Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
12. SAYI
TUNUS AYYILDIZ TOPLULUĞU TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR
Bize Bir “Duruş” Gerek
Türkçe’ye Türk’çe Bir Bakış
Afrika Ve Kuzey Afrika’da Gençlik Türkçe Ve Türkçe’nin Geleceğine Dair
CEZAYIR - Şehitler Anıtı
AYYILDIZ | 12. Sayı
BAYBURT ÜNİVERSİTESİ
Güvenli Şehrin
Huzurlu Üniversitesi
www.bayburt.edu.tr
Bayburt.edu.tr @Bayburtedu Bayburtedutr
AYYILDIZ | 12. Sayı
TUNUS-2024
OCAK SAYISI
Yüce hilal uğruna AYYILDIZ'ın aşkıyla …
Tunus Ayyıldız Topluluğu tarafından hazırlanan ve 2020 yılına kadar yalnızca Tunuslu öğrencilerin
yazılarına yer verdiğimiz Ayyıldız dergimizin 6. sayısı ve sonraki sayılarında Türkçe sevdalısı
Tunuslu, Cezayirli ve Faslı arkadaşların yazılarına yer verdik. 10. sayısından itibaren Afrika ve
Orta Doğu ülkelerinden büyük Türkçe ailesine katılanlar oldu. "Sınırları Türkçeyle Aşıyoruz"
sloganımızdan anlaşılacağı gibi dergimizde zaman ve mekan sınırı ortadan kalkmakta sesimiz
geniş coğrafyalara milyonlarca insana bugün ve yarınlara ulaşmaktadır.
2017 yılında başlayan bu yolculuk, birçok gönüllü ve gayretli genç kalemlere ev sahipliği
yapmış olup, onların duyguları ve düşüncelerini özgürce ifade etmelerini ve okuyucuya
aktarmalarını sağlamıştır. Burada amacımız, hem Türkçe öğrenen ve seslerini duyurmak isteyen
arkadaşlarımızın sesi olmak hem de arkadaşların Türkçe seviyelerini geliştirmektir. AYYILDIZ
dergisi, yeni bir yolculuk için senede iki defa okuyucusuyla buluşuyor, sizleri de bu yolda bizimle
yürümeye davet ediyoruz. Biz birlikte çok daha güçlüyüz...
Farklı yerlerden, farklı ülkelerden Türkçe sevdalılarını birleştiren AYYILDIZ dergisi, edebiyattan
sanata, felsefeden tarihe, bilimden günlük yaşama ve kişisel gelişime kadar birçok konuyu
ele almaktadır, bu alanlarda yazılan metinlerin özgün olmasını isteriz, ulaşan metinlerin biz
içeriğine dokunmadan yanlızca yanlış yazılan kelimelerin ve anlamsız cümlelerin düzeltilmesi
yapılmaktadir.
AYYILDIZ ailesi olarak sizi aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz, şimdiden büyük Türkçe
ailesine hoş geldiniz... Şimdi, dopdolu içeriği ve özgün tasarımı ile keyifli okumalar diliyoruz…
#Tunus_Ayyıldız_Topluluğu
#AYYILDIZ_dergisi
#Sınırları_Türkceyle_Aşıyoruz
tunusayyildiz@gmail.com
tunusayyildiz
tunusayyildiz
TUNUS AYYILDIZ TOPLULUĞU
Tunus Ayyıldız Topluluğu
AYYILDIZ | 12. Sayı
Dr. Musa KAYA Sarra RHOUMA
Dergi Yönetmeni
Yazı sorumlusu / Tasarımcı
Dr. Wafa TRABELSİ
Kaynakça düzenlemesi
İslem NOUİ
Kapak Tasarımı
Abd Echakour SAİ
Kapak Fotoğrafı
Yayınlarımız
AYYILDIZ | 12. Sayı
Dr. Musa Kaya - Dergi Yönetmeni
Bize Bir “Duruş” Gerek
Sözlerime her zaman olduğu gibi Türkçe
öğrenenlerin dünyadaki avazı Ayyıldız
dergimizin 12. Sayısına ulaşmış olmasından
duyduğum mutluluğu ve emek veren herkese
teşekkürlerimi ifade ederek başlamak istiyorum.
Gündemin ağırlığı bu sayıda dil, edebiyat ve
kültüre dair yazmayı ötelemeyi gerektiriyor.
Takip edebildiğim ya da öğrenebildiğim
kadarıyla insanlık her yüzyıl büyük savaş
ve yıkımlara sebep olan bir veya birkaç olaya
tanıklık etmiştir. Binler, yüz binler ya da milyonlar
yaşamlarını yitirmiş, geriye derin acıların hatırası
kalmış. Tabi bugün hayatta olanlar tarafından
hiçbir şekilde anılmayan ve tamamen unutulmuş,
hatırası da izi de silinmiş felaketlerin sayısı az
değildir.
Sebebi insan olmayan acıların bir izahı hatta
teslimiyetle birlikte insanı teselli eden bir yanı
olabilirken insanoğlunun neden olduğu yıkım,
katliam veya acıların ne izahı ne de tesellisi o
kadar kolay oluyor. Zira bir insanın kendi türüne
veya çevresine zarar vermesinin çoğunlukla bir
açıklaması veya bahanesi olmuyor. İleri sürülen
sebep ya da gerekçeler ise yapılanı mazur
göstermiyor.
Son birkaç aydır Gazze’de yapılan katliam,
gelişen kitle iletişim araçları sayesinde en acı
kareleriyle bizlere ulaşıyor; soykırıma dönüşen
katliam karşısında bir şey yapamamanın, bu
zulmü durduracak herhangi bir yetki/etkiye
sahip olamamanın huzursuzluğunu derinden
hissediyoruz. Aslında bugün ne Gazze’de
yaşananlar ne de Filistin’de yıllardır süren zulüm
vahşetin tek örneğiydi. Doğu Türkistan’da,
Kırım’da, Kafkasya’da veya Hindistan’da
yaşanan zulümler bazen sessiz sedasız bazen
de dünyanın gözü önünde gerçekleşti. Bunlara
seyirci kalanlar olduğu gibi samimi bir şekilde
tepki gösterenler de oldu. Uluslararası örgütler
ise çoğu zaman haklı değil güçlü olanın yanında
yer alarak veya güçlüyü kızdıracak söz ve
eylemden uzak durarak bütün bu yaşananların
tekrarlanmasına yol açtı.
Selam, saygı ve muhabbetle...
Mesele taraf tutma ya da bir yerde görünme/
görünmeme kaygısı mı? İnsanın her
zaman her konuda görüş bildirmesinin, taraftar
olmasının anlamı yok. Derinliği veya gerçekliği
hakkında kesin ve yeterli bilgi sahibi olmadan
yapılan değerlendirmeler hiç kimseye yarar
sağlamayacaktır. Ne var ki böylesi zulümler
karşısında tepkisiz kalmanın da izahı yok.
Aslında ilk yanlışta ses yükseltilmeli, yanlış
veya hata yapıldığı en başta dile getirilmeliydi.
O zaman bugünkü manzara ile karşılaşır mıydık
bilemiyorum; ama en azından bu pervasızlıkla
yapılamazdı. Şunu da eklemek gerekiyor:
Unutmak gibi bir zaafı olan insanoğlu bunun
bedelini daha ağır zulümle ödüyor. Merhum bilge
insan Aliya İzzet Begoviç’in Bosna Hersek’te
yapılan soykırım için söylediği gibi “Unutulan
soykırım tekrarlanır.” Unutulan, görmezden
gelinen, alkışlanan, seyredilen her kötülük
tekrarlanır.
Bize bir duruş gerek! Hesapsız, samimi
ve hakkı gözeten… Mesela Hindistan’da
Müslümanlara saldırılıp asırlık camiler yıkılırken
Doğu Türkistan’da kamplarda yıllardır sistematik
bir asimilasyon yapılırken, şehirler açık
cezaevine döndürülmüşken sadece Türkler
ya da Müslümanlar değil bütün insanlık insan
olmanın gereğini yerine getirebilmeliydi. Ticari
kaygılar, kazançlar, beklentiler… Hepsi bir
kenara bırakılmalıydı. Tabi çok uzağındayız
bunun. Devletlerin tepkileri veya açıklamaları
daha soğukkanlı ve diplomatik olabilir ki bunu
da anlayışla karşılamak gerek. Ancak bireyin bir
duruşu olmalı ki dününü düşünürken pişmanlık
duymasın.
Yaşananlar karşısında Türkiye’mizin de
aralarında bulunduğu bazı ülkelerin en
tepeden yaptıkları açıklamalar ve sergiledikleri
duruş; dünyanın hemen hemen her yerinden
hesapsız, çıkarsız ve samimi insanların tepkisi
geleceğe biraz daha umutla bakmamıza katkı
sağlıyor. Her türlü katliam, zulüm ve haksızlık
karşısında durabilen bir nesil yetiştirmek
istiyorsak işe önce kendimizden başlamalıyız.
AYYILDIZ | 12. Sayı
içindekiler
AFRİKA VE KUZEY
TUNUS AYYILDIZ
07
TOPLULUĞU
08 10
AFRİKA’DA GENCLİK
TÜRKÇE VE TÜRKÇE’NİN
GELECEĞİNE DAİR
ÖMER FARUK DOĞAN
Büyükelçi
SARRA RHOUMA
DÜNDEN BUGÜNE
AZERBAYCAN
FİDAN MEMMEDOVA
12 13
DENİZLİ
ABDİKANİ İBRAHİM
MOHAMED (BASİM)
SAKARYA
GÜZELLİĞİ
ZUHAİR MENDELİ
KUZEY
KIBRIS
14
TÜRK
CUMHURİYETİNİ
NOUR MANSOUR
IDIR'IN
UNUTULMAZ ŞARKISI:
A VAVA INOUVA
16 17 18
LYNDA İNAS HADDAD
BÜYÜK MISIR
MÜZESİ
ÜLKEMİZDEKİ
DOĞAL, TARİHİ
TURİSTİK YERLER
ASMA TRABELSİ
GHADA ELSHABRAWY
19 20 21
SHA H D YOUSRY
KRALİYET
MUMYALARININ GEÇİT
TÖRENİ
TOKA MOHSEN ELSAYED
ELSAYED MOHAMED
MISIR’IN TURİSTİK
YERLERİ
MISIRLI KADINLAR
VE SORUNLARI
ESRA ABD EL RHEEM
EL_BEDEWY
22 24 25
FAS MİMARİSİ
İBTİSSAM ELKERYMY
SUDAN ZENGİNLİĞİ
MAHA ABDALLA
MOHAMED
TUNUS'TAKİ BAZI
FESTİVALLER
ZAİNEB WASTİ
AYYILDIZ | 12. Sayı
DEMOKRASİ VE
ÖZGÜRLÜKLER
ADASI
26 29 30
MARWA MANSOURİ
32 34 36
TÜRK MÜZİĞİ
AMİN BELTAİEF
TUNUS’TA EDİNDİĞİM
YOLCULUĞUM
GHADA CHNİTİ
TÜRKİYE'DE MÜZİKLİ
KUTLAMALAR
RİHAB DARRAGİ
“KENDİNİ
DAHA İYİ BULMAK
İÇİN AYRIL”
AMİRA SDİRİ
UNESCO
TUNUS VE TÜRKİYE
OUMAYMA ZOUAOUİ
38 39 40
TECRÜBELER VE
GÖZLEMLERİM
DR. HAKAN BOSTAN
EFSANEVİ KAHRAMAN:
TÜRKÇEYE TÜRK’ÇE
BİR BAKIŞ
DR. MEHMET GÜNEŞ
Konuk Yazar
42 43 44
KARA FATMA
AMİRA BOUGHANMİ
KAHVE İÇME
KÜLTÜRÜ
DONİA DOSS
SARRA RHOUMA
ETKİLİ
İNSANLARIN
7 ALIŞKANLIĞI
MARYAM BADRELDİN
45 46 48
YAŞLILIK
MOHAMED EL SAYED
ABDELKALEQ MOHAMED
YAPAY ZEKA
NEDİR ?
SARRA FİGUİGUİ
TÜRKÇE ZENGİNLİĞİ
VE GELİŞİMİ: ÖNEMLİ
İSİMLERİN İZİNDE
HAREKETLİLİK
VE DEĞİŞİM
PROGRAMLARI
KARİMA SKOUNTİ
AYYILDIZ | 12. Sayı
MERHAMET
MELEKLERİ
50 52 53
GHOFRANE MOUELHİ
YOLDAŞIM
GHOFRANE BELJOUDİ
MAVİ EKONOMİ
WAFA TRABELSİ
KEŞKE HEP ÇOCUK
KALSAYDIM
54 56 57
EYA RAHMOUNİ
DÜNYADAKİ EN
SALMA ACHOUAL
YOSR SAFTA
58 58 59
GARİP EVLİLİK
GELENEĞİ
OMNİA BADR EL-DİN
TOPLULUK
AMENY HOUİMLİ
60 62 64
ÖNÜNDE KONUŞMA
YETENEĞİ
RİHEM CHAABANE
67 68 70
BENİM TECRÜBEM
JİHEN HAMMADİ
HAYATIMIZA ANLAM
KATAN BAĞLAR
İZCİLERİM
FATMA EZZAHRA
NAJAH
PAZARLAMA
SARAH DABOUZİ
YEŞİL UNSUR
AMNA GHAZOUANİ
NE OLMUŞ YANİ
TÜRK FİLM VE
DİZİLERİNİN İZLEYİCİ
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
KALİGRAFİ
SARRA LAHMER
FAS TAKIMININ
2022 KATAR DÜNYA
KUPASI'NDAKİ BAŞARISI
SALMA HARHAR
AYYILDIZ | 12. Sayı
AFRİKA VE KUZEY AFRİKA’DA GENCLİK
TÜRKÇE VE TÜRKÇE’NİN GELECEĞİNE DAİR
Dünya, 2020’li yıllara çok farklı ve ilginç gelişmeler ile başladı. Önce
tüm dünyayı saran Corona 19 salgını, ardından, Avrupa’nın ortasında
yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ve son olarak İsrail’in Gazze işgali ve
acımasız katliamları bilinen tüm normalleri ve gündemi değiştirdi.
Yaşanan tüm bu olumsuzlukların global düzeyde etkisi olumsuz yönde
giderek artıyor. Çevre ve iklim sorunları paralelinde yaşanan sorunlar
ve özellikle iklim değişikliğinin önemli ölçüde tarımla geçinen Kuzey
Afrika ve kıta Afrika’sını oldukça sarsmış durumda. Yaşanan enerji
krizi, gıda kıtlığı gibi ekonomiyi önemli ölçüde etkileyen unsurlar
Kıta Afrika’sı ve Kuzey Afrika üzerinde daha belirgin etkilere yol
açtı. Ekonomi beklenen den daha fazla daralır iken, istikrarsızlığa
vurgu yapan konularda tüm gayretlere rağmen arzu edilen gelişme
gerçekleştirilemedi.
Afrika’da Toplumun tüm kesimleri bu gelişmelerden etkilenir iken
yaşanan olumsuzlukların en derin izlerini ve baskısını gençler hissetti.
Büyük bir azim ve gayretle eğitimlerini tamamlama ve meslek sahibi
olma arzusundaki gençler eğitimlerini takiben giderek daralan
ekonomi ve istihdam sorunu ile kendilerini karşı karşıya buldular.
Gelecek ve toplum içerisinde doğru olumlu bir yer edinme
çabası ile üniversite eğitimlerini büyük bir hevesle
tamamlayan gençler sanki ümit ışığı gibi görünen
Avrupa’yı alternatif bir çözümmüş gibi gördü iseler
de, Avrupa’nın özellikle üniversite mezunu gençlere
nerede ise tüm kapıları sıkı bir şekilde kapatması,
farklı gayrı meşru yöntemlerle Avrupa’ya ulaşmaya
gayret eden gençleri içerisinde yaşadıkları
ortamdan çok daha ağır ve çekilmesi mümkün
olmayan olumsuzluklar ile hatta bazen acı felaket
sonuçlar ile karşı karşıya bıraktı. Bu durum Afrikalı
gençlerin tüm ümitlerini kırmış gibi görünse de işin
aslı öyle değil.
54 Afrika ülkesinin her birisinde özellikle turizm ve tarımsal
anlamda çok büyük bir zenginlik arz eden Kuzey Afrika’da çok büyük
üretim ve istihdam alanları olduğunu hemen belirtmemiz gerekir.
Afrika’nın ve Kuzey Afrika’nın en büyük avantajı henüz üretim ve
verimlilikte mevcut imkanların çok azını kullanmış olmalarına rağmen,
Avrupa’nin tabi olduğu şartlar itibariyle verimliliği artırma maliyeti çok
açık bir gerçek olarak kendisini gösterdi. Halbuki Afrika’da cüzi ve düşük
maliyetli girişimlerle yeni ve büyük üretim kapasitesine sahip olma
imkanının var olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu gün Avrupa’nın
en büyük korkularından birisi 2050 yılına yaklaşıldığında 400 Milyon
Afrika kökenli üniversite mezunu yetişmiş genç Üniversitelilerin
Avrupa kapılarını zorlama endişesidir. Büyük bir gayret ile şimdiden
genç, dinamik, üretken, üretme heveslisi ve zeki bu gençliği Avrupa’da
sanayi kesimi büyük bir hevesle beklemektedir ve ihtiyacı da oldukça
yüksek seviyede bulunmaktadır. Ancak Avrupalı yönetimler kendi
mevcut düzenlerini muhafaza arzusuyla, üreten kesimin kendilerini
büyük bir hevesle beklediği Afrikalı ucuz iş gücü ve beyin göçü konusu
bu gençliği, Avrupa’nın refah odaklı kendi gençliği ile rekabetten
nasıl korur, nasıl engelleriz diye büyük bir endişe ve tedbir arzusu
içerisindeler, bu günkü Avrupa’nın göçmen meselesi sorunu temelinde
bu durumun olduğunu mutlak akılda tutmamız gerekmektedir.
Aslında bazen, suyun akıntı karşıtı yokuşa akıtılması ve tabiatın
kendi dengeleri içerisinde gelişen doğal olaylara engel olmak bazen
beklenenden çok daha ağır, maliyetli ve tahmin edilmeyen sonuçlara da
sebebiyet verebilmektedir. Afrika’da dengelerin Avrupalılar tarafından
farklı yaklaşımlarla değişik şekilde kurgulanarak kendi arzuları
doğrultusunda dönüştürülmesi, Afrika’da gençlerin daha güçlü, iradeli,
kendi kimliklerine sahip, nitelikli yetişmelerine neden olmuştur. Bugün
Avrupa’yı ürküten sorunların en önemlilerinden birisi de budur.
Afrika’daki bu büyük iş gücü ve yetişmiş hazır beyine çok ihtiyaç var.
Avrupa’ lı gençler, Afrika’daki yaşıtlarına oranla çok daha farklı bir
anlayış ve yaşam tarzına sahipler. Hayatı çok daha kolay ve çalışmadan,
üretime arzu edilen ve beklenen katkıdan uzak bir şekilde tasarlamakta
ve az çalışarak çok kazanmak ve çok daha rahat yaşamak arzusundalar.
Halbuki Afrikalı yaşıtları ise yaşanan sıkıntıların ve yaşanılan ortamın
getirdiği sıkıntıların doğal bir sonucu olarak üretme, ihtiyaçları
karşılama, toplumsal refaha katkı sağlama arzusundalar. Bunun için de
çalışma şartları ve şeklin kendilerinin belirlemesi, iş seçme, iş beğenme
değil bulunan bir işi en iyi şekilde yapma motivasyon ve yaklaşımına
sahipler. Avrupa iki gençlik arasındaki bu farkı gördüğü ve bildiği için
kendi toplumsal seviyesini koruyabilme amaçlı olmak üzere, şiddetli
ihtiyacına rağmen her hal ve şartta göçü engelleyebilecek en olumsuz
tedbirlere başvurmaktan maalesef çekinmemektedir.
Tüm bu sıralanan hususlar Afrikalı genç için bir avantaj konumundadır.
Önce kendisini imkanlarını ve sahip olduğu ortamın kendisine
getirebileceği avantajları çok iyi değerlendirmesi
gerekmekte. Avrupa’da gelişmişliğin son aşamasına
gelinmiş olması birim alan verimliliğini artırma
da maliyet en üst seviyede ve tahammül edilebilir
düzeyi geçmiş olduğundan gelişmekte olan ülkeler
ilk defa gelişmemiş olmanın bugün itibariyle
getirebileceği bazı avantajları kullanabilecek
konuma ve bilinç seviyesine gelmiş bulunmaktadır.
Sadece doğru modellerin uygulanması gençlerin
doğru yönlendirilmesi yeterli olacaktır. Aslında
önemli bir diğer husus ise birçok medeniyetin ortaya
çıkıp geliştiği ve Batı’nın da bu günkü hale gelmesinde
en büyük katkıları sağlayan doğuya doğru yönelişler
çoktan başladı. Bir örnek vermek gerekir ise, Afrika’da
frankofon nüfus 380-400 milyon seviyesinde, halbuki doğuya doğru
yöneldiğimiz de bilinen Türkçe ve Türkçe kökenli dilleri konuşan
nüfus da 400 Milyona ulaşmış durumda. Bu durum Afrika açısından
yeni bir istikamet ve yeni bir yöne de işaret etmektedir. Karşılıklı ilişki
doğu ve ön Asya için büyük bir imkan olduğu gibi Afrika açısından
da değerlendirilebilmesi halinde çok büyük bir imkan ve önemli bir
potansiyele de işaret etmektedir.
Afrika’da bu anlamda gösterilen çaba ve gayretler meyvesini vermek
üzere, bir zamanlar Viyana’dan Pekin’e sadece Türkçe bilen kimseler
nasıl hiçbir sorunla karşılaşmadan seyahat edebiliyor idi iseler, şimdi
de Afrika gençliğinin öğrenilen Türkçe ile Ümit Burnu’ndan, Anadolu
üzerinden Pekin’e ulaşması ve hiçbir zorluk çekmeyeceği günler çok uzak
bir heves ürünü değil. Yakın geleceğin en büyük realitelerinden birisidir.
Bu nedenle Afrika ve Kuzey Afrika gençliğinin öğrendikleri Türkçe
ile büyük bir avantaja ve kendilerine açılabilecek çok farklı imkanlara
sahip olacakları müjdesini şimdiden paylaşmak ve kendilerini daha
olumlu bir geleceğe hazırlamak için güzel Türkçeyi kendi ana dillerinin
yanında, kendi öz kimlik ve ana dillerini unutmadan Türkçe öğrenmeye
davet ediyorum.
Hep birlikte daha nice güzel günlere beraber Türkçe ile.
Ömer Faruk DOĞAN
Büyükelçi
7
AYYILDIZ | 12. Sayı
Tunus Ayyıldız Topluluğu
AYYILDIZ dergisini okuyan yüreği güzel olanlara MERHABA diyorum…
Sizlerle paylaşacağımız bu güzel haberi
duyduğumuz heyecanı tarif etmek imkansız.
Farklı coğrafyalarda yaşayan, ancak aynı dilin
sevdalısı olan Türkçe tutkunlarını bir araya getiren
Tunus Ayyıldız Topluluğu tarafından hazırlanan
AYYILDIZ dergisinin 10. ve 11. sayılarının
okuyucu sayılarına ulaştığını duyurmaktan büyük
mutluluk duyuyoruz. Gururla belirtmek isteriz ki,
AYYILDIZ dergisinin 10. sayısını yaklaşık 63.000,
11. sayısını ise yaklaşık 39.000 kişi okudu. Bu,
Türkçe'nin sınırları aşarak dünya genelinde
ne kadar büyük bir ilgiyle karşılandığının bir
göstergesidir. Bu başarıya ulaşmamızda emeği
geçen herkese ve dergimize gönül veren tüm
okuyucularımıza içtenlikle teşekkür ederiz.
AYYILDIZ dergisi, Türk kültürünü ve dilini
dünyaya tanıtan bir köprü olma misyonunu
başarıyla sürdürmektedir. Her sayısında zengin
içeriği ve özgün perspektifiyle okuyucularına
değerli bir deneyim sunmaya devam ediyor.
Bu büyük aileye katılan her bir okur, dergimizin
daha da büyümesine ve güçlenmesine katkı
sağlamaktadır. Sizlerin desteği ve ilgisiyle,
AYYILDIZ dergisi daha nice başarılara imza
atacak ve Türkçe'nin ışığını dünyanın dört bir
yanına taşımaya devam edecektir. Yolumuza
devam ederken, siz değerli okuyucularımızın
8
varlığıyla daha da güçleniyor ve ilerliyoruz.
Bundan sonraki sayılarımızda da birlikte olmak
dileğiyle, tekrar teşekkür eder, güzel okuma
deneyimleri dileriz.
Ayrıca, dergimiz artık sadece Tunus ile sınırlı
kalmayıp Türkçe'nin gücünü ve zenginliğini
dünyanın farklı köşelerine taşıyor. 10. sayımızdan
itibaren Türkiye'nin yanı sıra Tunus, Fas, Cezayir,
Mısır, Yemen, Irak, Somali ve değerli misafirimiz
Özbekistan'dan katılımcılarımızı aramıza kattık.
Bu güzel yolculuğumuzda, 12. sayımızda Türkiye,
Tunus, Fas, Cezayir, Mısır, Irak, Somali, Sudan ve
misafirimiz Azerbaycan ülkelerinden yaklaşık 45
yazarın eserleriyle buluştuk. Her biri, Türkçe'nin
evrenselliğini ve zenginliğini temsil eden kıymetli
eserlerle dergimizi süsledi. Bu yolda yer alan tüm
katılımcılara, büyük Türkçe ailesine hoş geldiniz
demek istiyorum. Sizlerin katkılarıyla dergimiz
her geçen gün daha da büyüyor ve güçleniyor.
Türkçe'nin birleştirici gücünü hissetmek, farklı
coğrafyalardan gelen yazarların bir araya gelerek
Türkçe'nin zenginliğine katkıda bulunması, bizim
için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağıdır.
A
yrıca, T.C. Büyükelçisi Sayın Ömer Faruk
Doğan ve T.C. Tunus Büyükelçiliği çalışanı
Hakan Bostan Bey'in bu sayıda bizimle birlikte
yer almalarından dolayı içtenlikle teşekkür
etmek istiyoruz. Onların katkıları ve desteği,
dergimize önemli bir zenginlik katmıştır. Bununla
birlikte, Türkiye'den değerli onur konuğumuz Dr.
Mehmet Güneş'in eseriyle bizimle birlikte olması
bizleri son derece mutlu etmiştir. Kendisine bu
anlamlı katkısı için en içten teşekkürlerimizi
iletiyoruz. Ayrıca, bu konuda iletişim sağlayan
ve yardımcı olan değerli hocamız Dr. Necdet
Koru'ya da minnettarız. Unutulmamalıdır ki,
işbirliği ve dayanışma ile yürütülen projelerde
her bir katkı, büyük bir değer taşır. Bu nedenle,
arkadaşımız Abd Echakour Sai'nin, Cezayir'den
çektiği fotoğrafın dergimizde kullanılmasına izin
vermesi, bizim için büyük bir anlam taşımaktadır.
Kendisine içtenlikle teşekkür ederiz.
AYYILDIZ | 12. Sayı
Her bir sayımızda olduğu gibi, AYYILDIZ
dergisinin 12. sayısının hazırlıkları kapsamında,
dergimize katkı sağlayan değerli arkadaşlarımızın
kendi yazılarını tanıtmak amacıyla kısa videolar
hazırladık. Bu videoları, Facebook, Telegram,
Instagram ve Tiktok hesaplarımız üzerinden
izleyebilirsiniz. Bu özel videoların hazırlanmasında
emeği geçen ekibimize özel bir teşekkür sunmak
isterim : «Eya RAHMOUNİ, Fatma Ezzahra NAJAH,
Marwa MANSOURI».
Sizleri sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip
etmeye davet ediyoruz! Orada, dergimizin tüm
yeniliklerinden, faaliyetlerinden ve etkinliklerinden
haberdar olabilirsiniz. Ayrıca, AYYILDIZ dergisinin
13. sayısının bir parçası olmak isterseniz, bizimle
iletişime geçmekten çekinmeyin... Bizimle birlikte
Türkçe'nin zenginliğini ve çeşitliliğini keşfetmeye,
kültürümüzü paylaşmaya ve birlikte büyümeye
davetlisiniz. Sizlerle birlikte daha da güçleniyor,
daha da ileriye gidiyoruz. Takipte kalın ve bizimle
birlikte olun!
Sevgi ve saygılarımla,
SARRA RHOUMA - TUNUS
9
AYYILDIZ | 12. Sayı
Dünden bugüne
Azerbaycan
Azerbaycan'ın tarihi, coğrafyası, iklimi...
Azerbaycan, dünyanın en büyük gölü Hazar Denizi’nin batı kıyısında
bulunmaktadır. Azerbaycan’ın Türkmenistan, Kazakistan, İran ve
Rusya’yla su sınırı bulunurken Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Türkiye, ve
İran ile kara sınırına sahip. 28 Mayıs 1918'de Doğu'nun ilk demokratik
cumhuriyeti Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyeti 7 Aralık 1918'den 27 Nisan 1920'ye kadar sadece
17 ay sürdü. 30 Aralık 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin
kurulmasıyla Kuzey Azerbaycan'ın bağımsızlığı sona erdi. 1991 yılında
Azerbaycan bağımsızlığına yeniden kavuştu. Böylece Azerbaycan'ın yeni,
parlak dönemi başladı...
Azerbaycan, coğrafi, stratejik ve ticari olarak önem taşıyan yolların
üzerinde bulunur. Sahip olduğu maden yatakları, doğal kaynakları
nedeniyle de birçok halk bu topraklar üzerinde hakim olmak istemiştir.
Azerbaycan toprakları üzerinde gerçekleşen bu mücadeleler hem bu
topraklar üzerinde yaşayan insanların başka milletlerin kültürleriyle
kaynaşmasını sağlamışdır. Dünya üzerinde bilinen 2.000'den fazla
çamur volkanından 344'ü Azerbaycan'ın doğusunda ve onu çevreleyen
Hazar havzasında bulunmaktadır. Yeryüzündeki 11 iklim türünden 8'i
Azerbaycan'da bulunmaktadır.
Azerbaycan'ın nüfusu, dini, dili...
Şu anda Azerbaycan'ın nüfusu 10.000.000'dan fazladır. Bunların yüzde
53'ü şehirlerde, yüzde 47'si köylerde yaşıyor. Nüfusun %49,9'u erkek,
%50,1'i kadındır. Azerbaycan nüfusunun %91,6'sı Azerbaycanlıdır. %8,4'ü
diğer küçük etnik gruplardır. Bunlar Ermeniler, Lezgiler, Ruslar, Talışlar ve
Avarlardır. Azerbaycan Anayasası'nın 48. maddesine göre Azerbaycan'da
herkes istediği dini ibadet etmekte özgürdür. 2015 yılı istatistik tahminlerine
göre Azerbaycan'da yaşayan nüfusun %93,4'ü Müslüman, %3,1'i Hıristiyan
ve %3'ü dinsiz, geriye kalan %0,5 diğer dinleri takip ediyor. Azerbaycan'ın
resmi dili Azerbaycan türkçesidir.
Azerbaycan kültürü, sanatı, müziği...
Tarihsel olarak bölgedeki siyasi ve askeri olaylar ve Azerbaycan'ın Doğu
ile Batı'yı birbirine bağlayan bölgedeki konumu, Azerbaycan'da kültürün
gelişimini etkilemiştir. Muğam, âşık sanatı, Novruz bayramı, geleneksel halı
dokuma sanatı, Karabağ atıyla oynanan çovgan oyunu, kalağayi, lavaş
pişirme geleneği UNESCO'nun Azerbaycan'ın somut olmayan kültürel
mirasları listesine alındı. 2010'da Azerbaycan halıları UNESCO'nun
"Somut Olmayan Kültürel Miras" listesine dahil edildi.
Azerbaycan, Batı klasik müziğiyle 20. yüzyılda tanışmış ve Azerbaycan
klasik müziğinin türünü oluşturmuştur. 1907 yılında "Leyla ve Mecnun"u
besteleyen Üzeyir Hacıbeyov, Azerbaycan opera sanatının temelini
attı. Bu opera sadece Azerbaycan'da değil, İslam dünyasında yazılan
ilk operadır. 2011 yılında Eldar Gasimov ve Nigar Jamal'ın düetinin
seslendirdiği "Running Scared" şarkısı Azerbaycan'ın Eurovision Şarkı
Yarışması tarihine Azerbaycan'ın ilk zaferi olarak girdi.
Azerbaycan gençlik politikası...
Milli lider Haydar Aliyev'in kurduğu devlet gençlik politikası, Azerbaycan
gençliğinin gelişiminde derin izler bıraktı. Ulu Önder'in 2 Şubat 1997'de
imzaladığı fermana göre 2 Şubat Azerbaycan Gençlik Günü ilan edildi.
O zamandan beri bu gün ilk kez Azerbaycan'da BDT ve Doğu Avrupa
ülkelerinde ciddiyetle kutlanıyor. Milli lider Haydar Aliyev gençlere her
zaman büyük ilgi ve alaka göstermiş, onların sorunlarının çözümü yönünde
uygulanan tedbirlere özel önem vermiş ve bu politikayı teşkilat faaliyetinin
10
AYYILDIZ | 12. Sayı
en önemli yönlerinden biri olarak değerlendirmiştir. Azerbaycan'ın modern bağımsız devleti, devletin gençlik politikası, büyük liderin
değerli bir takipçisi olan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından başarıyla uygulanmaktadır. Bugün ülkemizde gençlerin her alanda
aktif rol alması, gençlik politikasının başarıyla uygulandığının açık bir örneğidir. Bir ülkenin büyümesinin gençliğine bağlı olduğunu
düşünüyorum. Bugün Azerbaycan devleti gençlik alanına özel önem ve dikkat vermektedir, çünkü gençlerin eğitimli, dünyevi, ahlakı
yüksek, iyi eğitimli, vatansever olmaları her devlet için önemlidir. Devletin ve toplumun geleceği gençliktir ve geleceği düşünen devlet
gençliğin gelişmesiyle ilgilenir. Gençliğin gelişimine katkıda bulunan her ülke, kendi mutlu ve müreffeh geleceğini güvence altına alır.
Ben Memmedova Fidan Alovsat kızı 5 yılı aşkın süredir gönüllüler arasına katılarak ülkeme ve gençlik sektörüne katkı sağlamaya
devam ediyorum. Azerbaycan'da ve yurt dışında düzenlenen yerel ve uluslararası projelere katılarak hem kendi gelişimimi
gösteriyorum, hem de birçok gencin bu yola adım atmasına desteğimi gösteriyorum.
5 yıl önceki Fidan'ı bugünkü Fidan'la karşılaştırırsak çok büyük bir fark görürüz. Gelişimim için seçtiğim alanlarda kendimi geliştirmek
adına çeşitli gönüllü kuruluşlara üye olarak faaliyetlerimi her geçen gün artırmaya devam ettim. Katıldığım bu organizasyonlarda
öncelikle kişisel becerilerim, arzularım ve istediğim kimlik için mücadele verdim. Bu yolda pek çok başarıya imza attım, hatta pek
çok kişiyi bu yola ittim ve onların gelişimi için elimden geleni yapmaya çalıştım, bu yolda yürümeye devam ediyorum. Gelişmeyle
birlikte zengin, entelektüel, dünyevi ve eğitimli arkadaşlar edindim. Genç bir adamı etrafındaki insanlara göre yargılayabileceğimizi
düşünüyorum. Bir gencin çevresinde işe yaramaz, eğitimsiz, dünyevisiz arkadaşlar varsa o genç orada gelişemez. Ancak kendini
savunabilen, kendi ayakları üzerinde durabilen, kendini geliştirmeye yatkın gençler varsa o genç, entelektüel arkadaşları sayesinde
kendisini büyütücektir. Bu nedenle gelişimimin yanı sıra arkadaş seçimimde de gönüllü kuruluşların bana büyük desteği oldu.
Son olarak Azerbaycan ile ilgili önemli anları sizlerle paylaşacağım.
- Azerbaycan, dünyanın en eski petrol ihracatçısıdır. Dünyadaki ilk petrol sondajı, 1847 yılında Abşeron’da yapılmıştır. Hazar
petrollerini Batı’ya açan ilk ülke olan Azerbaycan’da dünyanın en kaliteli petrolleri çıkarılmaktadır.
- 1918 yılında bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, Doğu’da ilk demokratik cumhuriyet oldu. 1991’de Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması ile yeniden bağımsızlığını kazandı.
- ABD ve İsviçre’den önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren dünyadaki ilk Müslüman ülke Azerbaycan’dı. 1918 yılında
kadınlara oy hakkı tanındı.
- Azerbaycan’ın para birimi olan Manat, dünyanın 5. değerli para birimidir.
- 1885’te doğan ve 1948 yılında hayatını kaybeden ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyov’un sahnelediği “Leyla ile Mecnun” doğu ülkelerinde
bestelenen ilk opera olarak tarihe geçti.
- Azerbaycan, 2006’da yüzde 35’lik büyüme hızıyla dünyada en hızlı büyüyen ülke, Dünya Bankası istatistiğine göre de 2009’da en
reformcu ülke oldu.
- Dünyada bulunan 11 iklimin 8’i Azerbaycan’da vardır.
- Azerbaycan dünyada “Ateşler Ülkesi”, Bakü ise “Rüzgarlar Şehri” olarak anılır.
- Sovyet Sonrası Cumhuriyetler arasında, Eurovizyon’u kazanan ilk ülke Azerbaycan’dır.
- Azerbaycan bitkilerinin yaklaşık 240 türü dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmuyor.
- 1967’de dünyanın ilk halı müzesi burada açıldı.
- 1926’da Sovyet’teki ilk elektrikli tren Azerbaycan’da birlik kuruldu.
- Dünya havyar üretiminin %80’i Hazar Denizi’nin Azerbaycan kıyılarından sağlanır.
- Dünyanın ilk ve tek minyatür kitap müzesi Bakü’de bulunmaktadır. Guinness Rekorlar Kitabı’na da girmiş müzede 66 ülkeden
kitaplar sergileniyor.
- Azerbaycan, her yıl 60 üye ülke arasında düzenlenen küresel bir bilek güreşi yarışmasına ev sahipliği yapıyor ve Dünya Bilek Güreşi
Federasyonu’nun merkezi de Bakü’de bulunuyor.
Azerbaycan hakkında pek çok söz söylenebilir. Bin kere konuşmaktansa bir kere gelip görmek daha iyidir. Okuyan herkesi Azerbaycan’ı
daha yakından görmeye davet ediyorum. Herkese iyi şanslar!
11
FIDAN MEMMEDOVA - AZERBAYCAN
AYYILDIZ | 12. Sayı
Denizli
Denizli, Türkiye'nin güneybatısında, Ege Bölgesi'nde, Büyük Menderes nehrinin oluşturduğu
alüvyon vadisinin doğu ucunda, ovanın yaklaşık yüz metre yüksekliğe ulaştığı yerde büyüyen
bir sanayi kentidir. Kentin Denizli ilinin başkentidir. Denizli, son yıllarda özellikle tekstil
üretimi ve ihracatına dayalı olarak kayda değer bir ekonomik gelişme kaydetti. Denizli ilk defa
bugünkü şehrin 6 km, kuzeyinde, Eskihisar Köyü civarında kurulmuştur.Türkler Denizli’nin
suyu boldur. Yer yer pekçok güzel gölcükler görülür. Suları deniz suyuna benzediği için bu
ile Denizli denmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Kesir-i tülenha olmağula Denizli,
denmiştir.” diyor. Yani çok sulak olduğu için Denizli denmiştir. Selçuklu kayıtları ve Denizli
mahkemesi şer’iye sicilleri “Ladik” ismini vermektedir. Ibni Batuta’nın seyahatnamesinde
“Tonguzlu” denilmektedir. Mesaliküllebsar’da da “Tonguzlu” olarak kaydedilmiştir.
Timurlenk’in zafernamesini yazan, şerafettin Zeydi “Tenguzluğ” ve “Tonguzluğ” gibi iki
isimden bahsetmektedir. “Tengiz” kelimesi eski Türkçe’de “deniz” demektir. “Tengüzlü” ise
bugünkü imlâsıyla “Denizli” demektir.
Denizli ili, horozu, ünlü tekstil ürünleri, eşsiz Pamukkale'si, beyaz ve kırmızı travertenleri,
ormanları, botanik ve ornitolojik turizmi, 17 çeşitli termal kaplıcaları, yamaç paraşütü ile
yıl boyu turist çeken turizm merkezlerinden biridir. Pamukkale, mağaralar, 30'a yakın antik
kalıntı ve tümülüsler bunların yanı sıra; dağcılık, trekking, yayla turizmi, bisiklet turları,
rafting, inanç turizmi, kongre turizmi ve diğer alternatif turizm olanakları bulunmaktadır.
Ben 2018 yılının Temmuz ayında Yunus Emre Enstitüsü tarafından düzenlenen ve bir ay süren
Türkçe Yaz Okulu programı katılmak için oraya gittiğimde, bu turizm olanaklarının çoğunu
gittim. Diğer bazı yerler de gelecekte gitmeyi düşünüyorum yamaç paraşütü ile Denizli
havaları gezmeği umuyorum. Denizli en çok Denizli horozuyla ünlüdür. Antik çağlardan
bu yana sadece Denizli'de yetiştirilmektedir. Horoz, başlangıcından günümüze kadar zorlu
çevre koşullarına uyum sağlamış ve bulaşıcı hastalıklara karşı dirençli olmuştur. Denizli İl
Tarım Müdürlüğü, Denizli horozunun gen havuzunu korumaya çalıştı. Yaşamının ilk yılında
ötme süresi yaklaşık 20 saniye sürer. Horoz olgunlaştıkça bu süre uzar. Ancak iyi bir Denizli
horozunda ötme süresinden ziyade ötme kalitesi önemlidir. Denizli’nin Türkiye ve dünya
çapında adından söz ettiren yönleri tarihi ve doğal güzellikleridir. Beyaz cenneti andıran
Pamukkale Travertenleri ve Ege’nin en güzel Antik kentlerinden biri olan Hierapolis Antik
Kenti UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almaktadırlar. Dünyanın 7 Harikası listesinde de
adını almış Pamukkale Travertenleri Denizli’nin ve Türkiye’nin reklam yüzü olmuştur. Yılda
iki milyon yerli ve yabancı turist Pamukkale'yi ziyaret etmektedir.
Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle
Pamukkale'yi 50 km uzaklıktan görmek mümkündür. Ayrıca Pamukkale'de Hierapolis antik
kenti, antik havuz, antik tiyatro, arkeoloji müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. Tepesinde
antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur. 5–10 km yakınında
Laodikeia (Laodikya) antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir termal merkez
olan Karahayıt vardır. Yılın her mevsiminde ana kaynağından "58" santigrat çıkan Karahayıt'ın
kendine kırmızı renkli şifalı termal suyu ve termal çamuru, Ege Üniversitesi Hidroklimatoloji
Enstitüsünün vermiş olduğu rapora göre içerdiği zengin mineralleri ile eşsiz bir sağlık
kaynağıdır. Denizli'de bunların dışında çok sayıda antik kent bulunmaktadır. Keloğlan Mağarası
ve Kaklık Mağarası ise diğer turistik yerlerdendir. Pamukkale ve Karahayıt bölgesinde beş ve
dört yıldızlı oteller, pansiyonlar termal turizm ve kaplıca hizmeti vermektedir. Bunların yanı
sıra Denizli'nin Buldan ilçesi ürettiği birbirinden güzel el dokumaları ile dünyaca ünlüdür.
Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist ilçeyi ziyaret etmektedir. Denizli’de şehri gezmeye
gelenlerin ilgisini çekebilecek nitelikte olan çok fazla sayıda dükkân ve hediyelik eşya mağazası
bulunmaktadır. Ayrıca el sanatlarının gelişmiş olmasından ötürü köy pazarlarında da yöresel
ürünler kolaylıkla temin edilebilmektedir. Bu noktada Denizli şehrinin simgesi olan horoz
temalı süs eşyaları, tekstilinde öne çıkan havlu ve peştamallar, Denizli tütünü, Çivril’in elması,
Honaz’ın kirazı ve yanık yoğurdu hediyelik olarak götürülebilecek ürünler arasındadır. Hem
hediyelik yöresel ürün alma ve hem turistik gezi yapmak için Denizli güzel bir yerdir.
Denizli ilinin ekonomisi sanayi ve ticarete dayalıdır. Denizli, bir ihracat ve sanayi kentidir.
Hizmet sektörü de oldukça gelişmiştir. Son 15 yılda sanayisi müthiş bir gelişme göstermiştir.
ABD'ye bakır tel ihraç etmiştir. Faal nüfusun %45'i tarım, balıkçılık, arıcılık, ormancılık ve
hayvancılık ile uğraşır. Bütün gelirin %30'u sanayiden sağlanır. Türkiye'de Anadolu Kaplanları
olarak bilinen ihracatçı şehirlerin başında gelir. Her yıl milyarlarca dolarlık ihracatıyla
Türkiye'nin lokomotif sanayi şehirlerinden biridir. Denizli Türkiye'de ve dünyada tekstilin
başkenti olarak anılıyor olsa da son yıllarda tekstilde yaşanan ekonomik kayıplar nedeniyle
ekonomik dengeler mermer ve doğal taş sektörü üzerine kaymıştır. Denizli'den tüm dünya
ülkelerine traverten ve türevi olan mermer ve doğal taş ihracatı gerçekleştirilmektedir.
Serinhisar ilçesi de Türkiye'nin leblebi ve leblebi ürünleri ihtiyacının %85 civarını
karşılamaktadır ve ihraç etmektedir. Denizli Çardak Havaalanı şehre arabayla yaklaşık 45
dakika uzaklıktadır. İstanbul'dan her gün yaklaşık 1 saat süren direkt uçuşlar bulunmaktadır.
Ayrıca Ankara'ya 45 dakika süren uçuşlar da bulunmaktadır. Başkent Ankara'ya sürüş süresi
(480 km/300 mil) yaklaşık 7 saattir. İzmir'e yolculuk süresi (240 km/150 mil) yaklaşık 3 saattir.
12
ABDİKANİ İBRAHİM MOHAMED (BASİM) - SOMALİ
AYYILDIZ | 12. Sayı
Sakarya güzelliği
Günümüzde halklar orta doğunda seyahat etmek için ilk ülke Türkiye aklına gelmektedir.
Türkiye’de muhteşem bir doğal, kültür, geleneksel vardır. İnsanlar Türkiye’ye geldiği zaman
ilk şehir istanbul akla gelmektedir, ama Türkiye’de başka güzel şehirler vardır bunlardan biri
Sakarya. Sakarya çok muhteşem bir şehir çünkü tarihi, coğrafyası, doğalı vardır. Size sakarya
tanıştırmak için tarih, coğrafya ve doğal hakkında bilgi aktaracağım.
1-Sakarya Tarihi : Sakarya çok zengin bir tarih taşmaktadır, ilk baktığım vakit yüzlerce yıl
arasında oluşmaktadır. Bu bölgede çok halk yaşardı bunlardan hititleler, Frıgler, Liydyalıların,
Pers imparatorluğu ve MÖ 1, Roma imparatorluğu hakim olmuştur. Eskiden insanlar savaş
nedeniyle Sakarya’ya göç etmeye başlamıştır bu yüzden Sakarya’da çeşit ırklar vardır hatta
Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya kökenli bulunmaktadır. Sonuç olarak bu şehirde çeşitli
kültür bulunmaktadır, insanlar Sakarya’da barış bir şekilde yaşamaktadır.
2-Tarihi yerler : Sakarya eski bir şehir olduğu için onlarca tarihi yer bulabilmektir ve
bunlardan bazı yerler bahsetmekteyiz. Sakarya deyince ilk yer akla gelir Orhan camii, bu
cami Osmanlı tarafından yapılmış, Orhan camii adapazarı’nda bulmaktadır. Sakarya tarihine
baktıkça justinyanus köprüsü hatırlayacaktır, bu köprü jüstinyanus döneminde M.S.558-560
yılları arasında yapılmıştır. Sakarya’da en meşhur bir yer uzun çarşı, adapazarı’nda bulunuyor,
yaklaşık 250 yılık tarihiyle olmuştur. Sakarya gelince mutlaka Uzun çarşıya gitmelisiniz.
3-Sakarya doğalı : Türkiye şehirlerinde muhteşem bir doğal vardır ve bunlardan Sakarya, ilk
gördüğünüzde güzel dağlar, ağaçlar ve hava karışlaşacaksınız. Turistler farklı noktalardan
özellikle yaz mevsiminde Sakarya’ya gelmektedir. Sakarya’nın en önemli doğal yerlerinden
bahsetmektedir.
- Acarlar longozo : Acarlar longozu Türkiye’de genelikle ve özelikle Sakarya’da çok önemli
bir yerdir. Longoz ormanı Sakarya’nın karasu ve kaynarca arasında bulmaktadır. Acarlar
longozo’nda çeşit kuş türüne ev sahipliği yapmasıyla Avrupa’nın en zengin kuş cennetleri
arasında olmak özelliğini taşımaktadır. Acarlar longozuda flora yapısı ve endemik birki örtüsü
bulmaktadır.
- Soğucak yaylası : Sakarya’da 20 yayla vardır bunlardan Soğucak yaylası. Sakarya yaylalarına
çok insan gelir özelikle Temmuz mevsiminde, Soğucak yaylası çeşit faaliyet bulmaktadır.
Soğucak yaylasında bisiklet, at ve karakuşak yarışları düzenlemektedir.
- Sakarya denizi : Türkiye’de karadeniz bazı şehirlerden geçiyor bunlardan Sakarya. Güzel
günler geçmek için mutlaka karadeniz kıyısına gitmelisiniz. Sakarya sahilide kum zambakları,
ince taneli kumu ve pırlı pırlı deniz suyu ile ün yapar.
-Taraklı : Sakarya’da çok eski ilçe vardır bunlardan Taraklı, insanlar Taraklı’da çok misafirperver
ve güleryüzlü, Taraklı’da bazı eserler bulmaktadır, bunlardan:
A-Tarihi han: İpek yolu Taraklı’dan geçtiği için karvanlar bu hande kalmıştır. Taraklı hanı
yıllarca misafirler ağırlamaktadır.
B-Yunus Paşa camii: Azamı Yunus Paşa tarafından yapılmıştır, bu camii klasik üslupta bina
edilmiştir, kubbesi kuruştan yapılmıştır ve ince yontu küfeki taşından inşa edilmiş. Yunus Paşa
camii Taraklı merkezinde bulmaktadır.
C-Taraklı evleri: Taraklı’ya gittiğinizde taraklı evlerine ziyaret etmelisiniz. Bu evler eski ve
muhteşem bir şekilde yapılmıştır, evler etrafında yemyeşil bir doğal ve sakın sokaklar vardır.
4-Sakarya kültürü : Sakarya’da çeşit insanlar yaşadığı için farklı kültür bulunmaktadır.
Sakarya’da her ay etkinlik düzenlenmektedir. Etkinlik yapmak için çok yer vardır bunlardan :
Sakarya sanat galerisi, Ziya taşkent konser salonu, Orhangazi kültür merkezi, Adapazarı kültür
merkezi, Sakarya üniversitesi kültür ve kongre merkezi. Yılda onlarca etkinlik oluşmaktadır,
müzik etkinliği, geleneksel dans, tiyatro, resim gibi etkilikler var. Okumak ve kaynak almak
için Sakarya üniversitesinin kütüphanesine ve Faik baysal kütüphanesine gidilebilmektedir.
Eski eserler görmek için Sakarya’da mükemmel bir müze vardır, bu müzede farklı eserler var.
Abbasi, Osmanlı ve başka döneminin eserleri bulunuyor.
5-Sakarya yemeği : Sakarya’da farklı lezzetli yemek vardır, bu yemek fraklı kökenden
gelmektedir balkanlar’dan ve Anadolu’dan gibi. Sakarya mutfağında köfte, kebab çorbası,
kabak tarlası, yoğurtlu döner, Çerkez tavuğu ve çeşit Türkiye yemeği bulunmaktadır. Sakarya
yemeği birkaç lokantada deneyebilirsiniz.
ZUHAİR MENDELİ - IRAK
13
AYYILDIZ | 12. Sayı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
Değerli okuyucular,
AYYILDIZ dergisinin 12. Sayısındaki bu makaleyi sizlerle
paylaşmanın sevincini yaşıyorum. İyi okumalar dilerim…
Tarihi, kültürü ve mutfağı gibi kendisine has güzellikleriyle
birçok millete izler bırakmış olan Türk toplumunu
kendi kalemimden sizlerle paylaşacağım. Bugün Türk
denilince akla gelen ülkeler başta Türkiye olmak üzere
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistandır. Kendine has
güzellikleriyle dolu olan bu milletler ayrı ayrı tarihe ve
kültürlere sahiplerdir. Temelde her ne kadar aynı kökten
geliyor olsalar da zamanla farklı toplumlardan etkilenmiş
ve gelişmişlerdir. Bu yazımızda benim için ayrı bir yeri olan
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini sizlerle paylaşacağım.
Umarım sizlerde bu makalem ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetini daha yakından tanımış olursunuz ve gidip
görme şansını kendinize tanırsınız.
1974’te Türkiye’nin gerçekleştirdiği Kıbrıs Harekatından
beri bağımsız bir Türk devletidir Akdeniz de yer alan Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, başkenti Kuzey Lefkoşa’dır ve
resmi dili Türkçedir. Kaldığım süre boyunca sadece Lefkoşa
da bulunabildim. Diğer bölgeleri gezme fırsatım olmadı.
Kıbrıs başta Venedik olmak üzere Osmanlı ve Birleşik
Krallık dönemlerine şahit olmuştur. Kuzey Kıbrıs'ın tarihi,
esas olarak antik çağlara dayanmaktadır. Ada, tarihsel
olarak Kıbrıs Krallığı, Mısır, Roma, Bizans, Selçuklu
ve Osmanlı İmparatorluğu gibi farklı medeniyetlerin
hâkimiyeti altına girmiştir. Özellikle Osmanlı döneminde,
ada önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş ve çeşitli
kültürlerin etkileşimine tanık olmuştur. Son olarak da
Bülent Ecevit’in emri ile 20 Temmuz 1974 ve 18 Ağustos
1974 tarihleri arasında yapılan Kıbrıs Harekatı ile adanın
yüzde 37’si Türk kontrolüne geçmiştir.
Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti, çeşitli kültürlerin etkilerini
taşıyan zengin kültürel bir mirasa sahiptir. Bu kültürel
çeşitlilik, Kıbrıs'ın tarih boyunca farklı medeniyetlerin
hâkimiyeti altında olmasından kaynaklanmaktadır. Ada,
Türk, Rum, Arap ve diğer etnik gruplar arasında yoğun
bir etkileşime sahip olmuştur. Kuzey Kıbrıs'ın kültüründe
geleneksel el sanatları, müzik, dans ve yemekler önemli bir
yer tutmaktadır. Özellikle düğünler ve özel etkinliklerde
geleneksel Kıbrıs müziği ve dansları sergilenir. Ayrıca,
geleneksel el işçiliği ürünleri, seramikler ve halılar gibi
el sanatları da popülerdir. Benim Kıbrıs gezim boyunca
en çok dikkatimi çeken ve hoşuma giden kültürlerinden
biri Lefkara dantelleridir. Emek ve sabrı bir arada
gösteren bu danteller gözünüze hoş gelecektir ve size
daima azmi ve başarıyı hatırlatacaktır diye umuyorum.
Benim ve siz okuyucumuzun dikkatini çekecek olan o
bölüme gelmiş bulunuyorum. Yemek. Mutfak kültürleri
ile damağınıza şölen yaratacak o lezzetleri keşfetmek
için sabırsızlanmalısınız. Bir yemeğin tadına alabilmek
için kendi yöresinde yemek en önemlisidir. Kıbrıs’a ait
olan bir lezzeti farklı bir yerde de yiyebilirsiniz ama aynı
lezzeti alamazsınız. Her zaman gittiğim ülkelerde buna
dikkat etmeyi tercih edenlerdenim. Kendi ağız tadımı
aramak yerine oranın tadına bakmak benim için daha
heyecanlı ve etkileyicidir. Sizlere KKTC’nde yediğim bir
mantı çeşidini tavsiye ederim. Adı Piruhi. İçinde peynir
ve patatesi de içeren bu mantı benim için mükemmeldi.
Tatlı olarak da Limonlu Paluzeyi tavsiye ederim. Bunların
yanı sıra Kleftiko, Kabak Çiçeği Dolması, Grit usulü
Çullama gibi birçok tercihlerinizde Kıbrıs da sizleri
beklemekte. Karnımızı doyurduğumuza göre sıra göz
zevkimizde. Mutfağı ve insanlarıyla beni etkileyen Kıbrıs,
daha sonrasında tarihi eserleri ve eserlerin mimari yapısı
ile kendine hayran bırakmaya devam ediyor. Maalesef
ki sınırlı bir süre için orada bulunduğumdan dolayı
her yeri gezme fırsatım olmadı. O yüzden sizlere sadece
gezdiklerimi anlatabileceğim.
Öncelikle ilk durağımız içinde şuan elişi satılan dükkanlar
ve kafelerle faaliyet göstermekte olan Büyük Handır.
14
AYYILDIZ | 12. Sayı
Osmanlı imparatorluğunun Kıbrısı ele geçirmesinden
sonra inşaa edilen bu han iki katlıdır ve ortasında köşk
mescit mevcuttur. Dünkkanların birçoğunun satıcısı
kadınlardır. Bu durum benim en çok sevindiğim ve
hoşuma giden ayrıntılardan biridir. Kendinizi yabancı
hissetmeyeceğiniz bu sıcak mekan da dinlendikten sonra
gezimize devam edebiliriz.
Bedesten mimarisine gidiyoruz. Günümüzde kültür
merkezi olarak kullanılan ve aslında kilise amacıyla
yapılan bu mimari yapı Osmanlı döneminde de Pazar
yeri olarak kullanılmıştır. Her hafta semazen gösterileri
yapılıyormuş. Maalesef bu gösterilerin olduğu güne denk
gelemediğim için göremedim. Umarım siz o şansa sahip
olursunuz. Bedesten’in hemen yanında olsan Selimiye
camiyi görmeden asla Kıbrıstan ayrılmayın. Şehrin
hemen hemen her yerinden görülen bu yapı sizi büyüsü
altına alacaktır. Kuzey kesimin ana camisidir. 1208 yılında
yapımına başlanan ve 1326 yılında yapımı biten bu yapı
kilise olarak ibadete açılmıştır. Zamanla yağmalanan ve
zarar gören bu yapı deprem ile daha fazla zarar görmüş,
doğu kısmı yıkılmıştır. Bunun üzerine Venedikliler
tarafından onarılmış, daha sonrasında Osmanlılar
tarafından iki minare eklenmiştir. Aklımda kalan ve
herkesin överek bitiremediği Kleftiko yemeğini tatmak
istedim. Et sever biri olarak söylemeliyim ki mükemmel
ve doyurucu bir öğün. İçerisinde soğan, sarımsak, patates
ve defneyaprağı var. Denemenizi tavsiye ederim.
Sırada ayrılmadan önce uğrayacağım ve son durağım olan
Mevlevi Tekke Müzesi var. Daha fazla kalabilseydim tüm
Kıbrısı anlatırdım fakat bu şansım olmadığı için dikkatinizi
çekebileceğini düşündüğüm eserleri tercih ettim. 1596
yılında İnşa edilmiş olan Mevlevi Tekke, 17. Yüzyılın
başlarında Emine Sultan Hatun’un bağışladığı arazi
üzerine inşa edilmiştir. Zamanında hacca giden insanların
uğrak yeriydi ve yetiştirdiği insanlar, verdiği hizmetlerle
önemli bir kurum haline gelmişti. Girne kapısına yakın
olan Mevlevi Tekke Müzesine ücret ödeyerek giriş
yapabilirsiniz. Ana giriş kapısı basık kemerlidir ve
üstünde ‘’Ya Hazreti Mevlana. Ketebe Ahmet Burhanettin’’
yazmaktadır. Önümüze L şeklinde bir avlu çıkmaktadır ve
içinde günümüze kadar gelmeyi başarmış mezar taşları
ile kitabeler gösterilmektedir. İçeriyi büyüsü bozulmasın
diye daha fazla anlatmayacağım ama görmenizi istediğim
için bunu yapıyorum. Sadece Osmanlı değil dünya tarihi
açısından önemli olan ve birçok medeniyeti gören Kıbrıs,
sanatı ve eserleriyle dikkatlerinizi çekecektir.
Tanıtamadığım nice eser ve güzellikleriyle Kıbrıs
yazıma burada son veriyorum. Anlatmakla bitmeyecek,
kelimelerle güzelliği ifade edilemeyecek bu cennet
memleket, doyamayacağınız, havası ve birbirinden güzel
insanları ile sizleri bekliyor olacak. Gidip görme ve gezme
şansını kendinize tanıyın.
NOUR MANSOUR - TUNUS
15
AYYILDIZ | 12. Sayı
Idir'in Unutulmaz Şarkısı:
A vava Inouva
Idir, asıl adıyla Hamid Cheriet, Cezayirli bir
şarkıcı ve müzik sanatçısıdır. 5 Ekim 1949 tarihinde
Cezayir'in Kabylie bölgesinde doğmuştur. Berberi asıllıdır
ve müziğiyle Berberi kültürünü dünyaya tanıtmış önemli
bir figürdür. Idir'in müziği, geleneksel Berberi melodilerini
modern tarzda harmanlayarak dikkat çekmiştir. Özellikle
"A vava Inouva" adlı şarkısı, onun en tanınan eserlerinden
biridir. Bu şarkı, Berberice dilinde yazılmıştır ve bir baba ile
kızı arasındaki geçen bir diyalog hikayesi anlatır.
Sanatçı, müzik kariyeri boyunca Berberi kültürünün
yanı sıra sosyal ve politik konulara da değinmiştir. Idir,
müziğiyle sadece Cezayir'de değil, uluslararası alanda
da tanınmış ve sevilmiştir. Ne yazık ki, Idir 2 Mayıs 2020
tarihinde hayatını kaybetmiştir. Ancak, müziği ve kültürel
katkıları, onun anısını ve etkisini hala yaşatmaktadır.
Idir, A vava Inouva şarkısıyla tüm dünyada tanındı.
A vava Inouva, 1976 yılında çıkan aynı isimli albümde yer
alan bir şarkıdır. Berberice dilinde yazılan ve bestelenen
şarkı, dinleyicilere derin duygusal bir deneyim sunar.
Şarkının kendine özgü bir hikayesi vardır, bir baba ile kızı
arasında geçen dokunaklı bir diyalogdur. Hikayesi de bu
şekildedir:
Cezayir Berberileri’nin külkedisi “Griba” adlı olan
bu genç kız, gün boyunca zeytinlikte çalışarak ailesine
yardım edermiş. Yaşlı bir babaya ve kardeşlere sahip olan
bu kız, günün yorgunluğunu hissettiğinde, güneş battıktan
sonra evine dönermiş. Her akşam, kapıyı çalarken "İnouva
baba, aç kapıyı, ben geldim" dermiş. Ancak babası, içsel
bir tedirginlikle karşılanırmış. Zira yakınlarda bir orman
canavarı dolaştığına dair söylentiler varmış ve babası,
kapıyı çalanın belki de bu canavar olduğunu düşünür, bu
nedenle çocuklarını koruma arzusuyla kapıyı açıp onları
tehlikeye atmak istemezmiş. Bir gün, bu akıllı baba, kızıyla
bir anlaşma yapmış. Kızının eve döndüğünü doğrulamak
için, kızının giydiği halhalın sesini dinleyecekmiş. Bu
sayede, kapıyı açarken sevdiği çocuklarını canavar
tehlikesinden koruyabilecekmiş.
Şarkının Berberice sözleri ve Türkçe anlamı şu şekilde:
Txilek elli yi n taburt a Vava Inouva
İnouva baba kapıyı açar mısın lütfen
Čenčen tizebgatin-im a yelli ɣriba ah
ah griba kızım, bileziklerini şıngırdat
Ugadeɣ lwaḥc elɣaba a Vava inouva
ben orman canavarlarından korkarım Inouva baba
Ugadeɣ ula d nekkini a yelli ɣriba ah
ah griba kızım, ben de korkarım
Amɣar yedel deg bernus di tesga la yezzizin
yaşlı adam pardesüsünü giyindi kendini ısıtmak için
Mmis yettḥebbir i lqut ussan deg wqarru-s tezzin
oğlu ekmek kazanma telaşında geçen günleri düşündü
Tislit deffir uzetta tessallay tijebbadin
dokuma tezgahındaki gelin durmadan iplikleri örüyordu
Arrac zzin-d i temɣart asen tesɣar tiqdimin
yaşlı kadın etrafındaki çocuklara eski günleri anlatıyordu
Txilek elli yi n taburt a Vava Inouva
Inouva baba kapıyı açar mısın lütfen
Čenčen tizebgatin-im a yelli ɣriba ah
ah griba kızım, bileziklerini şıngırdat
Ugadeɣ lwaḥc elɣaba a Vava Inouva
ben orman canavarlarından korkarım Inouva baba
Ugadeɣ ula d nekkini a yelli ɣriba ah
ah griba kızım, ben de korkarım
Adfel yessed tibbura, tuggi kecment yeḥlulen
kapıda yine kar yığını, güveç büyük fırında
TajmaƐt tettsargu tafsut, aggur d itran ḥejben
büyükler ilkbaharı düşlemeye başladı, ay ve yıldızlar
ışımaya başladı
Ma d aqejmur n tassaft idegger akken idenyen
meşe ağaçları manzaraya eşlik etti
Mlalen d akk at waxxam, i tmacahut ad slen
ailenin fertleri toplandı, hazırlandılar hikayeyi dinlemeye
Txilek elli yi n taburt a Vava Inouva
Inouva baba kapıyı açar mısın lütfen
Čenčen tizebgatin-im a yelli ɣriba ah
ah griba kızım, bileziklerini şıngırdat
Ugadeɣ lwaḥc elɣaba a Vava Inouva
ben orman canavarlarından korkarım Inouva baba
Ugadeɣ ula d nekkini a yelli ɣriba ah
ah griba kızım, ben de korkarım
Şarkının sözleri, Berberi kültürünün günlük
yaşamını yansıtırken, aynı zamanda baba ve kız
arasındaki özel bağı anlatır. Idir, bu eserinde sadece
müzikal yeteneklerini değil, aynı zamanda kültürel mirası
ve aile değerlerini de ön plana çıkarmıştır.
A vava Inouva, sadece müziğiyle değil, aynı
zamanda içerdiği derin anlamla da dinleyicilerin kalbinde
özel bir yer edinmiştir. Idir'in bu şarkısı, Berberi dilinin
yaşatılmasına ve kültürünün dünya genelinde daha iyi
anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Idir'in 2020 yılında
aramızdan ayrılması, onun müziğinin ve mirasının önemini
daha da vurgulamıştır. A vava Inouva, dinleyicilere Berberi
kültürünü keşfetme ve bu kültüre saygı gösterme fırsatı
sunan etkileyici bir şarkı olarak hafızalarda yaşamaya
devam edecektir.
Şarkıyı dinlemek için ve Idir’in 1992 yılında bu
şarkıya çektiği video klibi de izlemek için QR kodunu
okutarak ulaşabilirsiniz. İyi dinlemeler.
LYNDA INAS HADDAD - CEZAYIR
16
AYYILDIZ | 12. Sayı
Ülkemizdeki doğal,
tarihi turistik yerler
Ah yeşil Tunus, aşkla geldim sana... Nizar Kabbani, Tunus'un
güzelliğini böyle söylüyor, Tunus'un yüzölçümü ve nüfus
açısından küçük bir ülke olduğu doğrudur ancak güzelliği
kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel yerler açısından zengin
bir ülkedir. Bir gün Tunus'un güzelliğine ve bu küçük ülkenin
yüzölçümü açısından zengin olduğu yerlerin güzelliğine hayran
kalacağımı hiç beklemiyordum. Her zaman Tunus dışında bir
turist turuna çıkmayı hayal etmiştim. Tunus'a gelince, aslında
hayal etmemiştim. Korona salgını sonrasında Avrupa ülkelerine
özel vize almanın zorlaşması ve birçok ülkenin kapanması
nedeniyle Tunus dışında turizm yapmak zorlaştı. Deneyimim,
Tunus'u ilk kez yakından keşfettiğim 2022 yılındaydı ve
yerlerinin güzelliğine hayran kalmıştım. Ziyaret ettiğim ilk
turistik yer Tunus'un güneyi, özellikle de Tozeur ve ondan önce
Gabes eyaleti. Güney Tunus ile aynı adı paylaşsalar da her yerin
özel bir çekiciliği var. Gabes eyaletinden başlayarak, özellikle
Berberi yapılarıyla bilibir, bizi karşılayan ilk yer olan Matmata
şehrinden başlayarak, ilk dikkatimi çeken yer altında ev inşa
etme yöntemiydi. Yer altında ne olduğuna dikkat edin ama güzel
tabloya odaklanıp dikkatlice baktığınızda, yüzyıllar önce Tunus
Berberileri tarafından kazılan yer altı evlerinin varlığını fark
ediyorsunuz.
Bugün, evleriyle ünlü, ya da Tunusluların hayalinde "fosil avlusu"
olarak adlandırılan Matmata şehri, dünyanın her yerinden gelen
turistlerin güzelliğine hayran kalarak akın ettiği en turistik
yerlerden biri olarak kabul ediliyor: mimarisi, antik duvarları
ve kapıları çok özel. Matmata şehrinin adı Amazigh dilinde
“mutluluk ve memnuniyet ülkesi” anlamına geliyor. Soru şu: İlk
kez gelen bir ziyaretçi, “tepeler, zorlu araziler ve kum kayalarının
sizi dört bir yanından sardığı, mağara gibi bir yer altı çukuruna,
kumların içinde yaşayan koca bir köyün olduğu” yer altına
kazılmış bir şehri nasıl keşfedebilir?” Mutluluk diyarındaki evler,
geçmişte herhangi bir acil durum ihtimaline karşı tahıl, buğday
ve arpa harcının depolandığı odalar olarak kullanılan birkaç
evin bulunduğu büyük bir çukurla temsil ediliyor. Yer altına
kazılan evlerin en büyük avantajı yazın serin, kışın sıcak bir
iklime uygun olmasıdır. Matamata şehrinin adının kökeni şöyle
diyor: " Hikayeler, bu yeraltı şehrine, Banu Hilal'in ordularına
karşı koyamayan eski bir Berberi kabilesinden dolayı Matamata
şehrinin adını verdiğini söylüyor. H. 5. yüzyılda/11. yüzyılda
Kuzey Afrika'ya yapılan meşhur Arap göçü, “Hilal Göçü” olarak
da bilinir. Göç eden kabilelerin çoğunun Adnani Arapların Kaysi
koluna girmesine atıfla “Kaysi göçü” ve Beni Hilal'in meşhur
Batılılaşmasında Ceziyye el-Hilali'nin baş aktörler arasında yer
alıyor.”
İkincisi, Tunus Sahra'sına açılan kapı olarak adlandırılan Kebili
Eyaletindeki Douz şehri. Vahalar ve palmiye ağaçları şehri olarak
da bilinen Douz şehri, aynı zamanda altın sarısı çöl kumunun
güzelliğiyle de öne çıkıyor. Ayrıca Douz şehri, her yıl düzenlenen
ve okul tatiline denk gelen Uluslararası Douz Çöl Festivali olmak
üzere çöl festivalleriyle de öne çıkıyor ve Tunus'tan binlerce
ziyaretçinin yanı sıra dört bir yanından da turist çekiyor. Kentte
büyük bir ekonomik hareketlilik yaratılıyor, kentte yaşayanlar
arasında bir neşe ortamı hakim oluyor. Beni Dozermal şehrine
çeken şey yumuşak çöldü. Ilıman hava ve en önemlisi popüler
yemekler. Tunus'ta Dur Çölü'nün güzelliğini "Ah, çölün güzelliği
ve neşesi" diye söyleyenler var. Douz şehrinin en güzel anlarından
biri deveye binmek, dört tekerlekten çekişli araçlara binmek,
kum tepelerine dalmak ve çöl kumlarının tadını yakından
çıkarmaktır. Her ziyaretçiye veya turiste tatması tavsiye edilen en
ünlü yiyeceklerden biri, çok iyi bilinen, sıcak kumda kül ve köz
altında hazırlanan Darı ekmeğidir. En güzeli de Douz şehrinin,
bol miktarda doğal kaynak içermesi nedeniyle kar benzeri bir örtü
ile bilinir, bu örtünün doğal tuzun bir uzantısı olması ve birçok
hastalığın tedavisi olarak kabul edilmesidir. Güneye yapılan son
gezi Tozeur şehrindeydi. Güzelliği ve zarafeti nedeniyle Tunus
çölünün simgesi olarak anılan Şatt el-Jerid ile başlıyoruz. Şatt
el-Jerid'in avantajı, kışın içine su fışkırması, yazın ise onu bir
tuz tabakasıyla kaplı bulmanızdır. Her ziyaretçinin ve turistin
keşfetmesi gereken alanlardan biri de Tamerza şehridir. Tamerza
şehri, suyun berrak olduğu vadilerin yanı sıra güzel vahalarla da
bilinir.
Tozeur eyaleti, Tozeur bölgesindeki hayat şairi Al-Kasim Şebbi
Aseel'in heykeli ile tanındığı bazı şiirsel dizelerin heykeline
işlendiği heykeliyle de öne çıkıyor. Güneyin yanı sıra dikkatimi
çeken ikinci destinasyon ise kuzeybatı oldu. Kuzeybatıdaki Ain
Draham şehri olan gelinden başlayarak, kışın ve kar yağdığında
kar beyazı bir elbise giydiği için ona gelin deniyordu. Ain
Draham şehri, sınır konumu ve Cezayir'e yakınlığının yanı sıra
kuzeybatıdaki stratejik konumuyla da öne çıkıyor. Ziyaretçilerin
veya turistlerin ziyaret etmeyi tercih ettiği yerlerden biri de,
dağları kaplayan muhteşem yeşil renkli manzarası ve çam
ağaçları, meşe ağaçları gibi büyük ağaçların yanı sıra farklı adlara
sahip birçok ağaç nedeniyle Ain Draham şehridir: Kavak, kayın
ve mantar ağaçları gibi. Ain Draham şehri, ünlü şiiri Yaşama
İsteği'ni yazdığı hayat şairi Abu al-Kasim al-Şabi için bir ilham
perisiydi."Ain Draham şehrinin bir diğer ilgi çekici özelliği ise
kırsal karakter olarak bilinen, ahşap ve kırmızı tuğladan yapılmış
üçgen şeklinde evlerin yer aldığı mimari yapıdır. Bugün Ain
Draham şehri, sunulan turistik hizmetlerin çeşitliliği nedeniyle
ulusal düzeyde değil, küresel olarak ilk destinasyonlardan biri
haline geldi. Muhteşem manzaraları nedeniyle dağ turizmini ilk
sırada görüyoruz. Destinasyon açısından konukevleri ve kamp
için en önemlisi sayılır. Ayrıca maden suyuyla bilen Hammam
Burgiba köyünde de tıp turizmi buluyoruz. Hammam Burgiba
Hastane Köyü, maden ve kükürtlü sularla hastaneye yatışta
Fransa'dan sonra dünyada ikinci sırada yer alıyor. Tüm bu doğal
zenginlikler Ain Draham şehrini Avrupa İsviçre'sine benzetmiş
ve Kuzey Afrika'nın İsviçre'si unvanını almıştır. İster güney ister
kuzey olsun, Tunus güzel ve zengin bir çöl, dağ ve plaj ülkesidir.
ASMA TRABELSI - TUNUS
17
AYYILDIZ | 12. Sayı
Mısır’ın
Turistik
yerleri
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden olan Mısır’ın tarihi MÖ 5000 yılına dayanır.
Stratejik konumuyla tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Mısır,
birçok eşsiz tarihi ve turistik yerleri, ayrıca arkeolojik tuhaf ve hazineler içermektedir.
Mısır’daki he şehrin tarihi, kültürü ve çişitli etkinlikleriyle keşfedebileceğiniz kendine
özel bir çekiciliği vardır. Bu turistik yerlerin en önemlileri şunlardır:
Gize Piramitleri: Mısır’daki Gize tepesinde arkeolojik bir yerdir. Keops, Kefren,
Mikrenos, Sfenks ve birçok mezarlığı içerir. “Büyük Piramit” olarak adlandırılan Keops,
Dünyanın 7 Harikası Listesi’nde yer alan ve antik dönemden günümüze kalmış tek
eser. Taşların çok büyük ve taşları kaldıracak araçları bulunmadığı için şu ana kadar
şaşırtıcı bir gizem sayılmaktadır.
Kahire kulesi: Bazen “Ada Kulesi” adlandırır. Mısır’ın başkenti Kahirede bulunan bir
kuledir. 1956-1961 yılları arasında Mısır lotus çiçeği tasarımına göre inşa edilmiştir.
Onun yükseliği 187 metreye ulaşır, büyük piramit’ten yaklaşık 43km daha yüksektir,
16 kattan oluşur. Zervesine çıktığında Piramitleri, televizyon binası, Nil nehri ve
Salahuddin kalesini görürsünüz.
Al Baron sarayı: Mimari bir şaheser, odalarında güneş batmayan efsanevi bir
saraydır. Hindistan’dan Mısır’a gelen bir mimar tarafından yaptırılmıştır. Alanı 12,5 bin
metrekaredir. Sarayın içi iki kata yayılmış yedi odadan oluşmaktadır. Dış balkonları
Hint fillerinin heykellerine dayanmaktadır. Çatısı ise partilerin yapıldığı bir parka
benziyor ve güllerden yapılmış ahşap bir merdivenle çıkılıyor.
Luxar şehri: Yüz kapılı şehir veya Güneş şehri olarak bilinir. Eskiden TİBA olarak
bilinen şehir, Firavunlar döneminde Mısır’ın başkentiydi. Luxar’da Mısır’ın en önemli
tapınaklarından bazıları olan yaklaşık 14 tapınak bulunmaktadır.
18
GHADA ELSHABRAWY - MISIR
AYYILDIZ | 12. Sayı
BÜYÜK MISIR MÜZESİ
"Mısır’ın dünyaya bir hediyesi gibidir"
Mısır müzesini geliştirme projesidir, 2002 yılında başlayan tarihi bir
hikâye'dir ki. O yıllardan beri emeklerin sonucunu artık alabilelim.
Dünyanın en büyük müzesi olan Louvre müzesi ile büyük Mısır müzesi
arasında büyük bir fark vardır. Louvre müzesi tüm medeniyetlerin
antikalarını içeren büyük bir müzesidir ancak büyük Mısır müzesi tek bir
medeniyetin antikalarını içeren dünyanın en büyük müzedir (Konum: Gize
piramitlerinin yakındadır).
Yeni Mısır müzesine ile Gize piramitlerini bağlamak için bir tünel inşa
edildi. Yeni Mısır Müzesine üstten bakacak olursanız, onun neden
dördüncü piramit olarak adlandırıldığını anlayacaksınız çünkü bir piramit
şeklinde yapılmıştır. Bu projenin asıl hedefi; kültürel ve tarihi mirasın
restore edildikten sonra korunması ve gelecek nesillere bırakılmasıdır.
Müze içerisinde ki bilgilendirme talimatları 3 farklı dilde hazırlanmıştır ve
bunlar; Arapça, Hiyerogrifler ve İngilizce’dir.
Büyük Mısır Müzesi ne kadar büyüktür?
Toplam alanı 500.000 m² ve binanın kendisi ise 45.000 m² dir.
Geriye kalan alan ise ana binaya eşlik eden, servis merkezlerine aittir.
Örneğin; Park yerleri, Açık alan ve Mağazalar gibi. Müze içeriği: giriş
hiyeroglif kartuşlarle dekore edilmiştir. Müzeye girdiğinizde müze binası
ve konferans binası olmak üzere iki bölüm göreceksiniz. Tarihte ilk kez
tutankhamun tüm eşyalarını içerir. İkinci Ramesses dikilitaşını içerir.
Dikilitaşın 4 tarafı da hiyerogliflerle oyulmuştur. 4 sütuna asıl olup dünyanın
ilk asılı dikilitaşıdır, böylece dikilitaşın altında hiyerogliflerini görebilirsiniz.
Büyük Mısır müzesi içerinde çocuklara özel ayrıca bir müze daha var.
Çeşitli eğitim tekniklerini içerir ve Mısır sanatlarının eğitimi için bir sanat
merkezi. Özel ihtiyaçları olan için salonlar göster. İki kütüphane vardır.
Bunlardan biri, ana kütüphane diğeri ise, nadir kitap kütüphanesidir. Son
olarak, bu müze en yakın zamanda açılacak.
SHAHD YOUSRY - MISIR
19
AYYILDIZ | 12. Sayı
Kraliyet mumyalarının geçit töreni
Görkemli bir tarihi sahnede, kraliyet
mumyalarının geçit töreni 3 Nisan 2021 Cumartesi
günü Tahrir Meydanı'ndaki Mısır Müzesi'nden
Fustat'taki Ulusal Mısır Medeniyeti Müzesi'ndeki yeni
konumuna doğru yola çıkarken başladı. Bu tarihi geçit
töreni,18 kral mumyası ve 4 kraliçe mumyası dahil
olmak üzere on yedinci, on sekizinci, on dokuzuncu
ve yirminci hanedanlara ait 22 kraliyet mumyasını
taşıyor. Alay tarafından taşınan krallar ve kraliçeler
Kral II. Ramses, III. Ramses, IV. Ramses, V. Ramses,
VI. Ramses, IX. Ramses, II. Thutmose, I. Thutmose,
III. Thutmose, IV. Thutmose, Seqenen-Ra, Hatşepsut,
I. Amenhotep, II. Amenhotep, III. Amenhotep,
Ahmose Nefertari, Merit Amun, Septah, Merneptah,
Kraliçe T, I. Seti ve II. Seti'dir.
Mısır Eski Eserler Bakanı Khaled Anan, Kral
Seqenen-Ra'nın Tahrir'deki Mısır Müzesi'nde 100 yıl
geçirdikten sonra Medeniyet Müzesi'ne yapacakları
son yolculukta kralların alayına liderlik edeceğini
söyledi. Kraliyet ve ulusal statüleriyle orantılı sıkı
güvenlik önlemleri ile mumyalar, firavun çizimleri
ve yazıtlarla süslenmiş arabalarla bir alay halinde
taşınır ve her arabanın içinde kralın adı bulunur.
Mısır Askeri Üretim Bakanlığı, kraliyet mumyalarının
Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı'nın zırhlı üretim ve
onarım fabrikasında donatılan 22 Firavun tarzı savaş
arabasıyla taşınmasına katıldığını duyurdu. Eski
mumyalama teknikleri başlangıçta firavunları korudu,
ancak bu transferler için firavunlar hava koşullarından
ve dış unsurlarından korunmalarına yardımcı
olmak için nitrojen dolu özel kutulara yerleştirildi,
yolculuğun sorunsuz bir şekilde sürdürülmesi için yol
boyunca yollar da yeniden asfaltlandı. Yoğun güvenlik
görevlilerinin arasında ilerleyen alayda, önünde
Cumhuriyet Muhafızları motosikletleri vardı, Tahrir
Meydanı da Luksor'dan getirilen Firavun dikilitaşı ile
süslendi, çevredeki binalar da ışıklarla süslendi.
Alay yaklaşık 40 dakika sürdü ve alay On
Yedinci Firavun Hanedanı'nın Kralı Seqenenre
tarafından yönetiliyordu ve bu alayın arkasında
Yirminci Hanedan'ın Kralı VII. Ramesses vardı.
Cumartesi akşamı Ulusal Mısır Medeniyeti Müzesi’nin
merkez salonunu da açıldı ve bu salon, tarih öncesi
çağlardan bu yana farklı dönemlerinden ve Firavun,
Yunan, Roma, Kıpti ve İslam dönemlerinden modern
ve çağdaş dönemlere kadar Mısır medeniyeti
hakkında yaklaşık 1600 eser içeriyor. Dünya Miras
Günü'ne denk gelen 18 Nisan'dan itibaren ziyaretçi
kabul etmeye başlayan salonda, mumyalar sıcaklık ve
nem ayarını yapmak için modern aletlerle donatılmış
özel kutularda sergilendi ve her mumyanın yanında
kendi tabutu sergilendi. Kahire'deki Amerikan
Üniversitesi'nde Mısır bilim profesörü olan Salima
Ikram, "Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, mumyaların
iklim kontrollü bir ortamda kurulmasını, korunmasını
ve paketlenmesini sağlamak için elinden gelenin en
iyisini yaptı" dedi.
Binlerce Mısırlı bu tarihi olayı televizyon
kanallarında izlemek için toplandı ve ayrıca kraliyet
mumyalarını taşıma alayı o dönemde uluslararası
televizyon kanallarının raporlarına hakim oldu ve bu
olayı bu yılın (2023) efsanevi olayı olarak nitelendirdi
ve Mısır'da turizm için bir pazarlama ve propaganda
kampanyası olarak kabul edildi, ki bu daha önce
gerçekleşmedi, ayrıca bu alay tüm ayrıntılarıyla Oscar
ödülünü hak ediyor, çünkü atalarımızın büyüklüğüne
ve Mısır Medeniyetinin asilliğine yakışan en güzel
ve göz kamaştırıcı gösterileri, dansları, elbiseleri,
ve firavun müziğini sundu. Aynı şekilde bu büyük
etkinliğe birçok Mısırlı aktör katıldı ve eski Mısır
mirası firavun uygarlığı ve Mısır’daki kilise ve cami
gibi arkeolojik alanlar hakkında konuştu. Ayrıca,
gazeteler, televizyon kanalları ve haber ajansları
da dahil olmak üzere çeşitli medya kuruluşları,
Mısır'ın tarihi sunumunun dünyanın gözlerini
kamaştırdığını ve Mısır'ın uluslararası turizm
haritasındaki yerini vurgulamada önemli bir adım
olarak nitelendirdiklerini belirtti. Facebook, Twitter
ve Instagram gibi çeşitli sosyal paylaşım siteleri
tarafından da ilgi gören etkinlik,Türkiye, Amerika ve
dünya ülkelerinde olduğu gibi 400'den fazla televizyon
kanalı ve büyük gazete ve medya kuruluşu tarafından
da ilgiyle takip edildi. Bu etkinlik, Mısır'ın son yıllarda
ulaştığı ilerleme ve gelişme düzeyini tüm dünya
ülkelerine kanıtladı ve Mısır'ın bu tür uluslararası
kutlamaları etkileyici bir şekilde düzenleyebildiğini
vurguladı.
