16.08.2023 Views

Mozaik 18. Sayı

Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü olarak yıllık periyotlarla çıkarmakta olduğumuz Mozaik dergimizin 18. sayısını okurlarımızla kavuşturuyoruz. İş İnsanı, Girişimci, Yönetmen, Youtuber, Belgesel, Güftekar, Sunucu, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Talk Show, İçerik Üreticisi, Şarkıcı, Müzik Grubu, Numeroloji, Sporcu, Kişisel Gelişim, Ekonomi, Sağlıklı Yaşam, Popüler Diyetler, Psikolog, Sosyal Sorumluluk kategorilerinde; birbirinden değerli, alanında uzman ve tanınmış kişileri ağırladığımız Mozaik dergimizde kişilerden aldığımız içeriklere, röportajlara yer verdik. "Mozaik" kelime anlamından yola çıkarak farklı parçalardan bir bütün oluşturduğumuz bu sayımızda, bir sayfada güncel bir konuda bilgilenirken, sayfayı çevirdiğinizde eğlenceli içeriklerle karşılaşabileceksiniz. Mozaik'in ruhunu hissetmeniz dileğiyle, keyifli okumalar...

Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü olarak yıllık periyotlarla çıkarmakta olduğumuz Mozaik dergimizin 18. sayısını okurlarımızla kavuşturuyoruz.
İş İnsanı, Girişimci, Yönetmen, Youtuber, Belgesel, Güftekar, Sunucu, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Talk Show, İçerik Üreticisi, Şarkıcı, Müzik Grubu, Numeroloji, Sporcu, Kişisel Gelişim, Ekonomi, Sağlıklı Yaşam, Popüler Diyetler, Psikolog, Sosyal Sorumluluk kategorilerinde; birbirinden değerli, alanında uzman ve tanınmış kişileri ağırladığımız Mozaik dergimizde kişilerden aldığımız içeriklere, röportajlara yer verdik. "Mozaik" kelime anlamından yola çıkarak farklı parçalardan bir bütün oluşturduğumuz bu sayımızda, bir sayfada güncel bir konuda bilgilenirken, sayfayı çevirdiğinizde eğlenceli içeriklerle karşılaşabileceksiniz.

Mozaik'in ruhunu hissetmeniz dileğiyle, keyifli okumalar...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ

2 0 2 2 - 2 0 2 3

MOZAİK

. sayı

/ ktuiekulubu


İÇİNDEKİLER

Lider

Atatürk

İş İnsanı

Alican Esen

Girişimci

Tuğer Akkaya

Yönetmen

Mert Dikmen

Youtuber

Orkun Işıtmak

Belgesel

İbrahim Akgün

Başkent

Ankara

Güftekar

Zeynep Casalini

Sunucu

Hilal Özdemir Babacan

Kadın Oyuncu

Hazal Aracı

Erkek Oyuncu

Arif Pişkin

Talk Show

Taner Çağlı

İçerik Üreticisi

Ferguson Kafası

Sunucu

Damla Uğurtürk

Şarkıcı

İkiye On Kala

Müzik Grubu

İmera

6

7

9

11

15

17

19

21

23

25

27

29

31

33

35

37


İçerik Üreticisi

Şahangiller

Numeroloji

Sera Zafer

Sporcu

Deniz Selin Ünlüdağ

Kişisel Gelişim

Gizem Dağ

Ekonomi

M. Selim Mumcu

Mançoloji

39

41

43

45

48

49

İÇİNDEKİLER

Bunları Biliyor Muydunuz?

Sağlıklı Yaşam

Gönül Ateşsaçan

Popüler Diyetler

Serenay Bender

Klinik Psikolog

Sezin Aday

Psikolog

Kerem Gümüş

Sosyal Sorumluluk

Umuda Destek Derneği

Akrostiş Köşesi

Deneme

Asena Solak

Numerolojide 18 Sayısı

Farklı Parçalar, Bir Bütün

50

51

53

55

58

61

63

64

65

66


YÖNETİM KURULU

2022 - 2023 DÖNEMİ

Asena Solak

Yönetim Kurulu Başkanı

Tuğba Delioğlan

Başkan Yardımcısı

Selcan Bayar

Başkan Yardımcısı ve

Genel Sekreteri

Berre Bayraktar

Projeler ve Dış İlişkiler

Direktörü

Dilara Bayrak

Sosyal Sorumluluk ve

İnsan Kaynakları Direktörü

Şeyda Çiriş

Basın Medya Direktörü

Aynur Önçırak

Reklam ve Finans Direktörü

3


MOZAİK

18. sayı

Mozaik Dergisi İmtiyaz Sahibi

KTÜ İşletme ve Ekonomi Kulübü

KTÜ İşletme ve Ekonomi Kulübü Danışmanı

Dr. Öğr. Üyesi Aykut Başoğlu

Genel Yayın Yönetmeni ve Editörü

Dilara Bayrak

Yayın Kurulu

Asena Solak

Selcan Bayar

Tuğba Delioğlan

Grafik Tasarım

Tuğba Delioğlan

İletişim

KTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

2S08

24 yıldır süregelen başarının, heyecanın ve hiç bitmeyen enerjinin

bir parçası olarak, her geçen gün kulübümüzün bana kattığı

güzel anıları tek tek günlüğüme eklemenin hiçbir tarifi yok...

Bu yolda her geçen gün farklı deneyim ve etkili bir gelişimle

birlikte İEK enerjisinin varlığını iliklerime kadar hissetmekteyim.

Mozaik tarihteki anlamından da yola çıkarak farklı renklerdeki

parçaların bir araya gelerek oluşturduğu rengarenk bütünün

güzelliğini yansıtır. Bu yılda her bir farklı kategorinin ve içeriğin

bir araya gelerek oluşturduğu farklı ve güzel bir bütün olan

Mozaik 18 ile sizleri buluşturma heyecanı içindeyim!

Derginin her bir ayrı kategorisinin her bir ayrıntısı için verilen

emek, parçaların tek tek birbirine işlenme ve bütünleşme

sürecine sabırla eşlik etmek paha biçilemez bir yolculuk...

Sizler için özenle hazırlanan her kategori ve yazıda farklı

alanlardan farklı tecrübelerle karşılaşarak okurlarımızın kariyer

yolculuğunda bilgilenmesini, aynı zamanda röportajlarla birlikte

keyifli dakikalar geçirmesini hedefledik.

İçerik kısmında sizi hangi kategorilerin beklediğini inceleyip,

istediğiniz yerden başlayarak heyecanıma ortak olabilirsiniz :)

Bu yıl kulübümüzün Mozaik Dergisi editörlüğü deneyiminin de

benimle olmasından dolayı mutluluk duyuyorum!

Süreci yürütürken 2022-2023 yönetim kurulunda başta tasarım

sürecinde eşlik eden ve destekleyen Kulübümüz Başkan

Yardımcısı Tuğba Delioğlan olmak üzere her bir ferdine, beni

bugünlere getiren, bu süreçte ve her daim yanımda olan aileme,

yaşadığım acı tatlı deneyimlerimde eğlenceli veyahut zorlu

anlarımda benim için büyük bir motivasyon kaynağı olan

arkadaşlarıma, fikirleri ile destek olan sevgili alt ekibim

Gamzenur Şahin'e teşekkürlerimi sunuyorum.

İ'çinizdeki E'nerjiyi K'eşfedecek bir sayı olması dileğiyle sizleri

18.sayımızla baş başa bırakıyor ve keyifli okumalar diliyorum...

4


GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet

muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu

temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu

hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî

bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine

düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin

imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait,

çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve

cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada

emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş,

bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve

memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere,

memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet

ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar

sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle

tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap

düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve

cumhuriyetini kurtarmaktır.

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda

mevcuttur.

5


LİDER

Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliği sağlayan eşsiz bir lider, savaş

meydanlarında gerçekçi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı,

milletini çağdaşlaştıran güçlü bir devrimcidir. Bu nitelikleriyle, insanlık

tarihinin tanıdığı en büyük liderlerden biri olduğuna

şüphe yoktur.

ATATÜRK'ÜN LİDERLİK YAPTIĞI SAVAŞLAR

• 31 Mart Vakası

• Arnavutluk İsyanı

• Trablusgarp Savaşı

• İkinci Balkan Savaşı

• Çanakkale Savaşı

• Doğu (Kafkas) Cephesi

• Suriye-Filistin Cephesi

• Kurtuluş Savaşı

• Sakarya Savaşı

• Büyük Taarruz

13 Nisan 1909

15 Ocak 1911

29 Eylül 1911

1912- 1913

18 Mart 1915

1916-1917

1917-1918

1919 - 1923

20 Ekim 1921

4 Mart 1922

“...Düşman karşısında bulunan ordumu başsız bırakamazdım. Bırakmadım.

Bırakamam ve bırakmayacağım...”

Mustafa Kemal Atatürk

6


ALİCAN ESEN

1)Alican Bey bize biraz kendinizden ve kariyerinizden bahseder

misiniz?

Öncelikle merhaba, ailemin ticari faaliyetlerinden dolayı 13 yaşından

itibaren aktif ticarette yer aldım. 21 yaşında ilk şirketim Esenworks Dijital

Reklam Ajansını kurdum. O süreçte ülkemizde ve dünyada sosyal medya

ve dijital pazarlama alanları henüz yeni keşfediliyordu. Buna istinaden

sektördeki açığı ve yapılması gerekenleri iyi bir şekilde analiz ettim ve

hızlı bir şekilde bu işin öncüsü olarak çeşitli çalışmalar yapma fırsatı

yakaladım. 25 yaşında ülkemizin en önemli sivil toplum kuruluşlarından

biri olan Türk Kızılayı’ nın iletişim stratejileri arama konferansına

Türkiye’de davet edilen otuz kişiden biriydim. Dijital reklamcılık başta

olmak üzere mobilya ve eğitim sektörlerinde de faaliyet gösteren

firmalarımızın yönetimini aktif olarak sağlamaktayım.

2)Sizce mesleğiniz için gereken yetkinlikler nelerdir?

Girişimcinin en önemli yetkinliklerinden bir tanesi gözlem yetkinliği

olması gerektiğini düşünüyorum. İyi bir gözlem yapan girişimci her

zaman başarılı olur. Yani gireceği sektörlerdeki açıkları ve problemleri iyi

bir şekilde analiz ettiği takdirde bu alanda hızlı bir şekilde yükselme

fırsatı yakalar. Kendini yenileme, güncel bilginin peşinde koşma,

öğrenme isteği, üretme isteği gibi yetkinlikleri de sıralayabiliriz.

3)Girişimci olmak, kendi işinizi kurmak size neler hissettiriyor?

Kolay bir şey değil bir kere, ülkemizde son dört beş yıldır konuşulan

konulardan bir tanesi. Herkes girişimci olmak istiyor daha doğrusu

ufacık bir telefon uygulaması yapıp ‘’Biz şu an start-up'ız’’, ‘’Biz

Amerika’ya gideceğiz’’ diyor. Girişimcilik böyle bir şey değil aslında.

Öncelikle bir iş kurup o işten bir kazanç sağladıktan sonra kendimizi

girişimci olarak lanse etmemiz gerekiyor bu konuyu biraz daha açmış

olayım size. Girişimcilik tabii ki güzel bir şey ama aynı zamanda zor ve

yorucu bir şey, herkes alanında iyi bir pazarlamacı, yönetici, muhasebeci

olabilir ama girişimci olmak kendi işini kurmak bütün hepsini

anlayabilmekten ve başarabilmekten geçer. O yüzden kolay bir şey değil.

Baskı ve stres altında çalışabilmek gerekiyor ama tabii ki günün sonunda

başarı geldiği takdirde her şeyi başarabileceğinizi hissettiriyor.

4)Birden çok sektörde faaliyet gösterdiğinizi görüyoruz, işleri yönetmek

sizin için nasıl ilerliyor?

Çalışma grupları oluşturarak ilerliyor çünkü herkes için bir günde 24 saat

söz konusu. 24 saati arttırmamız mümkün değil. Dolayısıyla en verimli

şekilde kullanabilmek için insan yetiştirmemiz gerekiyor. Yetiştirdiğimiz

insanlarla çeşitli çalışma grupları oluşturmamız gerekiyor. Çeşitli yetkiler

vererek o işlerin yürümesini sağlamamız gerekiyor. Aslında ülkemizdeki

en büyük sorunlardan bir tanesi de nitelikli iş gücü yetiştirememe,

bundan kaynaklı ‘’Ben yaparım, ben yaparım’’ diye bölünüp hiçbir işin

yapılamaması. Bunun yönetimini doğru sağladıktan sonra işleri

yönetmek aslında çok da zor değil diyebilirim.

5)Gelecek hedefleriniz nelerdir?

Tabii ki ilk yola çıktığım andan itibaren ülkemize, vatanımıza, milletimize

faydalı işler yapabilmek, istihdam yaratabilmek, olabildiğince fazla...

Bunun için elimizden gelen ne varsa gece gündüz demeden çalışmak. Bu

hedeflerimiz doğrultusunda yani sektörümüzle alakalı hedefleri de şöyle

açabiliriz. Ülkemizde hala dijital reklamcılığı ve pazarlamayı yeterli olarak

görmüyorum. Bununla alakalı da bir STK kurdum. Türkiye Dijital

Reklamcılar Derneği. Henüz çok yeni bir dernek lakin burada yapmak

istediğim şeylerden bir tanesi de ülkemiz adına dijital reklamcılığı en üst

seviyeye taşıyabilmek. Hep şu konuşuluyor; bizden neden Elon Musk, Bill

Gates gibi popüler kültürdeki teknoloji girişimcileri

çıkmıyor. Bence bunu yapabilmemiz mümkün. Sektörel birleşmelerin,

kutuplaşma olmadan herkesin birbirini desteklemesinin buna fayda

sağlayacağını düşünüyorum. Herkesin taşın altına elini koyabilmesi

gerekiyor.

7


İŞ İNSANI

MOZAİK 18. SAYI

6)Mesleğinizi değiştirme şansınız olsaydı mesleğinize devam eder miydiniz yoksa başka bir

sektöre mi geçiş yapardınız?

Güzel bir soru gerçekten. Severek yapılmayacak bir iş değil bir kere. Sevmeden bir insanın üç ay

bile dayanabileceğini zannetmiyorum. Mesleğimi değiştirme şansım olsa ki şu an halihazırda

böyle bir şansım var. Kesinlikle değiştirmezdim başka bir sektöre geçiş yapmazdım. Çünkü dijital

pazarlama ve dijital reklamcılık bütün sektörleri kapsayan bir iş kolu aslında. Bunu doğru bir

şekilde algılayıp doğru bir şekilde yönetebilirseniz başarılı olabilmeniz kaçınılmaz bir durum. O

yüzden değiştirmek istemezdim.

7)Mesleğinizin en sevdiğiniz yanı nedir?

Yeni insanlarla tanışmak, sürekli sosyal olabilmek, o insanlarla iletişim halinde kalabilmek ve

etkileşim içerisinde olabilmek mesleğimin en sevdiğim yanı.

8)Girişimcilik hedefi olan arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir?

En büyük tavsiyem, tabii ki hayalleri olsun, hedefleri olsun ama bu hayal ve hedefleri yere basacak

şekilde gerçek argümanlarla desteklesinler. Çoğu arkadaşımı görüyorum hali hazırda çeşitli

girişimler üzerinde yoğunlaşıyorlar. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama bunları yapabilmek için

gerçekten iyi bir planlama ve strateji ile yola çıkabilmek gerekiyor, yoksa sürekli bir hayalde, bir

adımda kalıyor. O adım atılamıyor gördüğüm kadarıyla. Ne olursa olsun o adımı atın. Bir adımı

attıktan sonra iyi veya kötü... Bazı arkadaşlarımız çok mükemmeliyetçi oluyor girişimcilikte. İşte

web sitemiz böyle olsun, uygulamalar yapalım, başka bir sektördeyse en iyi iş makinelerini alalım

ama durum bu değil. Elindeki imkanlarla gerçekten adım atabilmek. Sonrasında iyi veya kötü

gerisi gelir. Tavsiyem bu olur.

9)Kariyer hayalinizi gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz? Hedeflerinize ulaştınız mı?

Kariyer hayali hiç bitmeyen bir şey bence. Hedeflere ulaştıktan sonra sürekli yenileri konan bir

şey. Şimdi beş altı yıl geriye gitsek şu anki durumda ve konumda ‘’ulaştım yeter artık’’ derdim

ama benim için hiçbir şekilde yeterli gelmiyor. Bir girişimci için de böyle olması gerektiğini

düşünüyorum açıkçası.

10)Sizce iyi bir ekipte olması gereken özellikler neler?

İyi bir ekipte olması gereken en önemli özellik iletişim ve birbirini destekler nitelikte çalışabilmek.

Bunlar olduktan sonra o ekip işlerini başarılı bir şekilde yürütebiliyor.

11)Ekibinize liderlik yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Ekibe liderlik yapmak çok ince bir çizgi. İnce bir çizgi derken birçok vasfın ve özelliğin doğru bir

şekilde ekibe yansıması gerekiyor. O vasıfları taşıdığımı düşünüyorum. Bu vasıflar neler derseniz;

yenilikçilik, olabildiğince iletişim halinde kalmak, fikirlere açık olmak, iyi/kötü deneme yanılma

yöntemiyle yetki verebilmek, o yetkilerin karşılığını bir şekilde gözlemleyip değerlendirebilmek ve

stratejik planlama yapabilmek şeklinde sıralayabilirim.

12)Dijitalde de güzel başarılar elde ediyorsunuz. Bu konuda ilerleme süreciniz nasıl oldu?

Aslında bu durum biraz merakla başladı diyebiliriz. Henüz 14-15 yaşında evime ilk bilgisayar

girdiği zaman hızlı bir şekilde internetle ilgilenmeye başladım. Çocukluk süreci olduğu için

öncelikle oyunlar vs. oldu. Sonrasında oyunlardan sıkılıp başka neler yapabileceğime baktım,

internetin, dijitalin nasıl bir yer olduğunu anlamaya kavramaya çalıştım. Bu süreçte de öğrendikçe

öğrenmek istedim. Sürekli merak ettim. Ardından bu meraklarınıza cevap buldukça hızla ilerleme

şansınız oluyor. Her şey merakla başladı açıkçası. Soruların cevaplarını arayarak başladı.

13)İlham aldığınız biri veya motivasyon kaynağınız var mı?

İlham aldığım özel bir isim yok ama başarılı iş insanlarının hayatlarını izlemeyi dinlemeyi veya

okumayı severim. Onların tecrübelerinden faydalanıyormuşum gibi gelir. Mutlaka da bir şeyler

katar bana. Hemen hemen benzer tecrübeler yaşıyoruz hepimiz aslında.

Bence bir iş insanının motivasyon kaynağının kendisi olması gerekiyor. Kendini hırslandırması

gerekiyor. Bunu dışarıdan veya herhangi bir yerden alabilmenizin mümkün olmadığını

düşünüyorum. Kendine sürekli hedefler koyarak başarı hırsıyla çalışması gerekiyor disiplinli bir

şekilde tekrarlanması lazım. Bu haliyle motivasyon kaynağı oluyor benim için.

14)Bu başarınızın sırrı sizce nedir?

Başarının sırrına cevabım çok klasik olacak ama başarının sırrı çalışmak. Gerçekten severek,

isteyerek sabah akşam demeden, bunu şimdi yapmayayım yarın yapayım demeden çalışmak.

Kendinizi işinize vererek çalışmak.

15)Yönetimde değer verdiğiniz üç temel ilke nedir?

Güven, dürüstlük ve samimiyet. Bu üçü bir arada olduktan sonra işlerin, şirketin büyümesi

kaçınılmaz.

8


9

TUGER AKKAYA


GİRİŞİMCİ

MOZAİK 18. SAYI

1)Tuğer Akkaya kimdir?

27 Mart 1982 yılında İstanbul’da doğdum. Hacettepe

Üniversitesi’ndeki öğrenimime ara verdikten sonra

İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde eğitimime

devam ettim. Evli ve 1 kız babasıyım. 1997 yılında

Türkiye’nin ilk internet servis sağlayıcısında çalışma

hayatıma başladım ve 2000’li yılların başlarında e-ticaret

ile tanıştım. Sırasıyla pek çok özel şirkette çalıştıktan

sonra 2013 yılında Amerika’da Tuğer LLC, Türkiye’de de

Tuğer A.Ş. firmalarını kurdum. 17 Ocak 2019 tarihinde

düzenli olarak YouTube içerikleri üretmeye başladık,

Youtube tarafından 2020 yılında e-ticaret dikeyinde en

çok izlenen YouTube kanalı seçildik.

2)Ekibiniz kaç kişilik ve kimlerden oluşuyor?

Gerektiğinde ihtiyaç dahilinde hibrit bir şekilde devreye

alabileceğimiz hazır 30 kişilik bir ekip var. 3 asistanımız,

9 kişilik YouTube ekibimiz ve lojistik tarafında da görev

alan 2 çalışan mevcut.

3)Tuğer Akkaya, girişimcilere yol göstermenin dışında

girişimlere yatırım yapıyor mu?

Evet, paya dayalı yatırımları takip edip sıklıkla yatırım

yapıyorum.

4)Girişimcilere 3 tavsiye verseniz ne olurdu?

•1 ana hedef ve 12 alt hedef belirleyin. 1 yılınızı kağıt

üzerinde planlayın ve ana hedefinizi en üste yazın, alt

hedeflerinizi de 12 aya bölerek, her ayın her gününü

1’inci alt hedefe ulaşmak için planlayın. Bu şekilde en

geç 1 sene içerisinde ana hedefiniz her ne olursa olsun

başarıya ulaşacaksınız

•Motivasyonunuzu emen kişilerden uzaklaşın

•Her anı sesli ya da görüntülü kaydedin ve gelecekte

geçmişteki anlarınıza bakıp kendinize notlar çıkartın.

5)Girişimcilere hangi sektörlere yönelmelerini tavsiye

ediyorsunuz?

Kesinlikle teknoloji, e-ticaret, lojistik ve yapay zeka.

6)Girişimcilerin en çok yaptığı 3 hata nedir?

•Hızlı karar verip, çabuk vazgeçmeleri

•Herhangi bir işin sermayesiz yapılabileceğine kendilerini

inandırmaları

•Yanlış çevre

7)Verdiğiniz danışmanlık hizmetleri nelerdir?

Biz sadece kurumsal firmalara e-ticaret danışmanlık

hizmeti veriyoruz.

Aynı zamanda Amazon’da satış yapmayı öğrenmek

isteyenlere 8 hafta süren, yüz yüze satıcı eğitimi ve iş

ortaklığı programımız var.

8)İstifade Ettiren Fikirler Platformu'ndan biraz bahseder

misiniz?

Youtube’da girişimcilere yönelik “İstifade Ettiren Fikirler”

ismi ile birçok girişimciyi konuk ettik.

Sonrasında e-ticaret ve farklı sektörlerde başarıya

ulaşmış kişilerle yaptığımız röportajlar ile Youtube’da

viral olduk.

Özellikle beyaz yaka çalışanların kendi işine sahip

olmaları konusunda ürettiğimiz motivasyon içerikleri ile

2022 yılında 15 milyon kişiye Youtube aracılığı ile

ulaşmayı başardık.

9)İstifade Ettiren Fikirler’e katılmak isteyen kişileri nasıl

seçiyorsunuz?

Başvurular bir form aracılığı ile yapılıyor.

Kendim tek tek bu formlarda yazan girişimcilerin

hikayelerini okuyup seçiyorum.

10)İstifade Ettiren Fikirler’e gelen konuklardan sizi en

çok etkileyen konuklarınız hangileridir ve neden?

Sercan beni çok etkilemişti.

Açtığı fotoğrafçı dükkanlarını defalarca kapatıp, iflas

ettiği için eşinden de ayrılan ve sonrasında hayata

tutunmayı başarıp, zirveye çıkan bir hikayesi vardı.

Netflix’de dizisi olsa izlenir, o derece.

10


MERT DİKMEN

1)Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1983 yılının kasım ayında, İstanbul’da doğdum. Okul

yıllarımda hep ya sporcu ya sinemacı olurum diye

düşünüyordum. Bütün çocukluğum ve gençliğim sporla

iç içe geçtiği için o zamanlar spor daha ön plandaydı

diyebilirim. Profesyonel olarak basketbol oynadım, onun

dışında hentbol, tenis, futbol gibi her türlü sporla

ilgiliydim o dönemlerde. Ama insan büyüdükçe hayalleri

ve hedefleri de daha gerçekçi ve net bir hale geliyor. Lise

dönemlerinde sinemacı olma tarafı ağır basmaya

başladı. Ve sonunda 2003 yılında kazandığım Marmara

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema

bölümünden 2007 yılında mezun olarak bu sektöre giriş

yaptım.

2)Marmara Üniversitesi’nde öğrenci olmak sizin için

nasıl bir deneyimdi? Eğer o günleri tekrar yaşama

şansınız olsaydı neleri farklı yapardınız?

Açıkçası sinema okumak benim için tek doğru tercihmiş

diyebilirim. O zamanlar okulun sinema bölümü

Haydarpaşa kampüsünün çatı katında, o meşhur saat

kulesinin olduğu bölümdeydi. Oradaki atmosferde, o

insanlarla, sanat ve sinema kokan koridorlarda çok güzel

günlerim geçti. Hem eğitim anlamında hem de çevre

edinme konusunda okulumun bana çok faydası

oldu. Okuldan kaçıp Kadıköy’de arkadaşlarımla akşama kadar takılmamın bile benim bugün olduğum kişide etkisi

olduğundan eminim. Yani o günlere dönsem pek de farklı yapacağım bir şey olduğunu düşünmüyorum. Aynı şekilde

tadını çıkarırdım herhalde. Okulun bana katabileceği her türlü katkıyı alabildiğimi ve bu yüzden çok şanslı olduğumu

düşünüyorum.

3)Sektöre girişiniz ve kariyer yolculuğunuz nasıl ilerledi bizlere biraz bahseder misiniz?

2007 yılında mezun olduktan sonra kısa bir süre reklam filmlerinde ve dizilerde asistanlık yaptım. O zaman anladım ki

benim istediğim şey bu değil. Yani genelde son asistan olarak başlayıp yavaş yavaş yönetmenliğe kadar yükselmektir

bu işin normal sırası ama ben o asistanlık sürecini yaşamak istemediğimi anladım. Hiç unutmuyorum, bir dizide

çalışıyordum yine asistan olarak; birden “bir işim çıktı kusura bakmayın” diye işin ortasında apar topar orayı terk ettim

ve bir daha da asistanlığa geri dönmedim. Tabi zorlandım, tek tük amatör işler alarak ailemin desteğiyle bir süre

hayatta kaldıktan sonra Grafi 2000’de kurgucu olarak bir iş buldum. Orada kurguculuktan yönetmenliğe yükseldim

yıllar içinde. TRT Çocuk kanalına Çınar diye bir dizi çektim iki sene boyunca. Daha sonra oradaki zamanımın da

dolduğuna karar verdim ve yine gözümü karartıp “Ben kendi filmimi çekeceğim” diye hiçbir dayanağı olmayan bir

cesaretle istifa ettim. Şu an içinde bulunduğum sinema sektörüne girişim de bu şekilde başladı diyebilirim. Bir süre

yine işsiz şekilde kendi filmimi çekmek için yatırımcı bulmaya çalışırken arkadaşım ve o dönemki yapımcım Serhat

Çelebi, “Cereyan” isimli kısa filmimin uzun metrajını çekmem için bana destek oldu. Cereyan’ dan birkaç yıl sonra da

yazdığım başka bir senaryoyu gönderdiğim Mustafa Uslu beni yanına çağırıp başka bir film yazmamı istedi. Sonra da

zaten senarist olarak sektörde ilerlemeye başladım.

4)Sizi sinema filmi yapmaya iten başlıca etkenler nelerdi?

Dediğim gibi çocukluğumdan beri en çok keyif aldığım iki şeyden biriydi film izlemek. Ve her zaman sevdiğim şeyi iş

olarak yapmam gerektiğine inandım. Yani bir masa başı işte bir patron için çalışmayı bir kere bile düşünmedim. Bu

benim için imkansızdı. İçimden gelen o yaratıcılık hissini bir şekilde ortaya dökmeli ve bunu mesleğim haline

getirmeliydim. Bu sebeple yıllarca yaptığım her iş, attığım her adım bir sinema filmi yapmak için birer basamaktı

aslında. Ben hep öyle gördüm. Yani şöyle bir örnek vereyim; işsiz kaldığım ve hayatta kalmak için ne iş olsa yaparım

dediğim dönemlerde bile, sinema salonlarında yer göstericilik yapmak için iş başvurusu yaptım. Uzak kalamıyordum

kısacası, içimden geliyordu… Hala da öyle.

11


MOZAİK 18. SAYI

YÖNETMEN

5)Pek çok eser, başarı elde ettiğiniz bu süreçte ilerlerken

birkaç cümle ile nasıl başarılı olduğunuzu bizimle paylaşır

mısınız?

Öncelikle başarılı olduğumu düşündüğünüz için teşekkür

ederim. Ben sevdiğim işi yapmaya çalışıyorum. “Ben olsam bu

filmi izlemek ister miydim” ya da “bu filmi ben de severek

izlemek için içinde nelerin olmasını isterdim” sorularını sorup

bunlara cevap verecek filmler üretmeye çalışıyorum. Çünkü bu

hayat şartlarında bazen gerektiği kadar seçici olamıyorsunuz.

İşte o zamanlarda o ikinci soruyu sorup, elimdeki işi kendi

seveceğim hâle getirmeye çalışıyorum. Bu yöntem işe yaramış

demek ki, “başarılı” olarak nitelendirilebiliyorum.

6)Eminiz ki yönetmenlik kariyerinizde pek çok kez bu soruyla

karşılaşmışsınızdır. Perde arkasında işler yaparken, hiç

oyuncu olmayı düşündünüz mü? Bizimle de paylaşır mısınız?

Aslında evet, üniversite zamanında bir çok kısa filmde

oyunculuk yaptım. Çok da keyif alıyordum oyunculuk

yapmaktan. Talep de görüyordum, arkadaşlarım kısa

filmlerinde beni oynatmak isterlerdi. Demek ki üstüne gitsem,

eğitim alsam belki de başarılı olabilirdim. Az önce sorduğunuz,

okul yıllarına tekrar dönseniz neyi değiştirirdiniz sorusuna

belki bu yanıtı verebiliriz. Oyunculuğa biraz ağırlık verip, eğitim

alıp öyle bir yol da çizebilirmişim belki kendime…

7)İlk filminizi tamamladıktan sonra nasıl hissettiniz?

Bu soru çok katmanlı bir soru aslında bence. İlk kısa filmimi

bitirdiğimde farklı, ilk uzun metrajımı bitirdiğimde farklı, ilk

“bütçeli, ana akım” filmimi bitirdiğimde farklı hissettim. Ama

hepsinin ortak noktası büyük bir tatmin ve gururlanma hissiydi

sanıyorum. “Başardım” Diyebilmek çok keyifli. Bu “başardım” o

birkaç aylık film sürecinin sonunda söylenen bir kelime değil

çünkü. Çocukluktan beri hayal edilen bir amacı başarmak. Bu

sebepten çok değerli…

8)Kısa film çekerken yaşadığınız güçlükler ile uzun film

çekerken yaşadığınız güçlüklerin benzer ve farklı yönlerini

bizimle paylaşır mısınız?

Daha önce de bahsettiğim gibi kısa film çekerken daha kısıtlı

imkanlarınız oluyor. Daha düşük bir bütçe ile, daha az ekipman

ile, imkansızlıklar içinde bir şey üretmeye çalışıyorsunuz. Kısa

filme para bulmak, ekip ve ekipman bulmak, oyuncu bulmak

hep daha zor olur. Ayrıca kısa filmden bir gelir elde etmek de

çok zor olduğu için bunu sadece kendiniz için yaparsınız. Uzun

metrajda ise bütçeniz olur, daha profesyonel ekiplerle, daha

çeşitli mekanlarda, dekorlarla, kostümlerle, profesyonel

oyuncularla ve güzel ekipmanlarla ve o ekipmanların ehli

ekiplerle çalışma fırsatınız olur. Bu da çekim esnasında daha

özgür olmanızın önünü açar. Ama aynı zamanda üzerinizde

büyük bir bütçenin sorumluluğu olur, bir yapımcının gözleri

olur. Tabiri caizse hesap vermeniz gereken birileri vardır. Bu

da bütçenin getirdiği özgürlüğü başka bir taraftan kısıtlar

aslında. Özetle kısa filmin de uzun metrajın da kendi içinde

hem özgürlükleri, kolaylıkları hem de kısıtlayıcılıkları ve

zorlukları mevcut…

9)Yönettiğiniz filmin son halini, hayal ettiğiniz ilk haliyle

karşılaştırdığınızda aradaki farkı bizimle paylaşır mısınız?

