet<br />
T, Olona M. Edema of the uvula: etiology, risk factors, diagnosis,<br />
and treatment. J Investig Allergol Clin Immunol.<br />
2010;20(1):80-3.<br />
4. Eken C, Ozbek C, Yıldırım CK, Eray O. Severe uvular<br />
edema and nasal mucosal necrosis due to Ecbalium elaterium<br />
(squirting cucumber):An allergic reaction or direct<br />
toxic effect? Clinical Toxicology (2008) 46, 257–58.<br />
Picture 2: Hyperemic and edematous uvula.<br />
- 34 -<br />
5. Vlachos P, Kanitsakis NN, Kokonas N. Fatal cardiac<br />
and renal failure due to Ecbalium elaterium (squirting cucumber).<br />
J Toxicol Clin Toxicol. 1994; 32(6): 737-8.
Rohat Ak et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 35-36<br />
Case Report<br />
Acute Dyspnea After Subarachnoid Hemorrhage:<br />
Is It Neurogenic Pulmonary Edema?<br />
Subaraknoid Kanama Sonrası Akut Dispne: Bu Nörojenik Akciğer Ödemi mi?<br />
Fatih DOĞANAY 1 , Rohat AK 1 , Tevfik PATAN 1<br />
1. University of Health Sciences, Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital, Emergency Medicine Clinic<br />
ABSTRACT<br />
Neurogenic pulmonary edema (NPE) is a clinical<br />
diagnosis based upon the occurrence of pulmonary<br />
edema in the appropriate setting and in the<br />
absence of a more likely alternative cause. NPE is<br />
defined as an increase in pulmonary interstitial and<br />
alveolar fluid caused by an acute central nervous<br />
system injury. Pulmonary edema in patients with<br />
subarachnoid hemorrhage (SAH) has been associated<br />
with high-grade SAH, increased mortality.<br />
Early infiltrates, which treated effectively, did not<br />
affect mortality, mostly . In this case report, we aimed<br />
to present a patient who developed NPE due to<br />
SAH in the emergency department.<br />
Keywords: neurogenic pulmonary edema; subarachnoid<br />
hemorrhage; dsypnea<br />
INTRODUCTION<br />
Neurogenic pulmonary edema (NPE) is<br />
defined as an increase in pulmonary interstitial<br />
and alveolar fluid caused by an acute central<br />
nervous system injury (1). It has been reported<br />
in patients with subarachnoid hemorrhage<br />
(SAH), traumatic brain injury, intracerebral<br />
hemorrhage, status epilepticus, meningitis, spinal<br />
cord injury, intracranial tumors, ischemic<br />
stroke and multiple sclerosis (2). But still NPE<br />
is underdiagnosed after serebrovascular accidents<br />
although it may course mortally if it is<br />
not treated early. We presented a patient who<br />
developed NPE in emergency department due<br />
to SAH and we revealed the presentation and<br />
diagnosis for ED doctors in this case report.<br />
CASE<br />
ÖZET<br />
Nörojenik pulmoner ödem (NPE), uygun ortamda<br />
pulmoner ödem oluşumuna ve daha olası<br />
bir alternatif neden bulunmadığına dayalı klinik bir<br />
tanıdır. NPE akut merkezi sinir sistemi hasarının<br />
yol açtığı pulmoner interstisyel ve alveoler sıvıda<br />
bir artış olarak tanımlanır. Subaraknoid kanamalı<br />
(SAK) hastalarda pulmoner ödem, yüksek dereceli<br />
SAK ile ilişkili olup mortaliteyi arttırmaktadır. Etkili<br />
bir şekilde tedavi edilen erken infiltratlar çoğunlukla<br />
mortaliteyi etkilemez. Bu olgu sunumunda<br />
acil serviste SAK nedeniyle NPE gelişen bir hastayı<br />
sunmayı amaçladık.<br />
Anahtar Kelimeler: nörojenik pulmoner ödem; subaraknoid<br />
kanama; dispne<br />
Contact<br />
Corresponding Author: Rohat AK<br />
Address: Istanbul Fatih Sultan Mehmet Training and Research Hospital,<br />
Icerenkoy, 34752 Atasehir, Istanbul, Turkiye<br />
Phone Number: +90 (506) 821 31 36<br />
E-mail: rohatakmd@gmail.com<br />
Submitted: 03.01.<strong>2017</strong><br />
Accepted: 04.01.<strong>2017</strong><br />
- 35 -<br />
A 82-year-old man presented to emergency<br />
department (ED) with fatigue and headache.<br />
His symptoms began about 5 hours ago.<br />
On initial presentation, his Glascow Coma Scale<br />
(GCS) was 15; blood pressure was 170/90<br />
mmHg, pulse rate was 78 bpm, oxygen saturation<br />
98%, body temperature was 36,4°C.<br />
His physical and neurological examination<br />
revealed no pathology including normal breath<br />
sounds. His electrocardiography and his<br />
laboratory results were normal, too. He was<br />
sent to computed tomography (CT) of brain<br />
for intracranial hemorrhage because of having<br />
the worst headache in his life. His CT scan in<br />
the emergency department revealed diffuse subarachnoid<br />
hemorrhage (Figure 1). During his<br />
wait in angiography, after an hour in his followups,<br />
suddenly he had dyspnea. In his repeated<br />
physical examination, bibasillary crepitant rales<br />
were developed in his lung auscultation. His<br />
vital signs were as his presentation except oxygen<br />
saturation measured 88% and respiratory<br />
rate was 32/min. He had oxygen therapy, he<br />
was sent to CT for scaning thorax. Thorax CT<br />
revealed bilateral pulmonary edema (Figure 2).<br />
Half an hour later, his GCS score regressed to<br />
8 in spite of supportive therapy. After endotracheal<br />
intubation, the patient was sent to intensive<br />
care unit for further therapy and follow-up.
Rohat Ak et al.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 35-36<br />
Figure 1: Brain CT scan of subarachnoid hemorrhage.<br />
DISCUSSION<br />
NPE is a clinical diagnosis based upon the<br />
occurrence of pulmonary edema in the appropriate<br />
setting and in the absence of a more<br />
likely alternative cause (3). In our patient sudden<br />
dyspnea and hypoxia developed after 6<br />
hours of SAH symptoms. The lack of diagnostic<br />
markers for special etiologies contributes<br />
to poor recognition and diagnosis wordwide.<br />
The reported prevalences for NPE after SAH<br />
are changing between 10%-40% (4). This range<br />
may be minimized by more recognition of<br />
ED doctors. The pathophysiologic mechanisms<br />
are thought to be pulmonary capillary pressure<br />
increase by transient pulmonary vasoconstriction<br />
after cerebrovascular accident, and/or in<br />
the pulmonary capillary bed, increased permeability<br />
reproduced by inflammatory mediators.<br />
In addition contributions of the hypothalamus,<br />
elevated intracranial pressure, and activation of<br />
the sympathoadrenal system may play role (5).<br />
In emergency departments, physicians should<br />
be alert of clinical presentation consisting of<br />
signs of oxygenation failure, such as dyspnea,<br />
tachypnea, tachycardia, cyanosis, pink frothy<br />
sputum, and crackles and rales on auscultation<br />
in patients with SAH (6). NPE must be kept<br />
in mind if bilateral, symmetric, smooth and<br />
diffuse, alveolar edema-like infiltrates were<br />
present in the chest radiography or thorax CT<br />
and PaO2/fraction of inspired oxygen is
Birol Ağca ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 37-39<br />
Olgu Sunumu<br />
Amyand Herni̇ Cerrahi̇ Tedavi̇ si̇ nde Apendektomi̇ ve<br />
Fıtık Onarımı Nasıl Olmalı? (Olgu Sunumu)<br />
How Should the Appendectomy and Hernia Repair be in the Surgical Treatment of Amyand’s Hernia? (Case Report)<br />
Birol AĞCA 1 , Yalın İŞCAN 1 , Cihan ŞAHAN 1 , Anıl ERGİN 1<br />
İksan TAŞDELEN 1 , Kemal MEMİŞOĞLU 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği<br />
ÖZET<br />
Amyand herni; fıtık kesesi içerisinde apendiksin<br />
bulunduğu nadir görülen bir inguinal herni tipidir.<br />
İnsidansı %1 düzeyinde olan bu durumun ameliyat<br />
öncesi tanısı zordur. İlk kez Clauidius Amyand<br />
tarafından 1735 tarihinde tanımlanmıştır. Fizik muayenesinde<br />
sağ inguinal herni olduğu tespit edilen<br />
77 yaşındaki erkek hastanın yapılan ameliyatında<br />
herni kesesi içerisinde apendiks olduğu görülmüştür.<br />
Amyand herni tanısı ameliyat esnasında konulan<br />
hastamıza herni kesesi içerisinden apendektomi<br />
yapıldı. Ortamda infekte materyal saptanmaması<br />
üzerinde Lichtestein yöntemi ile herni onarımı<br />
uygulandı. Bu yazıda peroperatuar Amyand herni<br />
tanısı konan ve apendeksin patolojik durumuna uygun<br />
olarak meshli onarım uyguladığımız olgu ve bu<br />
konu literatür ışığında irdelenmiştir.<br />
Anahtar kelimeler: amyand hernisi; apendektomi<br />
GİRİŞ<br />
Amyand herni, ilk kez Claudius Amyand<br />
tarafından 1735 tarihinde tarif edilmiş olup herni<br />
kesesi içerisinde apendiks bulunması olarak<br />
adlandırılmıştır (1, 2). Amyand herni tüm inguinal<br />
herniler arasında %1 oranında görülmektedir.<br />
Akut apandisit nedeniyle ameliyat edilen<br />
olgularda ise görülme oranı yaklaşık %0,1’dir<br />
(3, 4). Amyand herni tanısı ameliyat öncesinde<br />
zor konulabilmekte,tanı daha çok ameliyat<br />
esnasında konmaktadır.Bu durumda tedavide<br />
farklı yaklaşımlara neden olabilmektedir (5).<br />
Biz bu çalışmada inguinal hernilerin bir<br />
tipi olan ve çok nadir görülen Amyand hernisi<br />
olgusunu güncel literatür eşliğinde değerlendirdik.<br />
OLGU<br />
ABSTRACT<br />
Amyand’s hernia is a rare type of inguinal hernia<br />
in which the vermiform appendix located with<br />
in the hernial sac. It is seen in nearly %1 and it<br />
is difficult to make diagnose pre-operatively.First<br />
time it defined by Claidius Amyand in 1735. An 77<br />
year-old man who had a right inguinal hernia in<br />
physical examination operated and appendix vermiformis<br />
seen in hernia sac during the operation.<br />
Amyand hernia diagnosed during the operation<br />
and we did the appendectomy from inside of hernia<br />
sac. There is no infected material at the operation<br />
area so we applied Lichtenstein hernia repair. In<br />
this report, Amyand hernia and our case, which diagnosed<br />
during the operation and applied inguinal<br />
hernia repair with mesh , investigated in the light of<br />
literature.<br />
Keywords: amyand hernia; appendectomy<br />
İletişim Bilgileri<br />
Sorumlu Yazar: Birol AĞCA<br />
Yazışma Adresi: Barbaros Mah. Uphill Court Site, A8-14, Ataşehir,<br />
İstanbul<br />
Tel: +90 (533) 347 27 24<br />
E-Posta: birolagca@yahoo.com<br />
Makalenin Geliş Tarihi: 17.11.2016<br />
Makalenin Kabul Tarihi: 20.11.2016<br />
- 37 -<br />
Sağ kasık ağrısı ve şişlik nedeniyle polikliniğimize<br />
başvuran 77 yaşındaki erkek hasta<br />
da yapılan fizik muayenede; sağ inguinal bölgede<br />
şişlik ve redükte edilebilen indirek inguinal<br />
herni saptandı. Özgeçmişinde herhangi bir<br />
ameliyatı ve sistemik hastalığı yoktu. Laboratuar<br />
ve biyokimyasal parametreleri normaldi.<br />
Yüzeysel ultrasonografide sağ kasık bölgesinde<br />
yaklaşık 35 mm çapında Valsalva manevrası<br />
ile daha da belirginleşen herni kesesi ve kese<br />
içerisinde barsak anslarının görüldüğü rapor<br />
edildi.<br />
Hasta bunun üzerine elektif koşullarda<br />
preoperatif hazırlığı takiben ameliyata alındı.<br />
Sağ Bassini insizyonu ile inguinal eksplarasyona<br />
başlanıldı. Yapılan eksplarasyonda spermatik<br />
kordunun antero-lateralinde indirek herni<br />
kesesi saptandı. Kese diseksiyonu ve uygulanan<br />
herniotomide fıtık kesesine yapışık yaklaşık<br />
10 cm uzunluğunda apendiks vermiformis<br />
izlendi (Resim 1, 2). Apendiksin fıtık kesesi<br />
duvarlarından birini oluşturduğu saptandı.<br />
Apandisit hali izlenmeyen ve etraf dokularda<br />
lokal infekte alan görülmeyen olgu da apendiks<br />
mezosundan itibaren fıtık kesesinden ayrılarak<br />
kese içerinden apendektomi gerçekleştirildi.
