SİYASALLI DERGİ SAYI 03 AĞUSTOS-EYLÜL 2023
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
NEOLİBERAL ÇAĞDA TOPLUMSAL
HAREKETLER
Sayın Okurlar,
Siyasallı, sizlerle birlikte üçüncü sayısına ulaşmanın gururunu ve
heyecanını yaşıyor. Sizlerin ilgisi ve destekleri sayesinde, bu sayıda
da ilgi çekici bir başlıkla karşınızdayız: "Neoliberal Çağda Toplumsal
Hareketler."
Günümüz dünyasında, toplumlar hızla değişmekte ve karmaşık
dönüşümler yaşanmaktadır. Toplumların bu değişim süreçlerinde
önemli bir rolü olan toplumsal hareketler, son yıllarda daha da öne
çıkmıştır. Neoliberalizmin etkileri ve küreselleşmenin boyut
kazandığı çağımızda, toplumsal hareketlerin gösterdiği dinamizm
ve etkinlikler, dikkat çekmeye devam etmektedir.
Bu sayımızda, "Neoliberal Çağda Toplumsal Hareketler" teması
altında bu önemli konuyu farklı perspektiflerden ve farklı örnekler
üzerinden ele almaya, içeriklerimiz aracılığıyla, toplumsal
hareketlerin doğuş sebeplerini, mücadele ettikleri sorunları,
hedeflerini ve etkilerini anlamaya çalıştık. Her bir yazının, bu
alandaki karmaşık ilişkiler ağında bir ışık tutacağına inanıyoruz.
Bu sayımızda, ilk iki sayımızda olduğu gibi fakültemizin değerli
öğrencileri tarafından tarafından kaleme alınmış makaleler
bulacaksınız. Özgün düşünceleri ve analizleri sayesinde, toplumsal
hareketlerin güncel dünyadaki önemini daha iyi
kavrayabileceksiniz.
Unutulmamalıdır ki toplumsal hareketler, demokratik bir
toplumun vazgeçilmez unsurlarından biridir. İnsanların seslerini
duyurabilmek, değişim ve adalet arayışlarında bir araya gelmek için
başvurdukları bu önemli araç, toplumsal dönüşümün itici gücüdür.
Toplumsal hareketlerin etkisi sadece siyasi, ekonomik veya sosyal
alanda değil, aynı zamanda kültürel ve fikri düzeyde de
şekillendirici olmuştur.
Siyasallı Yayın Kurulu olarak, toplumsal hareketlerin gücünün altını
çizmek ve anlamak için çaba sarf ettik. Ancak, bu konudaki
çalışmalarımızın eksiksiz olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Bu
alandaki araştırmaların ve analizlerin sürekli olarak devam etmesi
gerektiğinin farkındayız.
Umarız "Neoliberal Çağda Toplumsal Hareketler" teması, sizlere
toplumsal değişimin nasıl şekillendiği ve gelecekteki yönleri
hakkında yeni perspektifler sunar. Sizlerle birlikte bu yolculuğa
çıkmak ve toplumsal hareketlerin zengin dünyasını keşfetmek bizi
mutlu ediyor.
Saygılarımızla,
Ali Kerem Korkmaz
Genel Yayın Yönetmeni
Sf 39 Sf 32 Sf 24 Sf 20 Sf 13 Sf 8 Sf 3
Sf 44
Sf 50
ARAŞTIRMA
Öz
Bu makalenin amacı 2018’de Fransa’da Macron
hükümeti tarafından yapılan akaryakıt zamlarını
protesto etmek üzere başlayan ve zamanla
genişleyip neoliberalizmi protesto eden bir
harekete dönüşen Sarı Yelekliler hareketinin
gelişim süreçlerini, hareketin taleplerini,
kapsamını, arka planını ve aktörlerini açıklamak
ve bu hareketin neoliberalizmin temel krizi ve
çelişkileriyle olan ilgisini çözümlemektir. Bu
ilişkiden hareketle Sarı Yeleklilerin ana akım
siyasi aktörlerden ve sendikalardan kopuk oluşu
incelenecek, bununla birlikte değişik toplumsal
grupları hangi bağlamda bünyesinde
toplayabildiği tartışılacaktır. Bu bağlamda
hareketin nasıl başladığı, taleplerinin neler
olduğu, hangi toplumsal grupların bu hareketin
aktörü olduğu ve esas olarak neyi hedeflediği
ele alınacak, daha sonrasında bu hareketin nasıl
eski ivmesini kaybettiği ve günümüzde kendini
nasıl yeniden canlandırmaya çalıştığı
anlatılacaktır.
Anahtar kelimeler:
Sarı Yelekliler, toplumsal hareketler,
neoliberalizm, demokrasi krizi, ana akım
siyasetten kopuş.
Giriş
Fransa neoliberalizm tahribatının en büyük
olduğu Avrupa ülkelerinden biridir. Bu
tahribattan en çok etkilenen grup da orta sınıfın
emekçi kesimiydi. Bu insanlar şehir dışlarında
çeperde yaşıyorlardı, neoliberal dönemde
üretim çevre ülkelere kaydığı için bu bölgelerde
üretim neredeyse durmuştu ve bölgenin
insanları kamusal hizmetlerden yararlanamaz
hale gelmişlerdi. Kamu hizmetleri ya tamamen
durdurulmuş ya da kalitesizleşmişti. Bunun en
önemli ayaklarından biri de ulaşım hizmetiydi,
bu insanlar işe arabayla gidip gelmek
zorundalardı ve akaryakıt zammı bu insanlar
için hayati önem taşıyordu. Nitekim hareketin
başlıca aktörlerini de bu insanlar oluşturacaktı.
Sarı Yelekliler 2018’de gösterilerine akaryakıt
zamlarını protesto etmek üzere başladı; yeni
zamlarla birlikte Fransa, Avrupa’da akaryakıt
fiyatının en yüksek olduğu ülke haline gelmişti.
Zamanla Fransa’nın tamamına yayılan
gösteriler yalnızca bu kesimle sınırlı kalmadı ve
farklı toplumsal grupları bir araya getirdi.
Hareketin aktörleri gibi kapsamı da zamanla
genişleyerek neoliberalizmin temel krizlerini
protesto eden bir hal aldı. Göstericilerin
şikayetleri ve talepleri her ne kadar spesifik
görünse de temelde iki kaygıları vardı:
ekonomik refahın adil dağılmaması ve
demokrasinin işleyemez hale gelmesi. Farklı
toplumsal grupları bir arada bu eylemde
buluşturan da hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı ve
3 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
sosyal dengesizliğin yarattığı öfkeydi; öfkelerini
yönelttikleri kişi ise Macron’du (Öztürk, Yıldırım,
2020; 108-109).
Sarı Yelekliler Hareketinin Başlangıcı
Mayıs 2018’de akaryakıt zamlarına karşı
oluşturulan bir imza kampanyası ile başlayan
tepki sosyal medya üzerinden yapılan çağrı ile
eyleme dönüştü. İlk eylemler Ekim ayında
ortaya çıktı ancak esas hareket 17 Kasım 2018’de
halkın sokağa dökülmesiyle başladı. Fransa
geneline yayılan eylemlerde 280 bini aşkın
Fransız sokaklara dökülmüştü. Sarı Yelekliler
hareketi sosyal medya üzerinden
örgütleniyordu ve oldukça kendiliğinden bir
görüntüsü vardı. Fransa’da sürücülerin
araçlarında bulundurmasının zorunlu olduğu
sarı yelekler bu hareketin sembolü haline geldi.
Yelekler esas amacına uygun olarak dikkat
çekmek için kullanıldı. Göstericilerin en çok
başvurduğu yöntem yol kapama ve kamusal
alanları işgal etmeleriydi (Gürcan, 2019; 439). Polis
şiddetinin çok yüksek olduğu bu eylemlerde
tutuklamalar, yaralanmalar ve hatta ölümler
meydana geldi.
Hareketin başlamasına sebep olan akaryakıt
zamları tabiri caizse bardağı taşıran son
damlaydı. Öncesinde Macron’un 1980’den beri
ödenen servet vergisini kaldırmak, büyük
şirketlerin ödediği vergi miktarını düşürmek gibi
zengin sermaye sınıfı yanlısı politikaları ve bunun
yanında işverenlerin işçi alımını kolaylaştıran bir
kanunun çıkarılması da etkiliydi. (Her ne kadar
Macron bu politikayı işsizlik oranlarını düşürmek
amacıyla yapmış olsa da bu kanunun aynı
zamanda işten çıkarmaları da kolaylaştıracağı
düşüncesi halkta tepkiye neden olmuştu.)
(Öztürk, Yıldırım, 2020; 108).
Fransa’da 2017 seçimleri sonucunda iktidara
gelen Macron’un neoliberalizmin savunucusu
olduğu bilinmekteydi, halkın büyük
çoğunluğunda neoliberalizmin yarattığı
tahribata karşı bir farkındalık olsa da Macron,
ülkesinde aşırı sağa karşı tek alternatif olarak
seçilmişti. Seçildikten kısa bir süre sonra emek
karşıtı söylemleri ve sermaye yanlısı hareketleriy-
le popülaritesini hızla kaybetti ve “zenginlerin
başkanı” olarak anılmaya başlandı (Gürcan, 2019;
449-450).
Hareketin Aktörleri
Hareketin kitlesel tabanı oldukça genişti, farklı
grupları bünyesinde barındırıyordu ancak
içlerinde en geniş grup emekçi topluluktu.
Bunun hemen ardından emekliler grubu
gelmekteydi. Küçük esnaf ve zanaatkarların yanı
sıra işletme sahipleri de temsil edilmekteydi.
Hareketin tek bir lideri yoktu, öne çıkan 8 isim
vardı ve bunlar hükümetle olan görüşmeleri
sağlıyorlardı. Bu isimler, kozmetik ürünleri
satarak geçimini sağlayan ve imza
kampanyasını başlatan Priscilla Ludosky, eylem
çağrısında bulunan kamyon sürücüsü Éric
Drouet, Facebook üzerinden etkileşim sağlayan
Maxim Nicolle, genç hukuk öğrencisi ve
işletmeci Mathieu Blavier, sol eğilimli bir garson
olan Marine Charette-Labadie, eski ordu
mensubu ve inşaat/tamir şirketi sahibi Julien
Terrier, eski gazeteci ve eylemlerde sendika ve
emek danışmanı olarak görev yapan Jason
Herbert, gayrimenkul kredileri için aracılık yapan
bir şirketin sahibi Thomas Miralles’dir (Gürcan,
2019; 446-447).
Görüldüğü üzere bu harekette tek bir toplumsal
grup hâkim değildi. Yaş, cinsiyet, meslek
açısından birbirlerinden çok farklı gruplar bu
hareketin içinde kendilerine yer bulmuşlardı. Bu
da bu hareketin “yeni toplumsal hareket” özelliği
taşıdığını gösteriyordu (Öztürk, Yıldırım, 2020; 111).
Hareketin Talepleri, Kazanımları ve
Neoliberalizm Karşıtlığı
Sarı Yelekliler başlangıçta 42 talep yayınladılar
ancak zamanla bu taleplerin kapsamı daraldı.
Taleplerin en başında hareketin başlamasının da
en önemli sebebi olan vergi konusu geliyordu.
Herkesten gelirine göre vergi alınması ve yakıt
zamlarının geri çekilmesi bu hareketin
taleplerinin başında geliyordu. Göstericilerin
talepleri arasında asgari ücretin yeniden
değerlendirilmesi ve istihdamın arttırılması da
vardı. Bunun yanında Sarı Yelekliler gelir
eşitsizliğinden de şikayetçiydiler.
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
4
ARAŞTIRMA
Macron’un 1980’lerden itibaren alınan servet
vergisini kaldırması büyük bir tepkiyle
karşılanmıştı. Aynı şekilde büyük şirketlerin
ödemek zorunda olduğu vergilerin
düşürülmesi de halkın tepkisini çekti.
Gösterilerin yayılmasından kısa bir süre sonra
Macron geri adım attı. Benzin zamlarının 6 ay
süreliğine geri çekilmesi, asgari ücrete ve
çalışanlara 100 Euro ikramiye verilmesi, 200
Euro’nun altında emekli maaşı alanlardan
alınan vergi zammının iptal edilmesi bu
hareketin somut kazanımları arasındadır
(Öztürk, Yıldırım, 2020; 111). Ancak bu
göstericileri durdurmadı. Buradan da
anlaşılacağı üzere Sarı Yelekliler Hareketi salt
vergiler ve benzer şekilde maddi konular içeren
bir hareket değildi; bundan fazlasıydı (Taşdelen,
2019).
Sarı Yeleklilerin ana akım siyasetten ve merkez
siyasi aktörlerden kopuk oluşu, geleneksel
sendikalara mesafeli oluşu da bu hareketin
neoliberalizme karşı genel bir öfke içinde
olduğuna işaret eder. Yerleşik siyasi aktörlerden
kopuk olma durumu Sarı Yeleklileri kolektif
eyleme ve harekete yakınlaştırdı. Sarı
Yeleklilerin temeli yalnızca Macron’un politikalarına
dayanmıyordu. Hareketin temeli çok
daha öncesine, son 10 yılda karşılaşılan
toplumsal hareketlere götürülebilirdi. Sarı
Yelekliler, 2007-2008 ekonomik krizinin
ardından doğan Arap Baharı ve Avrupa’daki
protesto dalgalarından kesinlikle ayrı
düşünülemezdi (Öztürk, Yıldırım, 2020; 112).
Kısaca özetlemek gerekirse Sarı Yelekliler,
Fransa’da neoliberalizme karşı tepkinin bir
dışavurumu olarak görülebilir.
Hareket doğrudan neoliberalizmi hedef
alıyordu. Vergi adaletsizliği, güvencesiz çalışma,
alım gücünün düşmesi gibi şikayetlerin yanı sıra
milli sanayinin korunması gerekliliği,
özelleştirmelere karşı çıkılması, çok uluslu
şirketlerden daha çok vergi alınması, küçük
esnafın korunmasına yönelik politikalar
izlenmesi, emeklilik fonlarının kamulaştırılması,
maaşların enflasyona göre arttırılması, geçici
istihdamın sınırlandırılması ve sürekli istihdamın
teşvik edilmesi gibi konulara da vurgu
yapıyorlardı (Gürcan, 2019; 449).
Ekonominin yanı sıra siyasi/sosyal konularda da
Sarı Yeleklilerin tepkisini görmek mümkündür.
Polis şiddetinin protesto edilmesi,
demokrasinin işleyemez hale gelişinin eleştirisi
ve ulusal çapta yurttaş meclislerinin tesis
edilmesi talebi bu hareketin salt ekonomik
çıkarlar için olmadığını gösterir (Gürcan, 2019;
448).
Sarı Yelekliler hareketi sadece siyasal sisteme
değil muhalefete karşı da bir protestodur, bu
hareket aşağıdan yükselen, doğrudan nitelik
kazanan bir eylemdir; ideolojik bir taraf
tutmaması ve belli bir liderinin olmaması destek
hattını genişletmiştir (Bakan, Çimen, 2019; 95-
96). Ancak burada önemli bir husus da eylemin
emekçilere ve küçük işletmelere dayanan
yapısına karşın sendikaların etkili faaliyet
gösterememesidir. Kimi sendikalar destek
mesajıyla yetinmiş, kimileri ise şiddete
meyleden bu hareketi baştan kınamışlardır;
burada polis şiddetine dair herhangi bir
kınamanın yer almaması da Sarı Yeleklilerin
tepkisini çeken bir husustur. Yalnızca birkaç
sendika aktif olarak eylemlere katılma
çağrısında bulunmuştur (Gürcan, 2019; 447).
Eylemler başlangıçta aşırı sağ ve Le Pen yanlısı
olmakla suçlandıkları için sol parti ve sendikalar
bu eylemi desteklemekte çekiniyorlardı
(Taşdelen, 2019). Ancak hareketin ideolojik
kanadına bakıldığında “aşırı sağ” çok düşük bir
orana sahip, bunun yanı sıra sol ve aşırı sol ise
5 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
toplamda hareketin yarısından fazlasını temsil
etmektedir (Gürcan, 2019; 446).
Hareketin Eski İvmesini Kaybetmesi ve
Günümüze Uzanan Etkileri
Sarı Yeleklilerin sıklıkla başvurdukları yöntemler
yol kapama, trafiği aksatma ve kamusal alanları
işgal etmek şeklindeydi. Kimi zamanlar eylemin
şiddeti, eylemin amacının yanlış anlaşılmasına
sebebiyet verecek kadar yüksek boyutlara
ulaşıyordu (Öztürk, Yıldırım, 2020; 110). Bunun
yanı sıra hareketin radikalleşmesiyle birlikte
polis şiddeti de artış gösterdi ve harekete
katılımda düşüş yaşanmaya başladı (Taşdelen,
2019). Ancak Sarı Yelekliler Hareketinin
sönümlenmesinin en önemli sebebi hareket
başladıktan bir yıl kadar sonra dünya genelinde
patlak veren COVID-19 pandemisiydi. Bu
dönemde dünya genelinde uygulanan
kısıtlamalar eyleme katılımı epey düşürdü.
İlerleyen yıllarda Sarı Yelekliler yeniden sokağa
çıksalar da ve hatta COVID-19 kısıtlamalarına
karşı bir tepki geliştirmiş olsalar da hareket eski
ivmesini kazanamadı.
Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da Sarı
Yelekliler, neoliberalizme karşı biriken öfkenin
adeta bir dışavurumuydu. Hareketin etkileri
2018’den günümüze kadar devam ettiği gibi
Fransa ile de sınırlı kalmamıştır. Hareket yalnız
Fransız demokrasisinin değil genel olarak
dünyada demokrasinin işleyemez hale gelişinin
eleştirisini yaptığı için dünyada ve çeşitli Avrupa
ülkelerinde de etkisini göstermiştir.
Sarı Yelekliler hareketinin yalnızca Fransız siyaseti
ve Macron politikalarının incelenmesiyle
anlaşılamayacağı, bu hareketin güçlü bir küresel
arka planının olduğu söylenebilir. Bu küresel arka
plan 2007-2008 ekonomik krizinde, bununla
gelişen Arap Baharı ve Avrupa’daki protesto
dalgalarında aranabilir.
ARAŞTIRMA
Sarı Yeleklilerin etkileri günümüzde silinmiş
değildir. Nisan 2022 Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde popülist aşırı sağ aday Marine Le
Pen %40’ın üzerinde oy alarak ikinci tura kaldı.
Parlamento seçimlerinde ise Jean-Luc
Mélenchon öncülüğündeki sol görüş öne çıktı.
Bunlar Sarı Yeleklilerin merkez siyasi aktörlere
karşıtı tutumunu gösteriyor. Bununla beraber
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenlerin
üçte biri, parlamento seçimlerinde ise
seçmenin yarısına yakını sandığa gitmemeyi
tercih etti. Bu da yine Sarı Yeleklilerin günümüz
demokrasisinin işleyemez hale gelişine bir
eleştirisi olarak görülebilir (Baykent, 2022).
Sonuç
Akaryakıt zammı protestosu görünümüyle
ortaya çıkan Sarı Yelekliler Hareketinin kökü
aslında çok daha derinlere dalıyordu.
Neoliberalizmin tahribatının en yüksek olduğu
Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da Sarı
Yelekliler, neoliberalizme karşı biriken öfkenin
adeta bir dışavurumuydu. Hareketin etkileri
Sarı Yelekliler kimi zaman yalnızca ekonomik
çıkarlar için mücadele ettikleri gerekçesiyle
suçlandılar, kimi zaman aşırı sağ yanlısı oldukları
iddia edildi, kimi zaman ise çevre karşıtı olmakla
eleştirildiler. Ancak bakıldığında yalnızca
ekonomik çıkarlar için değil işlemez hale gelen
demokrasi için de düzenleme taleplerinde
bulunmaları ve örneğin yurtta meclislerinin
kurulması çabası; harekete katılanların yarıdan
fazlasının sol ve aşırı sol görüşte olmaları, buna
karşın aşırı sağın hareket içinde çok düşük bir
temsil oranına sahip olması; göstericilerin yurttaş
meclisinde ekoloji üstüne konuşmak istemeleri
(Gürcan, 2019; 449) gibi durumlar gösteriyor ki
Sarı Yelekliler ne ekonomik indirgemeci, ne aşırı
sağcı ne de çevre düşmanı. Onlar aslında
Fransa’nın “dip dalgası” olarak görülebilirler
(Taşdelen, 2019).
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
6
ARAŞTIRMA
KAYNAKÇA
Bakan, S. & Çimen, H. (2019), “Toplumsal
Olayların Merkezi Fransa’daki Sarı Yelekliler
Hareketi ve Protestoların Türkiye’ye
Yansımaları” , Gaziantep Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , 1 (1) , 80-
107,
https://dergipark.org.tr/tr/pub/gauniibf/issu
e/45241/545457
Baykent, S. (2022), “Fransa Genel Seçimleri:
Sarı Yeleklilerin Macron’dan İntikamı” , Fikir
Turu,
https://fikirturu.com/jeostrateji/fransa-genel-secimleri-sariyeleklilerin-macrondan-intikami/
, son
erişim tarihi: 13.07.23.
Gürcan, E. C. (2019), “Bir “Siyasal Süreç”
Olarak Fransız Sarı Yelekliler Hareketi’nin
Ortaya Çıkışı” , Mülkiye Dergisi , 43 (2) , 435-
458,
https://dergipark.org.tr/tr/pub/mulkiye/issu
e/53811/723378
Öztürk, Y. A. & Yıldırım, Y. (2020), “Yeni
Toplumsal Hareketlerin Değişimi
Bağlamında Sarı Yelekliler Hareketi” , Niğde
Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi , 2 (2) , 102-114,
https://dergipark.org.tr/tr/pub/nohusosbil/is
sue/59391/792015
Taşdelen, A. R. (2019), “Sarı Yelekliler halk
hareketi: Neoliberalizmin iflası” , Teori
Dergisi , https://www.teoridergisi.com/sariyelekliler-halk-hareketi-neoliberalizminiflası
, son erişim tarihi 12.07.23.
7 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
Öz
1980’lerde içinde bulunduğu krizin etkilerinin
yoğun olarak hissedilmeye başlandığı refah
devlet düzenine bir alternatif olarak tanıtılan
neoliberalizm ekonomik, siyasi ve toplumsal
alanda uyguladığı politikalarla köklü
değişimleri beraberinde getirmiştir. Bu
dönüşümler doğrultusunda bu makalede
1970’li yıllarda temelleri atılan ve günümüze
kadar çeşitli değişimler geçirerek bir toplumsal
hareket haline gelen, ekoloji, çevre, küresel
ısınma, iklim değişikliği gibi çeşitli konuları
kapsayan Yeşil Hareket’in temelleri, tarihçesi,
aktörleri, uğradığı değişimler ve bu hareketin
neoliberalizmin yeniden yapılandırma
ilkeleriyle birlikte değişen üretim, tüketim,
sosyal ve toplumsal alanlarda ortaya çıkardığı
yeni düzenlemeler doğrultusunda neoliberal
politikaların Yeşil Hareket üzerindeki
yansımaları incelenecek, yeşil hareketin
politikadaki yerine ve çağdaş yeşil hareketin
oluşum sürecine değinilerek hareket
özetlenecektir.
Anahtar kelimeler:
Neoliberalizm, yeşil hareket, yeni toplumsal
hareketler, yeşil siyaset
Giriş
Toplulukları bir araya getiren, onların ortak sesi
olan, birbirleriyle düşünce paylaşımını geliştiren
ve dayanışmayı güçlendiren toplumsal
hareketler, tarihin eski noktalarından itibaren
insanların kendilerini ve isteklerini belirtme
amacıyla bir araya gelerek ortak fayda ilkelerini
benimsemiştir. Zamanla faydalarda ayrışma,
farklılaşma ve çeşitlenme görülse bile
toplulukları bir araya getiren itici güç bunlardan
ibarettir. Zaman, mekân, tarih ve ortamın
uygunluğu (atmosfer) ele alındığında
birbirlerinden farklılaşan toplumsal hareketler
ister amaçları birbirlerine benzer olsun isterse de
birbirlerinden tamamen bağımsız olsun;
toplanma ve kendilerini yansıtma biçimi olarak
birbirlerine benzerlik veya farklılıklar içerebilirler.
