Meftun.Art Dergisi Yaz Sayısı
YAZ SAYISI ŞU ANDA YAYINDA! - Meftun.Art Dergisi Yaz Sayısı şu anda web sitemizde ÜCRETSİZ e-dergi halinde yayında YAZ SAYISI ŞU ANDA YAYINDA! - Meftun.Art Dergisi Yaz Sayısı şu anda web sitemizde ÜCRETSİZ e-dergi halinde yayında
Selamın esirgendiği bir şekilde davranıyorlardı. Cazipgelen üslupla herkese kabul ettirmişlerdi. Sürdürülenen huzurlu yaşam tarzı yönetici konumundaki kişilerindeğiştirilmesi yerine tasdik edilerek kendi çıkarlarınauygun davranıyorlardı. Tarih boyunca çevremizdeşehir devletleri kurulmuş, yıkılmış insanlarınbencillikleri, korkaklıkları, acizlikleri, güçsüzlükleriortaya çıkmış birçok zorbalar mazlumları ezmiş iyikalpli insanlar sevgiyi isteyenler horlanmış veinsanların arasına nefret yerleşmişti. Yine de tüm buoluşumda hüküm sahibi olan bir varlık varmış. İyi vekötü savaştıkça galip gelen aydınlığı karanlıktan ayıranolmuş. Sonunda ruhun en sıra dışı çıkmazı nerede,nasıl olursa olsun yaratılmışlığına başkaldıranbinlercesi tarihin ibret aynasında helak olmuşkavimlerle doludur. En sebepsiz yürüyüşler olduklarınıvarlığın ne anlama geldiğini fark edemeyenlercebaşlamıştı. En güzel aşklar her saniye koşulsuz onunvarlığını yaşamasına izin verdiğinde başlamıştı. Nehiryatağı, yaşam pınarı günümüz dünyasında halakalmıştı. Yanında bir ormanlık alan kurulmuş serin birsonbahar sabahıydı. Topraktan ormana gelen hayatağaçların yapraklarında süzülüyordu. Sanki tüm yaşamenerjisi ağaçların en dip köşelerinden yayılıyordu.Sarıyordu etrafı serin, taze ve saf kokulu hava melekinmişti yeryüzüne. Tüm ağaçlar yeryüzündeki insanlarıyaşatmak için canlıları kuşatıyordu. Canlıları yaşatmakiçin havayı temizliyor, toprağın verimini arttırıyor şehriserinletiyor toprağı tutarak erozyonu önlüyorormandaki hayvanlara yuva oluyorlardı.Ağaçların kenarından Sevil adında bir genç kız geçti.Sevil içine kapanık masum, duygusal ve biraz ürkek birkızdı. Sevgilisinin varlığına çok güvenir, kendiisteklerini sadece onun yanında belirtirdi. En sevdiğiarkadaşı Çiğdem onu korumayı çok düşünürdü. BazenSevil’in sevgilisi Ahmet bile kıskanabiliyordu. Fakat buhislere kapıldığında aniden başka işlere odaklanırkonuyu değiştirir ve kendisiyle yüzleşemezdi. Toprakve ağaçlar bütün insanlığa rahmet olduğu gibi Seviliçinde ferahlatıcı bir hava oluşturmuş onunbenliğindeki güvensizliği alıp götürmüştü. Sevilfarkında olmasa da ağaçların yanından geçerkenneşesi yerine gelmiş gülüşü içtenleşmiş veferahlamıştı.Sonrasında güzel ağaçların kenarından yıllarınyıprattığı yüzü eskimiş bir ihtiyar geçiyordu. Geçmişinizavallı gözlerle içi parçalanarak anlıyordu. Tümpişmanlıkları içinde biriken acılarla zenginleşmiş veöğüt vererek tüm amaçsız insanlara yol göstererekkendini işe yarar kılarak en azından şimdi yeni biranlam oluşturuyordu. Ömrünün sonunu görmek onuağır ağır yok ediyordu. Ormandaki havayı içineçekmek ciğerlerinin kirli dumanının kokusunutemizlediğini hissetmek yeni umutlar doğuruyordu.Kalbine ve daha sonra yaşanmış bitmiş bir ömre ağıtyakmakla geleceğini karartmaktan başka bir şeygelmiyordu elinden. Geleceğinin olmadığını dabiliyordu. Ömrününtükenişini huzur içinde değil sorumsuzca yaşamanıngafleti ile seyre dalmıştı. Orman onu da kabul etti vetüm insanlığa verdiği şefkatli rahmetini estirdi