24.04.2024 Views

ORBİTAL

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.


GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen;

Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet

muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli

budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek

isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir

gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine

düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın

vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu

imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette

tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine

kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali

görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt

edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları

dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal

edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve

daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde

iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta

hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar

sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi

emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret

içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait

içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini

kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,

damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

20 EKİM 1927


İÇİNDEKİLER

06

TUZ BUZU NEDEN ERİTİR

12. SINIFLARIMIZIN

KARİKATÜR ÇALIŞMASI

32

08

KARBON HARİKASI YAPILAR

SIFIR ATIK PROJESİ

34

10

PATLAYICI MADDE İMALATINDA

KULLANILAN KİMYASALLAR

TEKSTİL KİMYASI

36

12

KRİSTALLEŞME VE ÇÖKELME

SİYANÜR NEDİR

38

14

NANOTEKNOLOJİ

MODERN ATOM TEORİSİ

40

16

SENTETİK BENZİN

JEOKİMYA

42

18

KİMYASAL TEPKİMELER

METALLER VE ALAŞIMLAR

44

20

DENİZ KOKUSUNUN KAYNAĞI NEDİR

KRİSTALLER

46

22

PESTİSİTLER

FİLM VE DİZİ ÖNERİLERİ

48

23

PERİYODİK TABLO

KİMYA VE HAYAT

50

24

KRİYOJENİK KİMYA

BULMACA

51

26

BİYOKİMYA

BULMACA CEVAP ANAHTARI

52

28 HAVAGAZI

AZİZ SANCAR KİMDİR

53

30

MEYVELERİ TAZE TUTAN

İPEKSİ KALKAN


ORBİTAL | 4


Kıymetli Okurlar,

Atatürk'ün "Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir " sözleri rehberliğinde 50. Yıl

Tahran Anadolu Lisesi olarak ORBİTAL Dergisinin ilk sayısını çıkarıyoruz.

Emeği geçen başta Oya Şener öğretmenimize ve öğrencilerimize teşekkür

ediyorum. Ellerine emeklerine sağlık.

Ahmet Hamdi ÖZDARENDELİ

Okul Müdürü

ORBİTAL | 5


Tuz Buzu Neden Eritir?

Şaşırtıcı Gerçekler ve Bilimsel

Açıklamalar

Bir kış günü, buz kaplı yolda yürürken ya da donmuş bir yüzeyi temizlerken, genellikle

tuzun buzu nasıl erittiğini düşünmeyiz. Ancak, bu basit ve yaygın bir uygulama aslında

oldukça ilginç bir fenomendir. Peki, tuzun buzu nasıl erittiğini ve bu sürecin bilimsel olarak

nasıl açıklanabileceğini merak ettiniz mi?

Tuz ne yapıyor da buzu yeniden sıvı hale getiriyor?

Tuzun buzun erimesindeki rolü, tuzun suyun donma noktasını düşürme

özelliğine dayanır. Saf su, 0°C'de donar, ancak suya tuz eklemek, suyun donma

noktasını düşürür. Bu fenomen, tuzun su molekülleri arasındaki bağları

zayıflatarak, buz kristallerinin oluşmasını zorlaştırır. Dolayısıyla, tuz eklenmiş

su, -0.5°C veya daha düşük bir sıcaklıkta donar. Buzun erimesi sürecinde,

tuzun buzun üst yüzeyinde toplanması da önemli bir etkendir. Bu, tuzun buzun

içine nüfuz etmesini ve buzun altında kalmadan erimesini sağlar. Tuzun bu

toplanma eğilimi, buzun yüzey gerilimini değiştirerek etki eder. Yüzey gerilimi,

sıvı moleküllerinin bir arada tutunmasını sağlayan bir kuvvet olarak

düşünülebilir. Tuz, bu yüzey gerilimini azaltır ve bu da tuzun buzun üst

yüzeyinde toplanmasını sağlar.

ORBİTAL | 6


Pratikte, bu bilgiyi günlük hayatta kullanabiliriz. Örneğin, buzlanmış bir yolu temizlemek

için tuz kullanmak, buzun erimesini hızlandırabilir ve yolun güvenliğini artırabilir. Ancak,

tuzun çevresel etkilerini de göz önünde bulundurmak önemlidir. Tuzun aşırı kullanımı,

çevreye zarar verebilir ve su kaynaklarına zarar verebilir.

Sonuç olarak, tuzun buzun erimesindeki rolü oldukça önemlidir ve bu fenomen bilimsel

olarak açıklanabilir. Tuzun suyun donma noktasını düşürme özelliği ve buzun üst

yüzeyinde toplanma eğilimi, bu sürecin temelini oluşturur. Bu bilgiyi günlük hayatta

kullanırken, çevresel etkileri de göz önünde bulundurmak önemlidir.

ORBİTAL | 7


Karbon Harikası Yapılar

Elmas da grafen de sadece karbon atomlarından oluşan maddeler olmasına rağmen, biri elektriği

iletmezken diğeri nasıl oluyor da elektriği çok iyi bir şekilde iletebiliyor?Karbon evrendeki en yaygın

altıncı, insan vücudunda ise oksijenden sonra en çok bulunan ikinci elementtir. İnsan vücudunun

kütlece yaklaşık %18’i karbondan oluşur.

Grafit ve kömür gibi

karbon türevi maddeler

insanlar tarafından tarih

öncesi dönemlerde yazı,

çizim gibi amaçlar için

kullanılıyordu. Karbondan

oluşan maddelerin

özellikleri daha iyi

anlaşıldıkça sağlıktan

enerjiye, teknolojiden

giyim sektörüne

birçok alanda

kullanılmaya başlandı.

Uzun yıllar boyunca

sadece karbondan

oluştuğu bilinen doğal

yapılar grafit ve elmastı.

İkisi de karbondan

oluşmasına rağmen, grafit

ve elmasın kristal yapıları

ile fiziksel ve kimyasal

özellikleri

birbirinden büyük

farklılıklar gösteriyordu.

Örneğin elmas çok sert bir

malzeme olmasına

rağmen kurşun kalemlerin

uçlarından

bildiğimiz grafit kolayca

parçalanabilir.

Peki, ikisi de karbondan oluşmasına rağmen bu iki maddenin özellikleri neden birbirinden çok

farklı?

Grafit ve elmas, karbonun allotroplarıdır. Allotrop aynı elemente ait atomların farklı şekillerde

dizilmesi sonucu oluşan, birbirinden farklı geometrik yapılara sahip maddelerdir. Allotropların bazı

fiziksel ve kimyasal özellikleri birbirinden farklıdır. Karbonun birçok allotropu bulunuyor. Her geçen

gün karbonun yeni allotropları keşfedilmeye devam ediliyor. Gelin, karbonun hayatımızda önemli

rolü olan allotroplarından bazılarını daha yakından tanıyalım.

ORBİTAL | 8


ELMAS

Tarih boyunca insanlar tarafından değerli bir taş olarak kabul edilen elmas, bilinen en sert doğal

malzemedir. Elmas sağlıktan otomotive, ses teknolojisinden endüstriyel üretime çok farklı alanlarda

kullanılıyor. Ayrıca yapay yollarla üretilen nano ölçekteki elmas parçacıklarından, bazı kanser

türlerinin tedavisinde yararlanılıyor. Yapılan çalışmalar nanoelmasların vücuda kolaylıkla uyum

sağlayabilme özellikleri sayesinde yaraları iyileştirmede ve ilaçların vücuttaki iletimini sağlamada da

hayli etkili olduğunu gösteriyor

Grafulleren

İki Boyutlu Polimer Karbonun en son sentezlenen allotroplarından biri olan

grafulleren, karbonun diğer bir allotropu olan fullerenin birbirine

bağlanmasıyla oluşan iki boyutlu bir polimerdir. Bu yeni karbon formunun

çok ince bir yapıya sahip olması, elektronik teknolojisinden havacılığa,

savunma endüstrisinden otomotive birçok alanda kullanılmasına imkân

sağlayabilir.

GRAFEN

Karbon atomunun iki

boyutlu bir allotropu olan

grafen, karbon atomlarının

birbirlerine altıgen

oluşturacak şekilde

bağlanmasıyla oluşan, tek

katmanlı

bir malzemedir. Isıyı ve

elektriği çok iyi iletir.

Grafen keşfedilen iki

boyutlu ilk malzemedir.

Tek atom kalınlığında bir

malzeme olan grafenin

kalınlığı, bir saç telinin

çapının bir milyonda biri

kadardır. Grafen aynı

kalınlıktaki çelikten ise 200

kat güçlüdür. Aynı

zamanda hafif ve esnek bir

malzemedir

GRAFİT

Karbonun bir diğer doğal

allotropu ise grafittir.

Grafit, grafen

katmanlarının bir araya

gelmesiyle

oluşan katmanlı bir yapıya

sahiptir. Grafit, siyah

renkte olup yumuşak bir

yapıdadır. Elektriği ve

ısıyı çok iyi iletir. Ayrıca

erime noktası yüksektir.

Bu nedenle son derece

geniş bir kullanım

alanına sahiptir.