Örneğin çevre konulu bir toplumsal hareket
olan küresel ısınmaya dikkat çekmek için
toplanan toplulukla, barış temelli ve savaş karşıtı
bir topluluğun kendilerini ifade etme, ortak
amaç ve toplanma/bir araya gelme biçimleri
arasında benzerlikler ve farklılıklar olduğu
gözlemlenecektir. Benzerlikler farklı amaçla
toplanan grupları bir araya getirebildiği gibi
farklılıklar da aynı amaçla bir araya gelen
topluluklar içerisinde ayrışmalara ve
çeşitlenmelere yol açabilir. Tüm bunların
yanında zamanın etkisi ve ortamın atmosferi de
aynı amaçla, farklı zamanda toplanan iki grup
arasında da farklılıklara yol açabilir. Tüm
amaçları, istekleri ve hedefleri aynı olmasına
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
8
ARAŞTIRMA
9
rağmen 68 Kuşağı’nın düzenlediği protesto ve
eylemlerle 2000’lerin başından günümüze
kadar gerçekleşen toplumsal hareketler
arasındaki farklılık konuyu örneklendirmek için
gereken en basit anlatımdır. Bu derin
ayrışmanın ve temel farklılıkların asıl sebebinin
zamanın ruhu ve dönemin birey ve toplumlara
sunduğu atmosfer olarak açıklayabiliriz.
Özellikle 2000’lerin başından itibaren ortaya
çıkan toplumsal hareketler önceki dönemlerde
görülen toplumsal hareketlerden amaç olarak
keskin farklarla ayrılmıyorlardı. Aralarındaki bu
farklılığın sebebi aslında dönemler arasındaki
değişimler ve bu değişimlerin toplum ve bireye
olan yansımalarıydı. Belirtilen bu değişimler
birey ve toplumları siyasi, ekonomik ve
toplumsal açıdan etkiledi ve onlar üzerindeki
etkisi toplumda köklü değişimlere sebep oldu.
Bu değişimlerin toplumdaki farklı kesimlerin
birbirlerine olan tutum ve davranışlarının yanı
sıra empati, yardımlaşma ve dayanışma
duygularında da değişimlere yol açtı. Aynı
amaç ve hedefler doğrultusunda bir araya
gelen insanlar arasında yabancılaşma,
farklılaşma ve temelden oluşmaya başlayan
düşmanlık, siyasal ve ekonomik ayrışmalar ve
toplumsal çatışmaların etkisiyle daha belirgin
hale geldi. Bu ayrışma ve çatışmanın temelinde
90’lı yılların sonunda yükselişe geçen ve hem
piyasalar hem de siyasi yönetimler tarafından
benimsenen ekonomi temelli bir yeniden
yapılandırmayı içeren neoliberal politikaların
bulunduğunu söylemek, zamanın getirileri ele
alındığında yanlış bir varsayım olmaktan
tamamen uzaklaşıyor. Tüm dünya tarafından
benimsenen ve hızlıca uygulanmaya başlanan
bu değişimler sadece piyasaları değil,
öncesinde belirttiğimiz gibi toplumsal
ayrışmaları, toplum-birey ilişkisini ve toplumsal
hareketleri de etkisi altına alarak tüm bunlar
üzerinde de yeniden yapılandırma politikasını
uygulamıştır.
Endüstri Devrimi’nin beraberinde getirdiği yeni
düzenleme, üretim ve yaşam biçimlerinin
kısacası kapitalizm ve etkilerinin bir krize
girerek çıkış yolu aramasıyla ortaya atılan ve
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
var olan bu sistemin değişimini ve yeniden
düzenlenerek yapılandırılmasını hedefleyen
neoliberal politikalar, üretim şekilleri ve yaşam
stillerini değiştirerek, sadece toplumu değil daha
derine inerek en küçük yapılar olan bireyleri ve
onların yaşayış, davranış ve düşünce şekillerini
de etkileyerek yeniden düzenledi. Bu
düzenlemeler doğrultusunda toplumsal
hareketlerde gözlemlenen değişimler
toplumsal hareketleri, toplumların isteklerini ve
bu istekleri ifade ediş biçimlerini de değiştirdi. Bu
değişimden etkilenen hareketler bir önceki
dönem hareketleriyle karşılaştıklarında da
aralarındaki farkın belirginliği sebepleriyle
kolayca anlaşılabiliyordu. Değişimin zamanın
getirisin bağlı olması da belirtilen zaman
aralıklarında neoliberalizmin yoğun etkileriyle
kesişimi, bu değişimlerin ana kaynağını aslında
belirliyordu. Buna en yakın örneklerden biri olan
ve 1960’lardan temel alan Yeşil Hareket’in
değişimi ve neoliberal politikalar doğrultusunda
adeta “reforme” olmasını örnek verebiliriz.
Yeşil Hareket’in Tarihi ve Neoliberalizm Etkili
Dönüşümü
1960’ların başında çevre ve doğa temelli olarak
başlayan Yeşil Hareket, günümüze kadar
birbirinden farklı ideolojilerle bir araya gelmiş ve
bir sosyal hareket olarak çeşitli değişimlere
uğramıştır. Temel ilke olarak çevrenin ve
ekosistemin korunması, küresel ısınmayı
durdurma, karbon ayak izi ve etkilerinin
azaltılması, çevresel kirliliğe sahip üretim şekilleri
ve üretim merkezlerinin faaliyetlerinde
düzenlemeler getirerek çevreye daha duyarlı
hale getirme, vegan ve/veya vejetaryen yaşam
biçimlerinin tanıtılması ve insanların bu yaşam
stillerini benimsemelerine destek, hayvanların
ve diğer canlı türlerinin korunması gibi çeşitli
alanlardan oluşmaktadır. Yeşil Hareket’in
neoliberalizm ile tanışmaya başlaması aslında
neoliberal politikaların yükselmeye ve genelgeçer
tanınırlığının başlangıcına
dayanmaktadır. Neoliberalizmin kurduğu yeni
düzenle değişen üretim şekilleri ve üretim
merkezlerinin kendi içinde çıkmaza girmesi ve
var olan sistemin Yeşil Hareket düşüncesiyle
çatışması, Yeşil Hareket’in oluşumunu
etkilemiştir. Neoliberal fordist tek tip üretimin
direkt olarak ekonomi temelli oluşu ve kayan
üretim merkezleriyle insan (emek), hayvan ve
çevre sömürüsüne açık hale gelmesi, Yeşil
Hareket’in temel ilkelerine ters düşmektedir.
Doğal kaynakların hızla tükenmesi, değişen
iklim koşulları ve sonu gelmek bilmeyen bir
kitle tüketimi karşısında neoliberal sistemin
içinde yaşadığı kriz Yeşil Hareket’in ortaya çıkış
nedenleri arasında büyük bir rol oynamıştır
(Sarıipek, 2017).
Çağdaş Yeşil Hareket
Ekoloji temelli Yeşil Hareket’in günümüzdeki
devamı olarak nitelendirilen Çağdaş Yeşil
Hareket, Habermas’ın Yeni Toplumsal Hareket
olarak tanımladığı 1960 sonrası ortaya çıkan
toplumsal hareketlerin bir parçası olarak
görülmekte ve bu alandaki hak savunuculuğu
konusunda gün geçtikçe daha çok dikkat
çekmektedir (Edwards, 2004). Yeni toplumsal
hareketlerin, onları bir önceki dönemlerde
gördüğümüz toplumsal hareketlerden ayıran
temel özelliklerinden olan amaç, öncü grup
(temsil edilen ekonomik grup veya kimlik
temelli gruplar) ve aktivizm şekilleri açısından
Çağdaş Yeşil Hareket’le 1960-80 dönemi
arasında görülen yeşil aktivizmin arasındaki
farklılıklar da bu değişimden
kaynaklanmaktadır (Cinelli, 2002). Çağdaş Yeşil
Hareket günümüzde siyasi, sosyal ve ekonomi
gibi çeşitli alanlarda faaliyet göstermekte olup
diğer farklı toplumsal hareketlerle de çeşitli
eklemlenmeler yaşamıştır. Politikada yeşil
partiler, Yeşil Sol Hareket ve Yeşil Feminist
Hareket gibi farklı dallarda kendini ifade eden
hareket içerisinde farklı aktörleri de
barındırmaktadır. Neoliberal politikalara ve
çıkmaza giren kapitalist üretime karşı antipatik
bir hareket olan Yeşil Hareket’in aktörleri başlıca
sivil toplum kuruluşları ve bireylerden
oluşmakta fakat Yeşil Hareket kapsamının
genişliği ve diğer toplumsal hareketlere kıyasla
daha geniş bir kesime hitap etmesi sebebiyle
aktör bazında herhangi bir kısıtlaması
bulunmamaktadır. Küresel çapta hareket,
bölgesel bazlı yeşil partilerin desteğiyle
oluşmakta ve bireylerin katılımıyla
gerçekleşmektedir. Yeşil Hareket’e verilen
toplumsal yanıt aktivistlerin genelinin toplumun
daha genç kesimlerindeki bireylerden oluşması
sebebiyle, işçi veya hak temelli hareketlerden
farklılaştığı görülmektedir. Özellikle protesto
biçimlerine bakıldığında daha çok küçük
gruplar halinde toplanılan ve sosyal medyada
yankı uyandırma amaçlı fiilen küçük fakat
tepkisel olarak geniş kitlelerin dikkatini kolayca
çeken protestolar Çağdaş Yeşil Hareket’in
günümüzde sık kullandığı protesto
biçimlerindendir.
Politikada Yeşil Hareket
Avrupa siyasetinde 1970’lerden beri yer alan yeşil
partiler, 2000’lerin başında ivme kazanarak
ülkemiz de dahil olmak üzere diğer tüm dünya
ülkelerine yayılmış ve politikaya yön vermeye
başlamıştır. Mecliste yer alan yeşil partiler, var
olan ekolojik, ekonomik ve siyasi krizlerin
üzerinde durarak daha geniş kapsamlı küresel
siyaseti hedef alması onların diğer siyasi
partilerle olan farklarını ortaya çıkartmaktadır
(Capra, 1984). Parti üyeleri genellikle kamusal
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
10
ARAŞTIRMA
alanda ve toplumda aktif rol alarak medya ile
direkt bağlantı kurma yoluyla toplumu
bilinçlendirmeyi amaçlamaktadır (Ferry, 2022).
Yeni yasaların düzenlenmesinde, küresel ve
bölgesel çevre temelli antlaşmaların ve iş
birliklerinin imzalanmasında da yine yeşil
partiler öncülük etmektedirler. Yakın zamanda
Avrupa Komisyonu tarafından tanıtılan ve
Avrupa Birliği üye devletleri tarafından kabul
edilen iklim değişikliği ve çevresel bozulmaya
karşı alınacak önlem ve uygulamaları içeren
Yeşil Mutabakat, yeşil siyasetin Avrupa başta
olmak üzere diğer dünya devletleri tarafından
da gelişmekte olduğunu kanıtlamakta ve Yeşil
Hareket’in politikadaki başarısını
desteklemektedir.
Siyasi partileşme hareketinin yanı sıra Yeşil
Hareket temelli kurulan STK’larda birer politik
aktör olarak yerel ve küresel siyasette
kendilerini göstermekte ve kamuoyunda fikir
birliği sağlanması ve kendi düşüncelerinin
tanıtılması çabasıyla diğer siyasi partilerle iş
birlikleri geliştirmektedir. STK’lara örnek olarak,
son günlerde medyada protestolarıyla büyük
yankı uyandıran ‘’Just Stop Oil’’ başta olmak
üzere Greenpeace, WWF gibi örnekler verebilir.
STK'ların yanı sıra aynı zamanda da politikada
bireysel aktörler olan aktivistler arasında
günümüzde “İklim İçin Okul Grevi” hareketine
öncülük eden Greta Thunberg örnek
gösterilebilir.
Sonuç
Neoliberalizm’in piyasalar üzerinde
hegemonyasını kurmaya başladığı dönemlerde
kendi politikaları doğrultusunda var olan
sistemlerin yeniden reforme edilmesi
sistemlerin bütününde köklü değişimlere
sebep olmuştur. Neoliberalizm sadece üretim
ve piyasalar üzerinde değil aynı zamanda siyasi,
ekolojik ve toplumsal konular üzerinde de çeşitli
etkilere ve değişimlere yol açmıştır. Yeni
toplumsal hareketler de neoliberal politikaların
üzerinde etkili olduğu dönüşümlerin arasında
yer alıyor. Değişen ve “reforme” edilen toplumsal
hareketler, kitlelerin bir araya gelme, kendilerini
ifade etme ve amaçlarında farklılıklar ve çeşitlenmeler
gibi değişen özellikleriyle toplumdaki
devamlılıklarını korudu. Toplumsal hareketlerin
bu değişimi 2000’lerin başında Yeşil Hareket’e de
yön vermeye başladı. Neoliberal politikaların
etkisiyle değişen üretim biçimleri, giderek
kapitalizme eklemlenerek çevreye duyarsız
üretim şekilleri, çevre ve hava kirliliği, emek
sömürüsüyle sadece kâr amaçlı üretimin
benimsenmesi ve kitlelerin tüketime itilmesiyle
üretim fazlasının oluşması ve bu üretimin
doğrudan çevre ve doğa ile ilişkilenmesi sonucu
Yeşil Hareket’in temel idealarıyla çatışmaya
başladı. Böylece Yeşil Hareket sadece neoliberal
politikaların etkisi altına girmeyip aynı zamanda
politikaların beraberinde getirdiği kapitalist
düzene ve bu düzenin çevre ve doğaya olan
zararlarına karşılık olarak, kapitalist sistem ve
neoliberal politikaların getirdiği düzenlemelere
karşıt bir hareket haline geldi. Sadece bir
toplumsal hareket olarak değil aynı zamanda
1970’li yılların başlangıcında partileşerek yerel
meclislerde küçük yüzdelerle meclise girerek
siyasi hayatlarına başlayan yeşil partiler
günümüzde oy oranlarını arttırarak meclisteki
koltuk sayılarını yükseltmekte ve bu sayede
politikaya yön verme şansını elde etmektedir.
11
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
KAYNAKÇA
Block, F. (2003). Karl Polanyi and the
writing of the Great Transformation.
Theory and society, 32, 275-306.
Capra, F., & Spretnak, C. (1984, July). Green
politics. In National Forum (Vol. 64, No. 3, p.
21). Honor Society of Phi Kappa Phi.
Chouhy, G. (2020). Rethinking
neoliberalism, rethinking social
movements. Social Movement Studies,
19(4), 426-446.
Cinelli, M., Ferry, M., Karamichas, J., Gan, L.,
Welsh, I., & Connelly, J. (2002). Profiles: 1
Environmental Campaigns and Socio-
Political Cleavages in Divided Societies; 2
The Polish Green Movement Ten Years
after the Fall of Communism; 3
Developments in the Spanish Greens:
Change of Course or Repetition?);
Research Note:(Promoting Green
Electricity Development from Industrial to
Developing Countries: What Needs to be
Done?); Review Articles:(Science,
Governance and Environmental Politics;
Who Will Save the World?); Book Reviews;
Book Notes.
Edwards, G. (2004). Habermas and Social
Movements: What’s ‘New’? The
Sociological Review, 52(1_suppl), 113–130.
Ferry, M. (2002). The Polish green
movement ten years after the fall of
communism. Environmental Politics, 11(1),
172-177.
Sarıipek, D. B., & Taşdemir, A. G. İdeoloji ve
Sosyal Politika, 13-36.
Toke, D. (2000). Green politics and
neoliberalism. Springer.
Üste, R. B. (2015). Doğanın Siyaset
Paradigması: Yeşil Siyaset. Sosyal ve Beşeri
Bilimler Dergisi, 7(2), 38-54.
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
12
ARAŞTIRMA
‘’Gelecek, enkazın ve isyanın içinden
doğmak zorundadır.’’
-Vijay Prashad
Öz
Batı Asya ve Kuzey Afrika[1], Batı/Kuzey
emperyalizminin milyonlarca insanın yaşamını
doğrudan etkilediği bir bölge olarak yaşamını
sürdürüyor (Prashad 2016:11). Öncüllerini
20.yüzyılın son çeyreğine kadar baktığımızda
görebileceğimiz ve 2010 itibariyle ortaya
çıkanları herkesin ‘’Arap Baharı’’ adıyla bildiği
hareketler silsilesi içerisinde görülen Devrimler,
zamanla büyük bir çaresizliğe savruldu. Bu
çaresizlik içerisinde sisteme yönelik
hoşnutsuzluğu dışa vurmanın yeni ifadeleri
ortaya çıksa da umulan devrimcilik ortaya
konamadı (Prashad 2016:17).
Bu yazıda doğal olarak Batı Asya ve Kuzey
Afrika’da yaşanan Devrimler (Arap Baharı), Arap
Baharı’nın çaresizliğe savruluşunun sebepleri,
özneleri ve Arap Baharı kavramının kendi
içerisinde barındırdığı yanlışlar incelenmeye
çalışılırken okuyucuya 2011’de bölgede başlayan
süreç aktarılmaya çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler:
Arap Baharı, Cika, devrim, Mısır, Tunus
Giriş
Halk isyanları/ayaklanmaları, bir halkın veya
toplumun arzu ve isteklerini yansıtır. Halkın
başkaldırdığı toplumsal düzen savaş ya da
ekonomik sebeplerle zayıflamışsa, isyanlar, tarihi
ileri doğru hareket ettirmeyi başarabilir. Fakat
tarih, böyle bir durumda bile örgütlü bir gücün
yoksunluğu sebebiyle ilerlemenin
duraklayabileceğini ve hatta geriye doğru
gidebileceğini defalarca kez kanıtlamıştır. Bu
gibi zamanlarda şiddet tekelini elinde tutan
(eski) düzenin egemen toplumsal sınıfları
tamamen kendi çıkarları için isyana katılırlar.
İnsanlık tarihi ise bu sebeplerle başarısızlığa
uğramış pek çok ayaklanmayla doludur. Yani
aslında bir anlamda başarı istisnadır. Batı Asya
ve Kuzey Afrika’nın pek çok yerinde son 15 yılda
bu anlamda pek çok gerilemeye şahit
olunmuştur (Prashad 2016:25).
Özgürlüğe hareket, insanlığın temel
dürtülerindendir. 2010’lu yılların başında pek çok
sosyal sınıftan 7’den 70’e pek çok yaştan erkek
ve kadın düzene başkaldırarak sokaklara akın
ettiler. Mısır'da kısa süre içerisinde gösterilerin
merkezi haline gelen başkent Kahire’de
bulunan Tahrir Meydanı’nda genç bir şarkıcı
olan Ramy Essam, şarkısını, ‘’Biz birlikteyiz ve tek
şey bir şey istiyoruz: Git, git, git!" sözleriyle
söylüyordu. Arapça ‘’irhal’’ olarak ifade edilen
‘’git’’ sözcüğü kısa sürede Mısır’dan Suriye’ye ve
13
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
oradan Libya’da kadar bir slogan olarak yayıldı
(Prashad 2016:25-26).
17 Aralık 2010’da dünyanın en meşhur işportacısı
Muhammad Bouazizi’nin Tunus’ta bir
kasabanın belediye binasının önünde kendini
yakmasından 10 gün sonra protestolar Tunus’un
başkentine kadar ulaştı. Başkan Bin Ali
başlangıçta protestocuları pasifize etmeye
çalışıyordu. Protestoların hemen başında
televizyonda yaptığı konuşmasında
protestocuları, ‘’şiddet ve kaosa sığınan bir avuç
aşırı uç ve paralı asker’’ olarak tanımlamıştı.
Amacında başarılı olamadı, Ocak ayının ilk
haftası bitmeden ölü sayısı katlanmaya başladı
ve Bin Ali 1 ay bile dayanamadan istifa etmek
zorunda kaldı (Birdal ve Günay 2012:47; L. Gelvin
2014:63).
Tunus’ta bunlar yaşanırken istifadan yaklaşık 1.5
hafta sonra çoğu siyasi deneyimlerini 6 Nisan
Hareketi’ne de dâhil olarak elde etmiş olan çok
sayıda genç Kahire’de Tahrir Meydanı’na
toplandı. Ülke 2004’den beri bir protesto
dalgasına sahneydi fakat hiç kimse bir anda
Tahrir’de bu kadar fazla insanın toplanacak
olmasını beklemiyordu. Halk birdenbire sokağa
dökülünce de sahip oldukları asıl gücü gördü ve
bunun ardından pek çok grev ve hükümet
karşıtı protesto Mısır’ın geneline sıçradı. Mısır ve
Tunus’un ardından ise pek çok farklı ülkeden
isyancılar kendilerine Mısır ve Tunus’u örnek aldı
(Birdal ve Günay 2012:55; L. Gelvin 2014:64).
‘’Arap Baharı ne Tahrir Meydanı'nın ara
sokaklarında ne de Şam'ın pazar yerinde
yenildi. Arap Baharı Washington'da, Paris'te,
Tahran ve Moskova'da olduğu kadar Riyad'ın,
Doha'nın ve Ankara'nın saraylarında bozguna
uğratıldı. Halkların tutkularını yok eden petrodolarlar
ve silahlar oralardan geldi. Tunus
kurtuldu çünkü güçlü bir işçi sendikasına
sahipti. Büyük bir umut olarak başlayan şey,
şimdi büyük bir hayal kırıklığına dönüştü.‘’
(Prashad 2016:41).
İsyanların başladığı günden bugüne 13 yılı aşkın
zaman geçti. Mevcut durumda Tunus ve
Mısır'da liderler değişti fakat düzen namına
değişen bir şey olmadı. Libya, Suriye Irak ve
Yemen’de ise savaşlar hala sürüyor.
Arap Baharı 2011’de başladı. 2009-2014 yılları
arasında Avrupa Konseyi Başkanı görevini
yürüten Herman Van Rompuy isyanları şu
şekilde tanımlamıştı, "(Arap Baharı) 11 Eylül'de
işlenen suçların aptalca nefretine ve kör
fanatizmine verilen en güçlü cevaptı.
Meydanlara ve sokaklara çıkan insanlar (tıpkı)
şunu söylüyor gibiydiler, ‘Biz terörist değiliz, biz
onurlu bir biçimde yaşamak isteyen insanlarız.’’
ARAŞTIRMA
Mısır’daki isyan birdenbire ortaya çıkmıştı.
Ülkede 2004’den beri mevcut olan protesto
dalgası ise ‘’durağan ve değişmeye kapalı’’
bölge anlatısına kökünden tersti ve onu
yanlışlıyordu (Birdal ve Günay 2012:63).
2011 yılında başlayarak ‘’Arap Baharı’’ adıyla ifade
edilen toplumsal hareketler, Tunus ve Mısır'da
sevilmeyen liderleri devirdi fakat rejimleri
değiştiremedi. Yöneticilerin adları değişti ancak
seçkinlerin iktidarı aynı şekilde sürmeye devam
etti (Prashad 2016:27).
Direniş ve İsyan
Direniş ve isyan, birbiriyle örtüşen fakat çoğu
zaman da birbirine zıt olan çok çeşitli biçimlerde
oluştu. Pek çok siyasal ve toplumsal güç, grup ve
sınıf meydanlarda rol oynadı. Bu güçlere, Siyasal
İslam, işçiler ve gençler örnek olarak verilebilir
(Prashad 2016:44).
Bölgedeki belki de en etkili güç, Levant’ta
görülmeyen, Suriye’de 1980’li yıllarda ezilmiş,
Kuzey Afrika’da daha alçak gönüllü davranırken
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
14
ARAŞTIRMA
amiyane tabirle haddini bilen, ağırlıklı olarak
Körfez ülkeleri tarafından fonlanan, Batılı
istihbarat ile içli dışı ve ‘’kullanışlı bir aparat’’
olarak görülen, Mısır ve Türkiye’de güçlü olan
Siyasal İslam’dı (Prashad 2016:45).
Arap dünyasındaki ikinci etkili güç, pek çok
farklı sebeple baskıcı rejimlere/tiranlığa öfke
duyan gençlerdi. Bu gençler, ekonomik
anlamda kaygılıydı ayrıca siyasi anlamda da
talepleri yerine getirilmiyordu. Hevesleri
kırılmıştı ve sokaklarda kalabalık gözükmelerini
belki de en büyük sebebi demografiydi. Kuzey
Afrika nüfusunun büyük bir bölümünü onlar
oluşturuyordu. Bu gençlerin beraber hareket
etmelerini de büyük çoğunlukla kentte
yaşamaları sağlıyordu çünkü genç ve gençlik
her zaman kente yönelik kavramlardı. Kırda
yaşayan insanın gençliği çoğu zaman
çocukluğunun bitmesiyle bitiyordu. (Prashad
2016:46)
Siyasette ortaya çıkan bu cesur tutum ayrıca,
slogan ve şarkılarda da açık bir biçimde
görülüyordu (Prashad 2016:48). Meydan ve
Tahrir için söylenmiş Cairokee, Aida el Ayoubi
düeti ile söylenen ‘’Yalmidan’’ın henüz
başlangıcında; ‘’geri dönmek yok, artık sesimiz
duyuluyor ve hayal kurmak yasak değil’’
diyorlar. Ayrıca Emel’in meşhur ‘’Kemlti Horra’’
(Kelimelerim Özgür) şarkısı, ‘’Ben özgür
olanlardan biriydim ve hiç korkmuyorum, Ben
hiç ölmeyecek sırlarım, Baş eğmeyenlerin
sesiyim, Kaosun ortasındaki anlamım,
Ezilenlerin haklarıyım’’ sözleriyle başlıyordu.
