31.12.2012 Views

SLAM CUMHUR

SLAM CUMHUR

SLAM CUMHUR

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Fecr-i Sad›k<br />

Üç Ayl›k ‹lmi Dergi • Y›l 2 • Say›: 3 • Ocak-Mart 2007<br />

Fecre andolsun,<br />

On geceye,<br />

Çifte ve tek'e,<br />

Akıp-gitti¤i zaman<br />

geceye.<br />

Bunlarda, akıl sahibi<br />

olan için bir yemin<br />

var, de¤il mi?<br />

Sömürülenler ve Sömürenler<br />

‹nsan-› Kamil<br />

‹slam Cumhuriyetleri Birli¤i<br />

Bilim ve Din<br />

Avrupa’daki Gençlerimiz ve Kuflaklar aras› Çat›flma<br />

‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

Hz Zeynep


FECR-I SADIK tan<br />

Dünya hergün yeni ve insanlar› hayretlere düflüren geliflmelerle<br />

gündem de¤ifltirmektedir. Üstelik bu gündemlere yönelik de¤erlendirmelerde<br />

taraflardan birinin ak dedi¤ini di¤eri kara olarak tarif<br />

edebilmektedir. Bu müthifl kavram ve siyaset karmaflas› aras›nda insan ne<br />

yapmas› veya nas›l davranmas› gerekti¤i konusunda karar vermekte zorlanmaktad›r.<br />

‹nsanlar dünyan›n ekonomik, siyasi olgular› ve bunlar›n aynas› olan<br />

medyan›n karfl›s›nda çaresiz bir flekilde yönlendirenlerin amac› do¤rultusunda<br />

sürüklenmektedir. Dünyan›n baz› yerlerindeki kan ve gözyafl›, dünyan›n bir<br />

baflka köflesinde, ya kay›ts›zca veya yap›lacak birfley yok mant›¤›yla izlenmeye<br />

devam edilmektedir. Gerçekten dünyam›zda bir zulüm ve adaletsizlik<br />

hüküm sürmektedir. Yak›n bir gelecektede düzelmekten ziyade bu tersliyin<br />

artarak devam edece¤i yönünde oluflan kanaatler de ço¤almaktad›r.<br />

Bütün bu olumsuz çerçeve içerinisde bu y›l da ocak ay›n›n sonuda<br />

tertiplenen Aflura Programlar›n›n anlam› ve önemi bir kez daha ortaya<br />

ç›km›fl oldu. Zulme ve haks›zl›¤a bafl kald›r›fl›n ça¤lar ötesinden bu güne<br />

uzanan mesaji, bu programlarla yeni nesillere aktar›lm›fl oldu.<br />

Gerçekten Aflura merasimlerinin bu aç›dan ne kadar ça¤dafl ve yerinde bir<br />

oluflum oldu¤u daha iyi anlafl›lmaktad›r.<br />

Bu say›m›zda da sizlerle baz› kavramlar›n ‹slami bir bak›fl aç›s›ndan aç›l›m›n›<br />

paylaflmaktay›z. Sizden ald›¤›m›z e-mailler ve telefonlardan bu ilmi<br />

düzeydeki yay›n politikam›z›n do¤ru ve verimli oldu¤u fikri<br />

büyük bir ekseriyet taraf›ndan dile getirilmekte ve teflvik edilmektedir.<br />

Bir dahaki say›m›zda buluflmak üzere,<br />

selam ve muhabbetle<br />

Fecr-i Sad›k<br />

email: dergi@ehlibeyt-mektebi.de


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi<br />

‹Ç‹NDEK‹LER<br />

Sömürülenler 4<br />

ve Sömürenler<br />

Muhammed Avc›<br />

‹nsan-› Kamil 10<br />

Murat Aydo¤du<br />

‹slami Cumhuriyetler 27<br />

Birli¤i<br />

‹smail Seyyad<br />

Bilim ve Din 33<br />

‹brahim K›z›lyer<br />

Avrupa’daki Gençlerimiz 41<br />

ve Kuflak çat›flmas›<br />

‹brahim Çak›r<br />

‹slami Düflüncede 52<br />

Akl›n Yeri<br />

Nurullah Akp›nar<br />

Hz Zeynep 59<br />

Cahide Avc›<br />

IMPRESSIUM<br />

Herusgeber:<br />

Ehlibeyt Kultur Verein e.V<br />

Nürnberg<br />

email: dergi@ehlibeyt-mektebi.de<br />

3


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler 4<br />

SÖMÜRÜLENLER/<br />

SÖMÜRENLER<br />

Muhammed Avc›<br />

Tarihin en ac› hat›ralar›ndan olan sömürgecilik<br />

günümüzde de devam etmektedir.<br />

Sömürgeci devletlerin ve milletlerin, bulunduklar›<br />

tarihin flartlar›na göre flekillenere k<br />

kurmufl olduklar› sömürü a¤›na, fikri ve ilmi<br />

yönden geliflmemifl insanlar› ve milletleri<br />

düflürerek, bunlar› bir gün köle ad› alt›nda, bir<br />

gün çiftçi ad› alt›nda, bugün de memur ve iflçi<br />

ad› alt›nda sömürmekteler. Perde arkas›nda,<br />

fikri ve ilmi yönden geliflmemifl zay›f insanlar›<br />

ve milletleri sömürmek için haz›rlam›fl olduklar›<br />

planlar›na güzel görünümlü ve cazip elbiseler<br />

giydirerek, ad›na da demokrasi ve özgürlük<br />

diyerek sömürmekteler.<br />

Bazen de, feodal düzendeki sömürgeci derebeylerinin<br />

çiftliklerinde, sermayadar fabrikatörlerin<br />

iflyerlerinde, maden iflletmecilerinin<br />

maden ocaklar›nda, ta¤uti sistemlerin dönen<br />

çark›n›n difllileri aras›nda yavafl yavafl can vermeye<br />

mecbur b›rak›lm›fl insanlar görülmekte.<br />

Yaflanan bu gerçek, demokrasi, özgürlük ve<br />

hürriyet ad› alt›nda yans›t›lmakta. Feodal kesimin<br />

menfaatlerini korumak için kurulmufl<br />

olan iflçi sendikalar› ise, dönen sömürü<br />

çark›n›n difllisi vazifesini görmekte.<br />

Mustaz'af, ilmi, fikri ve siyasi yönden zay›ft›r.<br />

Mustaz'af, sömürgeci müstekbirin ekonomik<br />

politikas›ndan, onun sömürgeci oldu¤undan<br />

ve onun siyasetinde hiç bir fley anlamaz.<br />

Mustaz'afa, siyasi, ekonomik, toplumsal bilinçlenme,<br />

geliflme ve ilerleme yollar›n›n<br />

kap›lar› kapal›d›r. Mustaz'af milletlerin ve devletlerin<br />

kaderleri, müstekbir ve siyonist<br />

s ö m ü rgeciler taraf›ndan kapal› kap›lar<br />

arkas›nda haz›rlan›yor. Mustaz'aflar bilmeden<br />

ve istemeden, onlar›n haz›rlad›klar› kader çizgisi<br />

üzerinde köle hayat›n› devam ettirmekteler.<br />

Sömürgeci zihniyetin sahipleri, mazlum ve<br />

mustaz'af milletlerin devaml›, cehalet içinde,<br />

bilinçsiz, siyasetten yoksun ve sömürülmeye<br />

elveriflli ve ekonomik yönünden ba¤›ml›<br />

olmas›n› ister. Güç sahipleri, hiç bir surette,<br />

mustaz'af›n ilim, marifet ve kültürel yönlerde


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />

geliflmesini istemez; onlar›n devaml› kedisine<br />

ba¤›ml› kalmas›n› ister. Bu nedenle mustaz'af<br />

l a r, gerekli mücadele özgürlü¤üne sahip<br />

d e ¤ i l l e rd i r. Sömürülmekte olan ülkelerd e k i<br />

e¤tim kurumlar› ve dönen sermaye çark›, yine<br />

müstekbirin plan›na göre ifllemekte.<br />

Sömürülmekte olan ülkelerin iç ve d›fl siyasetleri,<br />

ticari ve iktisadi geliflmesi, müstekbirler<br />

taraf›ndan belirlenir. Her ne kadar biz,<br />

ba¤›ms›z ve hür irademizle yaflayan, demokrasi<br />

ile idare edilen laik bir ülkeyiz, deseler<br />

de; dünya buna flahittir ki,<br />

büyük fleytan Amerika’n›n<br />

emrinde çal›flan köledirler. Bu<br />

konunun detaylar›na girm e k<br />

istemiyorum; zira, bunun bilinmeyen<br />

ve duyulmayan bir yönü<br />

k a l m a m › fl t › r. As›l üzerinde<br />

durulmas› gerekli olan husus,<br />

siyonist müstekbirler bu sömürü<br />

a¤›n› nas›l kurabildiler?<br />

Önemli olan bunu keflfetmektir.<br />

fiu bir gerçektir ki; insanlar ve<br />

devletler insani de¤erlerini,<br />

flahsiyetini, gururlar›n› ve kimliklerini<br />

kaybetmedikçe, sömürülmez<br />

ve kölelefltirilemezler.<br />

Ne zaman, yüce insani<br />

de¤erlerini bit pazar›nda<br />

sat›lacak kadar ucuz görürse, o<br />

zaman köleleflir ve kullanmas›n›<br />

bilenler de onlar› sat›n al›r ve<br />

kendi hedefleri do¤rultusunda<br />

kullan›rlar. Siyasi ve fikri yönde<br />

zay›f gördükleri bu ülke ve milletleri<br />

sömürmek için, onlar›,<br />

özgürlük ve demokrasi ad›<br />

alt›nda, rahat ve sürekli sömürebilmeleri<br />

için önce, cinayet ve seks filmleriyle<br />

uyutur ve oyalarlar. Ve sömürü a¤›n›n di¤er<br />

bir ucunda ise; kumar, içki ve zinahaneler açarak,<br />

özellikle gençleri buralarda oyalayarak,<br />

düflünmekten ve akletmekten uzak tutarlar.<br />

Milliyetçilik ve mezhepçilik taasubu ile, fikren<br />

zay›f insanlar aras›nda kavga ve savafl meydana<br />

getire rek, onlar üzerinde hakimiyet<br />

sa¤larlar. Hakimiyet sa¤lad›klar› devlet ve milletleri,<br />

ekonomik ve iktisadi yönden kendileri-<br />

Sömürülmekte olan<br />

ülkelerin iç ve d›fl<br />

siyasetleri, ticari ve<br />

iktisadi geliflmesi,<br />

müstekbirler<br />

taraf›ndan belirlenir.<br />

Her ne kadar biz,<br />

ba¤›ms›z ve hür<br />

irademizle yaflayan,<br />

demokrasi ile idare<br />

edilen laik bir<br />

ülkeyiz,<br />

deseler de;<br />

ne ba¤›ml› k›larlar. ˚öyle bir soru akla gelebilir:<br />

Acaba, bunlar çok zeki ve ak›ll›lar m›?<br />

Hay›r!..Hay›r!... Bunlar ne ak›ll›, ne de zekiler;<br />

belki, güdülmeye haz›r koyun sürürlerini<br />

g ü t m e k t e l e r. ‹lmen, fikren ve siyaseten<br />

geliflmifl muvahhid mümin insanlar›n ve devletlerin<br />

karfl›s›nda ezilmekteler. Ancak koyun<br />

sürüsü gibi güdülenlerle ayakta durmaktalar.<br />

‹lmen, fikren ve siyaseten geliflmifl olan mütefekkir<br />

ve yazarlar›n kalemlerini, hatip ve siyaset-medar<br />

ilim adamlar›n›n sesini, ancak güttükleri<br />

köle ruhlu devlet güçleriyle<br />

ve sat›lm›fl, müftü, vaiz,<br />

imam-hatip ve yazar-bozarlarla<br />

etkisiz hale getirmek isterler.<br />

Bu flekilde baflaramad›klar›nda<br />

zora baflvurarak, gizli örgütleriyle<br />

terör eylemlerine<br />

baflvururlar ve mazlum halklar›<br />

s i n d i rmeye çal›fl›rlar. Ve y a<br />

iflkence, hapis ve sürgüne tabi<br />

tutarak etkisiz hale getirmek<br />

isterler. Veya büyük vaadlerde<br />

bulunarak, para ve makamla<br />

sat›n almaya çal›fl›rlar. Sözüm<br />

ona nice yi¤itlerin, para ve<br />

makamla kölelik zincirine raz›<br />

olduklar›na asr›m›z tan›kl›k<br />

etmektedir<br />

.<br />

Mustaz'af kimdir?<br />

Fert ve toplum, sömürülmeye<br />

karfl› bir çözüm oldu¤u halde,<br />

sömürücüye karfl›<br />

d i renmemiflse, ben mustaz'af›m,<br />

demesi mazeret olarak<br />

kabul edilmez. Bir devletin, bir<br />

milletin ve bir insan›n dahi,<br />

kendisini zay›f düflürmeye ve sömürülecek<br />

konuma getirmesine hakk› yoktur. ‹nsan›n,<br />

sömürüye ve sömürülmeye karfl› tüm imkanlar›yla<br />

mücadele etmesi, bizatihi insani bir<br />

görevdir. Sömürgeci ne kadar zalim ise, kendisini<br />

ilmen, fikren, siyaseten zay›f b›rak›p<br />

sömürülmeye elveriflli hale getirenler de o<br />

kadar zalimdirler.<br />

‹slam dini, insana ba¤›ms›z ve özgürce<br />

yaflaman›n listesini flöyle sunar:<br />

5


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi<br />

Sömürülenler/Sömürenler 6<br />

1- Oku seni yaratan rabbin ad›yla.<br />

2- Oku, seni seninle tan›flt›ran ve ilk<br />

oluflumunu sana gösteren Rabbin ad› ile.<br />

3- Oku, sana bilmedi¤ini ö¤reten Rabbin<br />

ad›yla.<br />

4- Oku, sana kalemle yazmay› ö¤reten<br />

Rabbin ad›yla.<br />

5- Oku, seni en üstün s›fatlarla yaratan<br />

kerem sahibi Rabbin ad›yla.<br />

Evet!..Oku, seni kölelefltirecek ve sömürülmeye<br />

müsait hale getirecek cehaletten kurtul!<br />

Sömürgeci feodal kesimin sömürü a¤›na seni<br />

düflürecek kap›lar› kapat, ilim, marifet ve hikmet<br />

medresesinde kendini yetifltir ki; ilmen,<br />

siyaseten ve fikren<br />

güçlü bir iktidara sahip olas›n ve sömürülemeyesin.<br />

Müslümanlar öylesine güclü<br />

olmal›lar ki, düflmanlar kendisini onlar<br />

karfl›s›nda güçsüz görsünler.<br />

"Onlara karfl› gücünüz yetti¤i kadar kuvvet<br />

ve cihad için ba¤lan›p beslenen atlar<br />

haz›rlay›n, onunla Allah'›n düflman›n›, sizin<br />

düflman›n›z› ve onlardan baflka sizin<br />

bilmedi¤iniz, Allah'›n bildi¤i(düflman) kimseleri<br />

korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsan›z<br />

size eksiksiz ödenir, siz asla haks›zl›¤a<br />

u¤rat›lmazs›n›z. (Enfal suresi, ayet 60) Ayetin<br />

ö¤retisi fludur: Müstekbirlere karfl› kendimizi<br />

savunabilecek ilmi, fikri, siyasi ve iktisadi yönden<br />

güçlü olmam›z›n ça¤›r›s›n› yapmaktad›r.<br />

Bir millet ve bir devlet, bugün geliflen dünya<br />

siyasetlerinin fevkinde bir siyaset üretemiyorsa,<br />

var olan siyasetlerin potas›nda erir ve<br />

sömürülür. ‹slam toplumu, ahlaki de¤erleri<br />

sahiplenerek ilmi, iktisadi ve siyasi konularda<br />

günün flartlar›na göre kedini haz›rlamal›d›r,<br />

yoksa bu kölelik ipinden kurtulamaz.<br />

Mustaz'af kimdir sorusuna gelince; flu bir<br />

hakikattir ki, fertler ve devletler fikri, siyasi,<br />

ilmi ve iktisadi yönden zay›f olmazsa, müstekbirin<br />

sömürü a¤›na düflmez ve bir lokma gibi<br />

sömürgecinin midesine inmez. Tarihle günümüz<br />

aras›nda bir ba¤lant› kuracak olursak; o<br />

gün de bugün de zalim ve sömürgeci gücleri<br />

ayakta tutanlar, mazlum görünen zalimlerdir.<br />

Zalimin zulmüne r›za gösterenler ve onlar›n<br />

yan›nda izzet arayanlar, mustaz'af say›lmazlar.<br />

Aflura günü ‹mam Hüseyin (A.S), Yezid’in<br />

ordusuna hitaben flöyle der: Elinize verdi¤imiz<br />

k›l›çlar, zulme, fesada ve sömürgeci saltanatperestlere<br />

karfl› durman›z ve mazlum halka<br />

yard›m etmeniz içindi. Ama siz, k›l›çlar› bize<br />

ve ‹slam dinine hizmet etmek isteyen mazlumlara<br />

kullanmaktas›n›z. Biz sizler için, cehaletten,<br />

zulüm ve sömürülmekten kurtulas›n›z<br />

diye, ba¤›ms›zl›k ve hürriyetin mefl’alesi olan<br />

iman nurunu yakt›k, siz ise, zalimlerle birlikte<br />

bu nuru söndürmek istiyorsunuz. ‹mam’›n bu<br />

tarihi sözünden de anlafl›laca¤› gibi, günümüzün<br />

yezitlerine hizmet eden ve sömürülen<br />

i n s a n l a r, Hüseyni mektebin mensuplar›na<br />

karfl› ayn› cinayeti ifllemekteler. Bu bak›mdan<br />

mustaz'aflar üç k›sma ayr›l›rlar.<br />

1-Zalim ve müstekbirlerin yan›nda olmay›<br />

kendine fleref bilen bilinçli ve sorumsuz<br />

mustaz'aflar. Bunlar, müstekbire hizmeti fleref<br />

bilen köle ruhlu ve flahsiyetlerini satm›fl insanlard›r.<br />

Bunlar›n dini inançlar›, kültürleri ve tüm<br />

ahlaki de¤erleri ellerinden al›nd›¤› halde,<br />

kedilerini özgür ve hür yaflad›klar›n› san›rlar.<br />

Ama flu ac› bir gerçektir ki; sömürülmekte<br />

olan ‹slam ülkeleri ve di¤er zay›f b›rak›lm›fl<br />

ülkelerin, siyasi, içtimai, iktisadi ve askeri plan<br />

ve stratejik siyasetleri,maalesef, sömürgeci<br />

müstekbirler taraf›ndan haz›rlanmaktad›r.<br />

Köleleflmifl ‹slam ümmeti, mü’min ve muvahhid<br />

kardefllerini b›rak›p zalimleri dost edindiklerinden<br />

dolay›, yeryüzünün en de¤ersiz<br />

varl›¤› haline gelmifllerd i r. Bunlar›n halini<br />

Kur'an-› Kerim flöyle aç›klar: "Ey iman edenler!<br />

E¤er küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalar›n›z›<br />

ve kardefllerinizi (bile) veli edinmeyiniz.<br />

Sizden kim onlar› dost edinirse, iflte onlar<br />

zalimlerin kendileridir. (Tevbe suresi ayet 23)<br />

Ayet iki önemli noktaya iflaret etmekte;<br />

birincisi, küfrü imana tercih ediyorlarsa, velev<br />

ki babalar›n›z ve kardeflleriniz de olsa, onlar›<br />

bafl›n›za idareci, yönetici ve veli olarak tayin<br />

etmeyin. ‹kincisi; flayet tayin ederseniz, zalimlerden<br />

olursunuz, ikaz› yap›lmakta. Öyle ise,<br />

müslümanlar› b›rak›p ‹slam’›n ve ‹slam peygamberinin<br />

ve insal›¤›n düflman› olan sömürgeci<br />

müstekbir devletlerle dostluk kuranlar ve<br />

bunlar›n hat›r›na muvahhid müslümanlar›<br />

hakir görenler zalimlerdir. Bu grup mustaz'aflar,<br />

affedilmeyen mustaz'aflard›r.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />

2-‹kinci guruptaki mustaz'aflar, bilinçsiz ve<br />

özgür olmayan, sorumsuz zay›flard›r. Bunlar<br />

hakk›nda Allah flöyle buyurur. "Allah'a ve<br />

Resulü için (insanlara) ö¤üt verdikleri takdirde,<br />

zay›flara, hastalara ve (flavaflta) harcayacak<br />

bir fley bulamayanlara günah yoktur. Zira<br />

iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk)<br />

yoktur. Allah çok ba¤›fllayan ve çok esirgeyendir.<br />

" (Tevbe suresi ayet 91)<br />

3-Üçünçü grup mustaz'aflar; bunlar bilinçli<br />

ve sorumlulu¤unun bilinci içinde olan mustaz'aflard›r.<br />

‹nsanlar›n en hay›rl›s›<br />

ve de¤erce en üstün kesim bunlard›r.<br />

Bunlar zulme, adaletsizli¤e<br />

ve sömürg e c i l e re karfl›<br />

mücadele veren yi¤itlerd i r l e r.<br />

Bunlar ilmen, fikren ve siyaseten<br />

zay›f de¤ildirler. Belki iktisadi<br />

ve maddi yönden zay›f olduklar›ndan<br />

mustaz'afl›k<br />

gömle¤ini giymifllerdir. Bunlar,<br />

müstekbirlerin gözünde bir<br />

ç›ban ve kalplerini kanatan bir<br />

yarad›r. Çünkü onlar, sömürgeci<br />

müstekbirlerin sömürülerine<br />

karfl› ç›kan, mazlumun<br />

yan›nda zalime karfl› direnenlerdirler.<br />

Her ne kadar direniflçi<br />

hareketlerinden dolay›, zulüm,<br />

iflkence, hapis, idam ve sürgün<br />

edilseler de, Huseyni k›yam›n<br />

meflalesini söndürmezler. Her<br />

tarihte oldu¤u gibi, günümüzde<br />

de yi¤it ve yürekli insanlar›n zulme ve zalimlere<br />

karfl› Ashab-› Kehf’in yi¤it gençleri gibi,<br />

zalimlere karfl› iman›n› izhar eden vard›r.<br />

Hiç bir suretle kifli mustaz'afl›¤›n› bahane<br />

e d e rek, mücadelenin d›fl›nda kalamaz ve<br />

toplumda üzerine düflen görevden de kaçamaz.<br />

Yaflad›¤› asr›n gereksinimlerine göre<br />

kendisini bilinclendirecek ve mucadele tarz›n›<br />

sömürüldü¤ü kap›lardan bafllatarak, bu<br />

kap›lar› bir bir sömürgecinin yüzüne kapatacak.<br />

Genel olarak müstekbirler, sömürmek istedikleri<br />

devlet ve milletleri cahil b›rakarak<br />

sömürmek isterler ve böyle de yapmaktalar.<br />

Öyle ise mücadele tarz›, düflman›n s›zmak<br />

yi¤it mustaz'aflar, yüksek<br />

teknolojinin mayas› olan<br />

atom santral›n›<br />

kurmakla,<br />

müstekbirlerin<br />

kalbine kan damlatt›¤›<br />

gibi, kölelerinin de<br />

uykusunu kaç›rm›fllard›r.<br />

‹slam’›n insana<br />

kazand›rd›¤› izzete,<br />

dünya insan› tan›kl›k<br />

etmektedir.<br />

istedi¤i cehalet kap›s›n› kapatmakt›r. ‹mam<br />

Cafer (a s) flöyle buyurur. "Bizler mustaz'af›z"<br />

Evet! tüm haklar› ellerinden al›nm›fl ve münzevi<br />

b›rak›lm›fl olmalar›na ra¤men<br />

zamanlar›n›n mücadele usulüne göre zalim ve<br />

s a l t a n a t - p e rest padiflahlar karfl›s›nda, ilmi<br />

dirayetleriyle karfl› koyarak binlerce ilim<br />

adam› yetifltirmifllerdir. Zulme karfl› direnip<br />

mücadele verdiklerinin flahidi, flehadetleridir.<br />

Her dönemin bir sömürü metodu oldu¤u<br />

gibi, mücadele metodu da vard›r. Günümüz<br />

sömürgecili¤i ilmi, siyasi,<br />

7<br />

fikri ve kültürel sömürü<br />

fleklidir. Zira, bir toplum<br />

bunlardan mahrum edilmedikçe,<br />

müstekbirin<br />

a¤›na düflmez. Üçüncü<br />

dünya ülkeleri diye<br />

a d l a n d › rd›klar› ülkeler,<br />

cahil b›rak›ld›klar›ndan<br />

dolay› sömürülmekteler.<br />

Ama yi¤it mustaz'aflar,<br />

yüksek teknolojinin<br />

mayas› olan atom santral›n›<br />

kurmakla, müstekbirlerin<br />

kalbine kan damlatt›¤›<br />

gibi, kölelerinin de<br />

uykusunu kaç›rm›fllard›r.<br />

‹slam’›n insana<br />

k a z a n d › rd›¤› izzete,<br />

dünya insan› tan›kl›k<br />

etmektedir.<br />

Mustaz'aflar›n haklar›n›n<br />

savunulmas›:<br />

‹nsanl›¤a hayat veren ilahi mektep olan<br />

Kur'an mektebi, bizim mektebimizdir. Bu<br />

mektep, müstekbirli¤e karfl› mustaz'aflardan<br />

yana olan bir mekteptir. Bunun için mektebimiz,<br />

mücadele alan› olan müstekbirli¤in ve<br />

mustaz'afl›¤›n yok edilmesi; yerine eflitli¤in,<br />

adaletin ve bar›fl›n hakim k›l›nmas›n› ister.<br />

‹nsan insand›r. Müstekbirlik ve mustaz'afl›k<br />

insan vucudundan bir parça de¤ildir: Ne onun<br />

fiziki bedenindendir, ne de onun iç dünyas›n›n<br />

bir parças›d›r. Müstekbirlik ve mustaz'afl›k,<br />

insan ahlak›n›n bozuklu¤undand›r; zati<br />

de¤ildir, de¤ifltirilmesi ve düzetilmesi müm-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />

8<br />

kündür. Yanl›fl ve zalim yönetimlerin insanlar<br />

aras›na koymufl olduklar› farkt›r. Böyle düzenlerde<br />

müstekbir güç, para ve hile ile zay›f<br />

insanlar› mustaz'afl›k a¤›na düflürür. Kur'an-›<br />

Kerim bu konuyu flöyle anlat›r:<br />

"Gerçek flu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmifl<br />

ve oran›n halk›n› bir tak›m f›rkalara ay›r›p<br />

bölmüfltü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor,<br />

bunlar›n o¤ullar›n› bo¤azl›yor, k›zlar›n› ise<br />

sa¤ b›rak›yodu. Çünkü o bozgunculardand›.<br />

"(Kasa suresi, ayet 4)<br />

Ayet bize flunu haber veriyor: Bu f›rka, anadan<br />

do¤ma mustaz'af de¤illerdir. Belki onlar›n<br />

f›rkalara ayr›l›fl›, cahil ve bilgisiz kal›fllar›,<br />

onlar› Firavun’un sömürü a¤›na düflürmüfltür.<br />

Dün M›s›r’da Firavun’un uygulad›¤› sömürü<br />

sistemi, bugün , Irak’ta, Afganistan’da,<br />

Filistin’de ve di¤er ‹slam ülkelerinde, Amerika<br />

ve müttefikleri taraf›ndan aynen yap›lmaktad›r.<br />

Dünün güçlü ve medeni olan ülkeleri,<br />

tefrika ve cehalet yüzünden, mustaz'afl›k<br />

a¤›na düflmüfller. Dün ‹slam’›n verdi¤i izzet ve<br />

flerefle yaflarlarken, flimdi ›rki ve mezhebi taasuplar<br />

yüzünden, düfltükleri tefrika atefli içinde,<br />

köle olarak yaflamaktalar.<br />

Bu ac› kölelik devam m› edecek? Hay›r,<br />

h a y › r, art›k bu kölelik sona ere c e k .<br />

Müstekbirlerin sömürü a¤lar›n› ilim, marifet,<br />

hikmet ve düflünerek bilincli bir flekilde bir bir<br />

çözerek, Allah›n verdi¤i vadi gerçekleflmifl<br />

olacak.<br />

"Biz ise, o yerde güçsüz düflürülenlere lütufta<br />

bulunmak, onlar› önderler yapmak ve<br />

onlar› (mukaddes topraklara) varis k›lmak<br />

istiyoruz. "(Kasas suresi, ayet 5)<br />

Ayet, sadece Ben-i ‹srail o¤ullar›na ait olan<br />

bir hadiseyi anlatmakla yetinmemektedir.<br />

Belki; genel bir kanundur, tüm as›rlard a<br />

yaflayan milletlere ve topluluklara. "Biz mustaz'aflar›<br />

yeryüzünün varisleri ve öncüleri k›lmak<br />

istiyoruz". Bu beflaret; hakk›n bat›la, iman›n<br />

küfre galip gelece¤i günün müjdesidir. Musa<br />

(a.s) ‘›n Firavun’a galip geldi¤i günün, Resul-i<br />

E k rem’in dünyay› sömüren müstekbirlere<br />

galip geldi¤i günün müjdesi oldu¤u gibi, son<br />

din olan ‹slam fleriat›n›n cihana hakim<br />

olaca¤›n›n müjdesini de vermektedir. Bu ayet,<br />

yeryüzünde adil bir hükümetin kurulaca¤›n›n<br />

müjdesini veren ayetlerden biridir.<br />

Bu ayetin verdi¤i müjdenin tahakkuku,<br />

Mustaz'aflar›n, "fikren", "kültüren", "ahlaken",<br />

"siyaseten" ve "iktisaden" sömürüldü¤ünü<br />

anlad›¤› zaman mümkün olabilir. Ancak bu<br />

uyan›fl, boynundaki kölelik zincirine son verebilir.<br />

Bu müjde, köleli¤i özgürlük, zilleti fleref<br />

bilen, izzeti müstekbirlerle beraber olmakta<br />

görenler için de¤ildir. Bu müjde, müstekbirler<br />

taraf›ndan sömürüldü¤ünün fark›nda olan ve<br />

müstekbirlere karfl› k›yam eden yi¤itler içindir.<br />

Tarihteki tüm hareketlerin ve k›yamlar›n<br />

destanlar›n› yazan yi¤itler, gelecek nesilleri<br />

uyarmak için, mezar tafllar›na k›rm›z› kalemle<br />

‘’flehid’’ yazd›rm›fllard›r. Bu nedenledir ki;<br />

müstekbirler, gözlerine bir diken gibi batan,<br />

ilmen, fikren, ahlaken, iktisaden ve siyaseten<br />

geliflmekte olan mustaz'aflar› yok etmek için,<br />

iflbirlikçileriyle birlikte harekete geçmifllerdir.<br />

Mustaz'af insanlara, bask› ve zulmün her<br />

çeflidini lay›k gören müstekbirler, onlar› bilinçsizlik<br />

ve cehalet zinciriyle esir tutmufllar.<br />

Sömürülen bu insanlara kurtulufl re ç e t e s i<br />

sunan ve insanl›¤a rahmet peygamberi olarak<br />

gönderilen son peygamber Hz.<br />

Muhammed (s.a.a.v), kölelik zincirini k›rarak<br />

insanl›¤a adaleti, eflitli¤i ve özgür düflünme<br />

hürriyetini sunmufltur. "(Resülüm!) biz seni<br />

ancak alemlere rahmet olarak gönderdik"<br />

(Enbiya ayet 107.) Tarih boyunca<br />

gerçekleflmifl olan k›yamlar bu mektepten<br />

ilham alarak meydana gelmifltir. Kur'an ve<br />

Ehl-i Beyt mektebi, özgürlük mesaj›n› tafl›yan<br />

vahyin mektebidir. Bu mektep, ilim, marifet<br />

ve hikmet mektebidir. Bu nedenle, oluflacak<br />

olan k›yam ve direnifl hareketlerini, mektebin<br />

temel esas› olan ilim, marifet ve hikmet üzerine<br />

oluflturur; asla kargaflaya ve ç›lg›nca hareketlere<br />

müsade etmez. Bu mektep, kendi ilkelerine<br />

göre yetifltirdi¤i temiz, güvenilir, flahsiyetli<br />

ve emin insanlarla k›yam hareketlerini<br />

oluflturur. Zira, bu mektebin öncüsü olan<br />

Hz.Muhammed (s.a.a.v), alemlere rahmet<br />

olarak gönderilen peygamberlerin önderidir.<br />

Ve getirdi¤i ‹lahi mesaj olan Kur'an-› Kerim,<br />

kölelik zincirinin insanlar›n boynunda açm›fl<br />

oldu¤u yaralar› saran ve onlara hür yaflamay›<br />

ö¤reten sonsuz bir kaynakt›r. "Dinde zorlama


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />

y o k t u r. Art›k iyiliklerle kötülükler<br />

aç›klanm›flt›r. O halde kim ta¤utu reddeder<br />

Allaha inan›rsa, kopmas› mümkün olmayan<br />

bir ipe sar›lm›flt›r. Allah iflitir ve bilir. Allah,<br />

inananlar›n velisi, (sahibidir) onlar› karanl›klardan<br />

ayd›nl›¤a ç›kar›r. ‹nkar edenlere gelince,<br />

onlar›n dostlar› da ta¤uttur, onlar› ayd›nl›ktan<br />

al›p karanl›¤a götürür. ‹flte bunlar cehenneml<br />

i k l e rd i r. Onlar orada devaml› kal›rlar. ’ ’<br />

(Bakara suresi ayet,256-257).<br />

Evet !...Yollar›n ayr›l›fl noktas›n› beyan eden<br />

bu ayet-i Celileler, insanlar›n<br />

önüne iki seçenek koyuyor:<br />

‹manla, sömürgeci müstekbirle-<br />

rin kölelik zincirlerini bir bir<br />

k›rarak ba¤›ms›zl›k ve özgürlük<br />

ipi olan Kur'an-› Kerim’e sar›l›r<br />

ve Bilal’ler gibi tarihe<br />

ba¤›ms›zl›k ve özgürlük<br />

destan›n› yazarlar. Ve y a<br />

ta¤utlara, müstekbirlere ve<br />

sömürgeci zalim güçlere hizmeti<br />

vazife bilerek, cehalet<br />

karanl›klar› içinde köleli¤e<br />

devam ederler. Sömürg e c i<br />

ta¤utlar, zincirlere ba¤l› kölelerinin<br />

hizmette kusur etmemeleri<br />

için, onlar›n a¤z›na biraz bal<br />

s ü re r l e r, ama yedirm e z l e r ;<br />

gösterirler ama verm e z l e r ;<br />

arkalar›ndan kofltururlar ama<br />

yakalanmazlar; ellerine bir<br />

fleker verirler ama s›rtlar›na binerler; yüzlerine<br />

güler, s›rtlar›n› okflarlar ama iflleri bitince tekmeyi<br />

vurur, çöplü¤e atarlar, güçlerinden istifade<br />

ederler ve sömürgeciliklerini böylece garanti<br />

ederler. Ne ac›d›r ki, bu köleli¤i iftiharla<br />

y a p a n l a r, halk› müslüman olan ülkelerin<br />

bafl›nda bulunan idarecilerle, sar›kl› cübbeli,<br />

din ad›na ortaya ç›kar›lm›fl din adamlar›d›r.<br />

Y ü rekler ac›s› bu dramatik hayattan<br />

kurtuluflun yol güzergah›n›n haritas›n› çizen<br />

yukardaki ayet-i celilenin ›fl›¤›nda mutaalada<br />

bulundu¤umuz zaman, Kur'an’›n bu ayetlerinin<br />

konumuz üzerinde durdu¤unu görürüz.<br />

Ayetler üzerinde biraz daha ciddi durursak, flu<br />

neticeyi elde etmifl oluruz: Allah›n gönderdi¤i<br />

ilahi elçilerle birlikte sunulan mesaj›n hareket<br />

Allah›n gönderdi¤i<br />

ilahi elçilerle birlikte<br />

sunulan mesaj›n<br />

hareket noktas›n›<br />

bilinçlendirmeden<br />

bafllatt›¤›n›<br />

çok aç›k<br />

bir flekilde<br />

görebiliriz.<br />

noktas›n› bilinçlendirmeden bafllatt›¤›n› çok<br />

aç›k bir flekilde görebiliriz. Onlar her zaman›n<br />

ve her asr›n yaflayan insan›n›n durumlar›na ve<br />

flartlar›na göre ayd›nlanmalar›na ve bilinçlenmelerine<br />

engel olacak her fleyi ortadan<br />

kald›rma mücadelesini vermifllerdir. ‹ster bu<br />

engeller ta¤utlar olsun, isterse putpersestler;<br />

ister s›n›f ayr›mc›l›¤› olsun, isterse miliyetçilik,<br />

fark etmez; ilme ve terakkiye engel olan<br />

herfleyle, mucadele etme mesaj›n›<br />

sunmufllard›r. Bu; iç aç›c› bir seher yeli, kalplere<br />

huzur veren ilahi rahmettir.<br />

Bu; iç aç›c› ve kurtar›c›<br />

seher yelinden faydalanmakta<br />

her insan›n hakk› vard›r. Fakat<br />

bu rahmetten istifade etmek,<br />

insan›n kendi iste¤ine ba¤l›d›r.<br />

‹sterse faydalan›r ve özgür<br />

yaflam›n zevikini tadar. Aksi<br />

halde kölelik devam eder.<br />

Sömürülmekte olan milletlerin<br />

her zaman, cehalet içinde<br />

ilim ve marifetten yoksun, siyasi<br />

ve iktisadi yönden zay›f<br />

olmalar›, sömürgeci müstekbirlerin<br />

sömürüsünün devam<br />

etmesini sa¤lar. Ba¤›ml› olduklar›nda<br />

mücadele özgürlü¤üne<br />

sahip de¤illerdir. Tarihin ac›s›n›<br />

günümüzde de yaflayan insanlar›n,<br />

kendilerinden sonraki<br />

nesillere bu ac› miras› b›rakmamalar›<br />

için birlik ve beraberliklerini bozacak<br />

ve güçsüz b›rakacak tefrika ateflini söndürerek;<br />

ilmi, siyasi ve iktisadi yönde büyük<br />

baflar›lar elde etmelidirler. Aksi halde, bugünkü<br />

dönen sömürü çark›n›n difllileri aras›nda<br />

yavafl yavafl can vererek tarihe ac› bir hat›ra<br />

b›rak›rlar.<br />

Konuyu, Asr Suresi’nin sundu¤u, hüsrandan<br />

kurtulufl reçetesiyle neticelendirmek istiyorum:<br />

"Asra yemin ederim ki, insan gerçekten<br />

hüsrandad›r. Bundan ancak iman edip iyi<br />

ameller iflleyenler, birbirlerine hakk› tavsiye<br />

edenler ve sabr› tavsiye edenler müstesnad›r.<br />

"(As›r suresi).<br />

9


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 10<br />

‹NSAN-I KAM‹L<br />

Murat Aydo¤du<br />

RAHMAN VE RAH‹M OLAN<br />

ALLAH’IN ADIYLA<br />

Mukaddime<br />

Bilim adamlar› ve düflünürler, insan›n hakikatini<br />

tan›mlamak ve varl›k âleminde yerini saptamak<br />

için büyük gayretler göstermifl ve<br />

büyük çal›flmalar yapm›fl; neticede insanla<br />

ilgili farkl› görüfl ve düflünce tarzlar›n› ortaya<br />

koymufllard›r.<br />

‹nsan denen varl›¤› tan›mlamak noktas›nda<br />

düflünürlerin sunduklar› fikirsel çal›flmalar›<br />

birçok aç›dan s›n›fland›rabiliriz. Bir aç›dan<br />

bilimsel, felsefi, irfani ve dini olmak üzere dört<br />

çeflit, bilimsel olarak bilinen tan›mlama fleklini<br />

de sosyolojik, biyolojik ve psikolojik k›s›mlara<br />

ay›rt etti¤imizde; alt› çeflit insan görüflü ortaya<br />

ç › k a r. Bu s›n›fland›rma, bir yönden bilim<br />

adamlar›n›n insan› tan›mlamakta takip ettikleri<br />

yönteme dayanmakta, bir taraftan da bu<br />

çal›flmada konu ettikleri konuya dayanmaktad›r.<br />

Zira baz›lar›, insan ile ilgili temel sorular›<br />

-insan›n hakikati nedir? ‹nsan nerden gelmifl<br />

nereye gidecek? Varl›k âlemindeki konumu ve<br />

yeri nedir?- cevapland›rmaya çal›fl›rken;<br />

insan›, bir bütün olarak ele al›p onu tan›mlamaya<br />

çal›flm›fl; di¤erleri insan›n ey-lemlerini,<br />

baflkalar› insan›n, insanlarla olan iliflkilerini ön<br />

plana ç›kararak insan› konu etmifl ve onu<br />

tan›mlamaya çal›flm›flt›r. Baflka bir beyanla,<br />

bu s›n›fland›rma, bilim adamlar›n›n insan›<br />

tan›mlarken takip etikleri yönteme göre belirlenmifltir.<br />

Birisi ilmi ve tecrübî yöntem izlemifl,<br />

di¤eri akli yöntem izlemifl, üçüncüsü keflf ve<br />

sezgi yöntemini izlemifl, dördüncüsü nakli<br />

yöntem izlemifltir. Sosyolog, biyolog ve psikologlar<br />

ilmi ve tecrübî, filozoflar akli, arifler<br />

sezgi ve keflf, dindar ve kelamc›lar da vahiy<br />

yöntemini izleyerek insan› tan›mlamaya<br />

çal›flm›fllard›r. Elbette bu mezkûr düflünürler,<br />

bir di¤erinin yönteminden hiç yararlanmam›fl<br />

anlam›nda de¤ildir. Belki, temel olarak izledikleri<br />

yöntem anlam›ndad›r. Zira, materyalistler<br />

hariç, di¤er düflünürlerin, özellikle sondan<br />

üçünün, bu konudaki düflüncelerini birbi-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