ORBİTAL | 9


PATLAYICI MADDE İMALATINDA

KULLANILAN KİMYASALLAR

RDX, Aseton peroksit, Nitrogliserin, Gümüş fülminat, Cıva(II) fülminat, Nitroselüloz, Pikrik asit gibi patlayıcı

maddeler şoka maruz kaldığında patlayabilir. Depolanması, saklanması ve taşınması risk taşır. Özellikle Cıva(II)

Fülminat kendi ağırlığında bile patlayabilir. TNT, ANFO, Dinamit, C-4, Karabarut, Dumansız barut vb. gibi

patlayıcılar depolanması en kolay patlayıcılar arasındadır. Amonyum Nitrat, Potasyum klorat gibi oksitleyici

bileşikler tek başına patlayıcı değildir ancak bazı maddelerle homojen veya heterojen hâline getirilmesiyle güçlü

patlayıcı madde hâline dönüşür. Örneğin bir tür patlayıcı olan ANFO'nun yapımında kullanılan Fuel oil yanıcı,

Amonyum nitrat ise yanıcı olmayan maddedir. Bu iki karışım bir araya geldiğinde Amonyum Nitrat, Fuel Oil'de

oksitleyici rol oynar. C-4 patlayıcı şoka karşı çok hassas olan Aseton Peroksit ve RDX karışımlarından oluşur.

Ancak özel işlemlerden geçen C-4 aleve maruz kaldığında (fünye ile şok uygulanmadığı sürece) sadece yanar.

Kara Barut ve Dumansız Barut itici yakıttır ve bu ikisi kapalı alan içinde şoka maruz kalmadığı takdirde patlamak

yerine sadece yanar.

NİTROGLİSERİN

Nitrogliserin (NG, trinitrogliserin, TNG, nitro, gliseril trinitrat, 1,2,3-trinitroksipropan) nitrik asit esterinin oluşumuna

uygun koşullar altında, en çok beyaz dumanlı nitrik asit ile gliserinin nitrolanmasıyla üretilen yoğun, renksiz, yağlı,

patlayıcı sıvıdır. Kimyasal olarak, madde nitro bileşiğinden ziyade bir organik nitrat bileşiği olmasına rağmen,

geleneksel adı genellikle daha fazla kullanılır. 1847’de icat edilen nitrogliserin, inşaat, yıkım ve madencilik

endüstrilerinde kullanılan çoğunlukla dinamit gibi patlayıcı maddelerin üretiminde aktif bir bileşen olarak

kullanılmaktadır. 1880’lerden beri, nitrogliserin ordu tarafından aktif bir bileşen ve kordit ve balistit gibi bazı katı

itici yakıtlarda nitroselüloz için jelatinleştirici olarak kullanılmıştır.Nitrogliserin fişek dolduranlar tarafından

kullanılan çift bazlı dumansız barutların önemli bir bileşenidir. 130 yılı aşkın süredir tıpta, anjina pektoris ve kronik

kalp yetmezliği gibi kalp koşullarını tedavi etmek için, nitrogliserin güçlü bir vazodilatör (vasküler sistemin

genişlemesi) olarak kullanılmıştır. Bu yararlı etkilerin daha önce nitrogliserinin, güçlü bir vazodilatör olan nitrik

oksite dönüştürülmesinden kaynaklandığı bilinmesine rağmen, bu dönüşümü gerçekleştiren enzimin

mitokondriyal aldehit dehidrojenaz (ALDH2) olduğu 2002 yılına kadar keşfedilememiştir. Nitrogliserin dilaltı

tabletler, spreyler, kremler ve yakılar hâlinde bulunabilir.

ORBİTAL | 10


TARİHÇESİ

ASETON PEROKSİT

Nitrogliserin, karabaruttan daha güçlü üretilmiş ilk

kullanışlı patlayıcıydı.İlk olarak 1847’de Torino

Üniversitesi’nde Théophile- Jules Pelouze altında çalışan

İtalyan kimyagerAscanio Sobrero tarafından sentezlendi.

Sobrero başlangıçta buluşuna pirogliserin adını verdi ve

nitrogliserinin patlayıcı madde olarak kullanılmasına

şiddetle karşı çıktı. Nitrogliserin, 1864 yılında Heleneborg,

İsveç’te bulunan Nobel’in silah fabrikasındaki bir

patlamada küçük kardeşi Emil Oskar Nobel ve birkaç

fabrika işçisi öldükten sonra tehlikeli bileşikle çalışmanın

daha güvenli yollarını deneyen Alfred Nobel tarafından

ticari olarak yararlı bir patlayıcı olarak kabul edildi.

Asetonperoksit (trisikloasetonp eroksit), TATP, TCAP veya

Şeytanın Anası gibi birçok isimle anılan patlayıcı madde.

Patlama hızının 5300 m/s olması sebebiyle oldukça kuvvetli bir

primer patlayıcıdır. Darbelere, sürtünmeye ve bilhassa ısıya karşı

hassastır. Aseton ve hidrojen peroksit tepkimesi ile elde edilir.

Yapımının kolaylığı sebebiyle bombalı saldırılarda sıklıkla tercih

edilmektedir çünkü temel bileşenleri, çoğu yerden rahatlıkla

temin edilebilir. Londra'da 55 kişinin ölümüne ve 784'ünün de

yaralanmasına yol açan metro ve otobüs eylemlerinde bu

kimyasaldan (10KG) kullanılmıştır. Beyaz renkli kristalize

yapıdadır. Nötr ortamda monomer; asidik ortamda dimer, trimer

ve tetramer molekül oluşturur.

CİVA(II)

FÜLMİNAT

Cıva(II) fülminat, Hg(CNO)2, primer patlayıcıdır. Sürtünme ve şoka çok duyarlı olduğundan dolayı özellikle diğer

patlayıcıları patlatmak için kullanılan darbeli kapsüller ve patlatma kapsüllerinde bir tetikleyici olarak kullanılır. İlk olarak

1830 yıllarından sonra küçük bakır

kapsüller içerisinde bir ağızotu olarak kullanıldı. Cıva fülminat ağızdan dolma ateşli silahlarda karabarut dolumlarını

ateşleme aracı olarak çakmak taşının hızla yerini aldı. Daha sonra, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılda, cıva fülminat ya

da potasyum klorat tüfek ve tabanca mermilerindeki merkezi ateşlemeli kapsüllerde yaygın olarak kullanıldı. Korozif

olmayan özelliği ile cıva fülminat, potasyum klorattan ayrı bir avantaj sağlasa da metal aksamı zayıflattığı bilinmektedir.

Kapsüllerde kullanılan cıva fülminat günümüzde daha verimli kimyasal maddelerle yer değiştirmiştir. Kurşun azotür,

kurşun stifnat ve tetrazen türevleri gibi bu maddeler zamanla korozif olmayıp, az zehirli ve daha kararlıdırlar. Ayrıca,

savaş zamanında cıva gibi maddenin temin edilmesi güç olacağından dolayı Hg(II) fülminat’ın yerine geçen bu

bileşiklerin hiçbirinin üretimi için cıvaya gereksinim duyulmaz.

ORBİTAL | 11


KRİSTALLEŞME VE ÇÖKELME

Kristalleşme, atomların veya moleküllerin enerji yüklü durumlarını en aza

indirmek için sınırları belli, katı bir kristal kafes hâlinde düzene girmesi

sürecidir. Kristal kafes hâlindeki en küçük yapıya birim hücre denir ve bu

hücre, makroskopik bir kristal oluşturmak için atomları veya molekülleri

kabul edebilir. Kristalleşme sırasında atomlar ve moleküller, düzgün yüzeyli

karakteristik bir kristal şekli oluşturacak tarzda iyi tanımlanmış açılarla

birbirine bağlanır. Doğada doğal olarak meydana gelen kristalleşme,

farmasötik ve kimya endüstrilerinde bir ayırma ve saflaştırma adımı olarak

geniş bir endüstriyel uygulamaya sahiptir.Bir kristalleşme prosesi sırasında

çalışma koşullarının seçimi; kristal boyutu, kristal şekli ve saflık gibi önemli

ürün özelliklerini doğrudan etkiler. Kristalleşme prosesini anlayarak ve

doğru proses parametrelerini seçerek, uzun filtreleme süreleri veya

yetersiz kurutma gibi downstream proses sorunlarını en aza indirirken,

doğru boyutta, şekilde ve saflıkta kristalleri tekrar tekrar üretmek

mümkündür.

ORBİTAL | 12


KRİSTALLEŞME NEDEN ÖNEMLİDİR?

Kristalleşme, yediğimiz gıdalardan, aldığımız ilaçlardan, topluluklarımızı güçlendirmek için

kullandığımız yakıtlara kadar hayatımızın her alanını etkiliyor. Zirai kimyasal ve farmasötik

ürünlerin çoğu, geliştirme ve üretim aşamalarında çeşitli kristalleştirme adımlarından geçer.

Laktoz ve lizin gibi temel gıda bileşenleri kristalleşme yoluyla üretilir ve derin deniz boru

hatlarında gaz hidratlarının istenmeyen kristalleşmesi petrokimya endüstrisi için önemli bir

güvenlik sorunudur.

KRİSTALLEŞME İLE İLGİLİ SIK

KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

Çekirdeklenme

Büyüme

Yağ Çıkarma

Toplanma

Kırılma

Polimorfizm

Kimyası

KRİSTALLEŞME TÜRLERİ

Soğutma, Çözücü Önleyici Madde Ekleme,

Buharlaşma,Reaksiyon (Çökelme)

ORBİTAL | 13


NANOTEKNOLOJİ

TARİHİ

Nanoteknolojiyi besleyen ilk kavramlar, ünlü fizikçi

Richard Feynman tarafından atomların direkt kontrolü

aracılığıyla bir sentezin olasılığından bahsettiği

konuşması There's Plenty of Room at the Bottom

strasında tartışılmıştır. "Nanoteknoloji terimi ilk kez

1974'te Norio Taniguchi tarafından kullanılmıştır. Yine

de çok bilinmiyordu. Feynman'ın kavramlarından

etkilenen K. Eric Drexler, "nanoteknoloji" terimini

bağımsız olarak 1986'da kitabı Engines of Creation:

The Coming Era of Nanotechnology'de kullanmıştır.

