01.08.2023 Views

SİYASALLI DERGİ SAYI 03 AĞUSTOS-EYLÜL 2023

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.


NEOLİBERAL ÇAĞDA TOPLUMSAL

HAREKETLER

Sayın Okurlar,

Siyasallı, sizlerle birlikte üçüncü sayısına ulaşmanın gururunu ve

heyecanını yaşıyor. Sizlerin ilgisi ve destekleri sayesinde, bu sayıda

da ilgi çekici bir başlıkla karşınızdayız: "Neoliberal Çağda Toplumsal

Hareketler."

Günümüz dünyasında, toplumlar hızla değişmekte ve karmaşık

dönüşümler yaşanmaktadır. Toplumların bu değişim süreçlerinde

önemli bir rolü olan toplumsal hareketler, son yıllarda daha da öne

çıkmıştır. Neoliberalizmin etkileri ve küreselleşmenin boyut

kazandığı çağımızda, toplumsal hareketlerin gösterdiği dinamizm

ve etkinlikler, dikkat çekmeye devam etmektedir.

Bu sayımızda, "Neoliberal Çağda Toplumsal Hareketler" teması

altında bu önemli konuyu farklı perspektiflerden ve farklı örnekler

üzerinden ele almaya, içeriklerimiz aracılığıyla, toplumsal

hareketlerin doğuş sebeplerini, mücadele ettikleri sorunları,

hedeflerini ve etkilerini anlamaya çalıştık. Her bir yazının, bu

alandaki karmaşık ilişkiler ağında bir ışık tutacağına inanıyoruz.

Bu sayımızda, ilk iki sayımızda olduğu gibi fakültemizin değerli

öğrencileri tarafından tarafından kaleme alınmış makaleler

bulacaksınız. Özgün düşünceleri ve analizleri sayesinde, toplumsal

hareketlerin güncel dünyadaki önemini daha iyi

kavrayabileceksiniz.

Unutulmamalıdır ki toplumsal hareketler, demokratik bir

toplumun vazgeçilmez unsurlarından biridir. İnsanların seslerini

duyurabilmek, değişim ve adalet arayışlarında bir araya gelmek için

başvurdukları bu önemli araç, toplumsal dönüşümün itici gücüdür.

Toplumsal hareketlerin etkisi sadece siyasi, ekonomik veya sosyal

alanda değil, aynı zamanda kültürel ve fikri düzeyde de

şekillendirici olmuştur.

Siyasallı Yayın Kurulu olarak, toplumsal hareketlerin gücünün altını

çizmek ve anlamak için çaba sarf ettik. Ancak, bu konudaki

çalışmalarımızın eksiksiz olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Bu

alandaki araştırmaların ve analizlerin sürekli olarak devam etmesi

gerektiğinin farkındayız.

Umarız "Neoliberal Çağda Toplumsal Hareketler" teması, sizlere

toplumsal değişimin nasıl şekillendiği ve gelecekteki yönleri

hakkında yeni perspektifler sunar. Sizlerle birlikte bu yolculuğa

çıkmak ve toplumsal hareketlerin zengin dünyasını keşfetmek bizi

mutlu ediyor.

Saygılarımızla,

Ali Kerem Korkmaz

Genel Yayın Yönetmeni


Sf 39 Sf 32 Sf 24 Sf 20 Sf 13 Sf 8 Sf 3

Sf 44

Sf 50


ARAŞTIRMA

Öz

Bu makalenin amacı 2018’de Fransa’da Macron

hükümeti tarafından yapılan akaryakıt zamlarını

protesto etmek üzere başlayan ve zamanla

genişleyip neoliberalizmi protesto eden bir

harekete dönüşen Sarı Yelekliler hareketinin

gelişim süreçlerini, hareketin taleplerini,

kapsamını, arka planını ve aktörlerini açıklamak

ve bu hareketin neoliberalizmin temel krizi ve

çelişkileriyle olan ilgisini çözümlemektir. Bu

ilişkiden hareketle Sarı Yeleklilerin ana akım

siyasi aktörlerden ve sendikalardan kopuk oluşu

incelenecek, bununla birlikte değişik toplumsal

grupları hangi bağlamda bünyesinde

toplayabildiği tartışılacaktır. Bu bağlamda

hareketin nasıl başladığı, taleplerinin neler

olduğu, hangi toplumsal grupların bu hareketin

aktörü olduğu ve esas olarak neyi hedeflediği

ele alınacak, daha sonrasında bu hareketin nasıl

eski ivmesini kaybettiği ve günümüzde kendini

nasıl yeniden canlandırmaya çalıştığı

anlatılacaktır.

Anahtar kelimeler:

Sarı Yelekliler, toplumsal hareketler,

neoliberalizm, demokrasi krizi, ana akım

siyasetten kopuş.

Giriş

Fransa neoliberalizm tahribatının en büyük

olduğu Avrupa ülkelerinden biridir. Bu

tahribattan en çok etkilenen grup da orta sınıfın

emekçi kesimiydi. Bu insanlar şehir dışlarında

çeperde yaşıyorlardı, neoliberal dönemde

üretim çevre ülkelere kaydığı için bu bölgelerde

üretim neredeyse durmuştu ve bölgenin

insanları kamusal hizmetlerden yararlanamaz

hale gelmişlerdi. Kamu hizmetleri ya tamamen

durdurulmuş ya da kalitesizleşmişti. Bunun en

önemli ayaklarından biri de ulaşım hizmetiydi,

bu insanlar işe arabayla gidip gelmek

zorundalardı ve akaryakıt zammı bu insanlar

için hayati önem taşıyordu. Nitekim hareketin

başlıca aktörlerini de bu insanlar oluşturacaktı.

Sarı Yelekliler 2018’de gösterilerine akaryakıt

zamlarını protesto etmek üzere başladı; yeni

zamlarla birlikte Fransa, Avrupa’da akaryakıt

fiyatının en yüksek olduğu ülke haline gelmişti.

Zamanla Fransa’nın tamamına yayılan

gösteriler yalnızca bu kesimle sınırlı kalmadı ve

farklı toplumsal grupları bir araya getirdi.

Hareketin aktörleri gibi kapsamı da zamanla

genişleyerek neoliberalizmin temel krizlerini

protesto eden bir hal aldı. Göstericilerin

şikayetleri ve talepleri her ne kadar spesifik

görünse de temelde iki kaygıları vardı:

ekonomik refahın adil dağılmaması ve

demokrasinin işleyemez hale gelmesi. Farklı

toplumsal grupları bir arada bu eylemde

buluşturan da hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı ve

3 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


sosyal dengesizliğin yarattığı öfkeydi; öfkelerini

yönelttikleri kişi ise Macron’du (Öztürk, Yıldırım,

2020; 108-109).

Sarı Yelekliler Hareketinin Başlangıcı

Mayıs 2018’de akaryakıt zamlarına karşı

oluşturulan bir imza kampanyası ile başlayan

tepki sosyal medya üzerinden yapılan çağrı ile

eyleme dönüştü. İlk eylemler Ekim ayında

ortaya çıktı ancak esas hareket 17 Kasım 2018’de

halkın sokağa dökülmesiyle başladı. Fransa

geneline yayılan eylemlerde 280 bini aşkın

Fransız sokaklara dökülmüştü. Sarı Yelekliler

hareketi sosyal medya üzerinden

örgütleniyordu ve oldukça kendiliğinden bir

görüntüsü vardı. Fransa’da sürücülerin

araçlarında bulundurmasının zorunlu olduğu

sarı yelekler bu hareketin sembolü haline geldi.

Yelekler esas amacına uygun olarak dikkat

çekmek için kullanıldı. Göstericilerin en çok

başvurduğu yöntem yol kapama ve kamusal

alanları işgal etmeleriydi (Gürcan, 2019; 439). Polis

şiddetinin çok yüksek olduğu bu eylemlerde

tutuklamalar, yaralanmalar ve hatta ölümler

meydana geldi.

Hareketin başlamasına sebep olan akaryakıt

zamları tabiri caizse bardağı taşıran son

damlaydı. Öncesinde Macron’un 1980’den beri

ödenen servet vergisini kaldırmak, büyük

şirketlerin ödediği vergi miktarını düşürmek gibi

zengin sermaye sınıfı yanlısı politikaları ve bunun

yanında işverenlerin işçi alımını kolaylaştıran bir

kanunun çıkarılması da etkiliydi. (Her ne kadar

Macron bu politikayı işsizlik oranlarını düşürmek

amacıyla yapmış olsa da bu kanunun aynı

zamanda işten çıkarmaları da kolaylaştıracağı

düşüncesi halkta tepkiye neden olmuştu.)

(Öztürk, Yıldırım, 2020; 108).

Fransa’da 2017 seçimleri sonucunda iktidara

gelen Macron’un neoliberalizmin savunucusu

olduğu bilinmekteydi, halkın büyük

çoğunluğunda neoliberalizmin yarattığı

tahribata karşı bir farkındalık olsa da Macron,

ülkesinde aşırı sağa karşı tek alternatif olarak

seçilmişti. Seçildikten kısa bir süre sonra emek

karşıtı söylemleri ve sermaye yanlısı hareketleriy-

le popülaritesini hızla kaybetti ve “zenginlerin

başkanı” olarak anılmaya başlandı (Gürcan, 2019;

449-450).

Hareketin Aktörleri

Hareketin kitlesel tabanı oldukça genişti, farklı

grupları bünyesinde barındırıyordu ancak

içlerinde en geniş grup emekçi topluluktu.

Bunun hemen ardından emekliler grubu

gelmekteydi. Küçük esnaf ve zanaatkarların yanı

sıra işletme sahipleri de temsil edilmekteydi.

Hareketin tek bir lideri yoktu, öne çıkan 8 isim

vardı ve bunlar hükümetle olan görüşmeleri

sağlıyorlardı. Bu isimler, kozmetik ürünleri

satarak geçimini sağlayan ve imza

kampanyasını başlatan Priscilla Ludosky, eylem

çağrısında bulunan kamyon sürücüsü Éric

Drouet, Facebook üzerinden etkileşim sağlayan

Maxim Nicolle, genç hukuk öğrencisi ve

işletmeci Mathieu Blavier, sol eğilimli bir garson

olan Marine Charette-Labadie, eski ordu

mensubu ve inşaat/tamir şirketi sahibi Julien

Terrier, eski gazeteci ve eylemlerde sendika ve

emek danışmanı olarak görev yapan Jason

Herbert, gayrimenkul kredileri için aracılık yapan

bir şirketin sahibi Thomas Miralles’dir (Gürcan,

2019; 446-447).

Görüldüğü üzere bu harekette tek bir toplumsal

grup hâkim değildi. Yaş, cinsiyet, meslek

açısından birbirlerinden çok farklı gruplar bu

hareketin içinde kendilerine yer bulmuşlardı. Bu

da bu hareketin “yeni toplumsal hareket” özelliği

taşıdığını gösteriyordu (Öztürk, Yıldırım, 2020; 111).

Hareketin Talepleri, Kazanımları ve

Neoliberalizm Karşıtlığı

Sarı Yelekliler başlangıçta 42 talep yayınladılar

ancak zamanla bu taleplerin kapsamı daraldı.

Taleplerin en başında hareketin başlamasının da

en önemli sebebi olan vergi konusu geliyordu.

Herkesten gelirine göre vergi alınması ve yakıt

zamlarının geri çekilmesi bu hareketin

taleplerinin başında geliyordu. Göstericilerin

talepleri arasında asgari ücretin yeniden

değerlendirilmesi ve istihdamın arttırılması da

vardı. Bunun yanında Sarı Yelekliler gelir

eşitsizliğinden de şikayetçiydiler.

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

ARAŞTIRMA

4


ARAŞTIRMA

Macron’un 1980’lerden itibaren alınan servet

vergisini kaldırması büyük bir tepkiyle

karşılanmıştı. Aynı şekilde büyük şirketlerin

ödemek zorunda olduğu vergilerin

düşürülmesi de halkın tepkisini çekti.

Gösterilerin yayılmasından kısa bir süre sonra

Macron geri adım attı. Benzin zamlarının 6 ay

süreliğine geri çekilmesi, asgari ücrete ve

çalışanlara 100 Euro ikramiye verilmesi, 200

Euro’nun altında emekli maaşı alanlardan

alınan vergi zammının iptal edilmesi bu

hareketin somut kazanımları arasındadır

(Öztürk, Yıldırım, 2020; 111). Ancak bu

göstericileri durdurmadı. Buradan da

anlaşılacağı üzere Sarı Yelekliler Hareketi salt

vergiler ve benzer şekilde maddi konular içeren

bir hareket değildi; bundan fazlasıydı (Taşdelen,

2019).

Sarı Yeleklilerin ana akım siyasetten ve merkez

siyasi aktörlerden kopuk oluşu, geleneksel

sendikalara mesafeli oluşu da bu hareketin

neoliberalizme karşı genel bir öfke içinde

olduğuna işaret eder. Yerleşik siyasi aktörlerden

kopuk olma durumu Sarı Yeleklileri kolektif

eyleme ve harekete yakınlaştırdı. Sarı

Yeleklilerin temeli yalnızca Macron’un politikalarına

dayanmıyordu. Hareketin temeli çok

daha öncesine, son 10 yılda karşılaşılan

toplumsal hareketlere götürülebilirdi. Sarı

Yelekliler, 2007-2008 ekonomik krizinin

ardından doğan Arap Baharı ve Avrupa’daki

protesto dalgalarından kesinlikle ayrı

düşünülemezdi (Öztürk, Yıldırım, 2020; 112).

Kısaca özetlemek gerekirse Sarı Yelekliler,

Fransa’da neoliberalizme karşı tepkinin bir

dışavurumu olarak görülebilir.

Hareket doğrudan neoliberalizmi hedef

alıyordu. Vergi adaletsizliği, güvencesiz çalışma,

alım gücünün düşmesi gibi şikayetlerin yanı sıra

milli sanayinin korunması gerekliliği,

özelleştirmelere karşı çıkılması, çok uluslu

şirketlerden daha çok vergi alınması, küçük

esnafın korunmasına yönelik politikalar

izlenmesi, emeklilik fonlarının kamulaştırılması,

maaşların enflasyona göre arttırılması, geçici

istihdamın sınırlandırılması ve sürekli istihdamın

teşvik edilmesi gibi konulara da vurgu

yapıyorlardı (Gürcan, 2019; 449).

Ekonominin yanı sıra siyasi/sosyal konularda da

Sarı Yeleklilerin tepkisini görmek mümkündür.

Polis şiddetinin protesto edilmesi,

demokrasinin işleyemez hale gelişinin eleştirisi

ve ulusal çapta yurttaş meclislerinin tesis

edilmesi talebi bu hareketin salt ekonomik

çıkarlar için olmadığını gösterir (Gürcan, 2019;

448).

Sarı Yelekliler hareketi sadece siyasal sisteme

değil muhalefete karşı da bir protestodur, bu

hareket aşağıdan yükselen, doğrudan nitelik

kazanan bir eylemdir; ideolojik bir taraf

tutmaması ve belli bir liderinin olmaması destek

hattını genişletmiştir (Bakan, Çimen, 2019; 95-

96). Ancak burada önemli bir husus da eylemin

emekçilere ve küçük işletmelere dayanan

yapısına karşın sendikaların etkili faaliyet

gösterememesidir. Kimi sendikalar destek

mesajıyla yetinmiş, kimileri ise şiddete

meyleden bu hareketi baştan kınamışlardır;

burada polis şiddetine dair herhangi bir

kınamanın yer almaması da Sarı Yeleklilerin

tepkisini çeken bir husustur. Yalnızca birkaç

sendika aktif olarak eylemlere katılma

çağrısında bulunmuştur (Gürcan, 2019; 447).

Eylemler başlangıçta aşırı sağ ve Le Pen yanlısı

olmakla suçlandıkları için sol parti ve sendikalar

bu eylemi desteklemekte çekiniyorlardı

(Taşdelen, 2019). Ancak hareketin ideolojik

kanadına bakıldığında “aşırı sağ” çok düşük bir

orana sahip, bunun yanı sıra sol ve aşırı sol ise

5 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


toplamda hareketin yarısından fazlasını temsil

etmektedir (Gürcan, 2019; 446).

Hareketin Eski İvmesini Kaybetmesi ve

Günümüze Uzanan Etkileri

Sarı Yeleklilerin sıklıkla başvurdukları yöntemler

yol kapama, trafiği aksatma ve kamusal alanları

işgal etmek şeklindeydi. Kimi zamanlar eylemin

şiddeti, eylemin amacının yanlış anlaşılmasına

sebebiyet verecek kadar yüksek boyutlara

ulaşıyordu (Öztürk, Yıldırım, 2020; 110). Bunun

yanı sıra hareketin radikalleşmesiyle birlikte

polis şiddeti de artış gösterdi ve harekete

katılımda düşüş yaşanmaya başladı (Taşdelen,

2019). Ancak Sarı Yelekliler Hareketinin

sönümlenmesinin en önemli sebebi hareket

başladıktan bir yıl kadar sonra dünya genelinde

patlak veren COVID-19 pandemisiydi. Bu

dönemde dünya genelinde uygulanan

kısıtlamalar eyleme katılımı epey düşürdü.

İlerleyen yıllarda Sarı Yelekliler yeniden sokağa

çıksalar da ve hatta COVID-19 kısıtlamalarına

karşı bir tepki geliştirmiş olsalar da hareket eski

ivmesini kazanamadı.

Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da Sarı

Yelekliler, neoliberalizme karşı biriken öfkenin

adeta bir dışavurumuydu. Hareketin etkileri

2018’den günümüze kadar devam ettiği gibi

Fransa ile de sınırlı kalmamıştır. Hareket yalnız

Fransız demokrasisinin değil genel olarak

dünyada demokrasinin işleyemez hale gelişinin

eleştirisini yaptığı için dünyada ve çeşitli Avrupa

ülkelerinde de etkisini göstermiştir.

Sarı Yelekliler hareketinin yalnızca Fransız siyaseti

ve Macron politikalarının incelenmesiyle

anlaşılamayacağı, bu hareketin güçlü bir küresel

arka planının olduğu söylenebilir. Bu küresel arka

plan 2007-2008 ekonomik krizinde, bununla

gelişen Arap Baharı ve Avrupa’daki protesto

dalgalarında aranabilir.

ARAŞTIRMA

Sarı Yeleklilerin etkileri günümüzde silinmiş

değildir. Nisan 2022 Cumhurbaşkanlığı

seçimlerinde popülist aşırı sağ aday Marine Le

Pen %40’ın üzerinde oy alarak ikinci tura kaldı.

Parlamento seçimlerinde ise Jean-Luc

Mélenchon öncülüğündeki sol görüş öne çıktı.

Bunlar Sarı Yeleklilerin merkez siyasi aktörlere

karşıtı tutumunu gösteriyor. Bununla beraber

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenlerin

üçte biri, parlamento seçimlerinde ise

seçmenin yarısına yakını sandığa gitmemeyi

tercih etti. Bu da yine Sarı Yeleklilerin günümüz

demokrasisinin işleyemez hale gelişine bir

eleştirisi olarak görülebilir (Baykent, 2022).

Sonuç

Akaryakıt zammı protestosu görünümüyle

ortaya çıkan Sarı Yelekliler Hareketinin kökü

aslında çok daha derinlere dalıyordu.

Neoliberalizmin tahribatının en yüksek olduğu

Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da Sarı

Yelekliler, neoliberalizme karşı biriken öfkenin

adeta bir dışavurumuydu. Hareketin etkileri

Sarı Yelekliler kimi zaman yalnızca ekonomik

çıkarlar için mücadele ettikleri gerekçesiyle

suçlandılar, kimi zaman aşırı sağ yanlısı oldukları

iddia edildi, kimi zaman ise çevre karşıtı olmakla

eleştirildiler. Ancak bakıldığında yalnızca

ekonomik çıkarlar için değil işlemez hale gelen

demokrasi için de düzenleme taleplerinde

bulunmaları ve örneğin yurtta meclislerinin

kurulması çabası; harekete katılanların yarıdan

fazlasının sol ve aşırı sol görüşte olmaları, buna

karşın aşırı sağın hareket içinde çok düşük bir

temsil oranına sahip olması; göstericilerin yurttaş

meclisinde ekoloji üstüne konuşmak istemeleri

(Gürcan, 2019; 449) gibi durumlar gösteriyor ki

Sarı Yelekliler ne ekonomik indirgemeci, ne aşırı

sağcı ne de çevre düşmanı. Onlar aslında

Fransa’nın “dip dalgası” olarak görülebilirler

(Taşdelen, 2019).

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

6


ARAŞTIRMA

KAYNAKÇA

Bakan, S. & Çimen, H. (2019), “Toplumsal

Olayların Merkezi Fransa’daki Sarı Yelekliler

Hareketi ve Protestoların Türkiye’ye

Yansımaları” , Gaziantep Üniversitesi İktisadi

ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , 1 (1) , 80-

107,

https://dergipark.org.tr/tr/pub/gauniibf/issu

e/45241/545457

Baykent, S. (2022), “Fransa Genel Seçimleri:

Sarı Yeleklilerin Macron’dan İntikamı” , Fikir

Turu,

https://fikirturu.com/jeostrateji/fransa-genel-secimleri-sariyeleklilerin-macrondan-intikami/

, son

erişim tarihi: 13.07.23.

Gürcan, E. C. (2019), “Bir “Siyasal Süreç”

Olarak Fransız Sarı Yelekliler Hareketi’nin

Ortaya Çıkışı” , Mülkiye Dergisi , 43 (2) , 435-

458,

https://dergipark.org.tr/tr/pub/mulkiye/issu

e/53811/723378

Öztürk, Y. A. & Yıldırım, Y. (2020), “Yeni

Toplumsal Hareketlerin Değişimi

Bağlamında Sarı Yelekliler Hareketi” , Niğde

Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Dergisi , 2 (2) , 102-114,

https://dergipark.org.tr/tr/pub/nohusosbil/is

sue/59391/792015

Taşdelen, A. R. (2019), “Sarı Yelekliler halk

hareketi: Neoliberalizmin iflası” , Teori

Dergisi , https://www.teoridergisi.com/sariyelekliler-halk-hareketi-neoliberalizminiflası

, son erişim tarihi 12.07.23.

7 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


ARAŞTIRMA

Öz

1980’lerde içinde bulunduğu krizin etkilerinin

yoğun olarak hissedilmeye başlandığı refah

devlet düzenine bir alternatif olarak tanıtılan

neoliberalizm ekonomik, siyasi ve toplumsal

alanda uyguladığı politikalarla köklü

değişimleri beraberinde getirmiştir. Bu

dönüşümler doğrultusunda bu makalede

1970’li yıllarda temelleri atılan ve günümüze

kadar çeşitli değişimler geçirerek bir toplumsal

hareket haline gelen, ekoloji, çevre, küresel

ısınma, iklim değişikliği gibi çeşitli konuları

kapsayan Yeşil Hareket’in temelleri, tarihçesi,

aktörleri, uğradığı değişimler ve bu hareketin

neoliberalizmin yeniden yapılandırma

ilkeleriyle birlikte değişen üretim, tüketim,

sosyal ve toplumsal alanlarda ortaya çıkardığı

yeni düzenlemeler doğrultusunda neoliberal

politikaların Yeşil Hareket üzerindeki

yansımaları incelenecek, yeşil hareketin

politikadaki yerine ve çağdaş yeşil hareketin

oluşum sürecine değinilerek hareket

özetlenecektir.

Anahtar kelimeler:

Neoliberalizm, yeşil hareket, yeni toplumsal

hareketler, yeşil siyaset

Giriş

Toplulukları bir araya getiren, onların ortak sesi

olan, birbirleriyle düşünce paylaşımını geliştiren

ve dayanışmayı güçlendiren toplumsal

hareketler, tarihin eski noktalarından itibaren

insanların kendilerini ve isteklerini belirtme

amacıyla bir araya gelerek ortak fayda ilkelerini

benimsemiştir. Zamanla faydalarda ayrışma,

farklılaşma ve çeşitlenme görülse bile

toplulukları bir araya getiren itici güç bunlardan

ibarettir. Zaman, mekân, tarih ve ortamın

uygunluğu (atmosfer) ele alındığında

birbirlerinden farklılaşan toplumsal hareketler

ister amaçları birbirlerine benzer olsun isterse de

birbirlerinden tamamen bağımsız olsun;

toplanma ve kendilerini yansıtma biçimi olarak

birbirlerine benzerlik veya farklılıklar içerebilirler.

Örneğin çevre konulu bir toplumsal hareket

olan küresel ısınmaya dikkat çekmek için

toplanan toplulukla, barış temelli ve savaş karşıtı

bir topluluğun kendilerini ifade etme, ortak

amaç ve toplanma/bir araya gelme biçimleri

arasında benzerlikler ve farklılıklar olduğu

gözlemlenecektir. Benzerlikler farklı amaçla

toplanan grupları bir araya getirebildiği gibi

farklılıklar da aynı amaçla bir araya gelen

topluluklar içerisinde ayrışmalara ve

çeşitlenmelere yol açabilir. Tüm bunların

yanında zamanın etkisi ve ortamın atmosferi de

aynı amaçla, farklı zamanda toplanan iki grup

arasında da farklılıklara yol açabilir. Tüm

amaçları, istekleri ve hedefleri aynı olmasına

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

8


ARAŞTIRMA

9

rağmen 68 Kuşağı’nın düzenlediği protesto ve

eylemlerle 2000’lerin başından günümüze

kadar gerçekleşen toplumsal hareketler

arasındaki farklılık konuyu örneklendirmek için

gereken en basit anlatımdır. Bu derin

ayrışmanın ve temel farklılıkların asıl sebebinin

zamanın ruhu ve dönemin birey ve toplumlara

sunduğu atmosfer olarak açıklayabiliriz.

Özellikle 2000’lerin başından itibaren ortaya

çıkan toplumsal hareketler önceki dönemlerde

görülen toplumsal hareketlerden amaç olarak

keskin farklarla ayrılmıyorlardı. Aralarındaki bu

farklılığın sebebi aslında dönemler arasındaki

değişimler ve bu değişimlerin toplum ve bireye

olan yansımalarıydı. Belirtilen bu değişimler

birey ve toplumları siyasi, ekonomik ve

toplumsal açıdan etkiledi ve onlar üzerindeki

etkisi toplumda köklü değişimlere sebep oldu.

Bu değişimlerin toplumdaki farklı kesimlerin

birbirlerine olan tutum ve davranışlarının yanı

sıra empati, yardımlaşma ve dayanışma

duygularında da değişimlere yol açtı. Aynı

amaç ve hedefler doğrultusunda bir araya

gelen insanlar arasında yabancılaşma,

farklılaşma ve temelden oluşmaya başlayan

düşmanlık, siyasal ve ekonomik ayrışmalar ve

toplumsal çatışmaların etkisiyle daha belirgin

hale geldi. Bu ayrışma ve çatışmanın temelinde

90’lı yılların sonunda yükselişe geçen ve hem

piyasalar hem de siyasi yönetimler tarafından

benimsenen ekonomi temelli bir yeniden

yapılandırmayı içeren neoliberal politikaların

bulunduğunu söylemek, zamanın getirileri ele

alındığında yanlış bir varsayım olmaktan

tamamen uzaklaşıyor. Tüm dünya tarafından

benimsenen ve hızlıca uygulanmaya başlanan

bu değişimler sadece piyasaları değil,

öncesinde belirttiğimiz gibi toplumsal

ayrışmaları, toplum-birey ilişkisini ve toplumsal

hareketleri de etkisi altına alarak tüm bunlar

üzerinde de yeniden yapılandırma politikasını

uygulamıştır.