Birol Ağca ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 37-39<br />
Resim 1: Fıtık kesesi içerisinde apendiks vermiformis.<br />
Resim 2: Fıtık kesesi içerisinden apendektomi hazırlık.<br />
İnguinal herni ise Lichtenstein yöntemi<br />
ile gerilimsiz şekilde prolen mesh kullanılarak<br />
onarıldı. Ameliyat sonrası komplikasyon izlenmeyen<br />
hasta ayaktan takip edilmek üzere 2.<br />
günde taburcu edildi.<br />
TARTIŞMA<br />
Karın duvarının zayıflamış bölgelerinde<br />
periton ve içerisindeki bazı organların yer değiştirmesi<br />
sonucu ortaya çıkan inguinal hernilerde<br />
fıtık kesesi içerisinde genellikle omentum<br />
ve ince bağırsaklar bulunmaktadır (5). Amyand<br />
hernide ise fıtık kesesi içerisinde apendiks vermiformis<br />
yer almaktadır (1). Tüm inguinal hernilerde<br />
görülme oranı %1, tüm apandisit olgularında<br />
ise bu oran %0,1’dir (3, 4). Priego ve<br />
ark. 4752 apandisitli olguda apendiksin inguinal<br />
herni kesesinde saptanma oranını %0,126<br />
olarak bildirmişlerdir (6).<br />
Amyand herni tanısını ameliyattan önce<br />
koymak oldukça zordur. Herni kesesi içerisinde<br />
apendiksi göstermek amacıyla bilgisayarlı<br />
tomografi ve ultrasonografiden yararlanırsa da<br />
kesin tanı ameliyat esnasında konmaktadır (7,<br />
8). Olgumuzda ameliyattan önce tanı konulamamış<br />
olup tanı fıtık kesesi açıldıktan sonra<br />
konulabilmiştir.<br />
Tablo 1: Amyand Hernide Losanoff ve Basson sınıflaması.<br />
Tip 1<br />
Tip 2<br />
Tip 3<br />
Tip 4<br />
Herni Tipi Tedavi Yöntemi<br />
Normal apendiks<br />
Redüksiyon veya apendektomi+meshli onarım<br />
Akut Apandisit (lokalize)<br />
Fıtık kesesinden apendektomi+anatomik onarım<br />
Akut apandisit (peritonit)<br />
Laparotomi ile apendektomi+anatomik onarım<br />
Akut apandist (diğer organ patolojisi)<br />
Apendektomi(diagnostik veya diğer prosedürlerle)<br />
Fıtık kesesi içerisinde apendiks saptanması<br />
durumunda tedavi yaklaşımının ne olacağı<br />
da tartışmalı bir konudur. Bu konudaki tartışma<br />
bu tip fıtıkların son derece nadir görülmesinden<br />
kaynaklanmaktadır. Literatürde daha çok<br />
olgu sunumu şeklinde karşımıza çıkan bu tip<br />
fıtıklarda tedavi yöntemi daha çok apendiksin<br />
inflamasyon durumu ve hastanın yaşı göz<br />
önüne alınarak yapılmaktadır. Losanoff ve ark<br />
bir çalışmada Amyand herniler dört farklı tipe<br />
ayrılarak bunlarda uygulanacak tedavi şekilleri<br />
sınıflandırılmıştır (Tablo 1) (9). Uygulanacak<br />
tedavi yöntemleri ameliyattan önce tanı konulması<br />
zor olduğundan bu tabloda yer alan<br />
özellikler dikkate alınarak yapılmasında fayda<br />
olacaktır. Biz olgumuzu Tip 1 Amyand herni<br />
grubunda değerlendirip cerrahi tedavisini kese<br />
içerisinden apendektomi ve meshli fıtık onarım<br />
şeklinde uyguladık.<br />
Kahramanca ve ark. 15 vakalık Amyand<br />
herni serilerinde tüm olgulara apendektomi<br />
yapmıştır. Bu olguların sadece 4’ü akut apandisit<br />
olup diğerlerinde apandisit saptanmamıştır.<br />
Buna rağmen bu çalışmada sadece 3 olguda<br />
meshli onarım tercih edilmiştir. Diğer 12 olguda<br />
ise anatomik onarım yapılmıştır (5). Sözen<br />
ve ark ise 21 olguluk serilerinde fıtık kesesi<br />
içerisinden apendektomi ve apendiks doğalsa<br />
sentetik materyal kullanarak onarımı önermektedir<br />
(10).<br />
Bazı çalışmalarda hastanın yaşı ve yaşa<br />
paralel görülebilecek ek hastalıkların da tedavi<br />
seçiminde önemli olduğu söylenmektedir (11,<br />
12). Buradaki durum yaştan daha çok ek hastalıklar<br />
ve ameliyat zamanının yaratabileceği<br />
olumsuzluklar olarak görülmektedir. Olgumuzun<br />
77 yaşında olmasına rağmen, ek bir hastalığı<br />
olmaması ve ameliyat süresinin makul bir<br />
zaman aralığında olması dolayısıyla apendektomi<br />
işlemi uygulanmıştır.<br />
- 38 -
Birol Ağca ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 37-39<br />
Son yıllarda inguinal herni tedavisinde laparoskopik<br />
yaklaşımın daha fazla olması Amyand<br />
herni tedavisinde “laparoskopiyi de gündeme<br />
getirir mi?” sorusuna litaratürde cevap<br />
aradık. Bu amaçla yapılmış az sayıda çalışmaya<br />
rastladık. Genelde olgu sunumu şeklinde olan bu<br />
çalışmaların birinde Diwakar S ve ark üç olguda<br />
transabdominal preperitoneal (TAPP) yöntemle<br />
apendektomi uyguladıktan sonra meshli onarım<br />
uyguladıklarını bildirmişlerdir (13).<br />
Sonuç olarak; Amyand herni özellikle<br />
komplike inguinal hernilerde her yaşta olabileceği<br />
akılda tutulması gereken bir durumdur.<br />
Tedavi seçiminin apendiksin patolojik durumu,<br />
hastanın yaşı ve ek hastalığı göz önüne alınarak<br />
yapılması gerektiğini önermekteyiz.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Amyand C.Of an inguinal rupture,with a pin in the appendix<br />
caeci,incrusted with Stone;and some observation on<br />
wounds in the guts.Philos Trans R Soc Land 1736;39:329-<br />
336.<br />
2. Eser M,Kılınç İ,Kıyak G.Olgu sunumu:Amyand herni.<br />
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Degisi 2011;37:33-35.<br />
3. Ryan WJ. Hernia of the vermiform appendix. Ann Surg<br />
1937;106:135–9.<br />
4. Kwok CM, Su CH, Kwang WK, Chiu YC. Amyand’s hernia:<br />
case report and review of the literature.Case Rep Gastroenterol<br />
2007;1:65–70.<br />
5. Kahramanca Ş,Kaya O,Güzel H,Özgehan G, Bostancı H,<br />
et al. Amyand Herni ve Cerrahi: Apendektomi Gerekli mi?<br />
Fıtık Onarımı Nasıl Yapılmalı? Dokuz Eylül Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesi Dergisi.2013;27:75 – 80<br />
6. Priego P, Lobo E, Moreno I, et al. Acute appendicitis in<br />
an incarcerated crural hernia: analysis of our experience.<br />
Rev Esp Enferm Dig 2005; 97: 707-705.<br />
7. JS,Halpern D,Katz DS.Amyand’s hernia:prospective CT<br />
diagnosis.J Comput Assist Tomogr 2000;24:884-886.<br />
8. Solecki R,Matyja A,Milonowski W. Amyand’s hernia: Areport<br />
of two cases.Hernia 2003;7:50-51.<br />
9. Losanoff JE, Basson MD. Amyand hernia: a classification<br />
to improve management. Hernia 2008;12:325-326.<br />
10. Sözen S,Alıcı A,Tükenmez M ve ark. Amyand fıtığı:Olgu<br />
serisi ve deneyimimiz.Ulusal Cerrahi Dergisi 2010;26:212-<br />
215.<br />
11. Carey LC.Acut appendicitis occuring in hernias:a report<br />
of 10 cases.Surgery 1967;31:236-238.<br />
12. Anagnostopoulou S,Dimitroulis D,Troupis TG, et<br />
al.Amyand’s hernia:a case report.World J Gastroenterol<br />
2006;29:4761-4763.).<br />
13. Diwakar S, Sudeepta S, Majid W, Prasanna KR. Amyand’s<br />
hernia: Our experience in the laparoscopic era. J<br />
Minim Access Surg. 2015;11:151-153.<br />
- 39 -
Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />
Olgu Sunumu<br />
ÖZET<br />
Erişkinlerde en sık görülen primer malign<br />
beyin tümörü glioblastoma multiformedir (GBM).<br />
Bu tümörler glial tümörlerin en sık görüleni ve en<br />
malign olan formudur. Tedavisinde cerrahi, radyoterapi<br />
ve kemoterapi kullanılmaktadır. Gebeliğin<br />
kendisi GBM için bir risk faktörü değildir. Ancak<br />
gebelerde glial tümörler davranış değişikliğine gidebilir,<br />
böylelikle gebelik seyrine etki edebilirler.<br />
Gebelikte görülen GBM’de yönetim hem hasta, hem<br />
fetüs hem de doktorlar açısından oldukça zor bir<br />
durumdur. Gebelik sırasındaki tedavi seçenekleri<br />
arasında cerrahi ve radyoterapi yer alır. Bu tedavilerden<br />
hangisinin uygulanacağına gebelik haftası,<br />
nörolojik semptomlar ve nörolojik semptomların<br />
ilerleyici olup olmamasına göre karar verilir. Bu<br />
olgu sunumlarında acil servise başvuru sonrasında<br />
GBM tanısı alan iki gebenin yönetimiyle ilgili tecrübemizin<br />
sunulması amaçlandı.<br />
Anahtar kelimeler: glioblastoma; kraniotomi; radyoterapi<br />
ABSTRACT<br />
Primer Malign Beyin Tümörü ve Gebelik: İki Olgu Sunumu ve<br />
Literatür Taraması<br />
Primary Malignant Brain Tumours and Pregnancy: Two Case Reports and Literature Review<br />
Mehmet Akif SARGIN 1 , Murat YASSA 1 , Ali Fatih RAMAZANOĞLU 2 , Ali BÖREKÇİ 2<br />
Emrah ORHAN 1 , Niyazi TUĞ 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği<br />
Glioblastoma multiforme (GBM) is the most<br />
common primary malignant brain tumour in adults.<br />
GBM is the most malignant and the most common<br />
form among glial tumours. Surgery, radiotherapy<br />
and chemotherapy are the available treatment modalities.<br />
Pregnancy itself is not a risk factor for<br />
GBM, however, the nature course of glial tumours<br />