Kuzey Afrika'nın diğer bir yanında, Tunus'ta ise
gençlerin hoşnutsuzluğu ağırlıklı olarak temel
olarak ekonomikti. 2010 yılının sonuna
geldiğimizde Tunuslu gençlerin üçte biri işsizdi.
Cezayir ve Tunus'taki işsizler kendilerine duvara
yaslananlar anlamına gelen ‘’hittistes’’ olarak
sesleniyordu (Benlisoy 2011; Prashad 2016:48).
Özellikle Mısır’da yaşayan bu genç isyancılar
siyasi bakımdan deneyimlilerdi. Siyaseten
aldıkları eğitimi, 2002 yılında ‘’Filistin
İntifadası'yla Dayanışma İçin Mısır Halk
Komitesi’’ni kurmuş olan solcu ve Nasırcı
entelektüellerin sağladığı olanaklarla
kazanmışlardı. ABD'nin Irak işgalini planladığı
zamanlarda, bu İntifada yanlısı tavırdan savaş
karşıtı bir blok doğdu. "Bağdat Kahire'dir,
Kudüs Kahire'dir" ve "Mısır'ın özgür olmasını
istiyoruz, yaşam çekilmez hale geldi" gibi
sloganlar, İntifada yanlısı tavır ve savaş karşıtı
fikirler arasında bağ kuruyordu. Yani özetle,
2011'de sokağa çıkan gençlerin birkaç on yıldır
Batı Asya ve Kuzey Afrika’da hâkim olan
emperyalizme karşı yürütülen mücadelelerden
deneyim kazanmıştı. Ayrıca Mısır'daki gençlik
işçi sınıfı ile de bağlantılıydı. 6 Nisan 2008’de
tekstil işçilerinin başlattıkları grevle dayanışma
amacıyla 6 Nisan Hareketi'ni kurmuşlardı (Telcı ̇
2011:99). Yani yeni toplumsal fikirler ve
hareketler bu gençler arasında gelişiyor,
gençler hayatı yaşamanın yeni yolları üzerine
açık açık açık konuşuyor ve düşünüyordu
(Prashad 2016:47-48).
2008 yılının yaz aylarında, Fas, Cezayir ve
Tunus'ta eşzamanlı olarak gençlik protestoları
yaşandı. Bu protestoların hepsinin de nedeni
işsizlikti. Tunus bu sorunu Dünya Bankası'nın
desteğiyle kamunun iş garantilerini kesme ile
çözmeye çalıştı. Fosfat madencileri 2008 yılında
isyan etti. Kentlerde yaşayan az sayıda genç de
madencileri yalnız bırakmayarak mücadeleye
katıldı. Tunus lideri Bin Ali protestocuları
tutuklamaktan başka hiçbir şey yapamadı
(Prashad 2016:48-49).
Bölgedeki üçüncü muhalif güç ise örgütlü/
örgütsüz işçi sınıfını ve gecekondularda yaşayan
yoksullardır. İşçi sınıfının daha gür sesle
meydanlarda olması 2011 yılının öncesinde
yıllarda dünya buğday piyasasında yaşanan
istikrarsızlık nedeniyle ekmeğin fiyatının
yükselmesiyle hemen hemen aynı zamana
denk gelmiştir (FAO 2022.; Prashad 2016:49).
6 Nisan 2008 'de başlattıkları grev ile ülkenin
büyük kısmına güven ve inanç aşılayan Mahalla
tekstil işçileri Tahrir dinamiğinin oluşmasına
büyük katkıda bulundu. Ayrıca bu işçilerde hala
Nasırcılığın etkilerini görmek mümkün. Tahrir’in
15 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
liderlik ederek dinamiğini oluşturduğu bir
mücadele olduğu için onun devrimci bir öze
sahip olduğu da söylenebilir (Prashad 2016:50).
Fabrika işçisi olan Karnal el-Fayoumi gibi pek
çok isim 6 Nisan 2008’in devrim olduğunu
söylerken şunları söylüyor, ‘’Mahallanın tüm
sakinleri Mübarek'e karşı sokaklara çıktı. Eğer
Süveyş ve İskenderiye gibi birkaç büyük şehir
daha ayağa kalksaydı Mübarek rejimi çabucak
devrilirdi.’’ (Prashad 2016:50).
Aynı yıl (2008) Tunus’un Gafsa kentinde fosfat
işçileri uzun soluklu bir eylem yapmışlardı. Bu
eylemi, acımasız çalışma koşulları, sosyal
hizmetlerde yapılan kesintiler ve düşürülen
ücretler meydana getirdi. Ayrıca liyakatsizlik de
işçileri sokaklara döken sebeplerden biriydi.
İlham ışığı olarak görülen grev, işçiler ile
öğrenciler arasında sürdü. Geçim imkânları kısıtlı
olan gecekonduların örgütsüz sakinleri de
işçilerin yanında yer aldı. Gecekondularda kayıt
dışı yaşayarak ve çalışarak geçinen örgütsüz
ama yerelde siyaset yaparken dernek, futbol
kulübü gibi yerlerde örgütlenen bu sakinler,
mücadeleyi fazlasıyla etkiledi (Gobe 2011;
Prashad 2016:50-51).
Kuvvetle muhtemel isyanlar incelenirken göz
ardı edilen en büyük şey, gecekonduların veya
gençlerin tavırlarının, fabrikalarda çalışan işçilerin
tavırlarından önemli olduğu varsayımı ile işçilerin
göz ardı edilmesi meselesidir. Bunda örgütlü
mücadele vermiyor olmaları da etken olabilir.
(Prashad 2016:52)
Mısır’da 2014 yılında kurulan Ekmek ve Hürriyet
Partisi, yeni işçi sınıfı politikasının anlaşılırlığına bir
işarettir. Tunus'ta ise, solcu lider Şükrü Belayid'in
2013'te öldürülmesine ile Halk Cephesi
zayıflamıştır (Prashad 2016:52).
Batı emperyalizmi ise bu kavgada ağırlıklı olarak
bölge halklarının güveninin kaybetmiş seküler
liberalleri destekledi. Bu güven kaybında
eşitsizliği arttıran IMF politikalarına bağlılık ve
liberallerin, piyasa için olumlu olan tiranlıkları
desteklemesi etkili olmuştu. Liberaller,
iktidarların devrildiği ülkelerde hemen yeni
iktidarla kol kola geldiler (Prashad 2016:52-53).
Kitlesel mücadeleleri grev gibi ekonomik
manevralar ve intifada ve savaş karşıtı eylemler
gibi politik eylemleri karşılıklı etkileşimi de
etkiledi. Fakat bu etkileşimin ne zaman olacağı
da hareketlerin kendiliğinde gizlidir. Bu
isyanların devrimci hale gelmesinin anahtarı da
Rosa Luxemburg’un dediği gibi apolitik
insanların mücadeleye katılmasıyla olur
(Prashad 2016:54).
ARAŞTIRMA
Bu gecekondu bölgelerinde camiler aracılığıyla
etkin olan Siyasal İslam, cemaatin, emirlere
sonsuz itaatini talep ediyordu. Fakat ahlak
bakımından özgürlükçü olan mahalle sakinleri
İhvan’a boyun eğme konusunda isteksizdir. Her
şeye rağmen -etkin bir güç olmasına ve toplum
içerisinde yaygın bir iletişim ağına sahip
olmasına- Siyasal İslam temel sorunlara cevap
veremedi (Prashad 2016:51-52).
Bölgede, toplumsal ve siyasi anlamda yaşanan
tüm dönüşümlere rağmen burjuvazinin çıkarları
bozulmadan kalmıştır. Bu eski sınıfların ve
burjuvazinin çıkarları ise bankerler, IMF,
derecelendirme kuruluşları ve Avrupa/Kuzey
hükümetleri ile Körfez monarşileri tarafından
desteklenmektedir (Prashad 2016:55).
2011 isyanları, Körfez monarşilerini, İsrail’i ve
ABD'yi fazlasıyla tedirgin etmişti. Bu tedirginliği
aşarak kontrolü yeniden sağlamak için de NATO
müdahalesi gibi yöntemler ile de bölge tarihinin
direksiyonuna tekrar kendi destekledikleri
güçler oturtuldu. Halk isyanlarının oluşturduğu
veya oluşmasına katkıda bulunduğu bu yeni
rejimlerin sınırlılıkları artırıldı, bölge devletlerine
yeniden kendi ajandaları dayatılarak halkların
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
16
ARAŞTIRMA
ihtiyaçlarını önemsemeyen, küresel
sermayenin ve Batı emperyalizminin güçleri
iktidar oldu (Prashad 2016:55).
Tedirginliğin ve NATO müdahalesinin belki de
başlıca sebebi Devrimlerin, İsrail’i çepeçevre
saracak ne olduğu bilinmeyen rejimlerin ortaya
çıkarma tehlikesiydi. Suriye’deki isyancılar
(Özgür Suriye Ordusu) bu projeye dâhil
edilirken Emperyalizm yeniden Mısır ve
Tunus'un gündelik yönetimine dâhil oldu. IMF
ve Dünya Bankası bölgede neoliberal gündem
dayatma ısrarını sürdürdü (Prashad 2016:55-57).
Yaygın, etkin ve güçlü toplumsal aktörler ise
mücadele edemedi. Örneğin, Siyasal İslam'ın
bu eski toplumsal sınıflara meydan okuyamadı.
Buna yönelik isteği de zaten son derece
tartışmalıdır. Çünkü eski toplumsal sınıflarla
hâlihazırda arasında pek çok bağ
bulunmaktadır. Ekonomik sorunları kavrayışı
noktasında ise son derece kıttır.
Fakat her şeye rağmen, bölgede başka bir şey
başlamış durumda. Arap Devrimi'ni bir
"medeniyet" ayaklanması, düzene -yani
neoliberal ekonomi politikaları ve güvenlik
devletine- karşı bir isyan olarak algılamak
gerekiyor (Prashad 2016:60-61).
Otokratik yönetimin değiştirilmesi kısa vadede
-ilk olarak- gerçekleşir. Yeni rejimin konsolide
olması orta vadede gerçekleşirken, yeni bir
düzen kurmak için gerekli olan ekonomik ve
kültürel değişikliklerse ancak uzun vadede
gerçekleşebilir. Arap Baharı da bu aşamalar
arasında, kısa vadeli ilk evreydi. Tüm
devrimlerin kısa vadede gerçekleşmeyeceğini
de hesaba katmak gerekir (Prashad 2016:61).
İşçiler, Tahrir dinamiğinde çok önemli ancak
değeri yeterince teslim edilmeyen bir rol
oynadılar. 2011 yılında, tek yasal Nasırcı sol parti
olan Tagammu sokaktaki harekete katılmış
mensupları diğer küçük sosyalist gruplardan
aktivistlerle birleşmiş ve Sosyalist Halk Birliği
Partisi'ni oluşturmuşlardı. 2013'ün o çalkantılı
döneminde, Sosyalist Birlik orduyu destekledi,
bölünme oldu Ekmek ve Hürriyet Partisi
kuruldu (Prashad 2016:67).
Tunus’taki protestolar için de ana öznenin
gençler olduğu söylenir fakat hakları teslime
edilmeyenler işçilerdir. İşçiler belki de
eylemlerde en kritik rolü oynamışlardır. Bunun
kanıtı ise Mısır’da mübarek istifa ettikten sonra
çıkan ilk emirlerden birinin işçilerin işlerine
dönmesidir (L. Gelvin 2014:66).
Bunların yanı sıra isyancıların fazlasıyla barışçıl
olduğu anlatılagelmiştir fakat isyanlar nadiren
barışçıldır. Bunun en büyük örnekleri de
Kahire’deki, Deve Savaşı ve Tunus’taki isyanın
başlangıcında görülen protestolar neticesinde
görülen ölü sayısının sürekli katlanarak
artmasıdır. Ayrıca Mısır’da orduya ve kolluk
kuvvetlerine ait pek çok karakol da yakılmıştır (L.
Gelvin 2014:66).
Bir diğer yanılgı da ordunun isyancıları
desteklediğinin düşünülmesidir. Mısır’da
ordunun gerçekleştirdiği ilk darbeyi takip eden
yaklaşık 20 günlük süre içerisinde 1200 kişi
kayıplara karışmıştır. Tunus ve Mısır’da
protestoların asıl talepleri ekonomik taleplerdir
(L. Gelvin 2014:67).
Mısır ve Tunus Dışında
Diğer Arap ülkelerinde çıkan isyanları Mısır ve
Tunus isyanları gibi olduklarını varsayarak
bakmak hatalıdır. Tunus’ta giderek daha fazla
bir biçimde ülkenin geleceği için sekülerler ile
İslamcı güçler arasındaki kutuplaşma giderek
artmıştır (Prashad 2016:68-70).
Mısır’da göreve gelen Mursi eski rejimin
tasfiyesini önlemiş ve hukuk üstü güçler isteyen
Mursi’ye, 2013 baharındaki ekonomik
darboğazın ardından ABD destekli ordu
müdahale etmiştir. Böylece Müslüman
Kardeşler sorunu bu kez neredeyse tamamen
çözülmüştür. Bahreyn’de Suudi Arabistan ve
Birleşik Arap Emirlikleri’nin büyük yardımıyla
isyan sert bir şekilde bastırıldı (L. Gelvin 2014:70-
71). Libya’daki coşku tıpkı Mısır’da olduğu gibi
kısa süreli olmuştur. Suriye’deki hareketlilik,
dışarıdan gelen askeri ve siyasi destekle beraber
17 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
mezhepsel bir savaşa dönmüştür.
Bahar mı?
Arap Baharı terimi iki yanlış anlaşılmaya sebep
olmaktadır. Bunlardan birincisi Bahar’ın
barındırdığı olumlu anlamdır. İkinci hatalı görüş
ise onun temsil ettiği mücadelenin tek
mevsimlik bir dilime sığdırılması. Hâlbuki 1980’li
yıllardan beri Araplar sayısız kez sokağa çıkmıştır
(L. Gelvin 2014:73).
Bunlara, 1980’lerde Berberi Baharı, 1988’de
Cezayir’de Kara Ekim, 1994-9 yılları arasında
Bahreyn İntifadası, 2000 yılında Şam Baharı,
2004 yılında Mısır’da Kifaya, 1970’lerin sonunda
bölge genelinde başlayan IMF karşıtı isyanlar,
1977 Mısır protestoları, 1987-8 Cezayir isyanları,
1989-96 Ürdün isyanları gibi pek çok örnek
verilebilir. Yani protestolar tek seferlik veya
mevsimlik değildir (L. Gelvin 2014:73-74).
Arap Baharı teriminin yansıttığı ikinci temel
sorun ise ‘dalga’ anlamı çıkarılmasındadır. Dalga,
protestoların tıpkı denizdeki dalga gibi sıra ile
ülkeleri kapsayabileceği gibi bir anlamı
çıkarmaktadır. Fakat bu böyle olmamıştır.
Protestoların hedef ve tarzları ülkeden ülkeye
farklılaşmıştır. Protesto ve isyanlar, kıvılcım gibi
kendiliğinden ve farklı tarzlarda ortaya
çıkabilmektedirler (L. Gelvin 2014:74-75).
Devletlerin, halkın karşısında zayıf duruma
düşmesine ve isyanların ortaya çıkmasına sebep
olan birkaç şey vardır.
Bunları sıralamak gerekirse; geniş sosyal
imkânlar IMF politikaları aracılığıyla terk edilmiş
Bunları sıralamak gerekirse; geniş sosyal
imkânlar IMF politikaları aracılığıyla terk edilmiş
ve devletlerin vatandaşlardan sonsuz itaat
beklemiştir. Özelleştirmeler, ticaretin
serbestleştirilmesi, fiyat denetimlerinin, gıda ve
yakıta yönelik sübvansiyonların ortadan
kaldırılması ise halkı zayıflatmıştır. Demografi de
devletin zayıf düşmesine sebep olmuştur. Halkın
büyük kısmını gençler oluşturmaktadır. Fakat
özneler arasında kesinlikle hakkı verilmeyen ve
gençlerden daha çok devrimlere etki eden
kesim yazının önceki kısımlarında da
bahsedildiği üzere işçi sınıfının ta kendisidir (L.
Gelvin 2014:76-78).
Protestoları etkileyen bir diğer etmen ise
uluslararası gıda tedarik zincirinde yaşanan
sıkıntılardır. Batı Asya ve Kuzey Afrika genel
olarak toplu gıda ithalatına dünyadaki
neredeyse tüm bölgelerden daha çok
bağımlıdır. Gıda fiyatlarının fırlaması ise hane
başına düşen gideri artırmıştır. Uygulanan
neoliberal politikalar ise hükümetleri
kırılganlaştırmıştır çünkü uygulanan politikalar
sebebiyle müdahale edememişledir (L. Gelvin
2014:78-79).
Dolayısıyla halk da ilk seçenek olarak sokağa
çıkmıştır. Gerektiğinde göreve çağrılacak
popüler liderlerin yokluğu da halkın doğrudan
sokağa inmesini tetikleyen sebeplerden
olmuştur (L. Gelvin 2014:80).
İsyanların incelenmesi
Arap Baharı kapsamında ortaya çıkan isyan
hareketleri dört alt kümede incelebilir.
Bunlardan ilki, orduların protestocuların yanında
her aldığı ülkelerde çıkan isyanlardır. Mısır ve
Tunus bu kapsamda incelenebilir. İsyanın ilk
aşamasında iki ülkenin de orduları isyancıların
yanında yer almıştır fakat kurumsal
geçmişlerinden dolayı ilerleyen zamanda farklı
davranışlar göstermişlerdir. Mısır ordusu süreç
içinde tek politik güç haline gelirken Tunus
ordusu kışlaya dönmüştür (L. Gelvin 2014:81-82).
İkinci kümeye rejimlerin korunduğu ülkeler olan
Cezayir, Bahreyn ve Suriye dahildir. Cezayir’in
korunmasının sebebi diğer iki ülkeye göre
farklıdır. Cezayir halkının 1952 ve 1964 yılları
arasında sürdürdüğü Bağımsızlık Savaşı sırasın-
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
18
ARAŞTIRMA
da Cezayir Kurtuluş Örgütü (FLN), ordu, parti ve
liderlikten oluşan bir birliktelik ve devlet aygıtı
inşa etmiştir. Bu aygıtın birliği isyanlara karşı
rejimi korumuştur. Suriye ve Bahreyn’de ise
rejimin korunması iktidar elitinin, devlet
aygıtının neredeyse tamamını aşiret ve
akrabalık bağlarıyla yönetiyor olmasından
kaynaklıdır (L. Gelvin 2014:83-85).
Dördüncü ve son grup küme ise isyandan
nasibini almış 7 monarşinin 5’inden oluşur. Bu 5
ülke Fas, Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt ve
Umman’dır. Bu ülkelerdeki pek çok örnekte
görüldüğü üzere gösteriler bir süre sonra
monarşi karşıtı eylemlere dönüşmüştür (L.
Gelvin 2014:85).
Sonuç Yerine
2011 isyanının şehitleri arasında 16 yaşındaki,
Jika olarak bilinen, Gaber Salah Gaber de vardı.
Onun da yer aldığı bir sokak resminde şimdi
"Meçhule Övgü" yazıyor. Bu, devam etmekte
olan isyanın bir işareti.
Şarkılara, sloganlara, isyanlara yansıyan şekliyle
insanlar artık sahip oldukları gücün farkında…
Oryantalist anlatının aksine durağan ve durgun
değiller.
KAYNAKÇA
Anonim. t.y. “Dünya gıda fiyatları Temmuz
2011’den bu yana en yüksek seviyesinde”.
Geliş tarihi 23 Temmuz 2023
(https://www.fao.org/turkiye/news/detailnews/tr/c/1454725/).
Benlisoy, Foti. 2011. “Tunus ve Mısır: Devrimin
Güncelliği /Foti Benlisoy”. Karasaban.net.
Geliş tarihi 23 Temmuz 2023
(https://www.karasaban.net/tunus-ve-misirdevrimin-guncelligi-foti-benlisoy/).
Birdal, Alper, ve Yiğit Günay. 2012.1. bs.
İstanbul: Yazılama Yayınevi.
Gobe, Eric. 2011. “The Gafsa Mining Basin
between Riots and a Social Movement:
Meaning and Significance of a Protest
Movement in Ben Ali’s Tunisia”. HAL Open
Science.
L. Gelvin, James. 2014. “Arap İsyanlarını
Anlamak”. Ss. 63-89 içinde Ortadoğu:
Direniş, Devrim, Emperyalizm. İstanbul:
İletişim Yayınları.
Prashad, Vijay. 2016. Ulusun Ölümü ve Arap
Devriminin Geleceği. 1. bs. İstanbul: Yordam
Kitap.
Telcı , ̇ İsmail Numan. 2011. “6 Nisan Hareketi:
Yeni Bir Sosyal Aktivizme Doğru mu?”
Ortadoğu Analiz 3(29).
Artık, anılar tutuklanamaz, hayal gücüne kilit
vurulamaz. Tahrir Meydanı'nda yükselen
siyaset, yere çakıldı. Suudi ve Amerikan
parasından oluşan bir duvar, Heliopolis
Sarayı'nı, Giza’yı kuşattı. Bölgede, Devrim
gerçekleşti denilen ülkelerde Amerikancı
hükümetler birer birer inşa olundu çünkü
isyanlardan doğacak fırsatı ilk olarak
emperyalizm gördü. Tahrir, devrimci
örgütlülüğe sahip olmamanın bedelini ödedi
fakat yine de artık, bizi geleceğe taşımayacak
başka bir dünya hayal etmeli…
19 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
Öz
Yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıktığı
dönemlerde yaşanan ekonomik ve siyasal
gelişmelerin etkilerinin tek bir alanda kalmayıp
ülkelere hatta kıtalara yayılması bu hareketlerin
en belirgin özelliği olarak kabul görmektedir.
2011 yılında toplumsal yaşam üzerinde etki
kuran bütün bu olaylar topluluğuna karşı
başkaldırı olarak nitelendirilebilecek bir başka
hareket ise İspanya’da yaşanan ve 15-M olarak
da adlandırılan “İndignados” Hareketi’dir. Bu
hareket zamanla İspanya’da ses getirdiği gibi
diğer ülkelere de sıçramış ve 2008 sonrası
yaşanan ekonomik krizin halk üzerinde
yarattığı baskıların azaltılması için bir farkındalık
oluşturmayı başarmıştır. Bu yazıda bu
hareketin ortaya çıkış nedenleri ele alınacak ve
sonrasında yaşanan gelişmelerin siyasi ve
ekonomik hayat üzerinde nasıl bir etkisi olduğu
tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler:
İndignados, İspanya, 15-M, Ekonomik kriz
Hareketin Doğuşu
İspanya’da 2004 yılı yeni iktidarın seçildiği ve
İspanya’nın gelecekteki yıllarını önemli
derecede etkileyen yıllardan biridir. Bu yıl
yapılan seçimde 8 yıldır iktidarda bulunan
Halkçı Parti koltuğunu muhalefete, Sosyalist
Parti’ye kaptırmıştır. Başbakan Aznar’ın partisi,
halihazırda İspanya’nın ABD-Irak Savaşı’na
destek vermesi nedeniyle eleştiri altındayken
seçimlerin hemen öncesinde yaşanan ve 200
kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının etkisiyle
iyice güç kaybetmiş ve beklenmeyen bir
sonuçla iktidarı teslim etmiştir. Bu durum
sonrası 2011 yılına kadar sürecek Sosyalist Parti
hükümeti, sosyal politikalar üzerinde
yoğunlaşmış ve ülke ekonomisini bu yönde
şekillendirmiştir.
Bu dönemden itibaren ortaya çıkan ve bazı
geçmişten gelen güncellenmiş politikaların
etkisiyle yeni bir İspanyol modeli
oluşturulmuştur. Modele göre; ülkenin temel
ekonomi kaynakları inşaat ve gayrimenkul
sektörleri üzerinden gelişecek ve büyük oranda
onlara bağlı olacaktır. 2008 yılında başlayan
krizle beraber gayrimenkul piyasası giderek
değer kaybetmiş, varlıkların bitişiyle de insanlar
işlerini kaybetmeye, evlerinden ayrılmaya ve
maddi anlamda zorlanmaya başlamışlardır. Bu
dönemde işsizlik oranı %27’ye dayanmış, bu
oranı oluşturanların %50’si ise 25 yaşından genç
insanlar olmuştur (Rubio-Pueyo, 2021) . Bu yaşa-
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 20
ARAŞTIRMA
21
nan krizin önüne geçilmesi için kemer sıkma
politikalarının yürürlüğe girmesi durumu kısa
süre içerisinde siyasetçiler arasında sıkça
konuşulan bir konu haline geldi. Fakat çok
yakın bir geçmişte sosyal politikalara bağlı
yaşamlarını sürdüren halk çok net bir şekilde
bu fikre karşıydı; ülkenin ekonomi
politikalarının yarattığı bu krizi onlar üstlenmek
istemiyorlardı. Bu baskılara karşı çıkışlar
olmasına rağmen AB kısa süre içerisinde
etkisini kullanarak yasalaşmasını sağladı. Bu
gelişmeler iktidardaki Sosyalist İsçi Partisi’ne ve
Muhafazakâr Halk Partisi’ne karşı yozlaşma da
dahil birçok nedenle adeta tepki yağmaya
başladı.
