13.01.2013 Views

Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Untitled - Kale Tasarım Merkezi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Şanel Şan<br />

sanelsanel@gmail.com<br />

Çağdaş sanatın ve modanın önde gelen<br />

temsilcilerinden Hüseyin Çağlayan’ın<br />

Türkiye’deki en kapsamlı sergisi İstanbul 2010<br />

Avrupa Kültür Başkenti programı kapsamında<br />

İstanbul Modern’de açıldı. <strong>Tasarım</strong>cının son<br />

16 yılda ürettiği çalışmalarının bir seçkisi<br />

niteliğini taşıyan “Hüseyin Çağlayan: 1994-<br />

2010” başlıklı sergi, 15 Temmuz-24 Ekim<br />

tarihleri arasında İstanbul Tekstil ve<br />

Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri’nin (İTKİB)<br />

organizasyonu ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür<br />

Başkenti Ajansı’nın katkılarıyla, İstanbul<br />

Fashion Week 2010, İstanbul Moda Akademisi<br />

(IMA), İstanbul Modern ile Londra <strong>Tasarım</strong><br />

Müzesi işbirliğiyle gerçekleşiyor.<br />

Daha önce Londra <strong>Tasarım</strong> Müzesi ve Tokyo<br />

Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergilenen,<br />

küratörlüğünü Donna Loveday’in yaptığı<br />

sergide, Hüseyin Çağlayan’ın 1994 ile 2010<br />

yılları arasında ürettiği moda koleksiyonları,<br />

enstalasyonları ve filmleri bir araya geliyor.<br />

Sergi, mimari, felsefe, bilim, tarih, antropoloji,<br />

biyoloji ve teknolojiden esinlenen Hüseyin<br />

Çağlayan’ın genetik, teknolojik ilerleme, yer<br />

değiştirme, göçmenlik ve kültürel kimlik gibi<br />

çeşitli alanlardaki düşüncelerini yansıtıyor.<br />

Çağlayan giyimi, konseptleri ifade etmek ve<br />

daha geniş izleyici kitlesinin erişimine açmak<br />

için bir keşif alanı olarak kullanıyor. Yeni<br />

malzeme ve tekniklerle deneylere girişiyor,<br />

tasarladığı giysiler, ardında yatan düşünce<br />

süreçlerini yansıtıyor.<br />

Modayı bir keşif alanı ve kavramların ifade<br />

bulduğu bir yer olarak sunan Hüseyin<br />

Çağlayan, giyimin ne anlama geldiğine dair<br />

önkabullere meydan okuyor. Modayla<br />

doğrudan doğruya ilişki kurulması güç<br />

disiplinlerden ilham alan Hüseyin Çağlayan,<br />

günümüz dünyasının politik, ekonomik ve<br />

sosyal gerçeklerinden yola çıkarak, felsefi bir<br />

konumlandırmayla, kavramsal fikirler sunan<br />

tasarımlar gerçekleştiriyor.<br />

Hüseyin Çağlayan sergiyle ilgili olarak,<br />

“Türkiye’de böyle bir sergi açmanın benim için<br />

en heyecan verici tarafı, genç kuşakla diyalog<br />

kurup, onları etkileyebilecek ve aynı zamanda<br />

bir çok farklı disiplinden, farklı dünyalardan<br />

gelebilecek insanların ilgisini çekebilecek<br />

olması.” diyor.<br />

Disiplinler Karması<br />

Serginin küratörü Donna Loveday, Çağlayan’ın<br />

günümüzde moda alanında çalışan vizyon sahibi<br />

tasarımcıların başında geldiğini belirterek,<br />

“Malzemeleri yenilikçi yollarla kullanışı ve yeni<br />

teknolojiye yönelik ilerici tavrıyla tanınıyor.<br />

Çalışmalarının ardında yatan fikirler ilk bakışta<br />

modayla ilişkilendirilemeyen antropoloji, bilim,<br />

felsefe ve teknoloji gibi disiplinler arasında<br />

geçişler yapıyor. Çağlayan’ın çalışmalarına<br />

güncel politikalar ve kendisini kişisel olarak<br />

rahatsız eden kavramlar yön veriyor, büyük<br />

beğeni toplayan defileleri performans işlevi<br />

görüyor” görüşünü dile getiriyor.<br />

Hikâyelerin Dili<br />

Bir “hikaye anlatıcısı” olarak Çağlayan,<br />

hikayesini çeşitli temalar etrafında giysiler<br />

ve defilelerle anlatıyor. Defilelerini izleyiciler<br />

için bir kültürel deneyim olarak tasarlıyor.<br />

Toplumsal ve kültürel kalıpları kırmaya<br />

çalışan çalışmaları güncel politikalar<br />

ve kendisini kişisel olarak rahatsız<br />

eden kavramlardan beslenirken,<br />

defileleri birer performans işlevi<br />

görüyor. Moda koleksiyonlarının yanı<br />

sıra enstalasyonlar yapıyor, kısa filmler<br />

yönetiyor ve sahne performansları için<br />

kostümler tasarlıyor.<br />

25/07/2010<br />

HÜSEYİN ÇAĞLAYAN:<br />

1994-2010<br />

Daha önce Londra <strong>Tasarım</strong> Müzesi ve Tokyo Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergilenen,<br />

küratörlüğünü Donna Loveday’in üstlendiği Hüseyin Çağlayan sergisi en nihayet<br />

İstanbul’da. Çağlayan’ın konferansıyla açılan sergi, Ekim ayına kadar görülebilir.<br />

03<br />

Düşüncelerini beden üzerinden ifade eden,<br />

tüm eylemlerimizin merkezinin beden<br />

olduğunu belirten ve bunu, ‘bedenin<br />

dışsallaştırılması’ olarak tanımlayan<br />

tasarımcı, bedenin fiziksel olduğu kadar<br />

siyasi bir izdüşüm olduğunu göstermeye<br />

çalışıyor. Çağlayan, mimarinin, binaları<br />

yaratma ve araçları üretme biçimimizin<br />

aslında bedene benzediği görüşüyle<br />

bedenden çoğalanları tekrar bedene<br />

yerleştiriyor, böylece bedenle bir mikrocoğrafya<br />

yaratıyor. Çalışmalarında<br />

irdelediği temaların büyük bölümü, kişisel<br />

tarihi ve kültürel kimliğiyle Londra’da<br />

yaşamak ve çalışmakla ilgili<br />

deneyimlerinden oluşuyor. İlk gençlik<br />

yıllarının Kıbrıs ve Birleşik Krallık gibi iki<br />

farklı kültür arasında geçmesi nedeniyle<br />

kültürel kimlik, ulus-devletler, yer<br />

değiştirme, yerinden olma ve<br />

bedensizleşme kavramlarıyla ilgileniyor.<br />

Hüseyin Çağlayan Sözlerden Sonra’da<br />

“Yaşamlarımızın sürekli hareket halinde<br />

olmasının belleği ve eve ait objelere olan<br />

bağlılığımızı nasıl etkilediğini” sorguluyor.<br />

Bu çalışmasında savaş zamanı evini aniden<br />

terk etmek zorunda kalanlardan, 1974’te<br />

Kıbrıs’ta yaşananlardan esinlenerek,<br />

insanların böyle bir acıyla karşı karşıya<br />

geldiklerinde sahip oldukları şeyleri<br />

saklamak veya yanlarında götürmek<br />

istemeleri düşüncesinden yola çıkıyor.<br />

Böylece, koltukların çantalara, masanın<br />

eteğe dönüştüğü, “giyilebilir, taşınabilir<br />

mimari” kavramını yaratıyor.<br />

Sergide ayrıca 2008 yılında Londra<br />

<strong>Tasarım</strong> Müzesi tarafından verilen “Brit<br />

Insurance Designs of the Year” ödülünü<br />

alan, en yeni LED teknolojisini moda<br />

tasarımına taşıyan, göz kamaştırıcı<br />

kristaller ve 15 binden fazla parıldayan LED<br />

ışığından oluşan görkemli Video Elbise de<br />

sergileniyor. Sergi, bu giysinin bir parçası<br />

olduğu ve iklimleri metafor olarak<br />

kullanarak yaşamın hayat ve ölüm<br />

arasındaki sürekli devinimini gösteren<br />

Havadan başlıklı çalışmayı da içeriyor. İki<br />

yüzden fazla hareketli lazerle bezeli<br />

Okumalar başlıklı çalışma ise güneşe tapma<br />

kültünün modern versiyonu simgeleyen<br />

şöhret kültürü saplantısından yola çıkıyor.


04 25/07/2010 05<br />

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın Pécs ve Ruhr kentleriyle işbirliği<br />

sürdürdüğü “Geçici Kentler/Temporary Cities” projesi kapsamında üretilen işler, 30<br />