Tabi ki farklar oluyor. Birincisi hayal ederken bir bütçeniz yok.

Özgürsünüz. Hava şartları yok, mekan kısıtlamaları, çalışma

saatleri, insan hataları, çözülmesi gereken sorunlar yok. Hayal

bu… Sonra hesap vermeniz gereken kimse yok, başkalarının

kafanızdaki hayale dahiliyeti yok, “böyle olmasın, şöyle olsun”

diyen bir yapımcı yok. Hâliyle tüm bunlar devreye girdiğinde,

sizin hayalinizdeki şey başka bir yöne doğru evrilebiliyor. Ama

burada söylemek istediğim bu evrim her zaman olumsuz

yönde olacak diye bir durum da yok. İmkansızlıkların

yaratıcılığı doğurduğu durumlar oluşabiliyor. Başka akılların

sizden daha üstün olduğu ve daha doğru bir yerden baktığı

durumlar da olabiliyor. Sonuç olarak evet başlarken kafamdaki

ile bittiğinde ortaya çıkan şey birebir aynı olmasa da, işin

güzelliği de biraz burada. Yolda karşımıza çıkan engelleri

aşarak, doğaçlayarak, fikirleri dinleyerek ortaya olabilecek en

güzel filmi çıkarmak işimiz.

10)Yıllardır kısa film yönetmeni olarak tanıdığımız kişiler

uzun metrajlı filmiyle sinema dünyasına adım attıktan sonra

genel olarak kısa film çekmeyi bırakıyorlar. Kısa filmin uzun

metraja geçişte bir basamak olduğunu söyleyebilir miyiz ya

da kısa filmin önemi farklı mıdır ? Bu konuda düşüncelerinizi

öğrenebilir miyiz?

Kısa film tüm sinemacıların ilk göz ağrısı olduğundan çok

duygusal bir yerdedir. Kısa film kendi bütçenle, özgürce,

elindeki imkanlarla üretmeye başladığın ve bu işin tadını ilk

kez aldığın yerdir. Uzun metraj ile çok farklı bir matematiği

vardır kısa film senaryosunun, derdini çok daha hızlı bir şekilde

anlatmayı öğretir. Bu yüzden de çok önemlidir ama kısa film

başlı başına bir sektör olamadığı için uzun metraja geçiş

yapabilen yönetmenler kısa filme veda etmek durumunda

kalıyorlar genelde. Çünkü sadece kısa film çekerek hayatta

kalmak, karın doyurmak mümkün değil maalesef.

11)Bu mesleği yaparken etkilendiğiniz sinemacılardan

örnekler verebilir misiniz?

Bu ve bir sonraki sorunuz aslında çok zor benim için. Çünkü

insan geliştikçe sevdiği şeyler ve zevkleri de gelişiyor. Bir de

her yıl bir sürü yeni sinemacı ve film çıkınca ortaya, sabit

olarak en sevdiğim sinemacı şu, en sevdiğim film de bu

demek benim için imkansız hale geliyor. Ama alışılmışın

aksine, klasik sinemadan, işte Tarkovski’lerden vs. örnekler

veremeyeceğim maalesef. Okul yıllarımdan beri beni

etkilemedi bu isimler. Hep yeni, çağa ayak uyduran kişileri ve

işleri örnek aldım. Kendi döneminde çığır açan sinemacılara

saygı duymakla birlikte, ben yaşadığım dönemi baz almayı şu

anda “yeni” olan şeyleri örnek almayı tercih ediyorum. Bu

bakış açısıyla da son dönemlerde beni en çok etkileyen kişi

Damien Chazelle diyebilirim sanırım. Bu kadar genç yaşta bu

kadar dahiyane işler üretmesini kıskanarak takip ediyorum.

Ayrıca ben de onun gibi filmle müziğin iç içe olmasının çok

önemli olduğunu düşündüğüm için kendime yakın

hissediyorum.

12


12)Sizi 2017 yılında yazıp yönettiğiniz “Cereyan” filmiyle

biliyoruz. Bu kez Kesişme: İyi Ki Varsın Eren” filminin

senaristlerinden birisi olarak karşımıza çıktınız. Sinema

dünyanız, yönetmenlik ve senaristlikle ilgili bakış açınız

hakkında neler söylemek istersiniz?

Daha önce de belirttiğim gibi, “Ben olsam bu filmi izlemek ister

miydim?” benim bakış açımı oluşturuyor aslında. Cereyan,

benim amatör imkanlarla, tam olarak bir kısa film çeker gibi

çektiğim, bir sürü insanın desteği ve özverisiyle ortaya

çıkarttığım bir denemeydi aslında. Okul gibiydi, bir sürü kısa

filmden sonra ilk kez bir uzun metraj çekerek aradaki farkı,

zorlukları ve süreci öğrendim Cereyan sayesinde. Ve o

yolculukta şunu gördüm ki, bu çok zor bir işmiş. Çekmek değil,

çekebilecek şartları bulmak, yapımcı bulmak, fikrini satmak…

Ben de ondan sonra biraz da hayatın o şekilde beni

yönlendirmesiyle senaristliğe geçiş yaptım ve uzun süre

sadece senaryo yazdım. Bunlar da benden istenen “gerçek

hikaye” ya da “biyografi” filmleri oldu. Yani tabiri caizse

“sipariş” üzerine yazılan işlerdi. Ama yazdığım her filmden de

sonuç olarak keyif aldım çünkü dediğim gibi, gelen tüm

siparişleri “ben olsam bu filmi izlemek ister miydim?”

sorusuna “evet” diyecek şekilde şekillendirdim.

Yönetmenlik ise bence daha öznel, daha kişisel bir şey. Bu tabi

benim için böyle. Yoksa sektörde benim senaristlikte yaptığım

gibi, sipariş üzerine film çeken ve bunu da hakkıyla yapan

birçok yönetmen var. Ama ben açıkçası öncelikle kendi

yazdığım filmleri çekmek isterim. Tamamen benim üretimim

olan, senaryo aşamasında kurmaya başladığım dünyayı

yönetmenlikle de nihayete erdiren bir süreç olması ilk tercihim.

13)Eren’i canlandıran Rahman Beşel’i gördüğünüzde,

karakteri gerçekten canlandırabileceği konusunda nasıl bir

fikir oluştu?

Rahman’ı ilk gördüğümde yönetmen ile görüşmek için ofisin

bekleme alanındaki bir kanepede oturuyordu. Hiç

unutmuyorum o günü. Utangaç, çekingen kendi halinde bir

çocuktu. Hiç bilmediği bir ortamda gergin gergin sırasını

bekliyordu. Biraz sohbet etmeye çalışmıştım, ama pek

konuşkan da değildi. Açıkçası ben de fiziksel olarak role çok

uygun olduğunu ama bu çekingenlikle bu rolün altından kalkıp

kalkamayacağından emin olmadığımı düşündüğümü

hatırlıyorum. Fakat hem yönetmenimiz Özer Feyzioğlu hem de

oyuncu koçumuz Bahar Kerimoğlu Rahman’la

o kadar iyi bir hazırlık ve set süreci geçirdiler

ki, o utangaç çocuğun içinden

çok iyi bir oyuncu çıktı. Zaten

sonra Rahman’la geçirdiğimiz

vakitlerde aslında ne kadar

eğlenceli bir genç olduğunu

gördüm. Eren’i canlandırmak

için en doğru kişi olduğunu

bir kez daha

anladım.

14)“Kesişme: İyi Ki Varsın Eren” filmi için nasıl bir araya

gelindi ve senaryo ekibine dahil olma süreciniz nasıl gelişti?

O dönem zaten Mustafa Uslu ile birlikte art arda filmler

ürettiğimiz bir dönemdi. Yine bir gün telefonum çaldı ve

Mustafa Uslu bana Eren’in hikayesinden ve bu filmi

yapacağından bahsetti. Benim yazmamı istediğini söyledi. O

sırada konu ile ilgili araştırmalar yapan ve filmi yapması için

Mustafa Uslu ile görüşen Alper Uyar arkadaşımız ile birlikte

hemen hikayeleştirme sürecine giriştik. Alper’in zaten

topladığı birçok done vardı. Bunları detaylı bir şekilde

inceleyerek filmin senaryosunu oluşturduk. Daha sonra

yönetmenimiz Özer Feyzioğlu da devreye girdi ve senaryoya

kendi dokunuşlarını yaparak filmi son haline getirdi.

15)Gerçek olayları filmleştirme süreci, zorlu ve sorumluluğu

çok daha fazla olan bir süreç. Gerçeklere dayanan bir

hikayenin filmleşme süreci konusunda nasıl bir yol

izliyorsunuz?

Açıkçası yazmaktan çok araştırmakla geçiyor süreç

diyebilirim. Öncelikle konu hakkında ne kadar doküman varsa

buluyorum. Kitap olur, belge olur, belgesel olur… Hepsini

okuyor, izliyor, araştırıyorum. Eğer bu bir biyografi işi ise o

zaman o hayatını yaptığımız kişinin hayattaki yakınlarıyla uzun

uzun röportajlar yapıyorum. Hem onlardan kendi bakış

açılarıyla anlatmalarını rica ediyorum, hem de kendim

yönlendirerek bazı sorular soruyorum. O kişinin yaşadığı

yerleri görüyorum, atmosferi kokluyorum. Daha sonra yeni bir

süreç başlıyor. Bu toplanan tüm verileri ayıklama süreci. Bir

“film” oluşturacak doneleri ayırarak kafamda başı sonu olan

izlenebilir bir hikaye akışı oluşturmaya başlıyorum. Son olarak

da artık elimdeki doneleri önce bir hikayeye sonra da bir

senaryoya dönüştürüyorum. Buradaki en önemli şeylerden biri

de, bir biyografi filmi yapıyorsanız o kişinin ailesinin ve

yakınlarının isteklerini göz önünde bulundurmanız gerekiyor.

Yani kimseyi kırmadan, gücendirmeden iyi bir film çıkarmanız

gerekiyor. Bu tabi bazen oldukça zorlayıcı olabiliyor. Yani

izlediğiniz filmleri düşünün, hiçbir kahramanının kusursuz

olmadığını göreceksiniz. Ama biyografi filmlerinde genel

olarak o kişinin yakınları haklı olarak sevdikleri kişiyi kusursuz

hatırlamayı ve öyle lanse etmeyi tercih ettikleri için, o kişiyi

gerçek bir karakter olarak yansıtmak ve bunu kimseyi kırıp

gücendirmeden yapmak bazen gerçekten zor olabiliyor. Yani

biraz duygulardan arınmak ve sonuçta bir “film” yaptığınızı

unutmamak gerekiyor.

13


16)Günümüz dijital dünyasında “Yönetmenlik” kelimesini

nasıl tanımlarsınız?

Dijital dünya ile bunun bir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum.

Yönetmenlik dijitalde de, perdede de; her yerde yönetmenliktir.

Nihai hedef bir “film” yapmak. Yönetmen de kendisine verilen

şartlar ve platformlar ne olursa olsun sonuçta bir film yapmak

istiyor. Gerisi pek de umurunda değil açıkçası yönetmenin.

Dijital dünya yönetmenlere bir kapı daha açtı. Hatta bir değil

onlarca kapı. Bu sebeple çok önemli. Eskiden, benim

öğrencilik yıllarımda yönetmenin tek platformu perdeydi. Bu

da oldukça kısıtlayıcı bir şeydi tabi. Şimdi ise amaç bir film

yapmak. Yayınlanacağı mecraya daha sonra karar verme gibi

bir lüks var artık.

Bu açıdan dijital dünyanın yönetmenlere ve olmak isteyenlere

çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

17)Sizce bir yönetmenin sahip olması gereken en önemli üç

özellik nedir?

Birincisi, yönetmen ne istediğini bilmeli. Yani sete çıktığında

filmi çoktan kafasında bitirmiş ve net olmalı. Kararsız ya da ne

yaptığından emin değilmiş hissi veren yönetmen ekibin

gözünde güçsüz bir duruma düşer ve bu süreci çok zora

sokar. İkinci olarak yönetmenin bir filmi oluşturan tüm

katmanlar hakkında bir nebze bilgili olmalı. Yani mesela kurgu

bilmeli, kamera bilmeli, senaryo bilmeli, ışıktan az çok

anlamalı. Böylece ekibine ne istediğini net bir dille anlatabilir

ve onların dilinden konuştuğu için iş daha sağlam, daha hızlı

ve daha kesin ilerler. Son olarak da tabi ki liderlik. Yani liderlik

derken bunun yönetmenin bir karakter özelliği olması

gerektiğini düşünmüyorum. Normal hayatında mülayim, sakin,

uyumlu bir insan olabilir ama sete çıktığında işinin ehli olan

onlarca, yüzlerce insanın başındaki kişi oluyor yönetmen. Bu

sebeple o kişilerle hem uyum içinde çalışabilmeli hem de

onları kafasındaki filmi çıkartacak şekilde yönlendirebilmeli.

18)Sinema bir ekip işi. Siz filmlerinizde çalıştığınız ekibi nasıl

belirliyorsunuz, beraber çalışırken nelere dikkat ediyorsunuz?

Öncelikle işini iyi yapan kişiler olmalarına tabi ki. Geçmiş

işlerine bakıyorum mesela ilk olarak. Ama daha da önemlisi

uyumlu ve düzgün karakterli insanlarla çalışmak istiyorum her

zaman. İş dışında da oturup sohbet edebileceğim, kavga

gürültüyle değil uyum içinde fikir alışverişi yapabileceğim bir

ekibim olması benim için en önemlisi.

19)Sinefil olan okurlarımız listenizde en başta duran ilk filmi

merak edecektir. Bu filmi bizimle paylaşır mısınız?

İzlediğim en iyi film gibi değil de, duygusal olarak beni çok

etkileyen ve bittiğinde bana “Ben de film yapmak istiyorum!”

dedirten bir film var. “Truman Show”. 25 sene önce, tek

başıma sinemada izlediğim geceyi ve bende uyandırdığı o

hissi hala hatırlıyorsam, bu filmin yeri başkadır.

Bunun dışında bir de az önce bahsettiğim Damien Chazelle’in

“Whiplash” filmi, bittiğinde kendime gelemediğim ve tekrar

tekrar izlediğim çok iyi bir film.

MOZAİK 18. SAYI

20)Exxen’de yayınlanan ve Fulya Özcan ile beraber kaleme

aldığınız “Hükümsüz” dizisi de oldukça ses getirdi. Kadın

cinayetleri konusunda büyük önem kazanan bir dizi oldu.

Sizin için nasıl bir süreçti?

Herhalde yazdığım işler arasında en çok zorlandığım süreçti

diyebilirim.

Sadece dizi olduğu ve çok yoğun bir çalışma süreci olduğu için

değil tabi. Her gün, hiçbir suçu günahı olmayan masum

kadınların acımasızca katledilme hikayelerini tüm detaylarıyla

görmek ve gece gündüz bu hikayelerin bir parçası olmak

psikolojik olarak inanılmaz zorladı beni. Ülkemizdeki bu kadına

şiddet gerçeğini tüm çıplaklığıyla görmemi sağlayan, her

bölümünü içim acıyarak yazdığım ama Türkiye’de her zaman

çok önemli bir yerde duracağından emin olduğum ve gurur

duyduğum bir iş oldu Hükümsüz.

Böyle bir projeyi hayata geçirmemizi sağlayan Mustafa Uslu

ve eşi Sinem Uslu’ya da bu vesileyle bir kere daha teşekkür

edeyim buradan.

21)Barış Akarsu “Merhaba” filminin hem senaristlerinden biri

olup hemde yönettiniz. Bu hikayede üstünde en çok

durduğunuz sahneyi bizimle paylaşır mısınız?

Tabi ki önce klasik cevabı vereyim. Her sahne bizim için

önemliydi.

Şimdi daha öznel cevaba geçelim. Konser sahneleri çok

önemliydi benim için. Çünkü Barış’ı sahnede izleyememiş

hayranlarına bir konser deneyimi yaşatmak ve onlara

kendilerini bir Barış Akarsu konserinde hissettirmek gibi bir

amacımız vardı.

Bunun haricinde de filmde Barış’ın ilk kez bir bar sahnesinde,

seyirci karşısında şarkı söylediği bir sahnemiz var. O alkışları

duyup o aşkın içine düştüğü ilk an… O sahne de benim için çok

önemliydi ve filmde de en sevdiğim sahne diyebilirim. Baştan

sonra kadar tek plan çektiğimiz, hem teknik hem duygu olarak

çok tatmin edici bir sahne olduğunu düşünüyorum.

22)Yaşamınız boyunca kendinize defalarca söylediğiniz

mottonuzu bizimle paylaşır mısınız?

Hayal et ve o hayali gerçekleştirene kadar asla pes etme.

23)Son olarak da ilerideki projelerinizden biraz söz edebilir

misiniz?

En yakın projem, bu yaz sete çıkması planlanan bir biyografi

filmi. Ben projenin senaristiyim. Şimdilik daha fazla detay

vermeyeyim ama film çıktığında çok ses getireceğine

inanıyorum. Bunun dışında da görüşmelerin ve toplantıların

sürdüğü hem dizi hem de film projelerimiz var ama henüz

netleşmedikleri için onları ilerleyen zamanlarda konuşuruz

kısmetse.

Son olarak güzel sorularınız ve beni muhattap seçtiğiniz için

üniversitenize ve ekibinize çok teşekkür ediyorum.

14


ORKUN IŞITMAK

15


YOUTUBER

MOZAİK 18. SAYI

1)Youtube içeriği paylaşmaya ilk olarak nasıl karar verdiniz

ve süreç sizin için nasıl ilerledi kısaca bahseder misiniz?

Aslında ilk videolarımı 2007 yılında koymaya başladım. İlgi

alanım olduğundan sihirbazlık videoları koyuyordum. O

sebeple Türkiye’de ki hatta dünyadaki ilk YouTuberlardan

biriyim diyebilirim. 2011 yılında oyun içerikleri üretmeye

başladım ve bir kaç yıl sonra eğlence içerikle kaydım. İnsanlar

oyun videolarını bıraktığım için büyük tepki gösterdi ve

izlenmelerim çok düştü, ama yılmadım ve Youtube izleyici

kitlesinin de büyümesiyle ben de yükseliş evresine geçtim

diyebilirim.

2)Hedef kitleniz kimlerdir?

Genellikle eğlence, deneyim ağırlıklı içerikler ürettiğim için her

yaştan kitlelere hitap etmeye çalışıyorum. Ailecek izleyen de

var, öğrenciler de var, beyaz yaka da. Herkesin izleyebileceği,

faydalanabileceği, kendi hayatlarına bir şeyler katabileceği,

yüzlerini güldürecek içerikler üretmek en büyük amaçlarımdan

biri.

3)"En yüksekten atlayan Türk oldum" videosunda hiç

vazgeçmek istediğiniz oldu mu ve o atlayışta hissettiğiniz

duygu neydi?

Gerçekten mental ve fiziksel olarak hazırlığı oldukça zor olan

bir çekimdi benim için. Uçağa bindiğimde, antrenmanlarda

kısaca neredeyse her anında vazgeçmeyi düşünsem de

insanın hayatında bir kere karşısına çıkacak bir deneyim

olduğundan düşünmeden atladım. Yine olsa yine atlarım,

hayatı uçlarda yaşamayı çok seviyorum.

4)Sürekli sosyal bir hayatınız var bunaldığınızda neler

yapıyorsunuz? Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?

Boş vakitlerimde yazılım öğrenmeye çalışıyorum ve özellikle

yapay zeka ile ilgileniyorum. Zaten beni takip edenler az çok

bu konudaki girişimlerimi ve yatırımlarımı biliyordur. İçerik

üretmediğim zamanlarda yatırım yapabileceğin yeni girişimler

arıyor, mevcut yatırımcısı olduğum girişimlerime

destek/danışmanlık veriyorum.

5)Bu zamana kadar birçok yer gezip görmüşsünüz. Kesinlikle

herkesin görmesi gerekiyor dediğiniz yerlerin sizde

uyandırdığı hayranlığı ve o yerin neresi olduğuna dair bizlere

bilgi verebilir misiniz?

Avrupa ve Amerika’yı da rahatlığı bakımından seviyorum ama

en çok hayran kaldığım yer kültürü, yemekleri, sokakları ve

teknolojisi bakımından Tokyo/Japonya diyebilirim.

6)Video çekerken içerik bulmakta zorlandığınız zamanlar

oluyor mu ve bu süreci nasıl yürütüyorsunuz?

Kesinlikle zorlandığımız zamanlar oluyor. Aslında biz arkada

kreatif, prodüksiyon ve post-prodüksiyon departmanları olmak

üzere toplamda 15 kişilik bir ekibiz. Hepimiz her hafta

gözümüze takılan içerik fikirlerini değerlendirerek neler

yapacağımıza karar veriyoruz. Tabii 2000’den fazla video

içerik üretince bazen yenilerini bulmak epey zor oluyor. Böyle

zamanlarda da yurt dışındaki içerikleri, trendleri takip ediyoruz.

7)Dünya dijital anlamda nereye gidiyor kendi düşüncelerinizi

söyler misiniz?

Instagram ve Tiktok’un etkisiyle de insanların dikkat süresi

oldukça azaldı, dikey ve kısa format içerikler daha fazla ve

daha hızlı tüketilmeye başladı. Ben belgesel tarzı, deneyim

içerikleri ürettiğim için yatay ve uzun formatı daha uygun

buluyorum.

Yakında dikey formatta farklı içeriklerle de karşınızda

olacağım.

8)Dünya genelinde Youtube içeriği konusunda Türkiye’de

üretilen içerikleri nasıl buluyorsunuz ?

Benim başladığım dönemde şimdiki zamana göre çok daha az

içerik üretici olduğunu söyleyebilirim. Önceden bu kadar

izleyici olmadığı için çok fazla kanal ve içerikte yoktu. Eskiden

öne çıkmak daha kolaydı. Fakat şuan çok fazla kanal ve içerik

olduğundan sıfırdan bir kanal açıp belirli bir seviyeye ulaşmak

çok daha zor.

O yüzden yeni kanal açacaklara tavsiyem yapılmamış içerikler

ve niş alanlar bulmaları, haftada en az 2 video atarak istikrarı

korumaları, diğer sosyal mecralardan da farklı içerikler

paylaşarak ana kanallarını desteklemeleri yönünde.

Dünya’da ki çoğu kanalı işim gereği takip ediyorum, benim

izlemeyi sevdiğim içerikler daha teknik alanda. Herhangi bir

şey öğrenmek istediğimde Google’ a sorup okumak yerine

konu hakkında bilgili birisinden dinlemeyi tercih ediyorum.

Türkiye’de de çok kaliteli içerik üreten kanallar var. Genelde

içerik üreticiler kendi yapmak istedikleri ve izleyicilerin

istedikleri arasında bir orta yol bularak içerik üretmeye

çalışıyor. Aynı durum bende de var tabii.

Benim takip ettiğim kanallardan bazıları Koray Birand, Can

Deger, Atom, Crossover Talks...

16


İBRAHİM AKGÜN

1)Çekmeye karar verdiğiniz en çok ilginizi çeken

belgesel nedir ve bu belgesel için ön hazırlık

süreciniz nasıl oldu?

Bu serüven başladığı andan itibaren aklımın bir

köşesinde hep var olan Pripyat (Çernobil) şehrinde

bir çekim yapmaktı. 2015 yılında bunu

gerçekleştirdim. Çok zevkli ve farklı bir süreçti.

Benim çekim hazırlıklarım aslında daha çok

araştırma üzerine oluyor öncesinde. Çok bilinmeyen

bilgiler, fotoğraflar, anekdotlar… Hepsi konunun

içinde yerini almalı. Ve tabi çekimler başlamadan

önce yapı ile ilgili en estetik çekim planları da

hazırlanmalı.

2)Belgeselcilikte ilerlemek isteyen kişilere ne gibi

tavsiyeler verirsiniz?

Öncelik kendinize yatırım yapmak olsun. Ne kadar

donanımlı olursanız o kadar farklı fikirleriniz ve

özgün tarzınız olur. Sadece iyi olan şeyleri değil

kötülerini de görün, izleyin, dinleyin. Araştırın, güncel

olun ama geçmişi de araştırın ve sentezleyin. Farklı

uyarlamalar yapın kafanızda. Zorlama farklılıktan

bahsetmiyorum. Siz kendinize gerçekten yatırım

yapmışsanız, zamanı geldiğinde farkında olmadan

ortaya çıktığını göreceksiniz.

17


BELGESEL

MOZAİK 18. SAYI

3)Belgesel çekerken genelde nelere dikkat edersiniz ?

Mekan yani belgeselin konusu benim için çok önemli. Gerçekten

ilgimi çekmeli ve süreçten zevk alabileceğimi hissetmeliyim

başlamadan. Estetik kaygılarımı karşılamalı ve bir hikayesi olmalı,

gerçek ya da sonradan yazılmış.

4)Belgesel kelimesinin size göre tanımı, anlamı nedir?

Bana göre belgesel estetik ve özgün olmalı. Estetik derken gerçek

anlamda bu bir kaygı olmalı. Bir şeyleri sorgulatmalı, Çok özel veya

çok evrensel olmalı zaman zaman. Amaç bilgi vermek olmalı estetik

bir örgü ile.

5)Uzun yıllardır YouTube içeriği üretiyorsunuz. YouTube kanalı

açma süreciniz ve kanalın ilerleyişi nasıl devam ediyor kısaca

bahseder misiniz?

Youtube ve video kısmı sonradan

gelişen bir süreç. Asıl arşivim

fotoğraf üzerine oluşuyor.

Daha sonra bu yerleri video olarak

da neden arşivlemeyelim

dedik. Tabi başta oldukça amatör

teknik ve cihazlarla başladı

video kısmı. Zamanla gelişiyor

tabi. Her ay bir mekan yayınlıyorum

ve her videoyu ne kadar

farklı ve estetik yapabilirim noktasında

uzun vakit harcıyorum.

Youtube kanalının çok popüler

olması gibi bir amacım yok...

Hedef bu değil. Sadece, insanlar

bu mekanların var olduğunu

görsün Yok Olmadan. Belki az

da olsa bir kamuoyu yaratıp

konuya dikkat çekmeyi başarabilirim.

Bizi mutlu eden bu

sadece.

6)Bu alanda başarılı olmak

için nelere dikkat

ediyorsunuz?

Başarılı olmak kendiliğinden

gelişen bir durum bence. Hedef

veya amaç başarı üzerine kurulmamalı.

Yapılan işin kalitesi,

farklılığı, estetik kaygıları istenilen

noktada ise, benim için

başarı budur. İzlenme sayısı

veya popüler olması değil. İş

bitip izlendiğimde beni her anlamda tatmin etmeli. Küçük bir tereddüt

dahi varsa baştan tekrar düzenlenmeli her şey.

7)Gezip görürken aynı zamanda bunu izleyicileriniz ile

paylaşıyorsunuz. Eğlenirken işinizi yapıyorsunuz. Herkesin ilgili

olduğu alanda çalışması her zaman mümkün olmuyor bu anlamda

bizlere önerileriniz nelerdir?

Evet ne yazık ki doğru ve mutsuz bir tespit. Ancak bu biraz insanın

kendisi ile ilgili. İlgili olunan alan ile ilgili ne kadar donanımlıyız, ne

kadar o alanda faklıyız, ya da gerçekten ne kadar içimizden geliyor o

işi üretmek.. Hayat ne kadar yapay ya da doğal.. Tüm konu bu

aslında.

Ben farkında olmadan hep bir şeyleri ürettim. Sonucunun ne

olacağını düşünmeden. Sadece beni yansıtan işler yaptım. Bu

yansıtma farklı araçlarla oldu zaman içinde. Uzun zamandır da

fotoğraf ve video olarak devam ediyor…

8)Meslek hayatınıza yeniden başlıyor olsaydınız nasıl bir yol

izlerdiniz?

Sanırım sinema dalında bir eğitim alarak başlardım ilk. Ve bu konuda

profesyonel hayatıma başlardım. Yaptığım işlerin daha büyük ve

kitlesel prodüksiyonlar olmasını hayal ediyorum fakat bunlar sonuçta

tamamen destek ve maddi olanaklarla sınırlı. Yine de sahip

olduğumuz aktarabileceğimiz her şeyi projelerimize yansıtmaya

çalışıyoruz.

9)Toplumsal hafızanın korunması, aktarılması ve arşivlenmesi

adına, mekanları ‘’YOK OLMADAN’’ araştırıp fotoğraf ve video olarak

yayınlıyorum.” Demişsiniz. Bu konuda farklı çalışmalarınız var mıdır,

varsa bizimle paylaşır mısınız?

Bir fotoğraf kitabı projem var.

Bunun için biraz daha biriktirmek

istiyorum. Zaman zaman sergilere

katılım yapıyorum. Röportajlar

gibi etkinliklerle bu konuda

daha fazla kitlelere ulaşmaya çalışıyorum.Tek

amaç bu mekanları

yani toplumsal hafızayı "Yok Olmadan

az da olsa kurtarabilme

şansının olduğunu göstermek.

10)Hayata bakış açınızı değiştiren

bir olay, film, kitap var

mıdır, varsa bizimle paylaşır

mısınız?

Çok spesifik bir şey söyleyemem.

Ancak çok film izledim, çok

kitap okudum, çok gözlem yaptım

hayata dair. Bunların hepsi

farkında olmadan kendime yaptığım

yatırımlardı. Bir de Pink

Floyd hayatımın arka fonunda sürekli

çaldı. Onun müziği ile hayal

dünyam hep gelişti zenginleşti.

Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde

size ait bir bakış açısı

oluşuyor.

Tabi bunlar hep doğal gelişen

şeyler. Bunu zorlama ya da taklit

ile yapmaya çalışırsanız çok

uzun ömrü olmayan ve size zevk

vermeyen yapay bir süreç yaşarsınız

sadece.

11)Meslek hayatınıza yeniden başlıyor olsaydınız nasıl bir yol

izlerdiniz?

Sanırım sinema dalında bir eğitim alarak başlardım ilk. Ve bu konuda

profesyonel hayatıma başlardım. Yaptığım işlerin daha büyük ve

kitlesel prodüksiyonlar olmasını hayal ediyorum fakat bunlar sonuçta

tamamen destek ve maddi olanaklarla sınırlı. Yine de sahip

olduğumuz aktarabileceğimiz her şeyi projelerimize yansıtmaya

çalışıyoruz.

12)Bu alanda başarısıyla ilham aldığınız bir belgeselci var mıdır?

Sadece belgeselci diye ayırt etmiyorum. Yönetmen, müzisyen,

fotoğraf yönetmeni, modacı, resim… sanatın tüm dallarında beni

besleyen bir sürü karakter var. Claude Lanzmann’ ın Shoah filmindeki

detaylar, araştırma zenginliğinden tutunda, Barok döneminin

ressamlarından ışığı ve gölgeyi kendi ismi ile tanımlanacak kadar iyi

kullanan Caravaggio’ ya kadar bir sürü isim var beni besleyen.

18


Ankara'nın Başkent Oluşu

13 Ekim 1923

Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında vefat ettiğinde herkesin ortak istediği hem

mimari hem de manevi açıdan ona layık bir anıt mezar inşa etmek olmuştur.

1941 yılında bir yarışma düzenlenmiş ve Prof. Dr. Emin Onat ve Doç. Dr.

Orhan Arda’ya ait mimari proje, finale kalmıştır. Atatürk’ün çok sevdiği ve

“Burası güzel bir anıt yeri” dediği Rasattepe, Anıtkabir’in inşa edildiği yerdir.

Ankara Ulus meydanında bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının

inşasına, 1915 yılında başlanmıştır. Birinci Dönem Büyük Millet Meclisi ya da

kısaca Birinci Meclis, 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanmış, 1 Nisan

1923'te yeni seçim kararı alarak 15 Nisan 1923'te son oturumunu yapmıştır.

Yeni Türk devletinin kurucu meclisi olarak kabul edilir. Meclis'in açılış günü

olan 23 Nisan, Türkiye’de Milli Bayram olarak kutlanmaktadır.

Hamamönü, Ankara ilinin Altındağ ilçesinde bulunan tarihi bir semttir.

Semtte bulunan 19. yüzyıl sivil mimarlık örneği tarihi binalar, restore edilerek

bölge yeniden canlandırılmıştır. Hamamönü, adını bir Türk boyu olan

Oğuzların Bayındır boyu beylerinden Karacabey’in yaptırdığı çifte hamamdan

almıştır. Tarihi Karacabey Hamamı burada bulunmaktadır. İstiklal Marşı’nın

yazıldığı ve günümüzde Mehmet Akif Ersoy Müze Evi olarak kullanılan yapı

ve bu yapının içerisinde yer aldığı Mehmet Akif Ersoy Parkı da

Hamamönü’ndeki önemli duraklardandır.

