Ulusarin Leviathani_
, , , , s, Lucifer, ,
, , , , s, Lucifer, ,
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Huss son bir kez konseyin önüne çıkarıldı. İmparator, prensler, saray görevlileri,<br />
kardinaller, piskoposlar, rahipler ve geniş bir kalabalık bir araya gelmişti.<br />
Son kararının ne olduğu sorulduğunda Huss, sözlerini geri almayı reddetti. Verdiği<br />
güvenceyi utanmazca çiğneyen krala gözlerini dikerek şöyle dedi: “Burada bulunan<br />
imparatorun verdiği güvence ile kendi isteğimle konseyin huzurundayım.” Sigismundun<br />
yüzü kıpkırmızı kesildi. Herkes gözlerini ona çevirmişti.<br />
Bunun ardından hüküm verildi ve aşağılanma töreni başladı. Kendisine bir kez daha<br />
fikrinden cayması öğütlenen Huss, insanlara dönerek şöyle cevap verdi: “Bunu yaparsam,<br />
hangi yüzle gökyüzüne bakarım? Müjdenin gerçeğini ilan ettiğim bu halkın yüzüne nasıl<br />
bakarım? Hayır; onların kurtuluşu, ölüme teslim edilen benim şu zavallı bedenimden çok<br />
daha değerlidir.” Aşağılanma töreni uyarınca Huss’ın rahiplik giysileri üzerinden birer birer<br />
çıkartıldı. Her giysinin çıkartılışında bir lanet okunuyordu. Sonunda Huss’ın başına kağıttan<br />
yapılmış piramit şeklinde bir piskoposluk tacı geçirildi. Tacın üzerinde cinleri temsil eden<br />
korkutucu resimler vardı. Tepesinde de ‘Sapkınların Başı’ yazıyordu. Bu sırada Huss şöyle<br />
dedi. “Ey İsa, benim için dikenli bir taç giyen senin uğruna ben de bu utanç tacına seve seve<br />
razı olurum.”<br />
Huss kazıkta can veriyor<br />
Huss ölüme götürüldü. Dev bir alay onu izliyordu. Ateşin yakılması için tüm hazırlıklar<br />
tamamlandığında kendisine bir kez daha yanılgılarını reddetmesi öğütlendi. Huss, “Hangi<br />
yanılgılarımı reddedecekmişim?” diye sordu, “Ben kendimi hiçbir yanılgıdan sorumlu<br />
tutmuyorum. Tanrı şahidimdir; yazdığım ve öğrettiğim her şey insanları günahtan ve<br />
mahvoluştan kurtarma amacını gütmüştür. Bu yüzden yazdığım ve öğrettiğim her şeye<br />
sevinçten coşarak kanımla tanıklık edeceğim.”<br />
Alevler Huss’ı sardığında “Davut Oğlu İsa, bana merhamet et” diye ezgiler söylemeye<br />
başladı ve sesi sonsuza dek kesilene kadar böyle devam etti. Huss’ın ve ondan hemen sonra<br />
da Jerome’un ölümünü tanımlayan ateşli bir katolik şöyle dedi: “Düğün şölenine hazırlanır<br />
gibi ateşe yaklaştılar. Acı çığlıklar işitilmedi. Alevler yükselirken ilahiler söylemeye<br />
başladılar; ateşin yoğunluğu onları susturamadı.”<br />
Huss’ın bedeni yanıp tükendiğinde külleri toplanıp Ren ırmağına atıldı ve bir tohum gibi<br />
okyanusa kavuşarak dünyanın tüm ülkelerine dağıldı. Henüz bilinmeyen diyarlarda gerçeğe<br />
tanıklık ederek bol meyve verecekti. O salondaki sesin yankıları gelecek çağlarda işitilmeye<br />
devam etti. Huss’ın yaşamı işkence ve ölümle yüzleşen çok sayıda insanı cesaretlendirdi.<br />
Onun idamı Roma’nın hain zalimliğini gözler önüne serdi. Gerçeğin düşmanları, yok etmeyi<br />
amaçladıkları gerçeği aslında yaymış oldular.<br />
Ne var ki gerçeğe tanıklık etmesi gereken bir kişinin daha kanı dökülmeliydi. Jerome,<br />
Huss’a cesaret ve kararlılık kazandırmıştı. Tehlikeye düştüğünde yardıma koşacağını<br />
söylemişti. Sadık öğrenci devrimcinin tutuklandığını haber alır almaz, vaadini yerine<br />
40