TOKA MOHSEN ELSAYED ELSAYED MOHAMED - MISIR
20
AYYILDIZ | 12. Sayı
Mısırlı kadınlar ve sorunları
Kadınlar antik ve modern çağlar boyunca çeşitli alanlarda yer almıştır. Şair, kraliçe, öğretmen olarak
birçok rolü vardır. Ayrıca bir aile kurma ve ailenin bakımındaki rolü da var. Kadın nesiller yetiştirmenin tüm
sorumluluğunu taşır. O, evin ve ev ekonomisinin idaresinden de sorumludur. Son zamanlarda kadınların
güçlendirilmesi ve onlara erkekler gibi rolleri yerine getirme fırsat verilmesi konusunda ilgi arttı. Kültürel,
sosyal ve ekonomik yaşamın çeşitli alanlarında katkıda bulunuyor. Kadınların Arap işgücü piyasasına katılımı
büyük önem taşıyor. Onlar, yoksullukla mücadele etmek ve kadın emeğinin sağladığı gelirle aile bütçesini
destekleyerek nüfusun yaşam standardını yükseltmek amacıyla işgücü piyasasına katkıda bulunmaları teşvik
ediliyor.
Özellikle Mısırlı kadınlardan bahsedecek olursak, onların sabırlı olmaları, kocalarına maddi ve manevi
destek olma özellikleriyle biliniyor. Çiftçiyi karısı ile birlikte mahsulü biçerken buluyoruz. Devlet memurunun
eşi sefalet ve yorgunluğa dayanabilmesi için ona psikolojik olarak destek oluyor. Öte yandan, eğer evleneyi
kabul ederse müstakbel kocasına yardım edecek ve ona maddi katkıda bulunacak, onu terk etmeyecektir.
Bazı ülkelerde damat herşeyi satın almak zorundadır. Mısırlı kadınlar mizah duygusu ve eğlenme eğilimi
ile bilinir. Mısır tarihinde HATSHEPSUT, NEFERTITI tarihte adı geçen diğerleri gibi tarihe etki bırakan
kadınlara rastlıyoruz. Mısırlılar İSİS ve gökyüzü tanrısı HATHOR gibi birçok kadın tanrıya tapıyorladı. Ayrıca
bir kadının yaptıkları yine de yeterli değildir. Tüm bu avantajlara rağmen UNICEF, 15-45 yaş arası mısırlı
kadınların %92’sinin kadın sünnetine maruz kaldığını taciz, tecavüz, zorla evlendirme ve aile içi şiddete maruz
kaldıklarını ayrıca artan kadın cinayetleri ve kadın ticareti oranlarının da olduğunu açıkladı.
Şiddet nedir?! Şiddet, bir başkasına zarar vermek amacıyla fiziskel ve maddi gücün hukuka aykırı olarak
kullanmaktadır. İster maddi, ister fiziksel, ister psikolojik olsun, babasından, kocasından, yetkili herhangi
birinden şiddete maruz kalan pek çok kadın var ama kadının bunu bildirme imkânı yok ve dolayısıyla mağdur
oluyor. Erkeklerin bir kısmı, kadının yemek hazırlaması, çamaşır yıkaması, diğer ihtiyaçlarının karşılaması gibi
evde kendisine hizmet edebilmesi için evlenir. Kadın sözü duyulmayan, fikri dikkate alınmayan bir hizmetçi
haline gelir. Sadece dinlemesi ve itaat etmesi gerekir. Bu arada şu atasözünü de daha önce duymuştum:“ Elinin
hamuruyla erkek işine karışmak”. Ama sonunda her kuralın istisnaları vardır. Arap toplumlarımızda kadın,
evin ve toplumun üzerinde durduğu bir sütun olduğundan, altından nesiller çıktığı için kadına olan ilgiyi
gerekir, sütun yıkılırsa ev yıkılır, toplum kaybulur.
21
ESRA ABD EL RHEEM EL_BEDEWY - MISIR
AYYILDIZ | 12. Sayı
FAS MİMARİSİ
Fas mimarisi, Fas Krallığı’nın tarihini ve antik kültürünü
yansıtan önemli bir kültürel mirastır. Fas’taki binalar,
pazarlar, camiler, okullar ve saraylar, kusursuz Fas
tarzında antik ve modern becerilerin bir karışımını taşıyan
muhteşem ve karmaşık tasarımlarıyla ünlüdür.Fas mimarisi,
kerpiç, taş ve ahşap kullanılarak inşa edilmiş birçok ev
ve kamu tesisi ile yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Bu
Fas mimarisinin, mühendisliğinin ve motiflerinin örnekleri
çoktur ve bazıları UNESCO tarafından Dünya Mirası
statüsü verilen dünyaca ünlüdür.
Murabıt döneminde Fas mimarisi:
Murabıtlar, Fas Sahrası'nın Guelmim bölgesinden
Sanhaji'nin Amazigh kabileleridir. Merkezi bir devlet ve
Endülüs'ten Senegal'e kadar hüküm süren güçlü bir
Fas imparatorluğu kurdular. Murabıt dönemi, eşi Kraliçe
Zainab Tanfzaout'un önerisi üzerine Amazigh Almoravid
kralı Yusuf bin Tashfin tarafından inşa edilen Marakeş
şehri gibi hafızalarını taşımaya devam eden şehirlerin
tesislerine ve inşasına büyük ilgi gösterdi. Bu nedenle,
Marakeş şehri mimari güzelliğini ve başyapıtlarını bugüne
kadar göstermekten vazgeçmedi. Murabıtlar, güzellikleri
ve yüksek sanatsal ifadeleri ile ayırt edilen çok sayıda
anıtta görünen Fas mimarisi üzerinde dikkate değer bir etki
bırakmıştır. Bu dönemde Fas mimarisi, tasarımda denge
ve tutarlılık ve anıtlara eşsiz bir güzellik ve tarihi özgünlük
kazandıran güzel dekoratif detaylar ile bilinir. Anıtlar
oluşturmak ve onları zengin ve otantik Fas medeniyetini
ifade eden güzel süslemelerle süslemek için kubbe, eğri
ve köşe gibi çeşitli geometrik şekiller kullanıldı. Aşağıdaki
satırlar, bu Murabıt mimarisinin ve Fas geometrik ve
dekoratif sanatını desteklemedeki rolünün bazı örneklerini
taşımaktadır.
Kasbah Udaya:
Aslen Murabıtlar tarafından Rabat'taki Bouregreg Nehri'nin
güney kıyısında inşa edilmiş müstahkem bir kaledir.
Murabıtlar, Fez kentindeki "Ben Toda Kalesi" gibi ulusal
topraklarda savunma amaçlı kale ve kalelerin inşasıyla
ilgileniyorlardı.
El-Karaviyyin Camii:
Murabıtlar ayrıca askeri mimariye de ilgi duyuyorlardı
ve aynı zamanda kültürel ve dini mimariye de ilgi
duyuyorlardı. Fez’deki El-Karaviyyin Camii, Murabıtların
en önemli mimari yapılarından biridir. Fas mühendisliği ve
zarif dekorasyonlar güzel bir bilimsel ve kültürel karakterde
birleşti.
Almohad döneminde Fas mimarisi:
Fas'ta Almohad dönemindeki mimari, Fas kimliğini ve
kültürünü ifade etmek için geliştirildiği ve kullanıldığı için
önemli bir sanatsal dönemi oluşturmaktadır. Almohad
döneminde, şehirleri ve stratejik yerleri savunmak için
kullanılan birçok kale ve kalenin yanı sıra topluma hizmet
etmek için kullanılan okullar, camiler, hastaneler ve diğer
kamu tesisleri inşa edildi. Bu dönemin mimarisi, Fas
unsurlarının ve İslami algıların etkisinin bir birleşimidir.
Taşlar ve kırmızı ve beyaz tuğlalar çoğunlukla binalar
22
AYYILDIZ | 12. Sayı
ve kamu tesisleri inşa etmek için kullanıldığından, basit
ve güzel karakteri ile ayırt edildi. Mimari ayrıca hassas
dekorasyona ve güzel geometrik şekillere dayanıyordu.
Amazigh monoteistleri, zamanlarındaki her şeye
damgasını vuran özel bir dini vizyona sahipti ve entelektüel
izleri, zamanlarının mimarisine gölge düşürdü. Geometrik
çizgilere dayanan motiflerin sadeliği, gücü ve güzelliği,
Almohad döneminde Fas mimarisini en çok bilinen şeydir.
Genel olarak, Fas'ta Almohad dönemindeki mimari, Fas
kültürünü ve kimliğini yansıtan, ülke için önemli bir kültürel
mirası temsil eden harika ve güzel bir sanattır.
Koutoubia Camii:
Cami-ül Fena Meydanı yakınlarındaki Marakeş şehrinin
simgesi. 12. Yüzyılda inşa edilmiştir. Caminin tasarımı,
İslami Batı’da büyük etkisi olan Almohad dini mimarisinin
özellikleriyle uyumludur. İnziva yeri çiçek, geometrik ve
büro motifleri ile bilinir.
Bouanania Okulu:
Meknes'teki Bouanania okulu, benzersiz ve güzel
tasarımları, kavisli çizgilerin kullanımı ve çeşitli geometrik
şekilleri ile ayırt edilir. Seçkin Marinid mimarisinin
ayetlerinden biridir.
Fas mimari simge yapıları:
İster kapılar, ister spor ve saraylar olsun, Fas motifleri
neşelidir ve renkleri Fas’taki yaşam sevgisini yansıtır.
Zellige, alçı, ahşap, ilham verici malzemeler ve teknikler
duyuları büyüleyen en güzel tabloları yaratır. Makale tüm
bu muhteşem enstalasyonlara uymayacak, ancak size
Hasan Kulesi:
M.S. 12. Yüzyılda Mehdi döneminde, o zamanlar dünyanın
en büyük camisini inşa etmek isteyen Sultan Yakub El-
Mansur’un emriyle inşa edilmiş, ancak kendisi vefat etmiş
ve inşaat başlangıcındaydı, ardından 1755’teki Rabat
depremi camiden yapılanları yıktı, bu yüzden silo o devasa
binada bugüne kadar tanık kaldı.
Marinid döneminde Fas mimarisi
Marinidler, Fas’ın kuzeyindeki Zenata’nın Berberileridir.
Marinid dönemi, muhteşem mimari şaheserlerle bilindi.
Bugüne kadar ayakta duruyor ve sürekli bakım görüyor.
Marinidler, öncü sanatsal izlerini taşıyan okullar, saraylar
ve camiler kurdular. Marinidler tarafından Fas’ta inşa
edilen mimari yapılar, özellikle o dönemde Fas ve Endülüs
arasında var olan güçlü kültürel ilişkileri yansıtıyor. Bu
mimari sanat, bugüne kadar takdir edilen değerli bir mirastır
ve sanatçılar ve mimariye ilgi duyanlar için bir ilham ve
yaratıcılık kaynağıdır. Marinid mimarisinin kendine özgü
bir tarzı vardır ve tesislerinin tamamı kentseldir ve kırsal
alanda herhangi bir inşaat sunmamışlardır. İşte bu Marinid
yapılarından bazıları :
Fas medeniyetinin bu gurur verici kokusunu getiriyor.
Yukarıdakilerin tümü, ziyaretçiyi etkileyen ve şaşırtan
Fas medeniyetinin görkemli anıtlarından oluşan bir deniz
olan üretken ve benzersiz bir şekilde üretilmiş bir denizin
parçasıdır. Faslılar, otantik yaratıcı miraslarına sadık bir
halk oldukları için medeniyetleri ve zanaatkarlarıyla gurur
duyuyorlar. Fas’ı ziyaret etmeyi seviyorsanız, Hayatın
Renkleri sizi bekliyor !
IBTISSAM ELKERYMY - FAS
23
AYYILDIZ | 12. Sayı
Sudan Zenginliği
Herkese merhaba, benim adım Maha ve ben
Sudan’lıyım, ilk defa AYYILDIZ dergisine bir yazıyla
katılıyorum ve bu yazıda Sudan Zenginliği ile ilgili
anlatacağım.
Şefkatin ve sevginin ülkesi Sudan'dan, Devletin en
önemli sembollerinden sayılan ağacı sizlere sunuyoruz.
Tabaldı ağacı , Sudan'da bu isimle bilinmekte olup,
dünyada en yaygın isim olan (Baobab) olarak da
anılmaktadır. « Çok faydalı olduğu için her gün
Tabaldı suyu için » diye söylenir.
Bilimsel adı: Adansonia digitalata:
- Bu bitki cinsi Afrika'nın belirli bölgelerinde,
Avustralya'da ve Arap Yarımadası'nda bulunan sekiz
tür içerir ve türlerin çoğu Madagaskar'da bulunur.
- Baobab ağacı, yüksekliği 30 metreye, gövde çapı
ise 11 metreye ulaştığı için en büyük ağaçlardan biri
olarak kabul edilir. Yaşı 5 bin yıla ulaşabilen çok yıllık
bir ağaçtır.
Sudan'da ağaçları özellikle batı Sudan bölgelerinde
yaygındır. Bazı bölgelerde kurak mevsimde
faydalanmak için gövdesini iç boşluk oluşturarak su
deposu olarak kullanırlar. İçindeki boşluk bazen konut
ve barınak olarak da kullanılır. Taze, taze yaprakları
zengindir, şeker, potasyum ve C vitamini bakımından
zengin olan bu maddeler yerel halk tarafından taze
sebze olarak yenir, Kordofan ve Darfur'da (Al-Afos)
adıyla bilinen ve fıstık ezmesiyle tatlandırılan bu ürün,
kurutulduktan sonra yerel yemeklerin yapımında da
kullanılıyor. Yaprakları tedavi edici etkilere sahip olup
halk hekimliğinde ateş, mide hastalıkları ve kanamayı
tedavi etmek için kullanılmaktadır. Meyvelerinin
(qonquliz) olarak bilinen ekstraktı ise serinletici
yöresel içecek şeklinde sunulmakta olup besleyici
özelliği bulunmaktadır ve tıbbi faydaları da var.
Baobabın faydaları:
* C vitamini açısından çok zengindir; baobabın
içerdiği yüzde, portakalın içerdiğinin birçok katına
eşdeğerdir. Baobabda bulunan yüksek C vitamini
yüzdesi, demir emilimini önemli ölçüde artırabilir
ve böylece anemi tedavisine yardımcı olabilir (demir,
kırmızı kan hücrelerinin, özellikle de herkese oksijen,
besin maddeleri ve diğer maddelerin dağıtılmasından
sorumlu olan hemoglobinin oluşumu için faydalıdır).
* Meyveler, sindirime yardımcı olan hem çözünür hem
de çözünmez lif türlerini içerir, bu nedenle sindirim
sisteminin sağlığını iyileştirir. Ayrıca bağırsaklarda iyi
bakterilerin büyümesini artırır ve sindirim sürecinin
verimliliğini artırır, bir de Sindirim sistemindeki
zararlı bakterilerden vücudu korur.
* Baobab meyveleri antioksidanlar açısından zengindir
(bağışıklık sistemini güçlendirmek için faydalıdır)
C vitamini, diğer antioksidanlarla birlikte bağışıklık
reaksiyonunu güçlendirir ve virüs ve bakteri gibi her
türlü patojenle savaşabilmesini sağlar.
* Sütte bulunan kalsiyum yüzdesinin üç katına denk
gelen yüksek oranda kalsiyum bakımından zengindir.
Baobab genel olarak karbonhidrat, kalsiyum ve
potasyum açısından zengindir.
* Ağacın faydalarından biri de su depolayabilmesi
ve ağaç başına yaklaşık 40 varil ve 100 varile kadar
doldurabilmesi ve depolanan suyun kurak mevsimde
kullanılmasıdır.
MAHA ABDALLA MOHAMED - SUDAN
24
AYYILDIZ | 12. Sayı
Tunus'taki bazı festivaller
Tunus festivallerinin büyülü dünyasında bir yolculuğa
çıkmaya hazır olun. Tunus'ta tarih, sanat, müzik ve
geleneksel festivallerin buluştuğu kültürel festivallere
değineceğiz ve yıl boyunca birçok festival arasından şimdi
üçünü keşfedeceğiz.
Kartaca Uluslararası Festivali :
Artık dünyanın en ünlü sanatçı ve müzisyenlerinin
mekanı haline gelen El-Jem Sarayı, caz müziği alanında
uzmanlaşmış en eski festivallerden biri olarak kabul
ediliyor ve 1986'dan bu yana ilk senfoni müziği festivaliyle
ünü daha da artıyor. Festival, Arap yıldızların yanı sıra en
ünlü uluslararası müzik gruplarını ve yıldızlarını da çekiyor
ve her yaz festivalin yeni bir oturumunun başladığını
duyurmak için çeşitli koridorlarında mumlar yakılıyor.
Douz'daki uluslarası çöl festivali :
Kartaca Arkeolojik Tiyatrosu : Festival, en önemli Arap,
Afrika ve uluslararası festivallerden biri olarak kabul ediliyor.
Etkinlikleri Başkent Tunus'un eteklerinde, Kartaca'nın batı
yakasında yer alan bir Roma tiyatrosu olan. Arkeolojik
Kartaca'daki antik tiyatroda gerçekleşiyor... 1964 yılından
bu yana düzenlenmektedir kartaca muzik Festivalisine her
yıl temmuz ortasında başlıyor ve ağustos ortasına kadar
devam ediyor. Festival kurulduğu günden bu yana yerel
sanatçıları ve ilk sıralardan en önemli Arap sanatçılarını
ağırlamış ancak festival bundan daha da uzaklaşmış
ve uluslararası sahnede. Çevresinde sinema ve tiyatro
gösterileri de yapılıyor ve tiyatro, bir sahne ve yarım daire
şeklinde bir amfi tiyatrodan oluşuyor ve 12 bin kişiyilik
ağırlama kapasitesine sahiptir.
El Jem Uluslararası Senfonik Müzik Festivali :
El Jem Sarayı veya El Jem Tiyatrosu, 1979 yılında
UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanları listesinde yer
alan Tunus'un “Mehdia” şehrinde bulunan arkeolojik bir
tiyatro olan Roma ”colosseum thysdrus” olarak adlandırılır.
Her yıl tunus cumhuriyeti'nın güneyindeki « kebili»
vilayetinde düzenlenmekledir. Tunus çölüne açılan kapı
olarak bilinen Duz şehri, Afrika, Asya ve Avrupa'dan
çölün güzelliğini keşfetmek için gelen binlerce ziyaretçiye
kapılarını açıyor. Duz çol Festival uluslararası düzeyde
gerçekleştirilen ve dört gün süren bir festivaldir. Burada her
yıl Aralık ayında düzenlenen « sahra festivali » Tunus’un
çöl turizmi faaliyetlerinin içinde en bilineni ve en geniş
kapsamlısı olarak ön plana çıkıyor, ve 15 hektardan fazla
alana sahip Haniş Meydanı'nda düzenleniyordur.
Farklı milletlerden yaklaşık 100 bin seyirci ziyaret ediyor,
var sahnelerin tadını çıkarmak için hazır bulunuyor ve bu
kültür ve turizm etkinliğini ele almak için yerel ve uluslararası
medya katılıyor. Bu günlerde « Saluki köpekleriyle »
avlanma gibi beceriler buluyoruz ve çölde 42 Km derinlikte
atlar ve devenler yarışları yapılıyor ve ayrıca buluyoruz Çöl
kabilelerinin gelenekleri ve göçebe Bedevilerin kutlamaları
geleneksel çöl düğünleri, av gösterileri, geleneksel
müzikler ve danslar eşliğinde gerçekleştiriliyor.
Festivalde, çöl kabilelerinin geleneklerine yakından tanıklık
edebilir, birbirinden lezzetli geleneksel çöl yemekleri
ve kumda pişirilmiş ekmekleri tadabilirsiniz. Festivalin
oturum aralarında, Tunus Sahrası'nın geleneklerini ortaya
çıkarmak için geleneksel endüstriyel sergilerin yanı sıra,
çöl kasbahının çalınması ve Tunus ve yurtdışından bir
oyun eşliğinde müzik performansları düzenlenecek. Bu
şehir, sakinlerinin çoğunun halk şiiri sanatındaki ustalığıyla
ünlüdür.
ZAINEB WASTI - TUNUS
25
AYYILDIZ | 12. Sayı
Demokrasi ve
Özgürlükler Adası
İstanbul, Avrupa ve Asya'da yer alan büyük bir Türk şehri olarak
kabul edilmektedir. Bu da onu mükemmel ve özel yapar ki, ziyaret
etmek için çok fazla farklı doğal yere; bahçeler, deniz, adalar.. gibi
sahip olduğunu. Geçen istanbul’a ziyarettiğim an, çok farklı yerlere
gitmiştim, en çok dikkatimi çeken yer “Demokrasi ve Özgürlükler
Adası” yada “Yassıada”. İstanbul'da iyi bir gün geçirmek
istiyorsanız ve sanat, doğal ve tarihi mekanların amatörüyseniz,
o adayı ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Bu ada herkese açık,
herkes onu ziyarte edebilir (öğrenciler, aileler , gençler ..), çünkü
ziyaretçilere Türkiye'deki sanat ve tarih konusunda iyi ve çeşit
bilgiler veriyor. 1960 yılı darbesi sonrasında gerçekleştirilen
yargılanmalarla hafızalarda yer edinen “Yassıada”, yüzlerce
demokrasi kahramanların hatırası için, “Demokrasi ve Özgürlükler
Adası’na” dönüştürülmüştür. Türkiye’de hayata geçirilen en özel
projelerden birisi olmuştur. Marmara Denizi’nin maviliği içerisinde,
İstanbul adalarından biri olan Demokrasi ve Özgürlükler Adası
bünyesinde; adanın kültürel önemine vurgu yapan müzeler, tarihi
ve tescilli yapılar, açık hava enstalasyon eserleri ve kütüphanenin
yer aldığı kültürel alanlarla birlikte; Bu yerler geleceğe ışık tutuyor.
Hem de, otel, kongre merkezi, kafe ve restoranlardan oluşan
etkinlik alanları bulunmaktadır. Ada; atılan her adımda tarihe
tanıklık ederek dönüşümü deneyimlemek isteyen ziyaretçilerine
kapılarını açmıştır. Ayrıca, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ndan
İstanbul’u, Adalar’ı ve Yalova’yı izleyebilir, denizle gökyüzünün
buluştuğu birbirinden güzel manzaraları seyredebilirsiniz.
Ulaşım?
Önce, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’na haftada 2 gün (Her
cumartesi ve Pazar günü) saat 10.00’da Kadıköy İDO İskelesi’nden
ada’ya kalkan tekneyle ulaşabilirsiniz ve adadan Kadıköy’e saat
16:00’da Tekne dönüş yapacaktır.
Gezilecek Yerleri :
Açık Hava Sergisi : Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda sergilen
düzenlenmesi için yapılmıştır. 3 katlıdır. Giriş katında; adanın
tarihi ve geçmişten bugüne resimler ile bilgilendirici kısa yazılar;
kronolojik olarak sergilenmektedir. Son katta, demokrasinin birçok
dile çevrildiği bir tasarım var.
26
AYYILDIZ | 12. Sayı
Demokrasi ve Özgürlükler Adası Müzeleri: 3 müzeyle
tarih yolculuğula, Türkiye’nin demokrasi mücadelesini
yakından tanıma fırsatı bulacaksınız.
1- Hasan Polatkan Spor Salonu - 27 Mayıs Müzesi:
Demokrasi ve Özgürlükler Adası projesi kapsamında 27
Mayıs Müzesi olarak dönüştürülen ve Hasan Polatkan Spor
Salonu adı verilen müzesinde, Yassıada yargılamalarının
tüm detaylarına tarihi belgeler eşliğinde ve kısa film
gösterimi yapılmaktadırla tanıklık edeceksiniz. Bu müzede
bir mahkeme salonu varmış, adım attığınız anda kendinizi o
dönemin atmosferine bırakacak, dönemin Adnan Menderes,
Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun mahkeme
duruşmalarını canlandıran sahnesiyle karşılaşacaksınız.
2- Adnan Menderes Müzesi: Adnan Menderes’in
çocukluğunun geçirdiği evi ve birkaç hayatinin dönemleri bir
temsilidir.
3- Demokrasi ve Özgürlükler Müzesi: Demokrasi ve
Özgürlükler Müzesi’nde, Türk demokrasi tarihindeki 200
yıllık serüven bir zaman çizelgesi eşliğinde anlatılmaktadır.
Sanat: Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda müzelerin yanı
sıra Ada’nın yakın tarihine atıfta bulunan sanat eserleri de
yer alıyor. Adanın her köşesinde sanat esintileri ve tarih
kokusu var.
27
AYYILDIZ | 12. Sayı
Urgana yenik düşmek :
Bu enstalasyon, Özgürlükler
mücadelesinde kaybedilenlere
saygı niteliği taşıyor.
Ulaşmayan Mektuplar :
Bu sanat tarihle buluşuyor,
Adnan Menderes ve eşi
Berin Menderes’in birbirlerine
yazdıkları mektuplar temsil
edilmektedir.
Adaletin Körlüğü :
Demokrasinin vazgeçilmez
hukuk devleti olmaktadır.
Ayrıca Hukuktan vazgeçmenin
ve yanlış uygulamaların
sonucu bakar kör olmaktır.
Fatih Rüştü Zorlu
camisi
Demokrasi Feneri “geleceği aydınlatan bir fener”:
İstanbul’un kıyılarından, komşu adalardan ve Marmara
Denizinden seyreden gemilerden görülmektedir. Demokrasi
Feneri’nin yüksekliği 24 metredir. Demokrasi ışığının her
zaman yanacağının ve sönmeyeceğini sembolü olarak
bilinir.
Henry Bulwer Şatosu: Osmanlı İmparatorluğu’nun son
dönemlerinde; bu ada'yı Birleşik Krallık İstanbul Büyükelçisi
Henry Bulwer tarafından satın alınmış ve bu dönemde adada
2 şato inşa ettirmişti.. Biri Ada’nın sahilinde, diğeri tepesinde
yer alan şatolar mimari özellikleriyle son derece dikkat
çekici yapılardı. O yapılardan bir tanesi olan Demokrasi ve
Özgürlükler Adası projesi kapsamında, restore edilmiştir o
yüzden tarihin farklı dönemlerinden yapılar geçmişi bugünle
buluşturuyor.
Kütüphane: Oramiral Sadık Altıncan Kütüphanesi, 19.
yüzyılda İngiliz sefiri Henry Bulwer tarafından adanın en tepe
noktasına inşa edilmiştir. Restorasyon sonrası kütüphane
olarak kullanılmaktadır.
Bizans Zindanları: Bizans döneminden beri (9. yy) varlığını
sürdüren Yassıada'nın eski ismi, yine yassı anlamına gelen
Plati'dir. O zamanda, Yassıada’da bir kilise inşa edilmişti.
Kilisenin altında bulunan mahzenler, 10. yüzyıldan sonra
hapishane olarak kullanılmaya başlanmış ve Bizans dönemi
boyunca birçok mahkum burada hapsedilmiştir. Yassıada,
Bizans İmparatorluğu'nun sürgün politikasının bir parçası
olarak diğer adalar gibi sürgün yeri olarak kullanılmıştır.
Tarih boyunca pek çok kişi ve grup burada sürgün edilmiştir.
Son olarak, yassıada, Türkiye'nin önemli bir hikayesine
ev sahipliği yapmış bir ada. Adanın restorasyonu, tarihi
dokusunu koruyarak adaya yeni bir soluk getirdi. Bu ada’da,
gerçekten unutulmaz bir gün geçirdim, tarihe tanıklık etmek
ve yeni deneyimler yaşamak istersen bu adada gezmeği,
harika bir fikirdir, size öneririm, ayrıca adanın tarihi kadar
doğası da etkileyici.
MARWA MANSOURI - TUNUS
28
Demokrasi Meydani
AYYILDIZ | 12. Sayı
YOLCULUĞUM
Bugün sizlere yolculuk ile ilgili kendi tecrübem
anlatıyorum. Bu macera ilk defa nisan’da keşefettim o da
Türkiye’ye gitiğim zaman. Derler ki yolculuk insanoğlunun
hayatını ve karakterine çok derin bir şekilde etkilir. Hatta
kendimin bazı özeliklerimi farketmiyordum, bu kadar güçlü,
sorumlu ve cesur biri olduğumu bilimiyordum mesala bu
yüzden bugün Türkiye'de maceram anlatıcağım. Zaten gidişim o
kadar planlı bir gidiş değildi. Kız kardeşimle gittim konuşurken
bir an da gitmeye karar verdik. Hata uçak biletleri yolculuğunda
on gün önce aldık, her şey çok hızlı geçti. Bir arkaşımız var o da
İzmirli, onu da ziyaret edeceğiz orada, anladınızda siyahetimizde
iki kısım var, İstanbul şehri ve İzmir şehri. On dokuz Nisan'da
saat on bir gece İstanbul’un havalimanısına geldik. Havaist aldık
ve Taksim'e gittik rezervasiyon yaptığımız otel orada. Öylesi
başta İstanbul’un gecenin yüzüne tanışmış olduk saat yaklaşık
gecenin on iki ve hala insanlar sokaklarda dolaşıyorlar, çok
değişik çeşit çeşit insanlar var. Bu şehrinin hem Avrupalı, hemde
Asıyalı bir havası ve karakteri var, çok hareketli, canlı, farklı,
ama güvenli, her yerde polisler vardı. Çok şükür ki güvende
ötelimize ulaştık. Sabahta İstanbul’un yolları düştük, İstiklal
caddesi'yle başladık. Uzun, kalabalık, süslü bir yer, caddenin
ortasında kırmızı tramvay var. Onu binince sanki zaman içinde
bir yolculuğa çıktık gibi. Sonra Galata, Taksim mahalleri,
Ahmed sultan camiisi ziyaret ettik. Camii de Osmanlı dönemine
gitiriyor insana muslümanların en güçlü dönemden biri o
gücü o haysiyeti o gururu hissettim, bir de o dönemleri hasret
kaldım açıkçası. Sonra daha kültürü anlamak için, kapalı çarşı
ve mısır çarşısı’na gittik, orası da Tunus'a çok benziyor ama en
çok Tunus’un Medine'sine ve çarşıları benzettim tek farkıyla o
da Tunus'takileri daha küçük sadece ama aynı mimar geldi bana,
satıcıların davranışları, geleneksel satışları da çok benziyorlar.
Bu tur atıktan sonra Eminönü'dan vapura bindik çok güzel bir
geziydi, hava bir az yağmurluydu ama çok keyifli oldu, İstanbul
köprüsünün altında geçtik, bebekteki denize açan evleri, Rumeli
Hisarı uzaktan gördük maalesef pek çok vaktimiz olmadı ona
ziyaret etmek için ama başka sefere artık. 3. Günümüzde bir
ajansla Bursa'ya gitmeye anlaştık vapura bindik ve Bursa'ya
ulaştık 2 saatir bir yoldu ilk olarak bizi lokum fabrikasıya
getirdiler çok lezzetli lokumlar vardı orada, Ondan sonra sergiye
gittik, bir şeyler aldık oradan hatıra kalsın diye bir de bir yüzük
aldım anneme ve bu yüzünün taşı her zaman rengine deyişiyor
olduğu yere işiği göre ve bu taş sadece Uludağ da varmış. Uludağ
demişken Türkiye'nin batısındaki en yüksek dağ olduğunu
unutmamalıyız ve tepelerine ulaşmak için teleferik bindik çok
yüksekti ama güvenli, başta korktuk biraz ama yükseklerden
manzaraya bakınca korkumuzu unuttuk. Tepeye varınca karları
görmeye başladık ve onu daha görmek için telegram'a atladık her
yer bep beyaz karlar ağaçları ve yerleri yüzeyinde pamuk gibiydi
hava soğuk ama efsaneydi. Yaklaşık saat on bir gece İstanbul'a
döndük, ötelimizden çıkışımız yaptık ve Alibeyköy otogarı’na
doğru yola çıktık, İzmir'e bir yolumuz var otobüsümüz saat on
iki boçuk çıkıyor, ve oraya gitmek için hem metro hem de otobüs
aldık o saate o sırada ne kadar cesur ve inatçı biri olduğumu
öğrendim. Çok şükür otogara sağlıkla ulaştık otobüsüm aldık
ve İzmir’e gittik. Yol biraz uzun ama gece olduğu için uyuduk
uyanıncada güneş doğunuşunu denk geldik, Balıkesir deydik o
vakit hem yer yeşil tarım alanıydı huzur dolu bir sabaha başladık
dördüncü günümüzü. Sabah İzmir'e ulaştık, arkadaşımız
karşıladı bizi orada otele yerleştikten sonra ilk iş İzmir bombası
yemeyi gittik sonra da Alsancak kordon sahile gittik orada
dolaştık biraz. Sonra doğru dinlenmeye ve akşam üstü İnciraltı
sahilde bir piknik yaptık beraber oynadık eğlendik pilavli midye
yedik çok lezzetli oldu. Beşinci günümüzde konak vapur iskelesi
1453 Osmanlı'da bir restoranda kahvaltımızı yaptık sahile karşı
sonra gezmeye gittik İzmir’in çarşıları ama bayram olduğu için
çoğu kapalıydı maalasef bir çay içtik biraz alışveriş sonra vapurla
bostanlı sahiliye gittik hava çok sıcaktı hata Tunus'tan daha sıcak
oldu. Yani yaklaşık dört günde 4 sezonda yaşadık İstanbul'da hem
bahar hem son bahar Bursa'da kış ve İzmir'de yaz olmuş ilginç
ve eğlenceli bir tecrübeydi bizim için. Sonra İstanbul'a tekrardan
yola çıktık. İstanbul'da son günümüz fazla değerlenmemişiz
çok yorgunduk sadece Hafız Mustafa’dan baklavaları ve akşam
Taksim'de bir kabakçıdan kebapla vedalaştık İstanbul’u ve o
güzel tadıları'yla ayrıldık Türkiye'den. Kısa sürdü ama bizden
etkisi çok büyük oldu inşallah bir daha ki sefer İstanbul'a daha
vakit ayırlarız.
GHADA CHNITI - TUNUS
29
AYYILDIZ | 12. Sayı
“Kendini
daha iyi bulmak
için ayrıl”
Merhaba arkadaşlar, arkadaşınız Emira yine geldi. Aslında,
sizi ülkemi Tunus'tan her zaman selamlayan arkadaşınım.
Ama malum bazen eğitiminizi tamamlamak için ülkenizi
terk etmeniz gerekirdi o yüzden bugün Fransa'dayken
sizi selamlıyorum. Hatta ülkemi hakkında konuşmayı hiç
bırakmayan bir kızın nasıl bir gün ülkesini terk etmeye
karar verdiği sorusunu kendinize soracaksınız. Sana
cevabı veriyorum; Aslında, bazen seçim yapmak zorunda
kalıyoruz ya da sadece öğrendiklerimizle yetinelim veya
hırslarımızla daha da ileri gidebiliriz. Bu yüzden bana en
iyi görünen seçimi yaptım hatta en doğrusu şey yaptım.
Cesaretimi ellerime aldım ve ailemin ve ülkemin sevgisini
yüreğime aldım hatta hırslarımla uzaklara uçtum. Açıkçası
pişman değilim çünkü bazen konfor alanımızın dışına
çıkmamız gerekir.
Dedikleri gibi kuşların sonunda kendi yuvalarını
yapacaklar. Her şeyi geride bırakıyoruz ama umut dolu
döneceğimizden eminim. Her yazımın kendi tarzında
bir anını anlattığını biliyor musunuz? bu yüzden bazen
kelimeleri ararken kayboluyorum hatta yazılarımda çok
duygusal olduğumu söylüyorlar. Ama onlara her zaman
sözlerimin kalbimden geldiğini söylüyorum. Aslında, şimdi
yeni deneyimimin bir parçası olmanı istedim. Bu yeni
macera ilk başta zordu çünkü öncelikle iki ülke hiçbir şekilde
birbirine benzemiyor. Burada insanlar çok farklı bazen çok
soğuklar kar gibi geldiğimden beri hep buranın hep güneşli
ve sıcak olduğunu ama insanların çok soğuk olduğunu
söyledim. Ülkemin güneşi kaçırılmıyor çünkü burada var
sadece özlediğim Tunusluların yüreğini ısıtan güneştir.
Cömertliklerini de özledim. Arkadaşlarımla geçirdiğim
güzel zamanlar da özlediğim şeydi çünkü hala arkadaşız
yok hatta dostluk başlıklı yazımda da söylediğim gibi :
dostlarımız olmadan hiçbir şey yapamayız. Bazen kendimi
yabancı gibi hissediyorum çünkü gerçek insanlarım burada
değil.
Gerçekten her şey farklı ama bilinçsizce her şeye rağmen
her şeyi ülkeme bağlıyorum. Öğretmenlerimden biriyle
Kartaca'dan bahsettiğinde çok mutlu oldum. Elimi kaldırdım
ve büyük bir gururla “Kartaca” ve Ellisa efsanesini anlattım.
Hatta bu ders bu makaleyi yazmam için bana ilham verdi.
O an kendime vatan sevgisinin her zaman yanımda
olacağını söyledim. Arkadaşlar, saklanmamak için yeni
bir ülkede olmak gerçek bir zorluktur sizi uyarıyorum.
Ama çok çabuk adapte olacaksın özellikle neden orada
olduğunuzu anladığınızda. Bu deneyimin bana faydalı
olduğunu inkar edemeyiz çünkü burada yalnız uçmayı
ve kendine güvenmeyi öğreneceksin. Bu yeni bir kültürü
yakından tanımamı sağladı. Aslında üniversite kariyerim
sayesinde Fransız kültürünü ve dilini biliyorum ama bu
bilgi kitapların ve edebiyatın ötesine geçemedi. Bügün
bölgedeyken her şeyi yakından keşfetmeyi başardım hatta
kesinlikle farklı bir tadı var diyorum. Her şeye rağmen
bu deneyimi beğendim çünkü onun sayesinde kendimi
farklı görmemi sağladı. Bu benim için gerçekten kişisel
gelişimim için bir fırsat. Her fırsatı değerlendirmeliyiz ve
30
AYYILDIZ | 12. Sayı
yeni zorluklarla yüzleşmeliyiz çünkü biz bunun için
yaratıldık. Hırslarımıza layık olmalıyız ve kimse
hedeflerinden vazgeçmemeli hatta tüm hayallerimizi
gerçekleştirme niyetiyle yaşamalıyız. Arkadaşlar,
uzakta yaşamak kolay değil, biliyorum hatta
kendimi kaybettim çünkü eski halimi özlüyorum,
ailemi ve arkadaşlarımla çevrili küçük kızın hayatını
özlüyorum, kıkırdamalar ve samimi duyguları ve
sıcak karşılamaları özledim. O yüzden bu yeni
deneyim bana ailemle ve arkadaşlarımla geçirdiğim
anların çok değerli olduğunu öğretti. Aslında burada
bir ailem var kuzenlerim ve dayılar burada, bu biraz
beni rahatlattı ama bazen annemin sarılmasını
özlüyorum çocuklar gibi. Kendimi teselli etmek için
her zaman şunu söylüyorum; eğer buradaysam bu
ailemin benimle gurur duymasını sağlamak içindir.
Ayrıca Ebeveynlerimizle birlikte olduğumuz sürece
hala bebek gibiyiz, her zaman söyledim ama artık
bebek olmadığımı fark ettim çünkü bu tür maceralar
bizi kendimize rağmen büyütüyor. Büyüyoruz ve
olgunlaşıyoruz ama bu olgunluk bizi ileriye taşıyor,
bu da olaylara farklı bakmamızı sağlıyor, dünyaya
yeni bir vizyonla bakmak ve bu, hayallerimizin
gerçekleştiğini görmemizi sağlayacak.
Sana bunu söylemiştim çünkü sana bir şey söylemek
istiyorum: Eğer bir gün başka bir yere gitme fırsatınız
olursa, gidin. Gidin ve karşınıza çıkabilecek engellere
karşı savaşın çünkü buna değer ve bu sana faydalı
olacak. Kendini bulmak için ayrılmak lazım. Bu gezi
kendinizi keşfetmenizi sağlayacak çünkü kendi
içinize bakacak zamanınız olur. Konfor alanınıza olan
sağlıksız bağlılığınızla mücadele etmenizi tavsiye
ederim. Ama yabancı ülkeler hayalleri satabilir o
zaman sizi kökenlerinize ve geleneklerinize sadık
kalmaya devam et ve hedeflerinize çok yakın kalın,
en önemlisi budur. Nereden geldiğini ve istediğin şeyi
her zaman hatırla. Git ve en iyi geleceğini inşa et ve
kendine inanmayı asla unutma. Gitme şansın varsa
git ama emellerine olan sevgiyi yüreğinde taşımayı
unutma. Ayrıca her şeyden önemlisi anne babanızın
sizinle gurur duymasını sağlamak için her fırsatı
değerlendirmeyi unutmayın lütfen..! Sonunda, sana
hafızada kalacak son bir cümle söylemek istiyorum:
Yaptığını sevin çünkü İşte bu andan itibaren işler
değişecek. Kelebekler gibi uçup gitmenize izin verin.
Gidin ve güzel şeyler bulun…
SIZIN ARKADAŞINIZ : AMIRA SDIRI - FRANCE, TOULON
31
AYYILDIZ | 12. Sayı
Türk müziği
Değerli arkadaşlar bugün size yine enteresan bir konu
getirdim, o da Türk müziğinin sanatı. Türk müziği
dediğimiz zaman, özellikle yabancılar için, akla ilk gelen
şeyler bugünkümüzün modern Türk şarkıları ve eskilere
dayanan olsa bile türküler yada çalmalarında klasik ve
geleneksel enstrümanlar kullanılan piyasalar ve parçalar.
Fakat, mevzu bunlardan daha derin ve daha çok eskilere
dayanır...
O zaman Türk müziği nedir arkadaşlar ? Müzikologlar ve
türkologlara göre, Türk müziği denilen sanat orta Asya’dan
beri gelişime uğramış bugünkü özellikleri Anadolu
Selçukluları ve Osmanlılar döneminde belirginleşen müzik
tarzıdır.
Türk müziğinin tarihi :
Başta söylediğimiz gibi Türk müziğinin sanatı çok eskilere
dayanır. Bu müzik tarzı, en az 6000 yıl önce orta Asya’da
pentatonik bir müzik olarak ortaya çıktı ( 5 sesli bir müzik).
O dönemlerde ağız kopuzu, kopuz, dombıra ve pipa gibi
enstümanlar kullanılırdı. İslamiyetten sonra, Türk müziği
büyük bir gelişme gördü. Türklerin İslam kültür dairesi
içerisine girmesiyle birlikte müzik kültürlerindeki en
temel değişim müzik sisteminde olmuştur. Pentatonik ve
Heptatonik ses sistemlerinin ardından makamsal müziğin
Ön Asya’daki ve Anadolu’daki izleriyle tanışan Türkler bu
alanda çok ileri giderek şaheserler yaratmışlardır. Yunus
Emre, Mevlana gibi şair, fikir adamı kimliğindeki kişilerin
çevresindeki hareket yeni müziğin oluşumunda da etkili
olmuştur. Osmanlı İmparatorluğuyla birlikte tarihin en
parlak dönemlerini müzik kültürleriyle de yaşatmışlardır.
XIX. yüzyılda batılı aydınlanmacı fikri hareketi Türk
kültürüne çok etkili oldu. Osmanlının son dönemlerinde
bir kenarada bırakılmış Türk müziği o dönemde tekrar öne
çıkmış halk müziği ile ilgili çalışmalara, derlemelere hız
verilmiştir. Bir yandan çağdaş batılı müzikler konusunda
eğitim verilirken diğer yandan Anadolu’dan ezgi toplayan
müzisyenler yepyeni bir hareketin öncüsü olmuşlardır.
Türk müziğinin modern batı uygarlığı ile bütünleşmesi
sürecinde, halk ezgileri önemli bir misyonu üstlenmiştir.
Bugün Türk müzik sektörünün en büyük ve sürükleyici
ayağı halk müziğidir.