Haziran günü Haliç Tersanesi’nde sunuldu.<br />

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti<br />

Ajansı’nın, İstanbul gibi 2010 yılının<br />

Avrupa Kültür Başkentleri seçilen Pécs ve<br />

Ruhr kentleriyle işbirliği içinde 2008<br />

yılından bu yana sürdürdüğü “Geçici<br />

Kentler/Temporary Cities” projesi Avrupa<br />

Kültür Başkentlerinde yaşayan<br />

öğrencilerin, o kentlere ait kamusal<br />

alanlarda gerçekleştirdiği “yeniden<br />

keşfetme” konseptiyle düzenlenen atölye<br />

çalışmalarından oluşuyor.<br />

İstanbul, Pécs ve Ruhr kentlerinde,<br />

Avrupa’nın yedi üniversitesinden<br />

öğrenciler, öğretim üyeleriyle birlikte<br />

kentlere geçici dokunuşlar yapıyorlar.<br />

Böylece mekanların potansiyelleri,<br />

imkanları kalıcı uygulamalara sahne<br />

olmadan deneysel mimari çalışmalarla<br />

keşfedilmeye çalışılıyor. Mimarlığın<br />

yalnızca bir inşaat uygulaması olmadığı,<br />

kentlerin “muhakeme” yeteneğini<br />

geliştirme meselesi olduğu daha yakından<br />

gözlemleniyor.<br />

Proje kapsamında, Dortmund Teknik,<br />

RWTH Aachen ve Siegen Üniversiteleri<br />

(Almanya); Pécs Üniversitesi (Macaristan),<br />

İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Yıldız Teknik<br />

Üniversitesi mimarlık öğrencilerinin<br />

katılımıyla gerçekleşen etkinlikler,<br />

seminerler ve atölye çalışmaları<br />

katılımcılara 2010 Avrupa Kültür<br />

Başkentlerinde seçilen alanlarla ilgili<br />

düşünme ve müdahale etme olanağı<br />

tanıyor.<br />

“Geçici Kentler” projesi kapsamında iki<br />

yıla yakın süredir devam eden atölye<br />

çalışmaları İstanbul’da son buldu.<br />

İstanbul’daki projenin ana teması<br />

kapsamında, Haliç tersanesinin kuru<br />

havuzlarından biri içinde yüzer bir<br />

platform yer alıyor. Böylece kısa sürede<br />

pompalarla suyu dolan ve boşalan bir<br />

mekanın nasıl bir gemi gibi yüzer platform<br />

ile geçici bir sanat etkinliğine, bir konser<br />

platformuna dönüşebileceği gösterilmiş<br />

oluyor.<br />

Atölye çalışmaları sonucunda ortaya çıkan<br />

işler, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti<br />

Ajansı Kentsel Projeler Direktörlüğü ev<br />

sahipliğinde 30 Haziran Çarşamba günü<br />

saat 19.00’da Haliç Tersanesi’nde<br />

düzenlenen etkinliklerle İstanbullularla<br />

buluştu.<br />

HALİÇ TERSANESİ’NDE<br />

DENEYSEL BİR KENT ETKİNLİĞİ<br />

İstanbul’un Mekanı:<br />

Haliç Tersanesi<br />

Projenin İstanbul ayağı kapsamında<br />

gerçekleşen atölye için kent içinde<br />

stratejik öneme sahip olan Haliç Tersanesi<br />

seçildi. Farklı okullardan gelen öğrenciler<br />

ortaklaşa çalışmalarla bölgeyi analiz<br />

ederek, bölgenin içinde taşıdığı<br />

potansiyelleri ortaya çıkaran ve 2010<br />

Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'a geri<br />

kazandırılmasını hedefleyen projeler<br />

ürettiler.<br />

Haliç Tersanesi'nin içinde oluşturulan<br />

ve kente geçici ve yeni bir kamusal<br />

alan kazandıran proje kapsamında<br />

tersane havuzlarından birine “yüzer<br />

bir sahne” yerleştirildi ve tersane<br />

için tasarlanan projeler için<br />

oluşturulan sergi alanında proje<br />

kapsamında üretilen işler izleyicilerin<br />

ilgisine sunuldu.<br />

“Haliç Tersanesi<br />

Sakinleri” Sergisi<br />

Tersanede var olan bir diğer sergi<br />

ise fotoğraf sanatçısı Nihal<br />

Gündüz'ün fotoğraflarından oluşan ve<br />

70.000 m2’ye yayılan “Haliç Tersanesi<br />

Sakinleri” isimli sergi. Kent tarihinde<br />

önemli bir yere sahip olan Haliç<br />

Tersanesi, geçmişi, içinde barındırdığı<br />

katmanları ve potansiyelleri ile<br />

katımcılara zengin bir deneyim<br />

imkânı sundu.<br />

Anarşist Akşam<br />

Eğlencesi Konseri<br />

Proje kapsamında bugüne kadar<br />

üretilen işlerin ödüllendirildiği gece,<br />

Haliç Tersanesi’nde İstanbul 2010<br />

Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Müzik<br />

Yönetmenliği’nin işbirliğiyle<br />

gerçekleştirilen ve çok sayıda<br />

İstanbullunun ilgi gösterdiği DAAU<br />

(Die Anarchistische Abendunterhaltung-<br />

Anarşist Akşam Eğlencesi) konserde<br />

renkli dakikalar yaşandı.<br />

LABO<br />

LABO, 1987 yılında Belçika`nın Hasselt<br />

şehrindeki PHL University College<br />

İçmimarlık Bölümü öğrencileri tarafından<br />

kuruldu. Bu öğrenciler, tasarımlarını okul<br />

dışında sergileyebilmek için öncelikli olarak<br />

bir takım oluşturdular ve ilk sergilerini<br />

Hasselt`te terkedilmiş bir fabrikanın<br />

laboratuarında açtılar. 1988`den bu yana<br />

çeşitli disiplinlerdeki tasarımcı ve sanatçı<br />

arkadaşlarıyla yaptıkları tematik sergiler<br />

LABO`nun ana çıkış noktası oldu. LABO,<br />

tasarım ve sanat meraklısı gençler<br />

tarafından kurulmuş, kar amacı gütmeyen<br />

küçük bir grup olarak varlığını hala<br />

sürdürmekte.<br />

DESIGN FLANDERS<br />

Design Flanders ise, Flaman ve Brükselli<br />

tasarımcıları destekleyen bir devlet<br />

kuruluşu. DF, çeşitli iletişim ağlarının<br />

sağlanabilmesi amacıyla Flaman şirketleri<br />

ve tasarımcıları birlikte çalışmaları için<br />

teşvik eder. DF, Brüksel`in göbeğinde,<br />

tasarım ve el sanatları sergilerine ev<br />

sahipliği yapan büyük bir galeriye sahip. Bu<br />

kuruluş, Flaman tasarımcılarını her yıl<br />

meşhur Henry van de Velde Ödülleri`yle<br />

onurlandırır.<br />

LET 'S STICK TOGETHER<br />

LABO, Ocak-Mart 2010 tarihleri arasında<br />

Design Flanders ortaklığıyla “Let`s Stick<br />

Together” adlı sergiyi gerçekleştirdi. Bu<br />

sergi, daha önce LABO`nun diğer işleri olan<br />

“Ladders Zat”(2002) ve “One<br />

Minute”(2005) gibi sergilere de ev sahipliği<br />

yapan DF Galeri`de yer aldı.<br />

2009 baharında, LABO ve DF büyük bir<br />

iletişim ağıyla yüzden fazla tasarımcıya<br />

ulaşıp, “walking stick” (baston) projesine<br />

katılmaları için onları davet etti. Sonbaharla<br />

beraber, yaratıcı yaklaşımlardan oluşan bu<br />

ilginç koleksiyon; endüstriyel-geleneksel,<br />

kavramsal-fonksiyonel, ciddi-güldürücü<br />

Patrick Revuis<br />

Çeviri: Esra Gülmen<br />

İSTANBUL'DA<br />

“LET'S STICK TOGETHER”<br />

Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi<br />

Galerise, Lets Stick Together sergisine<br />

ev sahipliği yapıyor. Serginin öncesinde<br />

yapılan workshop işlerinin arasında Aziz<br />

Sarıyer, Meltem Eti Proto, Jülide Aslan<br />

gibi isimler yer alıyor.<br />

birçok disiplinle beraber LABO geleneğini<br />

oluşturmuş oldu. Belçikalı antika baston<br />

koleksiyoncusu Frans De Bondt`un değerli<br />

bastonlarının da katılımıyla LET`S STICK<br />

TOGETHER doğdu.<br />

Bence sergi, ölçü çeşitliliği ve ortamı<br />

yönünden ilgi çekici oldu. Bu sergide<br />

sadece bastonları görmüyoruz; bastonların<br />

01<br />

02<br />

ardında, farklı dil ve disiplinlerin<br />

diyaloğundan oluşan bir sanat buluşması<br />

söz konusu. Ayrıca bu sergiyi görenler için<br />

baston artık o alışkın oldukları baston<br />

olmayacak. “Let`s Stick Together”, sözlük<br />

anlamının dışında disiplinlerarasıuluslararası<br />

ve çok kültürlü bir anlayış ve<br />

saygı anlamına da geliyor. Bu sergide sekiz<br />

ülke yer alıyor. Türkiye de bunlardan birisi.<br />

WORKSHOP MARMARA<br />

2010 Ocak ayının ilk haftası Nienke<br />

Van Der Reijden ve Patrick Reuvis,<br />

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar<br />

Fakültesi İçmimarlık Bölümü<br />

öğrencileriyle üç günlük bir workshop<br />

çalışması gerçekleştirdiler. Patrick<br />

Reuvis ve Nienke Van Der Reijden,<br />

öğrencilerden çizginin dışında<br />

düşünmelerini ve bastona yeni bir<br />

boyut ve fonksiyon kazandırmalarını<br />

istediler. Öğrenciler üç gün içinde<br />

fikir geliştirerek uygulama yaptılar.<br />

Bu işlerden bazıları “Let`s Stick<br />

Together in İstanbul” adlı sergide<br />

yer alıyor.<br />

LET'S STICK TOGETHER<br />

İSTANBUL SERGİSİ<br />

Brüksel`den sonra, zengin bir koleksiyona<br />

sahip “Let`s Stick Together” sergisine<br />

Marmara Üniversitesi Cumhuriyet<br />

Müzesi Galerisi ev sahipliği yapıyor.<br />

Bu sergide ocak ayında yapılan<br />

workshop işlerinin yanında Türkiye’den<br />

Aziz Sarıyer, Derin Sarıyer, Luca Proto,<br />

Meltem Eti Proto, İnci Deniz Ilgın ve<br />

Jülide Arslan gibi tasarımcıların işleri<br />

de yer alıyor.<br />

Türk tasarımcılarla bağlantı içinde<br />

olmaktan ve bu projeye olan yaklaşımlarını<br />

gözlemlemekten çok memnunum. Evet,<br />

aramızda bazı farklılıklar var; ama<br />

sonuçta sanatçı ve tasarımcılar aynı<br />

evrensel dili kullanıyor. Acaba sergiyi<br />

görmeye gelen herhangi bir ziyaretçi,<br />

isimleri okumadan hangi işi hangi<br />

ulustan tasarımcının yaptığını anlayabilir<br />

mi? Hiç sanmam.<br />

Sanatçılar, tasarımcılar ve bastonlar! Haydi<br />

hep birlikte düşleyip üretelim!<br />

01 İnci Deniz Ilgın’ın projesi “Yoğurtçuuuu”.<br />

02 Marmara Üniversitesi’nde yapılan<br />

workshop’un sonuçları.