Ankara’nın sembollerinden biri olan Ankara Kalesi’nin tarihi, kent tarihi kadar

eskidir. Galatların Ankara’ya yerleşmesi sırasında var olan ve Romalılar

döneminde onarım gören kalenin ne zaman yapıldığı kesin olarak

bilinmemektedir. İç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan kalenin iç

surları, 7. Yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir.

Atatürk Orman Çiftliği, 1925 yılında Ankara’nın batısında Yenimahalle’de

bulunan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından parça parça ve farklı

bireylerden satın alınan arazi üstünde onun talimatı ile kurulan ve Türk

tarımına öncülük eden çiftliktir.

19


Mimarisiyle Osmanlı Dönemi'ni anımsatan ancak 1960’lı yıllarda inşa edilmiş

olan Kocatepe Camii Ankara'nın dikkat çekici ve önemli yapıları arasında

bulunuyor. Projesi için çok ünlü mimarların emek sarf ettiği Kocatepe Camii

yaklaşık 24 bin kişilik kapasitesiyle Cumhuriyet Tarihi boyunca inşa edilen

en büyük camiler arasında yer alıyor.

Elmadağ Kayak Merkezi Ankara’ya 26 kilometre uzaklıkta Elmadağ ilçesine

bağlı Yakup Abdal köyünde yer alır. Kayak tesisleri ve dağ evinin bulunduğu

Elmadağ ilçesi, kış aylarında yerli ve yabancı turistlerin rağbet ettiği bir kayak

ve dağcılık merkezidir. Elmadağ kayak merkezinde kışın kar kalınlığı 30–40

santimetreyi bulmaktadır. Merkezde 650 metrelik bir kayak parkuru ve 300

ve 650 metrelik 2 adet teleski bulunmaktadır. Kayak merkezinde, lokanta ve

kafeteryası bulunan turistik bir tesis olan Elmadağ dağ evinin yanı sıra bazı

kurum ve kuruluşların kendi çalışanları için yaptırdıkları tesisler de

bulunmaktadır.

Ankara parkları söz konusu olduğunda farklı aktiviteler için seçenek

zenginliği dikkat çekiyor. Buradaki rekreasyon alanları da giderek artıyor.

Rekreasyon, birçok farklı aktivite yapmak için uygun bir alan olarak

tanımlanıyor. Bu parklar günlük hayatın geçirilebildiği, sosyalleşilen, spor

yapılan ve en önemlisi dinlenmenin mümkün olduğu yerler. Şehrin her

semtinde birden fazla örneği ile ön plana çıkan Ankara parkları birçok yerde

de bilinir hale geliyor. En çok sevilen parklar arasında "Gençlik Parkı"

yer alıyor.

UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Türkiye’nin eski Gordion

kenti, Anadolu tarihine fazlaca ışık tutmaktadır. Gordion Antik Kenti'nde

bulunan Yassıhöyük köyü, 19. Yüzyılda yapılan bir demiryolu inşaatı

sırasında keşfedilmiştir. Gordion bölgesinde ilk yerleşmenin Erken Demir

Çağı’nda yani, M.Ö. 1100-900 yıllarında olduğu kazılarla ortaya çıkarılmıştır.

Arkeolojik kazılar sırasında bulunan mozaik ve çakıl taşları da dahil olmak

üzere yaklaşık 750 antik malzeme şimdi Gordion müzesinde

sergilenmektedir.

Müze, sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin

saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapılardır.

Ankara İlimizde birden çok örneği ile karşımıza çıkan müzelerin zenginliği,

birçok bilgiyi de beraberinde getiriyor. Bu müzelerden birisi ise

"Etnografya Müzesi".

20


ZEYNEP

CASALİNİ

1)Size Zeynep Casalini'yi sorsak birkaç cümle ile kendinizi

nasıl tanımlarsınız?

Dürüstçe cevap vermem gerekirse, bu dünyanın işleyişinden

son derece rahatsız, kendi türünün çoğunluğunun

zalimlikleriyle başa çıkmaya uğraşan, tüm bu olumsuzluklara

rağmen; çevresindeki insanlara sıkılmadan ve yorulmadan

dünyanın daha güzel bir yer olması için onları ikna etmeye

çalışan, çevresinde çok insan olan ama bir o kadar da

kendisini yalnız hisseden, başta çocukları olmak üzere

sevdikleri için yaşayan bir kadın.

2)Kısaca sektöre atılımınızdan bahseder misiniz?

İtalyan Lisesi 3. Sınıftayken bir tesadüf eseri şarkı söylemeye

başladım. Ev arkadaşımın arkadaşı bir solist aradığını

söylemiş, ev arkadaşım da beni önermiş. Bu şekilde kendimi

sahnede buldum ve bir daha da inmedim.

3)Sözlerinizi yazarken bir olay veya anıya ithafen mi

yazıyorsunuz?

Evet, her zaman.

4)Uzun bir süre güfte yapmadığınız bir dönem oldu mu?

Evet oldu. Motivasyonumun çok güçlü olduğunu söyleyemem.

5)İçinizdeki bu sanatçı kimliğini beslemek için neler

yapıyorsunuz?

İnsanların aşk ve saygı konularındaki yozlaşmaları, sistemin

çürüttüğü binlerce konu, insan hakları ve çevresel felaketler

gibi insanları ve gezegeni zehirleyen konular olduğu sürece

“sanatçının” motivasyonu daha da güçleniyor. Elbette

düşüncelere ve kaygılara estetik eklemek için, görsel ve işitsel

sanat dallarına da vakıf olmak sanatı derinleştirir.

6)Sizce iyi bir güftekar olmak için gereken üç özellik nedir?

Bilgi, vizyon, estetik ve açık sözlülük. Üç özellik yetmez,

dördüncü de olmalı.

7)Sözlerinizin kullanılmaması için aldığımız bir güvenlik var

mı?

Hayır, böyle bir şeye ihtiyaç duymuyorum.

21


GÜFTEKAR

MOZAİK

18. SAYI

8)Güfteleriniz dışında farklı eserleriniz var mı?

Evet, var.

9)Şarkı sözü yazmaya yönelik yeteneğinizi ilk ne zaman

keşfettiniz?

Çok küçük yaşlardan beri günlük tutmaktayım. İlk şiirimi 7

yaşında yazdım. Yetenek sahibi olduğumu 15-16 yaşlarına

geldiğimde, annem ve arkadaşları fark ettiler.

10)Sözlerini yazdığınız şarkı bestelendikten sonra dinlemek

size neler hissettiriyor?

Yazdığım anı hatırlıyorum.

11)Söz yazmak için neler size ilham oluyor?

Beklenmedik zamanlarda ve durumlarda içimden yazmak

gelir. Oturup ilham gelmesini bekleyen biri değilim.

Genellikle öfkelendiğim zamanlarda yazmayı bir kaçış olarak

görüyorum.

12)Türkiye’de beğendiğiniz başka söz yazarları var mıdır?

Bizlere bahsedebilir misiniz?

Çok, Sezen Aksu, Murathan Mungan, Şebnem Ferah, Teoman,

Demir Demirkan, Mehmet Güreli, Bülent Ortaçgil.

13)Bestelenmemiş güfteleriniz de var mı?

Evet, bir çok.

14)Şarkı yazmak isteyip kendini bu alanda geliştirmek

isteyen öğrenci arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz?

Yazmayı seven arkadaşlara önerim; içlerindeki her şeyi döküp,

sonra onları toparlayıp, şarkı sözüne dönüştürmeleri olur. Ben

öyle yapıyorum. Zaman zaman karmaşadan daha güzel bir

denklem ortaya çıkabiliyor. Ama elbette bu bir tarz meselesi.

Bana göre hem alışılagelmişin dışında, hem de farklı olacağım

diye saçmalamadan duyguları estetikli bir yapıda ifade

edebilmek sizi diğerlerinden ayrıcalıktır.

Elbette sanatla ilgilenen her kişide olması gereken en önemli

özellik, empati yeteneğidir. Çünkü böylece yazdıklarınız

sadece kendi hayatınız üzerinden değil, diğer kişi ve

durumlardan da beslenerek yaratılmış olacaktır.

22


HİLAL ÖZDEMİR

BABACAN

1)Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?

Merhaba, ben Hilal Özdemir. 34 yaşındayım. Kendime, aileme ve dünyaya iyi olma gayretinde yaşam boyu öğrencilik

yolunda bir kadınım.

2)Sunuculuk kariyeriniz nasıl başladı ve sizi bu alana yönelten sebepler nelerdi bizlerle paylaşır mısınız?

Kendimi bildim bileli elimde hayali bir mikrofon tutuyorum. Bazen şarkı söylerdim o mikrofona bazen bir şeylerden

bahsederdim. İletişim, anlatmak ve dinlemek hep odağımda oldu. Yüksek lisansımda uluslararası konulara eğilmeye

başlayınca haber tarafı beni daha çok içine çekti. Bir şeyleri öğrenip aktarma isteğiydi sanırım temel motivasyon.

3)Farklı kanallarda farklı projelerle izleyicinin karşısına çıktınız. Elde ettiğiniz deneyimlerden bahseder misiniz?

Hepsi kendi içinde güzel, farklı öğretileri olan deneyimlerdi. Dönüp bakınca insan en ufak bir tecrübenin bile bugünkü

hâline nasıl katkı sağladığını hayretle fark ediyor. Özellikle sınır ötesi operasyonlarda sahada görev almak her

anlamda büyümeme büyük katkı sağladı.

4)Kariyerinizde yönelmek istediğiniz farklı alanlar ve projeler var mı?

Bugünlerde YouTube’da Sanılanın Aksine isimli bir projeye başladım.

Merak edilen isimleri ağırlayıp bilinmeyen taraflarını ortaya seriyoruz.

23


5)Okumaktan zevk aldığınız kitapları bizimle paylaşır

mısınız?

O kadar çok var ki. İlk aklıma gelenler:

Paulo Coelho - Simyacı

José Mauro de Vasconcelos - Şeker portakalı

Louise Hay – Tüm Kitapları

Bahar Eriş - Korkmasaydın Napardın?

Berrak Yurdakul - Ev yapımı Bir Paraşüt

6)Farklı kanallarda ve farklı formatlarda işler yaptığınızı

görmekteyiz. Bu formatlar arası geçişte karar verirken nelere

dikkat ediyorsunuz?

Hayatı akışına bırakmak lazım. Başladığımız bir işi on yıllarca

sürdürmek zorunda değiliz. Ben de gelen tekliflerde kalbimin

sesini dinliyorum. Ve eğer bir işe başladıysam elimden gelenin

en iyisini yapıyorum.

7)Haber sunuculuğu ve program sunuculuğu arasında ne gibi

farklılıklar ve benzerlikler buluyorsunuz, kendinizi hangi

formatta daha rahat hissediyorsunuz?

Sadece haber anlatmaktansa program formatını kendime

daha uygun görüyorum. Kendimden ne kadar çok şey

katabilirsem, ne kadar çok Hilal olabilirsem o kadar mutlu

oluyorum.

8)Ekran önünde özellikle canlı yayınlara kendinizi hazırlarken

totemlerinizi ve motivasyon kaynaklarınızı bizlerle paylaşır

mısınız?

Kendimi bildim bileli duanın gücüne hep çok inandım, canlı

yayın öncesi de hep ettiğim dualar vardır. Onun dışında ne

kadar yorgun, üzgün olsam da zihnimi sıfırlamak konusunda

uzmanlaştım diyebilirim. O an her şeyi bir kenara bırakıp

konsantrasyonunuzu korumanız gerekiyor.

9) Mesleğinizi bir cümle ile nasıl tanımlardınız?

Haberde izleyenlere en yalın haliyle doğru bilgi aktarımını

sağlamak, programda ise konunun ilgilisinin hayatında ufacık

da olsa bir değişime vesile olmak.

10)Sunum yaparken dikkat edilmesi gerekilen en önemli şey

sizce nedir?

Dikkat edilmesi gereken şey bence ‘Bakın bunları ben

biliyorum siz bilmiyorsunuz’ duruşundan uzak durmak. İzleyici

olarak beni en çok rahatsız eden tavır bu.

11)Meslek hayatınızda kendinize kattığınız en önemli değerin

ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Her alanda daha çok okumaya başlamak.

12)Mesleğinizi icra ederken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

İletişimde olduğum her an iyi hissediyorum.

13)Sizi anlatan en iyi cümle nedir?

Öğreniyorum.

14)Başarılı olmanızı hangi özelliğinize bağlıyorsunuz?

Sevdiğim işleri yapmaya, hep çalışmaya ve fakat hiç bir şeyi

olsun diye zorlamamaya.

Hayatı sevince, şükredince ve doğal akışa güvenince her şey

yolunda ilerliyor.

SUNUCU

MOZAİK 18. SAYI

15)Sizin için iyi bir sunucu nasıl olmalı?

Samimi, gösterişten uzak, ses tonu iyi hissettiren ve Türkçe’yi

doğru kullanan.

16)Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Çok güzel bir çocukluk geçirdim, her anını mutlulukla

hatırlıyorum.

O günlerdeki hislerimi, bugün kendi kızlarıma taşıyabilmek için

tüm çabam.

17)Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat

tecrübesini bizimle paylaşır mısınız?

Uzun uzun anlatmayayım ama şunu söyleyebilirim; hayatta

çok şey hayal kırıklığına uğratacak sizi, yine de iyi olun.

Yeri geldiğinde gitmeyi bilin, her gün olmak istediğiniz insana

yaklaşmak için bir çabanız olsun.

18)Sizin için manevi anlamı olan bir eşyayı bizimle paylaşır

mısınız?

Dedemden kalma ortası minik kırmızı taşlı papatya şeklindeki

yüzüğüm. Baktıkça mutlu olurum.

19)Sizin için diksiyonun önemi nedir?

Sadece mesleki olarak değil gündelik hayat için de çok önemli

olduğunu düşünüyorum.

Her dil saygıyı hak eder, doğru diksiyon da dilimize

göstereceğimiz saygının bir türü bence.

20)En çok keyif aldığınız iç mekan/dış mekan aktivitesi

nedir?

Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Yürümeyi, zihnimi daha da

boşaltmak istediğim zamanlardaysa koşmayı seviyorum.

21)Dünyalar tatlısı iki kız annesisiniz, meslek hayatınıza

devam ederken bu güzel duygu size eşlik edince

kariyerinizde nasıl değişimler oluştu?

Çok şükür. Annelik hayata bambaşka bir pencereden

bakmanızı sağlıyor. Mesleğime devam etmekle birlikte annelik

mesaimin hem daha öncelikli hem de daha meşakkatli

olduğunu belirtmem gerekiyor.

Kendiniz ve çocuklarınız için doğru dengeyi kurabildiğiniz

zaman iki taraf da daha keyifli ilerliyor bence.

22)Gezmeyi sevdiğinizi biliyoruz. Paylaşımlarınızdan da

gezdiğiniz yerleri takip ediyoruz. Bizlerle kesinlikle gidilmeli

dediğiniz yerleri paylaşır mısınız?

Beni bu hayatta en mutlu eden şey seyahat. Hep böyleydi.

Bütçeniz nereye ne kadar süreliğine yetiyorsa mutlaka gidin.

Neresi olduğu çok da önemli değil.

Her sene daha önce görmediğiniz bir yere gitme hedefi

koyarak başlayabilirsiniz. Benim için doğup büyüdüğüm yer

Hollanda’nın ve yazlarımı geçirdiğim Trabzon’un yeri

bambaşka.

23)Başarılarla dolu bir kariyer yaşamınız var. Bu noktada

“Başarmak” hakkında bizlerle neler paylaşmak istersiniz?

Başarmak, sabahları yataktan hevesle çıkabileceğiniz bir

amacınızın olması bence.

Kendi kalbinizin sesine sadık kalıyor, öz saygınızı

koruyorsanız, başarmışsınız demektir.

24


HAZAL ARACI

1)Nasıl bir öğrencilik hayatı geçirdiniz kısaca bahseder misiniz?

Öncelikle bu röportajı gerçekleştirmek istediğiniz için çok teşekkür

ederim. Sorularınızı yanıtlamak çok keyifli olacak.

Gerçekten çok uzun bir öğrencilik hayatım oldu. Öncelikle makine

mühendisliğini bitirdim daha sonra opera okumaya karar verdim. İki

dönemde de ortak olarak şunu söyleyebilirim ki çalışkan bir

öğrenciydim. Hiçbir ödevi hiçbir çalışmayı son dakikaya bırakmaz,

her zaman zamanında çalışırdım.

Bu yüzden son gece ödev yapan ve başarıyla işini yetiştiren insanlara

imreniyorum.

İkinci üniversite dönemim çok kolay olmadı açıkçası. Hem

konservatuvar ortamının benim için çok farklı bir yer olması sebebiyle

hem de mühendislik mesleğinden sonra böyle bir şeye karar verdiğim

için insanlara biraz hayalperest görünmem sebebiyle. Çok da haksız

sayılmazlar.

Ama bence üniversite dönemi bir öğrenci için bir sonuç dönemi değil

bir arayış dönemi diye değerlendiriyorum. Benim için mühendislikteki

arayışım opera okumamı sağladı daha sonra operadaki arayışım da

oyunculuğu getirdi.

2)Mühendislik fakültesini bitirdikten sonra oyunculuğa geçiş

süreciniz nasıl oldu?

Ben çocukluğumdan beri müzikle çok ilgiliydim. Mühendislik okurken

gitar çalarak, şarkı söyleyerek ve müzik gruplarında yer alarak bu

ilgimi sürdürdüm. Daha sonra üçüncü sınıftayken Erasmus programı

ile Estonya’da bulundum. Orada mühendislik Akademisi’nin yurdu

tadilatta olduğu için müzik akademisinin yurdunda kalmam gerekti.

Çocukluğumdan bu yana etrafımda profesyonel anlamda klasik

müzikle ilgilenen hiç kimse yoktu. Orada bir sürü yetenekli

müzisyenle tanıştım. İlk kez orada opera (Carmen) izledim. Bu

içimdeki dolu dizgin heyecanla geri döndüm ve hemen konservatuvar

sınavları için çalışmaya başladım. Okulumu bitirir bitirmez opera

bölümüne girdim ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde

okumaya başladım. Birçok insan opera şarkıcılarını sadece iyi şarkı

söyleyen olarak biliyor fakat aslında operacı iyi şarkı söyleyen bir

oyuncudur. Yani konservatuar sayesinde profesyonel anlamda

oyunculuk eğitimime de başlamış oldum. Kamera önü ise öğrencilik

dönemimde reklam filmlerinde oynayarak başladı. Daha sonra çeşitli

dizi ve filmlerde de gittikçe tecrübe kazandım.

25


MOZAİK 18. SAYI

KADIN OYUNCU

3)Oyunculuk ile ilgili hedefleriniz nelerdir?

Hedefim daha da çok tecrübe kazanmak ve çok çeşitli karakterler

oynayabilmek. Bunların yanında sahne üzerinde de farklı projelerde

yer almak istiyorum. Halihazırda Hayko Cepkin’in başrolünde olduğu

Jekyll ve Hyde müzikalinde oynuyorum. Müzik, tiyatro ve dansın bir

arada olduğu projelerde daha ön planda yer almak çok isterim.

4)Çekimlerde en zorlandığınız rol hangisiydi?

“Hekimoğlu” dizisinde hamile bir kadını oynamıştım ve gerilim

ağırlıklı bir sahneydi. Daha önce yaşamadığın bir şey ile tecrübe

ettiğin şeyleri oynamanın zorluğu aynı olmuyor tabi ki. Ama o günün

bana çok fazla şey kattığını düşünüyorum. Daha sonrasında tecrübe

etmediğim şeyleri oynarken aynı stresi yaşamadım.

5)Bir gün bir filmin senaristliğini ya da yönetmenliğini yapmak ister

misiniz?

Ben hikaye yazmayı çok seviyorum ve geleceğe dair bazı orijinal

hikayelerimi senaryoya dönüştürmek gibi bir planım var. Yönetmenlik

ise çok farklı bir boyut bence. Kardeşim sinema okuyor ve onunla çok

fazla paylaşım içindeyiz bu konularda. Elbette ileride benim

senaryosunu yazdığım kardeşimin yönettiği bir filmde oynama

hayalim var.

6)Bir senaryoyu okurken en çok konusuna mı karakterlerine mi

yoksa diyaloglarına mı dikkat ediyorsunuz?

İlk okuduğumda geneline bakıyorum. Ayrıntısıyla hepsini okuyorum.

Ama bence en önemli şey önce karakteri belirleyebilmek. Daha sonra

o karakteri bir ortama sokuyorsunuz ve konuşturmaya başlıyorsunuz.

7)Türk sinemasında ve Hollywood’da en beğendiğiniz oyuncular

kimlerdir?

Aklıma ilk gelen isimler; Nihal Yalçın , Tülin Özen, Sezin

Akbaşoğulları, Anna Hathaway, Juliette Binoche , Marion Cotillard

Bir de “Dünyanın En Kötü İnsanı” filmiyle öğrendiğim Cannes da en iyi

kadın oyuncu ödülünü alan Renate Reinsve diyebilirim. Muazzam bir

filmdi bence.

8)Birlikte rol almayı en çok istediğiniz oyuncu kimdir?

Yine aklımda çok fazla isim var ama ilk aklıma geleni söyleyeceğim.

“Azizler” filminde küçük bir sahnede Haluk Bilginer ile oynama ve

tanışma fırsatı bulmuştum. Haluk Bilginer’le daha uzun sahnelerimin

olduğu bir projede onunla oynamayı çok isterim. Yaptığı bütün işlerin

hayranıyım.

9) En başarılı bulduğunuz yapım hangisidir?

“Avrupa Yakası”.

10)En sevdiğiniz Türk filmi hangisidir?

Yakın zamanda izlediğim Ferit Karahan’ın “Okul Tıraşı” filmini

söyleyebilirim. Ama İlhami

Algör’ün aynı adlı kitabından uyarlanan “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir

Tutku” filminin benim için yeri ayrı.

11)Keşke ben oynasaydım dediğiniz bir karakter var mı? Bize o

karakterden bahseder misiniz?

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’nun Müzeyyen’i. Özgüvenli, özgür,

alıp başını giden bir kadının bir uçurtma gibi ara ara tellere takılışını

çok güzel geçiriyor bu karakter. Sezin Akbaşoğulları muazzam

oynuyor. Hala izliyorum zaman zaman.

12)İyi bir oyuncuda olması gereken özellikler nelerdir? Üç kelime ile

açıklar mısınız?

Çalışkanlık, empati ve mütevazilik. Çok iyi oyuncularda gördüğüm

ortak özellik hep bunlar oldu.

13)Sanata oldukça ilgili olduğunuzu görüyoruz. Bu ilginizi nasıl

keşfettiniz?

Bunu keşfetmek benim için zor olmadı çünkü çocukluğum masalara

çıkıp şarkı söylediğim, herkesin ilgisini çekmeye çalıştığım hikayelerle

dolu. Sanatı insanın kendini ifade etme isteği olarak yorumluyorum

ben. Bu istek içinizde varsa bir şekilde resim, müzik, sinema vs…

vücut buluyor ve dönüşüyor. Benim içimdeki ifade isteği hiç bitmedi

ve hep dönüşmeye devam etti. Bence her insanın bunu

dönüştürmeye ihtiyacı var. Önemli olan hangi alanda daha özgür

hissettiğinizi bulabilmek.

14)Şu anda çok popüler bir dizide rol alıyorsunuz bu çalışmanız

kariyer yaşantınızı nasıl etkiledi?

Bu projede yer aldığım için gerçekten çok ama çok mutluyum. Çok

değerli insanlarla, çok değerli sanatçılarla tanışma ve çalışma fırsatı

buluyorum. Kariyer anlamında beni çok olumlu etkiledi diyebilirim.

Hevesim ve isteğim daha da büyüyor bu proje sayesinde.

15)Dizi, film, tiyatro dediğimizde hangisine kendinizi daha yakın

buluyorsunuz?

Şu an dizi ve tiyatroya daha yakın görünüyorum. Ama bence çoğu

oyuncunun gönlünde yatan aslan sinemadır.

16)Oyuncu olmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz ?

Bence kesinlikle hayal kursunlar. Çünkü hayal kurmak bir şeyin

olacağına inanmaktır. Zaten inandıktan sonra deli gibi çalışmaya

başlıyorsunuz. Sabretmek de bence çok

önemli. Operada da oyunculukta da çok

sabırlı olmayı öğreniyorsunuz. Her şey

bir anda olmuyor ve bu çok fazla şey

öğretiyor insana.

Çok fazla röportaj ve özgeçmiş

okumak bana her zaman iyi gelmiştir.

Özellikle oyunculuğunu beğendiğim

ve kendime benzettiğim kişilerin

hayat hikayelerini öğrendiğimde

yalnız olmadığımı hissettiriyorum

ve bu hayal kurmamı daha da

kolaylaştırıyor. Bu sebeple de bu

yapmış olduğunuz röportajı çok

değerli buluyorum. Bu keyifli

sohbet için çok teşekkür ediyorum.

26


27

ARİF PİŞKİN


MOZAİK 18. SAYI

ERKEK OYUNCU

1)Hayaliniz oyuncu olmak mıydı? Bu meslek alanında

ilerlemeye nasıl karar verdiniz?

Oyuncu olmak gibi bir hayalim yoktu. Lisede okurken büyük bir

tesadüf eseri lisedeki tiyatro koluna katıldım ve yolculuğum

başladı. Benim mesleğim oyunculuk dediğim zaman lise

yıllarım yani. Sonra bu yolda yürüdüm ve yürümeye devam

ediyorum.

2)Bu zamana kadar oynamış olduğunuz karakterler arasından

en çok hangi karakteri kendinize benzettiniz?

Hiç birini. Çok netim bu konuda.

3)Rollerinizi seçerken en önem verdiğiniz noktalar

nelerdir?

Bir rol bana başlangıcında göz kırpmalı ki

ben de ona göz kırpayım. Her şey karşılıklı

yani. Benim rolü sevmem ne

kadar önemli ise onun da beni sevmesi

gerek.

4)Uzun yıllardır tiyatro eğitmenliği

yapmaktasınız. Seçim yapmanız

gerekse tiyatro sahnesini

mi yoksa ekranları mı

seçerdiniz?

Bu konuda hiçbir zaman seçim

yapmadım yapmayacağım. Ben

oyuncuyum. Tiyatro ya da sinema

benim için ayrı ayrı yerler

değil. İşim.

5)Uzun yıllardır bu sektörün

içindesiniz. Mesleğinizin hayatınıza

artı ve eksi olarak katkıları

nelerdir?

Eğer ki mesleğinizi doğru bir açıdan

yapıyorsanız zaten hayatınız mesleğinizdir.

Artı veya eksi etkilemez. Demem o ki

mesleğim benim her şeyim. Hobi olarak

yapmıyorum ben bu işi.

6)Sinema ve tiyatroda birçok projede yer aldınız. Sizce bu

alanlar arasındaki en önemli fark nedir?

Bu iki alanda her daim oyuncu olarak yer aldım. İki alanın

farkları sadece teknik farklardır. Tiyatronun tekniğini farklıdır ,

kameranın tekniği farklıdır. İkisi arasında ki fark benim budur.

7)Küçük yaşlarda tiyatroya başladınız. O dönemlerde

çevrenizden ne gibi yorumlar alıyordunuz?

Çok küçük değildim tiyatroya başladığımda, 18 yaşındaydım.

Ama çevrem hele ki o dönemde elbette oyuncu olmamı

istemediler. Her oyunculuğa başlayan oyuncu adayının başına

gelen şey yani.

8)Gelecekte yapılacaklar listenizin ilk üç sırası nasıl?

Çalışmak, çalışmak, çalışmak.

9)Tiyatro Anadolu’da uzun bir süre bulundunuz. Sizin için ne

ifade ediyor?

Eskişehir Tiyatora Kumpanyası ve Tiyatro Anadolu benim için

Eskişehir’de tiyatro yapmışlığımın en güzel yıllarıdır. İki

tiyatroda beni ben yapan yerlerdir.

10)Sizce bir oyunu iyi yapan şey iyi oyuncular mıdır yoksa

senaryo mudur, düşüncelerinizi bizimle paylaşır mı?

Tiyatro oyunundan bahsediyorsunuz galiba çünkü tiyatroda

senaryo değil oyun metni olarak geçer. Senaryo sinema ya da

diziler için yazılı olan metinlerdir.

Tiyatroda oyun metnin elbette önemi çok büyüktür

ama benim anlayış içinde tiyatro oyuncu

sanatıdır, sinema yönetmen sanatıdır.

11)Bir tiyatro oyuncusunda olması

gereken üç şey nedir?

Çalışmak, çalışmak, çalışmak.

12)Meslek hayatımın en iyi dönemiydi

dediğiniz zaman dilimini

bizimle paylaşır mısınız?

Her zaman olduğum dönem.

Öncesi ya da gelecek değil.

İçinde olduğum bulunduğum

zaman. Yolculuğumun şu an

için durduğum durağıdır

önemli olan benim için.

13)Hayatınız boyunca kaç

farklı karakter canlandırabileceğinize

inanıyorsunuz? Nedenleri

ile birlikte açıklar mısınız?

Ne kadar çok rol gelirse o kadar.

Hayat bana ne getirecek bilmiyorum.

Ben oyuncuyum sağlığım elverdikçe

işimi yapmaya devam edeceğim.

14)Hayattaki en büyük güç sizce nedir?

İnsanın kendisidir.

15)Üniversitede okuduğunuz bölümü meslek

olarak yapmaya devam ediyorsunuz. Bu noktada öğrenci

arkadaşlarımıza tercih/karar süreci için tavsiyelerinizi aktarır

mısınız?

İşte bu sorunun cevabı benim yıllardır üstünde durduğum genel

sorun.

Bizler üniversite mezunu olmaya çalışıyoruz. Meslek sahibi

olmaya çalışmıyoruz. Önemli olan bence meslek hedefimizi

seçip o yolda yürümek.

16)Bu zamana kadar çıkardığınız en büyük ders nedir?

Dibi görsen bile pes etme sakın. Yolculuğun devam ediyor.

Durmak yok.

28


TANER ÇAĞLI

"İngilizce öğrenememek

Türkiye’nin kaderi değil."

1)Sektörle ilk nasıl tanıştınız ve süreç sizin için nasıl ilerledi biraz

bahseder misiniz?

2009 yılında üniversiteden mezun olurken hayalim her şeyi çeviren bir

yazılım yapmaktı. Yıllarca bu işe kafa yormuş ve temel Know-how’ı

hazırlamıştım. Bu hayali gerçekleştirmek için İstanbul’a yerleştim. Bir

yandan simültane çeviri ve tercümanlık yaparken bir yandan da boş

zamanlarımda dil okullarında “Speaking” derslerine girdim. Dil okullarında

eğitmenlik yaptığım süreçte Türklerin yabancı dil öğrenme konusunda

başarısız olduklarını gözlemledim ve sebebini düşünmeye başladım. Sebebi

de çözümü de yazılım projemdeki Know-how’da buldum. Çok kısaca durum

şuydu: Türkler sağ beyinde ve bütünsel düşünüyorlardı, İngilizler ise sol

beyinde ve parçalı düşünüyorlardı. Derinlemesine inceleyince, Türkçeden

her şeyi çeviren bir yazılım yapayım derken aslında Türklere yabancı dil

öğreten bir eğitim yöntemi hazırladığımı fark ettim. Bu farkındalık ve keşif

beni öylesine heyecanlandırdı ki çeviri projesini bir kenara koyup tamamen

eğitim konusuna odaklandım.

2)Instagramda yüksek kitleye sahipsiniz, bu kitleye ulaşmak birçok kişinin

hayali. Siz bu yükselişi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal medyada başarı ve yüksek takipçi sayısına ulaşmak tamamen

istikrar ve emek meselesi. Bir başka deyişle: “istikrarlı emek”. Ben sosyal

medya var olduğundan beri bildiklerimi paylaşmayı seven birisiyim ama

benim başarımın ve fark yaratmamın asıl sebebi, bir çok konuda söyleyecek

sözümün olması. Paylaşımlarım tek bir kitleye yönelik değil. Bazen velilere,

bazen öğrencilere sesleniyorum. Bazen patronlara bazen işçilere

sesleniyorum. Bazen gençlere bazen ihtiyarlara sesleniyorum. Bu yüzden

beni her kesimden insan takip eder ve destekler.

29

3)Bu sektörde yaşadığınız en büyük zorluk nedir?