can be changed in pregnancy and thus may<br />
affect the management. The management of GBM<br />
in pregnants is a challenge for the patients, fetus<br />
and also clinicians. Surgery and radiotherapy are<br />
the treatment options in pregnancy. The choice of<br />
treatment depends on the gestational age, neurological<br />
symptoms and the progress of the symptoms.<br />
These case reports aimed to share our experience<br />
with two pregnant women whom were diagnosed<br />
with GBM after applying to the emergency service.<br />
Keywords: glioblastoma; craniotomy; radiotherapy<br />
İletişim Bilgileri<br />
Sorumlu Yazar: Mehmet Akif SARGIN<br />
Yazışma Adresi: Balıkesir Cad. Soğanlık Yeni Mahalle Uprise Elite Sitesi<br />
C 2 Blok D:1 34880 Kartal, İstanbul<br />
Tel: +90 (505) 350 82 59<br />
E-Posta: drmehmetakifsargin@yahoo.com<br />
Makalenin Geliş Tarihi: 05.01.<strong>2017</strong><br />
Makalenin Kabul Tarihi: 05.01.<strong>2017</strong><br />
- 40 -<br />
GİRİŞ<br />
Glial tümörlerin en sık görüleni ve en<br />
malign olan formu glioblastoma multiformedir<br />
(GBM). Erişkinlerde en sık görülen primer<br />
malign beyin tümörüdür (1). Birçok olguda<br />
GBM’nin etiyolojisi bilinmemekle birlikte<br />
DNA tamir genlerindeki tekli nükleotid polimorfizmine<br />
olan genetik yatkınlık, teröpatik<br />
iyonizan radyasyon, sigara, vinil klorid, pestisit,<br />
N-nitrosa bileşenlerine maruziyet, kafa<br />
travması, petrol ürünleri veya sentetik kauçuk<br />
gibi mesleklerde çalışanlar, elektromanyetik<br />
alan maruziyeti, olası ırk ve cep telefonları kullanımı<br />
hala tartışmalı bir konu olmakla birlikte<br />
etiyolojide ileri sürülen nedenlerdendir (2-4).<br />
Gebeliğin kendisi GBM için bir risk faktörü<br />
değildir (5). Ancak gebelerde glial tümörler<br />
davranış değişikliğine gidebilir ve böylelikle gebelik<br />
seyrine etki edebilirler (5). Tedavi edilmiş<br />
ileri evre GBM gebelikle beraber nadiren görülebilir.<br />
Bunun başlıca iki nedeni vardır. Birincisi<br />
GBM’nin standart tedavisinde kullanılan 45<br />
Gy dozunun üzerinde verilen radyoterapi gonadotropin<br />
sentezini bozarak fertiliteyi olumsuz<br />
yönde etkilemesidir (6). İkinci önemli neden<br />
ise temozolomid gibi alkilizan ajanlarla yapılan<br />
kemoterapilerin ovaryen fonksiyonları bozarak<br />
prematür menapoza neden olmasıdır (6).<br />
Gebelikte görülen GBM’de yönetim hem<br />
hasta, hem fetüs hem de doktorlar açısından oldukça<br />
zor bir durumdur (7). Ayrıca cerrahinin<br />
zamanlanması, gebelikte radyoterapi ve kemoterapinin<br />
kullanımı ile ilgili kanıta dayalı veriler<br />
halen sınırlıdır. Antikonvülzan ilaçların gerekliliği<br />
ve kullanımı, doğum zamanlaması ve<br />
doğum şekli tartışmalıdır. Anne için potansiyel<br />
fayda ve fetus açısından söz konusu olabilecek<br />
riskler dengelenmelidir (8). İki olguyu içeren<br />
yazımızda hastanemiz acil servisine başvuru<br />
sonrasında GBM tanısı alan iki gebenin yönetimiyle<br />
ilgili tecrübemizi sunmak istedik. Miad<br />
gebelikler olması nedeniyle yönetimleri nispeten<br />
diğer trimesterlere göre kolay olsa da, tüm<br />
trimesterler için gebelikte GBM yönetimini literatür<br />
eşliğinde tartışmak istedik.
Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />
Resim 1: Hastanın acil serviste çekilen Beyin-Diffüzyon MR tetkiki görüntüleri. Sağ serebral hemisfer frontal lobda yerleşimli,<br />
yaklaşık 60x57x54 mm boyutlu ve solid komponentlerinde yaygın heterojen kontrastlanma gösteren glioblastom. Tümör dokusu<br />
sağ lateral ventrikülü belirgin komprese etmekte olup orta hat yapılarında 12-13 mm sola kayma izlenmektedir.<br />
OLGU 1<br />
- 41 -<br />
35 yaşında gravida 3 ve 2 vajinal doğum<br />
hikayesi olan hasta 38 gebelik haftasında acil<br />
servisimize baş ağrısı, bulantı, kusma ve uyku<br />
hali şikayetleriyle başvurdu. Alınan anamnezde<br />
bir gün önce özel bir hastaneye yürüyememe,<br />
bilinç bulanıklığı şikayetleri ile başvurduğu ve<br />
obstetrik muayenesinde patoloji izlenmeyerek<br />
hastanın evine geri gönderildiği öğrenildi. Ertesi<br />
gün şikayetleri artan gebenin hastanemize<br />
başvurusunda baş ağrısı, kusma ve uyku hali<br />
şikayetlerinin de eklenmesi üzerine; hastadan<br />
mevcut gebeliği nedeniyle öncelikli olarak<br />
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğimizden<br />
konsültasyon istendi. Hastanın yapılan vajinal<br />
muayene ve ultrasonografi incelemesine göre;<br />
aktif doğum eyleminde olmayan, 35-36 hafta<br />
ölçülerinde, tahmini 2700 gr ağırlığında, plasentası<br />
intakt tek canlı gebelik izlendi. Klinik<br />
durum nedeniyle ağır pre-eklampsi tanısının<br />
ekartasyonu için hastadan tahlil istendi. Tansiyon<br />
arteryel değerleri 120/70 mm/Hg, lökosit<br />
15600 hücre/mL, hemoglobin 11.5 gr/dl, trombosit<br />
333000 hücre/mL, tam idrar tahlilinde<br />
protein negatif, keton 3+ bulundu. Karaciğer<br />
ve böbrek fonksiyon testleri, serum elektrolit<br />
değerleri normal sınırlarda bulundu. Hastanın<br />
bilinen sistemik rahatsızlığı yoktu. Mevcut<br />
muayene ve laboratuar bulgularıyla obstetrik<br />
patoloji düşünülmeyen hasta nörolojik hastalıklar<br />
ve intrakranial patolojiler açısından tetkik<br />
için tekrar acil servise gönderildi. Hastadan<br />
istenen beyin MR’ında; sağ serebral hemisfer<br />
frontal lobda yerleşimli, yaklaşık 60x57x54<br />
mm boyutlu, santrali büyük ölçüde kistik-nekrotik<br />
vasıfta, superolateral kesiminde duvar<br />
kalınlaşması formunda düzensiz solid komponentler<br />
barındıran kitle görüntülendi (Resim 1).<br />
İstenen beyin cerrahisi konsültasyonu sonucu<br />
kitlenin “orta hat kayması” yapması nedeniyle<br />
hastaya acil kraniotomi kararı alındı. Klinikler<br />
arası yapılan konsültasyonlar sonucu hastaya<br />
sezaryen yapılması ve aynı seansta kraniotomi<br />
uygulanmasına karar verildi. Hasta genel anestezi<br />
altında ilk olarak usulüne uygun yöntemle<br />
sezeryan yapılarak canlı kız bebek doğurtuldu.<br />
Sezeryan operasyonun bitimi akabinde Beyin<br />
Cerrahisi uzman doktorları tarafından yapılan<br />
kraniotomide frontal lobda, kortekste solid kısımları<br />
parankim dokusundan belirgin olarak<br />
ayrılan, kistik komponenti de bulunan kitle total<br />
olarak çıkarıldı. Postoperatif dönemde Kadın<br />
Hastalıkları ve Doğum Kliniği ve Beyin<br />
Cerrahisi Kliniği tarafından ortak takip edilen<br />
hastada herhangi bir komplikasyon görülmedi.<br />
Postoperatif onuncu gün taburcu edilen hastanın<br />
patoloji sonucu sarkamatöz değişiklikler<br />
gösteren glioblastoma multiforme, WHO<br />
grade IV şeklinde raporlandı. Hasta Onkoloji<br />
Kliniği’ne takip ve tedavi için yönlendirildi.<br />
OLGU 2<br />
39 yaşında gravida 2 ve 1 sezeryan doğumu<br />
olan hasta 37-38 gebelik haftasında acil<br />
servisimize yüz bölgesi de dahil olmak üzere<br />
vücudun sol tarafında uyuşukluk şikayetleriyle<br />
başvurdu. Anamnezinde şikayetlerinin dört gün<br />
önce sol elde ve kolda uyuşma, karıncalanma<br />
şeklinde başladığını belirtti. Bilinen nörolojik<br />
hastalığı olmadığı için evde şikayetlerinin<br />
geçmesini beklemiş ve hastaneye hemen başvurmamış<br />
olduğu öğrenildi. Ancak şikayetleri<br />
yüz bölgesinin sol tarafını da içine alacak şekilde<br />
giderek şiddetlenmesi üzerine hastaneye
Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />
başvurmuş. Yapılan muayenesinde Glaskow<br />
Koma Skalası puanı 15, bilinç açık, oryante,<br />
koopere olan hastanın ışık refleksleri her iki<br />
gözde pozitif bulunmuş. Ense sertliği ve lateralizan<br />
bulgusu olmayan hastada ilk etapta nörolojik<br />
muayene doğal olarak değerlendirilmiş.<br />
Gebelik nedeniyle Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />
Kliniğimizden konsültasyon istenen hastanın<br />
yapılan vajinal muayene ve ultrasonografi<br />
incelenmesine göre; aktif doğum eyleminde<br />
olmayan, 37-38 hafta biyometrik ölçülerinde,<br />
tahmini 3100 gr ağırlığında, plasentası intakt<br />
tek canlı gebelik izlendi. Tansiyon arteryel değerleri<br />
100/70 mmHg, lökosit 10400 hücre/mL,<br />
hemoglobin 11.8 gr/dl, trombosit 277000 hücre/mL,<br />
tam idrar tahlilinde protein negatif bulundu.<br />
Karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri,<br />
serum elektrolit değerleri normal sınırlarda bulundu.<br />
Acil obstetrik patoloji izlenmeyen hastadan<br />
kraniyal MR istenmesine karar verildi.<br />