06 25/07/2010 07<br />

APPLE ÖDÜLLERİ<br />

SAHİPLERİNİ BULDU<br />

iPhone ve iPad için tasarlanan uygulamalar birbiriyle yarıştı.<br />

Geçtiğimiz ay sahiplerini bulan ödüller, uygulamaların mevcut<br />

popüleritesini arttıracak gibi duruyor.<br />

iPhone’un ne büyük bir devrim yarattığını<br />

söylemeye bile gerek yok! Başarısı yalnızca<br />

cihazın tasarımından kaynaklanmıyor<br />

şüphesiz. Kullanıcısının kendi deneyimini<br />

tasarlamasına imkan vermesi işin en<br />

“esaslı” kısmı. Zira, tüketici sayesinde ürün<br />

sürekli değişiyor, gelişiyor. Bu gelişimi<br />

desteklemek adına Apple motivasyonu eksik<br />

etmiyor. iPhone ve iPad için tasarlanmış<br />

uygulamalar her sene yarışıyor.<br />

İşte, teknik anlamda kusursuzluk,<br />

yenilikçilik, üstün teknoloji, yüksek<br />

performans ve tasarım kriterlerini ön plana<br />

çıkaran "Apple <strong>Tasarım</strong> Ödülleri"nin 2010<br />

faslı geçtiğimiz ay sonuçlandı. iphone ve<br />

ipad için iki ayrı kategoride değerlendirilen<br />

tasarımlar, birbirlerinden oldukça farklı<br />

kitlelere hitap ediyordu.<br />

20 Minute Meals<br />

Ünlü şef Jamie Oliver'ın yüksek<br />

çözünürlüklü fotoğrafları ile dikkat çeken<br />

yemek uygulamasında, HTTP streaming<br />

kullanılıyor. Ölçü birimlerini çevirme<br />

yöntemlerinden, alışveriş listesi hazırlama<br />

detayına, yemek hazırlama sırasında verilen<br />

sesli destekten servis yapılacak insan<br />

sayısına özel ayarlamalara, "20 Minute<br />

Meals" kazananların arasında en çok dikkat<br />

çekenlerden biriydi. 20 dakikalık yemekler<br />

sunabilmek üzere tasarlanan uygulama<br />

açıkken cep telefonunuzu elinize alıp<br />

salladığınızda rastgele bir tarif karşınıza<br />

çıkıyor ve sizi "ne pişirsem" derdinden<br />

kurtarıyor. HYPERLINK<br />

"http://www.jamieoliver.com/"www.jamieol<br />

iver.com<br />

Articles<br />

Sophiestication grubunun tasarımı olan<br />

Articles adlı uygulamanın başardığı, "sakin<br />

bir araştırma yapma deneyimini sağlamak”.<br />

Wikipedia makalelerini kendine has bir<br />

üslupta takip edebildiğiniz uygulama için<br />

Foundation, UIKit, NSURLConnection,<br />

libxml2, UIWebView, HTML5, CSS3,<br />

Javascript, Core Data, ve Map Kit<br />

kullanılıyor. Okumak istediklerinizi<br />

İngilizce, Flemenkçe, Fransızca, Almanca,<br />

İtalyanca, Japonca ve İspanyolca olarak<br />

hazır ediyor.<br />

Brushes<br />

Oldukça güçlü olduğu söylenebilecek<br />

serbest el çizim uygulaması olan<br />

Brushes(Fırçalar) iphone kullanıcılarını<br />

şaşırtan bir yapıda. Bir galeri, dengeli çizim<br />

gereçleri, renk seçici, layer’lar (katman),<br />

kısacası Photoshop programında karşımıza<br />

çıkan pek çok aleti sunan Brushes, kullanıcı<br />

arayüzüyle rakipleri arasında sıyrılıyor.<br />

Altyapı için Core Graphics ve Core<br />

Animation kullanılmış. Ve 6 dilde hizmet<br />

veriyor: İngilizce, Çince, Fransızca,<br />

Almanca, İtalyanca, İspanyolca.<br />

Doodle Jump<br />

Bu zamana kadar yazılmıs iPhone<br />

uygulamaları arasında en çok<br />

“saplantya dönüşme” potansiyeli<br />

olan oyunlar arasında gösterilen<br />

Doodle Jump'ı değerlendiren 55000<br />

kişinin ortalama görüşü "4.5 yıldız"a<br />

tekabül ediyor. Görsel efektlerinden<br />

Facebook, Twitter gibi sosyal ağlara<br />

entegrasyonuna incelikle çalışılmış<br />

bir sürecin ürünü. Lima Sky'ın<br />

tasarladığı ve temaları ile imkanlarını<br />

sürekli geliştiren Doodlw Jump, başka<br />

uygulamalarla bütünleşik promosyon<br />

çalışmaları sürdürüyor.<br />

Real Racing<br />

Firemint imzası taşıyan Real Racing ile<br />

sürücü koltuğuna oturuyor ve ormanların<br />

içinden, sahil şeritlerinden, cayır cayır<br />

yanan çöllerin ortasından geçiyorsunuz. 3D<br />

ses efektleri kadar konsoluyla da keyif<br />

veren uygulama, oldukça iddialı bir yarış<br />

deneyimi vaat ediyor. iPad versiyonu da<br />

bulunan uygulamada kullanılan<br />

otomobillerin tasarımına özel olarak dikkat<br />

etmekte fayda var.<br />

iPad Uygulamaları<br />

Financial Times iPad<br />

Animasyonları, gölgeleri, kağıt rengi,<br />

tipografisi, arama özellikleri derken,<br />

Financial Times iPad edisyonuna Apple<br />

ödülünü kazandıran pek çok konuda başarı<br />

söz konusu. Jürinin kararı fotoğraf ve<br />

videonun yazılı bölümlerle uyumunun<br />

takdire şayan olduğu yönünde. CoreText,<br />

MySQL, CoreData, Cocoa Touch, NSURL,<br />

UIwebview, ve AV frameworks kullanılan<br />

uygulamanın iPhone versiyonu da mevcut<br />

Flight Control HD<br />

iPhone'daki oyun döneminin yeni bir<br />

aşamaya geldiğini müjdelemiş olan Flight<br />

Control HD'nin i PAd versiyonu karşınızda!<br />

Üstelik bu kez daha fazla tasarım girdisi,<br />

çoklu oynama opsiyonu gibi avantajlarla!<br />

iPAd'in -kıyasla- geniş ekranına geçmenin<br />

verdiği ferahlama da aşikar. Firemint<br />

tasarımı olan ve Multi-Touch özelliğini<br />

taşıyan yenilikçi oyunda detaylar dilden<br />

düşmüyor.<br />

Pinball HD<br />

OpenGL ES 2.0 kullanılan ve oldukça<br />

başarılı 3D grafiklere imza atılmış olan tilt<br />

oyunu Pinball HD, özgün ses efektleriyle de<br />

öne çıkıyor. Çoklu kamera görüntüsü,<br />

gerçek zaman kullanımı gibi avantajları<br />

sayesinde oyundan alınan zevki arttırıyor.<br />

Star Walk - Interaktif Astronomi Rehberi<br />

OpenGL ES 2.0 sayesinde 9000 yıldız,<br />

gezegen, yıldız kümesini görmenizi<br />

mümkün kılan uygulama 3d grafikleri<br />

sayesinde adından söz ettiriyor.<br />

Bulunduğunuz yerden gökyüzünü ekrana<br />

koyabilen uygulama uluslararası bir kitlenin<br />

ilgisini cezbetmiş. Boş yere değil, Rusça'dan<br />

Almanca'ya, Çince'den İtalyanca'ya türlü<br />

çeşitli versiyonları var.<br />

TabToolkit<br />

Agile Partners'ın tasarladığı Tab Toolkit,<br />

başarılı bir nota uygulaması. Sayesinde,<br />

müziği kontrol altına alabiliyorsunuz. En<br />

sevdiğiniz şarkıyı gitarda, klavyede dile<br />

getirmenin yolunu öğreniyorsunuz.<br />

Ceren Erdem<br />

ceren.erdem@gmail.com<br />

DÜNYANIN TÜM UÇAKLARI<br />

LONDRA’DAN GEÇİYOR!<br />

Birçok ülkenin ekonomisinde büyümeye yol<br />

açan yaratıcı sektörlerin gelişmesini sağlamak<br />

için bu alanda Türkiye’de aktif olarak iki<br />

senedir çalışmalarına devam eden British<br />

Council, bugüne kadar tasarım, moda,<br />

yayıncılık ve interaktif medya olmak üzere 4<br />

alanda toplam 5 Genç Yaratıcı Girişimci<br />

yarışması düzenledi. Yarışmaların finalistleri,<br />

İngiltere’ye giderek geniş kapsamlı sektör<br />

turlarına katılarak İngiltere pazarını yakından<br />

tanıma, uluslararası fuarlara katılma ve kendi<br />

alanlarının önde gelen sektör liderleriyle ve<br />

firmalarla tanışma ve işbirliği yapma fırsatını<br />

yakaladılar. Bu süreçte, yarışmaların<br />

Türkiye’deki finallerine katılan pek çok farklı<br />

disiplinde başarılı iş sahibi olan genç<br />

girişimcilerin birbirleriyle tanışıp yeni<br />

işbirliklerine imza atabilmelerini sağlamak<br />

amacıyla British Council, Genç Yaratıcı<br />

Girişimciler Kulübü’nü (Young Creative<br />

Entrepreneurs Club) Türkiye’de kurmaya karar<br />

verdi. 23 Haziran’da gerçekleştirilen ilk<br />

toplantıda İngiltere’nin başarılı tasarım<br />

girişimcilerinden Paul Priestman girişimci<br />

olma ve başlangıçtan bugüne Priestmangoode<br />

hakkında konuştu.<br />

Paul Priestman konuşmasına küçük bir<br />

prizmayı duvara koyup düğmesine basarak<br />

oluşturduğu sanal klavyeyi kullanarak başladı.<br />

Yatırımı Hong Kong’da yapılmış, tasarım ve<br />

mühendislik süreci Londra’da Priestmangoode<br />

tarafından yürütülmüş olan ve Kuzey Amerika<br />

pazarı için geliştirilen bu ürün Çin’de<br />

üretilmiş. Günümüzün modern ürün tasarımı<br />

hikâyelerine ve büyük tasarım ofislerinin<br />

çalışma biçimlerine bir örnek bu klavyenin<br />

hayata geçmesi. Benzeri pek çok günlük<br />

hayata pratik çözümler sunan ürünlerin yanı<br />

sıra, Priestmangoode’un asıl uzmanlık alanı<br />

bugünün teknolojiye meydan okuyan ulaşım<br />

araçlarını tasarlamak. Bunların arasında süper<br />

hızlı trenler, gemiler ve Airbus ve Boeing gibi<br />

uçak üreticileri için geliştirdikleri konseptler<br />

ve dünyanın dört bir yanında havayollarına<br />

yaptıkları tasarımlar yer alıyor.<br />

Ulaşım sektöründe çalışmaya başlamaları,<br />

İngiltere’de Virgin’in kendileri için bir tren<br />

tasarlamalarını istemeleri ile başlamış.<br />

İnsanları arabalarından ve uçaklardan indirip<br />

trenin konforlu yolculuğuna davet etmeleri<br />

istenmiş kendilerinden. Böylece 10 yıl önce,<br />

tüm tasarım süreci yaklaşık 5–6 yıl süren proje<br />

tamamlanmış. Bu projede önemli olan trenin<br />

baştan ayağa tasarlanmasının yanı sıra<br />

markanın ve markanın çevresinin de yeniden<br />

tasarlanmış olması. Aslında artık tasarımcılar<br />

ürünlerin çevrelerini de markaya göre<br />

düzenliyorlar ve kullanıcılar o markaya dair<br />

Haziran ayında British Council’ın davetlisi<br />

olarak İstanbul’a gelen Paul Priestman,<br />

Genç Yaratıcı Girişimciler Kulübü’nün ilk<br />

buluşmasında kendi başarı öyküsünü<br />

genç girişimcilerle paylaştı.<br />

kişisel dokunuşları daha çok görüyor,<br />

hissediyor. Bu projede de trenin içindeki yolcu<br />

bilgilendirme kartlarından trende satılacak<br />

yemek seçeneklerine ve onların ambalajlarına<br />

kadar her şey markaya göre tasarlanıp<br />

kontrollü bir çevre oluşturulmuş. Bunu takiben<br />

Priestmangoode’un Airbus A380’in iç tasarımı<br />

için yaptığı projeden Lufthansa, Malezya ve<br />

Katar Havayolları gibi şirketlerle yürüttükleri<br />

çalışmalarda da Priestmangoode, uçakların<br />

içlerindeki en ince detaylardan, havayolları<br />

şirketlerinin kullandıkları özel yolcu<br />

salonlarına, üretilecek basılı veya dijital tüm<br />

mecralara kadar markanın kullanımını da<br />

yeniden oluşturuyor. Priestmangoode’un en<br />

yeni müşterilerinden biri de Türk Hava Yolları.<br />

Bir araştırma ekibi Türkiye’ye ziyaretler<br />

düzenleyip pek çok alanda araştırma yapmaya<br />

başlamışlar bile. Paul Priestman’ın verdiği<br />

ipuçlarına göre birkaç yıl içinde Türkiye’de<br />

günlük hayatımız içinde fazlasıyla alışık<br />

olduğumuz desenlerden, sık kullanılan<br />

renklerden yola çıkacak yeni bir Türk Hava<br />

Yolları markası ile karşılaşacağız.<br />

Priestman, teknolojiyi tasarımcıların en büyük<br />

silahı olarak görüyor. Uçakların ve trenlerin<br />

birebir ölçekte modelini yapıp bunları<br />

müşteriye sunmanın, yeni malzemeler<br />

geliştirebilmenin tasarımcı için büyük bir<br />

özgürlük alanı yarattığı görüşünde.<br />

Pek çok özel jet de tasarlayan firmaya son<br />

zamanlarda otel tasarımları için de talepler<br />

01<br />

gelmeye başlamış. Onlar da iç mekân tasarımı<br />

yapmaktaki deneyimlerini ve uçak<br />

tasarımından öğrendiklerini, her ürünün aynı<br />

anda 3 şeyi sağlaması gerektiği bilgisini;<br />

ağırlıktan tasarruf etme, maliyetten tasarruf<br />

etme ve dayanıklı olma; otel ve cruise gemisi<br />

tasarımlarına yansıtıyorlar. Geçtiğimiz<br />

günlerde New York’ta suya inen, 19<br />

güvertesiyle dünyanın en büyük yolcu<br />

gemilerinden birinin kabinlerini, tamamen<br />

gençleri gemiyle çıkılacak uzun seyahatlere<br />

çekebilmek üzere tasarlamışlar. Londra<br />

Heathrow Havaalanının 5 numaralı yeni<br />

terminali de bu başarılı ofisin çalışmalarından<br />

biri. Paul Priestman, tüm bu çalışmaların<br />

sadece markaların kendi değerlerini<br />

değil, ülkelerinin önemli birer sembolü<br />

olan bu markaların geliştirilmesiyle<br />

aslında ülkelerin marka değerlerini de<br />

yükselttiği görüşünde. Priestmangoode’un iş<br />

modelinde ilgi çeken bir nokta da<br />

26 kişilik ekipte 24 kişinin tasarımcı<br />

olması. Ekip oluşturulurken tasarımcıların<br />

müşterilerle doğrudan ilişki halinde olması<br />

gerektiğine ve kendi müşteri hesaplarını<br />

yürütebileceğine inandıkları için müşteri<br />

ilişkileri ve proje takibi için ayrı ekipler<br />

kurmayı düşünmemişler.<br />

01 Paul Priestman ve tasarım projeleri


08 25/07/2010 09<br />

Sibel Baştimur<br />

sbastimur@gmail.com<br />

IŞIĞA ADANMIŞ BİR GÜN...<br />

Aydınlatma tasarımı konusunda uluslararası başarılara imza<br />

atmış isimler, ALD İstanbul (Architectural Lighting Day) için<br />

İstanbul’a geliyor.<br />

PLD Türkiye (Professional Lighting Design<br />

Türkiye) dergisi tarafından ilki 25 Ekim<br />

2010’da Harbiye Askeri Müzesi’nde<br />

gerçekleşecek olan ALD İstanbul (Architectural<br />

Lighting Day İstanbul) uluslararası alanda ışık<br />

konusunda başarılı çalışmaları ile dikkat çeken<br />

dünyanın dört bir tarafından mimar ve<br />

aydınlatma tasarımcılarını İstanbul’da<br />

buluşturuyor.<br />

ALD İstanbul (Architectural Lighting Day<br />

İstanbul) yapı sektöründeki ışık ve aydınlatma<br />

ile ilgili sürecin sağlıklı yürütülebilmesi için<br />

mimari aydınlatma profesyonellerini (mimar, iç<br />

Her yıl Viyana´da AIDS’le mücade adına<br />

düzenlenen ve binlerce insanın katıldığı dev<br />

partinin 18.si Temmuz ayında<br />

gerçekleştirildi. Basının da ilgisini toplayan<br />

gece, 1993 yılından bu yana aralıksız olarak<br />

gerçekleştiriliyor.<br />

Mini sponsorluğunda gerçkleşecen Life Ball<br />

2010’da Calvin Klein defilesi kadar Diana<br />

Von Frusten Berg'in nefes kesen moda<br />

gösterisi, konserler ve dans gosterileri ile<br />

canlı performanslar da etkileyiciydi.<br />

Şimdiye kadar AIDS’le savasmak adına<br />

yapılan en büyük etkinlik olan gece için<br />

yıllar içinde “bir varmış, bir yokmuşmasallar<br />

diyarı”, “suyun büyüsü”,<br />

“gezegene iniş” gibi birbirinden eglenceli ve<br />

farkli temalar belirlenmişti. Bu seneki<br />

konsept ise life ball stil polisleri tarafından<br />

“toprak” olarak belirlendi.<br />

Belediye binasının önüne kurulan dev<br />

sahne, karşıdaki Burgtheater'a kadar<br />

uzanan kırmızı halı ile göz kamaştırıcı bir<br />

festival havası estiriyordu. Hem dışarıda<br />

halk için düzenlenen şovlar hem de<br />

binanın içinde biletli konukların seyircisi<br />

olduğu etkinlikler büyük ses getirdi.<br />

Yaratıcılığın ve özgünlüğün esas alındığı<br />

gecede kostümlü konuklar kortej halinde<br />

kırmızı halıdan yürüyerek içeri girdiler.<br />

Dünya çapında neredeyse hiçbir<br />

karnavalda veya kostüm balosunda<br />

karşılaşılmayacak, hayal bile edilmeyecak<br />

tarzda fantastik kıyafetler giyen ve çok<br />

sayıda homoseksüel, lezbiyenlerden oluşan<br />

konuklar arasında ünlü isimler hayli<br />

fazlaydı.<br />

Bu ses getiren görsel şölenin sahne<br />

tasarımını üstlenen kişiler her yıl değişiyor.<br />

Sahne tasarımcılarının yanı sıra mimarlar,<br />

modacılar gibi meslek gruplarının çalıştığı<br />

etkinlikte tüm detaylar en ince ayrıntısına<br />

kadar tasarlanıyor.<br />

mimar, elektrik mühendisi, işveren, kamu<br />

yetkilisi vb.) bir araya getiriyor. Ancak daha da<br />

önemlisi, bu fırsatı sağlarken konunun önemli<br />

uzmanlarını Türkiye’ye getirerek yeni trend ve<br />

teknolojilerinin de takip edilmesine katkı<br />

sağlıyor.<br />

Kadro Çok Geniş<br />

Konferansa, uluslararası alanda başarılı<br />

çalışmaları ile dikkatleri çeken dünyanın dört<br />

bir yanından on üç mimar ve aydınlatma<br />

Gizem Önürmen<br />

gizemonurmen@gmail.com<br />

İki yıl önce Avusturyalı mimar Thomas<br />

Herzig tarafından tasarlanan sahne ve VIP<br />

konukların ağırlandığı belediye binasinin iç<br />

avlusu “pnuematic” olarak adlandırılan<br />

mimari yöntemle dekore edildi. Eski Yunan<br />

dilinde rüzgar ya da nefes anlamına gelen<br />

"pneuma" kelimesinden türeyen pnuematic,<br />

basınçlı hava ile alışan mekanik sistemlerin<br />

hareketini inceleyen bir dal. Farklı<br />

geometrik şekillerdeki naylon<br />

tasarımcısı katılıyor. Kuapat Yantrasat ve<br />

Simone Giostra’nın anahtar konuşmacılar<br />

arasında olduğu ALD İstanbul’da, Douglas<br />

James, Emrah Baki Ulaş, Francesco Iannonne,<br />

Giovanni Traverso, Glenn Shrum, Kai Piippo,<br />

Paul Traynor, Sharon Stammers, Martin<br />

Lupton, Tai-Wei Lin, Keith Bradshaw ilginç<br />

sunumlarıyla katılımcılarla buluşacaklar.<br />

‘Işığa adanmış bir gün-ALD İstanbul’ sunumlar<br />

dışında da zengin bir içerik sunuyor. İç ve dış<br />

aydınlatma konulu iki paralel oturum ile<br />

aydınlatma tasarımı ve algılanmasındaki<br />

kültür farklılıklarından yola çıkarak ışığın<br />

kullanımını konu alan ‘Aydınlatma <strong>Tasarım</strong>ı<br />

yüzeylerin birleştirilip şişirilmesiyle elde<br />

edilen objeler, çocuklar için tasarlanan dev<br />

şişme oyun alanları buna örnek olarak<br />

gösterilebilir.<br />

Life Ball'in bu seneki yaratıcısı ise İtalyan<br />

star tasarımcı Roberto Cavalli idi. Siyah,<br />

beyaz, pembe ve kırmızı renklerin ağırlıkla<br />

kullanıldığı sahnedeki AIDS’le savaşı<br />

sembolize eden kurdele zengin ve gösterişli<br />

ve Kültür’ konulu ‘ Pecha Kucha Gecesi’nde<br />

yer alıyor. Bu gecede farklı kıta ve<br />

kültürlerden gelen aydınlatma tasarımcıları<br />

tecrübelerini 20 saniye- 20 slayt ile<br />

katılımcılarla paylaşacak. Kokteyl eşliğinde<br />

gerçekleşecek bu interaktif geceyi, Türk<br />

aydınlatma tasarımcıları tarafından<br />

tasarlanacak olan ‘Oyun alanı’ konseptli dış<br />

aydınlatma enstalasyonu takip edecek.<br />

Detaylı bilgi için http://aldistanbul.com adresi<br />

ziyaret edilebilir.<br />

AIDS’E KARŞI LIFE BALL<br />

Yaratıcı dünyayı AIDS’e karşı açılan savaşa davet eden Life<br />

Ball, Mini sponsorluğunda gerçekleşti. Gecenin bu seneki<br />

küratörü Roberto Cavalli’ydi.<br />

01<br />

olduğu kadar zarif de bir görüntü<br />

sergiledi. Her sene tasarlandığı kişi<br />

tarafından farklı şekillerde yorumlanarak<br />

dekora dahil edilen kurdele, kimi zaman<br />

uzatılıp kırmızı halının bir parçasını<br />

oluşturuyor kimi zaman ise ışıkla donatılıp<br />

bir aydınlatma elemanı olarak kullanılıyor.<br />

01 Roberto Cavalli imzalı geceden bir ‘su<br />

şovu’<br />

SODAMORE YAZ 2010<br />

SODA, bu yaz çağdaş mücevher sanatının 10 önemli ismini bir araya getiriyor.<br />