Bu kriz anında ise yine bir iktidar yarışı
hakimdir. Halk Partisi ve Sosyalist Parti’nin
girdiği yarış, tansiyonun çok yüksek olduğu
halk tarafının tekrardan taraf değiştirmesiyle
sonuçlanmış, Sosyalist Parti en kötü
yenilgilerinden birisini tatmıştır. Seçime kadar
olan süreçte 3 yıl kadar büyümeyi durduran bir
ekonomi tablosu altında iktidara gelen yeni
hükümet, önüne geçilmesi zor bir krizin
altından kalkmak için kararlı olduğunu belirtse
de ülkede ciddi manada uygulamaya konulan
tasarruf yönlü politikalar ile yine halkın
desteğini almakta başarısız kalmış, belirli
bölgelerde hatırı sayılır derecede kalabalık
gruplar toplanmaya başlamıştır (Konak, 2022).
Ortaya atılan çok fazla çözüm önerisi
bulunmasına rağmen hiçbiri İspanya’yı bu
durumdan tam anlamıyla çıkartmaya
yetmemiştir. 2012 yılında yeni yönetimle
beraber Rajoy, batma noktasına dayanan
bankalara milyar dolarlara ulaşan miktarlarda
maddi destek yapmış, hatta İspanya’nın en
büyük mortgage kredi sağlayıcısı olan Bankia
devletleştirilmiştir. Avrupa Birliği bölgesindeki
finans sorumlularının 100 milyar euro gibi
yüksek bir miktarı İspanyol banka sektörüne
fonlaması dahi yardımcı olmamış, batan
hisseleri alması planlanan ve piyasayı
temizleyip çöplük görevi görmesi istenen bir
banka oluşturulması düşüncesi dahi işleme
alınmıştır. Bütün bu hamleler İspanya’nın gele-
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ceğini 1 sene içerisinde toparlanabilir bir seviyeye
indirse de az önce de bahsettiğimiz gibi
ülkenin ve ülkede yaşayan gençlerin
geleceğinin tehlikesi tam olarak bitmemiştir.
Bütün bu kötü gidişatın içerisinde devlet
politikaları ve bankaların yaşadığı maddi
sıkıntılar yüzünden cezalandırıldığını düşünen
genç nüfus önemli bir tepki koymadıkları
takdirde daha da dibe batacaklarını düşünmeye
başlamış, gelecek senelerde düzelmesi
mümkün olmayan bir ekonomik tablo kısa
süreli hamlelerle desteklenirken yaşam
şartlarının kötüleşmesini kabul etmemiştir. Bu
dönemde ortaya çıkan gelir eşitsizliği oranının
yükselişi de bütün bu sıkıntıları toplumsal bir
boyuta taşımaktadır. İşte bu belirsizlik içerisinde
giderek karamsarlaşan öğrenciler yavaş yavaş
dernekler ve topluluklar altında toplanmaya
başlamıştır. Bask bölgesinin bağımsızlığını
savunan partiler bu dönemde söylemleri daha
da arttırmaya başlayarak toplumsal anlamda
etki alanlarını genişletmeye çalıştılar. (Brittanica,
2023) ( Konak, 2022)
Olayların gölgesinde ortaya çıkan Juventud sin
Futuro, yani Geleceği Olmayan Gençlik,
politikacılara ve ekonomistlere karşı durma
konusunda toplanma amacıyla gösteriler
düzenleme kararı alan bir hareketin ismidir. Bu
harekette öğrencilerin ve gençlerin asıl amacı;
bireysel değil bir toplum olarak düşünmek,
politikacıların bencil fikirlerinin karşısına rasyonel
ve çoğunluğun yararına uyan fikirler koymak ve
geleceklerini kurtararak kendilerine yeni
hayatlar oluşturmaktır. Bu grup 2011 yılının
başlarında yukarıda bahsedilen gelişmeler he-
nüz olgunlaşmadan Madrid’de gösteri
düzenleme kararı alır. Bu gösteri sırasında
binlerce insanın aynı söylemlerde bulunması,
yürüyüşün düzenlendiği 15 Mayıs 2011 tarihini
özel kılmayı başarmış ve 15-M hareketi olarak
anılacak olayları başlatmıştır (Konak, 2022).
Beklenmeyen bir anda örgütlenen İspanyol
halkı yüz binleri bulacak şekilde onlarca
şehirde hep bir ağızdan gelecekleri için
taleplerde bulunmuşlar ve haklarını
aramışlardır. Hızlı ve kalabalık bir şekilde
başlayan gösterilerin Madrid ayağı ise olaylı
geçmesi nedeniyle biraz daha akılda kalmıştır.
Protestoların sonlanmasına yakın, alanda
kalmayı ve oturma eylemi düzenlemeyi
planlayan bir grup Puerto del Sol’a yürümüş ve
polisle burun buruna gelmiştir. Bu gerilim
beklenilen gibi kısa süre içerisinde fiziksel
şiddete dönüşmüş ve halk polis tarafından
alandan dağıtılmıştır. Yaşanan bütün bu
gelişmeler demokrasiye karşı bile yükselecek
seslerin doğması için bir ortam oluşturmuştur
(Doğan, 2020).
önce siyasi kanallar yoluyla taleplerini meclise
taşıma çabasında bulunan insanları bu
örgütlenme yoluna iten en büyük etkenlerden
birisi genel kanıya göre siyasi partilerin işlevsizliği
ve umursamazlığı olarak görülmektedir.
İnsanlar gerek Sosyalist İşçi Partisi yoluyla gerek
Muhafazakâr Halk Partisi yoluyla bu kemer
sıkma politikalarını eleştirmeye ve kendileri
üzerinde oluşan baskıya bir çözüm bulmaya
çalışmışlar fakat herhangi bir şekilde
dinlenmediklerini belirtmişlerdir. “Democracia
real ya!” yani “Şimdi gerçek demokrasi!”
sloganlarının ortaya çıkmasındaki en büyük
sebeplerden birisi, temsiliyetin olmadığı
düşüncesidir. İspanya’da yükselen politik
huzursuzluk da doğal olarak iki partili sisteme ve
buradan temsili demokrasiye eleştirilerin
gelmesine sebep olmuş ve demokrasi
anlayışının değişmesi talebi, 2008 Krizi
çerçevesinde gelişen hareketleri farklı bir evreye
sokarak ülke içerisinde büyük bir değişikliğin
öncüsü konumuna gelmiştir (Alvarez-
Benivades, 2018).
ARAŞTIRMA
Sosyal medyanın yoğunlaştığı dönemlerde
eski toplumsal hareket anlayışına kıyasla daha
hızlı ve kolay örgütlenme sağlanmış, herhangi
bir sendikanın etkisi altında gelişme ya da
fonlanma ihtiyacı duymamış ve ispanyanın
geleceğini değiştirecek hareketin temelleri
atılmıştır. Bu yeni dönem toplum anlayışı,
taleplerin ve tepkilerin yalnızca meydanlarda
sınırlı kalmasına izin vermemiş ve sosyal
medyada politikacıların 7/24 baskı altında
kalmasını sağlamıştır. Aynı şekilde bütün
protestoların duyuruları ise yine bu sosyal
medya platformlarında kurulan gruplarda
yapmaktadırlar. Belirtilen katılımcı sayılarına
ulaşan bu gösterilerin en büyük kaynağı da
dolayısıyla bu yeni dönem sosyal medya
gruplarıdır.
Hareketin Etkileri ve Yeni Dönem
Bu hareketin etkileri de sonuçları da
beklenenden büyük olmuş ve belirli konular
üzerinde farkındalık oluşturmayı başarmıştır.
Bu farkındalıklardan ilki ise rejimin işlevsizliği
durumudur. Toplanmalar ve protestolardan
Bu siyasal tartışmalar, hareketi ve mensuplarını
bir sonraki seçimlerde önemli derecede etkili bir
konuma getirmiş ve Podemos isimli bir partinin
kurulumu için temel oluşturmuştur. Podemos
adıyla resmi olarak siyasetin içerisinde söz sahibi
olan bu parti ikinci parti konumuna yükselerek
ana partilerin gücünün net bir şekilde kırıldığını
ortaya koymuş, milyonlara ulaşan bir oy sayısı ile
İspanyol siyasetini farklı bir döneme doğru
sürüklemiştir. Temel siyasi ideolojilerinin dışında
kalan ve pragmatik taleplere odaklanan bu
parti ile halk istediği siyasiler-halk ilişkisinin
düzelmesi için girişimlerde bulunmadan direkt
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
22
ARAŞTIRMA
olarak siyasete girmeyi başarmıştır.
Sonuç
İndignados, ciddi anlamda İspanyol siyasetinin
geleneksel yapısına bir tepki ortaya koymuş ve
bu yapının değişmesi için başarılı girişimlerde
bulunmuştur. Temel ideolojik düşüncelerin
dışına çıkmayı başararak çoğulcu ve toplum
faydasını temele alan siyasi partinin
kurulumuyla halkın düşüncelerinin tam
anlamıyla etkili olduğu bir ortam sağlamayı
başarmışlardır. Sosyal medyanın etkilerini çok
büyük bir şekilde ortaya koyan ve Arap Baharı
ile aynı dönemde yaşanan bu büyük kitlesel
hareketlilik, aslında o dönem değişen dünya
düzeninin en somut örneklerinden birisini
ortaya koymuştur.
İktisadi anlamda toparlanmaya başlayan
İspanya, politikalarını yalnızca para üzerine
odaklamasından ve potansiyel sosyal
sonuçlarını düşünmemesinden kaynaklı kendi
geleceğini hazırlayan bir grup harekete
sürüklenmiştir. Bu hareket aynı zamanda
iktisadi yapılanmayı da eleştiri yağmuruna
tutmuş, kemer sıkma gibi anlayışların belirli
noktalarda toplum yararı için yeniden gözden
geçirilmesini de sağlamıştır.
İndignados, Podemos’a dönüşerek çok büyük
bir etki kazanmış ve İspanya siyasetinin 10 yıllık
geleceğini belirlemeyi başarmıştır.
KAYNAKÇA
Konak, İ. (2022). İspanyol Indignados/15M
Hareketi üzerine bir değerlendirme.
İçtimaiyat Sosyal Bilimler Dergisi, ss. 386-401.
Brittanica,
Autistery,
https://www.britannica.com/place/Spain/add
itional-info#history
Rubio-Pueyo, V. (2021). Laboratory Of
Conversatıons: The 15m Movement,
https://www.publicbooks.org/laboratory-ofconversations-the-15m-movement/
Sınır tanımayan 'Öfkeliler' hareketi, BBC,
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2011/10
/111014_indignados_protests
Tandoğan, Ş. M. (2020). TOPLUMSAL
HAREKETTEN SİYASİ HAREKETE: İSPANYA-
INDIGNADOS HAREKETİ VE LÜBNAN-
BEYRUT MEDİNETİ HAREKETİ . Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi , 7 (3) , 706-730 . DOI:
10.30798/makuiibf.790837
Álvarez-Benavides A. (2018) 15M's social and
political effects in Spain Open Democracy /
ISA RC-47: Open Movements, 30 October.
https://opendemocracy.net/antonio-lvarezbenavides/15ms-social-and-political-effectsin-spain
El diaro.es, Juventud sin Futuro, 2017.
https://www.eldiario.es/desde-todaspartes/juventud-sin-futuro-15m-exiliorevolucion-precariedad-paro-oficinaprecaria-marea-granatebecas_132_3547645.html
23 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
Öz
Tarihin lokomotif gücü olan toplumsal
hareketler değiştirici ve dönüştürücü bir etkiye
sahiptir. Neoliberal politikaların uygulanmaya
başlamasıyla beraber toplumsal hareketlerin
daha da artış kazandığı görülmektedir. Bu
anlamıyla Gezi protestoları da temel olarak bu
politikaların yarattığı sonuçların birikmesiyle
ortaya çıkmıştır. Ancak beklenmedik bir
zamanda gerçekleşmesi kitlelerin hazırlıksız
yakalanmasına ve bu doğrultuda istedikleri
politikayı güdememelerine sebep olmuştur.
Kozmopolit bir sosyal ve siyasi yapısı olan
protestolar bu anlamıyla laboratuvar işlevi
görmektedir. Özellikle yakın siyasi tarihe
damga vuran eylemler hem iktidarın hem de
muhalafetin politikalarının değişmesine yol
açmıştır. Bunun yanında sol grupların da bu
eylemler sonrasında bir geri çekilme dönemine
girdiği söylenebilir. Bu çalışmada Gezi Parkı
protestoları geniş bir çerçevede incelenecektir.
Çalışmanın amacı ortaya atılan teori ve fikirlerin
doğruluğunu tartışmak değil analiz etmektir.
Bu doğrultuda günümüz siyasetine etkileri de
incelenecektir.
Anahtar Kelimeler:
Gezi Parkı, Taksim Meydanı, kamusal alan,
sosyal medya, neo-liberalizm, toplumsal
hareketler.
Hareketin Doğuşu
Neoliberalizm ile beraber ortaya çıkan
ekonomik ve siyasi krizlerin sonucunda
toplumsal hareketler artan bir seyir izlemiştir.
Özellikle 2008 ekonomik krizi ile birlikte birçok
ülkede öfkeli kalabalıkların yaşanan krize karşı
meydanlara dökülmesine sebep olmuştur. Bu
hareketlerden kimileri bastırılmış kimileri de
sönümlendikten sonra siyasi parti şeklini alarak
örgütsel bir kimlik kazanmıştır. Örneğin
İspanya’da 2008 krizi ve sonrasında gerçekleşen
protestolarda Indignados (Öfkeliler) hareketi
önemli bir yer teşkil etmiş, 2014 yılına
gelindiğinde bu hareket Podemos adında bir
siyasi partiye dönüşmüş ve 1,2 milyon oy alarak
İspanya siyasetinde önemli bir konumu elde
etmiştir (Konak, 2022, s. 397). Yunanistan’da ise
kriz sürecinde yaşanan protestolar ve
devamındaki seçimlerde sol bir söylem
kullanarak iktidara gelen Syriza iktidar
deneyiminde ekonomide özelleştirmeler,
siyasette de radikal demokrasi politikalarıyla
Avrupa’da solun yeni stratejisinin öncüsü olmuş
ancak gelinen noktada istediği başarıyı
sağlayamayarak kendisini neo-liberal düzen
içine adapte etmiştir. Görüldüğü üzere 2008
krizi ve sonrasında Avrupa’da sol, sosyal
demokrat özneler kendilerine yeni stratejiler
belirlemeye çalışmış, günün sonunda ise hem
teorik hem de pratik açıdan gerileme
dönemine girmiştir (Ildır, 2021, s. 29). Bu ve
benzer örnekler saymakla bitmez ancak görül-
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 24
ARAŞTIRMA
25
düğü üzere her ne kadar istenilen başarıya
ulaşamasa da 21.yüzyılda toplumsal hareketler
topyekûn bir sönümlenme yaşamamıştır.
Finansal kapitalizmin sürekli bir kriz
döngüsünde bu hareketlerin karşımıza çıkması
oldukça olasıdır. Dünya genelinde dolar bazlı
ekonominin yarattığı enflasyon ve kur çıkışları
bu hareketlerin radikalliğini ülkeden ülkeye
değiştirmektedir. Bu krizlerin neden olduğu
ekonomik yıkım sosyal hayatta da baskıcı
politikaların devreye sokulmasına yol açmış,
sosyal hayata müdahale sonucunda toplumsal
hareketler daha da artan bir ivme kazanmıştır.
Türkiye’de Gezi Parkı protestoları bu duruma
örnek gösterilebilir.
2008 ekonomik krizinin Türkiye’de pek etkili
olmadığı söylense de IMF’den alınan borçlar,
mega projeler, AB’ye uyum süreci gibi olgular
ilerleyen süreçte bu krizin başkalaşmış bir
boyutunun yaşanmasına sebep olmuştur.
Ergenekon ve Balyoz davaları ile ordu
içerisindeki tutuklamalar halkın tepkisini
önemli ölçüde artırmıştır. Buna karşılık
hükümetin bu tepkileri geri plana atmak için
kullandığı çözüm süreci de eylemlerden 1 sene
sonra sona ermiştir. Sosyal hayatta
gerçekleştirilen politikalar Gezi protestolarının
yaşanmasında bir birikim oluşturmuştur.
Eğitimde 4+4+4 sistemine geçiş ve karma
eğitimin tartışılmaya açılması, 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın
stadyumlarda kutlanmamaya başlanması, saat
10’dan sonra içki ve alkol satışının yasaklanması,
kadınların sosyal yaşamdaki konumlarının
tartışmaya açılması Gezi’ye giden süreçte
toplumsal öfke birikimine yol açmıştır. Doğal
alanların ve şehir içi parkların imara açılarak
toplu konut, otel, avm gibi projelerin buralarda
uygulanmaya konması geniş tepki toplamıştır.
Gezi Parkı’nın imara açılmak istenmesi de
bardağı taşıran son damla olmuştur.
Gezi Parkı protestoları Türk siyasal hayatında
önemli bir eşik teşkil etmektedir. Yakın tarihe
bakıldığında 15-16 Haziran, Tekel Grevi gibi
toplumsal hareketlerden sonra gerçekleşen en
kitlesel katılımı olan Gezi protestoları geçmişi
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
geleceğe bağlayan sürece damga vurmuş,
siyasi ve toplumsal hayatta önemli değişikliklerin
gerçekleşmesine yol açmıştır. 2013 yılının Mayıs
ve Haziran aylarında gerçekleşen protestolar ilk
başta çevreci bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.
Taksim Meydanı’nın yayalaştırılması ve Gezi
Parkı’na yapılması planlanan alışveriş merkezi
çevreci örgütlenmelerin tepkisine yol açmış,
kampanyalar gerçekleştirilmiş ve mahkemeye
başvurulmuş ancak bu süreç başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Grupların sokağa inmesine
sebep olan olay 27 Mayıs günü dozer ve yıkım
araçlarının parka girmesi olmuştur. Bir grup
ekoloji ve çevre örgütleri sosyal medya
üzerinden dayanışma ağları kurarak parka
gitmiş, yıkımı engellemeye çalışmışlardır. Bu
gruplara bazı siyasi partilerin vekillerinin de
katılımı gerçekleşmiştir. Kırılma noktası olan olay
ise polis müdahalesidir. Polisin müdahalesi
kamuoyunda geniş ölçüde bir tepkiye yol açmış,
barışçıl bir şekilde başlayan protestolar günden
güne hızlı bir biçimde şiddetlenmiştir. Yakın
tarihteki en kitlesel katılımlı toplumsal hareket
olan Gezi protestoları başarıya ulaşamamış,
ancak devamındaki süreçte birçok politik
grubun ve öznenin değişmesine yol açarak
siyasi tarihte önemli bir uğrak olmuştur. Gerek
iktidar gerek muhalafet partileri bu protestolar
sonucunda politikalarında önemli değişiklikler
gerçekleştirmiştir. İktidar açısından baktığımızda
bu protestolar iktidarı daha da otoriterleştirmiş,
muhalafet partileri ise daha ılımlı bir muhalafet
pozisyonu almıştır. Bu politikalar, gelinen 10 yıllık
süreçte daha da etkili hale gelmiş ve demokrasi
kavramının salt sandık süreci olduğuna dair
belirli yaklaşımların oluşmasına sebebiyet
vermiştir. Bu yaklaşımların tartışması bu yazının
konusu değil ancak kısa bir şekilde değinmek
gerekirse bir toplumsal hareketin demokrasi ve
sandık üzerindeki etkisi büyüktür. Örneğin
protestolardan iki sene sonra gerçekleşen 7
Haziran 2015 seçimlerinde hükümetin
kurulabilmesi için çoğunluk sağlanamamış,
siyasette bir kriz dönemi yaşanmaya başlamıştır.
Gelinen son noktada ise 2017
referandumu ile başkanlık sistemine geçilmiş,
muhalefet ve sol gruplar geri çekilme dönemine
girmiştir.
Kozmopolit Eylemsellik ve Taban Siyaseti
Gezi protestoları yapısal olarak çok farklı politik
grubu içermektedir. Bu özelliğiyle 1848
Devrimleri’ne oldukça benzemektedir. Çok
fazla politik grup bir araya gelerek yönetimi
değiştirmeye çalışmış ancak yerine ne
koyacaklarına karar verememişlerdir. Gezi
protestolarının da çelişkisi burada yatmaktadır.
Ekonomik ve sosyal hayatın baskısından
kurtulmak isteyen, ağırlığını sol grupların
oluşturduğu birçok politik grup ortak hareket
ederek ülke çapında bir dayanışma
örgütlemişlerdir. Her ne kadar değişik
grupların dayanışması gerçekleştiyse de
devamında ortaya konacak yapının
belirlenememesi, öncülük edebilecek örgütsel
bir yapının bulunmayışı bu protestoların
başarısızlıkla sonuçlanmasında önemli pay
sahibidir. Bir diğer etken ise eylemlerin
kendiliğinden şiddetlenerek beklenmedik bir
etkiye ulaşmasıdır. Yani politik gruplar bir nevi
hazırlıksız yakalanmışlardır. Eylemleri
hazırlayan süreç tedrici bir biçimde gelişmiş
ancak ortaya çıktığı dönem beklenmedik
olmuştur. Hazırlıksız yakalanan partiler,
dernekler, sivil toplum örgütleri kitleleri tanıma
ve buna göre politika üretme açısından zayıf
kalmıştır (Bora, 2017, s. 706). Ek olarak Gezi
protestoları işçi sendikalarından yoksun bir
eylemsel süreçtir. Partiler sendikaları
protestolara dahil edememiş, bunun
sonucunda istedikleri başarıyı elde
edememişlerdir.
Gezi protestoları kitlelerin bir taban siyaseti
uygulamasına vesile olmuştur. Halkın doğru-
dan katılımıyla ortak karar alma, dayanışma ve
eylemsellik ön plana çıkmıştır. Görüldüğü üzere
düzen siyasetinin ‘yukarıdan siyaset’ anlayışına
karşı taban siyaseti gündeme gelmiştir.
Toplumsal hareketlerin en önemli
özelliklerinden biri de budur. Kitleler bağlı
oldukları siyasi grupları yönlendirirler, bu
grupların lider kadrolarının tabana göre siyaset
yapmasına vesile olurlar. Örneğin 1972-78 arası
dönemde CHP ve Bülent Ecevit sol hareketin
rüzgarına kapılmış ve sol eğilimli politikalarla
birlikte iktidara gelmiştir. Tam tersi bir örnek de
Gezi sonrası dönemdir. Kitleler muhalefet
partilerine şekil verememiş, aksine
demokrasinin son adımı olan sandığın tek
çözüm yolu olduğu muhalefet partileri
tarafından topluma sunulmuştur. Bu politika
kitlesel hareketlerin ve sivil itaatsizlik
hareketlerinin tedrici bir biçimde azalmasına,
siyasetin sandığa sıkıştırılmasına sebep
olmuştur. Buna karşılık protestolar sonrasında
taban siyaseti tarzını hayata geçirebilecek politik
dayanışma yapıları denenmiştir. KP, ÖDP, HTKP
ve birçok sol grubu içeren Birleşik Haziran
Hareketi kurulmuştur. Görüldüğü üzere bir
toplumsal hareket sahada sönümlenirken
kendisini örgütsel bir yapıya dönüştürmüştür.
Ancak bu deneme de istenilen sonucu
verememiştir. Gezi ve sonrasında yaşanan siyasi
krizler dönemi birçok siyasi partinin
politikasında önemli ölçüde değişkenlik
göstermesine sebep olmuştur. Sonucunda bu
partiler içerisinden yeni siyasi parti ve yapılar
ortaya çıkmış, kendilerini bir alternatif olarak
göstermeye çalışmışlardır. Sosyal yapısı
açısından Gezi farklı politik grupların yanı sıra
farklı sosyal grupları da içermektedir. Gezi
üzerine ilk çalışmalardan birini yapan Çağlar
Keyder yeni bir orta sınıfın eylemlere öncülük
ettiğini, bu sınıfın geçmişten farklı olarak zihinsel
ve kültürel üretim yapan, çoğunluğunu
üniversiteden yeni mezun olan insanların
oluşturduğunu söylemektedir (Yörük, Yüksel,
2015, s. 136-137). Korkut Boratav ise olayların
proleter bir kimliğe sahip olduğunu
belirtmektedir (Boratav, 2013). Boratav’a göre
eylemlerin sosyal yapısı eğitimli ve becere
kabiliyeti yüksek olan proleter sınıftır. Orta sınıf
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 26
ARAŞTIRMA
teorisinin tam tersine bu kesimlerin yeni bir orta
sınıf olarak adlandırılamayacağını, gelecek
zamanda proleterleşeceklerini söylemiştir. Gezi
sonrası sürece baktığımızda özellikle 2018 ve
sonrasında gelişen ekonomik ve siyasi krizin
bahsi geçen orta sınıf kesimini proleterleştirdiği
görülmektedir.