Endüstri Devrimi’nin beraberinde getirdiği yeni

düzenleme, üretim ve yaşam biçimlerinin

kısacası kapitalizm ve etkilerinin bir krize

girerek çıkış yolu aramasıyla ortaya atılan ve

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

var olan bu sistemin değişimini ve yeniden

düzenlenerek yapılandırılmasını hedefleyen

neoliberal politikalar, üretim şekilleri ve yaşam

stillerini değiştirerek, sadece toplumu değil daha

derine inerek en küçük yapılar olan bireyleri ve

onların yaşayış, davranış ve düşünce şekillerini

de etkileyerek yeniden düzenledi. Bu

düzenlemeler doğrultusunda toplumsal

hareketlerde gözlemlenen değişimler

toplumsal hareketleri, toplumların isteklerini ve

bu istekleri ifade ediş biçimlerini de değiştirdi. Bu

değişimden etkilenen hareketler bir önceki

dönem hareketleriyle karşılaştıklarında da

aralarındaki farkın belirginliği sebepleriyle

kolayca anlaşılabiliyordu. Değişimin zamanın

getirisin bağlı olması da belirtilen zaman

aralıklarında neoliberalizmin yoğun etkileriyle

kesişimi, bu değişimlerin ana kaynağını aslında

belirliyordu. Buna en yakın örneklerden biri olan

ve 1960’lardan temel alan Yeşil Hareket’in

değişimi ve neoliberal politikalar doğrultusunda

adeta “reforme” olmasını örnek verebiliriz.

Yeşil Hareket’in Tarihi ve Neoliberalizm Etkili

Dönüşümü

1960’ların başında çevre ve doğa temelli olarak

başlayan Yeşil Hareket, günümüze kadar

birbirinden farklı ideolojilerle bir araya gelmiş ve

bir sosyal hareket olarak çeşitli değişimlere

uğramıştır. Temel ilke olarak çevrenin ve

ekosistemin korunması, küresel ısınmayı

durdurma, karbon ayak izi ve etkilerinin

azaltılması, çevresel kirliliğe sahip üretim şekilleri

ve üretim merkezlerinin faaliyetlerinde

düzenlemeler getirerek çevreye daha duyarlı

hale getirme, vegan ve/veya vejetaryen yaşam


biçimlerinin tanıtılması ve insanların bu yaşam

stillerini benimsemelerine destek, hayvanların

ve diğer canlı türlerinin korunması gibi çeşitli

alanlardan oluşmaktadır. Yeşil Hareket’in

neoliberalizm ile tanışmaya başlaması aslında

neoliberal politikaların yükselmeye ve genelgeçer

tanınırlığının başlangıcına

dayanmaktadır. Neoliberalizmin kurduğu yeni

düzenle değişen üretim şekilleri ve üretim

merkezlerinin kendi içinde çıkmaza girmesi ve

var olan sistemin Yeşil Hareket düşüncesiyle

çatışması, Yeşil Hareket’in oluşumunu

etkilemiştir. Neoliberal fordist tek tip üretimin

direkt olarak ekonomi temelli oluşu ve kayan

üretim merkezleriyle insan (emek), hayvan ve

çevre sömürüsüne açık hale gelmesi, Yeşil

Hareket’in temel ilkelerine ters düşmektedir.

Doğal kaynakların hızla tükenmesi, değişen

iklim koşulları ve sonu gelmek bilmeyen bir

kitle tüketimi karşısında neoliberal sistemin

içinde yaşadığı kriz Yeşil Hareket’in ortaya çıkış

nedenleri arasında büyük bir rol oynamıştır

(Sarıipek, 2017).

Çağdaş Yeşil Hareket

Ekoloji temelli Yeşil Hareket’in günümüzdeki

devamı olarak nitelendirilen Çağdaş Yeşil

Hareket, Habermas’ın Yeni Toplumsal Hareket

olarak tanımladığı 1960 sonrası ortaya çıkan

toplumsal hareketlerin bir parçası olarak

görülmekte ve bu alandaki hak savunuculuğu

konusunda gün geçtikçe daha çok dikkat

çekmektedir (Edwards, 2004). Yeni toplumsal

hareketlerin, onları bir önceki dönemlerde

gördüğümüz toplumsal hareketlerden ayıran

temel özelliklerinden olan amaç, öncü grup

(temsil edilen ekonomik grup veya kimlik

temelli gruplar) ve aktivizm şekilleri açısından

Çağdaş Yeşil Hareket’le 1960-80 dönemi

arasında görülen yeşil aktivizmin arasındaki

farklılıklar da bu değişimden

kaynaklanmaktadır (Cinelli, 2002). Çağdaş Yeşil

Hareket günümüzde siyasi, sosyal ve ekonomi

gibi çeşitli alanlarda faaliyet göstermekte olup

diğer farklı toplumsal hareketlerle de çeşitli

eklemlenmeler yaşamıştır. Politikada yeşil

partiler, Yeşil Sol Hareket ve Yeşil Feminist

Hareket gibi farklı dallarda kendini ifade eden

hareket içerisinde farklı aktörleri de

barındırmaktadır. Neoliberal politikalara ve

çıkmaza giren kapitalist üretime karşı antipatik

bir hareket olan Yeşil Hareket’in aktörleri başlıca

sivil toplum kuruluşları ve bireylerden

oluşmakta fakat Yeşil Hareket kapsamının

genişliği ve diğer toplumsal hareketlere kıyasla

daha geniş bir kesime hitap etmesi sebebiyle

aktör bazında herhangi bir kısıtlaması

bulunmamaktadır. Küresel çapta hareket,

bölgesel bazlı yeşil partilerin desteğiyle

oluşmakta ve bireylerin katılımıyla

gerçekleşmektedir. Yeşil Hareket’e verilen

toplumsal yanıt aktivistlerin genelinin toplumun

daha genç kesimlerindeki bireylerden oluşması

sebebiyle, işçi veya hak temelli hareketlerden

farklılaştığı görülmektedir. Özellikle protesto

biçimlerine bakıldığında daha çok küçük

gruplar halinde toplanılan ve sosyal medyada

yankı uyandırma amaçlı fiilen küçük fakat

tepkisel olarak geniş kitlelerin dikkatini kolayca

çeken protestolar Çağdaş Yeşil Hareket’in

günümüzde sık kullandığı protesto

biçimlerindendir.

Politikada Yeşil Hareket

Avrupa siyasetinde 1970’lerden beri yer alan yeşil

partiler, 2000’lerin başında ivme kazanarak

ülkemiz de dahil olmak üzere diğer tüm dünya

ülkelerine yayılmış ve politikaya yön vermeye

başlamıştır. Mecliste yer alan yeşil partiler, var

olan ekolojik, ekonomik ve siyasi krizlerin

üzerinde durarak daha geniş kapsamlı küresel

siyaseti hedef alması onların diğer siyasi

partilerle olan farklarını ortaya çıkartmaktadır

(Capra, 1984). Parti üyeleri genellikle kamusal

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

ARAŞTIRMA

10


ARAŞTIRMA

alanda ve toplumda aktif rol alarak medya ile

direkt bağlantı kurma yoluyla toplumu

bilinçlendirmeyi amaçlamaktadır (Ferry, 2022).

Yeni yasaların düzenlenmesinde, küresel ve

bölgesel çevre temelli antlaşmaların ve iş

birliklerinin imzalanmasında da yine yeşil

partiler öncülük etmektedirler. Yakın zamanda

Avrupa Komisyonu tarafından tanıtılan ve

Avrupa Birliği üye devletleri tarafından kabul

edilen iklim değişikliği ve çevresel bozulmaya

karşı alınacak önlem ve uygulamaları içeren

Yeşil Mutabakat, yeşil siyasetin Avrupa başta

olmak üzere diğer dünya devletleri tarafından

da gelişmekte olduğunu kanıtlamakta ve Yeşil

Hareket’in politikadaki başarısını

desteklemektedir.

Siyasi partileşme hareketinin yanı sıra Yeşil

Hareket temelli kurulan STK’larda birer politik

aktör olarak yerel ve küresel siyasette

kendilerini göstermekte ve kamuoyunda fikir

birliği sağlanması ve kendi düşüncelerinin

tanıtılması çabasıyla diğer siyasi partilerle iş

birlikleri geliştirmektedir. STK’lara örnek olarak,

son günlerde medyada protestolarıyla büyük

yankı uyandıran ‘’Just Stop Oil’’ başta olmak

üzere Greenpeace, WWF gibi örnekler verebilir.

STK'ların yanı sıra aynı zamanda da politikada

bireysel aktörler olan aktivistler arasında

günümüzde “İklim İçin Okul Grevi” hareketine

öncülük eden Greta Thunberg örnek

gösterilebilir.

Sonuç

Neoliberalizm’in piyasalar üzerinde

hegemonyasını kurmaya başladığı dönemlerde

kendi politikaları doğrultusunda var olan

sistemlerin yeniden reforme edilmesi

sistemlerin bütününde köklü değişimlere

sebep olmuştur. Neoliberalizm sadece üretim

ve piyasalar üzerinde değil aynı zamanda siyasi,

ekolojik ve toplumsal konular üzerinde de çeşitli

etkilere ve değişimlere yol açmıştır. Yeni

toplumsal hareketler de neoliberal politikaların

üzerinde etkili olduğu dönüşümlerin arasında

yer alıyor. Değişen ve “reforme” edilen toplumsal

hareketler, kitlelerin bir araya gelme, kendilerini

ifade etme ve amaçlarında farklılıklar ve çeşitlenmeler

gibi değişen özellikleriyle toplumdaki

devamlılıklarını korudu. Toplumsal hareketlerin

bu değişimi 2000’lerin başında Yeşil Hareket’e de

yön vermeye başladı. Neoliberal politikaların

etkisiyle değişen üretim biçimleri, giderek

kapitalizme eklemlenerek çevreye duyarsız

üretim şekilleri, çevre ve hava kirliliği, emek

sömürüsüyle sadece kâr amaçlı üretimin

benimsenmesi ve kitlelerin tüketime itilmesiyle

üretim fazlasının oluşması ve bu üretimin

doğrudan çevre ve doğa ile ilişkilenmesi sonucu

Yeşil Hareket’in temel idealarıyla çatışmaya

başladı. Böylece Yeşil Hareket sadece neoliberal

politikaların etkisi altına girmeyip aynı zamanda

politikaların beraberinde getirdiği kapitalist

düzene ve bu düzenin çevre ve doğaya olan

zararlarına karşılık olarak, kapitalist sistem ve

neoliberal politikaların getirdiği düzenlemelere

karşıt bir hareket haline geldi. Sadece bir

toplumsal hareket olarak değil aynı zamanda

1970’li yılların başlangıcında partileşerek yerel

meclislerde küçük yüzdelerle meclise girerek

siyasi hayatlarına başlayan yeşil partiler

günümüzde oy oranlarını arttırarak meclisteki

koltuk sayılarını yükseltmekte ve bu sayede

politikaya yön verme şansını elde etmektedir.

11

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


KAYNAKÇA

Block, F. (2003). Karl Polanyi and the

writing of the Great Transformation.

Theory and society, 32, 275-306.

Capra, F., & Spretnak, C. (1984, July). Green

politics. In National Forum (Vol. 64, No. 3, p.

21). Honor Society of Phi Kappa Phi.

Chouhy, G. (2020). Rethinking

neoliberalism, rethinking social

movements. Social Movement Studies,

19(4), 426-446.

Cinelli, M., Ferry, M., Karamichas, J., Gan, L.,

Welsh, I., & Connelly, J. (2002). Profiles: 1

Environmental Campaigns and Socio-

Political Cleavages in Divided Societies; 2

The Polish Green Movement Ten Years

after the Fall of Communism; 3

Developments in the Spanish Greens:

Change of Course or Repetition?);

Research Note:(Promoting Green

Electricity Development from Industrial to

Developing Countries: What Needs to be

Done?); Review Articles:(Science,

Governance and Environmental Politics;

Who Will Save the World?); Book Reviews;

Book Notes.

Edwards, G. (2004). Habermas and Social

Movements: What’s ‘New’? The

Sociological Review, 52(1_suppl), 113–130.

Ferry, M. (2002). The Polish green

movement ten years after the fall of

communism. Environmental Politics, 11(1),

172-177.

Sarıipek, D. B., & Taşdemir, A. G. İdeoloji ve

Sosyal Politika, 13-36.

Toke, D. (2000). Green politics and

neoliberalism. Springer.

Üste, R. B. (2015). Doğanın Siyaset

Paradigması: Yeşil Siyaset. Sosyal ve Beşeri

Bilimler Dergisi, 7(2), 38-54.

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

12


ARAŞTIRMA

‘’Gelecek, enkazın ve isyanın içinden

doğmak zorundadır.’’

-Vijay Prashad

Öz

Batı Asya ve Kuzey Afrika[1], Batı/Kuzey

emperyalizminin milyonlarca insanın yaşamını

doğrudan etkilediği bir bölge olarak yaşamını

sürdürüyor (Prashad 2016:11). Öncüllerini

20.yüzyılın son çeyreğine kadar baktığımızda

görebileceğimiz ve 2010 itibariyle ortaya

çıkanları herkesin ‘’Arap Baharı’’ adıyla bildiği

hareketler silsilesi içerisinde görülen Devrimler,

zamanla büyük bir çaresizliğe savruldu. Bu

çaresizlik içerisinde sisteme yönelik

hoşnutsuzluğu dışa vurmanın yeni ifadeleri

ortaya çıksa da umulan devrimcilik ortaya

konamadı (Prashad 2016:17).

Bu yazıda doğal olarak Batı Asya ve Kuzey

Afrika’da yaşanan Devrimler (Arap Baharı), Arap

Baharı’nın çaresizliğe savruluşunun sebepleri,

özneleri ve Arap Baharı kavramının kendi

içerisinde barındırdığı yanlışlar incelenmeye

çalışılırken okuyucuya 2011’de bölgede başlayan

süreç aktarılmaya çalışılacaktır.

Anahtar kelimeler:

Arap Baharı, Cika, devrim, Mısır, Tunus

Giriş

Halk isyanları/ayaklanmaları, bir halkın veya

toplumun arzu ve isteklerini yansıtır. Halkın

başkaldırdığı toplumsal düzen savaş ya da

ekonomik sebeplerle zayıflamışsa, isyanlar, tarihi

ileri doğru hareket ettirmeyi başarabilir. Fakat

tarih, böyle bir durumda bile örgütlü bir gücün

yoksunluğu sebebiyle ilerlemenin

duraklayabileceğini ve hatta geriye doğru

gidebileceğini defalarca kez kanıtlamıştır. Bu

gibi zamanlarda şiddet tekelini elinde tutan

(eski) düzenin egemen toplumsal sınıfları

tamamen kendi çıkarları için isyana katılırlar.

İnsanlık tarihi ise bu sebeplerle başarısızlığa

uğramış pek çok ayaklanmayla doludur. Yani

aslında bir anlamda başarı istisnadır. Batı Asya

ve Kuzey Afrika’nın pek çok yerinde son 15 yılda

bu anlamda pek çok gerilemeye şahit

olunmuştur (Prashad 2016:25).

Özgürlüğe hareket, insanlığın temel

dürtülerindendir. 2010’lu yılların başında pek çok

sosyal sınıftan 7’den 70’e pek çok yaştan erkek

ve kadın düzene başkaldırarak sokaklara akın

ettiler. Mısır'da kısa süre içerisinde gösterilerin

merkezi haline gelen başkent Kahire’de

bulunan Tahrir Meydanı’nda genç bir şarkıcı

olan Ramy Essam, şarkısını, ‘’Biz birlikteyiz ve tek

şey bir şey istiyoruz: Git, git, git!" sözleriyle

söylüyordu. Arapça ‘’irhal’’ olarak ifade edilen

‘’git’’ sözcüğü kısa sürede Mısır’dan Suriye’ye ve

13

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


oradan Libya’da kadar bir slogan olarak yayıldı

(Prashad 2016:25-26).

17 Aralık 2010’da dünyanın en meşhur işportacısı

Muhammad Bouazizi’nin Tunus’ta bir

kasabanın belediye binasının önünde kendini

yakmasından 10 gün sonra protestolar Tunus’un

başkentine kadar ulaştı. Başkan Bin Ali

başlangıçta protestocuları pasifize etmeye

çalışıyordu. Protestoların hemen başında

televizyonda yaptığı konuşmasında

protestocuları, ‘’şiddet ve kaosa sığınan bir avuç

aşırı uç ve paralı asker’’ olarak tanımlamıştı.

Amacında başarılı olamadı, Ocak ayının ilk

haftası bitmeden ölü sayısı katlanmaya başladı

ve Bin Ali 1 ay bile dayanamadan istifa etmek

zorunda kaldı (Birdal ve Günay 2012:47; L. Gelvin

2014:63).

Tunus’ta bunlar yaşanırken istifadan yaklaşık 1.5

hafta sonra çoğu siyasi deneyimlerini 6 Nisan

Hareketi’ne de dâhil olarak elde etmiş olan çok

sayıda genç Kahire’de Tahrir Meydanı’na

toplandı. Ülke 2004’den beri bir protesto

dalgasına sahneydi fakat hiç kimse bir anda

Tahrir’de bu kadar fazla insanın toplanacak

olmasını beklemiyordu. Halk birdenbire sokağa

dökülünce de sahip oldukları asıl gücü gördü ve

bunun ardından pek çok grev ve hükümet

karşıtı protesto Mısır’ın geneline sıçradı. Mısır ve

Tunus’un ardından ise pek çok farklı ülkeden

isyancılar kendilerine Mısır ve Tunus’u örnek aldı

(Birdal ve Günay 2012:55; L. Gelvin 2014:64).

‘’Arap Baharı ne Tahrir Meydanı'nın ara

sokaklarında ne de Şam'ın pazar yerinde

yenildi. Arap Baharı Washington'da, Paris'te,

Tahran ve Moskova'da olduğu kadar Riyad'ın,

Doha'nın ve Ankara'nın saraylarında bozguna

uğratıldı. Halkların tutkularını yok eden petrodolarlar

ve silahlar oralardan geldi. Tunus

kurtuldu çünkü güçlü bir işçi sendikasına

sahipti. Büyük bir umut olarak başlayan şey,

şimdi büyük bir hayal kırıklığına dönüştü.‘’

(Prashad 2016:41).

İsyanların başladığı günden bugüne 13 yılı aşkın

zaman geçti. Mevcut durumda Tunus ve

Mısır'da liderler değişti fakat düzen namına

değişen bir şey olmadı. Libya, Suriye Irak ve

Yemen’de ise savaşlar hala sürüyor.

Arap Baharı 2011’de başladı. 2009-2014 yılları

arasında Avrupa Konseyi Başkanı görevini

yürüten Herman Van Rompuy isyanları şu

şekilde tanımlamıştı, "(Arap Baharı) 11 Eylül'de

işlenen suçların aptalca nefretine ve kör

fanatizmine verilen en güçlü cevaptı.

Meydanlara ve sokaklara çıkan insanlar (tıpkı)

şunu söylüyor gibiydiler, ‘Biz terörist değiliz, biz

onurlu bir biçimde yaşamak isteyen insanlarız.’’

ARAŞTIRMA

Mısır’daki isyan birdenbire ortaya çıkmıştı.

Ülkede 2004’den beri mevcut olan protesto

dalgası ise ‘’durağan ve değişmeye kapalı’’

bölge anlatısına kökünden tersti ve onu

yanlışlıyordu (Birdal ve Günay 2012:63).

2011 yılında başlayarak ‘’Arap Baharı’’ adıyla ifade

edilen toplumsal hareketler, Tunus ve Mısır'da

sevilmeyen liderleri devirdi fakat rejimleri

değiştiremedi. Yöneticilerin adları değişti ancak

seçkinlerin iktidarı aynı şekilde sürmeye devam

etti (Prashad 2016:27).

Direniş ve İsyan

Direniş ve isyan, birbiriyle örtüşen fakat çoğu

zaman da birbirine zıt olan çok çeşitli biçimlerde

oluştu. Pek çok siyasal ve toplumsal güç, grup ve

sınıf meydanlarda rol oynadı. Bu güçlere, Siyasal

İslam, işçiler ve gençler örnek olarak verilebilir

(Prashad 2016:44).

Bölgedeki belki de en etkili güç, Levant’ta

görülmeyen, Suriye’de 1980’li yıllarda ezilmiş,

Kuzey Afrika’da daha alçak gönüllü davranırken

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

14


ARAŞTIRMA

amiyane tabirle haddini bilen, ağırlıklı olarak

Körfez ülkeleri tarafından fonlanan, Batılı

istihbarat ile içli dışı ve ‘’kullanışlı bir aparat’’

olarak görülen, Mısır ve Türkiye’de güçlü olan

Siyasal İslam’dı (Prashad 2016:45).

Arap dünyasındaki ikinci etkili güç, pek çok

farklı sebeple baskıcı rejimlere/tiranlığa öfke

duyan gençlerdi. Bu gençler, ekonomik

anlamda kaygılıydı ayrıca siyasi anlamda da

talepleri yerine getirilmiyordu. Hevesleri

kırılmıştı ve sokaklarda kalabalık gözükmelerini

belki de en büyük sebebi demografiydi. Kuzey

Afrika nüfusunun büyük bir bölümünü onlar

oluşturuyordu. Bu gençlerin beraber hareket

etmelerini de büyük çoğunlukla kentte

yaşamaları sağlıyordu çünkü genç ve gençlik

her zaman kente yönelik kavramlardı. Kırda

yaşayan insanın gençliği çoğu zaman

çocukluğunun bitmesiyle bitiyordu. (Prashad

2016:46)

Siyasette ortaya çıkan bu cesur tutum ayrıca,

slogan ve şarkılarda da açık bir biçimde

görülüyordu (Prashad 2016:48). Meydan ve

Tahrir için söylenmiş Cairokee, Aida el Ayoubi

düeti ile söylenen ‘’Yalmidan’’ın henüz

başlangıcında; ‘’geri dönmek yok, artık sesimiz

duyuluyor ve hayal kurmak yasak değil’’

diyorlar. Ayrıca Emel’in meşhur ‘’Kemlti Horra’’

(Kelimelerim Özgür) şarkısı, ‘’Ben özgür

olanlardan biriydim ve hiç korkmuyorum, Ben

hiç ölmeyecek sırlarım, Baş eğmeyenlerin

sesiyim, Kaosun ortasındaki anlamım,

Ezilenlerin haklarıyım’’ sözleriyle başlıyordu.

Kuzey Afrika'nın diğer bir yanında, Tunus'ta ise

gençlerin hoşnutsuzluğu ağırlıklı olarak temel

olarak ekonomikti. 2010 yılının sonuna

geldiğimizde Tunuslu gençlerin üçte biri işsizdi.

Cezayir ve Tunus'taki işsizler kendilerine duvara

yaslananlar anlamına gelen ‘’hittistes’’ olarak

sesleniyordu (Benlisoy 2011; Prashad 2016:48).

Özellikle Mısır’da yaşayan bu genç isyancılar

siyasi bakımdan deneyimlilerdi. Siyaseten

aldıkları eğitimi, 2002 yılında ‘’Filistin

İntifadası'yla Dayanışma İçin Mısır Halk

Komitesi’’ni kurmuş olan solcu ve Nasırcı

entelektüellerin sağladığı olanaklarla

kazanmışlardı. ABD'nin Irak işgalini planladığı

zamanlarda, bu İntifada yanlısı tavırdan savaş

karşıtı bir blok doğdu. "Bağdat Kahire'dir,

Kudüs Kahire'dir" ve "Mısır'ın özgür olmasını

istiyoruz, yaşam çekilmez hale geldi" gibi

sloganlar, İntifada yanlısı tavır ve savaş karşıtı

fikirler arasında bağ kuruyordu. Yani özetle,

2011'de sokağa çıkan gençlerin birkaç on yıldır

Batı Asya ve Kuzey Afrika’da hâkim olan

emperyalizme karşı yürütülen mücadelelerden

deneyim kazanmıştı. Ayrıca Mısır'daki gençlik

işçi sınıfı ile de bağlantılıydı. 6 Nisan 2008’de

tekstil işçilerinin başlattıkları grevle dayanışma

amacıyla 6 Nisan Hareketi'ni kurmuşlardı (Telcı ̇

2011:99). Yani yeni toplumsal fikirler ve

hareketler bu gençler arasında gelişiyor,

gençler hayatı yaşamanın yeni yolları üzerine

açık açık açık konuşuyor ve düşünüyordu

(Prashad 2016:47-48).

2008 yılının yaz aylarında, Fas, Cezayir ve

Tunus'ta eşzamanlı olarak gençlik protestoları

yaşandı. Bu protestoların hepsinin de nedeni

işsizlikti. Tunus bu sorunu Dünya Bankası'nın

desteğiyle kamunun iş garantilerini kesme ile

çözmeye çalıştı. Fosfat madencileri 2008 yılında

isyan etti. Kentlerde yaşayan az sayıda genç de

madencileri yalnız bırakmayarak mücadeleye

katıldı. Tunus lideri Bin Ali protestocuları

tutuklamaktan başka hiçbir şey yapamadı

(Prashad 2016:48-49).

Bölgedeki üçüncü muhalif güç ise örgütlü/

örgütsüz işçi sınıfını ve gecekondularda yaşayan

yoksullardır. İşçi sınıfının daha gür sesle

meydanlarda olması 2011 yılının öncesinde

yıllarda dünya buğday piyasasında yaşanan

istikrarsızlık nedeniyle ekmeğin fiyatının

yükselmesiyle hemen hemen aynı zamana

denk gelmiştir (FAO 2022.; Prashad 2016:49).

6 Nisan 2008 'de başlattıkları grev ile ülkenin

büyük kısmına güven ve inanç aşılayan Mahalla

tekstil işçileri Tahrir dinamiğinin oluşmasına

büyük katkıda bulundu. Ayrıca bu işçilerde hala

Nasırcılığın etkilerini görmek mümkün. Tahrir’in

15 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


liderlik ederek dinamiğini oluşturduğu bir

mücadele olduğu için onun devrimci bir öze

sahip olduğu da söylenebilir (Prashad 2016:50).

Fabrika işçisi olan Karnal el-Fayoumi gibi pek

çok isim 6 Nisan 2008’in devrim olduğunu

söylerken şunları söylüyor, ‘’Mahallanın tüm

sakinleri Mübarek'e karşı sokaklara çıktı. Eğer

Süveyş ve İskenderiye gibi birkaç büyük şehir

daha ayağa kalksaydı Mübarek rejimi çabucak

devrilirdi.’’ (Prashad 2016:50).

Aynı yıl (2008) Tunus’un Gafsa kentinde fosfat

işçileri uzun soluklu bir eylem yapmışlardı. Bu

eylemi, acımasız çalışma koşulları, sosyal

hizmetlerde yapılan kesintiler ve düşürülen

ücretler meydana getirdi. Ayrıca liyakatsizlik de

işçileri sokaklara döken sebeplerden biriydi.

İlham ışığı olarak görülen grev, işçiler ile

öğrenciler arasında sürdü. Geçim imkânları kısıtlı

olan gecekonduların örgütsüz sakinleri de

işçilerin yanında yer aldı. Gecekondularda kayıt

dışı yaşayarak ve çalışarak geçinen örgütsüz

ama yerelde siyaset yaparken dernek, futbol

kulübü gibi yerlerde örgütlenen bu sakinler,

mücadeleyi fazlasıyla etkiledi (Gobe 2011;

Prashad 2016:50-51).

Kuvvetle muhtemel isyanlar incelenirken göz

ardı edilen en büyük şey, gecekonduların veya

gençlerin tavırlarının, fabrikalarda çalışan işçilerin

tavırlarından önemli olduğu varsayımı ile işçilerin

göz ardı edilmesi meselesidir. Bunda örgütlü

mücadele vermiyor olmaları da etken olabilir.

(Prashad 2016:52)

Mısır’da 2014 yılında kurulan Ekmek ve Hürriyet

Partisi, yeni işçi sınıfı politikasının anlaşılırlığına bir

işarettir. Tunus'ta ise, solcu lider Şükrü Belayid'in

2013'te öldürülmesine ile Halk Cephesi

zayıflamıştır (Prashad 2016:52).