16 Temmuz’da başlayan sergi Ağustos sonuna kadar devam ediyor.<br />

Alışılagelmiş mücevherlerin dışında bir<br />

koleksiyonun sunulduğu SODAmore Yaz<br />

2010: Çağdaş Mücevher Sanatı Sergisi’nde,<br />

cam, metal, silikon, pleksiglas, ahşap, kağıt,<br />

akrilik, plastik ve seramik gibi<br />

malzemelerden yapılmış yaklaşık 60 eser<br />

yer alıyor.<br />

Sergide, seramikten dişlerin dizildiği kalın<br />

bilekliklerden, damarları andıran silikon<br />

kolyelere ya da akrilik içinde dondurulmuş<br />

sinek ve elmasın şaşırtıcı birlikteliğinin<br />

oluşturduğu kolye uçlarına kadar hayal<br />

gücünün sınırlarını zorlayan birçok<br />

mücevher İstanbul’da ilk kez bir araya<br />

geliyor. Dünyada yükselen bir akım olan<br />

çağdaş mücevher sanatını kapsamlı bir<br />

seçkiyle sunacak olan bu çarpıcı sergide,<br />

sanatın sırf duvarlarda asılı kalmadığını,<br />

aynı zamanda giyilebilir olduğunu da<br />

göreceksiniz.<br />

Nevin Arığ<br />

Nevin Arığ, 1983’te İstanbul Güzel Sanatlar<br />

Akademisi, Grafik <strong>Tasarım</strong> bölümünden<br />

mezun oldu. Brüksel’de Institut des Arts et<br />

Métiera’da mücevher eğitimi aldı. En son<br />

2009 yılında “Shoonhaven Silver Award”<br />

ödülüne layık görüldü.<br />

Jahyun Rita Baek<br />

Jahyun Rita Baek, Londra’da yaşayan Koreli<br />

bir tasarımcı. Rhode Island School of<br />

Design ( A.B.D.)’dan mezun olduktan sonra<br />

yüksek lisansını Londra’da Royal College of<br />

Art’ta tamamladı. 2008 yılında<br />

“Craftmanship and Design Award” Altın<br />

ödülünü kazandı.<br />

Ela Bauer<br />

Çağdaş mücevher tasarımcısı Ela Bauer,<br />

İsrail’de önce edebiyat sonra mücevher<br />

tasarımı eğitimi aldıktan sonra 1995 yılında<br />

Amsterdam’daki Rietveld Akademisi’nde<br />

mücevher eğitimine devam etti. Museum of<br />

Art & Design MAD (New York), Pinakothek<br />

der Moderne, Danner Koleksiyonu<br />

(München), Grassi Müzesi (Leipzig), Textile<br />

Müzesi (Tilburg) ve Hiko Mizuno<br />

Koleksiyonu’nda (Tokyo) çalışmaları<br />

bulunuyor.<br />

Ela Cindoruk<br />

1984’te Orta Doğu Teknik Üniversitesi<br />

Endüstri Ürünleri <strong>Tasarım</strong>ı Bölümü’nden<br />

mezun oldu. 1988’de New York Parsons<br />

School of Design’da metal biçimlendirme ve<br />

takı tasarımı eğitimini tamamladı.<br />

1993’te Nazan Pak ile birlikte İstanbul’da<br />

‘elacindoruknazanpak’ takı atölyesi ve<br />

galerisini kurdu.<br />

Sina Emrich<br />

2001’de School for Goldsmiths and<br />

Watchmakers, Pforzheim okulundan mezun<br />

oldu. 2008 yılından bu yana<br />

“Schmucknomadin weltlernen / Jewellery<br />

Nomad worldlearning” adlı proje üzerinde<br />

çalışıyor. “6. Chenongşu, International<br />

Craft” yarışmasında onur ödülü ve<br />

“Ambertrip Art Jewellery Contest”te<br />

birincilik kazandı.<br />

Doerthe Fuchs<br />

1986’da Resim Akademisi’nde okudu ve<br />

kuyumculuk üzerine uzmanlaştı. Münih’de<br />

1993 yılına kadar sanat eğitimine devam<br />

etti. Daha sonra 2002 ve 2004 yılları<br />

arasında iki yıl Sanat Terapisi eğitimi aldı.<br />

Çalışmaları Museum of Ceramic Art Het<br />

Princessehof (Leeuwarden) ve Museum of<br />

Modern Art (Amhem) koleksiyonlarında yer<br />

alıyor.<br />

Peter Hoogeboom<br />

Hollandalı tasarımcı Peter Hoogeboom,<br />

1992 yılında Gerrit Rietveld<br />

Academisi’nden mezun oldu.<br />

Hoogeboom’un tasarımları Hollanda’daki<br />

Museum of Ceramic Art Het Princesshof ve<br />

Museum of Modern Art müzelerinde yer<br />

aldı.<br />

Ted Noten<br />

1990’da Amsterdam Rietveld<br />

Akademisi’nden mezun olduktan sonra<br />

çağdaş mücevher alanındaki ilk eserlerini<br />

üretmeye başlayan Noten’ın, Tokyo’da<br />

Museum of Contemporary Art, Londra’da<br />

Collect Art Fair’de grup sergileri dışında<br />

Amsterdam’da Stedelijk Museum’da ve<br />

2006’da dünyanın en önemli tasarım<br />

fuarlarından biri olan SOFA New York’ta<br />

kişisel sergileri açıldı.<br />

Anat Sapir<br />

1961 doğumlu Anat Sapir, 1988 yılında<br />

Kudüs’teki Bezalel Sanat ve <strong>Tasarım</strong><br />

Akademisi’nden mezun oldu. Sapir, iki yıl<br />

boyunca Shalamit Miller ile çömlekçilik<br />

çalışmaları yaptı. 2005’te cam boncuk<br />

üzerine Wertzberger Sanat Okulu’nda<br />

uzmanlaştı.<br />

Barbara Stutman<br />

Barbara Stutman, Monreal Güzel Sanatlar<br />

Müzesi, Saidye Bronfman <strong>Merkezi</strong> ve<br />

Concordia Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar<br />

ve Sanat Tarihi okudu. Musée national des<br />

beaux-arts du Québec, Montreal Museum of<br />

Fine Arts , Koch Ring Collection ve Museum<br />

of Arts and Design’ın New York City<br />

koleksiyonlarında çalışmaları yer alıyor.


10 25/07/2010 11<br />

Gözde Tüfekçi<br />

gozde@kaletasarimmerkezi.com<br />

KALE TASARIM MERKEZİ’NDEN ŞEFFAF SERGİ<br />

Şeffaf<br />

Şamdan<br />

<strong>Tasarım</strong>: Orhan Irmak<br />

Orhan Irmak, şeffaflığı anlatmak için belki<br />

de en sıradışı malzemeyi kullanıyor: Metal!<br />

“Şeffaflık geçirgenlik, saydamlık demekse,<br />

üzerine delikler açılmış herhangi bir<br />

malzeme de arkasını gösterdiği oranda<br />

“Ne Kadar<br />

Şeffaf”<br />

<strong>Tasarım</strong>: Erdem Akan<br />

Sergide, “İçimizdeki<br />

şeffaflığa” dokunan bir ayna<br />

koleksiyonuyla yer alan Erdem Akan,<br />

birbirinin aynı formunda kesilmiş 3 cam<br />

üzerine, ayna kaplı yüzeylerin oranlarıyla<br />

oynadığı bir ayna koleksiyonuyla çıkıyor<br />

karşımıza. Eşit cam alanlarının üzerine,<br />

farklı ebatlardaki ayna alanlarının<br />

oluşturduğu tasarımın felsefesi ise şöyle<br />

oluyor: “Ne kadar şeffaf olmak istediğimiz<br />

şeffaf demektir. İçindekinin, dışarıdan<br />

görünmesine izin veren delikler, malzemeye<br />

de şeffaflık katıyor demektir. Deliklerle<br />

şeffaf bir yüzeye dönüşen dikdörtgen<br />

levhalar, daha sonra bükülerek içinden<br />

geçen mumlar için bir taşıyıcıya dönüşüyor.<br />

Bir ve üç mum için tasarlanan bu seri,<br />

delikleri ile sadece metale ironik bir<br />

şeffaflık katmakla kalmıyor, aynı zamanda<br />

yumuşak kıvrımı ile de metalin sert algısını<br />

zorluyor. www.orhanirmak.com<br />

kendimizden ne kadar vazgeçtiğimiz ile<br />

ilgili”. Şeffaflığı çarpıcı bir biçimde dile<br />

getiren takım, kavramdan önce kendimizi<br />

sorgulamamıza ayna tutuyor adeta.<br />

www.erdemakan.com<br />

Bu sene ilki gerçekleştirilen Uluslararası Çanakkale Troia Şeffaf Beygir Film Şenliği ile eş<br />

zamanlı olarak gerçekleştirilen “Şeffaflık” <strong>Tasarım</strong> Sergisi, 19-24 tarihleri arasında ilk<br />

durağı olan Çanakkale Kent Müzesi’ndeydi. Bölgenin “Truva” destanıyla olan ilişkisine<br />

eleştirisel bir yaklaşım getiren projeye 13 tasarımcı hayat verdi.<br />

“Şık...<br />

Şeffaf...”<br />

<strong>Tasarım</strong>: Mehtap Elaidi<br />

Vücudun örtünme güdüsünden yola çıkan<br />

moda bugün vücuttan çok kimliğin örtünme<br />

ihtiyacına doğru yol alırken bir kalkan<br />

görevini üstleniyor. Organzeden tasarlanan<br />

bu yağmurluğun bu noktadan hareketle<br />

oluşturduğu mottosu da, işlevsellikten uzak<br />

kimlik yüklemeye dair bir duygu sunarken,<br />

kişiye dair küçük ipuçlarını barındırmak<br />

amacıyla saydamlığa sığınması olarak<br />

açıklanıyor. www.elaidi.net<br />

Şeffaf Strateji<br />

<strong>Tasarım</strong>: Aysun Altındağ, Meltem Maralcan<br />

Destanla ilişkilendirilen ürün, Truva’dan bu<br />

yana akan zamanın intikamı olarak<br />

açıklanıyor: “Satranç’ta tüm oyuncular<br />

şeffafken, sadece “atlar” kendilerini ortaya<br />

koyuyor. Satranç tahtası kullanılmadığında,<br />

tüm satranç taşlarını yüzeyinde saklayarak<br />

düz bir yüzey haline getiriyor. Satranç<br />

tahtasının tüm taşlarını/oyuncularını kendi<br />

malzemesinden ürettiği noktada, yalnızca<br />

atlar bu şeffaflığa katılmıyor.<br />

www.omletistanbul.com<br />

Ana tema “şeffaflık”, Truva destanındaki yanılsama ve opaklığa alternatif bir duruş olarak<br />

seçilmiş. Film festivaliyle paralel proje olarak hayata geçirilen “Şeffaflık <strong>Tasarım</strong> Sergisi”<br />

ise kentte 12 ay boyunca yapılan kültür sanat ekinliklerine farklı bir pencereden bakmayı<br />

amaçlıyor. Proje, kentte yapılan ilk tasarım projesi olma özelliğiyle de önem taşıyor.<br />