rinden ay›rt etmek çok zordur. Baflka bir<br />

beyan-la, sondan üçünün bu konudaki<br />

düflünceleri bir-birinin tulunda (dikeyinde) d›r,<br />

diyebiliriz. Netice itibariyle, insan hakk›nda<br />

görüfl ve düflünce tarz› ba¤lam›nda bilim, yöntem<br />

ve konuyu göz önünde bulundurdu¤umuz<br />

zaman, alt› tür insan tan›m› ve insan görüflü<br />

ile karfl›lafl›yoruz: Bunlar, felsefi, dini, sosyolojik,<br />

psikolojik, biyolojik ve irfani tan›mlar ve<br />

görüfllerdir. Bu bilim ve ekollere mensup<br />

düflünürler, insan› tan›mlamak ve varl›k âlemin-de<br />

yerini ve konumunu belirtmek için<br />

büyük çaba göstermifller. Neticede, farkl› ve<br />

bazen de birbirine z›t görüfller ortaya<br />

at›lm›fllard›r. Baz›lar›, insan denen varl›k meçhuldür;<br />

baz›lar›, insan “A¤açtan düflen bir<br />

elma, yer çekimi denilen güce mahkûm<br />

oldu¤u gibi, insan da kendi içsel duyu ve<br />

çekim güçlerine mahkûmdur, dolay›s›yla hiç<br />

kimsenin bu güçlere karfl› koymaya hakk›<br />

yoktur.” diyerek insan› do¤an›n bir parças›<br />

olarak vb. tan›mlarla tan›mlam›fllard›r.<br />

Elinizdeki makale, ariflerin görüfllerine göre<br />

insan› tan›mlamaya çal›flacakt›r. Zira, “insan›<br />

kamil” konusu, as›l olarak arifler taraf›ndan<br />

ortaya at›larak ele al›nm›fl bir konudur.<br />

‹nsan› kâmil terimi<br />

‹nsan› kâmil konusu, ‘irfan› nazari’nin (irfan<br />

nazariyesinin) temel konular›ndan birisidir.<br />

‹rfan› nazaride iki konu esas al›nmaktad›r:<br />

Birisi tevhid, ikincisi insan› kâmil, yani<br />

muvahhid (bir bilenin) konusudur. Dr. Said<br />

Rahimiyan bu konuda fleyle yazmaktad›r:<br />

“‹rfan› nazaride insan, di¤er varl›klar aras›nda<br />

özel bir konuma sahiptir. Arifler insan›, varl›k<br />

için belirtilen befl mertebenin (hazarat› hams)<br />

hülasas› olarak alg›lar ve onlar›n özeti<br />

oldu¤una inan›rlar. Buna binaen insan› kamil<br />

(muvahhid), vahdeti vücud (tevhid) ile birlikte<br />

irfan› nazari’nin iki temel meselesinden birisidir.<br />

‹rfanda insan› tan›ma meselesi, rabbi<br />

tan›mak (marifetür rabb) için mukaddime<br />

say›lmaktad›r. Dolay›s›yla, insanlar›n marifetü<br />

nefs konusundaki has›l olan dere c e l e r<br />

oran›nda ilahi marifet de has›l olmaktad›r. ”<br />

‹bni Arabi’den önce Hallac› Mansur,<br />

Bayezidi Bestami ve di¤er arifler, insan›n<br />

11<br />

varl›k aleminde önemli bir konuma sahip<br />

oldu¤u konusu üzerinde durmufllard›. Ancak<br />

insan› kamil terimi ilk olarak, ‹bni Arabi<br />

taraf›ndan ortaya at›ld›. Dr. Said Rahimiyan<br />

flöyle yazmaktad›r: “‹nsan› kamil terimi, ‹bni<br />

Arabi taraf›ndan irfan› nazariyeye yerlefltirildi.<br />

”. Dr. Muhsin Cihangiri flöyle yaz›yor: “‹bni<br />

Arabi’den önce ‹slam dünyas›n›n meflhur sofisi<br />

ve arifi olan Hallac, Peygamber (s.a.a.) in,<br />

“Allahu Teala, Adem’i kendi suretinde yaratt›.<br />

” hadisine isnaden insan›, nasuti (cismani) ve<br />

lahuti (ilahi) olmak üzere iki yönlü bir varl›k<br />

olarak tan›mlad›. ‹nsan› bu flekilde tan›mlayarak,<br />

varl›k aleminde var olan di¤er varl›klar<br />

aras›nda ilahi cilveye haiz olan tek bir varl›k<br />

olarak belirledi. Ancak o, lahutu ile nasutu bir<br />

hakikat de¤il, birinden ayr› iki farkl› hakikat<br />

olarak savundu. Yani, ikisi aras›nda vahdetin<br />

hakim oldu¤unu kabul etmedi. Ayni zamanda<br />

lâhut’un, nasut’ta hulul etti¤ini ve ikisinin<br />

kar›fl›m›n› flarab›n su ile kar›fl›m› gibi kabul<br />

etti. Ondan sonra gelen ‹bni Arabi ve takipçileri,<br />

ondan daha derin ve daha genifl bir flekilde<br />

insan›n makam› ve önemlili¤i üzerinde<br />

düflündüler ve onun hakk›nda daha fazla söz<br />

söylediler. Onlar, Hallac’›n tersine, lahutu ile<br />

nasutu, bir hakikat›n iki yönü olarak<br />

tan›mlad›lar. Birbirinden ayr› iki tabiat olarak<br />

kabul etmediler. Yani onlar, insan› tek bir<br />

hakikat olarak tan›mlad›lar. Ancak bu hakikatin<br />

bir batini taraf›, bir de zahiri taraf›n›n<br />

varoldu¤unu söylediler. Onun batini yönüne<br />

lâhut, zahiri yönüne de nasut dediler ”.<br />

‹nsan› kamil için farkl› terimler kullan›lm›flt›r.<br />

Bu terimlerin bir ço¤unu ‹zeddin en Nesefi,<br />

“‹nsan› Kamil” adl› yap›t›nda flöyle<br />

s›ralam›flt›r; “halife, imam, kutp, sahib-ü ezzaman,<br />

cihan› yans›tan kadeh, dünyay› gösteren<br />

ayna, mehdi, hadi, rehber vb. ›st›lahlar. ”<br />

Dr Cihangiri flöyle yaz›yor: “‹nsan› kamil mefhumu,<br />

‹slam irfan› ve hikmetinin ortaya<br />

ç›kmas›yla ortaya ç›kt›. ‹bni Arabi taraf›ndan<br />

“elinsan elkamil” ›st›lah› ortaya at›lmadan<br />

önce, ‹slami kültürde insan için kullan›lan<br />

tabirler flunlard›. “Elinsan elakli”, “elinsan ela-<br />

’ala”, “elinsan elhak”, “elinsan elevvel”, “elinsan<br />

elevvel elhak”, “elinsanu fi alemi ela’ala,<br />

tammun ve kamilun.” Bayezidi Bestami, ‹bni


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 12<br />

Arabi’den önce “elkamilu ettamam” tabirini<br />

kullanm›flt›. Hallac, bütün kemal mertebelerini<br />

katetmifl, ilahi s›fatlara mazhar olmufl ve<br />

“ene’lhak’’ mertebesine ulaflm›fl bir insandan<br />

bahis etti. Meflhur oldu¤u gibi “o kendisinin,<br />

böyle bir insan oldu¤unu” söyleyerek bu yolda<br />

kahramanca öldü. Hallac’dan sonra Nas›r<br />

Husru Kabadiyani “Ademi mana” ve<br />

“Hava’yi mana” dan haber verdi. Ama<br />

yap›lan araflt›rmalardan al›nan neticeye göre,<br />

“elinsan elkamil” terimini ilk olarak ‹bni Arabi<br />

ortaya att›. O, bu terimi<br />

“Fütuhat elMekkiyye” adl› ese-<br />

rinin farkl› yerlerinde ve “Fusus<br />

elHikem” adl› eserinin Fasl›<br />

Adem’inde kullanm›flt›r. ‹bni<br />

Arabi’den sonra ‹slam<br />

dünyas›nda ‹zzeddin enNesefi,<br />

‹slami irfan hakk›nda Farsça<br />

yazm›fl oldu¤u yirmi iki risalenin<br />

mecmuas› için bu terimi ad<br />

olarak seçen ilk flah›st›r. Ondan<br />

sonra Abdulkerim Geyli “elinsan<br />

elkamil” terimini “irf a n i<br />

‹slami” ile ilgili telif etmifl<br />

oldu¤u kitap için unvan olarak<br />

seçti.<br />

Ariflerin konusu olan “insan›<br />

kamil”in hakikatini do¤ru ve<br />

kolay bir flekilde anlafl›lmas›,<br />

onlar›n “dünya görüflünün”<br />

anlafl›lmas›na ba¤l›d›r. Ariflerin<br />

dünya görüflü bilinmeden<br />

“insan› kamil” hakk›ndaki<br />

düflüncelerini anlamak<br />

imkans›zd›r diyebilecek kadar<br />

z o rd u r. Bu nedenle onlar›n,<br />

“insan› kamil” hakk›ndaki<br />

düflüncelerini aç›klamadan önce, k›sada olsa<br />

dünya görüfllerini aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />

Ariflerin Dünya Görüflü<br />

Ariflerin dünya görüflü “Vahdetü’l Vücud”<br />

meselesi etraf›nda dolaflmaktad›r. Dolay›s›yla,<br />

ilkin vücud kelimesinin üzerinde durulmas›<br />

g e re k i r. Vücud kelimesiyle ilgili ilk konu,<br />

vücud kelimesinin tarifidir. ‹kinci konu, kelimenin<br />

kapsad›¤› reel örnekler (m›sdaklar)<br />

Zira, anlaml› olan<br />

hangi kelimeyi ele<br />

al›rsan›z al›n›z, iki<br />

yönlüdür. Onun<br />

birinci yönü, o kelimenin<br />

laf›zsal<br />

meselesidir. Yani,<br />

lafz›n bizatihi<br />

kendisi<br />

maksatt›r.<br />

Di¤er yönü ise,<br />

o kelimenin<br />

hikayet etti¤i<br />

manad›r.<br />

konusudur. Zira, anlaml› olan hangi kelimeyi<br />

ele al›rsan›z al›n›z, iki yönlüdür. Onun birinci<br />

yönü, o kelimenin laf›zsal meselesidir. Yani,<br />

lafz›n bizatihi kendisi maksatt›r. Di¤er yönü<br />

ise, o kelimenin hikayet etti¤i manad›r. Yani,<br />

o kelimenin reel örne¤idir. Dolays›yla, ele al›p<br />

incelenmeye tabi tutulan her kelime iki merhalede<br />

incelenilir ve tarif edilir. Birinci merhalede<br />

ele al›nan kelime, laf›zsal olarak tarif edilir.<br />

‹kinci merhalede manasal, yani hikayet<br />

etti¤i manas› tarif edilir. Birincisine “tarifi<br />

lafzi”, ikincisine “tarifi hakiki”<br />

denilmektedir. Tariflerde riayet<br />

edilmesi gereken temel ilkelerden<br />

birisi, tariflerde kullan›lan<br />

laf›zlar hem laf›z bak›m›ndan<br />

hem de mana bak›m›ndan<br />

daha aç›k olmas› gerekir. ˚imdi<br />

vücud kelimesini ele al›p inceleyelim.<br />

Yukar›daki mukaddimede tarif<br />

için zikredilen temel ilke göz<br />

önünde bulundurulursa, vücud<br />

kelimesinin tarifi olamaz. Zira,<br />

vücud kelimesinden daha aç›k<br />

bir kelime bulunmamaktad›r.<br />

Bu konuda ‹bni Sina flöyle<br />

diyor: “Mevcut, fley ve zaruret<br />

kelimelerinin anlam› (o kadar<br />

aç›kt›r ki), insan duyar duymaz<br />

hemen nefisin yan›nda haz›r<br />

olurlar. Bu kelimeler, kendilerinden<br />

daha fazla anlafl›l›r kelimeler<br />

vas›tas›yla nefisin<br />

yan›nda haz›r olanlar türünden<br />

de¤ildir. Zira, e¤er tasdik merhalesinde,<br />

baflkas› vas›ta<br />

olmaks›z›n zorunlu olarak tasdik<br />

edilen bedihi önermeler var ve bunlar,<br />

baflka önermeleri tasdik etmekte vas›tal›k<br />

görevini yaparak ilke konumunda ise, tasavvur<br />

merhalesinde zorunlu olarak tasavvur edilip<br />

baflka tasavvurlar›, tasavvur etmekte<br />

vas›tal›k yaparak ilke konumunda olan tasavvurlar<br />

da vard›r. ‹lke konumunda olan tasavvurlar,<br />

baflkas› vas›tas›yla tasavvur edilmiyor.<br />

Bunlar kendili¤inden vas›tas›z, baflka tasavvurlar<br />

ise bunlara ba¤l› ve bunlar›n vas›tas›yla


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

zihne gelirler. Zira, e¤er her tasavvur baflkas›<br />

vas›tas›yla zihne gelirse; ya teselsüle veya<br />

devre neden olur. Bu da, bat›ld›r. Dolay›s›yla,<br />

bedihi olan tasavvurlar vard›r. Vücud, eflya<br />

vahid vb. umuri amme (genel terimler) olarak<br />

bilinen tasavvurlard›r. ” Vücud kelimesi, zat›<br />

itibar›yla tasavvur edilmesi bedihi olsa bile,<br />

derk edilmesi için baz› alimler, bazen baz›<br />

u y a r › l a rda bulunmufllard › r. Burada uyarm a<br />

mahiyetinde olsa bile, “vücud” kelimesini<br />

“ t a rd eladem=kendinden yoklu¤u atmak”<br />

fleklinde tarif ederiz.<br />

‹kinci merhale de, vücud kelimesinin s›dketti¤i<br />

(flamil geldi¤i) reel örn e k l e r i n i<br />

(m›sdaklar›n›) tarif etme meselesidir. Bu konuda<br />

farkl› düflünceler vard›r. Bunlardan bir<br />

k›sm› vücud mefhumu, s›dketti¤‹ bütün reel<br />

örnekleri vacib olsun mümkün olsun aras›nda<br />

müfltereki lâfzîdir diyor. Yani, vücud mefhumunun<br />

flamil geldi¤i manalar aras›nda hiçbir<br />

benzerlik yoktur. Baflka bir tabirle, vücut kelimesinin<br />

flamil geldi¤i manalar aras›nda tebayün<br />

vard›r, diyor. Bu, vücut mefhumunun,<br />

flamil geldi¤i m›sdaklar say›s› kadar manaya<br />

sahip oldu¤u anlam›ndad›r. Bu görüfl, mahiyeti<br />

as›l ve d›fl alemde var (ayni) oldu¤unu<br />

savunanlar›n görüflüdür. Efl’ari ekoluna mensup<br />

olan mütekellimlerden bir k›sm›, bu<br />

görüflü savunmaktad›rlar. Onlara göre, insan<br />

mahiyetini ifade eden vücud ile at, tafl, a¤aç<br />

vb. mahiyetleri ifade eden vücud ayni anlamda<br />

de¤ildir. Yani bu anlay›fla sahip olanlara<br />

göre, vücudun kapsad›¤› mahiyetlerin say›s›<br />

kadar manas› vard›r.<br />

Bir di¤er k›s›m, vücudu, vacib ile mümkün<br />

aras›nda müfltereki lafzi, mümkün varl›klar<br />

aras›nda ise müfltereki manevi anlam›nda<br />

oldu¤unu kabul etmifllerd i r. Yani bunlara<br />

göre, zorunlu olan varl›¤› ifade eden vücud bir<br />

a n l a m d a d › r. Mümkün olan varl›klar› ifade<br />

eden vücut mefhumu baflka bir anlamdad›r.<br />

Bu görüfl Muhakkiki Devvani ve Kefli’ye nisbetlendirilmektedir.<br />

Bir di¤er k›s›m, vücudu, mutlak bir flekilde<br />

müfltereki manevidir, fleklinde kabul etmifltir.<br />

Bu görüfle göre vücudun tek bir anlam› vard›r<br />

ve ayni anlamla bütün m›sdaklar›na flamil<br />

gelir. ‹ster onun reel örne¤i vacib, ister müm-<br />

13<br />

kün olsun, fark etmeksizin hepsini ayni flekilde<br />

kapsamaktad›r. Zira hepsi de, bir flekilde<br />

t a rdi a’dem yapm›flt›r/yoklu¤u kendinden<br />

atm›flt›r. Elbette, kendilerinden adem tard<br />

etmeleri farkl›d›r. ˚öyle ki; baz›lar› zati itibariyle<br />

tardi adem yapm›fl, buna vacip, baz›lar› da<br />

vas›tayla tardi adem yapm›fl, bunlara da<br />

mümkün demektedir. Filozof ve mütekellimlerin<br />

ço¤unlu¤u ve bütün arifler bu görüflü<br />

savunmufllard›r. Bu görüfle göre, mevcut olanlar<br />

aras›nda var olan münasebet, mevcut ile<br />

madum olanlar aras›nda yoktur ”.<br />

Son görüfl, mütekellimler ve filozoflar›n bir<br />

k›sm› ve bütün ariflerin savunmufl oldu¤u<br />

g ö r ü fl t ü r. Bunlar, ‘asaletül vücut’çudurlar.<br />

Yani, d›flar›daki hakikatlerin as›l ve zati<br />

itibar›yla mahiyetin m›sdak› oldu¤unu reddeder;<br />

vücuda tekabül edip onun m›sdak›<br />

oldu¤unu savunurlar. Mahiyetin kendisi de<br />

vücud vas›tas›yla, vücud sahnesine ç›kt›¤›n›<br />

diyor; dolays›yla, mahiyeti ikincil ve bittabe<br />

olarak kabul ederler. Ancak asaletü’l vücudçular,<br />

‘’D›fl âlemdeki hakikat bir tane midir, çok<br />

mudur? Gerçekten kesret diye bir fley var<br />

m›d›r, yoksa d›fl âlemde gerçek olarak kesret<br />

diye bir fley yok ve kesret olarak alg›lanan<br />

fleyler zihnimizin örünümüdür?’’ noktas›nda<br />

kendi aralar›nda ihtilafa düflmüfllerd i r. Biz<br />

burada bu ihtilaflara girmeden, yukar›daki<br />

sorular›n cevab›n› ariflerin görüflüne göre<br />

aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />

A r i f l e r, bu konuyla irtibatl› olarak kendi<br />

düflüncelerini, “vahdeti vücud ve mevcud”<br />

i b a resiyle aç›klamaktad›rlar. Ariflerin<br />

düflüncesine göre, d›fl âleminde gerçek ve<br />

hakiki olarak tek bir hakikat vard›r. Kesret<br />

diye bir fley yoktur. Kesret olarak görülen<br />

varl›klar› da, tek hakikatin mazhar› ve tecellisi<br />

olarak aç›klamaktad›rlar. ‹bni Arabi’nin<br />

düflüncelerini flerh eden flarihlerden birisi olan<br />

Seyit Haydar Amuli, bu görüflü flöyle<br />

aç›kl›yor: “Vücud, vücud olma cihetiyle, yani<br />

mutlak vücud tek bir hakikattir. Hiçbir flekilde<br />

kendisinde kesret bulunmamaktad›r. Asl›nda<br />

bir taneden fazla olmas› imkans›zd›r…”<br />

Vahdetü’l Vücud düflüncesine göre, varl›k aleminde<br />

tahakkuk sahibi olan, mutlak vücuddur.<br />

Bu vücud, sonsuzdur. Bunun karfl›s›nda baflka


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

14<br />

hiçbir vücud farzedilemez. Baflka bir tabirle,<br />

bu düflünceye göre hem vücud vahittir, hem<br />

mevcud. Bu hakikat, Hak Teala’n›n zat›d›r. Bu<br />

görüfle göre flöyle diyebiliriz: “La vücude ve la<br />

mevcude illa’lAllah.” Dolay›s›yla, varl›k aleminde<br />

Zat› Bari Teala d›fl›nda, kendileri için<br />

vücud farz edilmifl olanlar, vücud de¤ildir.<br />

Belki, o tek olan hakikatin mazhar› ve tecellsidir.<br />

‹flte, tek olan bu hakikatin mazhar ve<br />

tecelliyatlard›r ki, kesreti oluflturmaktad›rlar ”.<br />

Ariflerin görüflüne göre varl›k alemi, hak taala’n›n<br />

tecellisidir:<br />

Kelamc›lara göre, yarat›c› ve yarat›lm›fllar<br />

(hal›k ve mahluklar), yap›c› ve yap›lm›fllar<br />

(sani’i ve mesnu’ular), baflka bir tabirle muhdis<br />

(önceden var olan) ve muheddesler (sonradan<br />

var olanlar), varl›k alemini oluflturmakta<br />

ve onlara göre yarat›l›fl (h›lkat), yaratma<br />

a n l a m › n d a d › r. Felsefecilere göre, illet ve<br />

maluller, baflka bir tabirle vacib (vücud noktas›ndan<br />

baflkas›na ihtiyaç duymayan) ve<br />

mümkünler (vücud noktas›nda baflkas›na<br />

ihtiyaç duyanlar), varl›k alemini oluflturmakta<br />

ve yarat›l›fl da (h›lkat) sudur anlam›ndad›r.<br />

Ariflere göre, Hakikati Mutlak ve Hakikati<br />

Mutlak’›n mazharlar› ve tecelliyatlar› varl›k<br />

alemini oluflturmakta ve yarat›l›fl da taayyun<br />

a n l a m › n d a d › r. Yani, belirsiz ve gizli olan<br />

Hakikati Mutlak, belirg i n l e fl e rek varl›klar<br />

zuhur bulmufltur.<br />

Kudsi hadiste Hak Teala flöyle buyurmaktad›r:<br />

“Ben gizli bir hazine idim, tan›nmak<br />

istedim, dolay›s›yla varl›klar› yarat›m.”<br />

Tecelliyat›n tecelli bulma flekli:<br />

Vahdeti Vücud nazariyesine göre, as›l itibariyle<br />

tek bir hakikat, varl›k alemini oluflturmaktad›r.<br />

Biz insanlar›n görmüfl oldu¤u kesret<br />

ise, o hakikatin tecellisidir. Bu tecelli genel<br />

anlam›yla iki merhalede; birincisi Zat› Bari<br />

Teala’n›n zat›nda, ikincisi Zat› Bari Teala’n›n<br />

fiilinde tahakkuk bulmufltur. ˚öyle ki; Zat› Bari<br />

Teala, zat merhalesinden tenezzül ederek, iki<br />

merhalede taayyude bulunmufl. Birinci; ‘taayyunu<br />

ehadiyet’ veya ‘taayyunu evvel’, ikinci<br />

merhaleye vahidiyet veya ‘taayyunu sani’<br />

(ikinci taayyun) denilmektedir. Fiil merhalesin-<br />

de ise, alemi ervah veya alemi ukul (ak›ller<br />

alemi) bu merhaleden sonra alemi misal ve<br />

daha sonra madde alemi tecelli bulmufltur.<br />

Dolay›s›yla, bu nazariyenin bir aç›klamas›na<br />

göre, varl›k alemi zat, ehadiyet, vahidiyet,<br />

ceberüt, misal, nasut ve insan› kamil olmak<br />

üzere yedi mertebeden oluflmaktad›r. Burada,<br />

bu âlemleri k›saca aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />

Zat mertebesi:<br />

“O, eflyalar› baflkas›n›n vas›tas›yla derk eden<br />

“akl› evvel” ve “baflkalar›” gibi de¤ildir. O,<br />

kendi zat›n› derk ederek di¤er eflyalar›n hakikatini<br />

de derk eder. Zira, di¤er hakikatler<br />

s›n›rl› ve belirginleflmifl (taayyun bulmufl) olsalar<br />

bile, as›l itibariyle O’nun hakikatinin<br />

ayn›s›d›rlar. O’ndan baflkas› de¤ildirler. Bütün<br />

mahiyetlerin (hakikatlerin) sahip olduklar›<br />

kemal suretleri, O’nun isimleri ve s›fatlar›n›n<br />

mazhar›d›r. O, bütün hakikatleri derk eder;<br />

hiçbir fley onu (zat›n›, künhünü) derk edemez.<br />

“Basiretler (hakikatler) O’nu derk etmez, O<br />

ise bütün basiretleri (hakikatleri) derk eder. ”<br />

“Allah› gerekti¤i flekilde tan›mad›lar. ” “Allah<br />

sizi, Kendi nefsinde<br />

(hakikatinde/künhünde/zat›nda) düflünmekten<br />

sak›nd›r›r ” .<br />

‹mam Humeyni, “Misbah elHidaye ile<br />

elHilafeti ve elVilaye” adl› çok de¤erli irfani<br />

eserinin birinci misbah›nda, bu makam<br />

hakk›nda flöyle yaz›yor: Marifet ve yakin<br />

ad›m›yla Allah’a hicret eden ey muhacir! Bu<br />

aç›k yol üzere iken, Allah, sana ve bize ölümü<br />

nasip etsin! Allah, seni ve bizi do¤ru saliklerden<br />

k›ls›n! Gaybi hüviyet, magrib ankas›,<br />

gaybi hüviyet, nurani ç›ra¤lar›n ve “ama”da<br />

zülmani perdeler alt›nda gizlenmifl olan hakikat,<br />

zikrül hakim olan alemlerde ne onun ismi<br />

vard›r ne resmi. Onun mukaddes hakikati için<br />

ne alemi melekutta (mücerret aleminde), ne<br />

alemi mülkte (madde aleminde) bir eseri<br />

b u l u n m a k t a d › r. O’nun eseri olan bütün<br />

varl›klar, s›fatlar›n›n eseridirler, dolays›yla kesret<br />

sahibidirler. Zat aleminde, vahdeti hakk<br />

(hakiki vahdet) hakimdir. Kesret diye bir fley<br />

bulunmamaktad›r. Anlams›zd›r da. Hüviyeti<br />

gaybiyesinden, ariflerin maksad› kesiktir.<br />

(Yani, bu zat merhalesi, onlar›n maksat etti-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

kleri alan›n fevkinde ve d›fl›ndad›r. Dolay›s›yla<br />

ariflerin, bu makam› tan›maktan umutlar›<br />

kesiktir). Bu zat merhalesinin indinde saliklerin<br />

ayaklar› kayar. Kamil evliyalar›n kalpleri,<br />

bu kudsi alandan perdelenmifltir. Resüller ve<br />

nebiler dahil olmak üzere, hiç kimse için<br />

tan›nm›fl de¤ildir. Ve hiçbir abidin ve do¤ru<br />

saliklerin mabud alan›na girmemifltir. Keflif<br />

alemine ulaflm›fl olan ariflerin marifet alan›na<br />

girmemifltir. Hatta yarat›klar›n en hay›rl›s›<br />

flöyle buyurmaktad›r: “gerekti¤i gibi seni<br />

tan›mad›k ve gerekti¤i gibi sana<br />

ibadet etmedik ”.<br />

Bu hakikat, kalp sahibi olanlar›n<br />

nezdinde ispatlanm›flt›r.<br />

Hatta onlar flöyle demifller:<br />

‘’Marifetten aciz kalmak keflf<br />

ehli olanlar için marifetin son<br />

merhalesidir’’<br />

Yani, Zat› Bari Teala’n›n hakikati<br />

ve künhü, tan›namayacak<br />

noktas›na varmak, keflf ehli<br />

olan ariflerin marifetin son<br />

merhalesidir. Onlar›n gözetledikleri<br />

as›l hedef, bu marifete<br />

varmakt›r. Zira onlar, bu noktaya<br />

vard›klar› zaman, enbiyalar<br />

dâhil olmak üzere, bütün<br />

insanlar›n Allah ile irtibata<br />

geçebilecek merhale, isim ve<br />

s›fatlar merhalesi oldu¤unu<br />

anlarlar. Zira O’nun zat›, sonsuzluklar<br />

deryas›nda gizlidir. O<br />

merhalede ne O’nun bir ismi<br />

vard›r, ne bir resmi ve ne de bir<br />

s›fat›. Mutlak sonsuzluktur. Bu<br />

merhalede vas›fland›r›lamaz.<br />

Ariflerin babas› olan ‹mam<br />

Ali’nin flu sözleri, bu merhaleye<br />

delalet etmektedir. ˚öyle buyuruyor:<br />

“Dinin bafllang›c› O’nu<br />

t a n › m a k t › r. O’nu tan›man›n<br />

kemali, O’nu tasdik etmektir. O’nu tasdik<br />

etmenin kemali, O’nu bir bilmektir. O’nu bir<br />

bilmenin kemali, O’na karfl› ihlâsl› olmakt›r.<br />

O’na karfl› ihlâsl› olman›n kemali, O’ndan<br />

s›fatlar› nefyetmektir. Zira her s›fat, s›fat›n<br />

mevsuftan ayr› oldu¤una flahitlik (delalet)<br />

keflf ehli olan<br />

ariflerin marifetin<br />

son merhalesidir.<br />

Onlar›n gözetledikleri<br />

as›l hedef, bu<br />

marifete varmakt›r.<br />

Zira onlar, bu<br />

noktaya vard›klar›<br />

zaman, enbiyalar<br />

dâhil olmak üzere,<br />

bütün insanlar›n<br />

Allah ile irtibata<br />

geçebilecek merhale,<br />

isim ve s›fatlar<br />

merhalesi oldu¤unu<br />

anlarlar.<br />

15<br />

eder. Ve her mevsuf, mevsufun s›fattan ayr›<br />

oldu¤una flahitlik (delalet) eder. (Zira s›fat ile<br />

mevsuf iki fleydirler. S›fat, vas›fd›r; mevsuf<br />

vas›fland›r›land›r). Dolay›s›yla Allah’›<br />

vas›fland›ran, O’nu efllemifltir; O’nu eflleyen<br />

O’nu ikilemifltir, O’nu ikileyen, O’nu tecezzi<br />

etmifltir. (O’nu cüzlere ay›rm›flt›r). O’nu tecezzi<br />

eden, O’nu tan›mam›flt›r. Onu tan›mayan,<br />

O’na iflaret eder, O’na iflaret eden, onu<br />

s›n›rlam›flt›r, mahdut k›lm›flt›r. O’nu mahdut<br />

k›lan, onu saym›flt›r ”.<br />

Allame Tabatabai, bunun<br />

s›rr›n› flöyle aç›klamaktad›r:<br />

“Her mefhum, zati itibariyle<br />

zorunlu olarak di¤er mefhumdan<br />

ayr›d›r. Her m›sdaka hamledilen<br />

her mefhum, zorunlu<br />

olarak m›sdak›n› bir flekilde<br />

s›n›rland›r›r. Bu düflünenler için<br />

bedihi bir durumdur. Zati itibariyle<br />

s›n›rl› olmayan m›sdak<br />

(her çeflit mefhumdan aridir),<br />

O’na haml edilen mefhum<br />

merhalesi, bir flekilde zat merhalesinden<br />

sonrad›r. ‹flte bu<br />

mutlak merhalesinden sonra<br />

taayyun merhalesidir. Hakeza,<br />

aç›kt›r ki; yüklem merhalesi<br />

konu merhalesinden sonrad›r.<br />

Vücudu vacibi (vacip olan›n<br />

vücudu) s›rf (saf, halis)d›r.<br />

Dolay›s›yla, s›n›rs›z ve bütün<br />

isimsel ve s›fatsal taayyunlardan<br />

ve mefhumsal takyidlerden,<br />

hatta bu hükmün kendisinden<br />

yücedir. Bu nedenle,<br />

mukaddes hakikat farz edilen<br />

her çeflit taayyun (belirgin ve<br />

s›n›r) dan, hatta bu mutlakl›¤›n<br />

kendisinden bile yücedir ”.<br />

Örne¤in, zat merhalesi ilim ve<br />

k u d ret s›fatlar›yla<br />

s›fatland›r›l›rsa, bir flekilde zat› s›n›rland›r›lm›fl<br />

olur. Zira bu iki mefhum, zati itibariyle zorunlu<br />

olarak bir di¤erinden ayr› ve bir di¤erini<br />

s › n › r l a n d › r › r. Dolay›s›yla s›fatland›r›lm›fl zat,<br />

vas›fland›r›lmam›fl zat›n tenezzül etmifl ve<br />

taayyun bulmufl bir sonraki merhalesidir. ‹lim


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

16<br />

mefhumunu s›n›rs›zland›rarak O zat için s›fat<br />

yap›l›rsa, o zaman ilim vücud anlam›ndad›r;<br />

kudretten ayr› ilmi ifade eden ilim mefhumundan<br />

ç›km›fl olur. Asl›nda s›fatlar üzerinde biraz<br />

dakikleflirsek, Allah’›n bütün s›fatlar› bir<br />

anlamda ilim, ilim de vücud anlam›na<br />

dönüflmektedir.<br />

Her halükarda zat mertebesi, hakiki vahdet<br />

(vahdeti hakka)dir. Hakiki vahdette (vahdeti<br />

hakk›da) kesret yoktur; dolay›s›yla vücud ile efl<br />

anlamdad›r. Dikkat edilirse, s›n›rlar›n olmad›¤›<br />

bir yerde kesret anlams›zd›r. Kesret karfl›s›nda<br />

olan vahdet s›n›rl›d›r. Vücud anlam›nda olan<br />

vahdet s›n›rs›zd›r. Dolay›s›yla zat mertebesi<br />

“gayb’ul guyub ve her çeflit taayyun, had,<br />

resimden ari ve idrakler alan›na girmeyen<br />

hüviyeti ezeliyedir. Muayyen olan hiçbir hükmün<br />

alt›na girmez. Sadece flu hükmün alt›na<br />

girer ki, hiçbir hükmün alt›na girmez ve<br />

tan›nmaz ”.<br />

Ahadiyet mertebesi:<br />

Ahadiyet mertebesi, Zat› Bari Teala’n›n zat<br />

merhalesinden tenezzül ederek gerçekleflen<br />

ilk mertebedir. Baflka bir beyanla, Zat› Bari<br />

Teala’n›n mertebesinde gerçekleflen, tenezzül<br />

ile flekillenen kevsi nüzülinin ilk mertebesidir.<br />

Daha önce belirtildi¤i üzere, ariflerce bütün<br />

varl›klar Hak Teala’n›n tecellisi ve mazhar›d›r.<br />

Bu mazhar ve tecelli, iki merhalede tahakkuk<br />

bulmufl. Birisi zat merhalesinde, di¤eri fiil<br />

merhalesinde tahakkuk bulur. Zat merhalesinde<br />

tahakkuk bulan tecelli, iki merhalede<br />

g e r ç e k l e fl i r. Birinci merhaleye “ahadiyet”<br />

veya “taayyuni evvel” (=ilk taayyun=ilk<br />

s›n›rlanma=ilk belirginlik), ikinci merhaleye<br />

“vahidiyet” veya “taayyuni sani” (=ikinci taayyun=ikinci<br />

s›n›rlanma=ikinci belirginlik) denilmektedir.<br />

Ahadiyet merhalesinden maksat,<br />

Zat› Bari Teala’n›n gayb’ul guyub merhalesinden<br />

tenzzül ederek zuhur etti¤i ilk merhaledir.<br />

Bu merhale, kabiliyetler marhlesidir. Bütün<br />

varl›klar›n, vücud nurundan yararlanma kabiliyetini<br />

kazand›¤› bir merhaledir. Bu merhaleye<br />

oranla zahir ile bat›n eflittir. Bu merhalede<br />

Allahu Teala’n›n ilmi, isim ve s›fatlara taalluk<br />

etmifl, ancak bu merhale kabiliyetler merhalesi<br />

oldu¤u için, tek varl›k fleklinde tecelli<br />

bulmufltur. Yani, bu merhalede de hala kesret<br />

ve taaddut (say›) söz konusu de¤ildir. Zat merhalesinde<br />

Allah’›n ilmi O’nun zat›na taalluk<br />

etmiflti. Bu merhalede ise, Allah’›n ilmi nisbi<br />

olarak isim ve s›fatlar›na taalluk etmifltir. Bu<br />

nedenle, bu merhale taayyuni evvel ile isiml<br />

e n d i r i l m i fl t i r. Ünlü ariflerden Kemalüddin<br />

Abdurrezzak bu merhaleyi flöyle aç›kl›yor:<br />

‘’‹lk taayyundan ahadiyet kast edilmektedir.<br />

Vahdetden ahadiyet ve vahidiyet neflet ediyor.<br />

‹lk taayyun, zat›n (tenezzül etti¤i) ilk merhalesi<br />

ve ilk itibar (tezahürü)dir. Varl›klar›n ilk kabiliyetidir.<br />

Zahir ile bat›n›n ona olan nispeti<br />

eflittir. Zat›n, zata olan ilme nisbetle, zattan<br />

ayr›ld›¤› nedeniyle ilk taayyun olarak tabir<br />

edilmektedir. Elbette zat’tan temayüz bulmas›<br />

hakiki de¤il, nisbidir. Vahde’nin (ahadiyet<br />

maksatt›r) zat için ilk taayyun olmas›, vahdenin<br />

ötesinde gayb ve her çeflit belirginliklerden,<br />

s›n›rlardan ari ve mutlaktan hariç baflka<br />

bir flekilde düflünülmeyen zat merhalesine nisbetledir.<br />

Vahde’nin ötesindeki zat merhalesi,<br />

gayb ve mutlak olma cihetiyle, hakk›nda her<br />

hangi bir flekilde hükümde bulunmak do¤ru<br />

de¤ildir. (Daha önce bu merhale için e¤er bir<br />

hükümde bulunmas› gerekiyorsa, “bilinmiyor”<br />

hükmüyle hükümlendirilmesi mümkün olur<br />

denilmiflti).<br />

Zat› Akdes hazretlerinin künhü ve hakikati ve<br />

gayb olan ilahi hüviyeti için olan ezeliyet ve<br />

ebediyet hükmü, onun zat›nda imtizac<br />

(yo¤rulmufl) olmufltur. (Yani ezel ve ebedin<br />

kendisidir. Zira O zat, sonsuzdur. Onun için<br />

ne bafllang›ç, ne sonuç düflünülebilir. Bu iki<br />

vas›f, s›n›rl› olan varl›klar için ancak düflünülebilinir).<br />

Bu zat merhalesinin bilinmesi, derk ve<br />

müflahede edilmesi imkâns›zd›r. Zira, onun<br />

zat› d›fl›nda, baflka bir varl›k söz konusu<br />

d e ¤ i l d i r. Allahu Teala baflkas›na vücud<br />

ba¤›fllama lütfünde bulunmak istedi¤i zaman,<br />

bu kabiliyet ve ilk taayyun (belirginlik), mutlak<br />

gayb olan zat merhalesi ile zuhuru<br />

gerçekleflmesi istenilen varl›klar aras›nda bir<br />

vas›ta konumundad›r. Bu vas›ta, taayyuni<br />

(belirginli¤i) talep edince ilk taayyun olarak<br />

zuhur etti. Taayyun ve kesret karfl›s›nda olan<br />

bu vahde (ahadiyet) ilk itibard›r. Ve mutlak<br />

gayb merhalesinin tenezzül ederek belirgin-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

leflen ilk taayyun merhalesidir ”.<br />

Özetle; ahadiyet mertebesi, Allah›n, s›fatland›r›lmas›<br />

ve tan›nmas› imkans›z olan zat<br />

mertebesi, tenezzül ederek s›fatland›r›lmas›<br />

mümkün olan mertebedir. Bu mertebede<br />

zat›n, isim ve s›fatlar› tafsilats›z bir flekilde<br />

zuhur etti. ‹flte bu, tecelli olarak nitelendirilen<br />

tecelliyat›n ilk merhalesidir. Bu zat ile ilgili olarak<br />

ilk taayyundur. Ayni zamanda bu merhale<br />

“feyzi akdes” ile de adland›r›ld›¤› gibi “zat” ile<br />

“vahidiyet alemi” aras›na girdi¤i için “berzah<br />

alemi”yle de adland›r›lm›flt›r.<br />

Vahidiyet mertebesi:<br />

Vahidiyet mertebesi, ilk taayunde<br />

gerçekleflen tenezzül ile<br />

tahakkuk bulmufltur. Yani; zat<br />

ile ilgili olarak gerçekleflen ilk<br />

tenezzül ile, ilk tayyun tahakkuk<br />

bulmufl ise, ilk taayyunun<br />

tenezzül etmesiyle de iki taayyun,<br />

yani vahidiyet mertebesi<br />

tecelli bulmufltur. Birinci merhalede<br />

isimler ve s›fatlar tafsilats›z<br />

ve temayüz bulmam›fl<br />

kabiliyetler fleklinde taayyun<br />

bulurken, ikinci taayyunde<br />

isimler ve s›fatlar temayüz bularak<br />

tafsilatl› bir flekilde tecelli<br />

bulmufl; dolay›s›yla bu merhalede,<br />

ilahi ilim, ilahi isim ve s›fatlar<br />

belirginleflmifl temayüz bularak kesre t<br />

meydana gelmifltir. Bu mertebe farkl› isimlerle<br />

yad edilmektedir. Ulûhiyet makam›, rahmani<br />

nefes, (nefesi rahmani), manalar âlemi,<br />

nak›fl ba¤lam›fl hazreti (hazreti irtisam), ilmi<br />

ezeli hazreti, umaiyye hazreti, hakikat insan›<br />

kamile, imkan hazreti vb. Abdurre z z a k<br />

elkaflani bu mertebe ve bu isimler ile isimlendirilmesinin<br />

cihetlerini flöyle aç›kl›yor:<br />

“‹kinci taayyun, zat›n ikinci merhalesidir. Bu<br />

merhalede eflyalar zuhur ve birbirinden<br />

temayüz bulmufltur. Elbette temayüzden maksat,<br />

ilmi temayüzdür. (yani Allah’›n ilminde<br />

her fley birbirinde temayüz bulmufl fleklindedir).<br />

Bu nedenle, bu mertebe manalar hazreti,<br />

manalar alemi ve ilim hazreti gibi isimlerle<br />

adland›r›lm›flt›r. ‹kinci taayyun birinci taayyu-<br />

ahadiyet<br />

mertebesi, Allah›n,<br />

s›fatland›r›lmas› ve<br />

tan›nmas›<br />

imkans›z olan zat<br />

mertebesi, tenezzül<br />

ederek<br />

s›fatland›r›lmas›<br />

mümkün olan<br />

mertebedir.<br />

17<br />

nun suretidir. Zira birinci mertebe hakiki vahdete<br />

sahip oldu¤u için çoklu¤u ve temayüzü<br />

kabul etmemek onun için bir zorunluluktur.<br />

Elbette hakiki vahdete sahip olmakla birlikte<br />

sonraki vahidiyet mertebesini içinde<br />

bar›nd›rmaktad›r. Ebedili¤in taayyunu sonuçland›ramad›¤›<br />

itibarlara sahiptir. Bu nedenle<br />

birinci taayyun sonraki mertebede maydana<br />

gelecek kesretin kabiliyetine sahip olmas›<br />

gerekir. Bu kabiliyetler, vahdette sakl› (mundemiç)<br />

olan itibarlar için gölgeler ve suretlerdir.<br />

‹flte bu, zorunlu olarak ikinci<br />

taayyundur. Bütün ilahi isimler<br />

ve s›fatlar bu mertebeye dayanmaktad›rlar.<br />

Tesir, fiil, bütün<br />

haletler ve vahidiyet mertebesinde<br />

olan bütün itibarlar vahit<br />

ve mücmeldir. Bütün bunlar,<br />

ikinci mertebede yani taayyuni<br />

sanide tafsilata ve temayüze<br />

dönüflür. ‹flte vahit ve mücmel<br />

olan fleylerin, mufassal ve<br />

temayüz haline dönüfltü¤ü<br />

mertebeye taayyuni sani (ikinci<br />

taayyun) denilmektedir.<br />

Bu mertebe ulûhiyet, nefesi<br />

rahmaniye, manalar âlemi,<br />

h a z reti irtisam, hazreti ilmi<br />

ezeli, hazreti uma’iyye, “hakikatul<br />

insaniyetül kamiliyye” ve<br />

h a z reti imkan gibi isimlerle<br />

adland›rm›fllard›r . Zikredilen bu isimler, farkl›<br />

cihetlerle bu mertebe için istifade etmifllerdir.<br />

Konu uzamas›n diye burada bu cihetleri<br />

aç›klamaktan sarfI nazar ettik.<br />

Haktealan›n fiil<br />

merhalesindeki<br />

tecellisi:<br />

fiimdiye kadar ariflerce zati bari tealan›n zat<br />

merhelesinde nas›l zuhur etti ve onun tecelliyatlar›<br />

nas›l gerçekleflti, bunu k›sa bir flekilde<br />

anlatmaya çal›flt›k. Burada ise, Zat› Bari<br />

Teala’n›n, fiil merhalesinde nas›l zuhur<br />

buldu¤unu ve onun bu merhaledeki teccelliyatlar›n›n<br />

nas›l gerçekleflti¤ini, arifler ve hekimlerin<br />

görüfllerine göre aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />

Allame Tabatabai, Hak Teala’n›n fiil merhale-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