Batı emperyalizmi ise bu kavgada ağırlıklı olarak

bölge halklarının güveninin kaybetmiş seküler

liberalleri destekledi. Bu güven kaybında

eşitsizliği arttıran IMF politikalarına bağlılık ve

liberallerin, piyasa için olumlu olan tiranlıkları

desteklemesi etkili olmuştu. Liberaller,

iktidarların devrildiği ülkelerde hemen yeni

iktidarla kol kola geldiler (Prashad 2016:52-53).

Kitlesel mücadeleleri grev gibi ekonomik

manevralar ve intifada ve savaş karşıtı eylemler

gibi politik eylemleri karşılıklı etkileşimi de

etkiledi. Fakat bu etkileşimin ne zaman olacağı

da hareketlerin kendiliğinde gizlidir. Bu

isyanların devrimci hale gelmesinin anahtarı da

Rosa Luxemburg’un dediği gibi apolitik

insanların mücadeleye katılmasıyla olur

(Prashad 2016:54).

ARAŞTIRMA

Bu gecekondu bölgelerinde camiler aracılığıyla

etkin olan Siyasal İslam, cemaatin, emirlere

sonsuz itaatini talep ediyordu. Fakat ahlak

bakımından özgürlükçü olan mahalle sakinleri

İhvan’a boyun eğme konusunda isteksizdir. Her

şeye rağmen -etkin bir güç olmasına ve toplum

içerisinde yaygın bir iletişim ağına sahip

olmasına- Siyasal İslam temel sorunlara cevap

veremedi (Prashad 2016:51-52).

Bölgede, toplumsal ve siyasi anlamda yaşanan

tüm dönüşümlere rağmen burjuvazinin çıkarları

bozulmadan kalmıştır. Bu eski sınıfların ve

burjuvazinin çıkarları ise bankerler, IMF,

derecelendirme kuruluşları ve Avrupa/Kuzey

hükümetleri ile Körfez monarşileri tarafından

desteklenmektedir (Prashad 2016:55).

2011 isyanları, Körfez monarşilerini, İsrail’i ve

ABD'yi fazlasıyla tedirgin etmişti. Bu tedirginliği

aşarak kontrolü yeniden sağlamak için de NATO

müdahalesi gibi yöntemler ile de bölge tarihinin

direksiyonuna tekrar kendi destekledikleri

güçler oturtuldu. Halk isyanlarının oluşturduğu

veya oluşmasına katkıda bulunduğu bu yeni

rejimlerin sınırlılıkları artırıldı, bölge devletlerine

yeniden kendi ajandaları dayatılarak halkların

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

16


ARAŞTIRMA

ihtiyaçlarını önemsemeyen, küresel

sermayenin ve Batı emperyalizminin güçleri

iktidar oldu (Prashad 2016:55).

Tedirginliğin ve NATO müdahalesinin belki de

başlıca sebebi Devrimlerin, İsrail’i çepeçevre

saracak ne olduğu bilinmeyen rejimlerin ortaya

çıkarma tehlikesiydi. Suriye’deki isyancılar

(Özgür Suriye Ordusu) bu projeye dâhil

edilirken Emperyalizm yeniden Mısır ve

Tunus'un gündelik yönetimine dâhil oldu. IMF

ve Dünya Bankası bölgede neoliberal gündem

dayatma ısrarını sürdürdü (Prashad 2016:55-57).

Yaygın, etkin ve güçlü toplumsal aktörler ise

mücadele edemedi. Örneğin, Siyasal İslam'ın

bu eski toplumsal sınıflara meydan okuyamadı.

Buna yönelik isteği de zaten son derece

tartışmalıdır. Çünkü eski toplumsal sınıflarla

hâlihazırda arasında pek çok bağ

bulunmaktadır. Ekonomik sorunları kavrayışı

noktasında ise son derece kıttır.

Fakat her şeye rağmen, bölgede başka bir şey

başlamış durumda. Arap Devrimi'ni bir

"medeniyet" ayaklanması, düzene -yani

neoliberal ekonomi politikaları ve güvenlik

devletine- karşı bir isyan olarak algılamak

gerekiyor (Prashad 2016:60-61).

Otokratik yönetimin değiştirilmesi kısa vadede

-ilk olarak- gerçekleşir. Yeni rejimin konsolide

olması orta vadede gerçekleşirken, yeni bir

düzen kurmak için gerekli olan ekonomik ve

kültürel değişikliklerse ancak uzun vadede

gerçekleşebilir. Arap Baharı da bu aşamalar

arasında, kısa vadeli ilk evreydi. Tüm

devrimlerin kısa vadede gerçekleşmeyeceğini

de hesaba katmak gerekir (Prashad 2016:61).

İşçiler, Tahrir dinamiğinde çok önemli ancak

değeri yeterince teslim edilmeyen bir rol

oynadılar. 2011 yılında, tek yasal Nasırcı sol parti

olan Tagammu sokaktaki harekete katılmış

mensupları diğer küçük sosyalist gruplardan

aktivistlerle birleşmiş ve Sosyalist Halk Birliği

Partisi'ni oluşturmuşlardı. 2013'ün o çalkantılı

döneminde, Sosyalist Birlik orduyu destekledi,

bölünme oldu Ekmek ve Hürriyet Partisi

kuruldu (Prashad 2016:67).

Tunus’taki protestolar için de ana öznenin

gençler olduğu söylenir fakat hakları teslime

edilmeyenler işçilerdir. İşçiler belki de

eylemlerde en kritik rolü oynamışlardır. Bunun

kanıtı ise Mısır’da mübarek istifa ettikten sonra

çıkan ilk emirlerden birinin işçilerin işlerine

dönmesidir (L. Gelvin 2014:66).

Bunların yanı sıra isyancıların fazlasıyla barışçıl

olduğu anlatılagelmiştir fakat isyanlar nadiren

barışçıldır. Bunun en büyük örnekleri de

Kahire’deki, Deve Savaşı ve Tunus’taki isyanın

başlangıcında görülen protestolar neticesinde

görülen ölü sayısının sürekli katlanarak

artmasıdır. Ayrıca Mısır’da orduya ve kolluk

kuvvetlerine ait pek çok karakol da yakılmıştır (L.

Gelvin 2014:66).

Bir diğer yanılgı da ordunun isyancıları

desteklediğinin düşünülmesidir. Mısır’da

ordunun gerçekleştirdiği ilk darbeyi takip eden

yaklaşık 20 günlük süre içerisinde 1200 kişi

kayıplara karışmıştır. Tunus ve Mısır’da

protestoların asıl talepleri ekonomik taleplerdir

(L. Gelvin 2014:67).

Mısır ve Tunus Dışında

Diğer Arap ülkelerinde çıkan isyanları Mısır ve

Tunus isyanları gibi olduklarını varsayarak

bakmak hatalıdır. Tunus’ta giderek daha fazla

bir biçimde ülkenin geleceği için sekülerler ile

İslamcı güçler arasındaki kutuplaşma giderek

artmıştır (Prashad 2016:68-70).

Mısır’da göreve gelen Mursi eski rejimin

tasfiyesini önlemiş ve hukuk üstü güçler isteyen

Mursi’ye, 2013 baharındaki ekonomik

darboğazın ardından ABD destekli ordu

müdahale etmiştir. Böylece Müslüman

Kardeşler sorunu bu kez neredeyse tamamen

çözülmüştür. Bahreyn’de Suudi Arabistan ve

Birleşik Arap Emirlikleri’nin büyük yardımıyla

isyan sert bir şekilde bastırıldı (L. Gelvin 2014:70-

71). Libya’daki coşku tıpkı Mısır’da olduğu gibi

kısa süreli olmuştur. Suriye’deki hareketlilik,

dışarıdan gelen askeri ve siyasi destekle beraber

17 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


mezhepsel bir savaşa dönmüştür.

Bahar mı?

Arap Baharı terimi iki yanlış anlaşılmaya sebep

olmaktadır. Bunlardan birincisi Bahar’ın

barındırdığı olumlu anlamdır. İkinci hatalı görüş

ise onun temsil ettiği mücadelenin tek

mevsimlik bir dilime sığdırılması. Hâlbuki 1980’li

yıllardan beri Araplar sayısız kez sokağa çıkmıştır

(L. Gelvin 2014:73).

Bunlara, 1980’lerde Berberi Baharı, 1988’de

Cezayir’de Kara Ekim, 1994-9 yılları arasında

Bahreyn İntifadası, 2000 yılında Şam Baharı,

2004 yılında Mısır’da Kifaya, 1970’lerin sonunda

bölge genelinde başlayan IMF karşıtı isyanlar,

1977 Mısır protestoları, 1987-8 Cezayir isyanları,

1989-96 Ürdün isyanları gibi pek çok örnek

verilebilir. Yani protestolar tek seferlik veya

mevsimlik değildir (L. Gelvin 2014:73-74).

Arap Baharı teriminin yansıttığı ikinci temel

sorun ise ‘dalga’ anlamı çıkarılmasındadır. Dalga,

protestoların tıpkı denizdeki dalga gibi sıra ile

ülkeleri kapsayabileceği gibi bir anlamı

çıkarmaktadır. Fakat bu böyle olmamıştır.

Protestoların hedef ve tarzları ülkeden ülkeye

farklılaşmıştır. Protesto ve isyanlar, kıvılcım gibi

kendiliğinden ve farklı tarzlarda ortaya

çıkabilmektedirler (L. Gelvin 2014:74-75).

Devletlerin, halkın karşısında zayıf duruma

düşmesine ve isyanların ortaya çıkmasına sebep

olan birkaç şey vardır.

Bunları sıralamak gerekirse; geniş sosyal

imkânlar IMF politikaları aracılığıyla terk edilmiş

Bunları sıralamak gerekirse; geniş sosyal

imkânlar IMF politikaları aracılığıyla terk edilmiş

ve devletlerin vatandaşlardan sonsuz itaat

beklemiştir. Özelleştirmeler, ticaretin

serbestleştirilmesi, fiyat denetimlerinin, gıda ve

yakıta yönelik sübvansiyonların ortadan

kaldırılması ise halkı zayıflatmıştır. Demografi de

devletin zayıf düşmesine sebep olmuştur. Halkın

büyük kısmını gençler oluşturmaktadır. Fakat

özneler arasında kesinlikle hakkı verilmeyen ve

gençlerden daha çok devrimlere etki eden

kesim yazının önceki kısımlarında da

bahsedildiği üzere işçi sınıfının ta kendisidir (L.

Gelvin 2014:76-78).

Protestoları etkileyen bir diğer etmen ise

uluslararası gıda tedarik zincirinde yaşanan

sıkıntılardır. Batı Asya ve Kuzey Afrika genel

olarak toplu gıda ithalatına dünyadaki

neredeyse tüm bölgelerden daha çok

bağımlıdır. Gıda fiyatlarının fırlaması ise hane

başına düşen gideri artırmıştır. Uygulanan

neoliberal politikalar ise hükümetleri

kırılganlaştırmıştır çünkü uygulanan politikalar

sebebiyle müdahale edememişledir (L. Gelvin

2014:78-79).

Dolayısıyla halk da ilk seçenek olarak sokağa

çıkmıştır. Gerektiğinde göreve çağrılacak

popüler liderlerin yokluğu da halkın doğrudan

sokağa inmesini tetikleyen sebeplerden

olmuştur (L. Gelvin 2014:80).

İsyanların incelenmesi

Arap Baharı kapsamında ortaya çıkan isyan

hareketleri dört alt kümede incelebilir.

Bunlardan ilki, orduların protestocuların yanında

her aldığı ülkelerde çıkan isyanlardır. Mısır ve

Tunus bu kapsamda incelenebilir. İsyanın ilk

aşamasında iki ülkenin de orduları isyancıların

yanında yer almıştır fakat kurumsal

geçmişlerinden dolayı ilerleyen zamanda farklı

davranışlar göstermişlerdir. Mısır ordusu süreç

içinde tek politik güç haline gelirken Tunus

ordusu kışlaya dönmüştür (L. Gelvin 2014:81-82).

İkinci kümeye rejimlerin korunduğu ülkeler olan

Cezayir, Bahreyn ve Suriye dahildir. Cezayir’in

korunmasının sebebi diğer iki ülkeye göre

farklıdır. Cezayir halkının 1952 ve 1964 yılları

arasında sürdürdüğü Bağımsızlık Savaşı sırasın-

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

ARAŞTIRMA

18


ARAŞTIRMA

da Cezayir Kurtuluş Örgütü (FLN), ordu, parti ve

liderlikten oluşan bir birliktelik ve devlet aygıtı

inşa etmiştir. Bu aygıtın birliği isyanlara karşı

rejimi korumuştur. Suriye ve Bahreyn’de ise

rejimin korunması iktidar elitinin, devlet

aygıtının neredeyse tamamını aşiret ve

akrabalık bağlarıyla yönetiyor olmasından

kaynaklıdır (L. Gelvin 2014:83-85).

Dördüncü ve son grup küme ise isyandan

nasibini almış 7 monarşinin 5’inden oluşur. Bu 5

ülke Fas, Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt ve

Umman’dır. Bu ülkelerdeki pek çok örnekte

görüldüğü üzere gösteriler bir süre sonra

monarşi karşıtı eylemlere dönüşmüştür (L.

Gelvin 2014:85).

Sonuç Yerine

2011 isyanının şehitleri arasında 16 yaşındaki,

Jika olarak bilinen, Gaber Salah Gaber de vardı.

Onun da yer aldığı bir sokak resminde şimdi

"Meçhule Övgü" yazıyor. Bu, devam etmekte

olan isyanın bir işareti.

Şarkılara, sloganlara, isyanlara yansıyan şekliyle

insanlar artık sahip oldukları gücün farkında…

Oryantalist anlatının aksine durağan ve durgun

değiller.

KAYNAKÇA

Anonim. t.y. “Dünya gıda fiyatları Temmuz

2011’den bu yana en yüksek seviyesinde”.

Geliş tarihi 23 Temmuz 2023

(https://www.fao.org/turkiye/news/detailnews/tr/c/1454725/).

Benlisoy, Foti. 2011. “Tunus ve Mısır: Devrimin

Güncelliği /Foti Benlisoy”. Karasaban.net.

Geliş tarihi 23 Temmuz 2023

(https://www.karasaban.net/tunus-ve-misirdevrimin-guncelligi-foti-benlisoy/).

Birdal, Alper, ve Yiğit Günay. 2012.1. bs.

İstanbul: Yazılama Yayınevi.

Gobe, Eric. 2011. “The Gafsa Mining Basin

between Riots and a Social Movement:

Meaning and Significance of a Protest

Movement in Ben Ali’s Tunisia”. HAL Open

Science.

L. Gelvin, James. 2014. “Arap İsyanlarını

Anlamak”. Ss. 63-89 içinde Ortadoğu:

Direniş, Devrim, Emperyalizm. İstanbul:

İletişim Yayınları.

Prashad, Vijay. 2016. Ulusun Ölümü ve Arap

Devriminin Geleceği. 1. bs. İstanbul: Yordam

Kitap.

Telcı , ̇ İsmail Numan. 2011. “6 Nisan Hareketi:

Yeni Bir Sosyal Aktivizme Doğru mu?”

Ortadoğu Analiz 3(29).

Artık, anılar tutuklanamaz, hayal gücüne kilit

vurulamaz. Tahrir Meydanı'nda yükselen

siyaset, yere çakıldı. Suudi ve Amerikan

parasından oluşan bir duvar, Heliopolis

Sarayı'nı, Giza’yı kuşattı. Bölgede, Devrim

gerçekleşti denilen ülkelerde Amerikancı

hükümetler birer birer inşa olundu çünkü

isyanlardan doğacak fırsatı ilk olarak

emperyalizm gördü. Tahrir, devrimci

örgütlülüğe sahip olmamanın bedelini ödedi

fakat yine de artık, bizi geleceğe taşımayacak

başka bir dünya hayal etmeli…

19 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


ARAŞTIRMA

Öz

Yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıktığı

dönemlerde yaşanan ekonomik ve siyasal

gelişmelerin etkilerinin tek bir alanda kalmayıp

ülkelere hatta kıtalara yayılması bu hareketlerin

en belirgin özelliği olarak kabul görmektedir.

2011 yılında toplumsal yaşam üzerinde etki

kuran bütün bu olaylar topluluğuna karşı

başkaldırı olarak nitelendirilebilecek bir başka

hareket ise İspanya’da yaşanan ve 15-M olarak

da adlandırılan “İndignados” Hareketi’dir. Bu

hareket zamanla İspanya’da ses getirdiği gibi

diğer ülkelere de sıçramış ve 2008 sonrası

yaşanan ekonomik krizin halk üzerinde

yarattığı baskıların azaltılması için bir farkındalık

oluşturmayı başarmıştır. Bu yazıda bu

hareketin ortaya çıkış nedenleri ele alınacak ve

sonrasında yaşanan gelişmelerin siyasi ve

ekonomik hayat üzerinde nasıl bir etkisi olduğu

tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler:

İndignados, İspanya, 15-M, Ekonomik kriz

Hareketin Doğuşu

İspanya’da 2004 yılı yeni iktidarın seçildiği ve

İspanya’nın gelecekteki yıllarını önemli

derecede etkileyen yıllardan biridir. Bu yıl

yapılan seçimde 8 yıldır iktidarda bulunan

Halkçı Parti koltuğunu muhalefete, Sosyalist

Parti’ye kaptırmıştır. Başbakan Aznar’ın partisi,

halihazırda İspanya’nın ABD-Irak Savaşı’na

destek vermesi nedeniyle eleştiri altındayken

seçimlerin hemen öncesinde yaşanan ve 200

kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının etkisiyle

iyice güç kaybetmiş ve beklenmeyen bir

sonuçla iktidarı teslim etmiştir. Bu durum

sonrası 2011 yılına kadar sürecek Sosyalist Parti

hükümeti, sosyal politikalar üzerinde

yoğunlaşmış ve ülke ekonomisini bu yönde

şekillendirmiştir.

Bu dönemden itibaren ortaya çıkan ve bazı

geçmişten gelen güncellenmiş politikaların

etkisiyle yeni bir İspanyol modeli

oluşturulmuştur. Modele göre; ülkenin temel

ekonomi kaynakları inşaat ve gayrimenkul

sektörleri üzerinden gelişecek ve büyük oranda

onlara bağlı olacaktır. 2008 yılında başlayan

krizle beraber gayrimenkul piyasası giderek

değer kaybetmiş, varlıkların bitişiyle de insanlar

işlerini kaybetmeye, evlerinden ayrılmaya ve

maddi anlamda zorlanmaya başlamışlardır. Bu

dönemde işsizlik oranı %27’ye dayanmış, bu

oranı oluşturanların %50’si ise 25 yaşından genç

insanlar olmuştur (Rubio-Pueyo, 2021) . Bu yaşa-

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 20


ARAŞTIRMA

21

nan krizin önüne geçilmesi için kemer sıkma

politikalarının yürürlüğe girmesi durumu kısa

süre içerisinde siyasetçiler arasında sıkça

konuşulan bir konu haline geldi. Fakat çok

yakın bir geçmişte sosyal politikalara bağlı

yaşamlarını sürdüren halk çok net bir şekilde

bu fikre karşıydı; ülkenin ekonomi

politikalarının yarattığı bu krizi onlar üstlenmek

istemiyorlardı. Bu baskılara karşı çıkışlar

olmasına rağmen AB kısa süre içerisinde

etkisini kullanarak yasalaşmasını sağladı. Bu

gelişmeler iktidardaki Sosyalist İsçi Partisi’ne ve

Muhafazakâr Halk Partisi’ne karşı yozlaşma da

dahil birçok nedenle adeta tepki yağmaya

başladı.

Bu kriz anında ise yine bir iktidar yarışı

hakimdir. Halk Partisi ve Sosyalist Parti’nin

girdiği yarış, tansiyonun çok yüksek olduğu

halk tarafının tekrardan taraf değiştirmesiyle

sonuçlanmış, Sosyalist Parti en kötü

yenilgilerinden birisini tatmıştır. Seçime kadar

olan süreçte 3 yıl kadar büyümeyi durduran bir

ekonomi tablosu altında iktidara gelen yeni

hükümet, önüne geçilmesi zor bir krizin

altından kalkmak için kararlı olduğunu belirtse

de ülkede ciddi manada uygulamaya konulan

tasarruf yönlü politikalar ile yine halkın

desteğini almakta başarısız kalmış, belirli

bölgelerde hatırı sayılır derecede kalabalık

gruplar toplanmaya başlamıştır (Konak, 2022).

Ortaya atılan çok fazla çözüm önerisi

bulunmasına rağmen hiçbiri İspanya’yı bu

durumdan tam anlamıyla çıkartmaya

yetmemiştir. 2012 yılında yeni yönetimle

beraber Rajoy, batma noktasına dayanan

bankalara milyar dolarlara ulaşan miktarlarda

maddi destek yapmış, hatta İspanya’nın en

büyük mortgage kredi sağlayıcısı olan Bankia

devletleştirilmiştir. Avrupa Birliği bölgesindeki

finans sorumlularının 100 milyar euro gibi

yüksek bir miktarı İspanyol banka sektörüne

fonlaması dahi yardımcı olmamış, batan

hisseleri alması planlanan ve piyasayı

temizleyip çöplük görevi görmesi istenen bir

banka oluşturulması düşüncesi dahi işleme

alınmıştır. Bütün bu hamleler İspanya’nın gele-

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

ceğini 1 sene içerisinde toparlanabilir bir seviyeye

indirse de az önce de bahsettiğimiz gibi

ülkenin ve ülkede yaşayan gençlerin

geleceğinin tehlikesi tam olarak bitmemiştir.

Bütün bu kötü gidişatın içerisinde devlet

politikaları ve bankaların yaşadığı maddi

sıkıntılar yüzünden cezalandırıldığını düşünen

genç nüfus önemli bir tepki koymadıkları

takdirde daha da dibe batacaklarını düşünmeye

başlamış, gelecek senelerde düzelmesi

mümkün olmayan bir ekonomik tablo kısa

süreli hamlelerle desteklenirken yaşam

şartlarının kötüleşmesini kabul etmemiştir. Bu

dönemde ortaya çıkan gelir eşitsizliği oranının

yükselişi de bütün bu sıkıntıları toplumsal bir

boyuta taşımaktadır. İşte bu belirsizlik içerisinde

giderek karamsarlaşan öğrenciler yavaş yavaş

dernekler ve topluluklar altında toplanmaya

başlamıştır. Bask bölgesinin bağımsızlığını

savunan partiler bu dönemde söylemleri daha

da arttırmaya başlayarak toplumsal anlamda

etki alanlarını genişletmeye çalıştılar. (Brittanica,

2023) ( Konak, 2022)

Olayların gölgesinde ortaya çıkan Juventud sin

Futuro, yani Geleceği Olmayan Gençlik,

politikacılara ve ekonomistlere karşı durma

konusunda toplanma amacıyla gösteriler

düzenleme kararı alan bir hareketin ismidir. Bu

harekette öğrencilerin ve gençlerin asıl amacı;

bireysel değil bir toplum olarak düşünmek,

politikacıların bencil fikirlerinin karşısına rasyonel

ve çoğunluğun yararına uyan fikirler koymak ve

geleceklerini kurtararak kendilerine yeni

hayatlar oluşturmaktır. Bu grup 2011 yılının

başlarında yukarıda bahsedilen gelişmeler he-


nüz olgunlaşmadan Madrid’de gösteri

düzenleme kararı alır. Bu gösteri sırasında

binlerce insanın aynı söylemlerde bulunması,

yürüyüşün düzenlendiği 15 Mayıs 2011 tarihini

özel kılmayı başarmış ve 15-M hareketi olarak

anılacak olayları başlatmıştır (Konak, 2022).

Beklenmeyen bir anda örgütlenen İspanyol

halkı yüz binleri bulacak şekilde onlarca

şehirde hep bir ağızdan gelecekleri için

taleplerde bulunmuşlar ve haklarını

aramışlardır. Hızlı ve kalabalık bir şekilde

başlayan gösterilerin Madrid ayağı ise olaylı

geçmesi nedeniyle biraz daha akılda kalmıştır.

Protestoların sonlanmasına yakın, alanda

kalmayı ve oturma eylemi düzenlemeyi

planlayan bir grup Puerto del Sol’a yürümüş ve

polisle burun buruna gelmiştir. Bu gerilim

beklenilen gibi kısa süre içerisinde fiziksel

şiddete dönüşmüş ve halk polis tarafından

alandan dağıtılmıştır. Yaşanan bütün bu

gelişmeler demokrasiye karşı bile yükselecek

seslerin doğması için bir ortam oluşturmuştur

(Doğan, 2020).

önce siyasi kanallar yoluyla taleplerini meclise

taşıma çabasında bulunan insanları bu

örgütlenme yoluna iten en büyük etkenlerden

birisi genel kanıya göre siyasi partilerin işlevsizliği

ve umursamazlığı olarak görülmektedir.

İnsanlar gerek Sosyalist İşçi Partisi yoluyla gerek

Muhafazakâr Halk Partisi yoluyla bu kemer

sıkma politikalarını eleştirmeye ve kendileri

üzerinde oluşan baskıya bir çözüm bulmaya

çalışmışlar fakat herhangi bir şekilde

dinlenmediklerini belirtmişlerdir. “Democracia

real ya!” yani “Şimdi gerçek demokrasi!”

sloganlarının ortaya çıkmasındaki en büyük

sebeplerden birisi, temsiliyetin olmadığı

düşüncesidir. İspanya’da yükselen politik

huzursuzluk da doğal olarak iki partili sisteme ve

buradan temsili demokrasiye eleştirilerin

gelmesine sebep olmuş ve demokrasi

anlayışının değişmesi talebi, 2008 Krizi

çerçevesinde gelişen hareketleri farklı bir evreye

sokarak ülke içerisinde büyük bir değişikliğin

öncüsü konumuna gelmiştir (Alvarez-

Benivades, 2018).

ARAŞTIRMA

Sosyal medyanın yoğunlaştığı dönemlerde

eski toplumsal hareket anlayışına kıyasla daha

hızlı ve kolay örgütlenme sağlanmış, herhangi

bir sendikanın etkisi altında gelişme ya da

fonlanma ihtiyacı duymamış ve ispanyanın

geleceğini değiştirecek hareketin temelleri

atılmıştır. Bu yeni dönem toplum anlayışı,

taleplerin ve tepkilerin yalnızca meydanlarda

sınırlı kalmasına izin vermemiş ve sosyal

medyada politikacıların 7/24 baskı altında

kalmasını sağlamıştır. Aynı şekilde bütün

protestoların duyuruları ise yine bu sosyal

medya platformlarında kurulan gruplarda

yapmaktadırlar. Belirtilen katılımcı sayılarına

ulaşan bu gösterilerin en büyük kaynağı da

dolayısıyla bu yeni dönem sosyal medya

gruplarıdır.

Hareketin Etkileri ve Yeni Dönem

Bu hareketin etkileri de sonuçları da

beklenenden büyük olmuş ve belirli konular

üzerinde farkındalık oluşturmayı başarmıştır.

Bu farkındalıklardan ilki ise rejimin işlevsizliği

durumudur. Toplanmalar ve protestolardan

Bu siyasal tartışmalar, hareketi ve mensuplarını

bir sonraki seçimlerde önemli derecede etkili bir

konuma getirmiş ve Podemos isimli bir partinin

kurulumu için temel oluşturmuştur. Podemos

adıyla resmi olarak siyasetin içerisinde söz sahibi

olan bu parti ikinci parti konumuna yükselerek

ana partilerin gücünün net bir şekilde kırıldığını

ortaya koymuş, milyonlara ulaşan bir oy sayısı ile

İspanyol siyasetini farklı bir döneme doğru

sürüklemiştir. Temel siyasi ideolojilerinin dışında

kalan ve pragmatik taleplere odaklanan bu

parti ile halk istediği siyasiler-halk ilişkisinin

düzelmesi için girişimlerde bulunmadan direkt

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

22


ARAŞTIRMA

olarak siyasete girmeyi başarmıştır.