Poster <strong>Tasarım</strong>ı: Tamer Köşeli<br />

“Şeffaf Küp?”<br />

<strong>Tasarım</strong>: Aslı Kıyak İngin<br />

Şeffaflık her ne kadar bilginin açıklığına,<br />

ulaşılabilirliğine işaret eden bir kavram olsa<br />

da, kişilere, araçlara, verildiği ortama ve<br />

veriliş şekline bağlı olarak farklılaşan bir<br />

gerçekliğe karşılık gelir. Şeffaflığın algısı<br />

üzerine yoğunlaşan tasarımcı; şeffaflığın<br />

kendisini sorguladığı aydınlatma elemanı<br />

ile malzeme ve şeffaflık derecelerine dair<br />

sorular yöneltiyor; Şeffaflık ölçülebilir mi?<br />

Malzemenin şeffaf, yarı şeffaf, opak halleri<br />

gibi şeffaflık da derecelere sahip midir?<br />

Şeffaf ve açık olarak kabul ettiğimiz<br />

gerçeklikler bir yanılsamadan ibaret olabilir<br />

mi?... Bu soruların yarattığı düşünceden<br />

yola çıkan tasarımda, 30cm’lik akrilik bir<br />

küp grid sistemi dahilinde delinerek içinden<br />

geçen renkli iplerle çeşitli geometriler<br />

oluşturulurken, LED aydınlatma tekniği<br />

sayesinde karşı tarafta yarattığı algıysa<br />

sürekli farklı bir forma karşılık<br />

geliyor. Böylece; tasarımla birlikte<br />

kavram sorgulanırken, tam şeffaf<br />

bir nesne kullanılmış olmasına<br />

rağmen içindeki nesne, ışık kaynağı<br />

ile farklılaşan değişen bir<br />

görüntü olarak<br />

algılanmaktadır.<br />

www.celikdizayn.com<br />

“Big<br />

Secret”<br />

<strong>Tasarım</strong>: Tamer Nakışçı<br />

Big Secret isimli transparan perde,<br />

tasarımcının ürünün önüne geçmesine izin<br />

verdiği tek bir cümleye bağlı kalıyordu:<br />

“Şeffaf bir malzeme, şeffaflığın önüne<br />

geçebilir mi?” Soruya cevap niteliğindeki<br />

enstalasyon, merceklerle kırılmalar elde<br />

ederken, yüzeyi bir paravana dönüştürüyor.<br />

Arkasına geçildiğinde dahi özelliğinden<br />

ödün vermemesi, şeffaflığın yine şeffaf bir<br />

malzemeyle örtülüyor olmasına işaret<br />

ediyordu. www.tamernakisci.com<br />

Rakı, Altın ve<br />

Şeffaflık<br />

<strong>Tasarım</strong>: Gamze Güven<br />

Rakının cam şişede satılmasının nedeni,<br />

ambalajının içindekini saklamak yerine,<br />

duruluğunu göstermesine hizmet<br />

etmesinden geliyor. Güven’in bu noktadan<br />

hareketle yarattığı tasarım, rakı dolumunun<br />

yıllarca Beykoz-Çubuklu Tekel fabrikasında<br />

yapılıyor olması ve Beykoz işi cam dekorları<br />

ile şişeyi buluşturma fikrinin bir ürünü. Bu<br />

fikrin, Beykoz işi geleneksel el sanatçısı<br />

Fahriye Özbey’in el boyalamarıyla<br />

birleşmesinden oluşan ve İstanbul 2010<br />

şerefine hayata geçirilen ambalaj<br />

tasarımıyla sergiye katılan tasarımcının bir<br />

dileği de; kaybolmaya yüz tutan el<br />

sanatlarımızı endüstriyel üretimle<br />

buluşturmak ve yeniden yorumlaması<br />

yönünde olmuş.www.tasarimussu.com.tr<br />

Şeffaf<br />

Mavi<br />

<strong>Tasarım</strong>: Demir Obuz - Sema Obuz -<br />

Mehtap Obuz - Nil Deniz - Funda Mehter<br />

Cam servis tabağı, bölgenin maviliğine olan<br />

hayranlığı tasarım aracılığyla dile getiriyor.<br />

Ürünün kopup geldiği atmosfer ve dinginlik<br />

ise şu sözlerle açıklanıyor: “Suyun dalgaları<br />

gibi, su gibi şeffaf… Boğazın akıntısına<br />

kapılmış biraz mavi bir suyun sessiz yol<br />

alışı sanki. Karşı kıyıya geçen feribotun<br />

arkasında bıraktığı izler gibi şeffaf mavi.<br />

Cam ustasının her seferinde oluşturduğu<br />

yeni ve her biri birbirinden farklı dalgalar<br />

kadar özgün ve değişken çizgiler ile<br />

biçimlenmiş bir tasarım. Çanakkale’nin<br />

yenilenme hikayesi gibi, aslında suyun<br />

hareketleri ile yaptığı devinimde kendini<br />

yenilemesini anlatan tasarımın hikayesi...<br />

www.demirden.com


12 25/07/2010 13<br />

Bu sene 17 farklı Avrupa ülkesinden 40<br />

gelecek vaadeden genç mimara verilen<br />

"2010 Europe 40 Under 40" ödüllerini<br />

Türkiye'den almaya hak kazanan iki isim<br />

EAA Mimarlık ofisinin ortakları Gonca<br />

Paşolar ve Kerem Piker oldu. Son yıllarda<br />

Türk mimarlığının uluslararası alanlarda<br />

çokça konuşuluyor olması, tasarımların<br />

önemli ödüllerle pekiştirilmesi, dünya<br />

mimarisinin geleceğine ışık tutacak genç<br />

mimarlarımızın olduğunu işaret etmeye<br />

başladı.<br />

EAA’nın uluslararası ödüllerine eklenen bu<br />

son halkalar, yalnız Türk mimarlığı için<br />

değil, dünya çapındaki gurur kaynakları<br />

olmakla kalmıyor, ofisin başarılarının farklı<br />

kuşaklardaki devamlılığını göstermesi<br />

nedeniyle de özel bir anlam taşıyor. Bazı<br />

değerler ve başarılar paylaştıkça çoğalır.<br />

Hayatın bu paylaşımın gücü ile anlam<br />

kazandığına inanan ve Türkiye’deki<br />

mimarlık kültürünün gelişimi için büyük<br />

destek veren Mimar Emre Arolat’ın,<br />

mimarlık hayatına birlikte devam etmeye<br />

karar verdiği genç ortakları Gonca Paşolar<br />

ve Kerem Piker’e kariyerleri için önem arz<br />

eden bu ödülü ve EAA’yı sorduk.<br />

"Europe 40 Under 40" Ödülü’nden söz<br />

eder misiniz? Siz hangi projelerinizle bu<br />

ödülü almaya hak kazandınız?<br />

Gonca Paşolar - Avrupa’nın genç<br />

mimarlarını işaret eden ve uluslararası<br />

mimarlık ve tasarım müzelerinden Chicago<br />

Atheneum’un desteğiyle Avrupa Mimarlık<br />

<strong>Merkezi</strong> tarafından gerçekleştirilen “Europe<br />

40 under 40” ödülü, Avrupa ülkelerinde<br />

faaliyet gösteren 40 yaş altı mimarların<br />

gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmemiş<br />

projelerinin arasından yapılan bir<br />

değerlendirme ile her yıl 40 farklı mimara<br />

sunuluyor. Uluslararası jüri alışılagelmiş<br />

mimari çözümlerin ötesinde kente ve<br />

fiziksel çevreye duyarlı, ekolojik yönelimleri<br />

takip eden, teknolojik inovasyonlara açık<br />

mimari projeler üreten mimarlar ve mimari<br />

ekipler arasından Avrupa birliğinin ötesinde<br />

Avrupanın coğrafi sınırları içerisinde de<br />

faaliyet gösteren 40 genç mimarı<br />

desteklemek amacını güdüyor.<br />

Ben Sabiha Gökçen Havalimanı, Siemens<br />

Park davetli yarışmaları ve İzmir Narlıdere<br />

Pelin Özgen<br />

pozgen@gmail.com<br />

TEK ÇATIDA<br />

İKİ ÖDÜL<br />

17 farklı Avrupa ülkesinden katılımcıların<br />

olduğu “Europe 40 Under 40” yarışmasında<br />

EAA Mimarlık Ofisi’nden Gonca Paşolar ve<br />

Kerem Piker de ödüle layık görüldü.<br />

Folkart projeleriyle ödüle layık görüldüm.<br />

Ortağım Kerem Piker ise Maslak'ta yüksek<br />

yapı, Kağıthane Ofisleri ve Bodrum'da<br />

Büyük Kulüp binası ile ödül almaya hak<br />

kazandı.<br />

Dereceye giren 17 ülkeden 40 mimarın<br />

projeleri ilk olarak Ekim ayında Madrid,<br />

İspanya’da yapılacak olan “The City and the<br />

World” sempozyumu sırasında sergilenecek.<br />

Avrupa'nın farklı şehirlerinde dolaşacak<br />

olan gezici serginin son durağı ise ABD’deki<br />

dünyaca ünlü Chicago Athenaeum Mimarlık<br />

ve <strong>Tasarım</strong> Müzesi olacak.<br />

EAA Mimarlık’ı tanıyabilir miyiz?<br />

Kerem Piker - Bu yıl ülkemizde ilk kez aynı<br />

ofisten iki tasarımcı, ben ve ortağım Gonca<br />

Paşolar farklı projelerle iki ayrı ödüle layık<br />

görüldük. Ortaklarım Gonca Paşolar ve Emre<br />

Arolat tarafından bundan 6 yıl önce kurulan<br />

EAA-Emre Arolat Architects, o günlerde<br />

içlerinde benim de yer aldığım 15 kişilik bir<br />

çekirdek ekipten oluşuyordu. Şu anda<br />

Şaziment-Neşet Arolat, Sezer Bahtiyar ve<br />

benim de ortakları arasında bulunduğum<br />

yaklaşık 100 kişilik bir kadroyla farklı<br />

alanlarda mimarlık macerasını sürdürmeye<br />

devam ediyor.<br />

Bizler genellikle olması gerekenin hep yarısı<br />

kadar zamanda tasarlayıp, üçte biri kadar<br />

zamanda inşa eden bir toplumuz. Öte<br />

yandan belki de bu sayede bu kadar genç ve<br />

yaratıcı bir ekibin bunca işin altından<br />

kalkması mümkün olabildi.<br />

Bizler EAA adını verdiğimiz bu yapı<br />

içerisinde, öncesinde Arolat Mimarlık’tan<br />

devralmış olduğumuz mimari pratiğin ve bir<br />

tür özgüvenin de etkisiyle Avrupa’da ya da<br />

merkez ülkelerde çok daha kalabalık<br />

kadrolarla yürütülen, yürütülmesi beklenen<br />

farklı büyüklüklerdeki projelerin<br />

gerçekleşmesine çalıştık. Ofiste o yıllarda<br />

aynı anda yürütülen Dalaman Uluslararası<br />

Havalimanı, santralistanbul Çağdaş Sanat<br />

<strong>Merkezi</strong>, İpekyol Fabrikası, Evidea,<br />

Kemerlife, Arketip konutları bunlardan<br />

sadece bir kaçı. 1000 metrekare'lik projeler<br />

çizen 15 kişilik bir ofisten şu an 98 kişiye<br />

büyüyüp 750.000 metrekare'lik projelerle<br />

uğraşan bir ofis haline gelmekten mutluluk<br />

duyuyoruz.<br />

Filiz Yılmaz Kaşgör<br />

filizy@bilgi,edu.tr<br />

UZAY ÇAĞININ EV ALETLERİ<br />

Finali 23 Eylül’de gerçekleştirilecek ve bu<br />

yıl sekizinci kez düzenlenen Electrolux<br />

Design Lab’in finalistleri açıklandı. Küçük<br />

ev aletleriyle 2050 yılına ışık tutan<br />

yarışmayı takip etmekte fayda var.<br />

Artık ileride nasıl alletler kullanacağımızı<br />

düşünmemize gerek yok, bizim yerimize<br />

tüm bunları düşünen ve hayata geçiren<br />

tasarımcılar var… Geleceğin tasarımcıları,<br />

gelecek yaşam için birbirinden yaratıcı<br />

çözümlere imza attı. Şimdi sıra en iyisini<br />

bulmakta!!! Bu yıl 8. si düzenlenen Design<br />

Lab <strong>Tasarım</strong> Yarışması, dünyanın dört bir<br />

yanından lisans ve lisansüstü binlerce<br />

endüstriyel tasarım bölümü öğrencisinin<br />

katılımıyla ev aletleri dünyasına tasarıma<br />

dair önemli katkılarda bulunan bir yarışma.<br />

Konusu “2’nci Uzay Çağı” olarak belirlenen<br />

yarışmaya, 17 ülkeden yaklaşık olarak 1300<br />

civarında başvurudan en iyi 25 proje<br />

değerlendirilerek 8 finalist 14 Temmuz da<br />

açıklandı.<br />

Desing Lab 2010 Yarışması’nın finali ise 23<br />

Eylül 2010’da Londra’da yapılacak.<br />

Yarışmanın birincisi 5000 Euro para ödülü<br />

ve Electrolux Global <strong>Tasarım</strong> <strong>Merkezi</strong>’nde 6<br />

