You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Fecr-i Sad›k<br />
Üç Ayl›k ‹lmi Dergi • Y›l 2 • Say›: 3 • Ocak-Mart 2007<br />
Fecre andolsun,<br />
On geceye,<br />
Çifte ve tek'e,<br />
Akıp-gitti¤i zaman<br />
geceye.<br />
Bunlarda, akıl sahibi<br />
olan için bir yemin<br />
var, de¤il mi?<br />
Sömürülenler ve Sömürenler<br />
‹nsan-› Kamil<br />
‹slam Cumhuriyetleri Birli¤i<br />
Bilim ve Din<br />
Avrupa’daki Gençlerimiz ve Kuflaklar aras› Çat›flma<br />
‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
Hz Zeynep
FECR-I SADIK tan<br />
Dünya hergün yeni ve insanlar› hayretlere düflüren geliflmelerle<br />
gündem de¤ifltirmektedir. Üstelik bu gündemlere yönelik de¤erlendirmelerde<br />
taraflardan birinin ak dedi¤ini di¤eri kara olarak tarif<br />
edebilmektedir. Bu müthifl kavram ve siyaset karmaflas› aras›nda insan ne<br />
yapmas› veya nas›l davranmas› gerekti¤i konusunda karar vermekte zorlanmaktad›r.<br />
‹nsanlar dünyan›n ekonomik, siyasi olgular› ve bunlar›n aynas› olan<br />
medyan›n karfl›s›nda çaresiz bir flekilde yönlendirenlerin amac› do¤rultusunda<br />
sürüklenmektedir. Dünyan›n baz› yerlerindeki kan ve gözyafl›, dünyan›n bir<br />
baflka köflesinde, ya kay›ts›zca veya yap›lacak birfley yok mant›¤›yla izlenmeye<br />
devam edilmektedir. Gerçekten dünyam›zda bir zulüm ve adaletsizlik<br />
hüküm sürmektedir. Yak›n bir gelecektede düzelmekten ziyade bu tersliyin<br />
artarak devam edece¤i yönünde oluflan kanaatler de ço¤almaktad›r.<br />
Bütün bu olumsuz çerçeve içerinisde bu y›l da ocak ay›n›n sonuda<br />
tertiplenen Aflura Programlar›n›n anlam› ve önemi bir kez daha ortaya<br />
ç›km›fl oldu. Zulme ve haks›zl›¤a bafl kald›r›fl›n ça¤lar ötesinden bu güne<br />
uzanan mesaji, bu programlarla yeni nesillere aktar›lm›fl oldu.<br />
Gerçekten Aflura merasimlerinin bu aç›dan ne kadar ça¤dafl ve yerinde bir<br />
oluflum oldu¤u daha iyi anlafl›lmaktad›r.<br />
Bu say›m›zda da sizlerle baz› kavramlar›n ‹slami bir bak›fl aç›s›ndan aç›l›m›n›<br />
paylaflmaktay›z. Sizden ald›¤›m›z e-mailler ve telefonlardan bu ilmi<br />
düzeydeki yay›n politikam›z›n do¤ru ve verimli oldu¤u fikri<br />
büyük bir ekseriyet taraf›ndan dile getirilmekte ve teflvik edilmektedir.<br />
Bir dahaki say›m›zda buluflmak üzere,<br />
selam ve muhabbetle<br />
Fecr-i Sad›k<br />
email: dergi@ehlibeyt-mektebi.de
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi<br />
‹Ç‹NDEK‹LER<br />
Sömürülenler 4<br />
ve Sömürenler<br />
Muhammed Avc›<br />
‹nsan-› Kamil 10<br />
Murat Aydo¤du<br />
‹slami Cumhuriyetler 27<br />
Birli¤i<br />
‹smail Seyyad<br />
Bilim ve Din 33<br />
‹brahim K›z›lyer<br />
Avrupa’daki Gençlerimiz 41<br />
ve Kuflak çat›flmas›<br />
‹brahim Çak›r<br />
‹slami Düflüncede 52<br />
Akl›n Yeri<br />
Nurullah Akp›nar<br />
Hz Zeynep 59<br />
Cahide Avc›<br />
IMPRESSIUM<br />
Herusgeber:<br />
Ehlibeyt Kultur Verein e.V<br />
Nürnberg<br />
email: dergi@ehlibeyt-mektebi.de<br />
3
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler 4<br />
SÖMÜRÜLENLER/<br />
SÖMÜRENLER<br />
Muhammed Avc›<br />
Tarihin en ac› hat›ralar›ndan olan sömürgecilik<br />
günümüzde de devam etmektedir.<br />
Sömürgeci devletlerin ve milletlerin, bulunduklar›<br />
tarihin flartlar›na göre flekillenere k<br />
kurmufl olduklar› sömürü a¤›na, fikri ve ilmi<br />
yönden geliflmemifl insanlar› ve milletleri<br />
düflürerek, bunlar› bir gün köle ad› alt›nda, bir<br />
gün çiftçi ad› alt›nda, bugün de memur ve iflçi<br />
ad› alt›nda sömürmekteler. Perde arkas›nda,<br />
fikri ve ilmi yönden geliflmemifl zay›f insanlar›<br />
ve milletleri sömürmek için haz›rlam›fl olduklar›<br />
planlar›na güzel görünümlü ve cazip elbiseler<br />
giydirerek, ad›na da demokrasi ve özgürlük<br />
diyerek sömürmekteler.<br />
Bazen de, feodal düzendeki sömürgeci derebeylerinin<br />
çiftliklerinde, sermayadar fabrikatörlerin<br />
iflyerlerinde, maden iflletmecilerinin<br />
maden ocaklar›nda, ta¤uti sistemlerin dönen<br />
çark›n›n difllileri aras›nda yavafl yavafl can vermeye<br />
mecbur b›rak›lm›fl insanlar görülmekte.<br />
Yaflanan bu gerçek, demokrasi, özgürlük ve<br />
hürriyet ad› alt›nda yans›t›lmakta. Feodal kesimin<br />
menfaatlerini korumak için kurulmufl<br />
olan iflçi sendikalar› ise, dönen sömürü<br />
çark›n›n difllisi vazifesini görmekte.<br />
Mustaz'af, ilmi, fikri ve siyasi yönden zay›ft›r.<br />
Mustaz'af, sömürgeci müstekbirin ekonomik<br />
politikas›ndan, onun sömürgeci oldu¤undan<br />
ve onun siyasetinde hiç bir fley anlamaz.<br />
Mustaz'afa, siyasi, ekonomik, toplumsal bilinçlenme,<br />
geliflme ve ilerleme yollar›n›n<br />
kap›lar› kapal›d›r. Mustaz'af milletlerin ve devletlerin<br />
kaderleri, müstekbir ve siyonist<br />
s ö m ü rgeciler taraf›ndan kapal› kap›lar<br />
arkas›nda haz›rlan›yor. Mustaz'aflar bilmeden<br />
ve istemeden, onlar›n haz›rlad›klar› kader çizgisi<br />
üzerinde köle hayat›n› devam ettirmekteler.<br />
Sömürgeci zihniyetin sahipleri, mazlum ve<br />
mustaz'af milletlerin devaml›, cehalet içinde,<br />
bilinçsiz, siyasetten yoksun ve sömürülmeye<br />
elveriflli ve ekonomik yönünden ba¤›ml›<br />
olmas›n› ister. Güç sahipleri, hiç bir surette,<br />
mustaz'af›n ilim, marifet ve kültürel yönlerde
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />
geliflmesini istemez; onlar›n devaml› kedisine<br />
ba¤›ml› kalmas›n› ister. Bu nedenle mustaz'af<br />
l a r, gerekli mücadele özgürlü¤üne sahip<br />
d e ¤ i l l e rd i r. Sömürülmekte olan ülkelerd e k i<br />
e¤tim kurumlar› ve dönen sermaye çark›, yine<br />
müstekbirin plan›na göre ifllemekte.<br />
Sömürülmekte olan ülkelerin iç ve d›fl siyasetleri,<br />
ticari ve iktisadi geliflmesi, müstekbirler<br />
taraf›ndan belirlenir. Her ne kadar biz,<br />
ba¤›ms›z ve hür irademizle yaflayan, demokrasi<br />
ile idare edilen laik bir ülkeyiz, deseler<br />
de; dünya buna flahittir ki,<br />
büyük fleytan Amerika’n›n<br />
emrinde çal›flan köledirler. Bu<br />
konunun detaylar›na girm e k<br />
istemiyorum; zira, bunun bilinmeyen<br />
ve duyulmayan bir yönü<br />
k a l m a m › fl t › r. As›l üzerinde<br />
durulmas› gerekli olan husus,<br />
siyonist müstekbirler bu sömürü<br />
a¤›n› nas›l kurabildiler?<br />
Önemli olan bunu keflfetmektir.<br />
fiu bir gerçektir ki; insanlar ve<br />
devletler insani de¤erlerini,<br />
flahsiyetini, gururlar›n› ve kimliklerini<br />
kaybetmedikçe, sömürülmez<br />
ve kölelefltirilemezler.<br />
Ne zaman, yüce insani<br />
de¤erlerini bit pazar›nda<br />
sat›lacak kadar ucuz görürse, o<br />
zaman köleleflir ve kullanmas›n›<br />
bilenler de onlar› sat›n al›r ve<br />
kendi hedefleri do¤rultusunda<br />
kullan›rlar. Siyasi ve fikri yönde<br />
zay›f gördükleri bu ülke ve milletleri<br />
sömürmek için, onlar›,<br />
özgürlük ve demokrasi ad›<br />
alt›nda, rahat ve sürekli sömürebilmeleri<br />
için önce, cinayet ve seks filmleriyle<br />
uyutur ve oyalarlar. Ve sömürü a¤›n›n di¤er<br />
bir ucunda ise; kumar, içki ve zinahaneler açarak,<br />
özellikle gençleri buralarda oyalayarak,<br />
düflünmekten ve akletmekten uzak tutarlar.<br />
Milliyetçilik ve mezhepçilik taasubu ile, fikren<br />
zay›f insanlar aras›nda kavga ve savafl meydana<br />
getire rek, onlar üzerinde hakimiyet<br />
sa¤larlar. Hakimiyet sa¤lad›klar› devlet ve milletleri,<br />
ekonomik ve iktisadi yönden kendileri-<br />
Sömürülmekte olan<br />
ülkelerin iç ve d›fl<br />
siyasetleri, ticari ve<br />
iktisadi geliflmesi,<br />
müstekbirler<br />
taraf›ndan belirlenir.<br />
Her ne kadar biz,<br />
ba¤›ms›z ve hür<br />
irademizle yaflayan,<br />
demokrasi ile idare<br />
edilen laik bir<br />
ülkeyiz,<br />
deseler de;<br />
ne ba¤›ml› k›larlar. ˚öyle bir soru akla gelebilir:<br />
Acaba, bunlar çok zeki ve ak›ll›lar m›?<br />
Hay›r!..Hay›r!... Bunlar ne ak›ll›, ne de zekiler;<br />
belki, güdülmeye haz›r koyun sürürlerini<br />
g ü t m e k t e l e r. ‹lmen, fikren ve siyaseten<br />
geliflmifl muvahhid mümin insanlar›n ve devletlerin<br />
karfl›s›nda ezilmekteler. Ancak koyun<br />
sürüsü gibi güdülenlerle ayakta durmaktalar.<br />
‹lmen, fikren ve siyaseten geliflmifl olan mütefekkir<br />
ve yazarlar›n kalemlerini, hatip ve siyaset-medar<br />
ilim adamlar›n›n sesini, ancak güttükleri<br />
köle ruhlu devlet güçleriyle<br />
ve sat›lm›fl, müftü, vaiz,<br />
imam-hatip ve yazar-bozarlarla<br />
etkisiz hale getirmek isterler.<br />
Bu flekilde baflaramad›klar›nda<br />
zora baflvurarak, gizli örgütleriyle<br />
terör eylemlerine<br />
baflvururlar ve mazlum halklar›<br />
s i n d i rmeye çal›fl›rlar. Ve y a<br />
iflkence, hapis ve sürgüne tabi<br />
tutarak etkisiz hale getirmek<br />
isterler. Veya büyük vaadlerde<br />
bulunarak, para ve makamla<br />
sat›n almaya çal›fl›rlar. Sözüm<br />
ona nice yi¤itlerin, para ve<br />
makamla kölelik zincirine raz›<br />
olduklar›na asr›m›z tan›kl›k<br />
etmektedir<br />
.<br />
Mustaz'af kimdir?<br />
Fert ve toplum, sömürülmeye<br />
karfl› bir çözüm oldu¤u halde,<br />
sömürücüye karfl›<br />
d i renmemiflse, ben mustaz'af›m,<br />
demesi mazeret olarak<br />
kabul edilmez. Bir devletin, bir<br />
milletin ve bir insan›n dahi,<br />
kendisini zay›f düflürmeye ve sömürülecek<br />
konuma getirmesine hakk› yoktur. ‹nsan›n,<br />
sömürüye ve sömürülmeye karfl› tüm imkanlar›yla<br />
mücadele etmesi, bizatihi insani bir<br />
görevdir. Sömürgeci ne kadar zalim ise, kendisini<br />
ilmen, fikren, siyaseten zay›f b›rak›p<br />
sömürülmeye elveriflli hale getirenler de o<br />
kadar zalimdirler.<br />
‹slam dini, insana ba¤›ms›z ve özgürce<br />
yaflaman›n listesini flöyle sunar:<br />
5
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi<br />
Sömürülenler/Sömürenler 6<br />
1- Oku seni yaratan rabbin ad›yla.<br />
2- Oku, seni seninle tan›flt›ran ve ilk<br />
oluflumunu sana gösteren Rabbin ad› ile.<br />
3- Oku, sana bilmedi¤ini ö¤reten Rabbin<br />
ad›yla.<br />
4- Oku, sana kalemle yazmay› ö¤reten<br />
Rabbin ad›yla.<br />
5- Oku, seni en üstün s›fatlarla yaratan<br />
kerem sahibi Rabbin ad›yla.<br />
Evet!..Oku, seni kölelefltirecek ve sömürülmeye<br />
müsait hale getirecek cehaletten kurtul!<br />
Sömürgeci feodal kesimin sömürü a¤›na seni<br />
düflürecek kap›lar› kapat, ilim, marifet ve hikmet<br />
medresesinde kendini yetifltir ki; ilmen,<br />
siyaseten ve fikren<br />
güçlü bir iktidara sahip olas›n ve sömürülemeyesin.<br />
Müslümanlar öylesine güclü<br />
olmal›lar ki, düflmanlar kendisini onlar<br />
karfl›s›nda güçsüz görsünler.<br />
"Onlara karfl› gücünüz yetti¤i kadar kuvvet<br />
ve cihad için ba¤lan›p beslenen atlar<br />
haz›rlay›n, onunla Allah'›n düflman›n›, sizin<br />
düflman›n›z› ve onlardan baflka sizin<br />
bilmedi¤iniz, Allah'›n bildi¤i(düflman) kimseleri<br />
korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsan›z<br />
size eksiksiz ödenir, siz asla haks›zl›¤a<br />
u¤rat›lmazs›n›z. (Enfal suresi, ayet 60) Ayetin<br />
ö¤retisi fludur: Müstekbirlere karfl› kendimizi<br />
savunabilecek ilmi, fikri, siyasi ve iktisadi yönden<br />
güçlü olmam›z›n ça¤›r›s›n› yapmaktad›r.<br />
Bir millet ve bir devlet, bugün geliflen dünya<br />
siyasetlerinin fevkinde bir siyaset üretemiyorsa,<br />
var olan siyasetlerin potas›nda erir ve<br />
sömürülür. ‹slam toplumu, ahlaki de¤erleri<br />
sahiplenerek ilmi, iktisadi ve siyasi konularda<br />
günün flartlar›na göre kedini haz›rlamal›d›r,<br />
yoksa bu kölelik ipinden kurtulamaz.<br />
Mustaz'af kimdir sorusuna gelince; flu bir<br />
hakikattir ki, fertler ve devletler fikri, siyasi,<br />
ilmi ve iktisadi yönden zay›f olmazsa, müstekbirin<br />
sömürü a¤›na düflmez ve bir lokma gibi<br />
sömürgecinin midesine inmez. Tarihle günümüz<br />
aras›nda bir ba¤lant› kuracak olursak; o<br />
gün de bugün de zalim ve sömürgeci gücleri<br />
ayakta tutanlar, mazlum görünen zalimlerdir.<br />
Zalimin zulmüne r›za gösterenler ve onlar›n<br />
yan›nda izzet arayanlar, mustaz'af say›lmazlar.<br />
Aflura günü ‹mam Hüseyin (A.S), Yezid’in<br />
ordusuna hitaben flöyle der: Elinize verdi¤imiz<br />
k›l›çlar, zulme, fesada ve sömürgeci saltanatperestlere<br />
karfl› durman›z ve mazlum halka<br />
yard›m etmeniz içindi. Ama siz, k›l›çlar› bize<br />
ve ‹slam dinine hizmet etmek isteyen mazlumlara<br />
kullanmaktas›n›z. Biz sizler için, cehaletten,<br />
zulüm ve sömürülmekten kurtulas›n›z<br />
diye, ba¤›ms›zl›k ve hürriyetin mefl’alesi olan<br />
iman nurunu yakt›k, siz ise, zalimlerle birlikte<br />
bu nuru söndürmek istiyorsunuz. ‹mam’›n bu<br />
tarihi sözünden de anlafl›laca¤› gibi, günümüzün<br />
yezitlerine hizmet eden ve sömürülen<br />
i n s a n l a r, Hüseyni mektebin mensuplar›na<br />
karfl› ayn› cinayeti ifllemekteler. Bu bak›mdan<br />
mustaz'aflar üç k›sma ayr›l›rlar.<br />
1-Zalim ve müstekbirlerin yan›nda olmay›<br />
kendine fleref bilen bilinçli ve sorumsuz<br />
mustaz'aflar. Bunlar, müstekbire hizmeti fleref<br />
bilen köle ruhlu ve flahsiyetlerini satm›fl insanlard›r.<br />
Bunlar›n dini inançlar›, kültürleri ve tüm<br />
ahlaki de¤erleri ellerinden al›nd›¤› halde,<br />
kedilerini özgür ve hür yaflad›klar›n› san›rlar.<br />
Ama flu ac› bir gerçektir ki; sömürülmekte<br />
olan ‹slam ülkeleri ve di¤er zay›f b›rak›lm›fl<br />
ülkelerin, siyasi, içtimai, iktisadi ve askeri plan<br />
ve stratejik siyasetleri,maalesef, sömürgeci<br />
müstekbirler taraf›ndan haz›rlanmaktad›r.<br />
Köleleflmifl ‹slam ümmeti, mü’min ve muvahhid<br />
kardefllerini b›rak›p zalimleri dost edindiklerinden<br />
dolay›, yeryüzünün en de¤ersiz<br />
varl›¤› haline gelmifllerd i r. Bunlar›n halini<br />
Kur'an-› Kerim flöyle aç›klar: "Ey iman edenler!<br />
E¤er küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalar›n›z›<br />
ve kardefllerinizi (bile) veli edinmeyiniz.<br />
Sizden kim onlar› dost edinirse, iflte onlar<br />
zalimlerin kendileridir. (Tevbe suresi ayet 23)<br />
Ayet iki önemli noktaya iflaret etmekte;<br />
birincisi, küfrü imana tercih ediyorlarsa, velev<br />
ki babalar›n›z ve kardeflleriniz de olsa, onlar›<br />
bafl›n›za idareci, yönetici ve veli olarak tayin<br />
etmeyin. ‹kincisi; flayet tayin ederseniz, zalimlerden<br />
olursunuz, ikaz› yap›lmakta. Öyle ise,<br />
müslümanlar› b›rak›p ‹slam’›n ve ‹slam peygamberinin<br />
ve insal›¤›n düflman› olan sömürgeci<br />
müstekbir devletlerle dostluk kuranlar ve<br />
bunlar›n hat›r›na muvahhid müslümanlar›<br />
hakir görenler zalimlerdir. Bu grup mustaz'aflar,<br />
affedilmeyen mustaz'aflard›r.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />
2-‹kinci guruptaki mustaz'aflar, bilinçsiz ve<br />
özgür olmayan, sorumsuz zay›flard›r. Bunlar<br />
hakk›nda Allah flöyle buyurur. "Allah'a ve<br />
Resulü için (insanlara) ö¤üt verdikleri takdirde,<br />
zay›flara, hastalara ve (flavaflta) harcayacak<br />
bir fley bulamayanlara günah yoktur. Zira<br />
iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk)<br />
yoktur. Allah çok ba¤›fllayan ve çok esirgeyendir.<br />
" (Tevbe suresi ayet 91)<br />
3-Üçünçü grup mustaz'aflar; bunlar bilinçli<br />
ve sorumlulu¤unun bilinci içinde olan mustaz'aflard›r.<br />
‹nsanlar›n en hay›rl›s›<br />
ve de¤erce en üstün kesim bunlard›r.<br />
Bunlar zulme, adaletsizli¤e<br />
ve sömürg e c i l e re karfl›<br />
mücadele veren yi¤itlerd i r l e r.<br />
Bunlar ilmen, fikren ve siyaseten<br />
zay›f de¤ildirler. Belki iktisadi<br />
ve maddi yönden zay›f olduklar›ndan<br />
mustaz'afl›k<br />
gömle¤ini giymifllerdir. Bunlar,<br />
müstekbirlerin gözünde bir<br />
ç›ban ve kalplerini kanatan bir<br />
yarad›r. Çünkü onlar, sömürgeci<br />
müstekbirlerin sömürülerine<br />
karfl› ç›kan, mazlumun<br />
yan›nda zalime karfl› direnenlerdirler.<br />
Her ne kadar direniflçi<br />
hareketlerinden dolay›, zulüm,<br />
iflkence, hapis, idam ve sürgün<br />
edilseler de, Huseyni k›yam›n<br />
meflalesini söndürmezler. Her<br />
tarihte oldu¤u gibi, günümüzde<br />
de yi¤it ve yürekli insanlar›n zulme ve zalimlere<br />
karfl› Ashab-› Kehf’in yi¤it gençleri gibi,<br />
zalimlere karfl› iman›n› izhar eden vard›r.<br />
Hiç bir suretle kifli mustaz'afl›¤›n› bahane<br />
e d e rek, mücadelenin d›fl›nda kalamaz ve<br />
toplumda üzerine düflen görevden de kaçamaz.<br />
Yaflad›¤› asr›n gereksinimlerine göre<br />
kendisini bilinclendirecek ve mucadele tarz›n›<br />
sömürüldü¤ü kap›lardan bafllatarak, bu<br />
kap›lar› bir bir sömürgecinin yüzüne kapatacak.<br />
Genel olarak müstekbirler, sömürmek istedikleri<br />
devlet ve milletleri cahil b›rakarak<br />
sömürmek isterler ve böyle de yapmaktalar.<br />
Öyle ise mücadele tarz›, düflman›n s›zmak<br />
yi¤it mustaz'aflar, yüksek<br />
teknolojinin mayas› olan<br />
atom santral›n›<br />
kurmakla,<br />
müstekbirlerin<br />
kalbine kan damlatt›¤›<br />
gibi, kölelerinin de<br />
uykusunu kaç›rm›fllard›r.<br />
‹slam’›n insana<br />
kazand›rd›¤› izzete,<br />
dünya insan› tan›kl›k<br />
etmektedir.<br />
istedi¤i cehalet kap›s›n› kapatmakt›r. ‹mam<br />
Cafer (a s) flöyle buyurur. "Bizler mustaz'af›z"<br />
Evet! tüm haklar› ellerinden al›nm›fl ve münzevi<br />
b›rak›lm›fl olmalar›na ra¤men<br />
zamanlar›n›n mücadele usulüne göre zalim ve<br />
s a l t a n a t - p e rest padiflahlar karfl›s›nda, ilmi<br />
dirayetleriyle karfl› koyarak binlerce ilim<br />
adam› yetifltirmifllerdir. Zulme karfl› direnip<br />
mücadele verdiklerinin flahidi, flehadetleridir.<br />
Her dönemin bir sömürü metodu oldu¤u<br />
gibi, mücadele metodu da vard›r. Günümüz<br />
sömürgecili¤i ilmi, siyasi,<br />
7<br />
fikri ve kültürel sömürü<br />
fleklidir. Zira, bir toplum<br />
bunlardan mahrum edilmedikçe,<br />
müstekbirin<br />
a¤›na düflmez. Üçüncü<br />
dünya ülkeleri diye<br />
a d l a n d › rd›klar› ülkeler,<br />
cahil b›rak›ld›klar›ndan<br />
dolay› sömürülmekteler.<br />
Ama yi¤it mustaz'aflar,<br />
yüksek teknolojinin<br />
mayas› olan atom santral›n›<br />
kurmakla, müstekbirlerin<br />
kalbine kan damlatt›¤›<br />
gibi, kölelerinin de<br />
uykusunu kaç›rm›fllard›r.<br />
‹slam’›n insana<br />
k a z a n d › rd›¤› izzete,<br />
dünya insan› tan›kl›k<br />
etmektedir.<br />
Mustaz'aflar›n haklar›n›n<br />
savunulmas›:<br />
‹nsanl›¤a hayat veren ilahi mektep olan<br />
Kur'an mektebi, bizim mektebimizdir. Bu<br />
mektep, müstekbirli¤e karfl› mustaz'aflardan<br />
yana olan bir mekteptir. Bunun için mektebimiz,<br />
mücadele alan› olan müstekbirli¤in ve<br />
mustaz'afl›¤›n yok edilmesi; yerine eflitli¤in,<br />
adaletin ve bar›fl›n hakim k›l›nmas›n› ister.<br />
‹nsan insand›r. Müstekbirlik ve mustaz'afl›k<br />
insan vucudundan bir parça de¤ildir: Ne onun<br />
fiziki bedenindendir, ne de onun iç dünyas›n›n<br />
bir parças›d›r. Müstekbirlik ve mustaz'afl›k,<br />
insan ahlak›n›n bozuklu¤undand›r; zati<br />
de¤ildir, de¤ifltirilmesi ve düzetilmesi müm-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />
8<br />
kündür. Yanl›fl ve zalim yönetimlerin insanlar<br />
aras›na koymufl olduklar› farkt›r. Böyle düzenlerde<br />
müstekbir güç, para ve hile ile zay›f<br />
insanlar› mustaz'afl›k a¤›na düflürür. Kur'an-›<br />
Kerim bu konuyu flöyle anlat›r:<br />
"Gerçek flu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmifl<br />
ve oran›n halk›n› bir tak›m f›rkalara ay›r›p<br />
bölmüfltü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor,<br />
bunlar›n o¤ullar›n› bo¤azl›yor, k›zlar›n› ise<br />
sa¤ b›rak›yodu. Çünkü o bozgunculardand›.<br />
"(Kasa suresi, ayet 4)<br />
Ayet bize flunu haber veriyor: Bu f›rka, anadan<br />
do¤ma mustaz'af de¤illerdir. Belki onlar›n<br />
f›rkalara ayr›l›fl›, cahil ve bilgisiz kal›fllar›,<br />
onlar› Firavun’un sömürü a¤›na düflürmüfltür.<br />
Dün M›s›r’da Firavun’un uygulad›¤› sömürü<br />
sistemi, bugün , Irak’ta, Afganistan’da,<br />
Filistin’de ve di¤er ‹slam ülkelerinde, Amerika<br />
ve müttefikleri taraf›ndan aynen yap›lmaktad›r.<br />
Dünün güçlü ve medeni olan ülkeleri,<br />
tefrika ve cehalet yüzünden, mustaz'afl›k<br />
a¤›na düflmüfller. Dün ‹slam’›n verdi¤i izzet ve<br />
flerefle yaflarlarken, flimdi ›rki ve mezhebi taasuplar<br />
yüzünden, düfltükleri tefrika atefli içinde,<br />
köle olarak yaflamaktalar.<br />
Bu ac› kölelik devam m› edecek? Hay›r,<br />
h a y › r, art›k bu kölelik sona ere c e k .<br />
Müstekbirlerin sömürü a¤lar›n› ilim, marifet,<br />
hikmet ve düflünerek bilincli bir flekilde bir bir<br />
çözerek, Allah›n verdi¤i vadi gerçekleflmifl<br />
olacak.<br />
"Biz ise, o yerde güçsüz düflürülenlere lütufta<br />
bulunmak, onlar› önderler yapmak ve<br />
onlar› (mukaddes topraklara) varis k›lmak<br />
istiyoruz. "(Kasas suresi, ayet 5)<br />
Ayet, sadece Ben-i ‹srail o¤ullar›na ait olan<br />
bir hadiseyi anlatmakla yetinmemektedir.<br />
Belki; genel bir kanundur, tüm as›rlard a<br />
yaflayan milletlere ve topluluklara. "Biz mustaz'aflar›<br />
yeryüzünün varisleri ve öncüleri k›lmak<br />
istiyoruz". Bu beflaret; hakk›n bat›la, iman›n<br />
küfre galip gelece¤i günün müjdesidir. Musa<br />
(a.s) ‘›n Firavun’a galip geldi¤i günün, Resul-i<br />
E k rem’in dünyay› sömüren müstekbirlere<br />
galip geldi¤i günün müjdesi oldu¤u gibi, son<br />
din olan ‹slam fleriat›n›n cihana hakim<br />
olaca¤›n›n müjdesini de vermektedir. Bu ayet,<br />
yeryüzünde adil bir hükümetin kurulaca¤›n›n<br />
müjdesini veren ayetlerden biridir.<br />
Bu ayetin verdi¤i müjdenin tahakkuku,<br />
Mustaz'aflar›n, "fikren", "kültüren", "ahlaken",<br />
"siyaseten" ve "iktisaden" sömürüldü¤ünü<br />
anlad›¤› zaman mümkün olabilir. Ancak bu<br />
uyan›fl, boynundaki kölelik zincirine son verebilir.<br />
Bu müjde, köleli¤i özgürlük, zilleti fleref<br />
bilen, izzeti müstekbirlerle beraber olmakta<br />
görenler için de¤ildir. Bu müjde, müstekbirler<br />
taraf›ndan sömürüldü¤ünün fark›nda olan ve<br />
müstekbirlere karfl› k›yam eden yi¤itler içindir.<br />
Tarihteki tüm hareketlerin ve k›yamlar›n<br />
destanlar›n› yazan yi¤itler, gelecek nesilleri<br />
uyarmak için, mezar tafllar›na k›rm›z› kalemle<br />
‘’flehid’’ yazd›rm›fllard›r. Bu nedenledir ki;<br />
müstekbirler, gözlerine bir diken gibi batan,<br />
ilmen, fikren, ahlaken, iktisaden ve siyaseten<br />
geliflmekte olan mustaz'aflar› yok etmek için,<br />
iflbirlikçileriyle birlikte harekete geçmifllerdir.<br />
Mustaz'af insanlara, bask› ve zulmün her<br />
çeflidini lay›k gören müstekbirler, onlar› bilinçsizlik<br />
ve cehalet zinciriyle esir tutmufllar.<br />
Sömürülen bu insanlara kurtulufl re ç e t e s i<br />
sunan ve insanl›¤a rahmet peygamberi olarak<br />
gönderilen son peygamber Hz.<br />
Muhammed (s.a.a.v), kölelik zincirini k›rarak<br />
insanl›¤a adaleti, eflitli¤i ve özgür düflünme<br />
hürriyetini sunmufltur. "(Resülüm!) biz seni<br />
ancak alemlere rahmet olarak gönderdik"<br />
(Enbiya ayet 107.) Tarih boyunca<br />
gerçekleflmifl olan k›yamlar bu mektepten<br />
ilham alarak meydana gelmifltir. Kur'an ve<br />
Ehl-i Beyt mektebi, özgürlük mesaj›n› tafl›yan<br />
vahyin mektebidir. Bu mektep, ilim, marifet<br />
ve hikmet mektebidir. Bu nedenle, oluflacak<br />
olan k›yam ve direnifl hareketlerini, mektebin<br />
temel esas› olan ilim, marifet ve hikmet üzerine<br />
oluflturur; asla kargaflaya ve ç›lg›nca hareketlere<br />
müsade etmez. Bu mektep, kendi ilkelerine<br />
göre yetifltirdi¤i temiz, güvenilir, flahsiyetli<br />
ve emin insanlarla k›yam hareketlerini<br />
oluflturur. Zira, bu mektebin öncüsü olan<br />
Hz.Muhammed (s.a.a.v), alemlere rahmet<br />
olarak gönderilen peygamberlerin önderidir.<br />
Ve getirdi¤i ‹lahi mesaj olan Kur'an-› Kerim,<br />
kölelik zincirinin insanlar›n boynunda açm›fl<br />
oldu¤u yaralar› saran ve onlara hür yaflamay›<br />
ö¤reten sonsuz bir kaynakt›r. "Dinde zorlama
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Sömürülenler/Sömürenler<br />
y o k t u r. Art›k iyiliklerle kötülükler<br />
aç›klanm›flt›r. O halde kim ta¤utu reddeder<br />
Allaha inan›rsa, kopmas› mümkün olmayan<br />
bir ipe sar›lm›flt›r. Allah iflitir ve bilir. Allah,<br />
inananlar›n velisi, (sahibidir) onlar› karanl›klardan<br />
ayd›nl›¤a ç›kar›r. ‹nkar edenlere gelince,<br />
onlar›n dostlar› da ta¤uttur, onlar› ayd›nl›ktan<br />
al›p karanl›¤a götürür. ‹flte bunlar cehenneml<br />
i k l e rd i r. Onlar orada devaml› kal›rlar. ’ ’<br />
(Bakara suresi ayet,256-257).<br />
Evet !...Yollar›n ayr›l›fl noktas›n› beyan eden<br />
bu ayet-i Celileler, insanlar›n<br />
önüne iki seçenek koyuyor:<br />
‹manla, sömürgeci müstekbirle-<br />
rin kölelik zincirlerini bir bir<br />
k›rarak ba¤›ms›zl›k ve özgürlük<br />
ipi olan Kur'an-› Kerim’e sar›l›r<br />
ve Bilal’ler gibi tarihe<br />
ba¤›ms›zl›k ve özgürlük<br />
destan›n› yazarlar. Ve y a<br />
ta¤utlara, müstekbirlere ve<br />
sömürgeci zalim güçlere hizmeti<br />
vazife bilerek, cehalet<br />
karanl›klar› içinde köleli¤e<br />
devam ederler. Sömürg e c i<br />
ta¤utlar, zincirlere ba¤l› kölelerinin<br />
hizmette kusur etmemeleri<br />
için, onlar›n a¤z›na biraz bal<br />
s ü re r l e r, ama yedirm e z l e r ;<br />
gösterirler ama verm e z l e r ;<br />
arkalar›ndan kofltururlar ama<br />
yakalanmazlar; ellerine bir<br />
fleker verirler ama s›rtlar›na binerler; yüzlerine<br />
güler, s›rtlar›n› okflarlar ama iflleri bitince tekmeyi<br />
vurur, çöplü¤e atarlar, güçlerinden istifade<br />
ederler ve sömürgeciliklerini böylece garanti<br />
ederler. Ne ac›d›r ki, bu köleli¤i iftiharla<br />
y a p a n l a r, halk› müslüman olan ülkelerin<br />
bafl›nda bulunan idarecilerle, sar›kl› cübbeli,<br />
din ad›na ortaya ç›kar›lm›fl din adamlar›d›r.<br />
Y ü rekler ac›s› bu dramatik hayattan<br />
kurtuluflun yol güzergah›n›n haritas›n› çizen<br />
yukardaki ayet-i celilenin ›fl›¤›nda mutaalada<br />
bulundu¤umuz zaman, Kur'an’›n bu ayetlerinin<br />
konumuz üzerinde durdu¤unu görürüz.<br />
Ayetler üzerinde biraz daha ciddi durursak, flu<br />
neticeyi elde etmifl oluruz: Allah›n gönderdi¤i<br />
ilahi elçilerle birlikte sunulan mesaj›n hareket<br />
Allah›n gönderdi¤i<br />
ilahi elçilerle birlikte<br />
sunulan mesaj›n<br />
hareket noktas›n›<br />
bilinçlendirmeden<br />
bafllatt›¤›n›<br />
çok aç›k<br />
bir flekilde<br />
görebiliriz.<br />
noktas›n› bilinçlendirmeden bafllatt›¤›n› çok<br />
aç›k bir flekilde görebiliriz. Onlar her zaman›n<br />
ve her asr›n yaflayan insan›n›n durumlar›na ve<br />
flartlar›na göre ayd›nlanmalar›na ve bilinçlenmelerine<br />
engel olacak her fleyi ortadan<br />
kald›rma mücadelesini vermifllerdir. ‹ster bu<br />
engeller ta¤utlar olsun, isterse putpersestler;<br />
ister s›n›f ayr›mc›l›¤› olsun, isterse miliyetçilik,<br />
fark etmez; ilme ve terakkiye engel olan<br />
herfleyle, mucadele etme mesaj›n›<br />
sunmufllard›r. Bu; iç aç›c› bir seher yeli, kalplere<br />
huzur veren ilahi rahmettir.<br />
Bu; iç aç›c› ve kurtar›c›<br />
seher yelinden faydalanmakta<br />
her insan›n hakk› vard›r. Fakat<br />
bu rahmetten istifade etmek,<br />
insan›n kendi iste¤ine ba¤l›d›r.<br />
‹sterse faydalan›r ve özgür<br />
yaflam›n zevikini tadar. Aksi<br />
halde kölelik devam eder.<br />
Sömürülmekte olan milletlerin<br />
her zaman, cehalet içinde<br />
ilim ve marifetten yoksun, siyasi<br />
ve iktisadi yönden zay›f<br />
olmalar›, sömürgeci müstekbirlerin<br />
sömürüsünün devam<br />
etmesini sa¤lar. Ba¤›ml› olduklar›nda<br />
mücadele özgürlü¤üne<br />
sahip de¤illerdir. Tarihin ac›s›n›<br />
günümüzde de yaflayan insanlar›n,<br />
kendilerinden sonraki<br />
nesillere bu ac› miras› b›rakmamalar›<br />
için birlik ve beraberliklerini bozacak<br />
ve güçsüz b›rakacak tefrika ateflini söndürerek;<br />
ilmi, siyasi ve iktisadi yönde büyük<br />
baflar›lar elde etmelidirler. Aksi halde, bugünkü<br />
dönen sömürü çark›n›n difllileri aras›nda<br />
yavafl yavafl can vererek tarihe ac› bir hat›ra<br />
b›rak›rlar.<br />
Konuyu, Asr Suresi’nin sundu¤u, hüsrandan<br />
kurtulufl reçetesiyle neticelendirmek istiyorum:<br />
"Asra yemin ederim ki, insan gerçekten<br />
hüsrandad›r. Bundan ancak iman edip iyi<br />
ameller iflleyenler, birbirlerine hakk› tavsiye<br />
edenler ve sabr› tavsiye edenler müstesnad›r.<br />
"(As›r suresi).<br />
9
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 10<br />
‹NSAN-I KAM‹L<br />
Murat Aydo¤du<br />
RAHMAN VE RAH‹M OLAN<br />
ALLAH’IN ADIYLA<br />
Mukaddime<br />
Bilim adamlar› ve düflünürler, insan›n hakikatini<br />
tan›mlamak ve varl›k âleminde yerini saptamak<br />
için büyük gayretler göstermifl ve<br />
büyük çal›flmalar yapm›fl; neticede insanla<br />
ilgili farkl› görüfl ve düflünce tarzlar›n› ortaya<br />
koymufllard›r.<br />
‹nsan denen varl›¤› tan›mlamak noktas›nda<br />
düflünürlerin sunduklar› fikirsel çal›flmalar›<br />
birçok aç›dan s›n›fland›rabiliriz. Bir aç›dan<br />
bilimsel, felsefi, irfani ve dini olmak üzere dört<br />
çeflit, bilimsel olarak bilinen tan›mlama fleklini<br />
de sosyolojik, biyolojik ve psikolojik k›s›mlara<br />
ay›rt etti¤imizde; alt› çeflit insan görüflü ortaya<br />
ç › k a r. Bu s›n›fland›rma, bir yönden bilim<br />
adamlar›n›n insan› tan›mlamakta takip ettikleri<br />
yönteme dayanmakta, bir taraftan da bu<br />
çal›flmada konu ettikleri konuya dayanmaktad›r.<br />
Zira baz›lar›, insan ile ilgili temel sorular›<br />
-insan›n hakikati nedir? ‹nsan nerden gelmifl<br />
nereye gidecek? Varl›k âlemindeki konumu ve<br />
yeri nedir?- cevapland›rmaya çal›fl›rken;<br />
insan›, bir bütün olarak ele al›p onu tan›mlamaya<br />
çal›flm›fl; di¤erleri insan›n ey-lemlerini,<br />
baflkalar› insan›n, insanlarla olan iliflkilerini ön<br />
plana ç›kararak insan› konu etmifl ve onu<br />
tan›mlamaya çal›flm›flt›r. Baflka bir beyanla,<br />
bu s›n›fland›rma, bilim adamlar›n›n insan›<br />
tan›mlarken takip etikleri yönteme göre belirlenmifltir.<br />
Birisi ilmi ve tecrübî yöntem izlemifl,<br />
di¤eri akli yöntem izlemifl, üçüncüsü keflf ve<br />
sezgi yöntemini izlemifl, dördüncüsü nakli<br />
yöntem izlemifltir. Sosyolog, biyolog ve psikologlar<br />
ilmi ve tecrübî, filozoflar akli, arifler<br />
sezgi ve keflf, dindar ve kelamc›lar da vahiy<br />
yöntemini izleyerek insan› tan›mlamaya<br />
çal›flm›fllard›r. Elbette bu mezkûr düflünürler,<br />
bir di¤erinin yönteminden hiç yararlanmam›fl<br />
anlam›nda de¤ildir. Belki, temel olarak izledikleri<br />
yöntem anlam›ndad›r. Zira, materyalistler<br />
hariç, di¤er düflünürlerin, özellikle sondan<br />
üçünün, bu konudaki düflüncelerini birbi-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
rinden ay›rt etmek çok zordur. Baflka bir<br />
beyan-la, sondan üçünün bu konudaki<br />
düflünceleri bir-birinin tulunda (dikeyinde) d›r,<br />
diyebiliriz. Netice itibariyle, insan hakk›nda<br />
görüfl ve düflünce tarz› ba¤lam›nda bilim, yöntem<br />
ve konuyu göz önünde bulundurdu¤umuz<br />
zaman, alt› tür insan tan›m› ve insan görüflü<br />
ile karfl›lafl›yoruz: Bunlar, felsefi, dini, sosyolojik,<br />
psikolojik, biyolojik ve irfani tan›mlar ve<br />
görüfllerdir. Bu bilim ve ekollere mensup<br />
düflünürler, insan› tan›mlamak ve varl›k âlemin-de<br />
yerini ve konumunu belirtmek için<br />
büyük çaba göstermifller. Neticede, farkl› ve<br />
bazen de birbirine z›t görüfller ortaya<br />
at›lm›fllard›r. Baz›lar›, insan denen varl›k meçhuldür;<br />
baz›lar›, insan “A¤açtan düflen bir<br />
elma, yer çekimi denilen güce mahkûm<br />
oldu¤u gibi, insan da kendi içsel duyu ve<br />
çekim güçlerine mahkûmdur, dolay›s›yla hiç<br />
kimsenin bu güçlere karfl› koymaya hakk›<br />
yoktur.” diyerek insan› do¤an›n bir parças›<br />
olarak vb. tan›mlarla tan›mlam›fllard›r.<br />