Değinilmesi gereken önemli bir nokta
demokrasi kavramıdır. Çoğulculuk kavramı
üzerinden bir tartışma konusu olan demokrasi
Gezi protestoları sırasında da hükümetin
otoriter politikalarına karşı dile getirilmiştir.
Özellikle bu kavramla ilişkili olan radikal
demokrasi de belli gruplar tarafından
savunulan bir kavram olmuştur. Temelini 1980
ve sonrasında gelişen süreçten alan bu siyasal
yaklaşımlar günümüzde de oldukça
tartışılmaya devam etmektedir. Her etnik
kimlik, cinsel kimlik ve politik grubun kendi
haklarını ayrı ayrı mikro düzeyde savunmasını
içeren radikal demokrasi bu anlamıyla son 20
yılda siyasette önem kazanmıştır. Gezi
sonrasında gerçekleşen 2014 yerel ve 2015 genel
seçimlerinde bu durum karşımıza çok net bir
biçimde çıkmaktadır. Özellikle HDP etrafında
şekillenen bu politikalar halkın belli bir kısmında
karşılık bulmuş ve HDP’nin meclise girmesiyle
bir temsiliyet kazanmıştır.
olarak nitelendirilen sosyal medya bir yandan
toplumu belli ölçüde politize ederken bir yandan
da reel siyasette kitlelerin sokaktaki rolünü
önemli ölçüde azaltmıştır. Tepkilerin bir tweet
veya etkileşimlerle yayıldığı kuru bir siyaset alanı
oluşmuştur. Bu durumu tetikleyen en önemli
etken geleneksel medya araçlarının gün
geçtikçe değerini yitirmesi, bu medya araçlarının
yarattığı boşluğu sosyal medya platformlarının
doldurmasıdır. Belirli algoritmalar üzerinden
işleyen sosyal medya ağları yankı odası adı verilen
kavramın sıkça görüldüğü bir alandır. İnsanların
etkileşime girdikleri hesaplar aracılığıyla
karşılarına çıkan paylaşımlar bir yanda toplumu
siyasete karşı duyarlı hale getirirken diğer yandan
tepkilerin kuru gürültü olarak kalmasına yol
açmıştır. Ancak bazı istisnai durumlar da
karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Gezi
protestolarından iki sene önce gerçekleşen
‘İnternetime Dokunma’ eylemleri sosyal
medyaya sıkışmamış, reel hayatta da önemli
tepkilerin verilmesine yol açmıştır. BTK’nin sosyal
medyaya uyguladığı sansüre karşı 15 Mayıs 2011
günü gerçekleşen eylemler Twitter ve Facebook
gibi toplumun yoğun bir biçimde kullandığı
sosyal medya ağları üzerinden örgütlenerek
gerçekleştirilmiştir (Furuncu, 2014, s. 76). Gezi
protestolarına gelen bu süreçte sosyal medya
kullanımı önemli bir yer teşkil etmiştir.
İtici Güç: Sosyal Medya
Toplumsal hareketler teknolojik gelişmelerden
oldukça etkilenmişlerdir. Özellikle internetin
hayatımıza girmesiyle oluşan sosyal medya
topluma yeni bir alternatif sunmuştur. Ancak
bu nokta önemlidir çünkü teknolojik gelişmeye
ve sosyal medyaya tamamen bel bağlamamak
gerekir. Toplumsal hareketler yeni gelişen
özelliklerini teknolojik gelişmenin sosyal
hayattaki değişikliklerinden almıştır (Tilly, 2008,
s. 148). Teknolojik deterministler ise bunun tam
tersine tarihin değiştirici gücünün teknoloji
olduğunu savunmuşlar, toplumsal hareketlere
de bu açıdan bakarak teknolojik gelişmeye
bağlı olarak okumalar yapmışlardır. İnternet ve
sosyal medyanın gerek sosyal hayat gerekse de
siyasetteki rolü tartışmalı bir başlıktır. İnsanların
tepkilerini dile getirdiği yeni bir kamusal alan
Gezi Parkı protestoları yayılma açısından sentez
bir özellik gösterir. Protestolar ana akım medya
tarafından gündeme getirilmezken bunlara
alternatif olarak sunulan medya grupları
protestolara önemli ölçüde yer vermiştir. Bu
durumun yanı sıra yeni medya araçları da
protestoların kitlelere ulaşmasında önemli rol
üstlenmiştir. Hareket birbiriyle bütünleşmiş bir
biçimde hem sosyal medyadan hem de
televizyon kanalları üzerinden organize olmuş,
örgütlenmiştir (Yerlikaya, 2018, s. 136). Facebook,
Twitter gibi yeni oluşan sosyal medya araçları
protestolara önemi yadsınamayacak şekilde etki
etmiştir. Twitter üzerinden kurulan ‘’Taksim
Dayanışması’’ adlı platform protestolara öncülük
etmiştir. Aynı zamanda yapılan araştırmalar
doğdoğrultusunda Twitter’ın 1 Haziran 2013
günü protestolar sürecindeki en etkili şekilde
27 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
kullanıldığı gündür (Yerlikaya, 2018, s. 188).
Sosyal medya platformları her ne kadar
toplumsal hareketler üzerinde etkili olsa da
buradaki illüzyona dikkat etmek
gerekmektedir. Salt sosyal medya üzerinden
politik tepki vermekle reel durumda tepki
vermek biribirinden farklı durumlardır. Son
birkaç yıldır bu durum ön plana çıkmıştır.
Siyaset gittikçe reel hayattan uzaklaşmış,
sosyal medya platformlarına ve buralardaki
etkileşime sıkıştırılmıştır. Bu anlamda Gezi
Parkı protestoları sosyal medyanın toplumsal
hareketler ve siyaset üzerindenki etkisine
örnek teşkil eden önemli bir uğraktır.
Gezi sosyal medya üzerinden örgütlenirken
hükümet de protestoları bastırmak için bir dizi
önlem almaya başlamıştır. İnterneti
yavaşlatma, Twitter ve Facebook’a kısıtlamlar
getirme, ana akım medyaya yayın yasakları,
eylemlerin arttığı büyük şehirlerde yer yer
yaşanan elektrik kesintileri bu duruma örnek
gösterilebilir. Hükümet uyguladığı kısıtlama
politikalarıyla eylemleri bastırmayı amaçlarken
sonuç tam tersini meydana getirmiştir. Ters
etki yaratan baskı eylemlerin gittikçe
artmasına ve şiddetlenmesine yol açmıştır.
Eylemlere yer vermeyen televizyon kanalları
boykot edilmiş, bu kanallara alternatif olan
kanallar ise eylemciler açısından önem
kazanmıştır.
Protestolar sonrasında hükümet medya
üzerinde bazı değişikliklere gitmiş, kimi
gazeteciler işlerinden çıkarılmış, kimi medya
şirketlerinin sahipleri değiştirilerek kontrol
altında tutulmaya çalışılmıştır. Sosyal medyada
ise belirli dönem kısıtlamalara gidilmiş ancak
yoğun tepkiler bu duruma süreklilik
kazandırmamıştır. Toplum ana akım
medyadan ziyade sosyal medyaya öncelik
vermeye başlamıştır. Gerek geleneksel gerek
sosyal medyanın toplum ve siyaset üzerindeki
etkisinin önemi bu örnekte de görülmüştür.
21.yüzyılda yaygın bir şekilde kullanılan sosyal
medya hem hükümetler hem de toplum
açısından siyaset yapma aracı olarak
kullanılmaktadır.
Yeni Toplumsal Hareketler Teorisi ve Gezi
Parkı Protestoları
Literatürde toplumsal hareketleri eski ve yeni
olmak üzere ayıran pek çok çalışma
bulunmaktadır. Sanayi toplumlarında ortaya
çıkan hareketler “eski toplumsal hareketler”
olarak adlandırılırken özellikle 1968 ve sonrası
dönemde ortaya çıkan toplumsal hareketlere
ise “yeni toplumsal hareketler” denmektedir. Bu
teoriye göre hareketler genelde kültürel ve
yaşam tarzına müdahaleden
kaynaklanmaktadır. Etnik ve cinsel kimlik,
çevrecilik, barış, anti-militarizm gibi başlıkların
toplumsal hareketlere yön verdiğini savunan bu
teori hareketlerin çıkış noktasını siyaset üstü bir
duruma indirgemektedir (Bayhan, 2014, s. 27-
28). Bu bağlamda toplumsal hareketler sosyokültürel
bir bakış açısı ve sivil toplum kavramıyla
incelenmektedir. Gezi protestolarını da bu
bağlamda inceleyen yeni toplumsal hareketler
teorisi, eylemlerin neoliberal kaynaklı ortaya
çıktığını ancak sosyokültürel yaşamdaki
baskının bu temelin önüne geçerek hareketin
farklı bir boyuta ulaştığını iddia etmektedir.
Cinsel ve etnik kimlik başlıkları hareketlerin
temel konusu olarak bahsedilmiştir. Ancak bu
durum hareketlerin sosyo-ekonomik
altyapısının arka plana itilerek konunun daha
üstyapıcı bir bakış açısıyla incelenmesine neden
olmaktadır. Her toplumsal eylemde olduğu gibi
Gezi protestolarında da simgeleşen bir kavram
ortaya çıkmıştır. Eylemcilerin kendilerine karşı
söylenen ‘‘Çapulcu’’ kavramını bir simge haline
getirmesi Bourdieu’nün simgesel sermaye ve
toplumsal alanlar teorisine örnek olarak
gösterilmektedir (Bayhan, 2014, s. 30).
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 28
ARAŞTIRMA
29
Belirli sivil toplum grupları ve bunlara bağlı
olarak hareket eden aktivistlerin bu kavramı
topluma yaymaları kavramın
simgeselleşmesine ön ayak olmuştur.
Postmodernizm başlığında çoğulculuk, radikal
demokrasi ve bireyselliğin Gezi’de itici güç
olduğu iddia edilmektedir. Bu bakış açısına
göre Gezi protestoları bireylerin özel hayatlarına
müdahaleden kaynaklanan bir hareket
olmuştur.
1980 darbesi ve sonrasında neoliberalizmin
siyaset üzerinde ağlarını gittikçe örmesi
toplumsal hareketleri de önemli ölçüde
etkilemiş ve değiştirmiştir. Geçmişte daha çok
sınıfsal temelli ortaya çıkan hareketlerin temeli
belli kaymalar yaşamıştır. Bu anlamda
baktığımızda daha çok bireysel yaklaşımların
öne çıktığı görülmektedir. Postmodernist
kültürün de etkisiyle beraber toplumda
bireyselcilik her alana sirayet etmiştir. Toplumsal
hareketler de bu durumdan nasibini almıştır.
Bu koşullarda liberal paradigmanın önem
kazanması kuşkusuz kaçınılmaz olmuştur.
Özellikle kitle siyasetinden ziyade aktivizm
kavramı güç kazanmıştır. Giriş kısmında
belirtildiği gibi Gezi protestolarını başlatan
süreçte çevre aktivistleri başat rol
üstlenmişlerdir. Gezi sonrası sürece
baktığımızda bu sürecin tedrici bir şekilde
arttığı görülmektedir. Aktivizm bu anlamıyla
topyekûn bir değişiklikten ziyade insanların
savundukları alanlarda seslerini topluma
duyurarak kamuoyu oluşturmalarını
amaçlamaktadır. Önemli değişikliklerden
ziyade politikalarda belirli reformların gerçekleş-
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
mesini savunmaktadırlar. Gezi örneğinde de bu
durum karşımıza berrak bir şekilde çıkar. Gittikçe
otoriterleşen hükümet politikalarına karşı sosyal
hayatta belirli reformların gerçekleştirilmesi
talepleri Gezi Parkı’na yapılması istenen AVM
projesi üzerinden şekillenmiş gittikçe de
yayılmıştır.
Kamusal Alan Bağlamında Taksim Meydanı ve
Gezi Parkı
Kamusal alan kavramı toplumsal hareketler
tarihi açısından önemli bir yer teşkil etmektedir.
Kamusal alanlar halkın bir araya gelerek
toplumsal bir muhalefet ve dayanışma
örgütlediği, yurttaşlık kavramının kristalize
olduğu mekanlardır (Çöteli, 2015, s. 35). İsyanların
ve hareketlerin simgeleştiği meydanlar tarihte
adından hep söz ettirmiştir. Paris’te Concorde
Meydanı, Moskova’da Kızıl Meydan, İstanbul’da
Beyazıt ve Taksim Meydanı en önemli
örneklerdendir. İktidarlar uyguladıkları
politikalara karşı toplumsal bir muhalefet
oluşmasını önlemek için kamusal alanlara
yönelik belirli tedbirler alırken, bir yandan da
iktidarlarını simgeleştirmek için kendi ideolojik
politikaları doğrultusunda yeni kamusal alanlar
oluşturmuşlardır. Aynı zamanda halkın da
gündelik yaşamında sıkça kullandığı parkların da
bu anlamda etkisi önemli ölçüde büyüktür.
Taksim Meydanı ve yanında bulunan Gezi Parkı
bu anlamıyla hem sosyal hayatta hem de
siyasette önemli alanlardır. Tarihe baktığımızda
Taksim Meydanı kutlamalar, protestolar, anma
törenleri gibi birçok alanda etkince kullanılan bir
kamusal alandır. Örnek vermek gerekirse
Türkiye’de siyasi tarihe damga vuran 1977 yılında
gerçekleşen Kanlı 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda
yaşanmıştır. Yine bir sene sonra hem anma hem
de kitlesel bir 1 Mayıs kutlamaları aynı yerde
gerçekleşmiştir. Bu olaylardan yıllar sonra Gezi
protestoları gibi son yılların en kitlesel eylemlerine
sahne olan Taksim Meydanı bir kez daha adını
tarihe yazdırmıştır. Halkın gündelik yaşamında
kullandığı Gezi Parkı bu anlamıyla kamusal alan
niteliğindedir. Eylemlerin burada başlamasının
temel nedeni kamusal alan olan Gezi Parkı’nın
imara açılarak yerine tüketim toplumunun en
büyük simgelerinden biri olan
AVM yapılmak istenmesidir. Yanı başındaki
Taksim Meydanı’nın tarihsel mirası ve parkta
yaşanan ağaç kıyımı protestoların
büyümesinde etkili olmuştur. Sonraki süreçte
bir simge haline gelen Gezi Parkı ülkenin çeşitli
şehirlerindeki kamusal alanların ve şehir içi
parkların yok edilmesine karşı tepkilerin somut
dayanağı olmuştur.
Görüldüğü üzere kamusal alan kavramının
önemli yer teşkil ettiği Gezi Parkı protestoları
hem eylemlere ismini vermiş hem de
toplumsal hareketler tarihinde önemli bir
simge olmuştur. Politik kamusal alan niteliği
taşıyan Taksim Meydanı’nı da aynı şekilde
değerlendirmek mümkündür.
Sonuç
Türkiye’de siyasi hayata damga vuran, yakın
tarihin en kitlesel eylemi olan Gezi Parkı
protestoları siyaseti derinden etkileyerek
büyük değişikliklere yol açmıştır. Hükümetin
gittikçe otoriterleştiği bir siyasal döneme
girilmiştir. Bunun yanında merkeziyetçilik de
önemli ölçüde artmıştır. 2015 genel
seçimlerinde hükümetin tek başına
kurulamamış olması protestoların seçimlere
bir etkisi olarak değerlendirilebilir. Özellikle
radikal demokrasi prensiplerini savunan
HDP’nin solun geri çekilmesiyle kendisini bir
alternatif olarak tanıtması ve bunun
sonucunda mecliste temsil hakkı kazanması
bu anlamda incelenebilmektedir. Ancak 7
Haziran -1 Kasım 2015 arasında yaşanan hem
siyasal hem de toplumsal kriz dönemi Gezi
protestolarının halk üzerindeki etikisinin
gittikçe azaldığı, siyasetin yavaş yavaş sokaktan
çekildiği ve sosyal medyaya indirgendiği bir
dönem olarak karşımıza çıkar. Sonrasında 2017
Başkanlık Referandumu da Gezi
protestolarının tam anlamıyla istenilen sonuca
ulaşamaması ve bu bağlamda solun ve
muhalefetin güç kaybettiği bir döneme
girilmesi açısından önemlidir.
Gezi örneğinde de görüldüğü üzere toplumsal
hareketler tarihin önemli kırılma noktalarından
biridir. Bazı durumlarda isteni-
len sonuca ulaşsa da bu örnekte görüldüğü
üzere istenilenin tam tersi bir durum da
yaratabilmektedir. Farklı politik grupların ortak
hedef için bir araya gelmeleri ancak sonrasında
ne getireceklerine karar verememeleri, kitlelere
öncülük edebilecek örgütsel bir yapının
bulunmaması, işçi sendikalarının katılmamış
olması Gezi protestolarının istenilen sonuca
ulaşamamasında önemli bir etmendir.
Protestolar sonucunda gittikçe otoriterleşen
politikalar toplumun sokaktan geri çekilmesine
neden olmuştur. Tüm bu açılardan bakıldığında
Gezi Parkı protestolarının hem siyasi hem de
toplumsal anlamda bir laboratuvar olduğu
aşikardır.
KAYNAKÇA
Konak İ. (2022) İspanyol Indignados/15M
Hareketi üzerine bir değerlendirme,
İçtimaiyat Sosyal Bilimler Dergisi, ss. 386-401.
Ildır I. (2021) Alacakaranlıktan zifiri karanlığa:
Avrupa Solu, Yeni Ülke, ss. 26-29.
Bora T. (2017)Cereyanlar Türkiye’de Siyasi
İdeolojiler, İletişim, ss. 706.
Yörük E., Yüksel M. (2015) Gezi eylemlerinin
toplumsal dinamikleri, Toplum ve Bilim, ss.
136-137
Boratav K. (2013) “Olgunlaşmış bir sınıfsal
başkaldırı”,
http://www.sendika.org/2013/06/her- yertaksim-her-yer-direnis-bu-isci-sinifinintarihsel-ozlemi-olan-sinirsiz-dolaysizdemokrasi-cag-
risidir-korkut-boratav/.
Tilly C. (2008) Toplumsal Hareketler Tarih,
Teori ve Deneyim, İletişim, ss. 148
Furuncu, D. (2014). Yeni toplumsal
hareketler, küreselleşme ve dijital aktivizm:
Gezi Parkı örneği / New socıȧl movement,
globalıżatıȯn and dıġı tal ̇ actı ̇vıṡm: The case
of "Gezı ̇ Park" (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Yerlikaya T. (2018) Toplumsal Hareketler ve
Medya İlişkisi: Gezi Parkı ve Tahrir Meydanı
Örnekleri, (Doktora Tezi). Marmara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 30
ARAŞTIRMA
Bayhan V. (2014) Yeni Toplumsal Hareketler
ve Gezi Parkı Direnişi, Birey ve Toplum, ss.
27-28-30.
Çöteli S. (2015) Sosyal Medyanın Yeni Tür
Kamusal Alan Yaratması ve Toplumsal
Hareketlere Katkıları: Taksim Gezi Parkı
Olayları Örneği, (Doktora Tezi). İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
31
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
Öz
Küreselleşme, sosyal bilimlerde atıf yapmadan
geçilemeyecek kadar önemli ve bir o kadar da
tartışmalı bir kavramdır. Küreselleşme
tartışmalarının kaynağı ‘‘küreselleşme’’nin
kavramı tanımlayanın konumlandığı yere göre
değişmesidir. Küreselleşme kimine göre mal
ve ticaretin serbestçe dolaşımı kimine göre ise
emperyalizmin bir sonucudur. Dünyada
neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı
1970’li yıllar küreselleşme tartışmalarının da
başladığı dönemdir. Bu dönemden itibaren
küreselleşen dünyada muhalefet de
küreselleşti ve 1990’lı yılların ikinci yarısıyla
birlikte toplumsal hareketler “karşı
küreselleşme” şemsiyesi altında ortak
düşmana karşı geniş bir koalisyon oluşturdu.
Karşı küreselleşme hareketi, 1999 yılında Dünya
Ticaret Örgütü’nün Seattle’daki toplantısını
protesto etme amacıyla bir araya gelen 50 bini
aşkın aktivistin gösterileri sonucunda ortaya
çıkmıştır ve kendisini takip eden bir dizi
protesto dalgasının gelişmesini sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler:
Küreselleşme, karşı küreselleşme hareketleri,
1999 Seattle
Giriş
Karşı küreselleşme hareketleri, küreselleşme
sürecinin içinden yetişmesi aynı zamanda
küreselleşme sürecine alternatif araması ve
süreci hem etkileme hem de bu süreçten
etkilenme potansiyelini taşıması nedeniyle öne
çıkan toplumsal hareketlerdir. Karşı
küreselleşme hareketlerini anlayabilmenin ön
koşullarından biri küreselleşmeye yönelik
yaklaşımları ve karşı küreselleşme hareketlerinin
küreselleşmenin hangi boyutlarına muhalif
olduğunu bilmektir. Küreselleşmenin tanımıyla
ilgili çok sayıda farklı görüş bulunmakta ve
küreselleşme kavramı, kavramı tanımlayan
kişinin durduğu tarafa göre biçimlenmektedir.
Farklı görüşler ve sürdürülen tartışmaların varlığı
küreselleşme konusunda kesin bir uzlaşıya
varılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle
yazının ilk bölümünde küreselleşme
tartışmalarına kısaca değinilecek ve
küreselleşme kavramının karşı küreselleşme
hareketi için ne ifade ettiği açıklanacaktır.
Buradan hareketle karşı küreselleşme
hareketini meydana getiren küresel çapta
sorunların başlıcaları tespit edilerek karşı
küreselleşmecilerin küreselleşmeyi nasıl
değerlendirdikleri ve küreselleşmeye neden
karşı geldikleri aydınlatılacaktır. Son olarak karşı
küreselleşme hareketinin hedef aldığı
kurumların başında gelen ve sıkça eleştirilen
Dünya Ticaret Örgütü’nden ve eleştirilerin
gerekçelerinden kısaca bahsedilecektir.
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
32
ARAŞTIRMA
33
Karşı küreselleşme hareketlerinin toplumsal bir
olgu olarak sosyalist solun gücünden düştüğü,
toplumsal hareketlerin eylemliliğini yitirdiği ve
neoliberalizmin zaferini ilan ettiği andan sonra
ortaya çıkması dünyada sarsıcı bir etki
yaratmıştır. İkinci bölümde karşı küreselleşme
hareketlerinin kaynaklarına ve karşı
küreselleşme hareketlerinin ilk örneği sayılan
1999 Seattle Protestosu’’na yer verilecektir.
Seattle protestosunun karşı küreselleşme
hareketleri içerisindeki önemi ve onu diğer
hareketlerden ayıran nitelikleri açıklanacaktır.
Hareketlerin Adlandırılması
“Küreselleşme karşıtı hareketler” adlandırması
hareketin küreselleşmeye topyekûn karşı
olduğu yanılgısını doğurmaktadır. Oysa
hareketi bir araya getiren ve harekete
katılanların üzerinde tartıştıkları sorunlar
küreseldir ve harekete katılan hemen hemen
herkes küresel çapta örgütlenmiştir. Her
ülkede farklı uygulamalarla karşılaşılsa da
işsizlik, gelir dağılımı adaletsizliği, çevre
sorunları, kadın sorunları, insan hakları ihlali,
etnik azınlık, yoksulluk gibi sorunlar temelde
ortak sorunlardır ve kaynakları da çözümleri de
yerel değil küreseldir. Hareketin kendisi küresel
bir karakter taşımaktadır. Son olarak belki de
en önemli etken, tüm boyutlarıyla küreselleşen
bir dünyada, muhalefetin de küreselleşmesinin
bir zorunluluk olarak belirmesidir. Bu etkenlerin
yanı sıra, muhalif hareketler arasında bir
dayanışmanın gelişebilmesi imkânı, bir şekilde
sorunların da küreselleştiğini göstermektedir.
Witheford bu durumu şöyle açıklıyor:
“Sermaye sadece daha yüksek ücret, daha
çok boş zaman ya da daha iyi çalışma
koşulları peşindeki hareketlerin değil, farklı
olanlara eşitlik, barış ve doğanın korunması
peşinde koşan hareketlerin de düşmanıdır.”
Sermayenin daha çok kültürel olan bu tip
sorunlara bakışı tümüyle işlevseldir. “Erkeğin
kadına şiddet kullanmasının engellenmesi,
yağmur ormanlarının kurtarılması ya da
ırkçılığın ortadan kaldırılması bir bilanço
sorunudur: Maliyetsizse hoş görülür ya da
hatta çaktırmadan desteklenir, kârlıysa
coşkuyla teşvik edilir ama toplumsal fazladan
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
büyükçe bir pay istemeleri halinde amansızca
karşı çıkılır.” (Witheford, 2004, s. 18).