Eğitim sektöründe bir zorluk yok, beni adeta mürit gibi seven destekleyen on binlerce öğrencim var. İngilizceden söz edilen her masada

profilimi açıp beni öneren muhteşem takipçilerim var. Talk Show ise zor bir alan, hatta çok zor. Hele konuklu ve seyircili ise daha da zor.

Ben en zor olandan başladım. Her bölüm, bir salonu insanla doldurmak kolay değil ve her hafta bir ünlü bulmak bulduğunda da

huysuzluklarıyla uğraşmak kolay değil.

4)Talk Show yapmak, insanları güldürmek aslında çok zor. Sürekli güldürme baskısıyla çalışmak sizi zorluyor mu?

Talk Show yapmak kolay da komedi vaadi veren bir Talk Show yapmak zor. İnsanları ağlatmak kolaydır ama güldürmek zordur. Hele ki

%100 doğaçlama tabiri caizse “Allah’a emanet” bir formatınız varsa o zaman tabii biraz stres yaratıyor.

5)İşinizin en sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanları nelerdir ?

Talk Show benim asıl işim değil, ekmeğimi bu işten çıkarmıyorum ama ekmeğimi bu işe yatırıyorum diyebilirim. En sevmediğim yanı çok

‘maliyetli’ olması. Ben yaptığım. Her işi en iyi şekilde yapmaya çalışan birisiyim. Üstünkörü, gelişi güzel bir iş yapmam. Talk Show’a da

giriştik madem en iyisi olsun dedim ve bunu söylemekte sakınca görmüyorum: Bölüm başı neredeyse 100.000 TL harcıyoruz. Neredeyse

televizyon kalitesinde bir yayın yapıyoruz. Youtube projeleri arasında teknik anlamda Türkiye’de en kaliteli işi biz çıkarıyoruz. İçerik olarak

da her bölüm kendimizi geliştiriyoruz.

6)Günlük hayatınızda da mizah yapan biri misiniz? Çevrenizden nasıl yorumlar alıyorsunuz?

Tabii ki. Hayatı çok ciddiye almam. Her şeyin makarasını yaparım ve çevremi de böyle insanlarla donattım. Aşırı ciddiyet bana göre değil.

Bir gün Milli Eğitim Bakanı olduğumda da yine aynı olacağım. Bürokrasinin kaldırabildiği kadar komik ve eğlenceli bir bürokrat

7)Zorlu süreçlerde motivasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?

Zorluk ve sıkıntı yaratan şey ne kadar zorsa daha zor olmayı deneyerek. 6 saat çalışıyorsam 12 saat çalışarak. Moodum düşerse müzik

yapıyorum, kızıma şiir yazıyorum. Kızımı düşünmek iyi geliyor, güç veriyor. Bazen, bana iyi gelecek arkadaşlarımı eve davet ediyorum.

Mangal yapmak, FIFA oynamak, sevdiklerimle vakit geçirmek de bana iyi geliyor.

8)Talk Show da insanlara yansıtmak istediğiniz bir konu var mıdır?

Stand-up’ı da Talk Show’u da nihayetinde Türkiye’de yabancı dil eğitimi konusunda bir ‘bilinç’ yaratmak için yapıyorum. İngilizce

öğrenememek Türkiye’nin kaderi değil. Bir şeyler yanlış yapılıyor. Bu yanlışı düzelterek milletime, ülkeme yararlı olmaya çalışıyorum.

Yaptığım her işin temelinde arkasında aslında bu var.


TALK SHOWMOZAİK

9)YouTube'da içerik üretiyorsunuz ve oldukça başarılı

paylaşımlarınız oluyor bunu bir kanal üzerinden yapmayı düşünüyor

musunuz?

Tabii. Birkaç televizyon kanalından ve yapımcıdan teklif geldi ama

ben Youtube’da hedeflediğim noktaya gelmeden televizyona geçmeyi

düşünmüyorum. Tabii bunu 4 Example için söylüyorum. Yoksa, başka

bir program, başka bir projede tabii ki televizyon her zaman olabilir.

Olacak da!

10)Talk Show yaparken tamamen doğaçlama mı ilerliyorsunuz

yoksa aklınızda bir kurgu oluyor mu?

Bu işe başlarken, bu işte uzman bazı kişiler “Talk Show gibi işleri

seyircinin mooduna ve yeteneğine bırakılamayacağını, mutlaka

editörlerce kurguya dayanması” gerektiğini söyledi ama ben tam

tersini yaptım. Sıfır kurgu ile tamamen seyircinin ve benim

performansıma bağlı bir iş yapıyoruz. Mutluyum memnunum. Elime

bir kağıt tutuştursanız, buna göre konuş buna göre yap deseniz ben

zaten konsantre olamam, elime yüzüme bulaştırırım. Karakterime

ters. Derslerimde de böyleyim. Hiçbir zaman kitaba, sunuma göre

hareket edemem.

11)Türkiye’deki Talk Show projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fazla para kazandırmadığı için olsa gerek yatırım yapılmıyor. Kimse

fazla özenmiyor. Kimi doğaçlama adı altında çok özenmiyor, kimi de

bizim zaten formatımız böyle “ucuz, evde, doğal” kisveleri altında

özensiz iş yapılıyor. Benim ilgiyle izleyip eğlenebildiğim bir eğlence

programı yok. Zaten az sayıda Talk Show var. Televizyondakilerde

Show yok, Youtube’dakiler de talk yok. Yani hepsinde bir eksik var. Şu

dönemde, (2023) gerçek anlamda “Talk Show” yani sohbet içeren bir

Show programı yapan tek kişi benim. Üstelik bizimkinde eğitim de

var. Her bölüm İngilizce veya Türkçe ile ilgili çok önemli dersler

veriyorum.

12)Talk Show programınız olan 4 Example’ın hikayesi nasıl başladı

kısaca bahseder misiniz?

Türklerin İngilizce ile imtihanını anlatan tek kişilik bir gösteri

(İnGizlice) yapıyorum yıllardır. Stand-up yaparken seyircilere İngilizce

ile ilgili öykülerini anlatmalarını istiyordum onun üzerine gırgır

geçiyordum. Zaman zaman sahneye çıkarıp hiç İngilizce bilmeyenleri

İngilizce konuşturuyordum. Sonra bunu ünlü bir konukla ve seyirciyle

Talk Show’a dönüştürmeye karar verdik. Adı da sahnede genelde 1

ben 1 konuk 2 seyirci toplam 4 kişi olduğumuz için 4 Example.

13)Ne zamandan beri yabancı dil ile ilgileniyorsunuz? Bu konuda

kendinizi nasıl geliştirdiniz?

Kendimi bildim bileli dil ve söz sanatlarına yönelik bir ilgim var.

Zaman içinde yabancı dilleri de sevdiğimi fark ettim fakat İngilizce ile

ilgili hikayem 12 yaşımda iken turistik bir beldede bir teknede

çalışmamla başladı. 12 Yaşımdayken, ezberlediğim kalıplarla

insanlarla konuşuyordum; bayılıyorlardı. Sonra şirinliğimden ve

ilgimden ötürü turistlere genel bilgileri verme görevi bana verilmişti.

Çok işe yaradı. Acayip müşteri topluyordum. Sonra lisede dil bölümü,

üniversitede tercümanlık derken ilgi, merak, çaba, pratik ve eğitimle

bu noktaya kadar geldim ancak insanlar, bu hikâyeye bakıp “Aa bak

işte İngilizce öğrenmek çok zor abiii” demesinler. Standart düzeyde

iyi İngilizce öğrenmek ve konuşmak için bu kadar çileye gerek yok;

Kod Değiştirme Yöntemi ile 3-4 ayda herkes iyi derecede İngilizce

öğrenebilir.

18. SAYI

14)Ekran önünde olup mizah işi yapıyor olmanızdan dolayı günlük

yaşantınızda ne gibi problemler ile karşılaşıyorsunuz?

Benim öğretmen kimliğim Talk Show’da da derste de günlük

hayatımda da çok ön planda olduğu için genelde mizah işi geri

planda kalıyor ve bir sorun yaşamıyorum. En yakın arkadaşlarımın

bile çoğu bana adımla değil “hocam” şeklinde hitap ediyor. Hoca

kimliğim ciddi bir duvar örüyor dışarıya karşı. Ben bu ülkede kendime

çok önemli bir misyon edindim: Türk milleti 5 sene içinde İngilizce’ye

para harcamak zorunda kalmayacak.

15)Konuklarınızı programınıza davet ederken dikkat ettiğiniz

unsurlar oluyor mu?

Bazı konukların seyirci fobisi oluyor; bu sebepten ötürü programa

katılmak istemeyen çok ünlü var. Düşünün filmlerde, dizilerde hatta

tiyatroda baş rol oynuyor ama seyircili bir formatta kendine

güvenmiyor. Şarkıcıların zaten çoğu iki kelimeyi bir araya getiremiyor.

Biz o yüzden her mecradan her sektörden her alandan farklı isimleri

konuk alıyoruz ve birinci kriterimiz şu “İki kelimeyi bir araya getirecek

zekası var mı?”

16)Sizi izlemeye gelen kitlenin geri dönüşleri nasıl oluyor paylaşır

mısınız?

Programımı canlı izlemeye gelen kitleyi takipçilerim, öğrencilerim ve

onların çevreleri oluşturduğu için kötü bir geri bildirimde bulunmaları

mümkün değil. Aile gibiyiz. Çok seviyoruz birbirimizi. Her gösterinin

sonunda 1 saat kucaklaşma hasret giderme merasimimiz var.

Bugüne kadar, programı yerinde canlı izleyip de kötü bir geri

bildirimde bulunan görmedim.

17)Gelecek ile ilgili hedefleriniz nelerdir? Sizleri farklı projelerde

görecek miyiz?

Tabii. Daha yeni başlıyoruz. 4 Example hep devam edecek. Bu sene

şimdi çocuklar versiyonu başlayacak “4 Example, KIDS”. Çocuklarla

takılmayı, sohbet etmeyi çok seviyorum. Bu proje benim için çok

önemli. Ses getireceğini de düşünüyoruz.

18)Talk Show yapmak isteyen arkadaşlarımız için sektöre girmeden

önce neler tavsiye edersiniz?

Tutar diyene de tutmaz diyene de kulak asmayın. Sistemi, yeteneğiniz

ne ise onun üzerin kurun. Ama her şeyden önce istikrarlı olun ve

düzenli olarak içerik üretin ve düzenli olarak yayın yapın. İster şarkıcı

olun, ister senarist, ister ressam… Başarının sırrı “istikrar”. Paranız

biter anlarım. Sağlığınız bozulur, anlarım ama özellikle bu şov

işlerinde 1-2 sezon şans vermek ve sabırlı olmak gerekiyor çünkü

insanlar, projenize sizin inandığınızı fark ettiği anda inanmaya

başlıyor o yüzden önce sizin inanmanız ve inancınızı belli etmeniz

gerekiyor.

19)Hayaliniz nedir?

Hayalim, Türkiye’de herkese İngilizce öğretmek DEĞİL, Türkiye’de

İngilizce öğrenmeye olan ihtiyacı ve İngilizce için para harcamamıza

sebep olan tüm sorunları ortadan kaldırmak. 5 sene içinde, herkes

devlet okulunda okuma yazma öğrenir gibi istediği dili bedava

öğrenebilecek. Kod Değiştirme Yöntemi ile “İngilizce öğrenemem”

korkusu stresi ortadan kalkacak. O korku ve stres ortadan kalkınca

da zaten kimse artık Türk milletini İngilizce üzerinden istismar

edemeyecek.

30


FERGUSON KAFASI

1)Ferguson Kafası ekibi kaç kişiden oluşuyor, biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ferguson Kafası ekibi şu anda tek kişiden oluşuyor. Kendimden kısaca bahsetmem gerekirse, ben 20 yaşında İstanbul

Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyan ve 4 seneden uzun bir süredir de sosyal medyada içerik üretimi yapan bir öğrenciyim

diyebilirim.

2)İlk olarak içerik üretme kararını nasıl aldınız?

Aslında bu sayfaya başlamadan önce yine futbolla ilgili olarak Youtube ve Instagram üstünden de ufak denemelerim olmuştu ve

sanırım genel olarak temel düşüncem bu kadar yakından takip ettiğim, aktif olarak oynadığım, sevdiğim ve üstüne kafa yorduğum

bu oyunu daha kalabalık kitlelerle beraber takip edebilme fikri ve onlardan alacağım geri dönüşün vereceği keyifti. Özellikle

Avrupa futbolu için çevremde konuşabileceğim fazla insan olmaması ve sosyal medyada böyle bir sayfanın açıklığını sezmemin

de önemli etkileri var.

3)Futbol üzerine içerik üretirken haberlerin doğruluğu ile ilgili vs karşılaştığınız zorluklar nelerdir?

Aslında medyada yayılan yanlış haberleri teyit etmek zor bir süreç değil. İlgili konuyla alakalı başlıkları, isimleri veya verilen

kaynağı tarattığınızda doğruyu kolayca bulabiliyorsunuz ama maalesef ki bazı arkadaşlarımız en ufak kaynağı bile olmayan

uydurma haberleri bilerek veya bilmeyerek sosyal medyaya servis ettiğinde, konu çok ilgi çekici olduğu için bir anda gündem

olabiliyor ve gerçekmiş gibi bir algı oluşabiliyor. Bazen bu algıları yıkmak, teyit gelene kadar çok zor oluyor. Hatta bazı algılar var

ki hiç yıkılmıyor. Bizim için zorluğu ise herkesin doğru kabul ettiği bazı gerçeklere rağmen bir konuyla ilgili yorum yaptığımızda

bununla ilgili eleştiriler veya temeli olmayan karşıt argümanlar aldığımızda ortaya çıkıyor.

4)Sosyal medyada içerik üretmeyi düşünen kişilere tavsiyeleriniz nelerdir?

Doğru zamanda doğru yerde olmak bence çok önemli. Başarılı olduklarını düşündükleri veya yoğun ilgi duydukları alanlarla ilgili

sosyal medyadaki mevcut boşlukları aramalarını tavsiye ederim. “Şu olsa çok iyi olurdu, bunu yapan kimse yok, ben bunu daha iyi

yapardım” gibi cümleleri biraz sık kullanılıyorsa denemelerinde fayda görüyorum. İlgilendikleri alanlarla ilgili içerik üretebilmeleri

içim sosyal medyada gereken temel teknik detayları öğrenmek ve kaliteli içerikler üretmeye dikkat etmek gerekir. Unutulmasın ki

günümüzde bu alanlarda rekabet çok fazla ve bir şekilde görünür olmak için bir şeyleri birilerinden farklı yapmak gerekiyor.

5)“Ferguson Kafası” nasıl kuruldu ? İsminin özel bir anlamı var mı?

Ferguson Kafası, iki liseli gencin İngiltere Premier Lig konuşmak ve boş zamanlarını değerIendirmek için kurmuş olduğu bir sayfa

aslında. O zamanlar sosyal medyada bizim yaptığımız gibi haber, yorum ve analizi aynı anda yapan bütüncül hesap sayısı ya

yoktu ya da çok azdı. Biz de buradan cesaretle farklı şeyler yapacağımızı düşünerek bu işe başladık. İsminin hikayesi ise

anlaşıldığı üzere Sir Alex Ferguson'dan geliyor. Hesabı ilk açtığımızda İngiltere ligini baz aldığımız için oranın en başarılı

menajerini kullanarak bir tamlama oluşturmak istedik. Hala çok sevilen, hala en başarılısı olarak kalan ve hala çokça saygı

duyulan bir menajer olduğu için de kendisini tercih ettik. "Kafa” kısmı ise sadece nesnel değil öznel olarak da paylaşımlar

yapacağımızı temsilen tamlamayı destekleyen bir sözcük olarak adımızda yer almaya devam ediyor.

31


MOZAİK 18. SAYI

İÇERİK ÜRETİCİSİ

6)İçerik üretirken nelere dikkat ediyorsunuz?

Genellikle gündemle ilgili olmasına, ilgi çekici olmasına

(sonuçta sosyal medyada yer alıyoruz ve etkileşim bu işin

önemli bir parçası), yazım kurallarına uygun, akıcı bir anlatım,

akıcı bir çeviri ve kaliteli görseller kullanmaya dikkat ediyoruz.

Onun dışında direkt olarak başkasından faydalandığımız

görsel veya yazılarda da kaynak belirtmeye dikkat ediyoruz.

Belirli bir çoğunluğa hitap ettiğimiz için herkese saygılı olmaya

önem gösteriyoruz. Ama en önemlisi özgün olmaya dikkat

ediyoruz. Bir yorum veya analiz yaptığımızda bunun direkt

olarak bizden çıkması çok önemli. Bize ait fikirleri

kullanmamız farkımızı bu noktada çizebilmemizi sağlıyor. Bizi

diğerlerinden ayıran bir şeyler olması gerekiyor. İlk kurulduğu

günden bu yana değişmeyen belli başlı esaslarımız bunlardır.

7)Sosyal medya hesabınızda sizi en çok heyecanlandıran

gelişme ne oldu?

Sanırım bir buçuk yıl kadar önce aldığım reklam anlaşması

teklifi oldu. Uzunca bir süre verilen önemli emeğin karşılığı

olarak düzenli bir gelir elde etmek benim için büyük bir

mutluluk olmuştu. İlk teklifin geldiği an, en heyecanlandığım

andır muhtemelen.

8)Televizyon ve YouTube hakkında ne düşünüyorsunuz ? Sizi

kamera karşısında görecek miyiz?

Aslında bu işe ilk başladığımda temel uzun vade isteklerimden

biri ekran karşısına çıkabilecek bir basamak oluşturmaktı.

Uzun bir süre bu istekleri de kendimde taşıdım. En azından bir

YouTube kanalı açmayı da çokça düşündüm fakat eğitim

hayatımın şekillendiği son evrede bu işler için pek zamanımın

olmadığını söylemem lazım. Eğitim hayatımın yoğunluğu beni

eskisi kadar sıkı bir futbol takipçisi olmaktan da uzaklaştırdığı

için şimdilik video çekmekten ve yayınlamaktan uzağım

diyebilirim. Televizyon veya internetteki ünlü spor kanallarında

yer almak hayali ise eğitim hayatımın yanında sektörün

zorluğu ve sektörün kendi içindeki yoğun rekabeti dolayısıyla

en azından kısa vadede gerçekleşmeyecek hayaller benim için

şu an.

9)Özel hayatınızda oyunculuk yapıyor musunuz? İyi bir

futbolcu musunuz?

Küçük yaşlardan itibaren futbolla iç içe biriyim. Çoğu çocuk

gibi sokak aralarında, parklarda, okulda başladım futbol

oynamaya. Sonrasında lisanslı olarak alt yapılarda forma

giydim. 18 yaşıma kadar düzenli oynamaya devam ettim

diyebilirim. 18 yaşına geldiğimde ise hem pandemi dönemine

denk gelmesi hem de üniversite sınavım olması sebebiyle

futbola ara verdim. Dönmüş veya dönmeye çalışmış da

değilim aslında. Bıraktım. Kendimi futbolcu olarak elit

seviyeye çıkacak ve bu işle ilerideki yaşamımı rahatça

karşılayacak bir seviyede görmüyordum açıkçası. Bunun

riskini almadım. Şu anda eğitimime odaklanmış durumdayım.

Nasıl oynadığıma gelirsek tabii bunu arkadaşlarıma sormak

lazım ama eskiden çok daha iyi oynadığımı söylerler. Şimdi de

ortalamaya göre baktığımızda pek fena oynamadığımı

düşünüyorum.

10)Sizce futbol oynamak mı daha keyifli yorumlamak mı?

İkisini de deneyimlemiş çoğu kişi sanırım bana hak verecektir

ki oynamak, yorumlamaktan çok daha keyifli bir şeydir.

Maçları izlerken ve yorumlarken (taraftarı olduğunuz ve yoğun

duygu hissettiğiniz takımları bir tarafa koyuyorum) genellikle

sabit bir şekilde, az hareket ve enerjiyle daha çok saha içindeki

detaylara dikkat etmeye çalışırız. Stabil bir süreç var yani.

Gördüğünüz farklılıklar, zeki işler, yetenekli ayaklar ve coşkulu

taraftarlar tabii ki keyif veriyor, vermese bu işi yapmazdık

zaten ama futbol oynamanın keyfinin, direkt öznesi olduğunuz

ve fiziksel olarak etkilendiğiniz bir şey olduğu için çok daha

farklı boyutlara ulaştığını düşünüyorum. Profesyonel

deneyimim olmadı ama yarı profesyonel oynarken de amatör

oynarken de bu duygularım pek değişmedi.

En basitinden sahadaki oyuncu bacak arası attığında içiniz

kıpırdanır, siz attığınızda içiniz parçalanır. O futbolcu sizsiniz

artık ve fiziksel olarak etkilendiğiniz her türlü durumda keyif

alma durumu çok daha yüksek olacaktır.

11)İçerik üretmeye başladıktan sonra yakın çevrenizden nasıl

dönüşler aldınız?

Aslında içerik üretmeye başladıktan sonra değil de kitleyi

büyüttükten sonra aldığımız dönüşlere değinmek gerekebilir.

İlk başladığımızda önemli bir dönüş aldığımızı hatırlamıyorum,

normal karşılanmıştı. Ama ne zaman ki bazı şeyler belirgin

olmaya başladı, o zaman gelen dönüşler de kendini belli

etmeye başladı. Daha çok saygı gördüm diyebilirim bu

konuda.

İnsanlar, somut olarak bir şeyler başarabildiğinizi gördüğünde

saygısını daha açık şekilde ifade ediyor.

12)Sosyal hayatınızla birlikte idare etmekte zorlandığınız

zamanlar oluyor mu?

Sayfa yönetirken en zorlandığım şey sosyal hayatımla birlikte

bir denge tutmaya çalışmak oluyor gerçekten. Bu işin belli bir

saati yok, takipçinin aktif olduğu her saatte paylaşım

yapabiliyoruz tabii ki ama özellikle sayfanın bütüncül

konseptinden dolayı zorluklar yaşayabiliyoruz.

Futbol çok yoğun ve değişken bir gündeme sahip. Gündem

anında değişebiliyor, çok önemli son dakika haberleri

girilebiliyor veya takip edemediğiniz maçta inanılmaz

gelişmeler yaşanabiliyor. Çok geniş bir futbol konsepti

sunduğumuz için de çoğu konuda sorumluluk hissediyor ve

aktif olmaya çalışıyoruz ama her zaman buna

yetişemeyebiliyoruz. Haftanın çoğu günü maçlarla geçiyor. Bu

maçlar da insanların izleyebileceği saatlere göre ayarlanıyor

ve ona göre şekilleniyor. Eğer bu işi meslek olarak

yapmıyorsanız ve çevreniz de bu konuda şekillenmediyse

çoğu zaman çevreniz size değil siz çevrenize uymak

durumundasınız. Çünkü onların boş saati de maçların

oynandığı o saatler oluyor.

Bu ikisinin dengesini yakalamak çoğu zaman gerçekten zor

olabiliyor.

32


DAMLA UĞURTÜRK

1)Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben Damla Uğurtürk. Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunuyum. CNN Türk Spor

Spikeriyim.

2)Şu anda güncel olarak spor programı sunmaktasınız. Spor hayatınızın neresinde? İlgi duyduğunuz bir alan mıydı yoksa

işinizle bağlantılı olarak mı bu şekilde gelişti?

Spora ilgim herkes kadardı. Habercilikten spora geçmemle birlikte daha da hayatımın merkezi oldu.

3)Sürekli kamera karşısında olmak, canlı yayın yapmak size nasıl hissettiriyor?

Güncel bir meslek olması çok cazip geliyor ve heyecanlandırıyor. Yarın ne olacağını, nasıl bir haber sunacağımı günlük yaşanan

gelişmeler belirliyor. Kazanılan bir galibiyet, bir şampiyonada alınan madalya heyecanla bir sonraki güne yayın hazırlığında beni

motive ediyor.

4)Kamera karşısında olmak hayaliniz miydi? Süreç nasıl gelişti kısaca bahseder misiniz?

Bir şeyler sunmak, anlatmak çocukluktan beri en belirgin özelliğimdi. Okul hayatımda da benzer projelerde yer almıştım. Bunun

hayalim olduğunu çocukken fark etmiyordum, yaşım ilerleyip meslekle buluşunca hayalim olduğunu fark ettim. Üniversitede

okurken aynı zamanda Ankara’da bir pastanede çalışıyordum. Oraya gelen çok sayıda gazetecinin mesleklerini bana anlatması

ve bu işte başarılı olacağımı söylemeleri bu yolculuğa başlamamda çok etkili oldu.

33


5)Mesleğinizle ilgili idolünüz var mı? Varsa bu ismi bizlerle

paylaşır mısınız?

Oprah Winfrey’in yayıncılık mantığını beğeniyorum. Sadece bir

konuk almak sorular sorup programı tamamlamaktan ziyade

kamu faydacılığını önde tutuyor. Hep faydalı olması düşünülen

içerikler üzerinde çalışıyor. Güven ilişkisinin altında bunun

yattığını düşünüyorum.

6)Başka bir mesleğiniz olsa bu hangi meslek olurdu?

Yine dünyaya gelsem yine bu mesleği seçerdim. Aksi bir ben

düşünemiyorum bile.

7)Kriz yönetimi konusunda kendinizi nasıl geliştirdiniz?

İnsanlar sesimizin tonundan, mimiğimizden etkilenebiliyor. O

an yaşanan durum ne kadar vahim olursa olsun önceliğimin

bilgi aktarmak olduğu duygularımın geri planda olması

gerektiği artık otokontrolüme zamanla yerleşti.

8)Oyunculuk yapmayı, ilerlemeyi düşündünüz mü?

İki dizide oynadım ve oynarken de, sonrasında kendimi

izlerken de çok haz almadım. Ben yüksek heyecan ve

adrenalini seviyorum galiba. Oyunculukta ise çekimden çok

bekleme süresinin uzunluğu beni çok düşüren bir his oldu.

9)Yaşam kalitenizi yükseltmek için neler yapıyorsunuz?

Öncelikle spor kesinlikle yapıyorum. Yoğun ve takvimi sürekli

karışan bir iş yapıyor olsam da, her fırsatta salona kaçıyorum.

Tenis, golf, yüzme branşlarında da dersler alıyorum. Stresten

uzaklaşmamı kafamı dağıtmamı sağlıyor olması da ruhen

etkili oluyor. Yorgunluktan ölüyor olsam da her hafta bir maça

gitmeye çalışıyorum. Networkün önemli olduğunu

düşünüyorum. Yeni insanlarla tanışabileceğim farklı

alanlardaki etkinliklere de sıkça katılmaya çalışıyorum.

10)Kamera karşısında stres yönetiminizi nasıl

sağlıyorsunuz?

İlk başlarda çok da kolay değildi tabi. Bazı şeyler yaşanarak

tecrübe edilebiliyor. Stres yönetimi de öyle. Çocuğu hasta bir

anne ekranda ağlıyorsa ben de ağlıyordum. Oysa biz ekranda

güçlü ve güvenilir durmalıyız. Elbette duygularımız var ve kimi

zaman yine bunların önüne geçemeyebiliriz ama insanlara dur

tamam bu hastalığa çözümü birlikte arayacağız, sesini

yetkililere duyurmana yardımcı olacağız hissini vermenin daha

doğru olduğunu düşünüyorum.

11)Hayatınızın 3 en’i nedir?

Ailem, arkadaşlarım, spor

12)Mesleğinizde en zorlandığınız anı bizimle paylaşır

mısınız?

Gezi Eylemleri’nde ve 15 Temmuz gecesi muhabir olarak

çalışıyordum. İkisinde de yaşananların içinde olmak gazeteci

olarak heyecan verici olsa da zor süreçlerdi.

SUNUCU

MOZAİK 18. SAYI

13)Anlık motivasyonunuzun mesleğinize etkisi nedir? Duygu

yönetimi yaparken zorlanıyor musunuz?

Mesleğe ilk başladığımda doğum günümde çalıştırmışlardı.

Ona ağlamıştım.

Şimdi gülerek hatırlıyorum. Çünkü artık ne özel gün, ne uyku

çok da aklıma gelmiyor. 24 saat kontağı kapatmadığınız bir

meslek bu. Aşk ile yapmazsanız uzun süreli devam etmeniz

mümkün değil. Çok heyecanla başlayıp bırakıyor insanlar o

yüzden.

Bu mesleği seçecekseniz ailenizin birçok özel gününde onlarla

olamayacağınızı bilin. Herkesin tatil diye sevindiği çoğu gün

sizin en çok çalışmanız gereken gün oluyor, çünkü malum

insanların evde olduğu zamanlar televizyonların en izlendiği

dönemler.

Bu sebeple sevgilimden de ayrılsam, hasta da olsam sabah

yayına hiçbir şey olmamış gibi gelip işimi en iyi şekilde

yapmaya çalışıyorum.

14)Mesleğinizin püf noktaları sizce nelerdir?

Empati yapabiliyor olmanız gerek. Aile kavramı benim gibi

önemli bir bireyseniz onlara bile ayıracağınız vaktin çok az

olacağını kabullenmeniz gerek. Ve merak duygusu yüksek biri

olmalısınız.

Bu şekilde sorduğunuz sorularla bile fark yaratacaksınızdır.

15)Diksiyonunuzu nasıl geliştirdiniz, tavsiyeleriniz nelerdir?

Eğitim aldım, ama TRT’de çalıştığım dönem çok etkili oldu.

Orada aldığım dersler daha beni geliştirdi.

Genel olması gereken telaffuz eğitiminin yanı sıra kişisel

farklılıklar yaratacağım ses tınısı, tavır ve mimiklerin de

önemini gösterdiler.

16)Sosyal medya hesaplarınıza bakılırsa seyahat etmeyi

seviyorsunuz, mesleğiniz bu konuda size engel oluyor mu?

Mesleğim engel olmaktan ziyade o seyahatlere vesile oluyor.

Örneğin Afrika’ya mesleğim sayesinde gidebildim. Oraya

yardımlar götürecektik. Turistlerin bile giremediği yerlere

girebildik.

Başka dünyaları görmek onlara dokunmak yaptığım iş için çok

önemli diye düşünüyorum. Hepsi ayrı bir ders oluyor. Hepsi

farklı bir sonuç doğuruyor. Onlarda böyleyse bizde nasıl diye

sorgulamamı sağlıyor. Yaratıcılığımı arttırıyor.

17)Yakın çevreniz sizi nasıl tanımlar?

Aceleci...

Aklıma gelen bir şey için asla bekleyemem. Heyecanlanır ve

hemen olmasını isterim.

Mesleğim için faydalı sosyal hayatımda biraz yorucu

olabiliyor.

34


İKİYE ON KALA

1)Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl tanıtırdınız?

Selam Ben Uras.

2)1988'de İstanbul Kadıköy'de iki çocuklu bir ailenin

küçük çocuğu olarak dünyaya geldiniz. Çocukluğunuza

dair ilk hatıranız nedir?

Ilık bi yaz günü, akşama doğru, evimizin yanındaki

parktan bir sürü çocuk kahkahası geliyor. Sokaktan

seyyar satıcılar geçiyor, güneş sokağa tam paralel..

Annemin yaptığı ekmek arası ellerimde binadan

çıkıyorum, hızlıca parktaki eğlenceye katılmak istiyorum,

camları açık evlerin içinden gelen They Don’t Care About

Us, Salına Salına Sinsice, Kış Güneşi Şarkılarının karışık

sesleri geliyor, Bakkal Yakup bana sinir oluyor çünkü

hangi cipsi alsam içinden bedava cips kartı çıkıyor..

3)Bu güzel yolculuğa nasıl başladınız ?

Üniversitede bazı durumlar vardı şarkı yapmak istedim.

Yaptığım şarkılarla anılacağımı hiç tahmin etmemiştim..

4)Sahne ismi olarak “İkiye On Kala” ismini

kullanmanızın nedeni nedir ?

Şarkılarımı kariyer hedefiyle yapmadığımdan,

tanınmamak adına benim için en anlamlı ismi

seçmiştim... Müzik benim adıma

bir kariyer sürecine dönüşünce

de vazgeçmek istemedim

İkiye On Kala adından..

5)Özel yaşantınızda müzisyenlik ile ilgili nasıl dönüşler

alıyorsunuz ?

Sadece kendi yaşantımdan değil de genel olarak

izlenimlerimden bahsedeyim; müzik de neredeyse tüm

sanat uğraşları gibi bu topraklarda yeterince ciddiye

alınmıyor maalesef...

6)2014 yılı ilk çıkış yaptığınız yıl olarak biliniyor. Daha

öncesinde müzik hayatınızda yaptığınız çalışmalardan

bahseder misiniz ?