Sonuç

İndignados, ciddi anlamda İspanyol siyasetinin

geleneksel yapısına bir tepki ortaya koymuş ve

bu yapının değişmesi için başarılı girişimlerde

bulunmuştur. Temel ideolojik düşüncelerin

dışına çıkmayı başararak çoğulcu ve toplum

faydasını temele alan siyasi partinin

kurulumuyla halkın düşüncelerinin tam

anlamıyla etkili olduğu bir ortam sağlamayı

başarmışlardır. Sosyal medyanın etkilerini çok

büyük bir şekilde ortaya koyan ve Arap Baharı

ile aynı dönemde yaşanan bu büyük kitlesel

hareketlilik, aslında o dönem değişen dünya

düzeninin en somut örneklerinden birisini

ortaya koymuştur.

İktisadi anlamda toparlanmaya başlayan

İspanya, politikalarını yalnızca para üzerine

odaklamasından ve potansiyel sosyal

sonuçlarını düşünmemesinden kaynaklı kendi

geleceğini hazırlayan bir grup harekete

sürüklenmiştir. Bu hareket aynı zamanda

iktisadi yapılanmayı da eleştiri yağmuruna

tutmuş, kemer sıkma gibi anlayışların belirli

noktalarda toplum yararı için yeniden gözden

geçirilmesini de sağlamıştır.

İndignados, Podemos’a dönüşerek çok büyük

bir etki kazanmış ve İspanya siyasetinin 10 yıllık

geleceğini belirlemeyi başarmıştır.

KAYNAKÇA

Konak, İ. (2022). İspanyol Indignados/15M

Hareketi üzerine bir değerlendirme.

İçtimaiyat Sosyal Bilimler Dergisi, ss. 386-401.

Brittanica,

Autistery,

https://www.britannica.com/place/Spain/add

itional-info#history

Rubio-Pueyo, V. (2021). Laboratory Of

Conversatıons: The 15m Movement,

https://www.publicbooks.org/laboratory-ofconversations-the-15m-movement/

Sınır tanımayan 'Öfkeliler' hareketi, BBC,

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2011/10

/111014_indignados_protests

Tandoğan, Ş. M. (2020). TOPLUMSAL

HAREKETTEN SİYASİ HAREKETE: İSPANYA-

INDIGNADOS HAREKETİ VE LÜBNAN-

BEYRUT MEDİNETİ HAREKETİ . Mehmet Akif

Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler

Fakültesi Dergisi , 7 (3) , 706-730 . DOI:

10.30798/makuiibf.790837

Álvarez-Benavides A. (2018) 15M's social and

political effects in Spain Open Democracy /

ISA RC-47: Open Movements, 30 October.

https://opendemocracy.net/antonio-lvarezbenavides/15ms-social-and-political-effectsin-spain

El diaro.es, Juventud sin Futuro, 2017.

https://www.eldiario.es/desde-todaspartes/juventud-sin-futuro-15m-exiliorevolucion-precariedad-paro-oficinaprecaria-marea-granatebecas_132_3547645.html

23 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


ARAŞTIRMA

Öz

Tarihin lokomotif gücü olan toplumsal

hareketler değiştirici ve dönüştürücü bir etkiye

sahiptir. Neoliberal politikaların uygulanmaya

başlamasıyla beraber toplumsal hareketlerin

daha da artış kazandığı görülmektedir. Bu

anlamıyla Gezi protestoları da temel olarak bu

politikaların yarattığı sonuçların birikmesiyle

ortaya çıkmıştır. Ancak beklenmedik bir

zamanda gerçekleşmesi kitlelerin hazırlıksız

yakalanmasına ve bu doğrultuda istedikleri

politikayı güdememelerine sebep olmuştur.

Kozmopolit bir sosyal ve siyasi yapısı olan

protestolar bu anlamıyla laboratuvar işlevi

görmektedir. Özellikle yakın siyasi tarihe

damga vuran eylemler hem iktidarın hem de

muhalafetin politikalarının değişmesine yol

açmıştır. Bunun yanında sol grupların da bu

eylemler sonrasında bir geri çekilme dönemine

girdiği söylenebilir. Bu çalışmada Gezi Parkı

protestoları geniş bir çerçevede incelenecektir.

Çalışmanın amacı ortaya atılan teori ve fikirlerin

doğruluğunu tartışmak değil analiz etmektir.

Bu doğrultuda günümüz siyasetine etkileri de

incelenecektir.

Anahtar Kelimeler:

Gezi Parkı, Taksim Meydanı, kamusal alan,

sosyal medya, neo-liberalizm, toplumsal

hareketler.

Hareketin Doğuşu

Neoliberalizm ile beraber ortaya çıkan

ekonomik ve siyasi krizlerin sonucunda

toplumsal hareketler artan bir seyir izlemiştir.

Özellikle 2008 ekonomik krizi ile birlikte birçok

ülkede öfkeli kalabalıkların yaşanan krize karşı

meydanlara dökülmesine sebep olmuştur. Bu

hareketlerden kimileri bastırılmış kimileri de

sönümlendikten sonra siyasi parti şeklini alarak

örgütsel bir kimlik kazanmıştır. Örneğin

İspanya’da 2008 krizi ve sonrasında gerçekleşen

protestolarda Indignados (Öfkeliler) hareketi

önemli bir yer teşkil etmiş, 2014 yılına

gelindiğinde bu hareket Podemos adında bir

siyasi partiye dönüşmüş ve 1,2 milyon oy alarak

İspanya siyasetinde önemli bir konumu elde

etmiştir (Konak, 2022, s. 397). Yunanistan’da ise

kriz sürecinde yaşanan protestolar ve

devamındaki seçimlerde sol bir söylem

kullanarak iktidara gelen Syriza iktidar

deneyiminde ekonomide özelleştirmeler,

siyasette de radikal demokrasi politikalarıyla

Avrupa’da solun yeni stratejisinin öncüsü olmuş

ancak gelinen noktada istediği başarıyı

sağlayamayarak kendisini neo-liberal düzen

içine adapte etmiştir. Görüldüğü üzere 2008

krizi ve sonrasında Avrupa’da sol, sosyal

demokrat özneler kendilerine yeni stratejiler

belirlemeye çalışmış, günün sonunda ise hem

teorik hem de pratik açıdan gerileme

dönemine girmiştir (Ildır, 2021, s. 29). Bu ve

benzer örnekler saymakla bitmez ancak görül-

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 24


ARAŞTIRMA

25

düğü üzere her ne kadar istenilen başarıya

ulaşamasa da 21.yüzyılda toplumsal hareketler

topyekûn bir sönümlenme yaşamamıştır.

Finansal kapitalizmin sürekli bir kriz

döngüsünde bu hareketlerin karşımıza çıkması

oldukça olasıdır. Dünya genelinde dolar bazlı

ekonominin yarattığı enflasyon ve kur çıkışları

bu hareketlerin radikalliğini ülkeden ülkeye

değiştirmektedir. Bu krizlerin neden olduğu

ekonomik yıkım sosyal hayatta da baskıcı

politikaların devreye sokulmasına yol açmış,

sosyal hayata müdahale sonucunda toplumsal

hareketler daha da artan bir ivme kazanmıştır.

Türkiye’de Gezi Parkı protestoları bu duruma

örnek gösterilebilir.

2008 ekonomik krizinin Türkiye’de pek etkili

olmadığı söylense de IMF’den alınan borçlar,

mega projeler, AB’ye uyum süreci gibi olgular

ilerleyen süreçte bu krizin başkalaşmış bir

boyutunun yaşanmasına sebep olmuştur.

Ergenekon ve Balyoz davaları ile ordu

içerisindeki tutuklamalar halkın tepkisini

önemli ölçüde artırmıştır. Buna karşılık

hükümetin bu tepkileri geri plana atmak için

kullandığı çözüm süreci de eylemlerden 1 sene

sonra sona ermiştir. Sosyal hayatta

gerçekleştirilen politikalar Gezi protestolarının

yaşanmasında bir birikim oluşturmuştur.

Eğitimde 4+4+4 sistemine geçiş ve karma

eğitimin tartışılmaya açılması, 23 Nisan Ulusal

Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın

stadyumlarda kutlanmamaya başlanması, saat

10’dan sonra içki ve alkol satışının yasaklanması,

kadınların sosyal yaşamdaki konumlarının

tartışmaya açılması Gezi’ye giden süreçte

toplumsal öfke birikimine yol açmıştır. Doğal

alanların ve şehir içi parkların imara açılarak

toplu konut, otel, avm gibi projelerin buralarda

uygulanmaya konması geniş tepki toplamıştır.

Gezi Parkı’nın imara açılmak istenmesi de

bardağı taşıran son damla olmuştur.

Gezi Parkı protestoları Türk siyasal hayatında

önemli bir eşik teşkil etmektedir. Yakın tarihe

bakıldığında 15-16 Haziran, Tekel Grevi gibi

toplumsal hareketlerden sonra gerçekleşen en

kitlesel katılımı olan Gezi protestoları geçmişi

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

geleceğe bağlayan sürece damga vurmuş,

siyasi ve toplumsal hayatta önemli değişikliklerin

gerçekleşmesine yol açmıştır. 2013 yılının Mayıs

ve Haziran aylarında gerçekleşen protestolar ilk

başta çevreci bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.

Taksim Meydanı’nın yayalaştırılması ve Gezi

Parkı’na yapılması planlanan alışveriş merkezi

çevreci örgütlenmelerin tepkisine yol açmış,

kampanyalar gerçekleştirilmiş ve mahkemeye

başvurulmuş ancak bu süreç başarısızlıkla

sonuçlanmıştır. Grupların sokağa inmesine

sebep olan olay 27 Mayıs günü dozer ve yıkım

araçlarının parka girmesi olmuştur. Bir grup

ekoloji ve çevre örgütleri sosyal medya

üzerinden dayanışma ağları kurarak parka

gitmiş, yıkımı engellemeye çalışmışlardır. Bu

gruplara bazı siyasi partilerin vekillerinin de

katılımı gerçekleşmiştir. Kırılma noktası olan olay

ise polis müdahalesidir. Polisin müdahalesi

kamuoyunda geniş ölçüde bir tepkiye yol açmış,

barışçıl bir şekilde başlayan protestolar günden

güne hızlı bir biçimde şiddetlenmiştir. Yakın

tarihteki en kitlesel katılımlı toplumsal hareket

olan Gezi protestoları başarıya ulaşamamış,

ancak devamındaki süreçte birçok politik

grubun ve öznenin değişmesine yol açarak

siyasi tarihte önemli bir uğrak olmuştur. Gerek

iktidar gerek muhalafet partileri bu protestolar

sonucunda politikalarında önemli değişiklikler

gerçekleştirmiştir. İktidar açısından baktığımızda

bu protestolar iktidarı daha da otoriterleştirmiş,

muhalafet partileri ise daha ılımlı bir muhalafet

pozisyonu almıştır. Bu politikalar, gelinen 10 yıllık

süreçte daha da etkili hale gelmiş ve demokrasi

kavramının salt sandık süreci olduğuna dair

belirli yaklaşımların oluşmasına sebebiyet

vermiştir. Bu yaklaşımların tartışması bu yazının

konusu değil ancak kısa bir şekilde değinmek

gerekirse bir toplumsal hareketin demokrasi ve

sandık üzerindeki etkisi büyüktür. Örneğin

protestolardan iki sene sonra gerçekleşen 7

Haziran 2015 seçimlerinde hükümetin

kurulabilmesi için çoğunluk sağlanamamış,

siyasette bir kriz dönemi yaşanmaya başlamıştır.

Gelinen son noktada ise 2017

referandumu ile başkanlık sistemine geçilmiş,

muhalefet ve sol gruplar geri çekilme dönemine

girmiştir.


Kozmopolit Eylemsellik ve Taban Siyaseti

Gezi protestoları yapısal olarak çok farklı politik

grubu içermektedir. Bu özelliğiyle 1848

Devrimleri’ne oldukça benzemektedir. Çok

fazla politik grup bir araya gelerek yönetimi

değiştirmeye çalışmış ancak yerine ne

koyacaklarına karar verememişlerdir. Gezi

protestolarının da çelişkisi burada yatmaktadır.

Ekonomik ve sosyal hayatın baskısından

kurtulmak isteyen, ağırlığını sol grupların

oluşturduğu birçok politik grup ortak hareket

ederek ülke çapında bir dayanışma

örgütlemişlerdir. Her ne kadar değişik

grupların dayanışması gerçekleştiyse de

devamında ortaya konacak yapının

belirlenememesi, öncülük edebilecek örgütsel

bir yapının bulunmayışı bu protestoların

başarısızlıkla sonuçlanmasında önemli pay

sahibidir. Bir diğer etken ise eylemlerin

kendiliğinden şiddetlenerek beklenmedik bir

etkiye ulaşmasıdır. Yani politik gruplar bir nevi

hazırlıksız yakalanmışlardır. Eylemleri

hazırlayan süreç tedrici bir biçimde gelişmiş

ancak ortaya çıktığı dönem beklenmedik

olmuştur. Hazırlıksız yakalanan partiler,

dernekler, sivil toplum örgütleri kitleleri tanıma

ve buna göre politika üretme açısından zayıf

kalmıştır (Bora, 2017, s. 706). Ek olarak Gezi

protestoları işçi sendikalarından yoksun bir

eylemsel süreçtir. Partiler sendikaları

protestolara dahil edememiş, bunun

sonucunda istedikleri başarıyı elde

edememişlerdir.

Gezi protestoları kitlelerin bir taban siyaseti

uygulamasına vesile olmuştur. Halkın doğru-

dan katılımıyla ortak karar alma, dayanışma ve

eylemsellik ön plana çıkmıştır. Görüldüğü üzere

düzen siyasetinin ‘yukarıdan siyaset’ anlayışına

karşı taban siyaseti gündeme gelmiştir.

Toplumsal hareketlerin en önemli

özelliklerinden biri de budur. Kitleler bağlı

oldukları siyasi grupları yönlendirirler, bu

grupların lider kadrolarının tabana göre siyaset

yapmasına vesile olurlar. Örneğin 1972-78 arası

dönemde CHP ve Bülent Ecevit sol hareketin

rüzgarına kapılmış ve sol eğilimli politikalarla

birlikte iktidara gelmiştir. Tam tersi bir örnek de

Gezi sonrası dönemdir. Kitleler muhalefet

partilerine şekil verememiş, aksine

demokrasinin son adımı olan sandığın tek

çözüm yolu olduğu muhalefet partileri

tarafından topluma sunulmuştur. Bu politika

kitlesel hareketlerin ve sivil itaatsizlik

hareketlerinin tedrici bir biçimde azalmasına,

siyasetin sandığa sıkıştırılmasına sebep

olmuştur. Buna karşılık protestolar sonrasında

taban siyaseti tarzını hayata geçirebilecek politik

dayanışma yapıları denenmiştir. KP, ÖDP, HTKP

ve birçok sol grubu içeren Birleşik Haziran

Hareketi kurulmuştur. Görüldüğü üzere bir

toplumsal hareket sahada sönümlenirken

kendisini örgütsel bir yapıya dönüştürmüştür.

Ancak bu deneme de istenilen sonucu

verememiştir. Gezi ve sonrasında yaşanan siyasi

krizler dönemi birçok siyasi partinin

politikasında önemli ölçüde değişkenlik

göstermesine sebep olmuştur. Sonucunda bu

partiler içerisinden yeni siyasi parti ve yapılar

ortaya çıkmış, kendilerini bir alternatif olarak

göstermeye çalışmışlardır. Sosyal yapısı

açısından Gezi farklı politik grupların yanı sıra

farklı sosyal grupları da içermektedir. Gezi

üzerine ilk çalışmalardan birini yapan Çağlar

Keyder yeni bir orta sınıfın eylemlere öncülük

ettiğini, bu sınıfın geçmişten farklı olarak zihinsel

ve kültürel üretim yapan, çoğunluğunu

üniversiteden yeni mezun olan insanların

oluşturduğunu söylemektedir (Yörük, Yüksel,

2015, s. 136-137). Korkut Boratav ise olayların

proleter bir kimliğe sahip olduğunu

belirtmektedir (Boratav, 2013). Boratav’a göre

eylemlerin sosyal yapısı eğitimli ve becere

kabiliyeti yüksek olan proleter sınıftır. Orta sınıf

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 26


ARAŞTIRMA

teorisinin tam tersine bu kesimlerin yeni bir orta

sınıf olarak adlandırılamayacağını, gelecek

zamanda proleterleşeceklerini söylemiştir. Gezi

sonrası sürece baktığımızda özellikle 2018 ve

sonrasında gelişen ekonomik ve siyasi krizin

bahsi geçen orta sınıf kesimini proleterleştirdiği

görülmektedir.

Değinilmesi gereken önemli bir nokta

demokrasi kavramıdır. Çoğulculuk kavramı

üzerinden bir tartışma konusu olan demokrasi

Gezi protestoları sırasında da hükümetin

otoriter politikalarına karşı dile getirilmiştir.

Özellikle bu kavramla ilişkili olan radikal

demokrasi de belli gruplar tarafından

savunulan bir kavram olmuştur. Temelini 1980

ve sonrasında gelişen süreçten alan bu siyasal

yaklaşımlar günümüzde de oldukça

tartışılmaya devam etmektedir. Her etnik

kimlik, cinsel kimlik ve politik grubun kendi

haklarını ayrı ayrı mikro düzeyde savunmasını

içeren radikal demokrasi bu anlamıyla son 20

yılda siyasette önem kazanmıştır. Gezi

sonrasında gerçekleşen 2014 yerel ve 2015 genel

seçimlerinde bu durum karşımıza çok net bir

biçimde çıkmaktadır. Özellikle HDP etrafında

şekillenen bu politikalar halkın belli bir kısmında

karşılık bulmuş ve HDP’nin meclise girmesiyle

bir temsiliyet kazanmıştır.

olarak nitelendirilen sosyal medya bir yandan

toplumu belli ölçüde politize ederken bir yandan

da reel siyasette kitlelerin sokaktaki rolünü

önemli ölçüde azaltmıştır. Tepkilerin bir tweet

veya etkileşimlerle yayıldığı kuru bir siyaset alanı

oluşmuştur. Bu durumu tetikleyen en önemli

etken geleneksel medya araçlarının gün

geçtikçe değerini yitirmesi, bu medya araçlarının

yarattığı boşluğu sosyal medya platformlarının

doldurmasıdır. Belirli algoritmalar üzerinden

işleyen sosyal medya ağları yankı odası adı verilen

kavramın sıkça görüldüğü bir alandır. İnsanların

etkileşime girdikleri hesaplar aracılığıyla

karşılarına çıkan paylaşımlar bir yanda toplumu

siyasete karşı duyarlı hale getirirken diğer yandan

tepkilerin kuru gürültü olarak kalmasına yol

açmıştır. Ancak bazı istisnai durumlar da

karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Gezi

protestolarından iki sene önce gerçekleşen

‘İnternetime Dokunma’ eylemleri sosyal

medyaya sıkışmamış, reel hayatta da önemli

tepkilerin verilmesine yol açmıştır. BTK’nin sosyal

medyaya uyguladığı sansüre karşı 15 Mayıs 2011

günü gerçekleşen eylemler Twitter ve Facebook

gibi toplumun yoğun bir biçimde kullandığı

sosyal medya ağları üzerinden örgütlenerek

gerçekleştirilmiştir (Furuncu, 2014, s. 76). Gezi

protestolarına gelen bu süreçte sosyal medya

kullanımı önemli bir yer teşkil etmiştir.

İtici Güç: Sosyal Medya

Toplumsal hareketler teknolojik gelişmelerden

oldukça etkilenmişlerdir. Özellikle internetin

hayatımıza girmesiyle oluşan sosyal medya

topluma yeni bir alternatif sunmuştur. Ancak

bu nokta önemlidir çünkü teknolojik gelişmeye

ve sosyal medyaya tamamen bel bağlamamak

gerekir. Toplumsal hareketler yeni gelişen

özelliklerini teknolojik gelişmenin sosyal

hayattaki değişikliklerinden almıştır (Tilly, 2008,

s. 148). Teknolojik deterministler ise bunun tam

tersine tarihin değiştirici gücünün teknoloji

olduğunu savunmuşlar, toplumsal hareketlere

de bu açıdan bakarak teknolojik gelişmeye

bağlı olarak okumalar yapmışlardır. İnternet ve

sosyal medyanın gerek sosyal hayat gerekse de

siyasetteki rolü tartışmalı bir başlıktır. İnsanların

tepkilerini dile getirdiği yeni bir kamusal alan

Gezi Parkı protestoları yayılma açısından sentez

bir özellik gösterir. Protestolar ana akım medya

tarafından gündeme getirilmezken bunlara

alternatif olarak sunulan medya grupları

protestolara önemli ölçüde yer vermiştir. Bu

durumun yanı sıra yeni medya araçları da

protestoların kitlelere ulaşmasında önemli rol

üstlenmiştir. Hareket birbiriyle bütünleşmiş bir

biçimde hem sosyal medyadan hem de

televizyon kanalları üzerinden organize olmuş,

örgütlenmiştir (Yerlikaya, 2018, s. 136). Facebook,

Twitter gibi yeni oluşan sosyal medya araçları

protestolara önemi yadsınamayacak şekilde etki

etmiştir. Twitter üzerinden kurulan ‘’Taksim

Dayanışması’’ adlı platform protestolara öncülük

etmiştir. Aynı zamanda yapılan araştırmalar

doğdoğrultusunda Twitter’ın 1 Haziran 2013

günü protestolar sürecindeki en etkili şekilde

27 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


kullanıldığı gündür (Yerlikaya, 2018, s. 188).

Sosyal medya platformları her ne kadar

toplumsal hareketler üzerinde etkili olsa da

buradaki illüzyona dikkat etmek

gerekmektedir. Salt sosyal medya üzerinden

politik tepki vermekle reel durumda tepki

vermek biribirinden farklı durumlardır. Son

birkaç yıldır bu durum ön plana çıkmıştır.

Siyaset gittikçe reel hayattan uzaklaşmış,

sosyal medya platformlarına ve buralardaki

etkileşime sıkıştırılmıştır. Bu anlamda Gezi

Parkı protestoları sosyal medyanın toplumsal

hareketler ve siyaset üzerindenki etkisine

örnek teşkil eden önemli bir uğraktır.

Gezi sosyal medya üzerinden örgütlenirken

hükümet de protestoları bastırmak için bir dizi

önlem almaya başlamıştır. İnterneti

yavaşlatma, Twitter ve Facebook’a kısıtlamlar

getirme, ana akım medyaya yayın yasakları,

eylemlerin arttığı büyük şehirlerde yer yer

yaşanan elektrik kesintileri bu duruma örnek

gösterilebilir. Hükümet uyguladığı kısıtlama

politikalarıyla eylemleri bastırmayı amaçlarken

sonuç tam tersini meydana getirmiştir. Ters

etki yaratan baskı eylemlerin gittikçe

artmasına ve şiddetlenmesine yol açmıştır.

Eylemlere yer vermeyen televizyon kanalları

boykot edilmiş, bu kanallara alternatif olan

kanallar ise eylemciler açısından önem

kazanmıştır.

Protestolar sonrasında hükümet medya

üzerinde bazı değişikliklere gitmiş, kimi

gazeteciler işlerinden çıkarılmış, kimi medya

şirketlerinin sahipleri değiştirilerek kontrol

altında tutulmaya çalışılmıştır. Sosyal medyada

ise belirli dönem kısıtlamalara gidilmiş ancak

yoğun tepkiler bu duruma süreklilik

kazandırmamıştır. Toplum ana akım

medyadan ziyade sosyal medyaya öncelik

vermeye başlamıştır. Gerek geleneksel gerek

sosyal medyanın toplum ve siyaset üzerindeki

etkisinin önemi bu örnekte de görülmüştür.

21.yüzyılda yaygın bir şekilde kullanılan sosyal

medya hem hükümetler hem de toplum

açısından siyaset yapma aracı olarak

kullanılmaktadır.

Yeni Toplumsal Hareketler Teorisi ve Gezi

Parkı Protestoları

Literatürde toplumsal hareketleri eski ve yeni

olmak üzere ayıran pek çok çalışma

bulunmaktadır. Sanayi toplumlarında ortaya

çıkan hareketler “eski toplumsal hareketler”

olarak adlandırılırken özellikle 1968 ve sonrası

dönemde ortaya çıkan toplumsal hareketlere

ise “yeni toplumsal hareketler” denmektedir. Bu

teoriye göre hareketler genelde kültürel ve

yaşam tarzına müdahaleden

kaynaklanmaktadır. Etnik ve cinsel kimlik,

çevrecilik, barış, anti-militarizm gibi başlıkların

toplumsal hareketlere yön verdiğini savunan bu

teori hareketlerin çıkış noktasını siyaset üstü bir

duruma indirgemektedir (Bayhan, 2014, s. 27-

28). Bu bağlamda toplumsal hareketler sosyokültürel

bir bakış açısı ve sivil toplum kavramıyla

incelenmektedir. Gezi protestolarını da bu

bağlamda inceleyen yeni toplumsal hareketler

teorisi, eylemlerin neoliberal kaynaklı ortaya

çıktığını ancak sosyokültürel yaşamdaki

baskının bu temelin önüne geçerek hareketin

farklı bir boyuta ulaştığını iddia etmektedir.

Cinsel ve etnik kimlik başlıkları hareketlerin

temel konusu olarak bahsedilmiştir. Ancak bu

durum hareketlerin sosyo-ekonomik

altyapısının arka plana itilerek konunun daha

üstyapıcı bir bakış açısıyla incelenmesine neden

olmaktadır. Her toplumsal eylemde olduğu gibi

Gezi protestolarında da simgeleşen bir kavram

ortaya çıkmıştır. Eylemcilerin kendilerine karşı

söylenen ‘‘Çapulcu’’ kavramını bir simge haline

getirmesi Bourdieu’nün simgesel sermaye ve

toplumsal alanlar teorisine örnek olarak

gösterilmektedir (Bayhan, 2014, s. 30).

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 28


ARAŞTIRMA

29

Belirli sivil toplum grupları ve bunlara bağlı

olarak hareket eden aktivistlerin bu kavramı

topluma yaymaları kavramın

simgeselleşmesine ön ayak olmuştur.

Postmodernizm başlığında çoğulculuk, radikal

demokrasi ve bireyselliğin Gezi’de itici güç

olduğu iddia edilmektedir. Bu bakış açısına

göre Gezi protestoları bireylerin özel hayatlarına

müdahaleden kaynaklanan bir hareket

olmuştur.

1980 darbesi ve sonrasında neoliberalizmin

siyaset üzerinde ağlarını gittikçe örmesi

toplumsal hareketleri de önemli ölçüde

etkilemiş ve değiştirmiştir. Geçmişte daha çok

sınıfsal temelli ortaya çıkan hareketlerin temeli

belli kaymalar yaşamıştır. Bu anlamda

baktığımızda daha çok bireysel yaklaşımların

öne çıktığı görülmektedir. Postmodernist

kültürün de etkisiyle beraber toplumda

bireyselcilik her alana sirayet etmiştir. Toplumsal

hareketler de bu durumdan nasibini almıştır.

Bu koşullarda liberal paradigmanın önem

kazanması kuşkusuz kaçınılmaz olmuştur.

