BURSA ECZACI ODASI ÖĞRENCİ KOMİSYONU CAPSULA
7. Bölge Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu Bilimsel Araştırma Komitesi Dergisi Sayı 1
7. Bölge Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu Bilimsel Araştırma Komitesi Dergisi Sayı 1
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
CAPSULA
B U R S A E C Z A C I O D A S I Ö Ğ R E N C İ K O M İ S Y O N U B İ L İ M S E L A R A Ş T I R M A
K O M İ T E S İ T A R A F I N D A N 6 A Y L I K H A Z I R L A N A N A N T İ D O T E K S A Y I S I
A R A Ş T I R M A V E B İ L İ M S E L İ Ç E R İ K D E R G İ S İ D İ R .
Bursa Eczacı Odası
Öğrenci Komisyonu
Bilimsel Araştırma
Komitesi
Eczacılık Uygulamalarına Yeni Bir Bakış- Dr. Öğr. Üyesi Gülşah Gedik İle Röportaj- Nur İşcan, Bahar Alerjisi ve
Aromaterapi Yaklaşımları- Merve Aksoy, Bursa'nın Endemik Türleri- Ömer Cem Pala, Fitoterapi- Beyzanur Erdoğan,
Afet ve Acil Durum Eczacılığı- Gamze Can, Bir Eczacı Gözünden Afet Çantası Hazırlamak- Ceren Şen, Tüberküloz ve
Korunma Yolları: BCG Aşısı- Gülerva Nefise Demirkapı, Behçet Hastalarının Kaderini Değiştiren Hekim: Hulusi
Behçet- Büşra Tütüncü, Her Demans Alzheimer Değildir- Kadriye Reyyan Gürsaç, Cilt Bakımı- Ceren Şen, Parfümeri-
Zufar Mavlyudov , Uzay Eczacılığı- Hatice Kübra Dal
CAPSULA
Cilt: 1 Sayı: 1 Yıl: 2023
CAPSULA Dergisi Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu
Bilimsel Araştırma Komitesi tarafından altı ayda bir sayı
olarak yayımlanan ve kâr amacı gütmeyen bir araştırma
dergisidir.
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu
Bilimsel Araştırma Komitesi
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu Başkanı
Baran AKIN
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu Bilimsel Araştırma
Komite Danışmanı Yönetim Kurulu Üyesi
Zeynep ÖZTÜRK
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu Bilimsel Araştırma
Komite Başkanı
Nur İŞCAN
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu Bilimsel Araştırma
Komite Üyeleri
Ömer Cem PALA
Ceren ŞEN
Gamze CAN
Gülerva Nefise DEMİRKAPI
Merve AKSOY
Kadriye Reyyan GÜRSAÇ
Beyzanur ERDOĞAN
Hatice Kübra DAL
Büşra TÜTÜNCÜ
Zufar MAVLYUDOV
BARAN AKIN
Saygıdeğer okurlar,
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu olarak, 2021 Mart
ayında 20 kişi ile başladığımız yolculuğumuz, şu anda 175
komisyon üyesi arkadaşımızla devam etmektedir.
Amacımız, Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve inkılapları
doğrultusunda mesleğimizin ve Bursa Eczacı Odası'nın
etik ve deontolojisi doğrultusunda çalışmalara devam
ediyoruz.
Capsula dergimizi hazırlayarak başından beri kıymetli
mesleğimize ve siz değerli okurlarımıza yeni bakış açıları
kazandırmayı hedeflemiş bulunmaktayız.
Bu başarılı çalışmanın ortaya çıkmasında emeği geçen 11
yazar arkadaşımıza, dergi tasarım eğitimiyle bize değerli
bilgilerini aktaran Beyza Başlık'a ve süreci verimli ve
profesyonel şekilde yürüten ekip arkadaşlarımız Zeynep
Öztürk ve Nur İşcan'a teşekkür ederim.
Bununla beraber; komisyonumuzun kurulduğu ilk
günden bu yana bize destek olan başta oda başkanımız
Sayın Okan Şahin ve danışmanımız Sayın Ilhami Turan
olmak üzere, bugüne kadar birlikte çalıştığımız tüm
saygıdeğer Bursa Eczacı Odası Yönetim Kurulu üyesi
meslek büyüklerimize de teşekkürlerimi iletmeyi borç
bilirim.
Siz kıymetli okurlarımıza oldukça keyifli okumalar
diliyorum.
Saygılarımla,
Baran AKIN
-2-
Değerli Okuyucularımız,
‘’Capsula’’ adlı mini dergi çalışmamızın yayınlanmasının ardından bir kez
daha Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu (BEOÖK) olarak mesleğimiz olan
eczacılık alanında önemli bir dönemeç daha atlamış bulunuyoruz. Siz
saygıdeğer okuyucularımızın önceki çalışmalarımıza göstermiş olduğu ilgi ve
destekleri sayesinde, mesleğimize ve bilime katkı sağlama misyonumuza
devam ediyoruz ve devam ettireceğimizin temennisini sunuyoruz.
Eczacılık dünyası adeta akan bir nehir gibi sürekli olarak değişiyor ve de
gelişiyor. Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi olarak danışmanlığını yürüttüğüm
‘’BEOÖK Bilimsel Araştırma Komitesi’’ ailesi olarak bizler de bu gelişmelere
kuruluş anımızdan itibaren ayak uydurabilmek için sizin gibi bilinçli, inovatif ve
ilgili okurlarımızın merak ettikleri alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelik araştırma ve geliştirme çalışmalarında bulunmaktayız.
Sözünü geçirmiş olduğum nitelikteki eşsiz çalışmalarımızdan biri olan
‘’Capsula’’ isimli ek dergimizde ise sonsuz bir emek ve özveride bulunan ve de
isimlerinin çok daha ötesinde başarılara imza atan 11 yazarımıza, ayrıca
yazılarımızın okuyucu zihninde yaratıcı görsellerle buluşmasını sağlayan
sevgili Beyza Başlık’a tasarım konusunda ekibimize verdiği destekten ötürü
sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum. Sizlerin özverili ve titizlikle yapılan
çalışmaları, dergimizin kalitesini yükseltiyor ve okuyucularımıza değerli
içerikler sunmamıza yardımcı oluyor.
ZEYNEP ÖZTÜRK
Ayrıca yalnızca dergimizi yayımlamamıza olanak sağlayan değil, mesleğimizi
yüceltmek adına atacak olduğumuz her adımda bizlerin heveslerini kırmadan
doğru yolu gösteren ve de gerçek destekler sunan öncelikle Bursa Eczacı Odası
Başkanı Sayın Ecz. Okan ŞAHİN’e, ardından bizlerden usanmadan her derdimize
koşan Bursa Eczacı Odası Danışmanımız Sayın Ecz.İlhami TURAN’a ve de
odamız bünyesinde bulunan meslek büyüklerimizin, akademisyen
hocalarımızın yanında tüm mesleki oda personelimize minnettarız. Sizlerin
katkıları sayesinde, eczacılık alanında yeni araştırmalar ve bilimsel
gelişmeleri paylaşma fırsatı yakalıyoruz.
Son olarak, Bursa Eczacı Odası Yönetim Kurulumuzdan, sayısı üç basamakları
geçen tüm komisyon üyelerimize kadar her birine bir kez daha teşekkür etmek
istiyorum. Sizlerin desteği ve ilgisi olmadan bu başarıya ulaşamazdık. Eczacılık
alanındaki gelişmeleri ve bilimsel bilgiyi yayma misyonumuza devam ederken,
sizleri yanımızda görmek bize büyük bir motivasyon kaynağı sunmaktadır. Bu
ailenin bir ferdi olmak benim için büyük bir gurur kaynağı olmuş ve olacaktır,
iyi ki BEOÖK diyor ve cümlelerimi keyifli okumalar dileyerek sonlandırıyorum.
Bir sonraki sayımızda görüşene kadar sağlıkla, bilimle ve de sevgiyle kalın.
Sonsuz saygılarımla,
Zeynep ÖZTÜRK
-3-
NUR İŞCAN
Saygıdeğer okurlarımız,
Eczacılık Fakültesi’ne başladığım ilk andan itibaren başta öğrenciler olmak
üzere değerli akademisyenlerimizin ve alanında uzman araştırmacıların
da zamanın iziyle kabuğundan sıyrılarak bambaşka bir evreye geçen
eczacılık dünyasını takip etmek için çalıştıklarını fark ettim. Bu bağlamda,
bireysel ve toplum faaliyetleriyle beraber bir fark yaratmak ve yaptığım bu
işlerde “en iyisini” hedeflemeyi asla bırakmadım.
Bursa Eczacı Odası Öğrenci Komisyonu ile tanışma hikayem de aslında
tam bu noktada başlamış oldu.
Üniversite hayatımın ikinci yılında katıldığım Bursa Eczacı Odası Öğrenci
Komisyonu ile yaptığımız çalışmalarda değişen eczacılık gündemlerine
yönelik güncel hedeflerimizle şu an bulunduğumuz noktaya ulaştık. Ekip
üyesi olarak başladığım Bilimsel Araştırma Komitesi’nde bu dönem
“komite başkanlığı” görevini yürüterek ekip arkadaşlarımla beraber
Capsula’nın ilk sayısını sizler için oluşturduk. Bu süreçte beni her zaman
destekleyerek fikirlerimizin somutlaştırılmasına olanak tanıyan başta
öğrenci komisyonu başkanımız Baran Akın olmak üzere tüm BEOÖK
ailesine müteşekkirim.
Dergimizi oluşturma fikrimiz, bilimsel yazıların hem dil hem de konu
bakımdan sadeleştirilerek "herkes için" uyarlanması fikri sonucu ortaya
çıktı. Böylelikle başta kendimiz olmak üzere insanların ilgisini çeken ve
günümüzde de sıkça karşılaşılan başlıkları derleyerek okurlarımıza
sunduk. Konuları kimi zaman etiyolojiye kimi zaman ise geleceğe yönelik
ele alarak öz bilgileri temel aldık. Bu alanda hem derginin içeriği hem de
tasarımda özveri ile aylarca çalışan ekibime teşekkürlerimi borç bilirim.
İlaveten, Capsula’nın siz değerli okuyucularımızla buluşması için sonsuz
destekleriyle yanımızda olan Bursa Eczacı Odası Başkanı Sayın Ecz. Okan
Şahin’e, Danışmanımız Sayın Ecz. İlhami Turan’a, Bursa Eczacı Odası
Öğrenci Komisyonu Başkanımız Sayın Baran Akın’a oda bünyesindeki
akademisyen hocalarımıza ve tasarım konusunda eğitimlerini ve
yardımlarını eksik etmeyen Beyza Başlık’a sonsuz teşekkür ediyorum.
Sizler sayesinde BEOÖK olarak bilimsel bilgiyi ilelebet kovalamak bizim en
büyük motivasyonumuz oluyor.
Aylarca süren hayalimizin ekip çalışmasıyla birleştiği dergimizin ilk
sayısını tamamlamış bulunmaktayız. Kendim ve ekibim adına tüm
okurlarımızın beğenmesini temenni ediyor, emeği geçen tüm üyelerimize
çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımla,
Nur İŞCAN
-4-
06
ECZACILIK UYGULAMALARINA
YENİ BİR BAKIŞ- Dr. Öğr. Üyesi
Gülşah GEDİK ile Röportaj
Nur İŞCAN
İÇİNDEKİLER
11
14 20
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
Ömer Cem PALA
23
AFET VE ACİL DURUM
ECZACILIĞI
Gamze CAN
BAHAR ALERJİSİ VE
AROMATERAPİ
YAKLAŞIMLARI
Merve AKSOY
FİTOTERAPİ
Beyzanur ERDOĞAN
27
BİR ECZACI GÖZÜNDEN AFET
ÇANTASI HAZIRLAMAK
Ceren ŞEN
31
TÜBERKÜLOZ VE KORUNMA
YOLLARI: BCG Aşısı
Gülerva Nefise DEMİRKAPI
38
HER DEMANS ALZHEİMER
DEĞİLDİR
Kadriye Reyyan GÜRSAÇ
49
PARFÜMERİ
Zufar
35
BEHÇET HASTALARININ
KADERİNİ DEĞİŞTİREN HEKİM:
Hulusi Behçet
Büşra TÜTÜNCÜ
41
CİLT BAKIMI
Ceren ŞEN
53
UZAY ECZACILIĞI
Hatice Kübra DAL
-5-
ECZACILIK
UYGULAMALARINA
YENİ BİR
BAKIŞ
Günümüzde Öne
Çıkan Farmasötik
Formülasyonlar ve
Araştırmaları
Dr. Öğr. Üyesi Gülşah GEDİK
ECZACILIK UYGULAMALARINA YENİ BİR
BAKIŞ
Dr. Öğr. Üyesi Gülşah GEDİK
1. GÜLŞAH GEDİK kimdir? Kendinizden
biraz bahsedebilir misiniz?
Ben Gülşah Gedik. Trakya Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji Ana
Bilim Dalı Öğretim Üyesiyim. 2000 yılında
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi’nden mezun oldum. Mezun
olduktan sonra Eskişehir’de “Gülşah
Eczanesi” adında bir eczane açtım. Fakat
yaşanılan ekonomik kriz nedeniyle -
eczanelere o zamanlar tutunabilmek bir
hayli zordu- kamu memuriyeti sınavına
girdim. Oldukça yüksek bir puanla
eczacılar arasında birinci oldum. Marmara
Üniversitesi’ne hastane eczacılığı için
gittim ancak o dönemde ülkedeki deprem
felaketinden dolayı hastane eczanelerinde
ilaç yokluğu vardı.
Ardından Marmara Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji
Ana Bilim Dalı’nda görevlendirildim.
Gittiğimde hocalarım doktora
çalışmalarına başlamam için beni
teşvik etti. Gerekli sınavlara girip (ALES
puanı, yabancı dil puanı) ders
dönemine başladım. Çalışma konum
standardize bitkisel ürünlerin ilaç
olarak kullanımlarını bana rol model
olabilecek, çalışmalara katkıda
bulunabilecek bir konuydu. Ülkemizde
sık yetişen ve üretilen siyah ve yeşil
çaydan ekstre ile hazırlanan yarı katı
(jel) şeklinde ve katı (tablet)
şeklindeki formülasyonların UV
koruyucu
potansiyellerinin
değerlendirilmesi üzerine bir çalışma
yaptım.
Doktora çalışmalarım sonrasında aynı
üniversitenin Genetik ve Metabolik
Hastalıklar Araştırma Merkezi’nde
eczacı olarak bir müddet çalıştıktan
sonra 2012 yılında Trakya Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji
Ana Bilim Dalında Öğretim Üyesi olarak
çalışmaya başladım.
-7-
ECZACILIK UYGULAMALARINA YENİ BİR
BAKIŞ
Dr. Öğr. Üyesi Gülşah GEDİK
2. Bugüne kadar hangi alanlarda
çalışma yaptınız, kısaca özetleyebilir
misiniz?
Partiküler formülasyonlar, sürdürülebilir
farmasötikler, temiz güzellik
uygulamaları (clean beauty),
nütrasötikler üzerine çalıştım. Özellikle
nanopartiküle sistemler üzerinde
dendrimerler ve göz ilaçlarının sistemleri
(hem ön hem de arka kameraya)
üzerinde araştırmalarda bulundum. Bu
kapsamda en çok incelediğim
hastalıklardan birisi toplumda görülme
insidansı oldukça yüksek olan “kuru göz
hastalığı” oldu.
3. Kuru göz (keratoconjunctivitis
sicca) hastalığına sebep olan
etmenler nelerdir, preparatları
konusunda hangi çalışmaları
gerçekleştirdiniz?