Kontrastlı MR incelemesi sonucunda sağ pariyetal<br />
bölgede subkortikal ak maddede geniş<br />
perilezyonel ödem alanı barındıran, 26x18mm<br />
ve 6x5mm büyüklüğünde nodüler lezyonlar<br />
izlendi (Resim 2). Beyin Cerrahisi konsültasyonu<br />
sonucu sağ pariyetal bölgede ödem ve<br />
şift yapmış tümöral kitlenin erken cerrahi girişim<br />
ile çıkarılması planlandı. Hasta kraniotomi<br />
onayı için düşünmek istedi. Klinikler arası<br />
yapılan konsültasyonlar sonucu hastanın nöbet<br />
riski olduğu ve kraniyal kitle nedeniyle acil<br />
operasyona alınabileceğinden hastaya sezeryan<br />
ile doğum yapılmasına karar verildi. Usulüne<br />
uygun sezeryan doğum yaptırılarak 3000 gr<br />
ağırlığında canlı bir erkek bebek doğurtuldu.<br />
Hasta onamı olmadığından kraiotomi aynı seansda<br />
yapılamadı.<br />
Postoperatif 16. saatte hasta ve yakınları<br />
Beyin Cerrahisi uzmanı tarafından operasyon<br />
yapılmasına onay verdi. Yapılan kranitomide<br />
sağ gyrus superior marjinalis ile sağ gyrus angülaris<br />
bileşkesinden transkortikal tümöre ulaşılarak<br />
eksize edildi. Peroperatif gelişen subdural<br />
hematom ayrıca drene edildi. Postoperatif<br />
dönemde Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği<br />
ve Beyin Cerahisi Kliniği tarafından ortak<br />
takip edilen hastada cerrahi bir komplikasyon<br />
görülmedi. Postoperatif 8. günde taburcu edilen<br />
hastanın patoloji sonucu glioblastom multiforme,<br />
WHO grade IV şeklinde raporlandı.<br />
Hasta takip ve tedavi için Onkoloji Kliniğine<br />
yönlendirildi.<br />
TARTIŞMA<br />
GBM en agresif ve en kötü prognozlu primer<br />
beyin tümörüdür. Nüks eden tümörlerde<br />
hastalık daha kötü seyreder. Gebelik durumunda<br />
hastalık hem tümörün tanı ve tedavisi açısından<br />
hem de fetal etkiler ve doğum zamanlaması<br />
açısından daha da karmaşık bir hal alır<br />
(7). Gebelikte GBM semptomları hafiften ağıra<br />
geniş bir spektrumda görülebilir (8). Bunlar baş<br />
ağrısı, mide bulantısı, kusma, senkop ve konvülsiyon<br />
gibi jeneralize semptomlar şeklinde<br />
ya da daha sık olarak görsel, dil, motor veya<br />
duyusal defisitler şeklinde fokal olabilir. Olgularımızın<br />
ikisinde de bu semptomlar ve ilerleyici<br />
nörolojik bulgular mevcuttu. GBM’li gebeye<br />
yaklaşım için kesin bir yönetim rehberi yoktur.<br />
Hasta yönetimi olgu sunumları ve literatürdeki<br />
küçük serilere dayanılarak yapılır (7, 9). Yönetim<br />
ve tedavide; cerrahi, radyoterapi ve doğum<br />
daha yoğun tartışılmıştır.<br />
Resim 2: Hastanın acil serviste çekilen Beyin MR görüntüleri. Sağ pariyetal bölgede subkortikal ak maddede geniş perilezyonel<br />
ödem alanı barındıran 26x18mm ve 6x5mm büyüklüğünde nodüler lezyonlar.<br />
- 42 -
Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />
Kemoterapi daha çok gebelik dışı GBM’de<br />
tercih edilmektedir. Çünkü bir çok kullanılan<br />
kemoterapi ajanı 600 kd dan daha küçük boyutlu<br />
olduğundan plasentadan kolayca geçebilir<br />
(10). Artmış hepatik oksidasyon, artmış böbrek<br />
klirensi ve ilacın serum albümine bağlanma düzeyinin<br />
azalması gibi gebeliğin bazı fizyolojik<br />
değişikliklerine bağlı olarak kemoterapötiklerin<br />
farmakokinetik ve farmakodinamik davranışlarının<br />
daha karmaşık bir hale gelebilir. En<br />
sık kullanılan kemoterapi ilaçları temozolomid,<br />
bevacizumab, prokarbazin, lomustin ve vinkristindir.<br />
Bevacizumab, tekrarlayan GBM tedavisinde<br />
ilk basamak ajan olarak kullanılan bir<br />
anjiyogenez inhibitörüdür. Gebelik kategorisi<br />
C olarak değerlendirilir. Gebelik boyunca kemoterapi<br />
uygulanması özellikle ilk trimesterde<br />
riskli olup hem anne hem de fetus için zararlı<br />
etkiler bırakabilir. Son öneriler hayvan deneyleri<br />
ve epidemiyolojik çalışmalar üzerine kuruludur<br />
(3, 11). Fetus için özellikle organogenez<br />
döneminde major konjenital anomali, organ<br />
toksisitesi, spontan düşük, büyüme gelişme geriliği,<br />
düşük doğum ağırlıklı doğum, prematüre<br />
doğum, ölü doğum nedeni olabilir (8, 12, 13).<br />
Zararın büyüklüğü genelde gestasyonel<br />
yaşa ve ilaca maruziyet süresine bağlıdır. Ayrıca<br />
doğum sonrası neonatal kemik iliği depresyonu/karsinogenezis,<br />
uzun dönemde sterilite,<br />
nörolojik ve davranışsal bozukluklara neden<br />
olabilir (13).<br />
Radyoterapi GBM tedavisinin önemli bir<br />
bölümünü teşkil etse de 1 yıldan daha az süre<br />
verilmesi mümkün değildir. Gebelikte radyoterapinin<br />
zararlı etkileri fetüsün absorbe ettiği<br />
iyonizan radyasyon dozu ve gebelik haftasına<br />
bağlıdır (14). Radyoterapinin başlıca fetal etkileri;<br />
malformasyon, büyüme gelişme geriliği,<br />
zeka geriliği, onkojenik etki ve in utero<br />
fetal ölümdür (14). Radyoterapinin etkileri de<br />
hayvan deneyleri ve epidemiyolojik çalışmalar<br />
üzerine kuruludur. Ayrıca Hiroshima and<br />
Nagasaki’ye atılan atom bombalarından sonra<br />
iyonizan radyasyonun etkilerine maruz kalan<br />
gebelerin doğan çocuklarında zeka geriliği,<br />
düşük IQ skoru, lösemi ve çocukluk çağı kanserlerinde<br />
artışa neden olmuştur (15). Radyoterapinin<br />
gebelikte GBM tedavisinde kullanımı<br />
bazı yazarlar tarafından geç ikinci veya üçüncü<br />
trimester gebelerde ilerleyici nörolojik defisitin<br />
palyatif tedavisinde önerilmiştir (16). Bizim<br />
olgularımıza da doğum sonrası dönemde radyoterapi<br />
uygulanmıştır.<br />
- 43 -<br />
Cerrahi tedavi ve doğum zamanlaması tartışmalı<br />
olmakla beraber nörolojik semptomların<br />
ciddiyetine ve gebelik haftasına göre karar<br />
verilmesi önerilmektedir. Tewari ve ark., birinci<br />
trimester veya erken ikinci trimesterde tespit<br />
edilen, nörolojik bozukluk belirtisi olmayan<br />
stabil durumdaki gebelere cerrahi müdahale<br />
yapılmadan gebeliğin izlenmesini önermişlerdir<br />
(16). Genel durumu stabil olmayan ve beyin<br />
herniasyon bulguları olan hastalarda, gebelik<br />
kaybı göz ardı edilerek kraniyotomi yapılması<br />
gerektiğini de vurgulamışlardır (16). Özellikle<br />
asemptomatik hastalarda geç ikinci trimester<br />
ve üçüncü trimester gebelerde, artmış maternal<br />
intravasküler hacime bağlı intrakranial hemoraji<br />
riskinden dolayı cerrahiden kaçınılması<br />
önerilmiştir. Bu haftalardaki gebelerin stabil<br />
olanlarında rutin gebelik izlemi ile fetal maturasyonun<br />
beklenmesi önerilirken, genel durum<br />
bozukluğu olan gebelerde ise ilerleyici nörolojik<br />
defisit görülüyorsa radyoterapi uygulanması<br />
önerilmiştir. Fetal maturasyonun tamamlandığı<br />
gebelerde, genel durum bozukluğu ve beyin<br />
herniasyon riski/bulgusu varsa genel anestezi<br />
altında sezeryan doğum ve ardından karaniyotomi<br />
ile dekompresyon cerrahisi uygulanması<br />
önerilmiştir (16). Bizim olgularımızın MR görüntülerinde<br />
orta hat şift ve herniasyon bulguları<br />
izlendiğinden acil kraniyotomi gerekliliği<br />
doğmuştur. Stabil olan gebelerde vajinal doğum,<br />
doğumun ikinci evresinin kısa sürmesi<br />
şartıyla denenebilir. Çünkü vajinal doğumda<br />
intrakranial basınç artışından kaçınılması gerekmektedir<br />
(16). Lynch ve ark. her trimesterde<br />
cerrahi yapılıp malign tümörün çıkarılmasını<br />
önermişlerdir (12). Bodiabaduge ve arkadaşları<br />
ise cerrahinin mümkün oldukça ilk trimesterden<br />
sonra, erken ikinci trimesterden itibaren<br />
yapılmasını önermişlerdir (17).<br />
Olgularımız miad gebelikte izlendiğinden<br />
doğum yönetimleri açısından güçlük yaşanmamıştır.<br />
Klinikler arası yapılan konsültasyonlar<br />
sonrası hastaların ikisine de önce sezeryan doğum<br />
yaptırılıp akabinde orta hat şifti ve herniasyon<br />
bulguları nedeniyle kraniotomi ile dekompresyon<br />
cerrahisi uygulanmıştır.<br />
SONUÇ<br />
GBM en sık görülen primer malign beyin<br />
tümörüdür. Gebelikte yönetim daha karmaşıktır<br />
ve multidisipliner olmalıdır. Tanı konulduktan<br />
sonraki gebelik haftası, gebelik takibi için<br />
olası riskler ve tedavilerin komplikasyonları<br />
açısından gebenin ve eşinin detaylı olarak bilgilendirilmesi<br />
gerekmektedir. Tedavi şeklini<br />
belirleyen başlıca parametreler gebelik haftası,<br />
hastanın stabilite durumu, nörolojik semptomların<br />
varlığı ve hastalığın progresyonudur. Doğum<br />
şekli olarak intrakraniyal basınç artışından<br />
kaçınmak için sezeryan doğum veya doğumun<br />
ikinci evresinin kısa sürmesi şartıyla vajinal<br />
doğum denenebilir.