Elinizdeki makale, ariflerin görüfllerine göre<br />
insan› tan›mlamaya çal›flacakt›r. Zira, “insan›<br />
kamil” konusu, as›l olarak arifler taraf›ndan<br />
ortaya at›larak ele al›nm›fl bir konudur.<br />
‹nsan› kâmil terimi<br />
‹nsan› kâmil konusu, ‘irfan› nazari’nin (irfan<br />
nazariyesinin) temel konular›ndan birisidir.<br />
‹rfan› nazaride iki konu esas al›nmaktad›r:<br />
Birisi tevhid, ikincisi insan› kâmil, yani<br />
muvahhid (bir bilenin) konusudur. Dr. Said<br />
Rahimiyan bu konuda fleyle yazmaktad›r:<br />
“‹rfan› nazaride insan, di¤er varl›klar aras›nda<br />
özel bir konuma sahiptir. Arifler insan›, varl›k<br />
için belirtilen befl mertebenin (hazarat› hams)<br />
hülasas› olarak alg›lar ve onlar›n özeti<br />
oldu¤una inan›rlar. Buna binaen insan› kamil<br />
(muvahhid), vahdeti vücud (tevhid) ile birlikte<br />
irfan› nazari’nin iki temel meselesinden birisidir.<br />
‹rfanda insan› tan›ma meselesi, rabbi<br />
tan›mak (marifetür rabb) için mukaddime<br />
say›lmaktad›r. Dolay›s›yla, insanlar›n marifetü<br />
nefs konusundaki has›l olan dere c e l e r<br />
oran›nda ilahi marifet de has›l olmaktad›r. ”<br />
‹bni Arabi’den önce Hallac› Mansur,<br />
Bayezidi Bestami ve di¤er arifler, insan›n<br />
11<br />
varl›k aleminde önemli bir konuma sahip<br />
oldu¤u konusu üzerinde durmufllard›. Ancak<br />
insan› kamil terimi ilk olarak, ‹bni Arabi<br />
taraf›ndan ortaya at›ld›. Dr. Said Rahimiyan<br />
flöyle yazmaktad›r: “‹nsan› kamil terimi, ‹bni<br />
Arabi taraf›ndan irfan› nazariyeye yerlefltirildi.<br />
”. Dr. Muhsin Cihangiri flöyle yaz›yor: “‹bni<br />
Arabi’den önce ‹slam dünyas›n›n meflhur sofisi<br />
ve arifi olan Hallac, Peygamber (s.a.a.) in,<br />
“Allahu Teala, Adem’i kendi suretinde yaratt›.<br />
” hadisine isnaden insan›, nasuti (cismani) ve<br />
lahuti (ilahi) olmak üzere iki yönlü bir varl›k<br />
olarak tan›mlad›. ‹nsan› bu flekilde tan›mlayarak,<br />
varl›k aleminde var olan di¤er varl›klar<br />
aras›nda ilahi cilveye haiz olan tek bir varl›k<br />
olarak belirledi. Ancak o, lahutu ile nasutu bir<br />
hakikat de¤il, birinden ayr› iki farkl› hakikat<br />
olarak savundu. Yani, ikisi aras›nda vahdetin<br />
hakim oldu¤unu kabul etmedi. Ayni zamanda<br />
lâhut’un, nasut’ta hulul etti¤ini ve ikisinin<br />
kar›fl›m›n› flarab›n su ile kar›fl›m› gibi kabul<br />
etti. Ondan sonra gelen ‹bni Arabi ve takipçileri,<br />
ondan daha derin ve daha genifl bir flekilde<br />
insan›n makam› ve önemlili¤i üzerinde<br />
düflündüler ve onun hakk›nda daha fazla söz<br />
söylediler. Onlar, Hallac’›n tersine, lahutu ile<br />
nasutu, bir hakikat›n iki yönü olarak<br />
tan›mlad›lar. Birbirinden ayr› iki tabiat olarak<br />
kabul etmediler. Yani onlar, insan› tek bir<br />
hakikat olarak tan›mlad›lar. Ancak bu hakikatin<br />
bir batini taraf›, bir de zahiri taraf›n›n<br />
varoldu¤unu söylediler. Onun batini yönüne<br />
lâhut, zahiri yönüne de nasut dediler ”.<br />
‹nsan› kamil için farkl› terimler kullan›lm›flt›r.<br />
Bu terimlerin bir ço¤unu ‹zeddin en Nesefi,<br />
“‹nsan› Kamil” adl› yap›t›nda flöyle<br />
s›ralam›flt›r; “halife, imam, kutp, sahib-ü ezzaman,<br />
cihan› yans›tan kadeh, dünyay› gösteren<br />
ayna, mehdi, hadi, rehber vb. ›st›lahlar. ”<br />
Dr Cihangiri flöyle yaz›yor: “‹nsan› kamil mefhumu,<br />
‹slam irfan› ve hikmetinin ortaya<br />
ç›kmas›yla ortaya ç›kt›. ‹bni Arabi taraf›ndan<br />
“elinsan elkamil” ›st›lah› ortaya at›lmadan<br />
önce, ‹slami kültürde insan için kullan›lan<br />
tabirler flunlard›. “Elinsan elakli”, “elinsan ela-<br />
’ala”, “elinsan elhak”, “elinsan elevvel”, “elinsan<br />
elevvel elhak”, “elinsanu fi alemi ela’ala,<br />
tammun ve kamilun.” Bayezidi Bestami, ‹bni
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 12<br />
Arabi’den önce “elkamilu ettamam” tabirini<br />
kullanm›flt›. Hallac, bütün kemal mertebelerini<br />
katetmifl, ilahi s›fatlara mazhar olmufl ve<br />
“ene’lhak’’ mertebesine ulaflm›fl bir insandan<br />
bahis etti. Meflhur oldu¤u gibi “o kendisinin,<br />
böyle bir insan oldu¤unu” söyleyerek bu yolda<br />
kahramanca öldü. Hallac’dan sonra Nas›r<br />
Husru Kabadiyani “Ademi mana” ve<br />
“Hava’yi mana” dan haber verdi. Ama<br />
yap›lan araflt›rmalardan al›nan neticeye göre,<br />
“elinsan elkamil” terimini ilk olarak ‹bni Arabi<br />
ortaya att›. O, bu terimi<br />
“Fütuhat elMekkiyye” adl› ese-<br />
rinin farkl› yerlerinde ve “Fusus<br />
elHikem” adl› eserinin Fasl›<br />
Adem’inde kullanm›flt›r. ‹bni<br />
Arabi’den sonra ‹slam<br />
dünyas›nda ‹zzeddin enNesefi,<br />
‹slami irfan hakk›nda Farsça<br />
yazm›fl oldu¤u yirmi iki risalenin<br />
mecmuas› için bu terimi ad<br />
olarak seçen ilk flah›st›r. Ondan<br />
sonra Abdulkerim Geyli “elinsan<br />
elkamil” terimini “irf a n i<br />
‹slami” ile ilgili telif etmifl<br />
oldu¤u kitap için unvan olarak<br />
seçti.<br />
Ariflerin konusu olan “insan›<br />
kamil”in hakikatini do¤ru ve<br />
kolay bir flekilde anlafl›lmas›,<br />
onlar›n “dünya görüflünün”<br />
anlafl›lmas›na ba¤l›d›r. Ariflerin<br />
dünya görüflü bilinmeden<br />
“insan› kamil” hakk›ndaki<br />
düflüncelerini anlamak<br />
imkans›zd›r diyebilecek kadar<br />
z o rd u r. Bu nedenle onlar›n,<br />
“insan› kamil” hakk›ndaki<br />
düflüncelerini aç›klamadan önce, k›sada olsa<br />
dünya görüfllerini aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />
Ariflerin Dünya Görüflü<br />
Ariflerin dünya görüflü “Vahdetü’l Vücud”<br />
meselesi etraf›nda dolaflmaktad›r. Dolay›s›yla,<br />
ilkin vücud kelimesinin üzerinde durulmas›<br />
g e re k i r. Vücud kelimesiyle ilgili ilk konu,<br />
vücud kelimesinin tarifidir. ‹kinci konu, kelimenin<br />
kapsad›¤› reel örnekler (m›sdaklar)<br />
Zira, anlaml› olan<br />
hangi kelimeyi ele<br />
al›rsan›z al›n›z, iki<br />
yönlüdür. Onun<br />
birinci yönü, o kelimenin<br />
laf›zsal<br />
meselesidir. Yani,<br />
lafz›n bizatihi<br />
kendisi<br />
maksatt›r.<br />
Di¤er yönü ise,<br />
o kelimenin<br />
hikayet etti¤i<br />
manad›r.<br />
konusudur. Zira, anlaml› olan hangi kelimeyi<br />
ele al›rsan›z al›n›z, iki yönlüdür. Onun birinci<br />
yönü, o kelimenin laf›zsal meselesidir. Yani,<br />
lafz›n bizatihi kendisi maksatt›r. Di¤er yönü<br />
ise, o kelimenin hikayet etti¤i manad›r. Yani,<br />
o kelimenin reel örne¤idir. Dolays›yla, ele al›p<br />
incelenmeye tabi tutulan her kelime iki merhalede<br />
incelenilir ve tarif edilir. Birinci merhalede<br />
ele al›nan kelime, laf›zsal olarak tarif edilir.<br />
‹kinci merhalede manasal, yani hikayet<br />
etti¤i manas› tarif edilir. Birincisine “tarifi<br />
lafzi”, ikincisine “tarifi hakiki”<br />
denilmektedir. Tariflerde riayet<br />
edilmesi gereken temel ilkelerden<br />
birisi, tariflerde kullan›lan<br />
laf›zlar hem laf›z bak›m›ndan<br />
hem de mana bak›m›ndan<br />
daha aç›k olmas› gerekir. ˚imdi<br />
vücud kelimesini ele al›p inceleyelim.<br />
Yukar›daki mukaddimede tarif<br />
için zikredilen temel ilke göz<br />
önünde bulundurulursa, vücud<br />
kelimesinin tarifi olamaz. Zira,<br />
vücud kelimesinden daha aç›k<br />
bir kelime bulunmamaktad›r.<br />
Bu konuda ‹bni Sina flöyle<br />
diyor: “Mevcut, fley ve zaruret<br />
kelimelerinin anlam› (o kadar<br />
aç›kt›r ki), insan duyar duymaz<br />
hemen nefisin yan›nda haz›r<br />
olurlar. Bu kelimeler, kendilerinden<br />
daha fazla anlafl›l›r kelimeler<br />
vas›tas›yla nefisin<br />
yan›nda haz›r olanlar türünden<br />
de¤ildir. Zira, e¤er tasdik merhalesinde,<br />
baflkas› vas›ta<br />
olmaks›z›n zorunlu olarak tasdik<br />
edilen bedihi önermeler var ve bunlar,<br />
baflka önermeleri tasdik etmekte vas›tal›k<br />
görevini yaparak ilke konumunda ise, tasavvur<br />
merhalesinde zorunlu olarak tasavvur edilip<br />
baflka tasavvurlar›, tasavvur etmekte<br />
vas›tal›k yaparak ilke konumunda olan tasavvurlar<br />
da vard›r. ‹lke konumunda olan tasavvurlar,<br />
baflkas› vas›tas›yla tasavvur edilmiyor.<br />
Bunlar kendili¤inden vas›tas›z, baflka tasavvurlar<br />
ise bunlara ba¤l› ve bunlar›n vas›tas›yla
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
zihne gelirler. Zira, e¤er her tasavvur baflkas›<br />
vas›tas›yla zihne gelirse; ya teselsüle veya<br />
devre neden olur. Bu da, bat›ld›r. Dolay›s›yla,<br />
bedihi olan tasavvurlar vard›r. Vücud, eflya<br />
vahid vb. umuri amme (genel terimler) olarak<br />
bilinen tasavvurlard›r. ” Vücud kelimesi, zat›<br />
itibar›yla tasavvur edilmesi bedihi olsa bile,<br />
derk edilmesi için baz› alimler, bazen baz›<br />
u y a r › l a rda bulunmufllard › r. Burada uyarm a<br />
mahiyetinde olsa bile, “vücud” kelimesini<br />
“ t a rd eladem=kendinden yoklu¤u atmak”<br />
fleklinde tarif ederiz.<br />
‹kinci merhale de, vücud kelimesinin s›dketti¤i<br />
(flamil geldi¤i) reel örn e k l e r i n i<br />
(m›sdaklar›n›) tarif etme meselesidir. Bu konuda<br />
farkl› düflünceler vard›r. Bunlardan bir<br />
k›sm› vücud mefhumu, s›dketti¤‹ bütün reel<br />
örnekleri vacib olsun mümkün olsun aras›nda<br />
müfltereki lâfzîdir diyor. Yani, vücud mefhumunun<br />
flamil geldi¤i manalar aras›nda hiçbir<br />
benzerlik yoktur. Baflka bir tabirle, vücut kelimesinin<br />
flamil geldi¤i manalar aras›nda tebayün<br />
vard›r, diyor. Bu, vücut mefhumunun,<br />
flamil geldi¤i m›sdaklar say›s› kadar manaya<br />
sahip oldu¤u anlam›ndad›r. Bu görüfl, mahiyeti<br />
as›l ve d›fl alemde var (ayni) oldu¤unu<br />
savunanlar›n görüflüdür. Efl’ari ekoluna mensup<br />
olan mütekellimlerden bir k›sm›, bu<br />
görüflü savunmaktad›rlar. Onlara göre, insan<br />
mahiyetini ifade eden vücud ile at, tafl, a¤aç<br />
vb. mahiyetleri ifade eden vücud ayni anlamda<br />
de¤ildir. Yani bu anlay›fla sahip olanlara<br />
göre, vücudun kapsad›¤› mahiyetlerin say›s›<br />
kadar manas› vard›r.<br />
Bir di¤er k›s›m, vücudu, vacib ile mümkün<br />
aras›nda müfltereki lafzi, mümkün varl›klar<br />
aras›nda ise müfltereki manevi anlam›nda<br />
oldu¤unu kabul etmifllerd i r. Yani bunlara<br />
göre, zorunlu olan varl›¤› ifade eden vücud bir<br />
a n l a m d a d › r. Mümkün olan varl›klar› ifade<br />
eden vücut mefhumu baflka bir anlamdad›r.<br />
Bu görüfl Muhakkiki Devvani ve Kefli’ye nisbetlendirilmektedir.<br />
Bir di¤er k›s›m, vücudu, mutlak bir flekilde<br />
müfltereki manevidir, fleklinde kabul etmifltir.<br />
Bu görüfle göre vücudun tek bir anlam› vard›r<br />
ve ayni anlamla bütün m›sdaklar›na flamil<br />
gelir. ‹ster onun reel örne¤i vacib, ister müm-<br />
13<br />
kün olsun, fark etmeksizin hepsini ayni flekilde<br />
kapsamaktad›r. Zira hepsi de, bir flekilde<br />
t a rdi a’dem yapm›flt›r/yoklu¤u kendinden<br />
atm›flt›r. Elbette, kendilerinden adem tard<br />
etmeleri farkl›d›r. ˚öyle ki; baz›lar› zati itibariyle<br />
tardi adem yapm›fl, buna vacip, baz›lar› da<br />
vas›tayla tardi adem yapm›fl, bunlara da<br />
mümkün demektedir. Filozof ve mütekellimlerin<br />
ço¤unlu¤u ve bütün arifler bu görüflü<br />
savunmufllard›r. Bu görüfle göre, mevcut olanlar<br />
aras›nda var olan münasebet, mevcut ile<br />
madum olanlar aras›nda yoktur ”.<br />
Son görüfl, mütekellimler ve filozoflar›n bir<br />
k›sm› ve bütün ariflerin savunmufl oldu¤u<br />
g ö r ü fl t ü r. Bunlar, ‘asaletül vücut’çudurlar.<br />
Yani, d›flar›daki hakikatlerin as›l ve zati<br />
itibar›yla mahiyetin m›sdak› oldu¤unu reddeder;<br />
vücuda tekabül edip onun m›sdak›<br />
oldu¤unu savunurlar. Mahiyetin kendisi de<br />
vücud vas›tas›yla, vücud sahnesine ç›kt›¤›n›<br />
diyor; dolays›yla, mahiyeti ikincil ve bittabe<br />
olarak kabul ederler. Ancak asaletü’l vücudçular,<br />
‘’D›fl âlemdeki hakikat bir tane midir, çok<br />
mudur? Gerçekten kesret diye bir fley var<br />
m›d›r, yoksa d›fl âlemde gerçek olarak kesret<br />
diye bir fley yok ve kesret olarak alg›lanan<br />
fleyler zihnimizin örünümüdür?’’ noktas›nda<br />
kendi aralar›nda ihtilafa düflmüfllerd i r. Biz<br />
burada bu ihtilaflara girmeden, yukar›daki<br />
sorular›n cevab›n› ariflerin görüflüne göre<br />
aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />
A r i f l e r, bu konuyla irtibatl› olarak kendi<br />
düflüncelerini, “vahdeti vücud ve mevcud”<br />
i b a resiyle aç›klamaktad›rlar. Ariflerin<br />
düflüncesine göre, d›fl âleminde gerçek ve<br />
hakiki olarak tek bir hakikat vard›r. Kesret<br />
diye bir fley yoktur. Kesret olarak görülen<br />
varl›klar› da, tek hakikatin mazhar› ve tecellisi<br />
olarak aç›klamaktad›rlar. ‹bni Arabi’nin<br />
düflüncelerini flerh eden flarihlerden birisi olan<br />
Seyit Haydar Amuli, bu görüflü flöyle<br />
aç›kl›yor: “Vücud, vücud olma cihetiyle, yani<br />
mutlak vücud tek bir hakikattir. Hiçbir flekilde<br />
kendisinde kesret bulunmamaktad›r. Asl›nda<br />
bir taneden fazla olmas› imkans›zd›r…”<br />
Vahdetü’l Vücud düflüncesine göre, varl›k aleminde<br />
tahakkuk sahibi olan, mutlak vücuddur.<br />
Bu vücud, sonsuzdur. Bunun karfl›s›nda baflka
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
14<br />
hiçbir vücud farzedilemez. Baflka bir tabirle,<br />
bu düflünceye göre hem vücud vahittir, hem<br />
mevcud. Bu hakikat, Hak Teala’n›n zat›d›r. Bu<br />
görüfle göre flöyle diyebiliriz: “La vücude ve la<br />
mevcude illa’lAllah.” Dolay›s›yla, varl›k aleminde<br />
Zat› Bari Teala d›fl›nda, kendileri için<br />
vücud farz edilmifl olanlar, vücud de¤ildir.<br />
Belki, o tek olan hakikatin mazhar› ve tecellsidir.<br />
‹flte, tek olan bu hakikatin mazhar ve<br />
tecelliyatlard›r ki, kesreti oluflturmaktad›rlar ”.<br />
Ariflerin görüflüne göre varl›k alemi, hak taala’n›n<br />
tecellisidir:<br />
Kelamc›lara göre, yarat›c› ve yarat›lm›fllar<br />
(hal›k ve mahluklar), yap›c› ve yap›lm›fllar<br />
(sani’i ve mesnu’ular), baflka bir tabirle muhdis<br />
(önceden var olan) ve muheddesler (sonradan<br />
var olanlar), varl›k alemini oluflturmakta<br />
ve onlara göre yarat›l›fl (h›lkat), yaratma<br />
a n l a m › n d a d › r. Felsefecilere göre, illet ve<br />
maluller, baflka bir tabirle vacib (vücud noktas›ndan<br />
baflkas›na ihtiyaç duymayan) ve<br />
mümkünler (vücud noktas›nda baflkas›na<br />
ihtiyaç duyanlar), varl›k alemini oluflturmakta<br />
ve yarat›l›fl da (h›lkat) sudur anlam›ndad›r.<br />
Ariflere göre, Hakikati Mutlak ve Hakikati<br />
Mutlak’›n mazharlar› ve tecelliyatlar› varl›k<br />
alemini oluflturmakta ve yarat›l›fl da taayyun<br />
a n l a m › n d a d › r. Yani, belirsiz ve gizli olan<br />
Hakikati Mutlak, belirg i n l e fl e rek varl›klar<br />
zuhur bulmufltur.<br />
Kudsi hadiste Hak Teala flöyle buyurmaktad›r:<br />
“Ben gizli bir hazine idim, tan›nmak<br />
istedim, dolay›s›yla varl›klar› yarat›m.”<br />
Tecelliyat›n tecelli bulma flekli:<br />
Vahdeti Vücud nazariyesine göre, as›l itibariyle<br />
tek bir hakikat, varl›k alemini oluflturmaktad›r.<br />
Biz insanlar›n görmüfl oldu¤u kesret<br />
ise, o hakikatin tecellisidir. Bu tecelli genel<br />
anlam›yla iki merhalede; birincisi Zat› Bari<br />
Teala’n›n zat›nda, ikincisi Zat› Bari Teala’n›n<br />
fiilinde tahakkuk bulmufltur. ˚öyle ki; Zat› Bari<br />
Teala, zat merhalesinden tenezzül ederek, iki<br />
merhalede taayyude bulunmufl. Birinci; ‘taayyunu<br />
ehadiyet’ veya ‘taayyunu evvel’, ikinci<br />
merhaleye vahidiyet veya ‘taayyunu sani’<br />
(ikinci taayyun) denilmektedir. Fiil merhalesin-<br />
de ise, alemi ervah veya alemi ukul (ak›ller<br />
alemi) bu merhaleden sonra alemi misal ve<br />
daha sonra madde alemi tecelli bulmufltur.<br />
Dolay›s›yla, bu nazariyenin bir aç›klamas›na<br />
göre, varl›k alemi zat, ehadiyet, vahidiyet,<br />
ceberüt, misal, nasut ve insan› kamil olmak<br />
üzere yedi mertebeden oluflmaktad›r. Burada,<br />
bu âlemleri k›saca aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />
Zat mertebesi:<br />
“O, eflyalar› baflkas›n›n vas›tas›yla derk eden<br />
“akl› evvel” ve “baflkalar›” gibi de¤ildir. O,<br />
kendi zat›n› derk ederek di¤er eflyalar›n hakikatini<br />
de derk eder. Zira, di¤er hakikatler<br />
s›n›rl› ve belirginleflmifl (taayyun bulmufl) olsalar<br />
bile, as›l itibariyle O’nun hakikatinin<br />
ayn›s›d›rlar. O’ndan baflkas› de¤ildirler. Bütün<br />
mahiyetlerin (hakikatlerin) sahip olduklar›<br />
kemal suretleri, O’nun isimleri ve s›fatlar›n›n<br />
mazhar›d›r. O, bütün hakikatleri derk eder;<br />
hiçbir fley onu (zat›n›, künhünü) derk edemez.<br />
“Basiretler (hakikatler) O’nu derk etmez, O<br />
ise bütün basiretleri (hakikatleri) derk eder. ”<br />
“Allah› gerekti¤i flekilde tan›mad›lar. ” “Allah<br />
sizi, Kendi nefsinde<br />
(hakikatinde/künhünde/zat›nda) düflünmekten<br />
sak›nd›r›r ” .<br />
‹mam Humeyni, “Misbah elHidaye ile<br />
elHilafeti ve elVilaye” adl› çok de¤erli irfani<br />
eserinin birinci misbah›nda, bu makam<br />
hakk›nda flöyle yaz›yor: Marifet ve yakin<br />
ad›m›yla Allah’a hicret eden ey muhacir! Bu<br />
aç›k yol üzere iken, Allah, sana ve bize ölümü<br />
nasip etsin! Allah, seni ve bizi do¤ru saliklerden<br />
k›ls›n! Gaybi hüviyet, magrib ankas›,<br />
gaybi hüviyet, nurani ç›ra¤lar›n ve “ama”da<br />
zülmani perdeler alt›nda gizlenmifl olan hakikat,<br />
zikrül hakim olan alemlerde ne onun ismi<br />
vard›r ne resmi. Onun mukaddes hakikati için<br />
ne alemi melekutta (mücerret aleminde), ne<br />
alemi mülkte (madde aleminde) bir eseri<br />
b u l u n m a k t a d › r. O’nun eseri olan bütün<br />
varl›klar, s›fatlar›n›n eseridirler, dolays›yla kesret<br />
sahibidirler. Zat aleminde, vahdeti hakk<br />
(hakiki vahdet) hakimdir. Kesret diye bir fley<br />
bulunmamaktad›r. Anlams›zd›r da. Hüviyeti<br />
gaybiyesinden, ariflerin maksad› kesiktir.<br />
(Yani, bu zat merhalesi, onlar›n maksat etti-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
kleri alan›n fevkinde ve d›fl›ndad›r. Dolay›s›yla<br />
ariflerin, bu makam› tan›maktan umutlar›<br />
kesiktir). Bu zat merhalesinin indinde saliklerin<br />
ayaklar› kayar. Kamil evliyalar›n kalpleri,<br />
bu kudsi alandan perdelenmifltir. Resüller ve<br />
nebiler dahil olmak üzere, hiç kimse için<br />
tan›nm›fl de¤ildir. Ve hiçbir abidin ve do¤ru<br />
saliklerin mabud alan›na girmemifltir. Keflif<br />
alemine ulaflm›fl olan ariflerin marifet alan›na<br />
girmemifltir. Hatta yarat›klar›n en hay›rl›s›<br />
flöyle buyurmaktad›r: “gerekti¤i gibi seni<br />
tan›mad›k ve gerekti¤i gibi sana<br />
ibadet etmedik ”.<br />
Bu hakikat, kalp sahibi olanlar›n<br />
nezdinde ispatlanm›flt›r.<br />
Hatta onlar flöyle demifller:<br />
‘’Marifetten aciz kalmak keflf<br />
ehli olanlar için marifetin son<br />
merhalesidir’’<br />
Yani, Zat› Bari Teala’n›n hakikati<br />
ve künhü, tan›namayacak<br />
noktas›na varmak, keflf ehli<br />
olan ariflerin marifetin son<br />
merhalesidir. Onlar›n gözetledikleri<br />
as›l hedef, bu marifete<br />
varmakt›r. Zira onlar, bu noktaya<br />
vard›klar› zaman, enbiyalar<br />
dâhil olmak üzere, bütün<br />
insanlar›n Allah ile irtibata<br />
geçebilecek merhale, isim ve<br />
s›fatlar merhalesi oldu¤unu<br />
anlarlar. Zira O’nun zat›, sonsuzluklar<br />
deryas›nda gizlidir. O<br />
merhalede ne O’nun bir ismi<br />
vard›r, ne bir resmi ve ne de bir<br />
s›fat›. Mutlak sonsuzluktur. Bu<br />
merhalede vas›fland›r›lamaz.<br />
Ariflerin babas› olan ‹mam<br />
Ali’nin flu sözleri, bu merhaleye<br />
delalet etmektedir. ˚öyle buyuruyor:<br />
“Dinin bafllang›c› O’nu<br />
t a n › m a k t › r. O’nu tan›man›n<br />
kemali, O’nu tasdik etmektir. O’nu tasdik<br />
etmenin kemali, O’nu bir bilmektir. O’nu bir<br />
bilmenin kemali, O’na karfl› ihlâsl› olmakt›r.<br />
O’na karfl› ihlâsl› olman›n kemali, O’ndan<br />
s›fatlar› nefyetmektir. Zira her s›fat, s›fat›n<br />
mevsuftan ayr› oldu¤una flahitlik (delalet)<br />
keflf ehli olan<br />
ariflerin marifetin<br />
son merhalesidir.<br />
Onlar›n gözetledikleri<br />
as›l hedef, bu<br />
marifete varmakt›r.<br />
Zira onlar, bu<br />
noktaya vard›klar›<br />
zaman, enbiyalar<br />
dâhil olmak üzere,<br />
bütün insanlar›n<br />
Allah ile irtibata<br />
geçebilecek merhale,<br />
isim ve s›fatlar<br />
merhalesi oldu¤unu<br />
anlarlar.<br />
15<br />
eder. Ve her mevsuf, mevsufun s›fattan ayr›<br />
oldu¤una flahitlik (delalet) eder. (Zira s›fat ile<br />
mevsuf iki fleydirler. S›fat, vas›fd›r; mevsuf<br />
vas›fland›r›land›r). Dolay›s›yla Allah’›<br />
vas›fland›ran, O’nu efllemifltir; O’nu eflleyen<br />
O’nu ikilemifltir, O’nu ikileyen, O’nu tecezzi<br />
etmifltir. (O’nu cüzlere ay›rm›flt›r). O’nu tecezzi<br />
eden, O’nu tan›mam›flt›r. Onu tan›mayan,<br />
O’na iflaret eder, O’na iflaret eden, onu<br />
s›n›rlam›flt›r, mahdut k›lm›flt›r. O’nu mahdut<br />
k›lan, onu saym›flt›r ”.<br />
Allame Tabatabai, bunun<br />
s›rr›n› flöyle aç›klamaktad›r:<br />
“Her mefhum, zati itibariyle<br />
zorunlu olarak di¤er mefhumdan<br />
ayr›d›r. Her m›sdaka hamledilen<br />
her mefhum, zorunlu<br />
olarak m›sdak›n› bir flekilde<br />
s›n›rland›r›r. Bu düflünenler için<br />
bedihi bir durumdur. Zati itibariyle<br />
s›n›rl› olmayan m›sdak<br />
(her çeflit mefhumdan aridir),<br />
O’na haml edilen mefhum<br />
merhalesi, bir flekilde zat merhalesinden<br />
sonrad›r. ‹flte bu<br />
mutlak merhalesinden sonra<br />
taayyun merhalesidir. Hakeza,<br />
aç›kt›r ki; yüklem merhalesi<br />
konu merhalesinden sonrad›r.<br />
Vücudu vacibi (vacip olan›n<br />
vücudu) s›rf (saf, halis)d›r.<br />
Dolay›s›yla, s›n›rs›z ve bütün<br />
isimsel ve s›fatsal taayyunlardan<br />
ve mefhumsal takyidlerden,<br />
hatta bu hükmün kendisinden<br />
yücedir. Bu nedenle,<br />
mukaddes hakikat farz edilen<br />
her çeflit taayyun (belirgin ve<br />
s›n›r) dan, hatta bu mutlakl›¤›n<br />
kendisinden bile yücedir ”.<br />
Örne¤in, zat merhalesi ilim ve<br />
k u d ret s›fatlar›yla<br />
s›fatland›r›l›rsa, bir flekilde zat› s›n›rland›r›lm›fl<br />
olur. Zira bu iki mefhum, zati itibariyle zorunlu<br />
olarak bir di¤erinden ayr› ve bir di¤erini<br />
s › n › r l a n d › r › r. Dolay›s›yla s›fatland›r›lm›fl zat,<br />
vas›fland›r›lmam›fl zat›n tenezzül etmifl ve<br />
taayyun bulmufl bir sonraki merhalesidir. ‹lim
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
16<br />
mefhumunu s›n›rs›zland›rarak O zat için s›fat<br />
yap›l›rsa, o zaman ilim vücud anlam›ndad›r;<br />
kudretten ayr› ilmi ifade eden ilim mefhumundan<br />
ç›km›fl olur. Asl›nda s›fatlar üzerinde biraz<br />
dakikleflirsek, Allah’›n bütün s›fatlar› bir<br />
anlamda ilim, ilim de vücud anlam›na<br />
dönüflmektedir.<br />
Her halükarda zat mertebesi, hakiki vahdet<br />
(vahdeti hakka)dir. Hakiki vahdette (vahdeti<br />
hakk›da) kesret yoktur; dolay›s›yla vücud ile efl<br />
anlamdad›r. Dikkat edilirse, s›n›rlar›n olmad›¤›<br />
bir yerde kesret anlams›zd›r. Kesret karfl›s›nda<br />
olan vahdet s›n›rl›d›r. Vücud anlam›nda olan<br />
vahdet s›n›rs›zd›r. Dolay›s›yla zat mertebesi<br />
“gayb’ul guyub ve her çeflit taayyun, had,<br />
resimden ari ve idrakler alan›na girmeyen<br />
hüviyeti ezeliyedir. Muayyen olan hiçbir hükmün<br />
alt›na girmez. Sadece flu hükmün alt›na<br />
girer ki, hiçbir hükmün alt›na girmez ve<br />
tan›nmaz ”.<br />
Ahadiyet mertebesi:<br />
Ahadiyet mertebesi, Zat› Bari Teala’n›n zat<br />
merhalesinden tenezzül ederek gerçekleflen<br />
ilk mertebedir. Baflka bir beyanla, Zat› Bari<br />
Teala’n›n mertebesinde gerçekleflen, tenezzül<br />
ile flekillenen kevsi nüzülinin ilk mertebesidir.<br />
Daha önce belirtildi¤i üzere, ariflerce bütün<br />
varl›klar Hak Teala’n›n tecellisi ve mazhar›d›r.<br />
Bu mazhar ve tecelli, iki merhalede tahakkuk<br />
bulmufl. Birisi zat merhalesinde, di¤eri fiil<br />
merhalesinde tahakkuk bulur. Zat merhalesinde<br />
tahakkuk bulan tecelli, iki merhalede<br />
g e r ç e k l e fl i r. Birinci merhaleye “ahadiyet”<br />
veya “taayyuni evvel” (=ilk taayyun=ilk<br />
s›n›rlanma=ilk belirginlik), ikinci merhaleye<br />
“vahidiyet” veya “taayyuni sani” (=ikinci taayyun=ikinci<br />
s›n›rlanma=ikinci belirginlik) denilmektedir.<br />
Ahadiyet merhalesinden maksat,<br />
Zat› Bari Teala’n›n gayb’ul guyub merhalesinden<br />
tenzzül ederek zuhur etti¤i ilk merhaledir.<br />
Bu merhale, kabiliyetler marhlesidir. Bütün<br />
varl›klar›n, vücud nurundan yararlanma kabiliyetini<br />
kazand›¤› bir merhaledir. Bu merhaleye<br />
oranla zahir ile bat›n eflittir. Bu merhalede<br />
Allahu Teala’n›n ilmi, isim ve s›fatlara taalluk<br />
etmifl, ancak bu merhale kabiliyetler merhalesi<br />
oldu¤u için, tek varl›k fleklinde tecelli<br />
bulmufltur. Yani, bu merhalede de hala kesret<br />
ve taaddut (say›) söz konusu de¤ildir. Zat merhalesinde<br />
Allah’›n ilmi O’nun zat›na taalluk<br />
etmiflti. Bu merhalede ise, Allah’›n ilmi nisbi<br />
olarak isim ve s›fatlar›na taalluk etmifltir. Bu<br />
nedenle, bu merhale taayyuni evvel ile isiml<br />
e n d i r i l m i fl t i r. Ünlü ariflerden Kemalüddin<br />
Abdurrezzak bu merhaleyi flöyle aç›kl›yor:<br />
‘’‹lk taayyundan ahadiyet kast edilmektedir.<br />
Vahdetden ahadiyet ve vahidiyet neflet ediyor.<br />
‹lk taayyun, zat›n (tenezzül etti¤i) ilk merhalesi<br />
ve ilk itibar (tezahürü)dir. Varl›klar›n ilk kabiliyetidir.<br />
Zahir ile bat›n›n ona olan nispeti<br />
eflittir. Zat›n, zata olan ilme nisbetle, zattan<br />
ayr›ld›¤› nedeniyle ilk taayyun olarak tabir<br />
edilmektedir. Elbette zat’tan temayüz bulmas›<br />
hakiki de¤il, nisbidir. Vahde’nin (ahadiyet<br />
maksatt›r) zat için ilk taayyun olmas›, vahdenin<br />
ötesinde gayb ve her çeflit belirginliklerden,<br />
s›n›rlardan ari ve mutlaktan hariç baflka<br />
bir flekilde düflünülmeyen zat merhalesine nisbetledir.<br />
Vahde’nin ötesindeki zat merhalesi,<br />
gayb ve mutlak olma cihetiyle, hakk›nda her<br />
hangi bir flekilde hükümde bulunmak do¤ru<br />
de¤ildir. (Daha önce bu merhale için e¤er bir<br />
hükümde bulunmas› gerekiyorsa, “bilinmiyor”<br />
hükmüyle hükümlendirilmesi mümkün olur<br />
denilmiflti).<br />
Zat› Akdes hazretlerinin künhü ve hakikati ve<br />
gayb olan ilahi hüviyeti için olan ezeliyet ve<br />
ebediyet hükmü, onun zat›nda imtizac<br />
(yo¤rulmufl) olmufltur. (Yani ezel ve ebedin<br />
kendisidir. Zira O zat, sonsuzdur. Onun için<br />
ne bafllang›ç, ne sonuç düflünülebilir. Bu iki<br />
vas›f, s›n›rl› olan varl›klar için ancak düflünülebilinir).<br />
Bu zat merhalesinin bilinmesi, derk ve<br />
müflahede edilmesi imkâns›zd›r. Zira, onun<br />
zat› d›fl›nda, baflka bir varl›k söz konusu<br />
d e ¤ i l d i r. Allahu Teala baflkas›na vücud<br />
ba¤›fllama lütfünde bulunmak istedi¤i zaman,<br />
bu kabiliyet ve ilk taayyun (belirginlik), mutlak<br />
gayb olan zat merhalesi ile zuhuru<br />
gerçekleflmesi istenilen varl›klar aras›nda bir<br />
vas›ta konumundad›r. Bu vas›ta, taayyuni<br />
(belirginli¤i) talep edince ilk taayyun olarak<br />
zuhur etti. Taayyun ve kesret karfl›s›nda olan<br />
bu vahde (ahadiyet) ilk itibard›r. Ve mutlak<br />
gayb merhalesinin tenezzül ederek belirgin-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
leflen ilk taayyun merhalesidir ”.<br />
Özetle; ahadiyet mertebesi, Allah›n, s›fatland›r›lmas›<br />
ve tan›nmas› imkans›z olan zat<br />
mertebesi, tenezzül ederek s›fatland›r›lmas›<br />
mümkün olan mertebedir. Bu mertebede<br />
zat›n, isim ve s›fatlar› tafsilats›z bir flekilde<br />
zuhur etti. ‹flte bu, tecelli olarak nitelendirilen<br />
tecelliyat›n ilk merhalesidir. Bu zat ile ilgili olarak<br />
ilk taayyundur. Ayni zamanda bu merhale<br />
“feyzi akdes” ile de adland›r›ld›¤› gibi “zat” ile<br />
“vahidiyet alemi” aras›na girdi¤i için “berzah<br />
alemi”yle de adland›r›lm›flt›r.<br />
Vahidiyet mertebesi:<br />
Vahidiyet mertebesi, ilk taayunde<br />
gerçekleflen tenezzül ile<br />
tahakkuk bulmufltur. Yani; zat<br />
ile ilgili olarak gerçekleflen ilk<br />
tenezzül ile, ilk tayyun tahakkuk<br />
bulmufl ise, ilk taayyunun<br />
tenezzül etmesiyle de iki taayyun,<br />
yani vahidiyet mertebesi<br />
tecelli bulmufltur. Birinci merhalede<br />
isimler ve s›fatlar tafsilats›z<br />
ve temayüz bulmam›fl<br />
kabiliyetler fleklinde taayyun<br />
bulurken, ikinci taayyunde<br />
isimler ve s›fatlar temayüz bularak<br />
tafsilatl› bir flekilde tecelli<br />
bulmufl; dolay›s›yla bu merhalede,<br />
ilahi ilim, ilahi isim ve s›fatlar<br />
belirginleflmifl temayüz bularak kesre t<br />
meydana gelmifltir. Bu mertebe farkl› isimlerle<br />
yad edilmektedir. Ulûhiyet makam›, rahmani<br />
nefes, (nefesi rahmani), manalar âlemi,<br />
nak›fl ba¤lam›fl hazreti (hazreti irtisam), ilmi<br />
ezeli hazreti, umaiyye hazreti, hakikat insan›<br />
kamile, imkan hazreti vb. Abdurre z z a k<br />
elkaflani bu mertebe ve bu isimler ile isimlendirilmesinin<br />
cihetlerini flöyle aç›kl›yor:<br />
“‹kinci taayyun, zat›n ikinci merhalesidir. Bu<br />
merhalede eflyalar zuhur ve birbirinden<br />
temayüz bulmufltur. Elbette temayüzden maksat,<br />
ilmi temayüzdür. (yani Allah’›n ilminde<br />
her fley birbirinde temayüz bulmufl fleklindedir).<br />
Bu nedenle, bu mertebe manalar hazreti,<br />
manalar alemi ve ilim hazreti gibi isimlerle<br />
adland›r›lm›flt›r. ‹kinci taayyun birinci taayyu-<br />
ahadiyet<br />
mertebesi, Allah›n,<br />
s›fatland›r›lmas› ve<br />
tan›nmas›<br />
imkans›z olan zat<br />
mertebesi, tenezzül<br />
ederek<br />
s›fatland›r›lmas›<br />
mümkün olan<br />
mertebedir.<br />
17<br />
nun suretidir. Zira birinci mertebe hakiki vahdete<br />
sahip oldu¤u için çoklu¤u ve temayüzü<br />
kabul etmemek onun için bir zorunluluktur.<br />
Elbette hakiki vahdete sahip olmakla birlikte<br />
sonraki vahidiyet mertebesini içinde<br />
bar›nd›rmaktad›r. Ebedili¤in taayyunu sonuçland›ramad›¤›<br />
itibarlara sahiptir. Bu nedenle<br />
birinci taayyun sonraki mertebede maydana<br />
gelecek kesretin kabiliyetine sahip olmas›<br />
gerekir. Bu kabiliyetler, vahdette sakl› (mundemiç)<br />
olan itibarlar için gölgeler ve suretlerdir.<br />
‹flte bu, zorunlu olarak ikinci<br />
taayyundur. Bütün ilahi isimler<br />
ve s›fatlar bu mertebeye dayanmaktad›rlar.<br />
Tesir, fiil, bütün<br />
haletler ve vahidiyet mertebesinde<br />
olan bütün itibarlar vahit<br />
ve mücmeldir. Bütün bunlar,<br />
ikinci mertebede yani taayyuni<br />
sanide tafsilata ve temayüze<br />
dönüflür. ‹flte vahit ve mücmel<br />
olan fleylerin, mufassal ve<br />
temayüz haline dönüfltü¤ü<br />
mertebeye taayyuni sani (ikinci<br />
taayyun) denilmektedir.<br />
Bu mertebe ulûhiyet, nefesi<br />
rahmaniye, manalar âlemi,<br />
h a z reti irtisam, hazreti ilmi<br />
ezeli, hazreti uma’iyye, “hakikatul<br />
insaniyetül kamiliyye” ve<br />
h a z reti imkan gibi isimlerle<br />
adland›rm›fllard›r . Zikredilen bu isimler, farkl›<br />
cihetlerle bu mertebe için istifade etmifllerdir.<br />
Konu uzamas›n diye burada bu cihetleri<br />
aç›klamaktan sarfI nazar ettik.<br />
Haktealan›n fiil<br />
merhalesindeki<br />
tecellisi:<br />
fiimdiye kadar ariflerce zati bari tealan›n zat<br />
merhelesinde nas›l zuhur etti ve onun tecelliyatlar›<br />
nas›l gerçekleflti, bunu k›sa bir flekilde<br />
anlatmaya çal›flt›k. Burada ise, Zat› Bari<br />
Teala’n›n, fiil merhalesinde nas›l zuhur<br />
buldu¤unu ve onun bu merhaledeki teccelliyatlar›n›n<br />
nas›l gerçekleflti¤ini, arifler ve hekimlerin<br />
görüfllerine göre aç›klamaya çal›flaca¤›z.<br />
Allame Tabatabai, Hak Teala’n›n fiil merhale-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
18<br />
si hakk›nda flöyle diyor:<br />
“Vücud, maddeden mücerret olup olmama<br />
bak›m›ndan üç aleme ayr›lmaktad›r. Birincisi,<br />