ihtiyarınkalbine. Çünkü ağaçlar nasıl ki yeryüzünübereketlendiriyorsa ihtiyarın yakarışlarını dadindiriyordu. Kendi ruhunun kendi insanlığının katiliolmuştu ihtiyar. Aniden gözünü toprağa dikti ve ölümüiliklerine kadar hissetti. Yoldan biraz daha ilerlediğindeson günlerini bağışlanmaya, hayır işleyerek geçirmeyeyemin etti. Çünkü ormanın havası öyle hoş, öyledingin, öyle insaflıydı ki ihtiyarın karmakarışık anılarınısilmiş yeni bir yol vaad etmişti.Yapraklar süzüldü, pembe kır çiçekleri güzelimkokularını yaydı. Ve huzurlu orman yaşamaya, hayatolmaya devam etti. Serin bir rüzgâr esti ve sekizyaşındaki oğlan çocuğunun kıvırcık saçları dalgalandı.Yüzü tertemiz bir berraklıkla neşeye büründü.Annesinin yemek hazırlamak için ekmek almasınıistediğini hatırladı ve koşmaya başladı. Bu koşturmasırasında ormanın büyüleyici etkisi onu da sardı veküçük sarı bir çiçek kopardı.Enes’in sevdiği güzel bir kız olan Gamze ondan üçyaş büyüktü. Çocukça bir sevgi olsa da Gamze içinbabasından dayak yediği de olmuştu. Sümüklüburnunu çekti ve Gamze’nin evinin oraya geldi. Bazenen saf sevgi ve hayranlıkla karışan bağlılık duygususadece çocuklarda aşka dönüşür. Büyüdükçe kalbininküçüleceğinden habersizdi. Enes, belki de Gamzeonun için tatlı bir hatıra olarak kalsa da hayatı boyuncaiçinde hiçbir çıkar duygusu olmadan iyi niyetiyle hiçbirgüzel kıza aşık olmayacaktı. Çünkü yüreği binlerce güçarzusu ile dolacaktı. Ağaçlar gökyüzüne doğru uçankuşları selamladı ve onlara besin, yuva olmaya razışekilde yeryüzünde olup biten her felakettenşaşkınlıkla razı geldi. Orman bir gün kendi haberlerinianlatacaktı. Çünkü kelebekler biçimsiz bir eda ilekanat çırpıyor zavallı insan oğluna kısacık ömürlerindegüzel renkler katıyordu. Yaratılışta toprak yeryüzününhammaddesiydi ve daha binlerce varlıklı kimi ateşten,kimi sudan olan özgürce sürdürüyordu hikayesini.Yalnızca insan seçim hakkına sahipti. Seçimyapabilmesi hem mükafat hem de cezaydı. Dağlarbile; koskoca dağlar kıskanıyordu insana verilenemaneti…Yine de tüm görkemiyle razıydı yaratılışına. Yalnızcainsan en zavallı veya en üst mertebeye gelecekolandı. Şeytan kibirle kendi yoluna çektiği binlercekişiyle övünüyordu durmadan. Dünya oluşurkencennetin kapısı aralanmış ve aradan esen hafif birmeltem yeryüzündeki tüm çiçeklere hayat kaynağıoluvermişti.Maveradan gelen kutlu bir buyrukla insan yolunubuluyor, ötelerden haberdar olan insanlarınönderliğinde yolunu aydınlatan sahifeler ve kitaplarladosdoğru yol üzerinde yürüyordu.Hacer Nuryüce Emircan16
DİLHÛNKalbi yaralı olan insanlar, biriktirdikleri acı kadaröfke duyarlar; hayata, yaşanmışlıklara, geçkalınanlara… Benlikleri acı ile yoğrulmuş olaninsanların, mutlaka kendilerini korumak içinoluşturdukları bir kalkan olur etraflarında.Delinmesi zor bir gard misalidir bu kalkan.Yıkılması o kadar imkânsızdır ki, âdeta köksöktürür insana. Sırf bu yüzden ulaşılması zor birdağ gibi görünen o insanların, asıl ruhlarınıgizledikleri bir de kabukları vardır. Hâlbuki, hayatınyükünü erken yaşta çektiği için, küçük bir çocukgizlidir o kabuğun altında. O kabuk ki, çatladığı anoluşacak yıkımı ve hasarı da, saklanan o çocuğatezat bir şekilde büyük olur. Kabuğuna sığınanlarolduğu gibi, maske takıp; acıyı etkisiz hâlegetirmek için, bunu kamufle etme çabasında