Böylece ortak sorunlarla olmasa bile, sistemin
yapısına yönelik ortak şikâyetlerle ortaya çıkan
muhalif hareketler bir araya gelerek dayanışma
göstermektedirler. Hareketin temsilcileri
küreselleşmeyi durdurmayı değil
küreselleşmeye alternatif bulmayı
hedeflemektedir. Küreselleşme sürecinin geri
döndürülemezliği küreselleşmenin yarattığı
olumsuzlukların da geri döndürülemez olduğu
anlamına gelmemektedir. Karşı küreselleşme
hareketinin kendisini konumlandırdığı yer tam
da burasıdır. Hareket, küreselleşmenin ortaya
çıkardığı sorunlara çözüm aramaktadır.
Dolayısıyla bu yazının yazarı hareketleri “karşı
küreselleşme hareketleri” olarak adlandırmayı
tercih etmektedir.
Küreselleşme Yaklaşımları
Küreselleşme, sosyal bilimlerin neredeyse her
alanında tartışılan anahtar bir kavramdır.
Küreselleşmenin ne olduğuna dair değişik
fikirler olsa da bunları büyük oranda iki kampta
incelemek mümkündür. Bir yanda
küreselleşmeyi ‘’mal ve ticaretin serbestçe
dolaşımı’’ ve demokrasi olarak gören liberal
anlayış yer alırken, diğer yanda ise
küreselleşmeyi kapitalizmin yayılması için
uygulanan emperyalist politikalarının bir sonucu
olarak gören anlayış bulunmaktadır (Bekmen
ve Özden, 2015). Küreselleşmenin dünya
tarihinde yeni bir dönemi açtığını, duvarları
yıktığını savunanlara göre, 1980’lerden sonra
gelişen bilişim teknolojileri dünyayı küçültmüş
ve ulus-devletler önemini giderek kaybetmiştir.
“Bazılarına göre ‘küreselleşme’ onsuz mutlu
olamayacağımız şey, bazılarına göre ise
mutsuzluğumuzun nedeni. Gelgelelim herkesin
birleştiği nokta, ‘küreselleşme’nin hem geri
dönüşü olmayan hem de hepimizi aynı ölçüde
ve aynı şekilde etkileyen bir süreç; dünyanın,
kaçamayacağı kaderi olduğu.” (Bauman, 2006,
s.7).
Küreselleşmenin tanımı çoğunlukla dünyanın
küçülmesi, sınırların belirsizleşmesi, karşılıklı
bağımlılığın dünyayı küresel köye çevirmesi,
kültürel kaynaşma gibi olumlu ifadeler ile
yapılır fakat günümüzde küreselleşme tek
taraflı bir bağımlılığa işaret etmektedir.
Küreselleşme kavramının belirttiği türden
ülkeler arası sınırların kalkması ve serbestlik
büyük ölçüde tek taraflı gerçekleşmektedir.
Gelişmiş ülkeler olarak da adlandırılan birinci
dünya ülkeleri küresel boyutta ekonomik,
siyasal, kültürel ve toplumsal alanların her
yerinde tek taraflı hakimiyete sahiptir.
Küreselleşme terimi aslında kötü üne sahip
olan emperyalizm terimine bir saygınlık
kazandırmak için kullanılmaktadır.
Emperyalizmin özünde merkez ve çevre
olmak üzere iki kutup vardır ve merkez çevreyi
sömürmektedir. Bu sömürü yalnızca
ekonomik ilişkilerle sınırlı değildir, sömürünün
politik, ideolojik ve kültürel boyutları
mevcuttur. Küreselleşme terimi ise bu
kutuplaşmayı gizlemekte ve tüm dünyanın
aynı kaderi paylaşan insanlardan oluşmuş bir
toplulukmuş gibi algılanmasına neden
olmaktadır. (Boratav, 1999, s. 23) Kapitalist
sistem 1990’lı yıllardan itibaren küreselleşme
olgusunu da içine alarak dünya çapında
baskın olmuştur. Bu dönemde küreselleşme
olgusu ve karşı küreselleşme hareketlerinin
yükselişe geçmesi karşılıklı ve eşzamanlı
gerçekleşmiştir. Karşı küreselleşme hareketleri,
küreselleşme olgusunun ekonomik ve kültürel
alanlardaki etkisine ve neoliberal politikaların
sonuçlarına karşı duyulan tepkiler sonunda
küresel kapitalizm karşıtı mücadelelere
evrilmiştir. Küreselleşme ortaya çıkardığı
sorunları, toplumsal dinamikleri baskılaması,
ekonomik, kültürel ve toplumsal dayatmaları
sebebiyle yaşanan süreçte kendi karşıtlarını
ortaya çıkarmıştır (Çetin, 2010, s.67).
Küreselleşme tartışmalarının başlaması ulus
ötesi şirketlerin de dünya çapında etkin
olmaya başladığı 1970’li yıllara denk
gelmektedir. Neoliberal ekonomi politikaları
şirketlere yeni pazar kazandırmaktadır. Bu
sayede ulus ötesi şirketler de etki alanlarını kü-
resel ölçekte geliştirebilmektedir. Neoliberalizm
eleştirisi karşı küreselleşme hareketlerinin fikir
birliğine vardıkları temel noktalardan biridir.
Hareketlerin ortak yönü bizzat küreselleşme
değil, daha çok neoliberal politikalardır.
Küreselleşme süreci ülkeler arası ekonomik
eşitsizliği artırdığı gerekçesiyle az gelişmiş
ülkeler üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.
“Ekonomik eşitsizlikler neredeyse dünyanın her
yanında artıyor; 1998’deki hesapla, dünyanın en
zengin üç kişisinin serveti, 500 milyonun
üzerinde insanın yaşadığı en az gelişmiş yirmi
beş ülkenin toplam GSMH’sini aşmaktadır; aynı
yılın oranlarıyla, dünyadaki en zengin 200 kişinin
serveti, dünyada yaşayanların yüzde kırk birinin
toplam gelirini geçmektedir.” (Foran, 2008, s. 93).
Küreselleşmeye yöneltilen eleştiriler maddeler
halinde sıralanabilir (Wolf, 2004, s.8).
·Devletlerin ulusal ekonomilerini kontrollerine;
vergileri toplamak, halkın çıkarı ve toplumsal
refah yolunda para sarfetmek konularına zarar
vermesi,
·Demokrasinin yerine eylemlerinden sorumlu
tutulamayan bürokratların, şirketlerin ve
pazarların kurallarını dayatması,
·Demokratik hükümetlerin güçlerini küresel
şirketlerin yararına azaltması,
·Kitlesel yoksulluğa neden olması, uluslararası ve
ülkeler içinde eşitsizliği arttırması,
·Küçük çiftçilerin geçimlerine zarar vermesi,
·Ücretleri ve çalışma standartlarını düşürmesi ve
ekonomik güvensizliği her yerde arttırması,
·Çevreye, hayvanlara zarar vermesi ve türlerin
azalmasına neden olması.
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 34
ARAŞTIRMA
·Küresel finansal marketlerin bunalımlar
yaratmasına izin vermesi ve bunun özellikle az
gelişmiş ülkeler için ağır bedellere neden
olmasıdır.
Küresel Kapitalizm ve Dünya Ticaret Örgütü
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), ulusal ticaret
sınırlamalarını azaltma, uluslararası ticaretin
düzenlenmesi ve serbestleştirilmesi amaçlarını
taşıyan 164 üye devlete ve 25 gözlemci
hükümete sahip uluslararası bir kuruluştur.
DTÖ, çok uluslu şirketlerin çıkarlarını korumaya
yönelik politika geliştirmekle ve üçüncü dünya
ülkelerinin küresel ticarete eşitsiz
eklemlenmesine sebep olmakla
eleştirilmektedir. DTÖ’de her üye ülkenin oy
hakkı bir oy ile sınırlanmıştır. Başka bir deyişle,
ülkelerin ekonomik gücü, kararları belirlemede
herhangi bir önem arz etmemektedir. Bu
durum DTÖ’ye daha demokratik bir kurum
görünümü verse de kurumun yönetim
kadrosunu çoğunlukla ABD’li ve Avrupalı
yöneticilerin oluşturması çeşitli eleştirilere
neden olmaktadır (Serdaroğlu, 2005, s. 205-206).
DTÖ devletlerin siyasal, ekonomik, toplumsal ve
kültürel yapılarını şirketler lehine yeniden
düzenlemesi nedeniyle eleştirilmektedir.
DTÖ’nün en çok eleştirilen yönü çevre yasalarını
dava etmek yoluyla şirketlerin kârlarını
öncelediği iddialarıdır. Bu bağlamda, DTÖ’nün
uygulamalarına örnek olarak ABD’deki Temiz
Hava Yasasına, Soyu Tehlikede Olan Türler
Yasasına, Yunus Koruma Yasalarına,
Japonya’daki Kyoto Anlaşmasının hükümlerine,
AB’deki Toksik Maddeler ve Geri Kazanım
Yasasına ve hayvanlara işkence ederek yapılan
avlanma yöntemlerini yasaklayan yasalara
somut müdahaleleri verilmektedir. Çevreciler ve
eleştirmenler, yoğun uğraşlar ve mücadeleler
sonucunda kazanılmış hakların ve yürürlüğe
konmuş yasaların ticaretin gelişmesi ve
şirketlerin kârları göz önüne alınarak
değiştirilmesi veya yumuşatılmasını gerekçe
göstererek DTÖ’yü suçlamaktadırlar (Wallach
ve Sforza, 2002, s. 34-35). Son olarak karşı
küreselleşme hareketinin DTÖ’yü eleştirirken
üzerinde durduğu en önemli nokta örgütün
devletin politikalarına müdahale etmesi ve dev-
letlerin bağımsız hareket etmelerini
sınırlamasıdır. İnsanların günlük yaşam
pratiklerine dahi etki eden bu kararların seçilmiş
hükümetlerin yetki alanından çıkarılması ve
politika belirleme işinin şirketlerin ellerine
bırakılması yoğun bir biçimde eleştirilmektedir.
Karşı Küreselleşme Hareketinin Ortaya Çıkışı:
Seattle
30 Kasım 1999’da Amerika’nın Seattle kentinde
gerçekleşecek olan Dünya Ticaret Örgütü
yönetim kurulu toplantısını protesto etmek
amacıyla on binlerce kişi bir araya geldi.
Göstericiler farklı gelir gruplarından, farklı etnik
kökenlerden ve farklı inanışlardan geliyordu ve
herbir grubun küreselleşmeye yönelik farklı bir
eleştirisi vardı. Çevreciler, sendikalar, öğrenciler,
sivil toplum kuruluşları, köylüler, sosyalistler,
anarşistler vb. grupların tümü tek bir amaç için
bir araya geldiler: neoliberal politikaların hayatın
her yönünü metalaştırmasına karşı çıkmak
(Margulies, 2003, s. 7-11). Seattle’da gerçekleşen
DTÖ protestosu karşı küreselleşme
hareketlerinin ilki olarak dünya tarihine girmiştir.
Seattle’daki eylemlerin başarısı, ulusal sınırları
aşan birçok küreselleşme karşıtı harekete ilham
kaynağı olmuştur. Eylemler sonucunda DTÖ
toplantısının yapılmasını engellemesi harekete
önem kazandırmıştır. Seattle eylemlerinden
sonra uluslararası neoliberal kurumlar nerede
toplanıyorsa oralarda bir dizi eylemler
gerçekleştirilmiştir: 2000 ve 2001 yıllarında
Washington’da, Fransa’da, Millau’da,
Melbourne’de, Seul’de, Nice’te, Kanada’da,
Cenova’da eylemler düzenlenmiştir (Şensever,
2003, s. 11-12). Seattle 50 bini aşan katılımcıyı
medya aracı ile örgütleyebildiği için dünya
çapında ses getirmiştir. Protestodaki gösterilerin
çeşitliliği protestoya katılan kişi ve grupların
çokluğundan kaynaklanmaktadır. Protesto
sırasında yüzlerce kişi gözaltına alınmış ve Seattle
kentinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.
Aktivistler toplantının yapılacağı salona giden
yolları kapatmış bu sayede toplantıya katılımı
düşürmüştür. Sonunda, DTÖ toplantıları
sonuçsuz bir şekilde dağılmıştır.
35 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
Seattle Neden Özgür Bir Harekettir?
Seattle, örgütlenme aracı olarak internetin
kullanıldığı ilk büyük küresel harekettir.
Küreselleşme sonucunda gelişen yeni iletişim
teknolojisi ile uzay uydu iletişim araçları ile
entegre edilebilen kişisel haberleşme ağları
kurulmuştur. Bu ağlar toplumsal hareketlerin
örgütlenmesini ve stratejisinin
şekillenmesinde hayati rol üstlenerek siyasi
şebekelerin oluşmasını sağlamıştır (Tilly, 2008,
s.163). Örgütlenmenin geniş çapta internet
üzerinden şekillenmesi harekete belirli bir lider
grup tarafından değil herkes tarafından yön
verilmesini sağlamıştır. Sosyal medyayı ve
interneti etkin bir biçimde kullandığı için
hareketin görünürlüğü ve etki alanı büyük
olmuştur. Örgütlenme aşamasında internetin
etkin kullanımı dünyanın farklı bölgelerindeki
insanların hareketten haberdar olmasına katkı
sağlamıştır. Birbirini hiç tanımayan hatta hiçbir
ortak özellik taşımayan gruplar yalnızca ortak
sorunları ve ortak çıkarları nedeniyle bir araya
gelerek güçlerini birleştirmişlerdir.
Küreselleşmenin getirdiği ortak sorunlar
sonucunda mücadelenin tek bir yöne
evrilmesi Dünya Sosyal Forumu (DSF)’nun
ortaya çıkmasında etkili olmuştur. DSF
küreselleşmeye ve neoliberalizme tepki duyan
grupların kolektif hareket edebildikleri,
fikirlerini tartışabildikleri, toplumsal adalet ve
eşitlik için çözüm aradıkları, deneyimlerini
aktardıkları buluşma yeridir.
Harekete katılan üyeler eylemlerden önce
şiddet dışı taktikler, şiddetten uzak durma,
şiddete karşılık verme gibi konularda eğitim
almıştır. Bu eğitimlerin hiçbirini almamış olan
binlerce insan da ablukalarda yerlerini alırken;
polis şiddetiyle yüzleşmeye hazırlanmış,
direnmenin ve gücün esasını sağlayacak olan
çekirdek bir grup da bulunmaktadır. Sokak
tiyatrosu yapan gruplar, kendilerini yapılara
zincirleyenler, dev kuklalılar, pankartlılar ve kol
kola girerek şiddetten uzak bir şekilde
delegedelegelerin toplantı yerlerine
ulaşmalarını engelleyenler de gösterilerde
bulunmaktadır (Starhawk, 2002, s.135-136).
Aktivistler eylem biçimlerine yönelik eğitim
almıştır. Provokasyonlara karşı nasıl bir duruş
sergilemeleri gerektikleri, polis tarafından
yakalandıklarında ne yapacakları aktivistlere
konferanslar aracılığıyla öğretilmiştir.
Dünya çapında ses getiren eylemler yaratıcılık
gerektirmektedir. Eylemlerde ön plana
çıkartılan noktalardan bir tanesi de katılımcıların
eylem süresi içinde eğlenmeleridir. Eğlenmeye
ve birbirini tanımaya yönelik etkinlikler,
festivaller, sokak partileri, renkli dans gösterileri
küresel toplumsal hareketin ’68 hareketinden
devraldığı mirasın izlerini taşımaktadır (Uzun,
2001). Forumlar ve konferanslar düzenlenmiştir.
Protesto yürüyüşleri, oturma eylemleri
yapılmıştır. Kitlesel şiddet karşıtlığının ilke
edinilmesine karşın Starbucks, McDonald’s,
Nike gibi kapitalizmin sembolü olarak görülen
binalara yağma/saldırı ve polise saldırıyı eylem
tarzı olarak benimseyen gruplar da hareket
içerisinde yer almıştır. Polis ile çatışmaların
kaynağının ise çoğunlukla eylemcilerin
kendilerine yöneltilen haksız şiddet olduğuyla
ilgili iddialar bulunmaktadır.
Seattle birbirinden çok farklı ve karşıt grupların
aynı hedefler etrafında bir arada bulunmalarını
sağlayan bir harekettir. Bunun nedeni
küreselleşme olgusunun çok farklı alanları
etkilemesidir. Bu gruplar kabaca Marksistler,
Anarşistler, Ekososyalistler, Feministler,
çevreciler, öğrenciler, işçi sendikaları, yeşil
partiler, sivil toplum örgütleri, küçük çiftçiler
olarak sıralanabilir. Üniversitelerin amblemlerini
taşıyan ürünleri üreten işçilerin çalışma koşulları-
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 36
ARAŞTIRMA
nı protesto eden öğrencilerden, tarım alanları ve
tohumları üzerinde ulusötesi şirketlerin
kontrollerine karşı çıkan çiftçilere, ormanlarını
korumaya çalışan yerel gruplardan, yoksul
ülkelerin borç yüklerinin azaltılması yönünde
çabalayan dinsel liderlere, serbest ticaretin
etkileri üzerine yoğunlaşan işçi sendikalarından,
genç kadınların ticaretine karşı çıkan
feministlere kadar farklı gruplar harekette yer
almaktadır (Lechner ve Boli, 2004, s.407).
çıkarlarını gözetmesi iddialarıyla tepki
görmektedir. DTÖ’ye yönelik ilk küresel protesto
1999 Seattle gösterileridir. Seattle’ı diğer
hareketlerden farklı kılan nitelikleri internetin
etkin kullanımı, hiyerarşik olmayan esnek
örgütlenme modeli, katılımcıların çok farklı
kesimlerden olması, gösterilerin festival tarzında
geçmesi, sokak konserleri ve tiyatrolarının
yapılması, barışçıl eylem biçiminin
benimsenmesidir. Seattle eylemleri Dünya
Sosyal Forumu’nun oluşmasına da ilham
kaynağı olmuştur. Seattle’daki eylemler
kapitalizmin mihmandarlığını yapan dünyanın
“süper gücü” Amerika’da gerçekleşmesi
nedeniyle de ayrıca önem taşımaktadır. Üstelik
bu eylemler dünyanın refaha kavuşacağının ilan
edildiği, neoliberal politikaların methedildiği
dönemde ortaya çıkmıştır.
37
Sonuç
“Küreselleşme karşıtı hareketler” adlandırması
bu yazıda incelenen karşı küreselleşme
hareketlerini ve 1999 Seattle gösterilerini tam
olarak yansıtmamaktadır. Küreselleşmeye karşı
gelen gruplar küresel sorunlarla ilgilenmektedir
ve küresel çapta örgütlenmişlerdir. Bu nedenle
yazar küreselleşmeyi durdurmayı değil
küreselleşmeye alternatif ve küresel sorunlara
çözüm bulmayı hedefleyen bu hareketleri “karşı
küreselleşme hareketleri” olarak adlandırmayı
doğru bulmaktadır. Karşı küreselleşme
hareketleri küresel kapitalizm ve neoliberal
politikaların yarattığı yıkımlara karşı kolektif
tepkidir. Kolektif tepkinin başlıca nedenleri
demokrasinin yerini ulusötesi şirketlerin ve
pazarların politikalarının alması, yoksulluk ve
eşitsizliğin artması, üçüncü dünya ülkelerinin
kapitalist sisteme eşitsiz eklemlenmesi, çevre
kirliliği ve düşük ücretlerdir. DTÖ kapitalizmin
temsilcisi olan kurumların başında gelmektedir,
bu nedenle DTÖ’nün kapitalist kimliği karşı
küreselleşme hareketlerinin tepkisini kendisine
çekmektedir. DTÖ, şirketlerin kârlarını
öncelemesi ve özellikle birinci dünya ülkelerinin
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
KAYNAKÇA
Bauman Z., Küreselleşme Toplumsal
Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı
Yayınları, İstanbul, 2006.
Bekmen, A. ve Özden, B. A. (der). (2015)
Emperyalizm: Teori ve Güncel Tartışmalar.
İstanbul, Habitus.
Boratav K., “Ekonomi ve Küreselleşme”,
Küreselleşme, Der. Işık Kansu, 22-33, İmge
Yayınları, İstanbul, 1997.
Charles Tilly, “Toplumsal Hareketler Yirmi
Birinci Yüzyıl,” inToplumsal Hareketler, ed.
Doğan Çetinkaya (İstanbul: İletişim Yayınları,
2008),163.
Çetin, B. N. (2010). Yeni Sosyal Hareketler
Paradigması Bağlamında Türkiye'deki
Küreselleşme Karşıtı Grupların Birbirleriyle ve
Dünyadaki Karşıtlarla Karşılaştırılması .
Sosyoloji Araştırmaları Dergisi , 13 (1) , 66-100 .
Foran J., “Devrim ve Küreselleşme:
Chiapas’tan Seattle ve Ötesine” Toplumsal
Hareketler, Der: Çetinkaya Y. D., 85-112, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2008.
Lechner, Frank J. Lechner and John Boli. The
Globalization Reader. Malden, MA: Blackwell
Pub., 2004.
Margulies R., “Bir Hayalet Kol Geziyor”,
Küreselleşmeyi Anlama Kılavuzu, Wayne
Ellwood, Çev. Betül Dilan Genç, 7-11, Metis
Yayınları, İstanbul, 2003.
Nader R., “Giriş”, DTÖ: Kimin Ticaret
Örgütü?, Wallach L. ve Sforza M., Çev.
Deniz Aytaş, 11-17, Metis Yayınları, İstanbul,
2002.
Serdaroğlu S., “Küreselleşme, Ticaret ve
Uluslararası Düzenlemeler”, Küreselleşme
ve Alternatif Küreselleşme, Der. Karadeli C.,
197-240, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2005.
Starhawk. “How We Really Shut Down
WTO,” The Global Activist's Manual: Local
Ways to Change the World. Ed.: Prokosch,
Mike, Laura Raymond and United for a Fair
Economy New York: Thunder's Mouth
Press/Nation Books, 2002.
Şensever, F. L. (2003). Dünya Sosyal
Forumu aşağıdan küreselleşme hareketi
ve küresel direniş. İstanbul: Metis Yayınları.
Uzun, Türkan (2001), Cenova Günlüğü:
Küresel Direniş, Anti-Kapitalizm ve Savaş,
İstanbul: Stüdyo İmge.
Witheford N. D., Siber Marx, Çev: Ali
Çakıroğlu, Aykırı Yayınları, İstanbul, 2004.
Wolf, Martin. Why Globalization Works.
New Haven: Yale University Press, 2004.
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 38
ARAŞTIRMA
Öz
Bu çalışma Black Lives Matter (BLM-Siyahların
Hayatı Önemlidir) hareketini yeni toplumsal
hareketler bağlamında değerlendirmeyi
amaçlamaktadır. Öncelikle yeni toplumsal
hareketlerin teorik çerçevesi ve geleneksel “eski”
toplumsal hareketlere nazaran “yeni”
nitelendirmesinin gerekçeleri ortaya
konulmaktadır. Black Lives Matter hareketinin
ortaya çıkış ve gelişim sürecine yer
verilmektedir. Bu noktada sosyal ağların
hareketin gelişimindeki rolü irdelenmektedir.
BLM'nin yükselişi ve gelişimi, büyük ölçüde,
güçlü bir şekilde motive edici sloganların,
sembollerin ve sembolik değer taşıyan, kitlesel
duygulara hitap eden ve yerinde siyasi fırsatları
ele alan toplu eylem biçimlerinin
konuşlandırılmasına borçludur.
Anahtar kelimeler:
Black lives matter, siyahların yaşamı önemlidir,
sosyal medya, toplumsal hareketler
Giriş
Toplumsal hareketler bilhassa 1789’dan bu yana
tarih ve siyaset sahnesinde dönüştürücü ve
değiştirici bir özelliğe sahiptir. Hareketlerin
kitlesel özellik göstererek siyasetin belirleyici bir
unsuru haline gelmesi, toplumsal ve siyasal
dönüşüm dönemleriyle yakından ilgidir.
Toplumsal hareketlerin serüvenini belirleyen şey
kalabalıkların kitleye ve kitlenin anlamlı bir
siyasal birlik olarak kamusallığa evrilmesidir.