madde ve kuvve âlemidir. ‹kincisi, madde âleminden<br />
mücerred eserlerinden –flekil, miktar,<br />
mekansal, zamansal vb. mücerret olmayan<br />
alemdir. Bu alemde, cisimlerin suretini, arazlar›n›<br />
ve kuvvesini tafl›y›p maddeden ar›nm›fl<br />
bir kemal bulunmaktad›r. Bu alem misal alemiyle<br />
isimlendirilmifltir. Mücerret ve akli alem<br />
ile madde alemi aras›nda yer ald›¤› için “berzah<br />
alemi” de denilmektedir. Üçüncüsü,<br />
madde ve madde eserlerinden ari, mutlak<br />
soyut alemidir. Bu alem akli alem ile<br />
a d l a n d › r › l m a k t a d › r. Bu üç alem birbirinin<br />
tulunda (dikeyinde) yer almaktad›rlar ”.<br />
Allame Tabatabai, Nihayet’ül Hikme’nin on<br />
ikinci merhalenin dokuzuncu fasl›nda da<br />
yukar›daki konuya iflaret ederek, flöyle diyor:<br />
“Geçmifl konulardan flu ispatlanm›fl oldu ki,<br />
Allah’›n fiili olup mümkün olan varl›klar birkaç<br />
k›sma ayr›lmaktad›r. ‹lkin, vücud maddi ve<br />
mücerrede; mücerred olan varl›k da akli ve<br />
misali olmak üzere iki k›sma ayr›lmaktad›r.<br />
Daha önce de (Allah’›n fiili olup mümkün<br />
olan) vücud âleminin genel olarak üç k›s›m<br />
oldu¤unu söylemifltik. Bunlar, mutlak mucerred,<br />
misal ve madde ve maddiyat âlemlerinden<br />
ibarettir ”.<br />
Arifler, “âlem” kelimesi hakk›nda; alametten<br />
al›nm›fl, lügatte “onunla fleyler tan›n›r”,<br />
›st›lahta “Hak Teala d›fl›nda kalan bütün<br />
varl›klar” anlam›nda oldu¤unu söylemifller.<br />
Zira arifler, varl›k âleminde var olan her<br />
varl›¤›, Allah’›n has bir isminin mazhar› olarak<br />
alg›l›yorlar. Zira, her bir varl›kla Allah’›n has<br />
bir ismi tan›n›yor. Bu bak›mdan, varl›klar›n<br />
her birisi kendi bafl›na bir âlem, dolay›s›yla<br />
say›s›zca âlemler var olmaktad›r.<br />
Bazen de, bütün varl›klar› sekiz küllü merhaleye<br />
ay›rm a k t a d › r l a r. Bu merhaleler flöyle<br />
s›ralam›fllard›r. Zat› Bari Teala, ki; bu merhale<br />
yukar›da iflaret edildi¤i gibi, peygamberler<br />
dahil olmak üzere bütün insanlar›n derk etme<br />
alan›n fevkindedir. ‹draklar alan›n›n d›fl›nda<br />
kalmaktad›r. Zat› Bari Tela’n›n tenezzül etti¤i<br />
ilk iki merhale ki; birincisi “ahadiyet” merhalesi,<br />
ikincisi “vahidiyet” marhalesiyle isimlen-<br />
dirilmifltir. Bu merhalelerden sonra fiil merhalesi<br />
gerçeklefliyor. Fiil merhesinin ilk merhalesi,<br />
“nefesi rahmaniye” veya “ismi azam” merhalesidir.<br />
‹kincisi, “meleküt” veya “ceberüt”<br />
merhalesidir. Üçüncüsü, “misal” veya “berzah”<br />
merhalesidir. Dördüncüsü, “madde”<br />
veya “nasut” merhalesidir. Beflincisi ise,<br />
“insan” merhalesidir. Bu aç›klamaya göre,<br />
varl›k alemi toplam olarak sekiz merhaleye<br />
ayr›lmaktad›r. Baflka bir bak›mdan, Zat› Bari<br />
Teala’n›n zat merhalesini göz önünde bulundurmadan<br />
“ahadiyet” ve “vahidiyet” mertebelerini<br />
de birbirinden ay›rt etmeyip, ikisini<br />
bir merhale ve “a’yani sabite” veya “feyzi<br />
mukaddes” olarak isimlendirerek, varl›k alemini<br />
befl külli hazret fleklinde aç›klam›fllard›r.<br />
Bu befl hazretin içindeki ikinci üçüncü ve dördüncü<br />
hazretler, filozoflar›n imkan alemi için<br />
zikretmifl oldu¤u üç külli aleme tekabül etmektedir.<br />
Kayseri Fusus’a yazm›fl oldu¤u mukaddimede,<br />
cüz’i olarak varl›k aleminin sonsuz alemlere,<br />
külli olarak da varl›k aleminin befl hazrete<br />
sahip oldu¤una iflaret etmektedir; flöyle<br />
diyor: “‘Alem’ kelimesi alametten al›nd›¤›<br />
için; lügat anlam›, “onunla bir fley tan›n›yor”;<br />
›st›lahta ise, anlam›; “Allah d›fl›nda kalan<br />
herfley” anlam›ndad›r. Zira, onunla isimler ve<br />
s›fatlar bak›m›ndan Allah tan›n›yor. Çünkü,<br />
varl›k âleminde bulunan her bir ferd ile,<br />
Allah’›n isimlerinden bir isim tan›n›yor. Zira<br />
her ferd, Allah’›n has bir isminin mazhar›d›r.<br />
Her cins ve her bir hakiki tür ile külli isimler<br />
tan›n›yor. Hatta, avam nezdinde hakir olarak<br />
bilinen sinek, sivrisinek, tahtakurusu vb. hayvanlarla<br />
Hak Teala’n›n ismi ki, bu hayvanlar<br />
onun mazhar›d›rlar tan›n›yor. … Varl›k aleminde<br />
bulunan fertlerin her birisi, ilahi isimlerinden<br />
has bir ismin alameti oldu¤u için…<br />
Âlemdeki fertlerden her birisi bir alem,<br />
dolay›s›yla onlarla bütün ilahi isimler<br />
tan›n›yor. Bu bak›mdan âlemlerin say›s› sonsuzdur.<br />
Lakin külli olarak “ilahi hazretler” befl<br />
oldu¤u için genel anlamda âlemlerin say›s› da<br />
befltir. Ve her birisi zimn›nda bir çok küçük<br />
alem bar›nd›r›yor.<br />
Birinci ilahi hazret, “mutlak gayb hazreti”dir.<br />
Bu hazrete tekabül eden âlem, hazreti ilmiye-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
de olan “a’yan› sabite”dir. (Daha önce de<br />
i fl a ret edildi¤i gibi, bu merhale yukard a<br />
yap›lan taksime nisbetle “vahidiyet” mertebesine<br />
tekabül etmektedir). ‹kinci ilahi hazret,<br />
“mutlak flehadet (müflahede edilen)<br />
hazreti”dir. Bu hazret, birinci hazretin tam<br />
karfl›t›d›r. Bu hazrete tekabül eden alem,<br />
alemi mülk’tür. Üçüncü ilahi hazret, “muzaf<br />
gayb hazreti”dir. (Bu hazretin konumu, ilk iki<br />
hazrete oranla belirlendi¤i için ona muzaf<br />
denilmektedir). Bu hazret iki k›s›md›r. Onun<br />
birinci k›sm› (birinci hazre t e<br />
yak›n oldu¤u için) “mutlak<br />
gaybe yak›n olan hazret” denilmektedir.<br />
Bu hazrete tekabül<br />
eden alem, “alemi ervah› ceberütiye<br />
ve melekütiye” dir. Onun<br />
ikinci k›sm› (ikinci hazre t e<br />
yak›n oldu¤u için) “mutlak<br />
flehadete yak›n hazret” denilmektedir.<br />
Bu hazrete tekabül<br />
eden alem, “alemi misal”dir.<br />
Bu hazretin iki k›sma<br />
ayr›lmas›n›n nedeni fludur:<br />
Ruhlar için iki çeflit suret vard›r.<br />
Birincisi, misal ve mutlak flehadet<br />
alemine uygundur. ‹kincisi,<br />
mutlak gabya uygun mücerred<br />
ve akli alemdir. Beflinci ilahi<br />
hazret, zikredilen bütün merhaleleri<br />
kendinde toplam›fl olan<br />
“hazreti cami’i”dir. Bu hazrete<br />
tekabül eden alem, “alem elinsaniye”dir. Bu<br />
alem, di¤er bütün alemleri ve o alemlerde var<br />
olan bütün fleyleri kapsamaktad›r. (Zikredilen<br />
bu alemler aras›nda bir s›ralama vard›r. ˚öyle<br />
ki); mülk ve nasüt alemi, misal aleminin mazhari,<br />
alemi misal da, ceberüt ve meleküt aleninin<br />
mazhari; alemi meleküt da, a’yan› sabite<br />
aleminin mazhar›d›r. A’yan› sabite, ilahi<br />
isimler ve hazreti vahidedir. A’yani sabite,<br />
ahadiyet hazretinin mazharidir. Görüldü¤ü<br />
gibi arifler, Hak Teala’n›n fiil merhalesi için<br />
yapm›fl olduklar› aç›klama, filozoflar›n mümkün<br />
alemi için yapm›fl olduklar› aç›klama bir<br />
birine tekabül etmektedir. Yaln›z aç›klama<br />
flekli ve her alem için kullanm›fl olduklar›<br />
terimler farkl›d›r. Filozoflar mümkün alemini<br />
Görüldü¤ü gibi<br />
arifler, Hak<br />
Teala’n›n fiil<br />
merhalesi için<br />
yapm›fl olduklar›<br />
aç›klama,<br />
filozoflar›n mümkün<br />
alemi için yapm›fl<br />
olduklar› aç›klama<br />
bir birine tekabül<br />
etmektedir<br />
19<br />
illet ve malul fleklinde aç›klayarak, biricisini<br />
“alemi ukul”, ikincisini “alemi misal”, üçüncüsünü<br />
“alemi madde” ile isimlendirmifllerdir.<br />
Arifler ise, befl ilahi hazretin tecellisi fleklinde<br />
aç›klam›fl; filozoflar›n aç›klamas›na tekabül<br />
eden üç mertebeden birincisini alemi “meleküt”<br />
veya “ceberüt” veya “muzaf, ikincisini<br />
alemi, “misal” veya “muzaf”, üçüncüsünü<br />
alemi “flahadet” veya “nasut” ile<br />
a d l a n d › rm › fl l a rd › r. Dolay›s›yla, iki görüfl<br />
aras›ndaki temel fark fludur: Filozoflar bu üç<br />
âlemi illet malul; yani alemi<br />
ukulu, misal âleminin alemi<br />
misali, madde aleminin illetidir<br />
fleklinde; arifler ise, bu âlemlerin<br />
her birisi, bir di¤erinin mazhar›d›r,<br />
fleklinde aç›klam›fllard›r.<br />
Özetle arifler, vahdet’ül vücudu<br />
savunarak, varl›k aleminde<br />
bir hakikatten baflka bir hakikat<br />
b u l u n m a m a k t a d › r, diyorlar.<br />
Bizim hakikatler olarak<br />
gördü¤ümüz varl›klar, bir gölge<br />
misalindedir. Yani, tek hakikatin<br />
mazhar› ve tecellisidir. Bu<br />
tecelliyi de farkl› flekillerle ve<br />
ona göre farkl› terimlerle<br />
aç›klam›fllar. Hak Teala sonsuz<br />
oldu¤u için derk edilmez, görülmez,<br />
tan›nmaz. Hak Teala’n›n<br />
tan›nmas›, mutlak gayb aleminden<br />
tenezül ederek ilk taayyunla<br />
zuhur buldu. Ancak bu taayyunlükte temayüz<br />
ve tafsilat gerçekleflmemifltir. ‹kinci bir<br />
tenezzül ile ikinci taayyun gerçekleflir. Bu ikinci<br />
taayyunda s›fatlar tafsilatl› ve birbirinden<br />
temayüz bulmufl flekilde gerçekleflmifltir.<br />
Ancak bu her iki merhale de, Hak Teala’n›n<br />
ilminde ve zat›nda gerçekleflmifltir. Bu merhaleden<br />
sonra bir tenezzül daha gerçekleflerek,<br />
d›fl âlemde Hak Teala’n›n fiili olan ak›llar<br />
alemi de zuhur etti. Hak Teala’n›n ilk fiili olan<br />
meleküti merhalede gerçekleflen tenezzül ile<br />
misal alemi ve misal aleminin tenezzül etmesiyle<br />
madde alemi tecelli buldu. Ariflerin<br />
dünya görüflü aç›kland›ktan sonra, insan›<br />
kamil konusuna geçiyoruz.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 20<br />
‹nsan› kamil:<br />
‘Kevsi nüzüli’de/inifl mesirinde insan› kamil:<br />
‹nsan› kamil, iki merhalede de¤erlendirilir.<br />
Daha do¤rusu, iki anlamda insan› kamil söz<br />
konusudur. Biri zorunlu insan› kamil, di¤eri<br />
istekli insan› kamil.<br />
Zorunlu insan› kamil, kevsi nüzüliye aittir.<br />
‹stekli insan› kamil, kevsi suudiye aittir. Baflka<br />
bir tabirle zorunlu insan› kamil, Hak Teala’n›n<br />
tekvini irade do¤rultusunda vücuda gelmifl bir<br />
varl›kt›r. ‹stekli insan› kamil, kendi iradesi<br />
do¤rultusunda vücuda gelmifl<br />
insan› kamildir. Zorunlu insan›<br />
kâmil, Hak Te a l a ’ n › n<br />
s›fatlar›n›n tekvini boyutunun<br />
mazhar›d›r. ‹kinci anlamda olan<br />
insan› kâmil, Hak Te a l a ’ n › n<br />
s›fatlar›n›n teflrii boyutunun<br />
mazhar›d›r. Birinci merhalede<br />
söz konusu olan insan› kâmil ile<br />
ikinci merhalede söz konusu<br />
olan insan› kamil, netice itibariyle<br />
aynidir.<br />
Bazen arifler insan›, ‘insan<br />
kamil’ ve ‘insan› ekmel’ olarak<br />
tan›mlam›fllar. Yani, varl›k aleninin<br />
bir merhalesinde insan›<br />
ekmel, baflka bir merhalesinde<br />
de insan› kamil söz konusudur,<br />
d e m i fl l e r. Birinci mertebede<br />
Hz. Muhammed (s.a.a.) yer<br />
almaktad›r ki, bütün varl›klar›n<br />
vücuda gelmesinde Allah ile<br />
onlar aras›nda vas›tad›r. Yani,<br />
Hak Teala’n›n ilk tecellisi olan<br />
ahadiyet mertebesidir. ‹kinci<br />
mertebede bir tür olarak insan<br />
yer almaktad›r. Bu da, tenezzülün<br />
ikinci mertebesidir. Yani,<br />
birinci mertebenin bir alt mertebesi<br />
olan vahidiyet mertebesidir.<br />
Bu mertebede bütün insanlar<br />
Hak Teala’y› yans›tmakta ve<br />
Hak Teala’n›n halifesidirler.<br />
Kevsi suudi de ise, yani insanlar<br />
fert fert olarak bu dünyada zuhur edip<br />
onlar›n özgür iradeleri bilfiil olarak tecelli<br />
ettikten sonra, insanlar›n ço¤u tek boyutlu<br />
Kevsi Suudi de ise,<br />
yani insanlar fert<br />
fert olarak bu<br />
dünyada zuhur edip<br />
onlar›n özgür<br />
iradeleri bilfiil<br />
olarak tecelli<br />
ettikten sonra,<br />
insanlar›n ço¤u tek<br />
boyutlu olarak<br />
kendini gelifltirir,<br />
di¤er boyutlar›n›<br />
körükleyerek<br />
asl›ndan fas›la al›rlar<br />
ve Hak Teala’n›n<br />
s›fatlar›n›n teflrii<br />
boyutuna<br />
kendilerini mazhar<br />
etmezler.<br />
olarak kendini gelifltirir, di¤er boyutlar›n›<br />
körükleyerek asl›ndan fas›la al›rlar ve Hak<br />
Teala’n›n s›fatlar›n›n teflrii boyutuna kendilerini<br />
mazhar etmezler. Yani bu noktadan sonra,<br />
bu insanlarla ilgili Allah’›n teflrii ve tekvini iradesi<br />
ayn› mesirde hareket etmez. Dolay›s›yla,<br />
bu merhaleden sonra insanlar, Hak Teala’y›<br />
yans›t›p yans›tmamak ve halifesi olup olmamak<br />
noktas›nda farkl›lafl›rlar. Hak Teala’n›n<br />
her iki iradesini yüzde yüz birlefltiren kimseler,<br />
gerçek olarak Allah’› yans›t›rlar ve O’nun halifesidirler.<br />
Yani insanlar›n özgür<br />
iradesi, bilfiil olarak tecelli bulduktan<br />
sonra, mutlak bir flekilde<br />
iradesini Allah’›n iradesine<br />
tabi k›lan bir kimse, insan›<br />
kâmildir. Hak Teala’n›n<br />
peygamberler vas›tas›yla gönderdi¤i<br />
kitaplar›n izledi¤i felsefe,<br />
burada zahir olmaktad›r.<br />
Zira bu kitaplar, insanlar›n<br />
teflrii alemini tekvin alemine<br />
uydurma hikmetini izlemektedirler.<br />
Allame Tabatabi, insanlar›n<br />
kevsi nüzüli merhalesine iflaret<br />
ederek, flöyle diyor: “Felsefede<br />
burhan ile ispat edilmifltir ki;<br />
illiyet, melül’ün illet ile var<br />
(kaim) oldu¤unu gerektirir. Bu<br />
g e reklilik, ister vücud<br />
ba¤lam›nda olsun, ister birincil<br />
veya ikincil kemal cihetiyle<br />
olsun, illiyet varsa, illete<br />
ba¤l›l›kta vard › r. ‹llet, illet<br />
makam›ndan tenezzül edip<br />
taayyun (belirginleflme) bulmufl<br />
fleylerin, (malulün) aynisidir.<br />
Elbette onlar›n eksik ve yokluk<br />
ciheti de¤il, onlar›n kemal ve<br />
vücud cihetinin ayn›s›d›r.<br />
Hakeza, ispat edilmifltir ki;<br />
madde alemi, vücud bulma<br />
ba¤lam›nda, maddenin hükümleri<br />
kendisinde bulunsa bile,<br />
kendisi maddi olamayan baflka bir alemden<br />
sonrad›r. Asl›nda maddi olmayan alem (misal<br />
alemi), maddi olan bu alemin illetidir.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
Maddenin kendisinden ari olup hüküm ve<br />
eserlerinden ari olmayan (misal) alemi de,<br />
hem maddenin kendisinden hem maddenin<br />
hüküm ve eserlerinden ari olan bir alemden<br />
(alemi ak›ldan) sonrad›r. Ki bu alem, asl›nda<br />
misal alemin illetidir. Bu iki alem, alemi misal<br />
ve alemi ak›l veya alemi berzah ve alemi ruh<br />
ile isimlendirilmektedir. Bu aç›klamadan flu<br />
netice al›nmaktad›r ki, insan bütün olumsuz<br />
s›fatlardan, kötü fiillerden ve eksiklerden ar›<br />
ve zati, s›fatsal ve fiilsel özelliklere sahip bir<br />
flekilde misal aleminde mevcuttur.<br />
Böylece insan misal âleminde<br />
pak, temiz ve melekler<br />
zümresinde tatl› ve mutlu bir<br />
yaflant›ya sahiptir. Zat›<br />
Teala’n›n nurunu ve kendi<br />
zat›n›n nuraniyetini müflahede<br />
ederek sevinç içindedir. ‹yilerle<br />
arkadafl ve onlarla beraber<br />
olmaktan lezzet almaktad›r.<br />
Orada, ac› ve zorluklar diye bir<br />
fley bulunmamaktad›r. Oras›<br />
bütün noksanl›klardan, olumsuzluklardan<br />
ve ay›plardan arîdir.<br />
Orada insan›n kendi maksatlar›na<br />
ulaflmamas›<br />
imkans›zd›r ”.<br />
Egzistansiyalistler insan›n<br />
kemalini, insan›n mutlak özgürlü¤üne<br />
ba¤l›yorlar. Dolay›s›yla,<br />
iman getirmek ve Allah’›n<br />
emirlerine imtisal etmek,<br />
egzistansiyalistlerin inkârc› ve<br />
materyalist olan kesimine göre,<br />
insan›n özgürlü¤üne z›tt›r.<br />
Onlar, Allah’a iman getirmeyi<br />
ve onun emirlerine imtisal,<br />
yasaklar›ndan kaç›nmay›, kendinden<br />
baflkas›na ba¤lanmak<br />
anlam›nda alm›fllar, dolay›s›yla<br />
iman getirmeyi ve Allah’›n<br />
emirlerine imtisal,<br />
yasaklar›ndan kaç›nmay›,<br />
insan›n özgürlü¤üne ters ve z›t<br />
olarak yorumlam›fllar. fiehid Mutahhari,<br />
onlar›n bu düflüncelerini cevapland›r›rken<br />
flöyle diyor: ‘’Egzistansiyalistler, iman getir-<br />
Egzistansiyalistler<br />
insan›n<br />
kemalini, insan›n<br />
mutlak<br />
özgürlü¤üne<br />
ba¤l›yorlar.<br />
Dolay›s›yla, iman<br />
getirmek<br />
ve Allah’›n<br />
emirlerine imtisal<br />
etmek,<br />
egzistansiyalistlerin<br />
inkârc› ve<br />
materyalist olan<br />
kesimine göre,<br />
insan›n<br />
özgürlü¤üne z›tt›r.<br />
21<br />
meyi kendinden baflkas›na ba¤lan›p ona<br />
do¤ru hareket etmek olarak alg›lad›klar› için,<br />
Allah’a iman getirmek ve O’nun emirlerine<br />
imtisal, yasaklar›ndan kaç›nmak insan›n<br />
özgürlü¤üne terstir, diyorlar. Oysa, Allah’a<br />
iman getirmek ve O’nun emirlerine imtisal,<br />
yasaklar›ndan kaç›nmak; kendinden kendine<br />
do¤ru hareket etmek anlam›ndad›r. Elbette<br />
eksik olan kendinden, kamil olan kendine<br />
do¤ru olan bir harekettir bu ”.<br />
fiehid Mutahhari, kendi bu aç›klamas›yla bu<br />
iki kevse (kevsi nüzüli ve kevsi<br />
Suudi) iflaret etmektedir. Araf<br />
172. ayeti de bu hakikate<br />
iflaret etmektedir. Ayet flöyle<br />
diyor: Rabbin, adem<br />
o¤ullar›n›n bellerinden zürriyyelerini<br />
ald›, onlar› nefislerine<br />
flahit tutu ve ben sizin Rab›n›z<br />
de¤ilmiyim? Onlar da, evet<br />
(sen bizim Rabb›m›z oldu¤una)<br />
flahit olduk dediklerini hat›rla .<br />
‹bni Arabi, kevsi nüzüli<br />
hakk›nda flöyle diyor: “Hak<br />
Teala, kendini kapsaml›<br />
varl›kta (kevni camiide)<br />
müflahede etmek istedi¤inde,<br />
insan› kamili varl›k aleminin<br />
ruhu ve varl›klar› yans›tan<br />
( g ö s t e ren) ayna ünvan›yla<br />
yaratt›. ‹nsan› kamil ve Allah’›n<br />
halifesi olarak adland›r›lan bu<br />
kapsaml› varl›k, (kevni camii)<br />
öyle bir varl›kt›r ki; Allahu<br />
Teala onun vas›tas›yla hilkat<br />
alemine (yarat›lm›fl varl›klara)<br />
bakar ve rahmetine mazhar<br />
k › l a r. Dolay›s›yla, kapsaml›<br />
varl›k (kevni camii) olan insan›<br />
kamil, Allahu Teala için insan<br />
gözünün merce¤i konumundad›r.<br />
‹nsan, nasuti varl›klar›<br />
kendi gözünün merc e ¤ i y l e<br />
gördü¤ü gibi, Hak Teala da<br />
varl›k alemini insan› kamil<br />
vas›tas›yla görür ”.<br />
Baz›lar›, ahadiyet mertebesini insan› kamil;<br />
baz›lar› vahidiyet mertebesini, filozoflar akl›
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
22<br />
evveli insan› kamil olarak tan›mlam›fllar.<br />
Kayseri, Mukaddime’sinde flöyle yaz›yor:<br />
“‹nsan› kamil mertebesi, bütün ilahi ve kevni<br />
mertebeleri; ukul ve nufusi kulliyeden vücudun<br />
son mertebesi olan nüfusi cüz’iye ve tabii<br />
mertebelerin hepsini bir arada toplam›fl bir<br />
mertebeden ibarettir. Bu, umaiyye mertebesiyle<br />
isimlendirilmifltir. Bu mertebe ile ilahi<br />
mertebe birbirine benzer. Aralar›ndaki fark,<br />
rububiyet ve merbubiyet iledir. Bu nedenle<br />
insan, Allah’›n halifesi olmufltur ”. Allah,<br />
Rabb’dir; insan› kamil de merbubdur.<br />
Kayseri’nin bu aç›klamas›, daha önce aç›klanan<br />
taayyun mertebelerinden ahadiyet mertebesine<br />
tekabül etmektedir. Zira, ahadiyet mertebesinin<br />
bir ismi de ‘umaiyye’dir. Uma,<br />
günefl ile güneflin üzerine yans›d›¤› fleyler<br />
aras›na giren buluta denilmektedir. ‹lk taayun<br />
mertebesine ‘uma’ denilmesinin nedeni, Hak<br />
Teala’n›n zat› ile di¤er varl›klar aras›na girip<br />
ikisinin aras›nda vas›ta oldu¤u içindir.<br />
Kayseri’nin Mukaddime’sine flerh yazan<br />
Afltiyani, yazar›n aç›klamas›n› vahidiyet mertebesine<br />
tekabül etti¤ini söylese de, kendisi,<br />
insani kamil mertebesinin ahadiyet mertebesine<br />
tekabül etti¤ini savunur .<br />
Görüldü¤ü gibi, ariflerce kevsi nüzülideki<br />
insan› kamil, Allahu Teala’n›n tüm isim ve<br />
s›fatlar›n› kendinde toplam›fl ilk tecelli ve<br />
Allah ile di¤er varl›klar aras›nda vas›ta olan ilk<br />
varl›k, yani di¤er varl›klar›n vücud bulmas›nda<br />
adeta kaynak konumunda olan mertebedir.<br />
Kevsi suudide/Dönüfl mesirinde insani<br />
kamil:<br />
‹nsanlar madde alemine ulaflt›klar› zaman,<br />
Kevsi nüzüli/inifl mesirinde sahip olduklar›<br />
bütün özellikleri ve s›fatlar›, bilkuvveye<br />
dönüflür. Bu merhalede insan, bir berzah<br />
daha yafl›yor. Onun yaflad›¤› ilk berzah, kevsi<br />
nüzulide, Allah ile di¤er varl›klar aras›nda<br />
vas›ta olmakla gerçekleflmiflti. ‹nsan bu berzahta,<br />
tüm ilahi isimler ve s›fatlar› bilfil olarak<br />
kendinde toplam›fl durumundayd›. Onun<br />
flimdiki berzah› ise, birinci berzahta bilfiil olarak<br />
sahip oldu¤u ilahi isim ve s›fatlar bilkuvveye<br />
dönüflmüfl durumundad›r. ‹lahi s›fatlar<br />
bilfiil iken, insan kendini göremiyordu. fiimdi<br />
ise, kendini görebilir durumdad›r. ‹lk berzah,<br />
Allah ile di¤er varl›klar aras›nda olmas› itibariyle<br />
idi; flimdiki berzah, bilkuveyye dönüflmüfl<br />
olan ilahi s›fatlar›, kendi özgür iradesiyle bilfiile<br />
dönüfltürerek as›l mertebesine yükselmek<br />
ile, kabiliyetler fleklinde olan s›fatlar› kendi<br />
özgür iradesiyle yok ederek, asl›ndan uzaklaflma<br />
aras›nda kalmas› itibariyledir. Yani, bu<br />
dünyadaki insan bilkuvve haline dönüflmüfl<br />
olan ilahi s›fatlar› kendi özgür iradesiyle tekrar<br />
bilfiile dönüfltürmek ile dönüfltürm e m e k<br />
aras›nda kalm›flt›r. Bu merhalede görüldü¤ü<br />
gibi genel itibariyle insanlar iki gruba<br />
ayr›lmaktad›rlar.<br />
Bir grup insanlar geldikleri as›l mebdelerine<br />
teveccüh ederek, bilkuvve haline dönüflmüfl<br />
olan ilahi s›fatlar› kazanmaya çal›flarak, as›l<br />
hakikatini bulmaya ve ona dönmeye çal›fl›rlar.<br />
fiehid Mutahari’nin deyimiyle; eksik olan kendinden,<br />
kamil olan kendine do¤ru hareket<br />
ederek özlerine varmak isterler. Onlar›n bu<br />
yolculuklar› tenezzül ederlerken, arkada<br />
b›rakt›klar› menzilleri teker teker geçerek ahadiyet<br />
mertebesine ulafl›ncaya kadar devam<br />
edecektir. Bu merhaleye vard›¤› zaman, zat›<br />
itibariyle Hak Teala’da fani olurlar. Bu merhaleye<br />
ulaflan bir kimse, Hak Teala d›fl›nda kalan<br />
di¤er varl›klar›n Hak Teala’yla olan irtibat›n›,<br />
insan›n tasavvurlar›yla insan aras›nda olan<br />
irtibat gibi oldu¤unu, bil ayan olarak<br />
müflahede edecektir. Yani insan›n tasavvurlar›,<br />
mutlak bir flekilde insana ba¤l› ve insan<br />
bir an onlara teveccüh etmezse, zihin sahifesinden<br />
silinip yok olaca¤› gibi; varl›klar›n da<br />
Allah’a olan ba¤l›l›klar› bu flekilde mutlak<br />
oldu¤unu ve Hak Teala bir onlara teveccüh<br />
etmezse, varl›k sahifesinden silinip yok<br />
olaca¤›n› bil ayan olarak müflahede eder.<br />
Yoksa, insan zat›n›n Hak Teala’da fena<br />
olmas›n›n anlam›, gerçekten yok olmak<br />
anlam›nda de¤ildir; zira yok olmak, eksikliktir.<br />
Fena makam› ise, en yüce makamd›r.<br />
Bir di¤er grup insanlar ise, varl›klar›n›n zahiri<br />
boyutuna afl›r› bir flekilde teveccüh ederek,<br />
as›llar›n› inkar eder ve as›llar›ndan yabanc›<br />
olan fleylere teveccüh ederek bilkuvve olarak<br />
sahip olduklar› ilahi s›fatlar› körüklerler. Baflka<br />
bir tabirle; bir grup insanlar, kendi teflrii mesi-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
rini tekvini mesirine uydurmaya çal›fl›rken; bir<br />
di¤er grup insanlar ise, kendi teflrii mesirlerini<br />
tekvini mesirlerine uydurmamakla yetinmeyip,<br />
kendi tekvini mesirlerini inkar ederek<br />
ona karfl› tav›r tak›n›rlar.<br />
As›l mebdelerine teveccüh edenler, teveccüh<br />
ettikleri ve ilahi emirlere imtisal,<br />
yasaklar›ndan kaç›nd›klar› oranda, kevsi nüzüli<br />
yolculu¤u s›ras›nda geçtikleri mertebeleri,<br />
birer birer katederek, tekrar geldikleri ilk mertebeye<br />
ulaflmalar› mümkündür. Muhammed<br />
fiucai flöyle diyor:<br />
“‹nsan, kendi asl›na dönüfl yol-<br />
culu¤unda ilk ve asli mertebesinden<br />
inerken geçti¤i menzil<br />
ve merhaleleri birer birer kateder;<br />
her menzilde varl›k alemlerinden<br />
birisinde konaklar ve<br />
do¤al olarak geri dönüfl<br />
esnas›nda, yani seyir menzilelerinden<br />
her birinde, bir alemi<br />
görüp idrak eder, birtak›m<br />
h a k i k a t l e re ve s›rlara ulafl›r.<br />
Sonuçta da, berzahlar› ve misal<br />
alemlerini geride b›rakmakla ve<br />
daha üst menzillere ulaflmakla<br />
misal üstü alemleri, bu alemlere<br />
iliflkin hakikat ve incelikleri<br />
s›ras›yla ve tedrici olarak görüp<br />
idrak eder ”.<br />
‹nsan dönüfl mesirinde, inifl<br />
mesirinde geçti¤i mertebeleri<br />
katedece¤i mertebeler<br />
oran›nda kemale ulafl›r.<br />
Dolay›s›yla, dönüfl mesirinde,<br />
tenezzül ederken geride<br />
b›rakt›¤› bütün mertebeleri<br />
k a t e d e rek, inifl mesirinin ilk<br />
mertebesi olan ahadiyet mertebesine<br />
ulaflan kimse, insan›<br />
k â m i l d i r. Baflka bir beyanla,<br />
teflrii ve tekvini kemalleri<br />
b i r l e fl t i ren bir kimse, insan›<br />
kâmildir. Bu ikisini birlefltirmeyen<br />
bir kimsenin insan› kâmil<br />
olmas› imkans›zd›r. Bu nedenle, Seyit Haydar<br />
Amuli flöyle yaz›yor: “‹nsan, Allah’›n ahlak›yla<br />
ahlaklan›p, O’nun s›fatlar›yla s›fatlanmad›¤›<br />
‹nsan, kendi asl›na<br />
dönüfl yolculu¤unda<br />
ilk ve asli mertebesinden<br />
inerken<br />
geçti¤i menzil ve<br />
merhaleleri birer<br />
birer kateder; her<br />
menzilde varl›k<br />
alemlerinden birisinde<br />
konaklar ve<br />
do¤al olarak geri<br />
dönüfl esnas›nda,<br />
yani seyir menzilelerinden<br />
her birinde,<br />
bir alemi görüp<br />
idrak eder, birtak›m<br />
hakikatlere ve<br />
s›rlara ulafl›r.<br />
23<br />
s ü rece, insan› kamil olamaz. (Zira)<br />
Peygamber’ (s.a.a) in söyledi¤i gibi: “Allah’›n<br />
ahlak›yla ahlaklan›n›z”. Her kim, Allah’›n<br />
ahlak›yla ahlaklan›r ve O’nun s›fatlar›yla s›fatlan›rsa,<br />
art›k yalan söylemez; bu, onun flan›na<br />
ve makam›na yak›flmaz. ” Allah’›n ahlak›yla<br />
ahlaklanmak, Allah’›n emirlerine imtisal,<br />
yasaklar›ndan kaç›nmak ile mümkündür.<br />
Peygamberinizin han›m› ve müminlerin validesi<br />
olan Aifle’den, peygamberimizin ahlak›<br />
hakk›nda sorulunca “onun ahlak› Kur’an’d›r”<br />
diye cevap verm i fl t i r.<br />
Görüldü¤ü gibi, bu aç›klamalar-<br />
dan teflrii kemal, tekvini kemal<br />
ile birlefltirilmedi¤i süre c e ,<br />
insan› kâmilin meydana gelmesi<br />
mümkün de¤ildir. Bu iki<br />
kemali birlefltiren bir kimse,<br />
ancak insan› kâmildir. Di¤er<br />
grup ise, as›l mesirinden<br />
sapm›fl ve asl›na ters olan bir<br />
mesire girdi¤i için, gitgide as›l<br />
hüviyetinden yabanc›laflmakla<br />
kalmay›p, asl›na dönen insanlara<br />
düflmanl›k yapar.<br />
‹nsanlar seçmifl olduklar›<br />
mesir ve bafllad›klar› teflrii yolculuk<br />
neticesinde farkl›<br />
varl›klara dönüflürler. Bu konuda<br />
Hasan Zade Amuli flöyle<br />
diyor: “Allah’›n ehli olan evliyalar;<br />
insan›n, insani, nefsani ve<br />
ruhani boyutu hakkinda flöyle<br />
diyorlar: “E¤er bir insan yiyiyor,<br />
yat›yor ve flehvani arzular›n›<br />
yerine getirmek ile meflgul ise,<br />
hayvand›r. E¤er bu üç ifl ile<br />
meflgul olmakla birlikte<br />
Allah’›n yarat›klar›na zarar da<br />
veriyor ise, y›rt›c› hayvan<br />
(sebuu)d›r. E¤er zikir edilen üç<br />
ifl ile meflgul olmakla birlikte<br />
Allah’›n kullar›na karfl› hilekâr,<br />
yalanc›, kand›r›c› ve verd i ¤ i<br />
a h i t l e re ba¤l› kalm›yor ise,<br />
fleytand›r. E¤er yemek, içmek ve flehvani<br />
arzular›n› yerine getirir y›rt›c›l›k ve fleytani<br />
s›fatlardan uzak insanlara zarar› yoktur ise,
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 24<br />
melektir. E¤er meleklik makam›yla birlikte<br />
varl›k alemlerinin hakikatlerini anlamak için<br />
Allah’a yönelmifl ise insand›r ”.<br />
Allah’›n evliyas› olanlar›n üstad› olan Hz.<br />
Ali’den flöyle nakledilmifltir: ‘’Yu k a r › d a k i<br />
varl›klar, maddelerden yüce, kuvve ve istidalardan<br />
aridirler. Rableri kendini onlarda tecelli<br />
etmifl, dolay›s›yla nuranidir ve parl›yorlar.<br />
Onlar›n hüviyetlerinde zuhur bulmufl,<br />
dolay›s›yla O’nun fiilleri onlarda tahakkuk<br />
bulur, dolay›s›yla nat›k (düflünür) nefse sahip<br />
insan› yarat›. (Bu insan) ilim ve<br />
amel ile tezkiyei nefis yaparsa,<br />
ilk varl›klara ve kendisinin illeti<br />
olan cevherlere dönüflür, kendi<br />
mizaçlar›n› itidal mesirinde<br />
koruyup kendi tabiat›na z›t<br />
olanlardan uzak kal›rsa, yedi<br />
göklere ortak olacakt›r’’ .<br />
Yap›lan aç›klamalard a n<br />
anlafl›ld›¤› gibi, dönüfl<br />
yolculu¤unda genel anlamda<br />
insanlar iki guruba ayr›lmaktad›rlar;<br />
bir grup bilkuvve olan<br />
kendinden, bilfiil olan kendine<br />
do¤ru hareket etmek halinded<br />
i r. Baflka bir tabirle; teflrii<br />
makam›n› tekvini makam›na<br />
u y d u rma çabas› içindedir.<br />
Di¤eri ise; kendisinde bilkuvve<br />
fleklinde bulunan ilahi s›fatlar›<br />
yok etme u¤rafl› içindedir.<br />
Baflka bir tabirle, teflrii<br />
makam›n› tekvini makam›na<br />
ters ve ayk›r› olan bir mesire<br />
ayarlam›fl ve yolculu¤unu<br />
devam ettirme halindedir. Her<br />
iki grup da, ald›klar› mesafeye<br />
göre, bir makama var›p, ona<br />
konacaklard›r. Dolay›s›yla her<br />
grup, katedecek makamlara<br />
g ö re s›n›flara ayr›lacakt›r.<br />
Birinci gruptan olup son merhaleye<br />
ulaflan, baflka bir tabirle<br />
birinci gruptan olup teflrii<br />
makam›n› yüzde yüz tekvini makam›na uydurup<br />
en yüce makam› olan ahadiyet mertebesine<br />
var›p oraya konan kimse, insan› kamildir.<br />
Hz. Ali’den<br />
flöyle nakledilmifltir:<br />
‘’Yukar›daki varl›klar,<br />
maddelerden yüce, kuvve<br />
ve istidalardan aridirler.<br />
Rableri kendini onlarda<br />
tecelli etmifl, dolay›s›yla<br />
nuranidir ve parl›yorlar.<br />
Onlar›n hüviyetlerinde<br />
zuhur bulmufl, dolay›s›yla<br />
O’nun fiilleri onlarda<br />
tahakkuk bulur, dolay›s›yla<br />
nat›k (düflünür) nefse sahip<br />
insan› yarat›. (Bu insan)<br />
ilim ve amel ile tezkiyei<br />
nefis yaparsa, ilk varl›klara<br />
ve kendisinin illeti olan<br />
cevherlere dönüflür, kendi<br />
mizaçlar›n› itidal mesirinde<br />
koruyup kendi tabiat›na z›t<br />
olanlardan uzak kal›rsa,<br />
yedi göklere ortak<br />
olacakt›r’’<br />
Di¤er insanlar, bu mertebenin alt›nda bulunan<br />
mertebelere göre, varl›k alemi içinde yerlerini<br />
al›rlar. ‹kinci gruptan olup kendisinde bilkuvve<br />
olan ilahi s›fatlar› yok eden, baflka bir tabirle<br />
tekvini makam›n› inkar ederek teflrii<br />
makam›n› yüzde yüz tekvini makam›na ters<br />
bir flekilde ayarlam›fl bir kimse, en alt mertebede<br />
yer al›r. Di¤erleri ise, bunun yukar›s›nda<br />
olan mertebelerde kal›rlar. Teflrii makam›n›<br />
yüzde yüz tekvini makam›na uydurup en yüce<br />
mertebeye ulaflan kimse, yani insan› kamil,<br />
as›llar›na teveccüh edip onun<br />
afla¤›s›nda kalanlar›n önderi ve<br />
i m a m › d › r. Tekvini makam›n›<br />
inkar ve sadece zahiri boyutunu<br />
görüp en alt mertebede yer<br />
alan kimse de, as›llar›na teveccüh<br />
etmeyip onun yukar›s›nda<br />
kalan insanlar›n önderi ve<br />
i m a m › d › r. Kur’an tabiriyle,<br />
birinci gruptan olan kamil<br />
insanlar hidayet imamlar›, eimmetül<br />
hüda, ikinci gruptan olup<br />
en alt mertebede yer alanlarda<br />
küfür imamlar› (eimmet’ülküfr)d›rlar.<br />
Yani as›llar›n› inkar<br />
edip insanlar› zahircili¤e davet<br />
ederler.<br />
Tefsiri el Mizan sahibi Allame<br />
Tabatabai, hakiki kemal ve<br />
insan›n hakiki kemali hakk›nda<br />
flöyle diyor: “Mümkün olan her<br />
varl›¤›n hakiki kemali, kendisinde<br />
fani oldu¤u fleydir.<br />
‹nsan›n hakiki kemali ise,<br />
bütün kay›tlardan mutlaklafl›p,<br />
mutlakl›kta fani olmas›d›r.<br />
‹nsan için bu kemal d›fl›nda<br />
baflka bir kemal flekli bulunmamaktad›r.<br />
Daha önceki burhanda<br />
aç›kland› ki; insan›n, kendi<br />
zat›n› müflahede etmesi asl›nda<br />
bütün hakikatlerini ve zat›n›n<br />
son hakikatini müflahede etmesi<br />
anlam›ndad›r. Gerçekten<br />
insan fani olacakt›r, dolay›s›yla fani oldu¤u<br />
halde kendini müflahede eder. ‹sterse insan›n<br />
hakikati, fani oldu¤u halde nefsini müflahede
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil<br />
eder, de.<br />
Dolay›s›yla, insan›n hakiki kemali zatsal olarak<br />