aylık ücretli staj yapma hakkı kazanacak.<br />

İkinciye 3000, üçüncüye ise 2000 Euro<br />

para ödülü verilecek olan Design Lab<br />

2010’da finale kalan bütün projeler final<br />

etkinlikleri süresince sergileniyor.<br />

2050 yılında dünya nüfusunun yüzde<br />

74’ünün kentlerde yaşayacağı ve buna bağlı<br />

olarak evlerin ve ev eşyalarının da daha<br />

küçük olacağını öngören Design Lab, genç<br />

endüstriyel tasarımcıları ev aleti<br />

tasarımlarıyla bu çağa ışık tutmaya davet<br />

etti ve birbirinden eşsiz projeler<br />

gerçekleştirildi. 2’nci Uzay Çağı’nda<br />

insanların yiyeceklerini nasıl hazırlayıp<br />

saklayacaklarına, elbiselerini ve<br />

bulaşıklarını nasıl yıkayacaklarına ya da<br />

kurutacaklarına dair zamana, mekana<br />

uygun, yenilikçi, kullanışlı, yaratıcı ve çevre<br />

dostu çözüm önerileri beklenen yarışmada<br />

finale kalan 8 proje, anlaşılan tüm bu<br />

kriterleri başarıyla gerçekleştirmiş.<br />

Aralarından seçim yapmak oldukça zor olsa<br />

gerek!... Bulduğu çözümlerle günümüz şehir<br />

yaşamını kolaylaştıran bu finalist projeler,<br />

‘ah keşke şimdi olsaydı’ dedirten türden.<br />

Mesela, Geleneksel bir buzdolabından farklı<br />

olan Bio Robot; raflar yerine, etrafında<br />

yapışkan, kokusuz jel morphs askıya ayrı<br />

bir pod oluşturarak ürünlere kolay erişim<br />

sağlayan öğeler içeren bir buzdolabı. Kapısı<br />

olmayan bu buzdolabında, tüm yiyecek ve<br />

içecekler optimum sıcaklıkta tutuluyor.<br />

Yatay ya da dikey olarak tavana asılabilen<br />

buzdolabı yer tasarrufu sağlayan, pratik,<br />

şık ve kullanılan jel malzemeleri sayesinde<br />

çevreci bir proje. Böyle bir buzdolabını kim<br />

istemez ki?<br />

Diğer yaratıcı yaşam çözümlerinden biri ise<br />

Elements Modular Kitchen; duvara monte<br />

cihaz, pişirme, soğutma, havalandırma,<br />

aydınlatma, ve çevre tasarım yaparken yer<br />

tasarrufu ile esnek modlar sunuyor. Cihaz<br />

kablosuz ve güneş enerjisi ile çalışıyor.<br />

Kullanıcının isteğiyle birden fazla birim<br />

wireless aracılığıyla yüklenebilir. Son<br />

derece uzay çağına uygun, hayatı Clean<br />

Closet sadece giyim temizleyen bir dolap<br />

fakat çamaşır kurutma makinesi, çamaşır<br />

makinesi, kirli sepeti gibi hayatımızdaki bir<br />

çok unsuru ortadan kaldırıyor. Kıyafetler<br />

kirlilik için taranır ve buna uygun<br />

moleküler ve kir ve kokuları giderir<br />

teknolojisi ile temizlenir.<br />

The Kitchen Hideaway son derece ilginç ve<br />

hayal gücünü zorlayan projelerden bir<br />

diğeri. Kullanıcının düşünceleri robot<br />

tarafından kaydediliyor ve hayata<br />

geçiriliyor. Ortak bina kullanımlarında yer<br />

tasarrufu sağlanması açısından oldukça<br />

değişik ve yaratıcı. Şimdi bunların hepsi<br />

olsaydı güzel olmaz mıydı? Bunlar gibi<br />

insana dudak ısırtacak daha bir çok proje<br />

var, tasarımcılar sayesinde insana iç<br />

çektirecek daha nice projeler olacak<br />

anlaşılan.<br />

Artan şehir nüfusunun ihtiyaçlarına uygun<br />

ev aletleri tasarlayan genç kuşak<br />

tasarımcılar, görünen o ki şimdiden uzay<br />

çağını yakalamış. Sezgisel tasarımı, yeniliği<br />

ve tüketici iç görüsünü değerlendirerek<br />

karar verecek jürinin işi epey bir zor olacak<br />

anlaşılan. Birbirinden başarılı bu projeleri<br />

kullanacak nesil de çok şanslı. İyi ki varsın<br />

Design Lab…


14 25/07/2010 15<br />

2004 Olimpiyatları’nın yaklaşık 15 milyar<br />

dolarlık maliyetinin Yunanistan<br />

ekonomisinin bugün borç batağında<br />

olmasına yaptığı katkı tartışıladursun,<br />

dünyanın dört bir yanında çeşitli oyunlara<br />

ev sahipliği yapacak ülkeler, biraz da ulusal<br />

gururu kaşıyarak, önemli harcamalara<br />

devam etmekteler. Bu harcamaların büyük<br />

bölümünü görünürlüğü yüksek olan<br />

stadyumların yapımı oluşturuyor. Fakat bu<br />

çoğu devasa büyüklükteki stadyumların<br />

organizasyon sonrası atıl kalması ve yüksek<br />

bakım masrafları mimarları yeni yaklaşımlar<br />

geliştirmeye zorlamış görünüyor. Mesela<br />

2012 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği<br />

yapacak olan Londra’da 80,000 kişilik<br />

Londra Olimpik Stadyumu’nun mimarı olan<br />

Populus şirketi (2000 Sydney Oyunlari’nin<br />

Olimpik Stadyumu’nun da mimarları) bir<br />

ilke imza atarak bu stadın 55,000’in<br />

koltuğunu ve bu bölümü ayakta tutan yapıyı<br />

sökülebilir olarak tasarladılar. Bu sayede<br />

organizasyon sonrası stadyum kapasitesi<br />

25,000 kişiye indirilerek farklı spor<br />

dallarına ev sahipliği yapması planlanıyor.<br />

500,000 kişinin gelmesi beklenen 2014<br />

Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak olan<br />

Brezilya’da da irili ufaklı stadyumların<br />

inşaati sürmekte. Bunlardan bir tanesi<br />

42,500 kisilik Cuiabá Arena. GCP<br />

Arquitetos ve Stadia Group tarafından<br />

tasarlanan bu stadyumun estetiğinden çok<br />

işlevselliği ön plana çıkarılmış. 40 dereceye<br />

varan Cuiabá yazları göz önünde<br />

bulundurularak stadın havalandırması<br />

mimarların önceliği olmuş ve hava akımının<br />

sürekliliği için stadın kenarları tamamen<br />

boş bırakılmış. Londra Olimpiyat Stadı’na<br />

benzer şekilde bu stadyum da 4 bağımsız<br />

modülden oluşmakta. Bu sayede 42,500<br />

koltuğun %30’unun Dünya Kupası’ndan<br />

sonra bakım maliyetlerini düşürmek<br />

amacıyla kaldırılması planlanıyor.<br />

Polonya ve Ukrayna’nın beraber evsahipliği<br />

yapacağı EURO 2012 için her iki ülkenin de<br />

hazırlıkları sürmekte. Varşova’da yapımı<br />

devam eden 55,000 kişilik Stadion<br />

Narodowy JSK Architekten ve GMP<br />

International tarafından tasarlanmış. Tavanı<br />

hareketli olacak bu stadın dış cephesi için<br />

Polonya’nın tanınmış hasır sepetlerinden<br />

esinlenilmiş ve mimarisi bir tacı andırıyor.<br />

Ulusal gururu okşamak amacıyla stadın dış<br />

renkleri Polonya bayrağını temsilen kırmızı<br />

ve beyaz olacak. Futbol dışındaki spor<br />

faaliyetleri için futbol sahasının zemini<br />

yükseltilerek merkez tribün hizasına<br />

getirilebilecek.<br />

Güney Afrika Dünya Kupası’nda Hollanda-<br />

Uruguay yarı final maçına da ev sahipliği<br />

yapan 64,100 kişilik Green Point<br />

Stadyumu, okyanusa hakim konumuyla ve<br />

“doughnut” şeklindeki mimarisiyle ön<br />

plana çıktı. Alman GMP Architects ve iki<br />

yerli şirket, Louis Karol and Associates ve<br />

Point Architects, tarafından tasarlanan bu<br />

stad yarı saydam, Teflon kaplamalı<br />

fiberglas ile çevrelenmiş. Bu sayede gün<br />

içinde değişen havaya bağlı olarak stadın<br />

işlemeli derisi öğlen mavi, öğleden sonra<br />

Can Yılmaz<br />

STADYUMUN<br />

TANIMI DEĞİŞTİ<br />

Dünyanın dört bir yanında stadyumlara yapılan yatırımların ardı<br />

arkası kesilmiyor. Uluslararası organizasyonlar dışında atıl<br />

kalmaya mahkum bu devasa yapılar, bir müze gibi turist çekerken,<br />

stadyum kavramını yeniden tanımlamaya davetiye çıkarıyor.<br />

gülpembe, ve gün batımında kırmızı<br />

görünüyor. Bu stadın diğer bir<br />

özelliği ise parabolik yerleştirilmiş<br />

koltuklarının ve 9000 cam panelden<br />

oluşan ve en yoğun gün ışığını<br />

filtreleyen tavanının seyircilere<br />

müthiş bir görüş açısı ve güzelliği<br />

sağlaması.<br />

Uluslararası organizasyonlar içen yapılan<br />

stadlara ayırdığımız bu yazıda Türk<br />

Telekom Arena’ya bir ayrıcalık yapmak<br />

gerekecek. Kayseri’deki Kadir Has Stadıyla<br />

birlikte Türkiye’nin en yeni stadlarından<br />

olacak 52,000 kapasiteli Türk Telekom<br />

Arena, dünyaca ünlü mimar Mete Arat<br />

tarafından tasarlandı. UEFA’nin yeni<br />

belirlediği stadın her koltuğundan en az 9<br />

cm’lik görüş açısı kriterine uymadığı icin<br />

tartışma yaratan stadın en önemli<br />

özelliklerinden biri, düzlüklere kurulan çoğu<br />

stadın aksine, bir tepe üzerine kurulmuş<br />

olması. Dev seffaf çatısı açılır-kapanır<br />

olacak olan stadın çatı kenarları biraz daha<br />

zengin bir görünüm sağlamak amacıyla<br />

stadın dışına taşırılmış. Yine diğer<br />

stadyumların aksine stad dışından<br />

içerisindeki detayların (servis girişleri,<br />

restoranlar gibi) görünmesi amaçlanmış.<br />

Büyük maliyetli bu stadyumlar eskiden beri<br />

gereksiz, atıl yatırımlar olarak<br />

eleştirilegelmiştir. Bu endişeleri bir parça<br />

da olsa gidermek amacıyla mimarlar bu<br />

görkemli eserlerini, onların kalıcı<br />

kullanımını hesaba katarak tasarlamaya<br />

baslamış gibi görünüyorlar. İslev ile estetiği<br />

biraraya getirebilen bu eserler, şehirlerin<br />

turist çeken yapıları arasında yerlerini birer<br />

birer alıyorlar.<br />

2008 yılında Alman erkek iç çamaşırı<br />

markası ‘Balls’, Berlin’den Glow isimli<br />

reklam firmasıyla bir reklam dizisi için<br />

anlaşır. Glow, konu mankeni olarak parlak,<br />

kaslı vücutlu mankenler yerine, kimi zaman<br />

bodur, kimi zaman cılız vücutları ve güneş<br />

görmemiş bacaklarıyla George Washington,<br />

Kral 14. Louis, Napolyon, Kristof Kolomb ve<br />

Otto von Bismarck’ı kullanır. Bunlardan<br />

George Washington’un kullanıldığı reklam,<br />

19. yüzyılın başında Amerikalı ressam John<br />

Trumbull’un Washington’ı ordunun<br />

başkomutanlığından istifa ederken gösteren<br />

yağlıboya tablosunun, iki fark dışında<br />

aynısıdır. İlk fark, Washington’un yüzünün,<br />

yağlıboya tablodan neredeyse 30 yıl önce<br />

Gilbert Stuart tarafından çizilmiş olan ve<br />

daha ziyade 1 dolar banknotlarından aşina<br />

olduğumuz portresi ile değiştirilmiş<br />

olmasıdır. Bu değişikliğin, Washington’un<br />

reklamda daha tanınabilir olmasını<br />

sağlamak için yapıldığı açık. İkinci<br />

değişiklik ise daha radikal: Washington’un<br />

üniformasının pantolonu eksik; altında<br />

yalnızca boxer donu ve uzun çizmeleri<br />

bulunuyor. Bu reklam serisi, hem tarihi<br />

tabloların hem de ana karakterlerin<br />

cazibesini beklenmedik, çarpıcı ve fark<br />

edilir bir etkiyle kullanıyor. (Bu reklamın<br />

‘Türk Büyükleri’ versiyonunu ülkemizde<br />

görmek, muhtemelen bir hayal!)<br />

Absolut Votka 1985 yılında Andy<br />

Warhol’dan içkilerinin reklamı için bir resim<br />

yapmasını istemişti. Bu resmin başarışı,<br />

Absolut’u bir sanat ikonuna dönüştürdü ve<br />

reklam dünyasının üst saflarına yerleşti.<br />

Ancak, Warhol’un bir reklam sanatçısı<br />

olarak var olması burada bitmeyecekti; Çek<br />

Cumhuriyeti’nden Mark/DDBO reklam<br />

ajansının tasarladığı Orbit çiklet reklamında<br />

Warhol’un muz çizimi, meşhur dört-renkli<br />

kompozisyonlarından biri içerisinde<br />

karşımıza çıktı.<br />

Avustralya’dan Grey reklam ajansının<br />

tasarladığı ve Leonardo da Vinci’nin Mona<br />

Lisa’sının daha gür saçlı bir versiyonunu<br />

gördüğümüz, ‘zamanla yıpranmış’ saçlara<br />

özel Pantene şampuan reklamı size ilk<br />

bakışta çekici görünebilir. Ancak Mona Lisa<br />

tablosunun bunun yanında Audi, Bic, Louvre<br />

Müzesi ve hatta Head&Shoulders<br />

şampuanları için de kullanıldığı<br />

düşünüldüğünde bu tarihi objenin etkisini<br />

kullanmak ne derece özgün sayılabilir?<br />

Reklamlarda sanat tarihinin önemli<br />

tablolarını kullanmak, Türkiye’de olmasa<br />

da, Batı’da sıkça görülen bir durum. Ancak<br />

bunlar sadece tablolarla sınırlı değil; tarihi<br />

olaylar ve hatta yapılar da aynı şekilde<br />

reklamlara konu olabiliyor. Dubai’li Memac<br />

Ogilvy reklam ajansı tarafından hazırlanan<br />

ve DHL’in battal boyutta teslimat da<br />

yaptığını aktaran reklamda kullanılan Truva<br />

Atı, aslen hilekârlık ve vahşet içeren bir<br />

hikâyeyi tamamen göz ardı ederek sadece<br />

olay konusu objenin biçimsel özelliklerini<br />

önemsiyor.<br />

Mısır piramitleri, klasik Camel sigara<br />

paketlerinin yanı sıra, 1980’lerdeki Camel<br />

Banu Pekol<br />

bpekol@gmail.com<br />

TARİHİ GERÇEKLİKTE<br />

TÜKETİM ÖZLÜ<br />

KIRILMALAR<br />

Mona Lisa’dan George Washington’a,<br />

Mısır Piramitleri’nden Sultanahmet<br />

Camii’ne... Tarih, reklamcıların kurtarıcısı!<br />

Peki ama tüm bu iç-boşaltıcı reklamlar<br />

satıcının mesajını verebiliyor mu?<br />

Lights reklam posterlerinde de önemli bir<br />

yer kaplıyordu ve sigara ile piramitler<br />

arasında bir bağlantı olmamasına rağmen<br />

bu imaj sorgulanmaksızın tüketiciye<br />

sunuluyordu. Benzer bir yaklaşım, İstanbul<br />

Hilton Oteli’nin ilk açıldığı yıllardaki bir<br />

01<br />

reklamında, otelin Sultanahmet Camii’nin<br />

yanına yerleştirilmesinde de göze çarpar.<br />

Piramitler ve Sultanahmet Camii’nin<br />

kalıcılığı, eskiliği, asaleti, egzotikliği gibi<br />

özelliklerin reklamdaki markaların<br />

imajlarını güçlendirmek için kullandıkları<br />

02<br />

03<br />

söylenebilir. İronik bir şekilde, Hilton Oteli,<br />

rejisi Halit Refiğ’e ait olan 1964 yapımı,<br />

‘Gurbet Kuşları’ filminde, ana karakterlerin<br />

Amerika’ya gitmeyi konuştukları bir<br />

sahnede arka planda tam ortalarında<br />

gözükerek, modernizmin simgesi olarak<br />

sunulur.<br />

Mimarlık’ın İstanbul’daki markası olan<br />

Hilton’un böyle bir ihtiyacı olmadığı iddia<br />

edilebilirse de, diğer yandan günümüzde<br />

Küçükçekmece’de inşaatı devam eden ve<br />

minyatür bir Boğaz hayatını tamamen<br />

şekilsel olarak sunan ‘Bosphorus City’ toplu<br />

konutlarına ne demeliyiz? Boğaz’ın yıllar<br />

içindeki oluşumunu ve otantikliğini göz ardı<br />

ederek, kopyaya dayalı bir etki yaratmaya<br />

dayanan bu yapılar, geçmişi kullanmanın<br />

günümüzde geldiği en uç noktadır.<br />

Tarihten alınan içi boş referansların<br />

günümüzde reklamlarda, içinde yaşadığımız<br />

binalarda ve müzelerin ana binalarından<br />

uzak yerlerde açılan müze dükkânlarında<br />

baş göstermesi ve tarihsel motiflerin tarihi<br />

değerlerinden sıyrılarak, sadece etkileyici<br />

olmak adına metalaştırılarak kullanılması,<br />

bu tür yorumları yaratıcılıktan oldukça uzak<br />

bir noktaya taşıyor.<br />

01-03 Pantene şampuan, Orbit sakız ve Balls<br />

erkek çamaşırı reklamları.


