16.03.2024 Views

İmroz Gökçeada Dergisi

İmroz Gökçeada Yazarlar Derneği Gökçeada Kültür Sanat Edebiyat dergisi

İmroz Gökçeada Yazarlar Derneği
Gökçeada Kültür Sanat Edebiyat dergisi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ada’da<br />

sıradan<br />

b r gün<br />

Yıldırım GÜNGÖR<br />

Dereköy’ün güneyinde, 478 Rakımlı Eski kale tepenin zirvesinde<br />

bulunan eski kale kalıntısının yarı yıkılmış duvarlarından birinin<br />

üzerinde ayakta duruyorum. Daha doğrusu durmaya çalışıyorum.<br />

<strong>Gökçeada</strong>’nın meşhur rüzgârı beni yerimden etmek için inatla<br />

uğraşıyor. Oysa düzlükteki şapelin oradan zirveye kadar oldukça<br />

dingin bir hava egemendi. Kuzeye döner dönmez adanın rüzgârı<br />

“Hoşgeldin” dedi. Hem de ne demek….Neredeyse aşağı uçuyordum.<br />

Ama bu sert rüzgâr kale içinde sakinleşiyor ve olağanüstü kekik<br />

kokuları getiriyor bana doğru. Belki de uzun yıllardır buraya ayak<br />

basan ilk insan benim. Ne bir iz, ne de bir işaret var, başkalarının<br />

geldiğine dair. Bir pet şişe…Kağıt mendil… Sigara izmariti…. Bir<br />

çikolata paketi veya birkaç gazlı içecek kutusu görmekten<br />

korkuyorum ama hiçbir şey yok. İnsan gelse bu kadar temiz kalır mı<br />

bu tepe? Farkı kalır mı bu güzelim tepe ve üstündeki, adanın<br />

sahillerinden… Belli ki uzaktan çok ürkütüyor burası. Varsın ürkütsün.<br />

Zarar vereceklerse eğer, gelmesin kimse buralara. Doğa kendine<br />

saygı gösterenlere karşı çok bonkördür. Ancak doğada en güzel olan,<br />

ulaşılması zor olan bir yerdedir. O güzellikleri hak etmek için emek<br />

sarf etmek, bazen acı çekmek gerekir. İşte o zaman doğa, kendini<br />

tamamen sunar ziyaretçisine. <strong>Gökçeada</strong> da böyle bir yer. Muhteşem<br />

doğal oluşumlar gizli saklı yerde, kendini hak edecekleri bekliyor. Çok<br />

gerilere 1998 yılına gidiyorum… Eşimle ani bir karar vermiş, otobüse<br />

atlamış soluğu Çanakkale’de almıştık. İkimiz de çok merak ediyorduk<br />

adayı. Ancak ada adalığını göstermiş bizi kabul etmemişti. İlk<br />

hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Süklüm püklüm geri dönmüştük.<br />

Fırtınanın ne zaman dineceği belli değildi. Sonra 1999 Gölcük<br />

depreminden sonra AKUT adına Avukat Sebahattin beyin davetiyle<br />

adaya konuşma yapmaya gelmiş ve adanın doğasına aşık olmuştum.<br />

Geliş o geliş… Ailece de her yıl sektirmeden geliyoruz. İkizlerimiz<br />

adada büyüdü desek yeridir. Onlar da iki yaşlarından beri bizimle<br />

yürüyorlar adada. Birçok kişi tanıdım. Dost olduk. Dünya görüşlerimiz<br />

farklı olsa bile çok sağlam dostluklar kurdum adada. İstanbul<br />

Üniversitesi Jeoloji bölümü ile yıllardır adada staj yapıyoruz. Ancak bu<br />

yıl galiba gelemeyeceğiz. Çünkü fiyatlar bütçemizi çok aştı. Üzücü bir<br />

durum…. Ada ile ilgili uluslararası iki makale yazdık. Üçüncüsü de<br />

yolda. Adada ayak basmadığım yer yok desem yalan olmaz..<br />

Kalede rüzgâr ve güneş var ama karşı tepeler sisler altında. Bir<br />

görünüp bir kayboluyorlar. Sanki bir zaman sıçraması yapmış gibiyim.<br />

Defalarca okuduğum İlyada’nın etkisinde çok mu kaldım acaba…!<br />

Sanki birazdan Bozcada ve Semadirek adalarının arkasında saklanmış<br />

olan Aka gemileri çıkacak sislerin arasından ve kurnaz Odiseus’un<br />

açtığı Truva’nın kapısından geçerek, 10 yıllık kuşatmayı son erdirecek<br />

saldırıyı gerçekleştirecekler. Menelaos 10 yıllık bir savaştan sonra geri<br />

aldığı karısı Helen’le Semadirek’ten Mısır’a doğru yelken açacak<br />

birazdan. Sanki Poseidon atlarını kırbaçlayarak çıkacak sulardan,<br />

kaybolup gidecek Truva’ya doğru. Öyle demiyor mu Homer İlyada’nın<br />

13. bölümünde. “Denizin diplerinde, /uçurumlarda, Tenedos’la Kayalık<br />

<strong>İmroz</strong> arasında,/ bir mağara vardır, geniş kocaman,/ Dinlendirirdi<br />

orada atlarını Poseidon; yeri sarsan. Burada hey şey o kadar yalın o<br />

kadar bozulmamış ki insan kendini antik çağda hissediyor. Aşağıdaki<br />

mavi derinliklerde olmalı Poseidon’un atlarının ahırı.<br />

Güneş İnce burundan kaybolmaya başladığında ışık oyunları sarıyor<br />

adanın çevresini. Bu ışık oyunların izleyerek inerken, ertesi gün<br />

tırmanacağım Ulukaya Tepenin planını yapmaya başlıyorum. Adaya<br />

her geldiğimce mutlaka tırmandığım bu olağanüstü zirve her<br />

defasında bana başka bir manzara sunuyor.<br />

<strong>Gökçeada</strong>’da deniz ve geleneksel Rum köylerinden başka görülecek,<br />

gezilecek o kadar çok şey var ki. Ne adada yaşayanlar ve ne yazık ki ne<br />

de adayı yönetenler farkında bunun. Beni de deniz değil bu özellikler<br />

çekiyor adaya. İnsan, dört tarafı sularla çevrili,ulaşımı günde birkaç<br />

kez gidip gelen feribotlara bağlı bir adada kendini özgür hisseder mi?<br />

Adaya deniz mevsimi dışında geldiğim her zaman inanılmaz özgür<br />

hissediyorum kendim.<br />

fotoğraf Yıldırım GÜNGÖR<br />

12

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!