kendi hakiki kemaline ulaflmas›d›r. Veya<br />
zat, s›fat ve fiil cihetiyle kendi kemaline<br />
ulaflmas›d›r. Bu zatsal, s›fatsal ve fiilsel olarak<br />
Hak Teala’da fani olmak anlam›ndad›r. (Yani<br />
zat›n›, s›fatlar›n› ve fiillerini Allah’a ait<br />
oldu¤unu müflahede eder, anlam›ndad›r). ‹flte<br />
bu merhale zatsal, isimsel ve fiilsel olan tevhid<br />
merhalesidir. Bu makam flundan ibarettir;<br />
insan bu müflahede neticesinde Allah’›n zat›,<br />
s›fat› ve fiili d›fl›nda baflka bir fleyin söz konusu<br />
olmad›¤›n› yakini bir flekilde anlar ”.<br />
Ayetullah Cevadi Amuli, fena makam›<br />
hakk›nda flöyle diyor: “‹nsan›n zati fenas›<br />
(zaten fena makam›na ulaflmak), zat› itibariyle<br />
insan yok olur, anlam›nda de¤ildir. Zira yok<br />
olmak; eksikliktir, kemal de¤ildir. Oysa<br />
insan›n vilayet derecesinin en yüce mertebesi,<br />
zati fenas›d›r. Zati fena, yani Allah’›n zat›<br />
d›fl›nda baflka zat›; ne kendini, ne s›fat›n›, ne<br />
fiilini; hatta kendi görmesini, irfan›n›, ihlâs›n›<br />
g ö rmemek anlam›ndad›r. Bu konuda ‹bni<br />
Sina flöyle diyor: ‘’‹rfan›, irfan için isteyen<br />
kimse, Allah’› ikilemifltir ”. ‹flte, fani olman›n<br />
hakiki manas› budur.<br />
Özet:<br />
‹nsan denen varl›¤›n hakikati, gerçeklikte<br />
Allah’›n ruhudur. Bu varl›k, varl›k âleminde iki<br />
yolculuk yapar. Onun birinci yolculu¤u,<br />
yukar›dan afla¤›ya do¤ru; ikinci yolculu¤u<br />
afla¤›dan yukar›ya do¤ru gerçekleflir. ‹nsan<br />
denen hakikat›n›n birinci yolculu¤u gerçekleflmeden<br />
önce vahidiyet mertebesinde ilahi<br />
s›fatlar fleklinde oldu¤u için, kendini görmez.<br />
Bu hakikat kendini görmek için, yukar›dan<br />
afla¤›ya do¤ru olan yolculu¤unu tecelliler<br />
fleklinde bafllar; kendini görebilecek mertebeye<br />
ininceye kadar tenezzül eder. Elbette bu<br />
hakikatin bu yolculu¤u, tekvini bir yolculuktur.<br />
Bu hakikat kendini görebilir mertebeye, yani<br />
madde âlemine, var›p orada zuhur etti¤i<br />
zaman, onun yukar›dan afla¤›ya do¤ru olan<br />
yolculu¤u duraklar. Biraz bu gerçeklik üzerinde<br />
insan düflündü¤ü zaman, bu hakikat geldi¤i<br />
yerden tekrar geri gitmesine hüküm eder.<br />
Zira, aksi durumda asl›ndan yabanc›lafl›r.<br />
25<br />
Ancak burada insanlar, genel itibariyle, iki<br />
gruba ayr›l›yor. Onlardan bir k›s›m insanlar,<br />
kendi ak›llar›ndan yararlanarak as›llar›na<br />
teveccüh eder ve kendi as›llar›na do¤ru geri<br />
dönmek istedikleri için kendi yolculuklar›n›<br />
as›llar›na uygun bir flekilde düzenlerler.<br />
Böylece bu kimselerin, afla¤›dan yukar›ya<br />
(as›llar›na) do¤ru yolculuklar› bafllam›fl olur.<br />
Baz›lar› da kendi zahiri boyutlar›na afl›r› bir<br />
flekilde teveccüh edip, zahiri boyutlar›n› ön<br />
plana ç›kararak, batini ve asli olan boyutlar›n›<br />
inkar ederler ve varl›k âlemini madde alemiyle<br />
s›n›rland›rd›lar. Böylece bu mertebeden<br />
sora kendi teflrii yolculuklar›n› kendi as›llar›na<br />
do¤ru bir istikamette de¤il, ona ters olan bir<br />
istikamete ayarlanm›fl bir yolculu¤a bafllam›fl<br />
oldular. Onlar bu yanl›fll›klar›n› bu âlemden<br />
sonraki âlemde fark edecekler, ancak, onlar›n<br />
bu fark ediflleri onlara bir yarar sa¤lamayacakt›r.<br />
Gaflete girmeyip kendi as›llar›na teveccüh<br />
edenlerin meselesini ak›l, gaflete girip kendi<br />
as›llar›na teveccüh edenlerin meselesini de<br />
cehle (nefse) benzetebiliriz. Belki benzemekten<br />
daha ileri giderek; birincisi akl›n kendisi,<br />
ikincisi cehl ve nefsin kendisidir, diyebiliriz.<br />
Nakledilmifltir ki, Allahu Teala akl› yaratt›ktan<br />
sonra, ona, git, dedi; gitti; gel, dedi, geldi.<br />
Dolay›s›yla Allah ona, senden daha hay›rl› bir<br />
varl›k yaratmad›m. Seni mükellef k›larak<br />
mükafatland›raca¤›m ve cezaland›raca¤›m.<br />
Hakeza, Allahu Teala, cehli (nefsi) yarat›ktan<br />
sonra, ona; git, dedi, gitti; gel, dedi, gelmedi<br />
. Buradaki git emri, tekvini ve inifl mesirini<br />
(kevsi nüzüliyi) ifade etmektedir. Gel emri ise,<br />
teflrii ve ç›k›fl mesirini (kevsi suudiyi) ifade<br />
etmektedir. Dolay›s›yla, baflta insan olmak<br />
üzere, bütün varl›k alemi git, gel emrinden<br />
ibarettir.<br />
Baflka bir beyanla konuyu özetlersek, flöyle<br />
diyoruz: Hak Teala insan› kamil vas›tas›yla<br />
gayb’ul guyub aleminden ç›k›p kendini insan›<br />
kamilde görmek istedi. Bu do¤rultuda insan›<br />
yaratt›. Bu insan, tekvini insan oldu¤u için,<br />
kemali de tekvinidir. ‹nsan›n as›l kemali, teflrii<br />
kemalinin tekvini kemaliyle birleflti¤i zaman<br />
has›l olabildi¤i için, Hak Teala: ‘’Ey insan,<br />
kendini görebilecek seviyeye yani madde ale-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹nsan-› Kamil 26<br />
mine in!’’ diye seslendi. ‹nsan, kendini görür<br />
seviyeye, yani dünya alemine indikten sonra,<br />
Allah ona: ‘’Ey insan, dön!’’ diye seslendi.<br />
Böylece insan›n teflrii yolculu¤u bafllad›.<br />
Allah’›n ‘gel’ emrine yüzde yüz kulak verenler,<br />
insan› kâmildir. Allah’›n ‘gel’ emrine kulak<br />
vermek, göndermifl oldu¤u kitaplara ki, bunlar›n<br />
sonuncusu Kur’an› Kerim’dir ,uymakt›r.<br />
Bunlar›n reel örnekleri peygamberler ve<br />
imamlard›r. Zira onlar, tekvini ile teflrii kemali<br />
birlefltirmifl kimselerdir. Peygamberlerin içerisinde<br />
de en kamili Hz Muhammeddir. Zira O,<br />
Hatemü’n Nebiyyin, yani hatemü meratib<br />
(bütün mertebeleri kateden)dir. Allah’›n ‘gel’<br />
emrine kulak vermeyenler, hakikatlerinden<br />
gitgide uzaklaflarak, yabanc›lafl›rlar. Bunlar›n<br />
reel örnekleri, peygamberlere düflmanl›k<br />
yapanlard›r. Bunlar›n bafl›nda ‹blis gelmektedir.<br />
Allah’tan, insan› kamilin takipçisi olanlar›n<br />
zümresinden k›lmas›n›, en derin duygular›mla<br />
temenni ederim.<br />
Dr. Said Rahimiyan, mebanii irfani nazari, s. 220.<br />
A. g. e., s. 220. dip not.<br />
Dr. Muhsin Cihangiri, Muhyiddin ‹bni Arabi, s. 437.<br />
Muhammed Emin Sad›ki Orzgani, insani kamil ez nigahi imam<br />
Homeyni, s. 14. Nesefi, insani kamil, s. 6.<br />
Dr. Muhsin Cihangiri, a.g.e. s. 441442.<br />
A.g.e. s. 243. al›nt›. flifa, ilahiyat. s. 291.<br />
A. g.e. s. 244245. al›nt›, flerhi mkas›t, flerhi mevak›f, esfar,<br />
temhid elkavaid. (özet)<br />
Kongrei milli allame seyit Haydar Amuli, irfani flii der endiflei<br />
Allame seyit Haydar Amuli, s. 9899.<br />
Seyit Kamal Haydari, nessu nusus der flerhi fususü’l hikem,<br />
far›sça tercümesi Muhammed R›za Cevzi, s. 343.<br />
Gerek kuranda gerekse irfan ve felsefe ›st›lah›nda tenezzül, bir<br />
hakikatin veya varl›¤›n kendi asli suretini yitirip bir afla¤›daki suretin,<br />
asli hakikati veya varl›¤›n yerine geçmesi anlam›nda de¤ildir.<br />
Bir hakikatin veya bir varl›¤›n kendi asli mertebesinden tenezzül<br />
etmesi, söz konusu bu hakikatin veya varl›¤›n asli hakikatinin as›l<br />
yerinde korunmakla birlikte bir alt mertebede tecelli etmesi<br />
anlam›ndad›r. bir hakikat veya varl›k daha alt bir mertebede tecelli<br />
etti¤inde onun ilk sureti ve asli mertebesi kendi yerinde korunmaktad›r.<br />
Ve ayni varl›k veya hakikat kendi asli mertebesinde iken ve<br />
kendi asli suretine sahip iken, ayni zamanda daha alt bir suret ve<br />
mertebede de tecelli etmektedir. (Muahammed ˚ucai, a.g. e., s. 32.<br />
Türkçesi, s. 39).<br />
(Anam 103 (Anam 91) (Ali ‹mran 28)<br />
Davud Kayseri, mukaddimei kayseri ala fususil hikem, 1. fas›l.<br />
Miratü’l ukul, c. 8. s. 146. “kitab eliman ve elküfr”, “bab<br />
eflflükr”, hadis no, 6.<br />
‹mam Humeyni, misbah elhidaye ila elhilafe ve elimame, 1. mis-<br />
bah.<br />
Nehcül balaga, birinci hutbe. Bu hutbenin bir bölümü Allah’›<br />
tan›tmayla ilgilidir. Ki bu bölümde Allah’›n zat merhalesine iflaret<br />
ederek insanlar bu merhaleyi tan›maktan aciz olduklar›n› vurgulamaktad›r.<br />
Allah›n zat›, mutlak vücuddur. Mutlak vücud<br />
s›n›rland›r›lmadan tan›nmas› imkans›zd›r. O’nun s›n›rland›rmak<br />
s›fatland›rmakla olur. S›fatland›r›lan merhale zatt›n afla¤›s›nda bulunan<br />
ahadiyet merhalesidir. ‹flte insanlar bu merhale ile irtibatl›d›rlar.<br />
Onun bu merhalesini onun s›fatlar›yla tan›rlar. Her bir varl›k onun<br />
bir s›fat›n›n tecelisidir ve o s›fat ile irtibatl›d›r. Varl›klar içerisinde<br />
insan denen varl›k kendinde gelifltirdi¤i s›fatlar oran›nda O’nu<br />
yans›t›r. Allaha yak›nlaflmak’ta Allah›n s›fatlar›n› kendinde toplamak<br />
anlam›ndad›r. ‹nsanlar Allah›n s›fatlar›yla Allah ile irtibata geçerler.<br />
O’nun cemal s›fatlar›n› kendin de gelifltiren insanlar O’nun cemali<br />
s›fatlarla, O’nun celal s›fatlar›n› kendinde gelifltirenler O’nun celal<br />
s›fatlar›yla irtibata geçerler. Allah›n her iki çeflit s›fatlar›n› kendinde<br />
gelifltirenler de O’nun bütün s›fatlar›yla irtibat içindedirler. En yüce<br />
mertebelere ulaflmak bu insanlara hast›r. peygamberler bunun reel<br />
örne¤idirler.<br />
Erresailu ettevhidiye, s. 9.<br />
Seyyid Celaletin Afltiyani, mukadimei misbah elhidaye ila elhilafe<br />
ve imame, s. 13.<br />
Tenezzül kelimesinin anlam› için 11. numaraya bkz.<br />
Kemaluddin Abdurrazak elKaflani, lataifül aa’lam fi iflarati elhli<br />
elilham, s. 246248.<br />
A,g,e, s. 168.<br />
Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai, nihayetül hikme, 11.<br />
merhale, 3. fas›l.<br />
A, g, e, 12. merhale dokuzuncu fas›l.<br />
Davud kayseri, mukaddime, flerh, Afltiyani, beflinci fasl.<br />
Allame Tabatabai, insan ez a¤az ta encam, (mebdeden maada<br />
insan), Farsça tercümesi, Sad›k Lar›cani, s. 9. intiflarati ezzehra.<br />
fiehid Mutahhari, insani kamil, kendinden kendine hareket<br />
etmek konusuna bkz.<br />
(Araf (7) 172)<br />
Muhammed Emin Sadiki Orzkani, insani kamil ez nigahi imam<br />
Humeyni ve arifani meselman, s. 3031. ‹bni Arabi, fusus elhikem,<br />
fassi ademi.<br />
Kayseri mukaddime, flerh seyit Celalettin Afltiyani, müesesei<br />
intiflarati emir kebir, Tahran, s. 219.<br />
A, g, e, s. 222.<br />
Muhammed ˚ucai, ne idik ne olduk ne olaca¤›z, tercümesi, Ali<br />
Eren, insan yay›nlar›, s. 219220. Farsça. s. 152. 152.<br />
Siyit Hayder Amuli, nasu ennusu der flerhi fusus elhikemi ibni<br />
Arabi, far›sça tercümesi Muhammed R›za Cevzi, intiflarati ruzane,<br />
s. 92.<br />
Hasan Hasanzade Amuli, mumiddul himem der flerhi fusu elhikem,<br />
s. 3031. saz›man çap ve intiflarat.<br />
((Allame Seyit Cafer Darabi Keflfi, tühfet elmuluk, s. 80 .<br />
Allame Tabatabai, risalet elvilaye, dördüncü fas›l.<br />
‹nsan fiil, s›fat ve zat olmak üzer üç merhalede fani olur. Fiilsel<br />
fenaya ulaflt›¤›nda Allah’›n fiilleri d›fl›nda baflka kimsenin fiillerini,<br />
s›fatsal fenaya ulaflt›¤›nda Allah›n s›fat ve isimleri d›fl›nda baflka<br />
kimsenin s›fatlar›n›, zatsal fenaya ulaflt›¤›nda hak taalan›n zat›<br />
d›fl›nda kalan baflka varl›klar› görmez veya bütün bunlar› itibari,<br />
mutlak ba¤›ml› ve onun mazhar› ve tecelliyatlar› olarak bil ayan<br />
olarak müflahede eder.<br />
Allame Tabatabai, risalet elvileye, farsça flerh ve tercime Sad›k<br />
Hasan Zade, neflri bahflay›fl, s. 66.<br />
Hat›rlat›yorum! tenezzülün anlam› için 11. numaraya bkz.<br />
Can Gürhan, Psikolojik Dan›flma Ve Rehberlik<br />
,Ankara,2002,S:15<br />
BuhlerSpiegelThomes "Ergenlik Dönemine Toplu Bak›fl",<br />
Ergenlik Psikolojisi, der. Dr. Bekir Onur, Ankara 1987, s. 88.<br />
ayr›ca: Jersild, Dr. Arthur, Gençlik Psikolojisi, Çev. N. Özgür, ‹st.<br />
1978. 3. Bask›. 1. Bölüm.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />
B‹RLEfi‹K ‹<strong>SLAM</strong><br />
<strong>CUMHUR</strong>‹YETLER‹<br />
‹smail Sayyad<br />
27<br />
Günümüz ileri gelen düflünürlerinin<br />
birço¤u, maneviyat ve dine yöneliflin günbegün<br />
artmaya bafllad›¤› ça¤›m›z› “‹mam<br />
Humeyni Ça¤›” olarak adland›rm›fllard›r. Bu<br />
ça¤da, ‹mam Humeyni’nin önderli¤inde<br />
gerçekleflen ‹slam ‹nk›lab›’n›n zaferiyle birlikte,<br />
Tevhid bayra¤›n›n bütün dünya<br />
semalar›nda dalgaland›r›laca¤› bir süre ç<br />
bafllam›flt›r.<br />
Bu ink›lab›n ‹ran’daki zaferinin tarihsel arka<br />
plan›; sosyal-siyasal zemini ve akidevi temelleri<br />
bir çok araflt›rmac› taraf›ndan mutalaaya<br />
tabi tutulmufl, etrafl›ca incelenmifltir.<br />
Anlafl›lmal› ki, bu araflt›rmalar›n alan›n›<br />
geniflletmek ve daha derin çözümlemelerle<br />
konuyu ele almak, özellikle ‹slam dünyas›n›n<br />
karanl›k girdaplara giriftar oldu¤u, basiretlerin<br />
köreldi¤i günümüzde büyük öneme haizdir.<br />
Bu do¤rultuda at›lacak ilk ad›mlardan biri,<br />
hiç kuflkusuz, ‹slam ‹nk›lab›’n›n en önemli<br />
rüknü olan önderli¤inin tan›nmas›d›r. ‹mam<br />
Humeyni’nin ilmi kariyeri, irfani düflünce ve<br />
manevi kiflili¤iyle ‹slam tarihinde ender rastlanan<br />
kifliliklerden biri oldu¤u, bu sahalarda söz<br />
sahibi olan hiçkimsenin inkar edemeyece¤i<br />
bir gerçekliktir. Ancak tabii olarak, ad›n›n<br />
tarihin tan›k oldu¤u en büyük ink›laplar›ndan<br />
biriyle an›l›yor olmas›, O’nun “siyasi”<br />
kiflili¤inin ön plana ç›kmas›na zemin<br />
haz›rlam›fl, daha çok bu alandaki düflünce ve<br />
prati¤iyle dikkatleri celbetmifltir.<br />
Biz bu çal›flmada, ‹slam ümmetinin bu gün<br />
için yüzyüze bulundu¤u koflullar› da göz önünde<br />
bulundurarak, ‹mam’›n siyasi düflüncesini<br />
ana hatlar›yla tan›maya çal›flacak, önemine<br />
binaen “‹slami Vahdet” ve “Müslümanlar›n<br />
Birli¤i” konusunun bu düflüncedeki yeri ve<br />
önemini inceleyece¤iz.<br />
‹mam’›n siyasi çizgisinin en belirgin hatt› ve<br />
en çok vurguda bulundu¤u nokta, ‘’‹slam<br />
Dünyas›’n›n Birli¤i ideali’’dir. Bu hedefe giden<br />
yolda ise ilk at›lacak ad›m, ‹slami Vahdet’tir.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />
28<br />
‹mam, ‹nk›lab’›n zaferinden y›llar önce “‹slam’da<br />
Devlet” teorisini aç›klad›¤› “Velayet-i<br />
Fakih” kitab›nda ‹slami Vahdet’in ancak ve<br />
ancak bir ‹slam Devletinin tesisiyle<br />
gerçekleflebilece¤ini belirtir. ‹lahi-Siyasi vasiyetnamesinde<br />
ise, bir sonraki ad›m›n “Birleflik<br />
‹slam Cumhuriyetleri” hedefine yönelmek<br />
oldu¤unu bütün dünya müslümanlar›na<br />
hat›rlat›r. Bu do¤rultuda bir ça¤r›da daha<br />
bulunur: “Dünya Mustaz’aflar Örgütü”. Bir<br />
çok konuflmas›nda bu ad alt›nda bir örgütlenmenin<br />
gereklili¤inden bahseder. Bu<br />
çal›flmam›zda, ‹mam’›n konumuzla ilgili sözlerinden<br />
özet bir derleme sunmaya<br />
çal›flaca¤›z:<br />
‹mam Humeyni’nin inanç ve amel<br />
dünyas›n›n ana mihveri ve odak noktas›,<br />
Allah için yaflamak ve ödev bilincidir. ‹mam,<br />
daha çok genç bir yaflta ve ink›labi kiflili¤inin<br />
yeni yeni flekillenmeye bafllad›¤› y›llard a ,<br />
ink›lab tarihinin en eski belgesi<br />
diyebilece¤imiz bir yaz›s›nda, bir insan›n her<br />
iki dünya saadetinin “Sadece Allah için<br />
Yaflamak” ilkesine ba¤l›l›ktan geçti¤ini ve<br />
dünya müslümanlar›n›n bütün problemlerinin<br />
bireysel ç›karlar ve nefsani arzular›n tuza¤›na<br />
kap›lmaktan kaynakland›¤›n› dile getirir.<br />
‹mam, ‹slam mektebinin en temel ö¤elerinden<br />
olan “Vahdet” kavram›na sürekli vurguda<br />
bulunur: “‹slam mektebini çok iyi ö¤renmeliyiz.<br />
‹slam, bütün inananlar›, nerede olurlarsa<br />
olsunlar bütün müminleri kardefl bilir:<br />
‘Allah’›n ipine s›ms›k› sar›l›n›z,ayr›l›¤a<br />
düflmeyiniz’ der. Baflka bir yerd e y s e :<br />
‘Birbirinizle çekiflmeyiniz, aksi takdird e<br />
da¤›l›r paramparça olursunuz’ diye buyurur.<br />
Müslümanlar, ancak bu ilahi ça¤r›ya kulak<br />
v e rdikleri zaman, süper güçlerin<br />
boyunduru¤undan ve bafllar›ndaki fasit yönetimlerin<br />
k›skac›ndan kurtulabilirler...”<br />
‹mam›n müslümanlar›n birli¤i ülküsünün<br />
tahakkuku için ortaya koydu¤u bir projeden<br />
sözedebilir miyiz? Evet; ‹mam, ‘Velayet-i<br />
Fakih’ kitab›nda bu konuyu ayd›nlat›r. ‹lk önce<br />
dünya emperyalizminin ‹slam dünyas›ndaki<br />
planlar›n› deflifre eder ve müslümanlar›n<br />
bafl›na musallat olmufl kukla yönetimlerin<br />
bozuk ve çarp›k yap›lar›na de¤inir, daha sonra<br />
bu ç›kmaz›n ancak güçlü bir siyasi donan›m<br />
ve ink›labi bir ç›k›flla afl›labilece¤ini belirtir ve<br />
bütün ‹slam ülkelerinde gerçekleflecek bu<br />
ink›lab›n dünyan›n bütün bölgelerine<br />
yayg›nlaflt›r›lmas› gerekti¤ini vurg u l a r. Bu<br />
do¤rultuda müslüman halklar›n, özelliklede<br />
‹slam ulemas›n›n üstlenecekleri misyonun<br />
önemine dikkat çeker. ‹mam, kendisi bilfiil bu<br />
do¤rultuda hareket etmifltir. 1969 y›l›nda<br />
Irak’ta vermifl oldu¤u f›k›h derslerinden derlenen<br />
sözkonusu kitapta flöyle der: “Hem ak›l<br />
hemde fleriat hükmeder ki; ‹slam dünyas›na<br />
musallat olmufl ‹slam d›fl› ve ‹slam karfl›t›<br />
yönetimlerin, ifli bu flekilde devam ettirmeleri<br />
karfl›s›nda sessiz kalmamal›y›z. Bu sözümüzün<br />
apaç›k gerekçeleri vard›r; En baflta ‹slam d›fl›<br />
siyasi düzenlerin ifl bafl›nda olmalar›, ‹slam›n<br />
siyasi program›n›n ifllevsiz kalmas› demektir.<br />
Dahas›, bu düzenler flirk düzenleridir. Bu,<br />
ta¤utlar›n hakimiyeti demektir ve bizler müslümanl›¤›m›z›n<br />
bir gere¤i olarak hayat›m›zdaki<br />
bütün flirk unsurlar›n› temizlemek ve ortadan<br />
kald›rmakla yükümlüyüz. Bu, fert fert bütün<br />
müslümanlar›n yerine getirmeleri gereken bir<br />
vazife ve ‹slam’›n siyasi bir ink›labla yeniden<br />
hakimiyeti yolunda at›lmas› gereken bir ilk<br />
ad›md›r.” Konunun devam›nda ise; ‹slam<br />
Yurdunun sömürgeciler eliyle, diktatör yöneticiler<br />
ve sat›l›k siyasetçilerin deste¤iyle, özellikle<br />
I. Dünya Savafl›ndan sonra bölünüp parçaland›¤›<br />
ve küçük küçük devletçiklerin<br />
yarat›ld›¤› bir süreçten sonra, sömürgeciler<br />
taraf›ndan atanm›fl memurlar ve uflaklar›n<br />
yönetimine devredildi¤i gerçe¤ini dile getirdikten<br />
sonra flöyle der: “ Bütün islam ümmetinin<br />
vahdetini sa¤lamak ve sömürgecilerin ve<br />
yerli uflaklar›n›n ifl¤ali alt›ndaki ‹slam yurdunu<br />
özgürlefltirmenin tek yolu, bir ‹slam devletinin<br />
teflkilidir. Çünkü; müslüman halklar›n vahdeti<br />
ve özgürlüklerine kavuflabilmeleri, ancak ve<br />
ancak zalim ve kukla yönetimlerin alafla¤›<br />
edilmeleri ve adil bir ‹slam devletinin hakimiyeti<br />
ile mümkündür. Bir ‹slam Devletinin<br />
varl›¤›, müslümanlar›n düzen ve birliklerinin<br />
korunmas› aç›s›ndan zorunludur.<br />
Hz.Fatma’n›n bir hutbelerinde buyurduklar›<br />
gibi: ‘‹mamet,düzen ve dirli¤in muhafazas› ve<br />
müslümanlar aras›ndaki ayr›l›klar›n birli¤e
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />
dönüflebilmesi için gereklidir’...”<br />
‹mam, ink›labi ç›k›fl›n›n bafllar›nda ulemadan<br />
bir grupla birlikte kaleme ald›¤› bir mektubunda<br />
flöyle der: “Biz, ‹slam›n belirlemifl oldu¤u<br />
program do¤rultusunda, ‹slam ümmetinin birlik<br />
ve beraberli¤ini hedeflemifl bulunuyoruz.<br />
Amac›m›z ‹slam yurdunun birli¤idir. Bu çerçevede<br />
yeryüzündeki her mezhepten bütün<br />
müslümanlar› kardefl biliriz...”<br />
Bu görüfllerin gündeme getirildi¤i dönemlerde<br />
bir çok kesim, bu cümleden olarak baz›<br />
dindar kesimler, ‹mam’a karfl›<br />
ç›kar ve “Biz, ‹slam’› ve adaleti<br />
bütün yeryüzünde hakim<br />
k›labilecek bir güce sahip<br />
de¤iliz. Bu sorumluluk bizi aflar;<br />
haliyle, kimse bizi sorumlu tutamaz!<br />
” derler. ‹mam, bu tür<br />
sözlere flöyle karfl›l›k verir: “<br />
‹slam’›n belirlemifl oldu¤u hedef<br />
l e re do¤ru yürürken<br />
karfl›laflaca¤›m›z sorunlar, ertelemeler<br />
ve gecikmeler bizi<br />
temel ilkelerimizden vazgeçirmemeli.<br />
Bizler, hepimiz görevlerimizi<br />
yerine getirm e k l e<br />
yükümlüyüz; sonuca/zafere<br />
ulaflmakla de¤il ! Hiçbir<br />
Peygamber ya da Masum<br />
‹mam, sadece kendi<br />
yaflad›klar› zaman ve mekanlarda<br />
sonuca ulaflmakla yükümlü<br />
olsalard›, hiçbir flekilde kendi<br />
pratik olanaklar›n› aflan alanlara<br />
aç›lmaz ve bu sahada<br />
konuflmazlard›. Dünyevi hayatlar›nda<br />
tahakkuk ettiremeyecekleri<br />
genel ve uzun vadeli hedeflerden<br />
bahsetmezlerdi...”<br />
‹mam, ‹slam ‹nk›lab›’n›n zaferinden sonrada<br />
takip etti¤i hedef gere¤i, ink›lab›n ‹ran<br />
s›n›rlar›n›n d›fl›na tafl›r›lmas› ve müslüman<br />
halklar›n uyan›fl› için büyük çabalar sarfetti.<br />
Bu do¤rultuda flöyle der: “Ben aç›kça ilan<br />
ediyorum ki; ‹ran ‹slam Cumhuriyeti var<br />
gücüyle yeryüzündeki tüm müslümanlar›n<br />
‹slami kimliklerinin yeniden ihyas› için<br />
yat›r›mda bulunacakt›r. Dünya<br />
“‹slam ad›na gerçekleflen<br />
bir hareket<br />
s›n›rlanamaz ; de¤il<br />
sadece bir ülke,<br />
hatta ‹slam<br />
dünyas›yla bile s›n›rl›<br />
tutulamaz. ‹slami<br />
hareket,<br />
Peygamberlerin<br />
öncülü¤ünü<br />
yapt›klar› evrensel<br />
bir hareketin<br />
idamesidir.<br />
29<br />
müslümanlar›n›n bütün yeryüzünde iktidar<br />
olabilme yolunda takip edecekleri temel ilkelerden<br />
vazgeçmelerini ve güç sahiplerinin,<br />
makam ve para sevdal›lar›n›n entrikalar›<br />
önünde e¤ilmelerini gerektirecek hiçbir neden<br />
göremiyorum...” ‹slam ink›lab›n›n zaferinden<br />
yaklafl›k bir y›l sonra bir konuflmas›nda, ‹slami<br />
mahiyeti olan bir ink›lab›n, bir ülke s›n›rlar›<br />
içerisine hapsedilemeyece¤ini dile getirir:<br />
“‹slam ad›na gerçekleflen bir hareket s›n›rlanamaz<br />
; de¤il sadece bir ülke, hatta ‹slam<br />
dünyas›yla bile s›n›rl› tutulamaz.<br />
‹slami hare k e t ,<br />
Peygamberlerin öncülü¤ünü<br />
yapt›klar› evrensel bir hareketin<br />
idamesidir. Peygamberlerin<br />
davalar› bölgesel de¤ildi. ‹slam<br />
Peygamberi Hicazl›’yd›, ancak<br />
ça¤r›s› Hicaz’la s›n›rl›, oraya<br />
has de¤ildi. Bütün dünyaya seslenen<br />
bir ça¤r›yd›...”<br />
‹nk›lab’›n 1.zafer y›ldönümünde<br />
ise flöyle der: “Biz<br />
ink›lab›m›z› bütün dünyaya<br />
ihraç edece¤iz. Çünkü<br />
‹nk›lab›m›z ‹slami’dir. La ilahe<br />
illallah Muhammed -ur<br />
Resulullah fliar› ,bütün dünyada<br />
yank›lan›ncaya kadar bu mücadele<br />
devam<br />
e d e c e k t i r.Dünyan›n herhangi<br />
bir yerinde, dünya istikbar›na<br />
karfl› mücadele varoldukça biz<br />
de varolaca¤›z...”<br />
‹mam, de¤iflik zaman ve<br />
münasebetlerde yapm›fl oldu¤u<br />
konuflmalar›nda ‹nk›lab›n<br />
bütün yeryüzünde<br />
yayg›nlaflt›r›lmas› ve müstekbirler karfl›s›nda<br />
tüm dünya mustaz’aflar›n›n desteklenmesi<br />
hususuna vurguda bulunur: “E¤er biz, eli kolu<br />
ba¤l› oturacak olursak, kesinlikle yokoluruz.<br />
Süper güçler ve bütün güç odaklar›yla hesaplaflmam›z›<br />
aç›ktan a盤a yapmal› ve bir an<br />
önce sonuca ulaflmal›y›z. Onlara , bütün<br />
s›k›nt›lar›m›za ra¤men mektebi ve ilkeli bir<br />
durufla sahip oldu¤umuzu göstermeliyiz...”<br />
Yukar›da da de¤indi¤imiz üzere, ‹mam’›n
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri 30<br />
uzun vadede gözönünde bulundurdu¤u hedef,<br />
bütün müslümanlar› çat›s› alt›nda birlefltirecek<br />
bir ‹slam Devleti’nin teflkilidir. Bu do¤rultuda<br />
en büyük sorumlulu¤u müslüman milletlerin<br />
tafl›mas› gerekti¤ini savunur. ‹mam, ‹nk›lab’dan<br />
sonraki ilk aylarda müslüman halklara<br />
flöyle seslenir: “Ben, ecnebilerin propaganda<br />
ve büyük çal›flmalar› sonucu birbirlerinden<br />
ayr›lm›fl ve karfl› karfl›ya konuflland›r›lm›fl müslüman<br />
milletler kendilerine gelir; elele verir,<br />
büyük bir ‹slami devlet, Lailahe illallah bayra¤›<br />
alt›nda birleflik bir güç meydana<br />
getirirler ve bu güç tüm dünyaya<br />
galip gelir ümidini<br />
tafl›yorum...”<br />
‹lahi-siyasi vasiyetnamesinde<br />
ise, bütün dünya müslümanlar›na<br />
ve mustaz’af halklara<br />
hitaben; k›yama kalk›flmalar›n›,<br />
ink›labi bir ç›k›fl yapmalar›n› ve<br />
aç›ktan a盤a özgür ve ba¤›ms›z<br />
c u m h u r i y e t l e rden müteflekkil<br />
bir ‹slam Devletinin kurulmas›<br />
hedefine do¤ru hareket etmelerini<br />
ister: “Benim bütün müslüman<br />
ve mustaz’af halklara<br />
vasiyetim; yerlerinizde oturup<br />
ülkelerinizdeki iktidar sahiplerinin<br />
veya yabanc› güçlerin,<br />
kendiliklerinden gelip sizlere<br />
ba¤›ms›zl›k ve özgürlük<br />
arma¤an›n› takdim edeceklerini<br />
beklemeyiniz. Hem biz hem de<br />
sizler, flu son yüzy›l içerisinde, dünyadaki<br />
büyük ve sömürgeci güçlerin ‹slam ülkelerine<br />
ve di¤er baz› küçük ülkelere ad›m ad›m yol<br />
bulmaya çal›flt›klar› bu süre zarf›nda, kendi<br />
gözlerimizle görmüfl veya muteber tarihi kayn<br />
a k l a rdan ö¤renmiflizdir ki; bu ülkelerd e<br />
hükümet süren hiçbir devlet kendi halklar›n›n<br />
ba¤›ms›zl›k, özgürlük ve refahlar› için hiç bir<br />
fley yapmam›fl ve yapmayacaklard›r da !... Siz<br />
ey dünya mustazaflar›, ey müslüman ülkeler!<br />
Ayaklan›n›z, haklar›n›z› difllerinizle,<br />
t›rnaklar›n›zla söküp al›n›z! Süper güçlerin ve<br />
onlar›n yardakç›lar›n›n yapmakta olduklar›<br />
gürültülü pro p a g a n d a l a rdan korkmay›n›z !<br />
Emek ve al›nterinizi düflmanlar›n›za ve ‹slam<br />
Biz defalard›r<br />
tekrarlar dururuz ki;<br />
‹srail, flu fitne kazan›<br />
Kudüsle yetinmeyecektir.<br />
F›rsat verilecek<br />
olsa bütün ‹slam<br />
alemi tehlikenin<br />
kuca¤›na düflecektir.<br />
düflmanlar›na peflkefl çeken cinayet sürüsü<br />
yöneticilerinizi ülkelerinizden kovunuz. Ülke<br />
için emek vermifl s›n›flar olarak yönetimi ele<br />
geçiriniz...Özgür ve ba¤›ms›z cumhuriyetlerden<br />
müteflekkil bir ‹slam Devletine do¤ru<br />
hareket ediniz. Bu devletin teflkiliyle bütün<br />
dünya müstekbirlerine diz çöktürür, bütün<br />
mustaz’aflar› yeryüzünün öncüleri ve varisleri<br />
k›lars›n›z! Allah’›n vaadi olan o günlere<br />
eriflmek ümidiyle!...”<br />
‹mam, bu hedefe do¤ru somut ad›mlar atabilmek<br />
için, bir çok kez<br />
“Mustaz’aflar Örg ü t ü / P a r t i s i ”<br />
ad› alt›nda evrensel düzeyde bir<br />
teflkilatlanman›n gere k l i l i ¤ i n e<br />
d e ¤ i n i r.1979 Kudüs Günü<br />
münasebetiyle; dünya müslümanlar›n›n<br />
Kudüs iflgalcisi siyonist<br />
rejime karfl› dayan›flma<br />
günü olarak tan›mlad›¤› bu<br />
günde, flöyle der: “Kudüs<br />
Günü, ‹slami bir gündür.<br />
Müslümanlar›n yekpare bir<br />
h a reket sergileyecekleri bir<br />
g ü n d ü r. Bu günün, dünya<br />
çap›nda ‘Mustazaflar Örgütü’<br />
ad› alt›nda bir teflkilatlanma<br />
giriflimi için bir ilk ad›m<br />
olmas›n› ümit ediyorum... Ben,<br />
bütün dünya mustaz’aflar›n›n<br />
elele verecekleri böyle bir<br />
oluflumla, mazlum halklar›n<br />
yüzyüze bulunduklar› bütün<br />
sorunlar›n hallolunaca¤›na inan›yorum... Biz<br />
defalard›r tekrarlar dururuz ki; ‹srail, flu fitne<br />
kazan› Kudüsle yetinmeyecektir. F›rsat verilecek<br />
olsa bütün ‹slam alemi tehlikenin<br />
kuca¤›na düflecektir. Geçmifl hatalar telafi<br />
edilmeli, Müslüman halklar elele vermeli, bir<br />
birlik oluflturmal›; cani Amerika ve onun<br />
beslemesi fesat yuvas› ‹srailin bafl›n› çekti¤i<br />
dünya istikbar›na karfl› ‘Mustazaflar Örgütü’<br />
ad› alt›nda teflkilatlanmal›d›rlar.<br />
‹mam, islam ülkelerindeki yönetimlerin<br />
kendilerine gelmeleri, özlerine dönere k<br />
‹slam›n ça¤r›s›na kulak vermeleri ve kendi<br />
aralar›nda bir güç oluflturmalar› do¤rultusunda<br />
büyük çabalar sarfetmifl ancak ne yaz›k ki,
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri<br />
O’da Seyyit Cemalettin gibi elle tutulur bir<br />
sonuç alamam›flt›r. Bu yüzden daha çok halklar›<br />
muhatap alm›flt›r: “Müslümanlar›n bütün<br />
s›k›nt›lar›n›n kayna¤› flu ihtilaflar ve<br />
ayr›l›klard›r.Biz yirmi y›la yak›n bir zamand›r<br />
hep tavsiyelerde bulunduk, konufltuk, yazd›k,<br />
ça¤r›da bulunduk. ‹slam ülkelerinin bafllar›n›<br />
birlik ve beraberli¤e ça¤›rd›k. Ama ne yaz›k<br />
ki, bu güne kadar olumlu bir cevap<br />
alamad›k...” M›s›rl› meflhur yazar<br />
M.Hasaneyn Heykel’le yapm›fl oldu¤u bir<br />
röportajda ise flöyle der: “Bizim<br />
en büyük arzumuz di¤er milletlerinde<br />
bu yolda bize kat›lmalar›d›r.<br />
‹slam›n buyurdu¤u üzere<br />
müslümanlar kard e fl t i r l e r. Ne<br />
varki, benim art›k devletlerden<br />
bir beklentim yok... Halklara<br />
gelince, ben ümitliyim...”<br />
‹mam, ‹slam ‹nk›lab›’yla birlikte<br />
müslümanlar›n siyasi boyutta<br />
bir birlik oluflturabilmeleri için<br />
bir model oluflturm a y a<br />
çal›fl›rken, ayn› zamanda mezhepler<br />
aras› özelliklede fiia ve<br />
Ehl-i Sünnet aras›nda bir<br />
yak›nlaflman›n gere k l i l i ¤ i n e<br />
sürekli vurguda bulunur ve bu<br />
iki mezhep aras›ndaki ihtilaflar›n,<br />
milletler aras›ndaki<br />
ayr›l›klardan daha az tehlikeli<br />
say›lamayaca¤›na inan›r:<br />
“Milliyetçilikten daha tehlikeli<br />
olan, Ehli Sünnet ve-l Cemaat<br />
ve ˚ia aras›nda ihtilaf yaratmak,<br />
k›flk›rt›c› ve müslüman<br />
kardefller aras›nda düflmanl›k<br />
zemini yaratacak propagandalar<br />
yapmakt›r...” Ayn› flekilde<br />
Ehl-i Sünnet’e mensup bir<br />
toplulu¤a hitaben yapm›fl<br />
oldu¤u bir konuflmas›nda :<br />
“Benim özellikle belirtmek istedi¤im<br />
mesele flu: Sünni<br />
kardefllerimiz, bizimle kendileri<br />
aras›na bir fark koyman›n ‹slam’la<br />
ba¤daflaca¤›n› zannetmesinler. Nas›l ki,<br />
sizde dört mezhep varsa ve nas›l ki , flu ya da<br />
‹mam Humeyni’nin<br />
ilk harc›n›<br />
yo¤urdu¤u ‹slam<br />
Cumhuriyeti<br />
Anayasas›’n›n 11.<br />
Maddesinde bu<br />
husus flöyle tescil<br />
olunur : “Gerçek flu<br />
ki, sizin bu ümmetiniz<br />
tek bir ümmettir.<br />
Ben de sizin<br />
Rabbinizim, öyleyse<br />
bana ibadet ediniz.“<br />
(Enbiya 92)<br />
ayeti celilesinde<br />
beyan olundu¤u<br />
üzere, bütün müslümanlar<br />
tek bir<br />
ümmetin<br />
bireyleridirler.<br />
31<br />
bu mezhep iki ayr› mezhep say›lmalar›na<br />
ra¤men kardefl say›l›yorlarsa, ˚ia da beflinci<br />
mezhep say›ls›n ! Arada düflmanl›k yok, hepsi<br />
kardefl, hepsi müslüman, hepsi Ehl-i Kur’an<br />
ve Resul-i Ekrem’in takipçisi!...”<br />
Konuyu özetlemek gerekirse; ‹mam, büyük<br />
bir ‹slam Devletinin gereklili¤ine sa¤lam bir<br />
inanç ve ‹slam dünyas›n›n birli¤ine yönelik<br />
ciddi bir duyarl›l›k tafl›yordu. Bu inanç ve duyarl›l›kla,<br />
mevcut ülkelerin ulusal ve jeopolitik<br />
flartlar›n›da göz önünde bulundurarak bir kaç<br />
aflamal› bir süreç öngörür ve<br />
kendine özgü realist bir<br />
yaklafl›mla çok boyutlu bir<br />
proje ortaya koyar.<br />
‹mam Humeyni’nin ilk<br />
h a rc›n› yo¤urdu¤u ‹slam<br />
Cumhuriyeti Anayasas›’n›n 11.<br />
Maddesinde bu husus flöyle<br />
tescil olunur : “Gerçek flu ki,<br />
sizin bu ümmetiniz tek bir<br />
ü m m e t t i r. Ben de sizin<br />
Rabbinizim, öyleyse bana ibadet<br />
ediniz.“ (Enbiya 92) ayeti<br />
celilesinde beyan olundu¤u<br />
üzere, bütün müslümanlar tek<br />
bir ümmetin bire y l e r i d i r l e r.<br />
‹slam Cumhuriyeti Devleti,<br />
temel siyasi stratejilerini müslüman<br />
halklar›n birlik ve beraberliklerini<br />
temel alarak belirlemeli,<br />
‹slam Dünyas›’n›n siyasi,ekonomik<br />
ve kültürel tüm alanlarda<br />
vahdet içerisinde olmas›<br />
hedefine yönelik ad›m<br />
atmal›d›r.”<br />
‹slam Cumhuriyetinde,<br />
‹mam›n hedefledi¤i idealler<br />
do¤rultusunda ne kadar yol<br />
al›nd›¤› ve hangi ad›mlar›n<br />
at›ld›¤› konusuna gelince, bu<br />
bafll› bafl›na bir araflt›rma konusu<br />
olabilir. Ancak, bu çerçevede<br />
özetle flu hususlara<br />
de¤inebiliriz:<br />
-Tüm müslümanlar›n Filistin<br />
meselesine sahip ç›kmalar› ve<br />
bu gayeyle biraraya gelmeleri için Ramazan
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Birleflik ‹slam Cumhuriyetleri 32<br />
ay›n›n son cumas›n›n ‘Kudüs Günü’ olarak<br />