Türk müziğinin yapısal özellikleri :
Türk müziği Arap müziği gibi makamsal bir müziktir,
yani makamlardan oluşturulan bir müziktir. Peki makam
nedir arkadaşlar ? Makam Türk müziğindeki kullanılan
ses dizilerinin belli kurallar çerçevesinde kullanılmasıdır.
Makam dizileri, batılı gamlar gibi sekiz sesten oluşur
(oktav). Türk ve Arap müziğinde dizileri aynı olan makamlar
birbirlerinden seyirlerine göre ayrılır. Bu da demek olur
ki, bizim müziğimizde, batılı müziğinin aksine, seyir çok
önemlidir. Çünkü batılı müzikte önemli olan ses dizileri,
her bir ses dizisi bize bir gam oluşturur, ama Türk ve Arap
müziğinde dizileri aynı olan iki yada üç makam bulabiliriz,
mesela uşşak-bayati-ısfahan, neva-tahir ve hüseynimuhayyer
aynı diziden olşuturulduklarına rağmen, seyir
özellikleri sebebiyle ayrı adlar almış ve değişik kimliklere
sahip olmuş. Peki diziler neyden oluşturur ?
Türk ve Arap müziklerindeki diziler perdelerden oluşur ve
43 adet perde mevcuttur bizim müziğimizde. Bu özelliğin
yanında, Türk müzik teorisinde çok önemli bir mefhum
var, o da makam bölümleri. Türk müziğindeki makamlar,
teoriye göre, dört tane bölüme taksim edebiliriz :
- Durak: ilk dörtlü veya beşliğinin ilk perdesidir.
- Güçlü: genellikle ikinci dörtlü veya beşlinin ilk perdesidir ve
parçanın ortalarında geçici karar perdesi olarak kullanılır.
-Yeden: genellikle parçanın bitişinde karar perdesinden
önce kullanılan makamına göre yarım veya tam ses
olabilen bitiş duygusunu güçlendirici sestir.
-Asma karar: eser içerisinde başka bir makama hatırlatma
yapmak için kullanılan kısa süreli kalışlardır. Asma kararlar
makamın dizisi içinde herhangi bir ses olabildiği gibi
genellikle de hatırlatılmak istenen makam ile asıl makamın
ortak seslerinden bir olur. Asma kararlarda asla başka bir
makama geçiş yapılmaz çünkü asıl makamın özellikleri
ortadan kalkar.
Makamın sekiz sesi bir dörtlü ve bir beşliden oluşturur,
mesela : Çargah dörtlüsü, çargah beşlisi, rast dörtlüsü,
rast beşlisi….
Türk makamlardan örnekler :
Türk müziği çok zengin bir kültürel hazinesine sahiptir,
bunun dolaysıyla Türk müziğinde birçok makam bulabiliriz:
32
AYYILDIZ | 12. Sayı
Rast makamı:
Suzinak makamı:
Nihavend makamı:
Çargah makamı:
Hicaz makamı:
bu müzik, genellikle saz eşliğinde solo olarak icra edilir,
mesela, semai, longa...
- Klasik batı müziği: Klasik batı müziği, Türk müziğinin
gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Bu müzik, Türk
müzisyenlerini yeni teknikler ve formlar konusunda
etkilemiştir. Klasik batı müziğinin Türk müziğine etkisi,
19. yüzyılda başlamıştır. Bu dönemde, Türk müzisyenleri,
Batı müziğini öğrenmeye ve uygulamaya başlamıştır. Bu
dönemde, Batı müziğinin etkisiyle yeni formlar ve teknikler
geliştirilmiştir. Örneğin, Batı müziğinden esinlenen ilk Türk
operası, 1868 yılında bestelenmiştir.
- Türk pop müziği: Günümüzdeki Türk müziğinin tarzı.
- Arabesk müzik: Arabesk, Türkiye'ye özgü, duygusal
bir halk müziği türü. Genellikle duygusal olan şarkı
sözleri; karamsarlığı, umutsuz aşkları, günlük dertleri,
umutsuzluğu ve başarısızlığı konu edinir. Küçük bir
kısmı ise enstrümantaldir. Fransızcadan Türkçeye geçen
arabesk sözcüğü "Arap tarzı" anlamına gelir.
- Fantezi müzik: Fantezi müzik, özellikle 1980'li yıllarda
Türkiye'de ortaya çıkmış ve hızla popülerlik kazanmıştır.
Bu dönemde, Ferdi Özbeğen, Selâmi Şahin, İbrahim
Erkal, Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu gibi sanatçılar, fantezi
müziğin en önemli temsilcileri olmuşlardır.
Özetle arkadaşlar Türk müziği tek bir makalede
anlatılmayacak kadar bir zengiliğe sahiptir. Çünkü Türk
müziği, Anadolu'nun zengin kültürel mirasının bir ürünüdür.
Bu müzik, Türk toplumunun duygu, düşünce ve hayallerini
yansıtan bir sanattır. Çeşitli kültürlerin buluşma noktası
olan Anadolu, bize bu kültürlerin hülasası olan bu müziği
üretti.
Kürdili hicazkar makamı:
Türk müziği tarzları :
- Geleneksel Türk müziği: Geleneksel Türk müziği, Türk
kültürünün önemli bir parçasıdır. Anadolu'da yüzyıllardır
varlığını sürdüren bu müzik, Türk toplumunun duygu,
düşünce ve hayallerini yansıtan bir sanattır.
- Türk halk müziği: Anadolu'nun her köşesinde yaşayan
insanların yarattığı müziktir. Sözlü ve sözsüz olmak üzere
iki ana türe ayrılır :
*Sözlü halk müziği, türkü olarak adlandırılır. Türküler,
genellikle doğa, aşk, hasret, ölüm gibi temaları işleyen
şiirlerin ezgilerle söylenmiş halidir.
*Sözsüz halk müziği, düzenli yöresel çalgı ezgileridir. Oyun
havaları, uzun havalar, bozlak, türkmani, hoyrat, divan,
ağıt gibi türleri vardır.
- Klasik Türk müziği: Osmanlı İmparatorluğu döneminde
gelişen ve günümüzde de varlığını sürdüren bir müzik
türüdür. Makam, usûl ve beste gibi kavramlara dayanan
AMIN BELAIEF - TUNUS
33
AYYILDIZ | 12. Sayı
Türkiye'de müzikli kutlamalar
Türk müziği tarih boyunca Kürtçe, Azerbaycan,
Ermeni, Batı (orkestra, koro, opera) ve Arap (makami
müziği) gibi birçok medeniyete yayılmıştır, onların
müziklerinden etkilenmiş, kendine özgü mahremiyetini
korurken, bu genişleme ona özel ve benzersiz bir
özellik kazandırmaya katkıda bulunmuştur. Hiç şüphe
yok ki Türk müziği, üslubunun güzelliği nedeniyle
pek çok Arap halkları arasında önemli bir yere sahip
olmuştur. Peki ya Türk halkı, çünkü Türk müziği, müzik
sanatına verdiği büyük önem nedeniyle “halkının
kültürünün aynası”dır. Türk insanı, günlük yaşamının
ayrılmaz bir parçasını temsil ettiği için müziğe çok
bağlı. Yaşlısını gencine, her yerde enstrümanlarını
yanlarında taşıyan, müziklerini tutkuyla ve sevgiyle
icra eden, Türk sokaklarını ülkenin çeşitli yerlerinde
çeşitli kutlama ve festivallerle dolu buluyoruz. Türkiye,
yıl boyunca mevsimlik festivalleriyle öne çıkıyor;
bunların en ünlüleri:
● Sonbahar festivalleri:
-Üzüm Festivali: Kaliteli üzüm yetiştiriciliğiyle
ünlü Elazığ'da her yıl eylül ayında düzenlenen
Üzüm Festivali, dünyanın dört bir yanından ilgiyle
karşılanıyor ve en iyi üzüm yetiştiricilerinin katıldığı
müzikli yarışmalar ve konserler düzenleniyor.
-İstanbul Kahve Festivali: İstanbul'da her yıl Ekim
ayında düzenlenen ve tüm kahve türevlerini,
öğütücüleri ve süslü fincanları kapsayan bir kahve
festivali, dünyanın her yerinden ziyaretçi geliyor ve
bu festivalde konserler yer alıyor.
● Kış festivalleri:
-İzmir Uluslararası Festivali: İzmir'in her yerinde
düzenlenen ve dünyanın dört bir yanından birçok
sanatçının katıldığı festivalin yanı sıra, uzmanlaşmış
dans grupları, orkestra grupları ve çeşitli müzik
enstrümanı çalma grupları da bulunuyor.
-Bienal Festivali: Mevlevilik ve manevi tasavvufun
kurucusu şair ve hukukçu Celaleddin Rumi'nin
anısına, Türkiye'nin Konya şehrinde kış aylarında
düzenlenmektedir. Mevlevîlik, daire şeklinde
gerçekleştirilen ve manevi duyguları bünyesinde
barındıran manevî danslarıyla meşhurdur. Sesini
insanın inleme sesine ve Yaratıcısını görme özlemine
benzettikleri müzik aletlerini kullanırlar ve onlara eşlik
ederler.
● Bahar şenlikleri:
-Lale Festivali: Nisan ayı boyunca devam eden bu
festivalde, İstanbul sokaklarını süsleyen laleler ve
dünyanın en büyük lale halısını Sultanahmet Meydanı
ile Emirgan ve Gülhane parklarında görüyoruz. Bu
festivalde konserler, sanat atölyeleri ve sergiler yer
alıyor.
● Yaz festivalleri:
Türk müzik festivalleri, en önemlileri caz ve elektronik
müzik olmak üzere farklı müzik tarzlarını içerir. En
ünlüleri arasında: İstanbul Caz Festivali, Ak Bank Caz
Festivali, İzmir Avrupa Caz Festivali... Ayrıca yılda
bir kez Nevruz kutlanır: Baharın gelişiyle kutlanan
mevsimlik bir bayramdır. Nevruz kelimesi “yeni
gün” anlamına geliyor ve bu bayramın kutlanması
2000 yıldan daha eski bir geçmişe dayanıyor. Bu
bayramda, Hacı Feyruz'un kırmızı kıyafetlerle ve
siyah bir yüzle popüler şiirler söylemek üzere çıktığı,
"S" harfiyle başlayan yedi yemeğin yer aldığı "Yedi Yıl
Yemeği" adı verilen bir akşam yemeği düzenleniyor.
Bu bayramın kutlanması Orta, Küçük ve Batı Asya ile
Güney Kafkasya halkları arasında meşhur olmuştur.
Nevruz kutlaması Türkler arasında, Türklerin buradan
ayrılışlarını, dünyaya yayılmalarını ve devletlerinin
kuruluş gününü simgeleyen “Ergenekon” efsanesiyle
ilişkilendirilmektedir. Buranın büyük oranda demir
içeren dağlarla çevrili olduğu söyleniyor. Türkler
buradan çıkamamış ve demiri eritip hangisine
gideceklerini bilemedikleri birçok yolu kendilerine
gösterene kadar yüzyıllarca orada yaşamışlar. Gri
bir kurt onlara görünüp onlara yolu gösterene kadar
sürdü.
● Türkiye Cumhuriyet Bayramı:
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu anan ulusal bir
bayramdır. Türkiye'nin birçok şehrinde kutlanmaktadır.
Mehtru Askeri Bandosu tarafından gerçekleştirilen,
İstiklal Marşı'nın, yüzüncü yıl marşının ve çeşitli
diğer etkinliklerin seslendirildiği bir müzik konseridir.
Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı ve Bağımsızlık
Günü gibi diğer dini ve milli bayramlar... Her bölgenin
kendine özgü törenleri olduğu için kutlamalar
bölgeden bölgeye farklılık gösteriyor. Müzik tarzına
gelince, her bölgenin kendine özgü müzikal özellikleri
vardır ve bu da ona farklı bir karakter kazandırır. Bu
34
AYYILDIZ | 12. Sayı
alanların en ünlüleri arasında şunları buluyoruz:
● Karadeniz Bölgesi:
Karadeniz bölgesi 50 farklı müzik tarzıyla bilinir.
Karadeniz şehirlerindeki lehçe diğer şehirlerden
farklı, bu da ona diğer Türkçe şarkılardan farklı bir
özellik kazandırmakta ve bölge dışında yaşayanların
şarkı söylemesini zorlaştırmaktadır. Bu bölge, gayda
çalgısına çok benzeyen ve yüksek sesiyle bilenen
nefesli bir çalgı olan tulumu kullanmaktadır. Kemandan
farklı olarak öne çıkmaktadır. Karadeniz'deki şarkılar,
onun bir parçası olarak kabul edilen keman çalgısına
bağlılığıyla öne çıkıyor ve dağ yaşamını yansıtıyor.
Genellikle üzüntü, özlem, kalp kırıklığı ve nostalji
duygularını ifade etmek için bir araçtır.
-Kiminci müzik aleti: Karadenizlilerin çok sevdiği bir
Türk halk müziği çalgısıdır. Ses kutusu dut, erik ve
ardıç ağaçlarından, yayı ise gül ağacından yapılmıştır.
Bu enstrümanın üç teli vardır ve bilekle çalınır.
● Ege Denizin Bölgesi:
Etkinliklerde, düğünlerde, nişanlarda, dansçılar
arasında temasın olmadığı, dansçının becerisine
göre davul ve flütlerin kullanıldığı danslarda coşkulu
müziğe güvenilmesiyle öne çıkıyor. Bu bölgenin
geleneksel şarkılarında ayrı bir yere sahiptir. Ege
Bölgesi, buzuk familyasından, keskin sesiyle öne
çıkan, mızrapla veya parmakla çalınan gurah
çalgısıyla ünlüdür.
Diğer en ünlü Türk halk çalgıları arasında şunları
buluyoruz:
-Müzik aleti: Türkiye'nin en ünlü çalgılarından biridir.
Yedi çeşit ağaçtan yapılmıştır. Üst yüzeyi jamir
ağacından, alt yüzeyi çam ağacından, köprüsü
akçaağaçtan, yanları ve üst kısmı akçaağaçtan
yapılmıştır. Yüzeyi gül ağacı ve beyaz çamdan
yapılmıştır. İşaret parmağı üzerine yerleştirilen
ayarlanabilir metal halkaya takılan mızrapla çalınır,
buna kazıyıcı denir.
-Ud müzik aleti: İçbükey bir ses kutusundan oluşan ve
kutunun dışına uzanan bir sapa sahip telli bir çalgı. Bu
çalgı Türk sanat ve halk müziğinde kullanılmaktadır.
-Tambur müzik aleti: Ya da Osmanlı'nın en ünlü yaylı
çalgılarından biri olan buzuk, çapı 35 santimetre
olan, üzerine uzun bir sap takılan, 104 santimetre
uzunluğunda, yarım küre şeklinde, parmaklarla
çalınan bir çalgıdır.
-Darbuka çalgısı: Antik çağda Anadolu, Mezopotamya
ve Orta Asya'da kullanılan vurmalı çalgı.
-Tar müzik aleti: Türkiye'nin doğusundaki Kars
eyaletinde oynanır ve solo veya grup halinde oynanır.
-Saz çalgısı: Türkler tarafından yaygın olarak
kullanılmakta olup Orta Asya kökenlidir.
-Tar müzik aleti: Dut ağaçlarından yapılmış olup üzeri
manda kalbinden yapılmış bir zarla kaplıdır. İki diziye
bölünmüştür. Birincisi çalmak ve beste yapmak için
kullanılır. İki dizi halinde düzenlenmiş üç diziden,
ikincisi ise iki diziden oluşur. Kullanılacak pozisyona
ve istenilen tona göre ayarlanan zouk ve çinko
tellerden oluşuyor
-Zarna müzik aleti: Güçlü sesi nedeniyle açık havada
çalınan bir Türk halk çalgısıdır. Köy düğünlerinde,
spor müsabakalarında, halk oyunlarında kullanılır.
Bu çalgı müzik gruplarında kullanılmaz, solo olarak
çalınır. Bu makine 7'si önde, 1'i arkada olmak üzere 8
anahtardan oluşmakta olup, çapları 6 ile 8 milimetre
arasında değişen daire şeklindedir.
-Müzikal davul makinesi: Düğünlerde ve etkinliklerde
kullanılır. İki tarafı kuvvetli ip veya deri şeritlerle ahşap
bir çerçeve üzerine gerilmiş deriden yapılır. Bir tarafı
keçi derisinden, diğer tarafı kalın koyun derisinden
yapılır, omuza deri kemer takılarak tahta sopayla
dövülür. Ramazan ayında sıklıkla kullanılır. İnsanları
sahura uyandırmak için kullanılır.
-Tef enstrümanı: Üzerine deri konulan metal veya
ahşap bir çemberden oluşan bir vurmalı çalgıdır.
Türkiye'nin çeşitli ve farklı müzik zenginliği, onu
sadece kendi halkının değil, müziğinin güzelliğiyle
gözleri kamaştıran pek çok dünya halkının da ilgi
odağı haline getirmiştir. Türk müziği, dünyanın çeşitli
bölgelerinden gelen turistleri kendi müzik kültürünün
tadını çıkarmak ve başka kültürleri keşfetmek için
çekerek, ülke turizm sektörünün refahına katkıda
bulunan en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir.
RIHAB DARRAGI - TUNUS
35
AYYILDIZ | 12. Sayı
Tunus ve Türkiye
UNESCO, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütüdür. Misyonu eğitim, bilim ve kültür alanlarında
uluslararası işbirliği yoluyla barışı tesis etmektir,
UNESCO'nun programları, planlarında belirtilen
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasına katkıda
bulunmaktadır. Örgüt, 16 Kasım 1945'te, yeni bir
dünya savaşının çıkmasının önlenmesini sağlayacak
"insanlar arasındaki entelektüel ve ahlaki dayanışmayı"
somutlaştırmak amacıyla kuruldu... Bu nedenle, insanların
nefret ve hoşgörüsüzlükten uzak, dünya vatandaşı olarak
yaşamalarına yardımcı olacak eğitim araçları bulmak için
çalışır, kültürel mirası ve kültürler arası eşitlik kavramını
teşvik ederek halklar arasındaki ilişkileri güçlendirmek.
Örgüt aynı zamanda ifade özgürlüğünün bir hak ve
demokrasiye ve kalkınmaya ulaşmanın temel koşulu
olduğunu savunmaya devam ediyor... Bugün UNESCO,
167 ülkeye dağılmış 1.073 Dünya Mirası alanıyla ilgileniyor
ve Somut Olmayan Miras Sözleşmesi'ne taraf olan ülke
sayısı, Tunus ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 177
ülke... UNESCO'nun belirlediği alanların alanı 10 milyon
km², Çin'in alanına eşdeğerdir.
Tunus ile ilgili olarak, “Sjnane çömlekçiliğiyle ilgili bilgi
ve beceri unsuru” (ülkenin kuzeyinde Bizerte), 2019
yılı için UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miras
Temsili Listesi'ne dahil edildi. Örgüt, 2020'nin sonlarında
Tunus'taki "harissa"nın somut olmayan dünya mirasına
dahil edildiğini duyurdu. Harissa, Tunus'un en sevilen
yemeklerinden biridir ve Tunus mutfağında ana baharat
olarak veya ana yemeklerin yanında meze olarak kullanılır.
Harissa'nın tarihi ve sembolik bir değeri de var, öyle ki
Tunus halkı bu yemeği bolca yediği ve bundan olumsuz
etkilenmediği için "Harissa halkı" olarak adlandırılıyor.
Harissa çeşitli şekillerde hazırlanır ve esas olarak önceden
kurutulup öğütülen kırmızı biber ve içine sarımsak, kişniş,
tuz, zeytinyağı gibi baharatların eklenmesinden oluşuyor...
Harissa'nın, ülkenin doğusundaki Nabeul kentinde her
yıl, Ekim ayında düzenlenen kendi festivali vardır. 2023
yılında Tunus Kültür Bakanlığı, ülkenin güneydoğusundaki
“Cerbe Adası”nın Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü'nün (UNESCO) Dünya Mirası Listesi'ne alındığını
duyurdu. Böylece Cerbe adası, El Jem'deki Roma
amfitiyatrosu, Kartaca arkeolojik alanı, Tunus antik kenti
(El Medina), Sousse şehri, Kairouan şehri ile birlikte dünya
mirası olarak sınıflandırılan sekiz alan listesine eklendi.
Pön kenti Kerkouane ve Dogga arkeolojik alanı, 1997'den
bu yana sınıflandırılan son Tunus alanıdır. "Rüyalar Adası"
olarak adlandırılan Cerbe Adası, doğal güzellikleri ve
iklimi, 100 km'yi aşan sahil şeridiyle Tunus'ta turizmin ilk
destinasyonu sayılıyor. Cerbe, Tunus'un güneydoğusunda,
Libya sınırına yaklaşık 150 km uzaklıkta, yaklaşık 500 km²
yüzölçümüne ve yaklaşık 160 bin nüfusa sahip bir şehirdir.
Cerbe adası aynı zamanda Yahudilerin Tunus'taki varlığı
36
açısından en önemli bölgelerden biri. Dünya çapında
binlerce Yahudi, adada bulunan ve 2.400 yıl önce inşa
edilen “Ghriba” tapınağını/sinagogunu her yıl ziyaret
ediyor. İbadet ve dualar da dahil olmak üzere ziyaretin
ritüellerini gerçekleştirin...
Türkiye'ye gelince, UNESCO, 17. yüzyıldan kalma Osmanlı
saraylarının önemli bir örneği olarak kabul ettiği İshak Paşa
Sarayı'nı 2000 yılı Dünya Mirasları Geçici Listesi'ne dahil
etti. Saray, tarihi Türk saraylarının günümüze kalan az
sayıdaki örneklerinden biri sayılıyor. Ayrıca aynı yıl Harran
ve Şanlıurfa da UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi'ne
alındı. Harran, Şanlıurfa'nın 50 km güneyinde, neredeyse
Suriye sınırında yer alıyor, Harran'ın en eski tarihi kayıtları,
Suriye'nin Ebla antik kentindeki saray arşivlerinde bulunan
M.Ö. 3. bin yıla ait Ebla tabletlerine kadar uzanıyor. Bu
tabletlerden, Harran'ın ilk krallarından birinin, daha sonra
"Harran Kraliçesi" olacak ve birçok belgede adı geçen
"Zogalum" adlı İblavi prensesiyle evlendiği bilinmektedir.
Harran, Şam'dan gelen yolun Ninova'yı Karkamış'a
bağlayan karayolu ile kesişimini kontrol etmesi nedeniyle
her zaman stratejik öneme sahip olmuş ve bu nedenle
Asur kralları tarafından büyük önem verilmiştir. Kent
aynı zamanda Asur döneminden Roma dönemine kadar
ay tanrısı Sin'e tapınma merkezi olmuştur. Harran'dan
Tevrat'ta sık sık Abram (İbrahim) ve ailesinin Keldani şehri
Ur'dan ayrıldıktan sonra Kenan'a giderken yerleştikleri
yer olarak bahsedilir. O dönemde şehir, sekizinci yüzyılın
sonlarında ve dokuzuncu yüzyıllarda birbirini takip eden
iki savaşa ek olarak, MÖ 53'te Roma hükümdarı Marcus
Licinius Crassus'un Partlar karşısında feci yenilgisine
sahne oldu. Harran, Asurlular için astronomi, felsefe,
doğa bilimleri ve tıp eserlerinin Yunancadan Süryaniceye,
oradan da Arapçaya çevrildiği, klasik dünyanın bilgilerinin
güneydeki halklara aktarıldığı bir merkezdi... Harran doğa
bilimleri, astronomi ve tıp alanlarında birçok önemli bilim
adamı yetiştirmiştir. Bugünlerde çoğu turist bu bölgedeki
kerpiçten yapılmış yerel arı kovanı şeklindeki evlere
hayran kalıyor.
2014 yılında Zain Abidin Camii kompleksi ve Mor Yacob
(Aziz James) Kilisesi, 2014 UNESCO Geçici Dünya Mirası
Listesi'ne dahil edildi. Kompleks, Türkiye'nin güneydoğu
ili Mardin'de, Mardin'e yaklaşık 60 km uzaklıkta, Suriye
sınırında yer almaktadır. Cami külliyesi, bir kitabeye
göre MS 1159 yılında, Selçuklular adına hüküm süren bir
Türk hanedanı olan Zengiler döneminde inşa edilmiştir.
Kompleks bir cami, bir minare ve Zain al-Abidin ile kız
kardeşi Siti Zainab'ın türbelerinden oluşuyor. Mor Yacoub
Kilisesi (Nisibis'teki Aziz Yakup Kilisesi) de Zain Abidin
Camii'nin 100 metre doğusunda yer almaktadır. Cami ve
kilise, Türkiye'de kardeşliğin ve hoşgörünün bir göstergesi
olarak yan yana duruyor.
AYYILDIZ | 12. Sayı
Kuruluş, 2015 yılında Diyarbakır antik kent surlarını UNESCO İnsan
Mirası Listesi'ne dahil etti. Müstahkem şehir ve çevresindeki manzara,
Helenistik dönemden Roma, Sasani, Bizans, İslam ve Osmanlı
dönemlerine kadar önemli bir çok kültürlü merkezdi ve günümüze kadar
devam ediyor. Kent, antik anıtları ve nefes kesen mimarisinin yanı sıra
leziz yemeklerinin yanı sıra ünlü telkari altın ve gümüş takılarıyla da
tarih ve kültür hazinesi sayılıyor... Diyarbakır'ın iyi korunmuş surları ve
Husal Bahçeleri, Dicle Nehri kıyısındaki 700 hektarlık ekili ve verimli
arazisi bu şehri eşsiz kılıyor...
2016 yılında, Ani arkeolojik alanı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne
alındı. Şehir, Kars'ın 50 km doğusunda, Arpaçay Nehri'nin Türkiye ile
Ermenistan arasında doğal bir sınır oluşturduğu Ermenistan sınırında
yer almaktadır. Ani şehri, MS 10. yüzyılda Ermeni Bagratid Krallığı'nın
başkenti olmasının yanı sıra, “Bin Kilise ve Kiliseler Şehri” olarak da
anılan büyük bir metropoldür. Aynı zamanda ticaret yollarının üzerinde
yer alıyordu ve 11. yüzyılda 100.000'den fazla nüfusu olan surlarla
çevrili bir şehre dönüşmüştü. Sonraki yüzyıllarda Ani ve çevresi,
bölgeyi defalarca ele geçiren Bizans imparatorları, Osmanlı Türkleri,
Gürcüler ve Ruslar tarafından fethedilmiştir... Bugün kiliselerin çoğu
hala yeterli yükseklikte duruyor ve sokaklar, hamamlar, eski cami ve
büyük sur duvarları etkileyici. Şehir bir zamanlar İpek Yolu üzerindeki
kültürel, politik ve ticari merkezlerden biri olarak kabul ediliyordu, çeşitli
evsel, dini ve askeri tesisleri birleştiren mimari tarzı, birbirini izleyen
Hıristiyan ve Müslüman hanedanlar tarafından yüzyıllar boyunca
inşa edilen Orta Çağ kentsel genişlemesini tasvir ediyor. Aynı yılında
Malabadi Köprüsü veya Malabadi Köprüsü UNESCO Geçici Dünya
Mirası Listesi'ne alındı. Kemerli köprü Silvan-Diyarbakır yolu üzerinde
bulunmaktadır.M.S. 12. yüzyılda Artuklular döneminde inşa edilmiştir.
Dicle Nehri'nin ana kollarından biri olan Batman Çayı üzerinde uzanır.
İran'ın en uzun taş kemerli köprüsüdür. 40,86 metre yüksekliğe ulaşan
sivri kemeriyle dünya.
UNESCO, 2018 yılında Türkiye'nin güneyindeki Şanlıurfa eyaletindeki
Göbekli Tepe arkeolojik alanını Dünya Mirası Listesi'ne dahil etti.
Göbekli Tepe belki de son dönemde en ünlü arkeolojik alan ve en
çok araştırılan alan, çünkü 1990'lı yıllarda keşfedilmiş ve kazılar o
zamandan bu yana devam ediyor... Göbeklitepe Şanlıurfa'nın yaklaşık
20 km kuzeydoğusunda yer almaktadır. M.Ö. 11.000-12.000 yıllarına
tarihlenen dev antropomorfik heykeller ve yazıtlar, o dönem için istisnai
kabul ediliyor. O dönemde metal aletler bulunmadığından heykellerin
yalnızca taş aletler kullanılarak yapılmış olması dikkat çekicidir. Ayrıca
Göbekli Tepe'de her biri bu devasa heykelleri barındıran dairesel
odalardan oluşan bir tür tapınak bulunuyordu. Bilim adamlarına
göre burası, ölümle ve yeraltı dünyasıyla bağlantılı atalara tapınma
ritüellerinin gerçekleştirildiği bir kült alanıydı ve bölgede yapılan
son araştırmalar aynı döneme ait çok sayıda benzer türbe/yapının
varlığını ortaya çıkardı... Daha yakın bir zamanda, 2021'de, Kuruluş,
Arslantepe arkeolojik alanını UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi'ne
dahil etmişti. Saha, verimli Malatya ovasının kalbinde, Fırat Nehri'ne
yaklaşık 12 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Ovaya hakim, 4
hektara yayılan, 30 metre yüksekliğinde bir höyük mezarlık alanıdır.
Tarihinin ilk aşamalarında, yani beşinci binyıl civarındaki Kalkolitik
dönemde yerleşim, pek çok kültürel özelliği paylaştığı Mezopotamya
dünyası ile yakın bağlara sahipti. Ama Tunç Çağı'nın başlarında yani
M.Ö. 3. binyılın başlarında Mezopotamya'daki gibi merkezi sistemin
gelişmesini durduran, Arslantepe'nin dış ilişkilerini Doğu Anadolu ve
Transkafkasya'ya yönlendiren önemli lokasyon değişiklikleri meydana
geldi. (Güney Kafkasya). Ve MÖ 2. binyılda Hitit uygarlığı döneminde,
onu derinden etkileyen köklü değişiklikler meydana geldi. Sonuç olarak
şunu belirtmekte fayda var ki, birkaç yıldır UNESCO listelerine giren
Türkiye'nin daha pek çok bölgesi var...
OUMAYMA ZOUAOUI - TUNUS
37
AYYILDIZ | 12. Sayı
TUNUS’TA EDİNDİĞİM
TECRÜBELER VE
GÖZLEMLERİM
Merhabalar
Ben 2020 Kasım ve 2023 Eylül ayları arasında Tunus’ta üç yıl bulundum.
Türkiye’nin Tunus Büyükelçiliğinde görevliydim. Bu süreçte İstanbul
Üniversitesi Coğrafya Bölümü Doktora çalışmamı 05 Ekim 2021 tarihinde
tamamladım. Bu yazımda Tunus’ta edindiğim tecrübeleri ve gözlemlerimi
sizlerle paylaşacağım. Aynı zamanda Tunus Türkçe Kulübü ve Ayyıldız
Dergisi hakkında da tespitlerimi de sizlere sunacağım.
Tunus’a geldiğim ilk günlerde Ayyıldız Kulübü tarafından hazırlanan
Ayyıldız Dergisini gördüm ve hemen okudum. Çok beğendim. Yazarların
özgün olarak yazdıkları makaleler çok değerliydi. Özellikle yazarların
yazılarının aslına dokunmadan yani yapmış oldukları küçük hatalara
dokunulmamış olması bence çok isabetli olmuş. Çünkü yazarlar anadili
Türkçe olmayan ve Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenen genç ve
yetenekli bireylerdi. Zaman içinde o yazarlar yeni yazdıkları makaleler
ile eski yazdıkları makaleleri kıyasladıklarında Türkçe bilgilerinin ne
kadar ilerlediklerini görmüş oldular. Değişim hayatın bir parçasıdır ve
kaçınılmazdır. Biz Ayyıldız Dergisinde de bunu görmekteyiz. İlk altı
sayıda sadece Tunus, Cezayir ve Faslı yazarların yazılarını varken
sonrasında dünyanın farklı coğrafyalarından yazarların yazıları bu
dergide yayınlanmaya başlandı. Derginin tasarımı, fotoğrafların kalitesi
çok ileri seviyeye ulaştı. Ayrıca yazıların çeşitliliği artmaya başladı.
Ayyıldız Dergisinin Yönetmenliğini yapmaya devam eden Bayburt
Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Musa Kaya Tunus’ta Tunus Üniversitesi
Tunus İnsan ve Sosyal Bilimler Fakültesinde beş yıl Türkçe dersi
okutmanı olarak görev yapmıştır. Bu sürede Tunus Türkçe Kulübünü
kurmuş ve 2017 yılında Ayyıldız Dergisini çok sevdiği öğrenciler ile
birlikte çıkarmaya başlamıştır. Ben de bu öğrencilerin bir kısmı ile
tanışma fırsatı buldum. Tunus Türkçe Kulübü daha sonra Tunus Ayyıldız
Topluluğu olarak faaliyetlerine devam etmiştir. Sayın Dr. Musa Kaya
Hocama da buradan bu derginin basımına karar vermiş olması ve pırıl
pırıl gençlere Türkçeyi sevdirmesi ve onların Türkçe sevdalıları olmasını
sağlaması ve bu derginin yayın hayatına devam etmesinden dolayı
sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Tunus Ayyıldız Topluluğu Başkanı ve bu derginin yazı sorumlusu/
tasarımcısı değerli kardeşimiz Sarra Rhouma’yı tanıma fırsatı buldum.
Kendisi ayrıca Yüksek Teknolojiler Enstitüsü Multimedya Kulübünde
“Türkçe Konuşalım” radyo programının sunuculuğunu da yapmaktadır.
Sarra Rhouma’ya bu vesile ile gittiği doğru yolda çok başarılar
diliyorum. Ayrıca bu derginin yayınlanmasında emeği geçen herkesi
kutluyorum. Aslında Tunus’ta otuzdan fazla lisede 2012 yılından itibaren
Türkiye’den görevlendirilen onlarca öğretmen Türkçe dersi vermektedir.
Bununla birlikte Tunus’ta dört üniversitelerdeki lisans, yüksek lisans
ve doktora öğrencilerine de Türkçe dersi veren okutmanlar da görev
yapmaktadır. Tüm bu öğretmenler Türkiye’nin Tunus Büyükelçiliği Eğitim
Müşavirliğine bağlı olarak görev yapmaktadırlar. Burada ayrıca Eğitim
Müşavirliğince iki sayısı yayınlanmış kültür ve edebiyat dergisi “Sahra”
dergisine de değinmek istiyorum. Bu dergi Tunus, Cezayir ve Faslı
yazarların katkılarıyla bir sayfası Arapça diğer sayfası Türkçe olarak
yayınlanmaktadır. Tunus’ta iki Türkçe derginin yayınlanmakta olması,
Türkçeye olan ilginin de bir sonucunu bize göstermektedir.
Tunus ve Türkiye arasında birçok benzerlik bulunmaktadır. Herkesin
bildiği bilgi iki ülkenin milli bayrakları birbirine çok benzemektedir. İki ülke
bir dönem ortak bir tarih yazmışlardır. Kültürel ve demografik özellikleri
birbirine çok benzemektedir. Özellikle demografik özelikleri konusunda
yazdığım bir makalede “A Comparative Study on the Demographic
Characteristics of Türkiye and Tunisia (Türkiye ve Tunus'un Demografik
Özellikleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma)” bu durumu detaylıca
anlattım. İki ülkenin bulunduğu kıta, konuştukları dil ve alfabeleri farklıdır.
Tunus ve Türk insanı mezhepleri farklı da olsa aynı dine yani İslam
dinine mensuplardır. Tunus’ta bulunduğum üç yılda güzel Tunus’un
güzel insanlarını tanıma fırsatı buldum. Kendimi hiç yalnız hissetmedim.
Tunus’un arkeolojik, turistik ve doğal alanlarının birçoğunu görme fırsatı
buldum. Özellikle Kartacalılar zamanında kalma eski eserler, sonrasında
da Roma ve Osmanlı Mimarisi tarihi eserler Tunusun dört bir yanında yer
almaktadır.
Ben Türkiye’de İstanbul’da Yeditepe Üniversitesinde 2005 yılında sosyal
antropoloji alanında yüksek lisansımı tamamladım. Aynı zamanda bir
sosyal antropolog olarak kültürler üzerine de çalışmalar yapmaktayım.
Gerçekleştirdiğim birçok sohbette Tunuslulara sorduğum “siz kimsiniz?”
sorusuna Tunusluyuz cevabını vermişlerdir. Bu cevap bir aidiyet ve kimlik
olgusunun en iyi göstergesidir. Tunus’ta Tunus Arapçası (Arapçanın
bir lehçesi) konuşulmaktadır. Tunus’un Libya ve Cezayir ile sınırı
bulunmaktadır. Kuzey ve doğu sınırını Akdeniz oluşturmaktadır. Tunus
aslında Kuzey Afrika’da bulunan Mağrip Bölgesinin en küçük ülkesidir. Bu
ülkelerin bir kısmı 19.yüzyılda Fransa’nın idaresine girmiştir. O yüzden
Tunus gibi bu ülkelerde Resmi dil olmasa da Fransızca yoğun olarak
kullanılmaktadır. Kültürler komşu kültürler ile mutlaka bir etkileşime
girerler ve birbirlerini etkilerler. O yüzden Tunus’ta belli bir süre Fransız
kültürünün etkisi altında kalmıştır. Çoğu Üniversitede kitapların büyük
bölümü Fransızca dili ile yazılmıştır. Eğitimde sınav sistemi olan Bakalorya
Fransız sınav sistemidir. Son yıllarda yabancı dil olarak İngilizcenin
etkinliği artmaktadır. Tunus’ta liselerde yabancı dil olarak farklı dillerde
eğitim verilmektedir. Ama farklı olarak Türkçe dersi Türk öğretmenler
tarafından verilmektedir. Her geçen günde Türkçe öğrenmek isteyen
öğrencilerin sayısı artmaktadır. Paralel olarak da Türkçe öğretmenlerin
sayısı da artmaktadır. Türk dizilerinin Tunus’ta önceleri alt yazı olarak
yayınlanmaya başlanması ile birlikte Türkçe öğrenen kişilerin sayısı
artmıştır. Günümüzde de bu ilginin devam ettiğini gözlemleme fırsatı
buldum. Türkiye ve Tunus arasında vize muafiyeti olması nedeniyle hem
Türkler hem de Tunuslular karşılıklı ülkeleri ziyaret edebilmektedirler.
Tunuslular başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin farklı şehirlerini görme
ve Türk kültürünü tanıma fırsatı bulabilmektedirler. Her geçen gün
karşılıklı evlilikler de artmaktadır. Kültür konusu çok derin bir konudur.
Burada bu derginin toplam sayfası kadar yazabilirim. Ama her yazara
belli bir sayfa ayrıldığını biliyorum. Ben de çok uzun yazmak istemedim.
Az olsun ama öz olsun istedim. Belki ileride özel bir konu başlığı ile Tunus
ve Türk kültürünün benzerlik ve farklılıklarını yazabilirim.
Ben Türkçeyi öğrenen tüm gençlere Türkiye’de okumalarını tavsiye
ediyorum. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB)
koordinasyonunda yürütülen “Türkiye Bursları” 1 ile Türkiye’de eğitiminize
devam edebilirsiniz. Bu fırsatı kaçırmayın. Ben bu yazımda son söz
olarak bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Yazmayı sakın bırakmayın.
Konusu ne olursa olsun öncelikle Türkçe olmak üzere hangi dilde yazmak
istiyorsanız yazın ve yazmaya devam edin. Çünkü yazılan hiçbir şey
kaybolmaz. Yazılanlarınızı okuyanlar mutlaka yazdıklarınızdan fayda
sağlarlar ve bir şeyler öğrenirler. Yazılarınızı da mutlaka okuyarak ama
ne olursa olsun bir şeyler okuyarak taçlandırın. Tüm okurlar sağlıcakla
kalın.
1
“Türkiye Bursları, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası öğrencilere yönelik
yürütmekte olduğu, kamu kaynaklı yükseköğrenim burs programıdır.” Bakınız:
https://ytb.gov.tr/daireler/uluslararasi-ogrenciler
Kaynakça
Tunus Ayyıldız Topluluğu: Ayyıldız Dergisi 1-11 Sayıları: https://www.facebook.com/
tunusayyildiz/
Sahra Dergisi 1-2 Sayıları: https://sahra-dergi.vercel.app/
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı: https://ytb.gov.tr/
Tunus: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tunus
Tunus: https://islamansiklopedisi.org.tr/tunus
DR. HAKAN BOSTAN - TÜRKIYE
38
AYYILDIZ | 12. Sayı
TÜRKÇEYE TÜRK’ÇE BİR BAKIŞ
İlâhî bir ihsânla aziz Türk Milleti’ne Yüce Rabbimizin bahşettiği ses ve söz
bayrağımız olan ve her kelimesinin yüreğinde nice münzevî güzellikler
saklanan Türkçe; “Ağzımızda anamızın ak sütü gibi” 1 olup, dilimizin
büyülü lisânıdır.
Türkçe; bizi birbirimize kenetleyen millî bağ, ruhumuzu ateşleyen
kadim çerağ, üç bin yıl önce doğanlarla, şimdiki nesilleri aynı muhabbet
sofrasında toplayan büyük bir otağ, sırtımızı yasladığımız dağ ve sır
yüklü nice hazînelere sâhip olan Türk’ün turkuaz nişanıdır.
Türkçe; bir ulu çınar olan büyük Türk Milleti’nin, en az 5000 yıllık târihî
serencamıyla birlikte kıt’alar dolaşan, pek çok kelimesinde bu geniş
coğrafyalardan nice sözler, sesler, renkler, âhenkler, râyihâlar ve ışıl
ışıl güzellikler yansıyan, zamanın değişimiyle birlikte “ibnü’l-vakt”
olup, dilimizi dinamik bir şekilde “asrın idrakine” söyleten ve mâzîden
istikbâle kapılar açıp köprüler kuran birlik ve berâberlik mekânıdır.
Türkçe; ecnebî kavim, kültür ve medeniyetlerden aldığı kelimeleri;
halkın iz’an ve irfânıyla, şâir ve nâsirlerin dili ve kalemiyle şekillendiren,
alın, zihin ve gönül teriyle Türk kültür imbiğinde yoğurarak millîleştiren,
mübârek ecdadımızdan bize mîras kalan bir “imparatorluk dili” 2 olup,
bizden de evlâtlarımıza zengin, nâzenin ve edebî bir lisân olarak emânet
etmemiz gereken kadim bir Türklük fermânıdır.
Türkçe; tâ ilk çağlardan günümüze bizi birbirimizle anlaştıran,
kaynaştıran ve bir millet hâline gelmemizi sağlayan, kültür dünyamızın
temel direklerinden birisi olan, duygu ve düşüncelerimizi bir mûsikî notası
gibi derûnunda olgunlaştıran, tarihimizin ve hâlet-i rûhiyemizin en sâdık
tercümanıdır.
Türkçe; ata yurdumuz Uluğ Türkistan’da tarih sahnesine çıkan,
“Şimşek gibi Türk atlılarının geçtiği yolda” 3 “Gönlüm,
dilim, kanım ve mizâcımla sizdenim” 4 diyen, Türk’ün
meşrebini, mefkûresini, maksûdunu, menzîlini
yansıtan ve millî estetikle bütünleşmiş şiiriyetiyle
gönülleri şâha kaldıran bir mehâbet destânıdır.
Türkçe; müjdeli bir şafak olarak Tanrı Dağları’ndan
güneybatıya doğru tûlû ederken; Mekke’nin Tevhîd
nûruyla yıkanıp “sıbgatullâh” 5 ile boyanan,
Medîne’nin “Gül” kokularıyla tenvîr olunan, İran
ve Kafkas çiçeklerinden esanslar alan, Anadolu
yaylasının ve Balkan coğrafyasının nâzenin
seslerini lisânına aktaran Türk’ün mânevî vatanıdır.