2014 öncesinde iki grubum vardı, kendi şarkılarımızı

üretiyorduk. Ben ikisinde de şarkı yazarı ve gitaristlik

görevlerini üstlenmiştim. O zaman bakarsak, bir gün

şarkı söyleyeceğimi de düşünmezdim..

7)Eğer kendinizi bir şarkı olarak tanımlarsanız bu hangi

şarkı olur ?

Bu bi şarkı olamazdı sanırım, diğerlerine haksızlık etmiş

olurdum..

35


ŞARKICI

MOZAİK 18. SAYI

8)“Kafamda Kentsel Dönüşümler” şarkısı milyonlarca

izlenmeye ulaşmış durumda. Bu şarkının bu kadar ilgi

ve yankı uyandıracağını bekliyor muydunuz? Neler

hissettiniz?

Hayır beklemiyordum, herhangi bir şarkım için böyle bir

beklentim olmadı aslında. Her zaman bir hatırayı ya da

durumu en iyi şekilde ifade etmeye çalışırım. Bazen bazı

şarkılar ilginç kere dinlenebilir hepsi bu diye bakıyorum

bu tür olaylara..

9)Müzik sizin için ne ifade ediyor?

Kaçış, kurtuluş..

10)Bu zamana kadar unutamadığınız bir konser

deneyimini bizimle paylaşır mısınız?

Birçok unutamadığım konser hatıram oldu ama bir

tanesini anlatayım; İzmir konseri sırasında tüm mekanda

elektrikler gitti, biraz bekledik ve elektriğin gelmeyeceğini

düşününce sahneden iniyorduk ki bütün kalabalık

sıradaki şarkıyı söylemeye başladı. Sonrasında ben de

onlara katıldım ve sanırım 5 şarkı söyledik ve konseri

tamamladık hep birlikte. Müthiş bir ambiyanstı..

11)Hayatınızda dönüm noktası diyebileceğiniz bir olayı

bizlerle paylaşır mısınız?

Hepimizin hayatında birçok kez olmuştur tabii bu tür

hayatımıza yön veren olaylar. Aklıma gelen; reklamcılığı

bırakıp müziğe beş parasız geri dönmem mühimdi

sanırım..

12)Şarkı sözü yazıp da hiç paylaşmadığınız oldu mu?

Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Çok fazla, çok çok fazla

13)Şarkıların tamamının söz ve müziğinin size ait

olduğunu biliyoruz. "Depresyon Güzelim" şarkısının

hikayesini dinlemeyi çok isteriz. Bizimle paylaşır

mısınız?

Maalesef şarkılarımın hikayelerini anlatmayı doğru

bulmuyorum..

14)Şarkı sözlerini yazarken ilham kaynağınız nedir

biraz bahseder misiniz?

Hayat...Yaşantımın içindeki her durum her diyalog

şarkılarıma girebiliyor..

15)Okumaktan keyif aldığınız kitaplardan bizlere de

önerebilir misiniz?

Kitaplar diyemem ama yazarlardan bahsedebilirim.

Chuck Palahniuk, Charles Bukowski, Knut Hamsun,

Orhan Veli, Cengiz Aytmatov favori yazarlarım

diyebilirim. Tabii uzun zamandır da kitap okumadığımı

itiraf edeyim..

16)Sizce bir müzisyen sadece kendi bestelediği

şarkıları mı söylemeli? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Büyük oranda evet diyorum. Belki ben kendi şarkılarını

besteleyen biri olarak yetiştiğim için böyle düşünüyor

olabilirim ama tüm iş ve sanat kolları için doğru

bulduğum tek bir şey var o da üretmek;

yeni bir söz yazmak, yeni bir bakış açısı geliştirmek, yeni

bir melodi bulmak, yeni bir ayakkabı üretmek.. Tabii bazı

öyle güzel cover şarkı çalışmaları var ki onlar da

üretmeye dahil bence, üzerine düşünülmüş çalışılmış ve

şarkıya yeni bir boyut kazandırılmış..

17)İlk beste deneyiminizi kaç yaşında yaptınız ? Bizimle

bu deneyiminizi paylaşır mısınız?

Gerçek anlamda ilk bestemi yaptığımda 15 yaşındaydım,

gitar öğrenmeye başlayalı birkaç ay olmuştu..

18)Şu anki alternatif pop müziğini nasıl

yorumluyorsunuz?

Dinlemiyorum..

19)Sizin gibi başarılı bir müzisyen olmak isteyenler için

tavsiyelerinizi paylaşır mısınız ?

Aslında her iş için sanırım aynıları geçerli; Çalışmak,

düşünmek, hayatın içinde olmak ve bunların hepsini

yapabilmek için durup bir izlemek..

20)Son şarkılarınızdan biri olan "Kalbimde Bir

Tabancasın'ı" müzik severlerle buluşturdunuz. Şarkıyı

henüz dinlememiş olanlara nasıl anlatırsınız?

Eski bi düzenle yazılmış bir yanı çok değerli bir yanı çok

önemsiz bir hikaye..

21)Genel olarak İkiye On Kala takipçilerinden gelen

tepkiler nasıl? Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuvvetli bir ilişkimiz var. Star olmayı değil de müzisyen

ve yazar olmayı seçtim her fırsatta. Sayın dinleyenle de

sıradan ve kıymetli bir yakınlığımız var belki bu yüzden.

Ne mutlu..

22)Bu işe yeni başlayan Uras'ı görseniz ona ne öğüt

verirsiniz?

Aynen devam derdim. Çünkü değiştirilmiş geçmiş, daha

güzel bir şimdi anlamına gelmez bence. Her şey iyi ki

yaşanmış..

23)Son olarak öğrenci arkadaşlarımıza söylemek

istediğiniz bir şey var mı?

Okuduğun için teşekkür ederim, bir gün bir yerlerde

karşılaşırız belki. İyi kal..

36


İMERA

1)İmera Grubu kaç kişiden oluşuyor? Kısaca

kendinizden bahseder misiniz?

İmera 2014 yılında Hüseyin Ulusan ve Yıldıray Yanlı

tarafından kuruldu. Yola çıkış amacımız yöre müziğini

ulusalda ve uluslararası alanda temsil etmekti. Bunun

yanı sıra yöre dışında Türk Halk Müziği eserlerinden ve

farklı tarzda eserlerden seslendirmeye ve

dinleyenlerimizin isteklerine kulak vermeye özen

gösteriyoruz. İlk zamanlar ekibimiz 7 kişiydi. Ama şimdi

teknik ekibimizle birlikte toplam 12 kişilik bir aileyiz.

2)Grubun bir araya gelme sürecinden bahseder misiniz?

Aslında üniversite yıllarında başlayan dostluğumuz ve

farklı sahnelerde devam müzik hayatımızla sürekli

bağlantıdaydık. “Neden bir arada müzik yapmıyoruz? ”

diyerek çalışmalara başladık ve bu günlere geldik.

3)Grup olarak çalışmanın güzel tarafları sizce nelerdir?

Birçok uyuşmazlığı ve problemi olmasına rağmen bir

ekip işi yapmak keyifli ve bir o kadar da güvenli. 12 farklı

karakterde insanın uyum içinde çalışması zordur. Ama

grubu besleyen bu farklılıklardır. Seçimlerimizde ve

kararlarımızda ortak aklı yakalamak en büyük faydasıdır.

4)Rumca kökenli grup isminiz “İmera”yı nereden

esinlendiniz?

Aslında grubu kurmadan ve isim bulmadan önce İmera

Fera isimli şarkımız vardı. Aslında Gruba adını veren

şarkımız oldu. İmera Rumca’da aydınlık gün demektir.

Misyonumuza uyduğu için ve kulağa hoş gelen bir

kelime olduğu için seçtik.

5)Müzik dışında ilgilendiğiniz farklı alanlar varsa

bizimle paylaşır mısınız?

Aslında grup üyelerimizden farklı meslek gruplarına

sahip olanlar var. Bunun yanı sıra İmera Sanat adında bir

ses kayıt stüdyomuz ve sanat ofisimiz var.

6)İmera’nın diğer müzik gruplarından farkı nedir?

Bu farkı yaratan biz değiliz aslında. Dinleyenlerimiz kendi

düşüncelerine göre bir fark görüp dinliyorlar. Sanırım

bizde dinleyenlerimizin nabzını iyi yokluyoruz ve onların

dinleme zevklerine göre eserler üretiyoruz.

7)Karadeniz’de yaşıyor olmak ve oradaki insanların

duygularını müziğe taşıyor olmak sizde ne gibi duygular

uyandırıyor?

Aslında bu coğrafyada asırlar önce yaşan insanlarla aynı

şeyleri yaşıyoruz. Duygularımız aynı. Bir asır önce aynı

derenin kenarında aşık olduk, aynı yaylalarda çiçek

topladık. Aslında kendi duygularımızı aktarmak yeterli

oluyor. Çünkü biz bu coğrafyada doğduk büyüdük.

Acısını, tatlısını bu coğrafyada yaşadık.

8)Karadeniz müziği ve etnik müzik çalışmaları

yaptığınızı biliyoruz. Bu durum sektörde sizi nasıl

etkiliyor?

Geçmişe bakılırsa Karadeniz müziğine karşı bir önyargı

vardı. Biz bu ön yargıları yıktığımızı Türkiye’nin her ilinde

konser vererek zaten görüyoruz. Ama her ne kadar

başarılıda olsanız pop müziğindeki ilgiyi yakalamanız

çok zor. Ama Karadeniz müziğini daha yüksek seviyelere

taşımak için her zaman çalışmaya devam edeceğiz.

37


MÜZİK GRUBUMOZAİK

9)İlerleyen zamanlarda farklı türlerde şarkılar

bestelemeyi ve söylemeyi düşünüyor musunuz?

Biz zaten sürekli farklı tarzlarda eserler üretiyoruz.

Özellikle Türk halk müziği eserlerinden mutlaka

seslendiriyoruz. Bunun dışında beğendiğimiz sanatçı

dostlarımızın eserlerini seslendiriyoruz. Bunun haricinde

sürekli yeni eserler üretiyoruz. Bunun içinde Karadeniz’in

dışında farklı eserlerde üretiyoruz.

10)Çalışmalarınızı sürdürürken örnek aldığınız isimler,

gruplar var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?

Biz kendimize özgü bir biçimde yeni eserler üretiyoruz.

Örnek aldığımız bir şey varsa, eski üstatlarımızın çalışma

azimleri ve Karadeniz müziğine katkı sunmalarıdır.

Hayatta olan olmayan bir çok üstat var.

11)Şarkılarınızı önce ninelerinize dinlettiğiniz doğru

mu? Bunun nedeni nedir?

Evet bu doğru. Eğer otantik bir eser yapmışsak önce

büyüklerimize dinletiyoruz. Onların duygularına hitap

edebildiysek ve onlara beğendirebildiysek, eserde doğru

duyguyu yakaladığımızı ve bunu aktarabildiğimizi

anlıyoruz.

12)Karadeniz müziğinde önemli bir yeri olan İmera

Grubu’nun müzik hayatından beklentileri ne olmuştur,

hedeflerine ulaştı mı?

Bizim tek beklentimiz dinleyenlerimizin çalışmalarımıza

teveccüh göstermesi ve bir çok yere ve kişiye ulaşmasını

sağlaması. Bu hedefimize ulaştık. Ama daha fazlasını

başarabiliriz ve dünyanın her yerinde şarkılarımızın daha

fazla dinlenmesini sağlayabiliriz.

13)Şimdiye kadar bestelediğiniz veya seslendirdiğiniz

şarkılar içerisinde en sevdiğiniz sözü bizimle paylaşır

mısınız? Sizde ne gibi duygular uyandırdığını bizlere

aktarır mısınız?

Bütün eserlerimizin bizim için ayrı ayrı anlamı var. Her

söz mutlaka bir duyguyu aktarır. Bu nedenle bütün sözler

bizim için özel ve önemlidir. Siz bir eserimizi

dinlediğinizde sizin hissettiklerinizle aynı duyguları

hissediyoruz.

14)Doğuda çok sevildiğinizi belirtmiştiniz. Bu bölgede

nerelerde konser yapmıştınız? En çok katılım nerede

olmuştu?

Doğu ve Güney doğu halkı sağ olsunlar bizleri çok

sevdiler. Bu bölgelerde her ilde konser yaptık ve bütün

konserlerimizde sağ olsun halkımız konser alanını

doldurdu.

18. SAYI

15)Repertuarınızda hüzünlü şarkılarınız olsa da

dinleyiciler konserlerinizden tebessümle ayrılıyor. Sizce

bunun sırrı nedir?

Bu tamamen sahne enerjisiyle alakalıdır. Sahneye

çıktığımızda dinleyicilerle aramızda bir bağ kuruluyor.

Birlikte hüzünleniyoruz ve birlikte eğleniyoruz. Aslında

her şeyi birlikte yaşıyoruz. Bizde bütün konserlerimizde

tebessümle ve mutlu bir şekilde ayrılıyoruz.

16)10 yıl bir müzik grubu için hatırı sayılır uzun bir

süreç. Bu 10 yılı düşündüğünüzde aklınızdan ilk geçen

ne oluyor?

10 yıl geçtikten sonra hala dinleniyorsak ve hala

konserlerimiz dolu dolu geçiyorsa. Bize karşı olan sevgi

ve ilgi hala devam ediyorsa doğru işler yapmışız,

dinleyenlerle doğru bir bağ kurmuşuz diyoruz.

17)Şarkınıza da verdiğiniz bir isim olan “Bitmeyen

Sevda” sizin için ne ifade ediyor?

Yöremizle, müziğimizle ve dinleyicimizle aramızdaki bağı

ifade ediyor. Bizim bitmeyen sevdamız var.

18)Son olarak yakın zamanda sevenlerinizi bekleyen

sürprizler ve yeni projelerle ilgili bilgi alabilir miyiz?

Fazla bir bilgi veremesekte, yakında çok güzel

sürprizlerle ve farklı işlerimizle dinleyenlerimizle

buluşacağız. Yakında yayınlanacak harika eserlerimiz

var.

38


ŞAHANGİLLER

1)Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Emrah Şahan ve Gönül Şahan çiftiyiz. İkimiz de 1986

doğumluyuz ve Ankara Üniversitesi’nde aynı dönem okuyup

tanıştık sonra da evlendik, 2 çocuk sahibiyiz. Şimdi sosyal

medyada influencer diye adlandırılan işi yapıyoruz.

2)Farklı alanlarda projeler düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

Biz her şeye içerik gözüyle bakıyoruz. Misal şarkı çıkarıyoruz

ama şarkıcı değiliz. Kitap yazıyoruz ama yazar değiliz.

Önümüze farklı bir proje gelirse seve seve yaparız.

3)Beğendiğiniz içerik üreticileri var mı?

Eskiden içerik üreticiler çok azdı, herkes birbirini tanırdı. Şimdi

video çekmek ve bir mecrada yayınlamak çok kolaylaştığı için

her yer içerik üreticisi ile doldu. Artık o kadar fazla ki izlemeye

yetişemiyoruz. Tabi herkes inşallah emeğinin karşılığını bir

şekilde alır.

4)Öğrencilere bir tavsiye verecek olsaydınız ne olurdu?

Kesinlikle okullarını bitirip bir meslek sahibi olmalarını isterim.

Ortadoğu ülkesiyiz. Ne zaman ne olacağı hiç bilinmez. O

yüzden de sosyal medyacı olacaksanız da okumuş yeni

medyacı olun.

5)Youtube’ da içerik üretme kararını alma süreciniz nasıl

gelişti?

Biz Vine denen 6 saniyelik bir platforma sektöre girdik. Daha

sonrasında aklımıza gelen videolar 6 saniyeye sığmamaya

başladı. 2014’te Youtube kanalımızı kurduk.

6)Sosyal medyada ailenizi ve yaşantınızı paylaşmanın artı ve

eksi yanları nelerdir?

Dışarıda tanıyan herkesle aile gibiyiz. Gönül ablası ya da

Emrah abisiyiz. Büyükler çocukları gibi görüyor. Kötü yönleri

de illaki var ama milyonlarca kişi içerisinden sevmeyen de

olacaktır. Saygı duyarız...

7)Sosyal medyada kitlesini büyütmek isteyen içerik

üreticilerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Yılmadan pes etmeden içerik üretmeye devam etmeliler. Bu

video tutmaz şu fikir tutmaz dememeliler. Akıllarına gelen her

olayı içeriğe çevirmeliler

8)Gelecek hedeflerinizi bizlerle paylaşır mısınız? Kendinizi

başka nerelerde görmek istersiniz?

Bizim çok büyük hedeflerimiz yok. Çocuklarımıza iyi bir eğitim

sağlayabilir ve huzurlu bir ortamda büyütebilirsek en mutlu

aile biziz.

39


MOZAİK 18. SAYI

İÇERİK ÜRETİCİSİ

9)Görüyoruz ki işinizi eğlenerek yapıyorsunuz. Bunun günlük

hayatınıza yansıması ne şekilde oluyor?

Aslında bizim hayatımız bu oldu zaten. İşimizle yaşayıp

işimizle yatıp işimizle kalkıyoruz.

Aklımıza bir içerik gelirse gece 4’te bile çekeriz. O yüzden

iş/günlük yaşam diye bir ayrımımız yok. Bizim işimiz hayatımız

aslında.

10)Çocuğunuz doğduktan sonra hayatınızda ne denli

değişiklikler oldu?

İçerik üretici olarak düşünürsek uzun bir süre duraklama

dönemine girdik.

Hayatınızda kendinizden daha fazla önem verdiğiniz bir canlı

var artık o yüzden iş umurunuzda olmuyor. Ama çocuk

büyüdükçe onunla beraber de yeni içerikler üretince

hayatımıza da işimize de olumlu yansıdı.

11)Yıllardır sizi takip eden bir kitle var geriye dönüp

baktığınızda size nasıl hissettiriyor?

En hoşumuza giden cümlelerden biri “Sizinle büyüdük”

cümlesi.

Biz kimseye kötü örnek olduğumuzu düşünmüyoruz o yüzden

de bizimle büyüyen gençlerin hayatına ufacık da olsa bir

gülümseme katmak paha biçilemez.

12)Kendi filminizi çekmek istediğinizi dile getirmişsiniz,

yakınlarda bir proje gözüküyor mu?

Evlilik Aşkı Güldürür kitabımızı kesinlikle filme dönüştüreceğiz.

Ama biz mi oynarız yoksa yapımcısı olur başkasını mı

oynatırız bilemiyorum.

13)Sosyal medyaya ilk giriş yaptığınız yıllar ile şu an arasında

sizce en büyük fark nedir? Geçmişe özlem duyuyor

musunuz?

Önceki sorularda söylemiştim eskiden çok küçük bir piyasaydı

şimdi okyanus oldu.

Pazar büyüdü pasta da büyüdü. Ama her şeye rağmen her

dönemi ayrı keyifli. İşimize aşığız.

14)Vine dönemlerinden kalan unutamadığınız bir anı bizimle

paylaşır mısınız?

Korku Vine'ları çekmeye karar vermiştik. Aynı gece ikimiz de

karabasanlarla uyanınca korkup çektiğimiz videoları bile

silmiştik.

15)Çocuğunuzun da sizler gibi sosyal medya ilgisi var mı?

Deniz story çekerken kendini izlemeyi çok seviyor. Özgür Efe

de videolarda yer almayı seviyor. İlerde daha da büyüyünce ne

olur bilemiyoruz tabi.

16)Kitap yayınlama kararını nasıl aldınız? Süreç sizin için

nasıl geçti?

Zor bir karardı. İnsanlardan tepki alacağımızı biliyorduk. Ama

okuyanlardan aldığımız güzel tepkiler bizi 3 kitap çıkarmaya

yöneltti. Şimdilik bir kitap projemiz yok ama.

17)İlk zamanlarınızda yakın çevreniz sizi destekliyor muydu?

Tepkileri nasıldı?

Kesinlikle destek görmedik. Herkes bunun bir iş olmadığını ve

insanların dalga geçtiğini düşündüğü bir mecraydı.

Çok zor dönemler geçirdik ama başarı gelince o köstek olmak

isteyenler de yanımızda durdu.

18)Sosyal medya hesaplarınızın yönetimini nasıl

yapıyorsunuz, yetişiyor mu?

Hepsiyle kendimiz ilgileniyoruz. Yorumlara mesajlara

yetişemiyoruz ama ara ara tabii ki bakıyoruz.

19)Birlikte müzik projesine de imza atmıştınız, devam etme

düşünceleriniz var mı?

Ara ara müzik yapıyoruz ama daha önce de söylediğimiz gibi

hepsi bizim için sadece içerik. Ara ara çıkarıyoruz şarkı.

Devamı da gelecek.

20)Burçlarla hâlâ ilgileniyor musunuz, sizde yeri nedir?

Çok ahım şahım burçlarla alakamız yok.

21)Biraz da spor kulübünüzden bahseder misiniz?

Türkiye’de espor kulübü yönetmek çok zor. Maalesef 2 sene

hayatta kaldık ama dayanamadık çok ağır masrafların altında

yürütmek çok zordu. Ama ileride espor sektörünün çok farklı

yerlere geleceğini düşünüyoruz

22)Baktığımız zaman farklı alanlarda birçok projeye imza

attınız, tanışmadan önce de aklınızda var mıydı birlikte mi

karar aldınız?

Biz kendi halinde bir sevgili ve evlilik hayatı olan birileriydik.

Her zaman eğlenceliydi ama bu eğlenceli anları başkalarıyla

paylaşmak konusu planlanmış bir şey değildi. Zamanla kendi

kendiliğine gelişti. Şu an ki hayatımızdan memnunuz ama iyi ki

de gelişmiş...

23)Sizi en çok yoran süreç ne oldu?

Burada Emrah olarak ben gireyim devreye. Gönül’ün ailesi

maalesef ilk başlarda sürekli bize bırakmamız gerektiğini

düşünen yorumlarda bulunuyorlardı. Haklı olduğu yönler de

vardı. Bazı yorumlar çok acımasızdı. Bu süreçte Gönül çok

yıprandı. Ben her zaman kötü bir şey yapmadığımızı ve bunun

utanılacak bir şey olmadığını söylüyordum.

Ailesi ile benim aramda kaldığı çok oldu ama sonra herkes

bunun bir iş olduğunu kabullendi ve artık saygı duyuyorlar.

40


1)Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?

Ben Sera Zafer, Sera Illustrates’in kurucusuyum. Doğma büyüme Ankaralıyım. Hayatımın bir

dönemini ise Amerika’da geçirdim. Asıl mesleğim avukatlık olsa da özellikle de son üç senedir

kendimi spiritüel bir dünyanın içinde buldum. Pandeminin hepimize kattığı birçok şey var ve belki

de bana en büyük katkısı iç dünyama dönerek hem çizim yeteneğimi hem de sezgilerimi

keşfetmem yönünde oldu. Bu sayfanın kuruluş amacı da aslında kendimi şifalandırmaya

çalışırken şifalanmayı seçen diğer tüm insanlara da ışık olmaktı. Başta sayfamda daha çok pozitif

içeriklere sahip illüstrasyonlar yaparken illüstrasyonlarımı dövme olarak bedenlerinde taşıyan

takipçilerimin olduğunu görünce son bir senedir dövme tasarımlarına yoğunlaştım. Yine bu süre

zarfı içerisinde ise “evren sembollerle konuşur” mottosuyla yola çıkarak sembolizm, numeroloji ve

okült bilgiler üzerinde yoğunlaşmaya, çeşitli dillerde yazılmış kitaplardan, makalelerden,

katıldığım çalıştaylar ve seminerlerden elde ettiğim tüm bilgileri takipçilerimle paylaşmaya

başladım ve bu bilgileri dövme tasarımlarında birleştirmeye devam ediyorum.

2)Numeroloji evrendeki hiçbir şeyin raslantısal olmadığını bize söylüyor. Peki sizin numerolojiyle tanışmanız nasıl gerçekleşti? Bize biraz bu

serüveninizden bahseder misiniz?

2020 yılında Sera Illustrates’in kuruluşuna vesile olan ve hayatımın değişmesine katkıda bulunan bir kişinin neredeyse hep 05:55’te uyandığını

benimle paylaşmasıyla numerolojiyle tanıştım. İnternette ne anlam ifade edebileceğini araştırırken melek sayıları ile Pisagor numerolojisiyle

tanıştım. 2016’da satın alıp o dönem çok ilgimi çekmeyen ve fakat 2020’de tekrar okumayı seçtiğim Dan Millman’ın “Hayatınızın Amacı” adlı

kitabı ile bu alandaki serüvenim asıl olarak başladı. Ardından sayıların gizemine yoğunlaşarak çeşitli kültür ve dinde sayılara kodlanan mistik

anlamlar üzerinde araştırmalar yapmaya başladım.

3)Numeroloji nedir ve size neyi çağrıştırıyor kısaca açıklar mısınız?

Numeroloji en basit anlamıyla sayıların ve sayısal değerlerin anlamlarını inceleyen bir ezoterik

disiplindir. Numeroloji, sayıların insan hayatı ve evrendeki olaylarla ilişkisini araştırarak, sayıların

sembolik anlamlarını ve etkilerini ortaya koymayı amaçlar. Numerolojinin temel prensibi, her

sayının bir enerji frekansı veya titreşimi temsil ettiği ve bu titreşimlerin kişilik, davranışlar, ilişkiler

ve olaylar üzerinde etkisi olduğudur. Numeroloji gerek doğum tarihlerinin analizi gerekse isim

analizlerinde kullanılabileceği gibi, hayatın dilini okumakta da bizlere yardımcı olan bir alandır.

Sayıları ve özellikle de sürekli gördüğünüz spesifik sayıları saatlerde, plakalarda ve fişlerde

görebilirsiniz.

SERA ZAFER

41


MOZAİK 18. SAYI

NUMEROLOJİ

4)Bu alanla ilgili kitap makaleniz, yazılarınız var mı? Bizlere kısaca

bahseder misiniz?

Aslında hali hazırda sembolizm, kozmoloji ve numerolojiyi içeren bir

kitap üzerinde çalışıyorum.

Bunun dışında da sembolizm ile ilgili çeşitli yazılarım var

(https://medium.com/@seraillustrates). İşbu yazılarda sembollerin

açıklamalarının ötesinde ele aldığım kültürlerde öne çıkan temaları

inceliyorum. Bunları yaparken de nicel bir metodoloji kullanarak en

basit haliyle bir metin analizi yapıyorum. Bu, mercek altına alınan

toplumların inanç ve değerlerine dair bir içgörü sağlamaktadır.

5)Bireysel olarak bu alanda çalışmaktan keyif alıyor musunuz? Bu

alanın en beğendiğiniz yönlerini bizimle paylaşır mısınız?

Kesinlikle! Bu alanı sevme sebebim, numeroloji, okült bilgiler, psödo

doktrinler ve benzeri spiritüel çalışmaların insanlık tarihi boyunca

evreni anlamlandırmak için kullanılan bir araç olmasından

kaynaklanıyor. Bu çalışmalar, tarihsel, kültürel ve dini olgulara

dayanırken aynı zamanda da sayılara farklı anlamlar atfeden farklı

toplumları da keşfetmemi sağlıyor. Birçoğumuzun aşina olduğu

sayılar (örneğin Türk kültüründe 40 ve 9 sayısının önemi gibi)

toplumların düşünce sistemlerini, inançlarını ve kültürel değerlerini

yansıtıyor. Sayıları incelemek ve farklı toplumların bu sayılara atfettiği

değerleri keşfetmek, benim için zengin bir öğrenme deneyimi

sunuyor. Bu alanda derinleştikçe, bir dizi farklı kültürün nasıl evreni

anlamlandırmak için benzer veya farklı sayı sembollerini kullandığını

görmek beni heyecanlandırıyor. Bu bilgileri takipçilerimle paylaşmak

ise, onlarla sayıların gizemli dünyasını keşfetmek ve paylaşmak

anlamına geliyor.

6)Enerji çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

2013 yılından beri hem Reiki hem de kozmik enerji üzerinde

çalışmalar yapıyorum. Bu süre zarfında, enerjinin gücünü ve

iyileştirici etkisini bizzat deneyimleyerek gözlemleme şansına sahip

oldum. Şimdi ise Access Bars uygulamasını öğrenme

aşamasındayım, zira enerji alanının farklı boyutlarını keşfetmek ve

yeni tekniklerle daha da derinlemesine çalışmak benim için son

derece heyecanlı bir süreç. İçinde bulunduğumuz hayat okulunda

hem enerji çalışmaları hem de okült bilgilerle gerek kendime gerekse

çevremdekilere yardımcı olmaktan keyif alıyorum. Bu durum bir nevi

hayat amacımı bulmuşum gibi hissettiriyor.

7)Sera Illustrates'in sayfa düzeni ilgi çekici duruyor. Bu kısım için

neler söylemek istersiniz?

Tasarımlarım gibi sayfamın da minimalist bir düzeni var. Asıl amacım

insanları yormayan, ferah ve aradıklarını rahat bulabildikleri bir sayfa

yaratmaktı. Biraz zorlukları da var tabii, her tasarım paylaştığımda

tasarımın kendisi ile videosunu ve motive edici bir sözü bir arada ve

belirli bir sırayla paylaşmam gerekiyor. Ancak, bu düzeni sağlamanın

sayfamı ziyaret edenler için farklı bir deneyim sunduğu

kanaatindeyim.

8)Instagram kitlenizden çalışmalarınızla ilgili aldığınız geri dönüşler

nasıl?

Son derece olumlu ve heyecan verici. Takipçilerim ile sürekli bir

etkileşim halindeyim ve onların yorumları, mesajları ve hikayeleri

benim için birer ilham kaynağı oluyor. Aldığım geri bildirimler,

paylaşımlarımın insanların hayatlarında pozitif değişikliklere yol

açtığını ve onlara ilham verdiğini gösterdikçe doğru yolda olduğumu

hissediyorum. Birçok takipçim, paylaştığım bilgilerin hayata bakış

açılarını değiştirdiğini, tasarımlarımı kendi kişisel hikayeleriyle

bağdaştırarak özel anlamlar yarattıklarını ve kendilerini ifade

etmelerine yardımcı olduklarını iletiyorlar.

9)Doğum tarihimiz ve ismimiz hayatımızı ne şekilde etkiliyor? Biraz

bahseder misiniz?

Numerolojiye göre her sayı ve harf belirli bir enerji frekansına sahip

olup bu frekansların insanların kişilikleri, yetenekleri, ilişkileri ve

yaşamları üzerinde etkili olduğunu varsayar. Doğum tarihimiz bizlere

yaşam yolumuz, hayat amacımız, kişilik özelliklerimiz, olumlu ve

olumsuz yönlerimiz hakkında çeşitli bilgiler sağlarken isimlerimiz ise

yine kişilik özelliklerimiz, yeteneklerimiz ve yaşam deneyimlerimiz

hakkında bizlere rehberlik sunuyor.

10)Paylaştıklarınızla insanların hayatlarına dokunmak, onların

hayatına yön vermek nasıl bir duygu?

Paylaştığım bilgilerin insanların hayatlarına dokunması ve onların

hayatlarına yön vermesi benim için çok keyifli bir his. Spiritüel dövme

tasarımları ile sembol ve numeroloji hakkında bilgiler paylaşarak

insanların kendi potansiyellerini keşfetmelerine ve içsel bir denge

bulmalarına yardımcı olabiliyorsam ne mutlu bana! Eğer bir kişinin

hayatına dokunabiliyor, onların düşüncelerini dönüştürebiliyor ve yeni

bir perspektif ve katkı sunabiliyorsam, bu benim için büyük bir

mutluluk kaynağıdır.

11)Kişisel özel tasarımlar yaptığınızı biliyoruz. Tasarımlarınızı

oluştururken dikkat ettiğiniz en önemli şey nedir?

Öncelikle biraz spiritüel dövme tasarımlarından bahsetmek isterim.

Esas itibariyle spiritüel dövme tasarımları kişinin maneviyatı, inançları

ve ruhsal yönlerine odaklanan bir dövme tasarımıdır. Bu tür dövmeler

genellikle semboller, metinler, hayvan figürleri, doğa unsurları veya

mitolojik semboller gibi öğeler içerir.

Spiritüel dövmeler, kişinin içsel dünyasına bağlantı kurmasına ve

manevi yönlerini ifade etmesine yardımcı olduğu için, bazı kişilerin

zihin, beden ve ruh sağlığını iyileştirmede yardımcı olabileceğine

inanılır.