belirlenmesi,<br />
-Vahdet Haftas› etkinlikleri,<br />
-Hacc’›n siyasi boyutunun ön plana<br />
ç›kar›lmas›,<br />
-Siyasi-Kültürel faaliyetler,<br />
-Uluslararas› Mezhepleri Ya k › n l a fl t › rm a<br />
Birli¤i’nin tesisi (1989).<br />
Ancak hat›rlatmak gerekir ki; ‹slam’›n ruhundan<br />
ç›karsanan bu yüce idealler, dünya istikbar›n›n<br />
yan› s›ra, iç cephelerde de büyük<br />
manialarla yüzyüzedir. Bu yüzden, ‹slam<br />
Devleti, üzerine düflen sorumluluklar›n bilincinde<br />
olarak hareket etmeli, dünya müslümanlar›<br />
da bu konuda, herzamandan daha<br />
çok uyan›k ve duyarl› olmal›d›rlar.<br />
KAYNAKÇA<br />
Velayet-i Fakih,‹mam Humeyni<br />
Sahife-i Nur<br />
‹lahi-Siyasi Vasiyetname<br />
Asr-e ‹mam Humeyni, Mir Ahmet R›za<br />
Haceti<br />
‹mam Humeyni ve K›raet-i Nevin ez ‹slam,<br />
Zehra Rahneverd<br />
‹mam Humeyni ve ‹hya-e tefekkür-e ‹slami,<br />
Seyyit Cevat Vara’i<br />
Vahdet ez Didgah-e ‹mam (Tebyan 15)<br />
Sudur-e ‹nkk›lab ez Didgah-e ‹mam (Tebyan<br />
6)<br />
Cihan-e ‹slam ez Didgah-e ‹mam<br />
(Tebyan 19)<br />
‹mam Ali (a.s) buyuruyor:<br />
Ey insanlar Dünya yurdu<br />
geçifl yolu, ahiret yurdu ise<br />
karar k›lacak yurttur.<br />
Dünyadan ahiretiniz için<br />
az›k al›n. S›rlar›n›z› bilenin<br />
yan›nda perdelerinizi<br />
y›rtmay›n.<br />
Kalbiliz bedeninizden<br />
ç›kmadan önce, dünyay›<br />
kalbinizden ç›kar›n.<br />
Burada s›nanacaks›n›z,<br />
ama baflka bir yer için<br />
yarat›ld›n›z. Bir kimse<br />
öldü¤ünde insanlar “ne<br />
b›rakt›?”, melekler ise “ne<br />
haz›rlad›” diye sorarlar.<br />
Allah babalar›n›z›<br />
ba¤›fllas›n Sonradan alacakl›<br />
duruma düflmek için<br />
önceden bir miktar gönderin,<br />
tümünü geride b›rak›p<br />
sorumlu duruma<br />
düflmeyin.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />
D‹N VE B‹L‹M<br />
‹brahim K›z›lyer<br />
33<br />
Bilimsel Aç›dan Din Hakk›nda Araflt›rma<br />
Yapmak Ne Kadar Do¤rudur?<br />
Din hususunda herhangi bir araflt›rmaya<br />
girip, dinsel kavramlar›n ret veya kabulünden<br />
önce çözülmesi gereken di¤er bir sorun da,<br />
bu konuda yap›lacak araflt›rma ve tart›flman›n<br />
do¤ru olup olmad›¤›d›r.<br />
fiöyle ki; son zamanlarda baz› filozoflar,<br />
insan›n ancak deney ve gözlem yoluyla elde<br />
edilebilen gerçekler üzerinde bilim ve deneye<br />
dayanarak araflt›rma yapabilece¤ini, felsefenin<br />
konusunun da do¤a oldu¤unu ve do¤a d›fl›<br />
kalan deney ve gözlem yoluyla araflt›r›lmas›<br />
imkans›z olan yarat›c› vb. gibi kavramlar üzerinde<br />
araflt›rma yap›p, tart›flman›n insan<br />
kudreti dahilinde olmad›¤›n›, dolay›s›yla bu<br />
gibi araflt›rmalar›n yanl›fl ve yarars›z oldu¤unu<br />
ileri sürmekteler.<br />
‹nsan zihnindeki bütün kavramlar›n duyular<br />
arac›l›¤›yla do¤du¤unu, yani düflüncelerin<br />
temelinin do¤a oldu¤unu ve verdi¤imiz bütün<br />
hükümlerde yanl›fl ve do¤ruyu ayr›t etmekte<br />
kullanabilece¤imiz tek ölçe¤in deney ve gözlem<br />
oldu¤unu kaydeden (genellikle pozitivist<br />
olan) bu filozoflara göre, do¤a d›fl› olan<br />
yarat›c› vb. gibi kavramlar, duyular arac›l›¤›yla<br />
alg›lanamad›¤› gibi, onlar hakk›nda<br />
verece¤imiz herhangi bir hüküm üzerinde de,<br />
bir deney veya gözlem yap›lamayaca¤›ndan<br />
dolay›, onlar hakk›nda araflt›rma yapmak ve<br />
görüfl belirtmek yanl›fl ve bofl bir iflle ifltigalden<br />
baflka bir fley de¤ildir. Onlar, ayr›ca<br />
as›rlarca bu konuda u¤raflan metafizik felsefesinin<br />
de bofl sözler y›¤›n›ndan baflka bir fley<br />
olmad›¤›n› ileri sürüyorlar. Onlar›n bafl›nda<br />
pozitivizmin babas› olan ünlü Frans›z filozofu<br />
Auguste Comte (1798 – 1857) gelmektedir.<br />
Auguste Comte'a göre; "biz ancak fenomenleri<br />
bilebiliriz, fenomen konusundaki bilgimiz<br />
de mutlak de¤ildir; sadece rölatiftir. Bir olay›n<br />
özünü (gerçek nedenini) aray›p sorm a n › n<br />
anlam› yoktur. Biz ancak bu olay›n ardarda
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim 34<br />
gelifl (succession) ve benzerlik (resemblance)<br />
bak›m›ndan öteki olaylarla olan iliflkilerinin<br />
(relation) ne oldu¤unu sorabiliriz. Böyle bir<br />
sorunun da anlam› vard › r. De¤iflmez<br />
(constant) olan bu iliflkilerden benzerlik<br />
bak›m›ndan bir olanlar›na kavramlar, ardarda<br />
gelifl bak›m›ndan bir olanlar›na da (fenomenlerin<br />
kanunlar›) deriz. Bütün bilimsel bilginin<br />
anlam› da fenomenleri önceden bildirmektedir.<br />
"Savoir pour: Bilmek önceden bilmek<br />
içindir." flimdi, (pozitivizmin) gördü¤ü veya<br />
görece¤i ifl bilimsel bilginin bu<br />
anlam›n› kavray›p ona göre<br />
d a v r a n m a k t › r. Bu amaca<br />
uymayan bütün (teolojik ve<br />
metafizik) ö¤eleri bilimsel bilgiden<br />
uzaklaflt›rmakt›r."<br />
Auguste Comte'a göre; "insan<br />
bu fikre, üç aflamada ulaflm›flt›r:<br />
1. Teolojik dönem: Bu<br />
dönemde insanlar olay ve olgular›<br />
canl› yarat›klar›n<br />
yürüttü¤üne inanmaktad›r.<br />
2. Metafizik dönem: Bu<br />
dönemde de tanr›lar yerlerini<br />
soyut kanunlara terk ediyor.<br />
3. Ve son dönemse, kendisinin<br />
savundu¤u pozitif dönemdir<br />
ki, bu dönemde de soyut<br />
kanunlar›n yerini fenomenler<br />
kanunu alm›flt›r." Bu görüflün<br />
savunucular›ndan biri de<br />
Harbert Spencer'dir.<br />
"Spencer; bilgiyi, objelerin<br />
karfl›laflt›r›larak bunlar aras›nda<br />
ba¤lant› kurulmas› fleklinde<br />
a n l a r. Dolay›s›yla, her fleyin<br />
kayna¤› olarak tasarlanan "kuvvet"i(evrenin<br />
son temelini), mutlak bilinmez<br />
sayar. Mekan, zaman, hareket, kuvvet, bilinç<br />
ve kiflilik gibi kavramlar›m›z deneyin s›n›rl› ve<br />
rölatif dünyas›nda kald›kça aç›kt›rlar ve ifle<br />
yararlar. Ama bunlar›, mutlak bir varl›kla<br />
ba¤lant›l› kavramlar olarak kullanmaya kalkarsak,<br />
çeliflkiye düfleriz. Biz ancak sonlu ve<br />
s›n›rl› olan› bilebiliriz."<br />
Böylece pozitif felsefe, yaln›z do¤ru k›lavuz<br />
sayd›¤› his ve deneyin kendisine gösterdi¤i<br />
e¤er araflt›rmada<br />
elimizdeki imkan<br />
yaln›z bu ise,<br />
buradan maddeyi<br />
geçip yarat›c›y›<br />
arayamay›z. Çünkü<br />
yarat›c›y›, ne en<br />
modern elektronik<br />
cihazlarla donat›lm›fl<br />
laboratuarlarda<br />
bulabiliriz, ne de en<br />
modern<br />
teleskoplarla<br />
gözleyebiliriz.<br />
yolu ve çizdi¤i s›n›r› görebiliyor ve hakl› olarak<br />
bu s›n›rdan öteye geçmeye hakk› olmad›¤›n›<br />
itiraf ederek, o konularda susmay› tercih ediyor.<br />
Do¤rusu da budur; e¤er araflt›rmada elimizdeki<br />
imkan yaln›z bu ise, buradan maddeyi<br />
geçip yarat›c›y› arayamay›z. Çünkü yarat›c›y›,<br />
ne en modern elektronik cihazlarla donat›lm›fl<br />
laboratuarlarda bulabiliriz, ne de en modern<br />
teleskoplarla gözleyebiliriz. Fakat iflin ilginç<br />
yan› flu ki; materyalist felsefenin, düflünce ve<br />
ölçüsü konusunda pozitif felsefeyle<br />
birleflmesine ra¤men,<br />
(yani,düflüncenin yaln›z duyular›n<br />
do¤adan bize ulaflt›rd›¤›<br />
kavramlar oldu¤unu ve bilgilerimizin<br />
do¤rusunu yanl›fl›ndan<br />
ay›rmada elimizdeki tek ölçünün<br />
deney ve gözlem oldu¤unu<br />
ileri sürmesine ra¤men), kendilerini<br />
materyalist kabul edenlerin,<br />
bazen s›n›rlar›n› aflarak<br />
do¤aüstü konular üzerinde de<br />
görüfl belirttiklerini görüyoruz.<br />
(1)<br />
Konunun aç›k ve kolay kavran›l›r<br />
hale gelmesi için, üzerinde<br />
biraz etrafl› durm a m › z › n<br />
zorunlu oldu¤u görüflündeyiz.<br />
‹nsan zihnindeki bilinç iki<br />
k›s›md›r:<br />
a) Tasar›m (tasavvur):<br />
Herhangi bir hüküm tafl›mayan<br />
bilgi, örne¤in; yaln›z insan kelimesinin<br />
zihinde do¤urd u ¤ u<br />
bilgi,<br />
b) Tasdik: Bir hüküm tafl›yan<br />
bilgi, örne¤in, "Yeryüzü küre<br />
fleklindedir." cümlesinin zihinde do¤urdu¤u<br />
bilgi.<br />
Felsefe tarihinde bilgi meselesi genifl<br />
tart›flmalara sahne olmufltur. Özellikle de son<br />
zamanlarda bilginin nereden kaynakland›¤›,<br />
s›n›r›n›n ne oldu¤u ve ne kadar güvenilir<br />
oldu¤u, felsefenin bafll›ca konusunu teflkil<br />
etmektedir. Bu arada bilginin kayna¤›n›n ne<br />
oldu¤u, baflka bir deyimle insano¤lunun,<br />
kendi akli dünyas›n› nas›l yaratt›¤› konusunda
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />
çeflitli cevaplar verilmifl, farkl› teoriler ortaya<br />
at›lm›flt›r. Biz ilk önce basit kavramlardan ibaret<br />
olan tasar›m konusunu ele alaca¤›z. ‹nsan<br />
bilgisinin kayna¤› konusunda ortaya at›lan<br />
teorileri flöyle s›ralayabiliriz:(2)<br />
TASARIM<br />
1- Platon'un ‹dealar Teorisi (‹dealizm)<br />
Bu teoriyi k›saca flöyle özetleyebiliriz: Biz<br />
gerçi bilgiyi duyular arac›l›¤›yla elde ediyoruz,<br />
fakat bu gerçek bilgi de¤ildir. Gerçek bilgiye<br />
bu yolla ulafl›lmaz. Biz bu yol ile ancak gerçek<br />
alemin gölgelerini bilebiliriz, gerçek alemin<br />
kendisini de¤il. Platon'a göre; iki alem vard›r.<br />
Biri, Musül (‹dealar) denen gerçek ve sabit<br />
alem; di¤eri ise, gerçek alemin gölgesi olan<br />
flimdi içinde yaflad›¤›m›z alem. Biz, bir<br />
ma¤arada arkas› ›fl›¤a karfl› zincirle<br />
ba¤lanm›fl, hiçbir fley bilmeyen insanlara benzeriz.<br />
Nas›l ki, ›fl›¤›n önünden bir varl›k<br />
geçti¤inde, o insanlar o varl›¤›n kendisini görmedikleri<br />
için, ma¤araya yans›yan gölgesini<br />
gerçek varl›k san›yorlarsa, biz de gerçek alem<br />
olan Musül (‹dealar) alemini idrak<br />
edemedi¤imiz için, alg›lad›¤›m›z gölge alemini<br />
(bu dünyay›) gerçek san›yoruz. Halbuki; bunlar<br />
gerçek de¤ildir, gerçek bilgi Musül (‹dealar)<br />
bilgisi ve gerçek filozof da bu eflitli¤i bozarak,<br />
Musül (‹dealar) aleminin gerçeklerini anlayan<br />
filozoftur. Yine, Platon'a göre; ruhumuz bedenimizle<br />
birleflmeden önce Musül (‹dealar) alemindeyken<br />
bütün o gerçekleri biliyord u ,<br />
dünyaya geldi¤i s›rada onlar› unuttuysa da, bu<br />
dünyada onlar›n gölgelerini gördükçe, o hakikatleri<br />
an›msayarak tekrar bilgi ediniyor. (3)<br />
2- Ak›lc› Görüfl (Rasyonalizm)<br />
Bu görüflü de k›saca flöyle özetleyebiliriz:<br />
Bilincimiz iki k›s›md›r: Alg›lar yoluyla zihinde<br />
do¤anlar ve zihinde önceden varolan (aprior),<br />
yarat›l›fltan gelen bilinç. Zihin, bu ikinci grup<br />
düflünceleri hiçbir arac› olmaks›z›n kendisi<br />
d o ¤ u rm a k t a d › r. Faraza, duyularla<br />
alg›lad›¤›m›z bilinçlerimiz olmasayd›, yine<br />
onlar olacakt›. Yarat›c› düflüncesi de bunlardan<br />
biridir. Bu görüflü savunanlar›n bafl›nda -<br />
aralar›nda ihtilaf olmakla birlikte-, Descartes<br />
ve Kant gelmektedir. (4)<br />
35<br />
3- Ampirist Görüfl (Ampirizm)<br />
Ak›lc›lar›n, "do¤ufltan vard›r" dedikleri<br />
tasar›mlar› inkar eden ampirist görüfle göre,<br />
insan zihni yaz›lmam›fl bir beyaz ka¤›t gibidir.<br />
Ak›lc›lar›n görüfllerinin aksine, onda hiçbir<br />
fley yoktur. Ondaki tasar›mlar, sonradan duyular<br />
arac›l›¤›yla d›fl alemden ifllenmifltir.<br />
Ampiristlerin bafl›nda ünlü ‹ngiliz filozofu<br />
John Lock gelmektedir.<br />
Ayr›ca; "‹nsanlar›n varl›klar›n› belirleyen<br />
onlar›n bilinçleri de¤il, tersine onlar›n bilinçlerini<br />
belirleyen toplumsal varl›kt›r." (5)ilkesini<br />
savunan, baflka bir deyimle de; "Zihni dünya,<br />
gerçek dünyan›n yans›mas›d›r." diyen materyalistler<br />
de, ampirizmi takip etmifllerd i r.<br />
Materyalistler, "her fleyden önce varl›k ile<br />
düflünce aras›nda, madde ile ruh aras›nda<br />
belli bir iliflkinin varoldu¤unu’’ öne sürerler.<br />
Onlara göre; "ilk gerçek, ilk fley maddedir ve<br />
ruh ise ikinci gerçektir, sonradan gelendir,<br />
maddeye ba¤›ml›d›r." ˚o halde, materyalistlere<br />
göre, "dünyay› ve maddeyi yaratan Tanr›, ya<br />
da ruh de¤il, ruhu yaratan dünyad›r, maddedir,<br />
do¤ad›r. Ruhun kendisi, maddenin üstün<br />
bir ürününden baflka bir fley de¤ildir. "<br />
Dolay›s›yla, "düflünme insana nereden gelir?"<br />
diye soruldu¤unda materyalistler: "‹nsan<br />
düflünüyor çünkü onun bir beyni vard›r ve<br />
düflünme beynin ürünüdür" diye cevap verirler.<br />
Onlara göre maddesiz, cisimsiz düflünce<br />
olamaz. (6)<br />
4- ‹ntiza Görüflü<br />
Bu görüfl de, bilincin zihinde do¤ufltan varolmad›¤›<br />
görüflünde ampristlerle birleflmesine<br />
ra¤men, ampirizme de karfl› ç›karak, tüm<br />
bilincin duyular yoluyla do¤mad›¤›n› öne<br />
sürüyor. Kurucusunun Aristotales oldu¤u söylenen<br />
ve genellikle ‹slam filozoflar›n›n da<br />
kabul ettikleri ve gelifltirdikleri bu görüfle göre;<br />
zihnimizdeki kavramlar iki k›s›md›r:<br />
1-Deney ve gözlem, k›sacas› duyular yoluyla<br />
zihinde oluflan ve tasavvur-i evveliye denen<br />
kavramlar. Örne¤in; s›cakl›k, so¤ukluk, insan,<br />
hayvan ve benzeri kavramlar ki; biz, onlar›<br />
duyular›m›zla alg›lad›¤›m›z için biliyoruz<br />
2- Zihnin, duyular arac›l›¤›yla elde etti¤i kavramlara<br />
sahip olduktan sonra, onlar› temel<br />
alarak onlardan türetti¤i (intiza etti¤i), duyular
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />
36<br />
yoluyla alg›lanamayan felsefede kullan›lan<br />
tasavvur-i saneviyye dedikleri kavramlar.<br />
‹slam filozoflar›na göre, ruh mücerret (soyut)<br />
oldu¤undan, (7) onun kendi zat›ndan çeflitli<br />
kavramlar do¤urmas› mümkün de¤ildir.<br />
Çünkü, mücerret olandan çokluk türemez.<br />
‹slam filozoflar›, ruhun mücerret oldu¤unu<br />
belirttikten sonra, neden ve sonuç aras›nda<br />
olan sinhiyet (benzerlik) flart›na dayanarak,<br />
ruhun kendisinden çeflitli kavramlar› türetmeyece¤i<br />
ve buradan da ruhun do¤ufltan herhangi<br />
bir kavrama sahip olmad›¤› sonucuna<br />
var›rlar.<br />
‹slam filozoflar› devamla, kavramlar›n tümünün<br />
duyular yoluyla do¤du¤unu da kabul<br />
etmediklerini kaydederek, insan zihninde<br />
oluflan bütün kavramlar›n sadece duyular<br />
arac›l›¤›yla insan zihninde olufltu¤unu ispatlamak<br />
için ancak afla¤›daki delillerin getirilebilece¤ini,<br />
bu delillerin ise, konuyu ispatlamaya<br />
kafi olmad›¤›n› belirtiyorlar.<br />
‹nsan Zihnindeki Kavramlar›n Sadece<br />
Duyular Arac›l›¤›yla Olufltu¤unun<br />
Delilleri:<br />
a) Zihnimizde insan, a¤aç, gül, tafl ve benzeri<br />
kavramlar gibi, cüz'i fleylere (bireylere) tatbik<br />
edilen bir çok genel (külli) kavramlar<br />
vard›r. Genel kavramlar, zihinde ancak cüz'i<br />
kavram›n oluflumundan sonra meydana gelebilir.<br />
Baflka bir deyimle; genel kavramlar,<br />
ancak onlar›n bireylerinden birkaç›n› hissettikten<br />
sonra oluflabilir. Çünkü genel kavram›,<br />
cüz'üyle (ferdiyle) hiçbir irtibat› ve ba¤lant›s›<br />
olmaks›z›n anlamam›z mümkün olsayd›, genel<br />
kavram›n nispeti, farz etti¤imiz kendi fertleriyle<br />
di¤er nesnelere ayn› ve eflit olmas› gerekirdi.<br />
Zira, bu durumda genel kavram ile cüz'ü<br />
aras›nda hiçbir özel irtibat olmayacakt›r.<br />
Çünkü; genel kavram›n, cüz'üyle hiçbir ilintisi<br />
olmadan zihinde olufltu¤u farz edilmektedir.<br />
Genel kavram ile cüz'ü aras›nda hiçbir irtibat›n<br />
olmamas› halinde ise, art›k onu yaln›z o<br />
fertlere mahsus k›lacak bir neden kalm›yor.<br />
Bu durumda o kavram, ya bütün nesneleri<br />
ihata edip, hepsine tatbik edilir; ya da hiçbir<br />
nesneyi ihata etmeyip, hiçbirine tatbik edilmez<br />
ve kavram olmaktan ç›kar. Halbuki,<br />
genel kavram›n her zaman yaln›zca kendi<br />
b i reylerini kapsad›¤›n› biliyoruz. Örn e ¤ i n ,<br />
insan dendi¤inde yaln›z insan fertleri zihnimize<br />
gelir. Bu, genel kavram ile onun cüz'ü<br />
aras›nda asla de¤iflmeyen bir ba¤lant›n›n<br />
oluflunu gösterir ki; o ba¤lant›, fertlerinin<br />
duyu arac›l›¤›yla alg›lanmas›ndan baflka bir<br />
fley olamaz.<br />
b) E¤er genel bir kavram›n insan zihninde<br />
cüz'ü kavram›n duyular arac›l›¤›yla<br />
oluflmas›ndan daha önce olabilece¤i üzerinde<br />
›srar edenler olursa, onlara flunu sormal›y›z ki;<br />
acaba siz genel bir kavram› zihinde<br />
canland›rd›¤›n›z zaman, onun as›l kayna¤›<br />
olan cüz'i fertlerini göz önünde bulunduruyor<br />
musunuz, yoksa bulundurmuyor musunuz?<br />
E¤er cevaplar› müspet olursa, bizi tasdik<br />
etmifl olurlar. Çünkü o fertleri (cüzleri) göz<br />
önünde bulundurabilmeleri için daha önce<br />
onlar› alg›lamalar› gerekiyor. Ve e¤er, biz asla<br />
genel kavram›n fertlerini mülahaza etmiyoruz<br />
derlerse, o zaman bir kavram de¤il, kendi<br />
bafl›na müstakil olan bir varl›k yaratm›fl olurlar.<br />
Çünkü kavram, varl›¤› zihinde baflka bir<br />
fleye orant›l› olup, bir fleyi gösteren bilince<br />
denir. Halbuki, bu takdirde yaratm›fl olduklar›<br />
o fleyin varl›¤›, baflka fleyle orant›l› olmayan<br />
ve bir fleyi göstermeyen kendi bafl›na eseri<br />
olan müstakil bir varl›k olur.<br />
c) fiimdiye kadar yap›lan deneme ve gözlemler<br />
flunu ispatlam›flt›r ki; duyulardan herhangi<br />
birisine sahip olmayan insanlar; örn e ¤ i n ,<br />
görme veya duyma hissi olmayan insanlar; o<br />
duyular arac›l›¤›yla elde edilen cüz'i alg›lamalardan<br />
aciz kald›klar› gibi, o alg›lara ait olan<br />
hayali kavramlar› da tasavvur etmekten acizdirler.<br />
‹flte büyük filozof Aristo'nun: "Kim bir<br />
duyudan yoksun olursa, ilmi de noksan olur."<br />
sözünün anlam› budur. Yani, kim, herhangi<br />
bir duyu organ›ndan yoksun olursa; o, bu<br />
duyu arac›l›¤›yla yap›lan alg›lamalardan yoksun<br />
oldu¤u gibi, bu duyu arac›l›¤›yla elde edilen<br />
kavramlardan da yoksun kal›r ve onun için<br />
bu kavramlar hakiki anlamda bir anlam ifade<br />
etmez. Örne¤in, anadan do¤ma âmâ olan<br />
insan için, renk kavram› bir anlam ifade<br />
etmez veya anadan do¤ma koku alma duyusundan<br />
mahrum olan insan için, iyi veya kötü<br />
koku bir anlam tafl›maz. O halde insano¤lu,
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />
bütün bu bilgileri, duyular› arac›l›¤›yla elde<br />
etmektedir.<br />
‹slam Filozoflar›n›n Cevab›<br />
‹slam filozoflar›, bu üç delilin de iddia edilen<br />
insan zihninde oluflan bütün kavramlar›n duyular<br />
arac›l›¤›yla olufltu¤u görüflünü ispat edemeyece¤ini<br />
ifade ediyorlar. Zira iddia edilen,<br />
insan zihninde oluflan bütün kavramlar›n his<br />
ve duyu arac›l›¤›yla olufltu¤udur. Getirilen bu<br />
üç delil de, ancak do¤aya ait olan<br />
kavramlar›n, duyulardan baflka bir yolla<br />
meydana gelmedi¤ini ispatla-<br />
maktad›r, insan zihninde oluflan<br />
her kavram›n da böyle<br />
oldu¤unu de¤il. Çünkü<br />
yukar›da geçen her üç delilde<br />
de incelenilen kavram, do¤aya<br />
ait olan kavramd›r.<br />
Meselâ, birinci delilde fert ile<br />
genel kavram aras›ndaki irtibata<br />
dayan›larak, genel kavram›n<br />
ancak ferdin alg›lanmas›ndan<br />
sonra do¤abilece¤i, baflka bir<br />
tabirle genel kavram›n, duyularla<br />
yap›lan bire y i n<br />
alg›lamas›ndan sonra do¤du¤u<br />
sonucuna var›lm›flt›r. Ta b i i d i r<br />
ki, duyu ile alg›lamak ancak<br />
do¤aya ait fleylerde söz konusu<br />
olabilir.<br />
‹kinci delilde ise, genel kavram<br />
tasavvur edilirken ona ait<br />
fertlerin mülahaza edilip edilmedi¤i<br />
sorulmufl, mülahaza<br />
edildi¤i takdirde, o kavram›n<br />
f e rdin duyularla<br />
alg›lanmas›ndan sonra zihinde<br />
olufltu¤u sonucuna var›lm›fl ve<br />
fertlerin mülahaza edilmedi¤i takdirde ise,<br />
onun art›k bir kavram de¤il, müstakil bir varl›k<br />
oldu¤u sonucuna var›lm›flt›. Bunun da ancak<br />
do¤ada mümkün olabilece¤ini söylemeye<br />
gerek yoktur.<br />
Üçüncü delilin do¤aya ait oldu¤u ise daha<br />
aç›kt›r. Çünkü, onda söz konusu olan duyular<br />
ve bunun do¤urdu¤u kavramlard›r. Zira duyular›n,<br />
ancak do¤adan zihinde kavram<br />
oluflturabilecekleri tart›flma götürmeyen kesin<br />
Örne¤in; en<br />
küçü¤ünden en<br />
büyü¤üne,<br />
en cahilinden en<br />
bilgilisine kadar tüm<br />
insanlar›n sahip<br />
olduklar›, onlar›<br />
araflt›rmaya<br />
yönelten ve bugünkü<br />
uygarl›¤a<br />
ulaflmalar›n›<br />
sa¤layan nedensellik<br />
kavram›, bu tür<br />
kavramlardan<br />
biridir<br />
37<br />
bir konudur. Demek ki, bu deliller ile ancak<br />
mahsus (hissedilen) fleylere ait kavramlar›n,<br />
baflka bir tabirle, do¤aya iliflkin kavramlar›n<br />
duyular yoluyla olufltu¤u ispatlanabilir. Ama<br />
mutlak kavramlar›n da ayn› zorunlulu¤u<br />
tafl›d›¤›, bu delillerden ç›kar›lamaz. Daha<br />
do¤rusu, yukar›daki delilerle, ancak do¤aya<br />
ait olan kavramlar›n duyular yoluyla<br />
do¤mas›n›n zorunlu oldu¤unu ispatlayabiliriz.<br />
Ama do¤aya ait olmayan bir kavram›n da<br />
ayn› zorunlulu¤u paylaflt›¤›n› söyleyemeyiz.<br />
Ayr›ca, ‹slam filozoflar›, bu<br />
görüfllerine delil olarak, duyular<br />
arac›l›¤›yla alg›lanamayan kavramlardan<br />
örnekler de zikred<br />
i y o r l a r. Örne¤in; en<br />
küçü¤ünden en büyü¤üne, en<br />
cahilinden en bilgilisine kadar<br />
tüm insanlar›n sahip olduklar›,<br />
onlar› araflt›rmaya yönelten ve<br />
bugünkü uygarl›¤a ulaflmalar›n›<br />
sa¤layan nedensellik kavram›,<br />
bu tür kavramlardan biridir.<br />
Biz, baz› olgu ve olaylar› bir<br />
baflka olgu ve olaylar için<br />
neden, onlar› da bunlard a n<br />
meydana gelen birer sonuç ve<br />
müsebbep olarak kabul ediyoruz.<br />
‹flte, zihnimizde olan<br />
nedensellik diye anlatmaya<br />
çal›flt›¤›m›z bu kavram›n zihnimize<br />
nereden girdi¤i, nas›l<br />
do¤du¤u, felsefede uzun<br />
tart›flmalara yol açm›fl ve ayr›<br />
ayr› görüfller ortaya at›lm›flt›r.<br />
Hatta baz›lar›, onu kendi felsefi<br />
görüflüne göre aç›klamaktan<br />
aciz kal›nca, böyle bir kanunun<br />
varl›¤›n› kökten reddederek, hiçbir fleyin, hiçbir<br />
fleye neden olmad›¤›n› iddia etmifltir.<br />
Ampirizm'in kurucusu John Lock'a göre,<br />
baz› fleylerde devaml› olarak ayn› de¤ifliklerin<br />
tekerrür etti¤ini, baz›lar›n›n da devaml› olarak<br />
o de¤iflikleri do¤urduklar›n› görüyoruz. Buna<br />
g ö re, bu de¤iflikli¤e u¤rayana müsebbep<br />
(sonuç), onlar› do¤urana da illet (neden) ismini<br />
veriyoruz.<br />
Yaratmak, do¤urmak, yapmak ve de¤ifltir-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim 38<br />
mek kavramlar› da ayn› yoldan do¤mufltur.<br />
Böylece Lock, nedensellik kanununu evrensel<br />
(objektif) kabul ediyor ve onun duyular<br />
arac›l›¤›yla zihnimizde do¤du¤unu ileri sürüyor.<br />
Materyalist felsefe de, Lock'un izini takip<br />
ederek diyor ki: "Bize göre, neden ve sonuç<br />
kanunu (nedensellik kanunu) hakiki bir ilkedir.<br />
Çünkü, gözlem ve deneyler onun<br />
do¤rulu¤unu ispatl›yor. Fakat ampristler, bu<br />
kanunu do¤ru anlam›yorlar. ‹ki olay aras›nda<br />
olan neden ve sonuç iliflkisini tan›m›yorlar.<br />
Onlar diyorlar ki; biz yaln›z bir<br />
olay›n di¤er bir olaydan sonra<br />
meydana geldi¤ini biliyoruz. Bir<br />
defa da meydana gelmeyebilir.<br />
Atefl binlerce defa eli yakabilir,<br />
ama bir defa da önce elin yanmas›,<br />
daha sonra ateflin meydana<br />
gelmesi mümkündür, onlara<br />
cevab›m›z, tarihin bütün<br />
dönemlerinde bu kanunun<br />
amelen do¤ru olufludur. Tarihte<br />
onlar›n hayalini destekleyen<br />
hiçbir istisna görülmemifltir.<br />
Öyleyse bu kanun do¤rudur."<br />
Materyalist felsefe flöyle der:<br />
"Materyalizm nedensel iliflkileri<br />
bilinçten ba¤›ms›z ve bilincin<br />
d›fl›nda, objeler aras›nda mevcut<br />
iliflkiler olarak ele al›r ve<br />
nedenselli¤in objektif ve evrensel<br />
oldu¤u görüflünü sürd ürür."(8)<br />
Ünlü ‹ngiliz filozofu Hume'ye<br />
göre ise, "düflünceler ve gerçek<br />
duygular birbirlerini<br />
ça¤r›flt›r›rlar. Olay ve varl›klar›n<br />
temel ve tümel ilkesi say›lan<br />
"neden" ve "töz" düflünceleri, bu ça¤r›fl›m›n<br />
ürünüdür. Çünkü, bilincimiz ald›¤› ifllemleri<br />
saklamakla kalmaz, onlar› adeta kaydeder ve<br />
geriye verir, nitekim d›fl alemde de böyle bir<br />
çekim vard›r; fakat d›fl alemdeki nesneleri<br />
b i r l e fl t i ren ba¤› bilemiyorsak, düflüncemizi<br />
birlefltiren ba¤› da bilemeyiz. Yani, ça¤r›fl›m<br />
ba¤›n› da bilemeyiz.<br />
Hume, burada acizli¤inin fark›nda olmas›na<br />
ra¤men, bunu gidermeye de çal›flmaz. Buna<br />
Materyalist felsefe<br />
de, Lock'un izini<br />
takip ederek diyor<br />
ki: "Bize göre,<br />
neden ve sonuç<br />
kanunu<br />
(nedensellik kanunu)<br />
hakiki bir ilkedir.<br />
Çünkü, gözlem ve<br />
deneyler onun<br />
do¤rulu¤unu<br />
ispatl›yor. Fakat<br />
ampristler, bu<br />
kanunu do¤ru<br />
anlam›yorlar.<br />
göre, peflpefle gelen iki olgudan ikincisi hiçbir<br />
zaman birincisinin ürünü de¤ildir. Ak›l,<br />
nedensellik ba¤›n› tasdik edebilir mi? Hay›r.<br />
Çünkü ak›l, kendisinden d›flar›ya ç›kamad›¤›<br />
gibi, özdefl olan bir önermenin de üstüne<br />
ç›kamaz. Deney bak›m›ndan ak›l, sadece<br />
falan olgunun falan olgunun yan›nda<br />
oldu¤unu ö¤retir. Fakat bu, bizim falan olgunun<br />
bir di¤erinin ürünü oldu¤unu ve daima<br />
onun sonuncu olaca¤›n› düflünmemizi gerektirmez.<br />
Biz bir olay›n di¤er bir olay› takip<br />
etti¤ini görmeye al›flm›fl›z, bun-<br />
lardan ikincisini daima birinciye<br />
ba¤l› oldu¤unu hayal ederiz.<br />
Duyular, bize, iki olgu<br />
aras›nda daima bir<br />
zamandafll›¤›n (simuptan) ile,<br />
bir ardalanman›n (succession),<br />
bir kavuflumun (conjoction)<br />
varl›¤›n› ilham eder. Bu ise,<br />
zorunlu olarak bir ba¤lant›n›n<br />
(connection) varl›¤›na delalet<br />
etmez; buna karfl›, kendimizi<br />
de, organlar› ruhun iradesine<br />
itaat ettirme kuvvetine sahip<br />
oldu¤umuzdan inanmaya mecbur<br />
eder, diye itiraz olunabilir.<br />
Fakat ruhun beden üzerinde<br />
yapt›¤› etkinin arac›l›¤›n› bilmedi¤imiz<br />
için, ruhun gerçek bir<br />
kuvvet oldu¤u sonucuna<br />
ulaflamay›z. Konuyu deneye<br />
yükleyecek olursak, flundan<br />
baflka bir fleyi bilemeyiz: Ayn›<br />
olaylar s›k s›k birlikte olabilirler<br />
ve ardarda gelebilirler. Zorunlu<br />
bir ba¤lant›n›n, gücün, kuvvetin,<br />
nihayet bir nedenin varoluflunu<br />
kabul etmek, yanl›fl düflünmek olur.<br />
Bu, fazla bir tahmin türünden bir ba¤lant›,<br />
düflünsel al›flkanl›¤›n ürünüdür. Hiçbir fley<br />
"apriori" olarak bir neden düflüncesini ispat<br />
etmez; "aposteriori" olarak da neden<br />
düflüncesi bir al›flkanl›ktan baflka bir fley<br />
de¤ildir."<br />
fiunu belirtelim ki; Hume, nedensellik kanunu<br />
inkar etmekle haddini aflmam›flt›r. Çünkü<br />
bir kanunu inkar veya kabul etmekle, o kanu-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />
nu tasavvur etmek ve onun kavram›na sahip<br />
olmak baflka baflka fleylerdir. Biri, hüküm<br />
tafl›yan tasdikle ilgilidir; di¤eri ise, yal›n kavram<br />
olan tasavvur ile ilgilidir. Buradaki sorun,<br />
onun benimsenme veya benimsenmemesinde<br />
de¤il, o kavram›n kendisindedir; o kavram›n<br />
nereden ve nas›l do¤du¤undad›r. Onu inkar<br />
da etsek, tasdik de, biz o kavrama sahibiz ve<br />
onu tasavvur etmekteyiz. Hiç zihnimizde<br />
olmayan bir kavram› inkar edebilir miyiz?<br />
Hume de inkar ederken, nedensellik kelimesinin<br />
karfl›lad›¤› kavramdan<br />
baflka bir fleyi inkar<br />
etmemifltir.(9)<br />
Ak›lc› filozoflar ise bu kav-<br />
ram›n zihinde do¤ufltan (apriori)<br />
oldu¤u görüflündeler.<br />
‹slam filozoflar›na gelince;<br />
o n l a r, nedensellik kanununu<br />
objeler aras›nda gerçekten var<br />
olan bir ba¤lant› görmekle birlikte,<br />
bu kavram›n do¤uflu konusunda<br />
amprist ve ak›lc›lar›n<br />
her ikisini de reddederek, onun<br />
ne do¤ufltan oldu¤unu, ne de<br />
duyular yoluyla do¤du¤unu<br />
ortaya koyuyorlar. Onlara<br />
g ö re; nedensellik kavram›,<br />
insan zihninde, zihnin di¤er<br />
kavramlar üzerinde yapt›¤›,<br />
yukar›da iflaret etti¤imiz intiza<br />
ifllemiyle do¤mufltur. Onlar diyorlar<br />
ki; biz, duyular arac›l›¤›yla<br />
iki olgu veya olay›n ancak ayn›<br />
zamanda veya ardarda meydana<br />
geldi¤ini alg›layabiliriz.<br />
Ama birinin di¤erine etki<br />
etti¤ini k›sacas› nedensellik<br />
kanunu diye aç›klad›¤›m›z aradaki sebep ve<br />
sonuç iliflkisini alg›layamay›z.<br />
Onlardan birisi olan ünlü hekim ve filozof<br />
‹bn-i Sina, "fiifa" adl› eserinin ilahiyat bölümünde,<br />
metafizik felsefenin konusunun ne<br />
olabilece¤ini, onun mutlak neden olup olmayaca¤›n›<br />
incelerken, flunlar› yaz›yor: "Her ilim<br />
ve fennin konusunun var oldu¤u kesin<br />
olmal›d›r. E¤er biz, felsefenin konusu olarak<br />
mutlak nedeni seçmek istersek, onun varol-<br />
"Her ilim ve fennin<br />
konusunun var<br />
oldu¤u kesin<br />
olmal›d›r. E¤er biz,<br />
felsefenin konusu<br />
olarak mutlak<br />
nedeni seçmek<br />
istersek, onun<br />
varoldu¤unu farz<br />
edip, kesin<br />
kabullenmemiz<br />
gerekir.<br />
39<br />
du¤unu farz edip, kesin kabullenmemiz gerekir.<br />
Bu farz ve teslim, bizde ancak hiçbir<br />
olay›n nedensiz varolamayaca¤›n› kabul<br />
etti¤imiz zaman olabilir. Halbuki, bu meselenin<br />
kendisi felsefede halledilmesi gereken<br />
konulardan biridir. E¤er baz›lar› nedensellik<br />
iliflkisinin duyular yoluyla anlafl›labilece¤ini<br />
düflünüyorlarsa, bu bir yan›lmad›r. Çünkü<br />
duyular, iki olgunun ayn› zamanda ve ardarda<br />
oluflundan baflka bir fleyi anlatm›yor."<br />
Sonuç:<br />
Nedensellik kavram› duyularla<br />
elde edilemez. Çünkü duyular<br />
nedensellik diye bir fleyi<br />
a l g › l a m › y o r. O halde insan<br />
zihni, bu kavrama baflka bir<br />
yöntemle varm›flt›r. ‹flte ‹slam<br />
filozoflar› bu yöntemin, zihnin<br />
kavramlar üzerinde yapt›¤› intiza<br />
ifllemi oldu¤unu belirtmifllerdir.<br />
Zorunluluk, imkan, yokluk,<br />
imtina ve benzeri bir çok kavram<br />
da ayn› özelli¤i tafl›maktad›r.<br />
Bu kavramlar› da duyular<br />
yoluyla alg›lamam›fl›z. Çünkü<br />
bu tür kavramlar, hem d›fl<br />
alemdeki nesnelere, hem de<br />
zihindeki düflüncelere tatbik<br />
edilmekle birlikte, ne objektif<br />
varl›klara ait kavramlar gibi,<br />
objektif varl›¤a iflaret eden kavr<br />
a m l a rd a n d › r, ne de sûrî<br />
mant›kta kullan›lan cins, fas›l<br />
ve tür (nev) kavramlar› gibi,<br />
sübjektif varl›klara iflaret eden<br />
kavramlardand›r.<br />
Bunu biraz daha açal›m:<br />
Zihnimizdeki kavramlar›n<br />
büyük bölümü objektif varl›klara iflaret eden<br />
k a v r a m l a rd › r. Bu tür kavramlar›n karfl›l›¤›<br />
objektif alemde bulunmaktad›r. Zihin bu kavramlar›,<br />
onlar›n objektif alemdeki karfl›l›¤›n›<br />
duyu yoluyla alg›layarak kazanmaktad›r.<br />
Meselâ; insan, tafl, a¤aç ve benzeri kavramlar<br />
bu kabil kavramlard a n d › r. Bu kavramlar<br />
objeyi, d›fl alemi bize gösterir. Bir k›s›m kavramlar<br />
da vard›r ki, onlar›n karfl›l›¤› sadece<br />
zihindedir. Bu kavramlar d›fl alemi göstermez-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Din ve Bilim<br />
40<br />
ler. Meselâ, Aristo'nun sûrî mant›¤›nda kullan›lan,<br />
cins, fas›l, tür, cüz'iyyet, külliyet kavramlar›,<br />
bu kavramlar›n karfl›l›¤› sadece zihindedir.<br />
Yani, zihnimizdeki kavramlar›n baz›s›na<br />
bu mant›¤a göre, cins, baz›s›na fas›l, baz›s›na,<br />
tür, baz›s›na cüz'i ve baz›s›na da külli kavramlar<br />
denir. Demek ki; hem bu kavramlar›n kendileri,<br />
hem de gösterdikleri fleyler sadece<br />
z i h i n d e d i r. Dolay›s›yla, mant›ksal anlamda<br />
objektif varl›klar›n hiç birine ne cins, ne fas›l,<br />
ne tür, ne cüz'i ne de külli denilmektedir. Bir<br />
k›s›m kavramlar da vard›r ki; bu kavramlar,<br />
tatbik aç›s›ndan yukar›da iflaret etti¤imiz her<br />
iki k›s›m kavramlardan da daha genifl olmakla<br />
birlikte, bunlar›n karfl›l›¤›na ne zihinde, ne de<br />
objektif alemde rastlamak mümkündür. Yani<br />