Türkçe; başka dillerden geçmiş olan kelime ve
kavramları; kökeni yabancı da olsa Türk medeniyet
ırmağında boy abdesti aldıran, hançeremize uygun
ses güzelliği ve derin bir nağme zenginliği kazandıran,
ifâde tarzımızı; gönül gergefimiz, kültür gümrüğümüz ve irfan
imbiğimizde şekillendirip Türkçeleştiren bir büyük fetih hâkânıdır.
Türkçe; bir lisânın zarâfet ve kudretini, bir kültürün ihtişâm ve ulviyetini,
bir medeniyetin letâfet ve kutsiyetini en güzel bir biçimde ortaya koyan
“Allah(c.c.)’ın âyetlerinden” 6 bir âyet olup milletimize Cenâb-ı Hakk’ın
büyük bir armağanıdır.
Türkçe; engin bir sevdâ denizi olan Türk’ün rûhunda yatan güzellikleri
hece hece, kelime kelime, cümle cümle insanımızın lisânında buluşturan,
hitâbı, üslûbu, tavrı, âhengi ve müzikalitesi, bizim gönül sesimizi, duygu
ve düşüncelerimizi, zihin yapımızı, madde ve mânâyı algılama biçimimizi,
anlam ve kavram haritalarımızı, hâl ve hareket tarzımızı cihana duyuran
“Yâfes’in oğlu Türk”ün 7 asâlet beyânıdır.
Türkçe; Yahyâ Kemâl’in bir şiirinde; “Sizlersiniz bir ân’ı ışıklarla Türk
eden” 8 diye seslendiği bu aziz milletin; kanıyla kültürünün, inanç ve
medeniyetinin tevhîdinden doğan, millî şuur üslûbunun dile yansımasıyla
oluşan, çeşitli dillerin ve coğrafyaların burcu burcu kokularıyla telvîn
olunan ve “lîsân-ı devlet” olan bir ilm ü irfan dîvânıdır.
Türkçe; tevârüs edilmiş bir asâletin bütün güzelliklerini rengârenk
kelimelerle âşikâr eden, gönül dünyamızın uçsuz bucaksız enginliğini
en efsunkâr ifâdelerle anlatan ve ışıklı nağmelerden oluşan muhteşem
bir şehrâyin, mâzîden hâle, hâlden istikbâle uzanan muazzam bir kültür
köprüsü olduğu gibi, aynı zamanda bir edebiyat ve sanat ummânıdır.
1
Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi (1860 – 1923), Yahyâ Kemâl Beyatlı, 732
2
Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları, Bir Dil Konferansı, 9, 14;
3
Yahyâ Kemâl Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, Akıncı, 16
4
Yahyâ Kemâl Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, Üsküdar’ın Dost Işıkları, 31
5
Bakara, 2/138
6
Rum, 30/22
7
Kaşgarlı Mahmud, Kitâbu Dîvânî Lugâti’t-Türk (El yazması tıpkıbasım), 20; Muharrem Ergin,
Türklerin Soy Kütüğü - Ebülgâzi Bahadır Han, 23; Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyalarına Göre
Türkler ve Türk Ülkeleri, 30,
8
Yahyâ Kemâl Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, Üsküdar’ın Dost Işıkları, 31
Türkçe; milletimizin nâtıkasını, râbıtasını, rûhunun şifresini, derûnî
nefesini, gönül sesini, ahlâk ve terbiyesini ortaya koyan, güneşin ışıkları
üzerine nurlar yağdıran söz sanatlarının gülistânı; deyim, cinas ve
mazmun dîvânı, duygu penceresinden ömür rüyâsını seyreden bir hayat
destânı ve coşkun ırmaklar gibi çağıldayan has şiirin anavatanıdır.
Türkçe; karanlığı aydınlatan bir şafak ihişâmıyla “gün ve ay ışığından ve
yayla çiçeği kokusundan” 9 güzellikler sunan, bir parmak balın, tâze bir
kaymağın tadını alır gibi dilimizi, damağımızı şaklatan, her kelimesinde,
her cümlesinde hissiyâtımızı ve fikriyâtımızı en zârif ifâdelerle, kendine
has idrâk, his ve yorumlarla Türk’çe anlatan millî kimliğin şekillendiği bir
liyâkat nişanıdır.
Türkçe; katmer katmer açan bir gül tomurcuğundan seher vakti yayılan
kokular gibi rûhumuza târifsiz şevkler ve zevkler tattıran, çehremizi
ve çevremizi ışıklandırıp gönüllere bir güneş gibi doğan, ufuk çizgimizi
aydınlatıp hayâl penceremizi genişleten, rengârenk sanat ve edebiyat
çiçeklerine ev sâhipliği yapan çok büyük bir turkuaz gülistânıdır.
Türkçe; Türk’ün en güzel türküsü, “Dilde Birlik” aşkını terennüm eden
mukaddes bir ülküsü, Altaylardan Tuna’ya kadar dalgalanan ses ve
söz bayrağı, Türk Dünyası’nın hayâti bağı, Türk-İslâm Medeniyetinin en
görkemli otağı ve Tûran illerinden “allı turnalara” selâm eden vuslat
âsumânıdır.
Türkçe; teknik açıdan mükemmel bir lisan olup, kelime köküne yapım ve
çekim ekleri getirilerek yeni sözcükler oluşturan, az kelimeyle çok şey
anlatan, “matematik gibi bir dil” 10 ve öznesi başta, nesnesi ortada
vurgusu sondaki fiilde olan ve bir tür kreşendoyu 11 hatırlatan
cümlelerinin müzikalitesi dil âlimleri tarafından tescil olunan
muhteşem bir bediîyat limanıdır.
Hâsılı kelâm; Yahyâ Kemâl Beyatlı’nın; “Türkçenin
çekilmediği yerler vatandır. Ancak çekildiği
yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve
rûhu Türkçedir.” 12 dediği, Nihad Sâmi Banarlı’nın
da; “Ataların bize mîrâs bıraktığı en güzel iki
şeyden biri bugünkü Türk vatanı ise, ikincisi
de Türkçedir.” 13 diye ifâde ettiği Türk dili bizim
mânevî vatanımızdır.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihinde
Türkçeye Türk’çe bir bakışla yayınladığı; “Şimden
girü hiç kimesne kapıda ve divanda ve mecâlis ve
seyranda Türk dilinden gayrı söz söylemeyeler…” 14 *
fermanı; Türkçenin devlet dili olması, gelişmesi ve gelecek
nesillere nakledilebilmesi bakımından çok önemli bir tarihî hadisedir.
“Türkçenin Karanlık Günleri”nin 15 hitama erdirilmesinin ilk adımını
atan Karamanoğlu Mehmet Bey’in 745 yıl önce yayınladığı bu ferman
dolayısıyla 13 Mayıs “Türk Dil Bayramı” olarak millî bir şuur ve gururla
kutlanmaktadır.
Türk kimliğinin ve Türk kültürünün temelini oluşturan ve dünyanın
en köklü, en zengin dillerinden birisi olan Türkçenin; korunmasını,
zenginleştirilmesini, sanat, edebiyat, ilim ve eğitim dili olarak daha
yükseklere taşınarak geliştirilmesini, art niyetli bir zihniyetle “dili
arılaştırmaya” (?!) çalışanlara (?) fırsat verilmemesini, Türkçeleşmiş
kelimelerin îtibarının korunmasını, Türkçenin ecnebî söz, cümle
yapısı, aksan ve yabancı dil işgalinden kurtarılmasını, Türkçenin doğru
kullanımla gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan ve Şevki Bey’in; “Dil
yâresini andıracak yâre bulunmaz” 16 diyen hicaz şarkısındaki gerçeğin
derûnunu idrak edip, “dil yâremize” çâre arayan gönül dostlarıma en
kalbî teşekkürlerimi arz ediyorum.
Türk Dil Bayramı’nın 745. yılı azîz ve asil Türk milletine ve mânevî
vatanımız Türkçeye gönül veren herkese kutlu olsun.
9
Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları, Benim Dünyam, 58
10
Oktay Sinanoğlu, Bir New York Rüyası “Bye Bye” Türkçe, 283;
11
Bir müzik parçasında, seslerin gittikçe en yüksek bir noktaya doğru güçleneceğini belirten
bir mûsikî terimi
12
Yahyâ Kemâl Beyatlı, Edebiyâta Dâir, 83
13
Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları, İmparatorluk Dilleri, 25
14
Bugünden sonra hiç kimse; divanda, dergâhta, mecliste ve sarayda Türkçeden
başka dil kullanmayacaktır.
15
Necmettin Hacıeminoğlu; İrfan Matbaası, İstanbul, 1976
16
Güfte, Mehmet Hafîd Bey
DR. MEHMET GÜNEŞ - TÜRKIYE
39
AYYILDIZ | 12. Sayı
TÜRKÇE ZENGİNLİĞİ VE GELİŞİMİ:
ÖNEMLİ İSİMLERİN İZİNDE
Saygıdeğer Okuyucular,
Heyecanla, AYYILDIZ dergisinin 12. sayısında
kaleme aldığım makalemi sizinle paylaşıyorum.
Umarım keyifle okursunuz. İyi okumalar dilerim…
Bu yazıda, Türkçe'nin zenginliğine ve çeşitliliğine
katkıda bulunan önemli isimlere odaklanacağız.
Türk dilinin gelişimi ve zenginleşmesinde etkili
olan pek çok kişi ve akademisyen, dilbilimciler
ve yazarlar bulunmaktadır.
Öncelikle, Türk dilinin tarihine büyük katkı
sağlamış olan Kaşgarlı Mahmut'u anmadan
geçmek mümkün değildir. "Divanü Lügati't-Türk"
adlı eseriyle Türk dilinin en eski ve kapsamlı
sözlüğünü oluşturmuş, Türkçenin yapısını
derinlemesine incelemiştir. Bu eser, Türkçenin o
dönemdeki kullanımını ve çeşitliliğini göstermesi
açısından büyük öneme sahiptir. Mahmut, bu
eserinde Türkçe’nin çeşitli lehçelerini incelemiş,
kelimelerin kökenlerini ve kullanımlarını detaylı
bir şekilde ele almıştır.
Ayrıca, "Divanü Lügati't-Türk" sadece bir sözlük
olmanın ötesinde, o dönemde Türk dünyasının
coğrafyası, kültürü ve yaşam tarzı hakkında
da önemli bilgiler içermektedir. Mahmud'un
bu eseri, Türk dilinin ve kültürünün zenginliğini
günümüze taşıyan önemli bir kaynaktır. Eserleri,
Türk dünyasının dilbilim ve kültür tarihinde kalıcı
bir iz bırakmıştır.
« Kaşgarlı Mahmut’un Türk haritasını çizdiği,
topoğrafyasını gösterdiği, Türklerin efsanelerini
anlattığı, farklı Türk dillerine ve lehçelerine
değindiği gözlemlenmektedir. Dolayısıyla
Kâşgarlı Mahmud aslında bir bütün olarak
Türkoloji’yi öğretmeye çalıştı da denilebilir.
Eserinde her şeyiyle birlikte Türk kültürünü
hedeflemiştir. » - Türk Dilbilim
Şimdi, Türkçe'nin gelişimine büyük katkıları
olan önemli bir figüre geçelim, o da : İsmail
Gaspıralı. Gaspıralı, Türkçenin modernleşmesi
ve yaygınlaştırılması konusundaki çabalarıyla
tanınır. Özellikle, "Tercüman" ve "Mektep" adlı
dergileri kurarak Türkçe’nin gelişimine katkı
sağlamıştır. Bu dergiler aracılığıyla, Türk halkına
doğru ve etkili Türkçe kullanımını öğretmek
amacıyla çeşitli makaleler yayınlamıştır. Ayrıca,
Osmanlı İmparatorluğu'nda Türkçe eğitiminin
yaygınlaştırılması için çaba sarf etmiştir.
Onun sayesinde, Türkçe’nin daha etkin bir
iletişim aracı haline gelmesine ve Türk halkının
dil bilincinin artmasına katkı sağlamıştır. Bu
yönleriyle İsmail Gaspıralı, Türk dilinin ve
kültürünün önemli bir savunucusu olarak
hatırlanmaktadır. Akademisyen Nizamettin
Parlak, bir yazısında İsmail Gaspıralı hakkında
şunları kaleme almıştı: "Dünya Müslümanlarının
ve Türklerin birliği ve kalkınması için mücadele
eden İsmail Gaspıralı, gerek basın-yayın yoluyla
ve uyguladığı yeni eğitim metotlarıyla gerekse
yazdığı eserlerle bu hedefine ulaşmak için büyük
gayret göstermiştir. Bunların en önemlisi de
Endülüs'ü konu alan Darürrahat Müslümanları
adlı eseridir. Gaspıralı, bu kitabı aracılığıyla
Müslümanların geri kalmışlık sebeplerini
açıklamıştır. Akabinde de gelişmek ve kalkınmak
için neler yapılması gerektiğini ortaya koymuş,
azimle çalıştıkları takdirde Müslümanların,
Batı medeniyetini geride bırakacak medeni bir
Müslüman toplum inşa edeceklerine inandığını
ifade etmiştir."
40
AYYILDIZ | 12. Sayı
edebiyatına derin bir iz bırakmış ve okuyucuları
üzerinde derin düşüncelere sevk etmiştir. Şimdi
« Doğduğum Yer » adlı şiirini sizlere sunacağız :
Gaspıralı'nın başlıca eserleri arasında,
"Russkoye Musulmanstvo" (1881), "Salname-i
Türki" (Bahçesaray, 1882), "Mirat-ı Cedid"
(Bahçesaray, 1882), "Hace-i Sıbyan"
(Bahçesaray, 1884; 3.bas. 1892; 7. bas. 1898),
"Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene"
(Bahçesaray, 1885), "İslamlara dair Nizamlar
ve İmtiyazlar" (Bahçesaray, 1885), "Rusya
Coğrafyası" (Bahçesaray, 1885), "İki Bahadır"
(Bahçesaray, 1886), "Kıraat-i Türki" (Bahçesaray,
1886; 2. bas. 1894), "Maişet Muharebesi"
(Bahçesaray, 1886) bulunuyor.
Ondan sonra, Türk edebiyatının önemli bir yazarı
ve hikaye ustası olan Ömer Seyfettin ile ilgili kısa
bir şekilde anlatacağız. 1884 yılında Gönen'de
doğmuş, genç yaşta edebiyat dünyasına adım
atmış ve kısa ömrüne rağmen kalıcı eserler
bırakmıştır. Ömer Seyfettin'in eserleri, sade
ve etkileyici bir dil kullanımıyla dikkat çekti.
Ömer Seyfettin'in hikayeleri genellikle Osmanlı
toplumunun farklı kesimlerinden karakterleri
ve onların yaşadığı olayları konu alır. Onun
eserlerinde sıklıkla milli değerler, insanın iç
dünyası, adalet, ahlaki çatışmalar ve savaşın
insanlar üzerindeki etkileri gibi evrensel temalar
işlenir.
Ömer Seyfettin'in eserlerindeki derinlik ve insan
psikolojisiyle ilgili gözlem yeteneği, onu Türk
edebiyatının en önemli hikaye yazarlarından
biri haline getirmiştir. Eserleri, sadece edebi
açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve felsefi
düşünceyi besleyen önemli metinler olarak
da kabul edilir. Ömer Seyfettin'in kalemi, Türk
Buralardan çok uzakta bir köydü!
Beyaz, billur bir derecik içinden,
Hıçkırırdı, sevinerek geçerken.
Kenarında vardı birçok söğüdü...
Ben işte bu söğütlerin susmayan
Gölgesinde büyümüştüm. Evimiz
Tenha idi; ne yabancı, ne bir iz...
Bahçemizdi yakındaki o orman.
Bir ses, "sevin! " derdi gülen rüzgarda,
Sevinçlere yoktu orda nihayet.
Sanılırdı bu ses gümüş dallarda
Görünmeyen bülbüllerin öğüdü!
Doğduğum yer, doğduğum yer... O cennet
Buralardan çok uzakta bir köydü!...
Türk dilinin zenginliğini ve çeşitliliğini anlamak
için, bu önemli isimlerin çalışmalarını incelemek
ve takdir etmek önemlidir. Onların katkıları
sayesinde Türkçe, günümüzde de hala canlı
ve etkili bir dil olarak varlığını sürdürmektedir.
Türkçe, derin köklere sahip, zengin bir dildir. Her
kelime, binlerce yıllık bir geçmişin ve kültürel
bir birikimin izlerini taşır. Türkçe, bu yönleriyle
hem Türk halkının hem de dünya kültürünün
önemli bir parçasıdır. Bu nedenle, Türk dilinin
zenginliğini ve çeşitliliğini korumak ve geliştirmek
için bu isimlerin mirasına sahip çıkmak önemlidir.
Gelecek sayılarda da farklı konuları ele alıp
anlamlı ve okumaya değer bilgileri sizinle
paylaşmaktan mutluluk duyarım.
En içten selamlarımla,
SARRA RHOUMA - TUNUS
41
AYYILDIZ | 12. Sayı
Efsanevi Kahraman
Kara Fatma
Vatan, sadece fedakârlık toprağında yetişen,
kanla sulanan ulu bir ağaçtır. Desteği olmayanların
desteğidir, ana rahminden sonra bizi taşıyan
ikinci rahimdir. Bu bakımdan bu ülkeye ait
olmaktan gurur duyulmalıdır, çünkü fedakârlık
yapmaya değer tek yer burasıdır. Bu yüzden,
vatan savunması sadece erkeklerin meselesi
değildir; kadınlar da milli mücadelede önemli rol
oynamış, bazı kadınlar gösterdikleri cesaret ve
fedakârlıklarla tarihe adlarını yazdırmışlardır. Kara
Fatma, Türk folklorunun ve tarihinin en önemli
tarihi figürlerinden biri olarak kabul edilirdir.
Kara Fatma kimdir ? Bugüne kadar ölümsüz
kalmak için ne yapmıştır ?
Kara Fatma, asıl adı Fatma Seher Erden'dir. 1888
yılında Erzurum'da Dünya‘ya gelmiş. Ülkesinin
topraklarındaki savaşta değerini kanıtlamış, tarihe
kahramanlık satırları yazanlardan biri olmayı
başarmış, Türkiye'nin kuzeydoğusundaki bir Türk
kadınıdır. Balkan Savaşı'na katılan subaylardan
Ahmed Bey ile evlendi. Fatima, askerliğini eşiyle
paylaşmış ve Birinci Dünya Savaşı'nda ailesinden
19 kadınla birlikte Kafkas Cephesi'nde savaşmıştı.
Balkan Savaşı sırasında onunla birlikte Edirne'ye
taşındı. Ancak eşi Sarıkamış Harekatı'nda şehit
olduktan sonra hayatta ve cihada boş durmadı;
Sadece kadınlardan oluşan bir askeri grup kurarak
kadın ve çocukların yaşadığı alanları korumaya
başladı.
Kara Fatima'nın çalışmaları öncelikle Türk
Kurtuluş Savaşı sırasındaki katılımı ve katkıları
etrafında dönüyor. Savaş alanındaki cesaretiyle
tanınıyordu, Türk davası için savaştı ve
yaralılara tıbbi yardım sağladı. Atatürk ile Sivas
Kongresi'nde tanıştı. Savaşlara katılmak için
Atatürk'ten izin ister. Atatürk, Fatma'ya üsteğmen
rütbesinin verilmesini emreder. Daha sonra
Mustafa Kemal Paşa'nın savaşa katılmayı kabul
etmesi üzerine bir milis grubu oluşturuldu. Bursa
şehrinin Yunanlılardan kurtarılmasında önemli rol
oynadı. 43'ü kadın, 700'ü erkekten oluşan bir grup
askerle Yunanlılarla savaştı ve General Trikopis'e
yakalandı ancak ondan kaçmayı başararak
askerlik görevini tamamlamak üzere geri döndü.
Yunanlılarla yapılan bir başka çatışmada, kadın
savaşçılardan oluşan küçük bir grup da olsa 25
askeri ele geçirdiler. Fatıma, vatanın bağımsızlığı
uğruna canını feda eden kahramanlardan biridir.
Fatıma birçok cephede savaştı. Birinci Dünya
Savaşı sırasında Osmanlı Ordusu ile birlikte birçok
cephede (İzmir, Afyon, İzmit, Sapanca, Düzce
ve Ada Pazar) savaştı. Birliği, 9 Eylül 1922'de
İzmir'in kurtuluş harekâtı sırasında İzmir'e giren ilk
birliklerden biriydi.
Vatan kurtarıldıktan sonra emekli oldu. Devletin
kendisine tahsis ettiği emekli maaşını tek kuruşuna
dokunmadan Kızılay'a bağışlıyor. Kara Fatma,
Kurtuluş Savaşı'ndaki cesareti ve hizmetlerinden
dolayı birçok madalya ve onur ödülü aldı. Aldığı
en önemli madalyalardan biri İstiklal Madalyası'dır.
Bu madalya, Türklerin bağımsızlık mücadelesinde
önemli rol oynayan kişilere verildi. Kara Fatma'nın
savaş meydanındaki cesur eylemleri ona bu
saygın şöhreti kazandırdı.
Son olarak, Kara Fatma'nın Türk Kurtuluş Savaşı
sırasında ve sonrasında bir kadın olarak rolü,
geleneksel cinsiyet normlarına meydan okuma
ve kadın hakları ve cinsiyet eşitliği için daha
geniş bir harekete katkıda bulunma konusunda
çok önemliydi. O dönemde kadınların çabalarının
daha fazla tanınmasının yolunu açtı. Türklerin
hafızalarına kazınan sözleri arasında: “Benim için
ülkenin doğusu da batısı da birdir. "Türkiye'nin
her yeri benim vatanımdır ve Türkiye'nin bütün
çocukları benim çocuklarımdır" Kara Fatma,
2 Temmuz 1955'te 67 yaşında Darülaceze'de
vefat etti. Hayatının son yıllarını geçirdiği Yaşlılar
Merkezi Kasımpaşa'da Kulaksız mezarlığına
defnedildi.
Kısacası Kara Fatma'nın başarısı onun liderliğine
ve cesaretine bağlıdır. Çeşitli askeri görevlerde
başarılı oldu ve cesur eylemleri, Türk milliyetçi
hareketinin yabancı işgalinden bağımsızlığını
kazanma konusundaki genel başarısına katkıda
bulundu.
AMIRA BOUGHANMI - TUNUS
42
AYYILDIZ | 12. Sayı
Kahve içme kültürü
Merhaba arkadaşlar ben Donia. Kahveye olan tutkumu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Aslında kahveyi seven tek kişi ben değilim çünkü
dünyanın en popüler içeceği ve hatta sudan sonra ikinci sırada yer
alıyor. Çoğu kahve sever, sabah uyandığında, güne güzel başlamak
için bir fincan kahve dökmeden 15 dakikadan fazla dayanamaz. Bu
enerji içeceği bir sabah alışkanlığından daha fazlasıdır. Her zaman
beklediğinizle aynı tada ve görünüme sahip olmayan preparattan
başlayan duyusal bir deneyimdir, çünkü farklı bir hazırlık vardır bir
ülkeden diğerine ve hatta bir bölgeden diğerine gramdan fazla veya
daha az şeker, baharat… Öyleyse, bu siyah içeceğin farklı ülkelerde
nasıl hazırlandığını ve sunulduğunu öğrenelim ? Size bu makalede
daha fazlasını anlatacağım!
Suudi Arabistan'da “ Qahwa ” derler: Suudi kahvesi, kahve ve
baharatları birleştiren geleneksel bir içecektir. Suudi kahvesi orta
ila yüksek kavurma kahve çekirdeklerinden yapılır. Hafif altın ve
kahverengi arasında gerekli derecede su ile kaynatılır ve şeker
eklenmez. Kahve, kakule, tarçın, karanfil, safran ve zencefil gibi
baharatlarla karıştırılır, bu da ona zengin ve karmaşık bir lezzet verir.
Qahwa, baharatlı kahvenin acı tadını dengelemek için genellikle tatlı
tarihlerle servis edilir.
Türk kahvesi: Öncelikle herkese kahveyi nasıl içtiği sorulur.
Kahvenizi nasıl alırsınız? Bu sorunun da üç cevabı vardır:
- Sade : hiç şeker olmayan
- orta : az şeker katılıyor
- şekerli : çok şeker katılıyor
Türk Kahvesi, filtrelenmemiş öğütülmüş kahve ve şekerin tada göre
konulduğu bir Cezve'de hazırlanır, daha sonra karışım kaynana
kadar ısıtılır. Sonuç, ince bir köpük tabakası olan yoğun, tam gövdeli
bir içecektir. Çoğu zaman, Türk kahvesi küçük bardaklarda bir bardak
su ve bir parça Türk lokumu eşliğinde servis edilir.
Espresso veya kısa kahve: 18. yüzyılın başında İtalya'da ortaya
çıkan ve daha sonra kendine özgü ve eşsiz tadı nedeniyle tüm
dünyaya yayılan bir içecek. Güçlü aroması olan bir kahvedir.
Espresso hazırlama işlemi, yüksek basınçlı süzülmeye, yani sıcak
suyun basınç altında hızlı bir şekilde ince öğütülmüş ve kavrulmuş
kahveden geçirilmesine dayanmaktadır. Bu işlem espresso kahve
makinesi kullanılarak yapılır.
Benim için dünyanın kahveleri (Arap kahvesi, Türk kahvesi ve
İtalyan espresso...) dünyanın farklı bölgelerinin kültürel çeşitliliği
ve yaratıcılığının bir kanıtıdır. Her ülkenin kendine özgü lezzetleri
vurgulayan ve hem damak tadına bir zevk hem de kültürel kimlik
ifadesi olan içecekler yaratan kendi kahve yorumu vardır.
DONIA DOSS - TUNUS
43
AYYILDIZ | 12. Sayı
Etkili
İnsanların
7 Alışkanlığı
Her insan etkileyen bir kitap vardır. Roman,
tarih, şiir veya hikaye kitap türü okuyucular
arasında en yaygındır. Ancak en etkileyen,
bana göre, kişisel gelişim kitaplarıdır. Çünkü
onlar okuyucu ufuğunu açar, onun karakterinin
özelliğini çıkar ve kendi kendine daha yakın
tanıştırır. 1989'da Stephen R.Covey "Etkili
İnsanların 7 Alışkanlığı" kitabı yayınlamış
ve çok uzun süre best-seller listelerinde
kalmıştır. Daha verimli, daha kaliteli, daha
mutlu bir hayat yaşamak isteyenler kesinlikle
bu kitabı okuması tercih edilir. Bu yazımda 7
alışkanlığı hakkında öğrenebilirsiniz.
1. Proaktif Ol
Proaktif olmak, hayatınızın sorumluluğu
sahiplenmek anlamına geliyor. Böylece
davranışlarınızı dış etkinlere bağlamaz.
Reaktif insanlar duygular tarafından, proaktif
insanlar değerler tarafından yönlendirilir.
Proaktif kişiler kendilerine ve başkalarına
verdikleri sözlere bağlı kalırlar. Kendilerine
verdikleri en önemli söz ise; kendini
geliştirmektir. Küçük hedefler belirleyerek
ve onlara bağlı kalarak, kademeli olarak
kendilerini geliştirir ve yaşamları için
sorumluluk alırlar.
2. Sonunu Düşünerek Başla
Demek ki vardığınızda kendinize hayal
edin ve ona göre gelecek adımınız atın. Bu
alışkanlığı daha iyi anlamak için Covey bizi
cenazemizi hayal etmeye davet ediyor;
▪ Sevdiklerimiz bizi nasıl hatırlasın
isteriz?
▪ Neleri başarmış olduğumuzdan
bahsetmelerini isterdik?
▪ Onların hayatlarında ne gibi bir fark
yaratmak isterdik?
Bu düşünce deneyine katılmak, bazı temel
değerlerimizi belirlememize de yardımcı
olacak.
3. Önemli İşlere Öncelik Ver
Bu alışkanlığında Covey işler dört
kategorilarda ayrılmış
I. Acıl ve önemli
II. Acıl değil ama önemli
III. Acıl ama önemli değil
IV. Ne acıl ne de önemli
İşiniz başlamadan önce doğru kategorisininda
koymanız lazım ve ona göre önceliklerinize
bilebilirsiniz ve daha verimli olabilirsiniz.
4. Kazan-Kazan Diye Düşün
Bu bölümde insanlar arası etkileşimde
kullanılan 6 paradigmadan bahsedilmiştir. Bu
paradigmalar şu şekildedir;
▪ Kazan / Kazan
▪ Kazan/Kaybet
▪ Kaybet/Kazan
▪ Kaybet/Kaybet
44
▪ Kazan
▪ Kazan/Kazan ya da Anlaşma Yok
Covey her paradigmayı tek tek ele alarak
neden “Kazan-Kazan”ı tercih etmeniz
gerektiğinin cevabını veriyor. İlgili herkes için
karşılıklı yarar sağlayan bir zihin çerçevesi,
bu, tüm anlaşmaların veya çözümlerin
karşılıklı olarak faydalı olduğu ve tüm
tarafların sonuçtan memnun olduğu anlamına
gelir.
5. Önce Anlamayı Sonra Anlaşılmayı İste
Kişiler arası ilişkilerinizi geliştirmek istiyorsanız,
Covey kendinizi anlamaya çalışmadan önce
bir durumu anlamaya çalışmanız gerektiğini
savunur. Açık bir şekilde iletişim kurma
yeteneği, eğitebileceğiniz en önemli beceri
olduğu için genel etkinliğiniz için gereklidir.
Okumayı, yazmayı ve konuşmayı öğrenirken
yıllar geçirirken Covey, dinleme becerisinin
eğitimine çok az odaklanıldığını belirtiyor.
6. Sinerji Yarat
Başka birinin bakış açısındaki farklılıkları
anlayarak ve bunlara değer vererek, açıklık
ve yaratıcılık yoluyla yeni olasılıkları ortaya
çıkarmanızı sağlayan sinerji yaratma fırsatına
sahibiz. Diğer tüm alışkanlıkların birleşimi bizi
bu alışkanlığına hazırlar.
7. Baltayı Bile
Yedinci alışkanlık, yenilenmenin dört
boyutuyla kendimizi geliştirmekle ilgilidir:
▪ Fiziksel: Egzersiz, beslenme ve stres
yönetimi.
▪ Sosyal/duygusal: Hizmet, empati, sinerji ve
içsel güvenlik.
▪ Manevi: Değer açıklama ve bağlılık, çalışma
ve meditasyon.
▪ Zihinsel: Okuma, görselleştirme, planlama
ve yazma.
“Baltayı bilemek”, bu motivasyonların
dördünü de düzenli ve tutarlı bir şekilde
ifade etmek ve uygulamak demektir ve
bu, kendinize yapabileceğiniz en önemli
yatırımdır. Bir alana aşırı düşkünlük diğerini
ihmal etmek anlamına geldiğinden, her
alana dengeli bir şekilde eğilmek esastır.
Bu alışkanlıklar hakkında konuştuktan
sonra,”Nasıl bir şeye alışkanlık haline getirilir
?” düşünmeniz normaldır. Bir şeye alışmak,
alışkanlık kazanmak zihnimizde 20 günde
meydana gelen bir durumdur. Aynı eylemi,
aynı hareketi 20 gün boyunca yaptığınızda
21. günde alışkanlık kazanmış olursunuz.
Zihnimizin bir şeye alışma süresi 20 gündür,
21. günde alışkanlık haline gelir. Demek ki
uzun zaman sürmez sadece yeni alışkanlığı
alışmanıza karar vermelisiniz ve bir ay
geçmeden o alışkanlığı kazanmış olursunuz.
MARYAM BADRELDIN - MISIR
AYYILDIZ | 12. Sayı
Yaşlılık
Yaşlılık bütün ülkelerde demografik yapılarına göre net
bir sorundur. Biz bu olguyu görmezden gelemeyiz.
Yaşlılık ne demek biliyor musunuz? Yani 65 yaş ve üzeri
bireyleri ''yaşlı'' olarak tanımalamaktadır. Ama ömür bana
göre sadece artan bir sayıdır. Bir de bir kelime olarak
görürüm. Ancak bazı kişilere göre bu kelimenin içinde çok
anlam taşır. Ama zaman geçtikçe her şey değişir.Yaşlılığa
herkes ulaşacak, kimse ondan kaçamaz, demek istediğim
şey kaçış yoktur. Yaşlı olduğumuz zaman normalde işlerden
uzak dururuz bundan dolayı güçsüz oluruz. Ama her
zaman işleri güçlükle yapamayız! Bazı işlerde becerikliliğe
ve zekaya ihtiyacımız vardır. Yaşlılıktan etkilendiği şeyler
vardır, onlardan zeka ve yetenek ama fiziksel sağlıkla ilgili
şeyler vardır. Mesela kişiler yaşlandıkça bellek zayıf olur.
Ayrıca yüzümüzde çizgiler kendini göstermeye başlar.
Bir de cilt buruşuk olur. Üstelik bazı hastalıklara
yakalanıyoruz. Bu hastalıklardan biri kanser, felç, tansıyon,
göz tansiyonu, kolesterol, romatizma ve vertigo. Ancak
yaşlılık en önemli problemleri şunlar: yalnızlık, bakım
ihtiyacı ve yoksulluk. Birincisi yalnızlık, evlatların, babasını
bırakıp giderler o zaman yalnız kalır. Bu haraket ikinci
noktaya götürür o da bakım ihtiyacıdır. Yaşlıya karşı ilgi
veren ve önemseyen yok olur, onu yediren bir kişi yok olur.
Bunun sonucu üçüncü noktaya götürür o da yoksulluk.
Parasız, yemeksiz ve kimsesiz kalır insan. Bu şeyler
yaşlılıktaki en kötü şeylerdir, ayrıca bu şeyler, yaşlıları
öldürür. Hem manevi hem de maddi bir şekilde öldürür.
Yani anlatmak istediğim şey biz, görmeden ve
hissetmeden bu insanları öldürürüz. Ama elbette
onlara iyi bir hayat geçmesini sağlamamız gerekiyor. İlk
olarak onlara iyi bir şekilde davranmamız gerekir. İkincisi
onlara sabır göstermeliyiz. Çünkü yaşlı kişi her zaman canı
burnunda. Ayrıca ömür geçtikçe nefes almakta sıkıntılar
başlar. O yüzden biraz zorluk çekerler. Üçüncüsü tıbbi
araçlar: yaşlılara yakanlandığı hastalıklarından iyileştirmeyi
temsil ediyor. Ayrıca yardımcı tıbbi cihazları sağlamaktır.
Onlardan biri tekerlekli sandalye ve dengeleme araçları ve
vb. Dördüncü rutin işlerin yapılması: yaşlı bireyin günlük
rutin işlerini yapması fiziksel ve piskolojik sağlığının daha
iyi olmasını sağlar. Beşinci olarak sosyal aktivitelere
dahil etmektir: yaşlıları sağlık sorunlarından korumayı
istersek onlara spor ile ilgili faaliyetleri sağlamalıyız.
Çünkü bu egzersizler sayesinde yağ yakmaya ve kasları
güçlendirmeye yardımcı olur. Altıncısı sağlık sigortası
sağlamaktır. Ayrıca iyi bir hayat yaşatması için uygun bir
maaş saglamamız gerekir.
Bugün çoğu çocuk ya da gençler yaşlılardan dalga
geçerek küçümsüyor. Ama onlar bilmiyorlar ki aynı yaş
ve aynı durumu yaşayacaklar. Bu yüzden aileler, çocuklarını
küçükken iyi bir şekilde yetiştirmeleri gerekir. Yani
çocuklarını büyük kişilere nasıl davranağını öğretmeleri
gerekir. Çünkü her insan yaşlılıktan kaçamayacağına
inanmalı. Bundan dolayı bu hayat sünnetidir. Hepimiz aynı
yaştan geçeceğiz. Ama ne zaman ölüp ölmeyeceğimizi
bilemeyiz. O yüzden hayattayken herkese saygı
göstermeliyiz ve iyi davranmalıyız. Son olarak yaşlılık çok
kötü bir şeydir. Ayrıca dezavantajları avantajlarından daha
fazladır. Ama du dünyanın halidir. İnşallah Allah herkese
sağlıklı, uzun ömür versin.
MOHAMED EL SAYED ABDELKALEQ MOHAMED - MISIR
45
AYYILDIZ | 12. Sayı
Yapay zeka nedir ?
Yapay zeka (AI) terimini duyduğunuzda aklınıza
sürücüsüz arabalar, robotlar, ChatGPT veya
diğer AI sohbet robotları ve yapay olarak
oluşturulmuş görüntüler gelebilir, ancak yapay
zekanın çıktılarının arkasına bakıp teknolojinin
nasıl çalıştığını, gelecek nesiller üzerindeki
etkilerini anlamak da önemlidir. Yapay Zeka, tipik
olarak insan zekası gerektiren görevleri yerine
getirebilen sistemler ve makineler oluşturmaya
odaklanan bir bilgisayar bilimidir. Bu görevler
arasında problem çözme, deneyimlerden
öğrenme, doğal dili anlama, kalıpları tanıma
ve karar verme yer alabilir. Bu sistemler, insan
bilişsel işlevlerini simüle etmek veya taklit
etmek için tasarlanmıştır, bu da onların bilgileri
işlemelerine, yeni verilere uyum sağlamalarına
ve görevleri otonom olarak gerçekleştirmelerini
sağlar.
Derin Ögrenme nedir ?
Derin öğrenme, tıpkı insanların yaptığı gibi,
bilgisayarlara örneklerden öğrenerek görevleri
yerine getirmeyi öğreten bir tür makine
öğrenimidir. Bir bilgisayara kedileri tanımayı
öğrettiğinizi düşünün: bıyık, kulak ve kuyruk
aramasını söylemek yerine ona binlerce
kedi resmi gösteriyorsunuz. Bilgisayar ortak
kalıpları kendi kendine bulup bir kediyi nasıl
tanımlayacağını öğreniyor. Derin öğrenmenin
özü budur. Teknik açıdan derin öğrenme, insan
beyninden ilham alan "sinir ağları" adı verilen
bir şeyi kullanır. Bu ağlar, bilgiyi işleyen birbirine
bağlı düğüm katmanlarından oluşur. Katman
sayısı arttıkça ağ "derinleşir" ve daha karmaşık
özellikleri öğrenmesine ve daha karmaşık
görevleri gerçekleştirmesine olanak tanır.
Biyolojik ve Yapay sinir ağları (nöronlar) nasıl
çalışır ?
Beyin, insan vücudunun en karmaşık kısmıdır
o nedenle araştırmacılar hâlâ onun işleyişini
ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Beyni daha iyi
anlamak için basit bir örnek ele alalım: Size şöyle
bir senaryo anlatayım: Elinizle sıcak bir cisme
dokunduğunuzda acıyı hissedersiniz ve elinizi
hemen çekersiniz. Bu etki ve tepki saniyenin
çok küçük bir bölümünde gerçekleşir. Bunun
nasıl gerçekleştiğini kendinize hiç sordunuz mu?
Bunlar vücuda bağlı trilyonlarca nörondur, sıcak
bir nesneye dokunduğunuzda elektriksel uyarı
elinizdeki nöronlardan beyninizdeki nöronlara
gider, daha sonra karar alınıp elektriksel uyarı
hemen eldeki nöronlara geri döner ve onu
ortadan kaldırma talimatı verir. Nöronların
içindeki Dendritler, giriş katmanından başka
bir şey olmayan nöro reseptörleri gibi davranır.
Aksonlar, çıkış katmanından nörotransmiterler
gibi davranır. Çekirdek, aksiyon potansiyelinin
eşikle karşılaştırıldığı yerdir. Aksiyon potansiyeli
eşikten büyükse elektriksel uyarı başka bir
nörona iletilir. Aksiyon potansiyeli eşikten
küçükse elektriksel uyarı başka bir nörona
46
AYYILDIZ | 12. Sayı
iletilmez. Benzer şekilde yapay nöronlar da girdi
katmanından gelen bilgiyi alır ve çıktı katmanı
aracılığıyla bilgiyi diğer nöronlara iletir. Basit
bir sinir ağı, bir giriş katmanı, bir çıkış (veya
hedef) katmanı ve bunların arasında bir gizli
katman içerir. Katmanlar düğümler aracılığıyla
birbirine bağlanır ve bu bağlantılar, birbirine bağlı
düğümlerden oluşan bir "ağ" (sinir ağı) oluşturur.
‘’Sinir ağları anormallikleri tespit etme
yeteneğine sahiptir. Gelecekte doktorlara
ikinci bir görüş vermek için kullanabiliriz;
örneğin bir şeyin kanser olup olmadığı veya
bilinmeyen bir sorunun ne olduğu konusunda.
Ve bu ikinci görüşleri daha hızlı ve daha doğru
bir şekilde sunabileceğiz.’’ Leigh Ann Herhold /
Veri Bilimcisi ve Danışman /Zencos
Sinir ağları neden önemlidir?
Sinir ağları insanların gerçek hayattaki karmaşık
sorunları çözmelerine yardımcı olmak için
idealdir, aşağıdaki gibi alanlarda karar süreçlerini
geliştirebilir:
▪ Kredi kartı ve Medicare dolandırıcılığının tespiti.
▪ Ulaştırma ağları için lojistiğin optimizasyonu.
▪ Doğal dil işleme olarak da bilinen karakter ve
ses tanıma.
▪ Tıbbi ve hastalık teşhisi.
▪ Hedefli pazarlama.
▪ Robotik kontrol sistemleri.
▪ Elektrik yükü ve enerji talebi tahmini.
▪ Süreç ve kalite kontrolü.
▪ Kimyasal bileşik tanımlama.
▪ Ekosistem değerlendirmesi.
Sonuç olarak yapay zekanın dünyamızı
önemli şekillerde dönüştürme ve birçok olumlu
değişiklik yaratma potansiyeline sahip olduğuna
inanıyorum. Ancak yapay zekanın gelişimine
dikkatli ve öngörüyle yaklaşmamız önemli.
Yapay zekanın etik bir şekilde kullanıldığından
ve insanlığın çıkarlarına en iyi şekilde hizmet
edecek şekilde tasarlandığından emin olmalıyız.
Ancak yapay zekanın yükselişi aynı zamanda
önemli zorlukları da beraberinde getiriyor. En
önemli zorluklardan biri, insan işlerinin yerini
makinelerin alması, bunun da yaygın işsizliğe ve
bunun sonucunda sosyal bozulmaya yol açması
ihtimalidir. Ek olarak yapay zeka, giderek daha
otonom hale gelen makinelerin etik sonuçlarıyla
ilgili endişeleri artırıyor. Yapay zekanın herkesin
yararına kullanılmasını sağlamak için yapay
zekaya yönelik etik kurallar oluşturmamız kritik
önem taşıyor.
SARRA FIGUIGUI - CEZAYIR
47
AYYILDIZ | 12. Sayı
HAREKETLİLİK VE DEĞİŞİM
PROGRAMLARI
Daha önce öğrenci değişimi ya da Hareketlilik programlardan
duydunuz mu? UNESCO, EU ve benzer uluslararası organizasyonların
bu Hareketlilik programlarda rolünü sorguladınız mı? Erasmus, YFU,
Fulbright, YES ve benzer programlardan haberiniz var mı? Cevabınız
hayır olsa da evet olsa da, sevgili okuyucular, beraber bu konuyla ilgili
sohbet etmeyi davet ediyorum size; Kıymetli dergimizin, AYYILDIZ, 12.
sayısında öğrenci değişim ve Hareketlilik programlardan bahsedeceğiz.
Size iyi okumalar dilerim.