olaninsanlar da var. Maskeden görünen sert birinsanken, maskenin altından bambaşka bir insançıkıverir bir anda. Yüreği suskun, içindeki o küçükçocuk ise mağrurdur sadece. İnsanlar, asılkimliklerini hiçbir zaman açık etmezler aslında,tıpkı gizemle dolu bir dedektif kitabı okumakgibidir bu. Orada suçluyu ararken, insanlarınyüzünde ise hayatın izlerini bulmaya çalışırsın.Bazen mutluluğu, acıyı; bazen de çocukluğundakioyun arkadaşını… Keza, ‘okunmayı bekleyen birkitap’ benzetmesi de olabilir bu tasvire. Çünkü,insanların gözlerine bakmadan, yüzündeki gizleriçözmeden herhangi bir çıkarımda dabulunulamaz.Ben de gözlem yapmaktan hoşlanan; insanlarıanaliz etmeyi seven, gittiğim yerlerde daha sonrahatırlamak için oradaki kokuları ciğerlerimehapseden, mekânlar hakkında topladığım bilgilerive bana neyi çağrıştırdığını not etmekten keyifalan bir insanım. Farklı havası olan ve mistikbulduğum kafeleri keşfetmekten haz duyarımmesela. Her mekânın ayrı bir hikâyesi var banagöre. İşletme sahibi, işleteceği yeri seçerken,orayı dekore ederken ve sanatını icra ederken,orada kendinden parçaları da katıyor farkındaolmadan. Sanat yapabilmek için, illa herkesinressam olmasına gerek yok sonuçta; o mekânınaurası ve enerjisi de işletme sahibine has olduğuiçin, kendine ait izler barındırmış oluyor. Bu da,bulunduğum yerlerden değişik tatlar almamı veapayrı duygular hissetmemi sağlıyor. Tam da şuan o zaman dilimindeyim mesela, hissiyatımıniçinde kaybolmuş durumdayım.Hande Gürlerİki katlı, ahşap ve taştan yapılmış, konak şeklindebir kafede soluklanırken bunları kaleme alıyorum.Öyle farklı bir mimarisi var ki, kendimiKapadokya’daki butik bir otelin terasında,manzaraya karşı oturmuş gibi hissediyorum. Busevimli kafenin alt katı, tamamen kitapseverlereayrılmış durumda. Değişik şekillerde minikkütüphanelere bir sürü kitap yerleştirilmiş; ağaç,harita, insan beyni… Figüratif olan bu nesneleriniçine, bir dünya dolusu bilgi sığdırılmıştı sanki. Banaüniversitemin kütüphanesini anımsatan başka birbölüm ise, içeceğimizi kendimizin alabileceği biralan olması. ‘Kendin al’ köşesi olan yerleri herzaman sevmişimdir. Kahve, çay, su gibi sıktükettiğimiz içecekler bir tezgâhta buluşmuşanlaşılan. Su sebili, içerisinde Americano,Cappuccino, sıcak çikolata ve salebin de olduğu birmakine ve ek olarak da çay vardı. İnsanların yemeiçmeihtiyacı için ise, sadece belli şeyler vardı. Amatatlı seçeneklerine bayılmıştım ve zengin kahveolanakları da menüdeki yerlerini almıştı.17
- Page 2 and 3: Sanat ve Edebiyat Dergisi ©www.mef
- Page 4 and 5: İÇİNDEKİLER05060708091011121314
- Page 6 and 7: MASUM KIZ ÇOCUĞUNASen, masum kız
- Page 8 and 9: İNSANLIKTRAGEDYASIYazar: Emine Öy
- Page 10 and 11: YAŞAYAN YAZÇiçekli gülüşler b
- Page 12 and 13: RÜCU YAHUT İFLAHKedilerinBir kez
- Page 14 and 15: Zaman akıp geçerken hayat ırmağ
- Page 18 and 19: Her insanın okuduğu kitap türü
- Page 20 and 21: Suç Sosyolojisi BağlamındaAmeric
- Page 22 and 23: Kriminoloji literatüründe suça d
- Page 24 and 25: 50 YAŞ KOPYASI50 yaşındayım bug
DİLHÛN
Kalbi yaralı olan insanlar, biriktirdikleri acı kadar
öfke duyarlar; hayata, yaşanmışlıklara, geç
kalınanlara… Benlikleri acı ile yoğrulmuş olan
insanların, mutlaka kendilerini korumak için
oluşturdukları bir kalkan olur etraflarında.