bu kavramlar, hem d›fl alemde, hem de zihinde<br />
tatbik edilmekle birlikte, karfl›l›klar›n› ayr›<br />
olarak gösteremeyiz. Felsefede kullan›lan,<br />
nedensellik, ma'lüllük, zorunluluk, mümkünlük<br />
ve muhallik gibi kavramlar, iflte bu tür kavramlardand›r.<br />
Biz onlar› hem objektif alemde<br />
kullan›yor ve meselâ, "falan fleyin varl›¤›<br />
zorunludur, falan›nki de mümkündür, falan da<br />
muhaldir ve falan fley neden, falan fley de ma'lüldür<br />
deriz; hem de zihinde kullan›yor ve<br />
meselâ, falan kavram neden, falan kavram da<br />
ma'lüldür, falan kavram, falan kavrama nispet<br />
aralar›nda zorunluluk ba¤› vard›r, falan kavrama<br />
nispet ise aralar›nda imkan ba¤› vard›r."<br />
deriz. Ama bu kavramlar›n ifade etti¤i<br />
anlam›n karfl›l›¤›n› ayr› olarak ne zihinde ne<br />
de objektif alemde gösterebiliriz. K›sacas›, felsefede<br />
tasavvur-i saneviyye olarak<br />
adland›r›lan bütün kavramlar ayn› hükmü<br />
tafl›maktad›r.<br />
‹flte bu tür kavramlar›n zihinde nas›l olufltu¤u<br />
bahis konusudur. Bu tür kavramlar›n, duyular<br />
arac›l›¤›yla zihinde olufltu¤unu söyleyemeyiz.<br />
Çünkü; duyular bu kavramlar›n karfl›l›¤›n›<br />
alg›layam›yor ki, onlar›n duyular arac›l›¤›yla<br />
olufltu¤u iddia edilebilsin. Asl›nda onlar›n<br />
karfl›l›¤› objektif alemde ayr› olarak mevcut<br />
de¤il ki, duyular onlar› alg›layabilsin. Duyular,<br />
ancak ayr› olarak objektif varl›¤a sahip olan<br />
fleyleri alg›layabilir. Bu kavramlar›n do¤ufltan<br />
da var oldu¤unu iddia edemeyiz. Çünkü, hepimiz<br />
kendi vicdan›m›za müracaat etti¤imizde<br />
onlar›n do¤ufltan zihnimizde olmad›¤›n› ve<br />
uzun bir müddetten sonra bu tür kavramlara<br />
sahip oldu¤umuzu bilmekteyiz.<br />
Buna göre, her ne kadar ak›lc›lar›n iddia ettikleri,<br />
bir k›s›m kavramlar›n insan zihninde<br />
do¤ufltan oldu¤u görüflleri do¤ru de¤ilse de,<br />
ampristlerin iddia ettikleri, insan›n bilgi edinme<br />
yolunun yaln›zca duyularla alg›lamak<br />
oldu¤u görüflü de do¤ru de¤ildir. Zira, insan<br />
zihninde hiçbir ferdinin his yoluyla alg›lanma<br />
olana¤› olmayan kavramlar da bulunmaktad›r.<br />
Bu tür kavramlar zihinde do¤ufltan da<br />
olmad›¤›na göre, zihin onlar› intiza yöntemiyle<br />
elde etti¤i sonucu ortaya ç›kar. Tanr› kavram›<br />
da bu tür kavramlardand›r. O halde,<br />
deneycilerin beflerin tek bilgi edinme yolu<br />
duyu yoluyla alg›lamakt›r, dolay›s›yla duyu<br />
yoluyla alg›lanamayan bir kavram üzerinde<br />
araflt›rma yapmak abesle ifltigal olur, fleklindeki<br />
itirazlar› yersiz ve dayanaks›z bir itirazd›r.<br />
L‹TARATÜR<br />
(1)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />
c. 1. s. 49-54. bkz.<br />
(2)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />
c. 1. s. 184-185. bkz.<br />
(3)- Felsefe Tarihi s. 273, 403<br />
(4)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />
c. 1. s. 117.<br />
(5)- Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzefl-i felsefe,<br />
c. 1. s. 112-113. bkz.<br />
(6)- ‹nsan ve Davran›fl› (Psikolojinin Temel<br />
Kavramlar›) s.258<br />
(7)- Nefsin soyutlu¤u felsefe kitaplar›nda ‹slam filozoflar›nca<br />
ele al›nm›fl ve kesin delillerle<br />
ispatlanm›flt›r(‹bni sina onlardan sadece bir tanesidir).<br />
Burada, sözün uzamamas› için onlar› nakletme gere¤i<br />
hissetmedim. ‹steyenler yerinde görebilirler.<br />
(8)-‹mam Humeyni Araflt›rma Enstitüsi felsefe ders<br />
notlar› (Ders konusu ‹slam Felsefesinin kazan›mlar›)<br />
ders y›l› 2003.<br />
(9)-Naklen Filozoflar Ansiklopedisi c. 2 s. 472, 473
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
AVRUPA’DAK‹<br />
GENÇLER‹M‹Z VE<br />
KUfiAK ÇATIfiMASI<br />
(Sosyo-psikolojik bir analiz)<br />
‹brahim Çakar<br />
Girifl<br />
41<br />
“Annem babam beni anlam›yor’’, ‘’onlarla<br />
geçinemiyorum”, ‘’anne, baba, o senin<br />
zaman›ndayd›”... Ayn› mekan› paylaflan iki<br />
farkl› kuflak aras›nda “anlafl›lamama” sorunu<br />
bu cümlelerde somutlafl›r. Büyüklerden birinin<br />
sarfetti¤i, “Benim yafl›ma gelince anlars›n.”<br />
Cümlesiyle, tart›flma bir sonraki krize kadar<br />
devam eder. Peki, gerçekten gençler onlar›n<br />
yafl›na gelince bir fleyleri anlarlar m›?<br />
Yaflan›lan “anlafl›lamama” sorunu, yafllan›nca<br />
geçen bir fley midir? Büyüdüklerinde, nüfus<br />
ka¤›tlar› eskidi¤inde “ebeveynleri” gibi mi<br />
olurlar? “Kuflak çat›flmas›” ad›n› verdi¤imiz bu<br />
olguyu, gençlerin ileride ebeveynlerine benzemeleriyle<br />
düzelecek bir anomali olarak görmenin<br />
yanl›fl oldu¤u aflikar. Gençler, anne<br />
babalar›ndan farkl› insanlar. Farkl› insanlar›n,<br />
ayn› olgulara farkl› bak›fl aç›lar› tafl›malar› da<br />
flafl›rt›c› de¤il. Dolay›s›yla, bugünün gençleri<br />
yar›n›n ebeveynleri olduklar›nda da anne<br />
babalar›ndan farkl› insanlar haline geliyorlar.<br />
Kuflak kavram›, 20-30 y›ll›k yafl fark› olan<br />
bireylerin oluflturdu¤u gruplar için kullan›l›r.<br />
Kuflak çat›flmas›, iki kufla¤›n sa¤l›kl› iliflkiler<br />
içinde olmamas›, aralar›nda anlaflmazl›k<br />
bulundu¤u anlam›na gelir. Ailede yetiflkin<br />
kuflak anne-baba, genç kuflak çocuklard›r.<br />
Kuflak çat›flmas›n›n bireysel nedenleri, gencin<br />
kimli¤ini kazanma ve kan›tlama süreci ile
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas› 42<br />
ilgilidir. Sosyo-kültürel nedenler ise; teknolojik<br />
de¤iflmeler, bilgi patlamas›, e¤itim alan›ndaki<br />
geliflmeler, savafllar, devrimlerdir. Toplumsal<br />
de¤erlerin de¤iflmesi, gençlerde deneyim<br />
eksikli¤i, yetiflkinlerde çekicilik ve enerji eksikli¤inden<br />
kaynaklanmaktad›r.<br />
Kuflak çat›flmas›, günümüz anlay›fl› çerçevesinde<br />
en fazla karfl›laflt›¤›m›z problemlerin<br />
bafl›nda gelmektedir. Kuflak çat›flmas›, özellikle<br />
günümüzde yayg›n olarak görülen sosyolojik<br />
bir olgudur.<br />
Günümüz anlay›fl›na göre<br />
kuflak çat›flmas›, yafl gruplar› ve<br />
toplum aras›ndaki zay›f bütünleflme<br />
sonucudur. Burada gencin<br />
toplumla bütünleflip bütünleflmemesi<br />
söz konusudur.<br />
Toplumumuzdaki süre k l i<br />
de¤iflmelerin aile ortam›na<br />
yans›mas› sonucu, eski geleneksel<br />
anne-baba ve genç<br />
iliflkisinde davran›fl kal›plar›<br />
de¤iflmekte, yeni iliflkiler ortaya<br />
ç›kmakta ve bu yeni iliflkiler<br />
çerçevesinde gençler ile<br />
y e t i fl k i n l e r, çeflitli<br />
anlaflmazl›klara düflmektedir.<br />
Kuflaklar aras› görüfl<br />
ayr›l›klar›n› flöyle s›ralayabiliriz.<br />
a) K›l›k k›yafet,<br />
b) Arkadafl seçimi,<br />
c) Para harcama,<br />
d) E¤lence tarz›,<br />
e) Dini konular ve geleneklere ba¤l›l›k,<br />
f) Meslek ve okul tercihi,<br />
g) Siyasi konular.<br />
Yukar›da belirtildi¤i gibi, görüfl ayr›l›klar›<br />
görülmektedir. Sayd›¤›m›z bafll›klarla ilgili problemler,<br />
Avrupa’da yaflayan müslüman ailelerde,<br />
çok bariz olmasa da, s›kça rastlanmaktad›r.<br />
Kuflaklar›n birbirine karfl›tl›¤› her ça¤da<br />
Günümüz<br />
anlay›fl›na göre<br />
kuflak çat›flmas›,<br />
yafl gruplar› ve<br />
toplum aras›ndaki<br />
zay›f bütünleflme<br />
sonucudur.<br />
Burada gencin<br />
toplumla<br />
bütünleflip bütünleflmemesi<br />
söz konusudur.<br />
varolan bir olgu olmufltur. Ama günümüz<br />
modern insan› ile geleneksel yaflayan insan›<br />
art›k örtüflememekte, bu da bizim için en<br />
de¤erli bir sosyal yap› olan aile kurumunun<br />
bile da¤›lmas›na ve anne-baba, çocuk<br />
çat›flmas›na sebep olmaktad›r.<br />
Özellikle kuflaklar aras› çat›flma, gençlerin<br />
ergenlik, yani fizyolojik ve psikolojik olarak<br />
en h›zl› dönemlerine denk geldi¤i için, genç<br />
kendisince do¤ru olan her fleyi yapma<br />
iste¤inde bulunur. Ama aile, bunlar›n yanl›fl<br />
oldu¤unu bildi¤i için, karfl›<br />
ç›kar ve engellemeye çal›fl›r.<br />
Belki de, Bat› Av r u p a ’ d a<br />
yaflayan müslümanlar›n en<br />
p roblemli nesli, flimdiki ve<br />
yetiflmekte olan gençliktir.<br />
Bilinen ‹slami aile ortam›nda<br />
dünyaya gözlerini açan, bir<br />
taraftan emekleyerek yürümeyi<br />
ö¤renirken, di¤er taraftan<br />
yaflad›klar› yerli toplumun<br />
içine kar›flmay› ilk ad›m›n›<br />
çocuk yuvas›na (Kindergarten)<br />
atarak bafllar. Burada büyüyen<br />
çocuk, ilk defa içinde bulundu¤u<br />
ortam›n fark›na çocuk<br />
yuvas›nda var›r. Evdeki lisanla<br />
oradaki lisan›n, e¤itim sisteminin,<br />
farkl› de¤erlerin ve hatta<br />
yemeklerin bile farkl›l›¤›n› ilk<br />
defa orada farkeder. Onun<br />
için, bu yeni duruma zamanla<br />
al›fl›r veya al›flt›r›l›r. Ayn› zamanda,<br />
ilkö¤renime önhaz›rl›k vazifesini de<br />
gören “Kindergarten”den sonra ilkokul döneminin<br />
bafllamas›yla, müslüman çocu¤u bundan<br />
sonra mevcut ortam›n yabanc›s› de¤ildir.<br />
Ne kadar verilebildiysek o kadar kendi dini<br />
ve kültürel de¤erlerimizle donat›lan çocuk,<br />
geri kalan de¤erler bofllu¤unu okul-çevre ve<br />
medya kanal›yla doldurur. Zamanla dolduruldu¤unu<br />
zannetti¤imiz bu sahada, tehlikeli bir<br />
bofllu¤un halâ mevcut oldu¤unu biz<br />
çocu¤umuzdaki davran›fl ve olaylar› yorumlama<br />
biçimindeki farkl›l›¤› görme¤e bafllay›nca
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
ve çocuk da belli bir yafla erifltikten sonra farkederiz.<br />
Çocuk, de¤iflik geleneklerin ve dinî<br />
inanc›n hakim oldu¤u iki de¤iflik ortamda<br />
yetiflmenin zorlu¤unu yaflar. Bu dönem,<br />
çocu¤un hem ailesinin mensup oldu¤u az›nl›k<br />
toplum taraf›ndan, hem de beraber yaflad›¤›<br />
ço¤unluk toplum taraf›ndan kabul görm e<br />
veya görmeme dönemidir. fiahit oldu¤umuz<br />
olaylara ve yaflad›¤›m›z tecrübelere dayanarak<br />
söylemek gerekirse; meselâ, Almanya’da<br />
yetiflen Türkiyeli bir genç, ailesi taraf›ndan<br />
flartl› kabul görürken, yerli<br />
Alman toplumu taraf›ndan ise,<br />
“yabanc›” olarak kabul görüyor<br />
ve bu durum ona hissettiriliyor.<br />
Bu da, gencin “raydan<br />
ç›kmas›” için yeterli sebeptir<br />
zaten.<br />
Bu anlamda, yönünü ve<br />
yörüngesini kaybeden gençlerimizin<br />
say›s›, maalesef, çok mu<br />
çoktur!...<br />
‹statistikî verileri bir kenara<br />
b›rakarak, birkaç cümlelik<br />
de¤erlendirme yapmak gerekirse;<br />
binlerce müslüman gencinin<br />
gelece¤i hapishanelerd e<br />
karar›rken, geçerli meslek sahibi<br />
olamayanlar›n ve yüksek<br />
ö¤renim yapamayanlar›n say›s›<br />
hayli yüksek. Bir de buna kültürel-manevi<br />
de¤erleri kapsayan<br />
“ k ü l t ü rel kimlik”le ba¤lant›l›<br />
meseleleri ilave ederseniz, ciddi<br />
boyutlara varan problemli bir<br />
nesille karfl› karfl›ya<br />
oldu¤umuzu (Bat› Avrupa’da yaflayan müslümanlar<br />
olarak) görürsünüz.<br />
Bir insan›n ya da bir toplulu¤un, kendisine<br />
yabanc› bir kültür ve de¤erler ortam›nda<br />
yaflamaya “ mecbur” olmas›, kültür flokunu<br />
do¤urur.<br />
Kiflinin kendi iradesi ve tercihi d›fl›nda<br />
yabanc› kültür atmosferinde kalmas›, floka<br />
zemin haz›rlar.<br />
binlerce<br />
müslüman gencinin<br />
gelece¤i<br />
hapishanelerde<br />
karar›rken,<br />
geçerli meslek<br />
sahibi<br />
olamayanlar›n<br />
ve yüksek ö¤renim<br />
yapamayanlar›n<br />
say›s› hayli<br />
yüksek.<br />
43<br />
Bat› Avrupa‘da yaflayan müslüman gençler,<br />
iki ayr› ve z›t e¤itim sistemi nedeniyle, tam bir<br />
kimlik- kiflilik gelifltirememifllerdir. Okulda, bir<br />
tarafta bat›y› göklere ç›karan bir anlay›fl, ailede<br />
ise, bat›y› düflman belleyen ve tamamen z›t<br />
bir anlay›fl hakimdir.<br />
Dolay›s›yla, müslüman bir genç tam bir kimlik<br />
oluflturamad›¤› için güçlü ve etkili kültürlerin<br />
çekim alan›na gire b i l i r.<br />
Asimilasyona u¤rama ihtimali<br />
yüksektir.<br />
Kuflak çat›flmas›n›n<br />
nedenleri<br />
1. Sosyo-kültürel<br />
nedenler<br />
20. Yüzy›l ve özellikle de<br />
ikinci yar›s›n›n en tipik özelli¤i,<br />
toplumlar›n h›zla de¤iflmesidir.<br />
Toplumda de¤iflmeyi<br />
h›zland›ran en belirgin faktörler<br />
ya da “patlamalar” dört<br />
temel nokta içinde; “bilgi patlamas›”,<br />
“teknolojik patlamas›”,<br />
ekonomik patlama” ve<br />
“iletiflim patlamas›” olarak<br />
nitelendirilebilir.<br />
a. Bilgi patlamas›<br />
Bilgi patlamas›, de¤iflmenin<br />
nedeni olarak çok büyük önem<br />
tafl›r. Guttenberg’ in bas›mevinde<br />
ilk bask›s›n› yapt›¤› günden<br />
bu yana, bilgi birikimi, ça¤›m›zda büyük boyutlara<br />
ulaflm›flt›r. 15. yüzy›lda Avrupa’da y›lda<br />
1000 kitap yay›nlan›rken, bilimin geliflmesini<br />
inceleyen kaynaklarda, bu say›n›n 1950’ de<br />
120 bine ve 1960’da günde 1000 kitap ve<br />
7000 makale 2000’ de ise art›k günde 1<br />
milyondan fazla dergi bas›lm›flt›r. Bilgi birikiminin<br />
bu boyutlara ulaflmas› teknolojik<br />
geliflmeleri h›zland›rm›flt›r.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
44<br />
b.Teknolojik patlama<br />
Teknoloji, yarat›c› ve yenilikçi yaklafl›mlar›n<br />
daha bilinçli bir biçimde toplumda<br />
yayg›nlaflmas› ile h›zlanm›flt›r. Bir yarat›c›<br />
düflünce uygulan›p, yenilik topluma yay›l›nca,<br />
bu yarat›lan teknoloji yeni yarat›c› düflünceler<br />
için kaynak olmakla, bir döngü oluflturup,<br />
kesintisiz ço¤alarak sürüp gitmektedir.<br />
c.‹letiflim patlamas›<br />
Yak›ndan gözledi¤imiz bir olayd›r. Günlük<br />
yaflant›n›n bir parças› haline gelen televizyon,<br />
telsiz telefonlar, bilgisayar sistemleri, internet,<br />
yaz›l› bas›n, turizm, kifliler, ülkeler ve k›talar<br />
aras› iletiflimi ak›l almaz bir ölçüde<br />
h›zland›rm›flt›r.<br />
d.Ekonomik patlama<br />
Ekonomik patlama, bu de¤iflmeleri izleyen<br />
bir süreç gibi düflünülebilir. Dev gibi çokuluslu<br />
flirketler ve piyasa ekonomisinin getird i ¤ i<br />
yar›flma ortam›nda üretim biçimleri<br />
de¤iflmekte, üretim artmakta ve pazarlama<br />
olanaklar› da h›zla geliflmektedir.<br />
Bütün bu h›zl› geliflmeler tümüyle toplumsal<br />
yap›y› da etkilemekte, toplumla birlikte insan<br />
iliflkileri ve de¤er yarg›lar› da de¤iflmektedir.<br />
Toplumdaki de¤iflmeler bireye de baz› psikolojik,<br />
sosyolojik ve maddi yükümlülükler getirmektedir.<br />
De¤iflime ayak uydurmak için gençler<br />
okullarda yeterince e¤itim al›yorlar. Karar<br />
verebilmeleri için, geleneksel ve dini düflünüfl<br />
biçimlerini b›rakt›rarak, yeni modelleri<br />
ö¤retiyorlar.<br />
E¤itim sisteminde meydana gelen h›zl›<br />
de¤iflmelere ayak uydurmas›n› ö¤retiyorlar.<br />
Geliflmelere paralel bir e¤itim, ne yaz›k ki,<br />
müslüman anne-babalar tarafindan gençlere<br />
verilmemektedir.<br />
2. Psikolojik nedenler<br />
Ergenlik dönemi<br />
‹nsan hayat›n›n biyolojik, psikolojik ve sosyolojik<br />
boyutu ile önemli bir dönemini içeren<br />
e rgenlik dönemi, çocukluktan yetiflkinli¤e<br />
geçiflte bir köprü olmas› itibariyle önemli bir<br />
yafl dilimini ihtiva etmektedir.Genç ve gençlik,<br />
dinamik karakteriyle, biyolojik, ruhsal ve sosyal<br />
de¤iflimlerin en yo¤un yafland›¤› dönemdir.<br />
Bu dönemde gençlerin ailelerine önemli<br />
g ö revler düfler. Bu sebeple, bahsetti¤imiz<br />
dönemin baz› temel niteliklerini belirtmemiz<br />
yerinde ve isabetli olacakt›r. Çünkü, daha sonraki<br />
dönemlerde gencin sorunlar› olarak<br />
ortaya ç›kan hususlar, hep bu temel niteliklerden<br />
kaynaklanmaktad›r. Bir baflka ifadeyle;<br />
gencin içinde yaflad›¤› sürecin, psikolojik ve<br />
sosyal boyutlar› gözönüne al›nmadan, gencin<br />
sorunlar›n› anlamak ve uygun çözümler üretmek<br />
mümkün görülmemektedir.<br />
Kiflilik geliflimi, ergenlik döneminden<br />
önce bafllam›fl olmas›na ra¤men, ergenlikte<br />
h›z kazan›r ve farkl›lafl›r. Kimlik geliflimi, gencin<br />
kendisine ba¤l› oldu¤u kadar,aileye ve çevresel<br />
faktörlere de ba¤l›d›r.<br />
Ergenlik dönemine gelmifl bir genç kendisini<br />
yeterince büyümüfl olarak görmekte,<br />
dolay›s›yla çevresinden bunun kabulünü<br />
b e k l e m e k t e d i r.Ailesinden gidere k<br />
uzaklaflmaya bafllayan ergenin kendini<br />
tan›mak ve giderek ba¤›ms›zlaflmak<br />
ihtiyac›n›n oldu¤u unutulmamal›d›r. Bu durumun<br />
onun gelifliminin bir parças› oldu¤u ve<br />
normal görülmesi gerekti¤i unutulmamal›d›r.<br />
Ergen her ne kadar ailesine karfl› gibi görünse<br />
de, kiflilik gelifliminde model alaca¤›,<br />
özdeflim kuraca¤› kiflilerin bafl›nda yine aile<br />
üyeleri gelmektedir. Bunun için, erg e n e<br />
hoflgörülü davranmak ve model olaca¤› kiflilerin<br />
davran›fllar›nda daha dikkatli olmalar›<br />
gerekmektedir.<br />
Günümüz koflullar›nda gençler internet,<br />
televizyon vb. pek çok uyaranla beraber<br />
yaflamakta ve sosyalleflmektedir. Ancak ergen<br />
ile ailenin farkl› zamanlarda ve farkl› biçimde
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
sosyalleflmifl olmas›, de¤iflen dünya ile birlikte<br />
düflünce ve duygular ile gösterilen tepkilerin<br />
farkl›laflmas›, kuflak çat›flmas›n›n temel<br />
nedenlerindendir.<br />
"Bu dönemde gençlerde meydana gelen biyolojik<br />
ve bedensel geliflmelere paralel olarak;<br />
psikolojik geliflmeleri genel hatlar›yla flöyle<br />
tezahür etmektedir: Birçok konuda içten<br />
kayg›, duyarl›k ve al›nganl›k, alg›lama gücündeki<br />
art›fl, hoflgörü yoksunlu¤una karfl› duyulan<br />
nefret, esneklik, dürüstlük,<br />
yaflam›n gelece¤i için duyulan<br />
afl›r› iyimserlik ve gençlerin<br />
kendi kimliklerini bulmak için<br />
durmaks›z›n sürdürdükleri içten<br />
çabalar›..."<br />
‹lkokul y›llar› uyumlu geçen<br />
bir çocu¤un, ergenlikte tepkilerinde<br />
ve davran›fllar›nda beliren<br />
de¤iflmeler, pek çok ana<br />
babay› haz›rl›ks›z yakalar ve<br />
fl a fl › r t › r. Çünkü ana babalar,<br />
çocuk büyüdükçe daha uslan›r,<br />
daha az sorun ç›kar›r san›rlar.<br />
Herfleyin yoluna gird i ¤ i n i<br />
sand›klar› bir dönemde birden<br />
ortaya ç›kan huysuzluklara,<br />
tedirginli¤e ve nedensiz öfke<br />
patlamalar›na bir anlam veremezler.<br />
Eve diledi¤i gibi girip<br />
ç›kan, hiçbir fleyi be¤enmeyen<br />
en ›l›ml› uyar›lara sert karfl›l›klar<br />
v e ren genç karfl›s›nda,<br />
so¤ukkanl› kalamazlar. Çünkü,<br />
gençteki de¤iflmeyi erg e n l i k<br />
dönemine ba¤lamak istemezler.<br />
Bu nedenle, onlar›n tepkileri de sert olur.<br />
Sevecen ve yumuflak bir yaklafl›m› bile geri<br />
ç e v i ren, üstüne var›l›nca öfkeden deliye<br />
dönen genç karfl›s›nda bocalar, nas›l tutum<br />
tak›nacaklar›n› bilemezler. Çocuklar›n›n kendilerinden<br />
uzaklaflt›¤›n›, hatta kendilerine<br />
düflman gözüyle bakt›¤›n› anlay›nca üzüntüye<br />
kap›l›rlar. Ö¤ütleri batar, iyi niyetli sözleri geri<br />
teper. Böylece iletiflim kopar, iliflkiler karfl›l›kl›<br />
ba¤r›flmaya ve meydan okumaya dönüflür.<br />
‹lkokul y›llar›<br />
uyumlu geçen bir<br />
çocu¤un, ergenlikte<br />
tepkilerinde ve davran›fllar›nda<br />
beliren<br />
de¤iflmeler, pek<br />
çok ana babay›<br />
haz›rl›ks›z yakalar ve<br />
flafl›rt›r. Çünkü ana<br />
babalar, çocuk büyüdükçe<br />
daha uslan›r,<br />
daha az sorun<br />
ç›kar›r san›rlar.<br />
45<br />
Gencin kurallara ald›rmay›fl›, yasaklara<br />
boflverifli onlar› çileden ç›kar›r. ‘’Bu evde<br />
yaflanmaz!’’ diye kap›y› çarp›p soka¤a ç›kan<br />
genç, bir süre sonra hiçbir fley olmam›fl gibi,<br />
nefleli eve dönebilir; anas›yla flakalafl›p,<br />
kardefline tak›labilir. Odas›na kapan›p müzi¤i<br />
sonuna dek açabilir. Telefon bafl›na geçip,<br />
yar›m saat önce ayr›ld›¤› arkadafllar›yla uzun<br />
uzun konuflur.<br />
Gencin kendisine karfl› duydu¤u yabanc›l›k<br />
duygusu öyle yo¤unlaflabilir ki;<br />
kendisinin bu evde<br />
istenmedi¤ini, de¤er verilme-<br />
di¤ini düflünür. Kendisi hakl›,<br />
ana babas›n›n tepkilerini,<br />
anlay›fls›zl›klar›n› abart›r;<br />
bask›lar›n›, k›s›tlamalar›n› yana<br />
yak›la anlat›r. K›sacas›; kimse<br />
onu anlam›yordur. Oysa genç,<br />
kendi kendisini de anlamakta<br />
güçlük çekmektedir. Ailesine<br />
karfl› keskin bir elefltirici<br />
olmufltur; ama kendi iç<br />
çeliflkisini, durmadan de¤iflen<br />
ruhsal durumunu, afl›r› tepkilerini<br />
do¤ru de¤erlendiremez.<br />
Onu en iyi anlayan, art›k<br />
a r k a d a fl l a r › d › r. Kendisi gibi<br />
evden kopan, ba¤›ms›zl›k arayan<br />
arkadafl kümesine s›¤›n›r.<br />
Orada kendisine de¤er veren,<br />
s›k›nt›s›n› paylaflan, birlikte<br />
e¤lenen yafl›tlar› vard › r.<br />
Arkadafl seçimine kar›fl›lmas›<br />
ya da arkadafl iliflkisinin<br />
kopar›lmas›, bu ça¤da genci en<br />
sert tepkilere iter. Ana babas›yla çat›flmas›<br />
doru¤a var›r. Evden kopan ve evi akflamdan<br />
akflama otel gibi kullanan gence karfl› ana<br />
baba da ald›rmaz davranamaz. Ya s a k l a r<br />
konur, k›s›tlamalar getirilir. Genç de; madem<br />
ki bana güvenmiyorsunuz, ben be bildi¤im<br />
gibi davran›r›m, diyebilir.<br />
K›sa bir süre önce geride b›rakt›¤›m›z 20.<br />
Asr›n insan›na flöyle bakt›¤›m›zda; bu insan-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
46<br />
lar›n büyük imparatorluklar›n y›k›lmas›na, I.<br />
ve II. Dünya savafllar›na flahit olduklar›n›<br />
görüyoruz. Bu insanlar›n büyük bir k›sm›n›n,<br />
y›k›lan bu imparatorluklar›n yerine kurulan<br />
ideolojilerin de iflâs›na ve y›k›l›fl›na tan›k olduklar›<br />
bir vak›ad›r. ‹flte bütün bu de¤iflmeler ve<br />
çalkant›lar, ça¤dafl insan üzerinde çok büyük<br />
tesirler b›rakm›flt›r. ‹nsanlar, bu as›rda birçok<br />
çat›flma ve y›k›l›fl› yakinen yaflarlarken, ayn›<br />
zamanda bu y›k›l›fllardan, çöküfllerden ve bunlar›n<br />
sebep oldu¤u sefâletlerden de birçok<br />
olumsuz etkiler alm›fllard›r.<br />
Bu nedenle, ça¤dafl insan›n ve dolay›s›yla da<br />
ça¤dafl gençli¤in temel nitelikleri s›ralan›rken<br />
"endifleli, s›k›nt›l›, örfüne ve kendi kültürüne<br />
yabanc›laflm›fl, bencil ve stresli olmas›" gibi<br />
özellikler bafl s›ralarda yer alm›flt›r.<br />
Gençler, rûhî ve dinamik davran›fllar›, birtak›m<br />
olaylar karfl›s›nda anî ve sert tepkiler<br />
göstermeleri sebebiyle, h›zl› ve sürekli bir<br />
de¤iflme ve geliflme içindedirler.<br />
Bir toplum, düzenli bir topluluk olsa bile;<br />
onun düzenlili¤ini ortadan kald›racak<br />
de¤iflimler ve geliflimler her an ortaya ç›kabilir.<br />
Bu çeflit geliflmelerin h›z›n›n daha da<br />
artt›¤›, hatta günümüz toplumlar›nda bugüne<br />
kadar efline rastlanmayan bir h›za ulaflt›¤›<br />
aç›kça görülmektedir.<br />
Böyle h›zl› ve derin de¤iflmelerin, toplum<br />
hayat›nda çalkant›lara, huzursuzluklara, bencilleflme<br />
ve birtak›m bozulmalara yol açt›¤› da<br />
bir hakikattir. ‹stikrars›zl›k ve çalkant›lar,<br />
evvela aileleri, sonra aile fertlerini, bilhassa<br />
hayat tecrübesi, olaylara karfl› mukâvemet<br />
gücü çok az olan gençleri tesiri alt›na al›r.<br />
Onlar›, buhrana ve isyankâr hareketlere sürükleyebilir.<br />
‹flte bu noktada, toplumun fertlerini birarada<br />
bar›fl›k tutacak ve bilhassa gençleri kucaklayacak,<br />
aralar›ndaki ba¤lar› kuracak ve kuvvetlendirecek,<br />
insanlar aras›ndaki de¤iflme farklaran›<br />
gözetecek bir faktöre, bir müesseseye<br />
büyük ihtiyaç vard › r. Toplumun bire y l e r i<br />
aras›nda bir harç ve bir ba¤ olacak; çeflitli<br />
t e s i r l e rden dolay› do¤abilecek toplumsal<br />
sars›nt›lar› hafif atlatmaya vesile olacak olan<br />
bu müessese herfleyden önce; e¤itim ve<br />
ö¤retim sistemidir.<br />
Bat› kültürü ve medeniyetinin göz<br />
kamaflt›r›c› d›fl yüzü bir tarafa; yozlaflm›fl,<br />
kokuflmufl, bugün art›k bat›l›n›n bile flikâyetçi<br />
oldu¤u medeniyet anlay›fl›nda ahlâkî de¤erler<br />
silinmek üzere d i r. Bat› gençli¤inin içinde<br />
bulundu¤u uyuflturucu ba¤›ml›l›¤› korkunç<br />
boyutlara ulaflm›flt›r. Cinsel konulard a k i<br />
afl›r›l›klar, ailevî skandallar, gasplar, cinâyetler,<br />
günden güne art›fl gösteren intiharlar ve<br />
buna benzer olumsuz afl›r› hareketlerin hepsi,<br />
haberleflme ve iletiflim a¤lar›n›n geliflimiyle<br />
birlikte bat›da yaflayan müslüman gençlerimiz<br />
üzerinde tam bir flok etkisi yapmaktad›r.<br />
Süratle dünyan›n her yerine yay›lan bütün bu<br />
menfi bilgiler, fikirler, hayat görüflleri ve de¤er<br />
yarg›lar›, gencin kendi kimli¤ini oluflturma<br />
sürecinde oldu¤u bir dönemde, çok olumsuz<br />
bir etki yapmaktad›r.<br />
Genç; içinde bulundu¤u dönemin rûhî ve<br />
psikolojik bunal›m›; bat› kültürünün de bir<br />
yandan cezbedici görünüflü, öbür taraftan<br />
beyin y›kay›c› bask›n etkisiyle âdeta flaflk›na<br />
dönmektedir. Kendi geleneksel kültüründen<br />
ve de¤er yarg›s›ndan kopmaya ve zaman içinde<br />
yabanc›laflmaya bafllamaktad›r. Art›k o,’’<br />
Ben kimim?’’ gibi sorular›n cevab›n› ararken<br />
zorlanmaktad›r. Hatta, bazen bu tür sorular›<br />
kendisine sormay› bile gereksiz görmekte.<br />
‹flte ça¤›m›z›n getirdi¤i bütün bu problemler,<br />
bütün dünya gençli¤ini etkiledi¤i gibi, hiç<br />
flüphesiz bizim gençli¤imizi de etki alt›na<br />
a l m a k t a d › r. Avrupa’da yaflayan müslüman<br />
gençlerimiz arasinda, bat› hayat tarz›n›n<br />
büyük ra¤bet gördü¤ünü; giyim-kuflamdan<br />
öte, baz› temel konularda bile, onlar› nas›l<br />
etkiledi¤ini görüyoruz. Gün geçtikçe de, bu<br />
olumsuz etkilenmenin h›z›n›n ve kapsam›n›n<br />
geniflledi¤ini üzülerek seyrediyoruz.<br />
Bu etkilemenin tesiriyle genç ile baflta ailesi<br />
olmak üzere, daha önceki kuflaklar aras›nda
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
çat›flmalar, huzursuzluklar ve de¤er farkl›l›klar›<br />
ortaya ç›kmaktad›r. Sonuç her iki taraf için de<br />
iyi olmamaktad›r.<br />
Burada önemli buldu¤um bir noktay› da vurgulamak<br />
isterim: Gençlerimizin karfl› karfl›ya<br />
kald›klar› ve onlar›n kendi öz kültürlerini ve<br />
dini de¤erlerini hedef alan bütün bu ça¤dafl<br />
unsurlar o kadar cazip, gençli¤i çekici, sürükleyici<br />
ve deyim yerindeyse pervas›z bir tarzda<br />
sunulmaktad›r ki; neredeyse gençler<br />
ak›llar›n› bir kenara b›rakarak,<br />
duygular›yla hareket etmekte-<br />
d i r l e r. Bat› hayat tarz›n› ve<br />
de¤er yarg›lar›n› benimseyerek<br />
aynen taklit etmekte veya<br />
etmeye çal›flmaktad›rlar. Sonuç<br />
olarak da içinde bulunduklar›<br />
durumu hiçbir zaman gerçekçi<br />
olarak de¤erlendire m i y o r l a r.<br />
Daha do¤rusu, bütün bu konulardaki<br />
sorunlar›n› s›hhatli bir<br />
flekilde de¤erlendirme ölçüsünden<br />
yoksun bulunmaktad›rlar.<br />
Bugün, dünya insanlar› ça¤›n<br />
h›zl› ilerleyifline ayak uydurmakta<br />
adeta zorlanmaktad›rlar.<br />
Bir taraftan bilimsel ve teknolojik<br />
geliflmelerin bafl döndürücü<br />
h›z›, bir taraftan lüks ve konforlu<br />
bir hayat yaflama h›rs›, di¤er<br />
yandan daha çok kazanma<br />
koflturmacas› insanlar› takats›z<br />
b›rakmaktad›r. Genç kuflaklar<br />
da bu koflturmacadan pay›na<br />
düfleni almaktad›rlar.<br />
Ça¤›m›z insanlar›n›n durumu<br />
böyleyken, ça¤dafl gençli¤in<br />
problemlerini tahmin etmek hiç<br />
de zor olmasa gerekir. Gençler<br />
de bu ça¤da yaflad›klar›na göre,<br />
onlar da ayn› kaderi paylaflmaktad›rlar.<br />
Ça¤dafllar›n›n içinde bulundu¤u durumdan<br />
etkilenmektedirler. Ça¤›m›z›n en belirgin özellikleri<br />
olan tedirginlik, hayal k›r›kl›¤›,<br />
yabanc›laflma, kültür çat›flmas›, çeflitli biçim-<br />
Bugün, dünya<br />
insanlar› ça¤›n h›zl›<br />
ilerleyifline ayak<br />
uydurmakta adeta<br />
zorlanmaktad›rlar.<br />
Bir taraftan bilimsel<br />
ve teknolojik<br />
geliflmelerin bafl<br />
döndürücü h›z›, bir<br />
taraftan lüks ve konforlu<br />
bir hayat<br />
yaflama h›rs›, di¤er<br />
yandan daha çok<br />
kazanma<br />
koflturmacas›<br />
insanlar› takats›z<br />
b›rakmaktad›r.<br />
47<br />
lerde d›fla vuran kimlik bunal›m› gibi sorunlar›,<br />
gençler birebir yaflamaktad›rlar. Dahas›, içinde<br />
bulunduklar› dönemin kaç›n›lmaz ve talihsiz<br />
bir sonucu olarak, genç nesiller bu gibi<br />
ortamlardan daha çok etkilenmektedirler.<br />
Gençlerimizin dini kültürümüz aç›s›ndan<br />
yeterli bir bilgi birikiminden yoksun oluflu,<br />
bizim gençli¤imizin sorunlar›n› daha da<br />
karmafl›k hale getirmektedir.<br />
‹çinde bulundu¤umuz ça¤dan kaynaklanan<br />
sorunlar<br />
‹çinde yaflad›¤›m›z ça¤›n<br />
temel özelli¤i "Bilgi Ça¤›"<br />
o l m a s › d › r. Bilginin üre t i l m e s i ,<br />
yay›lmas› ve eriflilmesi o kadar<br />
kolaylaflm›flt›r ki, bunun bir<br />
örne¤ine daha önceki as›rlarda<br />
rastlamak mümkün de¤ildir.<br />
Daha önceleri sadece askerlik<br />
veya baflka nâdir sebeplerle<br />
do¤up büyüdü¤ü yerlerd e n<br />
ayr›lan insanlar›m›z, flimdi<br />
bambaflka imkânlara sahiptirler.<br />
Eskiden sadece kitap, dergi<br />
ve benzeri yay›nlarla baflka<br />
memleketler, de¤iflik kültürler<br />
ve milletler hakk›nda bilgi sahibi<br />
olunuyordu. Ancak, günümüzde<br />
bilgi ça¤›n›n bir gere¤i<br />
olarak internete girmemiz ya<br />
da elimizdeki tv dü¤mesine<br />
dokunmak bilgilenmemiz, daha<br />
do¤rusu bilgilendirilmemiz için<br />
yeterli oluyor.<br />
Böylece di¤er kültürler ve<br />
medeniyetlerle, yeni ve<br />
yabanc› de¤er yarg›lar›yla karfl›<br />
karfl›ya geliyoruz. Bunun faydal›<br />
ve iyi yönleri tart›fl›labilir.<br />
Ancak; sebep oldu¤u kültür<br />
çat›flmas›, kimlik krizi ve gençlerin<br />
kendi geleneklerinden kopma hadisesi<br />
tart›flma götürmez bir olgudur.<br />
K›sacas› dünyam›z ,kültürel farklar›n giderek<br />
azald›¤›, ayn› zevklere sahip kültür ve tarih
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas› 48<br />
miras›n› reddeden, eskiye ait olan›n ra¤betten<br />
ve de¤erden düfltü¤ü bir mekân haline h›zla<br />
dönüflüyor.<br />
Bu konuda gençlik probleminin di¤er bir<br />
boyutu ise, gençlerimizin elefltirel bir zihniyetten<br />
yoksun olmas›d›r. Genç nesiller; ça¤a,<br />
olaylara, içinde bulunduklar› duruma ve tarihi<br />
mirasa karfl› konumunu belirlemeye<br />
çal›fl›rken; elbette ki birçok fleyi araflt›racakt›r.<br />
Genç insan, çevresinde olup-biten olaylar›,<br />
farkl› geliflmeleri analiz edecek,<br />
s o rgulayacak ve gere k t i ¤ i n d e<br />
e l e fl t i re c e k t i r. Böylece, kendi<br />
benli¤ini ve kimli¤ini oluflturmaya<br />
çal›flacakt›r. Ama ne<br />
yaz›k ki; bizim gençli¤imiz,<br />
ço¤u kez bu zeminden de yoksundur.<br />
Asl›nda, gençlerin çevrelerindeki<br />
hadiseler üzerinde<br />
düflünmesi, elefltiriler getirmesi<br />
en do¤al haklar›ndand›r.<br />
Ayr›ca, fikirlerine de¤er vermedi¤iniz,<br />
sayg› duymad›¤›n›z,<br />
elefltirilerine kulak t›kad›¤›n›z<br />
g e n ç l e re; nas›l olur da<br />
"yar›n›m›z›n teminat›" deyibilirsiniz?<br />
Bu tutum, kendi kendinizle<br />
çeliflmeniz de¤il midir?<br />
Asl›nda, gençlerin düflüncelerine<br />
de¤er vermek, düzeltilmesi<br />
gereken fikirleri varsa, ilim ve<br />
hikmetle onlar› ikaz etmek bizlerin<br />
temel görevlerimizdendir.<br />
Bu husus, yüce kitabam›z<br />
Kur’an’›n da istedi¤i müslüman<br />
tipolojisinin bir gere¤idir. Zira,<br />
Kur’an-› Kerim’in yaklafl›k 750<br />
âyetinde; insanlar ve özellikle<br />
de müslümanlar düflünmeye,<br />
a r a fl t › rmaya, tefekkür ve tedebbüre<br />
ça¤›r›lmaktad›rlar. Daha do¤rusu, akl› en iyi<br />
ve en verimli bir flekilde kullanmaya davet<br />
edilmektedirler.<br />
Asl›nda, gençlerin<br />
çevrelerindeki hadiseler<br />
üzerinde<br />
düflünmesi,<br />
elefltiriler getirmesi<br />
en do¤al<br />
haklar›ndand›r.<br />
Ayr›ca, fikirlerine<br />
de¤er vermedi¤iniz,<br />
sayg› duymad›¤›n›z,<br />
elefltirilerine kulak<br />
t›kad›¤›n›z gençlere;<br />
nas›l olur da<br />
"yar›n›m›z›n<br />
teminat›"<br />
deyibilirsiniz?<br />
"Gençlerin normal ve sa¤l›kl› geliflimleri için<br />