Bu hastalığın oluşma sebepleri arasında
beslenme, hava kirliliği, ekrana bakmak,
gözlerimizin UV radyasyona olan
hassasiyeti, toza duyarlılık gibi etkenleri
sayabiliriz. Bu konuda bazı formülasyon
geliştirme çalışmalarında bulunduk.
Örneğin, çaydaki maddelerden biri olan
“epigallokateşin gallat” antienflamatuvar
özellikleri oldukça yoğun
olan bir maddedir ve bunu oral bir
preparat olarak kullanılabilirliğimizi
araştırdık. Günümüzde göz kuruluğu
tedavisinde hastaların sırasıyla
kullandığı birkaç göz damlası
bulunmaktadır ve henüz oral olarak
verilebilen bir ilaç bulunmamaktadır.
Doktorlar oral olarak yalnızca balık yağı
ve E vitamini önerebiliyorlar ama yeşil
çay ve epigallokateşin gallatın etkili
olabileceği ile ilgili birkaç literatür
çalışmasını gördük. Bu sebeple
bağırsakta emilimini arttırmak
amacıyla kitozan nanopartikülleri ile
tablet formülasyonları hazırladık.
-8-
ECZACILIK UYGULAMALARINA YENİ BİR
BAKIŞ
Dr. Öğr. Üyesi Gülşah GEDİK
4.Epigallokateşin gallat maddesinin
göz kuruluğu dışında hangi
kullanımlarını mevcuttur?
Göz kuruluğunun yanı sıra bu ürün
başta prostat kanseri olmak üzere
birçok kanser türünde iyi işlevler
gösterdiğini ve alternatif olarak
geleneksel tedavinin dozunu düşürüp
buna bağlı yan etkileri azaltarak daha
etkili tedavi sağladığını biliyoruz.
5.Göz kuruluğu preparatlarının
günümüzde eczacılık alanında çok
büyük önemi olduğundan ve oral
ilaçların henüz kullanılmadığından
bahsettiniz. Peki tedavide kullanılan
topikal formülasyonlarla ilgili hangi
çalışmalar mevcuttur?
Anti-enflamatuvar özelliği yüksek olan
ilaçlar taşımayı düşündük ama topikal göz
ilaçları göz kırpma refleksi sebebiyle
lakrimal kanala hemen itilmekte ve gözün
yüzeyinde kalarak tedavi etme
potansiyelini kısıtlamaktadır. Bu nedenle
daha yüksek segmentte gözde kalış
süresini uzatabilecek aynı zamanda şeffaf
görmeyi engellemeyecek mikro ve nano
emülsiyon formülasyonları üzerinde
çalıştık ve bunları yaparken de çörek otu
yağını kullanmayı amaçladık. İçindeki
timokinon isimli madde göz kuruluğu
tedavisi için aday bir maddedir.
Çalışmalarımız esnasında da göze irritan
mı etkili mi olduğunu belirleyebilmek için
yumurta krono embriyonik membranı
kullanarak damarlanmaya baktık. Bu
deneyi aynı zamanda 2022-2023 Eğitim Yılı
5. Sınıf arkadaşlarımız bitirme projeleri için
gerçekleştirdiler.
-9-
ECZACILIK UYGULAMALARINA YENİ BİR
BAKIŞ
Dr. Öğr. Üyesi Gülşah GEDİK
6. Kozmetik alanında hangi
çalışmalarda bulundunuz?
Özellikle anti-aging ürünler
konusunda
çalışmalarda
bulundum. Bu ürünler için bakış
açımız gelecekte topraklarımızın
sürdürülebilirliği
kısıtlanabileceğinden denizler ve
denizel ürünlerdir. Başta diatome
toprakları ve bazı denizel
bakteriler kullanılmaktadır.
Geliştirmeye çalıştığımız ürünleri
çok fonksiyonlu olarak ayarlamaya
çalışmaktayız. Örneğin Edirne
Kırmızısı çalışmasında hem
mantar enfeksiyonlarını tedavi
eden hem de tırnak görünümünü
düzelten bir oje çalışmasında
bulunuyoruz.
Bunun dışında deri nemlenmesi ve
hasarların ortadan kaldırılması gibi
konularda
çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Bize ilham veren,
çalışmalarımızı destekleyen
öğrencilerimiz oluyor. Onlarla
TÜBİTAK projeleri yapıyoruz.
7. Bahsetmiş olduğunuz
TÜBİTAK projelerinin eczacılık
öğrencileri üzerinde nasıl
etkileri oluyor? Sizler danışman
olarak projeler konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Geçtiğimiz dönemde 2 öğrencimiz
TÜBİTAK tarafından yürütücü
olarak desteklendi ve ben de
onların danışmanlığını keyifle
yapıyorum. Projelerimizden birinde
seboreik dermatit tedavisine
yönelik bir ürün geliştirmeye
çalışıldı. Bir diğerinde ise Edirne
Kırmızı’na hayat veren Rubia
tinctorum bitkisinin antimikrobiyal
özelliklerini incelenerek ayak
sağlığı için ip boyama vasıtasıyla
çorap ve ayak tabanlığı
geliştirilmesi üzerine araştırıldı.
Temel hedefimiz öğrencilerin
sorgulama yapmalarını sağlamak.
Bu çalışmalar onların geleceği,
onların iyi birer eczacı ve
ebeveyn olması açısından
oldukça kıymetli oluyor.
-10-
ECZACILIK UYGULAMALARINA YENİ BİR
BAKIŞ
Dr. Öğr. Üyesi Gülşah GEDİK
8. Bir eczacı neden kozmetik
alanını tercih edebilir? Sizin bu
konudaki çalışma ve görüşleriniz
nelerdir?
Kozmetik, özellikle tercih ettiğim bir
alan çünkü sektörü incelediğimizde
bilgisizce yapılan çok ürün olduğunu
düşünüyorum. Örneğin kolajen
oldukça büyük bir moleküldür ve
deriden geçişi nerdeyse imkansızdır
ama bunun krem olarak sürülüp en
ince tabakalara kadar inebileceği
konusunda
düşünceler
bulunmaktadır.
Eczacılara bu konuda çok önemli
görevler düşüyor. Örneğin en son
İstanbul’da 0-4 yaşlarda hassas ciltli
bebeklerde kullanılmak üzere
çamaşır
yumuşatıcısı
formülasyonlarında kullanılacak
esanslar üreten bir firma ile çalıştık.
İnsanlar tarafından temizlik algısında
koku ve köpürme kabiliyetinin
oldukça önemli olduğunu gördük
fakat gerçekte ikisinin de temizlikle
alakası bulunmuyor, aynı zamanda
bu koku ve köpürtme ajanları
oldukça alerjik yapıda bulunuyor.
Bebekken bu ajanlara maruz kalan
bireylerde ileride farklı hastalıklar
ortaya çıkabiliyor. Tüketiciyi bu
konuda bilinçlendirmek zor ve
hemen mümkün değil ama yıllar
içinde olacaktır. Bu konuda
yapılması gerekenler doğru ve çok
fonksiyonlu kimyasalların uygun
bir biçimde seçilip kullanımıdır.
Bunlar da biz eczacıların oldukça iç
içe olduğu bir durumdur.
Dergi ekibi olarak röportajımızı
gerçekleştirmemize olanak
sağlayan Sn. Dr. Öğr. Üyesi
Gülşah GEDİK'e çok teşekkür
ederiz.
Yazı-Tasarım: Nur İŞCAN
-11-
BAHAR ALERJİSİ VE AROMATERAPİ
YAKLAŞIMLARI
Mevsimsel alerjik rinit; popülasyonun yaklaşık %20’sini etkileyen ve
rahatsız eden semptomları sebebiyle, hastaların birinci basamak
sağlık kuruluşlarına başvurmalarının en sık nedenlerinden olan bir
sağlık problemidir. Maalesef gün içerisinde hastaların yaşam
kalitesi üzerinde olumsuz etkilere sebep olan bu problemin en büyük
kaynağı polenlerdir. Bu polenler ise en çok kayın, gürgen, fındık
ağaçları ile çavdar, misk ve ambrosia otu dahil olmak üzere çeşitli
otlardan yayılmaktadır. Bunlar kuru havada rüzgarın da etkisiyle çok
uzaklara taşınabilirler.
Hapşırma ve kaşıntılı gözler ile birlikte göz yanması, burun tıkanıklığı,
öksürük, berrak burun akıntısı, baş ağrısı gibi semptomlarla beraber
sinüsler, kulaklar,ağız, boğaz ve cilt üzerinde de olumsuz etkilere
sebebiyet verip enfeksiyon oluşturabilir. Tedavi edilmediği durumda bu
şikayetler daha da kötüleşerek başka polen ve gıdalara karşı da
alerjide duyarlılık oluşabilir ve hayat kalitesi daha da düşebilir.
Tahminlere göre hastaların %30’unda zamanla alerjik astım gelişebilir.
Peki mevsimsel alerjiye sebep olan bu mekanizma nedir?
Özellikle polenler olmak üzere vücuda alerjen girdiğinde, immün sistem
bunun yabancı madde olduğunu düşünür ve kana; histamin, triptaz, kininler
ve heparin salınır. Mast hücreleri, lökotrinler ve prostaglandinler dahil olmak
üzere diğer aracıları hızla sentezler. Çeşitli etkileşimler yoluyla bu aracılar,
sonuçta yukarıda bahsedilen semptomlara yol açar.Bu tür antijene özgü
immünglobulin E(IgE) antikorları olan hastalarda erken evrede
hapşırma,burun akıntısı; geç evrede burun tıkanıklığı gibi semptomlar
gözlenir.Antijen-antikor mekanizması alerjik rinitte önemli bir rol oynasa da,
alerji hastalarında alerjene olan aşırı duyarlılığı ve değişen organ yanıtını
açıklamak için yeterli değildir.
Farmakolojik tedavi, immünoterapi ve cerrahi yöntemlerle beraber çeşitli
tedaviler alerjik rinitte uygulanmaktadır fakat her birinin sınırlamaları
vardır. Oral antihistaminikler ve topikal steroidler en çok reçete edilen
ilaçlardır.Ancak uykusuzluk, baş ağrısı, ağız kuruluğu ve gündüz
sedasyonu gibi advers etkileri vardır. Konvansiyonel tedaviye alternatif
olarak doğal ürünlerin kullanımı son on yılda artmıştır. Aromaterapi,
özellikle inhalasyon yoluyla pek çok enflamatuar hastalık için uzun
zamandır kullanılmaktadır.Şimdi sizlere alerjik rinit için en etkili
aromaterapi uygulama yolu olan inhalasyondan ve fayda sağlayan
uçucu yağlardan bahsedelim.
-12-
Bir uçucu yağın koklanması, yağın
vücuda girmesinin en basit ve hızlı
yoludur. İnhale edilen koku molekülleri,
burun boşluğundaki silialarda yer alan
koku reseptörlerine bağlanır ve limbik
sisteme elektrokimyasal bir mesaj iletir.
Hafıza ve hipotalamus aracılığıyla alınan
mesajlar, duyusal sistemi harekete
geçirerek yanıtların beynin diğer
bölümleri ve vücuda gönderilmesini
sağlar. Sonuç olarak; rahatlama, öfori,
sedasyon ve uyarıcı eylemler gerçekleşir.
Ayrıca; uçucu yağların içeriğindeki bazı
bileşenler, beyin sapındaki endorfin,
dopamin, noradrenalin ve serotonin gibi
maddelerin salınmasını etkiler ve sonuç
olarak analjezik bir etki gösterebilir.
İnhalasyonun diğer bir etki mekanizması
da uçucu yağın solunması ile içerisindeki
bileşenlerin akciğerler ve ardından kan
dolaşımına geçmesiyle gerçekleşir.
Solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi
için inhalasyon yolu ile uygulanan uçucu
yağlar yaklaşık %50 oranında
biyoyararlanım ile akciğerlere
dağılmaktadır.
İnhalasyon; doğrudan ya da dolaylı
olarak, buharlı veya buharsız şekilde
olabilir. En bilinen yöntem olan sıcak su
içerisine buğu yönteminden, günümüzde
kullanılan iyonik ya da ultrasonik
difüzörler, aroma bantları, aromastickler
ve kokulu taşlar ile de inhalasyon
gerçekleştirilebilir.
Bazı uçucu yağlar cilde uygulandığında alerjik reaksiyonlara sebep olabilmektedir.
Uçucu yağın kimyasal yapısındaki benzil alkol, sinnamil alkol, öjenol, izoöjenol,
hidroksi-sitronellal, geraniol gibi bileşenlerinden kaynaklanabilen bu durumdan
dolayı bu bileşenleri içeren uçucu yağların dikkatli kullanılması ve minimum doz
ilkesine dikkat edilmesi önemlidir.
Uçucu Yağlar
Cedrus atlantica(sedir ağacı) uçucu yağı
balgam söktürücü ve dekonjestan etkinliğe
sahiptir. Solunum sistemini uyararak yatıştırıcı
etki sağlar. Citrus sinensis(portakal) ve
Lavandula angustifolia(lavanta) esansiyel
yağları ile iyi bir sinerjistik etki sağlayabilir.
Matricaria recutita(Alman papatyası)
esansiyel yağı kamazulenden dolayı antihistaminik
bir etkiye sahiptir. Ek olarak tahriş
olan solunum yolunun yumuşaması ve
anti-enflamatuar etkilere sahiptir.
Lavandula angustifolia(lavanta) uçucu yağı doku tıkanıklığını giderebilecek antienflamatuar
etkiye sahip olan linalol içerir. Bağışıklığı artırır. Çay ağacı ve lavanta
yağlarının içerdikleri terpinen-4-ol bileşeni ile alerjik semptomları baskıladığı kayıt
edilmiştir. Bu etkinin ise asıl olarak histamin salınımı ve sitokin üretiminin
baskılanmasından ileri geldiği saptanmıştır.
-13-
Boswellia sacra(Frankincense) esansiyel
yağı solunum yollarının açılmasını ve
dolayısıyla alerji mevsiminde meydana gelen
öksürüğe etki edebilir. İçeriğindeki d-limonen
bileşeni ile immün sistemi kuvvetlendirir ve
anti-enflamatuar etki sağlar.
Maleleuca alternifolia(çay ağacı) esansiyel
yağı içeriğindeki terpinen-4 ol dolayısıyla
anti-histaminik etkiye sahiptir.
Citrus sinensis(portakal) esansiyel yağı
yüksek oranda d-limonen içeriği ile alerjik
rinitte destek sağlar.
Abies sibirica(Sibirya köknarı) ve Pinus
edulis(çam) esansiyel yağları alfa pinen
açısından zengindir. Nefes almakta kolaylık
sağlar. Fakat alfa-pinen içeriği yüksek olan
tüm esansiyel yağların kullanımı krize
sebep olabileceğinden dolayı astımlı
hastalarda kullanmadan önce test
yapılmalıdır.
Yapılan bazı randomize kontrollü çalışmalar ve sonuçlarına göre:
Ökaliptus,Ravensara ve Frankincense gibi esansiyel yağlar içeriklerindeki
1,8 sineol, alfa terpinol ve alfa-pinen gibi monoterpenler sayesinde anti-enflamatuar
ve immün sistem destekleyici etki gösterirler. Santalum album(sandal ağacı)
esansiyel yağı da içeriğindeki santalol ile gevşeme ve yatıştırma sağlar.Yapılan
randomize kontrollü çalışmada Ravensara, Frankincense ve sandal ağacının kombine
kullanılmasıyla elde edilen esansiyel yağın inhalasyonu ile, alerjik rinitli hastalarda
semptomların hafiflediği, yorgunluğun azaldığı, uyku kalitesinin yükseldiği ve sonuç
olarak yaşam kalitesinin arttığı gözlenmiştir.