Özellikle kitle siyasetinden ziyade aktivizm

kavramı güç kazanmıştır. Giriş kısmında

belirtildiği gibi Gezi protestolarını başlatan

süreçte çevre aktivistleri başat rol

üstlenmişlerdir. Gezi sonrası sürece

baktığımızda bu sürecin tedrici bir şekilde

arttığı görülmektedir. Aktivizm bu anlamıyla

topyekûn bir değişiklikten ziyade insanların

savundukları alanlarda seslerini topluma

duyurarak kamuoyu oluşturmalarını

amaçlamaktadır. Önemli değişikliklerden

ziyade politikalarda belirli reformların gerçekleş-

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

mesini savunmaktadırlar. Gezi örneğinde de bu

durum karşımıza berrak bir şekilde çıkar. Gittikçe

otoriterleşen hükümet politikalarına karşı sosyal

hayatta belirli reformların gerçekleştirilmesi

talepleri Gezi Parkı’na yapılması istenen AVM

projesi üzerinden şekillenmiş gittikçe de

yayılmıştır.

Kamusal Alan Bağlamında Taksim Meydanı ve

Gezi Parkı

Kamusal alan kavramı toplumsal hareketler

tarihi açısından önemli bir yer teşkil etmektedir.

Kamusal alanlar halkın bir araya gelerek

toplumsal bir muhalefet ve dayanışma

örgütlediği, yurttaşlık kavramının kristalize

olduğu mekanlardır (Çöteli, 2015, s. 35). İsyanların

ve hareketlerin simgeleştiği meydanlar tarihte

adından hep söz ettirmiştir. Paris’te Concorde

Meydanı, Moskova’da Kızıl Meydan, İstanbul’da

Beyazıt ve Taksim Meydanı en önemli

örneklerdendir. İktidarlar uyguladıkları

politikalara karşı toplumsal bir muhalefet

oluşmasını önlemek için kamusal alanlara

yönelik belirli tedbirler alırken, bir yandan da

iktidarlarını simgeleştirmek için kendi ideolojik

politikaları doğrultusunda yeni kamusal alanlar

oluşturmuşlardır. Aynı zamanda halkın da

gündelik yaşamında sıkça kullandığı parkların da

bu anlamda etkisi önemli ölçüde büyüktür.

Taksim Meydanı ve yanında bulunan Gezi Parkı

bu anlamıyla hem sosyal hayatta hem de

siyasette önemli alanlardır. Tarihe baktığımızda

Taksim Meydanı kutlamalar, protestolar, anma

törenleri gibi birçok alanda etkince kullanılan bir

kamusal alandır. Örnek vermek gerekirse

Türkiye’de siyasi tarihe damga vuran 1977 yılında

gerçekleşen Kanlı 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda

yaşanmıştır. Yine bir sene sonra hem anma hem

de kitlesel bir 1 Mayıs kutlamaları aynı yerde

gerçekleşmiştir. Bu olaylardan yıllar sonra Gezi

protestoları gibi son yılların en kitlesel eylemlerine

sahne olan Taksim Meydanı bir kez daha adını

tarihe yazdırmıştır. Halkın gündelik yaşamında

kullandığı Gezi Parkı bu anlamıyla kamusal alan

niteliğindedir. Eylemlerin burada başlamasının

temel nedeni kamusal alan olan Gezi Parkı’nın

imara açılarak yerine tüketim toplumunun en

büyük simgelerinden biri olan


AVM yapılmak istenmesidir. Yanı başındaki

Taksim Meydanı’nın tarihsel mirası ve parkta

yaşanan ağaç kıyımı protestoların

büyümesinde etkili olmuştur. Sonraki süreçte

bir simge haline gelen Gezi Parkı ülkenin çeşitli

şehirlerindeki kamusal alanların ve şehir içi

parkların yok edilmesine karşı tepkilerin somut

dayanağı olmuştur.

Görüldüğü üzere kamusal alan kavramının

önemli yer teşkil ettiği Gezi Parkı protestoları

hem eylemlere ismini vermiş hem de

toplumsal hareketler tarihinde önemli bir

simge olmuştur. Politik kamusal alan niteliği

taşıyan Taksim Meydanı’nı da aynı şekilde

değerlendirmek mümkündür.

Sonuç

Türkiye’de siyasi hayata damga vuran, yakın

tarihin en kitlesel eylemi olan Gezi Parkı

protestoları siyaseti derinden etkileyerek

büyük değişikliklere yol açmıştır. Hükümetin

gittikçe otoriterleştiği bir siyasal döneme

girilmiştir. Bunun yanında merkeziyetçilik de

önemli ölçüde artmıştır. 2015 genel

seçimlerinde hükümetin tek başına

kurulamamış olması protestoların seçimlere

bir etkisi olarak değerlendirilebilir. Özellikle

radikal demokrasi prensiplerini savunan

HDP’nin solun geri çekilmesiyle kendisini bir

alternatif olarak tanıtması ve bunun

sonucunda mecliste temsil hakkı kazanması

bu anlamda incelenebilmektedir. Ancak 7

Haziran -1 Kasım 2015 arasında yaşanan hem

siyasal hem de toplumsal kriz dönemi Gezi

protestolarının halk üzerindeki etikisinin

gittikçe azaldığı, siyasetin yavaş yavaş sokaktan

çekildiği ve sosyal medyaya indirgendiği bir

dönem olarak karşımıza çıkar. Sonrasında 2017

Başkanlık Referandumu da Gezi

protestolarının tam anlamıyla istenilen sonuca

ulaşamaması ve bu bağlamda solun ve

muhalefetin güç kaybettiği bir döneme

girilmesi açısından önemlidir.

Gezi örneğinde de görüldüğü üzere toplumsal

hareketler tarihin önemli kırılma noktalarından

biridir. Bazı durumlarda isteni-

len sonuca ulaşsa da bu örnekte görüldüğü

üzere istenilenin tam tersi bir durum da

yaratabilmektedir. Farklı politik grupların ortak

hedef için bir araya gelmeleri ancak sonrasında

ne getireceklerine karar verememeleri, kitlelere

öncülük edebilecek örgütsel bir yapının

bulunmaması, işçi sendikalarının katılmamış

olması Gezi protestolarının istenilen sonuca

ulaşamamasında önemli bir etmendir.

Protestolar sonucunda gittikçe otoriterleşen

politikalar toplumun sokaktan geri çekilmesine

neden olmuştur. Tüm bu açılardan bakıldığında

Gezi Parkı protestolarının hem siyasi hem de

toplumsal anlamda bir laboratuvar olduğu

aşikardır.

KAYNAKÇA

Konak İ. (2022) İspanyol Indignados/15M

Hareketi üzerine bir değerlendirme,

İçtimaiyat Sosyal Bilimler Dergisi, ss. 386-401.

Ildır I. (2021) Alacakaranlıktan zifiri karanlığa:

Avrupa Solu, Yeni Ülke, ss. 26-29.

Bora T. (2017)Cereyanlar Türkiye’de Siyasi

İdeolojiler, İletişim, ss. 706.

Yörük E., Yüksel M. (2015) Gezi eylemlerinin

toplumsal dinamikleri, Toplum ve Bilim, ss.

136-137

Boratav K. (2013) “Olgunlaşmış bir sınıfsal

başkaldırı”,

http://www.sendika.org/2013/06/her- yertaksim-her-yer-direnis-bu-isci-sinifinintarihsel-ozlemi-olan-sinirsiz-dolaysizdemokrasi-cag-

risidir-korkut-boratav/.

Tilly C. (2008) Toplumsal Hareketler Tarih,

Teori ve Deneyim, İletişim, ss. 148

Furuncu, D. (2014). Yeni toplumsal

hareketler, küreselleşme ve dijital aktivizm:

Gezi Parkı örneği / New socıȧl movement,

globalıżatıȯn and dıġı tal ̇ actı ̇vıṡm: The case

of "Gezı ̇ Park" (Yayımlanmamış Yüksek

Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Yerlikaya T. (2018) Toplumsal Hareketler ve

Medya İlişkisi: Gezi Parkı ve Tahrir Meydanı

Örnekleri, (Doktora Tezi). Marmara

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

İstanbul.

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 30


ARAŞTIRMA

Bayhan V. (2014) Yeni Toplumsal Hareketler

ve Gezi Parkı Direnişi, Birey ve Toplum, ss.

27-28-30.

Çöteli S. (2015) Sosyal Medyanın Yeni Tür

Kamusal Alan Yaratması ve Toplumsal

Hareketlere Katkıları: Taksim Gezi Parkı

Olayları Örneği, (Doktora Tezi). İstanbul

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

İstanbul.

31

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


ARAŞTIRMA

Öz

Küreselleşme, sosyal bilimlerde atıf yapmadan

geçilemeyecek kadar önemli ve bir o kadar da

tartışmalı bir kavramdır. Küreselleşme

tartışmalarının kaynağı ‘‘küreselleşme’’nin

kavramı tanımlayanın konumlandığı yere göre

değişmesidir. Küreselleşme kimine göre mal

ve ticaretin serbestçe dolaşımı kimine göre ise

emperyalizmin bir sonucudur. Dünyada

neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı

1970’li yıllar küreselleşme tartışmalarının da

başladığı dönemdir. Bu dönemden itibaren

küreselleşen dünyada muhalefet de

küreselleşti ve 1990’lı yılların ikinci yarısıyla

birlikte toplumsal hareketler “karşı

küreselleşme” şemsiyesi altında ortak

düşmana karşı geniş bir koalisyon oluşturdu.

Karşı küreselleşme hareketi, 1999 yılında Dünya

Ticaret Örgütü’nün Seattle’daki toplantısını

protesto etme amacıyla bir araya gelen 50 bini

aşkın aktivistin gösterileri sonucunda ortaya

çıkmıştır ve kendisini takip eden bir dizi

protesto dalgasının gelişmesini sağlamıştır.

Anahtar Kelimeler:

Küreselleşme, karşı küreselleşme hareketleri,

1999 Seattle

Giriş

Karşı küreselleşme hareketleri, küreselleşme

sürecinin içinden yetişmesi aynı zamanda

küreselleşme sürecine alternatif araması ve

süreci hem etkileme hem de bu süreçten

etkilenme potansiyelini taşıması nedeniyle öne

çıkan toplumsal hareketlerdir. Karşı

küreselleşme hareketlerini anlayabilmenin ön

koşullarından biri küreselleşmeye yönelik

yaklaşımları ve karşı küreselleşme hareketlerinin

küreselleşmenin hangi boyutlarına muhalif

olduğunu bilmektir. Küreselleşmenin tanımıyla

ilgili çok sayıda farklı görüş bulunmakta ve

küreselleşme kavramı, kavramı tanımlayan

kişinin durduğu tarafa göre biçimlenmektedir.

Farklı görüşler ve sürdürülen tartışmaların varlığı

küreselleşme konusunda kesin bir uzlaşıya

varılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle

yazının ilk bölümünde küreselleşme

tartışmalarına kısaca değinilecek ve

küreselleşme kavramının karşı küreselleşme

hareketi için ne ifade ettiği açıklanacaktır.

Buradan hareketle karşı küreselleşme

hareketini meydana getiren küresel çapta

sorunların başlıcaları tespit edilerek karşı

küreselleşmecilerin küreselleşmeyi nasıl

değerlendirdikleri ve küreselleşmeye neden

karşı geldikleri aydınlatılacaktır. Son olarak karşı

küreselleşme hareketinin hedef aldığı

kurumların başında gelen ve sıkça eleştirilen

Dünya Ticaret Örgütü’nden ve eleştirilerin

gerekçelerinden kısaca bahsedilecektir.

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

32


ARAŞTIRMA

33

Karşı küreselleşme hareketlerinin toplumsal bir

olgu olarak sosyalist solun gücünden düştüğü,

toplumsal hareketlerin eylemliliğini yitirdiği ve

neoliberalizmin zaferini ilan ettiği andan sonra

ortaya çıkması dünyada sarsıcı bir etki

yaratmıştır. İkinci bölümde karşı küreselleşme

hareketlerinin kaynaklarına ve karşı

küreselleşme hareketlerinin ilk örneği sayılan

1999 Seattle Protestosu’’na yer verilecektir.

Seattle protestosunun karşı küreselleşme

hareketleri içerisindeki önemi ve onu diğer

hareketlerden ayıran nitelikleri açıklanacaktır.

Hareketlerin Adlandırılması

“Küreselleşme karşıtı hareketler” adlandırması

hareketin küreselleşmeye topyekûn karşı

olduğu yanılgısını doğurmaktadır. Oysa

hareketi bir araya getiren ve harekete

katılanların üzerinde tartıştıkları sorunlar

küreseldir ve harekete katılan hemen hemen

herkes küresel çapta örgütlenmiştir. Her

ülkede farklı uygulamalarla karşılaşılsa da

işsizlik, gelir dağılımı adaletsizliği, çevre

sorunları, kadın sorunları, insan hakları ihlali,

etnik azınlık, yoksulluk gibi sorunlar temelde

ortak sorunlardır ve kaynakları da çözümleri de

yerel değil küreseldir. Hareketin kendisi küresel

bir karakter taşımaktadır. Son olarak belki de

en önemli etken, tüm boyutlarıyla küreselleşen

bir dünyada, muhalefetin de küreselleşmesinin

bir zorunluluk olarak belirmesidir. Bu etkenlerin

yanı sıra, muhalif hareketler arasında bir

dayanışmanın gelişebilmesi imkânı, bir şekilde

sorunların da küreselleştiğini göstermektedir.

Witheford bu durumu şöyle açıklıyor:

“Sermaye sadece daha yüksek ücret, daha

çok boş zaman ya da daha iyi çalışma

koşulları peşindeki hareketlerin değil, farklı

olanlara eşitlik, barış ve doğanın korunması

peşinde koşan hareketlerin de düşmanıdır.”

Sermayenin daha çok kültürel olan bu tip

sorunlara bakışı tümüyle işlevseldir. “Erkeğin

kadına şiddet kullanmasının engellenmesi,

yağmur ormanlarının kurtarılması ya da

ırkçılığın ortadan kaldırılması bir bilanço

sorunudur: Maliyetsizse hoş görülür ya da

hatta çaktırmadan desteklenir, kârlıysa

coşkuyla teşvik edilir ama toplumsal fazladan

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

büyükçe bir pay istemeleri halinde amansızca

karşı çıkılır.” (Witheford, 2004, s. 18).

Böylece ortak sorunlarla olmasa bile, sistemin

yapısına yönelik ortak şikâyetlerle ortaya çıkan

muhalif hareketler bir araya gelerek dayanışma

göstermektedirler. Hareketin temsilcileri

küreselleşmeyi durdurmayı değil

küreselleşmeye alternatif bulmayı

hedeflemektedir. Küreselleşme sürecinin geri

döndürülemezliği küreselleşmenin yarattığı

olumsuzlukların da geri döndürülemez olduğu

anlamına gelmemektedir. Karşı küreselleşme

hareketinin kendisini konumlandırdığı yer tam

da burasıdır. Hareket, küreselleşmenin ortaya

çıkardığı sorunlara çözüm aramaktadır.

Dolayısıyla bu yazının yazarı hareketleri “karşı

küreselleşme hareketleri” olarak adlandırmayı

tercih etmektedir.

Küreselleşme Yaklaşımları

Küreselleşme, sosyal bilimlerin neredeyse her

alanında tartışılan anahtar bir kavramdır.

Küreselleşmenin ne olduğuna dair değişik

fikirler olsa da bunları büyük oranda iki kampta

incelemek mümkündür. Bir yanda

küreselleşmeyi ‘’mal ve ticaretin serbestçe

dolaşımı’’ ve demokrasi olarak gören liberal

anlayış yer alırken, diğer yanda ise

küreselleşmeyi kapitalizmin yayılması için

uygulanan emperyalist politikalarının bir sonucu

olarak gören anlayış bulunmaktadır (Bekmen

ve Özden, 2015). Küreselleşmenin dünya

tarihinde yeni bir dönemi açtığını, duvarları

yıktığını savunanlara göre, 1980’lerden sonra

gelişen bilişim teknolojileri dünyayı küçültmüş

ve ulus-devletler önemini giderek kaybetmiştir.

“Bazılarına göre ‘küreselleşme’ onsuz mutlu

olamayacağımız şey, bazılarına göre ise

mutsuzluğumuzun nedeni. Gelgelelim herkesin

birleştiği nokta, ‘küreselleşme’nin hem geri

dönüşü olmayan hem de hepimizi aynı ölçüde

ve aynı şekilde etkileyen bir süreç; dünyanın,

kaçamayacağı kaderi olduğu.” (Bauman, 2006,

s.7).


Küreselleşmenin tanımı çoğunlukla dünyanın

küçülmesi, sınırların belirsizleşmesi, karşılıklı

bağımlılığın dünyayı küresel köye çevirmesi,

kültürel kaynaşma gibi olumlu ifadeler ile

yapılır fakat günümüzde küreselleşme tek

taraflı bir bağımlılığa işaret etmektedir.

Küreselleşme kavramının belirttiği türden

ülkeler arası sınırların kalkması ve serbestlik

büyük ölçüde tek taraflı gerçekleşmektedir.

Gelişmiş ülkeler olarak da adlandırılan birinci

dünya ülkeleri küresel boyutta ekonomik,

siyasal, kültürel ve toplumsal alanların her

yerinde tek taraflı hakimiyete sahiptir.

Küreselleşme terimi aslında kötü üne sahip

olan emperyalizm terimine bir saygınlık

kazandırmak için kullanılmaktadır.

Emperyalizmin özünde merkez ve çevre

olmak üzere iki kutup vardır ve merkez çevreyi

sömürmektedir. Bu sömürü yalnızca

ekonomik ilişkilerle sınırlı değildir, sömürünün

politik, ideolojik ve kültürel boyutları

mevcuttur. Küreselleşme terimi ise bu

kutuplaşmayı gizlemekte ve tüm dünyanın

aynı kaderi paylaşan insanlardan oluşmuş bir

toplulukmuş gibi algılanmasına neden

olmaktadır. (Boratav, 1999, s. 23) Kapitalist

sistem 1990’lı yıllardan itibaren küreselleşme

olgusunu da içine alarak dünya çapında

baskın olmuştur. Bu dönemde küreselleşme

olgusu ve karşı küreselleşme hareketlerinin

yükselişe geçmesi karşılıklı ve eşzamanlı

gerçekleşmiştir. Karşı küreselleşme hareketleri,

küreselleşme olgusunun ekonomik ve kültürel

alanlardaki etkisine ve neoliberal politikaların

sonuçlarına karşı duyulan tepkiler sonunda

küresel kapitalizm karşıtı mücadelelere

evrilmiştir. Küreselleşme ortaya çıkardığı

sorunları, toplumsal dinamikleri baskılaması,

ekonomik, kültürel ve toplumsal dayatmaları

sebebiyle yaşanan süreçte kendi karşıtlarını

ortaya çıkarmıştır (Çetin, 2010, s.67).

Küreselleşme tartışmalarının başlaması ulus

ötesi şirketlerin de dünya çapında etkin

olmaya başladığı 1970’li yıllara denk

gelmektedir. Neoliberal ekonomi politikaları

şirketlere yeni pazar kazandırmaktadır. Bu

sayede ulus ötesi şirketler de etki alanlarını kü-

resel ölçekte geliştirebilmektedir. Neoliberalizm

eleştirisi karşı küreselleşme hareketlerinin fikir

birliğine vardıkları temel noktalardan biridir.

Hareketlerin ortak yönü bizzat küreselleşme

değil, daha çok neoliberal politikalardır.

Küreselleşme süreci ülkeler arası ekonomik

eşitsizliği artırdığı gerekçesiyle az gelişmiş

ülkeler üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.

“Ekonomik eşitsizlikler neredeyse dünyanın her

yanında artıyor; 1998’deki hesapla, dünyanın en

zengin üç kişisinin serveti, 500 milyonun

üzerinde insanın yaşadığı en az gelişmiş yirmi

beş ülkenin toplam GSMH’sini aşmaktadır; aynı

yılın oranlarıyla, dünyadaki en zengin 200 kişinin

serveti, dünyada yaşayanların yüzde kırk birinin

toplam gelirini geçmektedir.” (Foran, 2008, s. 93).

Küreselleşmeye yöneltilen eleştiriler maddeler

halinde sıralanabilir (Wolf, 2004, s.8).

·Devletlerin ulusal ekonomilerini kontrollerine;

vergileri toplamak, halkın çıkarı ve toplumsal

refah yolunda para sarfetmek konularına zarar

vermesi,

·Demokrasinin yerine eylemlerinden sorumlu

tutulamayan bürokratların, şirketlerin ve

pazarların kurallarını dayatması,

·Demokratik hükümetlerin güçlerini küresel

şirketlerin yararına azaltması,

·Kitlesel yoksulluğa neden olması, uluslararası ve

ülkeler içinde eşitsizliği arttırması,

·Küçük çiftçilerin geçimlerine zarar vermesi,

·Ücretleri ve çalışma standartlarını düşürmesi ve

ekonomik güvensizliği her yerde arttırması,

·Çevreye, hayvanlara zarar vermesi ve türlerin

azalmasına neden olması.

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 34


ARAŞTIRMA

·Küresel finansal marketlerin bunalımlar

yaratmasına izin vermesi ve bunun özellikle az

gelişmiş ülkeler için ağır bedellere neden

olmasıdır.

Küresel Kapitalizm ve Dünya Ticaret Örgütü

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), ulusal ticaret

sınırlamalarını azaltma, uluslararası ticaretin

düzenlenmesi ve serbestleştirilmesi amaçlarını

taşıyan 164 üye devlete ve 25 gözlemci

hükümete sahip uluslararası bir kuruluştur.

DTÖ, çok uluslu şirketlerin çıkarlarını korumaya

yönelik politika geliştirmekle ve üçüncü dünya

ülkelerinin küresel ticarete eşitsiz

eklemlenmesine sebep olmakla

eleştirilmektedir. DTÖ’de her üye ülkenin oy

hakkı bir oy ile sınırlanmıştır. Başka bir deyişle,

ülkelerin ekonomik gücü, kararları belirlemede

herhangi bir önem arz etmemektedir. Bu

durum DTÖ’ye daha demokratik bir kurum

görünümü verse de kurumun yönetim

kadrosunu çoğunlukla ABD’li ve Avrupalı

yöneticilerin oluşturması çeşitli eleştirilere

neden olmaktadır (Serdaroğlu, 2005, s. 205-206).

DTÖ devletlerin siyasal, ekonomik, toplumsal ve

kültürel yapılarını şirketler lehine yeniden

düzenlemesi nedeniyle eleştirilmektedir.

DTÖ’nün en çok eleştirilen yönü çevre yasalarını

dava etmek yoluyla şirketlerin kârlarını

öncelediği iddialarıdır. Bu bağlamda, DTÖ’nün

uygulamalarına örnek olarak ABD’deki Temiz

Hava Yasasına, Soyu Tehlikede Olan Türler

Yasasına, Yunus Koruma Yasalarına,

Japonya’daki Kyoto Anlaşmasının hükümlerine,

AB’deki Toksik Maddeler ve Geri Kazanım

Yasasına ve hayvanlara işkence ederek yapılan

avlanma yöntemlerini yasaklayan yasalara

somut müdahaleleri verilmektedir. Çevreciler ve

eleştirmenler, yoğun uğraşlar ve mücadeleler

sonucunda kazanılmış hakların ve yürürlüğe

konmuş yasaların ticaretin gelişmesi ve

şirketlerin kârları göz önüne alınarak

değiştirilmesi veya yumuşatılmasını gerekçe

göstererek DTÖ’yü suçlamaktadırlar (Wallach

ve Sforza, 2002, s. 34-35). Son olarak karşı

küreselleşme hareketinin DTÖ’yü eleştirirken

üzerinde durduğu en önemli nokta örgütün

devletin politikalarına müdahale etmesi ve dev-

letlerin bağımsız hareket etmelerini

sınırlamasıdır. İnsanların günlük yaşam

pratiklerine dahi etki eden bu kararların seçilmiş

hükümetlerin yetki alanından çıkarılması ve

politika belirleme işinin şirketlerin ellerine

bırakılması yoğun bir biçimde eleştirilmektedir.

Karşı Küreselleşme Hareketinin Ortaya Çıkışı:

Seattle

30 Kasım 1999’da Amerika’nın Seattle kentinde

gerçekleşecek olan Dünya Ticaret Örgütü

yönetim kurulu toplantısını protesto etmek

amacıyla on binlerce kişi bir araya geldi.

Göstericiler farklı gelir gruplarından, farklı etnik

kökenlerden ve farklı inanışlardan geliyordu ve

herbir grubun küreselleşmeye yönelik farklı bir

eleştirisi vardı. Çevreciler, sendikalar, öğrenciler,

sivil toplum kuruluşları, köylüler, sosyalistler,

anarşistler vb. grupların tümü tek bir amaç için

bir araya geldiler: neoliberal politikaların hayatın

her yönünü metalaştırmasına karşı çıkmak

(Margulies, 2003, s. 7-11). Seattle’da gerçekleşen

DTÖ protestosu karşı küreselleşme

hareketlerinin ilki olarak dünya tarihine girmiştir.

Seattle’daki eylemlerin başarısı, ulusal sınırları

aşan birçok küreselleşme karşıtı harekete ilham

kaynağı olmuştur. Eylemler sonucunda DTÖ

toplantısının yapılmasını engellemesi harekete

önem kazandırmıştır. Seattle eylemlerinden

sonra uluslararası neoliberal kurumlar nerede

toplanıyorsa oralarda bir dizi eylemler

gerçekleştirilmiştir: 2000 ve 2001 yıllarında

Washington’da, Fransa’da, Millau’da,

Melbourne’de, Seul’de, Nice’te, Kanada’da,

Cenova’da eylemler düzenlenmiştir (Şensever,

2003, s. 11-12). Seattle 50 bini aşan katılımcıyı

medya aracı ile örgütleyebildiği için dünya

çapında ses getirmiştir. Protestodaki gösterilerin

çeşitliliği protestoya katılan kişi ve grupların

çokluğundan kaynaklanmaktadır. Protesto

sırasında yüzlerce kişi gözaltına alınmış ve Seattle

kentinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.

Aktivistler toplantının yapılacağı salona giden

yolları kapatmış bu sayede toplantıya katılımı

düşürmüştür. Sonunda, DTÖ toplantıları

sonuçsuz bir şekilde dağılmıştır.

35 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


Seattle Neden Özgür Bir Harekettir?

Seattle, örgütlenme aracı olarak internetin

kullanıldığı ilk büyük küresel harekettir.

Küreselleşme sonucunda gelişen yeni iletişim

teknolojisi ile uzay uydu iletişim araçları ile

entegre edilebilen kişisel haberleşme ağları

kurulmuştur. Bu ağlar toplumsal hareketlerin

örgütlenmesini ve stratejisinin

şekillenmesinde hayati rol üstlenerek siyasi

şebekelerin oluşmasını sağlamıştır (Tilly, 2008,

s.163). Örgütlenmenin geniş çapta internet

üzerinden şekillenmesi harekete belirli bir lider

grup tarafından değil herkes tarafından yön

verilmesini sağlamıştır. Sosyal medyayı ve

interneti etkin bir biçimde kullandığı için

hareketin görünürlüğü ve etki alanı büyük

olmuştur. Örgütlenme aşamasında internetin

etkin kullanımı dünyanın farklı bölgelerindeki

insanların hareketten haberdar olmasına katkı

sağlamıştır. Birbirini hiç tanımayan hatta hiçbir

ortak özellik taşımayan gruplar yalnızca ortak

sorunları ve ortak çıkarları nedeniyle bir araya

gelerek güçlerini birleştirmişlerdir.

Küreselleşmenin getirdiği ortak sorunlar

sonucunda mücadelenin tek bir yöne

evrilmesi Dünya Sosyal Forumu (DSF)’nun

ortaya çıkmasında etkili olmuştur. DSF

küreselleşmeye ve neoliberalizme tepki duyan

grupların kolektif hareket edebildikleri,

fikirlerini tartışabildikleri, toplumsal adalet ve

eşitlik için çözüm aradıkları, deneyimlerini

aktardıkları buluşma yeridir.