Üniversiteye geçiş yaptığımızda etrafımızdaki herşey değişiyor,
kişisel veya profesyonel anlamında, çok büyük bir geçiş yapıyoruz,
hayatımıza etkileyen, kendimizi yeniden keşfetmeyi öğreten, dünyaya
bambaşka bir bakışa bakmayı öğreten bir geçiş. Üniversitede, sadece
okumaya değil, olgun bir insan olarak yaşamayı öğreten bir dönem,
çünkü sadece derslerle uğraşmıyoruz, geleceğiyle, ilişkilerimizle,
profesyonel hayatımızla. Sorumluluk ne demek anlamaya başlıyoruz.
Söylediğim herşey ve daha fazlası için üniversite dönemi, insanın en
güzel yaşlarıdır.
Kendimizi geliştirmek için, üniversite öğrenci olarak bir sürü fırsatlar ve
şanslar veriliyor bize, yalnız o fırsatlara ele geçirmeye hazır olanlara
verilir. Bu fırsatlardan en önemlisi : ÖĞRENCİ DEĞİŞİM YA DA ÖĞRENCİ
HAREKETLİLİK, bunlar öğrencinin dünyaya açılmasına sağlayan
bir dizi programdır. Bu programlar genellikle profil dışı uluslararası
gençlik kuruluşları tarafından düzenlenir, bunların temel amacı yüksek
öğrenimin uluslararasılaşmasını, kültürlerarası diyaloğu teşvik etmeyi
ve uluslararası öğrenciler aracılığıyla toplumları zenginleştirmektir.
Bir sürü uluslararası organizasyonlar gençlik hareketliliğin teşvik
etmekle ilgileniyor, örnek olarak:
● UNESCO: milletlerin en uzmanlaşmış kuruludur, bu organizasyonun
gençlik programı, gençlerin topluma tam katılımın teşvik etmeyi ve
onları aktif vatandaşlar olmayı öğreten bir toplumdur. UNESCO eğitim,
bilim ve kültür programlarıyla gençlerin hareketliliğini desteklemektedir.
● EU: European Union yükseköğretim kurumları arasında öğrenme
hareketliliğini, işbirliğini ve değişimi teşvik etmeyi amaçlayan Erasmus+
programı aracılığıyla gençlik hareketliliğini desteklemektedir.
Bu kuruluşlar, gençlere yönelik eğitim, istihdam ve kültürel değişim
fırsatlarını destekleme çabalarına odaklanarak yüksekeğitimin
uluslararasılaştırılmasında çok önemli bir role sahiptir. Örneğin, United
Nations, 2012 yılında GEFI (Global Education First Initiative) adlı bir
eğitim kampanyası başlattı; bu kampanyanın ana hedefi tüm çocukların
kaliteli eğitime erişimini sağlamaktır. Bir de, European Union, öğrenci
hareketliliğini destekleyen ve gençlere yurt dışında eğitim fırsatları
sunan Erasmus+ programı gibi eğitim programlarına da fon sağlıyor.
Eğitim fırsatlardan ziyade, bu kuruluşlar kültürel değişim fırsatları da
teşvik ediyor. Kültürel değişim programları gençlere farklı kültürler
hakkında bilgi edinme ve çevrelerindeki dünyayı daha iyi anlama fırsatı
sağlar, örnek olarak Fulbright programı ve Creative Cities Network en
tanılan kültürel değişim programları.
48
AYYILDIZ | 12. Sayı
Daha spesifik olmak için, bir sürü ortak gençlik
hareketliliği fırsatları beraber keşfedilim:
● EUROPEAN SOLIDARITY CORPS: ESC gençlere
bu olanağı sunan bir EU girişimidir. Yurt dışında
veya kendi ülkesinde topluluklara fayda sağlayan
projelerde yer almak. Faaliyetler, dezavantajlı
kişilere yardım etmekten insani yardıma kadar çeşitli
alanları kapsıyor, ayrıca AB ve ötesinde sağlık ve
çevre eylemlerine katkıda bulunuyor.
● AIESEC: Gençlerin uluslararası stajlar
ve gönüllülük fırsatları aracılığıyla liderlik
potansiyellerini keşfetmeleri ve geliştirmeleri için
küresel bir platform.
Katılımcılar aşağıdakiler arasından seçim yapabilir:
-Küresel Gönüllü: Gençlerin liderlik becerilerini
geliştirmeleri için bir fırsat Yurt dışında bir sosyal
projede gönüllü olarak yer alarak tutkulu oldukları
bir amaca katkıda bulunmak.
-Global Yetenek: Profesyonel iş deneyimini
tamamlama fırsatı sunar yurtdışında işletme veya
mühendislikle ilgili alanlarda.
-Küresel Öğretmen: Profesyonel bir öğretmenlik
deneyimini tamamlayarak kişinin becerilerini
geliştirmesi yurt dışında olan bir programdır.
● ERASMUS + YOUTH EXCHANGES: Erasmus+
programları farklı ülkelerden genç gruplarının kısa
sürelerle buluşmasına, birlikte yaşamasına ve ortak
projeler üzerinde çalışmasına olarak tanıyan gençlik
değişimleri. Gençlik değişiminde gençler atölye
çalışmaları, alıştırmalar, tartışmalar, rol oyunları,
açık hava etkinlikleri ve daha fazlası gibi etkinliklere
katılmayı bekleyebilirler. Katılımcıların öğrenme
deneyimleri bir Youthpass aracılığıyla tanınır.
● WORK AND TRAVEL: “Work and Travel”,
sunulan bazı alanlarda yeni beceriler kazanmak
ve bilgilerini geliştirmek isteyen gençlere yönelik
eğitim programları sunmaktadır. “Work and Travel”
Grubu, öğrencilerin ve gençlerin kültürel değişim
programına katılmalarını sağlar, mesleki pratik
kazanın, dünyanın her yerindeki programlarda
çalışın, ayrıca yabancı dil becerilerinizi geliştirin.
● AU PAIR: “Au Pair”, yabancı bir ülkede Ev Sahibi
Aile ile birlikte yaşayarak başka bir kültürü deneyim
ve yeni bir dil öğrenmek isteyen gençtir. Özel bir
oda ve bir miktar cep harçlığı karşılığında “Au Pair”,
çocuk bakımı ve ev işleriyle ilgili görevleri üstlenir.
Çalışma saati sayısı haftada 45 saati geçemez.
Aslında bunlar Hareketlilik kavramını anlamak için
çok sayıda hareketlilik ve değişim fırsatından sadece
birkaçı şeyler. Sizlere bahsettiğim programlar
hakkında daha fazla bilgi edinmek ve bu konu
hakkında daha fazla bilgi almak için bu makalenin
sonunda işinize yarayacak farklı web sitelerine ve
portallara bağlantılar bulacaksınız.
Hız ve çok işlevlilik ile anılan zamanımız, profesyonel
dünyaya adım atmaya hazırlanan üniversite
öğrencileri olarak pek çok nitelik ve deneyimle
donatılmamız gerekiyor. Bahsettiğim programları
bu hedefe ulaşmak için şahane bir yoludur, bundan
ziyade, insan olarak çok şey ögreniyoruz, daha
anlayışlı, hoşgörülü, barışçıl ve entelektüel bir
bakışa sahip oluyoruz.
Yukardaki programların web siteleri:
EUROPEAN
SOLIDARITY CORPS
AIESEC
ERASMUS+ YOUTH
EXCHANGES
WORK AND
TRAVEL
AU PAIR
Daha fazla bilgi için :
Bu portalda dünyanın her yerindeki
farklı stajlar ve burslar hakkında günlük
güncellemeler bulacaksınız
Bu web sitesi, farklı burslar ve fırsatlar
hakkında ayrıntılı bir açıklamayla
birlikte makaleler yayınlamaktadır
Opportunities for
Youth
49
KARIMA SKOUNTI - FAS
AYYILDIZ | 12. Sayı
Merhamet melekleri
Başlık size bugünkü konumuz hakkında bir ipucu verdi mi? Evet arkadaşlar,
hemşireler’den, ya da Tunus'ta onlara "merhamet melekleri" dediğimiz gibi,
bahsedeceğiz. Sevdiğim ve pratik yaptığım bir şey hakkında konuşabileceğim için
o kadar mutluyum ki.. Peki, baştan başlayalım : Hemşirelik nedir ?
« Hemşire, kronik ya da akut fiziksel ve zihinsel hastalıktan muzdarip hastalar
için sağlık kuruluşlarında veya evde tıbbi bakım sağlar. Hastane, özel klinik, okul,
sağlık merkezleri, cezaevi gibi kurumlarda görev alır ».
Hemşire olmak için nasıl, nerede ve ne kadar okumam lazım ?
- Tunus’ta, önce “bakalorya” diplomasına sahip olmanız gerekir.
- Aşağıdaki bölümlerden birinde lisans derecesinde başarılı olmanız, hemşirelik
alanında uygulamalı bir lisans için eğitim görmenizi sağlar:
Deneysel bilimler, matematik, sanat (seçmeli ders olarak hayat ve yer bilimleri
öğrencisi olmalı), spor.
- 5 devlet üniversitesinde (ISSIT, ISSISou, ISSIK, ISSIG, ISSIS) veya özel
üniversitede eğitim alabilirsiniz
- Lisans: Çalışma programı 3 yıl içinde, hemşirelik bilimlerindeki çalışma programı
teorik (üniversitedeki çalışmalar) ve uygulamalı (çoğu kamu sağlık kurumlarında
olan eğitim kursları) olarak ayrılmıştır.
- Sonra istersen yüksek lisans derecesi için iki yıl eğitim alabilirsiniz.
Şimdi gelelim asıl meseleye.. Herkesin bildiği gibi bu işin iki tarafı var; profesyonel
tarafı ve insani tarafı. Her biri hakkında ayrı ayrı konuşalım. Profesyonel tarafı :
Hemşire ne yapar ?
- Hasta Bakımı: Hemşireler hastalara doğrudan sağlık bakımı sağlar, ilaçları
uygular, fizik muayene yapar, yaşamsal belirtileri izler ve tedavi sağlar.
- Hasta İzleme: Hemşireler hastaların durumunu izler, durumlarındaki değişiklikleri
tespit eder ve buna göre aksiyon alır. Komplikasyon veya acil durumlarda
müdahale edebilirler.
- Hasta Eğitimi: Hemşireler, hastaların ve ailelerinin sağlık durumları, tedavileri,
ilaçları ve evde bakımı konusunda eğitilmesinde önemli bir rol oynuyorlar.
Hastaların bakım planlarını anlamalarına yardımcı olurlar.
- Bakım koordinasyonu: Hemşireler, sağlık ekibinin farklı üyeleri (doktorlar,
terapistler, diyetisyenler..) arasındaki bakımı koordine eder. Hastaların kapsamlı
ve tutarlı bakım almasını sağlarlar.
- İlaç Yönetimi: Hemşireler, hastalara ilaçların güvenli ve uygun şekilde
uygulanmasından sorumludur. Bu, dozların hazırlanmasını, kontrol edilmesini ve
hastalara ilaçların açıklanmasını içerir.
- Yara bakımı: Hemşireler genellikle yara bakımı, pansuman yönetimi ve
enfeksiyonun önlenmesiyle ilgilenirler.
- Tıbbi kayıt yönetimi: Hemşireler hastaların tıbbi bilgilerini (değerlendirmeler,
tedaviler, uygulanan ilaçlar ve ilerleme) kaydeder.
- Enfeksiyonun Önlenmesi: Hemşireler, enfeksiyon kontrol protokollerini takip
ederek ve hastalara ve personele en iyi hijyen uygulamalarını öğreterek
enfeksiyonların önlenmesinde önemli bir rol oynarlar.
- Araştırma: Bazı hemşireler bakım uygulamalarını iyileştirmek ve hemşirelik
biliminin ilerlemesine katkıda bulunmak için klinik araştırmalara katılır.
Hastaların hayatını belirleyen durumlarda:
- Afet Bakımı: Hemşireler genellikle doğal afetlere, salgın hastalıklara veya diğer
acil durumlara ilk müdahale edenler arasındadır. Zor koşullarda hayat kurtarıcı
bakım sağlama konusundaki kararlılıkları kahramancadır.
- Kalp durması sırasında hayat kurtarmak: Kardiyopulmoner resüsitasyon
konusunda eğitim almış hemşireler, ister hastanede, ister halka açık bir yerde,
hatta uçakta olsun, kalp durması sırasında hayat kurtarmada sıklıkla kahramanlar
olmuştur.
- Ciddi kazalara hızlı müdahale: Acil servislerde çalışan hemşireler genellikle ciddi
trafik kazalarına ilk müdahale eden kişilerdir ve ambulanslar gelmeden hayat
kurtarıcı bakım sağlarlar.
- Obstetrik Kriz Yönetimi: Doğum hemşireleri, hızlı düşünme ve klinik becerilerinin
anne ve bebeğin hayatını kurtarabileceği doğum sırasında acil durumlarda yer
alabilirler.
- Palyatif Bakım: Palyatif bakımda çalışan hemşireler, yaşam sonu hasta ve
ailelerine olağanüstü bir şefkat ve duyarlılık göstererek olağanüstü destek sağlar.
Tüm bu görevleri doğru bir şekilde yerine getirebilmek için hemşirelerde bulunması
gereken bazı kriterler vardır..
50
AYYILDIZ | 12. Sayı
Nedir bu kriterler ?
- Stresi yönetme yeteneği: Hemşirelik işi zorlu ve stresli olabilir.
Baskı altında sakin kalabilme yeteneği çok önemlidir.
- Takım halinde çalışabilme yeteneği: Hemşireler sıklıkla diğer
sağlık profesyonelleri ile işbirliği içinde çalışırlar. İyi bir ekip
arkadaşı olmak, kaliteli bakım sağlamak için önemlidir.
- Organizasyon Becerileri: Zaman yönetimi ve tıbbi prosedürleri
ve hasta kayıtlarını takip etme yeteneği hasta güvenliği için
gereklidir.
- Etik ve Dürüstlük: Hemşireler en yüksek etik ve profesyonel
standartlara bağlı kalmalıdır. Dürüstlük ve gizlilik esastır.
- Sabır: Hemşirelik genellikle zor durumları ve kronik hastalığı
olan veya iyileşmekte olan hastaları içerir. Sabır değerli bir
niteliktir
- Uyarlanabilirlik: Sağlık alanı sürekli olarak gelişmektedir.
Hemşireler yeni teknolojilere, bakım protokollerine ve ortaya
çıkan zorluklara uyum sağlamaya hazır olmalıdır.
- Duygusal dayanıklılık: Hasta veya acı çeken hastalarla
çalışmak duygusal açıdan zor olabilir. Bu zorluklarla yüzleşmek
için duygusal dayanıklılık önemlidir.
- Sorumluluk duygusu: Hemşireler kaliteli bakım verme ve hasta
güvenliğini sağlama sorumluluğuna sahiptir.
İnsani tarafı : Hemşire ne yapar ? aynı zamanda kriter de
diyebiliriz ?
- Duygusal Destek: Hemşireler hastalara ve ailelerine empati
gösterme, dinleme ve rahatlık sunma dahil olmak üzere duygusal
destek sağlar.
- Empati ve Şefkat: Hemşireler hastaların duygu ve deneyimlerini
anlayarak empati gösterirler. Merhamet, ilgili jestler ve güven
verici sözlerle gösterilir ve hastaların duygusal sağlığına katkıda
bulunur.
- Saygılı İletişim: Hemşireler hastaların ihtiyaç ve tercihlerini
dikkate alarak saygılı bir şekilde iletişim kurarlar. Açık ve dürüst
iletişim hasta ile hemşire arasında güven oluşturur.
- Onur ve Saygı: Hemşireler kültürel çeşitliliği, inançları ve
tercihleri tanıyıp değer vererek her bireyin onuruna saygı gösterir.
Saygılı bir bakım ortamını teşvik ederler.
- Hasta Savunuculuğu: Hemşireler sıklıkla hastaların savunucusu
olarak hareket ederek bakım planında onların tercihlerine ve
ihtiyaçlarına saygı duyulmasını sağlar. Onlar bakım ekibindeki
hasta sözcüleridir.
- İşbirliği ve Güvenilir İlişkiler: Hemşireler hastalarla, aileleriyle ve
sağlık ekibinin diğer üyeleriyle güvene dayalı ilişkiler kurar. Etkili
işbirliği olumlu hasta sonuçlarına katkıda bulunur.
- Eğitim ve Güçlendirme: Hemşireler hastaları sağlıkları, tedavileri
ve korunmaları konusunda eğitir. Hastaları kendi sağlıkları
hakkında bilinçli kararlar almaya teşvik ederek güçlendirirler.
- Danışmanlık ve Psikososyal Destek: Hemşireler, hastaların
hastalık, ağrı veya yaşam değişiklikleriyle ilişkili duygusal ve
psikolojik zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olmak için
danışmanlık ve psikososyal destek sağlar.
- Gizliliğe Saygı: Hemşireler hastaların tıbbi bilgilerinin gizliliğine
saygı gösterir, böylece güveni ve karşılıklı saygıyı güçlendirir.
- Zaferleri Kutlamak: Hemşireler, ister iyileşmeye doğru atılan
küçük adımlar, ister neşe ve mutluluk anları olsun, hastaların
ilerlemesini ve başarılarını kutlarlar.
Yukarıdakilerin tümü, hemşirelerin iyiliği için şefkat, kararlılık ve
adanmışlığı içerecek şekilde basit bakım yönetiminin ötesine
geçen, hemşireler tarafından gerçekleştirilen kahramanca
eylemlerin çeşitliliğini vurgulayan örneklerdir.
Hemşirelerin karşılaştığı zorluklar :
- Yüksek iş yükü: Hemşireler genellikle uzun ve bazen
öngörülemeyen günlerin olduğu ağır bir iş yüküyle karşı karşıyadır.
Bu durum fiziksel ve zihinsel yorgunluğa neden olabilir.
- Duygusal Stres: Hemşireler, hastanın acı ve ızdırapları, ölümler
ve bazen ailelerle çatışmalar gibi duygusal açıdan zor durumlarla
karşı karşıya kalabilir.
- Kaynak eksikliği: Bazı tesisler, personel, tıbbi ekipman veya
altyapı açısından yeterli kaynaklardan yoksun olabilir ve bu da
en iyi bakımın sağlanmasını engelleyebilmektedir.
- Sağlık riskleri: Hemşireler enfeksiyon riskleri, hastalarla
ilgilenmekten kaynaklanan kas-iskelet sistemi bozuklukları ve
mesleki stres dahil olmak üzere kendi sağlıklarına yönelik risklere
maruz kalmaktadır.
- Tükenmişlik: Genellikle kronik iş stresi, aşırı iş yükü ve destek
eksikliğinden kaynaklanan tükenmişlik, hemşireler arasında
önemli bir endişe kaynağıdır.
- Bakımın karmaşıklığı: Tıbbi teknolojilerin ilerlemesi ve karmaşık
tıbbi durumların artmasıyla birlikte hemşireler, kaliteli bakım
sağlamak için bilgi ve becerilerini sürekli güncellemelidir.
Özet :
Özetle, hemşirelik mesleği yadsınamayacak derecede çaba
gerektiren, önemli miktarda sabır ve zaman yatırımı gerektiren
bir meslektir. Hemşireler rollerine tamamen bağlı olup, her
hastayla fiziksel, duygusal veya psikolojik tüm boyutlarıyla
ilgilenirler. Görevlerin karmaşıklığı, yüksek iş yükü, acil durumlar
ve hasta ihtiyaçlarının çeşitliliği, olağanüstü bir dayanıklılık ve
sürekli bağlılık gerektirir. Bununla birlikte, bu zorluklara rağmen,
hemşirelik mesleği toplumun refahı için temel olmaya devam
etmektedir; bu durum, bireylerin sağlığına ve bütünsel desteğine
adanmış bu mesleğin hayati önemini göstermektedir. “Dolayısıyla
hemşirenin mesleği sadece enjeksiyon veya bandaj vermekle
sınırlı değildir”
51
GHOFRANE MOUELHI - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
YOLDAŞIM
Arkadaş, aslında ben ilk baştan ne konu ilgili
yazacağıma ve konuşacağıma bilmiyordum ama
sonra bir arkadaşım var, bana söyledi ki benimle
ilgili niye konuşmuyorsun ama ben ilk baştan çok
umursamadım hayır dedim daha etkili bir konuyu
istiyorum dedim ama sonra düşündüm ve bu fikir kötü
olmadığını anladım çünkü o zaten hayatımı etkileniyor
ondan başka daha etkili bir konu bulmadım. Adı Nur,
ve o benim için sadece normal bir arkadaş değil,
yoldaşım, sırdaşım, ve en önemli kardeşim gibi,
hayır ya gibi değil gerçekten kardeşim çünkü benim
bir kız kardeşim yok ama onun sayesinde oldu, onu
7 yıldır tanıyorum. Benim çok arkadaşlarım yok ama
olsun o benim için yeterli. Onunla gülüyorum, onunla
ağlıyorum, onunla dertleşiyorum, onunla hayal
koruyorum, her şey onunla yapıyorum. Okuldan
bile onun aynı sınıfta okuyorum ama bu yıl birlikte
değiliz çok zorluyorum ama olsun geçer, çok zor ama
geçer, onu o kadar seviyorum ki eğer bir gün okula
gelmezse bir eksiğim var hissediyorum, çok yalnız
hissediyorum onsuz.
Benim için sadece arkadaş değil neden biliyor
musunuz ! çünkü beni gerçekten yalansız
dolansız sevdiğimi hissediyorum, ben kendimi
kötü hissederken sadece o buluyorum yanımda
moralim yükseliyor, beni güldürüyor bazen bana
tavsiye veriyor annem gibi o yüzden ona kardeşim
diyorum o benim her şeyim ve onu kaybetmeyi hiç
istemiyorum, benim tek istediğim her zaman benim
yanımda olsun, her zaman onunla gülmek istiyorum
her zaman onunla yeni hatıraları ve güzel anları
yaşamak istiyorum. Yani ilk okulda çok arkadaşlarım
vardı, onlarla çok güzel anlar yaşadım ama koleje
gidince ve Nur ile tanışmaktan sonra işte dedim ki
benim istediğim arkadaş budur. Aslında ilk önce
ondan nefret ediyordum ama sonra yavaş yavaş
onu sevmeye başladım, her arkadaşlık hikâyesi
gibi önceden nefret sonra sevmek. Birbirimize çok
bağlıyız, hiç ayrılamıyoruz birbirimize ve inşallah
böyle kalırız. Arkadaşlarınız iyi seçmeniz lazım,
arkadaşlar sadece iyi anlar için değil benim için en
önemlisi senin kötü anların yanında olması lazım
çünkü o sana çok destek veriyor, iyi günde kötü günde
birlikte olmanız lazım, destek olmanız lazım. Benim
için eğer hayatında seni anlayan, seni umursayan
ve senin gerçekten kardeşi gibi seven bir arkadaşın
varsa bu dünyada en şanslı insan olduğunu bil.
Kemal Sayar söyledi gibi: «Dostluklar bir sırrı emanet
edebilmektir » Yani arkadaşlığa güvenmek, benim
için mutluluk ve rahatlamak demektir. Çok güzel
bir his senin çok güvendiğin bir insan var olmak.
Bazı insanlar arkadaşlarının tarafında bir hayal
kırıklığı yaşıyorlar ve o arkadaşın yüzünden diğer
insanlardan güvenini kayıp ediyorlar o yüzden ben
diyorum ki arkadaşlık kötü günler için yani her zaman
değil mutlu günlerden bile ama eğer kötü günlerinde
senin yanında bulduysan her zaman senin yanında
oluyor o gerçekten gerçek bir arkadaş, Nur gibi, o
yüzden ben ona kardeşim diyorum çünkü her zaman
yanımda, ağlarken onu arıyorum, sıkıldığımda onu
arıyorum, dertleşmek istiyorsam onu da buluyorum.
O yüzden arkadaşlarınızı iyi seçin.
Sonunda Nur için bir şey yazacağım: "Nur, benim
en yakın arkadaşım ve kardeşim olduğun için
teşekkür ederim, her zaman benim yanımda olduğun
için teşekkür ederim, hani diyorlar ya her düz saçları
olan bir kız ona kıvırcık saçları olan bir kankası olmalı,
seninle çok şeyler yaşadık ve hayatımın en güzel
anları seninle yazdım, senin varlığın beni çok mutlu
ediyor ve umarım hayatımın sonuna kadar birlikte
kalalım ve hayalimizi gerçek edebiliriz ve çok başarılı
oluruz birlikte ve en önemlisi bütün dünya birlikte
gezelim hayal ettiğimiz gibi. Seni çok seviyorum
«Chninifa » ve her zaman söylediğimiz gibi "Best
friends forever".
GHOFRANE BELJOUDI - TUNUS
52
AYYILDIZ | 12. Sayı
Mavi ekonomi
Okyanuslar, mavi gezegenimizin yüzeyinin %72'sini kaplar ve biyosferin %95'inden fazlasını oluşturur. Yaşam
okyanuslardan kaynaklanıyor ve oksijen üreterek, karbondioksiti emerek, besin maddelerini geri dönüştürerek ve
küresel iklim ve sıcaklığı düzenleyerek tüm yaşamı desteklemeye devam ediyorlar. Okyanuslar, küresel nüfusun
önemli bir bölümünü gıda ve geçim kaynakları ile sağlamaktadır ve küresel ticaretin %80'inin ulaşım aracıdır. “Rio +20”
Konferansı'nda, “yeşil bir ekonomi” 'in konsepti ve uygulanması tartışmanın özündeydi. Ancak hazırlık süreci boyunca,
birçok kıyı ülkesi “yeşil ekonomi” 'in onlara uygulanabilirliğini sorguladı ve bir “Mavi ekonomi” yaklaşımı için güçlü
pozisyonlar sundu- denizlerin ve okyanusların sürdürülebilir, düşük karbonlu, kaynak verimli, doğru hareket etmek için
çok önemli olduğu varsayımıyla daha belirgin bir şekilde ele alınması, ve kapsayıcı gelişim modelleri.
"Mavi ekonomi" nedir?
"Mavi ekonomi" terimi, okyanus ekosistemlerinin sağlığını korurken, ekonomik büyüme, gelişmiş geçim kaynakları ve
işler için okyanus kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını ifade eder. Balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği, turizm, nakliye,
yenilenebilir enerji ve biyoteknoloji dahil olmak üzere okyanusta veya yakınında gerçekleşen çok çeşitli ekonomik
faaliyetleri kapsar. Mavi ekonomi konsepti, ekonomik kalkınmanın çevresel sürdürülebilirlikle dengelenmesinin önemini
vurgulamaktadır. Okyanusu, küresel ekonomilere önemli ölçüde katkıda bulunabilecek değerli bir varlık olarak kabul
etmekle birlikte, deniz ekosistemlerinin uzun vadeli sağlığını sağlamak için sorumlu yönetim ihtiyacını da vurgulamaktadır.
Okyanusla ilgili faaliyetlerden yararlanan çeşitli sektörleri kapsar. Mavi ekonominin kilit sektörleri şunlardır:
Balıkçılık ve Su Ürünleri
Balık stoklarının sürdürülebilir yönetimi
ve su ürünleri yetiştiriciliğinin sorumlu
gelişimi, deniz kaynaklarını tüketmeden
sürekli ve istikrarlı bir deniz ürünleri
tedarikini sağlamak için gereklidir.
Turizm
Kıyı ve deniz turizmi ekonomik büyümenin
önemli bir itici gücü olabilir. Bununla birlikte,
mercan resifleri ve kıyı habitatları gibi deniz
ekosistemleri üzerindeki olumsuz etkileri
önlemek için turizm faaliyetlerini dikkatli bir
şekilde yönetmek çok önemlidir
Nakliye ve Ulaşım
Denizcilik endüstrisi küresel ticarette
hayati bir rol oynamaktadır. Emisyonların
azaltılması ve petrol sızıntılarının
önlenmesi gibi nakliye uygulamalarının
çevresel sürdürülebilirliğini iyileştirme
çabaları mavi ekonominin bir parçasıdır.
Yenilenebilir Enerji
Mavi ekonomi, açık deniz rüzgârı, gelgit ve
dalga enerjisi gibi okyanusta yenilenebilir
enerji kaynaklarının geliştirilmesini içerir.
Bu teknolojiler, fosil yakıtlara olan güvenin
azaltılmasına ve iklim değişikliğinin
azaltılmasına katkıda bulunmaktadır.
Biyoteknoloji
Deniz biyoteknolojisi, farmasötikler,
nutrasötikler ve diğer endüstriyel
uygulamalar için deniz organizmalarının
araştırılmasını içerir. Bu, biyoçeşitliliğin
korunmasını teşvik ederken yeni
ekonomik fırsatlara yol açabilir.
Koruma ve Sürdürülebilir Uygulamalar
Mavi ekonomi, okyanus ekosistemlerinin
uzun vadeli sağlık ve dayanıklılığını
sağlamak için deniz koruma alanları
ve sürdürülebilir balıkçılık uygulamaları
gibi koruma önlemlerinin önemini
vurgulamaktadır.
Akdeniz'de mavi ekonomi
Akdeniz'deki okyanusla ilgili faaliyetler, bölgedeki beşinci büyük ekonomiyi temsil etmektedir ve dünyanın %20'si
dünyalarının sadece %1'ini oluşturan bir alanda yıllık “Küresel Deniz Ürünleri” okyanuslarının. Bugün, her zamankinden
daha fazla, Mavi Ekonomi sektörleri, bölge ekonomisi için önemli motorlardır ve inovasyon ve sürdürülebilir ve kapsayıcı
refah için muazzam bir potansiyele sahiptir. Akdeniz'in sağladığı ekonomik fırsatlar, ekosistemlerine saygı duyan ve
zaman içinde değerlerini koruyabilen ve artırabilen yeni yönetim modellerine olan artan ihtiyaçla yakından bağlantılıdır,
yerel topluluklara fayda sağlamak. “BM Çevre Akdeniz” Eylem Planı-Barselona Sözleşmesi, Akdeniz Birliği, Plan Bleu
Bölgesel Faaliyet Merkezi, Avrupa Birliği, Akdeniz Genel Balıkçılık Komisyonu (FAO-GFCM) ve WWF stratejilerini
koordine ediyor ve hükümetler, yerel yetkililer, işletmeler, üniversiteler ve sivil toplumla daha iyi iş birliği için çalışıyor.
Mavi ekonomiye katılımın statik olmadığını ve ülkelerin okyanusla ilgili çeşitli sektörlerde sürdürülebilir
uygulamaları geliştirmek için stratejiler geliştirmeye ve uygulamaya devam edebileceğini belirtmek önemlidir.
53
WAFA TRABELSI - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
Keşke hep çocuk kalsaydım
Küçükken annemin bana hep sorduğunu hatırlıyorum:
- kızım büyüyünce ne olmak istiyorsun ?
- eh! eh! Aslında çok fazla şeyler istiyorum, ama büyük bir
kadın olmak istiyorum.
Artık büyüdüm, ah bir çocuk olsaydım ve hep öyle
kalsaydım hiç büyümeseydim keşke. Keşke yine çocuk
olsam, kaybettiğim en büyük şey oyuncağım olsa, sadece
gece tuvalet giderken korksam, kabus görünce annemin
yanıma koşsam, düşeceğim zaman babamın ellerinden
tutsam. Keşke çocuk kalsaydım, küçük bir küfür duyunca
utansam ve hayallerimde bir süper kahraman. Bitmeyen
oyunlarım vardı, en çok oynanan körebeyi .. saklambaç
da vardı, anneannemin arkasına saklandığım hep,
saklandığım yeri diğerlerine söyleyen arkadaşım en büyük
düşmanım olurdu ama sadece oyun bitene kadar, ve
okuldan koşa koşa çıkışlar, eve en önce kim varacak diye
kolumdaki ve bacağımdaki düşmelerden kalma izler hala
en güzel izlerdir bendeki, ve peşinden hemen ödevleri
yapmıyoruz, öyle ya vakit dar akşam ezanı okuduğumu
evde olunacaktı. 10 dakika bile olsa oynanabilecek en
güzel oyunlarımı oynadım semtimde. Akşamlar çat kapı
gittiğin dayım en güzel tatlılar hep onun evinde olurdu. Her
sabahçı oldum ben okulumda kardeşimle uyanma vakti
anneme de diğimiz 5 kelimelik bir cümle olurdu hep: nooolur
anneee beş dakika daha. Şimdi işe yetişme telaşları var
ama nolur diyebilecek yaşta değilim, diyemem!
Küçüklüğümde sokakta top oynarken mahalledeki bir
komşu varmış hala hatırlıyorum onu adı “ Muldi ” bağrı bir
adımdı söyle der :“ Evimin önüne defolun gidin yaramaz
çocuklar, yemin ediyorum bir dahası sefere sizin kirli
topunuz evimde bulduğum onu parçalayacağım “ sonra “
hemen gidin evlerinizin önünde oynayın“ diye bağırarak
Şimdi büyüdüm, “Muldi” amca hala yaşıyor ama o
sokaklarda yok, top oynayan çocuklar da. Çocukluğumun
hikayesi Muldi amca hikayesiyle bitmedi, çok isyan
çıkardık, okuldayken eve aç döndüğümüzde komşunun
ağacından muşmula çaldığımızı hatırlıyorum. Büyük
bir ağaç olduğunu, meyvelerinin iri ve lezzetli olduğunu
hatırlıyorum. Ağaca ulaşıp meyve toplamam için arkadaşım
Yassin beni sırtında taşıyordu. Ey dünya şimdi büyüdüm,
muşmulaya alabilirim ama arkadaşlarla meyve yemenin
tadı özel ve ayrıdır. Hayatımda yediğim en lezzetli ve
güzel meyveydi. Sokak oyunları arasında en eğlenceli
ve heyecanlı olanları. Haydi, hep beraber kurallarını
öğrenelim ve arkadaşlarımıza anlatalım.
Saklambaç :
- Çocuklardan biri gözleri kapalı veya duvara dönük bir
şekilde sayma işlemini gerçekleştiriyor ve şöyle diyor:
“Ağaçtaki bir kuş onda kadar sayıyor : 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
- Bu arada çocukların geri kalanı saklanıyor
- Çocuk saymayı tamamladığında arkadaşlarını ararlar
ve içlerinden birinin tutuklandığını görünce onu oyundan
çıkarır ve tüm yarışmacılar elenene kadar oyun devam
eder.
- Kazanan, ya herkesi keşfedebilirse sayaç olan çocuktur
ya da iyi saklananı keşfetmeyen çocuktur.
Dofi dofa :
Oyunun başlayabilmesi için çocuklardan biri ebe olur.
Ebe olan kişi oyunculardan birinin adını söyleyerek topu
havaya atar şöyle der : “Dofi dofa onun adı Eya mesela.
Top yere düşeceği esnada, adı söylenen oyuncu topu
havada yakalamayı başarırsa, topu yakalayan kişi başka
birinin adını söyleyerek topu yeniden havaya atar.
topu bize veriyor. Biz gülerek top alıyoruz
koşa koşa gidiyoruz. Ertesi akşam her
gün olduğu gibi mahallede oynadığımızı ve arkadaşımız
Yassin’in yanlışlıkla topu yine kötü adamın evine attığını
hatırlıyorum. O anda Muldi’in çığlıklarını duymadık, eve
olmadığını düşündüğümüz için sevindik. O anda topun
parçalarını gökyüzünde gördük, kötü adam tek topumuzu
parçaladı. O gece “Muldi” bizim en büyük düşmanımız
oldu ve geceyi ağlayarak geçirdik.
54
AYYILDIZ | 12. Sayı
ebe = (çocuk oyunlarında) bir oyunda baş olan ya da
ötekilere karşı tek başına oynayan çocuk.
Yakalambaç :
Köyümüzde gülle ( Bilye ) :
- Çocuklar toprağa bir çukur kazarlar ve önüne 4 bilye
koyarlar.
- İlk oyuncu elindeki başka bir bilyeli bilyelerden birine
vurarak başlar
- Hedefi vurmalı bilyeli deliğe sokulmalıdır .
- En çok bilyeyi sahip olan oyuncu kazanır.
- Bu oyunu oynamak için en az iki kişi gereklidir.
- Öncelikle bir kişi ebe seçilir.
- Bir kişi koşar ve diğerleri çocuklar onu kovalar
- Bu kaçan kişilerden birini yakalayana kadar sürer.
- Eğer bir kişiyi yakalarsa, onu ebelermiş olur ve yeni ebe
yakalanan kişi.
Körebe :
İp atlama :
- İki kişi ip tutup çevirirler.
- Sırayla ipe değmeden oyuncular birer kere atlarlar.
- İpe değen yanar ve ipi tutar, diğer oyuncu atlamaya
başlar.
- Daha sonra, sırayla iki, üç, dört ve beş defa atlarlar.
- Oyunculardan biri gözlerini bir bezle kapatıyor ve gözleri
kapalıyken arkadaşlarını bulmaya çalışıyor.
- Ebeye nasıl seslenileceği ise tamamen oyunculara
kalmış. "Körebe, buradayım, sesime gel" gibi nidalarda
bulunabilirsiniz.
- Ebe bir kişiyi yakalar ise o kişi ebe tahmin yapana kadar
konuşamaz.
- Ebe, yakaladığı kişinin yüzüne dokunarak tahmin
yapmaya çalışır. Tahmin sayısı birdir fakat dilerseniz
artırabilirsiniz.
- Ebe eğer yakaladığı kişiyi doğru tahmin ederse,
yakalanan kişi ebe olur.
sek sek :
- Oyun için yaklaşık el büyüklüğünde düz bir taş ve yere
çizgi çizmek için tebeşir gerekir.
- Oyuncular seksek şemasını sert bir yüzeye çizdikten
sonra sırasıyla taşlarını kutucukların içine atmaya çalışırlar.
- Eğer taş bir çizginin üzerinde durursa veya hedeflenen
kutunun dışına çıkarsa sıra diğer oyuncuya geçer.
- Taş kutucuğun içine girdiği zaman o kutuya kadar tek
ayak üzerinde sekilerek bölümler geçilir. Sekerek ilerleyen
oyuncu çizgilere basarsa sıra yine diğer oyuncuya geçer.”
İpli topaç :
Topacın etrafına ip sarılır ve ardından o ip parmağa geçirilip
yere atılır. Yere atılır atılmaz ipi çekmek gereklidir. İpin hızlı
çekilmesiyle birlikte topaç döner.
55
Gazze'de çocuklar her gün ölürken çocuklukla ilgili
bu yazıyı yazmak çok zor. Bu yazımı Filistin'deki tüm
genç kahramanlara ithaf ediyorum: Merak etmeyin, bu
kabus sona erecek ve Allah'ın zaferi çok yakında size
gelecektir. Yaşasın sonsuza kadar özgür Filistin. Allah
hepimizi korusun.
EYA RAHMOUNI - TUNUS/FILISTIN
AYYILDIZ | 12. Sayı
HAYATIMIZA ANLAM KATAN BAĞLAR
İnsani İlişkilerin Derinliklerine Bir Yolculuk
“İnsan yalnız doğar, yalnız ölür” derler. Ama hayat macerasını istese de
hiç kimse yalnız yaşayamaz, doğa kanunu böyle. Elbette her birimizin
kimsenin bilmediği bir iç dünyası var, orada sadece düşünceleriyle,
hisleriyle yalnız kaldığı. Ama biz bugün onu değil, içinde diğer insanlarla
birllikte yaşadığımız dünyayı konuşacağız sevgili okuyucu, gerçek
dünyayı yani.
Hiç kendinize sordunuz mu : herkes yok olsa, dünyada bir tek ben yalnız
kalsam ne olurdu diye ? Ben sordum, sorunun cevabı da bu : hayatta
kalmazdım. Evet bu kadar basit çünkü İnsanlar, genellikle sosyal varlıklar
olarak yaşarlar ve diğer insanlarla etkileşimde bulunmak, destek almak
ve dayanışma içinde olmak, fiziksel ve duygusal sağlıkları için temeldir.
Yani kısacası, bizim yaşamak için birbirimize ihtiyacımız var.
Ancak, bir insanla başkasının arasındaki bağı, sadece kan bağı, dostluk
ya da öyle tanıdık ilişkilerden ibaret değil, olmamalı da. Bence bambaşka
bir şey: sadece ruhlara dokunan, akkıların çizemediği bir resim. Ama
maalesef günümüzde, teknolojinin hükmettiği, ve herkesin sadece
kendini düşündüğü bir dünyada, o kutsal bağıların değeri göz ardı ediliyor
her geçen gün. Peki neden ? Çünkü, dijital bağlantılar ve sanal iletişim
araçları hayatımıza kolaylık ve hız katsa da, gerçek anlamda genellikle
insan ilişkilerinin derinliklerinde saklı olan değerli şeylerden uzak tutuyor:
insanı aynı sofradaki oturduğu ailesinden, ona eski hikayeler anlatan
babannesinden, halini hatrını soran komşusundan... uzak tutar. O
sofranın, o hikayelerin tadı kalmaz.
“Herkes kötü” ?!
Son zamanlarda farklı sebeplerden dolayı, insanlar : "herkesin kötü
olduğu", "insanların güvenilmez olduğu", "insanın önceliği kendisi olduğu"
gibi zihniyetler geliştirdi ve bu zihniyetlerin toplumda çok yaygınlaşması,
insanlar arasındaki bağları ve ilişkileri olumsuz etkiliyor. Bu tür
düşünceler, güvensizlik duygularını körükleyerek sosyal ilişkilerde derin
yaralar açabilir. Üstelik, başkalarının duygularını anlama ve empati kurma
becerisini azaltıyor. Empati eksikliği de, ilişkilerdeki derinliği azaltıyor. Ve
aramızda uçurumlar doğar.
“ölümlü dünya”
Evet, insanlar doğal bir döngünün parçası olarak dünyaya gelir ve bir
gün ölürler. Yaşamın kaçınılmaz sonudur yanı ölüm. Biz bunu biliriz, ama
neden sevdiklerimizin değerini anca aramızdan gittiğinde anlıyoruz ?
Neden keşkelerle boğuluyoruz ? Neden onlar hala hayattayken kırdık,
üzdük, özür dilemedik, sevgi göstermedik, ilgilenmedik….
İşte ölüm, yaşamın gerçekliği ve yaşamın geçiciliği konusunda bize derin
bir perspektif sunar. Ancak insanların birbirlerinin değerini anlamak ve
takdir etmek için, o bağların ne kadar kutsal olduğunu anlamak için, ölümü
beklemeleri gerekmez. Her an, her nefes, birbirimizin değerini anlamanın
ve takdir etmenin fırsatıdır.
Hoşça kalın, birlikte kalın…
Sevgiler…
SALMA ACHOUEL - FAS
56
AYYILDIZ | 12. Sayı
NE OLMUŞ YANİ
Her Şey bir şekilde geçecek, bizde öyleyiz, herşey ne
kadar da severdik bile bir gün bitecek. Bir gün hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak, ne düşüncelerimiz, ne umudumuz
ne hayalimiz ne de kendimiz : Tamamen farklı bir
durumun var. On beş yaşında biri olarak sen ve yirmi beş
yaşında biri olarak iki farklı sensin. Çocukken büyümeyi
çok istiyordunuz: Öğretmenin büyüyünce ne olacaksın
sorusu durumu daha da kötüleştiriyor, hatta evdeki anne
babanız bile bu sorunun cevabını sizden istiyor. Bir
bakıma gelecekte olmanın büyüsünü hissediyorsunuz.
Hayal kurmaya ve hırslar inşa etmeye başlıyorsunuz.