Mehmet Akif Sargın ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 40-44<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Mahaley MS, Mettlin C, Natarajan N, Laws ER,Peace BB.<br />
National survey of patterns of care for brain-tumor patients:<br />
J Neurosurg 1989;71:826-36.<br />
2. Staedtke V, Bai RY, Laterra J. Investigational New Drugs<br />
for Brain Cancer. Expert Opin Investig Drugs 2016;17:1-20.<br />
3. Alifieris C, Trafalis D. Glioblastoma multiforme: Pathogenesis<br />
and treatment. Pharmacol Ther 2015;152:63-82.<br />
4. Wrensch M, Minn Y, Chew T, Bondy M, Berger MS. Epidemiology<br />
of primary brain tumors: current concepts and<br />
review of the literature. Neurooncology 2002;4:278-99.<br />
5. Michaud DS, Gallo V, Schlehofer B, Tjønneland A, Olsen<br />
A, Overvad K, et al. Reproductive factors and exogenous<br />
hormone use in relation to risk of glioma and meningioma in<br />
a large European cohort study. Cancer Epidemiol Biomarkers<br />
Prev 2010;19:2562–9.<br />
6. McGrane J, Bedford T, Kelly S. Successful pregnancy and<br />
delivery after concomitant temozolomide and radiotherapy<br />
treatment of glioblastoma multiforme. Clin Oncol (R Coll<br />
Radiol) 2012;24:311.<br />
7. Zwinkels H, Dörr J, Kloet F, Taphoorn MJ, Vecht CJ.<br />
Pregnancy in women with gliomas: a case-series and review<br />
of the literature. J Neurooncol 2013;115:293-301.<br />
8. Jayasekera BA, Bacon AD, Whitfield PC. Management<br />
of glioblastoma multiforme in pregnancy. J Neurosurg<br />
2012;116:1187-94.<br />
9. Wu J, Ma YH, Wang TL. Glioma in the third trimester of<br />
pregnancy: Two cases and a review of the literature. Oncol<br />
Lett 2013;5:943-6.<br />
10. Pentheroudakis G, Pavlidis N. Cancer and pregnancy:<br />
poena magna, not anymore. Eur J Cancer 2006;42:126–40.<br />
11. Stupp R, Mason WP, Van Den Bent MJ, Weller M, Fisher<br />
B, Taphoorn MJ, et al. Radiotherapy plus concomitant and<br />
adjuvant temozolomide for glioblastoma. N Engl J Med<br />
2005;352:987-96.<br />
12. Lynch JC, Gouvêa F, Emmerich JC, Kokinovrachos<br />
G, Pereira C, Welling L, et al. Management strategy for<br />
brain tumour diagnosed during pregnancy. Br J Neurosurg<br />
2011;25:225-30.<br />
13. Cardonick E, Lacobucci A. Use of chemotherapy during<br />
human pregnancy. Lancet Oncol 2004;5:283–91.<br />
14. Brent RL. Saving lives and changing family histories:<br />
appropriate counseling of pregnant women and men and<br />
women of reproductive age, concerning the risk of diagnostic<br />
radiation exposures during and before pregnancy. Am J<br />
Obstet Gynecol 2009;200:4–24.<br />
15. Miller RW. Discussion: severe mental retardation and<br />
cancer among atomic bomb survivors exposed in utero. Teratology<br />
1999;59:234–5.<br />
16. Tewari KS, Cappuccini F, Asrat T, Flamm BL, Carpenter<br />
SE, Di Saia PJ, et al. Obstetric emergencies precipitated<br />
by malignant brain tumors. Am J Obstet Gynecol<br />
2000;182:1215–21.<br />
17. Jayasekera BA, Bacon AD, Whitfield PC. Management<br />
of glioblastoma multiforme in pregnancy: A review. J Neurosurg<br />
2012;116:1187-94.<br />
- 44 -
Serap Diktaş Tahtasakal ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 45-47<br />
Olgu Sunumu<br />
Sırt Ağrısı ile Bulgu Veren Akciğer Hamartomu Olgusu<br />
A Case of Lung Hamartoma Presenting with Back Pain<br />
Serap Diktaş TAHTASAKAL 1 , Hacer Kuzu OKUR 1 , Levent ALPAY 2 , Burcu Seher ANIL 3<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği<br />
2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü<br />
3. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği<br />
ÖZET<br />
Pulmoner Hamartom en sık görülen benign<br />
tümördür. Nadiren bulgu verirler. Çoğunlukla tesadüfen<br />
tespit edilirler. Sırt ağrısı ile başvuran periferik<br />
yerleşimli hamartom olgusu sunulmuştur.<br />
Anahtar kelimeler: hamartom; benign tümör; sırt<br />
ağrısı<br />
SUMMARY<br />
Pulmonary hamartoma is one of the most<br />
commonly seen benign tumor, which very rarely<br />
manifests symptoms, and usually recognized incidentally.<br />
A patient peripheric with complaints of<br />
hamartoma, who applied with the complaints of<br />
back pain has been presented in this case.<br />
Keywords: hamartoma; benign tumor; back pain<br />
GİRİŞ<br />
Hamartom tüm iyi huylu tümörlerin yaklaşık<br />
dörtte üçünü ve tüm soliter akciğer nodüllerinin<br />
%4’ ünü oluşturmaktadır (1). Akciğerin en<br />
sık görülen benign tümörüdür. Bronşun fibröz<br />
bağ dokusundan gelişir ve çoğunlukla kıkırdak<br />
dokusu içerir. Orta yaş erişkinlerde ve erkeklerde<br />
sıktır. Pulmoner hamartomların yaklaşık<br />
%90’ı parankimde ve genellikle periferik yerleşimli<br />
olup çoğunlukla asemptomatiktir ve tesadüfen<br />
saptanırlar.<br />
OLGU<br />
43 yaşında bayan hasta kliniğimize 3-4<br />
gündür olan sırt ağrısı yakınması ile başvurdu.<br />
Ek şikayeti olmayan hastanın öz geçmişinde<br />
20 paket-yıl sigara kullanımı dışında<br />
özellik yoktu. Fizik muayenede; genel<br />
durumu iyi, vital bulgularıvitaller stabildi.<br />
Solunum sistemi muayenesinde her iki hemitoraks<br />
solunuma eşit katılıyordu, ek ses<br />
duyulmadı. Laboratuar incelemede özellik<br />
saptanmadı. Çekilen PA akciğer grafide sol<br />
akciğer alt zonda orta alanda düzgün sınırlı<br />
homojen dansitede opasite izlendi (Resim 1 ).<br />
Hastanın çekilen bilgisayarlı tomografisinde,<br />
sol akciğer lingula inferior segmentte,<br />
plevraya oturan, 12*13*12 mm boyutunda<br />
mikro kalsifikasyonların eşlik ettiği heterojen<br />
yapıda nodüler lezyon izlendi (Resim 2).<br />
Takibe alınan hastanın ağrısının devam<br />
etmesi üzerine 2 ay sonra çekilen tomografisinde<br />
nodül boyutlarının arttığı 14*12,5 mm<br />
izlendi (Resim 3). Hastaya göğüs cerrahisi<br />
kliniğinde videotorakoskopik yöntem (VATS)<br />
ile linguladaki nodüle wedge rezeksiyon uygulandı.<br />
Patoloji sonucu pulmoner hamartom<br />
olarak raporlandı. Postoperatif 3. ay kontrolünde<br />
ağrı yakınması olmayan hastanın kontrol<br />
tomografisinde sorun yoktu (Resim 4).<br />
Endobronşial yerleşimli olanlar öksürük,<br />
hemoptizi gibi semptomlar ile tekrarlayan akciğer<br />
enfeksiyonlarına neden olabilir (1-3). Sırt<br />
ağrısı yakınması ile başvuran hamartom olgusu<br />
sunulmuştur.<br />
İletişim Bilgileri<br />
Sorumlu Yazar: Serap Diktaş TAHTASAKAL<br />
Yazışma Adresi: Fatih Sultan Mehmet E.A. Hastanesi, Göğüs Hastalıkları<br />
Bölümü, İstanbul<br />
Tel: +90 (505) 701 94 12<br />
E-Posta: serapdiktas@gmail.com<br />
Makalenin Geliş Tarihi: 02.01.<strong>2017</strong><br />
Makalenin Kabul Tarihi: 19.01.<strong>2017</strong><br />
- 45 -<br />
Resim 1
Serap Diktaş Tahtasakal ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 45-47<br />
görüntülemelerde 2,5 cm altındaki boyutlarda<br />
tespit edilirler. Ortalama yıllık çap artışı 3-5<br />
mm olabilir (4, 5). Nadiren dev boyutlara ulaşabilir<br />
(6). Küçük boyutta olanlar genellikle<br />
bulgu vermezler. Bizim olgumuzda parankimde,<br />
subplevral yerleşimli ve 13x12 mm boyutunda<br />
olmasına rağmen başvuru şikayeti sırt<br />
ağrısı idi.<br />
Resim 2<br />
Hamartomlarda endobronşial yerleşim<br />
daha az görülmektedir. Pulmoner hamartomu<br />
olan 215 vakalık seride %1,4‘ünün endobronşial<br />
lokalizasyon gösterdiği bildirilmiştir (7). Öksürük,<br />
balgam, nefes darlığı, ateş en sık görülen<br />
bulgulardır. Obstrüksiyona bağlı atelektazi,<br />
pnömoni veya abse formasyonu görülebilir (5).<br />
Hamartomların tipik radyolojik görünümleri<br />
düzgün sınırlı veya hafif lobüle kenarlı<br />
soliter pulmoner nodül şeklindedir. Lezyonun<br />
yağ içermesi temel yapıyı oluşturmaktadır ve<br />
olguların yarısında izlenmektedir. Patlamış mısır<br />
(popcorn) görünümündeki kalsifikasyonun<br />
eşlik etmesi patognomik olmakla beraber olguların<br />
yalnızca %5-50 ‘sinde izlenebilmektedir<br />
(4, 8).<br />
Bizim olgumuzda yağ içeriği yoktu, mikrokalsifikasyon<br />
görünümü mevcuttu.<br />
Resim 3<br />
Resim 4<br />
Radyolojik görüntüleme ile beraber tanı<br />
için iğne aspirasyon biyopsisi, cerrahi yöntemler,<br />
endoskopik hamartomlar için bronkoskopik<br />
işlemler önerilir. İnce iğne aspirasyon biyopsisinin<br />
(İİAB) torakotomide azalma sağlamakla<br />
beraber çalışmalarda tanı koydurma oranları<br />
değişken saptanmıştır.<br />
Hansen ve arkadaşlarının yaptığı 89 vakalık<br />
bir çalışmada İİAB’nin tanı koydurma oranı<br />
%85 olarak bildirilmiştir (9). Tözüm ve arkadaşlarının<br />
yaptığı bir diğer çalışmada ise 15<br />
olgu değerlendirilmiş ve İİAB tanı oranı %25<br />
olduğu saptanmıştır (10). Bizim hastamıda periferik<br />
yerleşimli olmasına rağmen nodül çapı<br />
küçük olduğu için İİAB önerilmedi.<br />
TARTIŞMA<br />
Pulmoner hamartom %0.025-%0.32 görülme<br />
oranıyla akciğerin en yaygın bening<br />
tümörüdür (3). Akciğerde bulunan matür mezenkimal<br />
hücrelerin anormal dizilmesi ile bir<br />
araya gelmesi olarak tanımlanır. Başlıca kıkırdak<br />
komponenti içerse de, bağ dokusu, yağ ve<br />
düz kas elemanları da görülebilir (4, 5).<br />
İntraparankimal yerleşimli hamartomlar<br />
çoğunlukla rastlantısal olarak çekilen radyolojik<br />
- 46 -<br />
Tanısı önceden bilinen hamartomlar için<br />
cerrahi önerilmemektedir. Fakat takipler sırasında<br />
büyüklüğü artan veya semptomatik olan<br />
olgularda cerrahi önerilmektedir (10, 11).<br />
Hastamızda hem tanı hem de tedavi amacıyla<br />
yapılan VATS son yıllarda tercih edilen<br />
bir uygulamadır (12).<br />
Sonuç olarak akciğer hamartomu küçük<br />
boyutlarda, büyüme eğilimde olduğunda ve<br />
semptom verdiğinde tedavi edilmelidir.