18<br />

si hakk›nda flöyle diyor:<br />

“Vücud, maddeden mücerret olup olmama<br />

bak›m›ndan üç aleme ayr›lmaktad›r. Birincisi,<br />

madde ve kuvve âlemidir. ‹kincisi, madde âleminden<br />

mücerred eserlerinden –flekil, miktar,<br />

mekansal, zamansal vb. mücerret olmayan<br />

alemdir. Bu alemde, cisimlerin suretini, arazlar›n›<br />

ve kuvvesini tafl›y›p maddeden ar›nm›fl<br />

bir kemal bulunmaktad›r. Bu alem misal alemiyle<br />

isimlendirilmifltir. Mücerret ve akli alem<br />

ile madde alemi aras›nda yer ald›¤› için “berzah<br />

alemi” de denilmektedir. Üçüncüsü,<br />

madde ve madde eserlerinden ari, mutlak<br />

soyut alemidir. Bu alem akli alem ile<br />

a d l a n d › r › l m a k t a d › r. Bu üç alem birbirinin<br />

tulunda (dikeyinde) yer almaktad›rlar ”.<br />

Allame Tabatabai, Nihayet’ül Hikme’nin on<br />

ikinci merhalenin dokuzuncu fasl›nda da<br />

yukar›daki konuya iflaret ederek, flöyle diyor:<br />

“Geçmifl konulardan flu ispatlanm›fl oldu ki,<br />

Allah’›n fiili olup mümkün olan varl›klar birkaç<br />

k›sma ayr›lmaktad›r. ‹lkin, vücud maddi ve<br />

mücerrede; mücerred olan varl›k da akli ve<br />

misali olmak üzere iki k›sma ayr›lmaktad›r.<br />

Daha önce de (Allah’›n fiili olup mümkün<br />

olan) vücud âleminin genel olarak üç k›s›m<br />

oldu¤unu söylemifltik. Bunlar, mutlak mucerred,<br />

misal ve madde ve maddiyat âlemlerinden<br />

ibarettir ”.<br />

Arifler, “âlem” kelimesi hakk›nda; alametten<br />

al›nm›fl, lügatte “onunla fleyler tan›n›r”,<br />

›st›lahta “Hak Teala d›fl›nda kalan bütün<br />

varl›klar” anlam›nda oldu¤unu söylemifller.<br />

Zira arifler, varl›k âleminde var olan her<br />

varl›¤›, Allah’›n has bir isminin mazhar› olarak<br />

alg›l›yorlar. Zira, her bir varl›kla Allah’›n has<br />

bir ismi tan›n›yor. Bu bak›mdan, varl›klar›n<br />

her birisi kendi bafl›na bir âlem, dolay›s›yla<br />

say›s›zca âlemler var olmaktad›r.<br />

Bazen de, bütün varl›klar› sekiz küllü merhaleye<br />

ay›rm a k t a d › r l a r. Bu merhaleler flöyle<br />

s›ralam›fllard›r. Zat› Bari Teala, ki; bu merhale<br />

yukar›da iflaret edildi¤i gibi, peygamberler<br />

dahil olmak üzere bütün insanlar›n derk etme<br />

alan›n fevkindedir. ‹draklar alan›n›n d›fl›nda<br />

kalmaktad›r. Zat› Bari Tela’n›n tenezzül etti¤i<br />

ilk iki merhale ki; birincisi “ahadiyet” merhalesi,<br />

ikincisi “vahidiyet” marhalesiyle isimlen-<br />

dirilmifltir. Bu merhalelerden sonra fiil merhalesi<br />

gerçeklefliyor. Fiil merhesinin ilk merhalesi,<br />

“nefesi rahmaniye” veya “ismi azam” merhalesidir.<br />

‹kincisi, “meleküt” veya “ceberüt”<br />

merhalesidir. Üçüncüsü, “misal” veya “berzah”<br />

merhalesidir. Dördüncüsü, “madde”<br />

veya “nasut” merhalesidir. Beflincisi ise,<br />

“insan” merhalesidir. Bu aç›klamaya göre,<br />

varl›k alemi toplam olarak sekiz merhaleye<br />

ayr›lmaktad›r. Baflka bir bak›mdan, Zat› Bari<br />

Teala’n›n zat merhalesini göz önünde bulundurmadan<br />

“ahadiyet” ve “vahidiyet” mertebelerini<br />

de birbirinden ay›rt etmeyip, ikisini<br />

bir merhale ve “a’yani sabite” veya “feyzi<br />

mukaddes” olarak isimlendirerek, varl›k alemini<br />

befl külli hazret fleklinde aç›klam›fllard›r.<br />

Bu befl hazretin içindeki ikinci üçüncü ve dördüncü<br />

hazretler, filozoflar›n imkan alemi için<br />

zikretmifl oldu¤u üç külli aleme tekabül etmektedir.<br />

Kayseri Fusus’a yazm›fl oldu¤u mukaddimede,<br />

cüz’i olarak varl›k aleminin sonsuz alemlere,<br />

külli olarak da varl›k aleminin befl hazrete<br />

sahip oldu¤una iflaret etmektedir; flöyle<br />

diyor: “‘Alem’ kelimesi alametten al›nd›¤›<br />

için; lügat anlam›, “onunla bir fley tan›n›yor”;<br />

›st›lahta ise, anlam›; “Allah d›fl›nda kalan<br />

herfley” anlam›ndad›r. Zira, onunla isimler ve<br />

s›fatlar bak›m›ndan Allah tan›n›yor. Çünkü,<br />

varl›k âleminde bulunan her bir ferd ile,<br />

Allah’›n isimlerinden bir isim tan›n›yor. Zira<br />

her ferd, Allah’›n has bir isminin mazhar›d›r.<br />

Her cins ve her bir hakiki tür ile külli isimler<br />

tan›n›yor. Hatta, avam nezdinde hakir olarak<br />

bilinen sinek, sivrisinek, tahtakurusu vb. hayvanlarla<br />

Hak Teala’n›n ismi ki, bu hayvanlar<br />

onun mazhar›d›rlar tan›n›yor. … Varl›k aleminde<br />

bulunan fertlerin her birisi, ilahi isimlerinden<br />

has bir ismin alameti oldu¤u için…<br />

Âlemdeki fertlerden her birisi bir alem,<br />

dolay›s›yla onlarla bütün ilahi isimler<br />

tan›n›yor. Bu bak›mdan âlemlerin say›s› sonsuzdur.<br />

Lakin külli olarak “ilahi hazretler” befl<br />

oldu¤u için genel anlamda âlemlerin say›s› da<br />

befltir. Ve her birisi zimn›nda bir çok küçük<br />

alem bar›nd›r›yor.<br />

Birinci ilahi hazret, “mutlak gayb hazreti”dir.<br />

Bu hazrete tekabül eden âlem, hazreti ilmiye-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

de olan “a’yan› sabite”dir. (Daha önce de<br />

i fl a ret edildi¤i gibi, bu merhale yukard a<br />

yap›lan taksime nisbetle “vahidiyet” mertebesine<br />

tekabül etmektedir). ‹kinci ilahi hazret,<br />

“mutlak flehadet (müflahede edilen)<br />

hazreti”dir. Bu hazret, birinci hazretin tam<br />

karfl›t›d›r. Bu hazrete tekabül eden alem,<br />

alemi mülk’tür. Üçüncü ilahi hazret, “muzaf<br />

gayb hazreti”dir. (Bu hazretin konumu, ilk iki<br />

hazrete oranla belirlendi¤i için ona muzaf<br />

denilmektedir). Bu hazret iki k›s›md›r. Onun<br />

birinci k›sm› (birinci hazre t e<br />

yak›n oldu¤u için) “mutlak<br />

gaybe yak›n olan hazret” denilmektedir.<br />

Bu hazrete tekabül<br />

eden alem, “alemi ervah› ceberütiye<br />

ve melekütiye” dir. Onun<br />

ikinci k›sm› (ikinci hazre t e<br />

yak›n oldu¤u için) “mutlak<br />

flehadete yak›n hazret” denilmektedir.<br />

Bu hazrete tekabül<br />

eden alem, “alemi misal”dir.<br />

Bu hazretin iki k›sma<br />

ayr›lmas›n›n nedeni fludur:<br />

Ruhlar için iki çeflit suret vard›r.<br />

Birincisi, misal ve mutlak flehadet<br />

alemine uygundur. ‹kincisi,<br />

mutlak gabya uygun mücerred<br />

ve akli alemdir. Beflinci ilahi<br />

hazret, zikredilen bütün merhaleleri<br />

kendinde toplam›fl olan<br />

“hazreti cami’i”dir. Bu hazrete<br />

tekabül eden alem, “alem elinsaniye”dir. Bu<br />

alem, di¤er bütün alemleri ve o alemlerde var<br />

olan bütün fleyleri kapsamaktad›r. (Zikredilen<br />

bu alemler aras›nda bir s›ralama vard›r. ˚öyle<br />

ki); mülk ve nasüt alemi, misal aleminin mazhari,<br />

alemi misal da, ceberüt ve meleküt aleninin<br />

mazhari; alemi meleküt da, a’yan› sabite<br />

aleminin mazhar›d›r. A’yan› sabite, ilahi<br />

isimler ve hazreti vahidedir. A’yani sabite,<br />

ahadiyet hazretinin mazharidir. Görüldü¤ü<br />

gibi arifler, Hak Teala’n›n fiil merhalesi için<br />

yapm›fl olduklar› aç›klama, filozoflar›n mümkün<br />

alemi için yapm›fl olduklar› aç›klama bir<br />

birine tekabül etmektedir. Yaln›z aç›klama<br />

flekli ve her alem için kullanm›fl olduklar›<br />

terimler farkl›d›r. Filozoflar mümkün alemini<br />

Görüldü¤ü gibi<br />

arifler, Hak<br />

Teala’n›n fiil<br />

merhalesi için<br />

yapm›fl olduklar›<br />

aç›klama,<br />

filozoflar›n mümkün<br />

alemi için yapm›fl<br />

olduklar› aç›klama<br />

bir birine tekabül<br />

etmektedir<br />

19<br />

illet ve malul fleklinde aç›klayarak, biricisini<br />

“alemi ukul”, ikincisini “alemi misal”, üçüncüsünü<br />

“alemi madde” ile isimlendirmifllerdir.<br />

Arifler ise, befl ilahi hazretin tecellisi fleklinde<br />

aç›klam›fl; filozoflar›n aç›klamas›na tekabül<br />

eden üç mertebeden birincisini alemi “meleküt”<br />

veya “ceberüt” veya “muzaf, ikincisini<br />

alemi, “misal” veya “muzaf”, üçüncüsünü<br />

alemi “flahadet” veya “nasut” ile<br />

a d l a n d › rm › fl l a rd › r. Dolay›s›yla, iki görüfl<br />

aras›ndaki temel fark fludur: Filozoflar bu üç<br />

âlemi illet malul; yani alemi<br />

ukulu, misal âleminin alemi<br />

misali, madde aleminin illetidir<br />

fleklinde; arifler ise, bu âlemlerin<br />

her birisi, bir di¤erinin mazhar›d›r,<br />

fleklinde aç›klam›fllard›r.<br />

Özetle arifler, vahdet’ül vücudu<br />

savunarak, varl›k aleminde<br />

bir hakikatten baflka bir hakikat<br />

b u l u n m a m a k t a d › r, diyorlar.<br />

Bizim hakikatler olarak<br />

gördü¤ümüz varl›klar, bir gölge<br />

misalindedir. Yani, tek hakikatin<br />

mazhar› ve tecellisidir. Bu<br />

tecelliyi de farkl› flekillerle ve<br />

ona göre farkl› terimlerle<br />

aç›klam›fllar. Hak Teala sonsuz<br />

oldu¤u için derk edilmez, görülmez,<br />

tan›nmaz. Hak Teala’n›n<br />

tan›nmas›, mutlak gayb aleminden<br />

tenezül ederek ilk taayyunla<br />

zuhur buldu. Ancak bu taayyunlükte temayüz<br />

ve tafsilat gerçekleflmemifltir. ‹kinci bir<br />

tenezzül ile ikinci taayyun gerçekleflir. Bu ikinci<br />

taayyunda s›fatlar tafsilatl› ve birbirinden<br />

temayüz bulmufl flekilde gerçekleflmifltir.<br />

Ancak bu her iki merhale de, Hak Teala’n›n<br />

ilminde ve zat›nda gerçekleflmifltir. Bu merhaleden<br />

sonra bir tenezzül daha gerçekleflerek,<br />

d›fl âlemde Hak Teala’n›n fiili olan ak›llar<br />

alemi de zuhur etti. Hak Teala’n›n ilk fiili olan<br />

meleküti merhalede gerçekleflen tenezzül ile<br />

misal alemi ve misal aleminin tenezzül etmesiyle<br />

madde alemi tecelli buldu. Ariflerin<br />

dünya görüflü aç›kland›ktan sonra, insan›<br />

kamil konusuna geçiyoruz.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 20<br />

‹nsan› kamil:<br />

‘Kevsi nüzüli’de/inifl mesirinde insan› kamil:<br />

‹nsan› kamil, iki merhalede de¤erlendirilir.<br />

Daha do¤rusu, iki anlamda insan› kamil söz<br />

konusudur. Biri zorunlu insan› kamil, di¤eri<br />

istekli insan› kamil.<br />

Zorunlu insan› kamil, kevsi nüzüliye aittir.<br />

‹stekli insan› kamil, kevsi suudiye aittir. Baflka<br />

bir tabirle zorunlu insan› kamil, Hak Teala’n›n<br />

tekvini irade do¤rultusunda vücuda gelmifl bir<br />

varl›kt›r. ‹stekli insan› kamil, kendi iradesi<br />

do¤rultusunda vücuda gelmifl<br />

insan› kamildir. Zorunlu insan›<br />

kâmil, Hak Te a l a ’ n › n<br />

s›fatlar›n›n tekvini boyutunun<br />

mazhar›d›r. ‹kinci anlamda olan<br />

insan› kâmil, Hak Te a l a ’ n › n<br />

s›fatlar›n›n teflrii boyutunun<br />

mazhar›d›r. Birinci merhalede<br />

söz konusu olan insan› kâmil ile<br />

ikinci merhalede söz konusu<br />

olan insan› kamil, netice itibariyle<br />

aynidir.<br />

Bazen arifler insan›, ‘insan<br />

kamil’ ve ‘insan› ekmel’ olarak<br />

tan›mlam›fllar. Yani, varl›k aleninin<br />

bir merhalesinde insan›<br />

ekmel, baflka bir merhalesinde<br />

de insan› kamil söz konusudur,<br />

d e m i fl l e r. Birinci mertebede<br />

Hz. Muhammed (s.a.a.) yer<br />

almaktad›r ki, bütün varl›klar›n<br />

vücuda gelmesinde Allah ile<br />

onlar aras›nda vas›tad›r. Yani,<br />

Hak Teala’n›n ilk tecellisi olan<br />

ahadiyet mertebesidir. ‹kinci<br />

mertebede bir tür olarak insan<br />

yer almaktad›r. Bu da, tenezzülün<br />

ikinci mertebesidir. Yani,<br />

birinci mertebenin bir alt mertebesi<br />

olan vahidiyet mertebesidir.<br />

Bu mertebede bütün insanlar<br />

Hak Teala’y› yans›tmakta ve<br />

Hak Teala’n›n halifesidirler.<br />

Kevsi suudi de ise, yani insanlar<br />

fert fert olarak bu dünyada zuhur edip<br />

onlar›n özgür iradeleri bilfiil olarak tecelli<br />

ettikten sonra, insanlar›n ço¤u tek boyutlu<br />

Kevsi Suudi de ise,<br />

yani insanlar fert<br />

fert olarak bu<br />

dünyada zuhur edip<br />

onlar›n özgür<br />

iradeleri bilfiil<br />

olarak tecelli<br />

ettikten sonra,<br />

insanlar›n ço¤u tek<br />

boyutlu olarak<br />

kendini gelifltirir,<br />

di¤er boyutlar›n›<br />

körükleyerek<br />

asl›ndan fas›la al›rlar<br />

ve Hak Teala’n›n<br />

s›fatlar›n›n teflrii<br />

boyutuna<br />

kendilerini mazhar<br />

etmezler.<br />

olarak kendini gelifltirir, di¤er boyutlar›n›<br />

körükleyerek asl›ndan fas›la al›rlar ve Hak<br />

Teala’n›n s›fatlar›n›n teflrii boyutuna kendilerini<br />

mazhar etmezler. Yani bu noktadan sonra,<br />

bu insanlarla ilgili Allah’›n teflrii ve tekvini iradesi<br />

ayn› mesirde hareket etmez. Dolay›s›yla,<br />

bu merhaleden sonra insanlar, Hak Teala’y›<br />

yans›t›p yans›tmamak ve halifesi olup olmamak<br />

noktas›nda farkl›lafl›rlar. Hak Teala’n›n<br />

her iki iradesini yüzde yüz birlefltiren kimseler,<br />

gerçek olarak Allah’› yans›t›rlar ve O’nun halifesidirler.<br />

Yani insanlar›n özgür<br />

iradesi, bilfiil olarak tecelli bulduktan<br />

sonra, mutlak bir flekilde<br />

iradesini Allah’›n iradesine<br />

tabi k›lan bir kimse, insan›<br />

kâmildir. Hak Teala’n›n<br />

peygamberler vas›tas›yla gönderdi¤i<br />

kitaplar›n izledi¤i felsefe,<br />

burada zahir olmaktad›r.<br />

Zira bu kitaplar, insanlar›n<br />

teflrii alemini tekvin alemine<br />

uydurma hikmetini izlemektedirler.<br />

Allame Tabatabi, insanlar›n<br />

kevsi nüzüli merhalesine iflaret<br />

ederek, flöyle diyor: “Felsefede<br />

burhan ile ispat edilmifltir ki;<br />

illiyet, melül’ün illet ile var<br />

(kaim) oldu¤unu gerektirir. Bu<br />

g e reklilik, ister vücud<br />

ba¤lam›nda olsun, ister birincil<br />

veya ikincil kemal cihetiyle<br />

olsun, illiyet varsa, illete<br />

ba¤l›l›kta vard › r. ‹llet, illet<br />

makam›ndan tenezzül edip<br />

taayyun (belirginleflme) bulmufl<br />

fleylerin, (malulün) aynisidir.<br />

Elbette onlar›n eksik ve yokluk<br />

ciheti de¤il, onlar›n kemal ve<br />

vücud cihetinin ayn›s›d›r.<br />

Hakeza, ispat edilmifltir ki;<br />

madde alemi, vücud bulma<br />

ba¤lam›nda, maddenin hükümleri<br />

kendisinde bulunsa bile,<br />

kendisi maddi olamayan baflka bir alemden<br />

sonrad›r. Asl›nda maddi olmayan alem (misal<br />

alemi), maddi olan bu alemin illetidir.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

Maddenin kendisinden ari olup hüküm ve<br />

eserlerinden ari olmayan (misal) alemi de,<br />

hem maddenin kendisinden hem maddenin<br />

hüküm ve eserlerinden ari olan bir alemden<br />

(alemi ak›ldan) sonrad›r. Ki bu alem, asl›nda<br />

misal alemin illetidir. Bu iki alem, alemi misal<br />

ve alemi ak›l veya alemi berzah ve alemi ruh<br />

ile isimlendirilmektedir. Bu aç›klamadan flu<br />

netice al›nmaktad›r ki, insan bütün olumsuz<br />

s›fatlardan, kötü fiillerden ve eksiklerden ar›<br />

ve zati, s›fatsal ve fiilsel özelliklere sahip bir<br />

flekilde misal aleminde mevcuttur.<br />

Böylece insan misal âleminde<br />

pak, temiz ve melekler<br />

zümresinde tatl› ve mutlu bir<br />

yaflant›ya sahiptir. Zat›<br />

Teala’n›n nurunu ve kendi<br />

zat›n›n nuraniyetini müflahede<br />

ederek sevinç içindedir. ‹yilerle<br />

arkadafl ve onlarla beraber<br />

olmaktan lezzet almaktad›r.<br />

Orada, ac› ve zorluklar diye bir<br />

fley bulunmamaktad›r. Oras›<br />

bütün noksanl›klardan, olumsuzluklardan<br />

ve ay›plardan arîdir.<br />

Orada insan›n kendi maksatlar›na<br />

ulaflmamas›<br />

imkans›zd›r ”.<br />

Egzistansiyalistler insan›n<br />

kemalini, insan›n mutlak özgürlü¤üne<br />

ba¤l›yorlar. Dolay›s›yla,<br />

iman getirmek ve Allah’›n<br />

emirlerine imtisal etmek,<br />

egzistansiyalistlerin inkârc› ve<br />

materyalist olan kesimine göre,<br />

insan›n özgürlü¤üne z›tt›r.<br />

Onlar, Allah’a iman getirmeyi<br />

ve onun emirlerine imtisal,<br />

yasaklar›ndan kaç›nmay›, kendinden<br />

baflkas›na ba¤lanmak<br />

anlam›nda alm›fllar, dolay›s›yla<br />

iman getirmeyi ve Allah’›n<br />

emirlerine imtisal,<br />

yasaklar›ndan kaç›nmay›,<br />

insan›n özgürlü¤üne ters ve z›t<br />

olarak yorumlam›fllar. fiehid Mutahhari,<br />

onlar›n bu düflüncelerini cevapland›r›rken<br />

flöyle diyor: ‘’Egzistansiyalistler, iman getir-<br />

Egzistansiyalistler<br />

insan›n<br />

kemalini, insan›n<br />

mutlak<br />

özgürlü¤üne<br />

ba¤l›yorlar.<br />

Dolay›s›yla, iman<br />

getirmek<br />

ve Allah’›n<br />

emirlerine imtisal<br />

etmek,<br />

egzistansiyalistlerin<br />

inkârc› ve<br />

materyalist olan<br />

kesimine göre,<br />

insan›n<br />

özgürlü¤üne z›tt›r.<br />

21<br />

meyi kendinden baflkas›na ba¤lan›p ona<br />

do¤ru hareket etmek olarak alg›lad›klar› için,<br />

Allah’a iman getirmek ve O’nun emirlerine<br />

imtisal, yasaklar›ndan kaç›nmak insan›n<br />

özgürlü¤üne terstir, diyorlar. Oysa, Allah’a<br />

iman getirmek ve O’nun emirlerine imtisal,<br />

yasaklar›ndan kaç›nmak; kendinden kendine<br />

do¤ru hareket etmek anlam›ndad›r. Elbette<br />

eksik olan kendinden, kamil olan kendine<br />

do¤ru olan bir harekettir bu ”.<br />

fiehid Mutahhari, kendi bu aç›klamas›yla bu<br />

iki kevse (kevsi nüzüli ve kevsi<br />

Suudi) iflaret etmektedir. Araf<br />

172. ayeti de bu hakikate<br />

iflaret etmektedir. Ayet flöyle<br />

diyor: Rabbin, adem<br />

o¤ullar›n›n bellerinden zürriyyelerini<br />

ald›, onlar› nefislerine<br />

flahit tutu ve ben sizin Rab›n›z<br />

de¤ilmiyim? Onlar da, evet<br />

(sen bizim Rabb›m›z oldu¤una)<br />

flahit olduk dediklerini hat›rla .<br />

‹bni Arabi, kevsi nüzüli<br />

hakk›nda flöyle diyor: “Hak<br />

Teala, kendini kapsaml›<br />

varl›kta (kevni camiide)<br />

müflahede etmek istedi¤inde,<br />

insan› kamili varl›k aleminin<br />

ruhu ve varl›klar› yans›tan<br />

( g ö s t e ren) ayna ünvan›yla<br />

yaratt›. ‹nsan› kamil ve Allah’›n<br />

halifesi olarak adland›r›lan bu<br />

kapsaml› varl›k, (kevni camii)<br />

öyle bir varl›kt›r ki; Allahu<br />

Teala onun vas›tas›yla hilkat<br />

alemine (yarat›lm›fl varl›klara)<br />

bakar ve rahmetine mazhar<br />

k › l a r. Dolay›s›yla, kapsaml›<br />

varl›k (kevni camii) olan insan›<br />

kamil, Allahu Teala için insan<br />

gözünün merce¤i konumundad›r.<br />

‹nsan, nasuti varl›klar›<br />

kendi gözünün merc e ¤ i y l e<br />

gördü¤ü gibi, Hak Teala da<br />

varl›k alemini insan› kamil<br />

vas›tas›yla görür ”.<br />

Baz›lar›, ahadiyet mertebesini insan› kamil;<br />

baz›lar› vahidiyet mertebesini, filozoflar akl›


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

22<br />

evveli insan› kamil olarak tan›mlam›fllar.<br />

Kayseri, Mukaddime’sinde flöyle yaz›yor:<br />

“‹nsan› kamil mertebesi, bütün ilahi ve kevni<br />

mertebeleri; ukul ve nufusi kulliyeden vücudun<br />

son mertebesi olan nüfusi cüz’iye ve tabii<br />

mertebelerin hepsini bir arada toplam›fl bir<br />

mertebeden ibarettir. Bu, umaiyye mertebesiyle<br />

isimlendirilmifltir. Bu mertebe ile ilahi<br />

mertebe birbirine benzer. Aralar›ndaki fark,<br />

rububiyet ve merbubiyet iledir. Bu nedenle<br />

insan, Allah’›n halifesi olmufltur ”. Allah,<br />

Rabb’dir; insan› kamil de merbubdur.<br />

Kayseri’nin bu aç›klamas›, daha önce aç›klanan<br />

taayyun mertebelerinden ahadiyet mertebesine<br />

tekabül etmektedir. Zira, ahadiyet mertebesinin<br />

bir ismi de ‘umaiyye’dir. Uma,<br />

günefl ile güneflin üzerine yans›d›¤› fleyler<br />

aras›na giren buluta denilmektedir. ‹lk taayun<br />

mertebesine ‘uma’ denilmesinin nedeni, Hak<br />

Teala’n›n zat› ile di¤er varl›klar aras›na girip<br />

ikisinin aras›nda vas›ta oldu¤u içindir.<br />

Kayseri’nin Mukaddime’sine flerh yazan<br />

Afltiyani, yazar›n aç›klamas›n› vahidiyet mertebesine<br />

tekabül etti¤ini söylese de, kendisi,<br />

insani kamil mertebesinin ahadiyet mertebesine<br />

tekabül etti¤ini savunur .<br />

Görüldü¤ü gibi, ariflerce kevsi nüzülideki<br />

insan› kamil, Allahu Teala’n›n tüm isim ve<br />

s›fatlar›n› kendinde toplam›fl ilk tecelli ve<br />

Allah ile di¤er varl›klar aras›nda vas›ta olan ilk<br />

varl›k, yani di¤er varl›klar›n vücud bulmas›nda<br />

adeta kaynak konumunda olan mertebedir.<br />

Kevsi suudide/Dönüfl mesirinde insani<br />

kamil:<br />

‹nsanlar madde alemine ulaflt›klar› zaman,<br />

Kevsi nüzüli/inifl mesirinde sahip olduklar›<br />

bütün özellikleri ve s›fatlar›, bilkuvveye<br />

dönüflür. Bu merhalede insan, bir berzah<br />

daha yafl›yor. Onun yaflad›¤› ilk berzah, kevsi<br />

nüzulide, Allah ile di¤er varl›klar aras›nda<br />

vas›ta olmakla gerçekleflmiflti. ‹nsan bu berzahta,<br />

tüm ilahi isimler ve s›fatlar› bilfil olarak<br />

kendinde toplam›fl durumundayd›. Onun<br />

flimdiki berzah› ise, birinci berzahta bilfiil olarak<br />

sahip oldu¤u ilahi isim ve s›fatlar bilkuvveye<br />

dönüflmüfl durumundad›r. ‹lahi s›fatlar<br />

bilfiil iken, insan kendini göremiyordu. fiimdi<br />

ise, kendini görebilir durumdad›r. ‹lk berzah,<br />

Allah ile di¤er varl›klar aras›nda olmas› itibariyle<br />

idi; flimdiki berzah, bilkuveyye dönüflmüfl<br />

olan ilahi s›fatlar›, kendi özgür iradesiyle bilfiile<br />

dönüfltürerek as›l mertebesine yükselmek<br />

ile, kabiliyetler fleklinde olan s›fatlar› kendi<br />

özgür iradesiyle yok ederek, asl›ndan uzaklaflma<br />

aras›nda kalmas› itibariyledir. Yani, bu<br />

dünyadaki insan bilkuvve haline dönüflmüfl<br />

olan ilahi s›fatlar› kendi özgür iradesiyle tekrar<br />

bilfiile dönüfltürmek ile dönüfltürm e m e k<br />

aras›nda kalm›flt›r. Bu merhalede görüldü¤ü<br />

gibi genel itibariyle insanlar iki gruba<br />

ayr›lmaktad›rlar.<br />

Bir grup insanlar geldikleri as›l mebdelerine<br />

teveccüh ederek, bilkuvve haline dönüflmüfl<br />

olan ilahi s›fatlar› kazanmaya çal›flarak, as›l<br />

hakikatini bulmaya ve ona dönmeye çal›fl›rlar.<br />

fiehid Mutahari’nin deyimiyle; eksik olan kendinden,<br />

kamil olan kendine do¤ru hareket<br />

ederek özlerine varmak isterler. Onlar›n bu<br />

yolculuklar› tenezzül ederlerken, arkada<br />

b›rakt›klar› menzilleri teker teker geçerek ahadiyet<br />

mertebesine ulafl›ncaya kadar devam<br />

edecektir. Bu merhaleye vard›¤› zaman, zat›<br />

itibariyle Hak Teala’da fani olurlar. Bu merhaleye<br />

ulaflan bir kimse, Hak Teala d›fl›nda kalan<br />

di¤er varl›klar›n Hak Teala’yla olan irtibat›n›,<br />

insan›n tasavvurlar›yla insan aras›nda olan<br />

irtibat gibi oldu¤unu, bil ayan olarak<br />

müflahede edecektir. Yani insan›n tasavvurlar›,<br />

mutlak bir flekilde insana ba¤l› ve insan<br />

bir an onlara teveccüh etmezse, zihin sahifesinden<br />

silinip yok olaca¤› gibi; varl›klar›n da<br />

Allah’a olan ba¤l›l›klar› bu flekilde mutlak<br />

oldu¤unu ve Hak Teala bir onlara teveccüh<br />

etmezse, varl›k sahifesinden silinip yok<br />

olaca¤›n› bil ayan olarak müflahede eder.<br />

Yoksa, insan zat›n›n Hak Teala’da fena<br />

olmas›n›n anlam›, gerçekten yok olmak<br />

anlam›nda de¤ildir; zira yok olmak, eksikliktir.<br />

Fena makam› ise, en yüce makamd›r.<br />

Bir di¤er grup insanlar ise, varl›klar›n›n zahiri<br />

boyutuna afl›r› bir flekilde teveccüh ederek,<br />

as›llar›n› inkar eder ve as›llar›ndan yabanc›<br />

olan fleylere teveccüh ederek bilkuvve olarak<br />

sahip olduklar› ilahi s›fatlar› körüklerler. Baflka<br />

bir tabirle; bir grup insanlar, kendi teflrii mesi-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

rini tekvini mesirine uydurmaya çal›fl›rken; bir<br />

di¤er grup insanlar ise, kendi teflrii mesirlerini<br />

tekvini mesirlerine uydurmamakla yetinmeyip,<br />

kendi tekvini mesirlerini inkar ederek<br />

ona karfl› tav›r tak›n›rlar.<br />

As›l mebdelerine teveccüh edenler, teveccüh<br />

ettikleri ve ilahi emirlere imtisal,<br />

yasaklar›ndan kaç›nd›klar› oranda, kevsi nüzüli<br />

yolculu¤u s›ras›nda geçtikleri mertebeleri,<br />

birer birer katederek, tekrar geldikleri ilk mertebeye<br />

ulaflmalar› mümkündür. Muhammed<br />

fiucai flöyle diyor:<br />

“‹nsan, kendi asl›na dönüfl yol-<br />

culu¤unda ilk ve asli mertebesinden<br />

inerken geçti¤i menzil<br />

ve merhaleleri birer birer kateder;<br />

her menzilde varl›k alemlerinden<br />

birisinde konaklar ve<br />

do¤al olarak geri dönüfl<br />

esnas›nda, yani seyir menzilelerinden<br />

her birinde, bir alemi<br />

görüp idrak eder, birtak›m<br />

h a k i k a t l e re ve s›rlara ulafl›r.<br />

Sonuçta da, berzahlar› ve misal<br />

alemlerini geride b›rakmakla ve<br />

daha üst menzillere ulaflmakla<br />

misal üstü alemleri, bu alemlere<br />

iliflkin hakikat ve incelikleri<br />

s›ras›yla ve tedrici olarak görüp<br />

idrak eder ”.<br />

‹nsan dönüfl mesirinde, inifl<br />

mesirinde geçti¤i mertebeleri<br />

katedece¤i mertebeler<br />

oran›nda kemale ulafl›r.<br />

Dolay›s›yla, dönüfl mesirinde,<br />

tenezzül ederken geride<br />

b›rakt›¤› bütün mertebeleri<br />

k a t e d e rek, inifl mesirinin ilk<br />

mertebesi olan ahadiyet mertebesine<br />

ulaflan kimse, insan›<br />

k â m i l d i r. Baflka bir beyanla,<br />

teflrii ve tekvini kemalleri<br />

b i r l e fl t i ren bir kimse, insan›<br />

kâmildir. Bu ikisini birlefltirmeyen<br />

bir kimsenin insan› kâmil<br />

olmas› imkans›zd›r. Bu nedenle, Seyit Haydar<br />

Amuli flöyle yaz›yor: “‹nsan, Allah’›n ahlak›yla<br />

ahlaklan›p, O’nun s›fatlar›yla s›fatlanmad›¤›<br />

‹nsan, kendi asl›na<br />

dönüfl yolculu¤unda<br />

ilk ve asli mertebesinden<br />

inerken<br />

geçti¤i menzil ve<br />

merhaleleri birer<br />

birer kateder; her<br />

menzilde varl›k<br />

alemlerinden birisinde<br />

konaklar ve<br />

do¤al olarak geri<br />

dönüfl esnas›nda,<br />

yani seyir menzilelerinden<br />

her birinde,<br />

bir alemi görüp<br />

idrak eder, birtak›m<br />

hakikatlere ve<br />

s›rlara ulafl›r.<br />

23<br />

s ü rece, insan› kamil olamaz. (Zira)<br />

Peygamber’ (s.a.a) in söyledi¤i gibi: “Allah’›n<br />

ahlak›yla ahlaklan›n›z”. Her kim, Allah’›n<br />

ahlak›yla ahlaklan›r ve O’nun s›fatlar›yla s›fatlan›rsa,<br />

art›k yalan söylemez; bu, onun flan›na<br />

ve makam›na yak›flmaz. ” Allah’›n ahlak›yla<br />

ahlaklanmak, Allah’›n emirlerine imtisal,<br />

yasaklar›ndan kaç›nmak ile mümkündür.<br />

Peygamberinizin han›m› ve müminlerin validesi<br />

olan Aifle’den, peygamberimizin ahlak›<br />

hakk›nda sorulunca “onun ahlak› Kur’an’d›r”<br />

diye cevap verm i fl t i r.<br />

Görüldü¤ü gibi, bu aç›klamalar-<br />

dan teflrii kemal, tekvini kemal<br />

ile birlefltirilmedi¤i süre c e ,<br />

insan› kâmilin meydana gelmesi<br />

mümkün de¤ildir. Bu iki<br />

kemali birlefltiren bir kimse,<br />

ancak insan› kâmildir. Di¤er<br />

grup ise, as›l mesirinden<br />

sapm›fl ve asl›na ters olan bir<br />

mesire girdi¤i için, gitgide as›l<br />

hüviyetinden yabanc›laflmakla<br />

kalmay›p, asl›na dönen insanlara<br />

düflmanl›k yapar.<br />

‹nsanlar seçmifl olduklar›<br />

mesir ve bafllad›klar› teflrii yolculuk<br />

neticesinde farkl›<br />

varl›klara dönüflürler. Bu konuda<br />

Hasan Zade Amuli flöyle<br />

diyor: “Allah’›n ehli olan evliyalar;<br />

insan›n, insani, nefsani ve<br />

ruhani boyutu hakkinda flöyle<br />

diyorlar: “E¤er bir insan yiyiyor,<br />

yat›yor ve flehvani arzular›n›<br />

yerine getirmek ile meflgul ise,<br />

hayvand›r. E¤er bu üç ifl ile<br />

meflgul olmakla birlikte<br />

Allah’›n yarat›klar›na zarar da<br />

veriyor ise, y›rt›c› hayvan<br />

(sebuu)d›r. E¤er zikir edilen üç<br />

ifl ile meflgul olmakla birlikte<br />

Allah’›n kullar›na karfl› hilekâr,<br />

yalanc›, kand›r›c› ve verd i ¤ i<br />

a h i t l e re ba¤l› kalm›yor ise,<br />

fleytand›r. E¤er yemek, içmek ve flehvani<br />

arzular›n› yerine getirir y›rt›c›l›k ve fleytani<br />

s›fatlardan uzak insanlara zarar› yoktur ise,


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 24<br />

melektir. E¤er meleklik makam›yla birlikte<br />

varl›k alemlerinin hakikatlerini anlamak için<br />

Allah’a yönelmifl ise insand›r ”.<br />

Allah’›n evliyas› olanlar›n üstad› olan Hz.<br />

Ali’den flöyle nakledilmifltir: ‘’Yu k a r › d a k i<br />

varl›klar, maddelerden yüce, kuvve ve istidalardan<br />

aridirler. Rableri kendini onlarda tecelli<br />

etmifl, dolay›s›yla nuranidir ve parl›yorlar.<br />

Onlar›n hüviyetlerinde zuhur bulmufl,<br />

dolay›s›yla O’nun fiilleri onlarda tahakkuk<br />

bulur, dolay›s›yla nat›k (düflünür) nefse sahip<br />

insan› yarat›. (Bu insan) ilim ve<br />

amel ile tezkiyei nefis yaparsa,<br />

ilk varl›klara ve kendisinin illeti<br />

olan cevherlere dönüflür, kendi<br />

mizaçlar›n› itidal mesirinde<br />

koruyup kendi tabiat›na z›t<br />

olanlardan uzak kal›rsa, yedi<br />

göklere ortak olacakt›r’’ .<br />

Yap›lan aç›klamalard a n<br />

anlafl›ld›¤› gibi, dönüfl<br />

yolculu¤unda genel anlamda<br />

insanlar iki guruba ayr›lmaktad›rlar;<br />

bir grup bilkuvve olan<br />

kendinden, bilfiil olan kendine<br />

do¤ru hareket etmek halinded<br />

i r. Baflka bir tabirle; teflrii<br />

makam›n› tekvini makam›na<br />

u y d u rma çabas› içindedir.<br />

Di¤eri ise; kendisinde bilkuvve<br />

fleklinde bulunan ilahi s›fatlar›<br />

yok etme u¤rafl› içindedir.<br />

Baflka bir tabirle, teflrii<br />

makam›n› tekvini makam›na<br />

ters ve ayk›r› olan bir mesire<br />

ayarlam›fl ve yolculu¤unu<br />

devam ettirme halindedir. Her<br />

iki grup da, ald›klar› mesafeye<br />

göre, bir makama var›p, ona<br />

konacaklard›r. Dolay›s›yla her<br />

grup, katedecek makamlara<br />

g ö re s›n›flara ayr›lacakt›r.<br />

Birinci gruptan olup son merhaleye<br />

ulaflan, baflka bir tabirle<br />

birinci gruptan olup teflrii<br />

makam›n› yüzde yüz tekvini makam›na uydurup<br />

en yüce makam› olan ahadiyet mertebesine<br />

var›p oraya konan kimse, insan› kamildir.<br />

Hz. Ali’den<br />

flöyle nakledilmifltir:<br />

‘’Yukar›daki varl›klar,<br />

maddelerden yüce, kuvve<br />

ve istidalardan aridirler.<br />

Rableri kendini onlarda<br />

tecelli etmifl, dolay›s›yla<br />

nuranidir ve parl›yorlar.<br />

Onlar›n hüviyetlerinde<br />

zuhur bulmufl, dolay›s›yla<br />

O’nun fiilleri onlarda<br />

tahakkuk bulur, dolay›s›yla<br />

nat›k (düflünür) nefse sahip<br />

insan› yarat›. (Bu insan)<br />

ilim ve amel ile tezkiyei<br />

nefis yaparsa, ilk varl›klara<br />

ve kendisinin illeti olan<br />

cevherlere dönüflür, kendi<br />

mizaçlar›n› itidal mesirinde<br />

koruyup kendi tabiat›na z›t<br />

olanlardan uzak kal›rsa,<br />

yedi göklere ortak<br />

olacakt›r’’<br />

Di¤er insanlar, bu mertebenin alt›nda bulunan<br />

mertebelere göre, varl›k alemi içinde yerlerini<br />

al›rlar. ‹kinci gruptan olup kendisinde bilkuvve<br />

olan ilahi s›fatlar› yok eden, baflka bir tabirle<br />

tekvini makam›n› inkar ederek teflrii<br />

makam›n› yüzde yüz tekvini makam›na ters<br />

bir flekilde ayarlam›fl bir kimse, en alt mertebede<br />

yer al›r. Di¤erleri ise, bunun yukar›s›nda<br />

olan mertebelerde kal›rlar. Teflrii makam›n›<br />

yüzde yüz tekvini makam›na uydurup en yüce<br />

mertebeye ulaflan kimse, yani insan› kamil,<br />

as›llar›na teveccüh edip onun<br />

afla¤›s›nda kalanlar›n önderi ve<br />

i m a m › d › r. Tekvini makam›n›<br />

inkar ve sadece zahiri boyutunu<br />

görüp en alt mertebede yer<br />

alan kimse de, as›llar›na teveccüh<br />

etmeyip onun yukar›s›nda<br />

kalan insanlar›n önderi ve<br />

i m a m › d › r. Kur’an tabiriyle,<br />

birinci gruptan olan kamil<br />

insanlar hidayet imamlar›, eimmetül<br />

hüda, ikinci gruptan olup<br />

en alt mertebede yer alanlarda<br />

küfür imamlar› (eimmet’ülküfr)d›rlar.<br />

Yani as›llar›n› inkar<br />

edip insanlar› zahircili¤e davet<br />

ederler.<br />

Tefsiri el Mizan sahibi Allame<br />

Tabatabai, hakiki kemal ve<br />

insan›n hakiki kemali hakk›nda<br />

flöyle diyor: “Mümkün olan her<br />

varl›¤›n hakiki kemali, kendisinde<br />

fani oldu¤u fleydir.<br />

‹nsan›n hakiki kemali ise,<br />

bütün kay›tlardan mutlaklafl›p,<br />

mutlakl›kta fani olmas›d›r.<br />

‹nsan için bu kemal d›fl›nda<br />

baflka bir kemal flekli bulunmamaktad›r.<br />

Daha önceki burhanda<br />

aç›kland› ki; insan›n, kendi<br />

zat›n› müflahede etmesi asl›nda<br />

bütün hakikatlerini ve zat›n›n<br />

son hakikatini müflahede etmesi<br />

anlam›ndad›r. Gerçekten<br />

insan fani olacakt›r, dolay›s›yla fani oldu¤u<br />

halde kendini müflahede eder. ‹sterse insan›n<br />

hakikati, fani oldu¤u halde nefsini müflahede


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />

eder, de.<br />

Dolay›s›yla, insan›n hakiki kemali zatsal olarak<br />

kendi hakiki kemaline ulaflmas›d›r. Veya<br />

zat, s›fat ve fiil cihetiyle kendi kemaline<br />

ulaflmas›d›r. Bu zatsal, s›fatsal ve fiilsel olarak<br />

Hak Teala’da fani olmak anlam›ndad›r. (Yani<br />

zat›n›, s›fatlar›n› ve fiillerini Allah’a ait<br />

oldu¤unu müflahede eder, anlam›ndad›r). ‹flte<br />

bu merhale zatsal, isimsel ve fiilsel olan tevhid<br />

merhalesidir. Bu makam flundan ibarettir;<br />

insan bu müflahede neticesinde Allah’›n zat›,<br />

s›fat› ve fiili d›fl›nda baflka bir fleyin söz konusu<br />

olmad›¤›n› yakini bir flekilde anlar ”.<br />

Ayetullah Cevadi Amuli, fena makam›<br />

hakk›nda flöyle diyor: “‹nsan›n zati fenas›<br />

(zaten fena makam›na ulaflmak), zat› itibariyle<br />

insan yok olur, anlam›nda de¤ildir. Zira yok<br />

olmak; eksikliktir, kemal de¤ildir. Oysa<br />

insan›n vilayet derecesinin en yüce mertebesi,<br />

zati fenas›d›r. Zati fena, yani Allah’›n zat›<br />

d›fl›nda baflka zat›; ne kendini, ne s›fat›n›, ne<br />

fiilini; hatta kendi görmesini, irfan›n›, ihlâs›n›<br />

g ö rmemek anlam›ndad›r. Bu konuda ‹bni<br />

Sina flöyle diyor: ‘’‹rfan›, irfan için isteyen<br />

kimse, Allah’› ikilemifltir ”. ‹flte, fani olman›n<br />

hakiki manas› budur.<br />

Özet:<br />

‹nsan denen varl›¤›n hakikati, gerçeklikte<br />

Allah’›n ruhudur. Bu varl›k, varl›k âleminde iki<br />

yolculuk yapar. Onun birinci yolculu¤u,<br />

yukar›dan afla¤›ya do¤ru; ikinci yolculu¤u<br />

afla¤›dan yukar›ya do¤ru gerçekleflir. ‹nsan<br />

denen hakikat›n›n birinci yolculu¤u gerçekleflmeden<br />

önce vahidiyet mertebesinde ilahi<br />

s›fatlar fleklinde oldu¤u için, kendini görmez.<br />

Bu hakikat kendini görmek için, yukar›dan<br />

afla¤›ya do¤ru olan yolculu¤unu tecelliler<br />

fleklinde bafllar; kendini görebilecek mertebeye<br />

ininceye kadar tenezzül eder. Elbette bu<br />

hakikatin bu yolculu¤u, tekvini bir yolculuktur.<br />

Bu hakikat kendini görebilir mertebeye, yani<br />

madde âlemine, var›p orada zuhur etti¤i<br />

zaman, onun yukar›dan afla¤›ya do¤ru olan<br />

yolculu¤u duraklar. Biraz bu gerçeklik üzerinde<br />

insan düflündü¤ü zaman, bu hakikat geldi¤i<br />

yerden tekrar geri gitmesine hüküm eder.<br />

Zira, aksi durumda asl›ndan yabanc›lafl›r.<br />

25<br />

Ancak burada insanlar, genel itibariyle, iki<br />

gruba ayr›l›yor. Onlardan bir k›s›m insanlar,<br />

kendi ak›llar›ndan yararlanarak as›llar›na<br />

teveccüh eder ve kendi as›llar›na do¤ru geri<br />

dönmek istedikleri için kendi yolculuklar›n›<br />

as›llar›na uygun bir flekilde düzenlerler.<br />

Böylece bu kimselerin, afla¤›dan yukar›ya<br />

(as›llar›na) do¤ru yolculuklar› bafllam›fl olur.<br />

Baz›lar› da kendi zahiri boyutlar›na afl›r› bir<br />

flekilde teveccüh edip, zahiri boyutlar›n› ön<br />

plana ç›kararak, batini ve asli olan boyutlar›n›<br />

inkar ederler ve varl›k âlemini madde alemiyle<br />

s›n›rland›rd›lar. Böylece bu mertebeden<br />

sora kendi teflrii yolculuklar›n› kendi as›llar›na<br />

do¤ru bir istikamette de¤il, ona ters olan bir<br />

istikamete ayarlanm›fl bir yolculu¤a bafllam›fl<br />

oldular. Onlar bu yanl›fll›klar›n› bu âlemden<br />

sonraki âlemde fark edecekler, ancak, onlar›n<br />

bu fark ediflleri onlara bir yarar sa¤lamayacakt›r.<br />

Gaflete girmeyip kendi as›llar›na teveccüh<br />

edenlerin meselesini ak›l, gaflete girip kendi<br />

as›llar›na teveccüh edenlerin meselesini de<br />

cehle (nefse) benzetebiliriz. Belki benzemekten<br />

daha ileri giderek; birincisi akl›n kendisi,<br />

ikincisi cehl ve nefsin kendisidir, diyebiliriz.<br />

Nakledilmifltir ki, Allahu Teala akl› yaratt›ktan<br />

sonra, ona, git, dedi; gitti; gel, dedi, geldi.<br />

Dolay›s›yla Allah ona, senden daha hay›rl› bir<br />

varl›k yaratmad›m. Seni mükellef k›larak<br />

mükafatland›raca¤›m ve cezaland›raca¤›m.<br />

Hakeza, Allahu Teala, cehli (nefsi) yarat›ktan<br />

sonra, ona; git, dedi, gitti; gel, dedi, gelmedi<br />

. Buradaki git emri, tekvini ve inifl mesirini<br />

(kevsi nüzüliyi) ifade etmektedir. Gel emri ise,<br />

teflrii ve ç›k›fl mesirini (kevsi suudiyi) ifade<br />

etmektedir. Dolay›s›yla, baflta insan olmak<br />

üzere, bütün varl›k alemi git, gel emrinden<br />

ibarettir.<br />

Baflka bir beyanla konuyu özetlersek, flöyle<br />

diyoruz: Hak Teala insan› kamil vas›tas›yla<br />

gayb’ul guyub aleminden ç›k›p kendini insan›<br />

kamilde görmek istedi. Bu do¤rultuda insan›<br />

yaratt›. Bu insan, tekvini insan oldu¤u için,<br />

kemali de tekvinidir. ‹nsan›n as›l kemali, teflrii<br />

kemalinin tekvini kemaliyle birleflti¤i zaman<br />

has›l olabildi¤i için, Hak Teala: ‘’Ey insan,<br />

kendini görebilecek seviyeye yani madde ale-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 26<br />