Bu kitap, hem kendinin hem diğer kestirilmiş

karmaşıklık maddelerinin atomik kontrol ile bir

kopyasını oluşturabilecek nano-ölçek çevirici fikrini

öne sürmüştür. Drexler ayrıca 1986'da nanoteknoloji

kavramları ve sonuçları hakkında toplum bilinci

oluşturmak için The Foresight Institute (Öngörü

Enstitüsü) 'nü kurmuştur. Bu şekilde, 1980'lerde

nanoteknolojinin bilim dalı olarak ortaya çıkması,

teorik ve kamu işlerinin birleşmesiyle olmuştur. Bu

birleşim, nanoteknoloji için ve maddenin atomik

kontrolüne biraz daha dikkat çeken yüksek

görünürlüklü deneysel gelişmeler için kavramsal bir

çerçeve geliştirmiş ve yaygınlaştırmıştır. Örneğin;

1981'de taramalı tünelleme mikroskobunun icadı atom

ve bağların daha önce yapılandan farklı bir şekilde

görüntülenmesini sağlamıştır ve 1989'da atomların

kontrolünde başarılı bir şekilde kullanılmıştır. IBM

Zurich Research Laboratory'da mikroskobu geliştiren

Gerd Binnig ve Heinrich Rohrer 1986'da Fizik dalında

Nobel Ödülü aldı. Ayrıca Binnig, Quate ve Gerber o yıl

analog atomsal kuvvet mikroskobunu bulmuştur.

ORBİTAL | 14


RİCHARD FEYNMAN

Nanoteknolojide teorik yaklaşımlar, nanoskala

sistemlerin modellenmesi, analizi ve tasarımı için

kullanılan çeşitli matematiksel ve fiziksel yöntemleri

içerir. Yoğun Madde Fiziği ve Kuantum Mekaniği:

Nanoskala sistemlerin özellikleri genellikle klasik

fiziksel yaklaşımlarla tanımlanamaz. Bu nedenle,

yoğun madde fiziği ve kuantum mekaniği gibi teorik

alanlar, nanomateriallerin ve nanodevlerin

davranışlarını anlamak için kullanılır. Yoğun Madde

Simülasyonları: Bilgisayar simülasyonları, atomik ve

moleküler seviyedeki etkileşimleri modelleyerek

nanoskala sistemlerin davranışlarını incelemek için

önemli bir araçtır. Bu simülasyonlar, farklı

malzemelerin özelliklerini ve nanodevlerin

performansını tahmin etmek için kullanılır. Kuantum

Nokta Teorisi: Kuantum noktaları gibi nano boyutlu

yapılarda, kuantum mekaniğinin etkileri belirleyici

olabilir. Bu nedenle, kuantum nokta teorisi, nano

boyutlu parçacıkların optik, elektronik ve manyetik

özelliklerini anlamak için kullanılır...vb.

ORBİTAL | 15


SENTETİK BENZİN

SENTETİK BENZİN ÜRETİMİNDE

KİMYASAL İNOVASYONLAR VE

SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ GELECEĞİ

NASIL ÜRETİLİR?

Sürdürülebilir Enerji Geleceği" Enerji kaynaklarına

olan sürekli talep, fosil yakıtların sınırlı rezervleri ve

çevresel etkileri nedeniyle, sentetik yakıtların

geliştirilmesi ve üretilmesi giderek daha büyük bir

önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, sentetik benzin

üretimi, kimyasal endüstrinin öncelikli alanlarından biri

haline gelmiştir. Sentetik benzin, petrokimya

endüstrisinde kullanılan geleneksel benzinin yerine

geçebilen bir tür alternatif yakıttır. Sentetik benzin,

enerji sektöründeki yenilikçi çalışmalarda önemli bir

rol oynayabilir ve sürdürülebilir enerji çözümlerine

katkıda bulunabilir..

Sentetik benzin, genellikle doğal gaz, biyokütle veya

kömür gibi çeşitli hammadde kaynaklarından

üretilebilir. Fischer-Tropsch sentezi gibi kimyasal

reaksiyonlar kullanılarak sentetik benzin üretimi

gerçekleştirilebilir. Bu süreçte, kömür, doğal gaz veya

biyokütleden sentez gazı üretilir ve ardından sentez

gazı, sıvı yakıtlara dönüştürülür.

SENTETİK BENZİNİ TANIYALIM

İÇİNDE NE VAR?

Sentetik benzin, genellikle organik bileşenler içerir ve

benzinin tipik özelliklerine benzer. Moleküler düzeyde

sentetik benzin, geleneksel benzinle benzer

özelliklere sahiptir, bu da mevcut benzin altyapısına

uygunluğu artırır.

ORBİTAL | 16


SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE AZALTILMIŞ EMİSYONLAR

Sentetik benzin, geleneksel petrol türevli benzinlere

kıyasla sürdürülebilirlik avantajları sunabilir. Biyokütle

kaynaklarından üretilen sentetik benzin, karbon ayak

izini azaltabilir ve fosil yakıtlara olan bağımlılığı

azaltabilir.

KULLANIM ALANLARI

Sentetik benzin, içten yanmalı motorlarda geleneksel

benzinin yerine kullanılabilir. Otomobiller, kamyonlar

ve diğer taşıma araçları için potansiyel bir alternatif

olarak değerlendirilmektedir.

NEDEN OLMASIN?

Sentetik benzin üretimi, enerji yoğun bir süreç olabilir

ve ekonomik açıdan rekabetçi olma zorluğu

yaşayabilir. Ayrıca, hammaddelerin temini ve üretim

maliyetleri gibi faktörler de sentetik benzinin geniş

ölçekte kullanımını sınırlayabilir.

ORBİTAL | 17


KİMYASAL TEPKİMELER

kimyasal tepkimeler, kimya biliminin temelini oluşturan olaylardır.

Kimyasal tepkimeler, bir veya daha fazla maddeyi başka maddelere

dönüştüren bir süreçtir. Bu tepkimelerde, moleküller arasındaki bağlar

kırılır veya yeni bağlar oluşturulur. Kimyasal tepkimeler, birçok farklı

şekilde sınıflandırılabilir, ancak en yaygın sınıflandırma tipi, tepkimeye

giren maddelerin ve sonuç ürünlerin türüne göre yapılır.

kimyasal tepkimeler, kimya biliminin merkezi konularından biridir ve

maddelerin birbirleriyle etkileşimini açıklar. Kimyasal tepkimeler

genellikle bir denklemle ifade edilir. Bu denklem, tepkimeye giren

maddelerin ve sonuç ürünlerin kimyasal sembollerini kullanarak

tepkimenin nasıl gerçekleştiğini gösterir. Örneğin, basit bir yanma

tepkimesi olan hidrojen ve oksijenin birleşmesi, su oluşturarak şu

şekilde gösterilebilir:

2H2+O2→ 2H2O2H2+O2→2H20

Kimyasal tepkimeler, enerji alışverişiyle de karakterize

edilir. Bazı tepkimeler enerjiyi emerken (endotermik

tepkimeler), bazıları enerji yayarken (ekzotermik

tepkimeler) gerçekleşir. Kimyasal tepkimeler, birçok

endüstriyel, bilimsel ve teknolojik alanda hayati öneme

sahiptir. Yeni malzemelerin sentezi, ilaçların üretimi,

enerji dönüşümü, çevre koruma ve biyolojik sistemlerin

anlaşılması gibi birçok alanda kimyasal tepkimelerin

anlaşılması ve kontrolü gereklidir.

ORBİTAL | 18


1. Yanma Tepkimeleri: • Metanın oksijenle reaksiyonu sonucu

karbondioksit ve su oluşur: CH4(g) + 202(g)CO2(g) + 2H2O(g)

2. Asit-Baz Tepkimeleri: • Hidroklorik asidin sodyum hidroksitle reaksiyonu

sonucu tuz ve su oluşur: HCl(aq) + NaOH(aq) NaCl(aq) + H20(1)

3. Indirgenme-Oksidasyon (Redoks) Tepkimeleri: • Bakır oksit ve hidrojenin

reaksiyonu sonucu bakır ve su oluşur: CuO(s) + H2(g) Cu(s) + H2O(1)

4. Çöktürme Tepkimeleri: • Kurşun(II) nitrat çözeltisi ile potasyum iyodür

çözeltisinin reaksiyonu sonucu kurşun(II) iyodür çökeltisi oluşur:

Pb(NO3)2(aq) + 2KI(aq) PbI2(s) + 2KNO3(aq)

5. Fermentasyon Tepkimeleri: • Şekerin maya tarafından fermantasyonu

sonucu alkol ve karbondioksit 2C2H5OH(aq) + 2CO2(g) oluşur: C6H12O6(aq)

6. Fotosentez Tepkimeleri: • Karbondioksitin güneş ışığı ve klorofil ile

reaksiyonu sonucu glikoz ve oksijen oluşur: 6CO2(g) + 6H2O(1) + güneş ışığı

C6H12O6(aq) + 602(g)

ORBİTAL | 19


DENİZ KOKUSUNUN KAYNAĞI NEDİR?