Bu bağlamda, kişilerin hayatlarına çekmek istedikleri temalara işaret

eden sembolleri kullanarak ve numerolojik atıflarda da bulunarak

tasarımlarımı oluşturuyorum. Tasarımların içine ayrıca danışanlarım

için önemli olan kişileri ve/veya evcil hayvanlarını da kodluyor, bir

nevi hayatlarını tasarımla birleştiriyoruz. Elbette tasarımlar bir şifa

uygulaması olmayıp sadece kişinin inançlarının ve niyetinin

dışavurumundan ibarettir.

12)Sembollerin tek tek anlamlarını ve bir aradaki hallerinin anlamını

araştırırken hangi kaynaklardan yararlanıyorsunuz?

Kitaplar, veri tabanları ve makalelerden yararlanıyorum. Kaynağının

doğruluğundan şüphe ettiğim hiçbir sembolü kullanmamaya özen

gösteriyorum. Zira internette yazılıp çizilen birçok şey ve büyük bir

bilgi kirliliği var.

13)Numeroloji alanında ve tasarım yaparken kullandığınız

kitaplardan bizlere de önerir misiniz?

Tabii! Birden çok kaynak kullanıyorum ama bu alanda en sevdiğim iki

kitabı paylaşmak isterim.

Sırlar Bohçası - Meltem Reyhan,

Sayıların Gizemi - Prof. Dr. Annemarie Schimmel.

14)Numerolojinin kişi üzerindeki faydaları nedir?

Numeroloji en başta kişinin kendini tanıması, hayatı anlamlandırması

ve hayatın kişiye sunduğu fırsatlar ile mesajları algılaması adına

harika fırsatlar sunabiliyor. Bu açıdan numeroloji, özellikle de sürekli

olarak karşınıza çıkan sayıların altında yatan mesajları daha net

görmemizi ve atmamız gereken adımlar ve/veya içinde

bulunduğumuz durum ile ilgili bizlere bilgi sağlayabiliyor.

42


DENİZ SELİN ÜNLÜDAĞ

1)Eskrim sporuna 10 yaşınızda başladığınızı belirtmişsiniz.

Küçük yaşlardayken başlamış olmanın avantaj ve dezavantajları

sizce nelerdir?

Eskrime 10 yaşında başladım ama bu öyle sıradan bir başlangıç

değildi. Aslında benimkisi biraz daha aşk hikayesi gibi. Ben kılıcı o

yaşta elime ilk aldığım anda bu yolda uzun süre yürüyeceğimi

hissettim. Çok severek başladığım sporu hala da çok severek

yapıyorum aradan 11 sene geçmesine rağmen.

Bence küçük yaşta başlamak sporu sevmek ve benimsemek için

en iyi ve en doğru olanı. Ben küçük yaşlarda başlamanın bir

dezavantajı olduğunu düşünmüyorum açıkçası.

2)Genç yaşta bu başarıyı neye borçlusunuz?

Sıkı çalışma, disiplin, şartlar ne kadar kötü olursa olsun pes

etmeme ve kimse inanmasa bile kendime olan inancım.

3)Branşınızda yükselişiniz ve başarılarınız sürerken en çok

zorlandığınız nokta ne oldu? Bununla nasıl başa çıktınız?

Sakatlıklar ve mental çöküşler. Fiziksel olarak bir sporcunun tam

performansını vermesine sebep olan bir sakatlık olunca hem

fiziksel, hem de zihinsel olarak çöküyor insan.

Zaman geçtikçe sakatlık olsa bile artık zihnimi yeni bilgilerle,

pozitiflikle besliyorum ve bu yaptığım vücuduma da iyi geliyor.

Zamanında Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; sağlam kafa

sağlam vücutta bulunur.

43


SPORCU

MOZAİK 18. SAYI

4)Eskrim ve spor hayatınız için ne ifade ediyor?

Eskrim ve spor beni ben yapan iki kavram.

Çocukluğumdan beri sporla büyüdüm, her branşını çok

sevdim ve benimsedim. Ben ve eskrim aslında bir

bütünüz, ben nasılsam o da öyle. Bu hayatta beni

gerçekten mutlu eden ve üzmeyen tek şey diyebilirim.

5)99 yıllık eskrim tarihinde bireysel kategoride Avrupa

Şampiyonluğu kazanan ikinci isim, kadınlarda ilk isim

olarak tarihe geçtiniz. Başarınızın sırrı sizce nedir?

Ne kadar başarılı olursanız olun kimseye yetmiyor.

Küçük yaştan, bu zamanlara kadar çeşitli sakatlıklar

atlatmak, ağır eleştirilere maruz kalmak, hevesinizin

kırılması, kendinizi bazen bir hiç gibi hissetmek inanın

kolay değildi benim için ama insanlara yaptıklarım ile

cevap vermeyi öğrendikten sonra her şey daha kolay bir

hâl aldı. Kendime güvenmeyi ve inanmayı bir an bile

bırakmadım. Vazgeçmeye yakın olduğum anlar oldu

ama hep neden başladığımı hatırladım. Bu nedenle şimdi

sadece başarıyı daha çok arzulayan ve bunun için çok

çalışan biriyim. Böyle olmam ise başarımın sırrı

diyebiliriz.

6)Hayattaki motivasyon kaynağınız nedir/kimdir bizimle

paylaşır mısınız?

Babam sanırım çünkü küçüklüğümden beri

motivasyonum kırıldığında beni cesaretlendirdi,

düştüğümde beni ayağa kaldırdı, zorlukların üstesinden

gelmeyi öğretti ve ne olursa olsun hayallerime sadık

kalıp onları yarı yolda bırakmamayı öğretti.

7)Sizce bir sporcuda olması gereken özellikler nelerdir?

Her şeyin başında karakter geliyor. Sonra disiplin, irade,

hırs, sağlam bir psikoloji, kararlılık ve ne olursa olsun pes

etmemek.

8)Sizi sporcu olmaya teşvik eden şey neydi?

Bu soruya net bir cevap vermek zor. Bu aslında bir his

sanki bu hayatta yaratılma sebebimin spor olduğunu

hissedip, inandım hep. Spor benim içimde hep vardı ama

bu konuda babamın hakkını yememem lazım çünkü beni

her zaman yönlendirip, destekledi.

9)Aldığınız ödüller arasında sizi en çok gururlandıran

hangisi oldu?

Türkiye eskrim tarihinde bir ilke imza attığım Avrupa

Şampiyonluğumun yeri benim için çok önemli çünkü onu

kazandığım gün ayrıca annemin de doğum günüydü.

Anneme ve Türk eskrimine çok değerli bir hediye

verdiğime inandığım için bu ödül benim en kıymetlim

diyebilirim.

44


GİZEM

DAĞ

45



7)İnsanlarla kişisel gelişim ile ilgili bir şeyler paylaşma

kararını nasıl aldınız? Süreç sizin için nasıl başladı kısaca

bahseder misiniz?

2016 yılında Fütürist Ufuk Tarhan’ın geleceğin meslekleri

listesinde “Mutluluk Tasarımcısı” mesleğini gördüm ve bu

meslek benim dedim. Uzun yıllardır bu alan üzerine çalışmalar

yapıyorum. Çok sayıda eğitim ve sertifika programına katıldım.

Düzenlediğim söyleşiler, mutluluk atölyeleri, eğitimler ve

danışmanlıklar ile kendi hayat amacımı gerçekleştirdiğim bir iş

yapıyorum. Şubat 2022 yılı itibariyle de hayalim olan “Mutluluk

Tasarımcısı” markamı büyüterek şirketleştirdim.

8)Kişisel gelişim olarak ilerlediğimiz süreçte yeni proje veya

çalışmalarınızı görecek miyiz?

Evet daha sık görebilirsiniz. Mutluluk Tasarımcısı mesleğimi

severek yapmaya devam edeceğim, işimi büyütmeye yeni

projelere de imza atmaya devam ediyorum.

9)Sizin mutluluk kaynağınız nedir?

Hayattaki en büyük mutluluk kaynağım bakış açım diyebilirim.

Çünkü bakış açınız nasılsa mutluluğu algılama şekliniz de

odur. Hayata pozitif bir bakış açısıyla bakarım. Diğer mutluluk

kaynaklarımı söyleyecek olursam ailem, oğlum, sevdiklerim,

mutluluk tasarımcısı markam, STK’lar, sosyal sorumluluk

projeleri de diyebilirim.

10)Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Pozitif, güler yüzlü, eğlenceli, hayatı yaşamayı seven,

mutluluğu ve insanların kendi mutluluk tasarımcıları olduğunu

hatırlatmayı konu edinmiş biri olarak tanımlarım.

11)Profilinize ilk bakışta “Mutluluk Tasarımcısı” olarak giriş

yapmanız dikkat çekiyor. Burada mutluluk tasarımcısı derken

neyi hedefliyorsunuz ?

Mutluluk Tasarımcısı derken aslında amacım herkesin kendi

hayatında birer Mutluluk Tasarımcısı olduğunu hatırlatmak ve

fark ettirmek... Her birey; kendini daha iyi hisseder, mutluluk

değerlerini keşfeder, yaşamından şikayetçi ise kontrolü eline

alır ise kendi mutluluk yolculuğunu tasarlar. Yaptığım

çalışmalar ile de bireylerin yaşamlarına ilişkin bilinçli

farkındalığı yakalamalarına, farkındalıkları çerçevesinde bir

daha iyi hissederek yaşamla ilgili duyarlılıklarını

geliştirmelerine, kendi yaşamlarına ilişkin senaryolarındaki

engelleri ve fırsatları görebilmelerine, yapabileceklerinin yol

haritasını çizerken, yapamayacaklarını kabullenmelerine

hayata karşı umutlarını ve motivasyonlarını tazelemelerine

yaşamlarına ait seçimlerinin sorumluluğunu üstelenebilmeleri

konusunda cesaretlendirmeyi sağlıyorum.

12)Güçlü yanlarınız nelerdir?

Olaylara genellikle pozitif yönünden bakarım, daima mutlu

olacak şeyler bulurum. Hayata her daim pozitif bakamayız ki

zaten bakmamız da sağlıklı değildir. Hayatımızda iyi olan olay

ve durumların yanında kötü şeylerin de olması çok olağandır.

Önemli olan ne hissederseniz hissedin duygularınızın geçerli

olduğunun farkına varın. İyi olmamak da makbul. Beni negatif

etkileyen olaylarla nasıl mücadele edeceğimi de bilirim.

13)Gerçekten mutluluğu tasarlamak mümkün müdür?

Evet bence her bireyin kendi mutluluğunu tasarlaması

mümkün. Herkes, kendini keşfetme sürecine yine kendisine

neyin iyi geldiğini ve neyin iyi gelmediğini belirleyerek

başlaması gerekir. Yani sonuç olarak kendisine neyin iyi

gelmediğini belirlemesi, kişinin kendisine nelerin iyi geldiğini

de dolaylı olarak görmesine imkan sağlar. Ben burada kişisel

arkeoloji olgusuna dikkat çekmek istiyorum. Kişinin, kendisini

geçmiş fotoğraflarına bakarak, iyi hissettiği anılara

odaklanarak ve onları çözümleyerek, onlar üzerinde kapsamlı

düşünerek kendisini keşfetme sürecidir kişisel arkeoloji ve

aynı zamanda mutluluk tasarımının ilk adımıdır.

İkinci adım ise kişinin hayat içsel iletişimini güçlendirmesidir.

Ve üçüncü adım olarak bu hayata gelme, yaşam amacını

bulma yolculuğudur. Neden bu hayatta olduğunu bilmesi,

şahsi bir hayat gayesi oluşturmak adına sorulması gereken bir

sorudur. Bu hayata tesadüf eseri gelmediğimize inanıyorum ve

hal böyleyken bütünün lehine kişisel anlamda nasıl bir katkı

sağlayabiliriz sorusunun cevabının da bireyi tatmin edeceğini

düşünüyorum.

Özetlemek gerekirse, kişiler kendi mevcut potansiyellerini

keşfedip hayat gayelerini belirledikten sonraki hayatta kalma

motivasyonlarıyla daha mutlu olabilirler.

14)Sizce insanların hayatında kişisel gelişimlerine en yararlı

olacak şey nedir?

İnsanların hayatlarında kişisel gelişimlerinde en yararlı olacak

şey bence kesinlikle deneyimdir. Deneyim edinerek ancak

neyin kendimiz için iyi/kötü, faydalı/zararlı olacağını anlarız.

Hayat boyu öğrenmeyi hayatının merkezine koyan bütün

insanlara en büyük önerim deneyim edinmektir. Deneyim

edinmemiz için bazen kendi konfor alanımızdan feragat

edebiliriz fakat bu riski almadan kişilerin kendilerini bulmaları

ve mutlu bir sona ulaşmaları da zordur. Şuan bulunduğumuz

koşullarda deneyim elde elde edemiyorsak başkalarının

deneyimlerinden de faydalanmak değerlidir.

15)Hayatta değer verdiğiniz en önemli 5 şey nedir?

Hayatta en değer verdiğim şeyleri sırasız bir şekilde ifade

edecek olursam, hayatı yaşamak, ailem, mesleğim, sivil

toplum kuruluşları ve eğlenmek diyebilirim.

16)Öğrenci arkadaşlarımıza okul ve sosyal hayatı dengede

tutmaları adına hangi tavsiyelerde bulunursunuz?

Üniversite’de her ne kadar dersler, vizeler ve finaller tarafından

yoğun bir dönem olsa da hayatımızın en verimli ve vakit

açısından en avantajlı kısmını yaşadığımız için iş dünyasına

atılmadan herhangi bir STK’da gönüllü çalışmalar yapmak ve

sosyal sorumluluk projelerinde yer almak çok değerlidir. Bu

süreci dengede tutmak kişinin kendisiyle mümkündür. Bazı

kişiler okula ağırlık verir, bazıları ise daha sektör odaklıdır.

Bu noktada kişinin kendisinin farkında olarak dengede tutması

daha çok önemlidir.

47


EKONOMİ

MOZAİK 18. SAYI

1)Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben Muhammet Selim MUMCU Yomra Malmüdürü olarak

görev yapmaktayım. 11.04.1974 Ardeşen doğumluyum.

Öğrenim hayatım özetle; Ardeşen Yavuz Köyü İlkokulunu,

Çamlıhemşin Ortaokulunu ve Lisesini, İstanbul Üniversitesi

Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümünü tamamlamakla

devam etti. Memuriyete başladıktan sonra da Ankara Mesleki

Eğitim Kursu’nu bitirdim. Evli ve 3 kız babasıyım.

2)Yapmakta olduğunuz mesleğiniz hayatınızın neresindedir?

Geçmiş günlerimin yarısı 25 yılı tamamlamama 1-2 ay kalan

memuriyet hayatından ibarettir. Bu güne kadar ülkeme ve

milletime kendi çapımda en güzel şekilde hizmet edebilmek

en büyük motivasyon kaynağım olmuştur. Malmüdürlüğü

görevinin mevzuat gereği zorunlu yer değiştirmeye tabi olması

nedeniyle belirli sürelerde evi barkı taşımanın zorluklarını

yaşamakla birlikte, bu güne kadar görev yaptığım Rize-

Çamlıhemşin, Diyarbakır-Lice, Giresun-Güce, Trabzon-Sürmene

ve Yomra’da bulunmuş olmak hayatıma kültürel zenginliğin

yanında güzel hobiler de katmıştır. Bunlar balık avcılığı, doğa

yürüyüşleri, sportif faaliyetler vb. şekildedir.

3)Bu alanda çalışmak size günlük hayatınızda neler katıyor?

Yaptığımız iş daha çok para ile ilgili olduğundan daha disiplinli,

dikkatli ve özenli bir yaşam tarzı ortaya çıkıyor. Zamanla

kişisel borçların ve faturaların ödenmesinde de aynı

hassasiyet ortaya çıkıyor. Maliyecinin meslek hastalığı da

denilebilir.

Muhasebe Birimimize bağlı kamu kurumlarına muhasebe

hizmetinin yanında, görev tanımımız içerisinde yer almayan

önemli rehberlik hizmeti de vermekteyiz. Bu yönüyle de

genellikle maliyeciler bilir anlayışı gelişmiştir.

4)Ekonominin ana unsurları nelerdir? Nasıl tanımlıyorsunuz?

Üretim, tüketim ve bölüşüm. Üretim hasıla ile tüketim talep ile

bölüşüm ise refah düzeyi ile tanımlanabilir.

5)Bir ülkenin ekonomisinin güçlü olduğunu sizce neye

bakarak anlayabiliriz?

İktisadi büyüme, istihdam düzeyi/işsizlik, vatandaşlarının satın

alma gücü, enflasyon ve kapasite kullanım oranlarına bakarak

anlaşılabilir.

6)Bu alanda önerdiğiniz kitaplar var mıdır? Bizimle paylaşır

mısınız?

Halil Seyidoğlu - Uluslararası İktisat, Erdal Ünsal - Makro

İktisat, Jared Diamond - Tüfek Mikrop ve Çelik şeklinde

belirtebilirim.

7)Dünya dijitalleşmeye evriliyor. Bu eğilimin ekonomi

üzerindeki etkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Dijitalleşme her şeyden önce maliyet düşürücü etkisi küresel

ekonomiye olumlu katkıda bulunmaktadır. Gerek üretim

gerekse de zaman maliyetlerini oldukça kısabilmektedir.

Ayrıca üretimin makro düzeyden daha mikro düzeye

kaymasına neden olduğundan, üretimde tabana yayılmayı

sağlamaktadır. Öte yandan kara para aklama, kaçakçılık ve

dolandırıcılık gibi riskler için de kolaylıklar sağladığından

alınması gereken önlemlerin önemi de gözden

kaçırılmamalıdır.

8)Sizce en değerli yatırım aracı nedir? Nedenini bizimle

paylaşır mısınız?

Beşeri sermaye ve eğitim. Eğitimden daha büyük yatırım, iyi

yetişmiş insandan daha büyük bir sermaye yoktur.

9)Özel sektörün ekonomiye katkısını nasıl değerlendirirsiniz?

Özel sektör gerek milli gerekse de uluslararası ekonomiye

rekabeti getirdiğinden oldukça faydalı olarak

değerlendirilebilir. Kamu sektörü ile kıyaslandığında bürokratik

engellerin bulunmadığı göz önünde tutulduğunda, karar

süreçleri daha hızlı olabilmektedir. Ayrıca kamu sektörü teorik

olarak kamu yararını gözeterek üretim gerçekleştirir ancak

özel sektör salt kâr maksimizasyonu hedefi güder. Bu da hem

maliyet etkin hem de yüksek kârlı üretim/satış süreçlerine etki

eder. Kamu yararı da dışlanmayacak ve haksız rekabetin de

önüne geçilecek yeterli kamusal düzenlemeler yapılmak

kaydıyla özel sektörün teşvik edilmesi her zaman ulusların

refahına katkı sağlamıştır.

10)Son olarak öğrenci arkadaşlarımıza söylemek istediğiniz

bir şey var mı?

Okulda verilen bilgilerle yetinmeyin. Çünkü okulda verilen

bilgilerle dersi geçersiniz. Farklı kaynaklardan da yaralanarak

kendinizi iyi yetiştirirseniz, işi siz seçersiniz, yoksa iş sizi

seçer.

M. SELİM MUMCU

48


MOZAİK 18. SAYI

MANÇOLOJİ

"Ben yaşarken kendime sanatçı diyemem, çok ayıptır.

Ancak on, yirmi, kırk yıl sonra diyebilirler."

Biz onu Uzun Saçlı Dev Adam ve Barış Çelebi olarak da tanıdık. Gelin, 40 yıllık sanat yaşamında adını tüm dünyaya duyuran

Anadolu Rock müziğinin efsane ismi Barış Manço’nun Dönence ve Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkılarının hikayelerine göz

atalım.

Barış Manço’nun efsane şarkısı Dönence’de sanatçının tüm

eserlerinde olduğu gibi çok anlamlı bir mesajı vardır. Barış

Manço, şarkıyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır:

“Dönence dünyanın iki ayrı kutbundaki enlemlerdir ve hiçbir

zaman birlikte olamazlar. İnsanın doğasında da iki zıt kutup

vardır. Bu kendisinde olmayanı arama içgüdüsüdür. Örneğin

kış mevsiminde yazın gelmesini bekler yazın da kış mevsimini

ararız. İnsanlar hiçbir şeyin tamamına sahip değillerdir. Her

şeyin yarısını yaşarlar. Örneğin 12 saat geceyi 12 saat

gündüzü yaşıyoruz. Ama 24 saat boyunca gündüzü veya

geceyi yaşayamıyoruz. Yani devamlı bir beklenti ve umut

içinde yaşayıp duruyoruz. Bu beklenti ve umudun da bir sonu

yok, dönüp duruyor.

'Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız bekliyorum,

uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor. Görüyorum

dönence…'

Bu sözlerle insanların beklentilerini vurgulamaya çalıştım.

Geceyi yaşayan bir insanın gündüze olan özlemini dile

getirdim. Çünkü insanlar her gece aynı duyguları duyuyorlar.

'Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız. Uzaklarda bir yerlerde

bir şeyler kök salıyor. Biliyorum dönence….'

Burada insanlardaki tatminsizliği ve olmayanı arama

duygusunu açıklamaya çalıştım. Devamlı gelecekte olacakları

umut ederek yaşayan insanları yani…”

Sözlerine "zaten arzu ettiğimiz, bu soyut parçadan herkesin

arzu ettiği somut sonuçları çıkarmasıdır" diyerek devam eden

Barış Manço unutulmaz bir eseri hafızalara kazımıştır.

1979 yılında çıkan, 'Sarı Çizmeli Mehmet Ağa' şarkısı bir

efsane değil bir gerçekmiş meğer. Yaşanmış bir hikayeden

esinlenilerek yazılan şarkının hikayesi ise şöyle;

Mehmet Ağa Aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı

Dönemi yetkilileri Mehmet Ağayı çağırarak Kıbrıs Girne’de

büyük bir arsa vermişler. Karamandaki bahçelerin gibi ek, biç,

halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım, hayvancılık ve

tarımı geliştir demişler.

Aslen Yörük Türkmen’i olan Mehmet Ağa 5 kardeşi ile göç

etmiştir. Yörüklerin konargöçer hayatlarından esinlenerek

kendisine verilen köyün adına da Göçeri demiştir. Sarı Çizmeli

Mehmet Ağa, devlete söz verdiği gibi tarımda ve hayvancılıkta

binlerce kişi çalıştırır, iş verir ve birlikte büyük bir aile olurlar. 3

bin dönüm toprağı olan Mehmet Ağa kavgalıları barıştırır,

bekarları evlendirir, ev verir, eşyalarını hediye eder, en az da bir

dönüm toprak bağışlarmış.

Durumu iyi olmayanlar kahvehaneye ya da lokantaya gittiğinde

para ödemez, yer içer, tüm hesapları Sarı Çizmeli Mehmet

Ağa’ya yazdırırlarmış. İşte bu güzel parçanın kaleme alınma

hikayesi de bu şekilde...

49


BUNLARI BİLİYOR

MUYDUNUZ?

1)Matematik kelimesinin kökeni Eski Yunancada “Ben

bilirim” anlamına gelen “matesis” sözcüğüne dayanıyor.

Zaman içinde dönüşen kelimenin son olarak

dayandırıldığı sözcük ise “mathematikós” yani

“öğrenmekten hoşlanan” sözcüğüdür.

2)Hiç düşündünüz mü, neden bir saat 60 dakikadır? Ya

da neden 1 dakika 60 saniyedir? Cevabı eski çağlarda ve

Mezopotamya’da gizli! Bu coğrafyada bir imparatorluk

kuran Babiller, matematikte temel olarak 60 sayısını

esas almışlar ve bu hesapları günümüze kadar

geçerliliğini korumuş. Hatta 1 çember = 360 derece

kuralını getirenler de yine Babillerdir.

3)Ondalık sayı sistemi ellerde sadece 10 parmağın

bulunması nedeniyle kullanılmaya başlanmıştır.

4)Pi sayısının içinde herkesin doğum tarihinden tutun

kimlik numarasına kadar tüm sayılar vardır. Pi sayısı bu

yüzden de olağanüstü bir sayıdır.

5)Antik Roma kaynaklı olan Roma rakamlarını

biliyorsunuz; I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII, IX, X… İyi ama

Roma rakamlarında “sıfır” sayısının karşılığı neydi? İşin

aslı bu sayı sisteminde sıfır rakamı bulunmamakta… Ve

o nedenle de modern aritmetik sistemi için yetersiz

kalmaktadır.

6)Matematik için x, y, z harfleri, denklemlerdeki

bilinmeyenlerin meşhur isimleridir. Bilinmezliği ifade

etmek için bu harflerin seçilme nedeni ise alfabenin en

uzağındaki, en sonundaki harfler olmalarıymış.

7)Pizza’nın hacmi=?

Eğer elinizde pizza şeklinde basık bir silindir varsa ve

hacmini hesaplamak istiyorsanız, yarıçapı Z yüksekliği

A olarak ele alırsak ortaya çıkan formül = Pİ*Z*Z*A

olacaktır.

8)1878 - 1955 yılları arasında yaşayan Amerikalı

matematikçi Edward Kasner, sonsuz olmayan çok

büyük sayıları ifade etmek için sözcükler belirleme fikrini

ortaya çıkaran kişi. Bir gün, 1 sayısının devamına 100

tane “sıfır” ekliyor ve yeğeninden bu sayıyı karşılayacak

bir kelime söylemesini istiyor, 9 yaşındaki çocuğun

verdiği “googol” cevabı 10 üzeri 100’ü ifade eden kelime

olarak literatüre geçiyor. Tekrar matematiksel ifade

edelim: 1 googol = 10100

9)Sayfayı ilginç bir matematik sorusuyla kapatmaya ne

dersiniz? 1 ile 10 arası tüm sayılara tam olarak

bölünebilen en küçük sayı hangisidir? Yani, 3’e de, 7’ye

de, 4’e de bölünse bölüm bir tam sayı, kalan sıfır

olmalı.

Doğru cevap: 2520

50


GÖNÜL ATEŞSAÇAN

1)Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Genetik testine bakarsak, % 88 Türkiye, İran, % 8 Mısır ve % 4 İtalya, Yunanistan kökenliyim fakat 16 Nisan 1968’de Erzurum’da doğdum,

İzmir’de büyüdüm.

Eğitimli bir ailenin beş ve son numarası olarak hayata başladım. Annem öğretmen, babam avukat. İzmir’in keyifli özgürlük ortamında Bornova

Anadolu Lisesini bitirdiğimde tarih 1986’ydı. Benim için insana dair her şey heyecan verici olduğu için ve tabii çalışkan bir kız olduğum için tıbbı

seçtim ve 1992 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. 1993-1997 yılları arasında Sağlık Bakanlığına bağlı

olarak beş yıl çalıştım. Âşık olup da evlenmeye karar verdiğimde 1995 yılıydı ve radikal bir kararla İstanbul’a yerleştik.

Metropolün ritmine uymak ve genel bir perspektif edinebilmek için ilaç sektörüne geçtim. 1997- 2005 yılları gözlem alanımdı diyebilirim, tıbbın

her yönünü deneyimliyordum. 1999 yılında canım kızım Eda Dide dünyaya geldiğinde de durmadım, dünyayı merak ediyordum, seçtiğim alan

bana büyük bir kapı açmıştı. Ürün müdürü ve medikal müdür olarak çalıştığım süreçte Edirne’den Ardahan’a kadar tüm Türkiye’yi, yanı sıra

neredeyse tüm Avrupa şehirlerini, hatta biraz Uzakdoğu, Arabistan ve Amerika’yı dolaştım. Londra ve Lund (İsveç) en sık gittiğim şehirlerdendi,

ama yurtdışında ilk gittiğim şehir Roma’ydı, bayılmıştım. Avrupa’nın en batı ucu Cabo Da Roca’yı çok beğendim, Stockholm’de çok sıkıldım.

2005 Ağustos ayında Sağlık Bakanlığından aldığım “Medikal Estetik Sertifika’sı ile “ameliyatsız minimal invaziv estetik tedaviler” alanında

çalışmaya başladım, çünkü dünyayı gözlemlemiştim, geleceğin alanlarını kafamda belirlemiş ve çalışmaya başlamıştım. Aynı yıl beslenme

konusunda eğitimler almaya başladım. Her eğitim bana yeni bir alan açıyor, dolayısıyla sorular doğuruyordu, “Bedenimizi kimler yönetiyor?”

diye araştırınca karşıma “microbiata” çıkmıştı. Öğrendiklerimle çıkarımlar yapmaya ve bilinenin yan kapılara bakarak ilerledim. Kitaplar yazdım,

eğitimler almaya devam ediyorum, yetkin bir konuma gelmek için açık fikirli olmak gerektiğini bildiğim için hala öğrenmeye devam ediyorum.

Bilgimi paylaşmayı sevdiğim ve herkese hitap edebildiğim için çeşitli organizasyonlara konuşmacı olarak katılmayı seviyorum. Uluslararası ve

ulusal kongrelerde konuşmacı olarak yer aldım, benim için müthiş bir heyecandı.

Tıp doktorluğumun yanı sıra uzmanlık olarak seçtiğim alanlR “Sağlıklı Yaşam” ve “Antiaging” çünkü "fizik, zihin, ruh ve duygular arasında denge

olduğu taktirde sağlıklı olur, başarılı ve iyi hissederiz" diye düşünüyorum.

Hastalarıma modern tıp ve bütünsel tıp alanından kombine tedaviler uyguluyorum. Beslenme konusunda kişisel ve profesyonel tercihim

bitkisel bazlı beslenme yönünde. Neden bitkilerle beslenmemiz gerektiğini 2019 yılında yazdığım “Aristo Diyeti” kitabında uzun uzun anlattım

ve şu ana kadar 5 baskı yaptı. İnsanların şifasına aracı olabilmek benim için çok kıymetli bir armağan.

Her gün öğreniyorum ve gelişiyorum, kendimi tanımaya devam ederken insanları da kendileri için güzel bir dünya yaratmaya teşvik ediyorum.

Şanslıyım, 28 yıldır evliyim, 24 yaşında bir kızım ve bir kedim var. 20 yıldır çalıştığım bu alanda, İstanbul Caddebostan’da “DR GÖNÜL

ATEŞSAÇAN KLİNİK” de, harika ekibimle beraber, “Antiaging ve Sağlıklı Yaşam” alanında hizmet vermeye devam ediyorum.

51


MOZAİK 18. SAYI

SAĞLIKLI YAŞAM

2)Kendinizi birkaç kelime ile özetlemiş olsaydınız bu ne olurdu?

Her gün yeni şeyler öğrenip, daha çok gelişmek ve faydalı olmak için

çabalayan bir şifacıyım.

3)Sağlıklı yaşam nedir, nasıl tanımlarsınız?

Bir tıp doktoru olarak diyorum ki sağlıklı yaşam “bağımsızlık ve

özgürlük”tür. Duygusal, zihinsel, fiziksel ve sosyal olarak iyi olma

durumudur. Toplum içinde rahatça kendini ifade edebilmektir sağlık,

yoksa dağ başında yaşayıp tüm laboratuvar değerleri de iyi olup,

sağlıklı bir bedende, ama tek başına yaşamak değildir. İnsanlarla

sağlıklı iletişim içinde ve sağlıklı bedende olmaktır, zihinsel kalıpların

ötesine bakabilmek ve dünyaya kendi aracılığıyla yeni yorumlar

katabilmektir. Ruhuyla bağlantıya geçmeyi öğrenip duygularını

yargısız bir bütünlüğe ulaştırabilmektir sağlıklı yaşam. Aslında

temelde kendimizi keşif yolculuğu içinde tüm varlığımızı kıymetli hale

getirebilmektir sağlıklı yaşam.

4)Başarılı eserleriniz var. Bu eserler hakkında neler

söyleyebilirsiniz?

İki kitabım var: İlk kitabım, “Neden Açım, Neden Şişmanım” insanların

kendini ruhsal ve bedensel manada sorgulayıp yeni ve bütünsel bir

beslenme biçimine açılmasını sağlamaktı. Bedeniyle barışık olan

kadın erkek her birey yaşamda daha başarılı oluyor. Kitabımda

diyetler, sağlıklı yemek tarifleri yanı sıra asıl önemli olan zihinsel

kalıpları kırarak yeni bir yaşama adım atma yolculuğu var. İkinci

kitabımsa, uzun eğitim hayatım, çokça danışan hikayesi ve dünyadaki

genel temayülleri analiz ettikten sonra ortaya çıkardığım özel bir

beslenme türünü anlattığım “Aristo Diyeti.”

Bu kitap benim için önemli bir yolculuktu çünkü biraz önce de

söylediğim gibi uzmanlaşma ve deneyimin harika çocuğu oldu.

İngilizceye çevrilmesi ve hali hazırda “amazon.com”da satışta olması

benim için büyük bir keyif. Yazıyla insanların ruhuna rahatça

dokunabildiğimi keşfettiğim için çeşitli alanlar deniyorum. Bir öykü

seçkisinde “Kayıp Şifacı” hikâyem yayınlandı.