Serap Diktaş Tahtasakal ve ark.<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 45-47<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Özlü T, Metintaş M, Karadağ M, Kaya A. Solunum sistemi<br />
ve hastalıkları Temel başvuru kitabı. Cilt 2. İstanmul:<br />
İstanbul Medikal Yayıncılık 2010;1511-12.<br />
2. Fraser RS, Colman N, Müller NL, Pare PD. Synopsis of<br />
Diseases of The Chest. Third edition. Çeviri editörü: Haluk<br />
Türktaş. Ankara: Güneş kitabevi ;2006<br />
3. Cosio BG, Villena V, Echave-Sustaeta J, de Miguel E, Alfaro<br />
J, Hernandez L, Sotelo T. Endobronchial Hamartoma.<br />
Chest 2002;122:202-5.<br />
4. Acar M, Özateş M, Ekici F, Şimşek M. Açiğer Hamartomu.<br />
Tanısal ve Girişimsel Radyoloji 2001; 7:373-375<br />
5. İncekara F, Aydoğdu K, Sayılır E, Gülhan E, Demirağ F,<br />
Fındık G ve ark. Pulmoner Hamartomlarda Cerrahi Tedavi.<br />
J Clin Anal Med. 2015;6(suppl1):1-4<br />
6. Evkan A, Kömürcüoğlu B, Kaplan G, Güvençli M, Yalnız<br />
E, Salık B. Astım Semptomları ile Başvuran Dev Pulmoner<br />
Hamartom. İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi, Cilt xxx sayı<br />
1,2016;63-66<br />
7. Yazıcı Ü, Gündüz E, Aydın E, Altınok T, Gülhan S.Ş.E,<br />
Sırmalı M ve ark. Endobronşiyal Hamartoma. Solunum<br />
Hastalıkları 2004;15:176-179<br />
8. Siegelman SS, Khouri NF, Scott WW Jr, Leo FP, Hamper<br />
UM, Fishman EK et al. Pulmonary Hamartoma: CT findings.<br />
Radiology 1986;160:313-317<br />
9. Hansen CP, Holtveg H, Francis D, Rasch L, Bertelsen<br />
S. Pulmonary Hamartoma. J Thorac Cardiovasc Surg<br />
1992;104:674-678<br />
10. Tözüm H, Üçvet A, Gürsoy S, Kul C, Şirzai S, Başok O<br />
ve ark. Akciğer Hmartomu:15 olguluk bir analiz. Turkish J<br />
Thorac Cardiovasc Surg 2009;17(3):186-190<br />
11. Elsayed H, Abdel Hady S.M, Elbastawisy S.E. Is resection<br />
necessary in biopsy-proven asymptomatic pulmonary<br />
hamartomas? Interact Cardio Vasc Thorac Surg<br />
2015;21(6):773-6<br />
12. Ülkü R, Eren Ş, Büyükbayram H, Eren N. İnterlober Fissürde<br />
Hamartom Olgusu. Solunum Hastalıkları 2002;13:52-<br />
55<br />
- 47 -
Aslıhan Taraktaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
Derleme<br />
Kas İskelet Sistemi Ultrasonografisi<br />
Musculoskeletal System Ultrasonography<br />
Aslıhan TARAKTAŞ 1<br />
1. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği<br />
ÖZET<br />
Ultrasonun tanısal görüntülemedeki rolü,<br />
ultrason teknolojisinin ilerlemesi ile birlikte genişlemeye<br />
devam etmektedir. Kas iskelet sistemi<br />
ultrasonografisi yumuşak doku yapılarının görüntülenmesinde<br />
önemli bir yere sahiptir. Ultrasonografi<br />
ile kas iskelet sistemi yapıları gerçek zamanlı<br />
dinamik ve statik şekilde incelenebilirken, aynı<br />
zamanda girişimsel işlemler için de iyi bir kılavuz<br />
yöntem olarak kullanılabilir. İyi bir anatomik<br />
bilgiyle birlikte ultrason klinik tanıda ve tedavi<br />
takibinde klinisyene yardımcı olacaktır. Kas iskelet<br />
sistemi hastalıkları ile ilgilenen klinisyenlerin<br />
ultrasonografi becerilerini kazanmaları hasta değerlendirilmesinde<br />
pozitif katkıda bulunacaktır. Bu<br />
derleme kas iskelet sisteminde ultrasonografinin<br />
temel özelliklerini özetlemektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: ultrasonografi; kas; sinir; tendon<br />
ABSTRACT<br />
Role of ultrasonography in medical imaging is<br />
widening as technology advances. Musculoskeletal<br />
ultrasonography is essential for soft issue imaging.<br />
With ultrasonography, musculoskeletal can be viewed<br />
dynamically or statically in real-time, whereas<br />
ultrasonography can also be used as a good<br />
guideline for interventional procedures. In addition<br />
to wide anatomic knowledge, it can be helpful for<br />
a physician regarding clinical diagnosis and treatment.<br />
Gathering ultrasonography skills will improve<br />
the patient examination of physicians who deal<br />
with musculoskeletal diseases. This review summarizes<br />
the basic properties of ultrasonography in<br />
musculoskeletal system.<br />
Keywords: ultrasonography; muscle; nerve; tendon<br />
İletişim Bilgileri<br />
Sorumlu Yazar: Aslıhan TARAKTAŞ<br />
Yazışma Adresi: Fatih Sultan Mehmet Eğt. Arş. Hast. Fiziksel Tıp ve<br />
Reha. Bölümü E-5 karayolu üzeri 34752 Ataşehir, İstanbul<br />
Tel: +90 (216) 578 30 00<br />
E-Posta: aslihantaraktas@gmail.com<br />
Makalenin Geliş Tarihi: 07.01.<strong>2017</strong><br />
Makalenin Kabul Tarihi: 07.01.<strong>2017</strong><br />
GİRİŞ<br />
Ultrason (US) kas iskelet sistemi radyolojisinde<br />
kullanılan görüntüleme tekniklerinden<br />
biridir. Düşük maliyet, yüksek düzlemsel çözünürlük,<br />
yaygın ulaşılabilirlik, hasta tarafından<br />
iyi tolere edilebilmesi, konvansiyel radiografi<br />
ya da komputarize tomografi gibi iyonize radyasyon<br />
içermemesi US’yi hastalıkların tanısında<br />
ve takibinde ideal görüntüleme yöntemi<br />
yapmaktadır. Ayrıca incelenen bölgenin dinamik<br />
görüntülerinin de alınabilmesi US’yi bir<br />
adım daha öne çıkarmaktadır.<br />
US’nin yüksek diagnostik değeri kullanıcının<br />
anatomik bilgisi ve US cihazının donanımıyla<br />
ilişkilidir. Bu nedenle donanım ve transduser<br />
(prob) özellikleri önem kazanmaktadır.<br />
US teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte,<br />
daha ileri klinik uygulamaların gelişmesiyle,<br />
diagnostik görüntülemedeki rolü artmaktadır.<br />
Yeni nesil US cihazları sayesinde probdan birkaç<br />
milimetre uzaklıkta olan ve diğer görüntüleme<br />
teknikleri ile görüntülemenin zor olduğu<br />
yüzeyel yapılar detaylı görüntülenebilir (1).<br />
TARİHÇESİ<br />
US medikal görüntüleme yöntemi olarak<br />
ilk defa Dussik tarafından 1942’de kullanılmış.<br />
US, Donald ve arkadaşları ilk otomatik scannerı<br />
üretene yani 1960’lara kadar yavaş gelişmiştir.<br />
Sonraki dekad boyunca kullanımı, ağırlıklı<br />
olarak abdominal ve pelvik hastalıkların değerlendirilmesinde<br />
sınırlı kalmıştır (2-4).<br />
Kas iskelet sistemi hastalıklarında ilk US<br />
uygulamasının 1972 yılında Baker kistinin<br />
tromboflebit ayırıcı tanısının yapılmasında kullanıldığı<br />
bildirilmiş (5). Birkaç yıl sonra romatoid<br />
artrit hastalarında sinoviti göstermek ve tedavi<br />
sonucunu değerlendirmek için kullanılmış<br />
(6). Kas iskelet sistemi hastalıklarında US’nin<br />
kullanımı artmaya devam etti ve çoğu kas iskelet<br />
sistemi hastalığının görüntüleme yöntemlerinin<br />
başında US uygulamaları primer modalite<br />
olarak yer almaya başladı.<br />
- 48 -
Aslıhan Taraktaş<br />
KAS İSKELET ULTRASONOGRAFİSİNİN<br />
AVANTAJLARI VE LİMİTASYONLARI<br />
Kas iskelet sistemi görüntülerinin elde<br />
edilmesinde US en pratik ve hızlı metoddur.<br />
Klinikte rahatlıkla uygulanabilirken ve aynı<br />
anda multiple eklem gerçek zamanlı olarak<br />
görüntülenebilir. Kas iskelet sisteminin hareketlerinin<br />
dinamik olarak incelenmesine<br />
olanak sağlar. Kas iskelet sistemi yapılarındaki<br />
değişiklikler aktif, dirençli ve pasif<br />
hareketler sırasında da kolayca değerlendirilebilir.<br />
Girişimsel işlemlerde iğneleri ve hedef<br />
yapıları gerçek zamanlı olarak gösterebilmesi,<br />
tanı ve tedavide kullanılan kılavuzlu<br />
işlemlerde US’yi ideal bir araç yapmaktadır<br />
(7). US rehberliğinde yapılan invaziv prosedürlerde,<br />
iğnenin konumlandırılmasına yardımcı<br />
olmak için kullanılabilir. Görüntüleme<br />
sırasında biopsi ve aspirasyon işlemleri<br />
güvenli bir şekilde gerçekleştirilebilir. Sinir<br />
ve arter gibi yapılara yakın girişimsel işlemlerde<br />
bu yapıların zarar görmemesi için US<br />
rehberliği yararlıdır.<br />
US teknolojisinin noninvaziv olması,<br />
kısa tarama süresi ve radyasyon içermemesi<br />
gibi avantajlarıyla hastalar tarafından da kabul<br />
görmektedir. En büyük limitasyonu ise<br />
US’nin kullanıcı bağımlı olmasıdır. Güvenli<br />
yorumlama yapılabilmesi için uygulayıcının<br />
deneyimi ve eğitimi gereklidir. Bununla birlikte<br />
son çalışmalarda gözlemciler arası güvenilirliğin<br />
orta ve iyi düzeyde olduğunun<br />
tespit etmiş olması güven vericidir (8-10).<br />
Prob çözünürlüklerindeki ilerlemelere<br />
karşın derinde lokalize olan yapıların görüntülenmesi<br />
zordur. Daha derin yapıların<br />
görüntülenmesinde MR, US’ye karşı açık<br />
avantajlara sahiptir. MR ile daha geniş alanın<br />
incelemesi yapılabilmektedir. Bir diğer<br />
dezavatajı ses dalgalarının kemik yapılara<br />
nüfuz edememesi nedeniyle görüş alanının<br />
sınırlandırılmasıdır.<br />
Bir ses dalgası öncelikle frekansı (f,<br />
Hz-Herz cinsinden) ve amplitüd (A, metre<br />
cinsinden) ile karakterizedir. Diğer ses dalgası<br />
parametreleri hız (c, m / sn cinsinden)<br />
ve dalga boyu (metre cinsinden d).<br />
Dalga boyu ise frekans ve hızdan hesaplanır<br />
(d = c / f). İnsanın işitmesi, yaşa<br />
bağlı olarak değişebilmekle birlikte 20-<br />
20.000 Hz aralığındadır. Medikal amaçlı<br />
US, 2-25 MHz frekans aralığında (1 MHz =<br />
1.000.000 Hz) bulunurken, 60 MHz’e kadar<br />
olan frekanslar araştırılmaktadır. Ses dalgaları<br />
farklı ortamlarda farklı hızlarla yayılır<br />
(Tablo 1).<br />
Tablo 1: Sesin farklı yapılardaki hızı.<br />
DOKU-MADDE<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
HIZ(m/s)<br />
Hava 348<br />
Kan 1570<br />
Kemik 4080<br />
Yağ 1500<br />
Yumuşak dokular 1540<br />
Kas 1580<br />
Su 1480<br />
Bu fark iletici ortamın dansite gibi fiziksel<br />
özelliklerine bağlıdır. İnsan vücudunda<br />
da sesin yayılma hızı dokular arasında<br />
farklılık gösterir. Sonografik transdüserlerde<br />
elektrik sinyali dokulara iletilen kısa ultrasonik<br />
ses atımlarına (± 2 msn) dönüştürülür.<br />
ULTRASONOGRAFİDE TEMEL KAV-<br />
RAMLAR<br />
Ultrasonografi vücuda insan kulağının<br />
duyamayacağı yüksek frekanslı ses dalgalarını<br />
prob aracılığıyla göndererek farklı<br />
doku yüzeylerinden yansıyan ses dalgalarını<br />
(ekoları) saptama esasına dayanır. Probdan<br />
çıkan dalgalar nüfuz ettikleri doku tarafından<br />
yansıtılır ve yansıyan dalgaların bilgileri<br />
siyah beyaz olarak cihazın monitöründen<br />
gösterilir.<br />
- 49 -<br />
Bu ses dalgaları (atımlar) doku tarafından<br />
yansıtılır ve bu yansıyan dalgalar tekrar<br />
bir elektrik sinyaline dönüştürülür. Elektriksel<br />
bir sinyali ses haline dönüştürme yeteneği<br />
olan kristallerin bu özellikleri “piezo<br />
elektrik etki” olarak adlandırılır. Ses dalgası<br />
bir dokudan (a) geçerek başka bir ortamın<br />
(b) yüzeyini perpendiküler olarak geçerken<br />
ses dalgasının bir kısmı orjinal ortama (a)<br />
geri döner. Kalan dalgalar orjinal ses dalgalarıyla<br />
birlikte aynı yönde, dokuda (b) ilerlemelerine<br />
devam edeceklerdir (Şekil 1).