mine in!’’ diye seslendi. ‹nsan, kendini görür<br />

seviyeye, yani dünya alemine indikten sonra,<br />

Allah ona: ‘’Ey insan, dön!’’ diye seslendi.<br />

Böylece insan›n teflrii yolculu¤u bafllad›.<br />

Allah’›n ‘gel’ emrine yüzde yüz kulak verenler,<br />

insan› kâmildir. Allah’›n ‘gel’ emrine kulak<br />

vermek, göndermifl oldu¤u kitaplara ki, bunlar›n<br />

sonuncusu Kur’an› Kerim’dir ,uymakt›r.<br />

Bunlar›n reel örnekleri peygamberler ve<br />

imamlard›r. Zira onlar, tekvini ile teflrii kemali<br />

birlefltirmifl kimselerdir. Peygamberlerin içerisinde<br />

de en kamili Hz Muhammeddir. Zira O,<br />

Hatemü’n Nebiyyin, yani hatemü meratib<br />

(bütün mertebeleri kateden)dir. Allah’›n ‘gel’<br />

emrine kulak vermeyenler, hakikatlerinden<br />

gitgide uzaklaflarak, yabanc›lafl›rlar. Bunlar›n<br />

reel örnekleri, peygamberlere düflmanl›k<br />

yapanlard›r. Bunlar›n bafl›nda ‹blis gelmektedir.<br />

Allah’tan, insan› kamilin takipçisi olanlar›n<br />

zümresinden k›lmas›n›, en derin duygular›mla<br />

temenni ederim.<br />

Dr. Said Rahimiyan, mebanii irfani nazari, s. 220.<br />

A. g. e., s. 220. dip not.<br />

Dr. Muhsin Cihangiri, Muhyiddin ‹bni Arabi, s. 437.<br />

Muhammed Emin Sad›ki Orzgani, insani kamil ez nigahi imam<br />

Homeyni, s. 14. Nesefi, insani kamil, s. 6.<br />

Dr. Muhsin Cihangiri, a.g.e. s. 441442.<br />

A.g.e. s. 243. al›nt›. flifa, ilahiyat. s. 291.<br />

A. g.e. s. 244245. al›nt›, flerhi mkas›t, flerhi mevak›f, esfar,<br />

temhid elkavaid. (özet)<br />

Kongrei milli allame seyit Haydar Amuli, irfani flii der endiflei<br />

Allame seyit Haydar Amuli, s. 9899.<br />

Seyit Kamal Haydari, nessu nusus der flerhi fususü’l hikem,<br />

far›sça tercümesi Muhammed R›za Cevzi, s. 343.<br />

Gerek kuranda gerekse irfan ve felsefe ›st›lah›nda tenezzül, bir<br />

hakikatin veya varl›¤›n kendi asli suretini yitirip bir afla¤›daki suretin,<br />

asli hakikati veya varl›¤›n yerine geçmesi anlam›nda de¤ildir.<br />

Bir hakikatin veya bir varl›¤›n kendi asli mertebesinden tenezzül<br />

etmesi, söz konusu bu hakikatin veya varl›¤›n asli hakikatinin as›l<br />

yerinde korunmakla birlikte bir alt mertebede tecelli etmesi<br />

anlam›ndad›r. bir hakikat veya varl›k daha alt bir mertebede tecelli<br />

etti¤inde onun ilk sureti ve asli mertebesi kendi yerinde korunmaktad›r.<br />

Ve ayni varl›k veya hakikat kendi asli mertebesinde iken ve<br />

kendi asli suretine sahip iken, ayni zamanda daha alt bir suret ve<br />

mertebede de tecelli etmektedir. (Muahammed ˚ucai, a.g. e., s. 32.<br />

Türkçesi, s. 39).<br />

(Anam 103 (Anam 91) (Ali ‹mran 28)<br />

Davud Kayseri, mukaddimei kayseri ala fususil hikem, 1. fas›l.<br />

Miratü’l ukul, c. 8. s. 146. “kitab eliman ve elküfr”, “bab<br />

eflflükr”, hadis no, 6.<br />

‹mam Humeyni, misbah elhidaye ila elhilafe ve elimame, 1. mis-<br />

bah.<br />

Nehcül balaga, birinci hutbe. Bu hutbenin bir bölümü Allah’›<br />

tan›tmayla ilgilidir. Ki bu bölümde Allah’›n zat merhalesine iflaret<br />

ederek insanlar bu merhaleyi tan›maktan aciz olduklar›n› vurgulamaktad›r.<br />

Allah›n zat›, mutlak vücuddur. Mutlak vücud<br />

s›n›rland›r›lmadan tan›nmas› imkans›zd›r. O’nun s›n›rland›rmak<br />

s›fatland›rmakla olur. S›fatland›r›lan merhale zatt›n afla¤›s›nda bulunan<br />

ahadiyet merhalesidir. ‹flte insanlar bu merhale ile irtibatl›d›rlar.<br />

Onun bu merhalesini onun s›fatlar›yla tan›rlar. Her bir varl›k onun<br />

bir s›fat›n›n tecelisidir ve o s›fat ile irtibatl›d›r. Varl›klar içerisinde<br />

insan denen varl›k kendinde gelifltirdi¤i s›fatlar oran›nda O’nu<br />

yans›t›r. Allaha yak›nlaflmak’ta Allah›n s›fatlar›n› kendinde toplamak<br />

anlam›ndad›r. ‹nsanlar Allah›n s›fatlar›yla Allah ile irtibata geçerler.<br />

O’nun cemal s›fatlar›n› kendin de gelifltiren insanlar O’nun cemali<br />

s›fatlarla, O’nun celal s›fatlar›n› kendinde gelifltirenler O’nun celal<br />

s›fatlar›yla irtibata geçerler. Allah›n her iki çeflit s›fatlar›n› kendinde<br />

gelifltirenler de O’nun bütün s›fatlar›yla irtibat içindedirler. En yüce<br />

mertebelere ulaflmak bu insanlara hast›r. peygamberler bunun reel<br />

örne¤idirler.<br />

Erresailu ettevhidiye, s. 9.<br />

Seyyid Celaletin Afltiyani, mukadimei misbah elhidaye ila elhilafe<br />

ve imame, s. 13.<br />

Tenezzül kelimesinin anlam› için 11. numaraya bkz.<br />

Kemaluddin Abdurrazak elKaflani, lataifül aa’lam fi iflarati elhli<br />

elilham, s. 246248.<br />

A,g,e, s. 168.<br />

Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai, nihayetül hikme, 11.<br />

merhale, 3. fas›l.<br />

A, g, e, 12. merhale dokuzuncu fas›l.<br />

Davud kayseri, mukaddime, flerh, Afltiyani, beflinci fasl.<br />

Allame Tabatabai, insan ez a¤az ta encam, (mebdeden maada<br />

insan), Farsça tercümesi, Sad›k Lar›cani, s. 9. intiflarati ezzehra.<br />

fiehid Mutahhari, insani kamil, kendinden kendine hareket<br />

etmek konusuna bkz.<br />

(Araf (7) 172)<br />

Muhammed Emin Sadiki Orzkani, insani kamil ez nigahi imam<br />

Humeyni ve arifani meselman, s. 3031. ‹bni Arabi, fusus elhikem,<br />

fassi ademi.<br />

Kayseri mukaddime, flerh seyit Celalettin Afltiyani, müesesei<br />

intiflarati emir kebir, Tahran, s. 219.<br />

A, g, e, s. 222.<br />

Muhammed ˚ucai, ne idik ne olduk ne olaca¤›z, tercümesi, Ali<br />

Eren, insan yay›nlar›, s. 219220. Farsça. s. 152. 152.<br />

Siyit Hayder Amuli, nasu ennusu der flerhi fusus elhikemi ibni<br />

Arabi, far›sça tercümesi Muhammed R›za Cevzi, intiflarati ruzane,<br />

s. 92.<br />

Hasan Hasanzade Amuli, mumiddul himem der flerhi fusu elhikem,<br />

s. 3031. saz›man çap ve intiflarat.<br />

((Allame Seyit Cafer Darabi Keflfi, tühfet elmuluk, s. 80 .<br />

Allame Tabatabai, risalet elvilaye, dördüncü fas›l.<br />

‹nsan fiil, s›fat ve zat olmak üzer üç merhalede fani olur. Fiilsel<br />

fenaya ulaflt›¤›nda Allah’›n fiilleri d›fl›nda baflka kimsenin fiillerini,<br />

s›fatsal fenaya ulaflt›¤›nda Allah›n s›fat ve isimleri d›fl›nda baflka<br />

kimsenin s›fatlar›n›, zatsal fenaya ulaflt›¤›nda hak taalan›n zat›<br />

d›fl›nda kalan baflka varl›klar› görmez veya bütün bunlar› itibari,<br />

mutlak ba¤›ml› ve onun mazhar› ve tecelliyatlar› olarak bil ayan<br />

olarak müflahede eder.<br />

Allame Tabatabai, risalet elvileye, farsça flerh ve tercime Sad›k<br />

Hasan Zade, neflri bahflay›fl, s. 66.<br />

Hat›rlat›yorum! tenezzülün anlam› için 11. numaraya bkz.<br />

Can Gürhan, Psikolojik Dan›flma Ve Rehberlik<br />

,Ankara,2002,S:15<br />

BuhlerSpiegelThomes "Ergenlik Dönemine Toplu Bak›fl",<br />

Ergenlik Psikolojisi, der. Dr. Bekir Onur, Ankara 1987, s. 88.<br />

ayr›ca: Jersild, Dr. Arthur, Gençlik Psikolojisi, Çev. N. Özgür, ‹st.<br />

1978. 3. Bask›. 1. Bölüm.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />

B‹RLEfi‹K ‹<strong>SLAM</strong><br />

<strong>CUMHUR</strong>‹YETLER‹<br />

‹smail Sayyad<br />

27<br />

Günümüz ileri gelen düflünürlerinin<br />

birço¤u, maneviyat ve dine yöneliflin günbegün<br />

artmaya bafllad›¤› ça¤›m›z› “‹mam<br />

Humeyni Ça¤›” olarak adland›rm›fllard›r. Bu<br />

ça¤da, ‹mam Humeyni’nin önderli¤inde<br />

gerçekleflen ‹slam ‹nk›lab›’n›n zaferiyle birlikte,<br />

Tevhid bayra¤›n›n bütün dünya<br />

semalar›nda dalgaland›r›laca¤› bir süre ç<br />

bafllam›flt›r.<br />

Bu ink›lab›n ‹ran’daki zaferinin tarihsel arka<br />

plan›; sosyal-siyasal zemini ve akidevi temelleri<br />

bir çok araflt›rmac› taraf›ndan mutalaaya<br />

tabi tutulmufl, etrafl›ca incelenmifltir.<br />

Anlafl›lmal› ki, bu araflt›rmalar›n alan›n›<br />

geniflletmek ve daha derin çözümlemelerle<br />

konuyu ele almak, özellikle ‹slam dünyas›n›n<br />

karanl›k girdaplara giriftar oldu¤u, basiretlerin<br />

köreldi¤i günümüzde büyük öneme haizdir.<br />

Bu do¤rultuda at›lacak ilk ad›mlardan biri,<br />

hiç kuflkusuz, ‹slam ‹nk›lab›’n›n en önemli<br />

rüknü olan önderli¤inin tan›nmas›d›r. ‹mam<br />

Humeyni’nin ilmi kariyeri, irfani düflünce ve<br />

manevi kiflili¤iyle ‹slam tarihinde ender rastlanan<br />

kifliliklerden biri oldu¤u, bu sahalarda söz<br />

sahibi olan hiçkimsenin inkar edemeyece¤i<br />

bir gerçekliktir. Ancak tabii olarak, ad›n›n<br />

tarihin tan›k oldu¤u en büyük ink›laplar›ndan<br />

biriyle an›l›yor olmas›, O’nun “siyasi”<br />

kiflili¤inin ön plana ç›kmas›na zemin<br />

haz›rlam›fl, daha çok bu alandaki düflünce ve<br />

prati¤iyle dikkatleri celbetmifltir.<br />

Biz bu çal›flmada, ‹slam ümmetinin bu gün<br />

için yüzyüze bulundu¤u koflullar› da göz önünde<br />

bulundurarak, ‹mam’›n siyasi düflüncesini<br />

ana hatlar›yla tan›maya çal›flacak, önemine<br />

binaen “‹slami Vahdet” ve “Müslümanlar›n<br />

Birli¤i” konusunun bu düflüncedeki yeri ve<br />

önemini inceleyece¤iz.<br />

‹mam’›n siyasi çizgisinin en belirgin hatt› ve<br />

en çok vurguda bulundu¤u nokta, ‘’‹slam<br />

Dünyas›’n›n Birli¤i ideali’’dir. Bu hedefe giden<br />

yolda ise ilk at›lacak ad›m, ‹slami Vahdet’tir.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />

28<br />

‹mam, ‹nk›lab’›n zaferinden y›llar önce “‹slam’da<br />

Devlet” teorisini aç›klad›¤› “Velayet-i<br />

Fakih” kitab›nda ‹slami Vahdet’in ancak ve<br />

ancak bir ‹slam Devletinin tesisiyle<br />

gerçekleflebilece¤ini belirtir. ‹lahi-Siyasi vasiyetnamesinde<br />

ise, bir sonraki ad›m›n “Birleflik<br />

‹slam Cumhuriyetleri” hedefine yönelmek<br />

oldu¤unu bütün dünya müslümanlar›na<br />

hat›rlat›r. Bu do¤rultuda bir ça¤r›da daha<br />

bulunur: “Dünya Mustaz’aflar Örgütü”. Bir<br />

çok konuflmas›nda bu ad alt›nda bir örgütlenmenin<br />

gereklili¤inden bahseder. Bu<br />

çal›flmam›zda, ‹mam’›n konumuzla ilgili sözlerinden<br />

özet bir derleme sunmaya<br />

çal›flaca¤›z:<br />

‹mam Humeyni’nin inanç ve amel<br />

dünyas›n›n ana mihveri ve odak noktas›,<br />

Allah için yaflamak ve ödev bilincidir. ‹mam,<br />

daha çok genç bir yaflta ve ink›labi kiflili¤inin<br />

yeni yeni flekillenmeye bafllad›¤› y›llard a ,<br />

ink›lab tarihinin en eski belgesi<br />

diyebilece¤imiz bir yaz›s›nda, bir insan›n her<br />

iki dünya saadetinin “Sadece Allah için<br />

Yaflamak” ilkesine ba¤l›l›ktan geçti¤ini ve<br />

dünya müslümanlar›n›n bütün problemlerinin<br />

bireysel ç›karlar ve nefsani arzular›n tuza¤›na<br />

kap›lmaktan kaynakland›¤›n› dile getirir.<br />

‹mam, ‹slam mektebinin en temel ö¤elerinden<br />

olan “Vahdet” kavram›na sürekli vurguda<br />

bulunur: “‹slam mektebini çok iyi ö¤renmeliyiz.<br />

‹slam, bütün inananlar›, nerede olurlarsa<br />

olsunlar bütün müminleri kardefl bilir:<br />

‘Allah’›n ipine s›ms›k› sar›l›n›z,ayr›l›¤a<br />

düflmeyiniz’ der. Baflka bir yerd e y s e :<br />

‘Birbirinizle çekiflmeyiniz, aksi takdird e<br />

da¤›l›r paramparça olursunuz’ diye buyurur.<br />

Müslümanlar, ancak bu ilahi ça¤r›ya kulak<br />

v e rdikleri zaman, süper güçlerin<br />

boyunduru¤undan ve bafllar›ndaki fasit yönetimlerin<br />

k›skac›ndan kurtulabilirler...”<br />

‹mam›n müslümanlar›n birli¤i ülküsünün<br />

tahakkuku için ortaya koydu¤u bir projeden<br />

sözedebilir miyiz? Evet; ‹mam, ‘Velayet-i<br />

Fakih’ kitab›nda bu konuyu ayd›nlat›r. ‹lk önce<br />

dünya emperyalizminin ‹slam dünyas›ndaki<br />

planlar›n› deflifre eder ve müslümanlar›n<br />

bafl›na musallat olmufl kukla yönetimlerin<br />

bozuk ve çarp›k yap›lar›na de¤inir, daha sonra<br />

bu ç›kmaz›n ancak güçlü bir siyasi donan›m<br />

ve ink›labi bir ç›k›flla afl›labilece¤ini belirtir ve<br />

bütün ‹slam ülkelerinde gerçekleflecek bu<br />

ink›lab›n dünyan›n bütün bölgelerine<br />

yayg›nlaflt›r›lmas› gerekti¤ini vurg u l a r. Bu<br />

do¤rultuda müslüman halklar›n, özelliklede<br />

‹slam ulemas›n›n üstlenecekleri misyonun<br />

önemine dikkat çeker. ‹mam, kendisi bilfiil bu<br />

do¤rultuda hareket etmifltir. 1969 y›l›nda<br />

Irak’ta vermifl oldu¤u f›k›h derslerinden derlenen<br />

sözkonusu kitapta flöyle der: “Hem ak›l<br />

hemde fleriat hükmeder ki; ‹slam dünyas›na<br />

musallat olmufl ‹slam d›fl› ve ‹slam karfl›t›<br />

yönetimlerin, ifli bu flekilde devam ettirmeleri<br />

karfl›s›nda sessiz kalmamal›y›z. Bu sözümüzün<br />

apaç›k gerekçeleri vard›r; En baflta ‹slam d›fl›<br />

siyasi düzenlerin ifl bafl›nda olmalar›, ‹slam›n<br />

siyasi program›n›n ifllevsiz kalmas› demektir.<br />

Dahas›, bu düzenler flirk düzenleridir. Bu,<br />

ta¤utlar›n hakimiyeti demektir ve bizler müslümanl›¤›m›z›n<br />

bir gere¤i olarak hayat›m›zdaki<br />

bütün flirk unsurlar›n› temizlemek ve ortadan<br />

kald›rmakla yükümlüyüz. Bu, fert fert bütün<br />

müslümanlar›n yerine getirmeleri gereken bir<br />

vazife ve ‹slam’›n siyasi bir ink›labla yeniden<br />

hakimiyeti yolunda at›lmas› gereken bir ilk<br />

ad›md›r.” Konunun devam›nda ise; ‹slam<br />

Yurdunun sömürgeciler eliyle, diktatör yöneticiler<br />

ve sat›l›k siyasetçilerin deste¤iyle, özellikle<br />

I. Dünya Savafl›ndan sonra bölünüp parçaland›¤›<br />

ve küçük küçük devletçiklerin<br />

yarat›ld›¤› bir süreçten sonra, sömürgeciler<br />

taraf›ndan atanm›fl memurlar ve uflaklar›n<br />

yönetimine devredildi¤i gerçe¤ini dile getirdikten<br />

sonra flöyle der: “ Bütün islam ümmetinin<br />

vahdetini sa¤lamak ve sömürgecilerin ve<br />

yerli uflaklar›n›n ifl¤ali alt›ndaki ‹slam yurdunu<br />

özgürlefltirmenin tek yolu, bir ‹slam devletinin<br />

teflkilidir. Çünkü; müslüman halklar›n vahdeti<br />

ve özgürlüklerine kavuflabilmeleri, ancak ve<br />

ancak zalim ve kukla yönetimlerin alafla¤›<br />

edilmeleri ve adil bir ‹slam devletinin hakimiyeti<br />

ile mümkündür. Bir ‹slam Devletinin<br />

varl›¤›, müslümanlar›n düzen ve birliklerinin<br />

korunmas› aç›s›ndan zorunludur.<br />

Hz.Fatma’n›n bir hutbelerinde buyurduklar›<br />

gibi: ‘‹mamet,düzen ve dirli¤in muhafazas› ve<br />

müslümanlar aras›ndaki ayr›l›klar›n birli¤e


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />

dönüflebilmesi için gereklidir’...”<br />

‹mam, ink›labi ç›k›fl›n›n bafllar›nda ulemadan<br />

bir grupla birlikte kaleme ald›¤› bir mektubunda<br />

flöyle der: “Biz, ‹slam›n belirlemifl oldu¤u<br />

program do¤rultusunda, ‹slam ümmetinin birlik<br />

ve beraberli¤ini hedeflemifl bulunuyoruz.<br />

Amac›m›z ‹slam yurdunun birli¤idir. Bu çerçevede<br />

yeryüzündeki her mezhepten bütün<br />

müslümanlar› kardefl biliriz...”<br />

Bu görüfllerin gündeme getirildi¤i dönemlerde<br />

bir çok kesim, bu cümleden olarak baz›<br />

dindar kesimler, ‹mam’a karfl›<br />

ç›kar ve “Biz, ‹slam’› ve adaleti<br />

bütün yeryüzünde hakim<br />

k›labilecek bir güce sahip<br />

de¤iliz. Bu sorumluluk bizi aflar;<br />

haliyle, kimse bizi sorumlu tutamaz!<br />

” derler. ‹mam, bu tür<br />

sözlere flöyle karfl›l›k verir: “<br />

‹slam’›n belirlemifl oldu¤u hedef<br />

l e re do¤ru yürürken<br />

karfl›laflaca¤›m›z sorunlar, ertelemeler<br />

ve gecikmeler bizi<br />

temel ilkelerimizden vazgeçirmemeli.<br />

Bizler, hepimiz görevlerimizi<br />

yerine getirm e k l e<br />

yükümlüyüz; sonuca/zafere<br />

ulaflmakla de¤il ! Hiçbir<br />

Peygamber ya da Masum<br />

‹mam, sadece kendi<br />

yaflad›klar› zaman ve mekanlarda<br />

sonuca ulaflmakla yükümlü<br />

olsalard›, hiçbir flekilde kendi<br />

pratik olanaklar›n› aflan alanlara<br />

aç›lmaz ve bu sahada<br />

konuflmazlard›. Dünyevi hayatlar›nda<br />

tahakkuk ettiremeyecekleri<br />

genel ve uzun vadeli hedeflerden<br />

bahsetmezlerdi...”<br />

‹mam, ‹slam ‹nk›lab›’n›n zaferinden sonrada<br />

takip etti¤i hedef gere¤i, ink›lab›n ‹ran<br />

s›n›rlar›n›n d›fl›na tafl›r›lmas› ve müslüman<br />

halklar›n uyan›fl› için büyük çabalar sarfetti.<br />

Bu do¤rultuda flöyle der: “Ben aç›kça ilan<br />

ediyorum ki; ‹ran ‹slam Cumhuriyeti var<br />

gücüyle yeryüzündeki tüm müslümanlar›n<br />

‹slami kimliklerinin yeniden ihyas› için<br />

yat›r›mda bulunacakt›r. Dünya<br />

“‹slam ad›na gerçekleflen<br />

bir hareket<br />

s›n›rlanamaz ; de¤il<br />

sadece bir ülke,<br />

hatta ‹slam<br />

dünyas›yla bile s›n›rl›<br />

tutulamaz. ‹slami<br />

hareket,<br />

Peygamberlerin<br />

öncülü¤ünü<br />

yapt›klar› evrensel<br />

bir hareketin<br />

idamesidir.<br />

29<br />

müslümanlar›n›n bütün yeryüzünde iktidar<br />

olabilme yolunda takip edecekleri temel ilkelerden<br />

vazgeçmelerini ve güç sahiplerinin,<br />

makam ve para sevdal›lar›n›n entrikalar›<br />

önünde e¤ilmelerini gerektirecek hiçbir neden<br />

göremiyorum...” ‹slam ink›lab›n›n zaferinden<br />

yaklafl›k bir y›l sonra bir konuflmas›nda, ‹slami<br />

mahiyeti olan bir ink›lab›n, bir ülke s›n›rlar›<br />

içerisine hapsedilemeyece¤ini dile getirir:<br />

“‹slam ad›na gerçekleflen bir hareket s›n›rlanamaz<br />

; de¤il sadece bir ülke, hatta ‹slam<br />

dünyas›yla bile s›n›rl› tutulamaz.<br />

‹slami hare k e t ,<br />

Peygamberlerin öncülü¤ünü<br />

yapt›klar› evrensel bir hareketin<br />

idamesidir. Peygamberlerin<br />

davalar› bölgesel de¤ildi. ‹slam<br />

Peygamberi Hicazl›’yd›, ancak<br />

ça¤r›s› Hicaz’la s›n›rl›, oraya<br />

has de¤ildi. Bütün dünyaya seslenen<br />

bir ça¤r›yd›...”<br />

‹nk›lab’›n 1.zafer y›ldönümünde<br />

ise flöyle der: “Biz<br />

ink›lab›m›z› bütün dünyaya<br />

ihraç edece¤iz. Çünkü<br />

‹nk›lab›m›z ‹slami’dir. La ilahe<br />

illallah Muhammed -ur<br />

Resulullah fliar› ,bütün dünyada<br />

yank›lan›ncaya kadar bu mücadele<br />

devam<br />

e d e c e k t i r.Dünyan›n herhangi<br />

bir yerinde, dünya istikbar›na<br />

karfl› mücadele varoldukça biz<br />

de varolaca¤›z...”<br />

‹mam, de¤iflik zaman ve<br />

münasebetlerde yapm›fl oldu¤u<br />

konuflmalar›nda ‹nk›lab›n<br />

bütün yeryüzünde<br />

yayg›nlaflt›r›lmas› ve müstekbirler karfl›s›nda<br />

tüm dünya mustaz’aflar›n›n desteklenmesi<br />

hususuna vurguda bulunur: “E¤er biz, eli kolu<br />

ba¤l› oturacak olursak, kesinlikle yokoluruz.<br />

Süper güçler ve bütün güç odaklar›yla hesaplaflmam›z›<br />

aç›ktan a盤a yapmal› ve bir an<br />

önce sonuca ulaflmal›y›z. Onlara , bütün<br />

s›k›nt›lar›m›za ra¤men mektebi ve ilkeli bir<br />

durufla sahip oldu¤umuzu göstermeliyiz...”<br />

Yukar›da da de¤indi¤imiz üzere, ‹mam’›n


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri 30<br />

uzun vadede gözönünde bulundurdu¤u hedef,<br />

bütün müslümanlar› çat›s› alt›nda birlefltirecek<br />

bir ‹slam Devleti’nin teflkilidir. Bu do¤rultuda<br />

en büyük sorumlulu¤u müslüman milletlerin<br />

tafl›mas› gerekti¤ini savunur. ‹mam, ‹nk›lab’dan<br />

sonraki ilk aylarda müslüman halklara<br />

flöyle seslenir: “Ben, ecnebilerin propaganda<br />

ve büyük çal›flmalar› sonucu birbirlerinden<br />

ayr›lm›fl ve karfl› karfl›ya konuflland›r›lm›fl müslüman<br />

milletler kendilerine gelir; elele verir,<br />

büyük bir ‹slami devlet, Lailahe illallah bayra¤›<br />

alt›nda birleflik bir güç meydana<br />

getirirler ve bu güç tüm dünyaya<br />

galip gelir ümidini<br />

tafl›yorum...”<br />

‹lahi-siyasi vasiyetnamesinde<br />

ise, bütün dünya müslümanlar›na<br />

ve mustaz’af halklara<br />

hitaben; k›yama kalk›flmalar›n›,<br />

ink›labi bir ç›k›fl yapmalar›n› ve<br />

aç›ktan a盤a özgür ve ba¤›ms›z<br />

c u m h u r i y e t l e rden müteflekkil<br />

bir ‹slam Devletinin kurulmas›<br />

hedefine do¤ru hareket etmelerini<br />

ister: “Benim bütün müslüman<br />

ve mustaz’af halklara<br />

vasiyetim; yerlerinizde oturup<br />

ülkelerinizdeki iktidar sahiplerinin<br />

veya yabanc› güçlerin,<br />

kendiliklerinden gelip sizlere<br />

ba¤›ms›zl›k ve özgürlük<br />

arma¤an›n› takdim edeceklerini<br />

beklemeyiniz. Hem biz hem de<br />

sizler, flu son yüzy›l içerisinde, dünyadaki<br />

büyük ve sömürgeci güçlerin ‹slam ülkelerine<br />

ve di¤er baz› küçük ülkelere ad›m ad›m yol<br />

bulmaya çal›flt›klar› bu süre zarf›nda, kendi<br />

gözlerimizle görmüfl veya muteber tarihi kayn<br />

a k l a rdan ö¤renmiflizdir ki; bu ülkelerd e<br />

hükümet süren hiçbir devlet kendi halklar›n›n<br />

ba¤›ms›zl›k, özgürlük ve refahlar› için hiç bir<br />

fley yapmam›fl ve yapmayacaklard›r da !... Siz<br />

ey dünya mustazaflar›, ey müslüman ülkeler!<br />

Ayaklan›n›z, haklar›n›z› difllerinizle,<br />

t›rnaklar›n›zla söküp al›n›z! Süper güçlerin ve<br />

onlar›n yardakç›lar›n›n yapmakta olduklar›<br />

gürültülü pro p a g a n d a l a rdan korkmay›n›z !<br />

Emek ve al›nterinizi düflmanlar›n›za ve ‹slam<br />

Biz defalard›r<br />

tekrarlar dururuz ki;<br />

‹srail, flu fitne kazan›<br />

Kudüsle yetinmeyecektir.<br />

F›rsat verilecek<br />

olsa bütün ‹slam<br />

alemi tehlikenin<br />

kuca¤›na düflecektir.<br />

düflmanlar›na peflkefl çeken cinayet sürüsü<br />

yöneticilerinizi ülkelerinizden kovunuz. Ülke<br />

için emek vermifl s›n›flar olarak yönetimi ele<br />

geçiriniz...Özgür ve ba¤›ms›z cumhuriyetlerden<br />

müteflekkil bir ‹slam Devletine do¤ru<br />

hareket ediniz. Bu devletin teflkiliyle bütün<br />

dünya müstekbirlerine diz çöktürür, bütün<br />

mustaz’aflar› yeryüzünün öncüleri ve varisleri<br />

k›lars›n›z! Allah’›n vaadi olan o günlere<br />

eriflmek ümidiyle!...”<br />

‹mam, bu hedefe do¤ru somut ad›mlar atabilmek<br />

için, bir çok kez<br />

“Mustaz’aflar Örg ü t ü / P a r t i s i ”<br />

ad› alt›nda evrensel düzeyde bir<br />

teflkilatlanman›n gere k l i l i ¤ i n e<br />

d e ¤ i n i r.1979 Kudüs Günü<br />

münasebetiyle; dünya müslümanlar›n›n<br />

Kudüs iflgalcisi siyonist<br />

rejime karfl› dayan›flma<br />

günü olarak tan›mlad›¤› bu<br />

günde, flöyle der: “Kudüs<br />

Günü, ‹slami bir gündür.<br />

Müslümanlar›n yekpare bir<br />

h a reket sergileyecekleri bir<br />

g ü n d ü r. Bu günün, dünya<br />

çap›nda ‘Mustazaflar Örgütü’<br />

ad› alt›nda bir teflkilatlanma<br />

giriflimi için bir ilk ad›m<br />

olmas›n› ümit ediyorum... Ben,<br />

bütün dünya mustaz’aflar›n›n<br />

elele verecekleri böyle bir<br />

oluflumla, mazlum halklar›n<br />

yüzyüze bulunduklar› bütün<br />

sorunlar›n hallolunaca¤›na inan›yorum... Biz<br />

defalard›r tekrarlar dururuz ki; ‹srail, flu fitne<br />

kazan› Kudüsle yetinmeyecektir. F›rsat verilecek<br />

olsa bütün ‹slam alemi tehlikenin<br />

kuca¤›na düflecektir. Geçmifl hatalar telafi<br />

edilmeli, Müslüman halklar elele vermeli, bir<br />

birlik oluflturmal›; cani Amerika ve onun<br />

beslemesi fesat yuvas› ‹srailin bafl›n› çekti¤i<br />

dünya istikbar›na karfl› ‘Mustazaflar Örgütü’<br />

ad› alt›nda teflkilatlanmal›d›rlar.<br />

‹mam, islam ülkelerindeki yönetimlerin<br />

kendilerine gelmeleri, özlerine dönere k<br />

‹slam›n ça¤r›s›na kulak vermeleri ve kendi<br />

aralar›nda bir güç oluflturmalar› do¤rultusunda<br />

büyük çabalar sarfetmifl ancak ne yaz›k ki,


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />

O’da Seyyit Cemalettin gibi elle tutulur bir<br />

sonuç alamam›flt›r. Bu yüzden daha çok halklar›<br />

muhatap alm›flt›r: “Müslümanlar›n bütün<br />

s›k›nt›lar›n›n kayna¤› flu ihtilaflar ve<br />

ayr›l›klard›r.Biz yirmi y›la yak›n bir zamand›r<br />

hep tavsiyelerde bulunduk, konufltuk, yazd›k,<br />

ça¤r›da bulunduk. ‹slam ülkelerinin bafllar›n›<br />

birlik ve beraberli¤e ça¤›rd›k. Ama ne yaz›k<br />

ki, bu güne kadar olumlu bir cevap<br />

alamad›k...” M›s›rl› meflhur yazar<br />

M.Hasaneyn Heykel’le yapm›fl oldu¤u bir<br />

röportajda ise flöyle der: “Bizim<br />

en büyük arzumuz di¤er milletlerinde<br />

bu yolda bize kat›lmalar›d›r.<br />

‹slam›n buyurdu¤u üzere<br />

müslümanlar kard e fl t i r l e r. Ne<br />

varki, benim art›k devletlerden<br />

bir beklentim yok... Halklara<br />

gelince, ben ümitliyim...”<br />

‹mam, ‹slam ‹nk›lab›’yla birlikte<br />

müslümanlar›n siyasi boyutta<br />

bir birlik oluflturabilmeleri için<br />

bir model oluflturm a y a<br />

çal›fl›rken, ayn› zamanda mezhepler<br />

aras› özelliklede fiia ve<br />

Ehl-i Sünnet aras›nda bir<br />

yak›nlaflman›n gere k l i l i ¤ i n e<br />

sürekli vurguda bulunur ve bu<br />

iki mezhep aras›ndaki ihtilaflar›n,<br />

milletler aras›ndaki<br />

ayr›l›klardan daha az tehlikeli<br />

say›lamayaca¤›na inan›r:<br />

“Milliyetçilikten daha tehlikeli<br />

olan, Ehli Sünnet ve-l Cemaat<br />

ve ˚ia aras›nda ihtilaf yaratmak,<br />

k›flk›rt›c› ve müslüman<br />

kardefller aras›nda düflmanl›k<br />

zemini yaratacak propagandalar<br />

yapmakt›r...” Ayn› flekilde<br />

Ehl-i Sünnet’e mensup bir<br />

toplulu¤a hitaben yapm›fl<br />

oldu¤u bir konuflmas›nda :<br />

“Benim özellikle belirtmek istedi¤im<br />

mesele flu: Sünni<br />

kardefllerimiz, bizimle kendileri<br />

aras›na bir fark koyman›n ‹slam’la<br />

ba¤daflaca¤›n› zannetmesinler. Nas›l ki,<br />

sizde dört mezhep varsa ve nas›l ki , flu ya da<br />

‹mam Humeyni’nin<br />

ilk harc›n›<br />

yo¤urdu¤u ‹slam<br />

Cumhuriyeti<br />

Anayasas›’n›n 11.<br />

Maddesinde bu<br />

husus flöyle tescil<br />

olunur : “Gerçek flu<br />

ki, sizin bu ümmetiniz<br />

tek bir ümmettir.<br />

Ben de sizin<br />

Rabbinizim, öyleyse<br />

bana ibadet ediniz.“<br />

(Enbiya 92)<br />

ayeti celilesinde<br />

beyan olundu¤u<br />

üzere, bütün müslümanlar<br />

tek bir<br />

ümmetin<br />

bireyleridirler.<br />

31<br />

bu mezhep iki ayr› mezhep say›lmalar›na<br />

ra¤men kardefl say›l›yorlarsa, ˚ia da beflinci<br />

mezhep say›ls›n ! Arada düflmanl›k yok, hepsi<br />

kardefl, hepsi müslüman, hepsi Ehl-i Kur’an<br />

ve Resul-i Ekrem’in takipçisi!...”<br />

Konuyu özetlemek gerekirse; ‹mam, büyük<br />

bir ‹slam Devletinin gereklili¤ine sa¤lam bir<br />

inanç ve ‹slam dünyas›n›n birli¤ine yönelik<br />

ciddi bir duyarl›l›k tafl›yordu. Bu inanç ve duyarl›l›kla,<br />

mevcut ülkelerin ulusal ve jeopolitik<br />

flartlar›n›da göz önünde bulundurarak bir kaç<br />

aflamal› bir süreç öngörür ve<br />

kendine özgü realist bir<br />

yaklafl›mla çok boyutlu bir<br />

proje ortaya koyar.<br />

‹mam Humeyni’nin ilk<br />

h a rc›n› yo¤urdu¤u ‹slam<br />

Cumhuriyeti Anayasas›’n›n 11.<br />

Maddesinde bu husus flöyle<br />

tescil olunur : “Gerçek flu ki,<br />

sizin bu ümmetiniz tek bir<br />

ü m m e t t i r. Ben de sizin<br />

Rabbinizim, öyleyse bana ibadet<br />

ediniz.“ (Enbiya 92) ayeti<br />

celilesinde beyan olundu¤u<br />

üzere, bütün müslümanlar tek<br />

bir ümmetin bire y l e r i d i r l e r.<br />

‹slam Cumhuriyeti Devleti,<br />

temel siyasi stratejilerini müslüman<br />

halklar›n birlik ve beraberliklerini<br />

temel alarak belirlemeli,<br />

‹slam Dünyas›’n›n siyasi,ekonomik<br />

ve kültürel tüm alanlarda<br />

vahdet içerisinde olmas›<br />

hedefine yönelik ad›m<br />

atmal›d›r.”<br />

‹slam Cumhuriyetinde,<br />

‹mam›n hedefledi¤i idealler<br />

do¤rultusunda ne kadar yol<br />

al›nd›¤› ve hangi ad›mlar›n<br />

at›ld›¤› konusuna gelince, bu<br />

bafll› bafl›na bir araflt›rma konusu<br />

olabilir. Ancak, bu çerçevede<br />

özetle flu hususlara<br />

de¤inebiliriz:<br />

-Tüm müslümanlar›n Filistin<br />

meselesine sahip ç›kmalar› ve<br />

bu gayeyle biraraya gelmeleri için Ramazan


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri 32<br />

ay›n›n son cumas›n›n ‘Kudüs Günü’ olarak<br />

belirlenmesi,<br />

-Vahdet Haftas› etkinlikleri,<br />

-Hacc’›n siyasi boyutunun ön plana<br />

ç›kar›lmas›,<br />

-Siyasi-Kültürel faaliyetler,<br />

-Uluslararas› Mezhepleri Ya k › n l a fl t › rm a<br />

Birli¤i’nin tesisi (1989).<br />

Ancak hat›rlatmak gerekir ki; ‹slam’›n ruhundan<br />

ç›karsanan bu yüce idealler, dünya istikbar›n›n<br />

yan› s›ra, iç cephelerde de büyük<br />

manialarla yüzyüzedir. Bu yüzden, ‹slam<br />

Devleti, üzerine düflen sorumluluklar›n bilincinde<br />

olarak hareket etmeli, dünya müslümanlar›<br />

da bu konuda, herzamandan daha<br />

çok uyan›k ve duyarl› olmal›d›rlar.<br />

KAYNAKÇA<br />

Velayet-i Fakih,‹mam Humeyni<br />

Sahife-i Nur<br />

‹lahi-Siyasi Vasiyetname<br />

Asr-e ‹mam Humeyni, Mir Ahmet R›za<br />

Haceti<br />

‹mam Humeyni ve K›raet-i Nevin ez ‹slam,<br />

Zehra Rahneverd<br />

‹mam Humeyni ve ‹hya-e tefekkür-e ‹slami,<br />

Seyyit Cevat Vara’i<br />

Vahdet ez Didgah-e ‹mam (Tebyan 15)<br />

Sudur-e ‹nkk›lab ez Didgah-e ‹mam (Tebyan<br />

6)<br />

Cihan-e ‹slam ez Didgah-e ‹mam<br />

(Tebyan 19)<br />

‹mam Ali (a.s) buyuruyor:<br />

Ey insanlar Dünya yurdu<br />

geçifl yolu, ahiret yurdu ise<br />

karar k›lacak yurttur.<br />

Dünyadan ahiretiniz için<br />

az›k al›n. S›rlar›n›z› bilenin<br />

yan›nda perdelerinizi<br />

y›rtmay›n.<br />

Kalbiliz bedeninizden<br />

ç›kmadan önce, dünyay›<br />

kalbinizden ç›kar›n.<br />

Burada s›nanacaks›n›z,<br />

ama baflka bir yer için<br />

yarat›ld›n›z. Bir kimse<br />

öldü¤ünde insanlar “ne<br />

b›rakt›?”, melekler ise “ne<br />

haz›rlad›” diye sorarlar.<br />

Allah babalar›n›z›<br />

ba¤›fllas›n Sonradan alacakl›<br />

duruma düflmek için<br />

önceden bir miktar gönderin,<br />

tümünü geride b›rak›p<br />

sorumlu duruma<br />

düflmeyin.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />

D‹N VE B‹L‹M<br />

‹brahim K›z›lyer<br />

33<br />

Bilimsel Aç›dan Din Hakk›nda Araflt›rma<br />

Yapmak Ne Kadar Do¤rudur?<br />

Din hususunda herhangi bir araflt›rmaya<br />

girip, dinsel kavramlar›n ret veya kabulünden<br />

önce çözülmesi gereken di¤er bir sorun da,<br />

bu konuda yap›lacak araflt›rma ve tart›flman›n<br />

do¤ru olup olmad›¤›d›r.<br />

fiöyle ki; son zamanlarda baz› filozoflar,<br />

insan›n ancak deney ve gözlem yoluyla elde<br />

edilebilen gerçekler üzerinde bilim ve deneye<br />

dayanarak araflt›rma yapabilece¤ini, felsefenin<br />

konusunun da do¤a oldu¤unu ve do¤a d›fl›<br />

kalan deney ve gözlem yoluyla araflt›r›lmas›<br />

imkans›z olan yarat›c› vb. gibi kavramlar üzerinde<br />

araflt›rma yap›p, tart›flman›n insan<br />

kudreti dahilinde olmad›¤›n›, dolay›s›yla bu<br />

gibi araflt›rmalar›n yanl›fl ve yarars›z oldu¤unu<br />

ileri sürmekteler.<br />

‹nsan zihnindeki bütün kavramlar›n duyular<br />

arac›l›¤›yla do¤du¤unu, yani düflüncelerin<br />

temelinin do¤a oldu¤unu ve verdi¤imiz bütün<br />

hükümlerde yanl›fl ve do¤ruyu ayr›t etmekte<br />

kullanabilece¤imiz tek ölçe¤in deney ve gözlem<br />

oldu¤unu kaydeden (genellikle pozitivist<br />

olan) bu filozoflara göre, do¤a d›fl› olan<br />

yarat›c› vb. gibi kavramlar, duyular arac›l›¤›yla<br />

alg›lanamad›¤› gibi, onlar hakk›nda<br />

verece¤imiz herhangi bir hüküm üzerinde de,<br />

bir deney veya gözlem yap›lamayaca¤›ndan<br />

dolay›, onlar hakk›nda araflt›rma yapmak ve<br />

görüfl belirtmek yanl›fl ve bofl bir iflle ifltigalden<br />

baflka bir fley de¤ildir. Onlar, ayr›ca<br />

as›rlarca bu konuda u¤raflan metafizik felsefesinin<br />

de bofl sözler y›¤›n›ndan baflka bir fley<br />

olmad›¤›n› ileri sürüyorlar. Onlar›n bafl›nda<br />

pozitivizmin babas› olan ünlü Frans›z filozofu<br />

Auguste Comte (1798 – 1857) gelmektedir.<br />

Auguste Comte'a göre; "biz ancak fenomenleri<br />

bilebiliriz, fenomen konusundaki bilgimiz<br />

de mutlak de¤ildir; sadece rölatiftir. Bir olay›n<br />

özünü (gerçek nedenini) aray›p sorm a n › n<br />

anlam› yoktur. Biz ancak bu olay›n ardarda


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim 34<br />

gelifl (succession) ve benzerlik (resemblance)<br />

bak›m›ndan öteki olaylarla olan iliflkilerinin<br />

(relation) ne oldu¤unu sorabiliriz. Böyle bir<br />

sorunun da anlam› vard › r. De¤iflmez<br />

(constant) olan bu iliflkilerden benzerlik<br />

bak›m›ndan bir olanlar›na kavramlar, ardarda<br />

gelifl bak›m›ndan bir olanlar›na da (fenomenlerin<br />

kanunlar›) deriz. Bütün bilimsel bilginin<br />

anlam› da fenomenleri önceden bildirmektedir.<br />

"Savoir pour: Bilmek önceden bilmek<br />

içindir." flimdi, (pozitivizmin) gördü¤ü veya<br />

görece¤i ifl bilimsel bilginin bu<br />

anlam›n› kavray›p ona göre<br />

d a v r a n m a k t › r. Bu amaca<br />

uymayan bütün (teolojik ve<br />

metafizik) ö¤eleri bilimsel bilgiden<br />

uzaklaflt›rmakt›r."<br />

Auguste Comte'a göre; "insan<br />

bu fikre, üç aflamada ulaflm›flt›r:<br />

1. Teolojik dönem: Bu<br />

dönemde insanlar olay ve olgular›<br />

canl› yarat›klar›n<br />

yürüttü¤üne inanmaktad›r.<br />

2. Metafizik dönem: Bu<br />

dönemde de tanr›lar yerlerini<br />

soyut kanunlara terk ediyor.<br />

3. Ve son dönemse, kendisinin<br />

savundu¤u pozitif dönemdir<br />

ki, bu dönemde de soyut<br />

kanunlar›n yerini fenomenler<br />

kanunu alm›flt›r." Bu görüflün<br />

savunucular›ndan biri de<br />

Harbert Spencer'dir.<br />

"Spencer; bilgiyi, objelerin<br />

karfl›laflt›r›larak bunlar aras›nda<br />

ba¤lant› kurulmas› fleklinde<br />

a n l a r. Dolay›s›yla, her fleyin<br />

kayna¤› olarak tasarlanan "kuvvet"i(evrenin<br />

son temelini), mutlak bilinmez<br />

sayar. Mekan, zaman, hareket, kuvvet, bilinç<br />

ve kiflilik gibi kavramlar›m›z deneyin s›n›rl› ve<br />

rölatif dünyas›nda kald›kça aç›kt›rlar ve ifle<br />

yararlar. Ama bunlar›, mutlak bir varl›kla<br />

ba¤lant›l› kavramlar olarak kullanmaya kalkarsak,<br />

çeliflkiye düfleriz. Biz ancak sonlu ve<br />

s›n›rl› olan› bilebiliriz."<br />

Böylece pozitif felsefe, yaln›z do¤ru k›lavuz<br />

sayd›¤› his ve deneyin kendisine gösterdi¤i<br />

e¤er araflt›rmada<br />

elimizdeki imkan<br />

yaln›z bu ise,<br />

buradan maddeyi<br />

geçip yarat›c›y›<br />

arayamay›z. Çünkü<br />

yarat›c›y›, ne en<br />

modern elektronik<br />

cihazlarla donat›lm›fl<br />

laboratuarlarda<br />

bulabiliriz, ne de en<br />

modern<br />

teleskoplarla<br />

gözleyebiliriz.<br />

yolu ve çizdi¤i s›n›r› görebiliyor ve hakl› olarak<br />

bu s›n›rdan öteye geçmeye hakk› olmad›¤›n›<br />

itiraf ederek, o konularda susmay› tercih ediyor.<br />

Do¤rusu da budur; e¤er araflt›rmada elimizdeki<br />

imkan yaln›z bu ise, buradan maddeyi<br />

geçip yarat›c›y› arayamay›z. Çünkü yarat›c›y›,<br />

ne en modern elektronik cihazlarla donat›lm›fl<br />

laboratuarlarda bulabiliriz, ne de en modern<br />

teleskoplarla gözleyebiliriz. Fakat iflin ilginç<br />

yan› flu ki; materyalist felsefenin, düflünce ve<br />

ölçüsü konusunda pozitif felsefeyle<br />

birleflmesine ra¤men,<br />

(yani,düflüncenin yaln›z duyular›n<br />

do¤adan bize ulaflt›rd›¤›<br />

kavramlar oldu¤unu ve bilgilerimizin<br />

do¤rusunu yanl›fl›ndan<br />

ay›rmada elimizdeki tek ölçünün<br />

deney ve gözlem oldu¤unu<br />

ileri sürmesine ra¤men), kendilerini<br />

materyalist kabul edenlerin,<br />

bazen s›n›rlar›n› aflarak<br />

do¤aüstü konular üzerinde de<br />

görüfl belirttiklerini görüyoruz.<br />

(1)<br />

Konunun aç›k ve kolay kavran›l›r<br />

hale gelmesi için, üzerinde<br />

biraz etrafl› durm a m › z › n<br />

zorunlu oldu¤u görüflündeyiz.<br />

‹nsan zihnindeki bilinç iki<br />

k›s›md›r:<br />

a) Tasar›m (tasavvur):<br />

Herhangi bir hüküm tafl›mayan<br />

bilgi, örne¤in; yaln›z insan kelimesinin<br />

zihinde do¤urd u ¤ u<br />

bilgi,<br />

b) Tasdik: Bir hüküm tafl›yan<br />

bilgi, örne¤in, "Yeryüzü küre<br />

fleklindedir." cümlesinin zihinde do¤urdu¤u<br />

bilgi.<br />

Felsefe tarihinde bilgi meselesi genifl<br />

tart›flmalara sahne olmufltur. Özellikle de son<br />

zamanlarda bilginin nereden kaynakland›¤›,<br />

s›n›r›n›n ne oldu¤u ve ne kadar güvenilir<br />

oldu¤u, felsefenin bafll›ca konusunu teflkil<br />

etmektedir. Bu arada bilginin kayna¤›n›n ne<br />

oldu¤u, baflka bir deyimle insano¤lunun,<br />

kendi akli dünyas›n› nas›l yaratt›¤› konusunda


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />

çeflitli cevaplar verilmifl, farkl› teoriler ortaya<br />

at›lm›flt›r. Biz ilk önce basit kavramlardan ibaret<br />

olan tasar›m konusunu ele alaca¤›z. ‹nsan<br />

bilgisinin kayna¤› konusunda ortaya at›lan<br />

teorileri flöyle s›ralayabiliriz:(2)<br />

TASARIM<br />

1- Platon'un ‹dealar Teorisi (‹dealizm)<br />

Bu teoriyi k›saca flöyle özetleyebiliriz: Biz<br />

gerçi bilgiyi duyular arac›l›¤›yla elde ediyoruz,<br />

fakat bu gerçek bilgi de¤ildir. Gerçek bilgiye<br />

bu yolla ulafl›lmaz. Biz bu yol ile ancak gerçek<br />

alemin gölgelerini bilebiliriz, gerçek alemin<br />

kendisini de¤il. Platon'a göre; iki alem vard›r.<br />

Biri, Musül (‹dealar) denen gerçek ve sabit<br />

alem; di¤eri ise, gerçek alemin gölgesi olan<br />

flimdi içinde yaflad›¤›m›z alem. Biz, bir<br />

ma¤arada arkas› ›fl›¤a karfl› zincirle<br />

ba¤lanm›fl, hiçbir fley bilmeyen insanlara benzeriz.<br />

Nas›l ki, ›fl›¤›n önünden bir varl›k<br />

geçti¤inde, o insanlar o varl›¤›n kendisini görmedikleri<br />

için, ma¤araya yans›yan gölgesini<br />

gerçek varl›k san›yorlarsa, biz de gerçek alem<br />

olan Musül (‹dealar) alemini idrak<br />

edemedi¤imiz için, alg›lad›¤›m›z gölge alemini<br />

(bu dünyay›) gerçek san›yoruz. Halbuki; bunlar<br />

gerçek de¤ildir, gerçek bilgi Musül (‹dealar)<br />

bilgisi ve gerçek filozof da bu eflitli¤i bozarak,<br />

Musül (‹dealar) aleminin gerçeklerini anlayan<br />

filozoftur. Yine, Platon'a göre; ruhumuz bedenimizle<br />

birleflmeden önce Musül (‹dealar) alemindeyken<br />

bütün o gerçekleri biliyord u ,<br />

dünyaya geldi¤i s›rada onlar› unuttuysa da, bu<br />

dünyada onlar›n gölgelerini gördükçe, o hakikatleri<br />

an›msayarak tekrar bilgi ediniyor. (3)<br />

2- Ak›lc› Görüfl (Rasyonalizm)<br />

Bu görüflü de k›saca flöyle özetleyebiliriz:<br />

Bilincimiz iki k›s›md›r: Alg›lar yoluyla zihinde<br />

do¤anlar ve zihinde önceden varolan (aprior),<br />

yarat›l›fltan gelen bilinç. Zihin, bu ikinci grup<br />

düflünceleri hiçbir arac› olmaks›z›n kendisi<br />

d o ¤ u rm a k t a d › r. Faraza, duyularla<br />

alg›lad›¤›m›z bilinçlerimiz olmasayd›, yine<br />

onlar olacakt›. Yarat›c› düflüncesi de bunlardan<br />

biridir. Bu görüflü savunanlar›n bafl›nda -<br />

aralar›nda ihtilaf olmakla birlikte-, Descartes<br />

ve Kant gelmektedir. (4)<br />

35<br />

3- Ampirist Görüfl (Ampirizm)<br />

Ak›lc›lar›n, "do¤ufltan vard›r" dedikleri<br />

tasar›mlar› inkar eden ampirist görüfle göre,<br />

insan zihni yaz›lmam›fl bir beyaz ka¤›t gibidir.<br />

Ak›lc›lar›n görüfllerinin aksine, onda hiçbir<br />

fley yoktur. Ondaki tasar›mlar, sonradan duyular<br />

arac›l›¤›yla d›fl alemden ifllenmifltir.<br />

Ampiristlerin bafl›nda ünlü ‹ngiliz filozofu<br />

John Lock gelmektedir.<br />

Ayr›ca; "‹nsanlar›n varl›klar›n› belirleyen<br />

onlar›n bilinçleri de¤il, tersine onlar›n bilinçlerini<br />

belirleyen toplumsal varl›kt›r." (5)ilkesini<br />

savunan, baflka bir deyimle de; "Zihni dünya,<br />

gerçek dünyan›n yans›mas›d›r." diyen materyalistler<br />

de, ampirizmi takip etmifllerd i r.<br />

Materyalistler, "her fleyden önce varl›k ile<br />

düflünce aras›nda, madde ile ruh aras›nda<br />

belli bir iliflkinin varoldu¤unu’’ öne sürerler.<br />

Onlara göre; "ilk gerçek, ilk fley maddedir ve<br />

ruh ise ikinci gerçektir, sonradan gelendir,<br />

maddeye ba¤›ml›d›r." ˚o halde, materyalistlere<br />

göre, "dünyay› ve maddeyi yaratan Tanr›, ya<br />

da ruh de¤il, ruhu yaratan dünyad›r, maddedir,<br />

do¤ad›r. Ruhun kendisi, maddenin üstün<br />

bir ürününden baflka bir fley de¤ildir. "<br />

Dolay›s›yla, "düflünme insana nereden gelir?"<br />

diye soruldu¤unda materyalistler: "‹nsan<br />

düflünüyor çünkü onun bir beyni vard›r ve<br />

düflünme beynin ürünüdür" diye cevap verirler.<br />

Onlara göre maddesiz, cisimsiz düflünce<br />

olamaz. (6)<br />

4- ‹ntiza Görüflü<br />

Bu görüfl de, bilincin zihinde do¤ufltan varolmad›¤›<br />

görüflünde ampristlerle birleflmesine<br />

ra¤men, ampirizme de karfl› ç›karak, tüm<br />

bilincin duyular yoluyla do¤mad›¤›n› öne<br />

sürüyor. Kurucusunun Aristotales oldu¤u söylenen<br />

ve genellikle ‹slam filozoflar›n›n da<br />

kabul ettikleri ve gelifltirdikleri bu görüfle göre;<br />

zihnimizdeki kavramlar iki k›s›md›r:<br />

1-Deney ve gözlem, k›sacas› duyular yoluyla<br />

zihinde oluflan ve tasavvur-i evveliye denen<br />

kavramlar. Örne¤in; s›cakl›k, so¤ukluk, insan,<br />

hayvan ve benzeri kavramlar ki; biz, onlar›<br />

duyular›m›zla alg›lad›¤›m›z için biliyoruz<br />

2- Zihnin, duyular arac›l›¤›yla elde etti¤i kavramlara<br />

sahip olduktan sonra, onlar› temel<br />

alarak onlardan türetti¤i (intiza etti¤i), duyular


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />

36<br />

yoluyla alg›lanamayan felsefede kullan›lan<br />

tasavvur-i saneviyye dedikleri kavramlar.<br />

‹slam filozoflar›na göre, ruh mücerret (soyut)<br />

oldu¤undan, (7) onun kendi zat›ndan çeflitli<br />

kavramlar do¤urmas› mümkün de¤ildir.<br />

Çünkü, mücerret olandan çokluk türemez.<br />

‹slam filozoflar›, ruhun mücerret oldu¤unu<br />

belirttikten sonra, neden ve sonuç aras›nda<br />

olan sinhiyet (benzerlik) flart›na dayanarak,<br />

ruhun kendisinden çeflitli kavramlar› türetmeyece¤i<br />

ve buradan da ruhun do¤ufltan herhangi<br />

bir kavrama sahip olmad›¤› sonucuna<br />

var›rlar.<br />

‹slam filozoflar› devamla, kavramlar›n tümünün<br />

duyular yoluyla do¤du¤unu da kabul<br />

etmediklerini kaydederek, insan zihninde<br />

oluflan bütün kavramlar›n sadece duyular<br />

arac›l›¤›yla insan zihninde olufltu¤unu ispatlamak<br />

için ancak afla¤›daki delillerin getirilebilece¤ini,<br />

bu delillerin ise, konuyu ispatlamaya<br />

kafi olmad›¤›n› belirtiyorlar.<br />

‹nsan Zihnindeki Kavramlar›n Sadece<br />

Duyular Arac›l›¤›yla Olufltu¤unun<br />

Delilleri:<br />

a) Zihnimizde insan, a¤aç, gül, tafl ve benzeri<br />

kavramlar gibi, cüz'i fleylere (bireylere) tatbik<br />

edilen bir çok genel (külli) kavramlar<br />

vard›r. Genel kavramlar, zihinde ancak cüz'i<br />

kavram›n oluflumundan sonra meydana gelebilir.<br />

Baflka bir deyimle; genel kavramlar,<br />

ancak onlar›n bireylerinden birkaç›n› hissettikten<br />

sonra oluflabilir. Çünkü genel kavram›,<br />

cüz'üyle (ferdiyle) hiçbir irtibat› ve ba¤lant›s›<br />

olmaks›z›n anlamam›z mümkün olsayd›, genel<br />

kavram›n nispeti, farz etti¤imiz kendi fertleriyle<br />

di¤er nesnelere ayn› ve eflit olmas› gerekirdi.<br />

Zira, bu durumda genel kavram ile cüz'ü<br />

aras›nda hiçbir özel irtibat olmayacakt›r.<br />

Çünkü; genel kavram›n, cüz'üyle hiçbir ilintisi<br />

olmadan zihinde olufltu¤u farz edilmektedir.<br />

Genel kavram ile cüz'ü aras›nda hiçbir irtibat›n<br />

olmamas› halinde ise, art›k onu yaln›z o<br />

fertlere mahsus k›lacak bir neden kalm›yor.<br />

Bu durumda o kavram, ya bütün nesneleri<br />

ihata edip, hepsine tatbik edilir; ya da hiçbir<br />

nesneyi ihata etmeyip, hiçbirine tatbik edilmez<br />

ve kavram olmaktan ç›kar. Halbuki,<br />

genel kavram›n her zaman yaln›zca kendi<br />

b i reylerini kapsad›¤›n› biliyoruz. Örn e ¤ i n ,<br />

insan dendi¤inde yaln›z insan fertleri zihnimize<br />

gelir. Bu, genel kavram ile onun cüz'ü<br />

aras›nda asla de¤iflmeyen bir ba¤lant›n›n<br />

oluflunu gösterir ki; o ba¤lant›, fertlerinin<br />

duyu arac›l›¤›yla alg›lanmas›ndan baflka bir<br />

fley olamaz.<br />

b) E¤er genel bir kavram›n insan zihninde<br />

cüz'ü kavram›n duyular arac›l›¤›yla<br />

oluflmas›ndan daha önce olabilece¤i üzerinde<br />

›srar edenler olursa, onlara flunu sormal›y›z ki;<br />

acaba siz genel bir kavram› zihinde<br />

canland›rd›¤›n›z zaman, onun as›l kayna¤›<br />

olan cüz'i fertlerini göz önünde bulunduruyor<br />

musunuz, yoksa bulundurmuyor musunuz?<br />

E¤er cevaplar› müspet olursa, bizi tasdik<br />

etmifl olurlar. Çünkü o fertleri (cüzleri) göz<br />

önünde bulundurabilmeleri için daha önce<br />

onlar› alg›lamalar› gerekiyor. Ve e¤er, biz asla<br />

genel kavram›n fertlerini mülahaza etmiyoruz<br />

derlerse, o zaman bir kavram de¤il, kendi<br />

bafl›na müstakil olan bir varl›k yaratm›fl olurlar.<br />

Çünkü kavram, varl›¤› zihinde baflka bir<br />

fleye orant›l› olup, bir fleyi gösteren bilince<br />

denir. Halbuki, bu takdirde yaratm›fl olduklar›<br />

o fleyin varl›¤›, baflka fleyle orant›l› olmayan<br />

ve bir fleyi göstermeyen kendi bafl›na eseri<br />

olan müstakil bir varl›k olur.<br />

c) fiimdiye kadar yap›lan deneme ve gözlemler<br />

flunu ispatlam›flt›r ki; duyulardan herhangi<br />

birisine sahip olmayan insanlar; örn e ¤ i n ,<br />

görme veya duyma hissi olmayan insanlar; o<br />

duyular arac›l›¤›yla elde edilen cüz'i alg›lamalardan<br />

aciz kald›klar› gibi, o alg›lara ait olan<br />

hayali kavramlar› da tasavvur etmekten acizdirler.<br />

‹flte büyük filozof Aristo'nun: "Kim bir<br />

duyudan yoksun olursa, ilmi de noksan olur."<br />

sözünün anlam› budur. Yani, kim, herhangi<br />

bir duyu organ›ndan yoksun olursa; o, bu<br />

duyu arac›l›¤›yla yap›lan alg›lamalardan yoksun<br />

oldu¤u gibi, bu duyu arac›l›¤›yla elde edilen<br />

kavramlardan da yoksun kal›r ve onun için<br />

bu kavramlar hakiki anlamda bir anlam ifade<br />

etmez. Örne¤in, anadan do¤ma âmâ olan<br />

insan için, renk kavram› bir anlam ifade<br />

etmez veya anadan do¤ma koku alma duyusundan<br />

mahrum olan insan için, iyi veya kötü<br />

koku bir anlam tafl›maz. O halde insano¤lu,


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />

bütün bu bilgileri, duyular› arac›l›¤›yla elde<br />

etmektedir.<br />

‹slam Filozoflar›n›n Cevab›<br />

‹slam filozoflar›, bu üç delilin de iddia edilen<br />

insan zihninde oluflan bütün kavramlar›n duyular<br />

arac›l›¤›yla olufltu¤u görüflünü ispat edemeyece¤ini<br />

ifade ediyorlar. Zira iddia edilen,<br />

insan zihninde oluflan bütün kavramlar›n his<br />

ve duyu arac›l›¤›yla olufltu¤udur. Getirilen bu<br />

üç delil de, ancak do¤aya ait olan<br />

kavramlar›n, duyulardan baflka bir yolla<br />

meydana gelmedi¤ini ispatla-<br />

maktad›r, insan zihninde oluflan<br />

her kavram›n da böyle<br />

oldu¤unu de¤il. Çünkü<br />

yukar›da geçen her üç delilde<br />

de incelenilen kavram, do¤aya<br />

ait olan kavramd›r.<br />

Meselâ, birinci delilde fert ile<br />

genel kavram aras›ndaki irtibata<br />

dayan›larak, genel kavram›n<br />

ancak ferdin alg›lanmas›ndan<br />

sonra do¤abilece¤i, baflka bir<br />

tabirle genel kavram›n, duyularla<br />

yap›lan bire y i n<br />

alg›lamas›ndan sonra do¤du¤u<br />

sonucuna var›lm›flt›r. Ta b i i d i r<br />

ki, duyu ile alg›lamak ancak<br />

do¤aya ait fleylerde söz konusu<br />

olabilir.<br />

‹kinci delilde ise, genel kavram<br />

tasavvur edilirken ona ait<br />

fertlerin mülahaza edilip edilmedi¤i<br />

sorulmufl, mülahaza<br />

edildi¤i takdirde, o kavram›n<br />

f e rdin duyularla<br />

alg›lanmas›ndan sonra zihinde<br />

olufltu¤u sonucuna var›lm›fl ve<br />

fertlerin mülahaza edilmedi¤i takdirde ise,<br />

onun art›k bir kavram de¤il, müstakil bir varl›k<br />

oldu¤u sonucuna var›lm›flt›. Bunun da ancak<br />

do¤ada mümkün olabilece¤ini söylemeye<br />

gerek yoktur.<br />

Üçüncü delilin do¤aya ait oldu¤u ise daha<br />

aç›kt›r. Çünkü, onda söz konusu olan duyular<br />

ve bunun do¤urdu¤u kavramlard›r. Zira duyular›n,<br />

ancak do¤adan zihinde kavram<br />

oluflturabilecekleri tart›flma götürmeyen kesin<br />

Örne¤in; en<br />

küçü¤ünden en<br />

büyü¤üne,<br />

en cahilinden en<br />

bilgilisine kadar tüm<br />

insanlar›n sahip<br />

olduklar›, onlar›<br />

araflt›rmaya<br />

yönelten ve bugünkü<br />

uygarl›¤a<br />

ulaflmalar›n›<br />

sa¤layan nedensellik<br />

kavram›, bu tür<br />

kavramlardan<br />

biridir<br />

37<br />

bir konudur. Demek ki, bu deliller ile ancak<br />

mahsus (hissedilen) fleylere ait kavramlar›n,<br />

baflka bir tabirle, do¤aya iliflkin kavramlar›n<br />

duyular yoluyla olufltu¤u ispatlanabilir. Ama<br />

mutlak kavramlar›n da ayn› zorunlulu¤u<br />

tafl›d›¤›, bu delillerden ç›kar›lamaz. Daha<br />

do¤rusu, yukar›daki delilerle, ancak do¤aya<br />

ait olan kavramlar›n duyular yoluyla<br />

do¤mas›n›n zorunlu oldu¤unu ispatlayabiliriz.<br />

Ama do¤aya ait olmayan bir kavram›n da<br />

ayn› zorunlulu¤u paylaflt›¤›n› söyleyemeyiz.<br />

Ayr›ca, ‹slam filozoflar›, bu<br />

görüfllerine delil olarak, duyular<br />

arac›l›¤›yla alg›lanamayan kavramlardan<br />

örnekler de zikred<br />

i y o r l a r. Örne¤in; en<br />

küçü¤ünden en büyü¤üne, en<br />

cahilinden en bilgilisine kadar<br />

tüm insanlar›n sahip olduklar›,<br />

onlar› araflt›rmaya yönelten ve<br />

bugünkü uygarl›¤a ulaflmalar›n›<br />

sa¤layan nedensellik kavram›,<br />

bu tür kavramlardan biridir.<br />

Biz, baz› olgu ve olaylar› bir<br />

baflka olgu ve olaylar için<br />

neden, onlar› da bunlard a n<br />

meydana gelen birer sonuç ve<br />

müsebbep olarak kabul ediyoruz.<br />

‹flte, zihnimizde olan<br />

nedensellik diye anlatmaya<br />

çal›flt›¤›m›z bu kavram›n zihnimize<br />

nereden girdi¤i, nas›l<br />

do¤du¤u, felsefede uzun<br />

tart›flmalara yol açm›fl ve ayr›<br />

ayr› görüfller ortaya at›lm›flt›r.<br />

Hatta baz›lar›, onu kendi felsefi<br />

görüflüne göre aç›klamaktan<br />

aciz kal›nca, böyle bir kanunun<br />

varl›¤›n› kökten reddederek, hiçbir fleyin, hiçbir<br />

fleye neden olmad›¤›n› iddia etmifltir.<br />

Ampirizm'in kurucusu John Lock'a göre,<br />

baz› fleylerde devaml› olarak ayn› de¤ifliklerin<br />

tekerrür etti¤ini, baz›lar›n›n da devaml› olarak<br />

o de¤iflikleri do¤urduklar›n› görüyoruz. Buna<br />

g ö re, bu de¤iflikli¤e u¤rayana müsebbep<br />

(sonuç), onlar› do¤urana da illet (neden) ismini<br />

veriyoruz.<br />

Yaratmak, do¤urmak, yapmak ve de¤ifltir-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim 38<br />

mek kavramlar› da ayn› yoldan do¤mufltur.<br />

Böylece Lock, nedensellik kanununu evrensel<br />

(objektif) kabul ediyor ve onun duyular<br />

arac›l›¤›yla zihnimizde do¤du¤unu ileri sürüyor.<br />

Materyalist felsefe de, Lock'un izini takip<br />

ederek diyor ki: "Bize göre, neden ve sonuç<br />

kanunu (nedensellik kanunu) hakiki bir ilkedir.<br />

Çünkü, gözlem ve deneyler onun<br />

do¤rulu¤unu ispatl›yor. Fakat ampristler, bu<br />

kanunu do¤ru anlam›yorlar. ‹ki olay aras›nda<br />

olan neden ve sonuç iliflkisini tan›m›yorlar.<br />

Onlar diyorlar ki; biz yaln›z bir<br />

olay›n di¤er bir olaydan sonra<br />

meydana geldi¤ini biliyoruz. Bir<br />

defa da meydana gelmeyebilir.<br />

Atefl binlerce defa eli yakabilir,<br />

ama bir defa da önce elin yanmas›,<br />

daha sonra ateflin meydana<br />

gelmesi mümkündür, onlara<br />

cevab›m›z, tarihin bütün<br />

dönemlerinde bu kanunun<br />

amelen do¤ru olufludur. Tarihte<br />

onlar›n hayalini destekleyen<br />

hiçbir istisna görülmemifltir.<br />

Öyleyse bu kanun do¤rudur."<br />

Materyalist felsefe flöyle der:<br />

"Materyalizm nedensel iliflkileri<br />

bilinçten ba¤›ms›z ve bilincin<br />

d›fl›nda, objeler aras›nda mevcut<br />

iliflkiler olarak ele al›r ve<br />

nedenselli¤in objektif ve evrensel<br />

oldu¤u görüflünü sürd ürür."(8)<br />

Ünlü ‹ngiliz filozofu Hume'ye<br />

göre ise, "düflünceler ve gerçek<br />

duygular birbirlerini<br />

ça¤r›flt›r›rlar. Olay ve varl›klar›n<br />

temel ve tümel ilkesi say›lan<br />

"neden" ve "töz" düflünceleri, bu ça¤r›fl›m›n<br />

ürünüdür. Çünkü, bilincimiz ald›¤› ifllemleri<br />

saklamakla kalmaz, onlar› adeta kaydeder ve<br />

geriye verir, nitekim d›fl alemde de böyle bir<br />

çekim vard›r; fakat d›fl alemdeki nesneleri<br />

b i r l e fl t i ren ba¤› bilemiyorsak, düflüncemizi<br />

birlefltiren ba¤› da bilemeyiz. Yani, ça¤r›fl›m<br />

ba¤›n› da bilemeyiz.<br />

Hume, burada acizli¤inin fark›nda olmas›na<br />

ra¤men, bunu gidermeye de çal›flmaz. Buna<br />

Materyalist felsefe<br />

de, Lock'un izini<br />

takip ederek diyor<br />

ki: "Bize göre,<br />

neden ve sonuç<br />

kanunu<br />

(nedensellik kanunu)<br />

hakiki bir ilkedir.<br />

Çünkü, gözlem ve<br />

deneyler onun<br />

do¤rulu¤unu<br />

ispatl›yor. Fakat<br />

ampristler, bu<br />

kanunu do¤ru<br />

anlam›yorlar.<br />

göre, peflpefle gelen iki olgudan ikincisi hiçbir<br />

zaman birincisinin ürünü de¤ildir. Ak›l,<br />

nedensellik ba¤›n› tasdik edebilir mi? Hay›r.<br />

Çünkü ak›l, kendisinden d›flar›ya ç›kamad›¤›<br />

gibi, özdefl olan bir önermenin de üstüne<br />

ç›kamaz. Deney bak›m›ndan ak›l, sadece<br />

falan olgunun falan olgunun yan›nda<br />

oldu¤unu ö¤retir. Fakat bu, bizim falan olgunun<br />

bir di¤erinin ürünü oldu¤unu ve daima<br />

onun sonuncu olaca¤›n› düflünmemizi gerektirmez.<br />

Biz bir olay›n di¤er bir olay› takip<br />

etti¤ini görmeye al›flm›fl›z, bun-<br />

lardan ikincisini daima birinciye<br />

ba¤l› oldu¤unu hayal ederiz.<br />

Duyular, bize, iki olgu<br />

aras›nda daima bir<br />

zamandafll›¤›n (simuptan) ile,<br />

bir ardalanman›n (succession),<br />

bir kavuflumun (conjoction)<br />

varl›¤›n› ilham eder. Bu ise,<br />

zorunlu olarak bir ba¤lant›n›n<br />

(connection) varl›¤›na delalet<br />

etmez; buna karfl›, kendimizi<br />

de, organlar› ruhun iradesine<br />

itaat ettirme kuvvetine sahip<br />

oldu¤umuzdan inanmaya mecbur<br />

eder, diye itiraz olunabilir.<br />

Fakat ruhun beden üzerinde<br />

yapt›¤› etkinin arac›l›¤›n› bilmedi¤imiz<br />

için, ruhun gerçek bir<br />

kuvvet oldu¤u sonucuna<br />

ulaflamay›z. Konuyu deneye<br />

yükleyecek olursak, flundan<br />

baflka bir fleyi bilemeyiz: Ayn›<br />

olaylar s›k s›k birlikte olabilirler<br />

ve ardarda gelebilirler. Zorunlu<br />

bir ba¤lant›n›n, gücün, kuvvetin,<br />

nihayet bir nedenin varoluflunu<br />

kabul etmek, yanl›fl düflünmek olur.<br />

Bu, fazla bir tahmin türünden bir ba¤lant›,<br />

düflünsel al›flkanl›¤›n ürünüdür. Hiçbir fley<br />

"apriori" olarak bir neden düflüncesini ispat<br />

etmez; "aposteriori" olarak da neden<br />

düflüncesi bir al›flkanl›ktan baflka bir fley<br />

de¤ildir."<br />

fiunu belirtelim ki; Hume, nedensellik kanunu<br />

inkar etmekle haddini aflmam›flt›r. Çünkü<br />

bir kanunu inkar veya kabul etmekle, o kanu-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />

nu tasavvur etmek ve onun kavram›na sahip<br />

olmak baflka baflka fleylerdir. Biri, hüküm<br />

tafl›yan tasdikle ilgilidir; di¤eri ise, yal›n kavram<br />

olan tasavvur ile ilgilidir. Buradaki sorun,<br />

onun benimsenme veya benimsenmemesinde<br />

de¤il, o kavram›n kendisindedir; o kavram›n<br />

nereden ve nas›l do¤du¤undad›r. Onu inkar<br />

da etsek, tasdik de, biz o kavrama sahibiz ve<br />

onu tasavvur etmekteyiz. Hiç zihnimizde<br />

olmayan bir kavram› inkar edebilir miyiz?<br />

Hume de inkar ederken, nedensellik kelimesinin<br />

karfl›lad›¤› kavramdan<br />

baflka bir fleyi inkar<br />

etmemifltir.(9)<br />

Ak›lc› filozoflar ise bu kav-<br />

ram›n zihinde do¤ufltan (apriori)<br />

oldu¤u görüflündeler.<br />

‹slam filozoflar›na gelince;<br />

o n l a r, nedensellik kanununu<br />

objeler aras›nda gerçekten var<br />

olan bir ba¤lant› görmekle birlikte,<br />

bu kavram›n do¤uflu konusunda<br />

amprist ve ak›lc›lar›n<br />

her ikisini de reddederek, onun<br />

ne do¤ufltan oldu¤unu, ne de<br />

duyular yoluyla do¤du¤unu<br />

ortaya koyuyorlar. Onlara<br />

g ö re; nedensellik kavram›,<br />

insan zihninde, zihnin di¤er<br />

kavramlar üzerinde yapt›¤›,<br />

yukar›da iflaret etti¤imiz intiza<br />

ifllemiyle do¤mufltur. Onlar diyorlar<br />

ki; biz, duyular arac›l›¤›yla<br />

iki olgu veya olay›n ancak ayn›<br />

zamanda veya ardarda meydana<br />

geldi¤ini alg›layabiliriz.<br />

Ama birinin di¤erine etki<br />

etti¤ini k›sacas› nedensellik<br />

kanunu diye aç›klad›¤›m›z aradaki sebep ve<br />

sonuç iliflkisini alg›layamay›z.<br />

Onlardan birisi olan ünlü hekim ve filozof<br />

‹bn-i Sina, "fiifa" adl› eserinin ilahiyat bölümünde,<br />

metafizik felsefenin konusunun ne<br />

olabilece¤ini, onun mutlak neden olup olmayaca¤›n›<br />

incelerken, flunlar› yaz›yor: "Her ilim<br />

ve fennin konusunun var oldu¤u kesin<br />

olmal›d›r. E¤er biz, felsefenin konusu olarak<br />

mutlak nedeni seçmek istersek, onun varol-<br />

"Her ilim ve fennin<br />

konusunun var<br />

oldu¤u kesin<br />

olmal›d›r. E¤er biz,<br />

felsefenin konusu<br />

olarak mutlak<br />

nedeni seçmek<br />

istersek, onun<br />

varoldu¤unu farz<br />

edip, kesin<br />

kabullenmemiz<br />

gerekir.<br />

39<br />

du¤unu farz edip, kesin kabullenmemiz gerekir.<br />

Bu farz ve teslim, bizde ancak hiçbir<br />

olay›n nedensiz varolamayaca¤›n› kabul<br />

etti¤imiz zaman olabilir. Halbuki, bu meselenin<br />

kendisi felsefede halledilmesi gereken<br />

konulardan biridir. E¤er baz›lar› nedensellik<br />

iliflkisinin duyular yoluyla anlafl›labilece¤ini<br />

düflünüyorlarsa, bu bir yan›lmad›r. Çünkü<br />

duyular, iki olgunun ayn› zamanda ve ardarda<br />

oluflundan baflka bir fleyi anlatm›yor."<br />

Sonuç:<br />

Nedensellik kavram› duyularla<br />

elde edilemez. Çünkü duyular<br />

nedensellik diye bir fleyi<br />

a l g › l a m › y o r. O halde insan<br />

zihni, bu kavrama baflka bir<br />

yöntemle varm›flt›r. ‹flte ‹slam<br />

filozoflar› bu yöntemin, zihnin<br />

kavramlar üzerinde yapt›¤› intiza<br />

ifllemi oldu¤unu belirtmifllerdir.<br />

Zorunluluk, imkan, yokluk,<br />

imtina ve benzeri bir çok kavram<br />

da ayn› özelli¤i tafl›maktad›r.<br />

Bu kavramlar› da duyular<br />

yoluyla alg›lamam›fl›z. Çünkü<br />

bu tür kavramlar, hem d›fl<br />

alemdeki nesnelere, hem de<br />

zihindeki düflüncelere tatbik<br />

edilmekle birlikte, ne objektif<br />

varl›klara ait kavramlar gibi,<br />

objektif varl›¤a iflaret eden kavr<br />

a m l a rd a n d › r, ne de sûrî<br />

mant›kta kullan›lan cins, fas›l<br />

ve tür (nev) kavramlar› gibi,<br />

sübjektif varl›klara iflaret eden<br />

kavramlardand›r.<br />

Bunu biraz daha açal›m:<br />

Zihnimizdeki kavramlar›n<br />

büyük bölümü objektif varl›klara iflaret eden<br />

k a v r a m l a rd › r. Bu tür kavramlar›n karfl›l›¤›<br />

objektif alemde bulunmaktad›r. Zihin bu kavramlar›,<br />

onlar›n objektif alemdeki karfl›l›¤›n›<br />

duyu yoluyla alg›layarak kazanmaktad›r.<br />

Meselâ; insan, tafl, a¤aç ve benzeri kavramlar<br />

bu kabil kavramlard a n d › r. Bu kavramlar<br />

objeyi, d›fl alemi bize gösterir. Bir k›s›m kavramlar<br />

da vard›r ki, onlar›n karfl›l›¤› sadece<br />

zihindedir. Bu kavramlar d›fl alemi göstermez-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />

40<br />

ler. Meselâ, Aristo'nun sûrî mant›¤›nda kullan›lan,<br />

cins, fas›l, tür, cüz'iyyet, külliyet kavramlar›,<br />

bu kavramlar›n karfl›l›¤› sadece zihindedir.<br />

Yani, zihnimizdeki kavramlar›n baz›s›na<br />

bu mant›¤a göre, cins, baz›s›na fas›l, baz›s›na,<br />

tür, baz›s›na cüz'i ve baz›s›na da külli kavramlar<br />

denir. Demek ki; hem bu kavramlar›n kendileri,<br />

hem de gösterdikleri fleyler sadece<br />

z i h i n d e d i r. Dolay›s›yla, mant›ksal anlamda<br />

objektif varl›klar›n hiç birine ne cins, ne fas›l,<br />

ne tür, ne cüz'i ne de külli denilmektedir. Bir<br />

k›s›m kavramlar da vard›r ki; bu kavramlar,<br />

tatbik aç›s›ndan yukar›da iflaret etti¤imiz her<br />

iki k›s›m kavramlardan da daha genifl olmakla<br />

birlikte, bunlar›n karfl›l›¤›na ne zihinde, ne de<br />

objektif alemde rastlamak mümkündür. Yani<br />

bu kavramlar, hem d›fl alemde, hem de zihinde<br />

tatbik edilmekle birlikte, karfl›l›klar›n› ayr›<br />

olarak gösteremeyiz. Felsefede kullan›lan,<br />

nedensellik, ma'lüllük, zorunluluk, mümkünlük<br />

ve muhallik gibi kavramlar, iflte bu tür kavramlardand›r.<br />

Biz onlar› hem objektif alemde<br />

kullan›yor ve meselâ, "falan fleyin varl›¤›<br />

zorunludur, falan›nki de mümkündür, falan da<br />

muhaldir ve falan fley neden, falan fley de ma'lüldür<br />

deriz; hem de zihinde kullan›yor ve<br />

meselâ, falan kavram neden, falan kavram da<br />

ma'lüldür, falan kavram, falan kavrama nispet<br />

aralar›nda zorunluluk ba¤› vard›r, falan kavrama<br />

nispet ise aralar›nda imkan ba¤› vard›r."<br />

deriz. Ama bu kavramlar›n ifade etti¤i<br />

anlam›n karfl›l›¤›n› ayr› olarak ne zihinde ne<br />

de objektif alemde gösterebiliriz. K›sacas›, felsefede<br />

tasavvur-i saneviyye olarak<br />

adland›r›lan bütün kavramlar ayn› hükmü<br />

tafl›maktad›r.<br />

‹flte bu tür kavramlar›n zihinde nas›l olufltu¤u<br />

bahis konusudur. Bu tür kavramlar›n, duyular<br />

arac›l›¤›yla zihinde olufltu¤unu söyleyemeyiz.<br />

Çünkü; duyular bu kavramlar›n karfl›l›¤›n›<br />

alg›layam›yor ki, onlar›n duyular arac›l›¤›yla<br />

olufltu¤u iddia edilebilsin. Asl›nda onlar›n<br />

karfl›l›¤› objektif alemde ayr› olarak mevcut<br />

de¤il ki, duyular onlar› alg›layabilsin. Duyular,<br />

ancak ayr› olarak objektif varl›¤a sahip olan<br />

fleyleri alg›layabilir. Bu kavramlar›n do¤ufltan<br />

da var oldu¤unu iddia edemeyiz. Çünkü, hepimiz<br />

kendi vicdan›m›za müracaat etti¤imizde<br />

onlar›n do¤ufltan zihnimizde olmad›¤›n› ve<br />

uzun bir müddetten sonra bu tür kavramlara<br />

sahip oldu¤umuzu bilmekteyiz.<br />

Buna göre, her ne kadar ak›lc›lar›n iddia ettikleri,<br />

bir k›s›m kavramlar›n insan zihninde<br />

do¤ufltan oldu¤u görüflleri do¤ru de¤ilse de,<br />

ampristlerin iddia ettikleri, insan›n bilgi edinme<br />

yolunun yaln›zca duyularla alg›lamak<br />

oldu¤u görüflü de do¤ru de¤ildir. Zira, insan<br />

zihninde hiçbir ferdinin his yoluyla alg›lanma<br />

olana¤› olmayan kavramlar da bulunmaktad›r.<br />

Bu tür kavramlar zihinde do¤ufltan da<br />

olmad›¤›na göre, zihin onlar› intiza yöntemiyle<br />

elde etti¤i sonucu ortaya ç›kar. Tanr› kavram›<br />

da bu tür kavramlardand›r. O halde,<br />

deneycilerin beflerin tek bilgi edinme yolu<br />

duyu yoluyla alg›lamakt›r, dolay›s›yla duyu<br />

yoluyla alg›lanamayan bir kavram üzerinde<br />

araflt›rma yapmak abesle ifltigal olur, fleklindeki<br />

itirazlar› yersiz ve dayanaks›z bir itirazd›r.<br />

L‹TARATÜR<br />

(1)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />

c. 1. s. 49-54. bkz.<br />

(2)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />

c. 1. s. 184-185. bkz.<br />

(3)- Felsefe Tarihi s. 273, 403<br />

(4)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />

c. 1. s. 117.<br />

(5)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />

c. 1. s. 112-113. bkz.<br />

(6)- ‹nsan ve Davran›fl› (Psikolojinin Temel<br />

Kavramlar›) s.258<br />

(7)- Nefsin soyutlu¤u felsefe kitaplar›nda ‹slam filozoflar›nca<br />

ele al›nm›fl ve kesin delillerle<br />

ispatlanm›flt›r(‹bni sina onlardan sadece bir tanesidir).<br />

Burada, sözün uzamamas› için onlar› nakletme gere¤i<br />

hissetmedim. ‹steyenler yerinde görebilirler.<br />

(8)-‹mam Humeyni Araflt›rma Enstitüsi felsefe ders<br />

notlar› (Ders konusu ‹slam Felsefesinin kazan›mlar›)<br />

ders y›l› 2003.<br />

(9)-Naklen Filozoflar Ansiklopedisi c. 2 s. 472, 473


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

AVRUPA’DAK‹<br />

GENÇLER‹M‹Z VE<br />

KUfiAK ÇATIfiMASI<br />

(Sosyo-psikolojik bir analiz)<br />

‹brahim Çakar<br />

Girifl<br />

41<br />

“Annem babam beni anlam›yor’’, ‘’onlarla<br />

geçinemiyorum”, ‘’anne, baba, o senin<br />

zaman›ndayd›”... Ayn› mekan› paylaflan iki<br />

farkl› kuflak aras›nda “anlafl›lamama” sorunu<br />

bu cümlelerde somutlafl›r. Büyüklerden birinin<br />

sarfetti¤i, “Benim yafl›ma gelince anlars›n.”<br />

Cümlesiyle, tart›flma bir sonraki krize kadar<br />

devam eder. Peki, gerçekten gençler onlar›n<br />

yafl›na gelince bir fleyleri anlarlar m›?<br />

Yaflan›lan “anlafl›lamama” sorunu, yafllan›nca<br />

geçen bir fley midir? Büyüdüklerinde, nüfus<br />

ka¤›tlar› eskidi¤inde “ebeveynleri” gibi mi<br />

olurlar? “Kuflak çat›flmas›” ad›n› verdi¤imiz bu<br />

olguyu, gençlerin ileride ebeveynlerine benzemeleriyle<br />

düzelecek bir anomali olarak görmenin<br />

yanl›fl oldu¤u aflikar. Gençler, anne<br />

babalar›ndan farkl› insanlar. Farkl› insanlar›n,<br />

ayn› olgulara farkl› bak›fl aç›lar› tafl›malar› da<br />

flafl›rt›c› de¤il. Dolay›s›yla, bugünün gençleri<br />

yar›n›n ebeveynleri olduklar›nda da anne<br />

babalar›ndan farkl› insanlar haline geliyorlar.<br />

Kuflak kavram›, 20-30 y›ll›k yafl fark› olan<br />

bireylerin oluflturdu¤u gruplar için kullan›l›r.<br />

Kuflak çat›flmas›, iki kufla¤›n sa¤l›kl› iliflkiler<br />

içinde olmamas›, aralar›nda anlaflmazl›k<br />

bulundu¤u anlam›na gelir. Ailede yetiflkin<br />

kuflak anne-baba, genç kuflak çocuklard›r.<br />

Kuflak çat›flmas›n›n bireysel nedenleri, gencin<br />

kimli¤ini kazanma ve kan›tlama süreci ile


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas› 42<br />

ilgilidir. Sosyo-kültürel nedenler ise; teknolojik<br />

de¤iflmeler, bilgi patlamas›, e¤itim alan›ndaki<br />

geliflmeler, savafllar, devrimlerdir. Toplumsal<br />

de¤erlerin de¤iflmesi, gençlerde deneyim<br />

eksikli¤i, yetiflkinlerde çekicilik ve enerji eksikli¤inden<br />

kaynaklanmaktad›r.<br />

Kuflak çat›flmas›, günümüz anlay›fl› çerçevesinde<br />

en fazla karfl›laflt›¤›m›z problemlerin<br />

bafl›nda gelmektedir. Kuflak çat›flmas›, özellikle<br />

günümüzde yayg›n olarak görülen sosyolojik<br />

bir olgudur.<br />

Günümüz anlay›fl›na göre<br />

kuflak çat›flmas›, yafl gruplar› ve<br />

toplum aras›ndaki zay›f bütünleflme<br />

sonucudur. Burada gencin<br />

toplumla bütünleflip bütünleflmemesi<br />

söz konusudur.<br />

Toplumumuzdaki süre k l i<br />

de¤iflmelerin aile ortam›na<br />

yans›mas› sonucu, eski geleneksel<br />

anne-baba ve genç<br />

iliflkisinde davran›fl kal›plar›<br />

de¤iflmekte, yeni iliflkiler ortaya<br />

ç›kmakta ve bu yeni iliflkiler<br />

çerçevesinde gençler ile<br />

y e t i fl k i n l e r, çeflitli<br />

anlaflmazl›klara düflmektedir.<br />

Kuflaklar aras› görüfl<br />

ayr›l›klar›n› flöyle s›ralayabiliriz.<br />

a) K›l›k k›yafet,<br />

b) Arkadafl seçimi,<br />

c) Para harcama,<br />

d) E¤lence tarz›,<br />

e) Dini konular ve geleneklere ba¤l›l›k,<br />

f) Meslek ve okul tercihi,<br />

g) Siyasi konular.<br />

Yukar›da belirtildi¤i gibi, görüfl ayr›l›klar›<br />

görülmektedir. Sayd›¤›m›z bafll›klarla ilgili problemler,<br />

Avrupa’da yaflayan müslüman ailelerde,<br />

çok bariz olmasa da, s›kça rastlanmaktad›r.<br />

Kuflaklar›n birbirine karfl›tl›¤› her ça¤da<br />

Günümüz<br />

anlay›fl›na göre<br />

kuflak çat›flmas›,<br />

yafl gruplar› ve<br />

toplum aras›ndaki<br />

zay›f bütünleflme<br />

sonucudur.<br />

Burada gencin<br />

toplumla<br />

bütünleflip bütünleflmemesi<br />

söz konusudur.<br />

varolan bir olgu olmufltur. Ama günümüz<br />

modern insan› ile geleneksel yaflayan insan›<br />

art›k örtüflememekte, bu da bizim için en<br />

de¤erli bir sosyal yap› olan aile kurumunun<br />

bile da¤›lmas›na ve anne-baba, çocuk<br />

çat›flmas›na sebep olmaktad›r.<br />

Özellikle kuflaklar aras› çat›flma, gençlerin<br />

ergenlik, yani fizyolojik ve psikolojik olarak<br />

en h›zl› dönemlerine denk geldi¤i için, genç<br />

kendisince do¤ru olan her fleyi yapma<br />

iste¤inde bulunur. Ama aile, bunlar›n yanl›fl<br />

oldu¤unu bildi¤i için, karfl›<br />

ç›kar ve engellemeye çal›fl›r.<br />

Belki de, Bat› Av r u p a ’ d a<br />

yaflayan müslümanlar›n en<br />

p roblemli nesli, flimdiki ve<br />

yetiflmekte olan gençliktir.<br />

Bilinen ‹slami aile ortam›nda<br />

dünyaya gözlerini açan, bir<br />

taraftan emekleyerek yürümeyi<br />

ö¤renirken, di¤er taraftan<br />

yaflad›klar› yerli toplumun<br />

içine kar›flmay› ilk ad›m›n›<br />

çocuk yuvas›na (Kindergarten)<br />

atarak bafllar. Burada büyüyen<br />

çocuk, ilk defa içinde bulundu¤u<br />

ortam›n fark›na çocuk<br />

yuvas›nda var›r. Evdeki lisanla<br />

oradaki lisan›n, e¤itim sisteminin,<br />

farkl› de¤erlerin ve hatta<br />

yemeklerin bile farkl›l›¤›n› ilk<br />

defa orada farkeder. Onun<br />

için, bu yeni duruma zamanla<br />

al›fl›r veya al›flt›r›l›r. Ayn› zamanda,<br />

ilkö¤renime önhaz›rl›k vazifesini de<br />

gören “Kindergarten”den sonra ilkokul döneminin<br />

bafllamas›yla, müslüman çocu¤u bundan<br />

sonra mevcut ortam›n yabanc›s› de¤ildir.<br />

Ne kadar verilebildiysek o kadar kendi dini<br />

ve kültürel de¤erlerimizle donat›lan çocuk,<br />

geri kalan de¤erler bofllu¤unu okul-çevre ve<br />

medya kanal›yla doldurur. Zamanla dolduruldu¤unu<br />

zannetti¤imiz bu sahada, tehlikeli bir<br />

bofllu¤un halâ mevcut oldu¤unu biz<br />

çocu¤umuzdaki davran›fl ve olaylar› yorumlama<br />

biçimindeki farkl›l›¤› görme¤e bafllay›nca


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

ve çocuk da belli bir yafla erifltikten sonra farkederiz.<br />

Çocuk, de¤iflik geleneklerin ve dinî<br />

inanc›n hakim oldu¤u iki de¤iflik ortamda<br />

yetiflmenin zorlu¤unu yaflar. Bu dönem,<br />

çocu¤un hem ailesinin mensup oldu¤u az›nl›k<br />

toplum taraf›ndan, hem de beraber yaflad›¤›<br />

ço¤unluk toplum taraf›ndan kabul görm e<br />

veya görmeme dönemidir. fiahit oldu¤umuz<br />

olaylara ve yaflad›¤›m›z tecrübelere dayanarak<br />

söylemek gerekirse; meselâ, Almanya’da<br />

yetiflen Türkiyeli bir genç, ailesi taraf›ndan<br />

flartl› kabul görürken, yerli<br />

Alman toplumu taraf›ndan ise,<br />

“yabanc›” olarak kabul görüyor<br />

ve bu durum ona hissettiriliyor.<br />

Bu da, gencin “raydan<br />

ç›kmas›” için yeterli sebeptir<br />

zaten.<br />

Bu anlamda, yönünü ve<br />

yörüngesini kaybeden gençlerimizin<br />

say›s›, maalesef, çok mu<br />

çoktur!...<br />

‹statistikî verileri bir kenara<br />

b›rakarak, birkaç cümlelik<br />

de¤erlendirme yapmak gerekirse;<br />

binlerce müslüman gencinin<br />

gelece¤i hapishanelerd e<br />

karar›rken, geçerli meslek sahibi<br />

olamayanlar›n ve yüksek<br />

ö¤renim yapamayanlar›n say›s›<br />

hayli yüksek. Bir de buna kültürel-manevi<br />

de¤erleri kapsayan<br />

“ k ü l t ü rel kimlik”le ba¤lant›l›<br />

meseleleri ilave ederseniz, ciddi<br />

boyutlara varan problemli bir<br />

nesille karfl› karfl›ya<br />

oldu¤umuzu (Bat› Avrupa’da yaflayan müslümanlar<br />

olarak) görürsünüz.<br />

Bir insan›n ya da bir toplulu¤un, kendisine<br />

yabanc› bir kültür ve de¤erler ortam›nda<br />

yaflamaya “ mecbur” olmas›, kültür flokunu<br />

do¤urur.<br />

Kiflinin kendi iradesi ve tercihi d›fl›nda<br />

yabanc› kültür atmosferinde kalmas›, floka<br />

zemin haz›rlar.<br />

binlerce<br />

müslüman gencinin<br />

gelece¤i<br />

hapishanelerde<br />

karar›rken,<br />

geçerli meslek<br />

sahibi<br />

olamayanlar›n<br />

ve yüksek ö¤renim<br />

yapamayanlar›n<br />

say›s› hayli<br />

yüksek.<br />

43<br />

Bat› Avrupa‘da yaflayan müslüman gençler,<br />

iki ayr› ve z›t e¤itim sistemi nedeniyle, tam bir<br />

kimlik- kiflilik gelifltirememifllerdir. Okulda, bir<br />

tarafta bat›y› göklere ç›karan bir anlay›fl, ailede<br />

ise, bat›y› düflman belleyen ve tamamen z›t<br />

bir anlay›fl hakimdir.<br />

Dolay›s›yla, müslüman bir genç tam bir kimlik<br />

oluflturamad›¤› için güçlü ve etkili kültürlerin<br />

çekim alan›na gire b i l i r.<br />

Asimilasyona u¤rama ihtimali<br />

yüksektir.<br />

Kuflak çat›flmas›n›n<br />

nedenleri<br />

1. Sosyo-kültürel<br />

nedenler<br />

20. Yüzy›l ve özellikle de<br />

ikinci yar›s›n›n en tipik özelli¤i,<br />

toplumlar›n h›zla de¤iflmesidir.<br />

Toplumda de¤iflmeyi<br />

h›zland›ran en belirgin faktörler<br />

ya da “patlamalar” dört<br />

temel nokta içinde; “bilgi patlamas›”,<br />

“teknolojik patlamas›”,<br />

ekonomik patlama” ve<br />

“iletiflim patlamas›” olarak<br />

nitelendirilebilir.<br />

a. Bilgi patlamas›<br />

Bilgi patlamas›, de¤iflmenin<br />

nedeni olarak çok büyük önem<br />

tafl›r. Guttenberg’ in bas›mevinde<br />

ilk bask›s›n› yapt›¤› günden<br />

bu yana, bilgi birikimi, ça¤›m›zda büyük boyutlara<br />

ulaflm›flt›r. 15. yüzy›lda Avrupa’da y›lda<br />

1000 kitap yay›nlan›rken, bilimin geliflmesini<br />

inceleyen kaynaklarda, bu say›n›n 1950’ de<br />

120 bine ve 1960’da günde 1000 kitap ve<br />

7000 makale 2000’ de ise art›k günde 1<br />

milyondan fazla dergi bas›lm›flt›r. Bilgi birikiminin<br />

bu boyutlara ulaflmas› teknolojik<br />

geliflmeleri h›zland›rm›flt›r.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

44<br />

b.Teknolojik patlama<br />

Teknoloji, yarat›c› ve yenilikçi yaklafl›mlar›n<br />

daha bilinçli bir biçimde toplumda<br />

yayg›nlaflmas› ile h›zlanm›flt›r. Bir yarat›c›<br />

düflünce uygulan›p, yenilik topluma yay›l›nca,<br />

bu yarat›lan teknoloji yeni yarat›c› düflünceler<br />

için kaynak olmakla, bir döngü oluflturup,<br />

kesintisiz ço¤alarak sürüp gitmektedir.<br />

c.‹letiflim patlamas›<br />

Yak›ndan gözledi¤imiz bir olayd›r. Günlük<br />

yaflant›n›n bir parças› haline gelen televizyon,<br />

telsiz telefonlar, bilgisayar sistemleri, internet,<br />

yaz›l› bas›n, turizm, kifliler, ülkeler ve k›talar<br />

aras› iletiflimi ak›l almaz bir ölçüde<br />

h›zland›rm›flt›r.<br />

d.Ekonomik patlama<br />

Ekonomik patlama, bu de¤iflmeleri izleyen<br />

bir süreç gibi düflünülebilir. Dev gibi çokuluslu<br />

flirketler ve piyasa ekonomisinin getird i ¤ i<br />

yar›flma ortam›nda üretim biçimleri<br />

de¤iflmekte, üretim artmakta ve pazarlama<br />

olanaklar› da h›zla geliflmektedir.<br />

Bütün bu h›zl› geliflmeler tümüyle toplumsal<br />

yap›y› da etkilemekte, toplumla birlikte insan<br />

iliflkileri ve de¤er yarg›lar› da de¤iflmektedir.<br />

Toplumdaki de¤iflmeler bireye de baz› psikolojik,<br />

sosyolojik ve maddi yükümlülükler getirmektedir.<br />

De¤iflime ayak uydurmak için gençler<br />

okullarda yeterince e¤itim al›yorlar. Karar<br />

verebilmeleri için, geleneksel ve dini düflünüfl<br />

biçimlerini b›rakt›rarak, yeni modelleri<br />

ö¤retiyorlar.<br />

E¤itim sisteminde meydana gelen h›zl›<br />

de¤iflmelere ayak uydurmas›n› ö¤retiyorlar.<br />

Geliflmelere paralel bir e¤itim, ne yaz›k ki,<br />

müslüman anne-babalar tarafindan gençlere<br />

verilmemektedir.<br />

2. Psikolojik nedenler<br />

Ergenlik dönemi<br />

‹nsan hayat›n›n biyolojik, psikolojik ve sosyolojik<br />

boyutu ile önemli bir dönemini içeren<br />

e rgenlik dönemi, çocukluktan yetiflkinli¤e<br />

geçiflte bir köprü olmas› itibariyle önemli bir<br />

yafl dilimini ihtiva etmektedir.Genç ve gençlik,<br />

dinamik karakteriyle, biyolojik, ruhsal ve sosyal<br />

de¤iflimlerin en yo¤un yafland›¤› dönemdir.<br />

Bu dönemde gençlerin ailelerine önemli<br />

g ö revler düfler. Bu sebeple, bahsetti¤imiz<br />

dönemin baz› temel niteliklerini belirtmemiz<br />

yerinde ve isabetli olacakt›r. Çünkü, daha sonraki<br />

dönemlerde gencin sorunlar› olarak<br />

ortaya ç›kan hususlar, hep bu temel niteliklerden<br />

kaynaklanmaktad›r. Bir baflka ifadeyle;<br />

gencin içinde yaflad›¤› sürecin, psikolojik ve<br />

sosyal boyutlar› gözönüne al›nmadan, gencin<br />

sorunlar›n› anlamak ve uygun çözümler üretmek<br />

mümkün görülmemektedir.<br />

Kiflilik geliflimi, ergenlik döneminden<br />

önce bafllam›fl olmas›na ra¤men, ergenlikte<br />

h›z kazan›r ve farkl›lafl›r. Kimlik geliflimi, gencin<br />

kendisine ba¤l› oldu¤u kadar,aileye ve çevresel<br />

faktörlere de ba¤l›d›r.<br />

Ergenlik dönemine gelmifl bir genç kendisini<br />

yeterince büyümüfl olarak görmekte,<br />

dolay›s›yla çevresinden bunun kabulünü<br />

b e k l e m e k t e d i r.Ailesinden gidere k<br />

uzaklaflmaya bafllayan ergenin kendini<br />

tan›mak ve giderek ba¤›ms›zlaflmak<br />

ihtiyac›n›n oldu¤u unutulmamal›d›r. Bu durumun<br />

onun gelifliminin bir parças› oldu¤u ve<br />

normal görülmesi gerekti¤i unutulmamal›d›r.<br />

Ergen her ne kadar ailesine karfl› gibi görünse<br />

de, kiflilik gelifliminde model alaca¤›,<br />

özdeflim kuraca¤› kiflilerin bafl›nda yine aile<br />

üyeleri gelmektedir. Bunun için, erg e n e<br />

hoflgörülü davranmak ve model olaca¤› kiflilerin<br />

davran›fllar›nda daha dikkatli olmalar›<br />

gerekmektedir.<br />

Günümüz koflullar›nda gençler internet,<br />

televizyon vb. pek çok uyaranla beraber<br />

yaflamakta ve sosyalleflmektedir. Ancak ergen<br />

ile ailenin farkl› zamanlarda ve farkl› biçimde


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

sosyalleflmifl olmas›, de¤iflen dünya ile birlikte<br />

düflünce ve duygular ile gösterilen tepkilerin<br />

farkl›laflmas›, kuflak çat›flmas›n›n temel<br />

nedenlerindendir.<br />

"Bu dönemde gençlerde meydana gelen biyolojik<br />

ve bedensel geliflmelere paralel olarak;<br />

psikolojik geliflmeleri genel hatlar›yla flöyle<br />

tezahür etmektedir: Birçok konuda içten<br />

kayg›, duyarl›k ve al›nganl›k, alg›lama gücündeki<br />

art›fl, hoflgörü yoksunlu¤una karfl› duyulan<br />

nefret, esneklik, dürüstlük,<br />

yaflam›n gelece¤i için duyulan<br />

afl›r› iyimserlik ve gençlerin<br />

kendi kimliklerini bulmak için<br />

durmaks›z›n sürdürdükleri içten<br />

çabalar›..."<br />

‹lkokul y›llar› uyumlu geçen<br />

bir çocu¤un, ergenlikte tepkilerinde<br />

ve davran›fllar›nda beliren<br />

de¤iflmeler, pek çok ana<br />

babay› haz›rl›ks›z yakalar ve<br />

fl a fl › r t › r. Çünkü ana babalar,<br />

çocuk büyüdükçe daha uslan›r,<br />

daha az sorun ç›kar›r san›rlar.<br />

Herfleyin yoluna gird i ¤ i n i<br />

sand›klar› bir dönemde birden<br />

ortaya ç›kan huysuzluklara,<br />

tedirginli¤e ve nedensiz öfke<br />

patlamalar›na bir anlam veremezler.<br />

Eve diledi¤i gibi girip<br />

ç›kan, hiçbir fleyi be¤enmeyen<br />

en ›l›ml› uyar›lara sert karfl›l›klar<br />

v e ren genç karfl›s›nda,<br />

so¤ukkanl› kalamazlar. Çünkü,<br />

gençteki de¤iflmeyi erg e n l i k<br />

dönemine ba¤lamak istemezler.<br />

Bu nedenle, onlar›n tepkileri de sert olur.<br />

Sevecen ve yumuflak bir yaklafl›m› bile geri<br />

ç e v i ren, üstüne var›l›nca öfkeden deliye<br />

dönen genç karfl›s›nda bocalar, nas›l tutum<br />

tak›nacaklar›n› bilemezler. Çocuklar›n›n kendilerinden<br />

uzaklaflt›¤›n›, hatta kendilerine<br />

düflman gözüyle bakt›¤›n› anlay›nca üzüntüye<br />

kap›l›rlar. Ö¤ütleri batar, iyi niyetli sözleri geri<br />

teper. Böylece iletiflim kopar, iliflkiler karfl›l›kl›<br />

ba¤r›flmaya ve meydan okumaya dönüflür.<br />

‹lkokul y›llar›<br />

uyumlu geçen bir<br />

çocu¤un, ergenlikte<br />

tepkilerinde ve davran›fllar›nda<br />

beliren<br />

de¤iflmeler, pek<br />

çok ana babay›<br />

haz›rl›ks›z yakalar ve<br />

flafl›rt›r. Çünkü ana<br />

babalar, çocuk büyüdükçe<br />

daha uslan›r,<br />

daha az sorun<br />

ç›kar›r san›rlar.<br />

45<br />

Gencin kurallara ald›rmay›fl›, yasaklara<br />

boflverifli onlar› çileden ç›kar›r. ‘’Bu evde<br />

yaflanmaz!’’ diye kap›y› çarp›p soka¤a ç›kan<br />

genç, bir süre sonra hiçbir fley olmam›fl gibi,<br />

nefleli eve dönebilir; anas›yla flakalafl›p,<br />

kardefline tak›labilir. Odas›na kapan›p müzi¤i<br />

sonuna dek açabilir. Telefon bafl›na geçip,<br />

yar›m saat önce ayr›ld›¤› arkadafllar›yla uzun<br />

uzun konuflur.<br />

Gencin kendisine karfl› duydu¤u yabanc›l›k<br />

duygusu öyle yo¤unlaflabilir ki;<br />

kendisinin bu evde<br />

istenmedi¤ini, de¤er verilme-<br />

di¤ini düflünür. Kendisi hakl›,<br />

ana babas›n›n tepkilerini,<br />

anlay›fls›zl›klar›n› abart›r;<br />

bask›lar›n›, k›s›tlamalar›n› yana<br />

yak›la anlat›r. K›sacas›; kimse<br />

onu anlam›yordur. Oysa genç,<br />

kendi kendisini de anlamakta<br />

güçlük çekmektedir. Ailesine<br />

karfl› keskin bir elefltirici<br />

olmufltur; ama kendi iç<br />

çeliflkisini, durmadan de¤iflen<br />

ruhsal durumunu, afl›r› tepkilerini<br />

do¤ru de¤erlendiremez.<br />

Onu en iyi anlayan, art›k<br />

a r k a d a fl l a r › d › r. Kendisi gibi<br />

evden kopan, ba¤›ms›zl›k arayan<br />

arkadafl kümesine s›¤›n›r.<br />

Orada kendisine de¤er veren,<br />

s›k›nt›s›n› paylaflan, birlikte<br />

e¤lenen yafl›tlar› vard › r.<br />

Arkadafl seçimine kar›fl›lmas›<br />

ya da arkadafl iliflkisinin<br />

kopar›lmas›, bu ça¤da genci en<br />

sert tepkilere iter. Ana babas›yla çat›flmas›<br />

doru¤a var›r. Evden kopan ve evi akflamdan<br />

akflama otel gibi kullanan gence karfl› ana<br />

baba da ald›rmaz davranamaz. Ya s a k l a r<br />

konur, k›s›tlamalar getirilir. Genç de; madem<br />

ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildi¤im<br />

gibi davran›r›m, diyebilir.<br />

K›sa bir süre önce geride b›rakt›¤›m›z 20.<br />

Asr›n insan›na flöyle bakt›¤›m›zda; bu insan-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