Deniz esintisi özlemi çekenler için market reyonlarında oda

kokusu olarak da yer edinen ferahlatıcı deniz kokusunun

kaynağı sanıldığı gibi iyot yada ozon ile ilişkili değildir. Bu

karakteristik deniz kokusunun asıl kaynağı algler ve deniz

yosunları tarafından üretilen kimyasal bileşiklerdir. Deniz

yosunu, en belirgin kaynaklardan biridir.

Deniz yosunları, genellikle denizin kenarlarında bulunur ve

ayrıştıkça “deniz kokusuna” katkıda bulunan gazlar üretir.

Deniz kokusuna katkı sağlayan tek bitki deniz yosunu

değildir. Belki de en önemli katkı alglerdir. Algler,

hücrelerinde dimetilsulfoniopropiante (kısaca DMSP) adı

verilen bir bileşik içerir. DMSP tuzlu suya karşı kalkan

görevi üstlenen bir kimyasaldır ve bir kısmı canlının yaşamı

sona ermek üzereyken DMS molekülüne dönüşür.

Deniz ve okyanuslara özgün kokusunu veren dimetil sülfür

(DMS) adlı bileşiğin ana kaynağı bir su yosunu türü olan

Emiliania huxleyi adlı tek hücreli fitoplanktondur. DMS

molekülü türdeş canlılara gönderilen bir uyarı mesajı

niteliği de taşır. Örneğin viral enfeksiyonla yaşamı

sonlanmak üzere olan bir su yosununun ortama

gönderdiği DMS molekülleri yakın bölgedeki diğer

fitoplanktonların tehlikeden haberdar olmasını sağlar. Su

yüzeyinden havaya karışan seyreltik aromatik (kokulu)

organik DMS molekülleri ise deniz kenarında algıladığımız

belirgin kokuya yol açar.

ORBİTAL | 20


DMS molekülü besin zinciri üzerinde de etkilidir.

Planktonlar kendilerini yemeye çalışan hayvanların

varlığında DMS üretir. Bu molekülün varlığını algılayan

azı kabuklular ve deniz kuşu türleri molekül yoğunluğunu

takip ederek planktonları yemeye çalışan deniz canlıları ile

beslenir.

DMS’nin dünyadaki en önemli moleküllerden biri olmasının

diğer bir nedeni de, bulutların oluşmasında önemli rol

oynamasıdır. Sudan atmosfere ulaşan dimetil sülfür

bileşiği, gezegenimizin ikliminin düzenlenmesinde de

önemli rol oynar. DMS atmosferde kimyasal değişime

uğrayarak farklı kükürtlü bileşiklere dönüşür. Oluşan

bileşikler su moleküllerinin yoğunlaşmasını sağlayarak

bulut oluşumunu tetikler. Bulutlar sayesinde Güneş

ışınlarının bir kısmı uzaya geri yansıtılarak Dünya

yüzeyinin ısınmasının önüne geçilir. Deniz ve okyanus

gibi geniş su kütleleri üzerinde oluşan bulutlar karadakilere

kıyasla daha koyu ve daha geniştir. Ayrıca bu bulutların

soğurduğu ısı da gezegenimizin sıcaklık dengesinin

korunmasına yardımcı olur.

ORBİTAL | 21


PESTİSİTLER

Pestisitler, zararlı organizmaların (böcekler,

bitkiler, mantarlar, kemirgenler vb.) kontrol

edilmesi, öldürülmesi veya önlenmesi amacıyla

kullanılan kimyasal maddelerdir. Pestisitler, tarım,

sağlık, orman yönetimi ve halk sağlığı gibi birçok

alanda kullanılır. Bu kimyasallar, bitkileri,

hayvanları ve insanları korumak, hastalıkların

yayılmasını engellemek ve zararlı organizmaların

neden olduğu ekonomik kayıpları azaltmak

amacıyla kullanılır. Pestisitlerin kullanımı, zararlı

organizmaların kontrol edilmesi konusunda etkili

olabilir, ancak aynı zamanda çevre ve insan

sağlığı üzerinde de potansiyel riskler taşıyabilir.

Bu nedenle, pestisitlerin güvenli ve etkili bir

şekilde kullanılması için düzenlemeler ve

yönergeler bulunmaktadır. Çiftçiler, pestisitleri

kullanırken etiket talimatlarına ve güvenlik

önlemlerine uymalı, ayrıca çevre ve insan

sağlığına olası etkileri konusunda dikkatli

olmalıdırlar.

Pest s tler alt kategor lere ayrılır. Bunlar alt kısımdadır.

İnsektisitler

Böcekleri kontrol etmek veya öldürmek amacıyla kullanılan kimyasallardır. Tarım ürünlerini böcek zararlarından korumak için

sıkça kullanılırlar.

Fungisitler

Mantarları kontrol etmek amacıyla kullanılan kimyasallardır. Bitkilerde, depolama alanlarında ve diğer çeşitli uygulama

alanlarında mantar hastalıklarına karşı kullanılır.

Herbisitler

Bitkileri kontrol etmek veya öldürmek amacıyla kullanılan kimyasallardır. Tarım alanlarını yabancı otlardan temizlemek veya

çim alanları bakımını yapmak gibi amaçlarla kullanılırlar.

Rodentisitler

Kemirgenleri kontrol etmek amacıyla kullanılan kimyasallardır. Fare ve sıçan gibi zararlı kemirgenlerin kontrolü için

kullanılırlar.

Akarisitler

Akarları kontrol etmek veya öldürmek amacıyla kullanılan kimyasallardır. Tarım ürünlerini ve bitkileri akarlardan korumak için

kullanılırlar.

ORBİTAL | 22


İLK 18 ELEMENT KULLANIM ALANLARI

1- HİDROJEN:

Yakıcı maddelerde kullanılır.

2-HELYUM:

Balonlarda kullanılır.

3-LİTYUM:

pillerde veya bataryalarda kullanılır.

4-BERİLYUM:

Mücevherlerde veya bazı uzay

araçlarında kullanılır.

7-AZOT:

Gübre yapımında kullanılır.Proteinin

yapısında bulunur.Soğutma sistemlerinde

kullanılır.

5-BOR:

Isıya dayanıklı cam üretiminde kullanılır.

Enerji kaynağı olarak kullanılır. Nükleer

santrallerde kullanılır.

8-OKSİJEN:

Solunum olayında kullanılır.Hastanelerde

ve kaynak yapımında oksijen tüpünde

kullanılır.

6-KARBON:

Bütün organik bileşiklerde kullanılır.

Yakıtlarda (Odun, kömür, doğal gaz)

bulunur.

9-FLOR:

Diş macunlarında bulunur. Deodorant ve

teflon üretiminde kullanılır. Soğutma

sistemlerinde kullanılır.

10-NEON:

Renkli ve ışıklı reklam panolarında

bulunur. Televizyon tüplerinde kullanılır.

11-SODYUM:

Sofra tuzunun yapısında bulunur.Kağıt,

cam, sabun ve tekstil üretiminde kullanılır.

12-MAGNEZYUM:

Uçak gövdesinin yapımında kullanılır.

Fotograf makinesi yapımında kullanılır.

13-ALİMİYUM:

Mutfak eşyalarında, içecek kutularında,

uçak gövdesinde kullanılır.

14-SİLİSYUM:

Cam ve seramik üretiminde kullanılır.

15-FOSFOR:

Yapay gübre yapımında kullanılır. Kemik

ve sinirlerinin yapısında bulunur.

16-KÜKÜRT:

Asit ve barut yapımında kullanılır. Bazı

meyveleri sarartılmasında kullanılır.

17-KLOR:

Sudaki mikropların öldürülmesinde

kullanılır.

18-ARGON:

Ampul ve floresan yapımında kullanılır.

ORBİTAL | 23


KRİYOJENİK KİMYA: DONDURUCU

SOĞUKLUKTA KİMYANIN DERİNLİKLERİNE

Kriyojenik kimya, düşük

sıcaklıklarda (genellikle

-150°C'nin altında)

malzemelerin kimyasal ve

fiziksel özelliklerini inceleyen

ve bu ekstrem koşullarda

kullanılan bir bilim dalıdır. Bu

alandaki çalışmalar,

endüstriyel uygulamalardan

biyomedikal alanına kadar

birçok alanda önemli

sonuçlara yol

açmıştır.

Kriyojenik kimyanın

temelini, malzemelerin

düşük sıcaklıklarda

nasıl davrandığını

anlamak oluşturur.

Sıvı azot (-196°C) ve

sıvı helyum (-269°C)

gibi soğutucu

maddeler, bu düşük

sıcaklıkları sağlamak

için yaygın olarak

Kullanılır.

UYGULAMALAR

1. Süper İletkenlik Kriyojenik sıcaklıklar, birçok

malzemenin süper iletken hale gelmesine olanak

tanır. Bu, enerji iletimi ve manyetik alan

uygulamalarında devrim yaratmıştır.

2. Kriyoprezervasyon Biyomedikal alanda, hücre

ve doku kriyoprezervasyonu, uzun vadeli

depolama ve transplantasyon için kritik bir

teknolojidir.

3. Liquefied Natural Gas (LNG) Kriyojenik kimya,

doğalgazın sıvılaştırılması ve depolanması gibi

endüstriyel uygulamalarda da kullanılır. LNG, enerji

taşımacılığında çevre dostu bir alternatif olarak öne

çıkar.