böyle bir tutumun desteklenmesi ve gelifltirilmesi<br />
gerekirken; aksine ço¤unlukla bu tutum<br />
bast›r›lmaktad›r. Hatta sorgulay›c› ve araflt›r›c›<br />
tutumlar›ndan dolay›, gençler<br />
k›nanmaktad›rlar. Bu zihniyete göre; gencin<br />
düflünmesine, elefltirmesine, soruflturmas›na<br />
ve yeni yeni ufuklar keflfetmesine gerek yoktur.<br />
Genç insana düflen, kitaplardaki ço¤u<br />
güncelli¤ini yitirmifl ve kendisine verilen bilgileri<br />
bellemektir. Daha do¤rusu basma kal›p<br />
ezberlemektir.<br />
Ancak, unutulan bir nokta<br />
vard›r: karfl›m›zdaki genç, bundan<br />
yüzy›l veya daha öncesinin<br />
genci de¤ildir. ‹letiflim ve bilgi<br />
ça¤›n›n bir ferdi, bir üyesidir.<br />
Yukar›da iflaret edildi¤i gibi,<br />
birçok fleyden haberd a rd › r.<br />
Kafas›nda oluflan sorulara doyurucu<br />
cevaplar aramaktad›r.<br />
Körükörüne taklit etmeyi reddetmektedir.<br />
Bugün gençlerimizin suça itilmelerinin<br />
ve çat›flma ortamlar›na<br />
sürüklenmelerinin temelinde<br />
flu hususlar›n yatt›¤›n›<br />
görmekteyiz: ‹flsizlik, de¤erler<br />
erozyonu ve bunlar›n bir kötü<br />
sorucu olarak karfl›m›za ç›kan<br />
köfle dönmecilik felsefesi.<br />
Bu kadar genç, enerjik ve<br />
iflsiz potansiyel; onlar› e¤er<br />
f renleyecek, dinî, manevî,<br />
ahlâkî ve kültürel faktörlerden;<br />
gençlerimizin maneviyatlar›n›<br />
yüksek tutacak moral de¤erlerden<br />
de yoksun b›rak›lm›flsa,<br />
art›k o gençlerin iyi birisi<br />
olmas›n›n beklenmesi biraz<br />
haks›zl›k olur.<br />
Ayr›ca, bir tak›m ideolojilere, uydurma felsefelere<br />
kolayca kayabilen gençlerin de, bu yönden<br />
araflt›r›lmas› ve arka plânlar›n anlafl›lmas›
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
gerekmektedir. Böylece dinî, manevî ve kültürel<br />
ba¤lar›ndan kopan veya bu ba¤lar›n<br />
zay›flay›p gevfledi¤i gençlerimizin durumlar›<br />
daha iyi anlafl›lacakt›r.<br />
Ailevi sebeplerden kaynaklanan<br />
gençlik problemleri<br />
Geçmiflte b›rakt›¤›m›z dönemlerde, geleneksel<br />
aile yap›m›zda herfley daha rahat ve daha<br />
kolayd›. Geleneksel aile yap›m›zda herkesin<br />
rolü belliydi. Bundan dolay› da fazla sorun<br />
ç›kmazd›. Ça¤›m›zda yüzyüze geldi¤imiz<br />
sorunlar›n birço¤u, o dönemlerde mevcut<br />
de¤ildi. Dolay›sya, aile reisinin ifli de nispeten<br />
kolay say›l›rd›. Eline geçen kazanc›yla kendi<br />
kendisine yetinip gidiyordu. Herhangi bir<br />
sorun ortaya ç›kt›¤›nda da; aile reisi olan<br />
baban›n hakemli¤i ve otoritesi bunu çözmeye<br />
y e t i y o rdu. Ancak, bugün durum de¤iflti.<br />
Günümüzde, insanlar daha iyisini giyinmeye,<br />
daha güzelini yemeye, daha lüks evlerde oturmaya<br />
çaba gösteriyorlar, ihtiyaçlar›n çeflidi,<br />
eskiye göre ço¤alm›flt›r. Hergün yenileri piyasaya<br />
ç›kt›¤› için, art›k aile reisinin kazanc› tek<br />
bafl›na yeterli olmamaktad›r. Ailenin di¤er<br />
fertleri de çal›flmak zorunda kalmaktad›rlar.<br />
Bu da, beraberinde birçok yeni sorunlar getirmektedir.<br />
Geleneksel aile yap›s›nda ve aile<br />
fertlerinin rollerinde de¤ifliklikler meydana<br />
gelmektedir...<br />
Son dönemlerde, aile içi geçimsizlikler,<br />
çat›flmalar, evden kaçmalar ve boflanmalar<br />
gibi birtak›m sorunlar s›kça yaflanmaktad›r.<br />
Sonuçta, aile içi kavgalar evdeki çocuklara ve<br />
gençlere de yans›yor. Onlar› tedirgin ediyor,<br />
sterese sokuyor. Öyle ki; evdeki gençlerden<br />
ve çocuklardan flikayetçi olmayan, onlarla<br />
çat›flmaya girmeyen aile reisleri, neredeyse<br />
yok gibidir. Gençler aras›nda zaten zay›flam›fl<br />
olan aile ba¤lar› ve geleneksel kültürel de¤er<br />
yarg›lar› hemen terkedilebilmektedir. Daha iyi<br />
bir yaflam düflüncesi, k›sa zamanda köfleyi<br />
dönme, lüks içinde yaflama hevesiyle hemen<br />
evini terkeden gençlerimizin say›s› hiç de az<br />
de¤ildir. Bunlar›n ço¤u da bir sömürü çark›n›n<br />
içine düflmekten kurtulamamaktad›rlar.<br />
Psikolojik bir de¤erlendirme<br />
49<br />
Farkl› de¤erlere sahip yeni kuflaklar, eski<br />
de¤erlere sahip kuflaklar›n yerini ald›¤›nda,<br />
toplumsal de¤iflimin nüvesi gerçekleflmifl oluyor.<br />
Anne babalar, ifl güvencesi gibi materyalist<br />
ihtiyaçlara önemverirken, yeni nesiller estetik<br />
kayg›lar gibi postmateryalist ad› verilen<br />
de¤erleri ön plana ç›karmaktad›r.<br />
Burada at›fta bulundu¤umuz postmateryalist<br />
de¤erler teorisinin iki basit hipotezi bulunmakta:<br />
“K›tl›k hipotezi” ad› verilen birincisi,<br />
“bireyin kendisi için göreli olarak k›t olan<br />
fleylere daha fazla önem atfetti¤i” olarak<br />
tan›mlan›r. ‹kinci hipotez ise; “sosyalleflme<br />
hipotezi” ad›n› tafl›makta ve “bireyin temel<br />
de¤erleri ergenlik öncesi döneminin<br />
flartlar›ndan etkilenir” diye aç›klan›r.<br />
Maslow’un iyi bilinen “ihtiyaçlar›n<br />
hiyerarflisi” yaklafl›m›, postmateryalist<br />
de¤erler teorisinde önemli bir yer tafl›r.<br />
Maslow’a göre bireyler öncelikle fizyolojik<br />
ihtiyaçlar ve güvenlik gibi “materyalist” ihtiyaçlar›<br />
karfl›larlar, daha sonra kendini ifade<br />
etme ve estetik kayg›lar gibi di¤er “materyalist”<br />
olmayan ihtiyaçlara yönelirler. Bu kuramsal<br />
çerçeve aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, bireysel<br />
olarak ya da sosyalleflme döneminde ekonomik-maddi<br />
s›k›nt›lar çeken bireyler; yetiflkinlik<br />
dönemlerinde materyalist de¤erlere yönelirken;<br />
ekonomik-maddi s›k›nt›lar› yaflamayan<br />
bireylerin materyalist olmayan ihtiyaçlar› tatmini<br />
tercih ettikleri söylenebilir. Konuyu bu<br />
yaklafl›ma göre de¤erlendirecek olursak,<br />
Bat›da yaflayan müslüman nesiller aras›nda<br />
büyük de¤er uçurumlar›n›n olmas›n›n nedeni<br />
anne babalar, genelde sosyalleflme döneminde<br />
ekonomik s›k›nt›lar çekmifl ama çocuklar›<br />
böyle bir sorunla karfl›laflmam›flt›r. Böylelikle<br />
yeni nesiller postmateryalist de¤erleri<br />
i ç s e l l e fl t i rmifl, bu nesillerin tutum ve<br />
davran›fllar› da postmateryalist de¤erler<br />
do¤rultusunda olur.<br />
Sonuç<br />
Kendi kimli¤ini kazanmak ve kiflili¤ini ispat-
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
50<br />
lamak mücadelesini verdi¤i bir dönemde,<br />
gencin bu olumsuz tablolarla karfl› karfl›ya gelmesi,<br />
onun ruhi ve psikolojik<br />
huzursuzlu¤unun artmas›na sebep olmaktad›r.<br />
Bütün bu negatif geliflmeler, gencin kendisine<br />
ve yak›n çevresine güven duygusunu zay›flatmaktad›r.<br />
Avrupa’n›n içinde bulundu¤u modern ,<br />
sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel flartlar,<br />
gençlerimizin sa¤l›kl› bir kimlik (benlik, flahsiyet)<br />
oluflturmalar›na hiç elveriflli de¤ildir.<br />
Sosyalleflme sürecinde bat› toplumun sosyal<br />
ve kültürel dokusunu içsellefltirerek, kiflili¤ine<br />
katan müslüman gençler, bat› toplumunun bir<br />
üyesi haline gelir. Tüm hayat› boyunca devam<br />
eden sosyalleflme sürecinde genç; aile, okul,<br />
ifl ve çal›flma hayat›, kitle iletiflim araçlar› ve<br />
sosyal kurumlar ekseninde karfl›l›kl› etkileflim<br />
ile sosyal kimli¤ini kazanmaktad›r. Anne ve<br />
babalar bir genç için günde en fazla bir saat<br />
zaman, o da hep tekrari tavsiye ve nasihatl<br />
a rda bulunurken, genç arta kalan bütün<br />
zaman›n› çevresiyle geçirmektedir. Böyle bir<br />
durum kuflak çat›flmas›n›n zeminini meydana<br />
getirmektedir.<br />
Benim Kur’an’dan anlad›¤›m kadar›yla, bir<br />
müslüman için bir yerde dini ve manevi<br />
de¤erlerine göre hareket edebilme olana¤›<br />
yoksa oradan hicret etmesi gerekir. Böyle bir<br />
ortamda ve bu tür sorunlarla yaflayan müslümanlar›n<br />
Nisa Suresi’nin 97. ayetini düflünerek<br />
okumalar›n› tavsiye ederim. Zira bu ayette,<br />
çevre faktörünün önemine de¤inilmektedir.<br />
Bir kaç kurufl para için Avrupa’ya göç eden<br />
müslümanlar, ne yaz›k ki, cocuklar›n› diri diri<br />
yakmaktad›rlar. Benim anlamad›¤›m bir fley<br />
ise; onlar›n kendi çocuklar›na, neden yan›yorsunuz,<br />
demeleridir.<br />
Bundan dolay›, bu hususlar da yaln›zca<br />
gençleri suçlamak ve onlara bir yafta takmak<br />
haks›zl›k olur; kolayc›l›¤a kaçmak olur. Bu<br />
tav›r, kimseye birfley kazand›rmaz. Bilakis,<br />
hepimize çok fley kaybettirir! ‹bretle çevremize<br />
bakt›¤›m›zda, kaybetti¤imiz gençlerimizin<br />
say›s›n›n hiç de az olmad›¤›n› görürüz.<br />
Öneriler:<br />
Anne-babalar, kuflak çat›flmas›n›n onar›lmaz<br />
boyutlara ulaflmas›n› önlemek için, flu ilkelere<br />
dikkat etmelidirler:<br />
• Her fleyden önce genç, art›k kendisini bir<br />
yetiflkin gibi görmektedir, siz de öyle görün ve<br />
ona sayg› gösterin; “Hadi ordan, daha dünkü<br />
çocu¤un söyledi¤ine bak” türü yaklafl›mlardan<br />
kaç›n›n.<br />
• Gençlik ça¤›na ait ruhsal, fiziksel özelliklerin<br />
neler oldu¤unu ve bunun gence olan etkisini<br />
ö¤renip göz önünde bulundurun.<br />
• Gencin bu dönemde birbiriyle tutars›z olan<br />
davran›fllar› karfl›s›nda so¤ukkanl› olun, k›r›c›<br />
ve y›k›c› tepkiler göstermeyin.<br />
• Eviniz ve ailenizle ilgili alaca¤›n›z kararlarda<br />
onun da görüflünü almaktan çekinmeyin.<br />
• Konuflma ve tart›flmalarda do¤ru<br />
düflündü¤ü, gerçe¤i bulup söyledi¤i durumlarda<br />
ona hak verip, ona kat›ld›¤›n›z› söylemekten<br />
çekinmeyin. Bir genç, arkadafl grubuyla<br />
iliflkileri ne boyutta olursa olsun, problemleri,<br />
s›k›nt›lar› ve sevinçlerinde ailesinin yan›nda<br />
oldu¤unu hissetmelidir.<br />
• Gencin tutum ve davran›fllar›na yön verirken<br />
“Benim gençli¤imde...” diye bafllayan<br />
nutuk ve ö¤ütlerden kaç›n›n.<br />
• Ona ö¤üt vermek yerine örnek<br />
davran›fllarda bulunun.<br />
• Tabii ki, çat›flmalarda gençlerin de üzerine<br />
düflen baz› görev ve sorumluluklar vard›r.<br />
Bütün isteklerinizin hemen, tümüyle o anda<br />
gerçekleflmeyebilece¤ini bilin.<br />
• Her yerde ve her zaman yetiflkinlerden<br />
ö¤renece¤iniz bilgi ve deneyimler oldu¤unu
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Avrupa’daki gençlerimiz ve Kuflak çat›flmas›<br />
kabul edin!<br />
• Konuflma ve tart›flmalarda k›r›c› ve sert<br />
olmay›n!<br />
Gençlerimize birtak›m yüce hedefler göstermemiz,<br />
onlar›n maddî ve manevî yönden<br />
baflar›l› olmalar›na, dolay›s›yla zararl› ak›mlardan<br />
korunmalar›na vesile olur.<br />
‹brahim Çakar<br />
cakar_ibrahim@yahoo.de<br />
Kaynak<br />
Süleyman Hayri Bolay, Gençli¤in Rûhî ve Manevî<br />
Problemleri, ‹slamî araflt›rmalar vakf› yay›n›, yay›n no:<br />
13, s. 3-4.<br />
‹brahim Özdemir, Hz. Muhammed ve Gençlik,<br />
Türkiye Diyanet Vakf› Yay›n›, No: 171, s. 60.<br />
Konuyla ilgili detayl› bilgi için bkz. Enformasyon<br />
Devrimi.<br />
‹brahim Özdemir, Hz. Muhammed ve Gençlik,<br />
Türkiye Diyanet Vakf› Yay›n›, No: 171, s. 61<br />
A.g.e., s. 62.<br />
Bkz. ‹brahim Erdo¤an, Kuflak Çat›flmas›, De¤iflimin<br />
Fay Hatt› M›?<br />
‹mam Ali (a.s) buyuruyor:<br />
51<br />
‹lahi takva; do¤ruluk ve<br />
istikametin anahtar›, ahiretin<br />
yegane az›¤›d›r. ‹nsan›n<br />
her türlü kölelikten<br />
kurtulufl ve helak olmaktan<br />
korunma sebebidir.<br />
‹steyen, onunla baflar›ya<br />
ulafl›r, ona s›¤›nan kurtulur<br />
ve arzular›na onunla ulafl›r.<br />
O halde amel ediniz. Zira<br />
ameller Allah’a yükselir.<br />
Tevbe fayda verir,<br />
dua iflitilir. Durum sakin,<br />
kalemler yazmaktad›r.<br />
Ömrünüz sona ermeden,<br />
sizi iflten al›koyan hastal›k<br />
çatmadan ve ölüm ans›z›n<br />
inip can›n›z› bedeninizden<br />
ay›rmadan amele koflunuz.<br />
Çünkü ölüm<br />
lezzetlerinizi yok eder,<br />
isteklerinizi karart›r,<br />
sizi amaçlar›n›zdan<br />
uzaklaflt›r›r.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
52<br />
‹<strong>SLAM</strong>‹<br />
DÜfiÜNCEDE<br />
AKLIN YER‹<br />
Yazarlar:<br />
Hasan Yusufiyan,<br />
Ahmad Hüseyn fierifi<br />
Çeviri:<br />
Nurullah Akp›nar<br />
Elinizdeki yaz›, ‹slami Düflünce ve Kültür<br />
Araflt›rma Merkezi taraf›ndan “Ak›l ve Vahy”<br />
ismiyle yay›nlanan kitab›n 8. fasl›n›n çevirisidir.<br />
Kitap, bir cilt ve sekiz fas›ldan oluflmaktad›r.<br />
Bir grup araflt›rmac›n›n haz›rlad›¤› bu<br />
kitap Farsça diliyle kaleme al›nm›flt›r. Yaz›<br />
hacimli olmas›n diye, iki bölüme ay›rd›k;<br />
di¤er bölümü sonraki say›da gelecek.<br />
Temel ‹slami kaynaklar; her tür ifrat ve<br />
tefritten uzak bir flekilde ak›l ile vahyin<br />
konumunu tan›mlayarak, her birini lay›k<br />
olduklar› yere oturtturmufltur. Bu temel<br />
üzerine Kuran ve Sünnet, bir taraftan<br />
akl›n makam ve menziletini övmüfl, onu<br />
hüccet ve ilahi bir peygamber olarak<br />
tan›tm›flt›r. Di¤er taraftan ise; insan›n idrak<br />
etme arac› olan akl›n noksanl›klar›na parmak<br />
basarak, akl›n hataya düfltü¤ü yerleri<br />
hat›rlatm›flt›r. Müslüman düflünürler, özellikle<br />
Ehl-i Beyt mektebini izleyenler, ak›l ve<br />
vahyin uyum içinde olduklar›n› vurgulayarak,<br />
her ikisinin aras›nda gerçek bir<br />
uyuflmazl›¤›n varl›¤›n› do¤ru görmemifller<br />
ve "akli hüsn ve kubh" ile "fler’i hükümle<br />
akli hüküm aras›ndaki mülazeme"<br />
kurallar›n› öne ç›kartarak, ak›l okflayan asil<br />
‹slam kültürünün çehresini gözönüne<br />
sermifllerdir. Mutedil ak›lc›l›k fleklinde adlanland›rabilece¤imiz<br />
bu görüfle göre; ak›la<br />
de¤er verme kast›yla dinin kutsiyetini küçümsemedi¤imiz<br />
gibi, dinin kutsall›¤›n› korumak<br />
amac›yla da akl›n önemini ve<br />
de¤erini görmezlikten gelemeyiz. Ak›l ve<br />
vahy, ilahi iki hüccettir. Bundan dolay›, iç<br />
peygamberin verileri ile d›fl peygamberlerin<br />
ö¤retileri aras›nda çeliflkinin olmay›fl›<br />
bir tarafa, belki aralar›nda tam bir uyum<br />
ve birliktelik bulunmaktad›r. ‹bn-i Rüfld’ün<br />
güzel deyimiyle: “Hakk›n hakla düflmanl›¤›<br />
yoktur, belki onu destekler ve hak<br />
oldu¤una flahitlik eder.”1
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
AYETLER VE R‹V AYETLER<br />
IfiI⁄INDA AKIL<br />
Ku’ran, insanlar› düflünmeye ça¤›r›rken<br />
ilahi bir vergi olan ak›la karfl› duyars›z<br />
kalanlar› fliddetle yermekte ve hatta<br />
ak›l›ndan yararlanmayanlar› canl›lalar›n en<br />
kötüsü olarak nitelendirmektedir. Bu hidayet<br />
edici kitapta öncekileri körükörüne izlemek,<br />
sorgulamadan ve düflünmeden onlara<br />
ba¤lanmak fliddetle<br />
k›nanm›fl ve onun hikmet<br />
dolu ayetleri, ak›l sahipleri<br />
için ibret ve yarar kayna¤›<br />
o l m u fl t u r. Kur’an-› Kerim<br />
insanlar› dinsel inançlar›<br />
kan›ts›z kabul etmeye<br />
ça¤›rmad›¤› gibi, bizzat kendisi<br />
akli delil ikame ederek,<br />
muhataplar›na bu yöntemle<br />
hareket etmelerini önermifltir.<br />
Kur’an, insan› cehenneme<br />
g ö t ü ren sebeblerin ana<br />
kayna¤›n› ve en köklü<br />
günah›n›, akl›n yol göstericili¤inden<br />
yüz çevirm e k<br />
oldu¤unu beyan edere k ;<br />
cehenneme düflenlerin hasret<br />
çekme ve hay›flanma sebebini<br />
flöyle ifade etmekte:" E¤er<br />
ifliten kula¤›m›z olsayd›, ya da<br />
düflünseydik cehenneme<br />
düflenlerden olmazd›k". (Mülk<br />
10).<br />
Ehl-i Beyt (as) ise; akla<br />
üstün bir makam vererek,<br />
herkesten daha ileri bir<br />
düzeyde ak›la önem<br />
vermifllerdir. Bu arada Hiflam<br />
‹bn-i Hakem’in, ‹mam Musa<br />
‹bn-i Cafer (as) ‘den nakletti¤i<br />
rivayet parlak bir konuma<br />
sahibtir. ‹mam Kaz›m (as), bu hikmet dolu<br />
hadiste; akl›n ve akledenlerin bir k›s›m<br />
özellikliklerini sayarken flöyle buyurmakta:<br />
"Allah insanlara iki hüccet vermifltir; biri<br />
insan›n içinde, di¤eri ise insan›n d›fl›ndad›r.<br />
‹mam Kaz›m (as),<br />
bu hikmet dolu<br />
hadiste; akl›n ve<br />
akledenlerin bir<br />
k›s›m özellikliklerini<br />
sayarken flöyle<br />
buyurmakta: "Allah<br />
insanlara iki hüccet<br />
vermifltir; biri<br />
insan›n içinde,<br />
di¤eri ise insan›n<br />
d›fl›ndad›r.<br />
D›flardaki hüccet<br />
peygamberler ve<br />
imamlard›r ;<br />
içerdeki hüccet<br />
ise, insano¤lunun<br />
akl›d›r".<br />
53<br />
D›flardaki hüccet peygamberler ve imamlard›r<br />
; içerdeki hüccet ise, insano¤lunun<br />
akl›d›r". (El-kafi c. 1. s.60 Kuleyni)<br />
‘’ Dedi ben ak›l›m, resülü zu-lcelalim,<br />
Hüccetullah›m, her delaletten uza¤›m.’’<br />
(Mevlana)<br />
Rivayetlerin gözüyle akl›n baz› özelliklerine<br />
de¤inerek, akledenlerin dikkatini bu<br />
rivayetler üzerine çekelim:<br />
"Dinin temeli ak›l üzerine kuruludur ve<br />
Allah yaln›z onun vesilesiyle tan›nabilir. Ak›l<br />
sahibi, Allaha varmay› ak›l<br />
d›fl› bir yolla arayanlar›n<br />
tümünden , ona daha<br />
yak›nd›r". (Biharul-Envar c. 1.<br />
s. 94 Meclisi)<br />
"‹nsan ak›l ile ayaktad›r ve<br />
ak›l olmadan hak dini bulamaz".<br />
(a.g.e. )<br />
"Cennet ehlinin dereceleri<br />
akl›n ölçüsüyle ölçülür ve her<br />
kifli akl›n› kulland›¤› ölçüde<br />
rabbine yak›n olur".(El-kafi .c.<br />
1.s. 54-55)<br />
"Akla uymak yolun bulunmas›na,<br />
uymamak ise<br />
piflmanl›¤a sebebtir". (Biharul-<br />
Envar c. 1. s. 96)<br />
"Ak›ll›n›n uykusu, ak›ls›zlar›n<br />
uyan›k halinden daha üstündür<br />
ve yemek yemesi onlar›n<br />
oruç tutmas›ndan daha<br />
hay›rl›d›r". (El-hayat c. 1. s.<br />
45 Muhammed R›za-<br />
Muhammed- Ali Elhakimi)<br />
"Akl›n olmay›fl›, ruhun<br />
insandan ayr›lmas› gibidir;<br />
öyle ki , ard›nda cans›z bir<br />
bedenden baflka bir fley b›rakmaz".<br />
(a.g.e, s.46)<br />
"Ak›l, ilahi bir peygamberdir".<br />
(a.g.e. )<br />
"Ak›ldan yoksun olmak<br />
kadar ac› bir yoksulluk yoktur". (Nehcül-<br />
Belaga 54cü hikmet)<br />
"Dindarl›k ve hayal› olmak, hiç bir zaman<br />
ak›ll›l›ktan ayr›lmazlar ve onu yaln›z b›rakmazlar".<br />
(El-kafi c.1. s.53)
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
54<br />
"Sinedeki ak›l insan›n dostu, cehalet ise<br />
az›l› düflman›d›r". (El-kafi c.1. s. 54)<br />
KUR’AN’IN BAKIfiINDA<br />
AKLIN DE⁄ER‹<br />
D›fl peygamberlerin son halkas›n›n mesaj›<br />
olan Kur’an-› Kerim, ak›lsal veriler ile<br />
çat›flmamakla birlikte, de¤iflik flekillerde içsel<br />
peygamberin mesajlar›n› destekleyere k<br />
onaylam›flt›r. Bu iki peygamberin beraberli¤ini<br />
ve gönüllerindekinin ayn› oldu¤unu,<br />
ayn› fleyi paylaflt›klar›n›, afla¤›daki örneklerde<br />
gömek mümkündür:<br />
1-Düflünmeye Ça¤r›<br />
Kur’an’›n nazar, tedebbür, tefekkür, itibar,<br />
tezekkür, ve tefekkür gibi çeflitli sözcükler ile<br />
düflünmeye ça¤›rmas›, ak›l karfl›tl›¤›n›n<br />
Kur’an mant›¤›yla uyuflmad›¤›n› göstermektedir.<br />
Bu yönde hakk›n varl›¤›n›n niflaneleri<br />
olan tekvini ve teflrii ayetler bir çok<br />
konuda ak›l sahiplerinin istifade kayna¤›<br />
olmufltur. fiimdi, gönül ayd›nlatan bu ayetlerin<br />
bir k›sm›na bakal›m:<br />
"Devenin nas›l yarat›ld›¤›na, gö¤ün nas›l<br />
yükseltildi¤ine, da¤lar›n nas›l dikildi¤ine,yeryüzünün<br />
nas›l yay›ld›¤›na bir bakmazlar m›?"<br />
(Gafliye 17-20)<br />
"(Resülüm!) Sana bu mübarek Kitab›, ayetlerini<br />
düflünsünler ve akl› olanlar ö¤üt als›nlar<br />
diye indirdik."(Sad 29)<br />
"Göklerin ve yerin yarat›l›fl›nda, gece ile<br />
gündüzün birbiri ard›nca gelip gidiflinde akl-<br />
› selim sahipleri için gerçekten aç›k ibretler<br />
vard›r. Onlar; ayakta dururken, otururken,<br />
yanlar› üzerine yatarken(her vakit) Allah’›<br />
anarlar; göklerin ve yerin yarat›l›fl› hakk›ndaderin<br />
derin düflünürler (ve flöyle derler:)<br />
Rabbimiz! Sen bunu bofluna yaratmad›n.<br />
Seni tesbih ederiz . Bizi cehennem<br />
azab›ndan koru!" (Al-i imran 190 - 191)<br />
"Kuflkusuz sizin için hayvanlarda da büyük<br />
bir ibret vard›r. Zira size, onlar›n karn›ndaki<br />
f›flk› ile kan aras›ndan (gelen), içenlerin<br />
bo¤az›ndan kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz."<br />
(Nahl 66)<br />
"Andolsun, biz cinlerden ve insanlardan bir<br />
ço¤unu cehennem için yaratm›fl›zd›r. Onlar›n<br />
kalpleri vard›r, onlarla kavramazlar; gözleri<br />
vard›r, onlarla görmezler; kulaklar› vard›r,<br />
onlarla iflitmezler. ‹flte onlar hayvanlar gibidir;<br />
hatta daha da flaflk›nd›rlar. ‹flte as›l gafiller<br />
onlard›r".(Araf 179)<br />
2-Akli Kan›t›n ‹kamesi:<br />
Kur’an, ak›lsal kan›tlar› bulmay› sadece<br />
muhatablar›na b›rakmamakta ve bir çok<br />
yerde özellikle tevhid, nübüvvet ve ahiret gibi<br />
konularda bizzat kendisi akl› kan›t getirmektedir.<br />
Mesela; tevhidi ispatlarken flöyle buyurmaktad›r:<br />
"E¤er onlarda (yeryüzü ve gökyüzünde)<br />
Allah’tan baflka ilahlar olsayd›, kesinlikle<br />
(yer ve gök) bozulurdu". (Embiya 22)<br />
Bunun yan›nda Kur’an-› Kerim, kendi<br />
muhaliflerinden kan›t isteyerek, flöyle buyurmaktad›r:<br />
"Ve dediler ki; yahudi ve hristiyanlardan<br />
baflka kimse cennete girmeyecektir. De ki ;<br />
e¤er do¤ru söylüyorsan›z kan›t›n›z› getirin".<br />
(Bakara 111)<br />
Maalesef, baz› yüzeysel düflünenler, kendi<br />
zanlar›na göre, (güya) Kur’an’›n flan›n› ve<br />
menziletini korumak amac›yla ve onu insani<br />
kan›tlar›n düzeyine indirmemek için,<br />
Kur’an mant›¤›yla Yunan mant›¤›n›n<br />
ayr›ld›¤› noktalar› aç›klamaya çal›flarak,<br />
Kur’an’›n akli delillerinin kendine özgü<br />
oldu¤unu söylemifllerdir. Bu kimselere göre<br />
Kur’an’›n ak›l yürütme yöntemi, çeflitli<br />
yönlerden Yunan mant›¤›yla ayr›flmaktad›r.<br />
Örne¤in; Yunan mant›¤›nda kan›t iki önermeye<br />
dayal› oldu¤u halde, Kuran bir önermeyle<br />
ile sonuca var›r. (2)<br />
Sanki bu kimseler, akl›n ilahi bir lutuf<br />
oldu¤unu; müslüman ve gayr-i müslim herkese<br />
eflit düzeyde bahfledildi¤inden gafil<br />
kalm›fllard›r. Akli kan›tlar›n ilk yöntemlerinin<br />
Yunanl›lar arac›l›¤›yla derlenmesi,insanlara<br />
hitaben ve ak›llar›yla anlafl›l›r flekilde<br />
nuzul eden Kur’an’›n öne sürdü¤ü ak›lsal<br />
kan›tlara, bilinen insani ak›ldan baflka bir<br />
temel aramam›za neden olmamas› gerekir;<br />
ta ki, tefekkürü teabbüdlefltirme gibi<br />
semeresiz bir çaban›n içine düflmeyelim.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
3- Nedensellik ‹lkesinden<br />
Yararlanmak:<br />
Nedensellik ilkesi, akli düflüncenin temelidir.<br />
Bu ilke olmadan kan›ta ulaflmak mümkün<br />
de¤ildir. Kur’an, daima bu ilkeyi kabul<br />
ederek genel bir flekilde bildi¤imiz sebebleri<br />
onaylamas›yla birlikte melekler ve<br />
fleytanlar gibi fiziksel olmayan bir tak›m<br />
nedenlerin rollerini, etkilerini beyan ederek;<br />
nedensellik ilkesinin daha genifl bir<br />
alan› kapsad›¤›n› aç›klamaktad›r. Kur’an<br />
aç›s›ndan, insan›n kötü amelleri ile kara ve<br />
denizde meydana gelen fesat ve bozgunluk<br />
aras›nda bile kopmayan bir iliflki bulnmaktad›r:<br />
"‹nsanlar›n kendi elleriyle yapt›klar›ndan<br />
dolay› karada ve denizde bozgunluk ortaya<br />
ç›kt›...".(Rum 41)<br />
Buna mukabil, iman ve takva yerdeki ve<br />
gökteki bereketlerin kap›lar›n› insan ve<br />
insani toplumlar›n yüzüne açar: "O (peygamberlerin<br />
gönderildi¤i ) ülkelerin halk›<br />
inansalar ve ( günahtan) sak›nsalard›, elbette<br />
onlar›n üstüne gökten ve yerden nice bereket<br />
kap›lar› açard›k...".(Araf, 96 ) Bunun da ötesinde,<br />
müslümanlar›n öncekilerin yaflam<br />
öyküleri hakk›nda bilgi edinmeleri ve ders<br />
ç›kartmalar›na teflvik edilmesi ve yönlendirilmesi<br />
Kur’an’da nedensellik ilkesinin<br />
geçerlili¤ini gösterm e k t e d i r. Zira; e¤er<br />
geçmifltekilerin bafl›na gelen olaylar tesadüfen<br />
ve raslant› sonucunda meydana gelmifl<br />
olsayd›, bu hadiselerden ders ç›karmak ve<br />
ö¤üt almak anlam›n› yitirirdi.<br />
Baz› ‹slami f›rkalar, fiili tevhidi savunmak<br />
ad›na, nedensellik ilkesini inkar etmifllerdir<br />
ve Kur’an’›n da bu görüflü aç›klad›¤›n›<br />
belirtmifllerdir. Ancak ilahi ayetler üzerinde<br />
duruldu¤unda, bu düflüncenin dayanaks›z<br />
oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r ve akledenlerin<br />
eline flu nükte geçmektedir; yarat›lm›fllar›n<br />
nedenselli¤i tüm sebeblerin müsebbibi ve<br />
yarat›c›s› olan Allah’›n nedenselli¤inin<br />
uzant›s›ndad›r. Ve bunun da Allah’›n fiili<br />
vahdaniyeti (kainatta Allah’tan baflka müessirin<br />
olmay›fl›) ile bir çeliflkisi yoktur.<br />
4 - Ahkam Felsefesinin Beyan›:<br />
55<br />
Birçok f›k›hsal hükmün felsefesi ve hikmeti<br />
insanlar›n gözünden sakl›d›r. F›khi<br />
kurallar›n birço¤unun hikmeti, ak›l a¤›na<br />
düflmemekte ve insan akl›n›n kavrama<br />
s›n›r›n› aflmaktad›r. Ancak, Kur’an’›n ilahi<br />
hükümler ile ilgili yaklafl›m tarz› göstermektedir<br />
ki; bu hükümler metafziksel olduklar›<br />
halde, tümüyle insan›n düflünce<br />
düzeyini aflan s›rlardan say›lmazlar zira<br />
Kur’an , kendisi bu hükümlerin bir k›sm›n›n<br />
felsefesini beyan etmektedir ve bu yolla<br />
insan akl›n› bunun hakk›nda düflünmeye<br />
ça¤›rmaktad›r. Örne¤in; k›sas hükmünün,<br />
toplumsal yaflam›n garantisi oldu¤unu<br />
aç›klamaktad›r ve namaz hakk›nda flöyle<br />
buyurmaktad›r:"...Ve namaz› k›l. Muhakkak<br />
ki, namaz, hayas›zl›ktan ve kötülükten<br />
al›koyar..."( Ankebut 45)<br />
DÜfiÜNCEN‹N HA TAYA<br />
DÜfiTÜ⁄Ü YERLER<br />
‹nsan zihni, bazen öncülleri do¤ru dizemedi¤inden,<br />
bazen de kan›ta kesinlik<br />
kazand›ran verileri seçerken kusur yapt›¤›<br />
için, hataya düflerek yanl›fl sonuca varmaktad›r.<br />
Düflüncenin hataya sapland›¤›<br />
yerleri insana hat›rlatarak uyaran Kur’an-<br />
› Kerim, asl›nda arka kap›dan akla dayal›<br />
düflünceyi onaylamaktad›r. Çünkü; e¤er akli<br />
kan›t temelden dayanaks›z olsayd›, ak›l›n<br />
hataya düfltü¤ü kaygan yerleri hat›rlatmaya<br />
çal›flman›n, o yerlerden sak›nmay› tavsiye<br />
etmenin bir anlam› olmazd›. Kur’an’›n iflaret<br />
buyurdu¤u kaygan yerlerin birkaç›n› ele<br />
alal›m:<br />
1 - Tahmin Ve Zanna Uymak:<br />
Bilindi¤i gibi, yaflam›n günlük tüm ifllerinde<br />
yakini ve kesinli¤i yakalamak ya çok zordur,<br />
ya da mümkün de¤ildir. Bundan dolay›<br />
insanlar›n geneli, yaflamlar›n› zan temeli<br />
üzerinde kurarlar; ona dayanarak hayatlar›n›<br />
sürdürürler. Düflüncenin hataya kayd›¤›<br />
yerlerden biri fludur ki; insan bu huyunu ve
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri 56<br />
al›flkanl›¤›n› akl› ve ilmi tefekkür sahas›na<br />
bulaflt›rs›n ve yakine uyma yerine zan ve<br />
tahminle yetinsin.Bu durum; özellikle dini<br />
inançlar gibi, insan düflüncesinin alt<br />
yap›s›n› ve temelini oluflturan konularda,<br />
giderilmesi mümkün olmayan ziyanlara,<br />
zararlara yol açmaktad›r. Bu nedenle<br />
Kur’an-› Kerim, fliddetle bu duruma karfl›<br />
ç›km›flt›r ve muhataplar›n›n, tahmin ve zanna<br />
tabi olmalar›n› yasaklam›flt›r. Nitekim<br />
Kur’an, as›ls›z düflüncelerine göre flirk<br />
koflmalar›n› Allah’›n dile¤ine<br />
ba¤layan müflrikleri ceva-<br />
pland›r›rken flöyle buyurmaktad›r:<br />
"De ki: Yanlar›n›zda bize<br />
aç›klayaca¤›n›z bir bilgi var m›?<br />
Siz zandan baflka bir fleye<br />
uymuyorsunuz ve siz sadece<br />
yalan söylüyorsunuz". (Enam<br />
148)<br />
Kur’an’›n bak›fl›na göre<br />
bütün amellerin, tüm inançlar›n<br />
bilgiden ve yakinden<br />
do¤malar› gerekir; yani e¤er<br />
bireyin kendisinin yakin bilgiye<br />
ulaflma gücü yoksa; tabi<br />
olmaya lay›k flahsiyetleri izleyerek,<br />
dolayl› da olsa, bilgiden<br />
ileri gelen yakine sar›lmas›<br />
gerekir. Ta ki; bu flekilde<br />
san›n›n, vehmin tehlikeli<br />
sonuçlar›ndan kurtulabilsin ve<br />
idrak etme arac› olan akl›ndan<br />
uygun bir flekilde istifade edebilsin.<br />
(3)<br />
" Bilmedi¤in fleyin ard›na düflme çünkü<br />
kulak, göz ve gönül, bunlar›n tümü ondan<br />
sorumludur".(‹sra 36)<br />
2 - Taklit<br />
Do¤ru düflüncenin engellerinden bir di¤eri<br />
de, düflünme becerisini baflkalar›na b›rakm<br />
a k t › r. Toplumsal ve yayg›n inançlar›<br />
kolayl›kla, düflünmeksizin kabullenmek, birçok<br />
insan›n özelli¤idir. Mevlana’n›n deyifliyle;<br />
‘’Taklitleri de, kan›tlar› da zan ile ayakta / tüyleri<br />
de, kanatlar› da.’’<br />
Do¤ru düflüncenin<br />
engellerinden<br />
bir di¤eri de,<br />
düflünme becerisini<br />
baflkalar›na<br />
b›rakmakt›r.<br />
Toplumsal ve yayg›n<br />
inançlar› kolayl›kla,<br />
düflünmeksizin<br />
kabullenmek,<br />
birçok insan›n<br />
özelli¤idir.<br />
Kur’an-› Kerim, atalar›na uymay›<br />
davran›fllar›n›n temeli k›lan kimselere flöyle<br />
seslenmektedir: "Onlara ( müflriklere ) :<br />
Allah’›n indirdi¤ine uyun, denildi¤i zaman<br />
onlar; hay›r, biz atalar›m›z› üzerinde<br />
buldu¤umuz yola uyar›z, dediler. Ya atalar›<br />
bir fley anlamam›fl, do¤ruyu da bulamam›fl<br />
idiyseler?" ( Bakara 170 )<br />
Yani; e¤er atalar ak›llar›n› kullanmay›p<br />
do¤ru yolu bulamam›fllarsa, yine de onlar gibi<br />
ak›ls›zl›¤› m› meslek edineceksiniz?!<br />
Taklidin çirkinli¤i, sadece<br />
öncekilere uymakla özetlene-<br />
mez ; belki toplumun ünlü<br />
flahsiyetlerine uymak dahil,<br />
körükörüne olan her türlü<br />
uymay› ve taklit etmeyi kapsamaktad›r.<br />
‹slam,toplumun her<br />
bireyinin ba¤›ms›z bir kiflili¤e<br />
ve karektere sahip oldu¤unu<br />
b e l i r t e rek, bireyi sorumlu<br />
k›lm›flt›r. Ve körükörüne toplumun<br />
ileri gelenlerine uymay›,<br />
baz› insanlar›n sapmas›n›n<br />
nedeni oldu¤unu flöyle beyan<br />
etmektedir:<br />
"Ey Rabbimiz! Biz reislerimize<br />
ve büyüklerimize uyduk da,<br />
onlar bizi yoldan sapt›rd›lar,<br />
derler". ( Ahzab 67 )<br />
3 - Acelecilik<br />
‹nsano¤lu bazen, akli<br />
hükümler verirken acele davran›r ve bir<br />
konu hakk›nda az da olsa, baz› bilgileri<br />
edindi¤i için sonuç almaya<br />
çal›fl›r ve sanar ki, konunun tüm yönlerine<br />
hakimdir ve ibham perdesinin gerisinde<br />
hiçbir nükte kalmam›flt›r. Bu tür sürat ile<br />
görüfl belirtmeler, düflüncenin hataya<br />
kayd›¤› yerlerdendir. Kur’an, insan›n ilmi<br />
sermayesinin az oldu¤una ve baz› hükümlere<br />
ulaflmak için insan bilgisinin yetersizli¤ine<br />
iflaret ederek, flöyle buyurmaktad›r: "...Ve<br />
size ancak az bir bilgi verilmifltir". ( ‹sra 85<br />
)
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
4 - Nefsani E¤ilimler<br />
Akli kan›t› aramaktan gaye, hakikati<br />
bulmakt›r. Ancak düflüncenin gözleri,<br />
hakikat›n akl› besleyen ve süslendiren<br />
güzelli¤ini o zaman görebilir ve onunla<br />
ayd›nlan›r ki; bencil dugular›n, nefsani<br />
e¤ilimlerin tozu ve duman› düflüncenin çehresine<br />
konmam›fl olsun.<br />
‘’Hakikat, süslü bir sarayd›r; / Heva ve<br />
heves, kalkan tozdur.<br />
Görmüyor musun, nerde toz<br />
kalksa, / Bakan görmez, kör<br />
bile olmasa.’’ ( Mevlana)<br />
Taassuba dayal› sevgi ve kinler,<br />
tutucu yönelimler, tefekkürün<br />
yolunu sapt›rmakta ve<br />
do¤ru hareket etmesine engel<br />
olmaktad›r.<br />
‘’Garaz geldi¤i için, hüner<br />
görünmez oldu; / Yüzlerce<br />
p e rde gönülden oldu, göze<br />
do¤ru.’’ (Mevlana)<br />
Belagat ve fesahat sultan›<br />
‹mam Ali ( as)’›n flu sözü ne<br />
güzeldir: "H›rs k›l›c› düflünce<br />
ortam›nda k›v›lc›mlar›n›<br />
saçt›¤› zaman, akl›n en çok<br />
y e re çak›ld›¤› zamand›r".<br />
(Nehcül-balaga 219. hikmet)<br />
‘’Berrak göz, ak›l, kulak, istiyorsan<br />
e¤er / H›rs perdelerini<br />
y›rt sen birer birer<br />
Her kimde olursa h›rs, kekeler<br />
/ H›rs b›rak›r m›, göz ve<br />
gönül olsun münevver.’’<br />
Bunun için, ‹slam dini takvay›,<br />
bak›fl› ve basireti güçlendiren,<br />
gelifltiren bir etken olarak<br />
aç›klamaktad›r. ‘’Takva, fazileti rezaletten<br />
ay›ran vesiledir;"..E¤er Allah’tan korkarsan›z<br />
O, size iyi ile kötüyü ay›rdedecek bir<br />
anlay›fl verir.." ( Enfal 29)<br />