Black Lives Matter (BLM) hareketi, Amerika
Birleşik Devletleri ve dünya genelinde siyah
bireylerin uzun süredir maruz kaldığı ırkçılık ve
şiddete tepki olarak ortaya çıkmıştır. BLM,
Birleşik Devletler genelinde öldürülen siyahlar
ve ABD yasalarındaki ırk ayrımı yapan ceza
hukukuna karşı düzenleme talep ederek
gösteriler düzenler. Ceza adalet sisteminde
yapısal ırkçılığın nasıl işlediğinin bir örneği olan
polis şiddetine ilişkin davalar sonrasında, bugün
geçmişte olduğu gibi, ABD’de Afrika kökenli
Amerikalıların ve diğer beyaz olmayan grupların
orantısız polis şiddetine maruz kaldığı
anlaşılmaktadır. Afrikalı Amerikalılara yönelik
polis şiddeti yeni bir vaka olmamasına karşın,
2012 yılında 17 yaşındaki Trayvon Martin’in
öldürülmesinden günümüze, Amerikan
polisinin birçok kez silahsız olmalarına karşın
siyah erkek ve kadınları öldürmesi, ABD’de de
ırksal ön yargı konusunu tekrar gündeme
getirmiştir (İhsan Konak, 2021: 197).
39
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
Black Lives Matter Hareketinin Kökenleri
Hareketin kökenleri, Trayvon Martin cinayeti ve
George Zimmerman'ın aklanması gibi olaylarla
ilişkilendirilir. 2012 yılında, Florida eyaletinin
Sanford şehrinde, 17 yaşındaki siyah genç
Trayvon Martin, mahalle gözetim görevlisi
George Zimmerman tarafından silahla
vurularak öldürüldü. Zimmerman, kendisini
savunduğu "kendini savunma" argümanı
nedeniyle cinayetten dolayı suçlu bulunmadı ve
serbest bırakıldı. Bu olay, Amerika'da siyah
bireylere yönelik polis şiddetinin uzun süredir var
olduğu gerçeğini bir kez daha açıkça gösterdi ve
siyah topluluklarda büyük öfke ve üzüntü yarattı.
Trayvon Martin'in ölümüne ve George
Zimmerman'ın aklanmasına karşı yapılan
protestolar ülke genelinde büyüdü ve bu olay,
sosyal medyada da geniş yankı buldu. Trayvon
Martin'in ölümüne karşı adalet arayışı, siyah
topluluklar arasında "Siyah Hayatlar Değerlidir"
ve "Black Lives Matter" şeklinde ifade edilen bir
duyarlılık ve hareketlilik yarattı.
"Black Lives Matter" ifadesini adaletsizliğe ve
ırkçılığa karşı bir çağrı olarak kullandılar.
Hareketin çeşitli organizasyonlar ve aktivistler
arasında bağımsız bir yapıya sahip olması,
katılımcılar arasında farklı fikir ve yaklaşımlara
izin verirken, hareketin daha geniş bir alanda
etkili olmasına yardımcı olmuştur.
Black Lives Matter hareketi, siyah insanların
hayatlarının değerini vurgulamak, ırkçılık ve
sistematik adaletsizliğe dikkat çekmek ve
toplumsal değişim için adil bir dünya
mücadelesi vermeyi amaçlamaktadır. Trayvon
Martin ve Michael Brown gibi vakalar, sadece iki
örnek olup BLM hareketini tetikleyen olaylardan
sadece ikisidir. Hareket, siyah bireylere yönelik
polis şiddetini sona erdirmek, ırkçı uygulamalara
karşı mücadele etmek ve adil bir toplum
yaratmak için sürekli mücadelesini
sürdürmektedir.
ARAŞTIRMA
Hareketin sembol isyanı ise, 2014 yılında
Ferguson, Missouri'de meydana gelen Michael
Brown olayları oldu. Ferguson'da, 18 yaşındaki
siyah genç Michael Brown, beyaz bir polis
memuru tarafından öldürüldü. Brown'ın ölümü
ve ardından yapılan soruşturma sonucunda
polis memuru suçsuz bulundu. Bu olay, siyah
toplulukların ve destekçilerinin adalet ve eşitlik
taleplerini daha yüksek sesle dile getirmelerine
ve sokaklarda protesto gösterileri
düzenlemelerine yol açtı.
Black Lives Matter hareketi, sosyal medyanın
gücünü kullanarak sesini dünya geneline
duyurdu. Hashtag’lerle (etiketlerle) desteklenen
sosyal medya kampanyaları, hızla yayılarak
milyonlarca kişinin katılımını sağladı ve bu
durum hareketin kitlesel bir harekete
dönüşmesine olanak tanıdı.
Hareketin liderliği yoktu fakat, farklı bölgelerde
ve konularda aktif olan birçok aktivist,
organizasyon ve hareketin çatısı altında bir araya
gelerek BLM'nin etkisini artırmaya çalışmaktadır.
Üç siyah aktivist- Alicia Garza, Patrisse Cullors ve
Opal Tometi- sosyal medya platformlarında
Yeni Toplumsal Hareketler Bağlamında Black
Lives Matter
Toplumsal hareket, mevcut bir sisteme ve onun
değerlerine veya güç ilişkilerine karşı sürekli,
bilinçli bir meydan okumada örgütlenmiş bir
grup insan olarak anlaşılabilir (Walton ve Smith,
2008: 88). Toplumsal hareketler, tanımları gereği
egemen topluma karşıdırlar, diğer bir ifadeyle,
toplumun bazı yapılarına, politikalarına veya
kültürel normlarına karşı çıkmaktadır. Tarihsel
olarak toplumsal hareketler, Fransız Devrimi ve
İngiliz Chartist hareketi gibi örneklerde,
kendiliğinden eyleme geçerek somut sorunları
üzerinden örgütlenen ve kurulu siyasi işleyişi
belirli oranlarda değiştirebilen geniş katmanlı
kesimlerin hareketlerine dayanır. Toplumsal
hareketlerin tarihi çok eskilere (ör. Roma’da köle
ayaklanması vb.) dayanmakla birlikte, kapitalist
ilişkiler ışığında ortaya çıkan modern toplumsal
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 40
ARAŞTIRMA
hareketler olarak tanımladığımız toplumsal
hareketlerin başlangıcı 18.yy, yani modern
çağdır. Toplumsal hareketlerin tarihselliğini
anlamak için düşünürler, modernitenin
(toplumun evrilmesi ve inşası) başlangıcına
bakmak gerektiğini düşünmektedirler.
Modern çağdaki toplumsal hareketler
sosyolojik araçlarla ele alınabildiğinden daha
analitik düzlemde incelenebilirler. 18. yüzyılın
önemli farkı güç merkezileşmesinin yaşandığı,
modern devletlerin inşa edildiği dönem
olmasıdır. 18.yüzyıl ile birlikte devlet, toplumu
artık tebaa veya angarya işçisi olarak görmüyor,
yurttaş kimliğini tanıyordur. Bu dönemde
ticaret belirli bir aşamaya yükselmiş, ülkeler içe
kapanık ekonomilerden ziyade piyasaya açılan,
geniş ve sınır aşan ticari üretim faaliyetlerinin
gerçekleştiği türden bir değişim yaşanmıştır.
Üretim faaliyetlerinin kapitalist çerçeveye
dönüşmesi; ticari, sanayi vb. burjuvazinin ortaya
çıkışı toplumdaki tek tahakküm ilişkisini
“kölelik” olmaktan çıkarmıştır. İşçi/patron
tahakküm ilişkisi doğmuştur. Bu açıdan
18.yüzyıl para ekonomisinin ticari faaliyetlerin
merkezine oturduğu bir dönemdir. 18. yüzyılın
zemini; üretimin kapitalleşmesi, ticari
faaliyetlerin küreselleşmesi ve devletlerin
birbirlerini etkileme potansiyellerinin
gelişmesidir.
Büyük siyasal ve toplumsal değişimler ancak
kümülatif mücadeleler ile gerçekleşir. Toplum
veya toplumsal değişiklikler yalnızca toplumda
öne çıkan/güçlü grupların anlatısına göre
incelenemez (ör. kadınlar, işçiler vb. grupların
anlatısı da dikkate alınmalıdır.). Toplumların
elde ettiği sosyal, siyasal veya ekonomik vb.
hakların hiçbiri tepeden inme lütuflar
değillerdir, tüm bu hakların kazanımının
ardında tarihsel/toplumsal mücadeleler yer alır.
Her toplumsal mücadelenin ölçeği aynı
değildir. Fakat toplumsal hareketler ortak
özellikleri itibariyle şu şekilde tanımlanabilir: En
temelde değişim yaratma veya var olan bir
değişimi değiştirme/durdurma amaçlı bir veya
birden fazla amaçla gerçekleştirilen kolektif
hareketlerdir.
Eski ve yeni toplumsal hareketler ayrımı, eski ve
yeni siyaset anlayışlarının üzerinden
yapıldığında daha da kolaylaşmaktadır. Eski
siyasette materyal değerler daha ön plandadır.
Bu anlayışa göre temsili demokrasi siyasetin
temel mekanizmasıdır ve örgütlenme siyasal
partiler ve işçi hareketleri üzerinde
gerçekleşmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren
ortaya çıkan yeni siyaset anlayışında ise
özgürlük ve kimlik gibi postmateryal değerler,
katılımcı demokrasi fikri, çevre, ifade hürriyeti,
LGBT hakları, barış, feminizm gibi konular ön
plandadır ve yeni orta sınıf, gençler ve eğitimliler
yeni toplumsal hareketlerin taşıyıcılarıdırlar
(Topal Demiroğlu, 2014: 136). 1960 sonrasında
farklı konular üzerinde siyaset yapma
pratiklerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Var
olan siyasa anlayışlarının yetersiz kalması ve
geleneksel hareketlerin bu “yeni” durumu
kavrayamaması neticesinde, toplumsal
hareketlere ilişkin “yeni” yaklaşımların gerekliliği
ortaya çıkmıştır.
ABD bağlamında Siyahların Hayatı Önemlidir
hareketi yeni toplumsal hareketlere örnek
olarak gösterilebilir. ABD’de Afrikalı Amerikalılar
arasında süregelen eşitlik mücadelesinin bir
sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülen BLM,
yeni siyasal eylem tarzları uygulayan ve farklı
örgütsel yapısı olan çağdaş bir toplumsal
hareket olarak değerlendirilebilir (Clayton, 2018:
449).
Black Lives Matter hareketi, sosyal medyanın
gücünü en etkili kullanan hareketlerden biridir.
Twitter, Facebook ve diğer sosyal platformlarda
41 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
yayılan etkili hashtag’ler, milyonlarca insanın
harekete katılmasını ve hareketin dünya
geneline yayılmasını sağladı. Aynı zamanda
Black Lives Matter, birçok genç aktivistin ön
plana çıktığı ve liderlik rolü üstlendiği bir
harekettir. Gençler, hareketin örgütlenmesinde,
protesto gösterilerinde ve politika değişikliği için
mücadelede önemli bir rol oynamıştır. Öte
yandan BLM, ırkçılık ve adaletsizlikle
mücadelede kesişimsel bir yaklaşım benimser.
Bu, ırk, cinsiyet, cinsellik, ekonomik sınıf ve diğer
sosyal farklılıkları iç içe geçmiş bir şekilde ele alır
ve farklı alanlarda adalet için mücadele eder.
Black Lives Matter, Amerika Birleşik
Devletleri'nden çıkmış olsa da hareketin etkisi
dünya geneline yayılmıştır. Siyah bireylerin
hakları ve eşitliği için dünya genelinde yapılan
protesto gösterileri, siyahların maruz kaldığı
ırkçılık konusunda uluslararası dayanışmayı
artırmıştır. BLM hareketi, siyasi düzeyde de
önemli etkiler yaratmıştır. Protestolar ve baskılar
sonucunda, birçok eyalette polis reformları ve
adalet değişiklikleri gerçekleşmiştir. Aynı
zamanda, hareket, politikacıların ırkçı
uygulamalara ve adaletsizliklere karşı
tutumlarını gözden geçirmelerine ve siyah
toplulukların sesini daha iyi duymalarına neden
olmuştur.
Sonuç olarak, Black Lives Matter hareketi, yeni
toplumsal hareketlerin gücünü ve etkisini temsil
eder. Sosyal medyanın aktif kullanımı, kesişimsel
yaklaşım, genç liderlerin öncülüğü ve küresel
etkisi, BLM'nin ırkçılıkla mücadelede ve sosyal
adalet için mücadelede örnek bir hareket
olmasını sağlamıştır. Uzun vadeli değişim ve
politik etkisi, hareketin sadece bugün değil,
gelecekte de toplumsal değişimde önemli bir
rol oynayacağını göstermektedir.
Sonuç
Siyahların Hayatı Önemlidir ifadesi, bugün
ABD’de yaygın bir söylem olarak
kullanılmaktadır. Yeni bir toplumsal hareket
olarak BLM sadece polis şiddetini odaklanmanın
ötesinde siyahların ve “muteber”
görülmeyenlerin yaşamlarını merkeze almayı
hedeflemektedir. Çıkış noktası silahsız siyahların
kolluk kuvvetleri veya siviller tarafından
öldürülmesidir. Başlangıçta Amerikan
geleneksel medyasında kendi seslerini
duyuramayan BLM aktivistleri sosyal medya
platformlarını yoğun olarak kullanmaktadır.
Kamusal söylemleri “siyah dostu” haline
getirmeye çalışmaktadırlar. Bir Twitter
etiketinden doğan hareket farklı bir liderlik,
siyasal eylem tarzı ve organizasyon yapısına
sahiptir. Katılımcı karar alma mekanizmasını,
ademi merkeziyetçi ve yatay bir örgütlenmeyi
benimseyen BLM, geçmişteki siyah özgürlük
hareketlerinde geri planda bırakılmış kesimleri
hareketin merkezine alır. Ataerkil ve hiyerarşik
bir yapılanmaya karşı çıkar ve taban
örgütlenmesini benimser. BLM’yı sosyal medya
platformları üzerinde oluşan birlikteliğin
mekânda birliktelik yoluyla toplumsal harekete
evrilmesinin bir örneği olarak değerlendirebilir.
Amerikan kamuoyunda belirli bir farkındalık
oluşmasına katkıda bulunmasına karşın hala
BLM’ya ilişkin tereddütlerin olduğu
değerlendirilmektedir. BLM’nin belirli başarılar
elde etmesine karşın sistematik ve kalıcı bir
değişime sebebiyet verip veremeyeceği
tartışmalıdır. Toplumun farklı katmanlarına
nüfuz ettiği düşünülen adaletsizliğin
giderilebilmesinin uzun bir zaman alacağı
düşünüldüğünde, BLM’nin uzun soluklu bir
toplumsal hareket olarak varlığını koruyup
koruyamayacağı belirsizdir (İhsan Konak, 2021:
211).
Black Lives Matter hareketi, ırksal adaletsizlikle
mücadelede güçlü bir güç olarak ortaya
çıkmıştır. Savunuculuğu, protestoları ve temel
örgütlenmesiyle polis şiddeti ve sistemik ırkçılık
konularını ön plana çıkarmıştır. Hareketin etkisi,
politika reformlarında, artan siyasi katılımda ve
ırksal eşitsizliklere dair artan farkındalıkta
görülmektedir. Eleştirilere ve zorluklara rağmen,
hareketin anlamı, kalıcı değişiklikler yaratma ve
herkesin ırk veya etnisite farkı gözetmeksizin
daha adil ve eşitlikçi bir toplumda yaşama
potansiyeline yöneliktir. Irksal adalet için yürüyüş
devam ediyor ve Black Lives Matter hareketi bu
dönüşümcü süreçte önemli bir rol oynamaya
devam ediyor.
Black Lives Matter hareketi, sosyal değişim için
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 42
ARAŞTIRMA
önemli bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Irksal
adalet, polis sorumluluğu ve eşitlik odaklılığıyla
milyonlarca kişiye seslenerek küresel bir
harekete dönüşmüştür. İlerleme kaydedilmiş
olsa da ırkçılıkla mücadele sürekli bir çaba
gerektiren bir mücadeledir.
Black Lives Matter hareketinin geleceği,
momentumu sürdürme yeteneğine, değişen
koşullara uyum sağlama becerisine ve diğer
sosyal adalet hareketleriyle ittifak kurmaya
bağlıdır. Sistemik reformları savunmaya devam
ederek, ırkçı ideolojilere meydan okuyarak ve
yapıcı diyaloglarla çalışarak, hareket herkes için
daha adil ve eşitlikçi bir topluma doğru
ilerleyebilir.
KAYNAKÇA
İhsan Konak, ADAM AKADEMİ Sosyal
Bilimler Dergisi, Yeni Toplumsal Hareketler
Bağlamında Black Lives Matter (BLM)
Örneği, 11(2), 191-212
Walton, H. & Smith, R. C. (2008). American
Politics and the African American quest for
universal freedom, (4th Ed), Pearson
Longman: New York.
Clayton, D. M. (2018). The Black Lives Matter
and the Civil Rights Movement: A Com
parative Analysis of Two Social Movements
in the United States, Journal of Black
Studies, 49(5), 448-480, DOI:
10.1177/0021934718764099.
Topal Demiroğlu, E. (2014). Yeni Toplumsal
Hareketler: Bir Literatür Taraması. Mar
mara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
2(1), 133-14.
43 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
Öz
İletişim, canlılığın ortaya çıkışı ile var olmuştur
(Gönenç, 2007:s. 87-102). Geçmişten
günümüze kadar insanlar iletişim ve
haberleşme alanlarında çok büyük yenilikler
ortaya koymuşlardır. Bu yenilikler en başta
iletişimin menzilini artırmıştır. Zamandan
tasarrufu doruk noktasına ulaştırmıştır.
Medyanın oluşması da bu yenilikler
sonucundadır. Medyanın kitleler üzerinde çok
büyük bir erişim yeteneği vardır. Günümüzde
ise sosyal medya, insanların vaktinin çoğunu
geçirdiği bir mecra haline gelmiştir.
Birbirlerinden çok uzak mesafelerde yaşayan
insanlar aynı konu hakkında, aynı zamanda
bilgiye erişebilir. Bu durum toplumsal
hareketleri de fazlasıyla etkilemiştir. Bu yazıda,
sosyal medyanın toplumsal hareketlere olan
etkisi ve değişimi incelenecektir.
Bu inceleme yapılırken klasik toplumsal
hareketler ve modern toplumsal hareketler
açıklanmış ve karşılaştırılmıştır. Her iki
toplumsal hareket çeşidi üzerinden ilgili konu
açıklanmıştır. Sosyal medyanın toplumsal
hareketlere etkisi ve üzerinde yarattığı değişim
de bu konularla birlikte açıklanmıştır.
Anahtar Kelimeler:
İletişim, örgütlenme, sosyal medya, toplumsal
hareket
Giriş
Toplumsal hareketler hemen hemen insanların
var olduğu günden beri farklı biçimlerde
meydana gelmektedir. İnsanlar, özellikle
devletlerin kurulmaya başladığı dönemde
haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizlik gibi konularda
örgütlenerek karşı duruşlarını sergilemiştir.
Ancak toplumsal hareketler kavram olarak
modern çağda hayatımıza girmiştir (Babacan,
2014: s.135-160). Bu durumlar insan hayatının
yaşadığı her çağda varlığını sürdürmüştür ve
günümüzde de sürdürmektedir. Bu durumlar
devam ettiği sürece de toplumlar örgütlü veya
örgütsüz bir şekilde sesini çıkartmaya devam
edeceklerdir.
Öte yandan dünyada neredeyse her şey sürekli
değişim içerisindedir. İnsanoğlunun doğası
gereği yaşam şartları değiştikçe davranışları gibi
birçok özelliği de değişir. Dünyanın değişmesi,
devletlerin değişmesi, devletlerin uyguladığı
politikaların değişmesi, toplumsal hareketlerin
de kendi içerisinde değişmesine sebep
olmuştur.
Toplumsal hareketlerin değişmesi kaçınılmaz
olmuştur. Ancak sadece yukarıda belirtilen
sebeplerden dolayı değil, iletişimin gelişmesi,
medyanın ve sosyal medyanın gelişmesi de
toplumsal hareketlerin değişmesine sebep olan
etkenlerden biridir. Özellikle neoliberal çağ ve
sonrası dönemde sosyal medyanın gelişmesi
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 44
ARAŞTIRMA
45
toplumsal hareketlerde örgütlenmenin
kolaylaşmasını sağlamıştır. Eski dönemlerde
insanların örgütlenmesi uzun zamanlar alırken
artık sosyal medya üzerinden kısa sürede
dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna
insanların örgütlenebildiklerini görmekteyiz.
Burada sosyal medyanın etkisini ve toplumsal
hareketlerin değişimini ele alabilmek için
öncelikle toplumsal hareket tanımından, klasik
(eski) toplumsal hareketlerden ve modern
(yeni) toplumsal hareketlerden bahsetmemiz
gerekmektedir.
Toplumsal Hareketler
Toplumsal hareketler, insanların yaşadığı her
dönemde var olan düzeni değiştirmek veya var
olan düzenin getirdiği adaletsizlik, eşitsizlik ve
hukuksuzluğun karşısında durmak amacıyla
ortaya çıkmaktadır (Babacan, 2014:s.135-160).
Toplumsal hareketler bu tarz durumlara karşı,
toplum içerisindeki bireylerin bir araya gelmesi
ve örgütlenmesiyle birlikte ortak amaca hizmet
etmesiyle oluşmaktadır. Toplumsal
hareketlerin temelinde sadece yukarıda
belirtilen durumlar olmayabilir. Bu durumların
yanında ekonomik, sosyo-kültürel sorunlar ve
rejimin getirdiği birçok hoşnutsuzluk durumu
da toplumsal hareketlerin oluşmasına sebep
olabilir (Koç, 2017:s.1567-1577).
Toplumsal hareketlerin tarihi incelendiğinde,
geçmişte toplumsal hareketlerin doğrudan işçi
sınıfı ile ilişkilendirildiği görülür. 1960’lı yıllara
kadar bu durum işçi sınıfı özelinde devam etse
de 1960’lı yıllarla birlikte toplumsal hareketlerin
işçi sınıfıyla sınırlı kalmadığı görülür (İçli, 2015
s.415-432).
1960’lı yıllardan sonra toplumsal hareketler
beraberinde ideolojik değişimleri getirmiştir.
Bunun yanı sıra toplumsal hareketler sadece
siyasal alanlarla da sınırlı kalmamıştır. ‘’Black
Lives Matter’’ gibi ırkçılık ve şiddet karşıtı
hareketler, feminist hareketler, etnik ve barışçıl
hedefler temelli toplumsal hareketler de ortaya
çıkmıştır (Yanık; Öztürk, 2019: s.45-63).
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
Toplumsal hareketler dönemin siyasal,
ekonomik ve teknolojik değişimleriyle ilişkili
olarak kendi içerisinde amaçlarını, hedeflediği
kitlelerini ve örgütlenme biçimini değiştirmiştir
(Yanık; Öztürk, 2019: s.45-63). Bu değişimi detaylı
inceleyebilmek için klasik ve modern toplumsal
hareketleri incelemek gerekmektedir.
Klasik (Eski) Toplumsal Hareketler
Toplumsal hareketler, toplumların bulunduğu
durumları, yaşam tarzını değiştirmek; yeni bir
yaşam tarzı oluşturmak veya hali hazırda
toplumlar açısından dezavantaj yaratan
durumlara karşı durma amacına sahip olan
insanların kolektif bir yapı oluşturarak tepki
göstermesi sonucu doğmuştur (Yanık;Öztürk,
2014:s.45-63). Yani toplumsal hareketlerin var
olan düzenle yetinmeyip daha fazlasını, hakları
olanı alma eylemi yarattığını söyleyebiliriz.
Toplumsal hareketleri klasik ve modern olarak
sınıflandırabiliriz.
Klasik toplumsal hareketler, 1960’lı yıllara kadar
gelen süreçte karşımıza çıkmıştır (İçli, 2015 s.415-
432). Klasik toplumsal hareketlerdeki belki de en
önemli konu kolektif bir yapının oluşmasıdır
(Yanık; Öztürk, 2014: s.45-63). Öte yandan
kolektif yapının oluşmadığı durumlarda ise
toplumsal hareketlerin gerekli etkiyi
yaratamayacak olması kaçınılmazdır. Klasik
toplumsal hareketlere özgü bir diğer husus ise
işçi sınıfı etrafında şekillenen hareketler
olmasıdır. Örneğin; 19. yüzyılda gördüğümüz
toplumsal hareketlerin çoğu işçi sınıfı etrafında,
işçi sınıfının hak ve özgürlüklerini koruma
amacına hitap etmiştir.
Klasik toplumsal hareketler hiyerarşik yapıyla
doğrudan alakalıdır. İnsanoğlu varoluşundan
beri hiyerarşik yapıya sahiptir. İlk insandan
bugüne insanlar statü ve makam sahibi olma
çabası içerisindedir. Bu durum da toplumlarda
sınıf farklılıkları yaratmaktadır. Klasik toplumsal
hareketler doğrudan bu hiyerarşik yapıya karşı
çıkmayı amaçlamıştır. Burada ezilenlerin
ezenlere başkaldırıda bulunduğu söylenebilir.