ORBİTAL | 24


ÇAĞDAŞ ARAŞTIRMALAR

Günümüzde, kriyojenik kimya alanındaki

araştırmalar, yeni malzemelerin ve teknolojilerin

geliştirilmesini hedefler. Bu, enerji depolama,

malzeme bilimi ve uzay keşfi gibi birçok alanda

gelecekteki inovasyonları müjdelemektedir.

SONUÇ

Kriyojenik kimya, malzemelerin düşük sıcaklıklarda

sergilediği benzersiz özellikleri anlamak ve bu

bilgiyi çeşitli alanlarda uygulamak adına heyecan

verici bir bilim dalıdır. Sürekli olarak gelişen

teknolojilerle, kriyojenik kimya gelecekte daha da

önem kazanacak ve çeşitli endüstrilerdeki

sorunlara çözümler sunacaktır. Bu alan, soğuğun

derinliklerinde kimyanın sınırlarını keşfetmemize

olanak tanır.

ORBİTAL | 25


BİYOKİMYA

BİYOKİMYA NEDİR?

Biyokimya bitki,hayvan ve mikroorganizma biçimindeki bütün canlıların yapısında yer

alan kimyasal maddeleri ve canlının yaşamı bitki boyunca sürüp giden kimyasal

süreçleri inceleyen bilim dalıdır. Biyokimyanın amacı her şeyden önce, hücrenin temel

bileşenleri olan protein, karbonhidrat, lipit gibi organik bileşiklerin ve yaşamsal önem

taşıyan kimyasal tepkimelerde en büyük rolü oynayan DNA nükleik

asitlerin, vitaminlerin ve hormonların yapısal ve nicel çözümlemesini yapmaktadır.

Canlılardaki protein bileşimi, besinlerin enerjiye dönüşmesi, kalıtsal özelliklerin

kimyasal mekanizmalarla iletilmesi gibi yaşam süreçlerinin araştırılması da yine

biyokimyanın ilgi alanına girer. Canlılara ilişkin bilim dalları uğraşmakta olan her

fakültede (tıp, eczacılık, biyoloji, veteriner vs.) bir biyokimya kürsüsü de bulunur. İnsan

sağlığıyla ilgili bilimler de iki alanda incelenir:1.Temel Biyokimya 2.Klinik Biyokimya

ORBİTAL | 26


KLİNİK BİYOKİMYA NEDİR?

insanlarda sağlığın değerlendirilmesi, hastalıkların önlenmesi,tanısı,takibi, prognoz

öngörüsü ve tedavinin izlenmesi amacıyla; insana ait biyolojik örneklerin çeşitli

laboratuvar yöntemleri ve organ fonksiyon testleri aracılığı ile incelenmesinde,

testlerin seçimi, uygulaması, laboratuvar bulgularının yorumu, tıbbi konsültasyonu ve

laboratuvar tanıyı da içeren, tıbba ve kliniğe özgün bir laboratuvar bilimi ve tıp

laboratuvar uzmanlık alanıdır.

21. yüzyılın biyolojik bilimler ve biyoteknoloji çağı olacağı kabul edilmektedir. Bilim ve

teknolojinin amacı sağlıklı bir çevre ve sağlıklı bir yaşamdır. Bu nedenle bugün hayal

bile edilemeyecek olanakların insanlığın hizmetine sunulmasında en büyük pay

gelecekte bu meslek üyelerinin olacaktır. Son yılların Nobel bilim ödüllerinin büyük

oranda biyokimyasal çalışmalara verilmiş olması bunun en güzel kanıtıdır. İş

olanaklarının, biyokimya, biyoteknoloji ve gen teknolojisinde gözlenen gelişmelere

paralel olarak yoğunlaşması gelişmiş ülkelerde yayınlanan bilimsel dergilerdeki iş

ilanlarının büyük bir kısmının bu alanlara yönelik oluşu ile kanıtlanmaktadır.

ORBİTAL | 27


Havagazı Nedir?

Havagazı, kentlerde ısınma ve aydınlanma maksadıyla kullanılmak

üzere kömürden imal edilen gaz yakıttır. Havagazı "Havagazı

Fabrikası" veya Gazhane denilen üretim ve depolama tesislerinde

imal edilir. Üretiminde kullanılan yönteme göre bileşimi değişkenlik

gösterir, ancak genellikle hidrojen, karbon monoksit, metan ve

uçucu hidrokarbonlar gibi kalorili gazlardan ve az miktarda da

karbon dioksit ve azot gibi kalorisiz gazlardan oluşur.

ORBİTAL | 28


Havagazının

Tarihçesi

Yapay gaz üretimi, sanayi devrimi ve kentleşme ile birlikte gelişti. Doğalgaz

kullanımının yaygınlaşmasına kadar dünyada ve Türkiye'de fabrikalarda üretildi ve

yaygın olarak kullanıldı.

İstanbul'da, Rumeli Yakası'na gaz üretmek için 1887'de Yedikule Havagazı Fabrikası

(Yedikule Gazhanesi), Anadolu Yakası içinse 1891'de Kadıköy'de Kurbağalıdere

Havagazı Fabrikası kuruldu.

Bu fabrikalar ile onlara bağlı havagazı şebekesi, 1945 yılında İETT tarafından

devralındı. İstanbul'da havagazı üretimi Haziran 1993'te belediye kararıyla

durduruluncaya kadar devam etti

Havagazı fabrikaları, genellikle sanayi devriminin ilk yıllarının mimarisini yansıttılar.

Türkiye için bu, 19.yy'ın son yılları ile 20.yy'ın başlarına denk geliyordu. Kıymetli

mimari örnekleri olan bu fabrikalardan Ankara'daki Maltepe Havagazı Fabrikası'nın 14

Haziran 2006'da yıkılması, mimarlar odasının karşı çıkmasına rağmen gerçekleşti.

İzmir'de, inşaatına 1862 yılında Fransız Laidloux&Sons şirketince başlanan ve 1902

yılından itibaren şehrin havagazı ile aydınlatma sisteminin temelini oluşturan

Alsancak'taki Tarihi Havagazı Fabrikası ise 2007-2008'de İzmir Büyükşehir Belediyesi

tarafından restore ettirilerek kültür merkezine dönüştürüldü.

Hasanpaşa, Kadıköy, İstanbul'daki Hasanpaşa Gazhanesi ise Müze Gazhane olarak

9 Temmuz 2021 tarihinde kültür sanat ve etkinlik merkezi olarak açıldı.

ORBİTAL | 29


Meyveleri Taze Tutan

İpeksi Kalkan!

Suyu çekilmiş, pörsümüş, rengi koyulaşmış meyveleri yemeyi kim ister? Mutfak

tezgâhında unutulmuş, çürümüş bir meyve tabağı bu yaz günlerinde hiçbirimizin

görmek istemeyeceği bir manzara olsa gerek. Ancak size bir müjdemiz var. Yeni bir

araştırma sayesinde artık meyvelerin raf ömrü uzayacak!

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde görev yapan Benedetto Marelli ve ekibi

bunun için fibroin adlı bir proteinden yararlandı. İpeğin yapısında bulunan,

çözünmeyen ve biyolojik olarak tamamen parçalanabilen fibroin proteinine batırılan

meyvelerin bu sayede daha sulu kaldığını ve biçimlerini koruduğunu

gözlemlediler.Ekip, deney için önce ipekböceği kozalarından elde ettikleri ipekle %1

oranında fibroin içeren bir çözelti hazırladı. Ardından taze çilekleri dört kez bu

çözeltiye batırdılar. Daha sonra fibroinle kaplı bu meyvelerin bazıları vakumlu

ortamda su buharına maruz bırakıldı ve böylece fibroinin kristalleşmesi sağlandı.

ORBİTAL | 30


Bu vakumlama ne kadar uzun sürerse kaplama da o kadar dayanıklı oluyordu.

Uygulamanın ardından meyveler yedi gün boyunca oda sıcaklığında bekletildi. Bu

süre sonunda en iyi görünen çilekler fibroinle kaplandıktan sonra vakumlananlardı.

Hiçbir işlem yapılmayan ya da fibroinle kaplandıktan sonra vakumlanmayan

meyvelere göre daha şişkin, kırmızı ve suluydular. Araştırmacılar aynı deneyi

muzlar üzerinde de uyguladı. Çürümeye başladıklarında yumuşayan ve rengi

kahveye dönen muzların kabuklarının bu yöntem sayesinde daha sarı, pürüzsüz ve

sert kaldığı görüldü. Üstelik dokuz gün sonra bile Çürüyüp bozulan meyveler dünya

çapında büyük bir sorun. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, dünyada hasadı

yapılan meyve ve sebzelerin yarısının tedarik zincirinde yok olduğunu, bunun da

nedeninin büyük oranda çürüme olduğunu belirtiyor. Araştırmacılar fibroinin meyve

ile havada bulunan gazlar arasında bir kalkan görevi yaparak bu gazların meyve ile

temasını engellediğini, bunun da meyvenin çürüme hızını azalttığını belirtiyor.

ORBİTAL | 31


12. SINIFLARIMIZIN

KARİKATÜR ÇALIŞMASI

ORBİTAL | 32


ORBİTAL | 33


2022-2023 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILINDA

9.SINIF KİMYA PROJE GRUBUYLA YAPILAN

‘‘SIFIR ATIK EĞİTİM PROJESİ’’ GENÇLERİN

DOĞAL VARLIKLARIN KORUNMASI ,DOĞA

DOSTU TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI, ATIK

YÖNETIMI GIBI KONULARDA FARKINDALIK

GELIŞTIRMELERI VE “SIFIR ATIK”

YAKLAŞIMINI TANIMALARI AMACIYLA

HAZIRLANMIŞTIR.