Delinmesi zor bir gard misalidir bu kalkan.
Yıkılması o kadar imkânsızdır ki, âdeta kök
söktürür insana. Sırf bu yüzden ulaşılması zor bir
dağ gibi görünen o insanların, asıl ruhlarını
gizledikleri bir de kabukları vardır. Hâlbuki, hayatın
yükünü erken yaşta çektiği için, küçük bir çocuk
gizlidir o kabuğun altında. O kabuk ki, çatladığı an
oluşacak yıkımı ve hasarı da, saklanan o çocuğa
tezat bir şekilde büyük olur. Kabuğuna sığınanlar
olduğu gibi, maske takıp; acıyı etkisiz hâle
getirmek için, bunu kamufle etme çabasında olan
insanlar da var. Maskeden görünen sert bir
insanken, maskenin altından bambaşka bir insan
çıkıverir bir anda. Yüreği suskun, içindeki o küçük
çocuk ise mağrurdur sadece. İnsanlar, asıl
kimliklerini hiçbir zaman açık etmezler aslında,
tıpkı gizemle dolu bir dedektif kitabı okumak
gibidir bu. Orada suçluyu ararken, insanların
yüzünde ise hayatın izlerini bulmaya çalışırsın.
Bazen mutluluğu, acıyı; bazen de çocukluğundaki
oyun arkadaşını… Keza, ‘okunmayı bekleyen bir
kitap’ benzetmesi de olabilir bu tasvire. Çünkü,
insanların gözlerine bakmadan, yüzündeki gizleri
çözmeden herhangi bir çıkarımda da
bulunulamaz.
Ben de gözlem yapmaktan hoşlanan; insanları
analiz etmeyi seven, gittiğim yerlerde daha sonra
hatırlamak için oradaki kokuları ciğerlerime
hapseden, mekânlar hakkında topladığım bilgileri
ve bana neyi çağrıştırdığını not etmekten keyif
alan bir insanım. Farklı havası olan ve mistik
bulduğum kafeleri keşfetmekten haz duyarım
mesela. Her mekânın ayrı bir hikâyesi var bana
göre. İşletme sahibi, işleteceği yeri seçerken,
orayı dekore ederken ve sanatını icra ederken,
orada kendinden parçaları da katıyor farkında
olmadan. Sanat yapabilmek için, illa herkesin
ressam olmasına gerek yok sonuçta; o mekânın
aurası ve enerjisi de işletme sahibine has olduğu
için, kendine ait izler barındırmış oluyor. Bu da,
bulunduğum yerlerden değişik tatlar almamı ve
apayrı duygular hissetmemi sağlıyor. Tam da şu
an o zaman dilimindeyim mesela, hissiyatımın
içinde kaybolmuş durumdayım.
Hande Gürler
İki katlı, ahşap ve taştan yapılmış, konak şeklinde
bir kafede soluklanırken bunları kaleme alıyorum.
Öyle farklı bir mimarisi var ki, kendimi
Kapadokya’daki butik bir otelin terasında,
manzaraya karşı oturmuş gibi hissediyorum. Bu
sevimli kafenin alt katı, tamamen kitapseverlere
ayrılmış durumda. Değişik şekillerde minik
kütüphanelere bir sürü kitap yerleştirilmiş; ağaç,
harita, insan beyni… Figüratif olan bu nesnelerin
içine, bir dünya dolusu bilgi sığdırılmıştı sanki. Bana
üniversitemin kütüphanesini anımsatan başka bir
bölüm ise, içeceğimizi kendimizin alabileceği bir
alan olması. ‘Kendin al’ köşesi olan yerleri her
zaman sevmişimdir. Kahve, çay, su gibi sık
tükettiğimiz içecekler bir tezgâhta buluşmuş
anlaşılan. Su sebili, içerisinde Americano,
Cappuccino, sıcak çikolata ve salebin de olduğu bir
makine ve ek olarak da çay vardı. İnsanların yemeiçme
ihtiyacı için ise, sadece belli şeyler vardı. Ama
tatlı seçeneklerine bayılmıştım ve zengin kahve
olanakları da menüdeki yerlerini almıştı.
17