Harekete katılan üyeler eylemlerden önce

şiddet dışı taktikler, şiddetten uzak durma,

şiddete karşılık verme gibi konularda eğitim

almıştır. Bu eğitimlerin hiçbirini almamış olan

binlerce insan da ablukalarda yerlerini alırken;

polis şiddetiyle yüzleşmeye hazırlanmış,

direnmenin ve gücün esasını sağlayacak olan

çekirdek bir grup da bulunmaktadır. Sokak

tiyatrosu yapan gruplar, kendilerini yapılara

zincirleyenler, dev kuklalılar, pankartlılar ve kol

kola girerek şiddetten uzak bir şekilde

delegedelegelerin toplantı yerlerine

ulaşmalarını engelleyenler de gösterilerde

bulunmaktadır (Starhawk, 2002, s.135-136).

Aktivistler eylem biçimlerine yönelik eğitim

almıştır. Provokasyonlara karşı nasıl bir duruş

sergilemeleri gerektikleri, polis tarafından

yakalandıklarında ne yapacakları aktivistlere

konferanslar aracılığıyla öğretilmiştir.

Dünya çapında ses getiren eylemler yaratıcılık

gerektirmektedir. Eylemlerde ön plana

çıkartılan noktalardan bir tanesi de katılımcıların

eylem süresi içinde eğlenmeleridir. Eğlenmeye

ve birbirini tanımaya yönelik etkinlikler,

festivaller, sokak partileri, renkli dans gösterileri

küresel toplumsal hareketin ’68 hareketinden

devraldığı mirasın izlerini taşımaktadır (Uzun,

2001). Forumlar ve konferanslar düzenlenmiştir.

Protesto yürüyüşleri, oturma eylemleri

yapılmıştır. Kitlesel şiddet karşıtlığının ilke

edinilmesine karşın Starbucks, McDonald’s,

Nike gibi kapitalizmin sembolü olarak görülen

binalara yağma/saldırı ve polise saldırıyı eylem

tarzı olarak benimseyen gruplar da hareket

içerisinde yer almıştır. Polis ile çatışmaların

kaynağının ise çoğunlukla eylemcilerin

kendilerine yöneltilen haksız şiddet olduğuyla

ilgili iddialar bulunmaktadır.

Seattle birbirinden çok farklı ve karşıt grupların

aynı hedefler etrafında bir arada bulunmalarını

sağlayan bir harekettir. Bunun nedeni

küreselleşme olgusunun çok farklı alanları

etkilemesidir. Bu gruplar kabaca Marksistler,

Anarşistler, Ekososyalistler, Feministler,

çevreciler, öğrenciler, işçi sendikaları, yeşil

partiler, sivil toplum örgütleri, küçük çiftçiler

olarak sıralanabilir. Üniversitelerin amblemlerini

taşıyan ürünleri üreten işçilerin çalışma koşulları-

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 36


ARAŞTIRMA

nı protesto eden öğrencilerden, tarım alanları ve

tohumları üzerinde ulusötesi şirketlerin

kontrollerine karşı çıkan çiftçilere, ormanlarını

korumaya çalışan yerel gruplardan, yoksul

ülkelerin borç yüklerinin azaltılması yönünde

çabalayan dinsel liderlere, serbest ticaretin

etkileri üzerine yoğunlaşan işçi sendikalarından,

genç kadınların ticaretine karşı çıkan

feministlere kadar farklı gruplar harekette yer

almaktadır (Lechner ve Boli, 2004, s.407).

çıkarlarını gözetmesi iddialarıyla tepki

görmektedir. DTÖ’ye yönelik ilk küresel protesto

1999 Seattle gösterileridir. Seattle’ı diğer

hareketlerden farklı kılan nitelikleri internetin

etkin kullanımı, hiyerarşik olmayan esnek

örgütlenme modeli, katılımcıların çok farklı

kesimlerden olması, gösterilerin festival tarzında

geçmesi, sokak konserleri ve tiyatrolarının

yapılması, barışçıl eylem biçiminin

benimsenmesidir. Seattle eylemleri Dünya

Sosyal Forumu’nun oluşmasına da ilham

kaynağı olmuştur. Seattle’daki eylemler

kapitalizmin mihmandarlığını yapan dünyanın

“süper gücü” Amerika’da gerçekleşmesi

nedeniyle de ayrıca önem taşımaktadır. Üstelik

bu eylemler dünyanın refaha kavuşacağının ilan

edildiği, neoliberal politikaların methedildiği

dönemde ortaya çıkmıştır.

37

Sonuç

“Küreselleşme karşıtı hareketler” adlandırması

bu yazıda incelenen karşı küreselleşme

hareketlerini ve 1999 Seattle gösterilerini tam

olarak yansıtmamaktadır. Küreselleşmeye karşı

gelen gruplar küresel sorunlarla ilgilenmektedir

ve küresel çapta örgütlenmişlerdir. Bu nedenle

yazar küreselleşmeyi durdurmayı değil

küreselleşmeye alternatif ve küresel sorunlara

çözüm bulmayı hedefleyen bu hareketleri “karşı

küreselleşme hareketleri” olarak adlandırmayı

doğru bulmaktadır. Karşı küreselleşme

hareketleri küresel kapitalizm ve neoliberal

politikaların yarattığı yıkımlara karşı kolektif

tepkidir. Kolektif tepkinin başlıca nedenleri

demokrasinin yerini ulusötesi şirketlerin ve

pazarların politikalarının alması, yoksulluk ve

eşitsizliğin artması, üçüncü dünya ülkelerinin

kapitalist sisteme eşitsiz eklemlenmesi, çevre

kirliliği ve düşük ücretlerdir. DTÖ kapitalizmin

temsilcisi olan kurumların başında gelmektedir,

bu nedenle DTÖ’nün kapitalist kimliği karşı

küreselleşme hareketlerinin tepkisini kendisine

çekmektedir. DTÖ, şirketlerin kârlarını

öncelemesi ve özellikle birinci dünya ülkelerinin

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

KAYNAKÇA

Bauman Z., Küreselleşme Toplumsal

Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı

Yayınları, İstanbul, 2006.

Bekmen, A. ve Özden, B. A. (der). (2015)

Emperyalizm: Teori ve Güncel Tartışmalar.

İstanbul, Habitus.

Boratav K., “Ekonomi ve Küreselleşme”,

Küreselleşme, Der. Işık Kansu, 22-33, İmge

Yayınları, İstanbul, 1997.

Charles Tilly, “Toplumsal Hareketler Yirmi

Birinci Yüzyıl,” inToplumsal Hareketler, ed.

Doğan Çetinkaya (İstanbul: İletişim Yayınları,

2008),163.

Çetin, B. N. (2010). Yeni Sosyal Hareketler

Paradigması Bağlamında Türkiye'deki

Küreselleşme Karşıtı Grupların Birbirleriyle ve

Dünyadaki Karşıtlarla Karşılaştırılması .

Sosyoloji Araştırmaları Dergisi , 13 (1) , 66-100 .

Foran J., “Devrim ve Küreselleşme:

Chiapas’tan Seattle ve Ötesine” Toplumsal

Hareketler, Der: Çetinkaya Y. D., 85-112, İletişim

Yayınları, İstanbul, 2008.

Lechner, Frank J. Lechner and John Boli. The

Globalization Reader. Malden, MA: Blackwell

Pub., 2004.


Margulies R., “Bir Hayalet Kol Geziyor”,

Küreselleşmeyi Anlama Kılavuzu, Wayne

Ellwood, Çev. Betül Dilan Genç, 7-11, Metis

Yayınları, İstanbul, 2003.

Nader R., “Giriş”, DTÖ: Kimin Ticaret

Örgütü?, Wallach L. ve Sforza M., Çev.

Deniz Aytaş, 11-17, Metis Yayınları, İstanbul,

2002.

Serdaroğlu S., “Küreselleşme, Ticaret ve

Uluslararası Düzenlemeler”, Küreselleşme

ve Alternatif Küreselleşme, Der. Karadeli C.,

197-240, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2005.

Starhawk. “How We Really Shut Down

WTO,” The Global Activist's Manual: Local

Ways to Change the World. Ed.: Prokosch,

Mike, Laura Raymond and United for a Fair

Economy New York: Thunder's Mouth

Press/Nation Books, 2002.

Şensever, F. L. (2003). Dünya Sosyal

Forumu aşağıdan küreselleşme hareketi

ve küresel direniş. İstanbul: Metis Yayınları.

Uzun, Türkan (2001), Cenova Günlüğü:

Küresel Direniş, Anti-Kapitalizm ve Savaş,

İstanbul: Stüdyo İmge.

Witheford N. D., Siber Marx, Çev: Ali

Çakıroğlu, Aykırı Yayınları, İstanbul, 2004.

Wolf, Martin. Why Globalization Works.

New Haven: Yale University Press, 2004.

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 38


ARAŞTIRMA

Öz

Bu çalışma Black Lives Matter (BLM-Siyahların

Hayatı Önemlidir) hareketini yeni toplumsal

hareketler bağlamında değerlendirmeyi

amaçlamaktadır. Öncelikle yeni toplumsal

hareketlerin teorik çerçevesi ve geleneksel “eski”

toplumsal hareketlere nazaran “yeni”

nitelendirmesinin gerekçeleri ortaya

konulmaktadır. Black Lives Matter hareketinin

ortaya çıkış ve gelişim sürecine yer

verilmektedir. Bu noktada sosyal ağların

hareketin gelişimindeki rolü irdelenmektedir.

BLM'nin yükselişi ve gelişimi, büyük ölçüde,

güçlü bir şekilde motive edici sloganların,

sembollerin ve sembolik değer taşıyan, kitlesel

duygulara hitap eden ve yerinde siyasi fırsatları

ele alan toplu eylem biçimlerinin

konuşlandırılmasına borçludur.

Anahtar kelimeler:

Black lives matter, siyahların yaşamı önemlidir,

sosyal medya, toplumsal hareketler

Giriş

Toplumsal hareketler bilhassa 1789’dan bu yana

tarih ve siyaset sahnesinde dönüştürücü ve

değiştirici bir özelliğe sahiptir. Hareketlerin

kitlesel özellik göstererek siyasetin belirleyici bir

unsuru haline gelmesi, toplumsal ve siyasal

dönüşüm dönemleriyle yakından ilgidir.

Toplumsal hareketlerin serüvenini belirleyen şey

kalabalıkların kitleye ve kitlenin anlamlı bir

siyasal birlik olarak kamusallığa evrilmesidir.

Black Lives Matter (BLM) hareketi, Amerika

Birleşik Devletleri ve dünya genelinde siyah

bireylerin uzun süredir maruz kaldığı ırkçılık ve

şiddete tepki olarak ortaya çıkmıştır. BLM,

Birleşik Devletler genelinde öldürülen siyahlar

ve ABD yasalarındaki ırk ayrımı yapan ceza

hukukuna karşı düzenleme talep ederek

gösteriler düzenler. Ceza adalet sisteminde

yapısal ırkçılığın nasıl işlediğinin bir örneği olan

polis şiddetine ilişkin davalar sonrasında, bugün

geçmişte olduğu gibi, ABD’de Afrika kökenli

Amerikalıların ve diğer beyaz olmayan grupların

orantısız polis şiddetine maruz kaldığı

anlaşılmaktadır. Afrikalı Amerikalılara yönelik

polis şiddeti yeni bir vaka olmamasına karşın,

2012 yılında 17 yaşındaki Trayvon Martin’in

öldürülmesinden günümüze, Amerikan

polisinin birçok kez silahsız olmalarına karşın

siyah erkek ve kadınları öldürmesi, ABD’de de

ırksal ön yargı konusunu tekrar gündeme

getirmiştir (İhsan Konak, 2021: 197).

39

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


Black Lives Matter Hareketinin Kökenleri

Hareketin kökenleri, Trayvon Martin cinayeti ve

George Zimmerman'ın aklanması gibi olaylarla

ilişkilendirilir. 2012 yılında, Florida eyaletinin

Sanford şehrinde, 17 yaşındaki siyah genç

Trayvon Martin, mahalle gözetim görevlisi

George Zimmerman tarafından silahla

vurularak öldürüldü. Zimmerman, kendisini

savunduğu "kendini savunma" argümanı

nedeniyle cinayetten dolayı suçlu bulunmadı ve

serbest bırakıldı. Bu olay, Amerika'da siyah

bireylere yönelik polis şiddetinin uzun süredir var

olduğu gerçeğini bir kez daha açıkça gösterdi ve

siyah topluluklarda büyük öfke ve üzüntü yarattı.

Trayvon Martin'in ölümüne ve George

Zimmerman'ın aklanmasına karşı yapılan

protestolar ülke genelinde büyüdü ve bu olay,

sosyal medyada da geniş yankı buldu. Trayvon

Martin'in ölümüne karşı adalet arayışı, siyah

topluluklar arasında "Siyah Hayatlar Değerlidir"

ve "Black Lives Matter" şeklinde ifade edilen bir

duyarlılık ve hareketlilik yarattı.

"Black Lives Matter" ifadesini adaletsizliğe ve

ırkçılığa karşı bir çağrı olarak kullandılar.

Hareketin çeşitli organizasyonlar ve aktivistler

arasında bağımsız bir yapıya sahip olması,

katılımcılar arasında farklı fikir ve yaklaşımlara

izin verirken, hareketin daha geniş bir alanda

etkili olmasına yardımcı olmuştur.

Black Lives Matter hareketi, siyah insanların

hayatlarının değerini vurgulamak, ırkçılık ve

sistematik adaletsizliğe dikkat çekmek ve

toplumsal değişim için adil bir dünya

mücadelesi vermeyi amaçlamaktadır. Trayvon

Martin ve Michael Brown gibi vakalar, sadece iki

örnek olup BLM hareketini tetikleyen olaylardan

sadece ikisidir. Hareket, siyah bireylere yönelik

polis şiddetini sona erdirmek, ırkçı uygulamalara

karşı mücadele etmek ve adil bir toplum

yaratmak için sürekli mücadelesini

sürdürmektedir.

ARAŞTIRMA

Hareketin sembol isyanı ise, 2014 yılında

Ferguson, Missouri'de meydana gelen Michael

Brown olayları oldu. Ferguson'da, 18 yaşındaki

siyah genç Michael Brown, beyaz bir polis

memuru tarafından öldürüldü. Brown'ın ölümü

ve ardından yapılan soruşturma sonucunda

polis memuru suçsuz bulundu. Bu olay, siyah

toplulukların ve destekçilerinin adalet ve eşitlik

taleplerini daha yüksek sesle dile getirmelerine

ve sokaklarda protesto gösterileri

düzenlemelerine yol açtı.

Black Lives Matter hareketi, sosyal medyanın

gücünü kullanarak sesini dünya geneline

duyurdu. Hashtag’lerle (etiketlerle) desteklenen

sosyal medya kampanyaları, hızla yayılarak

milyonlarca kişinin katılımını sağladı ve bu

durum hareketin kitlesel bir harekete

dönüşmesine olanak tanıdı.

Hareketin liderliği yoktu fakat, farklı bölgelerde

ve konularda aktif olan birçok aktivist,

organizasyon ve hareketin çatısı altında bir araya

gelerek BLM'nin etkisini artırmaya çalışmaktadır.

Üç siyah aktivist- Alicia Garza, Patrisse Cullors ve

Opal Tometi- sosyal medya platformlarında

Yeni Toplumsal Hareketler Bağlamında Black

Lives Matter

Toplumsal hareket, mevcut bir sisteme ve onun

değerlerine veya güç ilişkilerine karşı sürekli,

bilinçli bir meydan okumada örgütlenmiş bir

grup insan olarak anlaşılabilir (Walton ve Smith,

2008: 88). Toplumsal hareketler, tanımları gereği

egemen topluma karşıdırlar, diğer bir ifadeyle,

toplumun bazı yapılarına, politikalarına veya

kültürel normlarına karşı çıkmaktadır. Tarihsel

olarak toplumsal hareketler, Fransız Devrimi ve

İngiliz Chartist hareketi gibi örneklerde,

kendiliğinden eyleme geçerek somut sorunları

üzerinden örgütlenen ve kurulu siyasi işleyişi

belirli oranlarda değiştirebilen geniş katmanlı

kesimlerin hareketlerine dayanır. Toplumsal

hareketlerin tarihi çok eskilere (ör. Roma’da köle

ayaklanması vb.) dayanmakla birlikte, kapitalist

ilişkiler ışığında ortaya çıkan modern toplumsal

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 40


ARAŞTIRMA

hareketler olarak tanımladığımız toplumsal

hareketlerin başlangıcı 18.yy, yani modern

çağdır. Toplumsal hareketlerin tarihselliğini

anlamak için düşünürler, modernitenin

(toplumun evrilmesi ve inşası) başlangıcına

bakmak gerektiğini düşünmektedirler.

Modern çağdaki toplumsal hareketler

sosyolojik araçlarla ele alınabildiğinden daha

analitik düzlemde incelenebilirler. 18. yüzyılın

önemli farkı güç merkezileşmesinin yaşandığı,

modern devletlerin inşa edildiği dönem

olmasıdır. 18.yüzyıl ile birlikte devlet, toplumu

artık tebaa veya angarya işçisi olarak görmüyor,

yurttaş kimliğini tanıyordur. Bu dönemde

ticaret belirli bir aşamaya yükselmiş, ülkeler içe

kapanık ekonomilerden ziyade piyasaya açılan,

geniş ve sınır aşan ticari üretim faaliyetlerinin

gerçekleştiği türden bir değişim yaşanmıştır.

Üretim faaliyetlerinin kapitalist çerçeveye

dönüşmesi; ticari, sanayi vb. burjuvazinin ortaya

çıkışı toplumdaki tek tahakküm ilişkisini

“kölelik” olmaktan çıkarmıştır. İşçi/patron

tahakküm ilişkisi doğmuştur. Bu açıdan

18.yüzyıl para ekonomisinin ticari faaliyetlerin

merkezine oturduğu bir dönemdir. 18. yüzyılın

zemini; üretimin kapitalleşmesi, ticari

faaliyetlerin küreselleşmesi ve devletlerin

birbirlerini etkileme potansiyellerinin

gelişmesidir.

Büyük siyasal ve toplumsal değişimler ancak

kümülatif mücadeleler ile gerçekleşir. Toplum

veya toplumsal değişiklikler yalnızca toplumda

öne çıkan/güçlü grupların anlatısına göre

incelenemez (ör. kadınlar, işçiler vb. grupların

anlatısı da dikkate alınmalıdır.). Toplumların

elde ettiği sosyal, siyasal veya ekonomik vb.

hakların hiçbiri tepeden inme lütuflar

değillerdir, tüm bu hakların kazanımının

ardında tarihsel/toplumsal mücadeleler yer alır.

Her toplumsal mücadelenin ölçeği aynı

değildir. Fakat toplumsal hareketler ortak

özellikleri itibariyle şu şekilde tanımlanabilir: En

temelde değişim yaratma veya var olan bir

değişimi değiştirme/durdurma amaçlı bir veya

birden fazla amaçla gerçekleştirilen kolektif

hareketlerdir.

Eski ve yeni toplumsal hareketler ayrımı, eski ve

yeni siyaset anlayışlarının üzerinden

yapıldığında daha da kolaylaşmaktadır. Eski

siyasette materyal değerler daha ön plandadır.

Bu anlayışa göre temsili demokrasi siyasetin

temel mekanizmasıdır ve örgütlenme siyasal

partiler ve işçi hareketleri üzerinde

gerçekleşmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren

ortaya çıkan yeni siyaset anlayışında ise

özgürlük ve kimlik gibi postmateryal değerler,

katılımcı demokrasi fikri, çevre, ifade hürriyeti,

LGBT hakları, barış, feminizm gibi konular ön

plandadır ve yeni orta sınıf, gençler ve eğitimliler

yeni toplumsal hareketlerin taşıyıcılarıdırlar

(Topal Demiroğlu, 2014: 136). 1960 sonrasında

farklı konular üzerinde siyaset yapma

pratiklerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Var

olan siyasa anlayışlarının yetersiz kalması ve

geleneksel hareketlerin bu “yeni” durumu

kavrayamaması neticesinde, toplumsal

hareketlere ilişkin “yeni” yaklaşımların gerekliliği

ortaya çıkmıştır.

ABD bağlamında Siyahların Hayatı Önemlidir

hareketi yeni toplumsal hareketlere örnek

olarak gösterilebilir. ABD’de Afrikalı Amerikalılar

arasında süregelen eşitlik mücadelesinin bir

sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülen BLM,

yeni siyasal eylem tarzları uygulayan ve farklı

örgütsel yapısı olan çağdaş bir toplumsal

hareket olarak değerlendirilebilir (Clayton, 2018:

449).

Black Lives Matter hareketi, sosyal medyanın

gücünü en etkili kullanan hareketlerden biridir.

Twitter, Facebook ve diğer sosyal platformlarda

41 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


yayılan etkili hashtag’ler, milyonlarca insanın

harekete katılmasını ve hareketin dünya

geneline yayılmasını sağladı. Aynı zamanda

Black Lives Matter, birçok genç aktivistin ön

plana çıktığı ve liderlik rolü üstlendiği bir

harekettir. Gençler, hareketin örgütlenmesinde,

protesto gösterilerinde ve politika değişikliği için

mücadelede önemli bir rol oynamıştır. Öte

yandan BLM, ırkçılık ve adaletsizlikle

mücadelede kesişimsel bir yaklaşım benimser.

Bu, ırk, cinsiyet, cinsellik, ekonomik sınıf ve diğer

sosyal farklılıkları iç içe geçmiş bir şekilde ele alır

ve farklı alanlarda adalet için mücadele eder.

Black Lives Matter, Amerika Birleşik

Devletleri'nden çıkmış olsa da hareketin etkisi

dünya geneline yayılmıştır. Siyah bireylerin

hakları ve eşitliği için dünya genelinde yapılan

protesto gösterileri, siyahların maruz kaldığı

ırkçılık konusunda uluslararası dayanışmayı

artırmıştır. BLM hareketi, siyasi düzeyde de

önemli etkiler yaratmıştır. Protestolar ve baskılar

sonucunda, birçok eyalette polis reformları ve

adalet değişiklikleri gerçekleşmiştir. Aynı

zamanda, hareket, politikacıların ırkçı

uygulamalara ve adaletsizliklere karşı

tutumlarını gözden geçirmelerine ve siyah

toplulukların sesini daha iyi duymalarına neden

olmuştur.

Sonuç olarak, Black Lives Matter hareketi, yeni

toplumsal hareketlerin gücünü ve etkisini temsil

eder. Sosyal medyanın aktif kullanımı, kesişimsel

yaklaşım, genç liderlerin öncülüğü ve küresel

etkisi, BLM'nin ırkçılıkla mücadelede ve sosyal

adalet için mücadelede örnek bir hareket

olmasını sağlamıştır. Uzun vadeli değişim ve

politik etkisi, hareketin sadece bugün değil,

gelecekte de toplumsal değişimde önemli bir

rol oynayacağını göstermektedir.

Sonuç

Siyahların Hayatı Önemlidir ifadesi, bugün

ABD’de yaygın bir söylem olarak

kullanılmaktadır. Yeni bir toplumsal hareket

olarak BLM sadece polis şiddetini odaklanmanın

ötesinde siyahların ve “muteber”

görülmeyenlerin yaşamlarını merkeze almayı

hedeflemektedir. Çıkış noktası silahsız siyahların

kolluk kuvvetleri veya siviller tarafından

öldürülmesidir. Başlangıçta Amerikan

geleneksel medyasında kendi seslerini

duyuramayan BLM aktivistleri sosyal medya

platformlarını yoğun olarak kullanmaktadır.

Kamusal söylemleri “siyah dostu” haline

getirmeye çalışmaktadırlar. Bir Twitter

etiketinden doğan hareket farklı bir liderlik,

siyasal eylem tarzı ve organizasyon yapısına

sahiptir. Katılımcı karar alma mekanizmasını,

ademi merkeziyetçi ve yatay bir örgütlenmeyi

benimseyen BLM, geçmişteki siyah özgürlük

hareketlerinde geri planda bırakılmış kesimleri

hareketin merkezine alır. Ataerkil ve hiyerarşik

bir yapılanmaya karşı çıkar ve taban

örgütlenmesini benimser. BLM’yı sosyal medya

platformları üzerinde oluşan birlikteliğin

mekânda birliktelik yoluyla toplumsal harekete

evrilmesinin bir örneği olarak değerlendirebilir.

Amerikan kamuoyunda belirli bir farkındalık

oluşmasına katkıda bulunmasına karşın hala

BLM’ya ilişkin tereddütlerin olduğu

değerlendirilmektedir. BLM’nin belirli başarılar

elde etmesine karşın sistematik ve kalıcı bir

değişime sebebiyet verip veremeyeceği

tartışmalıdır. Toplumun farklı katmanlarına

nüfuz ettiği düşünülen adaletsizliğin

giderilebilmesinin uzun bir zaman alacağı

düşünüldüğünde, BLM’nin uzun soluklu bir

toplumsal hareket olarak varlığını koruyup

koruyamayacağı belirsizdir (İhsan Konak, 2021:

211).

Black Lives Matter hareketi, ırksal adaletsizlikle

mücadelede güçlü bir güç olarak ortaya

çıkmıştır. Savunuculuğu, protestoları ve temel

örgütlenmesiyle polis şiddeti ve sistemik ırkçılık

konularını ön plana çıkarmıştır. Hareketin etkisi,

politika reformlarında, artan siyasi katılımda ve

ırksal eşitsizliklere dair artan farkındalıkta

görülmektedir. Eleştirilere ve zorluklara rağmen,

hareketin anlamı, kalıcı değişiklikler yaratma ve

herkesin ırk veya etnisite farkı gözetmeksizin

daha adil ve eşitlikçi bir toplumda yaşama

potansiyeline yöneliktir. Irksal adalet için yürüyüş

devam ediyor ve Black Lives Matter hareketi bu

dönüşümcü süreçte önemli bir rol oynamaya

devam ediyor.

Black Lives Matter hareketi, sosyal değişim için

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 42


ARAŞTIRMA

önemli bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Irksal

adalet, polis sorumluluğu ve eşitlik odaklılığıyla

milyonlarca kişiye seslenerek küresel bir

harekete dönüşmüştür. İlerleme kaydedilmiş

olsa da ırkçılıkla mücadele sürekli bir çaba

gerektiren bir mücadeledir.

Black Lives Matter hareketinin geleceği,

momentumu sürdürme yeteneğine, değişen

koşullara uyum sağlama becerisine ve diğer

sosyal adalet hareketleriyle ittifak kurmaya

bağlıdır. Sistemik reformları savunmaya devam

ederek, ırkçı ideolojilere meydan okuyarak ve

yapıcı diyaloglarla çalışarak, hareket herkes için

daha adil ve eşitlikçi bir topluma doğru

ilerleyebilir.

KAYNAKÇA

İhsan Konak, ADAM AKADEMİ Sosyal

Bilimler Dergisi, Yeni Toplumsal Hareketler

Bağlamında Black Lives Matter (BLM)

Örneği, 11(2), 191-212

Walton, H. & Smith, R. C. (2008). American

Politics and the African American quest for

universal freedom, (4th Ed), Pearson

Longman: New York.

Clayton, D. M. (2018). The Black Lives Matter

and the Civil Rights Movement: A Com

parative Analysis of Two Social Movements

in the United States, Journal of Black

Studies, 49(5), 448-480, DOI:

10.1177/0021934718764099.

Topal Demiroğlu, E. (2014). Yeni Toplumsal

Hareketler: Bir Literatür Taraması. Mar

mara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,

2(1), 133-14.

43 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


ARAŞTIRMA

Öz

İletişim, canlılığın ortaya çıkışı ile var olmuştur

(Gönenç, 2007:s. 87-102). Geçmişten

günümüze kadar insanlar iletişim ve

haberleşme alanlarında çok büyük yenilikler

ortaya koymuşlardır. Bu yenilikler en başta

iletişimin menzilini artırmıştır. Zamandan

tasarrufu doruk noktasına ulaştırmıştır.