Bir başka çalışmada antijene
ve sonrasında uçucu yağa maruz
bırakılan hücrelerde antihistaminik
aktivite ölçülmüştür. Cymbopogon
Citratus (limonotu), Santalum
album (sandal ağacı), Citrus
Limonum (limon) ve Daucus
Carota (havuç) yağları
değerlendirilmiş, uçucu yağların
%83.3'ünün antihistaminik aktivite
gösterdiği, limonotunun ise %55
oranıyla en yüksek aktiviteye sahip
olduğu görülmüştür.
Nigella sativa’nın sulu ekstraktı
önceden kasılmış kobay trakeal zincirleri
üzerinde gevşetici ve anti-histaminik
etkiler göstermiştir. Yapılan çalışmalarla
Nigella sativa(çörek otu) esansiyel
yağının ana bileşeni olan timokinon
sayesinde; kısmen histamin salınımını,
lökotrienler gibi araşidonik asit
metabolitlerinin lipooksijenaz ürünlerini ve
seçici olmayan histamin reseptörlerini
bloke ederek mevsimsel alerjik rinitte
kullanılabileceği açıklanmıştır.
Semptomatik mevsimsel alerjik riniti olan
hastalarda semptom skorlarını
iyileştirmiştir.
-14-
Yazı-Tasarım: Merve AKSOY
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
Bilindiği üzere yeryüzünün belirli bir bölgesinde yaşayan ve başka sahalarda
rastlanmayan bitki ve hayvan türlerine “endemik” bu olaya da “endemizm” adı verilir.
Anadolu, Asya ve Avrupa kıtalarının kesiştiği, aynı zamanda Akdeniz, Avrupa -Sibirya ve
İran -Turan fitocoğrafik bölgelerinin birleşim noktasıdır. Bu durum Anadolu'nun
endemizm oranını arttırmaktadır. Anadolu'da ise Bursa, özellikle Uludağ sayesinde
Türkiye’nin endemik tür çeşitliliği bakımından önemli şehirlerinden birini
oluşturmaktadır. Öyle ki Uludağ 169 endemik taksonu içerisinde bulundururken
bunların 31 tanesinin sadece Uludağ'a özgü olduğu düşünülmektedir.
Bizler ise dergimizin bu sayısında,
Bursa endemiği olan Arabis
drabiformis Boiss, Erodium
olympicum Gemici & Leblebici, ,
Gypsophila olympica Boiss,
Achillea multifida, Thymus
bornmuelleri Velen ve Verbascum
bombyciferum boiss türlerinin
yayılışlarını, özelliklerini ve
kullanımlarını aktarmak istedik.
ACHİLLEA MULTİFİDA
Achillea (asteraceae) cinsi ülkemizde
50 tür (56 takson) ile temsil
edilmektedir. Achillea türleri
eczacılıkta iştah açıcı, yaralar
üzerinde iyileştirici, diüretik, karın
ağrısı ve mensturasyon düzenleyici
olarak kullanılmaktadır. Ayrıca
kozmetik ve parfümeri sanayinde de
kullanım alanlarına sahip olup ülkemiz
için ekonomik öneme sahiptir. Achillea
multifida ise Uludağ da yayılış
gösteren endemik bir türdür. 2550
metreye varan yüksekliklerde
nordman göknarı açıklıklarında, dağ
yamaçlarında, su ve yol kenarlarında
bulunur.
BURSA'NIN
ENDEMİK
TÜRLERİ
Achillea multifida 10-30 cm aralığında
bir yüksekliğe sahip, saplı, çok yıllık bir
odunsu bitkidir. Gevşek yayılan tüylerle
birlikte yeşil yaprakları bulunur.
Achillea multifida üzerinde yapılan
uçucu yağ analizleri sonucu alfa-tujon (%61)
beta-tujon (%9), sabinen (%4) ve kafur (%4)
ana bileşenler olarak bulunmuştur. Uçucu
yağ insan patojenik bakteri ve mantarları
üzerinde teste tabi tutulmuş ve gram negatif
insan patojenleri olan pseudomonas
aeruginosa, enterobacter aerogenes ve maya
mantarı olan candida albicans’a karşı
inhibitör etkisi gözlemlenmiştir.
-15-
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
ARABİS DRABİFORMİS BOİSS
Arabis drabiformis (Ulu Kazteresi)
Brassicaceae familyasına özgü Uludağ’da
yetişen endemik bir türdür. Yaklaşık 2100-
2300 metre aralığında yetişen bu tür
kayaların arasında ve taşlık alanlarda
yetişmektedir. Haziran-ağustos ayları
arasında çiçek açmaktadır. Uluslararası
Doğayı Koruma Birliği’nin verilerine göre
türü tehlike altında yani kırmızı listededir.
Sağlam odunsu gövdelere sahip çok
yıllık bir bitkidir. Gövde uzunluğu 7-14 cm
arasında değişmekle birlikte dik, tüysüz ve
dalsızdır. Tüm yaprakları taban rozetinde
oblanceolattır. Çanak yaprakları kesik,
tüysüz ve soluk kahverengidir. Yaprakları
ise beyazdır.
Arabis drabiformis Boiss
Türün yayılımının çok dar bir
alanda oluşu ve sayısının azlığı
dolayısı ile türün kullanımıyla
ilgili bir çalışma tespit
edilemedi ancak Arabis cinsine
ait farklı türler, bahçede
gruplar hâlinde, bordür
kenarlarında ve kaya
bahçelerinde peyzaj amaçlı
olarak kullanılmaktadırlar.
-16-
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
ERODİUM OLYMPİCUM GEMİCİ &
LEBLEBİCİ
Geraniaceae (Turnagagasıgiller) ailesi
üyelerinden biri olan Erodium L’Herit.
(Dönbaba) cinsi, Çeşitliliğin en büyük
merkezi ise 63 tür ile Akdeniz Bölgesidir.
Türkiye sınırları içindeki bilinen toplam
takson sayısı 31’e ulaşmıştır. Erodium
sibthorpianum Boiss. subsp. sibthorpianum
(çobaniğnesi) bitki taksonu Bursa
Uludağ’da yayılış gösteren, Boissier
tarafından 1842 yılında tanımlanmış lokal
endemik bir türdür. Erodium olympicum
Gemici &Leblebici (uluiğnelik) ise yine
Bursa-Uludağ’da yayılış gösteren diğer
lokal endemik bir türdür. Sadece tip
örneğinden bilinen bu tür, Gemici &
Leblebici tarafından 1995 yılında yeni bir
takson olarak tanımlanmıştır. Bu iki bitki
taksonu, birbirinden çok az karakterle
ayrılmıştır.
Erodium olympicum Gemici
& Leblebici’nin pratikte
kullanımı açısından yapılan bir
çalışma tespit edemedik.
Ancak bazı Eroidum cinsi
bitkilerin meyvelerinin yeşilken
toplandığı ayrıca tohumlarının
tazeyken tüketildiği
bilinmektedir. Salatalarda da
kullanılmaktadırlar ve
salataya yumuşak bir tat
verirler.
Erodium olympicum Gemici & Leblebici
2200-2400 metre yükseklikteki taşlıkayalık
yamaçlarda, kırık ve çatlaklarda
bulunur. Temmuz ve ağustos aylarında
çiçeklenmektedir. Gevşek rozetli, iki evcikli,
çok yıllık bir bitkidir. Yaprak seyrek salgı
tüylü ve az çok basık düz tüylü yeşilimsi bir
görünümdedir. Çiçek durumu yoğun kısa
olmakla birlikte uzun salgı tüyleriyle kaplı
olup seyrek olarak kısa kıvrık tüylüdür.
-17-
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
GYPSOPHİLA OLYMPİCA BOİSS
Gypsophila cinsi çok
geniş bir kullanım alanına
sahiptir. Özellikle içerdikleri
saponin miktarından dolayı
bu bitkiler binaların dış
cephe izolasyonunda,
temizlik malzemelerinde,
yangın
söndürme
imalatında, ve gıda
sektörlerinde önemli bir
madde haline gelmiştir.
Bu cinse ait bazı türlerin kök
kısımlarından sabun
üretimi de yapılmaktadır.
Caryophyllaceae ailesi içinde yer alan
Gypsophila L. (çöven) cinsi yaklaşık 150 kadar
taksona sahiptir. Gypsophila Türkiye’de
Caryophyllaceae(karanfilgiller) ailesi içinde yer
alan üçüncü büyük cinsidir. Dünyadaki taksonların
neredeyse yarısı Türkiye, İran ve Kafkasya’da
yayılış göstermekte olup, bu durum cinsin gen
merkezinin İran–Turan fitocoğrafya bölgesi
olduğunu gösterir Türkiye’de yayılış gösteren türler,
dünya genelinde var olan türlerin hemen hemen
%50’sini oluşturmaktadır. Cins Türkiye’de 10
seksiyona ait 63 takson ile temsil edilir ve
bunlardan 42 tanesi endemiktir. Gypsophila adı
jipsli alanları seven anlamına gelmektedir. Gen
merkezinin Türkiye oluşu, tür sayısının çokluğu,
yüksek endemizm oranı ve ekonomik öneminden
dolayı Gypsophila cinsi önemli flora
elemanlarımızdan birisidir. Uludağ’ın alpin
bölgesinde yetişen endemik Gypsophila olympica
Boiss türü de bu önemli türlerimizden biridir. Bitkinin
hem çiçek açma hem de meyveye geçme dönemi
Ağustos ayıdır. Uludağ’da tek bir bölgede bilenen G.
olympica türünün birey sayısının 250’den az olması
bu türün yüksek risk kategorisinde olduğunun
göstergesidir.
Çok yıllık, tabanda odunsu gövdeli ve dallanmış,
üstte ise tek yıllık çiçekli gövdeli ve dallanmamıştır.
Yapraklar linear olmakla birlikte, üç yüzlü, uçlarda
sivridir. Gypsophila olympica türünün tohumları
açık kahverengi veya koyu kahverengidir. Yapılan
incelemeler sonucunda Gypsophila olympica
türünün kromozom sayısının 2n=32 olduğu
bulunmuştur. Tür 2200-2300 metre yükseklikte
bulunur. Yokuşlardaki kaya kırıkları ve taşlı
kayalıklarda yayılım göstermiştir.
-18-
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
Bitki iki yıllık, 60–140 arası bir boya
sahip yoğun, yumuşak, basit, salgısız
tüylüdür. Gövde dik, yuvarlak, basit ya da
yukarıda dallanmıştır. . Gövde yaprakları
taban yapraklarına benzer fakat daha
küçük ve üst gövde yaprakları genellikle
sapsız ve bütün bir görünüme sahiptir.
Çiçek durumu genel olarak basit ve
oldukça yoğundur. Çiçekler yoğun tüy
tabakası arasında kalmış 3–7’li gruplar
halinde bulunurlar. Brakteler ovattan
üçgensi-ovat’a kadar çeşitli şekilde
konumlanmıştır, brakteoller iki tanedir.
Korolla dışta basit tüylü sarı, 30–43 mm
çapında ve şeffaf gudde içermez. .
Arkadaki 3 anter böbreksi, filamenteri uca
kadar tüylü olacak şekilde yerleşmiştir.
Tohumlar kahverengi siyahımsı renkli,
prizmatik-oblong şekilli, yüzey desenleri
alveolattır.
VERBASCUM BOMBYCİFERUM BOİSS
Verbascum bombyciferum boiss
(scrophulariaceae) Bursa’da yayılış
gösteren endemik bir türdür.
Verbascum (Sığır Kuyruğu) L. cinsine
ait Türkiye’de 243 tür ve bu türlere ek
olarak 129 hibrit yayılış
göstermektedir. Ayrıca, cinse ait 193
endemik tür ülkemizde yayılışı
bulunmaktadır. Yüksek endemizim
oranı ve takson sayısının fazla olması
nedeniyle Verbascum L. cinsinin gen
merkezinin Anadolu olduğu görüşü
genel kabul görmektedir.
Çiçek, tohum, yaprak ve köklerden alınan
ekstrelerle ilgili yapılan çalışmalar sonucu
Verbascum bombyciferum boiss türünün
gram (+) bakteri ve mayalara karşı etki
gösterdiği tespit edilmiştir. Doğal yayılışının
Bursa’da olmasına rağmen bazı yabancı
ülkelerde peyzaj bitkisi olarak yetiştirilip
ticareti yapılmaktadır.
V. bombyciferum türünün yayılış haritası
-19-
BURSA'NIN ENDEMİK TÜRLERİ
THYMUS BORNMUELLERİ VELEN
Thymus bornmuelleri Velen(Ulu
kekik) lamiaceae(ballıbabagiller)
familyasına ait Uludağ’a özgü endemik
bir türdür. Bu tür ilk defa 1906 yılında
Joseph Bornmüller tarafından
yayımlanmıştır. İçerdiği bileşiklerden
dolayı tıbbi aromatik ve koku verici
özelliklere sahiptir.1200-2500 metre
aralığındaki abies ve pinus (çam)
ormanlarının açık alanlarında, taşlı ve
kayalık yamaçlarda, bodur ardıç
topluluklarında bulunur. Uluslararası
Doğayı Koruma Birliği (IUCN) verilerine
göre tehlike altında kırmızı listede
bulunur.
Çiçeklenme temmuz-eylül ayları
arasındadır. Çiçekli gövdeleri 7-19 cm
arasında her tarafı geriye dönük tüylü,
kalın, odunsu, öne doğru sıralanmış
dallardan oluşmaktadır. Çiçekli gövde
yaprakları eliptik-obovat veya neredeyse
yuvarlaktır. Lateral damarları 2-3 çiftten
oluşmakla birlikte çıkıntılıdır. Gevşek bir
baş veya başak benzeri çiçek salkımları 10
cm ye kadar çıkabilmektedir. Brakte
yaprak kadar büyük olmasa da benzerdir
Bu türden, suyla distillenerek elde
edilen uçucu yağda ana bileşen olarak
ilaç endüstrisinde güçlü bir
antimikrobiyal olarak kullanılan timol
tespit edilmiş olup (%44,97) bununla
birlikte toplamda 45 bileşik tespit
edilmiştir.
TİMOL
Kekik ilk çağlardan itibaren ilaç, gıda,
içecek, tekstil, boya, parfümeri ve
kozmetik gibi farklı alanlarda
kullanılmaktadır. Tıbbi amaçlı
kullanımları arasında idrar arttırıcı,
balgam söktürücü, kansızlık, rahatlatıcı,
kan devrini düzenleyici, sinir sisteminde,
solunum yollarını steril etmede, diş
ağrılarında ve nefes kokmasında, iştah
açmada, hazım zorluğunda vb.
birçok şekilde kullanımı mevcuttur.
-20-
Yazı-Tasarım: Ömer Cem PALA
FİTOTERAPİ
Fitoterapi (Phytotherapy) kelimesi,
Antik Yunan dilinde bitki anlamına
gelen ”phyton” ve tedavi anlamına
gelen “therapia” kelimelerinden
oluşmaktadır. Bitkilerle tedavi olarak
tanımlayabileceğimiz bu bilim dalı,
günümüzde eczacılık branşının alt
dalını oluşturmaktadır. Bitkilerde
bulunan kimyasal bileşenlerden
yararlanmayı hedef alan fitoterapide
amaç hastalığın önlenmesi,
iyileştirilmesi, sağlığın korunması,
zindeliğin artırılması veya vücudun
güçlendirilmesidir. Bitkilerin çeşitli
kısımlarından elde edilen salgılar,
sabit ve uçucu yağlar, ekstreler,
zamklar, mumlar ile algler, mantarlar
da fitoterapide aynı amaçlarla
kullanılabilir. Halk arasında bilinen
geleneksel bitkilerle ilgili uygulamalar
fitoterapi kapsamına girmez. Bu
bilimde, rasyonel, kanıta dayalı,
allopatik bir tedavi yöntemi olup,
biyolojik etki/etkilerden hangi etken
madde veya etken madde grubunun
sorumlu olduğu bilinmektedir. Bitkisel
ürünler tek ilaç veya farklı
kombinasyonlar şeklinde reçete
edilebilir. Çay, ot karışımları, krem
veya tablet olarak değişik formlarda
kullanılabilir. Modern tıp için
tamamlayıcı olması, ekonomik olması
ve kolay ulaşılır olması sebebiyle
avantajlı bir yardımcı tedavi seçeceği
olarak ortaya çıkar.