ORBİTAL | 34


ORBİTAL | 35


TEKSTİL KİMYASI

Elyaf veya lif, tekstil ürünlerinin hammaddesi ve en küçük yapı birimidir. Bütün

tekstil ürünlerinin temelinde elyaf vardır. Elyaf; doğal olarak bitkilerden ve

hayvanlardan veya yapay olarak sentetik hammaddelerden elde edilir. Bunların

yanında doğada metal olarak bulunan asbestten elde edilen elyaf ve anorganik

yapay elyaf olan cam elyaf, özel amaçlar için kullanılabilmektedir. Çeşitli

işlemlerden sonra lifler önce iplik haline daha sonra da dokunarak, örülerek doku

haline getirilir. Bazı dokusuz yüzey tekniklerinde ise lifin iplik haline getirilmesi şart

değildir. Mesela keçe, halıfleks gibi dokularda direkt olarak lifler kullanılmaktadır.

Lifler; iğneler yardımıyla birbiri içine geçirilerek bu tür dokular elde edilir.

ORBİTAL | 36


Elyaf; eğrilmeye, bükülmeye, dokunmaya, örülmeye ve nihayetinde insanlar

tarafından çeşitli amaçlarla kullanılmaya uygun temel tekstil hammaddesidir.

Günlük yaşantımızda en önemli yere sahip olan bu kimyasal etkenler

olmadan hava koşullarına karşı yaşamamız zorlaşır. Bu yüzden her koşulda

her şeyin bir kimyayla da alakalı olduğunu söyleyebiliriz.

ORBİTAL | 37


SİYANÜR NEDİR ?

Siyanür, son derece zehirli bir kimyasaldır. doğada ve sentetik olarak bulunur.

altın ve gümüş gibi metallerin cevherlerinden çıkarılması gibi birçok endüstriyel

işlemde kullanılır. haşere ilacı ve elektro kaplamada da kullanılır.

siyanür, hücrelerin oksijen kullanmasını engelleyerek çalışır. bu, hücre ölümüne

ve ölüme yol açar. yutulması, solunması veya cilt yoluyla emilmesi yoluyla

alınabilir. siyanür zehirlenmesinin belirtileri arasında baş ağrısı, baş dönmesi,

mide bulantısı, kusma ve konvülsiyonlar yer alır. siyanür zehirlenmesi çok hızlı

öldürücü olabilir. maruz kalırsanız derhal tıbbi yardım alın.

siyanür çok tehlikelidir, dikkatli kullanılmalıdır. siyanürle çalışırken eldiven,

gözlük ve solunum maskesi gibi kişisel koruyucu ekipman giyin. siyanürün

depolandığı alanlar da iyi havalandırılmalıdır.

HİDROJEN

SİYANÜR NEDİR ?

Hidrojen siyanür (HCN), renksiz, yanıcı bir gazdır. Acı badem kokusu vardır,

ancak bazı insanlar koku alamaz. HCN, hem doğal olarak hem de sentetik olarak

bulunabilir. Doğada badem çekirdeği ve kayısı çekirdeği gibi bazı bitkilerde

bulunur. Ayrıca endüstriyel olarak plastik, tekstil ve ilaç üretiminde kullanılır.

Hidrojen siyanür çok tehlikeli bir kimyasaldır, bu nedenle dikkatli kullanılması

önemlidir. Siyanürle çalışırken her zaman eldiven, gözlük ve solunum maskesi

gibi kişisel koruyucu ekipman giymeniz gerekir. Siyanürün depolandığı alanların

da iyi havalandırıldığından emin olmalısınız.

ORBİTAL | 38


HİDROJEN SİYANÜR İLE

SİYANÜRÜN FARKLARI

HİDROJEN SİYANÜR BİR MOLEKÜLDÜR, SİYANÜR İSE BİR ANYONDUR

HİDROJEN SİYANÜR GAZ HALİNDEDİR, SİYANÜR İSE KATI HALDEDİR

HİDROJEN SİYANÜR, SİYANÜRDEN DAHA ZEHİRLİDİR

HER İKİSİNİN DE ÇEŞİTLİ ENDÜSTRİYEL ALANLARDA KULLANIMI VARDIR

SİYANÜRÜN DOĞAYA

ZARARI

Su kirliliği: Siyanür, sulara karıştığında balıklar ve diğer su canlıları için ölümüne

sebep olur

Toprak kirliliği: Siyanür toprağa karıştığında bitkilerin ve hayvanların büyümesini

engelleyebilir. Ayrıca siyanür, topraktaki mikroorganizmaları da öldürebilir

Hava kirliliği: Siyanür havaya karıştığında solunum yolu hastalıklarına ve diğer

sağlık sorunlarına yol açabilir.

ORBİTAL | 39


MODERN ATOM

TEORİSİ

Modern atom teorisi, atomun yapısı ve işlevi hakkındaki anlayışımızı temsil eder ve

19. yüzyılın başlarında John Dalton tarafından ortaya atılan klasik atom teorisi

üzerine kurulmuştur. Zaman içinde, bilim insanları atomun daha detaylı bir resmini

çizmek için bir dizi önemli keşif yapmışlardır. Modern atom teorisi, şu temel

prensipleri içerir:

Atomlarım Yapısı: Atomlar, pozitif yüklü bir çekirdek ve çekirdeğğin çevresinde

negatif yüklü elektronların bulunduğu elektron bulutundan oluşur. Çekirdek, proton

(pozitif yük) ve nötron (nötr yük) adı verilen daha küçük parçacıklardan oluşur.

Elektronlarım Dizilimi: Elektronlar, atom çekirdeğinin etrafındaki enerji seviyelerinde

(yörüngelerde) bulunur. Elektronların enerji seviyeleri ve dizilimi, bir elementin

kimyasal davranışını belirler.

ORBİTAL | 40


Atomaltı Parçacıklar: Daha sonraki keşifler, atomaltı parçacıkların varlığını ortaya

çıkarmıştır. Bunlar, atom çekirdeği içindeki proton ve nötronların yanı sıra çekirdek

dışındaki elektronları da içerir. Ayrıca, bu parçacıkların kendi içinde daha küçük

parçacıklardan (quarklar ve leptonlar gibi) oluştuğu bulunmuştur.

Kuantum Mekaniği: Modern atom teorisi, elektronlarm atom çevresinde kesin

yörüngelerde değil, belirli olasdıklarla bulunabilecekleri alanlar içinde hareket

ettiğini kabul eder. Bu anlayış, kuantum mekaniji prensipleriyle açıklanır ve elektron

bulutu veya elektronik olasılık dağılımı olarak adlandırılır.

Kütle-Enerji Eşdeğerliği: Albert Einstein'ın E-me² denklemi, kütlenin enerjiye ve

enerjinin kütleye dönüştürülebileceğini belirtir. Bu prensip, atom ve nükleer

reaksiyonların anlaşılmasında temeldir.

ORBİTAL | 41


JEOKİMYA

Jeokimya, jeolojiyle birlikte çalışarak, yer kabuğundaki mineral

ve elementleri inceler. Aynı zamanda, jeokimya doğal kaynaklar

ve çevresel etkileşimlerle de ilgilenir.

Jeokimyanın tarihi

1) JEOKİMYANIN KÖKENLERİ

Jeokimyanın temelleri, 19. yüzyılda

mineral analizleriyle atılmıştır.

2) JEOKİMYANIN GELİŞİMİ

20. yüzyılda jeokimya, jeoloji ve

kimyanın kesişiminde büyük

ilerlemeler kaydetmiştir.

3) MODERN JEOKİMYA

Modern jeokimya, yüksek teknolojik

araçlarla karmaşık analizler

yapmaktadır.

ORBİTAL | 42


Jeokimyanın temel konularından biri,

elementlerin ve bileşiklerin yeryüzündeki

dağılımını incelemektir. Bu, minerallerin

bileşimlerini ve yeryüzündeki element

döngülerini anlamak için önemlidir. Örneğin,

bir bölgedeki su kaynaklarının mineral içeriği,

jeokimya analizleriyle belirlenebilir ve bu

bilgiler suyun kalitesini etkileyen faktörleri

anlamak için kullanılabilir. Jeokimya ayrıca

petroloji alanında da büyük öneme sahiptir.

Kayaların kimyasal bileşimleri, oluşum

koşulları ve metamorfizma süreçleri jeokimya

analizleri ile araştırılır. Bu, maden yataklarının

oluşumunu anlamak, enerji

kaynaklarının keşfi ve kullanımı, ve

kayaçların jeolojik geçmişini anlamak için

kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte,

jeokimyanın en önemli uygulamalarından biri,

çevresel jeokimyadır. Çevresel jeokimya,

toprak, su ve hava gibi çevresel

materyallerdeki elementlerin dağılımını ve bu

elementlerin insan sağlığı ve çevre

üzerindeki etkilerini araştırır. Endüstriyel

kirlilik, maden atıkları ve toprak kirliliği gibi

konuların incelenmesinde jeokimya önemli bir

rol oynar. Sonuç olarak, jeokimya doğal

kaynakların keşfi ve yönetimi, çevresel

etkilerin anlaşılması, jeolojik süreçlerin ve

tarihin anlaşılması gibi birçok alanda önemli

bir disiplindir. Gelecekte, kaynakların

sürdürülebilir kullanımı ve çevresel koruma

çabalarıyla birlikte jeokimyanın önemi daha

da artacaktır.