Medyanın oluşması da bu yenilikler

sonucundadır. Medyanın kitleler üzerinde çok

büyük bir erişim yeteneği vardır. Günümüzde

ise sosyal medya, insanların vaktinin çoğunu

geçirdiği bir mecra haline gelmiştir.

Birbirlerinden çok uzak mesafelerde yaşayan

insanlar aynı konu hakkında, aynı zamanda

bilgiye erişebilir. Bu durum toplumsal

hareketleri de fazlasıyla etkilemiştir. Bu yazıda,

sosyal medyanın toplumsal hareketlere olan

etkisi ve değişimi incelenecektir.

Bu inceleme yapılırken klasik toplumsal

hareketler ve modern toplumsal hareketler

açıklanmış ve karşılaştırılmıştır. Her iki

toplumsal hareket çeşidi üzerinden ilgili konu

açıklanmıştır. Sosyal medyanın toplumsal

hareketlere etkisi ve üzerinde yarattığı değişim

de bu konularla birlikte açıklanmıştır.

Anahtar Kelimeler:

İletişim, örgütlenme, sosyal medya, toplumsal

hareket

Giriş

Toplumsal hareketler hemen hemen insanların

var olduğu günden beri farklı biçimlerde

meydana gelmektedir. İnsanlar, özellikle

devletlerin kurulmaya başladığı dönemde

haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizlik gibi konularda

örgütlenerek karşı duruşlarını sergilemiştir.

Ancak toplumsal hareketler kavram olarak

modern çağda hayatımıza girmiştir (Babacan,

2014: s.135-160). Bu durumlar insan hayatının

yaşadığı her çağda varlığını sürdürmüştür ve

günümüzde de sürdürmektedir. Bu durumlar

devam ettiği sürece de toplumlar örgütlü veya

örgütsüz bir şekilde sesini çıkartmaya devam

edeceklerdir.

Öte yandan dünyada neredeyse her şey sürekli

değişim içerisindedir. İnsanoğlunun doğası

gereği yaşam şartları değiştikçe davranışları gibi

birçok özelliği de değişir. Dünyanın değişmesi,

devletlerin değişmesi, devletlerin uyguladığı

politikaların değişmesi, toplumsal hareketlerin

de kendi içerisinde değişmesine sebep

olmuştur.

Toplumsal hareketlerin değişmesi kaçınılmaz

olmuştur. Ancak sadece yukarıda belirtilen

sebeplerden dolayı değil, iletişimin gelişmesi,

medyanın ve sosyal medyanın gelişmesi de

toplumsal hareketlerin değişmesine sebep olan

etkenlerden biridir. Özellikle neoliberal çağ ve

sonrası dönemde sosyal medyanın gelişmesi

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 44


ARAŞTIRMA

45

toplumsal hareketlerde örgütlenmenin

kolaylaşmasını sağlamıştır. Eski dönemlerde

insanların örgütlenmesi uzun zamanlar alırken

artık sosyal medya üzerinden kısa sürede

dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna

insanların örgütlenebildiklerini görmekteyiz.

Burada sosyal medyanın etkisini ve toplumsal

hareketlerin değişimini ele alabilmek için

öncelikle toplumsal hareket tanımından, klasik

(eski) toplumsal hareketlerden ve modern

(yeni) toplumsal hareketlerden bahsetmemiz

gerekmektedir.

Toplumsal Hareketler

Toplumsal hareketler, insanların yaşadığı her

dönemde var olan düzeni değiştirmek veya var

olan düzenin getirdiği adaletsizlik, eşitsizlik ve

hukuksuzluğun karşısında durmak amacıyla

ortaya çıkmaktadır (Babacan, 2014:s.135-160).

Toplumsal hareketler bu tarz durumlara karşı,

toplum içerisindeki bireylerin bir araya gelmesi

ve örgütlenmesiyle birlikte ortak amaca hizmet

etmesiyle oluşmaktadır. Toplumsal

hareketlerin temelinde sadece yukarıda

belirtilen durumlar olmayabilir. Bu durumların

yanında ekonomik, sosyo-kültürel sorunlar ve

rejimin getirdiği birçok hoşnutsuzluk durumu

da toplumsal hareketlerin oluşmasına sebep

olabilir (Koç, 2017:s.1567-1577).

Toplumsal hareketlerin tarihi incelendiğinde,

geçmişte toplumsal hareketlerin doğrudan işçi

sınıfı ile ilişkilendirildiği görülür. 1960’lı yıllara

kadar bu durum işçi sınıfı özelinde devam etse

de 1960’lı yıllarla birlikte toplumsal hareketlerin

işçi sınıfıyla sınırlı kalmadığı görülür (İçli, 2015

s.415-432).

1960’lı yıllardan sonra toplumsal hareketler

beraberinde ideolojik değişimleri getirmiştir.

Bunun yanı sıra toplumsal hareketler sadece

siyasal alanlarla da sınırlı kalmamıştır. ‘’Black

Lives Matter’’ gibi ırkçılık ve şiddet karşıtı

hareketler, feminist hareketler, etnik ve barışçıl

hedefler temelli toplumsal hareketler de ortaya

çıkmıştır (Yanık; Öztürk, 2019: s.45-63).

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

Toplumsal hareketler dönemin siyasal,

ekonomik ve teknolojik değişimleriyle ilişkili

olarak kendi içerisinde amaçlarını, hedeflediği

kitlelerini ve örgütlenme biçimini değiştirmiştir

(Yanık; Öztürk, 2019: s.45-63). Bu değişimi detaylı

inceleyebilmek için klasik ve modern toplumsal

hareketleri incelemek gerekmektedir.

Klasik (Eski) Toplumsal Hareketler

Toplumsal hareketler, toplumların bulunduğu

durumları, yaşam tarzını değiştirmek; yeni bir

yaşam tarzı oluşturmak veya hali hazırda

toplumlar açısından dezavantaj yaratan

durumlara karşı durma amacına sahip olan

insanların kolektif bir yapı oluşturarak tepki

göstermesi sonucu doğmuştur (Yanık;Öztürk,

2014:s.45-63). Yani toplumsal hareketlerin var

olan düzenle yetinmeyip daha fazlasını, hakları

olanı alma eylemi yarattığını söyleyebiliriz.

Toplumsal hareketleri klasik ve modern olarak

sınıflandırabiliriz.

Klasik toplumsal hareketler, 1960’lı yıllara kadar

gelen süreçte karşımıza çıkmıştır (İçli, 2015 s.415-

432). Klasik toplumsal hareketlerdeki belki de en

önemli konu kolektif bir yapının oluşmasıdır

(Yanık; Öztürk, 2014: s.45-63). Öte yandan

kolektif yapının oluşmadığı durumlarda ise

toplumsal hareketlerin gerekli etkiyi

yaratamayacak olması kaçınılmazdır. Klasik

toplumsal hareketlere özgü bir diğer husus ise

işçi sınıfı etrafında şekillenen hareketler

olmasıdır. Örneğin; 19. yüzyılda gördüğümüz

toplumsal hareketlerin çoğu işçi sınıfı etrafında,

işçi sınıfının hak ve özgürlüklerini koruma

amacına hitap etmiştir.

Klasik toplumsal hareketler hiyerarşik yapıyla

doğrudan alakalıdır. İnsanoğlu varoluşundan

beri hiyerarşik yapıya sahiptir. İlk insandan

bugüne insanlar statü ve makam sahibi olma

çabası içerisindedir. Bu durum da toplumlarda

sınıf farklılıkları yaratmaktadır. Klasik toplumsal

hareketler doğrudan bu hiyerarşik yapıya karşı

çıkmayı amaçlamıştır. Burada ezilenlerin

ezenlere başkaldırıda bulunduğu söylenebilir.

Klasik toplumsal hareketlerde görünen bir diğer

önemli unsur ise klasik toplumsal hareketlerin


kendi içerisinde imge yaratmasıdır (Yanık;

Öztürk, 2019: s.45-63). Bunun amacı ise hali

hazırda toplanmış kolektif yapının sesinin daha

çarpıcı bir şekilde duyurup daha büyük etki

yaratmasıdır. Örneğin; işçi hareketlerinin

çoğunda Marx’ın imgelendiğini görmekteyiz.

Marx’ın ‘’Zincirlerimizden başka

kaybedeceğimiz bir şey yok’’ sözü gibi

sözlerinin işçi sınıfının hareketlerinde ideolojik

bir temel oluşturduğunu ve bunun

imgelendiğini görmekteyiz.

Sonuç olarak klasik toplumsal hareketlere

baktığımız zaman dönemin zor koşullarına

göre kolektif bir yapı oluşturulmuştur (Yanık;

Öztürk, 2019: s.45-63). Bu kolektif yapının

oluşması sonucunda hareketlerin daha çarpıcı

görünebilmesi için imgelerin kullanıldığı

görülür. Bu hareketler hiyerarşik yapıyla

doğrudan alakalıdır. Öte yandan dönemin

koşullarına baktığımızda bu hareketin toplum

özelinde değil, ideolojik bağlamda

şekillendiğini ve dolayısıyla iktisat gibi

konularda değişim amaçlandığı görülür.

Bununla bağlantılı olarak ise klasik toplumsal

hareketlerin genel olarak işçi sınıfıyla sınırlı

kaldığını söylememiz gerekir.

snemde ise rejimlere karşı hareketler, ırkçılık

karşıtı hareketler ve feminist hareketler gibi

hareketlerin varlığından bahsedilebilir (Yanık;

Öztürk, 2019: s.45-63). Önceki yıllarda hiyerarşik

yapı dolayısıyla ezilen sınıfların neredeyse hiçbir

söz sahibi olamadığını söyleyebiliriz. Ancak

günümüze baktığımızda, demokrasinin tam

anlamıyla uygulanabildiği toplumlarda, herbir

bireyinin, mensubu olduğu devletin rejiminden

kendi hak ve özgürlüklerine kadar bulunan

geniş bir yelpazede ekonomik talepler ve

demokrasiyle alakalı taleplere kadar uzanan bir

genişlik olduğunu görmekteyiz(Özen, 2015:s15-

40). Bu da toplumsal hareketlerde çeşitlilik artışı

olmasını karşımıza çıkarır. Bu çeşitliliğe örnek

vermek gerekirse, siyasal, ekonomik ve

toplumsal anlamda ‘’Arap Baharı’’, ırkçılık karşıtı

hareketlerde de ‘’Black Lives Matter’’ gibi

hareketleri görmekteyiz.

ARAŞTIRMA

Modern (Yeni) Toplumsal Hareketler

Modern toplumsal hareketlerin ortaya çıkış

süreci, 1960’lı yıllar ve sonrasına tekabül

etmektedir (Yanık; Öztürk, 2014: s.45-63).

Modern toplumsal hareketlerin özelliklerine

baktığımızda da bunun etkilerini görebiliriz.

Bunun en büyük sebebi ise bu yıllardan sonra

işçi sınıfı hareketlerinin neredeyse herhangi bir

geçerliliğinin kalmamasıdır (Adıgüzel, 2019:

s.1655-1674). Bu durum modern toplumsal

hareketler için yeni bir konu arayışı getirmiştir.

Bunun sonucu olarak ise konuların iktisattan

uzaklaşıp toplumun her bir bireyini ilgilendiren

konulara odaklanmış olmasıdır.

Klasik toplumsal hareketlerde genel olarak işçi

sınıfının ön planda olduğunu ve onları

ilgilendiren hususlar üzerinde toplum

bireylerinin örgütlenip kolektif yapı

oluşturduğundan bahsedilmişti. Modern dö-

Bir diğer farklılık ise imge yaratma konusunda

karşımıza çıkar. Klasik toplumsal hareketlerde,

hareketin daha çarpıcı ve etkili olabilmesi için

imgelemeler kullanılmakta ve yaratılmaktaydı.

Ancak modern toplumsal hareketlere

baktığımız zaman, bu hareketlerin imgeler

üzerinden ortaya çıktığı görülür. Özellikle sosyal

medya kavramının da hayatımıza büyük bir yer

etmesi sebebiyle herhangi bir olayda örgütlenip

kolektif yapının oluşmasının daha kolay

olduğunu söyleyebiliriz. Bu konu ile ilgili Black

Lives Matter hareketini ele alırsak; Afro

Amerikalı vatandaşların yıllardır şiddet ve

ırkçılıkla karşı karşıya kaldıklarını bilinmektedir.

2013 yılında sosyal medya üzerinden Black Lives

Matter etiketleri kullanılmaya başlanmıştı. 2020

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 46


ARAŞTIRMA

yılına geldiğimizde ise George Floyd isimli Afro

Amerikalı bir kişinin polis tarafından

öldürülmesi bu hareketin tekrar canlanmasına

sebebiyet vermiştir (Key, 2021). Bunun

sonucunda ise insanların saatler içinde

örgütlenip sokaklara çıkmıştır. Klasik toplumsal

hareketlerde ise bu örgütlenme süresinin çok

daha fazla süre almaktaydı. Bu durumu

değiştiren olay ise tek faktör olmamakla

beraber sosyal medya olmuştur.

Sonuç olarak modern toplumsal hareketler

birçok yönüyle klasik toplumsal hareketlerden

farklılık göstermektedir. Hareketlerin konusu,

örgütlenme süresi ve imgelerin hareketlerdeki

yeri en bariz farklarından bazılarıdır.

Sosyal Medya ve Toplumsal Hareketler

Medyanın gelişmesi, öncelikle internetin

hayatımıza girmesi günlük yaşamı değiştirdiği

gibi toplumsal hareketlerin de değişmesine

sebep olmuştur (Sözen, 2020: s.47-54). İnternet

insanların kendileriyle vakit geçirebildiği,

fikirlerini özgürce dünyanın bir ucundan diğer

bir ucuna kadar duyurabildiği bir mecra haline

gelmiştir. Medyanın bu gelişimi özellikle Batı

toplumlarında demokrasi ve modernleşme ile

paralel yürümektedir. Medyanın gelişimiyle

beraber kent kültürü daha da oturmaya

başlamıştır (Adıgüzel, 2019: s.1655-1674).

Medyanın gelişimi insanların ortak konular

üzerinde rahatlıkla konuşmasına sebebiyet

vermiştir. Bu durum ortak sorunlarda ve

değişim isteklerinde de geçerliliğini

korumaktadır. Bu durum klasik toplumsal

hareketlerin belki de en büyük zorluğu olan

örgütlenme ve kolektif yapının kurulması

konusunda büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bir

diğer önemli etkisi ile toplumun her

kesiminden insanın sosyal medyada eşit statü

sahibi olmasından geçmektedir. Klasik

toplumsal hareketler döneminde işçi sınıfıyla

sınırlı kalan toplumsal hareketler medyanın

gelişimiyle birlikte dünyadaki herbir bireyin

sorunlarıyla alakalı olmaya başlamıştır (Yanık;

Öztürk, 2019: s.45-63). İşçi sınıfının bile mücadele

edebileceği bir çatışma kalmaması da bu değişimin

sebeplerinden biridir (Yanık; Öztürk, 2019:

s.45-63). Örneğin eskiden feministlerin seslerini

duyurabilecekleri pek çok alan yoktu. Ancak

günümüzde tek bir tuşla bütün sorunlarını veya

değiştirmek istediklerini insanlara

belirtebilmekte ve destek toplayabilmektedirler.

Bu sorunlar eskiden de kesinlikle varlığı bilinen

sorunlardı ancak toplumdaki bireyler karşılık

alamayacaklarını düşündükleri için bu sorunları

pek dillendirememekteydiler. Yani sosyal medya

sessizlerin sesi oldu dersek yanlış söylemiş

olmayız.

Sosyal medyanın bir diğer büyük getirisi ise

hareketler sırasında yapılan hareket

mensuplarına karşı yapılan hukuksuzlukların,

haksızlıkların, şiddetin duyurulmasıdır.

Günümüzde hala devam etmekte olan baskıcı

rejimler görmekteyiz. Bu baskıcı rejimler bazı

hareketler, hareketçilere karşı hukuksuzca şiddet

uygulamaktadır. İnsanlar, kendi temel haklarına

aykırı olan bu durumlar karşısında seslerini yine

sosyal medya üzerinden duyurmaktadırlar.

Bunun yarattığı etki olarak dış devletlere karşı

imajını koruma gayesi güden baskıcı rejimler ise

belirli durumlarda geri adım atabilirler. Ancak

şunu da unutmamak gerekir ki baskıcı rejimler

sosyal medyaya da erişim getirebilir.

Sosyal medyanın toplumsal hareketlerin

değişiminde edindiği rolü görebilmemiz için

belirli toplumsal hareketlerden bahsetmemiz

gerekmektedir.

Gezi Hareketi yakın dönemde ülkemizde

yaşanmış bir toplumsal harekettir. Gezi

Hareketi’nin başlangıcının temeli imar izni

olmadan inşaya başlanmaya çalışılmasının

getirdiği hukuksuzluğa dayanmaktadır (Halıcı,

2016: s.1-10). Burada bir imgenin yaratılmadığını,

var olan imge üzerinden toplumsal hareketin

büyüdüğünü görmekteyiz. Bu hareketin en

önemli örgütlenme noktası ise sosyal medya

olmuştur. Kolektif yapı Twitter üzerinden yapılan

etiketler, sivil toplum kuruluşlarının bu sosyal

mecra üzerinden yaptığı çağrılar üzerinden

sağlanmıştır. Gezi Hareketi’nin ilk haftasında

yaklaşık 91 Milyon tweet #direngeziparkı, #her-

47 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


yerdireniş gibi etiketlerle atılmıştır (Sözen,

2020: s.47-54). Buradan yola çıkarak, Gezi

Hareketinde sosyal medyanın ne kadar etkisi

olduğunu anlayabiliriz. Sosyal medyanın bu

olaydaki etkisi günümüze kadar ilerlemiştir.

Gezi Hareketi döneminde sosyal medyaya

getirilen erişim engeli ve yavaşlatma

durumları günümüzde de otoriter rejimin

aleyhindeki durumlarda veya bilgi kirliliğin

arttığı görülmektedir.

Sosyal medyanın rolüne başka bir taraftan da

bakmamız gerekmektedir. Yine yakın tarihte

karşımıza çıkan 15 Temmuz Darbe Girişiminin

bastırılmasında da sosyal medya etkin

kullanılmıştır. Darbe bildirisi ulusal televizyon

kanalından yayınladıktan sonra Twitter ve

Facebook gibi sosyal medya uygulamalarına

erişim engelleri ve yavaşlatma uygulanmıştır.

Ancak bu bildiri okunduktan 17 dakika sonra

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Erdoğan CNN Türk’teki yayına bağlanmış ve

vatandaşlara direniş çağrısında bulunmuştur

(Halıcı, 2016: s.1-10). Bunun ardından hem

cumhurbaşkanlığının sosyal medya

hesaplarından hem de Cumhurbaşkanı

Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi sosyal medya

hesaplarından direniş çağrıları yapılmıştır. Bu

darbeye direniş hareketinin denk geldiği

tarihte, #Darbeyehayır gibi etiketler

kullanılarak yaklaşık 18 milyon 666 bin tweet

paylaşılmıştır (Halıcı, 2016: s.1-10). Tüm bunlar

sosyal medyanın darbeye karşı direniş

hareketinde ne kadar önemli rol oynadığını

karşımıza çıkarmıştır.

Son örneğimiz ise 2010 yılında

hareketlenmeye başlayan Arap Baharı

olacaktır. Arap Baharı toplumsal hareketlerin

hız kazandığı dönemde karşımıza çıkmıştır.

Arap Baharı’na baktığımız zaman başlangıcı,

Tunus’ta Muhammed Bouazizi’nin kendisini

yakması olarak kabul edilmektedir (Fehim,

2020). Daha önce de belirttiğim gibi burada da

bir imge üzerinden başlayan bir toplumsal

hareket görmekteyiz. Arap Baharı olaylarının

yaşandığı dönemde geleneksel kitle iletişim

araçlarına sansür ve baskı uygulandığı görül-

mektedir. Bunun temel amacı halkın

örgütlenmesinin önüne geçmektedir. Bu

durumda ise bu harekete mensup kişilerin

sosyal medyada kendilerini özgürce ifade edip,

sosyal medya üzerinden örgütlendiklerini

görmekteyiz. Ancak sosyal medyayı bu

hareketin tamamıyla ilişkilendirmek mümkün

değildir (Kırık, 2012: s.87-98). Öte yandan Arap

Sosyal Medya raporuna göre sosyal medyanın

bu harekete doğrudan etki ettiğini söyleyebiliriz

(Kırık, 2012: s.87-98).

Sonuç

Toplumsal hareketler dünyada bulunan herbir

olgu gibi kendi içerisinde değişime uğramıştır.

Önceleri işçi sınıfı üzerinden dönen, hiyerarşik

yapıyı hedef alan, başkaldırı konusu ile alakalı

çok fazla çeşitliliğe sahip olmayan ve kendi

sesini çarpıcı şekilde duyurabilmek için imgeler

yaratan bir olgudur. Ancak neoliberal çağla

birlikte, modern toplumsal hareketin birçok

konuyla alakalı olabileceğini görmekteyiz.

Bunun en büyük sebeplerinden biri ise sosyal

medya olmuştur. Klasik hareketler döneminde

iletişim sınırlı ve örgütlenmek zordu. Hiyerarşi

vardı ve özgürlük yoktu. Toplumsal hareketler,

sınıfların alt kademesinden başlamaktaydı.

Ancak modern dönemde, insan haklarının

kazanması, demokrasinin yaygın bir şekilde

benimsenmeye başlanması, sosyal medya gibi

insanların birbirlerinden üstün olmadığı ve

fikirlerini rahat ve özgürce dile getirebildiği

ortamların oluşması, sosyal medya ile birlikte

iletişimin ve haberleşmenin saniyeler içerisinde

gerçekleşip örgütlenmenin kolaylaşması

toplumsal hareketlerin değişimini de beraber-

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 48


ARAŞTIRMA

inde getirmiştir.

Sosyal medya ve toplumsal hareketleri birlikte

ele aldığımız zaman, özellikle otoriter ve baskıcı

rejimlerde sosyal medyanın rolünün daha kritik

olduğu karşımıza çıkmıştır. Bu rejimlerde

geleneksel iletişim araçlarının kontrolü rejimin

elinde tutulmaktadır. Bu örgütlenmenin önüne

geçmektedir. Buna ek olarak bu durumun,

toplumsal hareketlerin dünya çapındaki etkisini

de sınırlandırmaktadır. Öte yandan sosyal

medya platformlarının sağladığı özgürlük,

erişilebilirlik ve erişim alanı gibi kolaylıklar

toplumsal hareketlere büyük yardımda

bulunmuştur. Sosyal medyada, özellikle

toplumsal olaylarla alakalı herhangi bir etiket

kullanıldığında milyarlarca kişinin saniyeler

içerisinde o etikete ulaştıklarını görmekteyiz. Bu

durum, hareketlerin güçlenmesine ve alakalı

konularda yetkililerin değişim veya düzenleme

yapmalarına ön ayak olmuştur.

Sonuç olarak neoliberal çağdaki modern

toplumsal hareketleri sosyal medyadan ayrı

şekilde değerlendirmemiz mümkün değildir.

Sosyal medya toplumsal hareketlerin kendi

içerisinde değişimine yardımcı olmuştur.

Bunun yanında toplumsal hareketlerin

örgütlenme süresini kısaltmış, etki alanını

arttırmış ve gücünü arttırmıştır.

Adıgüzel Oya Hacer, Yeni Toplumsal

Hareketlerde Yeni Medya Etkisi: Kuzey

Ormanları Savunması Örneği, Gümüşhane

Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik

Dergisi,C7/S7(2019), s.1655-1674

Gönenç Özgür E., İletişimin Tarihsel Süreci,

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi,

S28(2007), s.87-102

Babacan Mehmet Emin, Sosyal Medya

Sonrası Yeni Toplumsal Hareketler, Birey ve

Toplum, C4/S/7(2014), s.135-160

Halıcı Ceyhun Yaşar, Toplumsal Hareketlere

Etkisi Bakımından Sosyal Medya, (2016), s.1-10

Koç Firdevs, Türkiye’de Yeni Toplumsal

Hareketlerin Dönüşümünde Sosyal

Medyanın Rolü, Süleyman Demirel

Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Dergisi, C22/Ö.S. Kayfor15 (2017), s.1567-1577

Taştekin Fehim, Arap Baharı’nın 10 yılında 10

ülkenin hikayesi: Ekmek, Özgürlük ve Onur

Kavgasından Geriye Ne Kaldı, 17/12/2020, Arap

Baharı'nın 10 yılında 10 ülkenin hikâyesi:

Ekmek, özgürlük ve onur kavgasından geriye

ne kaldı? - BBC News Türkçe

Key Elif, George Floyd’un Öldürülmesinin

Birinci Yılı: ABD’de Polis Reformu Çağrıları

Karşılık Buldu Mu?, 25/05/2021, George

Floyd'un öldürülmesinin birinci yılı: ABD'de

polis reformu çağrıları karşılık buldu mu? -

BBC News Türkçe

KAYNAKÇA

Kırık Ali Murat, Arap Baharı Bağlamı’nda

Sosyal Medya-Birey Etkileşimi ve Toplumsal

Dönüşüm, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum,

C1/S3(2012), s.87-98

İçli Gönül, Yeni Toplumsal Hareket Teorileri

Üzerine Bir Değerlendirme, Turkish Studies,

C10/S14(2015), s.415-432

Yanık Celalettin;Öztürk Musa, Toplumsal

Hareketlerin Dönüşümü Üzerine Bir

Değerlendirme, Mukaddime, C5/S1(2014),

s.45-63

Sözen Edibe, Toplumsal Hareketlerin Sosyal

Medya ile Dönüşümü, Bilişim Teknolojileri

ve İletişim: Birey ve Toplum Güvenliği,

(2020), Berk Grup Matbaacılık,

49 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


ARAŞTIRMA

Öz

Son zamanlarda gündemden düşmeyen ve

Fransız sokaklarının bir hayli karışmasına sebep

olan Fransa’daki emeklilik yaşının 62’den 64’e

çıkarılması ve 1 Eylül 2023 itibari ile de

uygulanmaya başlanacak olması üzerine olan

tartışmalar hızını kaybetmeden devam

etmektedir. 2022 yılında Emmanuel

Macron’un tekrar Cumhurbaşkanı olarak

seçilme sürecinde, seçim kampanyasında da

gündeme getirdiği[i] emeklilik yaşının artışı,

2023 Bütçe Tasarısı içinde yer almıştır. Bu yazı

kapsamında, söz konusu tasarının geçişinin

yarattığı sancılı süreç, tasarının anayasanın özel

bir maddesine dayandırılmasının Fransız

iktidarının demokratikliğini nasıl sorgulattığı,

Fransa’nın diğer Avrupa ülkelerinin gözünden

de nasıl bir konumda olduğu ve neoliberal

politikaların ortaya çıkardığı sonuçların Fransız

halkı tarafından nasıl karşılandığı

incelenecektir.

Anahtar Kelimeler:

Demokrasi, emeklilik yaşı, Macron, reform, 49.3

yasası

Giriş

2017’den beri Cumhurbaşkanlığı görevini

üstlenen Emmanuel Macron, geçtiğimiz yaz

seçim kampanyası yürüttüğü dönemde öne

sürdüğü emeklilik yaşını 65’e çıkarmayı

hedefleyen politikalarını açıklamıştı. Élysée’yi bir

hayli karıştıran bu tasarı, Emmanuel Macron’un

bir kez daha Fransa Cumhurbaşkanı olarak

seçilmesi üzerine aralık ayında yapılan 2023

bütçe planlaması sürecinde tekrar gündeme

gelmiştir.