16 25/07/2010 17<br />

Burçin Ünaldı<br />

burcin.unaldi@gmail.com<br />

ASYA KAPLANLARI PODYUMDA<br />

Wu, Chai, Wang… Hayır size Çin alfabesi pratiği değil bu, bu sadece modanın yeni<br />

alfabesine kısa bir giriş! Bu soyadların sahipleri CFDA/Vogue Fashion Fund’ın yani<br />

Amerikan Moda <strong>Tasarım</strong>cıları Konseyi’nin Vogue işbirliği ile verdiği bol sıfırlı bir<br />

ödülün bu yılki sahipleri. Modada uzakdoğu rüzgarı artık son şiddette esiyor.<br />

Siz hâlâ Donna, Ralph ya da Marc Jacobs’da<br />

mısınız? Sanıyorum devasa yeniliklerin<br />

minik adımlarla geldiği bir devrimin<br />

farkında değilsiniz! Uzakdoğunun genç<br />

tasarımcıları high-end fashion dediğimiz<br />

“üst sınıf moda”yı değiştirmeye başladı<br />

bile, üstelik devrime sokağı da kattılar, yani<br />

şu an üzerinizde olan herşeyi… Onlara hem<br />

sokak, hem St. Tropez’deki yat, hem<br />

sahnedeki popstar bayılıyor.<br />

Modada ilk uzakdoğu istilası 1980lerde<br />

Yohji Yamamoto, Comme des Garcons<br />

kurucusu Rei Kawakubo ve Issey Miyake ile<br />

Paris’te başlamıştı. Sınırlarından kurtulmuş,<br />

endüstriyel tasarımı kostümün içinde<br />

kullanan, epik ama sert, cesur, uçuk, akla<br />

hayale sığmaz kıyafetler podyuma çıktı,<br />

hani şu “iyi de bunları kim nerede giysin”<br />

tabir edilen giysiler: “Avant-Garde” yeniden<br />

icad olmuştu!<br />

O kadar yeni, o kadar farklıydılarki daha da<br />

fazlası için moda dünyası herhalde hazır<br />

değildi, onlara duyulan hayranlık kalplere<br />

gömüldü, bir süreliğine yeniden sürüye<br />

geri dönüldü. Ta ki 1999’da Hong Kong<br />

kökenli Peter Som’un geleneksel uzakdoğu<br />

ile moderni birleştirip Sex and The City’yi<br />

tam kalbinden vurmasıyla… Asya etkisi<br />

Karate Kid’deki Miyagi ustanın da dediği<br />

gibi cilala-parlat dönemine bir kez daha<br />

girdi.<br />

2001’de Doo-Ri’nin drape tekniği<br />

konuşuluyor, 2003’de Derek Lam isminde<br />

sofistike bir yıldız doğuyordu. Koskoca<br />

Louis Vuitton gelen devrimi en baba haliyle<br />

korkusuzca kucakladı: Japon pop-art<br />

sanatçısı Takashi Murakami artık Louis<br />

Vuitton için çiziyordu, LV monogramı bir<br />

gecede Japon çizgi karakterlerine dönüştü…<br />

Bir klasik, pop oluvermişti!<br />

2004’de Jeffrey Chow, Vera Wang ve<br />

yetenek kumkuması Thakoon sahnedeydi.<br />

Ne derler bilir misiniz, Vera Wang<br />

gelinliksiz bir düğün gerçek bir düğün<br />

değildir, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

sizin nikah memurunuza verdiği yetkiye<br />

rağmen…<br />

Genç Asyalı modacılar hem yeniydi hem de<br />

80’lerdeki Asya kuşağı tasarımcılardan<br />

farklı olarak “giyilebilirdi”. Ne “diğerleri”<br />

kadar farklı ne de “herkes” gibi aynıydılar.<br />

O hepimizin bildiği küçük siyah elbise<br />

aynen duruyor ama bildiğimiz fermuar fırfır<br />

yerine kullanılıyordu, kış boyu giydiğimiz<br />

botlar aynen kalıyor, ama ucundan<br />

parmaklar görünüyordu. Bu harman<br />

tutmuştu.<br />

Kuzeyin kötü cadısı Anna Wintour’u Vogue<br />

dergisinin o ünlü Eylül sayısını hazırlarken<br />

gösteren belgesel film “The Septembe<br />

Issue”da Tayland kökenli tasarımcı<br />

Thakoon film boyunca en az Wintour kadar<br />

çok görülüyordu. 2005 İlkbahar New York<br />

Moda Haftası sonrasında TIME dergisinin bu<br />

4 isim yıldızlaştı diyerek işaret ettiği Asyalı<br />

tasarımcıların sayısı 2009’daki New York<br />

Moda Haftası’na gelindiğinde 25’e<br />

yükselmişti. Son başkanlık seçimleri galibi,<br />

herkesin sevgilisi Barrack Obama’nın<br />

First Lady’si açılış balosunda ışıldamak<br />

için Amerika denilince ilk akla gelen bir<br />

isimdense Tayvan kökenli bir modacıyı,<br />

Jason Wu’yu tercih etmiş, o muhteşem<br />

tuvaletle ilk dansın esas oğlanı Obama<br />

değil Wu olmuştu. GAP gibi küresel bir<br />

dev koleksiyonları için Doo.Ri, Philip<br />

Lim ve Alexander Wang’i tercih etmişti.<br />

Kırmızı halı Prabal Gurung ismiyle<br />

tanıştı.<br />

Amerikan Rüyası uzakdoğulular için moda<br />

dünyasında hayat buldu. Nasıl bulmasın ki?<br />

Uzakdoğu’da “Brother Sharp” tabir edilen<br />

ve çöplerden giyinen Çinli evsiz adamın<br />

birinin bile moda ikonu olabildiği bir moda<br />

duygusu var, ya havasından ya suyundan!<br />

SADECE<br />

YVES SAINT LAURENT<br />

Yves Saint Laurent genç tasarımcılar için “anlaşılması gereken bir mesele”. 40 yıl<br />

içinde 15000 çalışmaya imza atması kadar fiyasko olarak değerlendirilen 1971<br />