Sesini farklı tonlarda çıkarmayı seven bir şarkıcı gibi görebilirsiniz

beni, deniyorum, sesim nerelere kadar ilerliyor ve hoş çıkıyor mu

merak ediyorum, bu yüzden edebiyata şöyle bir dokundum.

Tüm kitaplarım bebeklerim gibi. Sadece kitabımı okuyup zayıflayan

sayısız kişi var, öncelikle çok mutluyum, herkesin anlayabileceği ve

uygulayacağı bilgiler içeren kitapları okurlarımla buluşturduğum için.

Bana ait markalar yaratabildiğim için de mutluyum. “Aristo Diyeti” ve

“Yeşil Elma Detoksu” benim ruhumun ve bilgimin çocukları. Çok

yakında yeni kitabım da geliyor.

5)Sağlıklı yaşam denildiği zaman spor ve beslenme akıllara geliyor,

sizce farklı alanlar da ekleyebilir miyiz?

Biraz önce de bahsettim, sağlıklı yaşam demek sadece fiziksel iyilik

demek değildir, duygu durumu ve ruhsal durumun iyi olması

demektir. Bunun için de hormonal denge çok önemli. Hormonal

denge için de yapmamız gereken düzenli bir uyku düzeni. Yemek

saatleri ve spor tabii ki çok önemli.

Sağlıklı olmayı etkileyen faktörler, %60 günlük yaşam alışkanlıklarıdır

(zihinsel alışkanlıklarımız, su içmek, güneşle yaşamak ve hareket

etmek/ spor yapmak), %40’ı ise tükettiğimiz besinlerdir.

Ve son olarak tabii ki inanmalısınız, kendinizi her dönemde yeniden

yaratabileceğinize, beden ve ruhunuzun sürekli yenilenen bir form

olduğuna inanmalısınız.

6)Üzerinde çalıştığınız eserler, etkinlikler var mı?

Aristo diyetine dair ikinci kitabımı yazıyorum. Ayrıca bir roman

yazıyorum, bunun için biraz mitoloji araştırıyorum, benim için keyifli

ve rutinden uzaklaştığım bir alan oluyor, heyecanlı bir süreç. Youtube

kanalıma beslenme konusunda yeni projeler hazırlıyorum.

7)Biraz eğitim hayatınızdan bahseder misiniz, nasıl bir süreç

geçirdiniz?

Biraz önce bahsettiğim gibi 1986 yılında Bornova Anadolu Lisesi’ni

bitirdikten sonra İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne

girdim. Okuduğum bölümden çok mutluluk duydum daima.

9 yaşındayken doktor olmaya karar vermiştim, bunun nedeni

Lenfoma nedeniyle ablamı 17 yaşında 1974 yılında kaybetmiş

olmamızdı. Bitirdikten sonra 1993-1997 yılları arasında Sağlık

Bakanlığı’na bağlı olarak beş yıl çalıştım.

İstanbul’da da kişisel eğitimime devam ettim, tıpta sağlıklı yaşam

konusundaki yenilikleri gözlemledim, kendimle özdeşleştirdiğim

alanda da uzmanlaşmak için çok çalıştım. 2005 Ağustos ayında

Sağlık Bakanlığı’ndan aldığım “Medikal Estetik Sertifika”sı ile

“ameliyatsız minimal invaziv estetik tedaviler” alanında çalışmaya

başladım. Aynı yıl beslenme konusunda ve bütünsel tıp alanında

eğitimler almaya başladım. Şu andaysa artık ben eğitimler veriyorum,

yeni insanların yetişmesini destekliyorum. Daima yapmayı hayalimde

ve hedeflediğim konularda çalışmak birincil önceliğimde oldu. Merak

ettiğiniz konularda çalışmaya, çok çalışmaya özen gösterin.

Planlarınızı kimseyle paylaşmayın. Bir hekim olarak görevim

insanların sağlıklı yaşam konularında fakındalık sağlamak, zayıflama

ve antiaging konusunda tedaviler yapmak. Toplumsal olarak sağlıklı

olmamız için herkesin bireysel sağlığına dikkat etmesi ve toplumsal

bir görev olarak kabul edilmesi şart.

8)Öğrencilere tavsiye etmek istediğiniz eser / yazar var mıdır varsa

paylaşır mısınız?

Öğrencilere tavsiye edeceğim kitaplar bireysel seçimlerim olur. Tarih

araştırmalarını tavsiye ediyorum. İbni Sina’dan antik döneme,

Hermes’ten Osmanlı’nın şifahanelerine kadar geniş bir bilgi alanı var.

Her birey kendi yolunu özgürce keşfederek bulmalı. Dünya klasikleri

mutlaka okunmalı ve ülkemizin yazarları keşfedilmeli. Sadece çeviri

okumayın bu ülkede çok büyüleyici yazarlar var. Keşfedin sadece

sunulan ve popüler olanla yetinmeyin.

9)İşinizi sosyal medyaya endekslemenin artı ve eksi yanı olarak

nelerden bahsedebilirsiniz?

Sosyalmedya durmaksızın büyüyen bir alan. Artıları ne kadar

yüksekse eksileri de o kadar riskli. Sosyal medya kulaktan kulağa

oynamak için iyi bir alan. Dinamik olmanız gerekiyor, sürekli olarak

yeni içeriklerle kendinizi göstermeniz şart, bu tabii ki artı bir faktör

insanı rehavetten koruyor. Küçük bir negatif durumun abartılarak

yansıtılma ihtimali de eksi tabii.

10)Sağlıklı yaşamı, günlük hayatına adapte etmek isteyen kişilere

tavsiyeleriniz ne olur?

Prensipli olun ama katı olmayın. Beslenmeye önem verin, yemeye

değil. Vücudunuzda kaslar olduğunu unutmayın yani hareket edin ve

ruhunuzu unutmayın pozitif olun. Evrenin negatifi yoktur uyumlanın.

11)Beslenme düzeni sağlıklı olan bir insanın mutfağından eksik

olmaması gereken gıdalar hangileridir?

Sebze ve baklagiller.

12)İleriye dönük olarak hedefleriniz, ilgilenmek istediğiniz başka

alanlar varsa paylaşır mısınız?

Artık bilgimi daha çok insanla paylaşmak geniş kitlelere ulaşmak

istiyorum. Dolayısıyla daha çok kitap yazmak, seminerler vermek

istiyorum. Bilgi cennetinden hangi meyve gelirse ona da uyumlanırım

tabii.

13)Uyku düzeninin beslenmeye olan etkisinden bahseder misiniz?

Uyku da bir enerji depolama halidir. Düzenli uyku yerli yersiz enerji

açıklarına izin vermez, dolayısıyla gün ışığıyla aktif başlayan gün

gerekli besinler alınarak verimli şekilde kullanılır.

52


1)Sektöre nasıl başladınız ve kariyer yolculuğunuz

nasıl ilerledi?

Sektöre mezun olur olmaz başlama fırsatı

bulduğum için aslında çok şanslıyım. Öncelikle

özel bir klinikte çalıştım 8-9 ay kadar sonrasında

kendi kliniğini açtım ve şuan da uzmanlık için

yüksek lisans tezimin son aşamasındayım aynı

zamanda Instagram'da aktif paylaşımlar yaparak

orada da aktifliğimi sürdürüyorum.

2)Sizce diyet neden yapılmalıdır?

Sağlık için yapılmalıdır ideal kiloda olduğumuz

sürece bir sıkıntı yok ama hem yaşam kalitesi hem

de sağlığımız için gerektiğinde diyet yapılmalıdır.

3)Kategori ismimizden de yola çıkarak sizin bu

zamana kadar ki tecrübelerinizle en popüler

gördüğünüz diyeti bizimle paylaşır mısınız?

En popüler olarak görülen diyet bence şu sıra

aralıklı oruç bazı danışanlara benim de

uyguladığım faydasını gördüğüm bir diyet sistemi.

SERENAY BENDER

4)Yaygınlaşan fast food tüketimi ile obezite ve

kilo problemlerinin ilerleyen dönemlerde sıklıkla

karşımıza çıkacağını görmekteyiz. Bu konuyla

ilgili çalışmalarınızı veya düşüncelerinizi bizimle

paylaşır mısınız?

Yaygınlaşan fast food tüketimiyle obezite benim

de zaten yüksek lisans tez konum obezite

olduğundan şu anda güncel yapılan çalışmaları

ben de yakından takip ediyorum ve bu zamanda

beslenmenin öneminin çok daha fazla önümüze

çıktığını düşünüyorum.

5)Diyet yapabilmenin sırrını üç kelime ile ifade

edecek olsaydınız bu ne olurdu ?

Diyet yapabilmenin sırrı irade, azim ve yakın çevre

etkisi.

6)Sosyal medya hesabınızda güncel ve yararlı

bilgiler paylaşıyorsunuz. Aldığınız geri dönüşleri

nasıl buluyorsunuz?

Sosyal medyadan aldığım geri dönüşler benim için

gayet olumlu hiçbir sıkıntı yok.

53


MOZAİK 18. SAYI

POPÜLER DİYETLER

7)Kişisel diyet programı hazırlarken dikkat ettiğiniz hususlar

nelerdir?

Kişisel diyet programı hazırlarken protein karbonhidrat yağ

oranı bizim için çok önemli onların hesaplamasını yaparak

listelerimi oluşturuyorum.

8)Diyetisyen olarak insanların özgüvenini artırmaya yardımcı

oluyorsunuz. Bir kişinin başardığını görmek ve o yolda

yardımcı olmak size nasıl hissettiriyor?

Gerçekten muhteşem bir his hayatlarına dokunduğumu

hissetmek o hayatları iyileştirebilmek anlatılamayacak kadar

güzel bir şey.

9)Instagram'da aktif bir kitleye sahipsiniz. Bu durumun

mesleğinize avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Instagram mesleğimi doğrudan etkiliyor o yüzden avantajlarını

saysak çok daha iyi olur benim için. Oradaki erişim ve

etkileşimden dolayı orada tanıyan insanlar benden gelip

danışmanlıkta alıyorlar tabii ki bu da aslında avantajları.

Dezavantajlarını şu zamana kadar yaşamadım.

10)Danışanlarınızın arasında kilo vermek isteyen, size

gelmeden önce defalarca farklı diyetler denemesine rağmen

kendine hâkim olamadığı için başarısız olan kişileri nasıl

motive ediyorsunuz, nasıl bir beslenme öneriyorsunuz?

Tamamen kişiye özel beslenme oluşturuyorum tabii ki o kişiyi

dinleyerek temelde yatan psikolojik bir sorun var mı gibi

sorular sorarak her şeyi aslında tamamen anlatmasını

istiyorum.

Bu sebeple de danışanımı yakından tanımak benim için çok

önemli özel bir diyet sistemi ile tamamen kişiye özel liste

oluşturuyorum ve tabii ki böyle danışanlarımda var her

anlarında yanlarında olmaya çalışıyorum ve bu süreci güzel bir

şekilde tamamlıyoruz.

11)Diyet yaparken, sahip olduğumuz formu korumak için

neler yapmalıyız?

Koruma döneminde ise yine almamız gereken protein

karbonhidrat ve yağ tüketimine dikkat etmemiz gerekiyor ve

biraz fiziksel aktiviteyi artırmamız gerekiyor.

12) Intermittent Fasting (Aralıklı Oruç) hakkında ne

düşünüyorsunuz? Bunu kendi danışanlarınızda da uyguluyor

musunuz?

İntermittent Fasting in bir sürü çeşidi var ben 16 8 yöntemini

genellikle uyguluyorum danışanlarıma tabii ki kişiye özel bir

şekilde kişiye uygunsa ve mutlaka ara öğün eklemesi

yapıyorum ara öğünsüz bir şekilde katı bir IF uygulatmıyorum.

13)Sizce diyette sıklıkla yapılan hatalar hangileridir?

Diyette sıklıkla yapılan hatalardan bir tanesi de hatta en

önemlisi bence battı balık yan gider modu kişi bir kez

kaçamak yaptıktan sonra tüm emeğinin boşa gittiğini

düşünüyor ve en büyük yapılan hata burada devamlılık haline

geliyor.

14)Hep kilo vermek isteyenlerden bahsediyoruz, kilo almak

isteyenler ve kilo alamayanlar için genel olarak ne tavsiye

ediyorsunuz?

Kilo alamayan danışanlarım içinde yine tarifler üretiyorum ve

onlara bu şekilde bu yolculukta yoldaş oluyorum diyebilirim

tabii ki de kilo almak bazı sebepten dolayı bazen zor olabiliyor

ama yılmadan sabretmek ve beklemek gerekebiliyor.

15)Diyet yaparken mutlaka egzersiz yapmalı mıyız ? Egzersiz

yapmadan da zayıflamak mümkün müdür?

Egzersiz yapmadan da zayıflayabilirsiniz tabii ki bu yine kişiye

bağlı olarak değişir.

16)Diyet konularında çok fazla bilgi kirliliği var. İnsanlar

internetten gördükleri sağlıksız ve şok diyetleri

uygulayabiliyorlar. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Ben tamamen öyle sayfalar gördüklerinde öyle bilgiler

gördüklerinde hemen ondan uzaklaşmaları gerektiğini

söylüyorum.

17)Mesleğinizi yaptığınız süre içerisinde sizi keyiflendiren

veya aklınızda kalan bir vaka veya olayı bizimle paylaşmak

ister misiniz?

Aklımda kalan vakalardan bir tanesi de çocuk sahibi olmak

isteyip tedavi gören bir danışanımın değerlerinin iyileşmesi ve

bunu sadece beslenme yoluyla ilaç kullanmadan

başarabilmekti ve bu beslenme biçimi sayesinde doktorun da

önerdiği takviyelerle sonrasında gebelik sürecinin

başlayabilmesiydi bu benim için çok mutluluk verici bir

durumdu.

18)Son olarak bu alanda kendini yetiştirmek isteyen

beslenme ve diyetetik öğrencilerine öğrencilik süresince

neler yapmasını önerirsiniz?

Sürekli güncel bilgileri okuyup araştırmalarını öneririm çünkü

bilim sürekli yenilenen ve değişen bir durum o yüzden de

sürekli güncel verileri takip etmek gerekiyor çalışmak

gerekiyor emeğin karşılığını o şekilde beklemek gerekiyor ve

aynı zamanda Instagram tarafına da biraz destek olmaları

gerekiyor yani öğrenciyken başlamaları gerekiyor ben birinci

sınıfın sonundayken hesabımı açmıştım ve geç kalmadan

Instagram'a da atılmalarını tavsiye ederim.

54


SEZİN ADAY

55

1)Meslek hayatına nasıl başladınız?

Meslek hayatıma psikoloji mezunu olduktan sonra çeşitli

deneyimler elde ederek başladım. Yüksek lisans yapana

kadar bir süre özel bir okulun ortaokul departmanında ve

sonrasında bir danışmanlık merkezinde görev aldım. Bu

deneyimler benim klinik psikoloji yüksek lisansı yapma ve

mesleğime psikoterapist olarak devam etme kararımı

sağlamlaştırdı diyebilirim. Tüm bu süreçlerde bolca eğitim

alarak meslek alanımı desteklemeye ve genişletmeye

devam ettim. Yüksek lisans sonrasında ise psikoterapist

olarak önce serbest sonra bir kuruma bağlı olarak aktif ve

yoğun olarak danışan görme imkanım oldu. Şimdilerde ise

kurucusu olacağım bir psikoloji markası için kolları

sıvadım. Hem kendi seanslarımı hem de vereceğim eğitim

ve seminerleri bu marka üzerinden yürüteceğim. Zamanla

farklı iş kollarına da dağılan bir yapısı olacak.


MOZAİK 18. SAYI

KLİNİK PSİKOLOG

2)Bizimle bir gününüzü paylaşır mısınız?

Gününe göre değişebiliyor diyebilirim. Çoğunlukla günlerim

planlıdır. Seans günlerim bellidir ve haftanın diğer günlerinde

aynı zamanda müzisyen olduğum için konser veya sahnelerim

olabiliyor. Genelde aylık bir takvim oluştururum kendime. Eğer

çok yoğun olduğumu hissedersem kendimi yavaşlatırım.

Duygusal ihtiyaçlarımı, ruhsal ve fiziksel sağlığımı her şeyin

önünde tutarım. İçimdeki çocukla hep temas halindeyimdir,

neye ihtiyacı varsa onu da takip ederim. Hayatımda bir denge

hissetmeyi severim. Günlük planlarımı da bu dengeyi esas

alarak şekillendiriyorum.

3)Dinlenmek istediğiniz dönemlerde hangi yöntemlere

başvuruyorsunuz?

Aslında ne yapıyorsam sadece ona kendimi bırakırım. Emek

verdiğinizde dinlenmek çok doğal bir ihtiyaç halini alıyor.

Fiziksel olarak dinlenmek istediğimde uzanırım ve bir şeyler

izlerim. Komedi türünün eşliğine bayılırım, yorgunluğumu alır.

Ruhsal olarak yorulduğumda ise daha çok yalnız kalmayı

tercih ederim. Kendimle temasa geçtikten sonra neye

ihtiyacım olduğunu anlamaya çalışırım. Sonra ona yönelik

planlamalar yaparım. Mesela uzun zamandır bir arkadaşımı

görmediysem onu ararım, seyahate ihtiyacım varsa organize

ederim, ailemi özlediysem yanlarına giderim.

Ruhsal olarak dinlenmeyi duygusal ihtiyaçlarla ilişkili

buluyorum.

4)Psikoloji alanında bizlere kitap önerisi yapabilir misiniz?

Kendim Şema Terapi ekolünden geldiğim için bu alana dair

tüm kitapları önersem yeridir. İnsanın kendini tanımaya yatırım

yapması önemli. Bu anlamda katkı sağlayabilecek her kitap

hayata anlam katar diye düşünüyorum. Bazen de kitaplar

okunurken kişi yeterince kendini tanımadıysa bu fazla bir yük

oluşturabiliyor. Kişisel gelişim veya terapiye dair kitapların

dikkat edilmesi gereken tarafı kişinin kendini nasıl biliyorsa

okuduklarına da o şekilde bir yorum getirmesi tehlikesi.

Mesela kendini çok suçlayan yapıdaki biri bu kitaplardan

sonra daha da suçlamaya geçebiliyor. O sebeple kitapların

terapi sürecine eşlik etmesini daha faydalı buluyorum. Aynı

kitabı başka türlü yanlarıyla okumuş oluyorsunuz.

5)Zekâ testi alanında çalışmalarınız olmuş, bu alana nasıl

yöneldiniz?

Türk Psikologlar Derneği WISC-IV ZEKÂ TESTİ uygulayıcısıyım.

6 yıldır aktif olarak bu testi klinik ortamlarda ve aynı zamanda

okul eğitim programları için oluşturulan yönlendirmelerle

yapıyorum. 2017’de ODTÜ’de düzenlenen Zekâ ve Yetenek

Kongresi’ne katılmak da bu konuda ufkumu açtı diyebilirim.

Çocuk alanında çalışmaya başlamış olmak beni bu alana itti

diyebiliriz. Zekâ testleri yönlendirmeler için önemli bir

parametre sunuyor. Örneğin üstün veya çok üstün tespit

edilen bir çocuğun sosyal olarak içe çekilmesini ele almak

klinik alanda farklı yollar izlemenize, aileyi farklı şekilde

yönlendirmenize sebep olacaktır. Bu sebeple klinik anlamda

önemli bir yeri olan ve gerekli bir test.

6)Olması gerekenden az veya fazla algılama durumu varsa

buna neler etkili olur?

Algı ve dikkat başka bir değişken onu dikkat testleriyle

ölçüyoruz. Ancak zekâ değişkeni hem genetik hem çevresel

faktörlere dayanıyor. Eğer çocuk normal normların altında bir

zekâ aralığında ise ne kadar erken tespit edilirse o kadar

destek ortamı sunulabileceği için geliştirilebiliyor. Bu durum

tespit edilince ek destek için yönlendiriyorsunuz. Üstün veya

çok üstün çocuklar içinse altın çamura düşse yine de altındır

deyimini kullanabiliriz. Bu gruptaki çocuklar için çevrenin etkisi

o kadar da anlamlı ve belirgin şekilde bozucu ve köreltici

olmuyor.

7)Zekâ testi sorularını belirlerken nelere dikkat edersiniz?

Zekâ testleri önceden belirlenmiş belli standartlara dayalıdır.

Test uygulayıcısı olarak bu standartları takip edersiniz. Öyle ki

çocuğun oturacağı sandalyenin yüksekliği, masaya erişilebilir

olması, testörün nötr tavrına kadar her şey standarttır ki

uygulayıcı farkı test sonuçlarını etkilemesin. Bu sorular

belirlenirken daha çok belirli bilişsel alandaki becerilerin

ölçülmesi hedeflenmiştir. Sözel Kavrama, Algısal Akıl

Yürütme, Çalışma Belleği, İşlemleme Hızı alanları tüm ölçek

zekâ puanını oluşturur. Sorular zamanla güncellenir ve yeni

testler çıkar. Sonra kültüre uygunluk geçerlilik ve güvenilirlik

çalışmaları yapılır. Ülkemizde de 2007-2011 yılları arasında

uyarlama ve standardizasyon çalışması yapılmış ve en güncel

olan WISC-IV testi uygulanmaktadır.

8)Zekâ testi yaptıran bireyler genellikle hangi yaş aralığında

oluyor?

Wechsler Çocuklar için Zekâ Ölçeği 6 yaş 0 ay ile 16 yaş 11 ay

yaş aralığındaki çocukların bilişsel yeteneklerini ölçüyor.

Yetişkinler için olan zekâ testlerinin az önce bahsettiğim norm

çalışmaları çok eski, bu sebeple pek güvenilir sayılmayabilir.

Zamanla yenilenmesi gerekir.

Yetişkinler için olan zekâ testlerinin bir engeli de belli bir yaş

geçtikten sonra zekâ ile ilgili becerilerin geliştirilmesinden çok

başka alanlardaki ihtiyaçları ele almanın ön planda olması.

Çünkü akademik alanda belli bir yol zaten kat edilmiş oluyor.

Geliştirilmesi hedeflense bile majör bir farka sebep

olmayacağından zekâ artık önemli bir değişken unsuru olarak

kalmıyor yetişkinler dünyasında.

9)Bu alanda hizmet verirken kendinizi nasıl bir duyguda

hissediyorsunuz?

Öncelikle şefkat sahip olmanız gereken bir duygu. İnsanlara

hayvanlara doğaya şefkat duymuyorsanız psikoterapist olmak

çok zor gelecektir. Danışanlarınızla çok farklı bir bağ

kuruyorsunuz. Takip ettiğim ekol gereği danışanlarımıza sınırlı

yeniden ebeveynlik yaptığımızdan sanki bir sürü çocuğum

varmış gibi hissediyorum. Sabırla destek ve varlığımı

hissettirmeye çalışıyorum. Yetişkin yanlarını cesaretlendirerek

ve çocuk yanlarının da gözlerinin içine bakarak onlara gittikleri

yolda onlara eşlik ediyorum. Bazen şekil alıyor ve duygudan

duyguya geçiyorsunuz ancak ana duygu şefkatli bir seyirde

ilerliyor benim için.

56


10)Zekâ seviyesi yüksek olan bir bireyin hayat içerisinde

nasıl bir yol izlemesi gerekiyor?

Zekâ seviyesi normalin üstünde olan kişiler Yüksek Normal,

Üstün ve Çok Üstün olarak ayrılıyor. Genelde puan ve nokta

üzerine bir yönlendirme yapmayız. Tam tersi bütünün içinde

bu puanlar nereye denk geliyor, her şeyiyle yorumlamak

önemlidir. Test sırasındaki davranışsal gözlemler, çocuğun

duygu dünyası, içinden geçtiği bir süreç, karakter ve mizacı,

ekonomik kaynakları, aile yapısı derken hepsi bir faktör oluyor

yönlendirme için. Ancak normun çok üstündeyse özel eğitim

mutlaka olmalıdır. Aksi halde çocuğun uyum sorunu başlar ve

sosyal ilişki olarak da etkilenir, bu da kişilik gelişimini perdeler.

Bu anlamda mutlaka kendisine uygun bir eğitim planlamasına

dahil olarak ilerlemelerini öneriyorum.

11)Günümüz teknolojileri zekâ gelişimini nasıl etkiliyor?

Katıldığım zekâ kongresinde bu konuya çok yer verilmişti. Ben

de kişisel olarak bu kadar görsel uyaranın arttığı bir ortamda

sözel olmayan bilişsel becerilere etkisi olacağını

düşünüyorum. Ancak olumlu mu olumsuz yönde mi onu bu

alanda geleceğe yönelik araştırmalar gösterebilecek. Ölçene

kadar ancak tahmin edebiliriz. Bunun dışında uzun dönem

bilgiyi akılda tutma ve sözel yolla ifade etme becerilerinin

zayıflayacağını düşünüyorum. Her şeyi not alabiliyor olmamız

ve aklımızda tutmayı doğal olarak önemsemediğimiz için bu

becerinin genel olarak bir zayıflamaya uğrayıp

uğramayacağımı merakla takip ediyorum.

12)Yapay zekâ çalışmalarını nasıl değerlendirirsiniz? Zekâ

kopyalanabilir mi?

Yapay zekâ geliştikçe sosyal bilimlerin daha da önem

kazanacağını söyleyebiliriz. İnsan davranışları çok komplike

olduğundan insan zekâsı ve yapay zekâ arasındaki bağı

anlamak için sosyal bilimler daha da etkin bir rol oynayacak.

Zekâ çoktan kopyalandı bence. Yerine ve kullanım amacına

göre de çok faydalı oluyor diye düşünüyorum. Siber güvenlik,

sesli asistanlar, dil çevirileri, navigasyon ve e-ticaret gibi

günlük hayatta bir çok kullanımının içindeyiz. Bu alandaki

çalışmaları destekliyorum. Yeter ki fayda sağlayarak ve

insanlığın gelişimine anlamlı bir hizmet sunarak ilerlesin.

13)Hangi yaştan itibaren zekâ testi yapılmasını tavsiye

ediyorsunuz?

Herkesin zekâ testi yaptırmasına gerek var diyemeyiz.

Dolayısıyla belli bir yaşta yapılmalı gibi bir durum söz konusu

değil. Ancak çocukların bilişsel becerileri akademik

hayatlarıyla ve gelişimleriyle beraber daha da ortaya çıkmaya

başladığı için ilkokul yıllarında daha çok başvuru alabiliyoruz.

Bunun dışında özel okulların özel eğitim hedefleri varsa

istenebiliyor. Bizler de klinik gözlemimizde bir ölçüte ihtiyaç

duyarsak yapabiliyoruz.

14)En güvenilir zekâ testi hangisidir?

En güvenilir ve en güncel zekâ testi WISC-IV testidir. Wechsler

Çocuklar için Zekâ Ölçeği açılımıdır. Bu ölçek güncellenmiş

normlar, yeni alt testler gibi önemli yenilikleri kapsamaktadır.

Tüm çizimler güncel olarak yenilenmiş ve daha da çekici hale

getirilmiştir.

15)Zekâ testi hangi durumlarda yapılır?

Zekâ testi kesinlikle bir yönlendirme sonucu yapılmalıdır. Okul

öğretmeninin gözlemleri veya bir klinik ortamda testin

gerekliliği tespit edilirse başvurulmalıdır. Bir merak unsuru

olarak test gerçekleştirilmemelidir.

Test sonucunda çocuğun değerlendirilen alanlarda nasıl bir

performans sergilediğini, hangi alanların güçlü yanları olduğu

ve hangi becerilerinin desteklenmesinin akademik başarısını

ve okul performansını olumlu yönde etkileyeceğini detaylı bir

biçimde açıklarız.

Öneriler kısmında ise hem ebeveyne hem de okula yönelik

olacak şekilde bilişsel beceriler ve psikolojik gelişimi

destekleyecek yönlendirmeler yaparız.

16)Zekâ testinden tam anlamıyla doğru sonucu nasıl

alabiliriz?

Güncel zekâ testi WISC-IV ‘ün en güzel tarafı bir zekâ puanı

aralığından bahsedilmesi.

Yani örneğin çocuğun uykusu da olsa aç da olsa günü kötü de

geçse en düşük puanı, her şey mükemmel gibi kabul edilse en

yüksek puanı da belirliyor. Bu değerlerin de aralık çalışmaları

yapılmış.

Dolayısıyla testlerin bilimsel olma niteliği istatiksel olarak da

kanıtlandığından, geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları

yapıldıktan sonra etik olarak hizmete sunuluyor. O sebeple

tam anlamıyla doğru sonucu bilimsel olan her testten

alabilirsiniz.

Ancak bir uzmanın yorumlaması ve geri bildirim vermesi de bir

o kadar önemlidir. Testin sonucu kadar neye hizmet ettiğini

iletebiliyor olmak kıymetli. O sebeple bu tarz testleri ancak ve

ancak şu anda da olduğu gibi belirli meslek grupları

yapmalıdır.

17)Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Zekâ testleriyle ilgili ailelere bilgi verirken de önemsediğim

noktalar oluyor. Çocuğun güçlü ve zayıf yönlerini bilmek

önemli bir veri.

Sonuçlar, tedavi planı, klinik ve nöropsikolojik değerlendirme

ve araştırma amaçları için önemli bir bilgi sağlıyor. Ancak her

çocuğun makineleşmesine ve her alanda maksimum verim

elde etmek için zorlanan bir robot olmasına gerek yok.

Son şarkım “Dışlandım” da da bu görüşü destekler biçimde

şöyle bir söz yazmıştım: “Yapay zekâlı, sıfır hatalı robot olayım

ister miydin?”

İnanın kimse istemez. Belli beceriler belli bir normun

altındaysa elbet de desteklenmeli. Ancak önemli olan

çocuklarımızın mutlu ve hayatla bağ kurabilen çocuklar

olması. Sadece güçlü yanlarıyla da ilerleyebilir ve bunu

yapabilir. Çünkü zekâya sahip olmakla zekâyı nasıl

kullandığınız arasında bir çok değişken var. Bütüncül bir

değerlendirme her zaman işleri daha da güzelleştirecek ve

fayda sağlayacaktır.

Bu güzel röportaj için teşekkür ederim. Herkesin kendinin

farkında olması ve kendine hayatını güzelleştirecek fırsatlar

sunması dileklerimle...

57


MOZAİK 18. SAYI

1)Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Uzman Psikolog Kerem Gümüş. Psikoloji mezunuyum.

Meslek hayatıma İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde

kanserli ve lösemili çocuklarla çalışarak başladım. 2013’te

Van Depremi’nden etkilenen ergen ve yetişkinlerle “travma ve

stres bozukluğu” alanında hizmet verdim. Daha sonra

çalışmalarımı “sevgi evlerinde kalan kimsesiz çocuklar”

üzerine yoğunlaştırdım. O çalışmalar hala devam ediyor.

2014’ten beri kurmuş olduğum İstanbul, Başakşehir’ de

kızımın ismini taşıyan Hifa Psikoloji’ de danışanlarımı

görmekteyim. Bireysel ve kurumsal danışmanlık

çalışmalarımız oluyor. Aynı zaman da “eğitimci” kimliğimle de

aktif olarak sahada seminer, eğitim ve atölyelere katılım

sağlıyorum. Bu etiketlerin yanında en sevdiğim ve en çok

hoşlandığım “etiket” ise baba olmak. Oğlum ve kızım var.

2)Kerem Bey uzmanlık alanınız nedir?

Ben yetişkin ve çiftlerle görüşüyorum ağırlıklı olarak.

Uzmanlığım “çift ve aile” üzerine. Uzun yıllar ergen grupla da

okullarda çalıştığım için 15 yaş üstü ergen çocuklarla da belirli

konular üzerine seanslarımızı gerçekleştirebiliyoruz; mesela

sınav kaygısı, OKB, Dissosyatif Kimlik Bozukluğu ya da

depresyon gibi.

Bilişsel Davranışçı Terapi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi,

Öyküsel Terapi ve Hipnoterapi ekolleri ile terapi desteği

veriyorum. Bunların yanında özel olarak kişilik bozuklukları,

travma sonrası stres bozuklukları, alzheimer, panik atak,

depresyon, obsesif kompülsif bozukluk, kaygı bozuklukları,

ergenlik dönemi problemleri, dikkat eksikliği ve hiperaktivite,

öğrenme bozuklukları, aşk ve internet bağımlılığı, online

bağımlılıklar, aile ve çift terapileri eğitimleri alıp ergen, yetişkin

ve ailelere sayısız danışmanlık hizmeti verdim.

3)Psikolog olarak yaşadığımız felaketin etkilerini nasıl

değerlendirirsiniz?