Aslıhan Taraktaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
Şekil 1: Yansıma. Probdan çıkan ses dalgası (gri ok), a ve b<br />
arasındaki arayüze çarpıyor. Ses dalgasının bir kısmı yansır (ortam<br />
a’daki mavi ok), orjinal ses dalgasının daha küçük bir kısmı<br />
(ortam b’deki gri ok) ortam b’ye girerek ilerlemeye devam<br />
eder. Ortam b’deki dalganın da bir kısmı yansır (ortam b’deki<br />
mavi ok).<br />
Yayılan dalgadan daha küçük amplitudde<br />
dikey olarak yansıyan dalga transduser tarafından<br />
alınır ve görüntülenir. Bir ses dalgası<br />
düzensiz ancak pürüzsüz veya kaba bir yüzeye<br />
vurduğunda, dalgaların yansımaları farklı yönlerde<br />
gidecektir. Buna saçılma denir. Saçılımın<br />
sonucu olarak, ses dalgalarının çoğu proba<br />
ulaşamaz, bu yüzden hedef dokunun yüzeyi<br />
zayıf bir sinyalle görüntülenir. Bir yankıyı<br />
(ekoyu) üretmek için yansıtıcı bir arayüz mevcut<br />
olmalıdır. Tamamen homojen bir ortamdan<br />
geçen ses hiç bir arayüzeyden geçmez ve görüntü<br />
yankısızdır. Farklı fiziksel özelliklere sahip<br />
malzemelerden oluşan dokuların birleşimi<br />
“akustik arayüz (interface)” olarak adlandırılır<br />
(11-13).<br />
Akustik impedans maddenin temel özelliklerinden<br />
biri olup, sesin ilgili dokudaki yayılım<br />
hızı ile doku dansitesinin bir fonksiyonudur.<br />
Bir dokudan diğerine geçtikçe ses dalgalarının<br />
yansıma miktarı iki dokunun impedansları<br />
arasındaki fark tarafından belirlenir. Akustik<br />
impedans farkı ne kadar büyükse, ses yansıması<br />
o kadar fazla olacaktır. Hava ile yumuşak<br />
doku arasındaki impedans farkının fazla olması<br />
nedeniyle ses dalgalarının tamamına yakını<br />
yansıyacak ve görüntü elde edilemeyecektir.<br />
Bunedenle prob ile yumuşak doku arasına jel<br />
sürülerek impedans farkı ortadan kaldırılmaktadır.<br />
Akustik impedans (Z), dokunun yoğunluğu<br />
(p) ve sesin o dokudaki hızı (c) ile belirlenir<br />
(Z = p x c). Yansıma miktarı, arayüzü oluşturan<br />
iki materyal arasındaki akustik impedans farkı<br />
ile belirlenir. Çeşitli dokuların akustik impedans<br />
örnekleri sırasıyla yağ (Z: 1.4), kaslar (Z:<br />
1.7), kemik (Z: 7.8) ve hava (Z: 0.0004).<br />
- 50 -<br />
Monitördeki ekojenite yansıyan ışının<br />
yüzdesine bağlıdır:<br />
A) Hiperekoik yüksek yüzdeli yansıma, örn.<br />
Tendon, kemik ve hava (parlak / beyaz).<br />
B) Hipoekoik, düşük yansıma yüzdesi, ör. Sinovyal<br />
çoğalma (koyu gri).<br />
C) Anekoik, yansıma yok; örn. Kistler veya<br />
intra-artiküler sıvı (siyah).<br />
Ses dokulardan geçerken enerjisini kaybeder.<br />
Sesin amplitüdü kaynaktan daha da uzağa<br />
ilerledikçe azalır, atenüe olur. Ses dalgalarının<br />
yansıması saçılması ve absorbsiyon sırasında<br />
geçtiği dokuda sesin ısıya dönüşmesi US dalgalarının<br />
zayıflamasına katkıda bulunan faktörlerdir.<br />
Atenüasyon aynı zamanda dalgaların<br />
frekansına da bağlıdır. Yüksek frekanslar düşük<br />
frekanslardan daha hızlı atenüe olur (13).<br />
Problar US’de transdüserı taşıyan bölümlerdir.<br />
Ses ışınlarının oluşturulması ve geri dönen yankılarının<br />
saptanmasından sorumludur. Probların<br />
tiplerine göre üretilen ses demetinin ve<br />
ekran üzerindeki görüntünün şekli değişmektedir.<br />
Problar lineer, sektör ve konveks olarak<br />
adlandırılırlar. Görüntülenecek dokuya uygun<br />
probun seçimi öncelikle frekansa dayanmaktadır.<br />
Yüksek frekanslı (10–25 MHz) problar<br />
yüzeyel düşük frekanslı (3–10 MHz) problar<br />
ise derin dokuların görüntülenmesinde kullanılırlar.<br />
Teknolojideki hızlı ilerlemelerle birlikte<br />
Colour Doppler, Power Doppler ve son olarak<br />
Elastrografi medikal alanda yaygın olarak kullanılmaya<br />
başlanmıştır.<br />
Colour ve Power Doppler görüntüleme,<br />
dokuların renk haritalarını sağlar. Renk miktarı,<br />
vasküler kan akımı derecesine bağlıdır.<br />
Yumuşak doku inflamasyonunda olduğu gibi<br />
vaskülarizasyonu değerlendirmede kullanılabilir<br />
(14). Colour Doppler eritrositlerin ortalama<br />
hızını görüntüler. Bir renk olarak görüntülenir.<br />
Ortaya çıkan renkler, hareketli eritrositlerin ortalama<br />
hızı ve yönü ile ilgilidir, kan hızının bir<br />
görüntüsüdür. Power Doppler ise hızdan gelen<br />
enerjileri özetler. Renk tonu, hareketli eritrosit<br />
sayısıyla ilgilidir ve tespit edilen kan havuzunun<br />
bir görüntüsüdür. Hız veya yönü ölçülmez<br />
(15). Elastografi ise standart B-mod ve Doppler<br />
görüntülemeye ek olarak dokuların daha ileri<br />
değerlendirmesi için geliştirilmiştir. Elastografi,<br />
strese basınca yanıt olarak dokuların gerginliğini<br />
(sertlik) değerlendirir (16).<br />
NORMAL DOKULARIN SONOGRAFİK<br />
ÖZELLİKLERİ<br />
Kas iskelet sistemi US uygulanırken incelenen<br />
dokudan bağımsız olarak genel bir<br />
algoritimde görüntüleme yapılmalıdır. İncelenen<br />
dokudaki patoloji her iki planda da
Aslıhan Taraktaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
görüntülenmeli (transvers ve longitudinal kesitler)<br />
karşı taraf ile kıyaslanmalı şekil boyut<br />
ekojenite ve Doppler değerlendirilmesi yapılmalıdır.<br />
Normal dokularin ve bazı temel patolojilerin<br />
US’de tanımlayıcı olabilecek tipik görüntüleri<br />
vardır (Tablo 2).<br />
Tablo 2: Bazı dokuların tipik ultrason görüntüleri.<br />
Doku Longitudinal Kesit Transvers Kesit<br />
Kas<br />
Tendon<br />
Ligament<br />
Periferik sinir<br />
CİLT<br />
Yaprak damarları<br />
Hyperechoic şeritler<br />
Parlak, ekojenik<br />
lineer<br />
Hipoekoik bandlarla<br />
ayrılan Hiperekoik<br />
çizgiler<br />
Yıldızlı gece<br />
görüntüsü<br />
Yuvarlak veya oval<br />
şekilde çok sayıda<br />
birleşmiş noktalar<br />
Süpürge saçağı<br />
görüntüsü<br />
Balpeteği<br />
görünümü<br />
Cildin sonografiyle görüntülenmesi için<br />
yüksek frekans transdüserleri (>13 MHz) gereklidir.<br />
Son dönem çalışmalarda yüksek frekanslı<br />
(>20 MHz) sonografinin Sklerodermalı<br />
hastalar için cilt kalınlığı ve sertliğinin (elastografi)<br />
ölçülmesi için uygulanabilir bir yöntem<br />
olduğu gösterilmiş. Bu hastaların tanı, uzun süreli<br />
takiplerinde sonografi önerilmektedir.<br />
Ses dalgaları 90 derecelik açıyla geldiğinde<br />
tendonların longitudinal görüntüleri US’de<br />
tipik doğrusal hiperekoik fibriler desen şeklindedir<br />
(Şekil 2a-b). Ekojen fibriller endotendinal<br />
ve peritendinal septanın sonografik yansımasıdır.<br />
Beraberinde sıvı bulunan tenosinovit<br />
US da tendon etrafında anekoik sıvı halkası<br />
şeklinde, sinovyal proliferasyon tendon çevreleyen<br />
hipoekoik doku olarak görüntülenir. Tendon<br />
dejenerasyonu (tendinozis) hipoekojenitesi<br />
artmış kalınlaşmış bir tendonu tanımlamak için<br />
kullanılır.<br />
Tendonda normal fibriler görüntünün<br />
kaybı irregüler hipoekoik ve anekoik alanlar,<br />
parsiyel/tam kat yırtıklar ya da anizotropiye<br />
bağlı olabilir. US dalgalarının dokuya geliş<br />
açısı 90 derece olmadığında tendonun bazı<br />
bölümlerinin hipoekoik (karanlık) görünebilir.<br />
Bu artefakta “Anizotropi” denilir. Tendon<br />
yırtıkları, parsiyelden tam kat yırtıklara kadar<br />
çeşitli büyüklüklerde olabilir (17). Tendon kalsifikasyonları<br />
tendinit sonucu ortaya çıkabilir.<br />
KAS<br />
Kaslar longitudinal görüntüde hipoekoik<br />
paralel ve oblik ekoik fibriller (endo peri ve<br />
epimisyuma karşılık gelen) şeklinde görülür.<br />
Transvers görüntüde kaslar multiple ekoik<br />
noktalı hipoekoiktir. Tipik görüntüsü “yıldızlı<br />
gökyüzü” manzarası olarak isimlendirilir (18).<br />
YAĞ<br />
Yağ, bağ dokusu lifleri içinde ince yatay<br />
hiperekojenik striada hipoekoiktir (Şekil 2a).<br />
Lipomlar çevredeki hipoekoik yağ ile karşılaştırıldığında<br />
çoğunlukla hiperekoiktir.<br />
TENDON<br />
Şekil 3: Ligament (SIAS: superior iliac anterior spine).<br />
a<br />
b<br />
Şekil 2 a-b: Cilt yağ tendon ve kemik görüntüleri (a: transvers kesit, b: longitudinal kesit).<br />
- 51 -
Aslıhan Taraktaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
Şekil 4: Sinir. Ulnar sinirin longitudinal ve transvers görüntüleri.<br />
Şekil 5:: Hiyalin eklem kıkırdağı.<br />
LİGAMENTLER<br />
Ligamentler, hiperekoik kompakt fibriler<br />
paterndedir (Şekil 3). Ligamanları tendonlardan<br />
ayırt etmek için entezal bölgedeki aksiyel<br />
kesitte tipik “süpürge saçağı” görünümü kullanılabilir<br />
(19).<br />
Ligamentler, tendonlar gibi travma sonrası<br />
hasar gördüğünde şiş ve hipoekoik görünür.<br />
Ligamanların kopması sonografik olarak<br />
görüntülenebilir.<br />
SİNİRLER<br />
Periferik sinirler hiperekoik görünür.<br />
Longitudinal taramalarda, sinirlerin iç yapısı,<br />
fasiküllere karşılık gelen lineer hipoekoik<br />
alanlarla karakterizedir. Endonöryum ve perinöryuma<br />
karşılık gelen hiperekoik bantlarla<br />
ayrılır.<br />