46<br />

lar›n büyük imparatorluklar›n y›k›lmas›na, I.<br />

ve II. Dünya savafllar›na flahit olduklar›n›<br />

görüyoruz. Bu insanlar›n büyük bir k›sm›n›n,<br />

y›k›lan bu imparatorluklar›n yerine kurulan<br />

ideolojilerin de iflâs›na ve y›k›l›fl›na tan›k olduklar›<br />

bir vak›ad›r. ‹flte bütün bu de¤iflmeler ve<br />

çalkant›lar, ça¤dafl insan üzerinde çok büyük<br />

tesirler b›rakm›flt›r. ‹nsanlar, bu as›rda birçok<br />

çat›flma ve y›k›l›fl› yakinen yaflarlarken, ayn›<br />

zamanda bu y›k›l›fllardan, çöküfllerden ve bunlar›n<br />

sebep oldu¤u sefâletlerden de birçok<br />

olumsuz etkiler alm›fllard›r.<br />

Bu nedenle, ça¤dafl insan›n ve dolay›s›yla da<br />

ça¤dafl gençli¤in temel nitelikleri s›ralan›rken<br />

"endifleli, s›k›nt›l›, örfüne ve kendi kültürüne<br />

yabanc›laflm›fl, bencil ve stresli olmas›" gibi<br />

özellikler bafl s›ralarda yer alm›flt›r.<br />

Gençler, rûhî ve dinamik davran›fllar›, birtak›m<br />

olaylar karfl›s›nda anî ve sert tepkiler<br />

göstermeleri sebebiyle, h›zl› ve sürekli bir<br />

de¤iflme ve geliflme içindedirler.<br />

Bir toplum, düzenli bir topluluk olsa bile;<br />

onun düzenlili¤ini ortadan kald›racak<br />

de¤iflimler ve geliflimler her an ortaya ç›kabilir.<br />

Bu çeflit geliflmelerin h›z›n›n daha da<br />

artt›¤›, hatta günümüz toplumlar›nda bugüne<br />

kadar efline rastlanmayan bir h›za ulaflt›¤›<br />

aç›kça görülmektedir.<br />

Böyle h›zl› ve derin de¤iflmelerin, toplum<br />

hayat›nda çalkant›lara, huzursuzluklara, bencilleflme<br />

ve birtak›m bozulmalara yol açt›¤› da<br />

bir hakikattir. ‹stikrars›zl›k ve çalkant›lar,<br />

evvela aileleri, sonra aile fertlerini, bilhassa<br />

hayat tecrübesi, olaylara karfl› mukâvemet<br />

gücü çok az olan gençleri tesiri alt›na al›r.<br />

Onlar›, buhrana ve isyankâr hareketlere sürükleyebilir.<br />

‹flte bu noktada, toplumun fertlerini birarada<br />

bar›fl›k tutacak ve bilhassa gençleri kucaklayacak,<br />

aralar›ndaki ba¤lar› kuracak ve kuvvetlendirecek,<br />

insanlar aras›ndaki de¤iflme farklaran›<br />

gözetecek bir faktöre, bir müesseseye<br />

büyük ihtiyaç vard › r. Toplumun bire y l e r i<br />

aras›nda bir harç ve bir ba¤ olacak; çeflitli<br />

t e s i r l e rden dolay› do¤abilecek toplumsal<br />

sars›nt›lar› hafif atlatmaya vesile olacak olan<br />

bu müessese herfleyden önce; e¤itim ve<br />

ö¤retim sistemidir.<br />

Bat› kültürü ve medeniyetinin göz<br />

kamaflt›r›c› d›fl yüzü bir tarafa; yozlaflm›fl,<br />

kokuflmufl, bugün art›k bat›l›n›n bile flikâyetçi<br />

oldu¤u medeniyet anlay›fl›nda ahlâkî de¤erler<br />

silinmek üzere d i r. Bat› gençli¤inin içinde<br />

bulundu¤u uyuflturucu ba¤›ml›l›¤› korkunç<br />

boyutlara ulaflm›flt›r. Cinsel konulard a k i<br />

afl›r›l›klar, ailevî skandallar, gasplar, cinâyetler,<br />

günden güne art›fl gösteren intiharlar ve<br />

buna benzer olumsuz afl›r› hareketlerin hepsi,<br />

haberleflme ve iletiflim a¤lar›n›n geliflimiyle<br />

birlikte bat›da yaflayan müslüman gençlerimiz<br />

üzerinde tam bir flok etkisi yapmaktad›r.<br />

Süratle dünyan›n her yerine yay›lan bütün bu<br />

menfi bilgiler, fikirler, hayat görüflleri ve de¤er<br />

yarg›lar›, gencin kendi kimli¤ini oluflturma<br />

sürecinde oldu¤u bir dönemde, çok olumsuz<br />

bir etki yapmaktad›r.<br />

Genç; içinde bulundu¤u dönemin rûhî ve<br />

psikolojik bunal›m›; bat› kültürünün de bir<br />

yandan cezbedici görünüflü, öbür taraftan<br />

beyin y›kay›c› bask›n etkisiyle âdeta flaflk›na<br />

dönmektedir. Kendi geleneksel kültüründen<br />

ve de¤er yarg›s›ndan kopmaya ve zaman içinde<br />

yabanc›laflmaya bafllamaktad›r. Art›k o,’’<br />

Ben kimim?’’ gibi sorular›n cevab›n› ararken<br />

zorlanmaktad›r. Hatta, bazen bu tür sorular›<br />

kendisine sormay› bile gereksiz görmekte.<br />

‹flte ça¤›m›z›n getirdi¤i bütün bu problemler,<br />

bütün dünya gençli¤ini etkiledi¤i gibi, hiç<br />

flüphesiz bizim gençli¤imizi de etki alt›na<br />

a l m a k t a d › r. Avrupa’da yaflayan müslüman<br />

gençlerimiz arasinda, bat› hayat tarz›n›n<br />

büyük ra¤bet gördü¤ünü; giyim-kuflamdan<br />

öte, baz› temel konularda bile, onlar› nas›l<br />

etkiledi¤ini görüyoruz. Gün geçtikçe de, bu<br />

olumsuz etkilenmenin h›z›n›n ve kapsam›n›n<br />

geniflledi¤ini üzülerek seyrediyoruz.<br />

Bu etkilemenin tesiriyle genç ile baflta ailesi<br />

olmak üzere, daha önceki kuflaklar aras›nda


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

çat›flmalar, huzursuzluklar ve de¤er farkl›l›klar›<br />

ortaya ç›kmaktad›r. Sonuç her iki taraf için de<br />

iyi olmamaktad›r.<br />

Burada önemli buldu¤um bir noktay› da vurgulamak<br />

isterim: Gençlerimizin karfl› karfl›ya<br />

kald›klar› ve onlar›n kendi öz kültürlerini ve<br />

dini de¤erlerini hedef alan bütün bu ça¤dafl<br />

unsurlar o kadar cazip, gençli¤i çekici, sürükleyici<br />

ve deyim yerindeyse pervas›z bir tarzda<br />

sunulmaktad›r ki; neredeyse gençler<br />

ak›llar›n› bir kenara b›rakarak,<br />

duygular›yla hareket etmekte-<br />

d i r l e r. Bat› hayat tarz›n› ve<br />

de¤er yarg›lar›n› benimseyerek<br />

aynen taklit etmekte veya<br />

etmeye çal›flmaktad›rlar. Sonuç<br />

olarak da içinde bulunduklar›<br />

durumu hiçbir zaman gerçekçi<br />

olarak de¤erlendire m i y o r l a r.<br />

Daha do¤rusu, bütün bu konulardaki<br />

sorunlar›n› s›hhatli bir<br />

flekilde de¤erlendirme ölçüsünden<br />

yoksun bulunmaktad›rlar.<br />

Bugün, dünya insanlar› ça¤›n<br />

h›zl› ilerleyifline ayak uydurmakta<br />

adeta zorlanmaktad›rlar.<br />

Bir taraftan bilimsel ve teknolojik<br />

geliflmelerin bafl döndürücü<br />

h›z›, bir taraftan lüks ve konforlu<br />

bir hayat yaflama h›rs›, di¤er<br />

yandan daha çok kazanma<br />

koflturmacas› insanlar› takats›z<br />

b›rakmaktad›r. Genç kuflaklar<br />

da bu koflturmacadan pay›na<br />

düfleni almaktad›rlar.<br />

Ça¤›m›z insanlar›n›n durumu<br />

böyleyken, ça¤dafl gençli¤in<br />

problemlerini tahmin etmek hiç<br />

de zor olmasa gerekir. Gençler<br />

de bu ça¤da yaflad›klar›na göre,<br />

onlar da ayn› kaderi paylaflmaktad›rlar.<br />

Ça¤dafllar›n›n içinde bulundu¤u durumdan<br />

etkilenmektedirler. Ça¤›m›z›n en belirgin özellikleri<br />

olan tedirginlik, hayal k›r›kl›¤›,<br />

yabanc›laflma, kültür çat›flmas›, çeflitli biçim-<br />

Bugün, dünya<br />

insanlar› ça¤›n h›zl›<br />

ilerleyifline ayak<br />

uydurmakta adeta<br />

zorlanmaktad›rlar.<br />

Bir taraftan bilimsel<br />

ve teknolojik<br />

geliflmelerin bafl<br />

döndürücü h›z›, bir<br />

taraftan lüks ve konforlu<br />

bir hayat<br />

yaflama h›rs›, di¤er<br />

yandan daha çok<br />

kazanma<br />

koflturmacas›<br />

insanlar› takats›z<br />

b›rakmaktad›r.<br />

47<br />

lerde d›fla vuran kimlik bunal›m› gibi sorunlar›,<br />

gençler birebir yaflamaktad›rlar. Dahas›, içinde<br />

bulunduklar› dönemin kaç›n›lmaz ve talihsiz<br />

bir sonucu olarak, genç nesiller bu gibi<br />

ortamlardan daha çok etkilenmektedirler.<br />

Gençlerimizin dini kültürümüz aç›s›ndan<br />

yeterli bir bilgi birikiminden yoksun oluflu,<br />

bizim gençli¤imizin sorunlar›n› daha da<br />

karmafl›k hale getirmektedir.<br />

‹çinde bulundu¤umuz ça¤dan kaynaklanan<br />

sorunlar<br />

‹çinde yaflad›¤›m›z ça¤›n<br />

temel özelli¤i "Bilgi Ça¤›"<br />

o l m a s › d › r. Bilginin üre t i l m e s i ,<br />

yay›lmas› ve eriflilmesi o kadar<br />

kolaylaflm›flt›r ki, bunun bir<br />

örne¤ine daha önceki as›rlarda<br />

rastlamak mümkün de¤ildir.<br />

Daha önceleri sadece askerlik<br />

veya baflka nâdir sebeplerle<br />

do¤up büyüdü¤ü yerlerd e n<br />

ayr›lan insanlar›m›z, flimdi<br />

bambaflka imkânlara sahiptirler.<br />

Eskiden sadece kitap, dergi<br />

ve benzeri yay›nlarla baflka<br />

memleketler, de¤iflik kültürler<br />

ve milletler hakk›nda bilgi sahibi<br />

olunuyordu. Ancak, günümüzde<br />

bilgi ça¤›n›n bir gere¤i<br />

olarak internete girmemiz ya<br />

da elimizdeki tv dü¤mesine<br />

dokunmak bilgilenmemiz, daha<br />

do¤rusu bilgilendirilmemiz için<br />

yeterli oluyor.<br />

Böylece di¤er kültürler ve<br />

medeniyetlerle, yeni ve<br />

yabanc› de¤er yarg›lar›yla karfl›<br />

karfl›ya geliyoruz. Bunun faydal›<br />

ve iyi yönleri tart›fl›labilir.<br />

Ancak; sebep oldu¤u kültür<br />

çat›flmas›, kimlik krizi ve gençlerin<br />

kendi geleneklerinden kopma hadisesi<br />

tart›flma götürmez bir olgudur.<br />

K›sacas› dünyam›z ,kültürel farklar›n giderek<br />

azald›¤›, ayn› zevklere sahip kültür ve tarih


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas› 48<br />

miras›n› reddeden, eskiye ait olan›n ra¤betten<br />

ve de¤erden düfltü¤ü bir mekân haline h›zla<br />

dönüflüyor.<br />

Bu konuda gençlik probleminin di¤er bir<br />

boyutu ise, gençlerimizin elefltirel bir zihniyetten<br />

yoksun olmas›d›r. Genç nesiller; ça¤a,<br />

olaylara, içinde bulunduklar› duruma ve tarihi<br />

mirasa karfl› konumunu belirlemeye<br />

çal›fl›rken; elbette ki birçok fleyi araflt›racakt›r.<br />

Genç insan, çevresinde olup-biten olaylar›,<br />

farkl› geliflmeleri analiz edecek,<br />

s o rgulayacak ve gere k t i ¤ i n d e<br />

e l e fl t i re c e k t i r. Böylece, kendi<br />

benli¤ini ve kimli¤ini oluflturmaya<br />

çal›flacakt›r. Ama ne<br />

yaz›k ki; bizim gençli¤imiz,<br />

ço¤u kez bu zeminden de yoksundur.<br />

Asl›nda, gençlerin çevrelerindeki<br />

hadiseler üzerinde<br />

düflünmesi, elefltiriler getirmesi<br />

en do¤al haklar›ndand›r.<br />

Ayr›ca, fikirlerine de¤er vermedi¤iniz,<br />

sayg› duymad›¤›n›z,<br />

elefltirilerine kulak t›kad›¤›n›z<br />

g e n ç l e re; nas›l olur da<br />

"yar›n›m›z›n teminat›" deyibilirsiniz?<br />

Bu tutum, kendi kendinizle<br />

çeliflmeniz de¤il midir?<br />

Asl›nda, gençlerin düflüncelerine<br />

de¤er vermek, düzeltilmesi<br />

gereken fikirleri varsa, ilim ve<br />

hikmetle onlar› ikaz etmek bizlerin<br />

temel görevlerimizdendir.<br />

Bu husus, yüce kitabam›z<br />

Kur’an’›n da istedi¤i müslüman<br />

tipolojisinin bir gere¤idir. Zira,<br />

Kur’an-› Kerim’in yaklafl›k 750<br />

âyetinde; insanlar ve özellikle<br />

de müslümanlar düflünmeye,<br />

a r a fl t › rmaya, tefekkür ve tedebbüre<br />

ça¤›r›lmaktad›rlar. Daha do¤rusu, akl› en iyi<br />

ve en verimli bir flekilde kullanmaya davet<br />

edilmektedirler.<br />

Asl›nda, gençlerin<br />

çevrelerindeki hadiseler<br />

üzerinde<br />

düflünmesi,<br />

elefltiriler getirmesi<br />

en do¤al<br />

haklar›ndand›r.<br />

Ayr›ca, fikirlerine<br />

de¤er vermedi¤iniz,<br />

sayg› duymad›¤›n›z,<br />

elefltirilerine kulak<br />

t›kad›¤›n›z gençlere;<br />

nas›l olur da<br />

"yar›n›m›z›n<br />

teminat›"<br />

deyibilirsiniz?<br />

"Gençlerin normal ve sa¤l›kl› geliflimleri için<br />

böyle bir tutumun desteklenmesi ve gelifltirilmesi<br />

gerekirken; aksine ço¤unlukla bu tutum<br />

bast›r›lmaktad›r. Hatta sorgulay›c› ve araflt›r›c›<br />

tutumlar›ndan dolay›, gençler<br />

k›nanmaktad›rlar. Bu zihniyete göre; gencin<br />

düflünmesine, elefltirmesine, soruflturmas›na<br />

ve yeni yeni ufuklar keflfetmesine gerek yoktur.<br />

Genç insana düflen, kitaplardaki ço¤u<br />

güncelli¤ini yitirmifl ve kendisine verilen bilgileri<br />

bellemektir. Daha do¤rusu basma kal›p<br />

ezberlemektir.<br />

Ancak, unutulan bir nokta<br />

vard›r: karfl›m›zdaki genç, bundan<br />

yüzy›l veya daha öncesinin<br />

genci de¤ildir. ‹letiflim ve bilgi<br />

ça¤›n›n bir ferdi, bir üyesidir.<br />

Yukar›da iflaret edildi¤i gibi,<br />

birçok fleyden haberd a rd › r.<br />

Kafas›nda oluflan sorulara doyurucu<br />

cevaplar aramaktad›r.<br />

Körükörüne taklit etmeyi reddetmektedir.<br />

Bugün gençlerimizin suça itilmelerinin<br />

ve çat›flma ortamlar›na<br />

sürüklenmelerinin temelinde<br />

flu hususlar›n yatt›¤›n›<br />

görmekteyiz: ‹flsizlik, de¤erler<br />

erozyonu ve bunlar›n bir kötü<br />

sorucu olarak karfl›m›za ç›kan<br />

köfle dönmecilik felsefesi.<br />

Bu kadar genç, enerjik ve<br />

iflsiz potansiyel; onlar› e¤er<br />

f renleyecek, dinî, manevî,<br />

ahlâkî ve kültürel faktörlerden;<br />

gençlerimizin maneviyatlar›n›<br />

yüksek tutacak moral de¤erlerden<br />

de yoksun b›rak›lm›flsa,<br />

art›k o gençlerin iyi birisi<br />

olmas›n›n beklenmesi biraz<br />

haks›zl›k olur.<br />

Ayr›ca, bir tak›m ideolojilere, uydurma felsefelere<br />

kolayca kayabilen gençlerin de, bu yönden<br />

araflt›r›lmas› ve arka plânlar›n anlafl›lmas›


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

gerekmektedir. Böylece dinî, manevî ve kültürel<br />

ba¤lar›ndan kopan veya bu ba¤lar›n<br />

zay›flay›p gevfledi¤i gençlerimizin durumlar›<br />

daha iyi anlafl›lacakt›r.<br />

Ailevi sebeplerden kaynaklanan<br />

gençlik problemleri<br />

Geçmiflte b›rakt›¤›m›z dönemlerde, geleneksel<br />

aile yap›m›zda herfley daha rahat ve daha<br />

kolayd›. Geleneksel aile yap›m›zda herkesin<br />

rolü belliydi. Bundan dolay› da fazla sorun<br />

ç›kmazd›. Ça¤›m›zda yüzyüze geldi¤imiz<br />

sorunlar›n birço¤u, o dönemlerde mevcut<br />

de¤ildi. Dolay›sya, aile reisinin ifli de nispeten<br />

kolay say›l›rd›. Eline geçen kazanc›yla kendi<br />

kendisine yetinip gidiyordu. Herhangi bir<br />

sorun ortaya ç›kt›¤›nda da; aile reisi olan<br />

baban›n hakemli¤i ve otoritesi bunu çözmeye<br />

y e t i y o rdu. Ancak, bugün durum de¤iflti.<br />

Günümüzde, insanlar daha iyisini giyinmeye,<br />

daha güzelini yemeye, daha lüks evlerde oturmaya<br />

çaba gösteriyorlar, ihtiyaçlar›n çeflidi,<br />

eskiye göre ço¤alm›flt›r. Hergün yenileri piyasaya<br />

ç›kt›¤› için, art›k aile reisinin kazanc› tek<br />

bafl›na yeterli olmamaktad›r. Ailenin di¤er<br />

fertleri de çal›flmak zorunda kalmaktad›rlar.<br />

Bu da, beraberinde birçok yeni sorunlar getirmektedir.<br />

Geleneksel aile yap›s›nda ve aile<br />

fertlerinin rollerinde de¤ifliklikler meydana<br />

gelmektedir...<br />

Son dönemlerde, aile içi geçimsizlikler,<br />

çat›flmalar, evden kaçmalar ve boflanmalar<br />

gibi birtak›m sorunlar s›kça yaflanmaktad›r.<br />

Sonuçta, aile içi kavgalar evdeki çocuklara ve<br />

gençlere de yans›yor. Onlar› tedirgin ediyor,<br />

sterese sokuyor. Öyle ki; evdeki gençlerden<br />

ve çocuklardan flikayetçi olmayan, onlarla<br />

çat›flmaya girmeyen aile reisleri, neredeyse<br />

yok gibidir. Gençler aras›nda zaten zay›flam›fl<br />

olan aile ba¤lar› ve geleneksel kültürel de¤er<br />

yarg›lar› hemen terkedilebilmektedir. Daha iyi<br />

bir yaflam düflüncesi, k›sa zamanda köfleyi<br />

dönme, lüks içinde yaflama hevesiyle hemen<br />

evini terkeden gençlerimizin say›s› hiç de az<br />

de¤ildir. Bunlar›n ço¤u da bir sömürü çark›n›n<br />

içine düflmekten kurtulamamaktad›rlar.<br />

Psikolojik bir de¤erlendirme<br />

49<br />

Farkl› de¤erlere sahip yeni kuflaklar, eski<br />

de¤erlere sahip kuflaklar›n yerini ald›¤›nda,<br />

toplumsal de¤iflimin nüvesi gerçekleflmifl oluyor.<br />

Anne babalar, ifl güvencesi gibi materyalist<br />

ihtiyaçlara önemverirken, yeni nesiller estetik<br />

kayg›lar gibi postmateryalist ad› verilen<br />

de¤erleri ön plana ç›karmaktad›r.<br />

Burada at›fta bulundu¤umuz postmateryalist<br />

de¤erler teorisinin iki basit hipotezi bulunmakta:<br />

“K›tl›k hipotezi” ad› verilen birincisi,<br />

“bireyin kendisi için göreli olarak k›t olan<br />

fleylere daha fazla önem atfetti¤i” olarak<br />

tan›mlan›r. ‹kinci hipotez ise; “sosyalleflme<br />

hipotezi” ad›n› tafl›makta ve “bireyin temel<br />

de¤erleri ergenlik öncesi döneminin<br />

flartlar›ndan etkilenir” diye aç›klan›r.<br />

Maslow’un iyi bilinen “ihtiyaçlar›n<br />

hiyerarflisi” yaklafl›m›, postmateryalist<br />

de¤erler teorisinde önemli bir yer tafl›r.<br />

Maslow’a göre bireyler öncelikle fizyolojik<br />

ihtiyaçlar ve güvenlik gibi “materyalist” ihtiyaçlar›<br />

karfl›larlar, daha sonra kendini ifade<br />

etme ve estetik kayg›lar gibi di¤er “materyalist”<br />

olmayan ihtiyaçlara yönelirler. Bu kuramsal<br />

çerçeve aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, bireysel<br />

olarak ya da sosyalleflme döneminde ekonomik-maddi<br />

s›k›nt›lar çeken bireyler; yetiflkinlik<br />

dönemlerinde materyalist de¤erlere yönelirken;<br />

ekonomik-maddi s›k›nt›lar› yaflamayan<br />

bireylerin materyalist olmayan ihtiyaçlar› tatmini<br />

tercih ettikleri söylenebilir. Konuyu bu<br />

yaklafl›ma göre de¤erlendirecek olursak,<br />

Bat›da yaflayan müslüman nesiller aras›nda<br />

büyük de¤er uçurumlar›n›n olmas›n›n nedeni<br />

anne babalar, genelde sosyalleflme döneminde<br />

ekonomik s›k›nt›lar çekmifl ama çocuklar›<br />

böyle bir sorunla karfl›laflmam›flt›r. Böylelikle<br />

yeni nesiller postmateryalist de¤erleri<br />

i ç s e l l e fl t i rmifl, bu nesillerin tutum ve<br />

davran›fllar› da postmateryalist de¤erler<br />

do¤rultusunda olur.<br />

Sonuç<br />

Kendi kimli¤ini kazanmak ve kiflili¤ini ispat-


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

50<br />

lamak mücadelesini verdi¤i bir dönemde,<br />

gencin bu olumsuz tablolarla karfl› karfl›ya gelmesi,<br />

onun ruhi ve psikolojik<br />

huzursuzlu¤unun artmas›na sebep olmaktad›r.<br />

Bütün bu negatif geliflmeler, gencin kendisine<br />

ve yak›n çevresine güven duygusunu zay›flatmaktad›r.<br />

Avrupa’n›n içinde bulundu¤u modern ,<br />

sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel flartlar,<br />

gençlerimizin sa¤l›kl› bir kimlik (benlik, flahsiyet)<br />

oluflturmalar›na hiç elveriflli de¤ildir.<br />

Sosyalleflme sürecinde bat› toplumun sosyal<br />

ve kültürel dokusunu içsellefltirerek, kiflili¤ine<br />

katan müslüman gençler, bat› toplumunun bir<br />

üyesi haline gelir. Tüm hayat› boyunca devam<br />

eden sosyalleflme sürecinde genç; aile, okul,<br />

ifl ve çal›flma hayat›, kitle iletiflim araçlar› ve<br />

sosyal kurumlar ekseninde karfl›l›kl› etkileflim<br />

ile sosyal kimli¤ini kazanmaktad›r. Anne ve<br />

babalar bir genç için günde en fazla bir saat<br />

zaman, o da hep tekrari tavsiye ve nasihatl<br />

a rda bulunurken, genç arta kalan bütün<br />

zaman›n› çevresiyle geçirmektedir. Böyle bir<br />

durum kuflak çat›flmas›n›n zeminini meydana<br />

getirmektedir.<br />

Benim Kur’an’dan anlad›¤›m kadar›yla, bir<br />

müslüman için bir yerde dini ve manevi<br />

de¤erlerine göre hareket edebilme olana¤›<br />

yoksa oradan hicret etmesi gerekir. Böyle bir<br />

ortamda ve bu tür sorunlarla yaflayan müslümanlar›n<br />

Nisa Suresi’nin 97. ayetini düflünerek<br />

okumalar›n› tavsiye ederim. Zira bu ayette,<br />

çevre faktörünün önemine de¤inilmektedir.<br />

Bir kaç kurufl para için Avrupa’ya göç eden<br />

müslümanlar, ne yaz›k ki, cocuklar›n› diri diri<br />

yakmaktad›rlar. Benim anlamad›¤›m bir fley<br />

ise; onlar›n kendi çocuklar›na, neden yan›yorsunuz,<br />

demeleridir.<br />

Bundan dolay›, bu hususlar da yaln›zca<br />

gençleri suçlamak ve onlara bir yafta takmak<br />

haks›zl›k olur; kolayc›l›¤a kaçmak olur. Bu<br />

tav›r, kimseye birfley kazand›rmaz. Bilakis,<br />

hepimize çok fley kaybettirir! ‹bretle çevremize<br />

bakt›¤›m›zda, kaybetti¤imiz gençlerimizin<br />

say›s›n›n hiç de az olmad›¤›n› görürüz.<br />

Öneriler:<br />

Anne-babalar, kuflak çat›flmas›n›n onar›lmaz<br />

boyutlara ulaflmas›n› önlemek için, flu ilkelere<br />

dikkat etmelidirler:<br />

• Her fleyden önce genç, art›k kendisini bir<br />

yetiflkin gibi görmektedir, siz de öyle görün ve<br />

ona sayg› gösterin; “Hadi ordan, daha dünkü<br />

çocu¤un söyledi¤ine bak” türü yaklafl›mlardan<br />

kaç›n›n.<br />

• Gençlik ça¤›na ait ruhsal, fiziksel özelliklerin<br />

neler oldu¤unu ve bunun gence olan etkisini<br />

ö¤renip göz önünde bulundurun.<br />

• Gencin bu dönemde birbiriyle tutars›z olan<br />

davran›fllar› karfl›s›nda so¤ukkanl› olun, k›r›c›<br />

ve y›k›c› tepkiler göstermeyin.<br />

• Eviniz ve ailenizle ilgili alaca¤›n›z kararlarda<br />

onun da görüflünü almaktan çekinmeyin.<br />

• Konuflma ve tart›flmalarda do¤ru<br />

düflündü¤ü, gerçe¤i bulup söyledi¤i durumlarda<br />

ona hak verip, ona kat›ld›¤›n›z› söylemekten<br />

çekinmeyin. Bir genç, arkadafl grubuyla<br />

iliflkileri ne boyutta olursa olsun, problemleri,<br />

s›k›nt›lar› ve sevinçlerinde ailesinin yan›nda<br />

oldu¤unu hissetmelidir.<br />

• Gencin tutum ve davran›fllar›na yön verirken<br />

“Benim gençli¤imde...” diye bafllayan<br />

nutuk ve ö¤ütlerden kaç›n›n.<br />

• Ona ö¤üt vermek yerine örnek<br />

davran›fllarda bulunun.<br />

• Tabii ki, çat›flmalarda gençlerin de üzerine<br />

düflen baz› görev ve sorumluluklar vard›r.<br />

Bütün isteklerinizin hemen, tümüyle o anda<br />

gerçekleflmeyebilece¤ini bilin.<br />

• Her yerde ve her zaman yetiflkinlerden<br />

ö¤renece¤iniz bilgi ve deneyimler oldu¤unu


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />

kabul edin!<br />

• Konuflma ve tart›flmalarda k›r›c› ve sert<br />

olmay›n!<br />

Gençlerimize birtak›m yüce hedefler göstermemiz,<br />

onlar›n maddî ve manevî yönden<br />

baflar›l› olmalar›na, dolay›s›yla zararl› ak›mlardan<br />

korunmalar›na vesile olur.<br />

‹brahim Çakar<br />

cakar_ibrahim@yahoo.de<br />

Kaynak<br />

Süleyman Hayri Bolay, Gençli¤in Rûhî ve Manevî<br />

Problemleri, ‹slamî araflt›rmalar vakf› yay›n›, yay›n no:<br />

13, s. 3-4.<br />

‹brahim Özdemir, Hz. Muhammed ve Gençlik,<br />

Türkiye Diyanet Vakf› Yay›n›, No: 171, s. 60.<br />

Konuyla ilgili detayl› bilgi için bkz. Enformasyon<br />

Devrimi.<br />

‹brahim Özdemir, Hz. Muhammed ve Gençlik,<br />

Türkiye Diyanet Vakf› Yay›n›, No: 171, s. 61<br />

A.g.e., s. 62.<br />

Bkz. ‹brahim Erdo¤an, Kuflak Çat›flmas›, De¤iflimin<br />

Fay Hatt› M›?<br />

‹mam Ali (a.s) buyuruyor:<br />

51<br />

‹lahi takva; do¤ruluk ve<br />

istikametin anahtar›, ahiretin<br />

yegane az›¤›d›r. ‹nsan›n<br />

her türlü kölelikten<br />

kurtulufl ve helak olmaktan<br />

korunma sebebidir.<br />

‹steyen, onunla baflar›ya<br />

ulafl›r, ona s›¤›nan kurtulur<br />

ve arzular›na onunla ulafl›r.<br />

O halde amel ediniz. Zira<br />

ameller Allah’a yükselir.<br />

Tevbe fayda verir,<br />

dua iflitilir. Durum sakin,<br />

kalemler yazmaktad›r.<br />

Ömrünüz sona ermeden,<br />

sizi iflten al›koyan hastal›k<br />

çatmadan ve ölüm ans›z›n<br />

inip can›n›z› bedeninizden<br />

ay›rmadan amele koflunuz.<br />

Çünkü ölüm<br />

lezzetlerinizi yok eder,<br />

isteklerinizi karart›r,<br />

sizi amaçlar›n›zdan<br />

uzaklaflt›r›r.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

52<br />

‹<strong>SLAM</strong>‹<br />

DÜfiÜNCEDE<br />

AKLIN YER‹<br />

Yazarlar:<br />

Hasan Yusufiyan,<br />

Ahmad Hüseyn fierifi<br />

Çeviri:<br />

Nurullah Akp›nar<br />

Elinizdeki yaz›, ‹slami Düflünce ve Kültür<br />

Araflt›rma Merkezi taraf›ndan “Ak›l ve Vahy”<br />

ismiyle yay›nlanan kitab›n 8. fasl›n›n çevirisidir.<br />

Kitap, bir cilt ve sekiz fas›ldan oluflmaktad›r.<br />

Bir grup araflt›rmac›n›n haz›rlad›¤› bu<br />

kitap Farsça diliyle kaleme al›nm›flt›r. Yaz›<br />

hacimli olmas›n diye, iki bölüme ay›rd›k;<br />

di¤er bölümü sonraki say›da gelecek.<br />

Temel ‹slami kaynaklar; her tür ifrat ve<br />

tefritten uzak bir flekilde ak›l ile vahyin<br />

konumunu tan›mlayarak, her birini lay›k<br />

olduklar› yere oturtturmufltur. Bu temel<br />

üzerine Kuran ve Sünnet, bir taraftan<br />

akl›n makam ve menziletini övmüfl, onu<br />

hüccet ve ilahi bir peygamber olarak<br />

tan›tm›flt›r. Di¤er taraftan ise; insan›n idrak<br />

etme arac› olan akl›n noksanl›klar›na parmak<br />

basarak, akl›n hataya düfltü¤ü yerleri<br />

hat›rlatm›flt›r. Müslüman düflünürler, özellikle<br />

Ehl-i Beyt mektebini izleyenler, ak›l ve<br />

vahyin uyum içinde olduklar›n› vurgulayarak,<br />

her ikisinin aras›nda gerçek bir<br />

uyuflmazl›¤›n varl›¤›n› do¤ru görmemifller<br />

ve "akli hüsn ve kubh" ile "fler’i hükümle<br />

akli hüküm aras›ndaki mülazeme"<br />

kurallar›n› öne ç›kartarak, ak›l okflayan asil<br />

‹slam kültürünün çehresini gözönüne<br />

sermifllerdir. Mutedil ak›lc›l›k fleklinde adlanland›rabilece¤imiz<br />

bu görüfle göre; ak›la<br />

de¤er verme kast›yla dinin kutsiyetini küçümsemedi¤imiz<br />

gibi, dinin kutsall›¤›n› korumak<br />

amac›yla da akl›n önemini ve<br />

de¤erini görmezlikten gelemeyiz. Ak›l ve<br />

vahy, ilahi iki hüccettir. Bundan dolay›, iç<br />

peygamberin verileri ile d›fl peygamberlerin<br />

ö¤retileri aras›nda çeliflkinin olmay›fl›<br />

bir tarafa, belki aralar›nda tam bir uyum<br />

ve birliktelik bulunmaktad›r. ‹bn-i Rüfld’ün<br />

güzel deyimiyle: “Hakk›n hakla düflmanl›¤›<br />

yoktur, belki onu destekler ve hak<br />

oldu¤una flahitlik eder.”1


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

AYETLER VE R‹V AYETLER<br />

IfiI⁄INDA AKIL<br />

Ku’ran, insanlar› düflünmeye ça¤›r›rken<br />

ilahi bir vergi olan ak›la karfl› duyars›z<br />

kalanlar› fliddetle yermekte ve hatta<br />

ak›l›ndan yararlanmayanlar› canl›lalar›n en<br />

kötüsü olarak nitelendirmektedir. Bu hidayet<br />

edici kitapta öncekileri körükörüne izlemek,<br />

sorgulamadan ve düflünmeden onlara<br />

ba¤lanmak fliddetle<br />

k›nanm›fl ve onun hikmet<br />

dolu ayetleri, ak›l sahipleri<br />

için ibret ve yarar kayna¤›<br />

o l m u fl t u r. Kur’an-› Kerim<br />

insanlar› dinsel inançlar›<br />

kan›ts›z kabul etmeye<br />

ça¤›rmad›¤› gibi, bizzat kendisi<br />

akli delil ikame ederek,<br />

muhataplar›na bu yöntemle<br />

hareket etmelerini önermifltir.<br />

Kur’an, insan› cehenneme<br />

g ö t ü ren sebeblerin ana<br />

kayna¤›n› ve en köklü<br />

günah›n›, akl›n yol göstericili¤inden<br />

yüz çevirm e k<br />

oldu¤unu beyan edere k ;<br />

cehenneme düflenlerin hasret<br />

çekme ve hay›flanma sebebini<br />

flöyle ifade etmekte:" E¤er<br />

ifliten kula¤›m›z olsayd›, ya da<br />

düflünseydik cehenneme<br />

düflenlerden olmazd›k". (Mülk<br />

10).<br />

Ehl-i Beyt (as) ise; akla<br />

üstün bir makam vererek,<br />

herkesten daha ileri bir<br />

düzeyde ak›la önem<br />

vermifllerdir. Bu arada Hiflam<br />

‹bn-i Hakem’in, ‹mam Musa<br />

‹bn-i Cafer (as) ‘den nakletti¤i<br />

rivayet parlak bir konuma<br />

sahibtir. ‹mam Kaz›m (as), bu hikmet dolu<br />

hadiste; akl›n ve akledenlerin bir k›s›m<br />

özellikliklerini sayarken flöyle buyurmakta:<br />

"Allah insanlara iki hüccet vermifltir; biri<br />

insan›n içinde, di¤eri ise insan›n d›fl›ndad›r.<br />

‹mam Kaz›m (as),<br />

bu hikmet dolu<br />

hadiste; akl›n ve<br />

akledenlerin bir<br />

k›s›m özellikliklerini<br />

sayarken flöyle<br />

buyurmakta: "Allah<br />

insanlara iki hüccet<br />

vermifltir; biri<br />

insan›n içinde,<br />

di¤eri ise insan›n<br />

d›fl›ndad›r.<br />

D›flardaki hüccet<br />

peygamberler ve<br />

imamlard›r ;<br />

içerdeki hüccet<br />

ise, insano¤lunun<br />

akl›d›r".<br />

53<br />

D›flardaki hüccet peygamberler ve imamlard›r<br />

; içerdeki hüccet ise, insano¤lunun<br />

akl›d›r". (El-kafi c. 1. s.60 Kuleyni)<br />

‘’ Dedi ben ak›l›m, resülü zu-lcelalim,<br />

Hüccetullah›m, her delaletten uza¤›m.’’<br />

(Mevlana)<br />

Rivayetlerin gözüyle akl›n baz› özelliklerine<br />

de¤inerek, akledenlerin dikkatini bu<br />

rivayetler üzerine çekelim:<br />

"Dinin temeli ak›l üzerine kuruludur ve<br />

Allah yaln›z onun vesilesiyle tan›nabilir. Ak›l<br />

sahibi, Allaha varmay› ak›l<br />

d›fl› bir yolla arayanlar›n<br />

tümünden , ona daha<br />

yak›nd›r". (Biharul-Envar c. 1.<br />

s. 94 Meclisi)<br />

"‹nsan ak›l ile ayaktad›r ve<br />

ak›l olmadan hak dini bulamaz".<br />

(a.g.e. )<br />

"Cennet ehlinin dereceleri<br />

akl›n ölçüsüyle ölçülür ve her<br />

kifli akl›n› kulland›¤› ölçüde<br />

rabbine yak›n olur".(El-kafi .c.<br />

1.s. 54-55)<br />

"Akla uymak yolun bulunmas›na,<br />

uymamak ise<br />

piflmanl›¤a sebebtir". (Biharul-<br />

Envar c. 1. s. 96)<br />

"Ak›ll›n›n uykusu, ak›ls›zlar›n<br />

uyan›k halinden daha üstündür<br />

ve yemek yemesi onlar›n<br />

oruç tutmas›ndan daha<br />

hay›rl›d›r". (El-hayat c. 1. s.<br />

45 Muhammed R›za-<br />

Muhammed- Ali Elhakimi)<br />

"Akl›n olmay›fl›, ruhun<br />

insandan ayr›lmas› gibidir;<br />

öyle ki , ard›nda cans›z bir<br />

bedenden baflka bir fley b›rakmaz".<br />

(a.g.e, s.46)<br />

"Ak›l, ilahi bir peygamberdir".<br />

(a.g.e. )<br />

"Ak›ldan yoksun olmak<br />

kadar ac› bir yoksulluk yoktur". (Nehcül-<br />

Belaga 54cü hikmet)<br />

"Dindarl›k ve hayal› olmak, hiç bir zaman<br />

ak›ll›l›ktan ayr›lmazlar ve onu yaln›z b›rakmazlar".<br />

(El-kafi c.1. s.53)


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

54<br />

"Sinedeki ak›l insan›n dostu, cehalet ise<br />

az›l› düflman›d›r". (El-kafi c.1. s. 54)<br />

KUR’AN’IN BAKIfiINDA<br />

AKLIN DE⁄ER‹<br />

D›fl peygamberlerin son halkas›n›n mesaj›<br />

olan Kur’an-› Kerim, ak›lsal veriler ile<br />

çat›flmamakla birlikte, de¤iflik flekillerde içsel<br />

peygamberin mesajlar›n› destekleyere k<br />

onaylam›flt›r. Bu iki peygamberin beraberli¤ini<br />

ve gönüllerindekinin ayn› oldu¤unu,<br />

ayn› fleyi paylaflt›klar›n›, afla¤›daki örneklerde<br />

gömek mümkündür:<br />

1-Düflünmeye Ça¤r›<br />

Kur’an’›n nazar, tedebbür, tefekkür, itibar,<br />

tezekkür, ve tefekkür gibi çeflitli sözcükler ile<br />

düflünmeye ça¤›rmas›, ak›l karfl›tl›¤›n›n<br />

Kur’an mant›¤›yla uyuflmad›¤›n› göstermektedir.<br />

Bu yönde hakk›n varl›¤›n›n niflaneleri<br />

olan tekvini ve teflrii ayetler bir çok<br />

konuda ak›l sahiplerinin istifade kayna¤›<br />

olmufltur. fiimdi, gönül ayd›nlatan bu ayetlerin<br />

bir k›sm›na bakal›m:<br />

"Devenin nas›l yarat›ld›¤›na, gö¤ün nas›l<br />

yükseltildi¤ine, da¤lar›n nas›l dikildi¤ine,yeryüzünün<br />

nas›l yay›ld›¤›na bir bakmazlar m›?"<br />

(Gafliye 17-20)<br />

"(Resülüm!) Sana bu mübarek Kitab›, ayetlerini<br />

düflünsünler ve akl› olanlar ö¤üt als›nlar<br />

diye indirdik."(Sad 29)<br />

"Göklerin ve yerin yarat›l›fl›nda, gece ile<br />

gündüzün birbiri ard›nca gelip gidiflinde akl-<br />

› selim sahipleri için gerçekten aç›k ibretler<br />

vard›r. Onlar; ayakta dururken, otururken,<br />

yanlar› üzerine yatarken(her vakit) Allah’›<br />

anarlar; göklerin ve yerin yarat›l›fl› hakk›ndaderin<br />

derin düflünürler (ve flöyle derler:)<br />

Rabbimiz! Sen bunu bofluna yaratmad›n.<br />

Seni tesbih ederiz . Bizi cehennem<br />

azab›ndan koru!" (Al-i imran 190 - 191)<br />

"Kuflkusuz sizin için hayvanlarda da büyük<br />

bir ibret vard›r. Zira size, onlar›n karn›ndaki<br />

f›flk› ile kan aras›ndan (gelen), içenlerin<br />

bo¤az›ndan kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz."<br />

(Nahl 66)<br />

"Andolsun, biz cinlerden ve insanlardan bir<br />

ço¤unu cehennem için yaratm›fl›zd›r. Onlar›n<br />

kalpleri vard›r, onlarla kavramazlar; gözleri<br />

vard›r, onlarla görmezler; kulaklar› vard›r,<br />

onlarla iflitmezler. ‹flte onlar hayvanlar gibidir;<br />

hatta daha da flaflk›nd›rlar. ‹flte as›l gafiller<br />

onlard›r".(Araf 179)<br />

2-Akli Kan›t›n ‹kamesi:<br />

Kur’an, ak›lsal kan›tlar› bulmay› sadece<br />

muhatablar›na b›rakmamakta ve bir çok<br />

yerde özellikle tevhid, nübüvvet ve ahiret gibi<br />

konularda bizzat kendisi akl› kan›t getirmektedir.<br />

Mesela; tevhidi ispatlarken flöyle buyurmaktad›r:<br />

"E¤er onlarda (yeryüzü ve gökyüzünde)<br />

Allah’tan baflka ilahlar olsayd›, kesinlikle<br />

(yer ve gök) bozulurdu". (Embiya 22)<br />

Bunun yan›nda Kur’an-› Kerim, kendi<br />

muhaliflerinden kan›t isteyerek, flöyle buyurmaktad›r:<br />

"Ve dediler ki; yahudi ve hristiyanlardan<br />

baflka kimse cennete girmeyecektir. De ki ;<br />

e¤er do¤ru söylüyorsan›z kan›t›n›z› getirin".<br />

(Bakara 111)<br />

Maalesef, baz› yüzeysel düflünenler, kendi<br />

zanlar›na göre, (güya) Kur’an’›n flan›n› ve<br />

menziletini korumak amac›yla ve onu insani<br />

kan›tlar›n düzeyine indirmemek için,<br />

Kur’an mant›¤›yla Yunan mant›¤›n›n<br />

ayr›ld›¤› noktalar› aç›klamaya çal›flarak,<br />

Kur’an’›n akli delillerinin kendine özgü<br />

oldu¤unu söylemifllerdir. Bu kimselere göre<br />

Kur’an’›n ak›l yürütme yöntemi, çeflitli<br />

yönlerden Yunan mant›¤›yla ayr›flmaktad›r.<br />

Örne¤in; Yunan mant›¤›nda kan›t iki önermeye<br />

dayal› oldu¤u halde, Kuran bir önermeyle<br />

ile sonuca var›r. (2)<br />

Sanki bu kimseler, akl›n ilahi bir lutuf<br />

oldu¤unu; müslüman ve gayr-i müslim herkese<br />

eflit düzeyde bahfledildi¤inden gafil<br />

kalm›fllard›r. Akli kan›tlar›n ilk yöntemlerinin<br />

Yunanl›lar arac›l›¤›yla derlenmesi,insanlara<br />

hitaben ve ak›llar›yla anlafl›l›r flekilde<br />

nuzul eden Kur’an’›n öne sürdü¤ü ak›lsal<br />

kan›tlara, bilinen insani ak›ldan baflka bir<br />

temel aramam›za neden olmamas› gerekir;<br />

ta ki, tefekkürü teabbüdlefltirme gibi<br />

semeresiz bir çaban›n içine düflmeyelim.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

3- Nedensellik ‹lkesinden<br />

Yararlanmak:<br />

Nedensellik ilkesi, akli düflüncenin temelidir.<br />

Bu ilke olmadan kan›ta ulaflmak mümkün<br />

de¤ildir. Kur’an, daima bu ilkeyi kabul<br />

ederek genel bir flekilde bildi¤imiz sebebleri<br />

onaylamas›yla birlikte melekler ve<br />

fleytanlar gibi fiziksel olmayan bir tak›m<br />

nedenlerin rollerini, etkilerini beyan ederek;<br />

nedensellik ilkesinin daha genifl bir<br />

alan› kapsad›¤›n› aç›klamaktad›r. Kur’an<br />

aç›s›ndan, insan›n kötü amelleri ile kara ve<br />

denizde meydana gelen fesat ve bozgunluk<br />

aras›nda bile kopmayan bir iliflki bulnmaktad›r:<br />

"‹nsanlar›n kendi elleriyle yapt›klar›ndan<br />

dolay› karada ve denizde bozgunluk ortaya<br />

ç›kt›...".(Rum 41)<br />

Buna mukabil, iman ve takva yerdeki ve<br />

gökteki bereketlerin kap›lar›n› insan ve<br />

insani toplumlar›n yüzüne açar: "O (peygamberlerin<br />

gönderildi¤i ) ülkelerin halk›<br />

inansalar ve ( günahtan) sak›nsalard›, elbette<br />

onlar›n üstüne gökten ve yerden nice bereket<br />

kap›lar› açard›k...".(Araf, 96 ) Bunun da ötesinde,<br />

müslümanlar›n öncekilerin yaflam<br />

öyküleri hakk›nda bilgi edinmeleri ve ders<br />

ç›kartmalar›na teflvik edilmesi ve yönlendirilmesi<br />

Kur’an’da nedensellik ilkesinin<br />

geçerlili¤ini gösterm e k t e d i r. Zira; e¤er<br />

geçmifltekilerin bafl›na gelen olaylar tesadüfen<br />

ve raslant› sonucunda meydana gelmifl<br />

olsayd›, bu hadiselerden ders ç›karmak ve<br />

ö¤üt almak anlam›n› yitirirdi.<br />

Baz› ‹slami f›rkalar, fiili tevhidi savunmak<br />

ad›na, nedensellik ilkesini inkar etmifllerdir<br />

ve Kur’an’›n da bu görüflü aç›klad›¤›n›<br />

belirtmifllerdir. Ancak ilahi ayetler üzerinde<br />

duruldu¤unda, bu düflüncenin dayanaks›z<br />

oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r ve akledenlerin<br />

eline flu nükte geçmektedir; yarat›lm›fllar›n<br />

nedenselli¤i tüm sebeblerin müsebbibi ve<br />

yarat›c›s› olan Allah’›n nedenselli¤inin<br />

uzant›s›ndad›r. Ve bunun da Allah’›n fiili<br />

vahdaniyeti (kainatta Allah’tan baflka müessirin<br />

olmay›fl›) ile bir çeliflkisi yoktur.<br />

4 - Ahkam Felsefesinin Beyan›:<br />

55<br />

Birçok f›k›hsal hükmün felsefesi ve hikmeti<br />

insanlar›n gözünden sakl›d›r. F›khi<br />

kurallar›n birço¤unun hikmeti, ak›l a¤›na<br />

düflmemekte ve insan akl›n›n kavrama<br />

s›n›r›n› aflmaktad›r. Ancak, Kur’an’›n ilahi<br />

hükümler ile ilgili yaklafl›m tarz› göstermektedir<br />

ki; bu hükümler metafziksel olduklar›<br />

halde, tümüyle insan›n düflünce<br />

düzeyini aflan s›rlardan say›lmazlar zira<br />

Kur’an , kendisi bu hükümlerin bir k›sm›n›n<br />

felsefesini beyan etmektedir ve bu yolla<br />

insan akl›n› bunun hakk›nda düflünmeye<br />

ça¤›rmaktad›r. Örne¤in; k›sas hükmünün,<br />

toplumsal yaflam›n garantisi oldu¤unu<br />

aç›klamaktad›r ve namaz hakk›nda flöyle<br />

buyurmaktad›r:"...Ve namaz› k›l. Muhakkak<br />

ki, namaz, hayas›zl›ktan ve kötülükten<br />

al›koyar..."( Ankebut 45)<br />

DÜfiÜNCEN‹N HA TAYA<br />

DÜfiTÜ⁄Ü YERLER<br />

‹nsan zihni, bazen öncülleri do¤ru dizemedi¤inden,<br />

bazen de kan›ta kesinlik<br />

kazand›ran verileri seçerken kusur yapt›¤›<br />

için, hataya düflerek yanl›fl sonuca varmaktad›r.<br />

Düflüncenin hataya sapland›¤›<br />

yerleri insana hat›rlatarak uyaran Kur’an-<br />

› Kerim, asl›nda arka kap›dan akla dayal›<br />

düflünceyi onaylamaktad›r. Çünkü; e¤er akli<br />

kan›t temelden dayanaks›z olsayd›, ak›l›n<br />

hataya düfltü¤ü kaygan yerleri hat›rlatmaya<br />

çal›flman›n, o yerlerden sak›nmay› tavsiye<br />

etmenin bir anlam› olmazd›. Kur’an’›n iflaret<br />

buyurdu¤u kaygan yerlerin birkaç›n› ele<br />

alal›m:<br />

1 - Tahmin Ve Zanna Uymak:<br />

Bilindi¤i gibi, yaflam›n günlük tüm ifllerinde<br />

yakini ve kesinli¤i yakalamak ya çok zordur,<br />

ya da mümkün de¤ildir. Bundan dolay›<br />

insanlar›n geneli, yaflamlar›n› zan temeli<br />

üzerinde kurarlar; ona dayanarak hayatlar›n›<br />

sürdürürler. Düflüncenin hataya kayd›¤›<br />

yerlerden biri fludur ki; insan bu huyunu ve


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri 56<br />

al›flkanl›¤›n› akl› ve ilmi tefekkür sahas›na<br />

bulaflt›rs›n ve yakine uyma yerine zan ve<br />

tahminle yetinsin.Bu durum; özellikle dini<br />

inançlar gibi, insan düflüncesinin alt<br />

yap›s›n› ve temelini oluflturan konularda,<br />

giderilmesi mümkün olmayan ziyanlara,<br />

zararlara yol açmaktad›r. Bu nedenle<br />

Kur’an-› Kerim, fliddetle bu duruma karfl›<br />

ç›km›flt›r ve muhataplar›n›n, tahmin ve zanna<br />

tabi olmalar›n› yasaklam›flt›r. Nitekim<br />

Kur’an, as›ls›z düflüncelerine göre flirk<br />

koflmalar›n› Allah’›n dile¤ine<br />

ba¤layan müflrikleri ceva-<br />

pland›r›rken flöyle buyurmaktad›r:<br />

"De ki: Yanlar›n›zda bize<br />

aç›klayaca¤›n›z bir bilgi var m›?<br />

Siz zandan baflka bir fleye<br />

uymuyorsunuz ve siz sadece<br />

yalan söylüyorsunuz". (Enam<br />

148)<br />

Kur’an’›n bak›fl›na göre<br />

bütün amellerin, tüm inançlar›n<br />

bilgiden ve yakinden<br />

do¤malar› gerekir; yani e¤er<br />

bireyin kendisinin yakin bilgiye<br />

ulaflma gücü yoksa; tabi<br />

olmaya lay›k flahsiyetleri izleyerek,<br />

dolayl› da olsa, bilgiden<br />

ileri gelen yakine sar›lmas›<br />

gerekir. Ta ki; bu flekilde<br />

san›n›n, vehmin tehlikeli<br />

sonuçlar›ndan kurtulabilsin ve<br />

idrak etme arac› olan akl›ndan<br />

uygun bir flekilde istifade edebilsin.<br />

(3)<br />

" Bilmedi¤in fleyin ard›na düflme çünkü<br />

kulak, göz ve gönül, bunlar›n tümü ondan<br />

sorumludur".(‹sra 36)<br />

2 - Taklit<br />

Do¤ru düflüncenin engellerinden bir di¤eri<br />

de, düflünme becerisini baflkalar›na b›rakm<br />

a k t › r. Toplumsal ve yayg›n inançlar›<br />

kolayl›kla, düflünmeksizin kabullenmek, birçok<br />

insan›n özelli¤idir. Mevlana’n›n deyifliyle;<br />

‘’Taklitleri de, kan›tlar› da zan ile ayakta / tüyleri<br />

de, kanatlar› da.’’<br />

Do¤ru düflüncenin<br />

engellerinden<br />

bir di¤eri de,<br />

düflünme becerisini<br />

baflkalar›na<br />

b›rakmakt›r.<br />

Toplumsal ve yayg›n<br />

inançlar› kolayl›kla,<br />

düflünmeksizin<br />

kabullenmek,<br />

birçok insan›n<br />

özelli¤idir.<br />

Kur’an-› Kerim, atalar›na uymay›<br />

davran›fllar›n›n temeli k›lan kimselere flöyle<br />

seslenmektedir: "Onlara ( müflriklere ) :<br />

Allah’›n indirdi¤ine uyun, denildi¤i zaman<br />

onlar; hay›r, biz atalar›m›z› üzerinde<br />

buldu¤umuz yola uyar›z, dediler. Ya atalar›<br />

bir fley anlamam›fl, do¤ruyu da bulamam›fl<br />

idiyseler?" ( Bakara 170 )<br />

Yani; e¤er atalar ak›llar›n› kullanmay›p<br />

do¤ru yolu bulamam›fllarsa, yine de onlar gibi<br />

ak›ls›zl›¤› m› meslek edineceksiniz?!<br />

Taklidin çirkinli¤i, sadece<br />

öncekilere uymakla özetlene-<br />

mez ; belki toplumun ünlü<br />

flahsiyetlerine uymak dahil,<br />

körükörüne olan her türlü<br />

uymay› ve taklit etmeyi kapsamaktad›r.<br />

‹slam,toplumun her<br />

bireyinin ba¤›ms›z bir kiflili¤e<br />

ve karektere sahip oldu¤unu<br />

b e l i r t e rek, bireyi sorumlu<br />

k›lm›flt›r. Ve körükörüne toplumun<br />

ileri gelenlerine uymay›,<br />

baz› insanlar›n sapmas›n›n<br />

nedeni oldu¤unu flöyle beyan<br />

etmektedir:<br />

"Ey Rabbimiz! Biz reislerimize<br />

ve büyüklerimize uyduk da,<br />

onlar bizi yoldan sapt›rd›lar,<br />

derler". ( Ahzab 67 )<br />

3 - Acelecilik<br />

‹nsano¤lu bazen, akli<br />

hükümler verirken acele davran›r ve bir<br />

konu hakk›nda az da olsa, baz› bilgileri<br />

edindi¤i için sonuç almaya<br />

çal›fl›r ve sanar ki, konunun tüm yönlerine<br />

hakimdir ve ibham perdesinin gerisinde<br />

hiçbir nükte kalmam›flt›r. Bu tür sürat ile<br />

görüfl belirtmeler, düflüncenin hataya<br />

kayd›¤› yerlerdendir. Kur’an, insan›n ilmi<br />

sermayesinin az oldu¤una ve baz› hükümlere<br />

ulaflmak için insan bilgisinin yetersizli¤ine<br />

iflaret ederek, flöyle buyurmaktad›r: "...Ve<br />

size ancak az bir bilgi verilmifltir". ( ‹sra 85<br />

)