Dünya tarihinin gördüğü en büyük felaketi yaşadık. O yüzden

etkileri de o denli büyük maalesef. Depremler de diğer doğal

afetler gibi travmaya neden olabilir ve insanlar duygu, düşünce

ve davranışlarına göre çeşitli tepkiler verebilirler. Ancak her

insanın travmadan etkilenme düzeyi farklıdır. Örneğin, depremi

yaşamış kişi depremden etkilenmiş olsa da kişide travma

sonrası stres bozukluğu görülmeyebilir. Bu felaket kişilerde

şok, şaşkınlık, öfke, çaresizlik, güçsüzlük, güven kaybı, kontrol

kaybı, ölüm korkusu duygularını ortaya çıkarabilir. Bunların

yanında bizlere düşen en büyük görev, birlik ve beraberliği

korumak ve bozulmasına izin vermemektir. Deprem, sadece

bölgeyi değil, psikolojik olarak hepimizin evlerini etkiledi. Bu

acıyı hep birlikte taşıyarak kaldırabiliriz, herkes acının bir

ucundan tutarak. Zira öbür türlü çok ağır gelir.

KEREM

GÜMÜŞ

58


4)Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanmanın mesleğinize katkıları

nelerdir?

Mesleki gelişimime sosyal medyanın bir faydası söz konusu değil

fakat tanınırlık ve güvenirlik açısından ve insanları etkileme açısından

büyük nimet.

Bugün şunu çok net söyleyebiliriz ki sosyal medya ortamında

yoksanız, bir “hiç” gibisiniz. Onca çalışma yapıyoruz, bunları diğer

insanlar nereden bilecekler? Sosyal medyadan.

İnsanlar, sosyal medyayı referans alıyorlar. Bugün temel ihtiyaçlarını

bile sosyal medya uygulamalarından karşılıyorlar. Acıktığı zaman

karnını doyurmak için sosyal medyaya yönlenen birinin sağlık için de

sosyal medyayı referans alması bu çağda garip değil. Tanınırlık,

bilinirlik ve güvenirlik açısından önemli bir parça. Fakat şu da bir

gerçek ki bir kişinin çok tanınır, bilinir ya da takipçili olması, alanında

uzman olduğunu göstermez.

Bugün maalesef bu gerçeğin problemini yaşayabiliyoruz. Alanda

uzman bilgisi olmadan kanaat önderi olmaya çalışan bir kitle var.

Ama verim alamayınca dönüp dolaşıp yine eğitimlerle ve yaptığı

işlerle kendi başarısını ortaya koymuş kişilere ulaşabiliyor insan. O

yüzden sosyal medyayı sağlıklı ve bilinçli kullanmak çok önemli. Öbür

türlü bir manipülasyon aracı olabiliyor.

5)Psikolojiye nasıl ilgi duymaya başladınız?

Çok küçük yaşta... Daha ortaokuldayken not aldığım defterime

okumak istediğim iki meslekten birine psikoloji okumak yazmışım.

Sonrası ilgim yine ortaokul ve lisedeki derslerde devam etti. Liseden

mezun olmaya yakın kararım kesinleşti ve okudum. Üniversitede

bölümü kazandığımı öğrendiğim günden beri de alanla ilgili emek ve

gayret göstermeye devam ediyorum. Devam da edeceğim.

Bizim mesleğin en kıymetli tarafı da sürekli gelişmek zorunda olmak

ve bu gelişimin asla bitmemesi. Asla “oldum” diyemiyorsun. Bu da

aynı zamanda psikolojik sağlığımızı da koruyor. İnsan ne zaman

“oldum” derse psikolojik anlamda gerilemeye başlıyor. Hatta yapılan

nöropsikolojik çalışmalar da insanın “ben artık bu alanda yeterliyim”

demeye başladığı andan itibaren beyindeki nöronların zayıfladığını

gösteriyor.

O yüzden beyni ve psikolojiyi taze tutmak adına hayat felsefesini

öğrenmek ve kendini geliştirmek üzerine kurmalı.

6)Psikolojik olarak destek alınması gerektiğini kişi nasıl anlayabilir?

İşler yolunda gitmiyorsa, işler yolunda gitse bile gitmiyormuş gibi

hissediyorsa, sürekli aynı şeyleri yaşayıp kendini o olayların

döngüsünden kurtaramıyorsa.. Aynı zamanda bu durum fiziksel

belirtilere de yansımışsa. Örneğin: uykusuzluk ya da çok uyku ya da

uyumasına rağmen yorgunluk halleri gibi.

Bilinç bulanıklığı, çaresizlik hissi, uyku problemleri, kaygı ve gerginlik,

öfke veya hiç öfkelenmeme hali, suçluluk duygusu, çevreye ve

kendine güvensizlik gibi belirtiler varsa. Ağlama veya öfke krizleri

yaşıyorsa. Ve bu durumlar en az 4 haftadan beri eşlik ediyorsa.. Bir

uzmana görünmekte fayda var derim.

7)Bizler böyle bir doğal afeti yaşayan ve etkisinde olan kişilere nasıl

yaklaşmalıyız?

Bu ayrı bir konferans konusu ama özetle şunu söylemeliyim ki

depremden etkilenmiş vatandaşlarımızı öncelikle sadece dinlemek

gerekir. Anormal bir şekilde, aşırı şefkatli bir şekilde davranmamak

da önemli. Rahatsız edebiliyor.

Asla öyle düşünme, şöyle düşün, üzülme artık geçti gibi

yaklaşımlarda bulunmamak gerekir.

Kişiyi hikâyesini anlatması için zorlamayın. Güçlü olmalısın, metin ol

gibi yaklaşmamalı. Ve mümkün olduğunca normal yaşamlarına

dönmelerini sağlayacak etkinliklere teşvik etmek gerekir.

Böylece, az da olsa yaşamları üzerinde kontrol duygusu sağlanmış

olur.

Kısa dönemde afeti yaşayanların bir arada olması, destek ve

dayanışma duygusunu yaşatır. Kendilerini daha güçlü hissederler

ancak toparlanabilmeleri için dış çevreyle de bağlantı kurma

ihtiyaçları vardır. İkna edip psikolojik desteğe de yönlendirebilirsiniz.

59

8)Bize eser ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

İlişkiler insanın hayatının temelini oluşturuyor. Buna ister romantik

ilişki penceresinden bakın ister ebeveyn ilişkisinden bakın isterseniz

de insanın kendiyle olan ilişkisinden bakın. Sürekli ilişki halindeyiz. Bu

ilişkilerden doğan memnuniyetimiz, hayattaki seçimlerimizi ve

başarımızı etkiliyor. Yetişkinliğe geldiğimizde kendi hayatımızın

sorumluluğunu alıp bir şeyleri toparlayabilmek uğruna adımlar atmak

çok önemli. Çoğu atölye çalışmalarımı ve seminerlerimi bu minvalde

gerçekleştirmeye çalışıyorum. İlişkiler ve ilişkilerimiz. Özellikle

insanın kendisiyle ilişkisi ve romantik ilişkileri üzerine. Bu çalışmalar

üzerine oluşturmuş olduğum yayın ve yazıları, ayrıca eşlik eden

yüzlerce danışan görüşmelerimi hikayeleştirerek güzel bir eser çıktı

ortaya. Aralık ayında çıktı, daha çok yeni. İsmi de “Sana İyi Gelecek”

Öncelikle kitap, “Nasılsın” sorusuyla başlıyor.

Şair diyor ki; oysa ben senden sadece tek bir söz duymak isterdim

samimi, bugün nasılsın? “Nasılsın”, diye sorduğumuzda cevabı

“kötüyüm” olacak diye ödümüzün koptuğu insanlara sımsıkı

bağlıyızdır elbet hepimiz. İnsanın kendi içinde bulunduğu iyi hâl kadar,

sevdiklerinin de iyi olmasına ihtiyacı vardır. Samimi ve içten bir

“nasılsın” sorusunun iyileştirici tarafı vardır. Samimi bir “nasılsın”

sorusunu herkes sever. Hatta bazen sadece “nasılsın” sorusunu

duymak bile yeterli gelir insana. Nasıl olduğunu söylemeye herkesin

ihtiyacı vardır.

İkinci başlığım ise; “Neye İhtiyacın Var?”

Doğduğumuz günden bu yana karşılanmayı bekleyen ve üzeri örtülen

sayısız ihtiyacımız söz konusu. Kapalı kapılar ardına bıraktığımız ve

dokunsalar tane tane döküleceğimiz sayısız ihtiyaç…

Hepsi bizim tarafımızdan keşfedilmeyi bekleyen birer hazine.

Kitaptaki asıl amacım, bu soruların ve buna eşlik eden birçok sorunun

sağlıklı bir şekilde cevaplanması; insanın bireysel sağlığına iyi

gelecek uygulamalı yöntemler öğrenmesi, ve bireysel gelişimine katkı

sunmasıdır. Zaten bireysel olarak iyi oluşumuz toplumsal iyileşmeyi

ve kuracağımız her türlü ilişkinin sağlıklı hale gelmesini de akabinde

getiriyor.

9)Kitap ve film önerileriniz varsa bizimle paylaşır mısınız?

Bu sorunuzu psikolojik alanda varsa diye algılayarak cevaplıyorum.

Yoksa dünya klasiklerinden bir başladım mı liste bitmez. Psikolojik

anlamda Psikonet Yayınlarının tüm kitaplarını önerebilirim. Özellikle

“İyi Hissetmek” kitabı çok değerli bir eser. Nevzat Tarhan Hocamın

Duyguların Psikolojisi, Doğan Cüceloğlu hocamın İçimizdeki Çocuk

kitabı, Yalom’un Annem ve Hayatın Anlamı ve Victor Frankl’ın İnsanın

Anlam Arayışı kitabını öneririm. Film olarak da film izlemeyi çok

seven bir adam olmayarak “Parçalanmış, Siyah Kuğu, Kelebek Etkisi,

Zodiac ve 3 İdiot” filmlerini önerebilirim.

Bir de Kerem Gümüş diye bir psikoloğun Sana İyi Gelecek diye bir

kitabı çıkmış, onu da öneririm.

10)Doğal afetlerin tekrarıyla ilgili korkularımızı aşabilmemiz için

nasıl yollar deneyebiliriz?

Doğal afetin tekrarıyla ilgili de olsa başka psikolojik yakınmalar için

de olsa bu konularda öncelikli tavsiyem hazırlıklı olmak ve önlem

almaktır. Önlem almadan yapılacak hamleler, yetersiz kalır. Deprem

çantası oluşturmak mesela. Deprem çantası oluşturmak kaygınızı

azaltacaktır ancak deprem çantasını gözünüzün önüne koyup her

saniye depremi kendinize hatırlatmaktan kaçının. Bu yıpratır. Ya da

her dakika deprem oldu mu, olmadı mı diye kontrol etmelere sınır

koymak lazım. Haberlere ve yıkım anındaki görüntülere sürekli

bakmak da yıpratır. Bu korkuların en büyük dezavantajı, felaket

senaryolarının eşlik ediyor olmasıdır. Zihinde sürekli bir kayıp

yaşadığını, o anda depremden kurtulamadığını ya da sevdiklerini

kaybettiğini bir senaryo halinde düşünebilir. Zihnen konforlu

hissedebileceği bir yer bulup kendisini hayalen oraya götürmeli.

Bunların yanında rahatlatıcı müzik dinleme (özellikle enstrümantal),

nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu

hafifletmede başvurulabilecek yararlı yöntemlerdir. Nasıl yapılacağını

merak edenler olursa da hem youtube’de hem instagram sayfamda

teknikleri paylaştım. Olası durumda bana da ulaşabilirsiniz.


PSİKOLOG

MOZAİK 18. SAYI

11)Bizzat depremden etkilenen danışanlarınıza bu psikolojiyi

aşmasını kolaylaştıracak neler önerirsiniz ?

Ne çok umutlu ne çok umutsuz, dengede olmak lazım. Sonuçta

yaşanan felaket büyük bir felaketti; yarın hiçbir şey olmamış gibi

yaşamak mümkün değil. Öncelikle bunu kavramak gerekiyor ve iyi

olmak için insanın kendisine süre vermesi gerekiyor. Travmatik bir

süreç olduğu için tedavi gerektiren bir süreç. Tavsiye ve öneri belli

yere kadar etki eder. Travmanın büyüklüğüne göre bazen bir iki saat

bazen bir iki gün belki. Ama uygulamış olduğumuz travma odaklı

hipnoterapi veya EMDR yöntemleri ve bunun yanında yine rahatlatıcı

nefes egzersizleri toparlanma sürecine doğrudan etki edecektir.

12)Doğal afetler olduğunda ne olduğunu anlamayıp öğrenmek

isteyen çocuklara nasıl bahsetmeliyiz?

Tıpkı ölüm ve diğer doğal felaketlerde olduğu gibi depremle ilgili

çocuğa yapılacak olan açıklamada çocuğun yaşına ve gelişimsel

seviyesine uygun olmalıdır.

Korkutmadan ve çok teknik terimler kullanmadan bunun bir doğa

olayı olduğunu, oyunlarla, masallarla anlatılmalı. Örneğin “yer çok

hızlı sallandığından binalar ayakta durmakta zorlanmış” gibi basit bir

açıklama yapılabilir.

Anlatmakla hedefimiz çocukların güvende olup olmadıkları

sorusunun cevabıdır aslında. Çünkü afetler vb. durumlar, çocuğun

dünyayı güvenilir ve tahmin edilebilir bir yer olarak görme ihtiyacına

darbe vururken, çevresindeki yetişkinlerin becerilerine olan güveninin

sarsılmasına da sebep olabilir.

Bu nedenle aynı felaketin kendilerinin ve ailelerinin de başına

geleceğine dair endişe ve korkular yaşayabilirler. Bu noktada

kendisinin ve sizlerin güvende olduğunuzu ve her şeyin yolunda

olduğunu ona sıklıkla tekrar etmeniz gerekecektir.

Bu esnada ona “endişelenmemesini ya da korkmamasını” söylemek

işe yaramaz, çünkü bu sözler onun bu şekilde hissetmesine engel

olmaz.

Bunun yerine ona “tüm bu olanlar seni korkutmuş ve endişelendirmiş

olabilir ama bizler annen ve baban olarak senin yanındayız ve bir

tehlike anında seni koruyabilmek için hazır olacağız” diyerek onun

duygularını anladığınızı ve kabul ettiğinizi ona hissettirebilirsiniz.

13)Öğrenciler sınav haftalarında oldukça stresli oluyorlar. Sınav

stres yönetimi hakkında tavsiyeleriniz nelerdir?

Öncelikle bizim alanın en büyük dezavantajı, her durumun bireysel

olarak değerlendirilmesinden kaynaklı herkese hitap edecek

önerilerinin olmamasıdır, onu baştan belirteyim. Ki benim de aslında

alanda sevdiğim en güzel özellik, her görüştüğüm insanın bazen

benzer yakınmalar söylese de bambaşka dünyalarının olmasıdır.

O yüzden ilk tavsiyem öncelikle bu stresi neyin etkilediğini bulmaktır.

Çünkü bu kişiden kişiye değişebilir. Örneğin mükemmeliyetçi bir

şemaya sahipse “iyi yapamayacağım” endişesiyle stres yaşayabilir.

Ya da ne kadar çalışırsa çalışsın yetersiz hissedebilir. Sınavın kişi için

ne ifade ettiği, neler hissettirdiği, sınav sonucunun hayatını nasıl

etkilediği gibi kriterler yine stres için önemli faktörlerdir. Bunların

yanında sınava çalışma sistemini oturtması da önemli bir etkendir.

Sınav esnasında yaşadığı endişe, kaygı, heyecan ya da başka

duygular da olabilir; bu duygular onun düşmanı değil, duygularının bir

parçasıdır. Çoğu zaman sınav kaygısı düşmanmış gibi ve yenilmesi

gereken bir şeymiş gibi aktarılır ama bu yanlıştır. Her insan yaşar

bunu, bazısı içinde bazısı dışında. Sınav anında ise su ile temas,

nefes egzersizleri ve anda kalma çalışmaları en etkili yöntemlerdir.

14)Pek çok insanın akıl ve ruh sağlığı ile ilgileniyorsunuz.

Kendi ruh sağlığınızın olumsuz etkilenmemesi için neler

yapıyorsunuz?

Çok güzel bir soru, en çok aldığım sorulardan biri.

Şu bir gerçek ki biz işin içinde olduğumuzdan kaynaklı, bizim

psikolojik sağlamlığımız başka işlerle uğraşan insanlara nazaran bir

tık daha iyi bir seviyede. Tabii ki işin içinde olmak bir nebze iyi de

yapsa sonuçta insanız. Etkilenmememiz mümkün değil.

Bu noktada yıllarca psikolojik destek aldığımı rahatlıkla

söyleyebilirim. Zaman zaman yoğunluktan vakit ayırıp yine destek

almaya gayret gösteririm. Bunların yanında da müzikle ilgim çok

fazladır. Özellikle çocuklarımla birlikte yaptığımız müzikler, psikolojik

anlamda çok besler beni. Üretkenlik, sosyallik, müzik, ailem, gönüllü

projeler gibi parçalar, psikolojik sağlamlığı kuvvetlendiriyor. Ayrıca

uyku, yeme düzeni, planlı çalışmak ve “karakterime uygun hayat

felsefesi” zinde tutan durumlar. Aslında psikolojik sağlamlığını diri

tutmak isteyen herkesin öncelikle karakterini, ilgi ve yeteneklerini

doğru şekilde analiz edip hayat düzenini ona göre kurması gerekiyor.

O zaman yaptığın iş, sana iş gibi gelmiyor; haz aldığın bir hayat

parçan gibi geliyor.

Dikkat ederseniz sevdiği işi yapmaktan bahsetmiyorum, karakterine

uygun, ilgi ve yeteneklerine uygun bir işten bahsediyorum. Çünkü

sevdiğin iş karakterine, yeteneklerine uymayabilir. Bugün meslek

seçimlerinde en çok yapılan hatalardan birisi. Sevdiğin işi seç,

kelimesi büyük tehlike.

Hangi iş olursa olsun insanın sabah yataktan kalkmak istemediği,

yorgun hissettiği, çalışmayıp tembellik yapmak isteyeceği zamanlar

olacaktır. Doğal bir insan tepkisidir bu. Fakat karakterine uygun işi

seçersen “o işi yapmayı sevmediğin zamanlarda bile” sana zor

gelmez.

15)Ülkemizde pek çok insan psikoloğa gitmekten çekiniyor. Siz bu

toplumsal baskıyı nasıl yorumluyorsunuz?

Maalesef ki böyle bir algı vardı ama kırılıyor yavaş yavaş. Öncelikle

pandemi, sosyal bilimlere olan ihtiyacı fark ettirdi. Sonrasında

televizyon ve dizilerde psikoloji temalı yayınlar, psikolojik ihtiyaç

algısını kırdı. Bugün birçok dizide psikolog sahnesi bulunuyor. Bunlar

olumlu etki. Ama yine de insanların psikologlara bakış açısı “deli

doktoru ya da anlatsam ne yapacak ki” gibi olabiliyor. Bir danışanıma

“sizi buraya getiren nedir” diye sorduğumda verdiği cevabı

unutmuyorum: “delirmemek için geldim hocam” demişti. Yani deliler

gelmiyor bize, delirmemek için geliniyor. Bizim danışanlarımız deli

değil, hasta değil. Bebeklikten itibaren yaşadığımız ve maruz

kaldığımız tüm durumlar bizim duygu, düşünce ve davranışlarımızı

etkiler. Kimi zaman hissedilen duygular, yanlış düşünce

yorumlamaları ve yanlış davranışları meydana getirebilir. Hocam,

doğrusunu biliyorum ama bir türlü yapamıyorum, denilen

durumlardan bahsediyorum. Bilmek önemli bir adımdır ama adım

attırmayan duygular ve bilinçaltı süreçleri var.

Biz o duyguların ve bilinçaltının sağlıklı çalışması için bilimsel

çalışmalarla faydası kanıtlanan çalışmalar yapıyoruz. Herkese

psikolojik destek tavsiye ederim. Bu sizin hasta veya kötü

olduğunuzu değil, kendinize şefkatli bir yatırım yaptığınızı gösterir.

Bu kıymetli sohbet için çok teşekkür ederim. Sizlere ve emek veren

tüm ekibe minnettarım.

Yüz yüze buluşacağımız zamanlar olmasını diliyorum. Sevgiyle

kalın...

60


UMUDA DESTEK

DERNEĞİ

61


MOZAİK 18. SAYI

SOSYAL SORUMLULUK

1)Derneğinizin kuruluş öyküsünü bizimle paylaşır mısınız?

Derneğimiz ağır düzeyde özel çocuğu olan bir anne tarafından

kendisi gibi zor durumda olan ailelere yardımcı olmak için

kuruldu.

2)Umuda Destek Derneğinin misyonu nedir paylaşır mısınız?

Misyonumuz farkındalık bilincini amacına uygun daha geniş

kitleye ulaştırmak.

3)Umuda Destek Derneğinin diğer derneklerden farkı nedir?

Şartlarının zor olmasına rağmen bünyesinde istihdama yönelik

bir çalışmaya öncülük etmesi ve düşünceleri hayata geçirmek.

4)Şimdiye kadar yapmış olduğunuz etkinliklerden biraz

bahseder misiniz?

Aileler için moral motivasyon programları, sanatsal faaliyetler,

spor ve müzik etkinliği düzenleme, etkinliklere katılmak. İlde

ve il dışında günübirlik ve konaklamalı geziler yapıldı. Toplumu

özel bireylerle ilgili doğru yönlendirmeye yönelik paneller,

kermes ve kamplar düzenlendi.

5)Umuda Destek Derneği ve Ballim Kafe gibi girişimler

öncesinde hedefiniz neydi? Bu hedefe ulaştığınızı düşünüyor

musunuz?

Düşüncem bağımsız sosyal sorumluluk kapsamında

faaliyetlerde bulunmaktı kısmen gerçekleştirmiş oldum.

Ancak, henüz yeterli değil daha geniş kapsamlı projeler

yapmak düşüncesiyle farklı projelerim var.

6)Ballim Kafe’ de özel garsonlarla çalışmaktasınız. Bu sayede

büyük bir farkındalık yaratıyorsunuz. Böyle bir farkındalığın

içerisinde olmak size nasıl hissettiriyor?

Genelin zor ve uğraşmaktan sakındığı bir alanda gerçekten

ihtiyacı olan hayatlara dokunmak tarifsiz bir duygu ve ancak

yaşanarak ifade edilebilir. Her bir özel öğrencimizi kendi öz

evladım gibi görüyorum.

7)Ballim Kafe’de çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu etkinlikler

düzenlenirken nelere dikkat ediyorsunuz?

Öncelik özel bireylerimizin gelişimine katkı sağlaması,

toplumun da bilincini geliştirmek ve hem eğitim hem de

eğlence boyutuna da dikkat ediyoruz.

8)Böyle bir girişime atılırken yaşadığınız zorlukları ve işinizin

güzel yanlarından biraz bahseder misiniz?

Önce bir gemi dolusu insanla yola çıkıyorsunuz zorluğu gören

tek tek gemiyi terk ediyor. Size gerçekten inanan az ama öz

ekiple amaca ulaşmak en büyük haz. En önemlisi aile olarak

işin içinde olmak, ailenin desteği.

Umutlara ışık tutabilmek kesinlikle ayrıcalıktır.

9)İnsanlar işletmenize geldiklerinde nasıl duygular

hissediyorlar? Gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Doğal ve sevgi dolu bir ortamı gören ziyaretlerimiz özellikle

özel bireylerimizin de desteklendiğinde kendini ifade

edebildiklerini ve böyle zor alandaki girişimimizden dolayı

çoğu kişiye de örnek olduğumuzu düşünüyorum.

10)Farkındalık oluşturmak için yaptığınız girişimde en büyük

destekçiniz kimdi?

Fikirlerimi baştan beri destekleyen ve asla pes etmeme

konusunda hep yanımda olan kızım ve kafenin ismini bulan da

kendisidir.

11)Bu tarz girişimleri çoğaltmak için yapmayı planladığınız

projeler var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?

Trabzon’da ilk olduk ve daha çok görünür konumlarda bu tür

makamların sayısını artırmak ve amacımızı doğru anlatan

proje sayılarını artırarak yaygınlaştırmak.

12)Öğrenci arkadaşlarımıza hem farkındalığa sahip olmak

hem de kendi girişimini ortaya koymak anlamında

tavsiyeleriniz nelerdir?

Hayatımızın bir köşesinde farkındalık adına mutlaka bir

planımız olmalı. Hangi iş kolundan olursak olalım farkındalık

kısmına risk alarak gerektiğinde yer vermeliyiz.

13)Öğrenci arkadaşlarımız bu tarz girişimlerde, projelerde

yer alıp dünyayı daha iyi hale getirmek için çalışmalar

sürdürmeliler düşüncesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle katılıyorum. Geçici bir heves şeklinde değil. Kalıcı ve

istikrarlı olarak sürdürülmektedir.

14)Dernek olarak sosyal sorumluluk projeleri mi

yapıyorsunuz yoksa farklı alanlarda da çalışmalarınız var mı?

Paylaşır mısınız?

Sosyal sorumluluk önceliğimiz özel gereksinimli bireyler ve

aileleri ile ilgili. Bunun dışında bizimle iletişime geçen farklı

derneklerle, üniversitelerle birlikte yer almaya gayret ediyoruz.

UNESCO kadın kürsüsünün Giresun Üniversitesi’nde yer

alması konulu proje içinde de yer aldık.

15)Mutluluk kelimesi size neyi ifade ediyor?

Kafenin kapısından her içeri girdiğimde özel garsonlarımızın

gözlerindeki samimi ve minnettar bakışları ile beni

karşılamaları ve kendi dilleri döndüğünce ettiği dualar,

yanağınıza kalpten özel bir çocuk tarafından kondurulan

öpücük.

16)Şu an üzerinde çalıştığınız sosyal sorumluluk projeleri

nelerdir?

Yabancı aile ve çocuklarını bizim ailelerimizle birleştirici

projeler;

• Korumalı iş atölyesine yönelik proje

• Üretime yönelik atölyeler oluşturma

62


AKROSTİŞ KÖŞESİ

Anı yaşamak ve anda kalmaktır İEK

Kalplerin bir olup yürüdüğü yoldur İEK

Tek yürek olup gönül verirler her işe

İmkansızı var edip pes etmeden koyululurlar işlere

Fikri hür ve vicdanı hür bir topluluktur İEK!

SENA UZUN / AKTİF ÜYE

Kendimizi iyi hissederiz burada,

Ucu gözükmeyen bir hayal gibi gelir bazen,

Lakin gönül hiç bırakmaz onu,

Ümitler yeşerir birden,

Paylaşmayı seven kalpler içinde varken.

EDA AKKAYA / AKTİF ÜYE

Tek kelimelik dev anlam

En önemli bilgidir mana'm

Cevaptır her soruna

Rastlanmaz onun gibi bilgiye

Ücretsizdir hem tek bedel denemek

Başarının anahtarı tecrübe etmek

Ebediyete kadar sürer tecrübe etmek

Ordu da gibi düzenlenen

Rüyada gibi işlenen

Gerçek olan ve tıkır tıkır işleyen

Ancak bir düzenle olur devam eden

N erede ne zaman diye sorar

İşleyişi ayara sokar

Zamanında oldurur zamanında olur

Ancak bir planla olur devam eden

Sen organize et sistem işlesin

Yanına bırak gelen süslesin

Organizasyonlar gelişsin

N e kadar plan varsa hep işlesin

ERTUĞRUL AVCI / AKTİF ÜYE

Dergiden çıkan her söz

Elimizi yakan bir köz

Resmedilmez satışlar

Giren çıkan tamlamalar

İtinayla iyi okumalar

Minik parçalarla şekillendirilir hayat

Oluşan desenlerle renklenir her an

Zamanın izlerini taşır üzerinde

Aşkla dokunur sanatın büyülü dünyası

İçimizdeki parçalarla bütünleşiriz

Kalbimizde mozaik gibi birleşen duygular

YAŞAR YILDIZ / AKTİF ÜYE

İlham kaynağı oldun bizlere

Şu gelir aklımıza her geldiğinde

Lazım senden herkese

Efsanesin sen her yerde

Teksin kalbimizde

Mevzu bahis geldiğinde

En derin düşünceler de

Varlığınla gurur duymak

En güzeli de birlikte olmak

Ekip ruhu denince akıllara geldiğinde

Konu kulübe gelince

Oluşan yüzümüzdeki gülümseme

Nice güzel etkinliklere

Olunca biz hep birlikte

Maksat eğlenmekse

İEK 'le beraber nice senelere

GAMZENUR ŞAHİN / AKTİF ÜYE

El ele verelim hep birlikte

Kullanalım tüm güçlerimizi

İnanalım güzel günlere

Paylaşalım umudun gerçekliğini

İREMNUR ÜRTEKİN / AKTİF ÜYE

63


DENEME

MOZAİK 18. SAYI

Motivasyon kaynaklarımızın neler olabileceğini hiç düşündünüz mü? Hayatımızda anlık gelişen olayların bize ne kadar iyi

gelebileceğini ve duygu değişimimiz üzerinde ne kadar etkisi olduğunu biliyor muydunuz?

Bilmiyorsanız hadi gelin birlikte inceleyelim.

İşe motivasyonun tanımı ile başlayabiliriz. Motivasyon, bir insanı belirli bir amaç için harekete geçiren güç demektir.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere motivasyon hayattaki amaçlarımız için emek sarf ettiğimiz ve karşılığında içsel huzur

bulduğumuz bir dürtüdür. Günlük yaşantımızda enerjimiz; gelecek kaygılarımız, sosyal hayatımızdaki aktiflik, iş yoğunluğumuz

ve şehir stresi gibi etkenlerden ötürü düşebilir. Enerjimizi yükseltmek için ise motivasyonumuzu artıracak aktiviteler yapabiliriz.

Birkaç saniyeliğine durup düşünelim bizi ne mutlu ediyor? Bu sorunun cevabı motivasyon kaynaklarımızı bulmaktan geçiyor yani

kendimizi ne kadar tanıyoruz, hayattaki amacımız ne, neler yapmaktan hoşlanıyoruz, bizi neler mutlu ediyor veya üzüyor gibi

soruların cevabını bulduğumuzda kendimizi motive etmiş oluruz.

Gün içerisinde hayatımızda gelişen olaylar motivasyonumuzu etkileyerek duygu durumumuzu değiştirebilir. Örneğin; kendimizi

çok mutlu hissederken herhangi bir başarısızlığımız anlık motivasyonumuzu değiştirip kendimizi kötü hissetmemize neden

olabilir veya yapmayı çok isteyip de yapamadığımız herhangi bir konuda kendimizi yetersiz gördüğümüzde de motivasyonumuz

düşebilir. Bunu önlemek için ise yukarıda da bahsettiğim gibi kendimizi tanıyarak ve amaçlarımızı hatırlayarak

cevaplandırdığımızda motivasyonumuzu yükseltmiş oluruz .

Kısacası kendimizi iyi tanıyıp, yetkinliklerimizin farkında olup ve enerjimizi iyi kontrol edersek hayatımızda bizi üzen ve enerjimizi

düşüren olaylara karşı daha iyi motivasyon elde etmiş oluruz. Önemli olan kendimizin farkında olmak ve içimizdeki enerjiyi

kaybetmemek.

İçinizdeki Enerjiyi Kaybetmemeniz Dileğiyle…

YÖNETİM KURULU BAŞKANI

ASENA SOLAK

64


65

Numerolojide, 18 sayısı (1+8=9) 1, 8 ve 9 sayılarının enerjilerini barındırır. En temel

anlamda, 1 başlangıcı, 8 bereketi, 9 ise tamamlanışı sembolize eder. Bu açıdan 18 sayısı,

bir aşamanın ya da döngünün sonuna yaklaşıldığını ve yeni fırsatların ortaya çıkacağını

temsil eder. Çeşitli toplumlarda ve dinde de 18 sayısının önemli bir yeri vardır. Örneğin

Mevlevi tekkesini ziyaret edenlerin yanlarında 18 hediye getirmesi, Saros döngüsünün 18

yılda bir gerçekleşmesi veya kadim Hint epiği Mahabharata’nın 18 kitaptan oluşması

gibi. Bu sayınız kolaylıkla ve keyifle yeni fırsatlara vesile olsun.


Farklı Parçalar, Bir Bütün


Çakıl taşlarını toplayıp bir kutuya koyun ve sallayın, hiçbir

sanatçının beceremeyeceği kadar uyumlu bir mozaik elde

edersiniz.

Charles Fourier

/ ktuiekulubu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!