6 Ocak-10 Ocak arası Başbakan Borne

tarafından tasarı teklif edilmiş, ancak Meclis’te

oylama yapılmadan bu tasarı sosyal güvenlik

sistemindeki zararları gerekçe göstererek kabul

edilmiştir. 16 Mart itibarıyla protestolar boy

göstermiş ve muhalefet ile ülkedeki 8 büyük

sendika yıllar sonra ilk kez birleşerek direnmeye

başlamışlardır. Referandum talebinin de

reddedilmesi üzerine, muhalefet bu tasarının

oylamasız geçirilmesini öne sürerek anayasaya

aykırılık teşkil etmesi gerekçesiyle Anayasa

Konseyi’ne başvurmuştur. 14 Nisan tarihinde ise

Anayasa Konseyi, referandum talebini

reddederek, tasarının 6 maddesini

kısmen/tamamen reddetmiş olsa dahi

anayasaya uygunluğunu onaylamış

bulunmaktadır. 15 Nisan’da tasarının

onaylanmış dörtte birlik kısmı, emeklilik yaşının

arttığı kısım özellikle dikkat çeken yer, resmî

gazetede yer almıştır[i].

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 50


ARAŞTIRMA

Lakin sendikalar 1 Mayıs’a kadar görüşmeleri

reddetmiş ve bu durumun kabul edilemez

olduğunu savunmaya devam etmişlerdir.

Hükümete karşı yapılan çağrılar sonucunda ise

Macron, ‘’Herkesin emekliliğini garanti altına

almak için bu değişikliğe ihtiyaç var’’[i] diyerek

durumun ‘’değiştirilemez’’ olduğunu

savunmuştur.

Eylemler, Karşı Tutumlar ve Kamuoyu

16 Mart’ta başlayan protestolar, Anayasa

Konseyi’nin kararını yakından takip ederken

kamuoyunda üçte ikilik bir destek görmüştür.

1 Mayıs’ta yapılan protestoda ise İçişleri Bakanı

Gérarld Dermanin tarafından Fransız kanalı

BFM TV’ye yaptığı konuşma[ii] baz alınarak

Fransa genelinde 310 noktada gerçekleşen

protestolar sonucu en az 200 sivil ve 406 polisin

yaralandığı, 305’i Paris’te toplamda 540 kişi

olmak üzere de gözaltı olduğu bilgisini

paylaşmıştır. Katılımcı oranında ise sendikaların

verdiği sayı ile İçişleri Bakanlığının verdiği

arasında büyük bir fark olduğunu

görülmektedir. Sendikaların verdiği sayıya göre

ise Fransa genelinde eylemlere toplamda 2.3

milyon kişi katılmıştır.

Çöp toplamama, demiryollarında çalışanların

işe gitmemesi gibi grevler Fransa genelinde

devam etmekte olup bir diğer büyük eylem ise

6 Haziran’da gerçekleşmiştir. Liot Partisi sadece

emeklilik yaşını değil, işçilerin koşullarını da

iyileştirmeyi amaçladıklarını ifade ederek ‘’tüm

işçilerin seslerini milletvekillerine duyurma’’

amaçlı toplanacaklarını dile getirmiştir. Bir süre

görüşmeleri reddedip Başbakana yönlendiren

Macron’a karşı alınan tepki ise sadece bir

kaynaktan gelmemektedir. Aşırı sol LFI Partili

ve eski cumhurbaşkanı adayı Jean-Luc

Melanchon ‘’tepkilere devam’’[iii] çağrısında

bulunurken son seçimdeki Macron’un dişli

rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen ise kamuoyuna

dönerek bir sonraki seçimlerde yasayı rafa

kaldırma konusunda destek istemiştir. Olaylar

sonrasında ise Başbakan Élisabeth Borne

Twitter üzerinden ‘’bu akşam ne kazanan ne

kaybeden var’’ açıklamasını yapmıştır. [iv]

Anayasa ve Tasarının Yürürlüğe Girmesi

Hükümetin Meclis’te oylama yapmadan bir

tasarıyı kabul etmesinin Anayasa Konseyi’nden

geçmesinin sebebi, anayasadaki 49.3 numaralı

yasadır. 1958 yılında oluşturulmuş bu madde ile

Başbakan ve Bakanlar Kurulu arasındaki

müzakereler sonucunda, hızlı hükümet

değişikliği ile meydana gelebilecek siyasi

çıkmazların üstesinden gelebilmek için

tasarıların oylamasız olarak Meclis’ten

geçirilmesi imkanlı hale getirilmiştir.[i] Şu an

iktidarda olan Ensemble ittifakı, 2022 Haziran

ayında 250 sandalye kazandı ancak Meclis’te

çoğunluk olabilmesi için 289 sandalyeye ihtiyacı

vardı. Bütçe tasarısını muhalefetin desteği

olmadan oylama yoluyla Meclis’ten

geçiremeyeceğini gören Macron ise 49.3

yasasına başvurmuştur. 49.3 yasasının üzerine

yine anayasaya bağlı olarak güven oylaması

yapılması gerekmektedir. Hükümete

güvensizlik oyunu bir çeşit ‘‘kumar’’ olarak

adlandırabiliriz. Çünkü oylama sonucu ya

yaşandığı gibi 278 güvensizlik oyu ile 9 [ii]oy

farkla hükümet yerinde kalır ve yasanın önünde

bir engel kalmaz ya da hükümet düşer ve ülke

erken seçime gider. Şu ana kadar Fransa

tarihinde bu yasadan kaynaklı bir hükümet

değişikliği olmamıştır ancak bu yasaya

başvurulması Meclis’te açılan ‘‘sokakta

görüşürüz’’[iii] pankartları ile demokrasinin, yani

çoğunluğun isteklerini hiçe saymak olarak

algılanıp hem Fransa içinde hem de Avrupa

genelinde büyük bir tartışmaya yol açmıştır.

Ayrıca Fransız anayasasına göre

Cumhurbaşkanı üst üste üç dönem görev

yapamaz. Yani 2027’de görevi bitecek olan

Macron ancak 2032’de tekrar aday olabilir. İkinci

döneminde olan Macron’un çok da ılıman

olmayan bu tavrı bir sonraki dönem için seçim

kaygısı olmamasına yorumlanmıştır. Hatta

reformun gece çıkması muhalefet tarafından

Macron’a karşı ‘‘hayat hırsızı’’ gibi ithamlarla

birlikte tasarıya karşı da ‘‘gece yarısı demokratik

soygunu’’ gibi ithamlarda bulunarak

demokrasinin tehlikeye atılması durumunun

basında altı çizilmiştir.[iv]

51

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


Emeklilik Reformu

Avrupa’da emeklilik yaşının en düşük olduğu

ülkelerden biri Fransa’dır. Reformun içeriğine

gelecek olursak, bu tasarının öne sürülmesinin

başlı sebeplerinde Fransa’nın demografik

yapısının yaşlanması yani emekli nüfusun artışı

olduğu söylenebilir. 17 milyon emeklinin 20

milyona yükselişi sonucunda emekli maaşını

düşürmek veya çalışan kesimin vergilerini

arttırmanın söz konusu olamayacağını

savunan hükümet, tek çarenin emeklilik yaşını

arttırmak olduğunu öne sürmektedir.

Tasarının kabul edilen dörtte birlik emekli

yaşını kapsayan kısmına odaklandığımızda ise

43 yıl çalışma alt limiti ile karşılaşmaktayız.

Borne’un yaptığı basın açıklamasında[i] da

anlattığı üzere kademeli bir geçiş yaşanması

ön görülüyor. 2027 yılına kadar 43 yıllık çalışma

kıstasına göre emekli olunabilecektir. Bu

durumda 20 yaşında çalışmaya başlamış biri

63 yaşında emekli olabilirken 21 yaşında işe

girmiş biri ise 64 yaşında emeklilik hakkı elde

etmiş oluyor. 2030 yılından itibaren ise

emeklilik yaşını minimum 64’e sabitleyen bu

yasa 67 yaşına gelen birine 43 çalışma yılını

doldurmamasına karşın yine de tam emeklilik

maaşından faydalanabilme hakkı sunuyor

(Fransa’da SMIC-salaire minimum de

crossaince, asgari ücret- brüt 1200 Euro

skalasında çalışan biri için[ii]). Ayrıca istisnai

durumlarda ise (polis, asker, engelli vs.) 2 yıl

öncesinden (62 yaş) emeklilik hakkı

tanınmakta. Emeklilik maaşı için verilen

katkının süresi ve miktarı arttırılacaktır. Yıl

tamamlanmadan ise emeklilik maaşının

alınmasının önüne geçilmesi

hedeflenmektedir. Çalışma Bakanlığına göre

bu şekilde yıllık 17.7 milyar euroluk katkı

sayesinde şu anki açık ancak 2027 yılında

dengelenebilecektir.[iii]

Basındaki Yeri

Macron döneminde yaşanan Sarı Yelekliler

olayı, Covid-19, Ukrayna Savaşı, enerji krizi ve

enflasyon gibi sorunlar Macron’un sadece

politik otoritesine zarar vermekle kalmayıp

Fransız ekonomisinde de ciddi bir açığa sebep

olmuştur. Bu açığı kapatmak adına atılabile-

atılabilecek en iyi adımı emeklilik yaşını

arttırmakta gören Macron ciddi düzeyde eleştiri

almıştır. Macron’un iktidarı hakkında ‘‘Gelişmiş

dünyada seçilmiş diktatörlüğe çok yakın’’[i]

şeklinde yorum yapan Financial Times’da yazan

Simon Kuper ve Sorbonne Üniversitesinde

hukuk profesörü olan Dominique

Rousseau’nun[ii] ‘’Cumhurbaşkanı karar

vermez, ‘hakemlik’ yapar.’’ yazıları ile

demokrasinin sorgulanışına şahit olmak

mümkündür.

Macron’un bu politikası uluslararası basında da

geniş yankı bulmuştur. Emeklilik yaşının 66 yıl 4

ay olduğu İspanya’da[iii], ‘’Birilerinin onlara

gerçeği açıklaması gerek’’ başlığı ile El Español

gazetesi, meselenin Avrupa boyutunun da

olduğuna dikkat çekmiştir. Gazetede yer alan

makalede, “Bu yalnızca Fransa'nın sorunu değil...

İnsanların 62 yaşında emekli olduğu bir Avrupa

fikri, kulağa hiç gerçekçi gelmiyor. Ne kadar

güçlü olursa olsun hiçbir ekonomi, nüfusu

içerisindeki yaklaşık yüzde 33'lük işgücü oranıyla

devasa emekliler kitlesini doyuramaz... Macron,

Fransız ekonomisinin iyiliği [ve] diğer Avrupa

ülkelerindeki benzer taleplerin önünü kesmek

için protestolara göğüs gerse iyi eder. Giderek

yaşlanan bir nüfusun emekli maaşlarının, genç

neslin fedakârlıkları olmadan

sürdürülebileceğini düşünmek hayalden başka

bir şey değil. Birilerinin Avrupalılarla yetişkinler

gibi konuşmaya başlaması gerek” ifadelerine

yer verilmiştir.[iv]

Diğer yandan İsviçre basınından Le Courrier,

Fransa Cumhurbaşkanı'nın boş yere protesto

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023

ARAŞTIRMA

52


ARAŞTIRMA

edilmediğini savunarak demokrasinin altını

çizmiştir. Gazetede yer alan haberde, “Halkı hor

görmesinin, demokrasiyi de hor görmesi

anlamına geldiği şimdi iyice belli oldu”

ifadelerine yer verilmiştir.[v]

Fransa basınının muhafazakar sağ çizgide yayın

yapan önemli gazetelerinden Le Figaro, ‘’geri

adım atılması için bir sebep yok’’[i] başlığı ile

düşük emeklilik maaşının iyileştirilmesine çok

olumlu bir yaklaşımda bulunurken İspanyol

basınından La Vanguardia, kamuoyunun

rahatsızlığını ilgili haberinde, “Macron, pek çok

kişinin onu emeklilik reformunu

desteklediklerinden değil, aşırı sağcı Marine Le

Pen’i durdurmak için seçtiğini unutuyor.”

cümleleriyle ifade etmiştir.[ii]

Feminist Bakış Açısı

Feminist bir tutumla da durum ele alındığında

Osez le féminisme! derneğinin sözcüsü Alyssa

Ahrabare, L'Humanité'de yayınlanan yazısında

emeklilik reformunun toplumsal cinsiyet

eşitsizliğini artıracağı eleştirisinde bulunmuştur.

Ahrabare yazısında, “Kadınların emekli maaşları

zaten erkeklerden yüzde 40 daha düşük ve

reform, bu eşitsizliği daha da artıracak. 2027

itibarıyla prim ödeme süresi 43 yıla çıkarılarak,

özellikle çocuk bakımı nedeniyle çalışmaya ara

vermek zorunda kalan kadınlar cezalandırılmış

olacak. Çok daha fazla kadının ise tam bir

emekli maaşı almak için 67 yaşına kadar

beklemesi gerekecek. Bu kabul edilemez!

Fransa'da kadınlar için ortalama brüt emekli

maaşı 1.145 avroyken, erkekler için 1.924 avro.

Bunun da nedeni, ücretler ve prim ödeme

sürelerindeki eşitsizlikten başka bir şey

değil”[iii]demiştir. Fransa Ulusal İstatistik ve

Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü’nün (INSEE)

verilerine göre beklenen yaşam süresi

kadınlarda 85.2 iken erkeklerde ise 79.1’dir. Bu

aradaki fark dolayısıyla çalışma yılı ile emeklilik

yaşının birbirine paralel olduğunu öne süren

hükümet, aynı zamanda doğum ve evlatlık

edinme sürecinde kadınlara 3 aya kadar destek

çıktığını vurgularken bu görüşlerin doğru

olmadığını savunmaktadır.[iv]

Sonuç

68 kuşağı ve sonrası için geçerli olacak bu yasa

Fransız toplumu içinde toplumun geniş bir

kesiminde kaygılara yol açtı. Avrupa’nın en düşük

emeklilik yaşına sahip ülkelerden biri olmasına

rağmen hükümetin yaptığı bu reform

sonucunda oluşabilecek sıkıntılar için Ali Akay,

T24’te yayınlanan yazısında[i] Neoliberal Çağın

ekonomik gibi görünen bir getirisi olan

‘‘toplumsal bir kriz’’ ile yüzleşildiğini belirtiyor.

Fransa’daki hali hazırda emekliler maaşlarının

düşüklüğünden yakınırken çalışanlar yeni

getirilen yasa ile ‘‘ölene kadar çalış!’’ dayatmasına

karşı çıkmak adına mücadele veriyorlar. Diğer

yandan ise öğrenciler de bu eylemleri yakından

takip ediyorlar çünkü gelecek üzerine

umutsuzluğa kapılıp ‘’şimdi 64 yaş ise bizim

emekliliğimizde kim bilir kaç olur?’’[ii] düşüncesi

ile yaşamaya devam ediyorlar. Bir diğer yandan

liberal politikaların etkilemesi sonucu oluşacak

sınıf farkı da gözler önüne seriliyor. Fransa Ulusal

İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü

INSEE’nin verilerine[iii] göre zaten fakir nüfusun

%25’i emeklilik yaşını görebilecek kadar

yaşamıyor. Bunu tetikleyecek olan kuşak

çatışması da cabası… Macron’un da ulusal

televizyonda kabul ettiği üzere ‘’Asgari ücretle

Paris gibi bir büyükşehirde yaşamak imkansıza

yakın.’’[iv]

1970-80 yıllarından itibaren Fransız

hükümetlerinin ‘’yapısal bir kriz’’ olarak

adlandırdığı ve geçiş ekonomi politikasını

canlandırma çalışmaları her geçen yıl orta sınıfın

hayat kalitesinin düşmesi ile sonuçlarını ortaya

koyuyor.[v] 1995’ten beri gündeme gelen

emeklilik yaşı konusu ise tüm direnişlere karşı 1

Eylül 2023 itibari ile uygulanmaya başlanacak.

Buradaki tek soru ise izlenen liberal politikalar

sonucu toplumun dönüşümüne şahit olurken

emeklilik reformu hareketinin öncelikle Fransa,

sonrasında da dünya genelinde nasıl sonuçlar

doğuracağıdır.

53 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


DİPNOTLAR

1. Ruello, A. (2022), Présidentielle : Macron

s'engage à ramener la France au plein-emploi,

Les Echo. Çeviri tarihi: Temmuz 2023

2. Journal officiel, "Lois et Décrets", JORF n° 0089

du 15 avril 2023. çeviri tarihi: Temmuz 2023

3. Öğütcen, Büşra S. (2023), Fransa

Cumhurbaşkanı Macron, tartışmalı emeklilik

reformunun "gerekli" olduğunu savundu, AA.

Erişim Tarihi: Temmuz 2023

4. Roussey E. (2023), GÉRALD DARMANIN

ASSURE QUE LES POLICIERS "NE RÉCLAMENT

PAS L'IMPUNITÉ, ILS RÉCLAMENT LE RESPECT",

BFMTV. Çeviri tarihi: Temmuz 2023,

5. Sol (2023), Fransa'da Anayasa Konseyinin

emeklilik reformunu onaylamasına tepkiler.

Erişim tarihi: Temmuz 2023

6. Evrensel, (2023), Fransa'da Anayasa Konseyi

emeklilik reformunu ana hatlarıyla onayladı,

tepkiler yükseldi Erişim tarihi: Temmuz 2023,

7. Kahraman, Ö.D. (2022), 49.3 Numaralı Yasa

Macron İçin Ne Anlama Geliyor, ANKASAM.

Erişim tarihi: Temmuz 2023

8. BBC News Türkçe (2023), Fransa'da emeklilik

yaşını 64'e çıkaran yasa: Macron hükümeti

güven oylamasını az farkla kazandı. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

9. BBC News Türkçe (2023), Fransa'da emeklilik

yaşını 64'e çıkaran yasa: Macron hükümeti

güven oylamasını az farkla kazandı. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

10. Evrensel,(2023), Fransa’da Halkı Sokağa Döken

Emeklilik Reformu Yasalaştı. Erişim tarihi:

Temmuz 2023

11. Ministère du Travail, du Plein emploi et de

l'Insertion ,Projet pour l’avenir de notre système

de retraite. Çeviri tarihi: Temmuz 2023

12. Mazur, V. (2023), Retraites : ce qui va changer

avec la nouvelle réforme, Les Echo. çeviri tarihi:

Temmuz 2023

13. İş Kanunu/ Travail Emploi (2023), Un progrès

pour nos retraites : un projet juste et équilibré,

FALC (La version facile à lire et à comprendre).

çeviri tarihi:Temmuz 2023

14. Kuper, S. (2023), Is France On The Road To a

Sixth Republic?, Financial Times. Çeviri tarihi:

Temmuz 2023

15.Legros, C. (2023), Dominique Rousseau,

constitutionnaliste : « Il semble difficile que le Conseil

constitutionnel ne censure pas la loi sur la réforme

des retraites », Le Monde. Çeviri tarihi: TEMMUZ 2023

Yıldırım, M.A.(2023), Fransa’da emeklilik reformu

protestoları 3. ayında | Gösterilere katılan bir Türk

vatandaşının izlenimleri, medyascope. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

(2023), Birilerinin Onlara Gerçeği Açıklaması Gerek,

el espanol. Erişim Tarihi: Temmuz 2023

Bach, P. (2023), Protestolar Büyük Potansiyele Sahip,

Le Courrier. Erişim tarihi: TEMMUZ 2023,

Thréard, Y. (2023), Geri Adım Atılmasına Gerek Yok,

Le Figaro. Erişim Tarihi: Temmuz 2023

(2023), Birilerinin Onlara Gerçeği Açıklaması Gerek,

el espanol. Erişim Tarihi: Temmuz 2023

Ahrabare, A. (2023), Kadınların Dezavantajına,

L’Humanité. Erişim tarihi: Temmuz 2023,

Kılavuz,P. (2023), Fransa’da Emeklilik Reformu ve

Kadınlar, Kadın İşçi. Erişim tarihi: Temmuz 2023

Akay A. (2019), Fransa’da Emeklilik Reformu, t24.

Erişim tarihi: Temmuz 2023

Yıldırım, M.A.(2023), Fransa’da emeklilik reformu

protestoları 3. ayında | Gösterilere katılan bir Türk

vatandaşının izlenimleri, medyascope. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

Independent Türkçe (2023), İstatistiklerle

Fransa'daki sosyal adaletsizlik: 5,2 milyon insan

yoksul mahallelerde yaşıyor. Erişim Tarihi: Temmuz

2023

Fransız Gazetesi (2022), “Asgari ücretle

yaşayamazsınız. Paris’te düzgün bir yaşam için aylık

en az net 3.000€ para lazım.”. Erişim tarihi: Temmuz

2023

Akay A. (2019), Fransa’da Emeklilik Reformu, t24.

Erişim tarihi: Temmuz 2023

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 54


ARAŞTIRMA

KAYNAKÇA

Ahrabare, A. (2023), Kadınların

Dezavantajına, L’Humanité. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

Akay A. (2019), Fransa’da Emeklilik Reformu,

t24. Erişim tarihi: Temmuz 2023,

https://t24.com.tr/yazarlar/ali-akay/fransada-emeklilik-reformu,24781

Bach, P. (2023), Protestolar Büyük

Potansiyele Sahip, Le Courrier. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

BBC News Türkçe (2023), Fransa'da

emeklilik yaşını 64'e çıkaran yasa: Macron

hükümeti güven oylamasını az farkla

kazandı. Erişim tarihi: Temmuz 2023,

https://www.bbc.com/turkce/articles/c80x7

4d61x9o

Euronews, (2023), Fransa’da sendikalar ve

hükümet arasındaki müzakerelerde sonuç

çıkmadı. Erişim tarihi:Temmuz 2023,

https://tr.euronews.com/2023/04/05/fransad

a-sendikalar-ve-hukumet-arasindakimuzakerelerde-sonuc-cikmadi-grevlerdevam-edecek

El Espanol (2023), Birilerinin Onlara Gerçeği

Açıklaması Gerek. Erişim Tarihi: Temmuz

2023

Eurotopics (2023), Fransa’da Emeklilik

Reformuna Neden Karşı Çıkılıyor. Erişim

tarihi: Temmuz 2023,

https://www.eurotopics.net/tr/295203/fransa

-da-emeklilik-reformuna-neden-karsicikiliyor#

Evrensel,(2023), Fransa’da Halkı Sokağa

Döken Emeklilik Reformu Yasalaştı. Erişim

tarihi: Temmuz 2023,

https://www.evrensel.net/haber/487581/fran

sada-halki-sokaga-doken-emeklilikreformu-yasalasti

Evrensel, (2023), Fransa'da Anayasa Konseyi

emeklilik reformunu ana hatlarıyla onayladı,

tepkiler yükseldi Erişim tarihi: Temmuz

2023,

https://www.evrensel.net/haber/487565/fra

nsada-anayasa-konseyi-emeklilikreformunu-ana-hatlariyla-onayladi-tepkileryukseldi

Independent Türkçe (2023), İstatistiklerle

Fransa'daki sosyal adaletsizlik: 5,2 milyon

insan yoksul mahallelerde yaşıyor. Erişim

Tarihi: Temmuz 2023

https://www.indyturk.com/node/644911/dün

ya/ıṡtatistiklerle-fransadaki-sosyaladaletsizlik-52-milyon-insan-yoksul

İş Kanunu/ Travail Emploi (2023), Un progrès

pour nos retraites : un projet juste et

équilibré, FALC (La version facile à lire et à

comprendre). çeviri tarihi:Temmuz 2023

https://travail-

emploi.gouv.fr/IMG/pdf/pour_nos_retraites_-

_dossier_de_presse_du_10_janvier_2023_-

_version_facile_a_lire_et_a_comprendre_falc_.

pdf

Journal officiel, "Lois et Décrets", JORF n°

0089 du 15 avril 2023. çeviri tarihi: Temmuz

2023

https://www.legifrance.gouv.fr/eli/jo/2023/4/15

/0089

Kahraman, Ö.D. (2022), 49.3 Numaralı Yasa

Macron İçin Ne Anlama Geliyor, ANKASAM.

Erişim tarihi: Temmuz 2023,

https://www.ankasam.org/49-3-numaraliyasa-macron-icin-ne-anlama-geliyor/

Kılavuz,P. (2023), Fransa’da Emeklilik

Reformu ve Kadınlar, Kadın İşçi. Erişim tarihi:

Temmuz 2023,

https://www.kadinisci.org/uluslararasi/fransa

da-emeklilik-reformu-ve-kadinlar/

Kuper, S. (2023), Is France On The Road To a

Sixth Republic?, Financial Times. Çeviri tarihi:

Temmuz 2023,

https://www.ft.com/content/b78f2a89-1062-

4423-a4ba-fb4cdc56c683

La Vanguardia (2023), İnsanlar Onu Bu

Yüzden Seçmedi. Erişim Tarihi: Temmuz

2023

Thréard, Y. (2023), Geri Adım Atılmasına

Gerek Yok, Le Figaro. Erişim Tarihi: Temmuz

2023

55 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023


Mazur, V. (2023), Retraites : ce qui va

changer avec la nouvelle réforme, Les

Echo. çeviri tarihi: Temmuz 2023

https://www.lesechos.fr/economiefrance/social/retraites-les-points-clefs-dela-nouvelle-reforme-1888859

Ministère du Travail, du Plein emploi et de

l'Insertion ,Projet pour l’avenir de notre

système de retraite. Çeviri tarihi: Temmuz

2023, https://travailemploi.gouv.fr/retraite/projet-pour-lavenir-de-notre-systeme-de-retraite/

Öğütcen, Büşra S. (2023), Fransa

Cumhurbaşkanı Macron, tartışmalı

emeklilik reformunun "gerekli" olduğunu

savundu, AA. Erişim Tarihi: Temmuz 2023

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransacumhurbaskani-macron-tartismaliemeklilik-reformunun-gerekli-oldugunusavundu/2874857

Roussey E. (2023), GÉRALD DARMANIN

ASSURE QUE LES POLICIERS "NE

RÉCLAMENT PAS L'IMPUNITÉ, ILS

RÉCLAMENT LE RESPECT", BFMTV. Çeviri

tarihi: Temmuz 2023,

https://www.bfmtv.com/politique/gouvern

ement/gerald-darmanin-assure-que-lespoliciers-ne-reclament-pas-d-etre-audessus-des-lois_AN-202307270625.html

Ruello, A. (2022), Présidentielle : Macron

s'engage à ramener la France au pleinemploi,

Les Echo. Çeviri tarihi: Temmuz

2023

https://www.lesechos.fr/elections/presiden

tielle/presidentielle-macron-sengage-a-

ramener-la-france-au-plein-emploi-

1394465

Sol (2023), Fransa'da Anayasa Konseyinin

emeklilik reformunu onaylamasına

tepkiler. Erişim tarihi: Temmuz 2023

https://haber.sol.org.tr/haber/fransadaanayasa-konseyinin-emeklilik-reformunuonaylamasina-tepkiler-371711

TC Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü,(2023),

Fransa. Erişim tarihi: Temmuz 2023,

https://www.csgb.gov.tr/digm/contents/so

syalguvenlikulkekunyeleri/fransa/

Yıldırım, M.A.(2023), Fransa’da emeklilik

reformu protestoları 3. ayında | Gösterilere

katılan bir Türk vatandaşının izlenimleri,

medyascope. Erişim tarihi: Temmuz 2023,

https://medyascope.tv/2023/04/12/fransadaemeklilik-reformu-protestolari-3-ayindagosterilere-katilan-bir-turk-vatandasininizlenimleri/

Legros, C. (2023), Dominique Rousseau,

constitutionnaliste : « Il semble difficile que le

Conseil constitutionnel ne censure pas la loi

sur la réforme des retraites », Le Monde.

Çeviri tarihi: TEMMUZ 2023

https://www.lemonde.fr/idees/article/2023/0

3/26/dominique-rousseauconstitutionnaliste-il-semble-difficile-que-leconseil-constitutionnel-ne-censure-pas-laloi-sur-la-reforme-desretraites_6167056_3232.html

ARAŞTIRMA

SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 56


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!