Fitoterapi Hangi
Hastalıklarda Kullanılır?
Birçok hastalık için yardımcı ve
tamamlayıcı bir tedavi
yöntemidir. Fitoterapinin
uygulandığı bazı hastalıklar
şöyle sıralanabilir:
• Kemoterapi sonrası tedavi
• Kadın Hastalıkları
• Migren ve baş ağrıları
• Tiroit bezi hastalıkları
• Şeker hastalığı
• Astım
• Alerji ve cilt hastalıkları
•Böbrek ve idrar yolu
hastalıkları
•Romatizma ve osteoporoz
•Depresyon, panik atak ve sinir
hastalıkları
• Kronik vücut ağrıları
-21-
FİTOTERAPİ NASIL
UYGULANIR?
Fitoterapi uygulama alanı çok geniş
ve çeşitli olan bir bilim dalıdır.
Uygulama şekli kişiden kişiye farklılık
gösterebilir. Amacına yönelik olarak
uzmanlık gerektiren bir bilim dalı
olan fitoterapinin eczacılığın
uzmanlık dalı olduğu mutlaka
bilinmelidir. Dolayısıyla fitoterapi
uygulayan kişilerin bu alanda
bilimsel bir eğitim almış olan uzman
kişiler olması şarttır. Kanıta dayalı
ve rasyonel bir bilim olması
nedeniyle fitoterapide kullanılan
bitkisel kaynakların biyolojik
sonuçlarının ne olacağı bilinmelidir.
Hangi kişinin hangi bitkisel tedavi
için uygunluk taşıdığı yalnızca
uzman kişilerce bilinebilir. Bu şekilde
gerçekleştirilen bir fitoterapi
uygulamasında yöntemler arasında
şunlar yer alabilir:
•Bitkinin krem, losyon, merhem
veya herhangi bir formda tropikal
uygulanması,
•Bitkinin ağız yoluyla alınan ilaç
veya ekstreler şekliyle alınması,
•Bitkilerden elde edilen yağların
yüzeysel olarak masaj veya
bekletme yolu ile uygulanması,
•Bitkinin taze olarak suyunun
çıkarılması veya doğrudan bir
besin şeklinde tüketilmesi,
•Birden fazla bitkinin karıştırılarak
bir karışım şeklinde çeşitli
formlarda vücuda verilmesi.
Fitoterapide Hangi Bitkiler
Kullanılır?
Geçmişten günümüze dünya üzerinde
tanımlanmış ortalama 400 bine yakın
bitki sınıflandırılması yapılmıştır. Bu
bitkilerin her birinin yüzlerce değişik
bitkisel bileşeni içerdiği
düşünülmektedir. En yaygın kullanılan
bitkiler şu şekilde sıralanabilir:
Ekinezya
Adaçayı
Kuşburnu
Lavanta
Yaban mersini
Sarı Kantaron
Rezene
Zencefil
Kuşburnu
Kekik
Melisa
Sarımsak
Biberiye
Aloe Vera
Meyan kökü
Guarana
Hardal gibi binlerce bitki sayılabilir.
Örneğin; lavanta enfeksiyonları
giderirken, tarçının kan şekerini
dengelemesi diyabet hastalarına
yardımcı bir besin olmasını sağlar. Yeşil
Akçay’ın antioksidan özelliği kansere
karşı koruyucu etki sunarken, sarı
kantaron yağı ise cilde iyileştirici etki
sağlar.
-22-
Fitoterapi
Güvenli
midir?
Fitoterapide Doğrular
Bitkilerle tedavi yöntemi olan fitoterapi
başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere
birçok gelişmiş toplumda güvenle kullanılır.
Tam donanımlı ve alanında uzman olan
kişiler tarafından uygulanırsa son derece
etkili ve güvenli bir yöntemdir. İnternet
üzerinden veya aktarlardan alınan fitoterapi
ürünleri sağlık açısından problemler
meydana getirebilir. Bitkilerin yararlı tarafları
olduğu kadar bilinçsiz kullanımda zararlı
etkileri de ortaya çıkabilir. Bu yüzden bitkisel
tedavi için bir uzmanla yerinde ve yüz yüze
görüşmek en doğru olandır. Aksi takdirde en
güvenli kabul edilen bu uygulama zararlı bir
hale dönüşür.
-Soğuk algınlığı, öksürük kesici, kabızlık ve midevi rahatsızlık gibi basit hastalıklarda;
Fitoterapi ürünlerini kendiniz kullanabilirsiniz.
- Diyabet, hipertansiyon, kanser ve kalp rahatsızlıklarında bitkisel tedaviyi ancak normal
tedavinizin yanında yardımcı amaçla doktorunuzdan ONAY aldıktan sonra kullanınız.
- Kullanım süresi ve dozlara dikkat edilmelidir.
-Bitkisel ilaçlarında bir takım yan etkilerinin ve toksik etkilerinin olabileceği
unutulmamalıdır.
-Sentetik ilaçlarla oluşabilecek etkileşimler varsa dikkat edilmelidir.
-Sağlık bakanlığından RUHSAT almış ürünler satın alınmalıdır.
Analiz yapılmadığı takdirde satın alınan ürünün içeriği konusunda emin
olamayız. Bu nedenle analizi yapılmış “ Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürün” leri
daha güvenilir olarak düşünebiliz, aşağıdaki logoya sahip ürünler analizli
ürünlerdir.
ÖRNEK REÇETELER
Kramplı Öksürük
Thymi herba 20k (Bahçe
kekiği)
Melissa folium 15k ( Melisa
yaprağı )
Matricariae flos 15k (Mayıs
papatyası)
Sinirsel Mide Rahatsızlıkları
Matricariae flos 10k (Mayıs
papatyası)
Melissa folium 10k (Melisa yaprağı)
Mentha folium 10k (Nane yaprağı)
Malvae flos 10k ( Büyük ebegümeci)
-23-
Yazı-Tasarım: Beyzanur ERDOĞAN
Afet Nedir?
AFET VE ACİL DURUM ECZACILIĞI
Afet; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal
kayıplar ortaya çıkaran, insanın normal
yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya
kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı
olaylara verilen genel bir isimdir. Büyük oranda
veya tamamen insanların kontrolü dışında
gerçekleşen afetler, kitlesel bir can ve mal
kaybına neden olur. Bir olayın afet olarak
nitelendirilebilmesi için insanları veya insanların
yaşamını sürdürdüğü çevreyi etkili biçimde
etkileyecek kadar büyük olmalıdır. Buradan yola
çıkarsak afet bir olaydan ziyade bir olayın
doğurduğu sonuçtur.
Afet Ve Acil Durum Eczacılığı Nedir ?
Afet ve acil durumlar için gerekli olan ilaç ve medikal
malzeme kılavuzlarını hazırlayan, bu ilaçların ve medikal
malzemelerin belirlenmiş sayılarını stokta hazır
bulunduran, afet veya acil durumun ortaya çıktığı sıfırıncı
saniyesinden itibaren ilaçların ve tıbbi malzemelerin triyaj
alanlarına ulaşmasını sağlayan, depolayan, paketleyen,
etiketleyen, dağıtımını yapan, ihtiyaç olduğunda sıcak
alanda yaralıların triyajını yapan, hastaların öncelik sırasına
göre, hastaneye sevkini koordine eden, gerektiğinde Temel
Yaşam Desteği ve yara bakımı uygulayan, eczacılık fakültesi
mezunu olup, bu alan için belirlenmiş eğitimleri alarak
uzmanlaşan, Afet ve Acil Durum Eczacısının yaptığı
faaliyetlerdir.
-24-
Afet Ve Acil Durum Eczacısında Olması Gereken Özellikler Nelerdir ?
Acil durumlarla ilgili koruyucu sağlık hizmetlerinde görev alabilmeli, konuyla ilgili eğitimler
verebiliyor olmalı
Yara bakımı konusunda, bilgi ve beceri kazanmış olmalı,
Afetler sırasında, hastaların ilaç tedavilerini ve sağlık hizmetlerini yönetebilir olmalı,
Afetzedelere konulacak teşhis ve yapılacak tedavi kılavuzlarına hâkim olmalı,
Afetlerde kullanılacak Temel İlaç Listelerine uygun stok yapabilmeli,
İlaçların ve tıbbi malzemelerin paketlenmesi, etiketlenmesi, depolanması, saklanması ve
dağıtımı,
KBRN (CBRN) olaylarındaki triyaj konusunda bilgilenmiş olmalı, aynı zamanda ılık ve soğuk
alanda çalışma becerilerini kazanmış olmalıdır.
-25-
Acil durumlara hazırlık konusunda bölgesel
ve kurumsal planlar hakkında iyi bilgilenmiş
olmalı,
Olay yeri yönetimi konusunda bilgilenmiş
olmalı,
Harita ve yön bulma bilgisi olmalı,
Temel Afet Bilinci konusunda uzmanlaşmış
olmalı,
İlkyardım eğitimi almış olmalı,
Triyaj yapabilir seviyede olmalı,
Aşılama konusunda eğitim almış olmalı,
Bulaşıcı hastalıkların tespitinde kullanılan
PCR, antikor vb. testlerin eğitimini almış ve
bu eğitimleri güncellenmiş olmalı
Acil durumlarda uygun ilaçlar konusunda
kanıta dayalı bilgi paylaşımı yapabilmeli
Deprem Nedir ?
Yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani
olarak ortaya çıkan titreşimlerin, dalgalar
halinde yayılarak yeryüzünü sarsmasına
deprem denir. Deprem, toprak üzerindeki
yapıları yıkarak can kayıplarına yol açacak
kadar şiddetli olabilir.
Son dönem yaşadığımız Kahramanmaraş
merkezli depremler de eczacılarımız ilk hareket
eden grupların içerisindeydi. Türk Eczacıları
Birliği Gezici TIR Eczanesini en hızlı şekilde
Kahramanmaraş’a sevk edildi.
Gezici TIR Eczanemiz depremin ilk günü
itibariyle vatandaşlarımıza hizmet sunmaya
başladı. İlk gün itibariyle konteyner ve sahra
eczanelerimizin tedarik sürecini tamamlandı.
Depremde Afet Eczacılığı
Eczacılara Düşen Görevler
Kronik hastaların, sürekli ilaç kullanımına
ihtiyaç duyan hastaların alması gereken ilaçlara
ulaşımını kolaylaştırmak adına reçetesiz, kimlik
numarası ile ilaç alma imkânı tanındı. Ulaşımın
bölgelere kolay olması adına sahra eczaneleri
ve konteyner eczanelerin sayıları arttırılarak
desteklendi.
Ülkemizdeki iki bin beş yüz eczacımız ilk baştan
gönüllü olarak sahra eczanelerinde görev almak
üzere bölgeye geldi. Hızlı bir hareket ile
bölgedeki salgın hastalık risklerine yönelik ilaç
ihtiyaçlarını belirlediler. Örneğin su sorununda
dolayı bölgede görülen uyuz vakaları için
majistral ilaçlar hazırladılar. Bit vakaları için
birçok bölgeden eczacılarımızdan bitki
hidrolatları gönderdi.Bölgedeki ulaşım
sorunlarından dolayı eczacılarımız majistral
ağrı kesiciler gibi kendi üretecekleri ilaçlarla
bölgedeki aktif rollerini sürdürdüler.
Gezici karavan eczanemiz ile insülin, şeker
ölçüm kitleri gibi malzemeler bölgeye
gönderilirken, çokça ihtiyaç duyulan kadın
hijyen malzemeleri, ıslak mendil, hasta alt
bezi, bebek bezi gibi destek malzemelerini de
afetzedelere ulaştırıldı. Özellikle Bursa Ecza
Odası tarafından eczacılık fakültesi öğrencileri
ve eczacıların iş birliği ile evlerden,
eczanelerden fazla olan ilaçlar, temel yardım
malzemeleri toplanarak bölgeye gönderilmek
üzere hazırlandı. Bu hazırlanma sürecine
bakarsak öncelikler malzemeler ilaçlar bir
araya getirildi ve son kullanım tarihleri kontrol
edildi. Ambalajlarında hasar varlığı
içerisindeki ilaç durumu miktarı kontrol edildi.
Sonrasında sağlam olan ilaçlar kullanım
amacına göre ayrılarak uygun şekilde
paketlenerek ihtiyaç duyulan bölgelere gitmek
üzere yola çıkarıldı.
-26-
Pandemide Afet Eczacılığı (COVID-19)
Pandemi Nedir ?
Pandemi, çok geniş bir alanda yayılan ve
beklenenin üzerinde etkisini gösteren salgın
hastalıklara verilen genel addır. Koronavirüs
hastalığı (Covid-19), ilk olarak Çin’in Vuhan
Eyaleti’nde 2019 yılı aralık ayının sonlarında
solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes
darlığı, nefes alma zorlukları) gelişen bir grup
hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13
Ocak 2020’de tanımlanan bir virüsün neden
olduğu bir hastalıktır
Eczacılara Düşen Görevler Nelerdir ?
Covid-19 pandemi mücadelesinde sağlık
hizmetleri içinde etkili ve koordine bir
eczane destek sistemi ve farmasötik bakım
faaliyetlerine ihtiyaç ön plana çıkmıştır.
Covid-19 pandemi döneminde toplum
eczaneleri, çok fazla insanın başvurması
nedeniyle sağlık sistemi içindeki ilk temas
noktalarından biridir; potansiyel Covid-19
vakalarının tanımlanmasında ve
yönetiminde anahtar rol oynamaktadır
Pandemiden etkilenen/etkilenmeyen
ülkelerdeki toplum eczaneleri insanların
endişelerini giderme, mevcut güvenilir
bilgiye erişim ve hastalıkta korunma
noktasında tavsiyeye ihtiyaç duyanlar için
sağlık sistemi içinde ilk temas noktasıdır.
Çin’ de yapılan bir başka çalışmada,
eczacıların Covid-19 pandemisindeki
başlıca sorumluluklarının; profesyonel
hizmet rehberleri hazırlamak, acil ilaç ve
dezenfektan formülleri geliştirmek ve
hazırlamak, ihtiyaç duyulan tıbbi ürünlerin
stoklanmasını sağlamak, insandan insana
bulaşları önlemek için uzaktan (internet
tabanlı) eczacılık hizmeti sistemleri kurmak,
güçlü terapötik bakım, halk arasında
enfeksiyonun yayılımını önlemek için
eğitimler düzenlemek ayrıca klinik
çalışmalara ve ilaç değerlendirmelerine
aktif katılım sağlamak olduğu belirtilmiştir
Yakın zamanda yapılan bir çalışma ile
eczacıların pandemi gibi çeşitli felaketlere
yanıt olarak dört temel aşamada (önleme,
hazırlıklı olma, müdahale ve iyileştirme)
üstlenebilecekleri çeşitli rolleri
tanımlanmıştır
Eczacıların rolleri arasında kişisel ve
çevresel hijyen konusunda halk sağlığı
tavsiyelerinin verilmesi, eğitimlerin
sağlanması ve şüpheli semptomlar olması
durumunda uygun yönlendirmeleri
yapılması bulunmaktadır
Yaşanan pandemide acil halk sağlığı
operasyonlarına destek sağlanmasında
önleyici ve tedavide kullanılan ilaçların
zamanında tedariği, vakaya ve kanıta dayalı
farmasötik bakım sağlanması sağlık
hizmetlerinde kritik öneme sahiptir.