ORBİTAL | 43


METALLER VE ALAŞIMLAR

Metaller ve alaşımlar, insanlık tarihindeki en önemli malzeme

gruplarından biridir. Dayanıklılıkları, iletkenlikleri ve çeşitli endüstriyel

uygulamalardaki esneklikleri nedeniyle geniş bir kullanım alanına

sahiptirler. Bu makalede, metallerin ve alaşımların yapısal ve işlevsel

özelliklerini inceleyeceğiz. Ayrıca, bu malzemelerin endüstriyel

uygulamalardaki rolünü ve gelecekteki potansiyellerini tartışacağız.

Metallerin Yapısal Özellikleri

Metaller, kristal yapıya sahip atomik düzenlemeleri ile karakterizedir. Bu

yapı, genellikle metalik bağlar olarak bilinen serbest elektronların

varlığına dayanır. Metal kristalleri genellikle düzenli bir şekle sahip

olmasa da, kristal kafeslerinin içindeki atomlar arasındaki güçlü bağlar

nedeniyle dayanıklıdır. Bu yapı, metallerin mukavemet, erime noktası ve

iletkenlik gibi önemli özelliklerini belirler.

Alaşımların Oluşumu ve Özellikleri

Alaşımlar, en az iki farklı elementin karışımından oluşan malzemelerdir.

Genellikle birincil metal matrisi içinde bir veya daha fazla katkı maddesi

ile karakterizedirler. Bu katkı maddeleri, alaşımın özelliklerini değiştirerek,

sertlik, mukavemet, korozyon direnci gibi özellikleri iyileştirebilir veya

değiştirebilir. Alaşımların özellikleri, bileşimlerine ve kristalografi

yapılarına bağlı olarak değişir.

ORBİTAL | 44


Endüstriyel Uygulamalar ve Gelecek İçin

Potansiyel

Metaller ve alaşımlar, otomotiv, havacılık, elektronik, yapı malzemeleri ve

birçok diğer endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle son

yıllarda, hafif alaşımların geliştirilmesi ve ileri üretim tekniklerinin

kullanılmasıyla birlikte, daha dayanıklı ve verimli malzemelerin keşfi

üzerinde odaklanılmıştır. Gelecekte, nanoteknoloji ve malzeme bilimi gibi

alanlardaki ilerlemeler, metallerin ve alaşımların daha da geliştirilmesini

sağlayarak, daha yenilikçi ve çevre dostu çözümler sunabilir.

Sonuç olarak, metaller ve alaşımların yapısal ve işlevsel özellikleri,

endüstriyel uygulamalarda temel bir rol oynamaktadır ve gelecekteki

teknolojik gelişmelerle birlikte daha da önemli hale gelecektir. Bu

malzemelerin özelliklerini daha iyi anlamak ve optimize etmek, daha

sürdürülebilir ve yenilikçi malzeme çözümlerine yol açabilir.

ORBİTAL | 45


Kimyanın Mücevherleri:

Kristaller

Bir bardak su ve üç bardak toz şekeri karıştırıp elde ettiğiniz karışımı

kaynatın, şeker karamelize olmadan karışımı cam bir bardağa dökün ve

üstünü kapatıp 24 saat bekleyin, bardağınızın dibinde şeffaf kristallerinin

büyümeye başladığını fark edeceksiniz, boyutları birkaç milimetreyi

geçmeyen bu mikroskobik parçacıklar, eğer karışımı bir hafta daha

bekletirseniz ~5 santimetre uzunluğuna kadar büyüyebilir. Peki, nasıl

oluyor da sadece su ve şeker içeren bu karışımdan bu denli büyüklükte

katı bir kristal büyüyebiliyor? Şeker yerine tuz kullansaydık farkı ne

olurdu? Karışımımızı aylarca bekletirsek boyutunda bir değişiklik görülür

mü?

Bu soruların hepsi kristalleri daha yakından tanımamızı sağlayacak.

Kristallerin doğada nasıl ve hangi özelliklerle oluştuğunu, şekilleri ve

renkleri gibi ayırt edici özelliklerin arkasındaki sebepleri, ve kendi

kristallerimizi yetiştirmenin yollarını inceleyeceğiz.

Kristaller Nedir?

Kristaller, atom ve moleküllerin tekrarlanan desenler halinde titizlikle

düzenlenmesiyle oluşur. Bu düzen, kristallerin belirgin şekil ve özelliklerini

ortaya çıkarır. Örneğin, kristaller sivri uçlu veya düz yüzeyli olabilir,

transparan veya opak olabilir ve ışığı belirli şekillerde kırabilir veya

polarize edebilir. Bu düzenleme, kristallerin atomik yapılarının

özellikleriyle bağlantılıdır. Bilim insanları, bu desenlerin nasıl oluştuğunu

ve kristal yapı içindeki ışığın, ısının, elektriğin ve hatta sesin davranışını

nasıl etkilediğini anlamak için sürekli çalışmaktadır. Kristallerin özellikleri,

onları birçok sektörde kullanılabilir hale getirir. Örnek vermek gerekirse,

optik endüstrisinde kristaller ışığı belirli şekillerde kırabilir veya polarize

edebilir, bu da lazerler, lensler ve optik cihazlar için önemli bir özelliktir.

Aynı zamanda elektronik endüstrisinde de, özellikle yarı iletken kristaller,

bilgisayar çipleri ve diğer elektronik cihazların yapımında kullanılan temel

bileşenlerdir. Bu nedenle, kristallerin doğası ve davranışı üzerine yapılan

araştırmalar, yeni teknolojilerin geliştirilmesine ve mevcut teknolojilerin

iyileştirilmesine katkı sağlar. Kristallerin bu kadar çeşitli kullanım alanları,

onları daha yakından incelemek ve anlamak için sürekli bir ilgi kaynağı

haline getirir.

ORBİTAL | 46


Kristaller Doğada Nasıl

Oluşur?

Doğada kristal oluşumunu bir evin yapımına benzeterek başlayalım. Bir

ev inşa etmek için, farklı türde malzemelerin belirli bir düzene göre bir

araya getirilmesi gerekir. Örneğin, tuğlaları belirli bir düzende yerleştirerek

bir duvar oluşturmak, evin temel bir yapı taşıdır. Kristaller de benzer

şekilde, kimyasal elementlerin veya bileşiklerin belirli bir düzen içinde bir

araya gelmesiyle oluşur. Bu düzen, kristalin yapısını ve özelliklerini

belirler. Bir ev inşa ederken çevresel faktörler, örneğin hava koşulları

veya arazi yapısı, inşaat sürecini etkileyebilir. Aynı şekilde, kristal

oluşumunda da sıcaklık, basınç ve kimyasal bileşim, kristallerin şekil ve

büyüklüğünü etkiler. Kristallerin doğada oluşumu genellikle çözelti,

magma veya gaz fazında gerçekleşir. Örneğin, sıcak magma içindeki

minerallerin yavaşça soğuması sonucunda kristaller oluşabilir. Aynı

şekilde, suda çözünmüş minerallerin bir araya gelerek çökelmesi sonucu

da kristaller oluşabilir. Bu süreçte, çözelti içindeki kimyasal maddeler bir

araya gelir ve birbirlerine bağlanarak kristal oluştururlar.

ORBİTAL | 47


SİNEMA TUTKUNLARINA ÖZEL UNUTULMAZ FİLM VE DİZİ ÖNERİLERİ!

Breaking Bad

Breaking Bad, Vince Gilligan tarafından yaratılan ve

AMC'de yayımlanan bir Amerikan suç drama dizisidir.

Çekimleri, hikâyenin de geçtiği Albuquerque, New

Mexico'da yapılan dizi, ellinci yaş gününü kutladıktan sonra

üçüncü evre akciğer kanseri olduğunu öğrenen kimya

öğretmeni Walter White'ın (Bryan Cranston) uyuşturucu

baronuna dönüşme sürecini konu almaktadır. Walter,

ölmeden önce ailesini güvence altına almaya yetecek

kadar para bırakmak için eski öğrencisi Jesse Pinkman

(Aaron Paul) ile metamfetamin üretmeye başlar ve suç

dünyasına adımını atar. 20 Ocak 2008'de ilk bölümü

yayımlanan dizi, beș sezon süren 62 bölümün ardından 29

Eylül 2013'te sona ermiştir.

The Rain

Bildiğimiz dünyanın sonu geldi. Yağmurla taşınan acımasız bir

virüsün İskandinavya'daki neredeyse tüm insanları yok etmesinden

altı yıl sonra, Danimarkalı iki kardeş sığınaklarının güvenliğinden

çıktıklarında medeniyetin tüm kalıntılarının yok olduğunu görürler.

Kısa süre sonra hayatta kalan bir grup gence katılırlar ve birlikte terk

edilmiş İskandinavya'da herhangi bir yaşam belirtisi arayarak tehlike

dolu bir maceraya atılırlar. Kolektif geçmişlerinden ve toplumsal

kurallardan kurtulan grup, olmak istedikleri kişi olma özgürlüğüne

sahiptir. Hayatta kalma mücadelelerinde, kıyamet sonrası bir

dünyada bile hala aşk, kıskançlık, reşit olma ve bir zamanlar

bildikleri dünyanın yok olmasıyla geride bıraktıklarını düşündükleri

birçok sorunun var olduğunu keşfederler.