koleksiyonuyla da... Peki ama neden?<br />

40 yıl içinde 15.000 elbiseye imza atacak,<br />

kısa hafızalı moda dünyasına bir o kadar da<br />

uzun soluklu kariyeriyle kocaman bir<br />

damga vuracak moda imparatoru Yves Saint<br />

Laurent’in başarısının ardındaki sır neydi?<br />

Herhalde öncelikle moda dünyasına bir<br />

bomba gibi düşüp, şimşek hızında ilerleyip<br />

bir yıldız gibi ardı ardına patlaması.<br />

Okul hayatı Christian Dior tarafindan<br />

keşfedilip yanına asistan olarak alınana<br />

kadar 3 ay, Dior’un ölümü üzerine 21<br />

yaşında tarihin en genç moda prensi<br />

ünvanını alması için geçen süre 2 yıl,<br />

Dior’dan atılıp Pierre Bergé ile tanışarak<br />

kendi moda evini kurması klinik<br />

depresyonlar da dahil 4 yıl.<br />

1958’deki ilk bombası Dior için hazırladığı<br />

“Trapez”koleksiyonunun, üçgen elbise ve<br />

sokak modasını ilk kez Haute Couture’e<br />

taşıyan siyah deri ceketleri sayesinde elde<br />

ettiği büyük başarı. Diğerleriyse ardı ardına<br />

patlayan 1965 Mondrian koleksiyonu, 1966<br />

ilk smokin, 1967 ilk safari gömlek ve 1968<br />

deki ilk jumpsuit.<br />

Takip eden bomba kariyerinin en başarısız<br />

ve tek fiyasko ama moda tarihinin mihenk<br />

taşlarından, basının deyişiyle “zevksizlik<br />

abidesi” 1971 ilkbahar yaz, “retro”<br />

koleksiyonu. 40’lardan esinlenen yeşile<br />

boyalı tilki kürkler, kamuflaj desenli,<br />

basenden büzmeli elbiseler ve örgü gece<br />

kıyafetlerinden oluşan bu koleksiyon,<br />

kendinden sonraki kuşaklara da örnek<br />

olacak şekilde YSL’ın aslında çağdaş<br />

kadını, ona seksi olma hakkı ve baştan<br />

çıkarma özgürlüğünü vererek nasıl<br />

değiştirdiğinin göstergesi. Ayrıca<br />

koleksiyonun ticari başarısızlığı pret à<br />

porter‘ye Rive Gauche markasıyla geçişinin<br />

başlangıcı ve bu sektörün gerçek doğuşunun<br />

müjdecisi.<br />

Haute Couture bitti mi diyecekiniz. Cevabı<br />

aslında can çekişirken YSL “Opera ve Rus<br />

Balesi” koleksiyonuyla esaslı bir bombayı<br />

da bu alanda patlattığından biraz toparlandı<br />

şeklinde. Belki en başarılı değil ama en<br />

güzel koleksiyonum dediği, Marakeş’te<br />

hummalı bir çalışmayla en ufak detaylarına<br />

kadar çizip renklendirdiği, kendinden o<br />

derece vermiş ki Paris’e döner dönmez<br />

hastaneye kaldırıldığı, herkesin hayranlık<br />

içinde egzotik, folklorik, barok diye<br />

Bikem İbrahimoğlu<br />

ibbikem@yahoo.fr<br />

betimlerken ben aslında sadece biye<br />

tekniğini kavradım diye açıkladığı, günün<br />

zevkine yeniden ihtişamı, işlemeleri,<br />

payetleri, zengin detayları ve gösterişli<br />

kumaşları taşıyan şu meşhur koleksiyon. İlk<br />

defa podyum kullanarak mankenleri star,<br />

müşterileri de seyirci konumuna getiren,<br />

gösterişli showlarla haute couture’un artık<br />

bir eğlence haline geldiğini dünyaya<br />

duyurarak ona sadece bir imaj yaratma<br />

misyonu yükleyen, bu teoriyi ertesi gün<br />

Rive Gauche mağazasında rekor satışlarla<br />

kanıtlayan şu ünlü defile.<br />

Ancak her dönem var olmasının esas sebebi,<br />

onu manevi varisi gören Coco Chanel gibi<br />

modayı sevmeyip stile inanması. Gece<br />

kıyafeti ya da siyah küçük elbiseye<br />

alternatif geliştirdiği ve 236 koleksiyonunda<br />

bermuda, uzun elbise, jumpsuit, spencer ,<br />

bolero, trenç, ceketli, ceketsiz; gömlekli,<br />

gömleksiz, robe de chambre ya da türbanlı<br />

ancak sadece mendili, çiçeği, kolyesi,<br />

kurdelesi, röveri ya da bluzunun beyaz<br />

olmasına izin verecek kadar bir başka<br />

versiyonunu bıkmadan çalıştığı smokinin<br />

stilistik temellerini moda geçici stil kalıcıdır<br />

diyerek hayatı boyunca araştırmaya devam<br />

etmesi.<br />

Maddi başarısı? 1997’de 1 milyar Euro<br />

cirolu 20.000 kişilik bir imparatorluğun<br />

sonunda yılan hikayesine dönen sahibiydi.<br />

Sonra Gucci ‘nin parçası olmuş, zavallı<br />

seviyesine koyduğu Tom Ford’la “ne yapsın<br />

elinden geleni yapıyor “ demekle yetindiği<br />

nefretli bir 4 yıl geçirmişti.<br />

Amfetamin, kokain ve alkol bağimlılığının<br />

birçok kez hastanelere sürüklediği bir aşırı,<br />

yapayalnız bir çilekeş, 50 yaşına gelmeden<br />

tükenmiş benmerkezci bir depresif ama bir<br />

01<br />

o kadar da geçmiş yüzyılın lüksünü<br />

Proustvari bir duyarlılıkta yaşayan ince<br />

zevkli bir kibar, kaybolan cennetin<br />

nostaljisini derinliklerinde duyan modern<br />

bir romantik, 1971de “ Homme “<br />

parfümünün reklamı için Isa’vari uzun<br />

saçları ve kalın çerçeveli siyah gözlükleriyle<br />

çıplak poz vererek skandal çıkartacak kadar<br />

gününün insanıydı.<br />

2002’de moda dünyasına veda ederken<br />

kendini çağdaş kadının gardrobunun<br />

yaratıcısı olarak konumlandırsa da aslında<br />

hiçbir disiplinden gelmeyen, tek patronu<br />

sadece 2 yıl Christian Dior olmuş fakat<br />

sonuçta 20. yüzyılın ikinci yarısının bu en<br />

büyük modacısını tam bir yere oturtmak<br />

mümkün değil. Işte bu da en önemli sırrı:<br />

Sadece Yves Saint Laurent olmak.<br />

01 Yves Saint Laurent imzalı ceketler.


18 25/07/2010 19<br />

Emine Merdim Yılmaz<br />

eminemerdim@arkitera.com<br />

SUDAN SEBEPLE<br />

DÖNÜŞENLER<br />

Fabrika binalarının dönüşerek, kent yaşamına<br />

yeniden kazandırılmasını örnekleriyle<br />

geçtiğimiz aylarda konu olarak almıştık. Bu<br />

sefer de konu dönüşüm fakat dönüşen bir<br />

fabrika değil su kuleleri.<br />

Kentlerin su ihtiyaçlarını karşılamak için<br />

endüstri devrimi sırasında yığma ya da<br />

betonarme olarak inşa edilen su kuleleri<br />

görüntüleri ile birer çekim noktası. Su<br />

kuleleri manzaraya hakim konumları ve<br />

yükseklikleri ile kente kuşbakışı bakmayı<br />

sevenler için inşa edilmişler. Hal böyle<br />

olunca da zaman içinde işlevini kaybeden<br />

bazı su kulelerinin meraklıları oluyor.<br />

Hem Avrupa'dan hem de Amerika'dan buna<br />

örnek birkaç dönüşüm projesi.<br />

Bulutlardaki Ev<br />

İngiltere Suffolk Thropeness'teki su kulesi<br />

1923 yılında inşa edildi. Ağaçların<br />

arkasında kulesi görünmediği, tepesindeki<br />

ev göründüğü için uçuyor izlenimi veriyor.<br />

İkinci Dünya Savaşı'nda açılan ateş sonucu<br />

hasar gören kule, 1977 yılında emekliye<br />

ayrıldı ve daha sonra ek bir yaşama alanı<br />

daha eklendi. 1979 yılında ise esas su tankı<br />

konuta dönüştürüldü. Şu an konutta, 5 yatak<br />

odası, 3 banyo bulunuyor. 68 basamakla<br />

yukarı çıkılıyor.<br />

Kopenhag'taki Öğrenci Evi<br />

Danimarka'da eski bir kuleyi yenileyerek<br />

gençlerin konaklayacağı bir merkeze<br />

dönüştürmek için açılan yarışmayı<br />

Arkitekter ApS kazanmıştı.<br />

Haziran 2006'da tamamlanan 10 katlı bu<br />

merkezin son beş katı konaklama amaçlı<br />

kullanılıyor. Kulenin çekirdeği etrafında<br />

hekzagonal (7 köşeli) ve dodekagonal (12<br />

köşeli) formda 40 daire bulunuyor.<br />

Essen'deki Çok Amaçlı Bina<br />

Essen Almanya'daki tarihi su deposu<br />

madako Group tarafından yenilenerek<br />

çalışma ve yaşam alanına dönüştürüldü.<br />

Koruma altındaki kuleye 2002 yılına kadar<br />

dokunulmadı. Bu tarihten sonra dışına<br />

yapılan merdiven eklemesiyle 8 katlı çok<br />

amaçlı bir binaya dönüştürüldü. Kulede<br />

zemin katta ofis, üst katlarda 3 adet dubleks<br />

konut ve en üst katta konferans alanı olarak<br />

kullanılan loft daire bulunuyor.<br />

Pasadena'daki Konut<br />

Su kulesi 1891 yılında yanındaki konuta su<br />

sağlamak için inşa edildi. Su kulesi<br />

Frederick L. Roehrig tarafından 1924 yılında<br />

3 katlı bir konuta dönüştürüldü.<br />

Tom Dixon Evi<br />

Tom Dixon, memleketi olan Ladbroke<br />

Grove'daki 1920'lerden kalma betonarme su<br />

kulesini 5 sene önce satın aldı. Brütalist<br />

mimarinin hayranı olan Dixon için kule<br />

biçilmiş kaftandı. Mevcut olan yüksekliğin<br />

üzerine 4 yeni kat daha ilave edilerek 9 kata<br />

çıkarıldı. Evde 4 yatak ve 1 çalışma odası.<br />

Çevreye Duyarlı Ev<br />

Waukesh Wisconsin'deki su kulesi mahalle<br />

sakinleri tarafından yıkılmak üzereyken<br />

Judy Fuller tarafından satın alınarak çevreye<br />

duyarlı bir konut haline getirildi. Yıkılması<br />

100.000 Dolar'a mal olacak kuleyi Fuller<br />

1.000 Dolar'a satın aldı. 3 sene süren<br />

yenileme çalışmalarının ardından 3 katlı<br />

toplam 6.000 metrekarelik bir eve dönüştü.<br />

Şimdiki değeri 1,3 milyon Dolar.<br />

Cheshire'daki Minimalist Ev<br />

Cheshire İngiltere'deki 130 senelik eski su<br />

kulesi, 30 sene boş kalmasının ardından el<br />

02 03<br />

01<br />

değiştirdi. Ev sahibi kuleyi 138.000<br />

Pound'a satın aldıktan sonra 8 senelik<br />

zorlu maddi ve inşaat koşullarının<br />

ardından 2004 senesinde konuta<br />

dönüştü. 510 metrekarelik 5 katlı<br />

evde 5 yatak odası bulunuyor.<br />

Brežice Su Kulesi<br />

Slovenya Brežice'deki su deposu<br />

1914 yılında inşa edildi. 46 metrelik<br />

yüksekliği ile kentin en ilgi çekici<br />

yapısı olan kule şimdi pub olarak<br />

hizmet veriyor.<br />

01. Bulutlardaki Ev<br />

02 Brežice Su Kulesi<br />

03. Tom Dixon’ın Evi<br />

Pisa Sürahi<br />

Fransa Yolcusu<br />

Ali Bakova’nın Şişecam<br />

bünyesindeki "Denizli<br />

Handmade" için tasarladığı<br />

"Pisa Sürahi" ve bardak seti<br />

Fransa'da düzenlenen “Label<br />

de l'Observeur du design 11-<br />

11. Uluslararası Yılın<br />

<strong>Tasarım</strong>ları Sergisi”ne seçildi.<br />

Kasım 2010-Mart 2011<br />

tarihleri arasında düzenlenen<br />

sergi Paris'teki Bilim<br />

Müzesinde ziyaret<br />

edilebilecek. Pisa sürahi ve<br />

bardak seti ayrıca;<br />

"Observeur Stars-Yılın Yıldız<br />

Ürünü" ödülüne de<br />

kategorisinde aday seçildi, 8<br />

Kasım'da serginin açılışı ile<br />

birlikte açıklanacak.Pisa<br />

sürahi ve bardak seti Ali<br />

Bakova imzası ile değişik renk<br />

seçenekleriyle Paşabahçe<br />

mağazalarında satışta.<br />

Frigerio<br />

İstanbul’da<br />

Yapı tasarım firması<br />

Sodizayn, Türkiye’ye getirdiği<br />

ünlü iç ve dış mekan mobilya<br />

markalarına Frigerio’yu da<br />

ekledi. Modern-lüks<br />

tasarımıyla evlere doğadan<br />

ilham aldığı özgür çizgilerini<br />

taşıyan İtalyan tasarım<br />

serisinde oturma grupları,<br />

sehpalar ve sandalyeler yer<br />

alıyor. Deriyi, kumaş ve<br />

gerçek ahşap kaplamalarla<br />

mükemmel zarafette kombine<br />

eden Frigerio serisinde<br />

oturma gruplarında bej, füme,<br />

kahverengi ve kırmızının soft<br />

tonları öne çıkıyor.<br />

www.sodizayn.com.tr<br />

Türk Pavyonu<br />

Revaçta<br />

Şanghay EXPO 2010'u ziyaret<br />

edenlerin sayısı 30 milyona<br />

yaklaşırken, Türkiye Pavyonu<br />

ise yüzde 10'luk hedefinin de<br />

üzerine çıkarak, 3 milyonu<br />

aşkın ziyaretçiyi ağırladı.<br />

Türkiye Pavyonu, "Yüzyılın<br />

tanıtım fırsatı" olarak<br />

adlandırılan Şanghay EXPO<br />

2010 Dünya fuarına birçok<br />

yönüyle damgasını vurarak ön<br />

plana çıktı. Türkiye Pavyonu,<br />

çok sayıda özelliğiyle dikkat<br />

çektiği fuarın 187'si ülke<br />

olmak üzere 246 katılımcısı<br />

arasında öne çıkarak, en çok<br />

ilgi çeken ve ziyaret edilen<br />

cazibe merkezleri arasında<br />

yer alıyor.<br />

Mekanın Ruhu<br />

Yıldız Teknik Üniversitesi<br />

Mimarlık Fakültesi<br />

Öğrencileri Yaz Uygulama<br />

Atölyesi 2010 yılı<br />

çalışmaları Yalvaç<br />

Çınarlatı'nda "Mekanın<br />

Ruhu ve Somut - Soyut<br />

Miras Birlikteliği"<br />

temasıyla<br />

gerçekleştiriliyor. 2006<br />

yılında Kütahya<br />

Eskigediz'de bir okulun<br />

inşa edilmesiyle başlayan<br />

Yıldız Teknik Üniversitesi<br />

Mimarlık Fakültesi<br />

Öğrencileri Yaz Uygulama<br />

Atölyesi, Antalya Mimarlar<br />

Odası ve Yalvaç Belediyesi<br />

tarafından destekleniyor.<br />

16 Temmuz - 12 Ağustos<br />

tarihleri arasında<br />

gerçekleştirilecek olan<br />

atölye, genç mimar<br />

adaylarının, derslerde<br />

edindikleri teorik bilgileri<br />

öğretim üyeleri ve yerel<br />

ustalarla birlikte<br />

uygulayarak öğrenmelerini<br />

sağlama amacı taşıyor<br />

Erkan Çoruh’a<br />

Ödül<br />

Vogue İtalya'nın desteğiyle<br />

düzenlenen uluslararası moda<br />

yarışması "Who Is On<br />

Next?"'in hazır giyim<br />

kategorisinin bu seneki<br />

birincisi Türk tasarımcı Erkan<br />

Çoruh oldu. 1976 İstanbul<br />

doğumlu Çoruh, öğrenim<br />

gördüğü İstanbul Güzel<br />

Sanatlar Akademisi'nin<br />

ardından 2004 yılında da<br />

yılın genç tasarımcısı ödülüne<br />

layık görülerek master<br />

eğitimini tamamlamak üzere<br />

İtalya’ya giderek Domus<br />

Academy'de eğitimine devam<br />

etmiş. The Men and Women of<br />

Allah isimli koleksiyonuyla<br />

modern dünyada İslami<br />

yaşam olgusunu yansıtan<br />

tasarımcı, radikal ve klasiğin<br />

farklılıklarından esinlenmiş.<br />

Orhan Irmak’ın<br />

Sütaş’ı<br />

Ambalaj tasarımı alanında<br />

uluslararası birçok proje<br />

gerçekleştiren Orhan Irmak<br />

<strong>Tasarım</strong>, Sütaş Ayran'ın yeni<br />

logo ve ambalaj tasarımlarını<br />

hazırladı. Türkiye için<br />

vazgeçilmez bir içecek olan<br />

Ayran, Sütaş'ın sürdürdüğü<br />

uzun soluklu iletişim<br />

kampanyası sayesinde artık<br />

geleneksel olmasının<br />

ötesinde, gençler için de<br />

keyifli bir içecek alternatifi.Bu<br />

yeni perspektif, Sütaş Ayran<br />

için hazırlanan logo ve<br />

ambalaj tasarımlarının da<br />

çıkış noktası.<br />

Casa Dell’Arte<br />

Tekneleri<br />

Türkiye’nin ilk yüzen sanat<br />

oteli Casa Dell’Arte’nin<br />

yaratıcısı Büyükkuşoğlu<br />

Ailesi’nin son projesi Casa<br />

Dell’Arte tekneleri.<br />

Casa Dell’Arte tasarımındaki<br />

lüks ayrıntılar ve özel sanat<br />

koleksiyonu ile konuklarına<br />

konforlu, rahat, ferah, bir<br />

ortam yaşatıyor. Üç “double”<br />

ve iki adet de “twin yataklı”<br />

olmak üzere, toplamda 10<br />

misafirlik, 5 kabinin<br />

bulunduğu teknede,<br />

kamaraların her biri otel odası<br />

konforunda ve büyüklüğünde.<br />

Tüm kamaralarda, duşa<br />

kabinli banyolar, geniş<br />

dolaplar, görsel eğlence<br />

sistemleri ve I-pod port<br />

bulunuyor. Klasik stilin,<br />

modern çizgiler ve ayrıcalıklı<br />

konforla buluştuğu Casa<br />

Dell’Arte I teknesinin hızı,<br />

yelkenle seyirde 7,5 knota<br />

iken, motorlu seyirde 11 knota<br />

ulaşıyor.<br />

Design Turkey<br />

Zamanı<br />

İlki 2008’de gerçekleştirilen,<br />

Türkiye’nin en kapsamlı ve<br />

prestijli tasarım ödülleri<br />

projesi olan Design Turkey<br />

Endüstriyel <strong>Tasarım</strong><br />

Ödüllerinin ikincisi için<br />

başvurular 20 Temmuz 2010<br />

tarihinde başlandı.<br />

TURQUALITY® Programı<br />

dahilinde, Dış Ticaret<br />

Müsteşarlığı (DTM), Türkiye<br />

İhracatçılar Meclisi (TİM) ve<br />

Endüstriyel <strong>Tasarım</strong>cılar<br />

Meslek Kuruluşu (ETMK)<br />

işbirliğiyle düzenlenen bir<br />

tasarım değerlendirme<br />

sistemi olan Design Turkey<br />

Endüstriyel <strong>Tasarım</strong><br />

Ödüllerine bu yıl 13 ürün<br />

sınıfı kategorisinde başvuru<br />

yapılabilecek. Program<br />

çerçevesinde Kavramsal<br />

<strong>Tasarım</strong> Ödüllerinin teması<br />

“Topluma Faydalı <strong>Tasarım</strong>”<br />

olarak belirlendi. Başvurular<br />

30 Eylül 2010 tarihine kadar<br />

sürecek.<br />

NoAE 2010<br />

Başlıyor<br />

Bundan 8 sene önce Avrupa<br />

Komisyonu işbirliğiyle<br />

kurulan Network of<br />

Automotive Excellence<br />

(NoAE)’ın 2010 Yenilik<br />

Yarışması başlıyor. Otomotiv<br />

ve yan sanayi için özgür ve<br />

açık fikirler yaratan bir<br />

girişim olan NoAE, yarışma<br />

vasıtasıyla, fikirler, yenilikler<br />

ve cözümlerin kadar otomobil<br />

üretimi icin süreç<br />

iyileştirmeleri ve teknolojiler<br />

arıyor. 30 Eylül 2010’a kadar<br />

basvurulabilen yarışmanın en<br />

iyi 30 önerisi Wurzburg<br />

Otomobil Zirvesi 2010<br />

kapsamında açılacak sergide<br />

yer alacak.Başvuru formu icin<br />

http://www.noae.com/tr/noae<br />

-yenilik-yarismasi<br />

Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa <strong>Tasarım</strong>ı: Emre Senan <strong>Tasarım</strong> ve Danışmanlık; Emre Senan,<br />

Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,<br />

Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,<br />

Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer<br />

Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505<br />

74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 sanat@radikal.com.tr,<br />

umut@kaletasarimmerkezi.com Radikal'in ücretsiz ekidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!