Sinir dışında epineuryuma tekabül eden<br />
paralel hiperekoik bantlar bulunur. US’deki<br />
tipik görüntüsü “bal peteği” olarak adlandırılır<br />
(Şekil 4). Periferik sinirler diğer dokular<br />
tarafından sıkıştırıldığında, şiş ve daha az hiperekoik<br />
görünürler (20).<br />
DAMARLAR<br />
PERİOSTEUM<br />
Normal olarak periost, görülemez. Ancak<br />
osteomiyelitin bir parçası olarak bir hematom<br />
veya subperiosteal apse ile altında bulunan kemikten<br />
ayrıldığında, hipoekoik veya anekoik<br />
bir kütle üzerinde beyaz bir çizgi olarak görülebilir.<br />
KEMİK<br />
Kemik US dalgalarını çok iyi yansıttığı<br />
için yumuşak doku ve kemik korteksi arayüzünde<br />
çok parlak bir eko oluşur. Yumuşak doku<br />
kalsifikasyonu ve ossifikasyon durumunda da<br />
parlak ekolar gözlenir. Kortikal erozyonlar, direkt<br />
grafiden daha erken iki düzlemde (longitudinal<br />
ve transvers) kortikal bir defekt olarak<br />
görülebilir. Kemik anatomisine hakim olmak<br />
kas iskelet sisteminin US değerlendirmesinde<br />
önemlidir. Kemik landmarklar sayesinde üstteki<br />
yumuşak dokular kolayca değerlendirilebilir<br />
ve tanımlanabilir (21).<br />
BURSALAR<br />
Bursalar anekoik keselerdir ve yalnızca<br />
inflame olduklarında daha iyi görüntülenebilirler.<br />
Aşil ve distal Patellar bursalar gibi bazı bursalar<br />
inflamasyon olmadığında da görülebilir.<br />
Travmatik bursitte genellikle sadece sıvı<br />
(anekoik) veya kan (anekoik, çoğunlukla internal<br />
ekolarla birlikte) bulunurken inflamatuar<br />
durumlarda efüzyon, sinovyal proliferasyon<br />
veya her ikisi de mevcut olabilir. Bursadaki<br />
“kar taneciği benzeri” bir ekoik düzen gut nedeni<br />
ile olabilir, ancak kortikosteroidlerin intra-artiküler<br />
uygulanmasından sonra da aynı görüntü<br />
görülebilir.<br />
KIKIRDAK<br />
Hyaline eklem kıkırdağı, hiperekoik kemik<br />
korteksi üzerinde keskin bir anekoik taba-<br />
Longitudinal düzlemde uzunlamasına<br />
boru şeklinde anekoik yapılardır. Transvers<br />
ka olarak görülür (Şekil 5). Eklem kıkırdağının<br />
düzlemde ise sıkıştırılabilen yuvarlak bir yapı<br />
US görüntüsü, kıkırdaktaki su miktarına bağlıdır.<br />
Çocuklarda ve genç erişkinlerde kıkırdağın<br />
olarak görülür. Temporal arterit durumunda, damar<br />
duvarında karanlık bir halo tespit edilebilir.<br />
hipo veya anekojenikliği yaşlı insanlara kıyasla<br />
- 52 -
Aslıhan Taraktaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
daha yüksektir. Ekojenite yaşla birlikte artma<br />
eğilimi gösterir. Sinovyal alan-kıkırdak arayüzünün<br />
normal keskinliğinin kaybedilmesi ve<br />
kıkırdak şeffaflığının kaybedilmesi osteoartritin<br />
en erken bulguları arasındadır. Daha sonraki<br />
işaret, kıkırdak tabakasının incelmesidir. Urat<br />
kristalleri, hiyalin kıkırdak yüzeyinde, kıkırdağın<br />
üzerinde ince bir çizgi veya noktalar olarak<br />
görülebilir. Bu görüntü “çift kontur” bulgusu<br />
olarak tanımlanır.<br />
Bilek, dizin menisküsü, ve omuz/ kalçanın<br />
labrumu gibi fibröz yapıdaki kıkırdaklar, US’de<br />
hiperekoik görünür. Fibroz kıkırdak kondrokalsinozise<br />
yatkındır (21).<br />
SIVI<br />
Sıvılar probla üzerine basınç uygulandığında<br />
sıkıştırılabilir ve yer değiştirebilir. Bursa,<br />
ganglion kistindeki sıvı ya da artritdeki efüzyon<br />
anekoik olarak görünür. Efüzyon enfeksiyon,<br />
kronik artrit veya hemofili/travma uzun süredir<br />
devam eden hematom durumlarında hipoekoik<br />
hatta hiperekoik görünüme değişebilir.<br />
SİNOVYUM<br />
Sinovyal proliferasyon, hipoekoikdir. Yer<br />
değiştiremez ve probla basınç uygulandığında<br />
zayıf olarak sıkıştırlabilir. Normalde sinovyal<br />
doku görülemez, ancak artrit veya tenosinovit<br />
durumunda sinovyal proliferasyon /sıvı görülebilir.<br />
Tedavi sonrasında sinovyal proliferasyondaki<br />
değişiklikler görülebilir.<br />
HAVA<br />
Hava bazen posterior yankılanma artefaktlarıyla<br />
birlikte parlak hiperekoik ekolar olarak<br />
görülebilir. Sonuç olarak US, kas iskelet sistemi<br />
hastalıklarının değerlendirilmesinde güvenli,<br />
hızlı, diğer görüntüleme tekniklerine kıyasla<br />
maliyet ve radyasyon açısından daha avantajlıdır.<br />
Yüksek frekanslı problar, Power Doppler<br />
ve elastrografideki teknolojik yeniliklerle<br />
birlikte US, görüntülemenin genel olarak zor<br />
kabul edildiği inflamatuar durumların (tenosinovit,<br />
enthesit gibi) incelenmesini kolaylaştıracaktır.<br />
Uzun öğrenim süreci bir dezavantaj olsa<br />
da, kas iskelet sistemi hastalıklarıyla ilgilenen<br />
hekimler tarafından günlük uygulamalarında<br />
anamnez ve fizik muayeneden sonra hastayı<br />
daha kapsamlı değerlendirebilmek için kullanılmalıdır.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Martino, F., Silvestri, E., Grassi, W., & Garlaschi,<br />
G. Musculoskeletal sonography: technique, anatomy,<br />
semeiotics and pathological findings in rheumatic diseases.<br />
Springer Science & Business Media, 2007.p. 1-10.<br />
2. Kane D, Grassi W, Sturrock R et al. A brief history<br />
of musculoskeletal ultrasound: ‘From bats and ships to<br />
babies and hips.’ Rheumatology 2004;43: 931–933.<br />
3. Dussik KT, Fritch DJ, Kyriazidou M et al. Measurements<br />
of articular tissues with ultrasound. Am J Phys<br />
Med 1958;37 :160–165.<br />
4. Dussik KT. On the possibility of using ultrasound<br />
waves as a diagnostic aid. Z Neurol Psychiatr 1942;174:<br />
153–168.<br />
5. McDonald DG, Leopold GR. Ultrasound B-scanning<br />
in the differentiation of Baker’s cyst and thrombophelebitis.<br />
Br J Radiol 1972;45: 729–732.<br />
6. Cooperberg PL, Tsang I, Truelove L et al. Gray scale<br />
ultrasound in the evaluation of rheumatoid arthritis of<br />
the knee. Radiology 1978;126:759–763.<br />
7. Del Cura, J.L. Ultrasound-guided therapeutic procedures<br />
in the musculoskeletal system. Curr Probl Diagn<br />
Radiol 2008;37: 203–218.<br />
8. Scheel, A.K., Schmidt, W.A., Hermann, K.G., Bruyn,<br />
G.A., D’agostino, M.A., Grassi, W. et al. Interobserver<br />
reliability of rheumatologists performing musculoskeletal<br />
ultrasonography: results from a EULAR “Train<br />
the Trainers” course. Ann Rheum Dis 2005b;64: 1043–<br />
1049.<br />
9. Schmidt, W.A. and Blockmans, D. () Use of ultrasonography<br />
and positron emission tomography in the diagnosis<br />
and assessment of large-vessel vasculitis. Curr<br />
Opin Rheumatol 2005;17: 9–15.<br />
10. Naredo, E., Moller, I., Moragues, C., De Agustin,<br />
J.J., Scheel, A.K., Grassi, W. et al. Interobserver reliability<br />
in musculoskeletal ultrasonography: results from a<br />
“teach the teachers” rheumatologist course. Ann Rheum<br />
Dis 200665;14–19.<br />
11. Jacobson JA, Holsbeeck MT van. Musculoskeletal ultrasonography.<br />
Orthop Clin North Am 1998;29:135-76<br />
12. Bouffard A, Cho KH, Cardinal E, Chhem RK. In<br />
Chhem RK, Cardinal E, eds. Guidelines and Gamuts<br />
in musculoskeletal ultrasound. Toronto: Wiley-<br />
Liss;1999.p.73-105 and .p.125-60<br />
13. Scanlan KA. Sonographic artifacts and their origins.<br />
Am J Roentgenol 1991; 156: 1267-72<br />
14. Hau M, Schultz H, Tony HP, Keberle M, Jahns R,<br />
Haerten R, et al: Evaluation of pannus and vascularization<br />
of the metacarpophalangeal and proximal interphalangeal<br />
joints in rheumatoid arthritis by highresolution<br />
ultrasound (multidimensional linear array).<br />
Arthritis Rheum 1999,42:2303 8.<br />
- 53 -
Aslıhan Taraktaş<br />
BOĞAZİÇİ TIP DERGİSİ; <strong>2017</strong>; 4 (1): 48-54<br />
15. Burns PN. Principles of Doppler and color flow. Radiol<br />
Med (Torino) 1993;85 (Suppl 1):3–16.<br />
16. Ophir J, Alam SK, Garra BS, Kallel F, Konofagou<br />
EE, Krouskop T, Merritt CR, Righetti R, Souchon R,<br />
Srinivasan S, Varghese T. Elastography: Imaging the<br />
elastic properties of soft tissues with ultrasound. J Med<br />
Ultrason (2001) 2002; 29: 155.<br />
17. Özçakar, Levent; Tok, Fatih; De Muynck, Martine;<br />
Vanderstraeten, Guy. Musculoskeletal ultrasonography<br />
in physical and rehabilitation medicine. Journal of rehabilitation<br />
medicine, 2012, 44.4: 310-318.<br />
18. Pinzon EG, Moore RE. Musculoskeletal ultrasound.<br />
A brief overview of diagnostic and therapeutic applications<br />
in musculoskeletal medicine. Practical Pain Management<br />
2009; 1: 34–43.<br />
19. McDonald S, Fredericson M, Roh EY, Smuck M.<br />
Basic appearance of ultrasound structures and pitfalls.<br />
Phys Med Rehabil Clin N Am 2010; 21: 461–479.<br />
20. Valle M, Zamorani MP. Nerve and blood vessels. In:<br />
Bianchi S, Martinoli C, editors. Ultrasound of the musculoskeletal<br />
system. 1st ed. Berlin: Springer; 2007.<br />
21. O’Neill, John. Musculoskeletal ultrasound: anatomy<br />
and technique. Springer Science & Business Media,<br />
2008.p.3-17.<br />
- 54 -