Yavaşça anı yaşamayı unutuyorsunuz. Yaşlandıkça daha
nostaljik hissedebiliriz ve çoğu zaman geçmişe dönüp
o mutlu anları tekrar tekrar yaşamak isteyebiliriz. Bu bir
bakıma geri dönmek isteyeceğimiz, sefil bir hayatımız
olduğu anlamına mı geliyor? Gelin birlikte düşünelim,
bu tepki çocukluğumuzdaki tepkimize benzemiyor mu?
daha hızlı büyümek istemedik mi? İstediğimizi yapabilmek
için daha hızlı büyümeyi dilemedik mi? Bir şeyler yapma
telaşındayız, doğru dürüst nefes bile alamıyoruz, bu yüzden
nefes egzersizleri yapmaya daha çok ihtiyaç duyuyoruz
ve bazen biraz dinlenmek ceza gibi gelebilir çünkü aynı
zamanda acele etme ihtiyacı da hissedersiniz. Bu yaşam
rutinine alıştığınız için yavaşlamak sizin için zor olacaktır.
Üzerimizdeki baskı arttıkça tüm bu sorunlardan kaçmak
istiyoruz. Nefes almak için birkaç dakika dinlersek, günlük
rutinimizi sürdürürken iyi nefes almazsak ne olur? Yoğun
bir yaşam tarzının gerektirdikleri nedeniyle iyi veya sığ
nefes alamamak, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınız
üzerinde birçok olumsuz etkiye sahip olabilir. Hadi
birlikte küçük bir egzersiz deneyelim, önce bu cümleleri
hızlıca okuyacağız (durmadan artan sırada ) : yorgun,
ezilmiş, stresli, yorgun, Çılgın, kaotik, nefessiz, aceleyle,
Çılgın, aceleci, süzülmüş, meşgul, baskılı, talep etmek,
durmaksızın, tedirgin, Aşırı çalışma, endişeli, amansız.
şimdi duralım ve bakalım nasıldı?
hayat arasında nefes almanın ne kadar zor olduğunu
anlayacaksınız. Şimdi bir dakika duralım ve üç saniye
boyunca "kutu nefesi" veya "kare nefesi" denilen basit ve
etkili bir nefes egzersizi yaparak nefesinizi hissedelim, dört
eşit aşamadan oluşur: nefes alma, tutma, nefes verme ve
tutma.
1. Nefes alın (üç saniye): Üç saniyeye kadar sayarak
burnunuzdan yavaş ve derin bir nefes alın. Akciğerlerinizi
havayla doldurmaya ve diyaframınızı genişletmeye
odaklanın.
2. Tutun (üç saniye): Nefes aldıktan sonra nefesinizi üç
saniye tutun. Ciğerlerinizi dolu tutun ve sakinlik hissini
koruyun.
3. Nefes verme (üç saniye): Üç saniyeye kadar sayarak
ağzınızdan yavaşça nefes verin. Havayı tamamen serbest
bırakmaya ve tüm gerginliğin vücudunuzu terk etmesine
izin vermeye odaklayın.
4. Tutun (üç saniye): Nefes verdikten sonra duraklayın ve
bir sonraki döngüye başlamadan önce nefesinizi tekrar üç
saniye tutun.
Tamam şimdi hızlıca durmadan azalan sırayla tekrar
okuyacağız : amansız, endişeli, Aşırı çalışma, tedirgin,
durmaksızın, talep etmek, baskılı, meşgul, süzülmüş,
aceleci, Çılgın, aceleyle, nefessiz, kaotik, Çılgın,
yorgun, stresli, ezilmiş. Bu egzersizi bitirdiğinizde, telaşlı
Tüm dilekleriniz gerçek olsun güzel insanlar...
57
“Kutu nefesi “ gerginlik veya kaygı anlarını yönetmeye
yardımcı olmak için hemen hemen her yerde ve her
zaman yapılabilecek değerli bir tekniktir. Unutmayın
hiçbir şey sağlığınızdan daha önemli değildir. Her sorunu
çözebilirsiniz, düşündüğünden daha fazla güçlüsünüz,
zihninizi stresin kısıtlamalarından kurtarın ve huzurun
hüküm sürmesine izin verin. İşte Güney Koreli grup BTS'in
lideri Kim Namjoon'un konuştuklarımızı özetleyen bir
atasözü : “Eğer hayatınızdan nefret ederseniz, hayatınız da
sizden nefret edecektir, ama eğer hayatınızı seviyorsanız,
belki o da sizi sevecektir” Kim Namjoon , BTS. Ve BTS'in
“PERMİSSİON TO DANCE” şarkısından bir ayet :
“Endişelenmenize gerek yok Çünkü düştüğümüzde nasıl
yere ineceğimizi biliyoruz”. Ortamın tadını çıkarmak için iki
şarkı öneriyorum: imany'den “SLOW DOWN” ve BTS'den
“PERMİSSİON TO DANCE”.
YOSR SAFTA - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
Dünyadaki En Garip Evlilik Geleneği
Her çift düğün günlerini farklı ve geleneksel
olmayan şekillerde kutluyor ve nerede
yaşarsanız yaşayın, evlilik gelenekleri
dünyanın bir yerinden bir yere değişebilir,
ancak "boş zamanları" web sitesine göre, bu
gün garip ritüellere sahip bazı ülkeler var."
- Çin: Çin'in bazı yerlerinde ağlamak, bir ay önce
evlilik hazırlığının gerekli bir parçasıdır, gelinler
her gün bir saat ağlar.
- Kore: Düğün töreninden sonra, damat
arkadaşları tarafından falakaya yatırılır ve
ayaklarının altı sopayla acımasız bir şekilde
vurur.
- İsveç: Damadın düğün sırasında genellikle
kaybolduğu ve gelini terk ettiği eşsiz bir düğün
geleneğine sahiptir, ve sonra düğünde bulunan
tüm evli olmayan gençlerin gelini bu çok garip
ritüelin bir parçası olarak öpmelerine izin verilir.
- Yunanistan: Yunanlılar, düğün kutlamalarının
da kötü ruhları çektiğine inanıyor ve bundan
kaçmak için, bu kadar şiddetli ve agresif bir
eylemin hiçbir kutlama yapılamayacağı anlamına
geldiğini göstermek için yemekler parçalanıyor.
- Kenya: Bu Kenya'daki Masai kabilesinde
olur, gelinin babası genellikle damatla evinden
ayrılmadan önce kızı tarafından kafasına
tükürür, şansını ve mutluluğunu getirmenin bir
yolu olarak.
- Fransa: Gelin ve damat, düğün artıklarından
yapılmış aşağılık bir karışım içmek zorunda kalır
ve başka bir şey kötü kabul edilir.
- İskoçya: İskoçya'da gelin arkadaşlarının
bağladığı ve üzerine un, et, soslar, balık gibi
bazı yiyecekler koyduğu bir gelenek var. Bu
kokunun kokusundan banyo yaptıktan sonra
düğüne götürülür, arkasındaki inanç, bununla
başa çıkabiliyorsa, kocasıyla ve karşılaşacağı
zorluklarla başa çıkabilir.
OMNIA BADR EDIIN - MISIR
Izcilerim
Merhaba, benim adım Fatima Al-Zahraa, Zarzis
alayının yavru lideri. İzcilik deneyimimden
bahsedeceğim ve bunu hayatımın en güzel şeyi
diyebilirim.
İzci Hareketi, 1907 yılında İngiliz askeri komutanı
Lord Baden-Powell tarafından, 1933 yılında ise
Tunus İzcileri kuruldu. Bana gelince, yaklaşık
8 yıl önce 2017 yılında İzcilere katıldım ve çok
şey öğrendim ve benim için çok değerli olan
insanlarla tanıştım. İzcilik kariyerim altı yıl rehber
olarak, ardından yavru lider olarak başladı.
Bilmeyenler için yavrular 7-12 yaş arası erkek
çocuklardır. İzcilerle birlikte kamp yaptığım en
önemli yerler arasında şunlar vardı: Matmata,
iki kez Borj Cedria, Sousse, Nabeul... Ayrıca
kardeş Cezayir'e de gittik ve son katılımım
Sousse bölgesinin İzcileriyle Güçlendirme
Forumu'ndaydı.
İzci Gençliği Karar Verecek. İzci beni hayat
arkadaşlarımla tanıştırdığı gibi, bazıları unutur
diye isimlerini anmak istemiyorum ama başta alay
liderleri Salem ve Remi olmak üzere istisnasız
tüm izcilerin selamlarını iletmek istiyorum.
Herkesi ve anneleri, bir örgüt değil, geleceğin
gençliğinin bir fırsatı ve umudu olan, eğitimli,
kendine güvenen, çalışabilen bir nesil yetiştiren
ve hayatlarını yönetme İzcilik Hareketi'ne
katılmaya çağırıyorum.
FATMA EZZAHRA NAJAH - TUNUS
58
AYYILDIZ | 12. Sayı
TÜRK FİLM VE DİZİLERİNİN
İZLEYİCİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Hangimiz Türk dizilerini ve filmlerini izlemiyor ? Türkçe’yi
kim sevmez ki ? Şahsen ben bu dili o kadar çok sevdim ki bu
dilden nefret edenin olduğunu düşünmüyorum. Türk dizileri
ve filmleri dünya çapında büyük başarılara imza atıyor. Türk
dizileri çin, Rusya, Kore ve Amerika'da geniş bir izleyici kitlesine
sahiptir. Aslında Türkiye, dizilerinin yayılma ve dağılım oranları
açısından dünyada ikinci sırada yer alıyor. Başka dillere
çevirdiler birçok insana ilham verdiler, dolayısıyla olumlu etkileri
oldular. Öncelikle Türk filmleri ve dizileri, oyuncuların sözleriyle
dilin öğrenilmesini sağlıyor. Gerçekten de bazı kelimeler
hafızaya kazınmış durumda. İkincisi insanlarda yalnızlık hissini
azaltırlar.
Sonuç olarak bu diziler bu insanların gününün
vazgeçilmez bir onsunuru oluşturuyor ve hayal kırıklığını
göze alan ve kendilerini olayların belirsizliğinin içinde bulan
bu seyirciler. Üçüncüsü Türk filmleri ahlakı tercüme ediyor,
takipçilerinin hayat derslerini öğrenmelerine, hatalardan
kaçınmalarına ve güçlü, bilinçli kişilikler yaratmalarına yardımcı
olurlar, başkalarının deneyimlerinden deneyim kazanabiliriz;
Aşk-ı memnu adlı diziyi örnek olarak, sadakatsızlığın
danayılmaz bir kusur olduğu sonucunu çıkarmamız sağlıyor.
Aynı zamanda intiharla ve insanın sonsuz talihsizliğiyle de
sonuçlanır. Bu şekilde film kendisini öğrenme ve bilgiyle dolu
açık bir kitap olarak sunuyor.
Örnek olarak, bazı dizilerden aldığımız dersler :
* Zalim İstanbul : mutluluk parada değil gönül rahatlığındadır
* Ihlamurlar Altında : Gerçek ersek aşk asla ölmez
* Gümüş : Gerçek aşk tüm zorluklarla yüzleşir.
Öte yandan Türk filmleri ve dizileri insan hayatını olumsuz
yönde etkileyebiliyor. Gerçekten de bazı polis dizileri detaylı
suçları temsil ediyor. Bu, suçluların davranışını kolaylaştırır.
Türk dizilerini bağımlılık da obeziteye katkı sağlıyor. Ergenlik,
çocukluktan gençlik arasındaki geçiş aşamasını temsil etmesi
nedeniyle insanın yaşadığı en zor dönemlerden biri olarak kabul
edilir. Bu dönemde bireyin kişiliği oluşur ve ergenler özellikle
romantik ilişkilerde nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler.
Gençlik aktörlerden o kadar etkileniyorlar ki, başkalarının
yanındayken onların giyimini ve davranışlarını taklit ediyorlar.
Dolayısıyla diziler onların düşünce biçimini değiştirmeye
katkı sağlıyor. Kadınların körü körüne aktörleri taklit etmeye
başlaması, benliğin iptaline ve kişiliğin yok olmasına katkıda
bulunuyor. Bu nedenle bireyin tüm olumsuz etkilerin farkında
olması gerekir, dolayısıyla tek amaç dinleyip öğrenmektir.
59
AMENI HOUIMLI - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
TOPLULUK ÖNÜNDE KONUŞMA
Dijital çağda iletişimin merkezi olmasıyla birlikte, halk önünde
konuşma yeteneği günümüzde hiç olmadığı kadar önemli hale
gelmiştir. Profesyonel bir ortamda proje sunumu yapmak, kamusal
bir alanda fikir savunmak veya sadece bir toplantıda açık ve güvenli
bir şekilde konuşmak; ikna edici, açık ve güvenli bir şekilde konuşma
yeteneği paha biçilemez bir beceridir ve son zamanlarda bu konu
ile ilgili çok eğitimler verildi ve çok insanlar katıldı bu makalede bu
tarz eğitimler neden bu kadar önemli olduğunu göreceğiz.
YETENEĞI
1. Konuşmayı yapılandırma sanatı: Kamu konuşmaları eğitimlerinin
temel adımlarından biri, bir konuşmayı açık ve mantıklı bir şekilde
yapılandırmayı öğrenmektir. Katılımcılar, başlangıçtan itibaren
dinleyiciyi etkilemeye yönelik bir giriş yapmayı, güçlü argümanlar
geliştirmeyi ve unutulmaz bir sonuçla bitirmeyi keşfederler.
2. Stres ve Endişe Yönetimi: Kamu konuşmaları stresi, hatta en
parlak zihinleri bile engelleyebilir. Eğitimler, katılımcılara derin
gevşeme teknikleri, derin nefes egzersizleri ve stres altında bile
sakin ve odaklı kalabilmelerine yardımcı olacak yöntemler öğretir.
3. Öz Güvenin Evrimi: Başarılı bir sunumun anahtarı öz güvendir.
Sadece basit kelimelerin ötesinde, kamusal konuşmalar öz güveni
geliştirmeye yönelik tekniklere odaklanır. Katılımcılar, sahnedeki
varlıklarını etkili bir performansa dönüştürmek için beden dili, göz
teması ve ses tonu kontrolü gibi teknikleri keşfederler.
4. İkna ve Etkileme Sanatı: Bir sunumun etkisi sadece kullanılan
kelimelerle değil, aynı zamanda nasıl ifade edildiğiyle de ilgilidir.
Katılımcılar, dinleyicilerinin duygularını ve motivasyonlarını anlama,
ikna edici ve etkili argümanlar geliştirme ve ince ikna sanatını ustaca
kullanma becerilerini öğrenirler.
5. Görsel Yardımların Usta Kullanımı: Multimedya sunumlarının
çağında, etkili görsel araçların nasıl kullanılacağı önemli bir unsurdur.
Kamu konuşmaları eğitimleri, güçlü bir şekilde tasarlanmış slaytlar,
bilgilendirici grafikler ve ilham verici videolar oluşturmayı öğrenmek
için en iyi uygulamaları keşfeder, böylece söylemi güçlendirirken
ağır bir yük getirmezler.
6. Karşılıklı Konuşma Sanatı: Kamu konuşmalarındaki gerçek
ustalık, dinleyicilerin zorlu sorularına ustalıkla ve sakin bir şekilde
cevap verme yeteneğinde yatar. Eğitimler, zor sorulara kendinden
emin ve sakin bir şekilde cevap verme sanatını öğrenmeye yönelik
oturumlar sunar, böylece kişisel inandırıcılık ve ustalık izlenimi
bırakırlar.
7. Hikaye Anlatımı ve İncelikleri: İyi bir hikaye, izleyicilerin kalbinde
derin bir etki bırakabilir. Katılımcılar, duygusal bağ kurma, anlam
yaratma ve hikayeleri güçlü bir şekilde kullanma becerilerini
geliştirirler. Bu, dinleyicilerin sunumları daha etkili ve unutulmaz
bulmasını sağlar.
8. Güçlü ve İkna edici argümanlar: İkna edici bir şekilde konuşmanın
anahtarı, güçlü ve mantıklı argümanlar geliştirmekten geçer. Eğitim,
katılımcıları, savunmalarını desteklemek için güçlü verilere ve
gerçeklere dayanan ikna edici konuşma teknikleriyle donatır.
9. Dinleyici katılımını artırma: Kamu konuşmalarında dinleyicilerle
etkili bir şekilde etkileşimde bulunmak, izleyicilerin sunuma daha
fazla katılım göstermesini sağlar. Katılımcılar, sorular sorma, anketler
düzenleme ve tartışmalara katılma gibi yöntemleri öğrenirler.
60
AYYILDIZ | 12. Sayı
10. Ses Kontrolü ve Vurgu: Ses tonu ve vurgu,
söylenenlerin anlamını güçlendirebilir. Katılımcılar,
ses tonu değişiklikleri ve vurgu kullanımıyla,
mesajlarını daha etkili bir şekilde iletebilme
yeteneklerini geliştirirler.
11. Görsel ve İşitsel Araçlar: Kamu konuşmaları
sadece sözlü değil, aynı zamanda görsel ve işitsel
olarak da etkili olmalıdır. Eğitim, katılımcılara etkili
slayt gösterileri hazırlama, ilgi çekici videolar kullanma
ve grafikleri etkili bir şekilde kullanma konusunda
beceriler kazandırır.
12. Empati ve Dinleyici İhtiyaçlarını Anlama: İyi bir
konuşmacı, dinleyici kitlesinin ihtiyaçlarını anlar ve
onlara değer katar. Empati becerileri, katılımcıların
izleyiciyle daha derin bir bağ kurmasına yardımcı
olur.
13. Topluluk Önünde İtibar Yönetimi: Topluluk önünde
konuşurken, itibarın nasıl korunacağı ve olumlu bir
izlenim bırakmanın stratejileri önemlidir. Katılımcılar,
nasıl profesyonel ve güvenilir bir şekilde sunum
yapacaklarını öğrenirler.
14. Zor Sorularla Başa Çıkma: İzleyicilerin zor
sorularıyla baş etmek, bir konuşmacının güvenilirliğini
gösterir. Eğitim, katılımcılara zor soruları etkili bir
şekilde yanıtlama ve eleştiriye açık bir şekilde tepki
verme becerileri kazandırır.
15. Hızlı Düşünme ve Anlık Cevap: Topluluk önünde
konuşurken anlık sorulara veya durumlara hızlı
bir şekilde tepki verebilmek önemlidir. Katılımcılar,
hızlı düşünme ve doğru cevap verme yeteneklerini
geliştirirler.
16. Kurumsal İletişim Becerileri: İş dünyasında veya
profesyonel ortamlarda nasıl etkili bir şekilde iletişim
kurulacağını öğrenmek, katılımcıların kariyerlerinde
daha başarılı olmalarına yardımcı olur.
17. Kritik Düşünme ve Analiz Yetenekleri: İzleyicilerin
tepkilerini değerlendirmek ve sunum stratejilerini
anlık olarak değiştirmek, başarılı bir konuşmacının
önemli bir yeteneğidir. Kritik düşünme becerileri,
katılımcıların izleyici geri bildirimlerini hızlı ve doğru
bir şekilde değerlendirmelerine olanak tanır.
18. Uygulamalı Senaryo Çalışmaları: Gerçek
hayattan senaryolar üzerinden pratik çalışmalar,
katılımcıların öğrendiklerini uygulamalarına olanak
sağlar. Bu uygulamalar, katılımcıların gerçek dünya
deneyimi kazanmalarını sağlar.
Sonuç olarak, kamu konuşmaları eğitimleri sadece
bireylerin sözlü iletişim becerilerini geliştirmekle
kalmaz, aynı zamanda öz güven, karizma ve etki
yaratma yetenekleri kazandırarak gelecekteki sonsuz
fırsatları için kendilerini hazırlarlar. İşte kendi başınıza
konuşma becerilerinizi geliştirmek için bazı öneriler:
1. Düzenli Pratik Yapın: Konuşma becerilerinizi
geliştirmek için düzenli pratik yapmak önemlidir.
Kendinizi aynaya karşı konuşarak, konuşmalarınızı
kaydederek veya konuları arkadaşlarınıza veya
ailenize sunarak egzersiz yapabilirsiniz.
2. İlham Verici Modeller İzleyin: şirket sunumlarını ve
diğer halka açık konuşma örneklerini izleyin. Beden
dilini, ses tonunu ve konuşma yapısını öğrenmek için
bu konuşmaları inceleyin.
3. Çevrimiçi Kaynaklarla Egzersiz Yapın: Ücretsiz
çevrimiçi kaynaklar, videolar, bloglar ve çevrimiçi
kurslar gibi halka açık konuşma becerileri hakkında
tavsiyeler sunar. Bu kaynakları kullanarak becerilerinizi
geliştirebilir ve yeni teknikler öğrenebilirsiniz.
4. Geri Bildirim Alın: Konuşmalarınız hakkında dürüst
geri bildirimler almak için arkadaşlarınızdan, iş
arkadaşlarınızdan veya mentorlardan yardım isteyin.
Bu geri bildirimleri dinleyin ve kendinizi geliştirmek
için kullanın.
5. Stres Yönetimini Çalışın: Konuşma stresi, en
parlak zihinleri bile engelleyebilir. Derin gevşeme
teknikleri, derin nefes egzersizleri ve stres altında bile
sakin ve odaklı kalmanıza yardımcı olacak yöntemler
öğrenmek için çalışın.
6. Kendi Hızınızda Kendinizi Geliştirin: Bazılarına
göre daha hızlı öğrenirken, kendinizi yargılamadan
kendi hızınızda ilerleyin. Zamanla gelişeceksiniz.
7. Çevrimiçi Topluluklara Katılın: Konuşma
becerilerinizi geliştiren çevrimiçi topluluklara katılın.
Bu topluluklar, deneyimlerinizi paylaşabileceğiniz
ve başkalarının deneyimlerinden öğrenebileceğiniz
harika bir kaynaktır.
8. Kitap Okuyun ve Yazılar Yazın: Düzenli kitap
okuma ve yazı yazma, kelime dağarcığınızı, konuşma
yapınızı ve düşüncelerinizi ifade etme yeteneğinizi
geliştirebilir.
9. Kendinizi Hayal Ettiğiniz Bir Kitlenin Önünde Hayal
Edin: Pratik yaparken kendinizi gerçek bir izleyici
kitlesi önünde hayal edin. Bu, gerçek bir konuşmada
bulunduğunuzda hazır olmanıza yardımcı olabilir.
10. Kendinize Güvenin ve Kararlı Olun: Konuşma
becerileri kazanmanın anahtarı kendine güvendir.
Kendi yeteneklerinize inanın, pratik yapmaktan
vazgeçmeyin ve hatalar yapmaktan korkmayın,
çünkü bu şekilde öğrenir ve ilerlersiniz.
Bu pratikleri günlük rutininize dahil ederek, resmi
bir eğitime katılmadan da halka açık konuşma
becerilerinizi geliştirebilirsiniz.
RIHEM CHAABANE - TUNUS
61
AYYILDIZ | 12. Sayı
PAZARLAMA
Pazarlama nedir?
“Pazarlama sadece bir iş değildir, tüm sistemi düşünmekle
ilgilidir.” Philip Kotler
Hep beraber pazarlama dünyası neymiş öğrenelim.
Pazarlama firmaların veya şirketlerin, herhangi ürün veya
hizmet’lerin müşterilerinin ilgisini çekeceğini tayin etmeleri
ve satışlar, iletişim ve işletme idaresi geliştirmeleri için
stratejileri belirlemeleri sürecidir. Pazarlama alanının
çok eski olduğunu söyleyebiliriz. Tüccarlar bu alanda
çalışıyorlardı ama resmi bir şekilde değil mesela Muhteşem
Yüzyıl dizisini izlerken, tüccarların ve satıcıların ikna edici
bir şekilde hitap ederek ürünlerini tanıttığını veya pazardan
geçen insanlara ürünlerinin erdemlerini gösterdiğini
görebilirsiniz. Bu da pazarlama olarak kabul edilir, ancak
bir anlamda eski geleneksel yöntem ve bu onun eski
zamanlarda bir biçimde var olduğu anlamına geliyor.
Dünyamızın tanık olduğu teknolojik gelişme sayesinde
pazarlama alanı da gelişmiştir. Bu gelişme, mümkün olan
en geniş müşteri kategorisine rekor sürede ve mümkün
olan en düşük maliyetle kolayca ulaşılmasına katkıda
bulundu; elektronik pazarlama özellikle sosyal ağ siteleri
aracılığıyla, küresel olarak pazarlamanın en önemli ve
öne çıkan yol ve yöntemlerinden biri haline geldi, sınırsız
sayıda müşteri çeker ve harika olan şey, belirli bir coğrafi
bölgeye ait olmamasıdır, ancak dünya çapında birçok
bölgeyi içerir ve ücretsizdir.
Başarılı pazarlamanın temel direklerini temsil eden
dört pazarlama öğesi nedir?
1. ürün: pazarlama için hedef kitlenin belirlendiği pazarlama
sürecinin ilk temel unsurudur. Herhangi bir ürünün başarısı,
genellikle talebin yanı sıra, ona olan ihtiyacın ve insanların
ona olan arzusunun belirlenmesiyle ölçülür pazarlama
aşamasında.
2. Fiyat: Müşteriler, teklif edilen miktar karşılığında
aldıkları ürünün değerini hissetmelidir. Aynı ürünün
rakiplerden fiyatının yanı sıra pazar ve üretim maliyeti de
araştırılmalıdır ancak aynı zamanda çok düşük bir fiyat
belirlemek de mümkün değildir için sırf müşteri kazanmak
için üretim ve işletme maliyetleriyle bağdaşmayan fiyatlar.
3. Yer: Her ürünün müşterilere sergileneceği, satılacağı
ve doğrudan onlar tarafından değerlendirileceği bir yere
ihtiyacı vardır. Doğru yerin ve uygun stratejik lokasyonun
seçimi, satış hacmini ve kârı doğrudan etkileyen
pazarlamanın önemli temellerinden biridir.
4. Reklamcılık: promosyonun amacı, işletmelerin
müşterilere ürün ve hizmetleri hakkında nasıl bilgi
vereceğini belirlemektir. Bu, reklam verme, halkla ilişkiler,
sosyal medya, arama çubuğu optimizasyonu, e-posta,
video pazarlama, sesli pazarlama ve işletmenin ürün ve
hizmetleri hakkında bilinirlik yaratmasına aracılık eden
diğer tüm yöntemleri kapsar.
En yaygın pazarlama türler:
Geleneksel pazarlama: markanın çevrimdışı kanallar ve
araçlarla tanıtımını yapmak anlamına gelir ve ortaya çıkan
ilk pazarlama türüdür. Bilgiye erişim kolay olmadığından
ve herkes için mümkün olmadığından çoğu şirket, basılı
ve televizyon reklamları gibi dış araçları kullanarak
pazarlamayı benimsemiştir.
Dijital Pazarlama: geleneksel pazarlamanın tam tersidir;
çünkü bu tür pazarlamanın temeli, bilgiye kolay erişim
ve hız nedeniyle daha geniş bir hedef kitle kategorisini
dahil etmek için teknolojinin kullanımına ve İnternet’in
varlığından yararlanmaya dayanmaktadır.
Giden Pazarlama : geleneksel reklamcılık yöntemlerini,
genel reklamcılık yöntemlerini ve hedef kitleyle doğrudan
iletişimi birleştirir. Bu nedenle, yöntemleri farklılık gösterir;
ya televizyonda reklam vermek gibi çok geniş kapsamlıdır,
ya da müşteriyle doğrudan toplantılar gibi kapsamı dardır
ya da e-posta yoluyla kişisel olarak yönlendirilir; dolayısıyla
en zor ve belki de en zor yöntemlerden biri olarak kabul
edilir, en az etkili pazarlama aracıdır sayılır.
Gelen Pazarlama : müşterileri güven yoluyla çekmeye
odaklanır. Bu strateji, müşteriyi kendisiyle iletişim ve
diyalog kurarak etkilemek ve güvenini kazanmak için farklı
yöntemler kullanmaya dayanmaktadır. Bazen müşteriyi
satın almaya ısrar etme aciliyetine dayanan geleneksel
pazarlama yöntemlerinden farklı olarak, onu ürün veya
hizmetlerinizi sipariş etmeye motive etmek amacıyla
oluyor.
İçerik pazarlama : dijital pazarlamanın ortaya çıkardığı
formlardan biridir. İnternet kullanımı sayesinde, hedef
62
AYYILDIZ | 12. Sayı
kitleye ulaşmak için içerik çeşitli şekillerde yerleştirilir. Bu
tür genellikle doğrudan müşterilerle ilgilenmek ve onların
ortak sorularını yanıtlamak için kullanılır. Başka pazarlama
türleri de vardır, tüketicilerle ve organizasyonlar birlikte
toplumda büyük önemi vardır.
1 Marka Bilinirliğini Artırın.
2 Potansiyel Müşterileri Çeker.
3Müşterilerle İlişki Kurar.
4 Müşteri Memnuniyetini Arttır.
5 Şirketin Kârını Arttır.
6Kamuoyunda İyi Bir Varlık Oluşturur.
7Karar Vermek geliştirir.
8 Uyum Sağlamaya Yardımcı Olur.
Pazarlama hem sanat hem de bilimdir. Pazarlama,
faaliyetleri yürütmek için gereken beceriyi ifade eder ve
bilim, pazarlama departmanı temsilcilerinin sahip olması
gereken bilgiyi ifade eder ve şimdi hep birlikte pazarlama
psikolojisini nedir bileceğiz. Pazarlama psikolojisi,
markaların satış ve pazarlama stratejileri arasına psikolojik
faktörleri de dahil etmesine verilen isimdir. Yani pazarlama
psikolojisini benimseyen markalar tüketicilerin nasıl
düşündüklerini anlamayı ve tüketicilerin nasıl hareket
ettiklerini kavramayı hedeflemektedir. Psikolojik pazarlama,
insanların akıllarıyla değil kalpleriyle düşünmelerini
sağlar ve şimdi size bazı psikolojik pazarlama stratejileri
sunacağım :
1) Altın Oran (golden ratio): Bu terimi hiç duydunuz mu?
Sanat alanında çalışıyorsanız şunu bilmelisiniz; tasarım
öğeleri arasındaki orantı derecesidir; Bu da gözler için
rahatlık sağlar. Bu nedenle tüm görsel tanıtım araçları
tasarlanırken yazı boyutu, yüksekliği ve diğer formatlarda
bu kural dikkate alınmalıdır.
2) Renklerin psikolojik etkisi: Renk psikolojisi pazarlamada
önemli bir kavramdır çünkü her renk farklı duyguları
uyandırır ve karar almayı etkiler. Örnekler :
Kırmızı : renk güçlü duyguları uyandırır, iştahı teşvik eder
ve tutkuyu artırır. Pazarlamada kırmızı renk, kalp atış hızını
artırmak, tasfiye satışları sırasında aciliyet hissi yaratmak,
satın almaları teşvik etmek ve iştahı canlandırmak için
kullanılır. Bu yüzden birçok uluslararası restoranın bunu
kullanılır.
Mavi: Pazarlamada mavi renk, müdahaleci olmayan yapısı
nedeniyle şirketler tarafından tercih ediliyor. Güvenlik ve
güven duygusu yaratan bir renktir. Aynı zamanda büyük
sosyal medya ağlarının da favori rengidir.
Yeşil: rahatlamanın ve huzurun rengidir. Yenilenme,
iyimserlik, büyüme, uyum ve sakinlik duygularını teşvik
eder. Yeşil aynı zamanda zenginliğin rengidir. Kelimenin
tam anlamıyla zenginlik – para – ve tabii ki doğanın
zenginliği. Birçok şirket, çevreye olan bağlılıklarını ve
gezegene olan saygılarını vurgulamak için yeşil rengi
kullanıyor.
Pembe: Pembe renk eğlence, hassasiyet ve romantizm
duygularını çağrıştırır. Güven verici ve rahatlatıcı bir renktir
ve özellikle gençlik ve kadınlık ile ilişkilendirilir, sakızı ve
63
masumiyeti anımsatır. Pembenin etkileri yoğunluğuna
(hafif, derin, güçlü...) bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
3) İlk adım tekniği: Tüketiciden küçük bir talepte bulunmak
olarak bilinir ve onlar bu isteği yerine getirdiğinde ondan
daha büyük bir şey istersiniz. İki cümle duyduğunuzu hayal
edin; Biri “Filanca hastaneye bağış yapın”, diğeri ise “Az
miktarda bağış yapın.” Hangisi sizi bağış yapmaya motive
edecek? İkinci cümlede konuyu basitleştirmenin, kolay
olduğu için az miktarda para harcamak konusunda sizi
daha çok motive edeceğini düşünüyorum.
Aynı şeyi pazarlama konusunda da yapabilirsiniz, eğer
bir akademinin reklamından sorumluysanız çok cüzi bir
ücret karşılığında mini eğitim kursları sunabilirsiniz. Bu
alışılmadık fiyat öğrencilerin dikkatini çekecek ve sizi kabul
edeceklerdir. Böylece onlarla iyi bir ilişki kurmuş olacak ve
onlara daha pahalı başka bir kurs sattığınızda buna itiraz
etmeyeceklerdir.
4) Sosyal pazarlama: İnsanlar birbirlerini taklit etme
eğilimindedirler ve başkalarının görüşlerinden etkilenirler;
satışlarınızı artırmak için bundan yararlanabilirsiniz. Bu
nedenle, insanların ürününüz hakkında ne düşündüğünü
sosyal medyada sergileyin; bu, kitlenin size inanma
şansını artıracaktır.
5) Kaybetme korkusu: İnsanlar kazançtan ziyade
kayıplardan nefret eder ve kayıplardan kaçınırlar; bu yüzden
pazarlama mesajlarınızda bundan yararlanmalısınız ve
«son parça» ve «son şans» gibi kelimeler eklemelisiniz.
Ancak bunu aşırı kullanmaktan kaçının çünkü bu, kamuoyu
önünde güvenilirliğinizi azaltır.
Sayısız başka teknikler de var. Pazarlama ana sektörü,
iş fırsatlarıyla dolu sektörlerden biridir ve bir pazarlama
bölümü mezununun çalışabileceği en önemli işler arasında
şunlar yer almaktadır:
İthalat şirketleri.
Halka açık şirketler.
Pazarlama konusunda uzmanlaşmış şirketler.
Reklamcılıkta çalışmak.
Pazarlama araştırması alanında çalışmak.
Halkla İlişkiler Direktörü.
Pazarlamanın işletme sahiplerinin daha fazla sayıda
müşteri kazanmasını ve onlara daha hızlı ulaşmasını
sağldı. « Pazarlama, insanların dikkatini çeken bir
yarışmadır. »- Seth Godin
SARRA DABOUZI - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
KALIGRAFI
göze keyif, kalbe neşedir
Daha önceki bir yazımda Arap kaligrafisinden bahsettim,
en belirgin özelliklerini öne çıkarmış ve bazı türlerinden de
bahsettim. Bu yazımda Kufi keyravanı yazı tipi hakkında
bahsetmek istiyorum.
Osmanlı döneminde Tunus'ta Arapça hat sanatı
Tunuslu hattatlar, tipo baskıcılar ve kopyacılar, harflerin uyumunu
korumada İbn Mukla'nın geometrisini benimseyerek ve İbn el-
Mukla tarafından kodlanan sanatsal yazı kurallarına uyarak, ilk
kökenlerine dayanan Arap hat sanatını mükemmelleştirmek için
yarıştılar. Bawab ve Levanten okullarının örneğini takip ederek:
Mısır, Fars, Levanten, Fas ve Endülüs ve bu sanatın bayrağını
taşıyan, eski ve çağdaş Tunus okulunun köklerinin dayandığı
Türkçe. Tunus, Osmanlı’nın yayılma hareketi sırasında cami
ve sarayları yanlarında götürdükleri tarzda dekore etme ihtiyacı
duyunca bu estetikle özdeşleşmiş, yazı bir bilgi aracı olduğu
kadar bir süs aracı haline gelmiş ve İslam dini damgasını
vurmuştur. Özellikleri ve Arap dili ve yazısının özellikleriyle onun
idaresi altına giren milletler. Bunlardan bazıları Mısır, Levant,
Irak, Mağrip ve Arap Yarımadası Müslümanları gibi üç özellik ile
etiketlenmiş, bazıları ise Türkler, Farslar gibi sadece din ve yazı
ile etiketlenmiştir. Hindistan ve Himalaya Müslümanları. Bazıları
dinden ziyade dil ve yazı özellikleriyle etiketlendiler ve Arap
dünyasındaki Hıristiyanlardı. Bazıları ise Çin Müslümanları gibi
yalnızca din niteliğiyle etiketlendi. Osmanlı döneminde Tunus’ta
Arapça hat sanatının çok yüksekti, çünkü Doğu Kur’an’larını
en güzel hat sanatıyla yazdılar ve Arapça hat sanatında hattat
Osman gibi hiç kimsenin onlarla rekabet edemeyeceği noktaya
kadar ilerlediler. Türk üslubu üzerindeki güçlü etki, başta başkent
Tunus’taki Hanefi mezhebinde olmak üzere cami ve camilerde,
minber ve kubbelerde ortaya çıkan çeşitli yazılarda ortaya çıktı.
Bu etki, Al-Mutayba’, Al-Tawati, Al-Fakhri ve ardından Hajj Zuhair
(MS 1305 / MS 1904) dahil olmak üzere Levanten yazısını (Türkçe
ve Mısır) taklitleriyle öne çıkan bazı Tunuslu hattatların ortaya
çıkmasına yol açtı Kur’an’ı özgün Tunus alfabesiyle yazmakta
usta olan Hüseyinoğullarının Memlüklerinden biri.
Tunus Kaligrafi Sanatları Derneği
5 Mart 2011’de Tunus Kaligrafi Sanatları Derneği kuruldu. Bu
dernek, Arap kaligrafi kültürünü yayıyor, bu alandaki beceri ve
yöntemleri tanıtıyor ve teşvik ediyor ve Kairouan kaligrafisinin
yayılmasına odaklanıyor. Ayrıca Cumhuriyetin tüm eyaletlerinde
hat sanatları ile ilgili, program, faaliyet ve yönetim bakımından üst
derneğe idari açıdan bağlı alt kulüpler kurulması için çalışmaktadır.
Ayrıca hat sanatı faaliyetlerini belgelemek, hattat ve hattatların
tarihçelerini kayıt altına almak, ilgili dernek ve kurumların
envanterini çıkarmak, hat sanatıyla ilgili yayın, makale ve kitapları
toplamak, kağıt gibi hat aksesuarlarının takibini yapmak üzere
bir kütüphane kurulması, hat sanatı ve mürekkep ile çeşitli hat
okullarının faaliyetlerini takip ediyor. Bu dernek her Cumartesi
Kültür Evi’nde İbn Raşik gibi kulüp düzenlemektedir. Ayrica 15
Ekim – 5 Kasım 2023 arası hat sanatı sergisi de açıldı.
64
AYYILDIZ | 12. Sayı
Amer Ben Ceddu (Muhammed Emin ElSamlali
ile Diyalog)
Soru 1: Okuyucuya değerli şahsınız
hakkında bir giriş yapmanızı istiyoruz
ve Arap hat sanatına başlangıcınız nasıl
oldu?
- Adım Amer Ben Jeddou, yetmişli yaşlarımın
başındayım. Tunus toplumunda büyüdüm
ve bazı ilkokullarda öğretmenlik yaptım. Şu
anda emekliyim. Çocukluğumdan beri sanatsal
ilgim çizime odaklanmıştı ve geç gençliğimde merhum
Haşim’in defterlerinin eline düştüm. Bağdadi, belirsiz
özellikleriyle uzaktan gördüğüm Arap hat sanatı alanına
girmem için büyük bir teşvikti. Süreç tam on yıl boyunca
devam etti ve bu sürenin tamamı, bu değerli belgeye ve
oradan buradan edindiğim diğer referanslara dayanarak
dolaşımdaki metinlerin çoğunu incelemekle geçti. Ancak
rehber hocanın olmaması ve yazılı alanda olup biteni
takip edememem nedeniyle sonuçlar beklenenin altında
kaldı. Ülkemin başkenti Tunus’a taşındıktan sonra
durum benim için değişti ve kısa süre sonra seçkin hattat
Muhammed Yasin Mutair’in yönetimindeki Arapça hat
kulüplerinden birine katıldım ve buradan itibaren Arap hat
sanatıyla ilişkilerimde yeni bir aşama başladı. Uzmanların
gözetiminde derslerime devam ederken, bir çok yazılı
gösteriye katıldım. Yazılı gösterilerden biri ulusal, ikisi
IRCICA’dan (Türkiye) olmak üzere üç ödülle taçlandırıldı.
Soru 2: “Kufi Kirene yazısındaki yaratıcılığınızla
ünlüsünüz… Bize bu yazının tarihçesini kısaca
anlatabilir misiniz ? Kişisel olarak ona olan ilginizin
hikayesi nedir ?
- Kairouan Kufi yazısının keşfi, Kairouan’daki İslam
Müzesi’nde saklanan Al-Hadhana Kuran’ın eşsiz
nüshasında meydana geldi ve Ali bin Ahmed Al-Warraq
tarafından hicri beşinci yüzyılın başında yazılmıştır.
- Bahsettikleri dışında dünyada benzerlerinin de olduğunu
gösteren henüz bize ulaşmamış bir nüsha. Iraklı bir
araştırmacı bana Afganistan’da ikinci bir nüshanın,
Fas’ta da üçüncü bir nüshanın olduğunu söylüyor ama
bu açıklama Kesin delillerle desteklenmediği, hatta bu
yazı ile diğer yazılar arasındaki mevcut benzerlik bile
tam örtüşme derecesine ulaşmadığı ve belki de birçoğu
El-Varrak girişiminden önce yazılmış olduğu sürece
gönderilmeye devam edilecektir. O dönemde yaygın olanı
taklit etmek için Kur’an’ın başında ortaya çıkan ve bu
taklidin gölgeleri, elimizdeki sayfalardan Fatiha Suresi’nde
ve Bakara Suresi’nin başında açıkça ortaya çıkmış ve
sonra kendisini diğerlerinden uzaklaştıran ve henüz
aralarına girmeyen farklı bir yazı stilini benimsediğinde
tamamen ortadan kaybolmuştur. Çocuk Odası Kur’an’ı
ile aynı tarzda yazılmış yazmalarımız vardır. Bu eşsiz hat
sanatıyla ilgilenen ilk kişi ben değilim. Benden önce birçok
yerel hattat onunla yazmıştı, ancak onların onunla olan
ilişkileri, benim ona olan hayranlığımdan kaynaklanan bol
üretimle karşılaştırıldığında sönük kaldı. Sebepleri vardı
ve en önemlileri arasında harflerin oluşumundaki bu yeni
seçimler vardı, bazı yönlere dokunan seçimler… Benim
estetik anlayışım için yeniydi ve daha fazla yaratıcılık için
başka bir çıkış noktasıydı… Evet, ben Bunu geleneksel
tarzda, daha zarif bir elbiseyle yazdım ve çoğu Doğu
yazısında olduğu gibi buna da kurallar koydum ve belki
de bunu yaparken bir zamanlar tanışan uzmanların
hayallerinin gerçekleşmesine katkıda bulundum.
Ülkemizin yazılı bir kimliğe sahip olması
umuduyla. Daha fazla tüm cesaretimle bunun
daha da ötesine geçtim, Kairouan Kufi’nin
genel özelliklerini koruduğum düzinelerce
kaligrafik formasyonu tamamladım, ancak
şu veya bunda değişiklikler açısından
her kompozisyonun gerektirdiği şeyleri
yaratmakta herhangi bir utanç bulamadım.
Mektupta, diğer yazılardan benzerliği olan
bazı harflerin eklenmesinin yanı sıra, söz konusu
kompozisyonda Kairouan Kufi’sinin müze statüsünden
çıkartılarak diğer satırlarla rekabet alanına sunulması
amaçlanıyor. Modern, güncellenmiş elbise.