‹lahi takva, heva ve hevesin azg›nl›¤›n›<br />
önler; gönül gözüne konan tozlar› y›kar.<br />
Kur’an, insan düflüncesinin hataya düfltü¤ü<br />
yerleri aç›klarken, nefse tabi olmaya de¤inir<br />
ve putperestleri k›narken flöyle buyurur:<br />
Vahy; bedavadan<br />
bir tak›m konular›,<br />
amaçl› ve faydal›<br />
düflünceye varmak<br />
için insanlar›n<br />
iradesine sunarak,<br />
akla katk›<br />
sa¤lam›flt›r.<br />
Peygamberler<br />
geldiler, ta ki;<br />
insanda uyuyan<br />
yetenekleri,<br />
gömülü defineleri<br />
uyand›rarak<br />
a盤a ç›karts›nlar.<br />
57<br />
"...Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna<br />
uyuyorlar.." (Necm 23)<br />
AKLIN YÖNLEND‹R‹LMES‹NDE<br />
VAHY‹N ROLÜ<br />
Tarih buyunca, evrendeki varl›klar da<br />
dahil olmak üzere, kendilerinin nereden<br />
gelip nereye gittikleriyle ilgili düflünen, ak›l<br />
yürütmeye çal›flanlar; sonunda ilahi vahyin<br />
ö¤retileri karfl›s›nda diz çökmekten baflka<br />
ç a re bulamam›fllard › r. fiimdi,<br />
dinin ak›la yapt›¤› baz› hizmet-<br />
leri ve katk›lar›,<br />
birkaç eksende ele almaya<br />
çal›flal›m:<br />
1- Akl›n Y e t e r s i z l i ¤ i n i<br />
Aç›klamak<br />
Dinin önemli katk›lar›ndan<br />
biri, akl›n yetersizli¤ini, s›n›rl›<br />
oluflunu aç›klamakt›r. Din,<br />
befleri düflüncenin içeri¤ine,<br />
b a r › n d › rd›¤›yeteneklerin ve<br />
becerilerin s›n›rlar›na hakim<br />
olmas› nedeniyle, insana sürekli<br />
akl›n yetersizli¤ini<br />
hat›rlat›r, ta ki; akl›n›n dizginlerini<br />
b›rakmas›n ve<br />
sahas›ndan ç›kmas›n› önleyebilsin.<br />
Bu nedenle din ö¤reticileri,<br />
Allah’›n zat› ve özü üzerinde<br />
düflünmekten<br />
s a k › n d › rm › fl l a rd›r ve insanlar›<br />
yarat›l›fl hakk›nda düflünmeye<br />
davet etmifllerdir. Zira ak›l,<br />
Allah’›n zat›n› kavrayacak<br />
güçte de¤ildir. Dolay›s›yla,<br />
Allah’›n zat› konusu, akl›n sahas›n›n<br />
d›fl›ndad›r.<br />
Varl›klar içerisinde hakk›n s›rr› ve zat›ndan<br />
anlamak ve kavramak kadar uzak olan var<br />
m›? (Mevlana.)<br />
2 - Yararl› Konular Ortaya Atmak<br />
Sadece ak›l nimetine sahip olmak yap›c›,
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi ‹slami Düflüncede Akl›n Yeri<br />
58<br />
yararl› düflünceyi bulmak için kafi de¤ildir.<br />
Çünkü birçoklar›, bu ilahi hediyeyi uygun<br />
olmayan yolda kullanarak, meleklerin<br />
makam›ndan üstün bir makama ç›kmak<br />
yerine, hayvanlardan daha afla¤› bir konuma<br />
düflmekteler.<br />
Vahy; bedavadan bir tak›m konular›,<br />
amaçl› ve faydal› düflünceye varmak için<br />
insanlar›n iradesine sunarak, akla katk›<br />
sa¤lam›flt›r.<br />
Peygamberler geldiler, ta ki; insanda uyuyan<br />
yetenekleri, gömülü defineleri<br />
uyand›rarak a盤a ç›karts›nlar.<br />
Kuflkusuz, e¤er peygamberlerin zincirvari<br />
baflkald›r›lar› olmasayd›, befleri felsefeler<br />
belirleyici olamaz ve hayati konular› ele alamazlard›.<br />
‹lahi dinler; Allah’›n varl›¤›, tevhid, nübüvvet,<br />
ruhun ölümsüzlü¤ü, muhtar irade gibi<br />
onlarca meseleyi öne çekerek, insan fikrine<br />
yön vermifltir. Bundan dolay›, bir din<br />
seçerken hata yap›l›rsa, ya da dinde tahrifat<br />
meydana gelirse, bunun ilk kurban› insan<br />
düflüncesi<br />
olur. Örne¤in, e¤er H›ristiyan düflünürler<br />
teslis, hulul, ve tecessüd gibi konular›n<br />
vahiyden türedi¤ine inanmasalard›, bunlar›n<br />
çözümü için iki bin y›ll›k fikirsel zahmetlere<br />
ve çilelere tahammül etmezlerdi; hatta bir<br />
an bile ömürlerini, bu düflünce yakan konulara<br />
harcamazlard›.<br />
3 - Saadet Yolunun Furuat›n› Aç›kla -<br />
mak<br />
Ak›l; insana, yarat›l›fl›n anlams›z ve abes<br />
olmad›¤›n›; mutlak kemale, sonsuz kurtulufla<br />
ermek için bu dünyaya geldi¤ini<br />
hat›rlat›r. Ayn› flekilde ak›l, sonsuz hayata<br />
ulaflmak için, Allah’›n r›zas›na uygun olan›<br />
yerine getirmek ve r›zas›na uygun olmayandan<br />
sak›nmak gerekti¤ini kavrayabilir; ancak<br />
mutluluk yolunun tüm cüz’iyat›n›, detaylar›n›<br />
bilmek, akl› aflan bir meseledir. Fakat ak›l,<br />
dinin yol göstericili¤i sayesinde, kurtulufla<br />
giden yolun özeliklerine ve füruat›na vak›f olabilir.<br />
Vahyin hidayeti olmadan ak›l, bu dünya-<br />
daki ameller ile ahiretteki sonuçlar› aras›nda<br />
bulunan iliflkiyi keflfedemez.<br />
4 – Akl›n Hataya Düfltü¤ü Yerlerin<br />
Aç›klamas›<br />
Vahyin önemli katk›lar›ndan biri; akl›n<br />
hataya düfltü¤ü güzergahlar› hat›rlatmas›d›r<br />
ki; daha önce bu konu incelendi. Ancak flu<br />
noktay› unutmamak gerekir ki; dinin yapt›¤›<br />
katk›lar› s›ralamam›z bu anlama gelmez. Din,<br />
kendine inanlara düflüncenin has bir çeflidini<br />
dayatarak, fikirlerini taabbudilefltirmek niyetindedir.<br />
Çünkü, böyle bir durumda düflüncenin<br />
içinde baflka bir fley kalmaz. Belki, kasdedilen<br />
odur ki; din yapmak istedi¤i katk›lar›<br />
akl›n hizmetine sunarak, onun gözünden sakl›<br />
kalan gerçeklerin çehresinden perd e y i<br />
kald›rmaktad›r.<br />
Kaynaklar<br />
( 1 ) Faslu-l Makal fi-ma beyne’l-<br />
Hikmet-i ve efl-fieriat-i mine’l- ‹ttisal.<br />
s. 17. ‹bn-i Rüfld<br />
(2) -Mecmüat’ul-Fetava c.9. s. 60.<br />
‹bn-i Teymiye / Bkn. El-Kuran ve<br />
l-nazarul-akli s.135 - 153.<br />
Fat›ma ‹smail- Muhammed ‹smail<br />
(3)- El-Mizan fi Tefsir’il-Kur’an<br />
c.13. s. 92 - 93.<br />
Muhammed Hüseyn Tabatabai
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />
Hz. Zeynep<br />
Cahide Avc›<br />
“Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salat<br />
ederler, Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle<br />
salat ve selam getirin”. (Ahzab-56)<br />
Ad ve künye:<br />
Zeyneb kelimesi lugat olarak “Güzel a¤aç” anlam›na<br />
gelir, ayr›ca Zeyn ve Eb kelimelerinin birleflmesinden<br />
“Baban›n ziyneti” manas› ç›kar. Tarih kitaplar› ve rivayetler<br />
Hz. Ali için iki veya üç k›z›n›n Zeyneb ad›yla<br />
ça¤r›ld›¤› söylenilmifltir. Ancak kerbela vak›as›nda kahraman<br />
kad›n Zeyneb-ul Kübrad›r .<br />
Hz. Zeyneb’in manalar›ndan biri de ‘Akile’ ve ya<br />
(Akileyi beni Hafl›m) dir kendi hanedan ve soyunda<br />
de¤erli ve k›ymet sahibi olan seçkin kad›n manas›ndad›r.<br />
Çocukluk dönemi:<br />
Hazreti Fatma’n›n biricik k›z› Zeyneb daha befl alt›<br />
yafllar›ndayken de¤erli annesini yitirdi. Bu küçük<br />
y a fl l a rda ald›¤› üstün terbiyeler yan›s›ra annesi<br />
Hz.Fatma’dan hadisler ve rivayetler nakletmifltir.<br />
Rivayetler aras›nda Hz. Ali’nin k›z›n›n küçük yafllarda<br />
kemalete sahip oldu¤unu belirten bir hadis flöyle<br />
gelmifltir:<br />
Hz. Ali Zeyneb’i daha çocukluk döneminde dizinin<br />
üzerinde oturtmufl ona seslenerek (Ahad) bir söyle dedi,<br />
Zeyneb söyledi, Hz. Ali (isneyn) iki söyle dedi; Zeyneb<br />
flöyle dedi: Biri a¤z›nda dolaflt›r›p söyleyen dil, ikiyi nas›l<br />
söyler? Bunun üzerine Ali (a.s) k›z›n› kucaklay›p öptü.<br />
KUFE<br />
Hz. Ali hilafet merkezini Medine’den Kufe’ye<br />
tafl›d›¤›nda Zeynep kocas› Abdullah ‹bni Cafer ile birlikte<br />
Kufe’ye yerlefltiler. S›ff›n savafl›nda Abdullah ‹bni<br />
Cafer Hz. Ali’nin ordusunda ordu komutanlar›ndan idi.<br />
Zeynep Kufe’de han›mlar› irflatdediyor, onlara Kur’an ve<br />
tefsir dersleri vererek e¤itiyodu. Hz. Zeyneb Kufe’de çok<br />
sayg›n bir konumdayd›. Kerbela vak›as›ndan sonra esirler<br />
Kufeye getirildiklerinde, özellikle beni Ümeyye canilerinin<br />
Zeyneb’e olan sayg›s›zl›klar›, çirkin davran›fllar›<br />
Zeynebe çok a¤›r ve zor anlar yaflatt›. Ancak Hz. Zeyneb<br />
büyük sabr›yla, ac› musibetlere karfl› durdu. Sadece<br />
Rabbi’nin r›zas› için kendisine yap›lan ihanetlere karfl›<br />
dayand›. Hayas› ve iffeti olmayan Ubeydullah ‹bni Ziyad,<br />
Hz. Zeyneb’e hitaben : Allah’›n kardefline yapt›¤›n› nas›l<br />
gördün? Hz. Zeyneb iman dolu bir cesaret içersinde :<br />
Vallahi ben Allah teala’dan güzellik ve iyilikten baflka bir<br />
fley görmedim dedi.<br />
Hz. Zeyneb’in faziletlerinden<br />
baz› örnekler:<br />
59<br />
‹badet:<br />
Yüce Allah’a yaklaflmak ona ulaflmak ve kemale varmak<br />
için ibadet ve kulluk etmek çok büyük bir vesiledir,<br />
“Ben cinleri ve insanlar› ancak bana kulluk etsin -<br />
ler diye yaratt›m” . (Zariyat-56)<br />
Ayeti kerimede yarat›l›fltan kast›n ve hedefin ibadet<br />
oldu¤u zikre d i l m i fl t i r. Allah’a ibadet etmek sadece<br />
k›l›nacak bir kaç rekat namaz, maddi ba¤›fl ve bedensel<br />
hareketlerden ibaret de¤ildir. ‹badet tevazu ve gerçe¤iyle<br />
teslim olman›n en mükkemmel fleklidir.<br />
‹badet iki yöndür: 1.Amel ve Fiil 2.Terk ve uzaklaflma<br />
Ancak günah› terk ederek ondan tamam›yla uzaklaflmak<br />
ibadetin yap›lmas›ndan daha önemlidir. Rivayette geçti¤i<br />
gibi: “En zor ibadet günah yapmaktan kaç›nmak ve en<br />
iyi ibadet iffetli olup günaha yaklaflmamakt›r”.<br />
Hz. Zeyneb’in Fesahet (aç›k ve belirgin) ve Bela¤eti<br />
(istenilen manay› en güzel flekli ile muhataba ulaflt›rmak)<br />
ve ibadeti babas› Ali (a.s) ve annesi Fat›ma (a.s) gibiydi.<br />
Gece uykudan uyan›p ibadet etme Hz. Zeyneb’in hayat›<br />
boyunca terk etmedi¤i bir ameldi. Muharremin onbirinci<br />
gecesinde bile bu ibadeti terk etmemifltir. ‹mam Seccad<br />
buyuruyor: “O gece halam Zeyneb’i gördüm namaza<br />
durmufl ve ibadetle meflguldu”. Hz. Seccad: “Halam<br />
Zeyneb bütün müsibetleri çekti¤i halde, Kerbela’dan<br />
fiam’a kadar bir gece bile sünnet namazlar›n› terk etmedi”.<br />
‹mam Hüseyin son veda için Zeyneb’in yan›na geldi<br />
ve flöyle söyledi: “Bac›m gece namazlar›nda beni unutma<br />
!” Hz. Seccad buyuruyor: “Halam Zeyneb bütün farz<br />
ve müstehap namazlar›n› yol boyunca Kufe’den fiam’a<br />
kadar ayakta k›ld›, sadece bir kaç yerde açl›ktan dolay›<br />
oturarak k›l›yordu zira üç günden berii bize verilen<br />
yeme¤i çocuklar aras›nda paylaflt›r›yordu. O tafl kalpli<br />
adamlar gün boyunca bizlere sadece bir ekmekten fazla<br />
vermiyorlard›.<br />
Allah’›n risaletini bu yolculukta tebli¤ edecek kifli<br />
Zeyneb idi. Beni Umeyye’nin hilelerine aldanm›fl milleti<br />
uyarmak, fesahet beyan›yla ve ateflli hutbeleriyle bu<br />
zalimleri rüsva etmekteydi. (bunlar›n her biri ibadet<br />
say›l›r) böylece tevazu ve teslimiyetini Allah’a karfl›<br />
göstermifltir.<br />
Din yolunda cihad<br />
Allah yolunda mallar›yla canlar›yla cihad edenleri<br />
derece itibariyle, oturanlardan üstün k›ld›. Allah onlar›n<br />
üzerinde hepsine de cenneti vaad etmifltir. Bununla beraber<br />
Allah mücahitlere oturanlar›n üzerinde bir ecir<br />
vermifltir.<br />
Zeyneb ul Kübra annesi Fat›ma (a.s) gibi nerede din<br />
yolunda, dinsizlere karfl› savaflmak ve cihad etmek gerekiyorsa,<br />
bu yolda mal›ndan, can›ndan, kocas›ndan,<br />
çocuklar›ndan geçebiliyordu. Zeyneb rahat yaflam›ndan<br />
el çekip çocuklar›n› kurban etmek için ölüm yeri<br />
Neynevaya götürdü ve her yerde kardefli Hüseyin için iyi<br />
bir yoldafl oldu ve ona bir an bile yard›m etmekten geri<br />
kalmad›.
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />
60<br />
Fesahet ve Bela¤et<br />
Zeyneb’in Fesahet ve Bela¤eti Kufe’nin pazar›nda ve<br />
Yezid’in meclisinde nakletti¤i hutbeler ve Ubeydullah<br />
ibni Ziyad’la yapt›¤› konuflmalar, onun bu yetene¤inin en<br />
iyi delilleridir. Cani ve fas›k Ziyad’›n o¤luyla<br />
karfl›laflt›¤›nda öyle bir fesahetle konufluyordu ki Ziyad’›n<br />
o¤lu onlar›n düflman› oldu¤u halde Zeynebin<br />
olgunlu¤undan ve bela¤etinden (istenilen manay› muhataba<br />
ulaflt›rmak) flaflk›nl›¤›n› gizleyemedi ve Zeynebi küçümsemek<br />
için flöyle söyledi: “Do¤rusu bu kad›n sözü<br />
daima kafiyeli söyleyen biri olarak çok baflar›l›d›r,<br />
babas›da ritimli söz söyleyen bir flair idi”.<br />
Zeyneb cevap verdi: “Kad›n›n sözü daima kafiyeli söylemekle<br />
ne ifli var? Benim böyle bir fleyle iflim yok, her<br />
ne duydunsa içimde olan fleyi dilime getirdim”. Burada<br />
dikkat edilmesi gereken fley flu ki ; Zeyneb hiç bir zaman<br />
bir ö¤retmenden bu ilimi (ritimli ve kafiyeli söz söylemek)<br />
okumam›flt› ve onu ö¤renmek için ö¤retmen ve ders<br />
görmemiflti, bu Allah taraf›ndan bir nimet zati bir kemal<br />
olarak verilmiflti.<br />
Zeyneb’in Kerbela’ya tarihi seferi<br />
Hz. Zeyneb’in flahsiyetiyle iyi bir flekilde tan›flman›n<br />
yolu onun Kerbela’ya olan seferini anlamakla olur.<br />
Kerbela yolculu¤unda dikkat çekici ilk nokta Hz.<br />
Zeyneb’in kocas›ndan ayr› Hz. Hüseyin ile sefere<br />
kalk›flmas› ve Abdullah ibni Cafer’in bu yolculukta bulunmay›fl›d›r.<br />
Hz. Zeyneb kardefli Hz. Hüseyin’e afl›r› sevgisinden<br />
dolay› evlilik döneminde Abdullah ibni Cafer’e<br />
flart koflmufltu. Kardefli Hüseyin ilerde yoculu¤a ç›kacak<br />
olursa kendisininde onunla gidece¤i ve bu konuda her<br />
hangi bir yasa¤›n söz konusu olmamas›n› istemiflti. Bu<br />
flart› kabul edilmiflti. Abdullah ibni Cafer’in kerbela’ya<br />
gitmemesinin sebebini tarihçiler onun bir savafl ihtimalini<br />
vermeyiflinden oldu¤unu yazm›fllard›r. Buna ra¤man<br />
iki o¤lunu Avun ve Muhammedi, Zeyneb ile göndermifl<br />
ve onlara her yerde imam› himaye etmelerini ve ona<br />
karfl› oldukça sayg›l› olmalar›n› istemiflti.<br />
Hz. Zeyneb aziz kardeflinin flehadetinden çok daha<br />
önce kendisini tebli¤ etme görevine haz›rlam›flt›. Baz›<br />
zamanlarda olaylar karfl›s›nda sab›rs›zl›k gösterdi¤i nakl<br />
edilmifltir. Ancak imam’›n flehadetinden hemen sonra<br />
sanki güç ve sabr› bir o kadar artm›flt› ki, bunun sebebi<br />
sadece ilahi bir güç idi. Yüce Allah buyuruyor: Ey<br />
insanlar! Siz Allah’›n dinine yard›m ederseniz, o<br />
da size yard›m eder, ayaklar›n›z› savaflta sabit<br />
k›lar . (Muhammed 7)<br />
“fiüphesiz Rabbimiz Allah’t›r deyip, dosdo¤ru<br />
yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner . Onlara<br />
‘Korkmay›n üzülmeyin, size söz verilen cennetle<br />
sevinin! derler.” (Fusilet 30)<br />
‹mam Seccad flöyle nakletmifltir: Aflura gecesinde ben<br />
çad›r›mda oturuyordum, halam Zeyneb bana hemflirelik<br />
yap›yordu, o s›rada babam kendi çad›r›na gitti, babam<br />
vefas›z dünya için fliir okumaya bafllad› bu fliiri iki veya üç<br />
defa tekrarlad› okudu¤u fliirden anlad›m ki bela gelecektir.<br />
Halam dayanamad› ve fliiri duyunca sab›rs›zland› ve<br />
imam›n yan›na kofltu, imam bac›s›na bak›p flöyle buyurdu:<br />
“Bac›m, dikkat et fleytan sabr›n› elinden almas›n”.<br />
Bunu söyledi ve gözlerine yafl doldu. ‹mam, Zeyneb’i<br />
sakinlefltirip ona yemin ettirdi : “Bac›m benim ölümümde<br />
sak›n üstünü y›rtma, yüzünü soyma....ve ona sab›rl›<br />
olmas›n› istedi. Ve sonraki gelecek müsibetler için onu<br />
haz›rlad›; Zeyneb, Fat›ma’n›n k›z› o saatten sonra<br />
de¤iflti, art›k ondan öyle sab›rs›zl›k görülmedi.<br />
Aflura gecesinde kardeflinin ölümünden haber veren<br />
bir kaç m›sra fliirden sab›rs›zlan›p bay›lan Zeyneb flimdi<br />
kardefline genç o¤lunun ölümü için teselli veriyordu ve<br />
gelecek günlerde sab›r ve metanetle ye¤eni (Seccad)›n<br />
ölümünü önleyecekti.<br />
Tarihte aflura günü’nün olaylar›nda Zeyneb’in ad› bir<br />
kaç yerde flöyle geçmifltir:<br />
Hz. Hüseyin’in o¤lu Ali Ekber savafl alan›nda yere<br />
düfltü¤ünde babas›na seslenmiflti, nakledildi¤ine göre o<br />
anda Zeyneb kendisini Ali Ekber’e yetifltirerek ona flöyle<br />
seslendi: “Ey kardeflimin o¤lu! Ey kardeflimin o¤lu!<br />
Zeyneb bunu yapmakla Hz. Hüseyin’e mesaj vermifl<br />
oldu. Bununla Ali Ekber’i parçalanm›fl ve kana boyanm›fl<br />
bedenini görecek olan Hz. Hüseyin’in üzüntüsü daha da<br />
az olacakt›.<br />
Evet Zeyneb’in ad› her nerede zikredilmifl ise fedakar,<br />
y a rd›mc›, kendi can›ndan geçmifl olarak bilinir.<br />
Kardeflinin mukkades hedefinin hamisi mücahide ve<br />
kahraman bir çehredir.<br />
‹mam Hasan’›n küçük o¤lu Abdullah amcas›n›n<br />
topra¤a düfltü¤ünü ve cani kan içici adamlar amcas›n›n<br />
temiz bedeninin etraf›nda dolaflt›¤›n› görünce çad›rdan<br />
ç›k›p amcas›na do¤ru kofltu, o zaman imam bac›s›n›<br />
muhatab al›p seslendi: “Bac›m! Bu çocu¤u tut”. Zeyneb<br />
hemen koflup Abdullah’› tuttu ama masum çocuk elini<br />
halas› Zeynep’ten çekip kendisini amcas›na kavuflturdu,<br />
temiz bedeni amcas›n›n üzerindeyken tafl kalpli adamlar<br />
taraf›ndan flehadet flerbetini içti.<br />
Baflka bir yerde flöyle nakledilir: Art›k son saatlerde<br />
‹mam veda için kad›nlar›n yan›na geldi ve Zeyneb’e seslenip<br />
buyurdu: Bac›m; küçük yavrumu getir onunla veda<br />
edeyim zeyneb Ali As¤eri kardeflinin eline verdi, o an<br />
Harmele çocu¤un bo¤az›na bir ok att› ve o masum yavru<br />
babas›n›n ellerinde flehit oldu. ‹mam kana boyanan yavrusunun<br />
bedenini Zeyneb’e teslim etti.<br />
‹mam (a.s) son kez veda için kad›nlar›n haremine geldi<br />
s›rlar›n›n mahremi Zeyneb’i ça¤›rd›, ondan eski bir elbise<br />
istedi ve flöyle buyurdu: Bac›m, eski bir elbise bana<br />
getir ki hiç kimsenin öyle bir elbiseyi giyme iste¤i<br />
olmas›n, onu elbiselerimin alt›ndan giyece¤im ki öldürüldükten<br />
sonra bedenim ç›plak kalmas›n! Zeyneb o flekilde<br />
bir elbise getirdi ve kardefline verdi. Kardefli Hüseyin<br />
flehit olduktan sonra o niflanelere göre onun temiz bedeninin<br />
yan›na geldi ama bedeni ç›plak gördü ve o eski<br />
elbiseyi bile üzerinde görmedi.<br />
K›ssaca Zeyneb her yerde vakarl› y›k›lmayacak bir da¤<br />
misali kendisini olaylara karfl› ve ‹mam›na sonsuz itaat<br />
için haz›rlam›flt›. Evet aziz biricik kardeflini flehadet için<br />
savafl meydan›na gönderirken içine düfltü¤ü durumu<br />
sadece Rabbin’den baflka bilecek olan olmayacakt›. O<br />
haleti ruhiyle ayakta duruflu, dünya oldu¤u müddetce<br />
utand›racakt›. Ayr›l›k an› ‹mam ona vasiyetini ve baz›<br />
s›rlar›n› söylemiflti.<br />
Hz. Zeyneb imam Hüseyin’in yere düflüp Yezid ve ‹bni<br />
Ziyad’›n ordusunun imam›n etraf›nda oldu¤unu
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />
gördü¤ünde çad›rdan ç›karak Sadd’›n o¤luna azarlay›c›<br />
bir flekilde flöle dedi: Ey Sadd’›n o¤lu! Hüseyin’i öldürüyorlar<br />
ve sen orada izleyip durmaktas›n?<br />
Hz. Zeyneb bununla flöyle demek istiyordu. Bu rezaleti<br />
ve alçakl›¤› ki Hüseyini gözlerinin önünde vahflice<br />
öldürüyorlar ve sen sessiz kal›yorsun. Bu öldürmeye<br />
kalk›fl›lan Fat›ma’n›n o¤lu ve peygamberin biricik tornudur.<br />
Ve sen nas›l müslümanl›k iddas› yapabilirsin?<br />
Sadd’›n o¤lu bu ana kadar kendisine ma¤rur olup<br />
sadece savafl› kazanmay› ve yaln›zca ‹bni Ziyad’›n verece¤i<br />
alt›nlar› ve makamlar› düflünüyordu. Elinde olmayarak<br />
a¤lamaya bafllad› kendisi için kara günler ve talihsizli¤i<br />
seçti¤i için hüngür hüngür a¤lad›. Zeyneb yerinde<br />
d u rmad› ve o hayas›z toplulu¤a bak›p seslendi:<br />
“Aran›zda müslüman olan yok mu”? Evet Zeyneb bu<br />
k›sa cümlelerle ordunun aras›nda öyle bir titreme yaratt›<br />
ki onlar ömürleri boyunca bunun etkisinden<br />
kurtulmad›lar.<br />
fiimr Zilcoflen, Hz. Seccad’a do¤ru onuda babas› gibi<br />
öldürmek için yürüdü. Bu s›rada Zeyneb çad›rdan ç›kt›<br />
ve flöyle dedi: “Allah’a yemin olsun onu öldürmenize<br />
benide öldürmedikçe izin vermiyece¤im”. fiimr böyle<br />
olaca¤›n› görünce öldürmekten vazgeçti. Böylece<br />
Zeyneb ‹mam’›n can›n› korudu.<br />
Kad›nlar› çad›rlar›ndan ç›kararak, çad›rlar› atefle vererek<br />
yakt›lar. Kad›nlar feryatlar içersinde a¤lamaktayd›lar,<br />
Alinin k›z› Zeyneb ac›kl› bir sesle kardefli Hüseyin için<br />
mersiye okumaktayd›: “Ey Muhammed (s.a.s)! melekler<br />
sana selam eder. ‹flte bu Hüseyin kana bulanm›fl parça<br />
parça olmufl bedeni, k›zlar›n esaret alt›na al›nm›fl, flikayetimiz<br />
Allah kat›na Muhammed Mustafa’yad›r, Aliy-el<br />
Murtaza, Fat›ma-tüz Zehra’ya ve Hamza Seyyidu fluhedayad›r.<br />
“Ey Muhammed! Bu Hüseyin’dir bu çölde yere<br />
düflmüfl , rüzgar onun üzerine toprak serpiyor, zinazade<br />
birinin eliyle öldürülmüfl.<br />
Efsus ve yaz›klar olsun bu gün ceddim Allah’›n Resulü<br />
öldürüldü, Ey Muhammed’in Ashab› ve dostlar›! bunlar<br />
Muhammed Mustafa’n›n evlatlar›, ayn› rum esirleri gibi<br />
götürülüyorlar.<br />
Zeyneb bunu söylemek istiyordu: Bu gün Hüseyni<br />
ö l d ü rmekle sanki Peygamberi öldürdünüz, onun<br />
Kur’an’›n› ve fleriat›n› öldürdünüz, zira Hüseyin’in hedefi<br />
ve hareketi sadece islam’›n fleriat›n› ve hükümlerini<br />
yaflatmakt›. Hüseyin islam› korudu¤u için öldürüldü.<br />
Kûfeye do¤ru<br />
Böylece ‹mam Hüseyin’in flehadetinden sonra geride<br />
kalanlar esir olarak kerbela’dan Kufeye do¤ru yola<br />
ç›kt›lar. Hz. Zeyneb rehber ve önderinin flehadetinden<br />
sonra kafileye önder olmufl yüce bir görevi üstlenmifl<br />
tam bir azim ve kararl›l›kla düflmanla mücadeleye ve onu<br />
yenik düflürmeye azmederek hilafet merkezine yönelmiflti.<br />
‹bni ziyad Kufe’de zafer törenleri haz›rlam›flt›. fiehri<br />
binlerce askerle doldurmufl Küfe’yi tamam›yla kendi<br />
kontrolü alt›na alm›flt›. Ehli Beyt taraftarlar›ndan korktu¤undan<br />
dolay› bu tedbirler al›nm›flt›.<br />
Bu vaziyet içersinde Peygamberin hanedan›n› Kufe<br />
61<br />
flehrine getirdiler. fiehit ettikleri kimselerin bafllar›n›<br />
m›zraklara takm›fl halde halka göstere göstere<br />
dolaflt›r›rken Ehli Beyti rum esirleri gibi ç›plak develer<br />
üzerinde sokaklardan ve pazarlardan saraya kadar getirdiler.<br />
Kufe halk›n›n ço¤u bunlar›n kim olduklar›n› bilmiyorlard›.<br />
Kim bu esirler? Nereden geliyorlar? Diye soruyorlard›.<br />
Kufeli bir kad›n merak içersinde Ehli Beyt’ten soru<br />
sordu sizler nerenin hangi flehrin ve ülkenin esirlerisiniz?<br />
Cevap verdiler: Bizler Peygamberin hanedan›y›z. Bunun<br />
üzerine kad›n hemen onlar için elbiseler haz›rlayarak<br />
getirdi onlar getirilen elbiselerle kendilerini örtüverdiler.<br />
Küfe ehli bu ac›kl› manzara karfl›s›nda kafileye yard›m<br />
etmek istemifl çocuklara ekmek ve hurma vermifllerdi.<br />
Ümmü Gülsüm verdikleri hurma ve ekme¤i almayarak<br />
Kufe ehline seslenerek: Bizler Resul-ü Ekrem’in hanedan›y›z<br />
bizlere sadaka vermek haramd›r.<br />
fiehirde gürültüler ço¤ald› ve millet a¤l›yarak aceleyle<br />
kendilerini kafileye kavuflturup olay› izlemek için saraya<br />
kadar onlarla hareket ettiler. O vakit Zeyneb millete<br />
dönüp iflaretle sukut etmelerini istedi. Herkes sustu,<br />
develerin zillerinin sesi bile kesildi. Zeyneb ateflli bir hutbeyle<br />
Kufe milletini azarlad› ve flöyle seslendi:<br />
Hamd ve övgü Allah’a mahsustur ve Allah’›n selam›<br />
Muhammed (s.a.a) ve onun temiz Ehli Beytinedir. Ey<br />
Kufe halk›! A¤l›yormusunuz ? göz yafllar›n›z kurumas›n<br />
inlemeniz sona ermesin! yalan söylemekten baflka bir<br />
fley bilmiyosunuz. Do¤rusu kendiniz için kötü bir talih<br />
seçtiniz, Allah’›n azab› sizin üzerinizedir. Evet a¤lay›n<br />
Allah’a yemin olsun a¤lamak size yak›fl›r. Çok a¤lay›n ve<br />
az gülün.!<br />
Son Peygamberin evlad›n› öldürdünüz nas›l bu haysiyetsiz<br />
ifli üzerinizden sileceksiniz?<br />
Allah sizin cezan›za mühlet verirse ve geciktirirse<br />
flafl›rmay›n, çünkü Allah (c.c) intikam almada acele<br />
etmez ve intikam›n geciktirilmesinden bir korkusu yoktur!<br />
‹bni Ziyad›n meclisi<br />
Hz. Zeyneb ‹bni Ziyad’›n bulundu¤u mekana<br />
getirildi¤inde en eski üstler giyilmifl ve tan›nmayacak bir<br />
durum içersinde idi. ‹bni Ziyad flöyle bafllad›: Hamd<br />
alemlerin Allah’›na olsun ki sizleri rezil, efsanelerinizi<br />
yalanlad› ve sizleri öldürdü. diye hitabetti<br />
Hz. Zeyneb ‹bni Ziyad’a verdi¤i cevap: “Hamd ve<br />
övgü Allah’ad›r ki bizi Peygamberi ile aziz etti, çirkinlikten<br />
ve kötülükten beri k›ld›, iyilerden ve temizlerden etti.<br />
Rezil olanlar ancak ve ancak fas›klard›r, yalan söyleyen<br />
günahkard›r ve bizler bunlardan hiç biri de¤iliz, baflkalar›<br />
bu s›fatlar› tafl›yand›r. Hamd yaln›z Allah’a mahsustur.<br />
‹bni Ziyad böyle bilgili ve cesaretli bir kad›nla<br />
karfl›lafl›ca¤›n› ummam›flt› ve böyle bir fley beklemedi¤i<br />
için sözü de¤ifltirip flöyle söyledi: Allah’›n kardefline ve<br />
ailene davran›fl›n› nas›l buldun?<br />
Zeyneb, iftihar dolu sars›t›c› bir sesle: “Ben yüce<br />
Allah’tan güzellik ve iyilikten baflka bir fley görmedim.<br />
Allah bunlar›n ölümlerini mukadder etmiflti ve onlar flehit<br />
olarak arzulad›klar› makama vard›lar. Ancak bunu iyi bil<br />
ki yüce Allah bir gün seni ve onlar› bir araya toplayacak,
Fecr-i Sad›k Üç Ayl›k ‹lmi Dergi Hz. Zeynep<br />
62<br />
senden, yapt›¤›n çirkin amel karfl›s›nda delil isteyecek ve<br />
seni hesaba çekecektir. O günü merakla bekle dur. Üstün<br />
ve galip kim olacak, sen mi? onlar m›? Ey mercanenin<br />
o¤lu annen ölümünü görsün.<br />
‹bni Ziyad Ali’nin k›z›n› susturmak ve afla¤›lanm›fl duygusunu<br />
gidermek için flöyle dedi: Asî ve isyankar<br />
kardeflin ve ailesinin öldürülmesinden içim rahatlad›. Hz.<br />
Zeyneb: Serverimi, azizim Hüseyini ve de¤erli ailesini<br />
öldürdün. E¤er seni bu rahatlatm›flsa k›yamete kadar<br />
rahatla dur...<br />
Ziyad Hz. Zeyneb ile daha çok konuflmaya gerek görmedi.<br />
Çünkü herkese karfl› rezil ve rüsva olmufltu.<br />
Dikkatleri Ali ibni Hüseyin’e çekerek, Allah Ali ibni<br />
Hüseyini kerbelada öldürmemifl miydi? ‹mam Zeynel<br />
Abidin cevap vererek: baflka bir kardeflim vard› ad› Ali<br />
idi. Sizler onu öldürdünüz. Ziyad k›zarak : Hay›r Allah<br />
ö l d ü rdü. ‹mam cevap olarak ayeti okudu, yani<br />
kardeflimin ölüm vakti gelmemiflti ki Allah can›n› als›n,<br />
belki verdi¤in emir ile öldürüldü.<br />
‹bni Ziyad bu ayeti duyunca öfkelenerek onun öldürülmesini<br />
emir etti.<br />
Bunu gören Zeyneb yerinden kalkarak kollar›n› Hz.<br />
Seccad’›n boynuna dolayarak flöyle dedi: “Ey Ziyad’›n<br />
o¤lu bizlerden döktü¤ün bu kadar kan sana yetmedimi,<br />
yeter art›k! Allah’a yemin ederim ki benide öldürmedi¤in<br />
müddetçe ondan ay›r›lmayaca¤›m”. Ziyad Zeynel<br />
Abidini b›rakmalar›n› emretti, ve onu öldürmekten vazgeçti.<br />
Hz. Zeyneb bir kez daha ‹mam›n can›n›<br />
korumufltu.<br />
‹mam Seccad halas›na seslenerek : Halac›¤›m sen dur<br />
ben Ziyad›n cevab›n› vereyim demiflti. ‹bni Ziyada hitab<br />
ederek : Bizi ölümlemi korkutuyorsun, Allah yolunda<br />
ölmek ve flehadet iftihar›m›z oldu¤unu bilmiyormusun?<br />
fiam<br />
Yezid ‹mam Hüseyin ve dostlar›n› öldürdü¤ü için kibirli<br />
ve gururluydu. Bunu kendisi için büyük bir zafer görüyor<br />
ve bu vesile ile Ehl-i Beyt’in fiama girifli için tören<br />
haz›rlam›flt›.<br />
Yezidin saray›<br />
Yezid’in saray›nda o gün çok ac› ve üzücü hadiseler<br />
yafland›. Muaviye’nin kötü evlad› zalim Yezid kendisini<br />
sarhofl eden kudretini daha da belirginlefltirmek için<br />
‹mam Hüseyin’in mübarek kafas›n› kendisinin yan›na<br />
g e t i rmelerini emretti. Ahlaks›z Yezid elinde tuttu¤u<br />
çubu¤uyla ‹mam’›n difllerine vuruyor küfür ve sövgü ihanet<br />
dolu fliirler okuyordu.<br />
Sahabeden Ebu berze Eslemi bu sahneyi görünce<br />
dayanmayarak seslendi : “Vay sana yaz›klar olsun Yezid.<br />
Elindeki çubukla Fatma’n›n o¤lu Hüseyin’nin a¤z›na m›<br />
vuruyorsun. Vallahi kendi iki gözlerimle Peygamberin<br />
Hasan ve Hüseyin’nin a¤›zlar›n› öptü¤ünü gördüm”.<br />
Peygamber’in onlara flöyle dedi¤ini duydum: “Sizler cennet<br />
gençlerinin serverisiniz sizi öldürenleri Allah öldürsün”.<br />
Yezid öfkelenerek Ebu berze’nin oradan at›lmas›n›<br />
istedi.<br />
Zeyneb’in yanm›fl yüre¤ini parçalayan bu sahneler<br />
Zeynebi y›kmam›flt› aksine bunu f›rsat bilerek hakiketleri<br />
ve gerçekleri aktarman›n zaman› geldi¤ini bilmiflti. Tarih<br />
oldukça bütün erkek ve kad›nlara ders olacak, Yezidi<br />
rüsva edecek, gerçekleri gün ›fl›¤›na ç›karacak<br />
konuflmas›na bafllad›:<br />
“Hamd ve övgü sadece aziz Allah’a mahsustur. Yüce<br />
Allah do¤ru buyurmufltur kötü amel iflleyenlerin sonucu<br />
ayetleri yalanlamak ve alay etmekle biter.<br />
Ey Yezid! Neler düflünüp durursun. Gökleri ve yeri<br />
üzerimize daralt›¤›n› m› düflünüyorsun? Bizleri bu flehirden<br />
o flehire gezdirmekle bizi Allah kat›nda hakir ve kendini<br />
Allah kat›nda yüceldi¤ini mi san›yorsun? Allah’›n<br />
ayetlerini unuttunmu? Hakim ve hükmedici olarak Allah<br />
yeter . O gün flikayet edecek olan Muhammed (s.a.a)<br />
olacakt›r. Aman Allah’›m ne garip bir macera; Allah’›n<br />
ordusu fleytan›n ordusunun eliyle yenilecek. Evet elleriniz<br />
kana boyanm›flt›r. Etlerimiz a¤›zlar›n›zda<br />
çi¤nenmifltir. O tertemiz bedenler çölün vahfli hayvanlar›na<br />
b›rak›lm›flt›r.<br />
Bunu iyi bil ki sen ve sana bu vakaada yard›m edenler,<br />
seni müslümanlara halife seçenle rde mutlaka<br />
cazaland›r›lacaklard›r. Bize zülme reva görenler belaya<br />
duçar olacak ve hangi ordunun daha zay›f oldu¤unu pek<br />
iyi anlayacaklard›r.<br />
fiikayetimiz Allah’ad›r ve ona güveniriz. Ey Yezid!<br />
Art›k yapabilece¤ini geriye koyma. Bize her kötülü¤ü<br />
yapmaktan kaç›nma. Ama bunu unutma Yüce Allah’a<br />
yeminler olsun her ne yapsanda bizim ad›m›z› ve<br />
flan›m›z› asla yok edemez , hiç bir zaman vard›¤›m›z ulvi<br />
makamlara varamaz ve yapt›¤›n çirkin amelleri üzerinden<br />
atam›yacaks›n.<br />
Bütün bu olaylara karfl› Rabbime hamd ve senalar ederim.<br />
O hayatm›z› saadetle bafllatt› sonumuzu flehadet ve<br />
rahmet k›ld›. Allah’tan flehitlerimize verece¤i mükafat›<br />
tamamlamas›n› isterim. Do¤rusu o bize en iyi dost en iyi<br />
koruyucu ve o bize yeterlidir”.<br />
Evet Hz. Zeyneb vazifesini yapm›fl risaletini tam olarak<br />
gerçeklefltirmiflti. fierefsiz Yezid ve beni Ümmeyye hanedan›n›<br />
rezil etmifl, yapt›klar› cinayetleri gün ›fl›¤›na<br />
ç›karm›flt›.<br />
Bu konuflmalar Yezidi inzivaya çektirmifl tedirg i n<br />
etmiflti. Mecburiyetle Ehli Beyt’ten özür dilemek zorunda<br />
kalm›fl, yapt›klar› günah ve katliamdan piflman<br />
oldu¤unu dile getirmiflti. Tabiki bunlar siyasi bir oyunun<br />
parças›yd›. Yezid kendisine karfl› müslümanlar taraf›ndan<br />
gelecek sald›r›lar› önlemek için bunu yapm›flt›.Ayr›ca<br />
iflledi¤i günahlar› ört-bas etmek ve kendisini müslümanlara<br />
karfl› tövbekar güstermek için Ehl-i Beyt esirlerinin<br />
serbest olmas›n› istemiflti. Ehli beyt bu f›rsattan yararlanarak<br />
Kerbela flehitleri için taziye tutmufltu, yedigün<br />
süren bu taziye Yezidi oldukça korkutmufltu. Bu sebeple<br />
onlar›n Medine’ye dönmeleri için her türlü haz›rl›¤›<br />
yapm›flt›. Ehli Beyt fiam’da kalma düflüncesinde de¤ildi,<br />
sadece bafllar›ndan geçen musibeti halka duyurmak<br />
hedefindeydi ve bunu bulduklar› f›rsat içerisinde Hz.<br />
Zeynep rehberli¤inde gerçeklefltirmifllerdi.<br />
Ehl-i Beytin Medine’ye varmas›yla Medine’yi matem<br />
ve yas havas› sard›. Zaman geçtikçe bu musibet<br />
tazelefltikçe tazeleflti.
FEREC YAYINLARINDAN<br />
TEM‹N EDEB‹LECE⁄‹N‹Z K‹TAPLAR<br />
Nehc’ül Bela¤a 7,00<br />
‹mam Ali (a.s), 624 Sayfa<br />
Hadis P›nar› 7,00<br />
‹mam R›za (a.s), 686 Sayfa<br />
Salavat ve fiefaat 3,50<br />
Muhammed Avci,<br />
144 Sayfa<br />
Namaz Hocas› 4,50<br />
ve Dini Bilgiler,<br />
224 Sayfa<br />
Sorunlar ve Çözumleri 3,00<br />
Seyyid Ali Hüseyin<br />
Buhti, 128 Sayfa<br />
Ehl-i Beyt 7,50<br />
Murat Fas›l/<br />
Fahrettin Altan,<br />
414 Sayfa<br />
Siparifllerinizi lütfen Fax’la bildiriniz Fax: (0911) 26 57 24<br />
email: doganverlag@t-online.de
KUR’AN-I KER‹M<br />
ve TÜRKÇE<br />
AÇIKLAMALI MEAL‹<br />
(Ehl-i Beyt a.s. Ö¤retileri Esas›nca)<br />
LÜTFEN<br />
S‹PAR‹fiLER‹N‹Z‹<br />
HEMEN VER‹N<br />
Ehlibeyt Kultur Verein e.V<br />
Nürnberg<br />
email: dergi@ehlibeyt-mektebi.de