-27-
Yazı-Tasarım: Gamze CAN
BİR ECZACI GÖZÜNDEN AFET ÇANTASI
HAZIRLAMAK
Afet ve Acil Durum Çantasının İçerisinde Neler Olmalı?
Deprem, sel ya da yangın gibi acil durum ve afetler ile karşılaştığınız zaman, yardım
ekipleri size ulaşana kadar acil ihtiyaçlarınızı ve değerli evraklarınızı saklayacağınız bir
afet ve acil durum çantası sizin ve sevdiklerinizin hayatını kurtarabilir.
Afet çantası, ilk 72 saat boyunca hayatınızı idame ettirmeniz için gerekli olan
malzemeleri içermelidir.
Afet Çantasında Neler Bulunmalı?
Düdük
Fener
Hijyen
Ürünleri
İlk Yardım
Çantası
Battaniye
İlaç
Para
Mevsime Uygun
Kıyafetler
Taşınabilir Şarj
Aleti
Defter-Kalem
Su
Çakı
İp
Kapalı ve
Konserve Gıdalar
-28-
BİR ECZACI GÖZÜNDEN AFET ÇANTASI
HAZIRLAMAK
Afet Çantasında Neler Bulunmalı?
Yiyecek: Tok tutacak, yüksek enerji verecek, şeker
dengesini bozmayacak ve fazla susatmayacak türde
kuru gıdalar çantaya eklenmelidir. Meyve ya da sebze
gibi çabuk bozulabilecek gıdalar yerine konserve ve
bisküvi gibi gıdalar tercih edilmelidir. Yiyeceklerin en az
72 saat yetebilecek kadar olması gerekir. Ayrıca
yiyeceklerin son kullanma tarihi düzenli olarak kontrol
edilmeli ve gerektiğinde yenilenmelidir. Son olarak,
bebeği olan kişilerin mama gibi uygun gıda maddelerini
bulundurması önerilir. Evcil hayvan sahipleri de
dostlarının ihtiyaçlarını unutmamalıdır.
Su: En az 1 litre su bulundurulmalıdır.
Çantada yer varsa daha da fazla
olacak şekilde eklenebilir.
Kıyafet: Mevsime uygun kıyafetler (iç
çamaşırı, çorap, yağmurluk, kazak vb.)
çantaya eklenmelidir. Her mevsim
geçişinde kıyafetler yeniden kontrol
edilip değiştirilmelidir.
İlaçlar: Düzenli olarak kullanılan reçeteli
ilaçların afet çantasında bulundurulması
gerekir. Ayriyeten ağrı kesici, ishal önleyici,
kas gevşetici gibi ilaçların da
bulundurulmasında fayda vardır. Bu ilaçların
çabuk bozulabilme ve şişesinin kırılabilme
ihtimallerine karşı şurup formları yerine
tablet formları tercih edilmelidir.
-29-
BİR ECZACI GÖZÜNDEN AFET ÇANTASI
HAZIRLAMAK
Afet Çantasında Neler Bulunmalı?
İlk yardım çantası: İlk 72 saatte ihtiyaç
duyulabilecek her türlü ilk yardım malzemesini
(flaster, gazlı bez, sargı bezi, pamuk, yara bandı,
bandaj vb.) içeren ufak ilk yardım çantası, afet
çantalarında mutlaka bulunmalıdır.
Hijyen ürünleri: Islak mendil, peçete, hijyenik
ped, poşet, çöp torbası, sabun ve dezenfektan
ürünler afet çantasında bulundurulması
gerekenler arasındadır.
Toz maskesi: Deprem gibi afetlerden
sonra meydana gelen yıkımlar
nedeniyle kentler tozla kaplanır. Bu
tozların akciğerlere zarar vermemesi
için toz maskeleri kullanılır.
Battaniye: Geceleri veya kış aylarında
düşen hava sıcaklıklarına karşı mutlaka
battaniye bulundurulmalıdır.
Evrak dosyası: Pasaport, nüfus cüzdanı,
ehliyet, sigorta poliçeleri, banka hesap
kayıt bilgilerini içeren evraklar gibi
önemli belgelerin fotokopileri, önemli
telefon numaralarının ve iletişime
geçilecek kişilerin bilgilerinin bulunduğu
defter ya da dosya bulundurulmalıdır.
-30-
BİR ECZACI GÖZÜNDEN AFET ÇANTASI
HAZIRLAMAK
Afet Çantasında Neler Bulunmalı?
Düdük: Afet ya da acil durumlarda kişilerin iletişim kurması
güçleşir. Özellikle ulaşım sırasında bağırıp yüksek sesle uyarı
vermek yerine düdük çalmak daha az efor sarf edilmesini
sağlar. Bu nedenle acil durum çantası içerisinde mutlaka
düdük olmalıdır.
Fener: Afet durumunda yaşanabilecek elektrik kesintilerine
karşı kullanılır.
Radyo: Televizyon ya da GSM gibi sistemlerde sorun
yaşanabileceği için iletişim için radyodan yararlanılabilir.
Pil: Radyo, fener ve diğer elektronik aletler için çantada pil
bulundurulması gerekir.
Kibrit : Isınmak için ateş kaynağına ihtiyaç olabileceğinden
afet çantası içerisinde kibrit ya da çakmak bulunmalıdır.
Çok amaçlı çakı: Kesme, birleştirme, vidalama ve açma gibi
işlemlerde kullanabileceğiniz çok amaçlı çakılar, acil durum ya
da afetlerden sonra ilk 72 saatte ihtiyaç duyulacak birçok
işlemin yapılabilmesine yardımcı olacaktır.
İp: Afet ya da acil durumlardan sonra çadır kurmak ve eşya
taşırken malzemeleri birbirine bağlamak için ipe ihtiyaç
duyulabilir. Bu nedenle afet çantasına dayanıklı bir ip
eklenmesi önerilir.
Not defteri: Bir şeyleri not etmek, önemli numaraları kaydetmek
veya daha farklı bir zorunlu sebeple deftere ihtiyaç duyulabilir.
Ayrıca acil durum öncesinde, kullanılabilecek iletişim bilgileri bu
not defterine eklenmelidir.
Tükenmez kalem: Not alırken zorlanmamak için çanta
içerisinde tükenmez kalem bulundurulması gerekir.
Telefonunuzun şarj aleti (taşınabilir): Telefon şarjının bitmesi
durumunda kullanılır.
-31-
Yazı-Tasarım: Ceren ŞEN
TÜBERKÜLOZ VE KORUNMA YOLLARI
BCG AŞISI
AŞILAR
Aşılar, Edward Jenner’ın 1796 yılında
çiçek aşısını geliştirmesinden
günümüze kadar çiçek hastalığı ve
çocuk felci gibi ölümcül hastalıkların
eradikasyonu(yok etmek) başta
olmak üzere halk sağlığını küresel
olarak etkileyen birçok enfeksiyon
etkeninin kontrolünde başarılı bir
şekilde kullanılmaya devam
edilmektedir.
TÜBERKÜLOZ
(VEREM) NEDİR?
Tüberküloz (TB), çoğunlukla akciğerleri
etkileyen bakterilerden (Mycobacterium
tuberculosis) kaynaklanır. Tüberküloz
tedavi edilebilen ve önlenebilen bir
hastalıktır.
Verem kişiden kişiye hava yoluyla bulaşır.
Akciğer veremi olan kişiler öksürdüğünde,
hapşırdığında veya tükürdüğünde, verem
mikroplarını havaya salarlar. Bir kişinin
enfekte olması için bu mikroplardan
sadece birkaçını soluması yeterlidir.
-32-
TÜBERKÜLOZ
KONTROLÜNÜN AMAÇLARI
Tüberküloz kontrolünün başlıca amaçları
şunlardır:
1. Tüberkülozun bulaşmasını azaltmak ve
yeni hastaların ortaya çıkmasını önlemek.
2. Hastaya erken tanı konulmasını
sağlamak.
3. Hastaları iyileştirmek, hayat kalitelerini
artırmak ve üretkenliklerini sürdürmelerini
sağlamak.
4. Aktif tüberküloz hastalığı ya da geç
etkilerinden dolayı hastanın ölümünü
önlemek.
5.İlaç direncinin gelişimini önlemek, ilaca
dirençli olguları erken tanı ve etkili tedavi
ile iyileştirmek ve dirençli basil bulaşmasını
önlemek.
TÜBERKÜLOZDAN KORUNMA:
1. Bulaştırıcı hastaların tedavisi
(basil kaynağını yok eder)
2. Koruyucu ilaç tedavisi,
3. BCG aşısı,
4. TB bulaşmasının önlenmesi.
BCG AŞISININ KÖKENİ
Robert Koch’un 1882’de M. tuberculosis’i
TB’ye neden olan mikroorganizma olarak
tanımlaması ile yeni bir çağı başlatmıştır.
Koch 1901’de insan ve sığır tüberkülozuna M.
tuberculosis ve M. bovis olmak üzere iki
farklı mikroorganizmanın neden olduğunu
tanımlamıştır. Ancak, Koch ve meslektaşları
M. tuberculosis’in virülansını azaltma
girişiminde de başarılı olamamış, klinik
çalışmalarda tüberkülinin etkisiz olduğu
görülmüştür.
1900’lerin başında, babasını tüberkülozdan
kaybeden JeanMarie Camille Guerin ve
Albert Calmette Lille’de yeni açılan Pasteur
Enstitüsü’nde TB’ye karşı bir aşı geliştirmek
için araştırmaya başlamıştır. Calmette ve
Guérin 1908 ve 1920 yılları arasında,
kültürlerini her 3 haftada bir yenileyerek
1920’de 230. pasajda virülansını kaybeden
M. bovis basilini elde etmişlerdir.
Üretilen aşıya Guérin’in önerisiyle Bacille
Bilie Calmette-Guérin daha sonra da “Bilie”
çıkarılarak BCG aşısı adı verilmiştir.
-33-
BCG
AŞISININ
ÖZELLİKLERİ
Pozitif Özellikler
·Yenidoğanın aşılanması çocukluk çağı
tüberkülozunda hem hastalığa hem de
ölüme karşı etkilidir.
·Aşılama miliyer tüberküloza veya
tüberküloz menenjite karşı etkilidir.
·Yenidoğanın aşılanması tüberküloz
dışı lenfadenit(lenf düğümü iltihabı) ve
lepraya karşı da koruyucudur.
·Maliyeti düşüktür.
Negatif Özellikler
·Lisanslı aşıların gücündeki farklılıklar oluşmaktadır.
·Çocuk ve erişkindeki mikobakteri enfeksiyonlarında sınırlı etkinliğe
sahiptir.
·Hastalıktan koruma işaretleyicilerinin yoktur.
·Aşı reaksiyonlarının sıklığı ve süresi negatif bir özellik kazandırabilir.
·Sağlıklı olanlarda da BCG adeniti ve osteomiyelit(kemik iltihabı) riski
içerir.
·HIV’li olanlarda dissemine(yaygın) BCG görülebilir.
·Pekiştirme etkisinin yokluğundan dolayı negatif etki gösterebilir.
·Parenteral uygulama(damardan veya kas içi yollarla ilaç veya sıvı
verilmesi işlemi) negatif bir özellik olduğu için negatif özellikler
kategorisinde yer alabilir.
·Tüberkülin deri reaksiyonuna etkisi sebebiyle negatif
etkiler arasındadır.
·Etki süresi.
·HIV enfeksiyonunda
pulmoner ve bakteremik
tüberküloz hastalığına
karşı etki.
Bilinmeyen
Özellikler
-34-
AŞI SONRASI
REAKSİYONLAR NELERDİR?
İntradermal BCG aşısına bağlı olarak lokal reaksiyon aşı yerinde
papül(çapı 1 cm'den küçük olan sert yapılı lezyon) gelişimidir, bu papül 6
haftada en büyük çapına (10-20 mm) ulaşır. Bu sırada papül üzerinde
küçük bir kabuk oluşur ve kabuğun kopmasıyla açığa çıkan küçük bir
ülser ağzından fazlaca miktarda püy(irin) akabilir. Ülser genellikle 10.
haftada iyileşir. BCG aşısı uygulanmış erişkinlerin çoğunluğunda küçük
bir yara izi kalır. Bölgesel lenf nodları genellikle büyür, ağrısızdır; bazen
kalsifikasyonla iyileşir. Nadiren süt çocuklarında abseleşebilir(irin
birikimi) ve dışarıya açılabilir
UYGULANMAMASI GEREKEN
DURUMLAR
Kanser, kanser tedavisi ve kortizon içeren
ilaç kullanımı gibi bağışıklık sisteminin
baskılandığı durumlarda ve gebelikte
uygulanmamalıdır.
-35-
Yazı-Tasarım: Gülerva Nefise
DEMİRKAPI
BEHÇET HASTALIĞI(BH) NEDİR?
İlk olarak 1937 yılında Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlanarak dünya literatürüne
giren BH, alevlenmeler ve remisyonlarla seyreden, ven ve arterleri tutabilen, primer
vaskülit sınıflamasında yer alan kronik damar-enflamatuar multisistemik bir sağlık
sorunudur. Otoimmün olduğu düşünülen yüksek morbidite ve mortaliteye sahip bir
hastalıktır.
BEHÇET HASTALIĞIYLA İLGİLİ GENETİK
ÇALIŞMALAR
Behçet hastalığıyla ilişkili genetik
çalışmalar, 6p21 kromozomu üzerinde yer
alan human lökosit antijen (HLA) kompleksi
üzerine yaygınlaşmıştır. Hastalık yatkınlığı
HLA B genindeki(özellikle HLA-B*51)
polimorfizmler ilişkili görünmektedir. Ayrıca
HLA-DR1 ve HLADQw1 pozitif kişilerde Behçet
hastalığına karşı direnç olduğu
bildirilmiştir.
Behçet hastalarında dolaşımda interlökin 1,
6, 8 ve TNF-α gibi sitokin düzeyleri artmıştır.
TNF-α geni 6.kromozomda yer alan HLA
genlerine yakın yerleşim gösterdiğinden
Behçet hastalığı gibi HLA ile ilişkili
hastalıklarda önem taşımaktadır. Behçet
hastalarında saptanan poliklonal B hücre
aktivasyonu sonucu oluşan immun
kompleksler nötrofil hiperfonksiyonuna
neden olarak doku hasarı oluştururlar.
-36-
TEDAVİ
Behçet hastalığının tedavisi semptomlara
yöneliktir. Behçet hastalığının
tedavisi için özel bir ilaç yoktur. Lokal ve
sistemik kortikosteroidler, immunsupresifler
ve immünomodülatörler
kullanılır ve yan etkileri izlenir. Tedavinin
son nok- taları, atakların sıklığını ve
şiddetini az- altmak ve sekellerin
önlenmesidir.
BULAŞICILIK
Bulaşıcı bir hastalık değildir.
İLAÇLAR
Kolşisin, Azatioprin, Siklosporin,
Talidomid,
Kortikosteroidler,
Antibiyotikler (Minosiklin, azitromisin),
Siklofosfamid, İnterferon-α, TNF-α
inhibitörleri tedavide kullanılan ilaçlar
arasındadır.
SEMPTOM ÇEŞİTLERİ
Klinik Bulgular Behçet
hastalığı hafif deri yakınmalarından
körlüğe, ağır
nörolojik bozukluğa ve
büyük damar tutulumuna
kadar değişen bir klinik
seyir gösterir.
Eklem tutulumu, göz tutulumu,
deri lezyonları,
geni- tal ülserler ve oral
ülserler çeşitlerindendir.
Behçet hastalarının %97-
100'ünün ilk belirtisi oral
ülserlerdir.
Bir diğer en sık görülen
tutulum göz tutulumudur.