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

4 - Nefsani E¤ilimler<br />

Akli kan›t› aramaktan gaye, hakikati<br />

bulmakt›r. Ancak düflüncenin gözleri,<br />

hakikat›n akl› besleyen ve süslendiren<br />

güzelli¤ini o zaman görebilir ve onunla<br />

ayd›nlan›r ki; bencil dugular›n, nefsani<br />

e¤ilimlerin tozu ve duman› düflüncenin çehresine<br />

konmam›fl olsun.<br />

‘’Hakikat, süslü bir sarayd›r; / Heva ve<br />

heves, kalkan tozdur.<br />

Görmüyor musun, nerde toz<br />

kalksa, / Bakan görmez, kör<br />

bile olmasa.’’ ( Mevlana)<br />

Taassuba dayal› sevgi ve kinler,<br />

tutucu yönelimler, tefekkürün<br />

yolunu sapt›rmakta ve<br />

do¤ru hareket etmesine engel<br />

olmaktad›r.<br />

‘’Garaz geldi¤i için, hüner<br />

görünmez oldu; / Yüzlerce<br />

p e rde gönülden oldu, göze<br />

do¤ru.’’ (Mevlana)<br />

Belagat ve fesahat sultan›<br />

‹mam Ali ( as)’›n flu sözü ne<br />

güzeldir: "H›rs k›l›c› düflünce<br />

ortam›nda k›v›lc›mlar›n›<br />

saçt›¤› zaman, akl›n en çok<br />

y e re çak›ld›¤› zamand›r".<br />

(Nehcül-balaga 219. hikmet)<br />

‘’Berrak göz, ak›l, kulak, istiyorsan<br />

e¤er / H›rs perdelerini<br />

y›rt sen birer birer<br />

Her kimde olursa h›rs, kekeler<br />

/ H›rs b›rak›r m›, göz ve<br />

gönül olsun münevver.’’<br />

Bunun için, ‹slam dini takvay›,<br />

bak›fl› ve basireti güçlendiren,<br />

gelifltiren bir etken olarak<br />

aç›klamaktad›r. ‘’Takva, fazileti rezaletten<br />

ay›ran vesiledir;"..E¤er Allah’tan korkarsan›z<br />

O, size iyi ile kötüyü ay›rdedecek bir<br />

anlay›fl verir.." ( Enfal 29)<br />

‹lahi takva, heva ve hevesin azg›nl›¤›n›<br />

önler; gönül gözüne konan tozlar› y›kar.<br />

Kur’an, insan düflüncesinin hataya düfltü¤ü<br />

yerleri aç›klarken, nefse tabi olmaya de¤inir<br />

ve putperestleri k›narken flöyle buyurur:<br />

Vahy; bedavadan<br />

bir tak›m konular›,<br />

amaçl› ve faydal›<br />

düflünceye varmak<br />

için insanlar›n<br />

iradesine sunarak,<br />

akla katk›<br />

sa¤lam›flt›r.<br />

Peygamberler<br />

geldiler, ta ki;<br />

insanda uyuyan<br />

yetenekleri,<br />

gömülü defineleri<br />

uyand›rarak<br />

a盤a ç›karts›nlar.<br />

57<br />

"...Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna<br />

uyuyorlar.." (Necm 23)<br />

AKLIN YÖNLEND‹R‹LMES‹NDE<br />

VAHY‹N ROLÜ<br />

Tarih buyunca, evrendeki varl›klar da<br />

dahil olmak üzere, kendilerinin nereden<br />

gelip nereye gittikleriyle ilgili düflünen, ak›l<br />

yürütmeye çal›flanlar; sonunda ilahi vahyin<br />

ö¤retileri karfl›s›nda diz çökmekten baflka<br />

ç a re bulamam›fllard › r. fiimdi,<br />

dinin ak›la yapt›¤› baz› hizmet-<br />

leri ve katk›lar›,<br />

birkaç eksende ele almaya<br />

çal›flal›m:<br />

1- Akl›n Y e t e r s i z l i ¤ i n i<br />

Aç›klamak<br />

Dinin önemli katk›lar›ndan<br />

biri, akl›n yetersizli¤ini, s›n›rl›<br />

oluflunu aç›klamakt›r. Din,<br />

befleri düflüncenin içeri¤ine,<br />

b a r › n d › rd›¤›yeteneklerin ve<br />

becerilerin s›n›rlar›na hakim<br />

olmas› nedeniyle, insana sürekli<br />

akl›n yetersizli¤ini<br />

hat›rlat›r, ta ki; akl›n›n dizginlerini<br />

b›rakmas›n ve<br />

sahas›ndan ç›kmas›n› önleyebilsin.<br />

Bu nedenle din ö¤reticileri,<br />

Allah’›n zat› ve özü üzerinde<br />

düflünmekten<br />

s a k › n d › rm › fl l a rd›r ve insanlar›<br />

yarat›l›fl hakk›nda düflünmeye<br />

davet etmifllerdir. Zira ak›l,<br />

Allah’›n zat›n› kavrayacak<br />

güçte de¤ildir. Dolay›s›yla,<br />

Allah’›n zat› konusu, akl›n sahas›n›n<br />

d›fl›ndad›r.<br />

Varl›klar içerisinde hakk›n s›rr› ve zat›ndan<br />

anlamak ve kavramak kadar uzak olan var<br />

m›? (Mevlana.)<br />

2 - Yararl› Konular Ortaya Atmak<br />

Sadece ak›l nimetine sahip olmak yap›c›,


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />

58<br />

yararl› düflünceyi bulmak için kafi de¤ildir.<br />

Çünkü birçoklar›, bu ilahi hediyeyi uygun<br />

olmayan yolda kullanarak, meleklerin<br />

makam›ndan üstün bir makama ç›kmak<br />

yerine, hayvanlardan daha afla¤› bir konuma<br />

düflmekteler.<br />

Vahy; bedavadan bir tak›m konular›,<br />

amaçl› ve faydal› düflünceye varmak için<br />

insanlar›n iradesine sunarak, akla katk›<br />

sa¤lam›flt›r.<br />

Peygamberler geldiler, ta ki; insanda uyuyan<br />

yetenekleri, gömülü defineleri<br />

uyand›rarak a盤a ç›karts›nlar.<br />

Kuflkusuz, e¤er peygamberlerin zincirvari<br />

baflkald›r›lar› olmasayd›, befleri felsefeler<br />

belirleyici olamaz ve hayati konular› ele alamazlard›.<br />

‹lahi dinler; Allah’›n varl›¤›, tevhid, nübüvvet,<br />

ruhun ölümsüzlü¤ü, muhtar irade gibi<br />

onlarca meseleyi öne çekerek, insan fikrine<br />

yön vermifltir. Bundan dolay›, bir din<br />

seçerken hata yap›l›rsa, ya da dinde tahrifat<br />

meydana gelirse, bunun ilk kurban› insan<br />

düflüncesi<br />

olur. Örne¤in, e¤er H›ristiyan düflünürler<br />

teslis, hulul, ve tecessüd gibi konular›n<br />

vahiyden türedi¤ine inanmasalard›, bunlar›n<br />

çözümü için iki bin y›ll›k fikirsel zahmetlere<br />

ve çilelere tahammül etmezlerdi; hatta bir<br />

an bile ömürlerini, bu düflünce yakan konulara<br />

harcamazlard›.<br />

3 - Saadet Yolunun Furuat›n› Aç›kla -<br />

mak<br />

Ak›l; insana, yarat›l›fl›n anlams›z ve abes<br />

olmad›¤›n›; mutlak kemale, sonsuz kurtulufla<br />

ermek için bu dünyaya geldi¤ini<br />

hat›rlat›r. Ayn› flekilde ak›l, sonsuz hayata<br />

ulaflmak için, Allah’›n r›zas›na uygun olan›<br />

yerine getirmek ve r›zas›na uygun olmayandan<br />

sak›nmak gerekti¤ini kavrayabilir; ancak<br />

mutluluk yolunun tüm cüz’iyat›n›, detaylar›n›<br />

bilmek, akl› aflan bir meseledir. Fakat ak›l,<br />

dinin yol göstericili¤i sayesinde, kurtulufla<br />

giden yolun özeliklerine ve füruat›na vak›f olabilir.<br />

Vahyin hidayeti olmadan ak›l, bu dünya-<br />

daki ameller ile ahiretteki sonuçlar› aras›nda<br />

bulunan iliflkiyi keflfedemez.<br />

4 – Akl›n Hataya Düfltü¤ü Yerlerin<br />

Aç›klamas›<br />

Vahyin önemli katk›lar›ndan biri; akl›n<br />

hataya düfltü¤ü güzergahlar› hat›rlatmas›d›r<br />

ki; daha önce bu konu incelendi. Ancak flu<br />

noktay› unutmamak gerekir ki; dinin yapt›¤›<br />

katk›lar› s›ralamam›z bu anlama gelmez. Din,<br />

kendine inanlara düflüncenin has bir çeflidini<br />

dayatarak, fikirlerini taabbudilefltirmek niyetindedir.<br />

Çünkü, böyle bir durumda düflüncenin<br />

içinde baflka bir fley kalmaz. Belki, kasdedilen<br />

odur ki; din yapmak istedi¤i katk›lar›<br />

akl›n hizmetine sunarak, onun gözünden sakl›<br />

kalan gerçeklerin çehresinden perd e y i<br />

kald›rmaktad›r.<br />

Kaynaklar<br />

( 1 ) Faslu-l Makal fi-ma beyne’l-<br />

Hikmet-i ve efl-fieriat-i mine’l- ‹ttisal.<br />

s. 17. ‹bn-i Rüfld<br />

(2) -Mecmüat’ul-Fetava c.9. s. 60.<br />

‹bn-i Teymiye / Bkn. El-Kuran ve<br />

l-nazarul-akli s.135 - 153.<br />

Fat›ma ‹smail- Muhammed ‹smail<br />

(3)- El-Mizan fi Tefsir’il-Kur’an<br />

c.13. s. 92 - 93.<br />

Muhammed Hüseyn Tabatabai


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />

Hz. Zeynep<br />

Cahide Avc›<br />

“Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salat<br />

ederler, Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle<br />

salat ve selam getirin”. (Ahzab-56)<br />

Ad ve künye:<br />

Zeyneb kelimesi lugat olarak “Güzel a¤aç” anlam›na<br />

gelir, ayr›ca Zeyn ve Eb kelimelerinin birleflmesinden<br />

“Baban›n ziyneti” manas› ç›kar. Tarih kitaplar› ve rivayetler<br />

Hz. Ali için iki veya üç k›z›n›n Zeyneb ad›yla<br />

ça¤r›ld›¤› söylenilmifltir. Ancak kerbela vak›as›nda kahraman<br />

kad›n Zeyneb-ul Kübrad›r .<br />

Hz. Zeyneb’in manalar›ndan biri de ‘Akile’ ve ya<br />

(Akileyi beni Hafl›m) dir kendi hanedan ve soyunda<br />

de¤erli ve k›ymet sahibi olan seçkin kad›n manas›ndad›r.<br />

Çocukluk dönemi:<br />

Hazreti Fatma’n›n biricik k›z› Zeyneb daha befl alt›<br />

yafllar›ndayken de¤erli annesini yitirdi. Bu küçük<br />

y a fl l a rda ald›¤› üstün terbiyeler yan›s›ra annesi<br />

Hz.Fatma’dan hadisler ve rivayetler nakletmifltir.<br />

Rivayetler aras›nda Hz. Ali’nin k›z›n›n küçük yafllarda<br />

kemalete sahip oldu¤unu belirten bir hadis flöyle<br />

gelmifltir:<br />

Hz. Ali Zeyneb’i daha çocukluk döneminde dizinin<br />

üzerinde oturtmufl ona seslenerek (Ahad) bir söyle dedi,<br />

Zeyneb söyledi, Hz. Ali (isneyn) iki söyle dedi; Zeyneb<br />

flöyle dedi: Biri a¤z›nda dolaflt›r›p söyleyen dil, ikiyi nas›l<br />

söyler? Bunun üzerine Ali (a.s) k›z›n› kucaklay›p öptü.<br />

KUFE<br />

Hz. Ali hilafet merkezini Medine’den Kufe’ye<br />

tafl›d›¤›nda Zeynep kocas› Abdullah ‹bni Cafer ile birlikte<br />

Kufe’ye yerlefltiler. S›ff›n savafl›nda Abdullah ‹bni<br />

Cafer Hz. Ali’nin ordusunda ordu komutanlar›ndan idi.<br />

Zeynep Kufe’de han›mlar› irflatdediyor, onlara Kur’an ve<br />

tefsir dersleri vererek e¤itiyodu. Hz. Zeyneb Kufe’de çok<br />

sayg›n bir konumdayd›. Kerbela vak›as›ndan sonra esirler<br />

Kufeye getirildiklerinde, özellikle beni Ümeyye canilerinin<br />

Zeyneb’e olan sayg›s›zl›klar›, çirkin davran›fllar›<br />

Zeynebe çok a¤›r ve zor anlar yaflatt›. Ancak Hz. Zeyneb<br />

büyük sabr›yla, ac› musibetlere karfl› durdu. Sadece<br />

Rabbi’nin r›zas› için kendisine yap›lan ihanetlere karfl›<br />

dayand›. Hayas› ve iffeti olmayan Ubeydullah ‹bni Ziyad,<br />

Hz. Zeyneb’e hitaben : Allah’›n kardefline yapt›¤›n› nas›l<br />

gördün? Hz. Zeyneb iman dolu bir cesaret içersinde :<br />

Vallahi ben Allah teala’dan güzellik ve iyilikten baflka bir<br />

fley görmedim dedi.<br />

Hz. Zeyneb’in faziletlerinden<br />

baz› örnekler:<br />

59<br />

‹badet:<br />

Yüce Allah’a yaklaflmak ona ulaflmak ve kemale varmak<br />

için ibadet ve kulluk etmek çok büyük bir vesiledir,<br />

“Ben cinleri ve insanlar› ancak bana kulluk etsin -<br />

ler diye yaratt›m” . (Zariyat-56)<br />

Ayeti kerimede yarat›l›fltan kast›n ve hedefin ibadet<br />

oldu¤u zikre d i l m i fl t i r. Allah’a ibadet etmek sadece<br />

k›l›nacak bir kaç rekat namaz, maddi ba¤›fl ve bedensel<br />

hareketlerden ibaret de¤ildir. ‹badet tevazu ve gerçe¤iyle<br />

teslim olman›n en mükkemmel fleklidir.<br />

‹badet iki yöndür: 1.Amel ve Fiil 2.Terk ve uzaklaflma<br />

Ancak günah› terk ederek ondan tamam›yla uzaklaflmak<br />

ibadetin yap›lmas›ndan daha önemlidir. Rivayette geçti¤i<br />

gibi: “En zor ibadet günah yapmaktan kaç›nmak ve en<br />

iyi ibadet iffetli olup günaha yaklaflmamakt›r”.<br />

Hz. Zeyneb’in Fesahet (aç›k ve belirgin) ve Bela¤eti<br />

(istenilen manay› en güzel flekli ile muhataba ulaflt›rmak)<br />

ve ibadeti babas› Ali (a.s) ve annesi Fat›ma (a.s) gibiydi.<br />

Gece uykudan uyan›p ibadet etme Hz. Zeyneb’in hayat›<br />

boyunca terk etmedi¤i bir ameldi. Muharremin onbirinci<br />

gecesinde bile bu ibadeti terk etmemifltir. ‹mam Seccad<br />

buyuruyor: “O gece halam Zeyneb’i gördüm namaza<br />

durmufl ve ibadetle meflguldu”. Hz. Seccad: “Halam<br />

Zeyneb bütün müsibetleri çekti¤i halde, Kerbela’dan<br />

fiam’a kadar bir gece bile sünnet namazlar›n› terk etmedi”.<br />

‹mam Hüseyin son veda için Zeyneb’in yan›na geldi<br />

ve flöyle söyledi: “Bac›m gece namazlar›nda beni unutma<br />

!” Hz. Seccad buyuruyor: “Halam Zeyneb bütün farz<br />

ve müstehap namazlar›n› yol boyunca Kufe’den fiam’a<br />

kadar ayakta k›ld›, sadece bir kaç yerde açl›ktan dolay›<br />

oturarak k›l›yordu zira üç günden berii bize verilen<br />

yeme¤i çocuklar aras›nda paylaflt›r›yordu. O tafl kalpli<br />

adamlar gün boyunca bizlere sadece bir ekmekten fazla<br />

vermiyorlard›.<br />

Allah’›n risaletini bu yolculukta tebli¤ edecek kifli<br />

Zeyneb idi. Beni Umeyye’nin hilelerine aldanm›fl milleti<br />

uyarmak, fesahet beyan›yla ve ateflli hutbeleriyle bu<br />

zalimleri rüsva etmekteydi. (bunlar›n her biri ibadet<br />

say›l›r) böylece tevazu ve teslimiyetini Allah’a karfl›<br />

göstermifltir.<br />

Din yolunda cihad<br />

Allah yolunda mallar›yla canlar›yla cihad edenleri<br />

derece itibariyle, oturanlardan üstün k›ld›. Allah onlar›n<br />

üzerinde hepsine de cenneti vaad etmifltir. Bununla beraber<br />

Allah mücahitlere oturanlar›n üzerinde bir ecir<br />

vermifltir.<br />

Zeyneb ul Kübra annesi Fat›ma (a.s) gibi nerede din<br />

yolunda, dinsizlere karfl› savaflmak ve cihad etmek gerekiyorsa,<br />

bu yolda mal›ndan, can›ndan, kocas›ndan,<br />

çocuklar›ndan geçebiliyordu. Zeyneb rahat yaflam›ndan<br />

el çekip çocuklar›n› kurban etmek için ölüm yeri<br />

Neynevaya götürdü ve her yerde kardefli Hüseyin için iyi<br />

bir yoldafl oldu ve ona bir an bile yard›m etmekten geri<br />

kalmad›.


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />

60<br />

Fesahet ve Bela¤et<br />

Zeyneb’in Fesahet ve Bela¤eti Kufe’nin pazar›nda ve<br />

Yezid’in meclisinde nakletti¤i hutbeler ve Ubeydullah<br />

ibni Ziyad’la yapt›¤› konuflmalar, onun bu yetene¤inin en<br />

iyi delilleridir. Cani ve fas›k Ziyad’›n o¤luyla<br />

karfl›laflt›¤›nda öyle bir fesahetle konufluyordu ki Ziyad’›n<br />

o¤lu onlar›n düflman› oldu¤u halde Zeynebin<br />

olgunlu¤undan ve bela¤etinden (istenilen manay› muhataba<br />

ulaflt›rmak) flaflk›nl›¤›n› gizleyemedi ve Zeynebi küçümsemek<br />

için flöyle söyledi: “Do¤rusu bu kad›n sözü<br />

daima kafiyeli söyleyen biri olarak çok baflar›l›d›r,<br />

babas›da ritimli söz söyleyen bir flair idi”.<br />

Zeyneb cevap verdi: “Kad›n›n sözü daima kafiyeli söylemekle<br />

ne ifli var? Benim böyle bir fleyle iflim yok, her<br />

ne duydunsa içimde olan fleyi dilime getirdim”. Burada<br />

dikkat edilmesi gereken fley flu ki ; Zeyneb hiç bir zaman<br />

bir ö¤retmenden bu ilimi (ritimli ve kafiyeli söz söylemek)<br />

okumam›flt› ve onu ö¤renmek için ö¤retmen ve ders<br />

görmemiflti, bu Allah taraf›ndan bir nimet zati bir kemal<br />

olarak verilmiflti.<br />

Zeyneb’in Kerbela’ya tarihi seferi<br />

Hz. Zeyneb’in flahsiyetiyle iyi bir flekilde tan›flman›n<br />

yolu onun Kerbela’ya olan seferini anlamakla olur.<br />

Kerbela yolculu¤unda dikkat çekici ilk nokta Hz.<br />

Zeyneb’in kocas›ndan ayr› Hz. Hüseyin ile sefere<br />

kalk›flmas› ve Abdullah ibni Cafer’in bu yolculukta bulunmay›fl›d›r.<br />

Hz. Zeyneb kardefli Hz. Hüseyin’e afl›r› sevgisinden<br />

dolay› evlilik döneminde Abdullah ibni Cafer’e<br />

flart koflmufltu. Kardefli Hüseyin ilerde yoculu¤a ç›kacak<br />

olursa kendisininde onunla gidece¤i ve bu konuda her<br />

hangi bir yasa¤›n söz konusu olmamas›n› istemiflti. Bu<br />

flart› kabul edilmiflti. Abdullah ibni Cafer’in kerbela’ya<br />

gitmemesinin sebebini tarihçiler onun bir savafl ihtimalini<br />

vermeyiflinden oldu¤unu yazm›fllard›r. Buna ra¤man<br />

iki o¤lunu Avun ve Muhammedi, Zeyneb ile göndermifl<br />

ve onlara her yerde imam› himaye etmelerini ve ona<br />

karfl› oldukça sayg›l› olmalar›n› istemiflti.<br />

Hz. Zeyneb aziz kardeflinin flehadetinden çok daha<br />

önce kendisini tebli¤ etme görevine haz›rlam›flt›. Baz›<br />

zamanlarda olaylar karfl›s›nda sab›rs›zl›k gösterdi¤i nakl<br />

edilmifltir. Ancak imam’›n flehadetinden hemen sonra<br />

sanki güç ve sabr› bir o kadar artm›flt› ki, bunun sebebi<br />

sadece ilahi bir güç idi. Yüce Allah buyuruyor: Ey<br />

insanlar! Siz Allah’›n dinine yard›m ederseniz, o<br />

da size yard›m eder, ayaklar›n›z› savaflta sabit<br />

k›lar . (Muhammed 7)<br />

“fiüphesiz Rabbimiz Allah’t›r deyip, dosdo¤ru<br />

yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner . Onlara<br />

‘Korkmay›n üzülmeyin, size söz verilen cennetle<br />

sevinin! derler.” (Fusilet 30)<br />

‹mam Seccad flöyle nakletmifltir: Aflura gecesinde ben<br />

çad›r›mda oturuyordum, halam Zeyneb bana hemflirelik<br />

yap›yordu, o s›rada babam kendi çad›r›na gitti, babam<br />

vefas›z dünya için fliir okumaya bafllad› bu fliiri iki veya üç<br />

defa tekrarlad› okudu¤u fliirden anlad›m ki bela gelecektir.<br />

Halam dayanamad› ve fliiri duyunca sab›rs›zland› ve<br />

imam›n yan›na kofltu, imam bac›s›na bak›p flöyle buyurdu:<br />

“Bac›m, dikkat et fleytan sabr›n› elinden almas›n”.<br />

Bunu söyledi ve gözlerine yafl doldu. ‹mam, Zeyneb’i<br />

sakinlefltirip ona yemin ettirdi : “Bac›m benim ölümümde<br />

sak›n üstünü y›rtma, yüzünü soyma....ve ona sab›rl›<br />

olmas›n› istedi. Ve sonraki gelecek müsibetler için onu<br />

haz›rlad›; Zeyneb, Fat›ma’n›n k›z› o saatten sonra<br />

de¤iflti, art›k ondan öyle sab›rs›zl›k görülmedi.<br />

Aflura gecesinde kardeflinin ölümünden haber veren<br />

bir kaç m›sra fliirden sab›rs›zlan›p bay›lan Zeyneb flimdi<br />

kardefline genç o¤lunun ölümü için teselli veriyordu ve<br />

gelecek günlerde sab›r ve metanetle ye¤eni (Seccad)›n<br />

ölümünü önleyecekti.<br />

Tarihte aflura günü’nün olaylar›nda Zeyneb’in ad› bir<br />

kaç yerde flöyle geçmifltir:<br />

Hz. Hüseyin’in o¤lu Ali Ekber savafl alan›nda yere<br />

düfltü¤ünde babas›na seslenmiflti, nakledildi¤ine göre o<br />

anda Zeyneb kendisini Ali Ekber’e yetifltirerek ona flöyle<br />

seslendi: “Ey kardeflimin o¤lu! Ey kardeflimin o¤lu!<br />

Zeyneb bunu yapmakla Hz. Hüseyin’e mesaj vermifl<br />

oldu. Bununla Ali Ekber’i parçalanm›fl ve kana boyanm›fl<br />

bedenini görecek olan Hz. Hüseyin’in üzüntüsü daha da<br />

az olacakt›.<br />

Evet Zeyneb’in ad› her nerede zikredilmifl ise fedakar,<br />

y a rd›mc›, kendi can›ndan geçmifl olarak bilinir.<br />

Kardeflinin mukkades hedefinin hamisi mücahide ve<br />

kahraman bir çehredir.<br />

‹mam Hasan’›n küçük o¤lu Abdullah amcas›n›n<br />

topra¤a düfltü¤ünü ve cani kan içici adamlar amcas›n›n<br />

temiz bedeninin etraf›nda dolaflt›¤›n› görünce çad›rdan<br />

ç›k›p amcas›na do¤ru kofltu, o zaman imam bac›s›n›<br />

muhatab al›p seslendi: “Bac›m! Bu çocu¤u tut”. Zeyneb<br />

hemen koflup Abdullah’› tuttu ama masum çocuk elini<br />

halas› Zeynep’ten çekip kendisini amcas›na kavuflturdu,<br />

temiz bedeni amcas›n›n üzerindeyken tafl kalpli adamlar<br />

taraf›ndan flehadet flerbetini içti.<br />

Baflka bir yerde flöyle nakledilir: Art›k son saatlerde<br />

‹mam veda için kad›nlar›n yan›na geldi ve Zeyneb’e seslenip<br />

buyurdu: Bac›m; küçük yavrumu getir onunla veda<br />

edeyim zeyneb Ali As¤eri kardeflinin eline verdi, o an<br />

Harmele çocu¤un bo¤az›na bir ok att› ve o masum yavru<br />

babas›n›n ellerinde flehit oldu. ‹mam kana boyanan yavrusunun<br />

bedenini Zeyneb’e teslim etti.<br />

‹mam (a.s) son kez veda için kad›nlar›n haremine geldi<br />

s›rlar›n›n mahremi Zeyneb’i ça¤›rd›, ondan eski bir elbise<br />

istedi ve flöyle buyurdu: Bac›m, eski bir elbise bana<br />

getir ki hiç kimsenin öyle bir elbiseyi giyme iste¤i<br />

olmas›n, onu elbiselerimin alt›ndan giyece¤im ki öldürüldükten<br />

sonra bedenim ç›plak kalmas›n! Zeyneb o flekilde<br />

bir elbise getirdi ve kardefline verdi. Kardefli Hüseyin<br />

flehit olduktan sonra o niflanelere göre onun temiz bedeninin<br />

yan›na geldi ama bedeni ç›plak gördü ve o eski<br />

elbiseyi bile üzerinde görmedi.<br />

K›ssaca Zeyneb her yerde vakarl› y›k›lmayacak bir da¤<br />

misali kendisini olaylara karfl› ve ‹mam›na sonsuz itaat<br />

için haz›rlam›flt›. Evet aziz biricik kardeflini flehadet için<br />

savafl meydan›na gönderirken içine düfltü¤ü durumu<br />

sadece Rabbin’den baflka bilecek olan olmayacakt›. O<br />

haleti ruhiyle ayakta duruflu, dünya oldu¤u müddetce<br />

utand›racakt›. Ayr›l›k an› ‹mam ona vasiyetini ve baz›<br />

s›rlar›n› söylemiflti.<br />

Hz. Zeyneb imam Hüseyin’in yere düflüp Yezid ve ‹bni<br />

Ziyad’›n ordusunun imam›n etraf›nda oldu¤unu


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />

gördü¤ünde çad›rdan ç›karak Sadd’›n o¤luna azarlay›c›<br />

bir flekilde flöle dedi: Ey Sadd’›n o¤lu! Hüseyin’i öldürüyorlar<br />

ve sen orada izleyip durmaktas›n?<br />

Hz. Zeyneb bununla flöyle demek istiyordu. Bu rezaleti<br />

ve alçakl›¤› ki Hüseyini gözlerinin önünde vahflice<br />

öldürüyorlar ve sen sessiz kal›yorsun. Bu öldürmeye<br />

kalk›fl›lan Fat›ma’n›n o¤lu ve peygamberin biricik tornudur.<br />

Ve sen nas›l müslümanl›k iddas› yapabilirsin?<br />

Sadd’›n o¤lu bu ana kadar kendisine ma¤rur olup<br />

sadece savafl› kazanmay› ve yaln›zca ‹bni Ziyad’›n verece¤i<br />

alt›nlar› ve makamlar› düflünüyordu. Elinde olmayarak<br />

a¤lamaya bafllad› kendisi için kara günler ve talihsizli¤i<br />

seçti¤i için hüngür hüngür a¤lad›. Zeyneb yerinde<br />

d u rmad› ve o hayas›z toplulu¤a bak›p seslendi:<br />

“Aran›zda müslüman olan yok mu”? Evet Zeyneb bu<br />

k›sa cümlelerle ordunun aras›nda öyle bir titreme yaratt›<br />

ki onlar ömürleri boyunca bunun etkisinden<br />

kurtulmad›lar.<br />

fiimr Zilcoflen, Hz. Seccad’a do¤ru onuda babas› gibi<br />

öldürmek için yürüdü. Bu s›rada Zeyneb çad›rdan ç›kt›<br />

ve flöyle dedi: “Allah’a yemin olsun onu öldürmenize<br />

benide öldürmedikçe izin vermiyece¤im”. fiimr böyle<br />

olaca¤›n› görünce öldürmekten vazgeçti. Böylece<br />

Zeyneb ‹mam’›n can›n› korudu.<br />

Kad›nlar› çad›rlar›ndan ç›kararak, çad›rlar› atefle vererek<br />

yakt›lar. Kad›nlar feryatlar içersinde a¤lamaktayd›lar,<br />

Alinin k›z› Zeyneb ac›kl› bir sesle kardefli Hüseyin için<br />

mersiye okumaktayd›: “Ey Muhammed (s.a.s)! melekler<br />

sana selam eder. ‹flte bu Hüseyin kana bulanm›fl parça<br />

parça olmufl bedeni, k›zlar›n esaret alt›na al›nm›fl, flikayetimiz<br />

Allah kat›na Muhammed Mustafa’yad›r, Aliy-el<br />

Murtaza, Fat›ma-tüz Zehra’ya ve Hamza Seyyidu fluhedayad›r.<br />

“Ey Muhammed! Bu Hüseyin’dir bu çölde yere<br />

düflmüfl , rüzgar onun üzerine toprak serpiyor, zinazade<br />

birinin eliyle öldürülmüfl.<br />

Efsus ve yaz›klar olsun bu gün ceddim Allah’›n Resulü<br />

öldürüldü, Ey Muhammed’in Ashab› ve dostlar›! bunlar<br />

Muhammed Mustafa’n›n evlatlar›, ayn› rum esirleri gibi<br />

götürülüyorlar.<br />

Zeyneb bunu söylemek istiyordu: Bu gün Hüseyni<br />

ö l d ü rmekle sanki Peygamberi öldürdünüz, onun<br />

Kur’an’›n› ve fleriat›n› öldürdünüz, zira Hüseyin’in hedefi<br />

ve hareketi sadece islam’›n fleriat›n› ve hükümlerini<br />

yaflatmakt›. Hüseyin islam› korudu¤u için öldürüldü.<br />

Kûfeye do¤ru<br />

Böylece ‹mam Hüseyin’in flehadetinden sonra geride<br />

kalanlar esir olarak kerbela’dan Kufeye do¤ru yola<br />

ç›kt›lar. Hz. Zeyneb rehber ve önderinin flehadetinden<br />

sonra kafileye önder olmufl yüce bir görevi üstlenmifl<br />

tam bir azim ve kararl›l›kla düflmanla mücadeleye ve onu<br />

yenik düflürmeye azmederek hilafet merkezine yönelmiflti.<br />

‹bni ziyad Kufe’de zafer törenleri haz›rlam›flt›. fiehri<br />

binlerce askerle doldurmufl Küfe’yi tamam›yla kendi<br />

kontrolü alt›na alm›flt›. Ehli Beyt taraftarlar›ndan korktu¤undan<br />

dolay› bu tedbirler al›nm›flt›.<br />

Bu vaziyet içersinde Peygamberin hanedan›n› Kufe<br />

61<br />

flehrine getirdiler. fiehit ettikleri kimselerin bafllar›n›<br />

m›zraklara takm›fl halde halka göstere göstere<br />

dolaflt›r›rken Ehli Beyti rum esirleri gibi ç›plak develer<br />

üzerinde sokaklardan ve pazarlardan saraya kadar getirdiler.<br />

Kufe halk›n›n ço¤u bunlar›n kim olduklar›n› bilmiyorlard›.<br />

Kim bu esirler? Nereden geliyorlar? Diye soruyorlard›.<br />

Kufeli bir kad›n merak içersinde Ehli Beyt’ten soru<br />

sordu sizler nerenin hangi flehrin ve ülkenin esirlerisiniz?<br />

Cevap verdiler: Bizler Peygamberin hanedan›y›z. Bunun<br />

üzerine kad›n hemen onlar için elbiseler haz›rlayarak<br />

getirdi onlar getirilen elbiselerle kendilerini örtüverdiler.<br />

Küfe ehli bu ac›kl› manzara karfl›s›nda kafileye yard›m<br />

etmek istemifl çocuklara ekmek ve hurma vermifllerdi.<br />

Ümmü Gülsüm verdikleri hurma ve ekme¤i almayarak<br />

Kufe ehline seslenerek: Bizler Resul-ü Ekrem’in hanedan›y›z<br />

bizlere sadaka vermek haramd›r.<br />

fiehirde gürültüler ço¤ald› ve millet a¤l›yarak aceleyle<br />

kendilerini kafileye kavuflturup olay› izlemek için saraya<br />

kadar onlarla hareket ettiler. O vakit Zeyneb millete<br />

dönüp iflaretle sukut etmelerini istedi. Herkes sustu,<br />

develerin zillerinin sesi bile kesildi. Zeyneb ateflli bir hutbeyle<br />

Kufe milletini azarlad› ve flöyle seslendi:<br />

Hamd ve övgü Allah’a mahsustur ve Allah’›n selam›<br />

Muhammed (s.a.a) ve onun temiz Ehli Beytinedir. Ey<br />

Kufe halk›! A¤l›yormusunuz ? göz yafllar›n›z kurumas›n<br />

inlemeniz sona ermesin! yalan söylemekten baflka bir<br />

fley bilmiyosunuz. Do¤rusu kendiniz için kötü bir talih<br />

seçtiniz, Allah’›n azab› sizin üzerinizedir. Evet a¤lay›n<br />

Allah’a yemin olsun a¤lamak size yak›fl›r. Çok a¤lay›n ve<br />

az gülün.!<br />

Son Peygamberin evlad›n› öldürdünüz nas›l bu haysiyetsiz<br />

ifli üzerinizden sileceksiniz?<br />

Allah sizin cezan›za mühlet verirse ve geciktirirse<br />

flafl›rmay›n, çünkü Allah (c.c) intikam almada acele<br />

etmez ve intikam›n geciktirilmesinden bir korkusu yoktur!<br />

‹bni Ziyad›n meclisi<br />

Hz. Zeyneb ‹bni Ziyad’›n bulundu¤u mekana<br />

getirildi¤inde en eski üstler giyilmifl ve tan›nmayacak bir<br />

durum içersinde idi. ‹bni Ziyad flöyle bafllad›: Hamd<br />

alemlerin Allah’›na olsun ki sizleri rezil, efsanelerinizi<br />

yalanlad› ve sizleri öldürdü. diye hitabetti<br />

Hz. Zeyneb ‹bni Ziyad’a verdi¤i cevap: “Hamd ve<br />

övgü Allah’ad›r ki bizi Peygamberi ile aziz etti, çirkinlikten<br />

ve kötülükten beri k›ld›, iyilerden ve temizlerden etti.<br />

Rezil olanlar ancak ve ancak fas›klard›r, yalan söyleyen<br />

günahkard›r ve bizler bunlardan hiç biri de¤iliz, baflkalar›<br />

bu s›fatlar› tafl›yand›r. Hamd yaln›z Allah’a mahsustur.<br />

‹bni Ziyad böyle bilgili ve cesaretli bir kad›nla<br />

karfl›lafl›ca¤›n› ummam›flt› ve böyle bir fley beklemedi¤i<br />

için sözü de¤ifltirip flöyle söyledi: Allah’›n kardefline ve<br />

ailene davran›fl›n› nas›l buldun?<br />

Zeyneb, iftihar dolu sars›t›c› bir sesle: “Ben yüce<br />

Allah’tan güzellik ve iyilikten baflka bir fley görmedim.<br />

Allah bunlar›n ölümlerini mukadder etmiflti ve onlar flehit<br />

olarak arzulad›klar› makama vard›lar. Ancak bunu iyi bil<br />

ki yüce Allah bir gün seni ve onlar› bir araya toplayacak,


Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />

62<br />

senden, yapt›¤›n çirkin amel karfl›s›nda delil isteyecek ve<br />

seni hesaba çekecektir. O günü merakla bekle dur. Üstün<br />

ve galip kim olacak, sen mi? onlar m›? Ey mercanenin<br />

o¤lu annen ölümünü görsün.<br />

‹bni Ziyad Ali’nin k›z›n› susturmak ve afla¤›lanm›fl duygusunu<br />

gidermek için flöyle dedi: Asî ve isyankar<br />

kardeflin ve ailesinin öldürülmesinden içim rahatlad›. Hz.<br />

Zeyneb: Serverimi, azizim Hüseyini ve de¤erli ailesini<br />

öldürdün. E¤er seni bu rahatlatm›flsa k›yamete kadar<br />

rahatla dur...<br />

Ziyad Hz. Zeyneb ile daha çok konuflmaya gerek görmedi.<br />

Çünkü herkese karfl› rezil ve rüsva olmufltu.<br />

Dikkatleri Ali ibni Hüseyin’e çekerek, Allah Ali ibni<br />

Hüseyini kerbelada öldürmemifl miydi? ‹mam Zeynel<br />

Abidin cevap vererek: baflka bir kardeflim vard› ad› Ali<br />

idi. Sizler onu öldürdünüz. Ziyad k›zarak : Hay›r Allah<br />

ö l d ü rdü. ‹mam cevap olarak ayeti okudu, yani<br />

kardeflimin ölüm vakti gelmemiflti ki Allah can›n› als›n,<br />

belki verdi¤in emir ile öldürüldü.<br />

‹bni Ziyad bu ayeti duyunca öfkelenerek onun öldürülmesini<br />

emir etti.<br />

Bunu gören Zeyneb yerinden kalkarak kollar›n› Hz.<br />

Seccad’›n boynuna dolayarak flöyle dedi: “Ey Ziyad’›n<br />

o¤lu bizlerden döktü¤ün bu kadar kan sana yetmedimi,<br />

yeter art›k! Allah’a yemin ederim ki benide öldürmedi¤in<br />

müddetçe ondan ay›r›lmayaca¤›m”. Ziyad Zeynel<br />

Abidini b›rakmalar›n› emretti, ve onu öldürmekten vazgeçti.<br />

Hz. Zeyneb bir kez daha ‹mam›n can›n›<br />

korumufltu.<br />

‹mam Seccad halas›na seslenerek : Halac›¤›m sen dur<br />

ben Ziyad›n cevab›n› vereyim demiflti. ‹bni Ziyada hitab<br />

ederek : Bizi ölümlemi korkutuyorsun, Allah yolunda<br />

ölmek ve flehadet iftihar›m›z oldu¤unu bilmiyormusun?<br />

fiam<br />

Yezid ‹mam Hüseyin ve dostlar›n› öldürdü¤ü için kibirli<br />

ve gururluydu. Bunu kendisi için büyük bir zafer görüyor<br />

ve bu vesile ile Ehl-i Beyt’in fiama girifli için tören<br />

haz›rlam›flt›.<br />

Yezidin saray›<br />

Yezid’in saray›nda o gün çok ac› ve üzücü hadiseler<br />

yafland›. Muaviye’nin kötü evlad› zalim Yezid kendisini<br />

sarhofl eden kudretini daha da belirginlefltirmek için<br />

‹mam Hüseyin’in mübarek kafas›n› kendisinin yan›na<br />

g e t i rmelerini emretti. Ahlaks›z Yezid elinde tuttu¤u<br />

çubu¤uyla ‹mam’›n difllerine vuruyor küfür ve sövgü ihanet<br />

dolu fliirler okuyordu.<br />

Sahabeden Ebu berze Eslemi bu sahneyi görünce<br />

dayanmayarak seslendi : “Vay sana yaz›klar olsun Yezid.<br />

Elindeki çubukla Fatma’n›n o¤lu Hüseyin’nin a¤z›na m›<br />

vuruyorsun. Vallahi kendi iki gözlerimle Peygamberin<br />

Hasan ve Hüseyin’nin a¤›zlar›n› öptü¤ünü gördüm”.<br />

Peygamber’in onlara flöyle dedi¤ini duydum: “Sizler cennet<br />

gençlerinin serverisiniz sizi öldürenleri Allah öldürsün”.<br />

Yezid öfkelenerek Ebu berze’nin oradan at›lmas›n›<br />

istedi.<br />

Zeyneb’in yanm›fl yüre¤ini parçalayan bu sahneler<br />

Zeynebi y›kmam›flt› aksine bunu f›rsat bilerek hakiketleri<br />

ve gerçekleri aktarman›n zaman› geldi¤ini bilmiflti. Tarih<br />

oldukça bütün erkek ve kad›nlara ders olacak, Yezidi<br />

rüsva edecek, gerçekleri gün ›fl›¤›na ç›karacak<br />

konuflmas›na bafllad›:<br />

“Hamd ve övgü sadece aziz Allah’a mahsustur. Yüce<br />

Allah do¤ru buyurmufltur kötü amel iflleyenlerin sonucu<br />

ayetleri yalanlamak ve alay etmekle biter.<br />

Ey Yezid! Neler düflünüp durursun. Gökleri ve yeri<br />

üzerimize daralt›¤›n› m› düflünüyorsun? Bizleri bu flehirden<br />

o flehire gezdirmekle bizi Allah kat›nda hakir ve kendini<br />

Allah kat›nda yüceldi¤ini mi san›yorsun? Allah’›n<br />

ayetlerini unuttunmu? Hakim ve hükmedici olarak Allah<br />

yeter . O gün flikayet edecek olan Muhammed (s.a.a)<br />

olacakt›r. Aman Allah’›m ne garip bir macera; Allah’›n<br />

ordusu fleytan›n ordusunun eliyle yenilecek. Evet elleriniz<br />

kana boyanm›flt›r. Etlerimiz a¤›zlar›n›zda<br />

çi¤nenmifltir. O tertemiz bedenler çölün vahfli hayvanlar›na<br />

b›rak›lm›flt›r.<br />

Bunu iyi bil ki sen ve sana bu vakaada yard›m edenler,<br />

seni müslümanlara halife seçenle rde mutlaka<br />

cazaland›r›lacaklard›r. Bize zülme reva görenler belaya<br />

duçar olacak ve hangi ordunun daha zay›f oldu¤unu pek<br />

iyi anlayacaklard›r.<br />

fiikayetimiz Allah’ad›r ve ona güveniriz. Ey Yezid!<br />

Art›k yapabilece¤ini geriye koyma. Bize her kötülü¤ü<br />

yapmaktan kaç›nma. Ama bunu unutma Yüce Allah’a<br />

yeminler olsun her ne yapsanda bizim ad›m›z› ve<br />

flan›m›z› asla yok edemez , hiç bir zaman vard›¤›m›z ulvi<br />

makamlara varamaz ve yapt›¤›n çirkin amelleri üzerinden<br />

atam›yacaks›n.<br />

Bütün bu olaylara karfl› Rabbime hamd ve senalar ederim.<br />

O hayatm›z› saadetle bafllatt› sonumuzu flehadet ve<br />

rahmet k›ld›. Allah’tan flehitlerimize verece¤i mükafat›<br />

tamamlamas›n› isterim. Do¤rusu o bize en iyi dost en iyi<br />

koruyucu ve o bize yeterlidir”.<br />

Evet Hz. Zeyneb vazifesini yapm›fl risaletini tam olarak<br />

gerçeklefltirmiflti. fierefsiz Yezid ve beni Ümmeyye hanedan›n›<br />

rezil etmifl, yapt›klar› cinayetleri gün ›fl›¤›na<br />

ç›karm›flt›.<br />

Bu konuflmalar Yezidi inzivaya çektirmifl tedirg i n<br />

etmiflti. Mecburiyetle Ehli Beyt’ten özür dilemek zorunda<br />

kalm›fl, yapt›klar› günah ve katliamdan piflman<br />

oldu¤unu dile getirmiflti. Tabiki bunlar siyasi bir oyunun<br />

parças›yd›. Yezid kendisine karfl› müslümanlar taraf›ndan<br />

gelecek sald›r›lar› önlemek için bunu yapm›flt›.Ayr›ca<br />

iflledi¤i günahlar› ört-bas etmek ve kendisini müslümanlara<br />

karfl› tövbekar güstermek için Ehl-i Beyt esirlerinin<br />

serbest olmas›n› istemiflti. Ehli beyt bu f›rsattan yararlanarak<br />

Kerbela flehitleri için taziye tutmufltu, yedigün<br />

süren bu taziye Yezidi oldukça korkutmufltu. Bu sebeple<br />

onlar›n Medine’ye dönmeleri için her türlü haz›rl›¤›<br />

yapm›flt›. Ehli Beyt fiam’da kalma düflüncesinde de¤ildi,<br />

sadece bafllar›ndan geçen musibeti halka duyurmak<br />

hedefindeydi ve bunu bulduklar› f›rsat içerisinde Hz.<br />

Zeynep rehberli¤inde gerçeklefltirmifllerdi.<br />

Ehl-i Beytin Medine’ye varmas›yla Medine’yi matem<br />

ve yas havas› sard›. Zaman geçtikçe bu musibet<br />

tazelefltikçe tazeleflti.


FEREC YAYINLARINDAN<br />

TEM‹N EDEB‹LECE⁄‹N‹Z K‹TAPLAR<br />

Nehc’ül Bela¤a 7,00<br />

‹mam Ali (a.s), 624 Sayfa<br />

Hadis P›nar› 7,00<br />

‹mam R›za (a.s), 686 Sayfa<br />

Salavat ve fiefaat 3,50<br />

Muhammed Avci,<br />

144 Sayfa<br />

Namaz Hocas› 4,50<br />

ve Dini Bilgiler,<br />

224 Sayfa<br />

Sorunlar ve Çözumleri 3,00<br />

Seyyid Ali Hüseyin<br />

Buhti, 128 Sayfa<br />

Ehl-i Beyt 7,50<br />

Murat Fas›l/<br />

Fahrettin Altan,<br />

414 Sayfa<br />

Siparifllerinizi lütfen Fax’la bildiriniz Fax: (0911) 26 57 24<br />

email: doganverlag@t-online.de


KUR’AN-I KER‹M<br />

ve TÜRKÇE<br />

AÇIKLAMALI MEAL‹<br />

(Ehl-i Beyt a.s. Ö¤retileri Esas›nca)<br />

LÜTFEN<br />

S‹PAR‹fiLER‹N‹Z‹<br />

HEMEN VER‹N<br />

Ehlibeyt Kultur Verein e.V<br />

Nürnberg<br />

email: dergi@ehlibeyt-mektebi.de

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!