ORBİTAL | 48


Manhattan Projesi

Manhattan Projesi, 1986 yapımı bir Amerikan bilim kurgu

gerilim filmidir. Adını, ilk atom bombasını yapan İkinci

Dünya Savaşı dönemindeki programdan alan hikaye,

ulusal bir bilim fuarı için atom bombası yapmaya karar

veren yetenekli bir lise öğrencisinin etrafında dönüyor.

Yönetmenliğini Marshall Brickman'ın yaptığı, senaryosunu

Thomas Baum'la birlikte yazdığı filmin başrollerinde

Christopher Collet, John Lithgow, John Mahoney, Jill

Eikenberry ve Cynthia Nixon yer alıyor. Bilet satışları

bütçesinin yalnızca yüzde 21'ini karşılayan bir gişe

bombası olan bu film, kısa ömürlü Gladden

Entertainment'ın ilk filmiydi.

Filmin yönetmeni ve senaryo ortak yazarı Marshall

Brickman, kariyerini birçok Woody Allen filminde ortak

yazar olarak kurmuştu. Manhattan Projesi, Simon (1980)

ve Lovesick (1983) komedilerinden sonra yönetmen olarak

yaptığı üçüncü filmiydi.

Kimya Dersleri

Kimya Dersleri, Bonnie Garmus'un aynı adlı romanından uyarlanan,

Lee Eisenberg tarafından geliştirilen bir Amerikan tarihi drama

televizyon mini dizisidir. Brie Larson, 1960'ların Amerika'sında kendi

feminist yemek pişirme programına ev sahipliği yapmaya başlayan

kimyager Elizabeth Zott'u canlandırıyor.

Dizi, 13 Ekim 2023'te Apple TV+' ta yayınlanmaya başladı ve 22

Kasım 2023'te sona erdi. Eleştirmenlerden olumlu eleştiriler aldı ve

iki Altın Küre Ödülü'ne , En İyi Mini Dizi veya Antoloji Dizisi ve

Larson için En İyi Kadın Oyuncu - Mini Dizi'ye aday gösterildi. . 2024

yılında Sarah Adina Smith, Lessons in Chemistry filminin "O ve O"

bölümünü yönettiği için Televizyon Filmleri ve Mini Dizilerde Üstün

Yönetmenlik Başarısı dalında Amerika Yönetmenler Birliği Ödülü'nü

kazandı .

ORBİTAL | 49


KİMYA VE HAYAT

ASİT SU BAZ

"Asit", "su" ve "baz" (veya alkali) terimleri, kimyada sıkça karşılaşılan maddeleri ve kavramları tanımlar.

Asitler, sulu çözeltilerde hidrojen iyonları (H+) bırakabilen bileşiklerdir. Bu

özellikleri onlara ekşi bir tat ve korozyon yapabilme yeteneği kazandırır.

Asitler, pH ölçeğinde 7'den düşük değerler alırlar. Örnek olarak hidroklorik

asit (HCl), sülfürik asit (H₂SO₄) ve sitrik asit (C₆H₈O₇) sayılabilir.

Su, H₂O formülü ile bilinen ve hayat için hayati önem taşıyan bir

moleküldür. Su, nötr bir pH değeri olan 7'ye sahiptir. Bu, suyun ne asidik

ne de bazik olduğunu gösterir. Su aynı zamanda bir solvent olarak işlev

görür, yani birçok maddenin içinde çözünebildiği bir ortamdır.

Bazlar, sulu çözeltilerde hidroksit iyonları (OH−) bırakabilen bileşiklerdir.

Bu özellikleri onlara kaygan bir his ve asitlerle tepkimeye girerek

nötrleşme yeteneği kazandırır. Bazlar, pH ölçeğinde 7'den yüksek

değerler alırlar. Örnek olarak sodyum hidroksit (NaOH), kalsiyum hidroksit

(Ca(OH)₂) ve amonyak (NH₃) sayılabilir.

Bu üç terim, kimyada sıkça karşılaşılan reaksiyonlar ve süreçlerde önemli

roller oynar. Asitler ve bazlar birbiriyle tepkimeye girerek su ve bir tuz

oluşturur. Bu tepkimeye "nötrleşme tepkimesi" denir. Su ise çoğu

kimyasal tepkimenin gerçekleştiği ortamı sağlar.

ORBİTAL | 50


BULMACA

R

T

R

R

R

R

R

R

R

R

R

R

R

R R R

R

R

1-) Elementlere atom adını verem bilim insanı.

2-) Bileşik formülü H2N-CO-NH2'dir.

3-) Termodinamik bir sistemdeki enerjinin ölçüsüdür.

4-) "bitki veya hayvan kökenli", bazen de "karbon içeren"

anlamında kullanılan bir sıfat.

5-) PH değeri 7'nin altında olan bileşikler için kullanılan

sıfat.

6-) Birbirine eşit olmayan yoğunluklara sahip iki farklı

maddenin birbirine karışmasıyla oluşan karışım.

7-) ilk kez 8. yüzyılda Cabir bin Hayyan tarafından

keşfedilmiştir.

8-) Sembolü C olan element.

11-) Aromatik hidrokarbonlar olarak adlandırılan organik

bileşikler sınıfının en basit üyesidir.

12-) Maddenin en küçük yapı taşı.

13-) Düzenli aralıklarla tekrarlanan bir hareketin bir

seferinin yapılması için geçen zaman.

14-) Avogadro sayısı (6,02×1023) kadar atom ya da

molekül içeren madde.

15-) Asitler ile bazların tepkimeye girerek tuz ve su

oluşturması

16-) Asitler ile bazların tepkimeye girerek tuz ve su

oluşturması

9-) Maddenin katı halinden direk gaz haline geçmesi.

10-) Dergimizin ismi.

ORBİTAL | 51


CEVAP ANAHTARI

Ü E

O R

G A N İ K

E T T A S Rİ

A

H

E

İ

MR

L

P

K

RO

A R B O

T S RÜ B L İ M RL E Ş M E

E

İ

L

R O KR

B O RA

O

J

R

B

P RE

N

R İ

D

Y RO T

O

E İ

Z

M RO

N RÖ T R A L RL E Ş RM E

A

N

M RO L E RK Ü L

D

A

L

T

O

N

L

ORBİTAL | 52


AZİZ SANCAR

KİMDİR?

Aziz Sancar Türk doktor, akademisyen, biyokimyager ve moleküler biyologdur. 2015 yılında, Tomas

Lindahl ve Paul L. Modrich ile birlikte DNA onarımına ilişkin çalışmaları nedeniyle Nobel Kimya

Ödülü'ne layık görülmüştür.

8 Eylül 1946 tarihinde Mardin'in Savur ilçesinde doğan Aziz Sancar, 1997 yılından beri ABD'deki

Kuzey Karolina Üniversitesi'nde görev yapmaktadır. Son 20 yıldır DNA onarımının pek çok parçasının

tanımlanmasında kullanılan biyokimyasal yaklaşımlardaki öncülüğü ile tanınır. Aynı zamanda

Mehmet Özdoğan ile birlikte ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne seçilen ilk Amerikalı Türk'tür. Sancar,

hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran

araştırmaları nedeniyle 2015 yılında Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmıştır.

Aziz Sancar’ın geliştirip ismini koyduğu "maxicell tekniği" ve kendi buluşunu yapıp ismini koyduğu

"excinuclease/excision nuclease enzimi" terimleri, İngiltere'deki Oxford Üniversitesi Biyokimya ve

Moleküler Biyoloji Sözlüğü'ne girmiştir.

ORBİTAL | 53


YAZAR KADROMUZ

YAZARLAR

Mert ÜLGER

Mehmet Kağan EREN

Kemal Uras İNGİN

Edanur AGUN

Duru Nas AKTAŞ

Gözde AYDIN

Buse AKYILDIZ

Reyhan Şen

Dila ŞAHİN

Kaan Alp SEVİNÇ

Elif NUR

Erdem AŞAN

Cansu YİĞİT

Ayşen ŞENER

Cemre DAĞITMAÇ

Enis ALTINİBİK

Zeynep AVCI

Muhammed Ali EMANET

Zehra BAŞ

Elif Ceren YAVUZ

Mert SERTBAŞ

Gökhan ALTUN

Nida Nur KİRİŞ

Melisa HUDAYBERDİYEVA

Pınar KUCUR

Hasan Enes TİRYAKİOĞLU

ORBİTAL | 54


GENEL YAYIN YÖNETMENİ (Sorumlu Öğretmen)

Oya ŞENER

KOORDİNATÖR

Mert ÜLGER

Yazı inceleme ve denetleme kurulu

Sebahat AKTAŞ

GRAFİK TASARIM

Mert ÜLGER

Mehmet Kağan EREN

Oytun DOĞAN

Berrak BULUT

Sıfır Atık Projesi

Ayşen ŞENER

Selin AÇIKGÖZ

Irmak BOZDEMİR

Buse AKYILDIZ

Ecrin ŞAHİN

Karikatür Çalışması

Şenel Efe DAĞITMAÇ

Eylül ÖZDEMİR

Mehmet Barış BAŞAR

Burak Utkan ELHAMAN

Farbod OTOOFAT

Safiye Nur ÇOBAN

Mert Kaya

Sema Nur EREN

Yiğit KAÇARLI

Tuana ALKAN

Safiye Ayşe KOLOT

İletişim

0216 358 6752

https://etal.meb.k12.tr

50etal@gmail.com

ORBİTAL | 55


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!