Göz tutulumu hastaların
%70 inde görülür. Üveit
ataklarının şiddetine göre
göz tutulumuna bağlı
olan sorunların şiddeti de
artıp azalmaktadır. BH
%25’inde görme kaybı
görülmek- tedir. Göz
tutulumu kadın- larda
hem daha az hem de
daha hafif seyreder.
Gözde kızarıklık, ağrı,
sulanma,
ışıktan
rahatsızlık hissi ve görme
kaybı hastalığın neden
olduğu sonuçlardır.
Göz dışı bulgulardan
bazıları;
Genital ülserler oral
ülserlere benzemektedirler.
Ağrılıdırlar. Oral ülserlerin
aksine daha uzun sürerler
ve skar izi bırakırlar.
Oral aftöz ülserler ağız
mukozasında çıkan ağrılı ve
tekrarlama sıklığı yüksek bir
ülserdir. Çok büyük
değillerse iz bırakmayabilirler.
Deri lezyonlarının çeşitli
şekilde tipleri mevcuttur.
Örnek verilecek olursak
‘Eritema nodozum’ adlı cilt
tutulumu pembe renkli,
ağrılı, kabarık lezyonlar
şeklinde cildin bacaklarının
ön yüzünde, yüz, boyun ve
kalçalarda görülmektedir.
Sistemik vaskülit ciddi
sakatlık ve ölüm oranı ile
sonuçlanabilen BH’nın
%25’inde görülen bir
durumdur. Damar duvarı
iltihaplanması da denir.
Varis, anevrizma ve toplaratardamar
tıkanıkları sık
görülmektedir.
Nörolojik tutulum en
ağır tutulum şekli olup
sadece %10’unda görülen
bir hastalıktır. Göz
tutulumuna sahip hasltaarın
%30’unda görülürken
nöroloji tutuluma
sahip hastaların sadece
%10’u göz tutulumuna
sahiptir.Beyindeki motor
kontrolü sağlayan bölgelerde
daha sık ortaya
çıkar.
Diğer organ tutulumlarından
biri de böbrek
tutulumudur. Böbrek
tutu lumu sonucunda
nefrotik sendrom
meydana gelebilir.
-37-
HASTALIK İLE İLGİLİ BİLİNMESİ
GEREKENLER
YAYILIMI
TARİHÇESİ
1889'da İstanbul'da doğan
Türk dermatolog olan
Dr Hulusi Behçet , tıp
fakültesi eğitimini
Gülhane Askeri Tıp
Akademisinde okur ve
daha sonra Cilt
Hastalıkları uzmanı olmuştur.
1914'de uzman
hekim oldu ve 10 yıl sonra
şuan Behçet Hastalığı
olarak tanımladığımız
hastalığı üç hastası
üzerinde belirti ve bulgularına
göre düzenli takip
etmeye başladı. 1936'da
ise Archieves of Dermatology
and Venereal
Disease dergisinde bu
hastalığın bulgularından
bahsederek Behçet Hastalığı
olarak tanımlamıştır.
Ani bir kalp krizi geçirerek
1948 yılında hayatını kaybetmiştir.
1936'dan beri de
tanımladığı Behçet Hastalığı
günümüzde de aynı
adla devam etmektedir.
Hastalık genellikle 20-
40 yaş arasında ortaya
çıkar. Çocukluk çağında
ve ileri yaşlarda görülme
olasılığı azdır.
Hastalık erkeklerde kadınlara
göre daha ağır
seyreder. Bazı ilaçların
etkileri de kadınlar ve
erkeklerde farklılık göstermektedir.
Behçet
hastalığı olan kadınların
cinsel işlev bozukluğunun
daha fazla
olduğu saptanmıştır.
İNSAN YAŞAMINA ETKİSİ
Behçet hastalarında
psikiyatrik bozukluk
komorbiditesi oldukça
yüksek bulunmuştur.
Anksiyete bozukluğu ve
depresif bozukluk bu
bozukluğun ilk sıralarında
yer almaktadır.
Bu bozukluklar da
yaşam kalitesiyle ters
orantı içerisindedir.
Multidisipliner yaklaşım
ile tedavi edilmesi hastaların
yaşam kalitesini
olumlu yönde etkileyebilir.
BH tüm dünyada hemen
hemen her ırkta
görülebilen bir hastalıktır.
Tarihi ‘İpek Yolu’
üzerinde olan ülkelerde
sıklıkla görülmektedir.
Hastalık bu nedenden
dolayı ‘İpek Yolu Hastalığı'
olarak da bilinir.
Hastalık dünya üzerinde,
ülkemizde en
yüksek prevelansa sahiptir.
Yurdakul ve
arkadaşlarının (2001)
Çamaş çalışmasında
prevalans 37/10000,
Azizlerli et al (2003)
İstanbul’da yaptıkları bir
başka çalışma da ise
prevalans 42/10.000
olarak bildirilmiştir.
Yazı-Tasarım: Büşra TÜTÜNCÜ
-38-
HER DEMANS ALZHEIMER
Demans ve Alzheimer
sıklıkla beraber ifade
edilen, çoğu zaman da
birbiriyle karıştırılan iki
kavram olarak karşımıza
çıkar. Ancak, bilinenin
aksine benzer ve ortak
yönleri olmasına rağmen
farklı ve ayrı olgulardır.
- . .
DEGILDIR!
.
H E R A L Z H E İ M E R
V A K A S I B İ R D E M A N S
O L S A D A H E R
D E M A N S
H A S T A L I Ğ I N I
A L Z H E İ M E R O L A R A K
N İ T E L E N D İ R E M E Y İ Z
Alzheimer
nedir?
Demansın en sık nedeni olan
Alzheimer'ın kesin tanısı progresif
demans tanısı konulmuş hastaların
otopsileri incelendiğinde bu hastalığa
dair bulgular saptanarak konulabilir.
Bu sırada hastalığın patolojik
özelliklerinden bahsedecek olursak
bunlar; nöron kaybıyla oluşsan beyin
atrofisi, intraselüler nörofibriler
yumaklar, ekstraselüler senil(nörotik)
plaklar, çiftleşmiş helikal filamentler ve
serebrovasküler amiloidler şeklinde
sıralanabilir. Hastadaki bilişsel
zayıflığın etiyolojisi tam olarak
belirlenemese de hastalığın
ilerlemesinin kolinerjik nöron sayısında
azalmaya neden olduğu bilinmekte.
Kolinerjik kaybın düzeyi ise kognitif
zafiyetin düzeyi ve amiloid plak
yoğunluğuyla ilişkilidir
-39-
D E M A N S , K O R T İ K A L V E Y A
S U B K O R T İ K A L F O N K S İ Y O N
B O Z U K L U K L A R I N D A N
K A Y N A K L A N A N V E K İ Ş İ N İ N
B İ L İ Ş S E L S Ü R E Ç L E R İ N D E V E Y A
H A F I Z A , K O N U Ş M A , S O Y U T
D Ü Ş Ü N M E G İ B İ K İ Ş İ N İ N G Ü N L Ü K
Y A Ş A M I N D A K İ
D A V R A N I Ş L A R I N D A
B O Z U K L U K L A R A Y O L A Ç A N B İ R
S E N D R O M D U R . A L Z H E İ M E R İ S E
D E M A N S I N E N Ö N E M L İ V E E N
S I K N E D E N İ D İ R . A L Z H E İ M E R
H A S T A L I Ğ I N D A T A M O L A R A K
B E L İ R L E N E N B İ R S E B E P O L M A S A
D A B İ R Ç O K E T K E N İ V A R D I R
A N A B U L G U S U İ S E E P İ Z O D İ K
H A F I Z A D A P R O G R E S İ F
( İ L E R L E Y İ C İ , K Ö T Ü L E Ş E N )
K A Y I P B U L U N M A S I D I R
HER DEMANS ALZHEIMER
- . .
DEGILDIR!
.
Başlangıç evresi
İsimleri, tarihleri unutma
Yolunu şaşırma
Kelimeleri bulamama
İşine, çevresine ilgisizlik
Hastalığını kabul etmeme
Orta evre
Belirgin unutkanlık
Kişileri tanıyamama
Yıkanma, giyinme gibi
gündelik işlerde yardım
ihtiyacı
Hayaller görme,
depresyon gibi ruhsal
bozukluklar
İleri evre
Aile üyelerini
tanıyamama
Yemek yemede,
yürümede güçlük
İdrarının, dışkısını
tutamama
Ciddi davranış
bozuklukları
-40-
HER DEMANS ALZHEİMER
DEĞİLDİR!
Tedavi amacıyla NMDA reseptör
antagonisteleri, şelat bileşikleri ve
kolinestreaz inhibitörleri gibi farklı
mekanizmalara dayanarak
geliştirilmiş farklı ilaç grupları
olmasına karşın daha çok
kolinesteraz inhibitörleri üzerine
geliştirilmiş ilaçlar çok daha yaygın
ve tercih ediliyor. Bu grup ilaçlar da
birinci ve ikinci nesil inhibitörler
etkin madde olarak ilaç
formülasyonlarına girmekte.
Özellikle ikinci kuşak inhibitörleriden
örnek verecek olursak bunlardan
“donezepil, rivastigmin veya
galantamin” etkin maddeleri hafif ve
orta şiddette Alzheimer vakalarında
kullanılır. Bu ilaçlar halihazırdaki
etkileri azaltmanın yanı sıra
hastalığın ilerlemesini önlediği de
saptanmış.
HASTALIĞIN TEMEL
ETKENLERİYLE İLGİLİ
HİPOTEZLER
Asetilkolin seviyesinin
azalması
●
Anormal proteinlerin rolü ve
●
amiloid metabolizmasının
bozulması (amiloid prekürsör
proteini APP mutasyonu)
Glutamerjik sistem
Esansiyel elementler
Genetik faktörler
●
(Apolipoprotein E geninin ε2, ε3, ε4
alelleri)
Oksidatif stres
Hastalığın gelişiminde de çeşitli
faktörlerin etkili olduğu
söylenebilir. Beyindeki alüminyum
düzeyi, down sendromu, amiloid
prekürsör proteininde
mutasyonlar bu faktörlerden
bazılarıdır
●
-41-
TANI
Tanı için en önemli yöntemlerden
sayılabilecek kanıtlar genellikle
Biyobelirteçlerdir. Özellkle Alzheimer
tanısı için amiloid görüntüleme, beyin
omurilik sıvısı (BOS) amiloid β42
seviyesi, manyetik rezonans
görüntüleme, BOS Tau seviyeleri, nonamiloidonerjik
yolak gibi belirteçler
kullanılır. Bunun dışında yeni geliştirilen
bazı yöntemler de var. Buna örnek
olarak “American journal of pychiatry”
dergisinde açıklanan bir araştırmada;
çok hafif demansı olan hastalarda
“plazma kortizol konsantrasyonları” ile
hastalığın ilerlemesi arasında anlamlı
korelasyonlar gözlendiği belirtilmiş. Bir
başka çalışmada ise plazma bazlı
mRNA’ların Alzheimer demansının
bilişsel normalden; vasküler,
frontotempolar, lewy cisimciği ve
Parkinson hastalığı demansı gibi diğer
demans türlerinden ayrımında etkili
olduğu açıklanmış. Tıpta ve yardımcı
sağlıkta demansı taramak için yaygın
olarak kullanılan Mini mental durum
muayenesi (MMSE) veya Folstein testi
ise bilişsel bozukluğu ölçmek için klinik
ve araştırma ortamlarında yaygın
olarak kullanılan 30 puanlık bir ankettir
ve dikkat, hesaplama, hatırlama, dil,
basit komutları takip etme ve
yönlendirme gibi işlevleri inceler.
Yazı-Tasarım: Kadriye Reyyan GÜRSAÇ
CİLT BAKIMI
CİLT BAKIM RUTİNİ NEDİR?
Cilt bakım rutini, kişilerin kendi hayat
standartlarına göre süreğen hale
getirdiği, kişinin cilt tipine uygun ve
cildin kişisel sorunlarını hedef alan
uygulamaların tümüne verilen isimdir.
Cilt bakım ürünleri ile yürütülen bu
rutin, doğru ve düzenli uygulandığı
zaman istenilen sonuçları
verebilmektedir.
Cilt bakım rutini çoğunlukla akne,
gözenek, kırışıklık, kuruluk, matlık gibi cilt
problemi yaşayan kişilerin
gerçekleştirmesi gereken bir uygulama
olarak algılansa da cilt bariyerinin ve
nem/yağ dengesinin korunması düzenli
olarak yürütülen cilt bakım alışkanlıkları
ile sağlanır.
-42-
Cilt bakımında esas bilinmesi gereken şey kişinin cilt tipidir. Cilt tipi belirlenmeden
yapılan cilt bakımı işlevsel olmayabilir. Örneğin kuru bir cilde sahip bir kişi kuru ciltler
için kullanılan bakım ürünlerini kullanmazsa yaptığı bakım cildi daha da kurutabilir.
Aynı durum yağlı ve karma cilt tipindeki insanlar için de geçerlidir. Bu nedenle doğru
bir rutin oluşturmak isteyen kişilerin önceliği cilt tipini belirlemek olmalıdır.
Cilt Tipleri Nelerdir ?
Her bireyin kendine özgü bir cilt tipi olsa da cilt tipleri uzmanlar tarafından altı temel
kategoriye ayrılmaktadır. Bunlar:
Yağlı cilt tipi
Karma cilt tipi
Kuru cilt tipi
Normal cilt tipi
Hassas cilt tipi
Olgun cilt tipi
Bahsedilen ilk dört tipin belirlenmesinde, cildin ürettiği sebum miktarı (yağ salgılama
seviyesi) baz alınmaktadır. Bunun haricinde genetik yapı, çevresel faktörler, yaş,
hassasiyet durumları, beslenme alışkanlıkları, hormonlar, kullanılan ilaçlar gibi birçok
faktör cilt tipinin çeşitlenmesine neden olur.
Cilt Tiplerinin Özellikleri
Yağlı Cilt Tipi:
Yağlı cilt tipinde cildin ihtiyaç duyduğundan daha
fazla sebum üretilmektedir. Fazla sebumun
gözenekleri tıkaması nedeniyle geniş ve tıkalı
gözenekler diğer cilt tiplerine göre daha çok
görülmektedir. Aynı zamanda ciltte parlak bir
görüntü ve ağırlık hissi oluşabilmektedir.
Karma Cilt Tipi:
Karma cilt tipinde sebum, cildin belirli bölgelerinde
olması gerekenden fazla iken diğer bölgelerinde ise
ihtiyaç duyulandan daha az üretilmektedir. Özellikle T
bölgesi olarak adlandırılan alın, burun ve çene
bölgesinde yağlı cilt tipinin problemleri arasında
sayılan parlamalar ve ağırlık hissi ile karşılaşılırken;
geri kalan yanaklar, ağız ve göz çevresi kuru ve gergin
olup pullanma ve dökülme sorunları
yaşanabilmektedir. Bu sebeple karma cilt tipine sahip
kişiler hem yağlı hem de kuru cilt tipine özel cilt
problemlerini bir arada yaşayabilmektedir.
-43-
Kuru Cilt Tipi:
Kuru cilt tipinde cildin ihtiyaç duyduğundan daha az
sebum üretilmektedir. Bu cilt tipinin en belirgin özellikleri
arasında cildin sert ve gergin hissedilmesi vardır. Ayrıca
pütürlü cilt görünümü de yine kuru cilt tipinde sıklıkla
rastlanılan sorunlardan biridir. Bu cilt tipine sahip
kişilerin yaygın şekilde karşılaştığı cilt problemleri
arasında kızarıklık, pullanma, dökülme ve çatlak
görünümler yer almaktadır.
Normal Cilt Tipi:
Normal cilt tipinde cildin ihtiyaç duyduğu kadar
sebum üretilmektedir. Yağ dengesi ideal olduğu için
sebum salgısı ve gözenek görünümü normaldir. Cilt
ne çok kuru ne de çok yağlıdır. Aynı zamanda ciltte
matlıklar ya da parlamalar görülmemektedir.