Soru 3: Tunus’a özgü bu yazının yeniden
canlandırılmasında Kuluçka Kur’an’ından
yararlandıysanız, Arap hat sanatındaki diğer eğilimlerin
keşfedilebileceği başka Kur’an var mı ?
- Başarılarımı kuluçka makinesinin iki bin beş yüz sayfadan
fazla Kur’an’ına dayandırdım, ancak İslam tarihimiz
boyunca Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı diğer senaryoların
da bence daha az önemli olduğunu düşünmüyorum.
Levanten Kufi, Nisaburi Kufi ve Eski Kufi Kuran dahil olmak
üzere hattat için yaratıcılık alanları açma yetenekleri, aynı
zamanda sanatsal çeşitlilik ve uyarlanabilirlik de sağlar ve
bilinmeyen güzellik arayışında uzun mesafeli yolculuklara
yardımcı olur. Köşeler.
Soru 4: Kairouan Kufi yazısı için bir broşür hazırladığınızı
ve aynı zamanda enfes sanatsal resimler şeklinde
birçok eser tamamladığınızı biliyoruz.Çalışmalarınızın
özellikle Arap Doğu’daki yansımaları nelerdi ?
- Hattatların Kayrevan Kufi yazısına belirgin bir ilgisi yoktu,
çünkü dikkat her zaman öncelikle Fatımi Kufi’ye, kare
Kufi’ye ve eski Kufi’ye yönelmişti. Belki de bu hatta katılan
ve birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülüne layık görülen ilk
kişi benim.Belki de bu adım, diğerlerini de benim yolumdan
gitmeye teşvik etti ve bu hat sanatının, diğerleriyle eşit
şekilde yarışmalarda resmi olarak yer almasını sağladı.
Belki de çabam bu şekilde neler başardığımı duyurmaktır.
Gerek sosyal medya ağları aracılığıyla gerekse sergiler
ve forumlar aracılığıyla bu eski ve modern kaligrafiye
dikkat edilmesinin gerekliliği hakkında daha fazla
kamuoyunun konuşmasına katkıda bulunmuş olabilir. Ki
bu, yıllar önce böyle olmadığı için birçok dünya hattatının
dikkatini çekmiştir… eğer mesele sandığım gibiyse,
bu, 1997’nin başlarında söylediğim gibi, hattatlarımızın
işaret ettiklerinde umdukları bir şeydi, Tunus’a özgü olan
ve bu özgün sanatla ilgilenenler arasında dolaşan bir
yazının yeniden canlandırılması gerekliliği. Sandalyeler
bugün dünyanın her yerine dağılmış durumda ve benim
kompozisyonlarıma dayanan Kairouanian Kufi estetiği şu
ya da bu araştırmacının yüksek lisans tezine konu oldu
ve başarılarımdan bazıları şu ya da bu yeni başlayan
tarafından taklit konusu oldu. Kayrevan Kufi yazısının özel
bir zevk haline geldiğinin ve dünya çapında hayranlığının
arttığının göstergesidir.Dünya aydınlık ve batıdır.
Soru 5 : Kairouanian Kufi’ye odaklandığınızda, onun
hattatlara sunduğu plastik seçenekler gibi belirli
yönlerini araştırdınız mı ?
- Konuşmamın başında, çabamın başlangıçta bu
65
AYYILDIZ | 12. Sayı
senaryoyu bin yıl öncesine göre daha zarif bir şekilde
sunmaya ve yeni başlayanların bu senaryoyu çalışmasına
yardımcı olacak kurallar ve ölçekler koymaya yönelik
olduğunu belirtmiştim. Bununla başa çıkmanın kolaylığını,
onu uyarlama olanağını ve diğer bazı yazı tiplerinin
buna uyum sağlama yeteneğini keşfettiğimde, bu geniş
alanda, yeni estetik yönler içerdiğini tahmin ettiğim cesur
kompozisyonlar yaratmak için yola çıktım. Yüzyıllardır
müze raflarında sıkışıp kalan bu özgün yazının nihayet ve
hak ettiği şekilde gün yüzüne çıkması için.
Soru 6: Kairouan Kufi, geometrisi ve açılarıyla
bilgisayar aracılığıyla geliştirilmeye uygun görünüyor,
hiç düşündünüz mü ?
- Bu yazıyı geliştirmenin ilk işlemi, onu kadim, ilkel halinden,
sahibinin kağıt üzerinde yaptığı hatalardan arındırılmış,
zarif bir forma aktarmak ve yazarın seçtiği temel özelliklerle
yazma kurallarını belirlemektir. Ikincisi. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın
lütfuyla gerçekleştirilen bir şeydir ve bunu nesiller boyu
tanıyıp kolaylıkla yayabilmesi için bir süre beklemeliyiz,
daha sonra sanatçının yazdığı bazı harflerin özelliklerini
değiştirerek bunu geliştirmeyi düşünmeliyiz. Bu betiğin
genel görünümüyle tutarlı olmayan kısmi veya tam bir
uyumsuzluk bulur. Bu çizgiye ilgi duyanların bir kısmının
bu bağlamda öneride bulunma telaşında olması dikkat
çekici, ben de bunu şiddetle kınadım çünkü bu çizgi, bu
şekilde cüretkarlığa izin vermeyen bir aşamadan geçiyor.
Öğrenci bugün hocasının yanına geldiğinde sadece orijinal
Sirenayka Kufi’sine giden yolu bulmak istiyor, başka bir
şey istemiyor ve bu geliştirme önerileri onun yolunu apaçık
bir suç teşkil edecek şekilde tıkıyor… Bu geleneksel
kaligrafi yazısıyla ilgili. Ama benim gerçekleştirdiğim
kompozisyonlar ve oluşumlara gelince, bu da kendine has
sonuçları olan başka bir konu. Kairouan’lı Kufi kalemle
yazıyor ve geometrik araçlara ihtiyaç duymuyor ve bazı
hattatlarımızın arzu ettiği gibi onu geliştirmeye çalışsak
bile, önerilen görüntü geometrik kullanımdan uzak
olmalıdır. Bilgisayar alanına ve Kairouan Kufi’sinin bu
alana dahil edilmesine gelince, bu çok mümkün.
Uzmanlardan biri bana bu alanda bir teklif sundu, ancak
Rakka ve Divani’de olduğu gibi bu senaryonun çarpıtılmasına
neden olmak istemediğim için yanıt vermekten kaçındım.
Kabul edildiğinde, korunmasını sağlamak için harfler
arasında normal ilişkilerin sağlanmasına daha fazla çaba
gösterilmesi, orijinal detaylarındaki özellikleri üzerinde,
hattat ve medya mühendisinin katıldığı ek, kapsamlı bir
çalışma yapılması gerekmektedir.
Soru 7: Arapça hat sanatı öğretimi alanındaki
çalışmalarınız nelerdir ? Tunuslu gençlerin bu sanata
ilgisi nasıl ?
- Bu yılı Kairouan Kufi yılı yapmak için diğer kursların
da takip edebileceği üç aylık bir eğitim kursu sırasında
birkaç öğrenci yetiştirme sürecindeyim.Bir okulda bazı
ilkokul öğrencilerine Naskh alfabesini çalışıyorum. Eğitim
müfredatımızın bozduğu şeyleri onarmak için gençlik
evlerinin. Pek çok çocuğumuzda bu istek var ama gerçek
ilgi sınırlı kalıyor ve yaptığımız şey ne yazık ki denetleyici
otoritelerden uygun yanıtı alamayan bireysel bir girişim.
Soru 8 : İzlediğiniz çalışma yöntemi ve bir tablonun
fikirden uygulamaya kadar nasıl tamamlanacağı
hakkında bize fikir verebilir misiniz ?
- “Her zaman elimde geniş bir seçim alanı bulduğum çok
sayıda metin bulunduğundan emin oldum… Zaman zaman
bunları son derece hassas bir şekilde değerlendirmeye
devam ettim, ta ki bana uygun bir metin bulana kadar.
Belirli bir harfin belirli özelliklere sahip çokluğu ve
bazılarının yumuşatılma olasılığı gibi anlaşmalar
içeriyordu… Üzerinde çalıştım ama tüm bunlardan
yoksunsa bir kenara koydum vesaire.. Kompozisyonlara
gelince, çeşitli uyarlamalardan sonra, harflerin dönüştüğü
uyum, yakınlık, kucaklaşma, kesişim ve ahenk ile hassas
duyulara hitap edecek estetiğe sahip belirli bir formda
karar kıldım ve bu da onu farklı bir kompozisyon haline
getirdi. Küçük oranlar dışında beyazın serpiştirilmediği,
belirgin, dengeli, soyut bir form.Bazı harflerin üzerine
noktalar koymaya başvursam bile, onu maksimum ölçüde
sıkıştırmaya çalışıyorum (örneğin, Sirenaykalı Kufi’nin
harfleri). (sözcükselleştirilmemiş) veya bazı dilbilgisel
hareketlerin yerleştirilmesi. Bu, bazı boşlukların rahatsız
edici olduğunu gördüğümde sığındığım bir istisnadır.
Gözlemleyen göz için. Bu çalışma sırasında Ali Al-‘in
özelliklerini biraz değiştirmem gerekiyordu. Warraq’ın
mektuplarını bazen yumuşatarak ve Diwani, Levanten
Kufi veya serbest yazı gibi igger yazılardan formlar alarak
kullanmıştır. Bazen zorunluluktan dolayı Lam Elif gibi bazı
harfler için yeni biçimler yaratmıştır. Bunu gerektiren çeşitli
biçimler aldı, bazı kompozisyonlar… resimlerime bakan
herkes bunu kolaylıkla fark ediyor.” –Daha önceki bir
röportajdan alıntıdır.
Soru 9: Fas kaligrafisinin çeşitli okullardaki gerçekliği
hakkında ne düşünüyorsunuz? Oriental Havayolları ile
rekabet edebilecek noktaya kadar sınırlandırılabilir mi,
geliştirilebilir mi?
- Fas kaligrafisi, birbirini takip eden İslam fetihleri
sonrasında Doğu’dan gelen Kufi yazısının bir ürünü olup,
zamanla yaşadığı döneme, yazan hattatlara ve yazıldığı
yerlere igg çok farklı üsluplara bürünmüştür. Başladı. Bu
tarzlarda, gelen satırlardan daha az önemli olmayan çok
fazla güzellik var. Günümüzde durum bunlardan sadece
dördünde çözüme kavuşmuştur: mebsût, mücevherli
olan, müsned-i zemâmî ve Fas sülüs. Ama tuhaf olan,
Fas bölgesinden çıkan tüm soyların, Doğu’da olduğu gibi
kuralları yoktu. Belki de bunun arkasında büyüdüğüm
çevrenin doğası, coğrafi, iklimsel, politik, kültürel ve beşeri
uzantıları, gelenekleri ve yaşam biçimleriyle ilgili bir şeyler
gizlidir. Ben… ama bilimsel bir rönesansın yaşandığı ve
hattatın bir bakıma faydalandığı çağımızda… Kaligrafi
alanında çevresinde olup bitenler hakkında birçok kişi gibi
bilgisini genişletmesini sağladı. Fas kaligrafi kültürünün
Arap ve İslam Doğu’daki igger kanatlara katılması
ihtiyacını hissetmişti. Hiç şüphe yok ki bu mesele, bu
yazıların tanıtılmasını gerektirir ve buna en yakın yol,
Uzak Mağrip’te ortaya çıkan girişimler ve benim bizzat
Kufi Kirene ile yaptığım girişim gibi, onların çalışmalarını
kolaylaştıracak kurallar koymaktır. Senaryo. Daha sonra
bu çizgilerin geliştirilmesi ve rekabetçi hale getirilmesinin
kapısı açılacaktır.
SARRA LAHMER - TUNUS
66
AYYILDIZ | 12. Sayı
BENİM TECRÜBEM
MUNASTİR’DA ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVAL
Ben Jihen Hammadi, sanatsal dokunuşlar kulübünün bir üyesi olarak hikayemi anlatacağım, Munastir
üniversitesi uluslararası festivalı yönetiminden hem ben hem de bütün kulüp üyelerini davet aldık,
yaşadığım en güzel deneyimlerden biridir. Bu özel deneyimin detaylarını sizlerle paylaşmak istedim…
Festivalın sesi uluslararası yankısı olan uluslararsı festivalın günlük bültinin yazmakla ilgilenmek üzere
bir gazeteci olarak yayın kurulunun çalışma ekibine davet edildim, bunlar" Houssem Ben Saleh" ve "Alaa
Alkhardani" ve "Ilyes Bahloul" ve" Saleh Hlel " ve "Mohamed amin alayyachi" ve "Saeed Ammar" da diğerleri
döşemek festivalin haber bülteninin ve başarmak festival katkıda bulunmuş … Munastir’daki “Fatuma
Burgiba” üniversitesinin bölgesine benim varır varmaz tanışmayıda mekanı başladım, bizi karşılamaları ve
yönetimin sıcak karşılaması sonrasında ben ve kulüp üyelerimiz odalarımızı aldık, ilk günden beri onun
başladığı festival programı bilgilendirmek fotoğraf ile dizmek ve dil tetkiki yazmaktan bültenin ayrıntılarınıya
çalışmakta bile başladık.
Festival programı şöyledir: Her katılan ülke tiyatral gösterileri paylaştı (Tunust’an ” Prosperonun kalemi”,
Suriye’den ”sınırdakı ev’’, Filistin’den ’’öteki taraf’’, Libya’dan ’’ölü gölge’’, Cezayir’den ’’gurur yada
utanç’’, Çin’den ‘’O ve dört adamlar’’, Ürdün’den ‘’Şarkı söyleyen yıldızlar’’, Mısır’dan ‘’sefiller’’, ve Umman
sultanlığın’dan ‘’Istasyon hikayeleri’’). Bu gösterileri izleminin keyfini çıkardık, ayrıca göstrenin alanına
varmadan önceki atmosferler harıkaymış, şarkı söyledik, dans ettik ve müzik enstrümanlarını çalmak ile güzel
vakit geçirdik, ondan sonra yemeğe geçttik. Ondan sonra tiyatro gösterisi öbür gün sabah bir grup tiyatro için
hazırlıklar yapıldı. Festival karnavalı, ağustos ayı beşenci gün 18:30 akşam başlıyormuş, çok sayıda kadın
erkek ve çocuk katılmakta atmosferler özeldi, yüzlerinde ve kalplerinde büyük mutluluk farkediyorsun. Biz
yayın kurulunda çalışan ekip olarak canlı yayında festivali tüm detaylarıyla biliyorduk: ‘’yolun kenarı seyirci
duruyordu akrobatık etkilendiler hareketlere ve kuklaları şekillerine ve onu büyük hacımı, ‘’çok insanlar büyük
milli tanıyorlar geliyorlarmış ve katılıralmış’’, ’’her ülkenin kendi bayrağını taşıdı ve beraber fotoğraflar aldılar.’’
Bir heyeti her gün geliyorlardı ve biz onu ikram ettik ve onlarla bir röportaj yapttık sonra onlarla fotoğraf aldık.
2023 ağustos 6/7 tarihlerinde atölyeler yapıldı, her atölye farklı bir yerde ve farklı hocayla yapıldı : Iraklı
pröfessor Mokded Moslem "konuşma sanatları ile yönetmenlik sanatları arasında aktör" adlı bir atölye yaptı,
Faslı pröfessor Mobarek el Fakir "aktör ve kişilik", ve Tunus’tan pröfessor Khaled Bouzid"elmim", pröfessor
Hasan el Sallami"senaryosu". 8 ağustos’ta Salı gününde seminer yapıldı. 9 ağustos Çarşamba günü Mehdiye
şehrine de deniz seferi yapıldı, ve harekitli soluğanlar ve saheli havayanı keyfetmişler delegeler için bu keymitli
fersatının oldu, güzel denizi ve temiziği beğendiler, bir de yemekleri çok harikaydı. Kapanış törende ben ve
kalan gurup ile bizi teşrif ettiler çünkü çok emek verdik. Bu festivale, profesörler, oyuncular ve yönetmenler
katıldı, işlerin değerlendirildi ve ödüller verildi, merkezler kazananlar için en iyi oyun ve en iyi oyuncu, tabi ki,
kapanış törende çok yetenekler vardı: şarkı söyleyenler, enstrüman çalanlar vs ... Her şey çok güzel oldu.
67
JIHEN HAMMADI - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
Yeşil Unsur
Benim için doğa, ruh ve beden hayati bir enerji kaynağını temsil ediyor. Birçok çalışma, bazı bitkilerin
evlerimiz ve kendimiz üzerindeki olumlu etkisini kanıtlamıştır : Pozitif enerjiyi artırır ve olumsuz
atmosferleri azaltır. « Feng Shui » olarak adlandırılan bir Çin bilimi olan « Yer enerjisi » bilimini
araştıran birçok araştırma, bazı bitikilerin mekana ve insanlara positif enerji katma, stresi azaltma
ve bir nevi huzur yaratma yeteneklerinin yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Rahatlama ve doğayla
uyum böylece bitkilerin sadece estetik bir işlev yerine getirmediğini, aynı zamanda bir çeşit denge
ve ruhsal estetik yaratmaya da çalıştığını sayılırız. Enerji bilimi kadim, yenilenebilir bilimlerden
biridir ve özellikle bitkilerden yayılan, doğru bilime dayanmayan ruhsal enerji hakkında konuşmak
konusunda uzmanlaşacağız. Gerçek şu ki bitkilere, özellikle de her türden çiçeklere ilgi duyuyorum.
Bana güven, mutluluk ve huzur hissi verdiği için doğayla bütünleşmeyi seviyorum. Telefonum bile
doğal bileşenlerin fotoğraflarını çekmeden neredeyse hiç boşamıyor. Bu resimlerden bazılarını
sizlerle paylaşacağım:
68
AYYILDIZ | 12. Sayı
Pozitif enerjiyi artıran bitkiler
Orkide
Bambu
Aloe vera
Aloe vera, kaktüs bitkisinin
kardeşlerinden biri olarak kabul edilir.
Bu bitkiler çölde bol miktarda yetiştikleri
için genellikle kuraklığa tolerans
gösterme yetenekleriyle bilinir. Ancak
bu onun başka yerlerde büyümesini
engellemez. Bu bitki insanlara meydan
okuma ve dayanma yeteneği verir ve
mekana pozitif enerji getirir.
Orkide çiçeği, enerji uzmanları
tarafından doğurganlık, şans ve
bolluk kaynağı olarak kabul edilir.
Kuraklığa dayanıklı, uzun süre
yaşayan dayanıklı bir çiçek olarak
tanımlanıyor. Çeşitli zarif şekilleri
ve evdeki negatif oksijeni yayma
yeteneği ile öne çıkıyor.
Bambu, yalnızca bol estetik ifadesi
nedeniyle değil, aynı zamanda
taşıdığı pozitif enerji nedeniyle de Çin
mirasındaki en önemli bitkilerden biri
olarak kabul edilir. Saflığın, ruhsal
dinginliğin, uyumun ve içselliğin
simgesidir. Barış, şans getiren bir bitki
olarak kabul edilir.
Biberiye pozitif enerji yayan en
önemli bitkilerden biridir. Bu, yaygın
hoş kokusu ve zihin üzerindeki etkisi
sayesinde kaygıyı ve psikolojik stresi
azaltır, aynı zamanda vücut sağlığını
da iyileştirir.
Biberiye
Yeşil Tunus
Tunus ülkesi, yeşil dağlarından fesleğen, çelenk
ve çam ağaçlarının kokusunu, antik sokaklarından
yasemin ve Full, Begonvil ağaçlarının güzelliği
kokusunu ve çiftliklerinden mis gibi kokular portakal
ve limondan yayan pitoresk doğasıyla “Yeşil Tunus”
olarak biliniyor, sokakları jakaranda ağaçlarının
mor renginde süsleniyor. Tunus her yıl Ulusal Ağaç
Günü’nü «Ağaçlandırma, arazilerin ve tesislerin
korunmasıdır» sloganıyla kutluyor. Ekosistem ve
biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla toplam
ormanlık alan yaklaşık 30 bin hektardır. Tunus,
Ariyana şehrinde gülleri kutlamak için her yıl bir
festival düzenliyor. Bu şehir, çeşitli gül türlerinin
yetiştirilmesiyle ünlüdür ve bu festivalde Miss Roses
seçilmektedir. Tunus’ta da özellikle Belvedere
Parkı’nda bahar mevsimi sonunda çiçek sergisi
düzenleniyor ve bu vesileyle apartman daireleri
için çeşitli ağaç fidanlıkları ve ev içinde fazla yer
kaplamayan küçük bitkiler sergileniyor. Bitkiler,
kuzeyden güneye Tunus için önemli bir kültürel
ve ekonomik kaynağı temsil ediyor. Çiçekler,
özellikle de yasemin çiçeği, eski çağlardan beri
Tunus’un kültürel ve medeniyetsel kimliği olarak
Lavanta güçlü kokusu olan bir bitkidir.
Sakin renginin yanı sıra huzur,
dinginlik ve rahatlama hali yaratan bir
bitkidir.
69
Lavanta
Yasemin, her yere yayılan ve mekana
sakin bir esinti veren hoş kokusuyla
bilinen çiçeklerden biridir. Aşinalık
yaratması ve bireyler arasındaki
ilişkileri geliştirmesi nedeniyle bazı
insanlar ona romantizm çiçeği adını
verir.
Yasemin
kabul ediliyor. Tunuslu bu çiçekten, «Meşmum
Yasemini ve Full» adlı benzersiz bir zanaat yaptı.
Tunus «meşmum»u, halafa bitkisinin küçük
çubuklarından oluşur, üstlerine bir buket halinde
yasemin veya full çiçeği eklenir ve ince beyaz bir
iplikle çevrelenir, böylece «meşmum» oluşturulur.
Satıcı ayrıca mallarını pazarlamak için kökleri Tunus
geleneklerine dayanan bu “meşmum”un doğasına
uygun geleneksel bir elbise giyiyor. “Meşmum” en
önemli ihracat ürünlerinden biri olarak kabul ediliyor
ve bu nedenle Tunus, bu çiçeğin en büyük üreticisi
olduğunu düşünerek Rades şehrinde bulundurduğu
bu çiçeğe mevsimlik bir festival ayırdı. Tunus,
güneyde, özellikle Kebili ve Tozeur şehirlerindeki
palmiye vahalarıyla öne çıkıyor; çünkü en iyi
hurmalarını üretiyor ve uluslararası pazarlara ihraç
ediliyor. Tunus ayrıca vatandaşları Cumhuriyetin
tüm eyaletlerinde zeytin ağacı dikmeye teşvik
ediyor. Sahibi aileden dolayı “Akaret” adı verilen,
Akdeniz’in en büyük ve en ünlü zeytin ağacına
sahiptir. Tunus’un güneyindeki Tatavin şehrinde
bulunan tesis 900 yıllık olup yılda 1.500 litreden
fazla yağlı üretmektedir.
AMNA GHAZOUANI - TUNUS
AYYILDIZ | 12. Sayı
Fas takımının 2022 Katar
Dünya Kupası'ndaki başarısı
Fas milli takımı, Katar 2022 Dünya
Kupası'nda tarihi bir başarıya imza atarak futbolun
ötesine geçen medeni bir imaj sunarak oyunu
sınırları ve bölücülüğü aşan sosyal, kültürel,
politik ve ekonomik bir olguya dönüştürdü ve
Fas kimliğinin güçlenmesini sağladı. Sonuç
olarak ülkenin sürdürülebilir kalkınmasının temel
direği haline geldi ve iç düzeyde ders çıkarmak
için alıcıları etkileyen bir konuşmaya, hatta dış
kazanımlar elde etmek için yumuşak bir güce
dönüştü. Bu yazıda Fas milli takımının Katar
Dünya Kupası'ndaki başarısının boyutlarına
genel bir bakış sunuyoruz. FIFA Dünya Kupası,
FIFA gözetiminde düzenlenen en önemli futbol
müsabakasıdır. Dünya Kupası, İkinci Dünya
Savaşı nedeniyle iptal edilen 1942 ve 1946
turnuvaları dışında, 1930'dan bu yana her dört
yılda düzenleniyor. Mevcut turnuva sisteminde,
1998 yılından bu yana 32 milli takım sekiz gruba
ayrılarak ev sahibi ülkenin stadyumlarında bir
ay boyunca turnuva şampiyonluğunu kazanmak
için yarışıyor. Fas milli takımı, Dünya Kupası
çeyrek finalinde Al Thumama Stadyumu'nda
Portekizli rakibini 1-0 mağlup ederek, tarihi bir
başarıya imza attı ve Dünya Kupası'nda yarı
finale yükselen ilk Arap ve Afrika takımı oldu.
Fas milli takımı bu galibiyetin sorumluluğunu
42. dakikada belirleyici golü atan Sevilla'nın
İspanyol golcüsü Youssef En-Nesyri'ye borçlu.
Daha önce üç Afrika takımı Dünya Kupası'nda
çeyrek finale çıkmayı başarmıştı: Kamerun
(1990), Senegal (2002) ve Gana (2010), ancak
bugün Atlas Lions yarı finale kalan ilk Arap ve
Afrika takımı oldu. Fas milli takımı, Katar Dünya
Kupası'nda yalnızca bir kez gol yiyerek en güçlü
savunma hattı konumunu korudu. Fas milli
takımı, Katar Dünya Kupası'nda olağanüstü bir
performans sergileyerek Hırvatistan'la golsüz
berabere kaldıktan sonra 7 puanla grup birincisi
oldu, ardından Belçika'yı 2-0 ve Kanada'yı 2-1
yenerek penaltı atışlarında tarihi bir galibiyet
elde etti. Son 16 turunda İspanya'yı yenerek yarı
finale yükseldi. Çeyrek finalde Portekiz'i yenmesi
sayesinde kazandı. Bugün spor uzmanları
ve medya profesyonelleri arasında Fas milli
takımının bir sürpriz yarattığı konusunda fikir
birliği var. Hatta çeyrek finale yükselmesi,
Dünya Kupası'nın en heyecan verici başarısını
oluşturuyor ve bu milli takım, turnuvanın en iyi
oyuncusu haline geldi. Uluslararası basında
konuşulanlar ve önde gelen uluslararası gazeteler,
milli takımın Fas için büyük bir ün kazandığına
inanmaya başladı. Sadece dört toplantıda, ardı
ardına gelen hükümetler, çalışmaları bu mantıkla
yönetilse bile, bunu yıllar içinde başaramazlardı,
süreklilik, tutarlılık ve amaç birliğidir. Bu başarının
analizinde önemli olan psikolojik, sosyolojik,
değer ve kültürel boyutlarla ilgili boyutlardır ve
uzmanların ve gazetecilerin ilgilendiği sanatsal
ve teknik boyutlardan çok daha önemli olduğunu
düşünüyorum. Değerlendirmede dört temel ilke
vardır: kimlik oluşturma, aile entegrasyonu ve
liderlik.
Sahadaki başarı, futbol diplomasinin en
iyi şekli olarak yorumlanırsa, Fas için bu başarıya
katkıda bulunan sadece takım üyeleri değil, aynı
zamanda futbol diplomasini devam ederken
galibiyet etkinliklerinin veya kutlama ritüellerinin
arkasında olan taraftarlardır, temsil ve iletişimin
iki işlevine dayanmaktadır: Oyuncular dünya
çapında kalpleri ve zihinleri kazanan temsil
rolünü üstlendiler. Katar ve ülkenin uluslararası
duruşu açısından, siyasi hedeflere ulaşan
kültürel bir güç olarak görülüyor. Devleti ve
ulusun sembolik imajını bünyesinde barındıran
futbol takımı, diğer takımlarla aynı şekilde
ülkenin popülaritesine önemli ölçüde katkıda
bulunuyor, kültürel faktörler işe yarar. Fas milli
takımının turnuvadaki maçlarını izlediğimde,
birkaç yıl sonra ve emekli olduktan sonra
sınıflandırılacak olanların karşısında mucizeler
yaratma yeteneğine sahip süper kahramanlara
da sahip olduğumuzu bir an hissettim. Benim için
bunlar bir efsane (Modric, De Bruyne, Ronaldo ve
diğerleri). Ama çocuklarının ayaklarına yazılan
Fas efsanesi, önemini bundan alan kolektif
bir efsanedir : İnsanlara verdikleri mesajlar ve
cevaplar…
70
AYYILDIZ | 12. Sayı
Katar Dünya Kupası 2022
Fas milli takım oyuncularının anneleri
Katar Dünya Kupası'nda ilgi odağı oldu. Faslı
yıldız Achraf Hakimi, 2022 FIFA Dünya Kupası
Katar'da ülkesi Fas adına İspanya'ya karşı
belirleyici penaltı vuruşunu attıktan sonra takım
arkadaşlarıyla sahada kısa bir kutlama yaptıktan
sonra stat tribünlerinde annesinin yanına koşarak
kucaklaştı. Araplar da dahil olmak üzere yabancı
Dünya Kupası hayranlarını durduran bir sahnede
başını öptü. Madrid'de Faslı bir anne babanın
çocuğu olarak dünyaya gelen Faslı yıldız, birkaç
gün önce Atlas Aslanları'nın Belçika milli takımına
karşı kazandığı zaferin ardından annesine
sarılırken bir tweet yayınlamış ve Arapça "Seni
seviyorum anne" cümlesini yazmıştı.
Fas milli takımı ve Fransız kulübü Angers'in
oyuncusu Sofiane Boufal'ın, Kanada maçı
bittikten sonra tribüne giderek annesini başından
öptüğü ve ona formasını verdiği an bir başka
video klipte yayınlandı. Bu, sadece tribünlerde
değil, sahanın ortasında da annelerin ve eşlerin
varlığının güçlü sembolik önemidir. Bildiğimiz
gibi kendisi, bunu Fas ailesinin bütünlüğüne
bağlamakla yetinen Batılı yorumcuların dikkatini
çeken bir varlıktır. Ancak bizce mesele bundan
çok daha güçlü görünüyor, çünkü çoğunluğu
anadilini konuşmayan bu gençler, yaptıklarında
onları annelerine çeken şeylerden başka bir şey
görmüyorlar ve onlar aracılığıyla kültürlerine ve
sosyal bağlarını sunuyorlar. Üstelik o anneler
olmasaydı, başardıkları başaramayacaklarına
olan derin inançları da var. Annelik,
memleketinden uzaklaşmış olanların vatanıdır.
Buradaki anneler annedir ama aynı zamanda
vatandan uzak deneyimlerden elde edilen
mücadelenin ve tecrübenin de sembolüdür.
Fas Kralı Muhammed VI, Arap ve Afrika
tarihinde ilk kez Katar Dünya Kupası'nda tarihi
bir başarıya ulaşıp yarı finale yükselen Fas
futbol takımını Rabat'taki Kraliyet Sarayı'nın Taht
Salonu'nda kabul etti. Fas Kralı, Fas Kraliyet
Futbol Federasyonu Başkanı Faouzi Lakjaa,
milli takım antrenörü Walid Regragui ve milli
takım oyuncularına kraliyet madalyası verdi. Fas
takımının Katar 2022 Dünya Kupası'nda elde
ettiği başarı, Faslılara büyük bir sevinç, büyük
bir gurur ve Faslıların kalplerinde sonsuza kadar
yaşayacak güzel anılar yaşattı.
SALMA HARHAR - FAS
71
AYYILDIZ | 12. Sayı
Kaynakça
• zdnet.com (Internet sitesi): «What is AI? Everything to know about artificial intelligence»
• ecommerce-nation.com (Internet sitesi): « Forcasting the impact of artificial intelligence on business»
• datacamp.com (Internet sitesi): «What is Deep Learning? A Tutorial for Beginners»
• medium.com (Internet sitesi): «Deep Learning (Part 1):Understanding Basic Neural Networks»
• mhanational.org (Internet sitesi): «Neurons: How the Brain Communicates»
• sas.com (Internet sitesi): «Artificial Neural Networks What they are & why they matter»
• theweek.in (Internet sitesi): «Scientists working to build real-life robots capable of teaming with humans»
• heydaraliyevcenter.az (Internet sitesi)
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « İçərişəhər»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Gəncə Dövlət Filarmoniyası»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Şəki xan sarayı»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Şuşa»
• eco.gov.az (Internet sitesi) : « Göygöl Milli Parkı»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Qız qalası»
«القومية مرصد املرأة « sitesi) • enow.gov.eg (Internet
«جريدة األهرام « sitesi) • gate.ahram.org.eg (Internet
«قرص البارون تحفة معمارية ىف مرص اجلديدة وراء إنشائه قصة « sitesi) • youm7.com (Internet
«قرص البارون إمبان « : sitesi) • tr.wikipedia.org (Internet
• acıbademHayat.com.tr (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı
• Yunus Emre kitapları
• Ailedenbiri.com (Internet sitesi)
• Dergipark.org.tr (Internet sitesi)
• Mawdoo3.com (Internet sitesi)
• egostate.org (Internet sitesi) : « Ego Enstitüsü»
• almasryalyoum.com (Internet sitesi)
• skynewsarabia.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı
• bbc.com/arabic (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı
«موكب املومياوات امللكية املرصية يصل إىل متحف احلضارة وسط احتفال تارييخ مهيب « : sitesi) • bbc.com/arabic (Internet
«من املحيط إىل اخلليج.. كيف علق العرب عىل املومياوات امللكية؟ « : sitesi) • bbc.com/arabic (Internet
«بالصور.. انطالق موكب املومياوات امللكية من املتحف املرصي « : sitesi) • skynewsarabia.com (Internet
«موكب املومياوات امللكية» : sitesi) • ar.m.wikipedia.org (Internet
• tayinciler.com (Internet sitesi) : « Denizli»
• pau.edu.tr (Internet sitesi) : « Pamukkale University»
• denizli.ktb.gov.tr (Internet sitesi) : « Denizli İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü: Tarihçe»
• turkcebilgi.com (Internet sitesi) : « Denizli»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Denizli (İl)»
«تبلدي « : sitesi) • ar.m.wikipedia.org (Internet
«شجرة التبلدي وفوائدها « : sitesi) • suna-sd.net (Internet
» فوائد الباوباب: تعرف عليها « : sitesi) • webteb.com (Internet
• twitter.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı «Tabaldi ağacı büyüklüğü »
• justfood.tv (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Tabaldi ağacının meyveleri»
• 7nota7kita.com (Internet sitesi) : « Türk Müziği Tarihi»
• nedir.com (Internet sitesi) : « Türk müziği nedir?»
«كارا فاطمة « : sitesi) • ar.m.wikipedia.org (Internet
«معلومات عن كارا فاطمة من ابرز الشخصيات النسائية يف حرب االستقالل الرتكية « : sitesi) • turkeyency.com (Internet
«كارا فاطمة « : sitesi) • ar.unionpedia.org (Internet
» ”من يه “كارا فاطمة « : sitesi) • mar7aba.com.tr (Internet
• kizilay.org.tr (Internet sitesi) : « Milli Mücadele Kahramanı Kara Fatma’ya Türk Kızılayı Sahip Çıktı»
• youm7.com (Internet sitesi)
• dw.com (Internet sitesi)
• aljazera.com (Internet sitesi)
• afrigatenews.net (Internet sitesi)
«(مطماطة«.. مدينة األمازيغ املنحوتة تحت أرض تونس )تقرير» : sitesi) • aa.com.tr (Internet
«ماذا تعرف عن “مطماطة” التونسية ذات الكهوف الرببرية؟ « : sitesi) • noonpost.com (Internet
«شط اجلريد... أيقونة الصحراء التونسية « : sitesi) • annaharar.com (Internet
• skynewsarabia.com (Internet sitesi)
• mawdoo3.com (Internet sitesi)
• eliteworldhotels.com.tr (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Türk Kahvesi Hakkinda Bilmedikleriniz»
• shop20602.govanfolkuniversity.org (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı
• kaffeeshop24.de (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Türk kahvesi»
• kulturportali.gov.tr (Internet sitesi) : « Türk kahvesi»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « kahve»
• bikahvearasi.com (Internet sitesi) : « Arap Kahvesi Nedir? Nasıl Yapılır?»
• sabah.com.tr (Internet sitesi) : « Körebe Nasıl Oynanır? Körebe Oyun Kuralları Neler, En Az Kaç Kişiyle Oynanır?»
• eodev.com (Internet sitesi) : « Topaç »
• milliyet.com.tr (Internet sitesi) : « Misket oyunu nasıl oynanır? »
• ecdad.org.tr (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Körebe Oyunu»
• animalia-life.club (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Saklambaç oynayan çocuklar »
• ilkha.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Sınır köyünde çocuklar bombardıman sesleri altında oyun
oynuyor »
• chess.com/tr (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Nasil Bilye Oynanir»
• tr.pinterest.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Misket (Bilye) Oyunu»
• fizikcisehriye.wordpress.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « İp atlama Oyunun oynanışı ve kuralları»
AYYILDIZ | 12. Sayı
Kaynakça
• Gazete Kilis (Facebook Sayfası) : Fotoğrafların kaynağı « topaç »
• yavasdukkan.net (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « topaç »
• welovebuzz.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Les 10 jeux qui ont marqué notre enfance »
• listelist.com (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « Beşlikten Gol Atmış Neslin Bilebileceği 20 Mahalle Maçı
Mevzusu»
• Ain Drahem & Bni Mtir (Facebook
Sayfası) : « «البوصاع • kariyer.net (Internet sitesi) : «Hemşire Nedir?»
• nouvelles.umontreal.ca (Internet sitesi) : «Enquête sur la santé psychologique du personnel infirmier durant
la pandémie»
• infirmiere-canadienne.com (Internet sitesi) : «Préserver la santé du personnel infirmier : une priorité durant
et après la pandémie de COVID 19»
• doctornewsweb.com (Internet
sitesi) : يف» نيمين “قالتيل بالطبطبة بالرسطان مصابة طفلة يرىع “عمر” رزق.. احلنني املمرض «حضنك
• defibrillateur-info.fr (Internet sitesi) : «Un infirmier utilise un défibrillateur pour sauver un cycliste»
• almaany.com (Internet
sitesi) : معىن» و ترجمة fiz تريك عريب املعاين قاموس «يف • كاملة الرتكية اللغة دروس (YouTube canalı)
• Festival International du Théâtre Universitaire de Monastir (Facebook Sayfası) : Fotoğrafların kaynağı
• kampyerleri.org (Internet sitesi) : «Demokrasi ve Özgürlükler Adası Nerede? – Giriş Ücretleri – Ulaşım –
Gezilecek Yerler»
• aa.com.tr (Internet sitesi) : «‘Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ dünyaya açılacak»
• ntv.com.tr (Internet sitesi) : Fotoğrafların kaynağı « TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU»
• neredekal.com (Internet sitesi) : «Demokrasi Ve Özgürlükler Adası»
• kibrisarackiralama.com (Internet sitesi) : «Kuzey Kıbrıs İl ve İlçeleri»
• yasemin.com (Internet sitesi) : «Lor peyniriyle hazırlanan pirohu nedir? Pirohu nasıl yapılır?»
• lezzet.com.tr (Internet sitesi) : «Limonlu Paluze»
• risalehaber.com (Internet sitesi) : «KKTC’nin Osmanlı döneminden kalan simge eseri: Büyük Han»
• hisglobal.com.tr (Internet sitesi) : «A’dan Z’ye Kuzey Kıbrıs Hakkında Merak Edilenler»
• tr.wikipedia.org (Internet sitesi) : « Lefkoşa Mevlevihanesi»
• unesco.goturkiye.com (Internet
sitesi) : « تركيا رشق وجنوب رشق للرتاث اليونسكو وطرق «مواقع • aa.com.tr (Internet sitesi) : « Liste du patrimoine mondial de l’UNESCO: La Tunisie et la Türkiye nominées»
• aa.com.tr (Internet
sitesi) : « العاملي الرتاث الئحة عىل جربة جزيرة إدراج تونس: » • aa.com.tr (Internet
sitesi) : « الالمادي العاملي الرتاث ضمن التونسية »اهلريسة« تدرج «يونسكو • ar.unesco.org (Internet
sitesi) : « اليونسكو عن «ملحة • dailysabah.com (Internet
sitesi) : « قائمة تدخل أفس »هوسال«، وحدائق بكر« »ديار مدينة أسوار إدراج من واحد يوم بعد العاملي
للرتاث «اليونسكو • almrsal.com (Internet
sitesi) : « باشا اسحاق قرص الرتكية القصور أجمل » • tuniscope.com (Internet
sitesi) : « غري الثقايف للرتاث التمثيلية القائمة يف سجنان فخار ملف إدراج رسميا: اليونسكو: سجنان فخار لليونسكو
«املادي • avant-premiere.com.tn (Internet
sitesi) : « سجنان لنساء الفخار صناعة يف لليونسكو التونيس الثقايف الرتاث تدعم «أملانيا • al-ain.com (Internet
sitesi) : « تونس يف قرون منذ بريقها يخفت مل يدوية حرفة سجنان.. «فخار • webdo.tn (Internet
sitesi) : « لليونسكو العاملي الرتاث ضمن التونسية« »اهلريسة «!إدراج • turkpress.co (Internet
sitesi) : « شعبية تركية موسيقى الوترية «اآلالت • unitedrescueteam.com (Internet
sitesi) : « عام كل من آذار 21 تركيا يف النوروز «عيد • festivals.goturkiye.com (Internet
sitesi): « تركيا يف «املهرجانات • omannews.gov.om (Internet
sitesi): « وتاريخها تركيا هوية يعكس أصيل تراث الشعبية.. «املوسيقى • hyatok.com (Internet
sitesi): « تركية موسيقية «اآلت • noonpost.com (Internet
sitesi): « بالتاريخ ويتصل الطبيعة مع يتفاعل عريق فن األسود.. البحر منطقة يف الشعبية «األغاين • ar.ethnicmusical.com (Internet sitesi): « كالسيك Kemençe»
• azertag.az (Internet
sitesi): « األذربيجانية املوسيقى يف التار «آلة • ar.wikipedia.org (Internet
sitesi): « «ساز • ar.wikipedia.org (Internet sitesi): « إيران ثقافة - نارطقلا»
• spectrumspeech.ie (Internet sitesi): « overcoming stammers during public speaking »
• sinemaakademi.com.tr (Internet sitesi): « Topluluk Önünde Konuşma Teknikleri»
• argenova.com (Internet sitesi): « Marketing Nedir?»
• tr.m.wikipedia.org (Internet sitesi): « Pazarlama?»
• advertising.amazon.com (Internet sitesi): « Pazarlamanın 4P unsuru»
• survivor.com.tr (Internet sitesi): « Dijital Pazarlama Blog Yazıları »
• kamilkeles.com (Internet sitesi): « Pazarlama Stratejisi »
• talkeo.net (Internet sitesi): Fotoğrafların kaynağı « These 5 Digital Marketing Strategies Will Help You Promote
Your Food Business Online»
• Benjeddou Amer (Facebook Sayfası)
• wwfmmi.org (Internet sitesi): «Report 2017, 2018»
• planbleu.org (Internet sitesi): «UNEP/MAP Regional Activity Centre»
• unep.org (Internet sitesi): «The blue economy in the Mediterranean»
• esantementale.ca (Internet sitesi): « Respiration profonde»
• Senin suçun değil, « Beyhan Budak » (Kitap)
• Vazgeçebilmek « Guy Finley» (Kitap)
• canva.com (internet sitesi) : Fotoğraflar için
• pinterest (internet sitesi)
• aa.com.tr (Internet sitesi) : « Gaspıralı İsmail »
• turkdilbilim.wordpress.com (Internet sitesi) : « Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânü lûgāt-it-Türk’ü ve Türkçe’nin
Muhteşem Yüzyılları »
• antoloji.com (Internet sitesi) : « Doğduğum Yer »
• yeniakit.com.tr (Internet sitesi) : « Ömer Seyfettin »
TUNUS AYYILDIZ TOPLULUĞU