Hassas Cilt Tipi:
Hassas ve toleranssız bir cilt, normal ciltlere oranla iç
ve dış faktörlere karşı çok daha fazla tepki gösterir.
Hassas cilt, bu etkenlere karşı tepki göstermeye
meyillidir. Genellikle kendini karıncalanma, batma,
yanma hissi ve hatta kızarıklık görünümüyle belli eder.
Olgun Cilt Tipi:
Cilt tabakalarında bulunan kolajen miktarı belirli bir
yaştan sonra azalmaya başlar. Böylelikle cilt olgun bir
görünüme ulaşır. Zaman faktörü haricinde genetik
faktörler, zararlı alışkanlıklar, kötü beslenme gibi
olumsuz yaşam koşullarına ek olarak yoğun stres
altında kalan kişilerde cilt daha erken olgunlaşır.
-44-
Cilt Bakımında Kullanılan Ürünler
Temizleyici:
Temizleyici ürünler, genellikle cilt bakım rutinlerinde ilk
sırada kullanılır. Jel, köpük, sabun gibi farklı formları
vardır. Cildin makyaj, kir ve fazla yağ gibi faktörlerden
arınmasını sağlarlar. Temizleyici ürün seçimi cilt tipine ve
ihtiyaca uygun olarak yapılmalıdır. Bu sayede yanlış ürün
kullanımı nedeniyle ortaya çıkan cilt problemleri
engellenmiş olur.
Tonik:
Tonik uygulaması, cilt yüzeyinin derinlerinde kalan
makyaj kalıntılarının arınmasına ve ölü derilerin
giderilmesine yardımcı olur. Bu sayede gözenek
içlerine gizlenen makyaj kalıntılarının ve ölü derilerin
zamanla iltihap, sivilce ve siyah nokta gibi oluşumlara
sebebiyet vermesi engellenmiş olur.
Maske:
Maske uygulaması, ölü derilerin cilt yüzeyinden
atılmasını sağlar. Maske uygulaması sonrasında
soyulan cilt, ölü deri ve kir kalıntılarından
arınmaktadır. Cilt tipi ve ihtiyacına göre
genellikle haftada 1-2 kullanımı önerilir.
Serum:
Cilt bakım serumları, yoğun içerikli yapıları ve iyileştirici
güçleri sayesinde cilt bakım rutinlerinin daha verimli
olmasını sağlar. Serumlar, cilt problemlerini doğrudan
hedef almaktadır. Kişiler cilt ihtiyaçlarına uygun
serumları doğru ve düzenli kullandıkları takdirde cilt
problemlerinde azalma hatta iyileşme gözlemleyebilir.
Nemlendirici:
Nemlendirici kremler, cildin doğal olarak
beslenmesini ve cilt bariyerini koruyarak cildin uzun
süre nemli kalmasını sağlar. Kişiler, her üründe
olduğu gibi nemlendirici seçimlerini de cilt tiplerine
uygun yapmalıdır.
-45-
Güneş Koruyucular:
Ciltte yaşlanma belirtileri, güneş lekeleri, çil sayısında
artma gibi olumsuz etkilere sahip olan güneş sadece
yaz aylarında değil diğer mevsimlerde de cildimiz
için zararlı olabilir. Bu olumsuz etkilerden korunmak
ve uzun süre sağlıklı ve genç bir cilde sahip olmak
için günlük cilt bakımı rutinine güneş koruyucu da
dahil edilmelidir.
Cilt Bakımında Kullanılan Kimyasal İçerikler
Alfa Hidroksit Asit (AHA):
Alfa hidroksi asitler (AHA'lar) kozmetik ve dermatolojide
sıklıkla kullanılan bir kimyasal bileşik sınıfıdır. AHA içeren
ürünlerin endikasyon alanı, cildin nemlendirilmesi,
kırışıklıkların ve ince çizgilerin azaltılması, ölü deri
hücrelerinin temizlenmesi, aknelerin giderilmesi, cilt
tonunun eşitlemesi, cilt yapısının güçlendirilmesi ve en
önemlisi cildin kimyasal soyulmasına kadar uzanmaktadır.
AHA'lar cilt bakım ürünlerinde peeling, tonik, nemlendirici,
serum ve maskeler gibi çeşitli formüllerde kullanılabilir.
Yaygın olarak kullanılan AHA’lar ve özellikleri:
1. Glikolik Asit: Şeker kamışından elde edilir. Cildin en üst
tabakasındaki ölü hücrelerin atılmasını sağlar. Tıkanmış
gözeneklerin oluşumunu engeller. Kimyasal peeling görevi
görür. Cilt tonunu düzenleme, cildi aydınlatma ve ciltteki
renk düzensizliklerini giderme gibi özellikleri vardır. Aynı
zamanda ölü hücrelerin atılmasını sağlayarak kolajen
üretimini tetikler ve yeni hücre oluşum aşamasını hızlandırır.
2. Laktik Asit: Süt ürünlerinden elde edilir. Hassas cilt
yapısına ve rosaceaye sahip kişilerin de rahatlıkla
kullanabileceği bir eksfolyan türüdür. Cildi ölü derilerden
arındır ve pürüzsüz bir görünüm sağlar. Cilde esneklik ve
yumuşaklık vererek cildin daha canlı görünmesini sağlar.
Cilt lekelerinin rengini açar ve komedonlara iyi gelir.
3. Malik Asit: Elmadan elde edilir. Diğer AHA'lar gibi ölü deri
hücrelerini nazikçe ciltten uzaklaştıran ve cildin daha
pürüzsüz ve parlak görünmesini sağlayan bir eksfoliyandır.
Hücresel yenilenmeyi, akneyi önlemeyi ve aynı zamanda
gözenek temizliği sağlamayı hedefler.
4. Tartarik Asit: Fermante üzümden elde edilir. Antioksidan
özelliklere sahiptir. Yaygın olarak ince çizgileri ve kırışıklıkları,
hiperpigmentasyonu, akneyi, geniş gözenekleri azaltmak ve
donuk/düzensiz cilt tonunu eşitlemek için kullanılır.
-46-
Beta Hidroksi Asit (BHA):
AHA'ların suda çözünürlüğünün
aksine BHA’lar lipitte çözünürler. Bu
özellikleri sayesinde yağ folikülleri
yoluyla cilde nüfuz etmeleri kolaylaşır,
yağlı cilt ve açık komedonları olan
hastalar için kullanımı daha
uygundur. Ayrıca cilt tahriş edici
etkisinin de AHA'lardan daha az
olması nedeni ile hassas ciltlerde de
kullanılabilir. BHA içeren ürünlerin
endikasyon alanları, gözeneklerin ve
ölü deri hücrelerinin temizlenmesi,
aknelerin giderilmesi, cilt tonunun
eşitlenmesi, yara izi ve lekelerin
giderilmesine kadar uzanmaktadır.
Salisilik asit kullanımı en yaygın olan
BHA’dır.
·Salisilik Asit: Söğüt ağacından elde
edilir. Cilt yüzeyindeki yağın fazlasını
ve ölü hücrelerin atılmasını sağlar.
Sebum kanallarını dezenfekte ederek
akne oluşumunu önler ve
gözeneklerin küçülmesine yardımcı
olur. Tahriş ve iltihap önleyici etkiye
sahiptir. Cilt temizleyicilerinde,
toniklerde, nemlendiricilerde ve akne
eğilimi olan ciltlerde kullanılmak
üzere geliştirilen ürünlerde kullanılır.
Arbutin:
Temel olarak ciltte oluşan koyu lekeler
tirozinaz enzimlerini içeren ve melanin
adı verilen pigmentlerden oluşur.
Melanin ciltte renk bozukluklarına
sebep olur. Arbutin topikal olarak
uygulandığında, tirozinaz enzimini
inhibe ederek melanin oluşumunu
önler. Bu sayede arbutin ciltteki koyu
lekelerin, kızarıklıkların ve sivilce
izlerinin görünümünü azaltarak cilt
tonunun eşitlenmesine yardımcı olur.
Birçok leke karşıtı aktif maddelere
kıyasla cildi tahriş etme olasılığı
düşüktür. Aynı zamanda diğer etken
maddelerle uyumlu olduğundan cilt
bakım rutinine kolaylıkla dahil
edilebilir.
Hiyalüronik Asit:
Cildin doğal yapısında bulunan bir
şeker molekülüdür. Yaş aldıkça ciltteki
üretimi azalır. Nem kazandırıcı özelliği
ile bilinir. Kuru cilt tipleri başta olmak
üzere tüm cilt tipleri tarafından
kullanılabilir. Ağırlığının 1000 katı kadar
su tutma kapasitesine sahiptir
böylelikle cildin su kaybetmesini önler.
Cildin dolgun, nemli ve genç
görünmesini sağlar.
Kafein:
Kafein, vazokonstriktör (damar
daraltıcı) etkiye sahiptir. Göz altındaki
şişkinlik ve koyu halkaların
görünümünü azaltmaya yardımcı
olur. Aynı zamanda güçlü bir
antioksidandır. İnce çizgi ve
kırışıklıklara neden olan serbest
radikalleri yok eder. Ayrıca kafeinin
kolajen ve elastin üretimine yardımcı
olduğuna dair çalışmalar mevcuttur.
Niasinamid:
Niasinamid, B3 vitamininin farklı bir
formudur ve vücudun doğal olarak
ürettiği bir bileşiktir. Özellikle anti
inflamatuar özelliği sayesinde akne
ve iltihaplı formları, rosacea, sedef
gibi cilt problemlerinin tedavisine
yardımcı olur. Cilt tonunu eşitler,
hiperpigmentasyonu (ciltte oluşan
renk farklılığı) tedavi eder. Kızarık ve
lekeli görünümü en aza indirir. Cildin
yağ oranını düzenler, aşırı sebum
üretilmesini önler ve gözenek
görünümünü en aza indirir.
Pantenol:
Pro-vitamin B5 olarak da adlandırılır.
Cildin su kaybını önleyerek nemli
kalmasını sağlar ve cilt bariyerini
güçlendirir. Hassas veya sivilceli
ciltlerdeki irritasyonu hafifletir. Cildin
daha sağlıklı, nemli ve genç
görünmesini sağlar.
-48-
Azelaik Asit:
Arpa, buğday ve çavdar gibi tahıllarda
doğal olarak bulunan bir asit çeşididir.
Antimikrobiyal ve anti inflamatuar
özelliklere sahiptir. Diğer asitlere kıyasla
daha nazik bir soyucudur bu sebeple
hassas ciltler için de uygundur. Cilt
tonunu ve dokusunu iyileştirmeye
yardımcı olan azelaik asit özellikle akne
ve roza hastalığının tedavisinde tercih
edilmektedir. Akne ve iltihaplanmalara
sebep olan bakterilerinin varlığını azaltır
ve ciltte meydana gelen kızarıklık,
düzensiz cilt tonu problemlerini tedavi
eder.
Retinol:
A vitamininin türevi olan retinol, ciltte
kolajen üretimini artıran retinoidlerin
grubunda yer almaktadır. Cildi yeni
hücreler üretmek üzere harekete
geçirdiği için, cilt bakım rutinine
eklendiğinde kırışıklıkların görünümünü
azaltmaktan cilde sıkılık kazandırmaya
kadar yaşlanma karşıtı güçlü etkiler
sunar. Aynı zamanda akne tedavisinde
ve cilt dokusunun düzenlenmesinde de
kullanılır.
Askorbik Asit (C Vitamini):
Askorbik asit C vitamininin en etkili
formudur. C vitamini doğal olarak
turunç meyvelerinde bulunur.
Antioksidan özelliği sayesinde cildin
doğal yenilenme sürecine yardımcı
olur. Düzenli kullanım ile cildi
aydınlatır, koyu lekelerin görünümünü
en aza indirir ve cilt tonunu eşitler. Cilt
hücre yenilenmesini artırarak
yaşlanma belirtileri ve kırışıklıklar
üzerinde de etki gösterir.
Zinc PCA/Çinko PCA:
Yağlı ve akneye meyilli bir cilt tipleri
için ideal bir içeriktir. Çinko kısmı,
sebum üretiminin düzenlenmesine ve
sivilceye neden olan bakterilerin
çoğalmasını engellemeye yardımcı
olur. L-PCA, pirolidon karboksilik asit
anlamına gelir ve cildin
nemlendirilmesine yardımcı olan
önemli bir moleküldür. L-PCA sadece
cildi nemlendirmek için değil, aynı
zamanda çinkonun etkinliğini ve
biyoyararlanımını artırmaya da
yardımcı olur.
-49-
Yazı-Tasarım: Ceren ŞEN
PARFÜMERİ
Parfüm kelimesi, hoş bir koku veren,
genellikle doğal veya sentetik
bileşenlere dayalı, sıvı bir preparat
olarak tanımlanmaktadır. Koku
kelimesi ise genellikle parfümün
içinde bulunan bir bileşen için veya
parfüm formülasyonu için
kullanılmaktadır.
Kokular günlük hayatımızın olağan
bir parçası olarak kabul edilebilir.
Bunun sebebi koku ve duygu
ilişkisinin yanı sıra koku ve bellek
arasında muhtemel bir bağlantı
olmasıdır. Çalışmalar, bazı kokuların
kişinin ruh halinde değişikliklere,
hatta kaygı ve streste sebep
olduğunu göstermiştir.
Parfümler, aromatik kimyasalların
ve uçucu yağların sentetik
karışımlarından oluşmaktadır. 19.
yüzyıla kadar parfümlerin
genellikle doğal aromatik
yağlardan
oluştuğu
bilinmektedir. Günümüzde ise,
çoğu parfüm sentetiktir ve birçok
bileşen verebilmektedir.
Güzel kokular, aromatik
kimyasallar ve esansiyel
yağlardan hazırlanan, hoş koku
veren hidro etanolik çözeltilerdir.
Güzel kokular, içerdikleri uçucu
yağ miktarına göre farklı
şekillerde adlandırılmaktadır:
Parfüm, Eau de Parfum, Eau de
Toilette, Eau Fraiche, Eau de
Cologne, Kolonya, Bebek
Kolonyası…
-50-
Parfümlerin Hazırlanışı ve
Formülasyonu
Parfüm bileşenleri, uçucu
özelliklerine göre üç tip parfüm
notası
şeklinde
sınıflandırılmaktadır.
Üst notalar: Daha uçucu
bileşenlerdir. Parfümün
uygulanmasından sonra fark
edilir ve kısa bir sürede (30
saniye ile birkaç dakika) etkisi
geçer. Örnek olarak; limon,
nane ve çimen kokusu
verilebilir.
Orta notalar: Bu kokular bir
parfümün ana karakterini
verir. Üst notaların
kaybolmasından hemen sonra
saptanırlar. Etkileri birkaç saat
sürebilir. Örnekler arasında
ayçiçeği kokusu ve meyveli
kokular bulunur.
Temel notalar: Bu parfümlerin
etkileri saatlerce sürebilir. Üst
ve orta notalar için diğer
notadaki
parfümleri
sabitleştirmekte
(uçuculuklarını azalttığı için)
kullanılırlar. Örnek; odunsu,
misk ve vanilya aromaları…
Parfümün üretimi, parfüm ham
maddesinin
ekstraktının,
esansiyel yağ (doğal kökenli
olması durumunda) şeklinde
veya konsantre halde elde
edilmesini içeren birkaç
aşamadan oluşmaktadır. Koku
yoğunluğu, konsantrasyon ile
ilgilidir. Psikofizikteki üç
modelde, parfümlerin uyarıcı
etkisinin kokunun yoğunluğuyla
ve konsantrasyonuyla ilişkili
olduğuna değinilmektedir.
Weber-Fechner kanununda,
uyaranın gücü geometrik olarak
arttıkça (sabit oranlar), duyum
büyüklüğünün aritmetik olarak
arttığı, yani psikolojik duyunun
büyüklüğünün fiziksel uyaran
oranının logaritması ile orantılı
olduğu belirtilmiştir.
Stevens’ın güç yasası, eşit
uyaran oranlarının, eşit hissetme
oranları üretme eğiliminde
olduğu varsayımına dayanır. Bu
yasa, bugün hala psikofizikçiler ve
fizikçiler tarafından tercih
edilmektedir.
Calkin ve Jellinek’in modeli ise,
gaz fazındaki hoş kokulu bir türün
koku
yoğunluğunu,
konsantrasyonu ile tespit sınırı
arasındaki oran olarak tanımlar.
Bu model, veri mevcudiyeti
nedeniyle koku yoğunluğunu
hesaba katmak için tercih edilen
modeldir.
-51-
Parfümlerin Güvenliği
Cilt ile direkt temas halindeki
parfümlerin güvenli kullanımı
oldukça önemlidir. Kullanılan
parfümün bileşenlerine karşı
herhangi bir hassasiyetin olması,
kişide bazı reaksiyonlara sebep
olabilir. Bu ürünlerin kontrolleri, her
ülkenin kozmetik ürün
yönetmeliğinde
belirtilen
sınırlamalara göre yapılmaktadır.
“Esansiyel bir yağ” ya da
bir koku “doğal” ya da
“organik” ise, bu güvenli
olduğunu gösterir mi?
Birçok bitkisel ürün, cilde
uygulandığında toksik, tahriş
edici veya alerjik reaksiyonlara
neden olabilecek bileşenler
içermektedir. Bunlar, fototoksinler
gibi istenmeyen maddeleri
içerebilen kompleks karışımlardır.
Örneğin, kimyon yağı yemeklerle
alındığında güvenlidir, ancak cilde
uygulamada cildin kabarmasına
neden olabilmektedir. Gıdalarda
güvenle kullanılan bazı turunçgil
yağları, kozmetik amaçlı
kullanıldığında özellikle güneşe
maruz kalan bir ciltte zararlı
olabilmektedir. Örneğin, bergamot
yağı bergaptenler ve fototoksinler
gibi istenmeyen bileşenleri içeren
kompleks karışımlardır. Tüm
kozmetik ürünler ve içerikler,
doğal ya da sentetik kaynaklı
olmalarına bakılmaksızın aynı
güvenlilik
gereksinimlerini
karşılamalıdır.
Biyoteknoloji ve Parfümler
Kokuların kimyasal sentezi, çevre
dostu olmadığı için çok fazla tercih
edilmemektedir. Ancak doğal
aromaların bitkilerden, doğrudan
ve fazla miktarda elde edilmesi
zordur. Bitki hammaddeleri arzu
edilen bileşikleri çok düşük
miktarda içermektedir. Bu
sebeplerle ekstraksiyon işlemi
oldukça pahalı ve zaman alıcı bir
hale gelmektedir. Belirtilen
sakıncalar ve tüketicilerin doğal
ürünlere ilgisinin artması nedeniyle,
doğal aroma ve koku bileşimlerinin
üretilebilmesi amacıyla alternatif
stratejiler geliştirebilmek için
araştırmalar artmıştır.
-52-
Genetiği değiştirilmiş bakteri türlerinin
kullanımı ilk olarak 2010 yılında,
Pogostemon cablin’den ekstrakte
edilen koku yağının ani kıtlığı
yaşandığında yaygınlaşmıştır.
Pogostemon cablin (Patchouli-
Paçuli) bitkisinden elde edilen tütsü
çubukları, diğer kişisel ve sağlık bakım
ürünlerinde koku olarak
kullanılabilecek esansiyel yağ
eldesinde
kullanılmaktadır.
Endonezya’da yetiştirilen bu tıbbi
çalının, yağışlı havadan dolayı tahrip
olduğu ve kokulu yağın doğru şekilde
toplanmaması sonucu esansiyel yağı
talepleri karşılayamayacak düzeyde
olduğu bildirilmiştir. Koku yağına artan
talepleri karşılamak amacıyla,
genetiği değiştirilmiş bakteriler ve
mayalar, paçuli bitkisinin kokularını
üretmek için özel olarak
tasarlanmıştır.
Buna benzer şekilde; doğal
olarak elde edilmesi zor olan acı
portakal, greyfurt, gül ve sandal
ağacı gibi kokular da genetiği
değiştirilmiş mikrobiyal suşlar
kullanılarak üretilmektedir.
Bakterilerden parfüm üretiminin
üstünlüğü, çevre dostu ve doğal
olmalarıdır. Tasarlanmış
bakteriler, nadir bulunan bitkileri
hasat etmeden kokuyu daha
büyük
miktarlarda
üretebilmektedir. Ayrıca
biyoteknoloji, fermantasyon
yoluyla esterler, eterler,
aldehitler, hidrokarbonlar ve
ketonlar gibi moleküller üretmek
için meyve kabukları, kökler,
çimler, hep yeşil olan iğne uçlu
yapraklar, odunlar, reçineler ve
balzamların kullanılmasıyla
çeşitliliğin arttırılmasına katkıda
bulunabilmektedir.
Yazı: Zufar MAVLYUDOV-Tasarım: Nur İŞCAN
-53-
Hastalık, canlı olmanın doğal bir parçasıdır ve bu nedenle hastalıkların önlenmesi,
teşhisi ve tedavisi, insanın derin uzay görevleri için kritik olacaktır. İlaçlar
hastalıkları teşhis etmek, tedavi etmek, tedavi etmek veya önlemek için kullanılır,
ancak Dünya'da ve hatta uzay ortamında stabilite eksikliğinden muzdariptir.
Uzay Farmakolojisi
İnsan vücudu Dünya ortamındaki 1G
kuvvetle birlikte kozmik ışınlardan
korunmasını sağlayan bir atmosfer
ve manyetik alana sahip bir
gezegende yaşamaya adapte olmuştur.
Uzay ortamında bunların var
olmaması ise bazı fizyolojik
değişikliklere sebep olacaktır.
Bildirilen bu sağlıkla ilgili
sorunların açıklaması aşağıdaki
gibidir:
Zero-G hastalığı, kas zayıflığı,
görsel bozulma, kemik sorunu, kafa
tıkanıklığı, psikolojik sorunlar,
bağışıklık sisteminin etkinliğinin
azalması, tıbbi acil durumlar.
İlaç Stabilitesi
Stabilite, saklama ve kullanım
süresince bir ürünün özelliklerinin
belirlenmiş limitler içerisinde
kalması, ambalajlandığı tarihteki
özelliklerini sürdürebilmesidir
Uzay radyasyonu, ultraviyole
ışınlar ve doğal kimyasal
elementlerin radyoaktif bozulması
gibi iyonlaştırıcı radyasyon
kaynaklarının yanı sıra, galaktik
kozmik radyasyon ve güneş parçacık
olayları gibi Dünya’da bulunmayan
çeşitli radyasyon türlerini de
içerir.
Uzay radyasyonunun sebep olduğu
kimyasal bozulmanın yanı sıra uzay
aracı havalanırken gerçekleşen aşırı
titreşim ve mikro yerçekimi ortamı
da sıvı dozaj formlarının
stabilitesini etkileyen
faktörlerdendir. Emülsiyonların çok
hızlı ve fazla çalkalanması
emülsiyonlarda parçalanmaya ve faz
ayrılmasına sebep olabilmektedir.
Bunlar göz önüne alındığında,
uzay ortamına dayanıklı ilaç
formülasyonlarının geliştirilmesinin
gerekli olduğu görülmektedir.
-54-
İlaç Üretimi
Derin uzay araştırmalarında,
ilaçların Dünya’dan ikmal
edilmesi mümkün olmayabilir.
İlaçların sınırlı raf ömrü ve uzay
ortamındaki özel koşullara maruz
kalmaları nedeniyle daha hızlı
bozulmaları gemide depolanan
ilaçlara güvenmeyi neredeyse
imkansız hale getirir.Ayrıca, uzay
yolculuğu sırasında ilaçların
değişen farmakokinetiği göz önüne
alındığında, bir hastanın bireysel
ihtiyaçlarına göre uyarlanmış kesin
bir dozda ilaç üretilmesi ve
uygulanmasını kolaylaştıran
teknolojilerin kullanılması
gerekmektedir.
Teknolojik ilerlemelerin ötesinde,
uzay araçlarında üretilen ilaçların
kalitesini sağlamak için sağlam bir
ilaç düzenleme sistemi kurulmalıdır.
21. yüzyıl uzay yarışı, bilim ve
teknolojide çok geniş kapsamlı
ilerlemeler getirecek. Özellikle,
dünya dışı uygulamalar için
geliştirilen teknolojiler,
Dünya’daki ulaşılması zor alanlarda
da konuşlandırılabilir. Başlangıçta
uzayda kullanılmak üzere
geliştirilen ancak daha sonra
Dünya’da da kullanılan
teknolojilerin örnekleri arasında
yapay uzuvlar, insülin pompaları,
koklear implantlar, kızılötesi kulak
termometreleri, görünmez diş
telleri... sayılabilir
-55-
Eczacının Uzaydaki
Rolü
Eczacıların küçük bir oranı uzay
sektöründeki uzay katılımcılarının
sağlığıyla aktif olarak ilgilense
de, rolleri çok daha fazla
potansiyele sahiptir ve esas olarak
ISS'deki astronotlar için ilaç
kullanım incelemelerine
odaklanmaktadır.
Tina Bayuse NASA için çalışan ilk
eczacıdır. NASA'da eczacılar, esas
olarak Uluslararası Uzay
İstasyonundaki astronotlar için
"kolaylık" ve "beklenmedik durum"
tıbbi kitleri hazırlamaya odaklanır.
2 kit arasındaki temel fark,
kolaylık kitinin genellikle bir
seyahatte yanınıza alacağınız
ilaçları içermesi, acil durum
kitinin ise acil durumlar için
stoklanmış olması ve antibiyotikler
ve kardiyak yaşam desteği gibi
öğeleri içermesidir. Eczacılar kitin
içine neyin gireceğine karar verir
ve ardından bunları uçuş kitlerine
paketler.
Ayrıca eczacılar, ilaç yönetimi ve
ilaç araştırmalarında da önemli bir
rol oynarlar. Kişiselleştirilmiş
ilaç geliştirerek uzay turisti gibi
uzay gezgininin sağlığını korurlar.
NASA'nın ilk eczacısı Ecz. Tina
Bayuse, işinin odak noktalarını
aşağıdaki gibi açıklıyor:
İlaçların yeryüzünde ve uzayda
vücuttaki etkileri konusunda
diğer bilim adamlarına yardımcı
olmak,
Astronotların uzayda
kullanacakları ilaçları
seçmelerine yardımcı olmak,
Uluslararası Uzay İstasyonu ISS
astronotlarının ilaç kitlerini
hazırlamak,
Günün belli saatlerinde bilimsel
çalışmalar yapmak, geriye kalan
zamanlarda Uçuş Tıp Kliniği'nde
astronotlara ve ailelerine
standart eczacılık hizmeti
sunmaktır.
Eskiden NASA'da uzay yolculuklarında ilaç kavramı pek hesaba katılmadığı için
eczacılara da ihtiyaç olmadığı düşünülse de, şimdilerde NASA'nın temel basamak
dahil genel yapılanmasına eczacılar da dahil edilmiş durumda.
"Yıldızlara dokunmak için hayal et,
hayallerine dokunmak için yaşa."
Tina Bayuse
Ecz. Tina Bayuse, NASA'da eczacı
olmak isteyenlere bu konularda
çok okuma yapmalarını ,
öğrenebilecekleri kadar çok şey
öğrenmelerini ve Uzay Tıp Derneği
gibi kuruluşların toplantılarını
kaçırmamalarını tavsiye ediyor.
Ya uzayda, yerinde, talep üzerine
küçük miktarlarda ilaç
üretilebilseydi?
Küçük proteinli (peptit) ilaçlar
en büyük zorluğu oluşturur. Bu
ilaçlar, buzdolabında bile en kısa
raf ömrüne sahiptir ve bu nedenle
yıllarca sürebilecek uzun süreli
görevler için "talep üzerine üretim"
çözümü gerektirir.
Astronotların karşı karşıya
kaldıkları bilinen veya
karşılaşabilecekleri tıbbi
durumların ve acil durumların çoğu,
bu ajanlarla etkili bir şekilde
tedavi edilebilir.
ASTROFARMASİ
NASA Ocak ayında ASTROFARMASİ
adlı projesini duyurdu.
Bu proje, glikozilasyonu olmayan
ilaçların uzayda sentezlenmesi ve
saflaştırılması için bir teknoloji
platformu oluşturmayı
amaçlamaktadır.
Proje, uzayda hayatta kalabilen
Bacillus subtilis adlı bir
bakterinin kullanımıyla ilgili
olarak, sentezleme ve saflaştırma
tekniklerinde yenilikçi
yaklaşımların kullanılmasını
içermektedir.
Astrofarmasi teknolojisini
geliştirmede başarılı olursa,
astronot sağlık hizmetlerinin
kalitesi, biyolojik ilaç bozulması
endişelerini ortadan kaldırarak
iyileştirilecektir.
Aynı zamanda uzun süreli derin uzay
görevlerindeki tıbbi operasyonları
ve Dünya'daki yan uygulamaları
destekleyecek kritik bir ilerleme
olacaktır.
Mikroakışkan tabanlı Astrofarmasi üretim
sistemini gösteren bir resim
-56-
Yazı-Tasarım: Hatice Kübra DAL
Nur İŞCAN
CAPSULA hazırlama
süreci, ekibimle
geçirdiğim oldukça keyifli
bir süreçti. Okurlarımızın
beğeneceği temennisiyle
iyi okumalar diliyorum.
Gülerva Nefise DEMİRKAPI
Araştırma aşamasında ayrı,
tasarım aşamasında ayrı
keyif aldığım bir deneyimdi.
Çocuksu ruhumuza hitap
eden tasarımımı severek
okumanız ve istifade etmeniz
dileğim ve sevgilerimle.
Ceren ŞEN
Hem araştırma hem de
tasarım aşaması bizim
için çok keyifli ve
bilgilendiriciydi. Umarım
siz de yazılarımızı aynı
duygularla okursunuz. İyi
okumalar dilerim.
Gamze CAN
Hepimizin büyük keyif ve
emekle hazırladığı
yazılarımızı aynı
duygularla okumanız
dileğiyle..
Merve AKSOY
Yazımı yazarken ve
tasarım yaparken aldığım
keyfi, sevgili okurlarımızın
da okurken alabilmesi ve
bilgilerine bilgi katabilmesi
dileklerimle.
Büşra TÜTÜNCÜ
Severek ve eğlenerek
oluşturduğumuz
CAPSULA’yı siz de
umarım keyifle
okursunuz.
Ömer Cem Pala
Her sayfasına ayrı
emek verdiğimiz bu
çalışmayı severek
okumanız dileğiyle...
Kadriye Reyyan
GÜRSAÇ
Hem okurlar için hem de
bizler için öğrenmenin
tadını çıkaracağımız
bir çalışma oldu.
Keyifli okumalar.
Hatice Kübra DAL
Hepimiz için çok bilgilendirici
ve keyifli bir süreçti. Aynı
duygularla yazılarımızı
okumanız dileğiyle, keyifli
okumlar dilerim.
Beyzanur ERDOĞAN
Hem araştırırken hem de
dergimizi tasarlarken çok
keyif aldık . Umarım sizde
okurken aynı keyfi alırsınız.
İyi okumalar.
Zufar MAVLYUDOV
Parfümlerin baş
döndürücü kokusu gibi
mesleğimizin güzelliği
de sizler ile olsun, iyi
okumalar dileriz.