Klasik toplumsal hareketlerde görünen bir diğer
önemli unsur ise klasik toplumsal hareketlerin
kendi içerisinde imge yaratmasıdır (Yanık;
Öztürk, 2019: s.45-63). Bunun amacı ise hali
hazırda toplanmış kolektif yapının sesinin daha
çarpıcı bir şekilde duyurup daha büyük etki
yaratmasıdır. Örneğin; işçi hareketlerinin
çoğunda Marx’ın imgelendiğini görmekteyiz.
Marx’ın ‘’Zincirlerimizden başka
kaybedeceğimiz bir şey yok’’ sözü gibi
sözlerinin işçi sınıfının hareketlerinde ideolojik
bir temel oluşturduğunu ve bunun
imgelendiğini görmekteyiz.
Sonuç olarak klasik toplumsal hareketlere
baktığımız zaman dönemin zor koşullarına
göre kolektif bir yapı oluşturulmuştur (Yanık;
Öztürk, 2019: s.45-63). Bu kolektif yapının
oluşması sonucunda hareketlerin daha çarpıcı
görünebilmesi için imgelerin kullanıldığı
görülür. Bu hareketler hiyerarşik yapıyla
doğrudan alakalıdır. Öte yandan dönemin
koşullarına baktığımızda bu hareketin toplum
özelinde değil, ideolojik bağlamda
şekillendiğini ve dolayısıyla iktisat gibi
konularda değişim amaçlandığı görülür.
Bununla bağlantılı olarak ise klasik toplumsal
hareketlerin genel olarak işçi sınıfıyla sınırlı
kaldığını söylememiz gerekir.
snemde ise rejimlere karşı hareketler, ırkçılık
karşıtı hareketler ve feminist hareketler gibi
hareketlerin varlığından bahsedilebilir (Yanık;
Öztürk, 2019: s.45-63). Önceki yıllarda hiyerarşik
yapı dolayısıyla ezilen sınıfların neredeyse hiçbir
söz sahibi olamadığını söyleyebiliriz. Ancak
günümüze baktığımızda, demokrasinin tam
anlamıyla uygulanabildiği toplumlarda, herbir
bireyinin, mensubu olduğu devletin rejiminden
kendi hak ve özgürlüklerine kadar bulunan
geniş bir yelpazede ekonomik talepler ve
demokrasiyle alakalı taleplere kadar uzanan bir
genişlik olduğunu görmekteyiz(Özen, 2015:s15-
40). Bu da toplumsal hareketlerde çeşitlilik artışı
olmasını karşımıza çıkarır. Bu çeşitliliğe örnek
vermek gerekirse, siyasal, ekonomik ve
toplumsal anlamda ‘’Arap Baharı’’, ırkçılık karşıtı
hareketlerde de ‘’Black Lives Matter’’ gibi
hareketleri görmekteyiz.
ARAŞTIRMA
Modern (Yeni) Toplumsal Hareketler
Modern toplumsal hareketlerin ortaya çıkış
süreci, 1960’lı yıllar ve sonrasına tekabül
etmektedir (Yanık; Öztürk, 2014: s.45-63).
Modern toplumsal hareketlerin özelliklerine
baktığımızda da bunun etkilerini görebiliriz.
Bunun en büyük sebebi ise bu yıllardan sonra
işçi sınıfı hareketlerinin neredeyse herhangi bir
geçerliliğinin kalmamasıdır (Adıgüzel, 2019:
s.1655-1674). Bu durum modern toplumsal
hareketler için yeni bir konu arayışı getirmiştir.
Bunun sonucu olarak ise konuların iktisattan
uzaklaşıp toplumun her bir bireyini ilgilendiren
konulara odaklanmış olmasıdır.
Klasik toplumsal hareketlerde genel olarak işçi
sınıfının ön planda olduğunu ve onları
ilgilendiren hususlar üzerinde toplum
bireylerinin örgütlenip kolektif yapı
oluşturduğundan bahsedilmişti. Modern dö-
Bir diğer farklılık ise imge yaratma konusunda
karşımıza çıkar. Klasik toplumsal hareketlerde,
hareketin daha çarpıcı ve etkili olabilmesi için
imgelemeler kullanılmakta ve yaratılmaktaydı.
Ancak modern toplumsal hareketlere
baktığımız zaman, bu hareketlerin imgeler
üzerinden ortaya çıktığı görülür. Özellikle sosyal
medya kavramının da hayatımıza büyük bir yer
etmesi sebebiyle herhangi bir olayda örgütlenip
kolektif yapının oluşmasının daha kolay
olduğunu söyleyebiliriz. Bu konu ile ilgili Black
Lives Matter hareketini ele alırsak; Afro
Amerikalı vatandaşların yıllardır şiddet ve
ırkçılıkla karşı karşıya kaldıklarını bilinmektedir.
2013 yılında sosyal medya üzerinden Black Lives
Matter etiketleri kullanılmaya başlanmıştı. 2020
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 46
ARAŞTIRMA
yılına geldiğimizde ise George Floyd isimli Afro
Amerikalı bir kişinin polis tarafından
öldürülmesi bu hareketin tekrar canlanmasına
sebebiyet vermiştir (Key, 2021). Bunun
sonucunda ise insanların saatler içinde
örgütlenip sokaklara çıkmıştır. Klasik toplumsal
hareketlerde ise bu örgütlenme süresinin çok
daha fazla süre almaktaydı. Bu durumu
değiştiren olay ise tek faktör olmamakla
beraber sosyal medya olmuştur.
Sonuç olarak modern toplumsal hareketler
birçok yönüyle klasik toplumsal hareketlerden
farklılık göstermektedir. Hareketlerin konusu,
örgütlenme süresi ve imgelerin hareketlerdeki
yeri en bariz farklarından bazılarıdır.
Sosyal Medya ve Toplumsal Hareketler
Medyanın gelişmesi, öncelikle internetin
hayatımıza girmesi günlük yaşamı değiştirdiği
gibi toplumsal hareketlerin de değişmesine
sebep olmuştur (Sözen, 2020: s.47-54). İnternet
insanların kendileriyle vakit geçirebildiği,
fikirlerini özgürce dünyanın bir ucundan diğer
bir ucuna kadar duyurabildiği bir mecra haline
gelmiştir. Medyanın bu gelişimi özellikle Batı
toplumlarında demokrasi ve modernleşme ile
paralel yürümektedir. Medyanın gelişimiyle
beraber kent kültürü daha da oturmaya
başlamıştır (Adıgüzel, 2019: s.1655-1674).
Medyanın gelişimi insanların ortak konular
üzerinde rahatlıkla konuşmasına sebebiyet
vermiştir. Bu durum ortak sorunlarda ve
değişim isteklerinde de geçerliliğini
korumaktadır. Bu durum klasik toplumsal
hareketlerin belki de en büyük zorluğu olan
örgütlenme ve kolektif yapının kurulması
konusunda büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bir
diğer önemli etkisi ile toplumun her
kesiminden insanın sosyal medyada eşit statü
sahibi olmasından geçmektedir. Klasik
toplumsal hareketler döneminde işçi sınıfıyla
sınırlı kalan toplumsal hareketler medyanın
gelişimiyle birlikte dünyadaki herbir bireyin
sorunlarıyla alakalı olmaya başlamıştır (Yanık;
Öztürk, 2019: s.45-63). İşçi sınıfının bile mücadele
edebileceği bir çatışma kalmaması da bu değişimin
sebeplerinden biridir (Yanık; Öztürk, 2019:
s.45-63). Örneğin eskiden feministlerin seslerini
duyurabilecekleri pek çok alan yoktu. Ancak
günümüzde tek bir tuşla bütün sorunlarını veya
değiştirmek istediklerini insanlara
belirtebilmekte ve destek toplayabilmektedirler.
Bu sorunlar eskiden de kesinlikle varlığı bilinen
sorunlardı ancak toplumdaki bireyler karşılık
alamayacaklarını düşündükleri için bu sorunları
pek dillendirememekteydiler. Yani sosyal medya
sessizlerin sesi oldu dersek yanlış söylemiş
olmayız.
Sosyal medyanın bir diğer büyük getirisi ise
hareketler sırasında yapılan hareket
mensuplarına karşı yapılan hukuksuzlukların,
haksızlıkların, şiddetin duyurulmasıdır.
Günümüzde hala devam etmekte olan baskıcı
rejimler görmekteyiz. Bu baskıcı rejimler bazı
hareketler, hareketçilere karşı hukuksuzca şiddet
uygulamaktadır. İnsanlar, kendi temel haklarına
aykırı olan bu durumlar karşısında seslerini yine
sosyal medya üzerinden duyurmaktadırlar.
Bunun yarattığı etki olarak dış devletlere karşı
imajını koruma gayesi güden baskıcı rejimler ise
belirli durumlarda geri adım atabilirler. Ancak
şunu da unutmamak gerekir ki baskıcı rejimler
sosyal medyaya da erişim getirebilir.
Sosyal medyanın toplumsal hareketlerin
değişiminde edindiği rolü görebilmemiz için
belirli toplumsal hareketlerden bahsetmemiz
gerekmektedir.
Gezi Hareketi yakın dönemde ülkemizde
yaşanmış bir toplumsal harekettir. Gezi
Hareketi’nin başlangıcının temeli imar izni
olmadan inşaya başlanmaya çalışılmasının
getirdiği hukuksuzluğa dayanmaktadır (Halıcı,
2016: s.1-10). Burada bir imgenin yaratılmadığını,
var olan imge üzerinden toplumsal hareketin
büyüdüğünü görmekteyiz. Bu hareketin en
önemli örgütlenme noktası ise sosyal medya
olmuştur. Kolektif yapı Twitter üzerinden yapılan
etiketler, sivil toplum kuruluşlarının bu sosyal
mecra üzerinden yaptığı çağrılar üzerinden
sağlanmıştır. Gezi Hareketi’nin ilk haftasında
yaklaşık 91 Milyon tweet #direngeziparkı, #her-
47 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
yerdireniş gibi etiketlerle atılmıştır (Sözen,
2020: s.47-54). Buradan yola çıkarak, Gezi
Hareketinde sosyal medyanın ne kadar etkisi
olduğunu anlayabiliriz. Sosyal medyanın bu
olaydaki etkisi günümüze kadar ilerlemiştir.
Gezi Hareketi döneminde sosyal medyaya
getirilen erişim engeli ve yavaşlatma
durumları günümüzde de otoriter rejimin
aleyhindeki durumlarda veya bilgi kirliliğin
arttığı görülmektedir.
Sosyal medyanın rolüne başka bir taraftan da
bakmamız gerekmektedir. Yine yakın tarihte
karşımıza çıkan 15 Temmuz Darbe Girişiminin
bastırılmasında da sosyal medya etkin
kullanılmıştır. Darbe bildirisi ulusal televizyon
kanalından yayınladıktan sonra Twitter ve
Facebook gibi sosyal medya uygulamalarına
erişim engelleri ve yavaşlatma uygulanmıştır.
Ancak bu bildiri okunduktan 17 dakika sonra
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan CNN Türk’teki yayına bağlanmış ve
vatandaşlara direniş çağrısında bulunmuştur
(Halıcı, 2016: s.1-10). Bunun ardından hem
cumhurbaşkanlığının sosyal medya
hesaplarından hem de Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi sosyal medya
hesaplarından direniş çağrıları yapılmıştır. Bu
darbeye direniş hareketinin denk geldiği
tarihte, #Darbeyehayır gibi etiketler
kullanılarak yaklaşık 18 milyon 666 bin tweet
paylaşılmıştır (Halıcı, 2016: s.1-10). Tüm bunlar
sosyal medyanın darbeye karşı direniş
hareketinde ne kadar önemli rol oynadığını
karşımıza çıkarmıştır.
Son örneğimiz ise 2010 yılında
hareketlenmeye başlayan Arap Baharı
olacaktır. Arap Baharı toplumsal hareketlerin
hız kazandığı dönemde karşımıza çıkmıştır.
Arap Baharı’na baktığımız zaman başlangıcı,
Tunus’ta Muhammed Bouazizi’nin kendisini
yakması olarak kabul edilmektedir (Fehim,
2020). Daha önce de belirttiğim gibi burada da
bir imge üzerinden başlayan bir toplumsal
hareket görmekteyiz. Arap Baharı olaylarının
yaşandığı dönemde geleneksel kitle iletişim
araçlarına sansür ve baskı uygulandığı görül-
mektedir. Bunun temel amacı halkın
örgütlenmesinin önüne geçmektedir. Bu
durumda ise bu harekete mensup kişilerin
sosyal medyada kendilerini özgürce ifade edip,
sosyal medya üzerinden örgütlendiklerini
görmekteyiz. Ancak sosyal medyayı bu
hareketin tamamıyla ilişkilendirmek mümkün
değildir (Kırık, 2012: s.87-98). Öte yandan Arap
Sosyal Medya raporuna göre sosyal medyanın
bu harekete doğrudan etki ettiğini söyleyebiliriz
(Kırık, 2012: s.87-98).
Sonuç
Toplumsal hareketler dünyada bulunan herbir
olgu gibi kendi içerisinde değişime uğramıştır.
Önceleri işçi sınıfı üzerinden dönen, hiyerarşik
yapıyı hedef alan, başkaldırı konusu ile alakalı
çok fazla çeşitliliğe sahip olmayan ve kendi
sesini çarpıcı şekilde duyurabilmek için imgeler
yaratan bir olgudur. Ancak neoliberal çağla
birlikte, modern toplumsal hareketin birçok
konuyla alakalı olabileceğini görmekteyiz.
Bunun en büyük sebeplerinden biri ise sosyal
medya olmuştur. Klasik hareketler döneminde
iletişim sınırlı ve örgütlenmek zordu. Hiyerarşi
vardı ve özgürlük yoktu. Toplumsal hareketler,
sınıfların alt kademesinden başlamaktaydı.
Ancak modern dönemde, insan haklarının
kazanması, demokrasinin yaygın bir şekilde
benimsenmeye başlanması, sosyal medya gibi
insanların birbirlerinden üstün olmadığı ve
fikirlerini rahat ve özgürce dile getirebildiği
ortamların oluşması, sosyal medya ile birlikte
iletişimin ve haberleşmenin saniyeler içerisinde
gerçekleşip örgütlenmenin kolaylaşması
toplumsal hareketlerin değişimini de beraber-
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 48
ARAŞTIRMA
inde getirmiştir.
Sosyal medya ve toplumsal hareketleri birlikte
ele aldığımız zaman, özellikle otoriter ve baskıcı
rejimlerde sosyal medyanın rolünün daha kritik
olduğu karşımıza çıkmıştır. Bu rejimlerde
geleneksel iletişim araçlarının kontrolü rejimin
elinde tutulmaktadır. Bu örgütlenmenin önüne
geçmektedir. Buna ek olarak bu durumun,
toplumsal hareketlerin dünya çapındaki etkisini
de sınırlandırmaktadır. Öte yandan sosyal
medya platformlarının sağladığı özgürlük,
erişilebilirlik ve erişim alanı gibi kolaylıklar
toplumsal hareketlere büyük yardımda
bulunmuştur. Sosyal medyada, özellikle
toplumsal olaylarla alakalı herhangi bir etiket
kullanıldığında milyarlarca kişinin saniyeler
içerisinde o etikete ulaştıklarını görmekteyiz. Bu
durum, hareketlerin güçlenmesine ve alakalı
konularda yetkililerin değişim veya düzenleme
yapmalarına ön ayak olmuştur.
Sonuç olarak neoliberal çağdaki modern
toplumsal hareketleri sosyal medyadan ayrı
şekilde değerlendirmemiz mümkün değildir.
Sosyal medya toplumsal hareketlerin kendi
içerisinde değişimine yardımcı olmuştur.
Bunun yanında toplumsal hareketlerin
örgütlenme süresini kısaltmış, etki alanını
arttırmış ve gücünü arttırmıştır.
Adıgüzel Oya Hacer, Yeni Toplumsal
Hareketlerde Yeni Medya Etkisi: Kuzey
Ormanları Savunması Örneği, Gümüşhane
Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik
Dergisi,C7/S7(2019), s.1655-1674
Gönenç Özgür E., İletişimin Tarihsel Süreci,
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi,
S28(2007), s.87-102
Babacan Mehmet Emin, Sosyal Medya
Sonrası Yeni Toplumsal Hareketler, Birey ve
Toplum, C4/S/7(2014), s.135-160
Halıcı Ceyhun Yaşar, Toplumsal Hareketlere
Etkisi Bakımından Sosyal Medya, (2016), s.1-10
Koç Firdevs, Türkiye’de Yeni Toplumsal
Hareketlerin Dönüşümünde Sosyal
Medyanın Rolü, Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, C22/Ö.S. Kayfor15 (2017), s.1567-1577
Taştekin Fehim, Arap Baharı’nın 10 yılında 10
ülkenin hikayesi: Ekmek, Özgürlük ve Onur
Kavgasından Geriye Ne Kaldı, 17/12/2020, Arap
Baharı'nın 10 yılında 10 ülkenin hikâyesi:
Ekmek, özgürlük ve onur kavgasından geriye
ne kaldı? - BBC News Türkçe
Key Elif, George Floyd’un Öldürülmesinin
Birinci Yılı: ABD’de Polis Reformu Çağrıları
Karşılık Buldu Mu?, 25/05/2021, George
Floyd'un öldürülmesinin birinci yılı: ABD'de
polis reformu çağrıları karşılık buldu mu? -
BBC News Türkçe
KAYNAKÇA
Kırık Ali Murat, Arap Baharı Bağlamı’nda
Sosyal Medya-Birey Etkileşimi ve Toplumsal
Dönüşüm, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum,
C1/S3(2012), s.87-98
İçli Gönül, Yeni Toplumsal Hareket Teorileri
Üzerine Bir Değerlendirme, Turkish Studies,
C10/S14(2015), s.415-432
Yanık Celalettin;Öztürk Musa, Toplumsal
Hareketlerin Dönüşümü Üzerine Bir
Değerlendirme, Mukaddime, C5/S1(2014),
s.45-63
Sözen Edibe, Toplumsal Hareketlerin Sosyal
Medya ile Dönüşümü, Bilişim Teknolojileri
ve İletişim: Birey ve Toplum Güvenliği,
(2020), Berk Grup Matbaacılık,
49 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
Öz
Son zamanlarda gündemden düşmeyen ve
Fransız sokaklarının bir hayli karışmasına sebep
olan Fransa’daki emeklilik yaşının 62’den 64’e
çıkarılması ve 1 Eylül 2023 itibari ile de
uygulanmaya başlanacak olması üzerine olan
tartışmalar hızını kaybetmeden devam
etmektedir. 2022 yılında Emmanuel
Macron’un tekrar Cumhurbaşkanı olarak
seçilme sürecinde, seçim kampanyasında da
gündeme getirdiği[i] emeklilik yaşının artışı,
2023 Bütçe Tasarısı içinde yer almıştır. Bu yazı
kapsamında, söz konusu tasarının geçişinin
yarattığı sancılı süreç, tasarının anayasanın özel
bir maddesine dayandırılmasının Fransız
iktidarının demokratikliğini nasıl sorgulattığı,
Fransa’nın diğer Avrupa ülkelerinin gözünden
de nasıl bir konumda olduğu ve neoliberal
politikaların ortaya çıkardığı sonuçların Fransız
halkı tarafından nasıl karşılandığı
incelenecektir.
Anahtar Kelimeler:
Demokrasi, emeklilik yaşı, Macron, reform, 49.3
yasası
Giriş
2017’den beri Cumhurbaşkanlığı görevini
üstlenen Emmanuel Macron, geçtiğimiz yaz
seçim kampanyası yürüttüğü dönemde öne
sürdüğü emeklilik yaşını 65’e çıkarmayı
hedefleyen politikalarını açıklamıştı. Élysée’yi bir
hayli karıştıran bu tasarı, Emmanuel Macron’un
bir kez daha Fransa Cumhurbaşkanı olarak
seçilmesi üzerine aralık ayında yapılan 2023
bütçe planlaması sürecinde tekrar gündeme
gelmiştir.
6 Ocak-10 Ocak arası Başbakan Borne
tarafından tasarı teklif edilmiş, ancak Meclis’te
oylama yapılmadan bu tasarı sosyal güvenlik
sistemindeki zararları gerekçe göstererek kabul
edilmiştir. 16 Mart itibarıyla protestolar boy
göstermiş ve muhalefet ile ülkedeki 8 büyük
sendika yıllar sonra ilk kez birleşerek direnmeye
başlamışlardır. Referandum talebinin de
reddedilmesi üzerine, muhalefet bu tasarının
oylamasız geçirilmesini öne sürerek anayasaya
aykırılık teşkil etmesi gerekçesiyle Anayasa
Konseyi’ne başvurmuştur. 14 Nisan tarihinde ise
Anayasa Konseyi, referandum talebini
reddederek, tasarının 6 maddesini
kısmen/tamamen reddetmiş olsa dahi
anayasaya uygunluğunu onaylamış
bulunmaktadır. 15 Nisan’da tasarının
onaylanmış dörtte birlik kısmı, emeklilik yaşının
arttığı kısım özellikle dikkat çeken yer, resmî
gazetede yer almıştır[i].
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 50
ARAŞTIRMA
Lakin sendikalar 1 Mayıs’a kadar görüşmeleri
reddetmiş ve bu durumun kabul edilemez
olduğunu savunmaya devam etmişlerdir.
Hükümete karşı yapılan çağrılar sonucunda ise
Macron, ‘’Herkesin emekliliğini garanti altına
almak için bu değişikliğe ihtiyaç var’’[i] diyerek
durumun ‘’değiştirilemez’’ olduğunu
savunmuştur.
Eylemler, Karşı Tutumlar ve Kamuoyu
16 Mart’ta başlayan protestolar, Anayasa
Konseyi’nin kararını yakından takip ederken
kamuoyunda üçte ikilik bir destek görmüştür.
1 Mayıs’ta yapılan protestoda ise İçişleri Bakanı
Gérarld Dermanin tarafından Fransız kanalı
BFM TV’ye yaptığı konuşma[ii] baz alınarak
Fransa genelinde 310 noktada gerçekleşen
protestolar sonucu en az 200 sivil ve 406 polisin
yaralandığı, 305’i Paris’te toplamda 540 kişi
olmak üzere de gözaltı olduğu bilgisini
paylaşmıştır. Katılımcı oranında ise sendikaların
verdiği sayı ile İçişleri Bakanlığının verdiği
arasında büyük bir fark olduğunu
görülmektedir. Sendikaların verdiği sayıya göre
ise Fransa genelinde eylemlere toplamda 2.3
milyon kişi katılmıştır.
Çöp toplamama, demiryollarında çalışanların
işe gitmemesi gibi grevler Fransa genelinde
devam etmekte olup bir diğer büyük eylem ise
6 Haziran’da gerçekleşmiştir. Liot Partisi sadece
emeklilik yaşını değil, işçilerin koşullarını da
iyileştirmeyi amaçladıklarını ifade ederek ‘’tüm
işçilerin seslerini milletvekillerine duyurma’’
amaçlı toplanacaklarını dile getirmiştir. Bir süre
görüşmeleri reddedip Başbakana yönlendiren
Macron’a karşı alınan tepki ise sadece bir
kaynaktan gelmemektedir. Aşırı sol LFI Partili
ve eski cumhurbaşkanı adayı Jean-Luc
Melanchon ‘’tepkilere devam’’[iii] çağrısında
bulunurken son seçimdeki Macron’un dişli
rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen ise kamuoyuna
dönerek bir sonraki seçimlerde yasayı rafa
kaldırma konusunda destek istemiştir. Olaylar
sonrasında ise Başbakan Élisabeth Borne
Twitter üzerinden ‘’bu akşam ne kazanan ne
kaybeden var’’ açıklamasını yapmıştır. [iv]
Anayasa ve Tasarının Yürürlüğe Girmesi
Hükümetin Meclis’te oylama yapmadan bir
tasarıyı kabul etmesinin Anayasa Konseyi’nden
geçmesinin sebebi, anayasadaki 49.3 numaralı
yasadır. 1958 yılında oluşturulmuş bu madde ile
Başbakan ve Bakanlar Kurulu arasındaki
müzakereler sonucunda, hızlı hükümet
değişikliği ile meydana gelebilecek siyasi
çıkmazların üstesinden gelebilmek için
tasarıların oylamasız olarak Meclis’ten
geçirilmesi imkanlı hale getirilmiştir.[i] Şu an
iktidarda olan Ensemble ittifakı, 2022 Haziran
ayında 250 sandalye kazandı ancak Meclis’te
çoğunluk olabilmesi için 289 sandalyeye ihtiyacı
vardı. Bütçe tasarısını muhalefetin desteği
olmadan oylama yoluyla Meclis’ten
geçiremeyeceğini gören Macron ise 49.3
yasasına başvurmuştur. 49.3 yasasının üzerine
yine anayasaya bağlı olarak güven oylaması
yapılması gerekmektedir. Hükümete
güvensizlik oyunu bir çeşit ‘‘kumar’’ olarak
adlandırabiliriz. Çünkü oylama sonucu ya
yaşandığı gibi 278 güvensizlik oyu ile 9 [ii]oy
farkla hükümet yerinde kalır ve yasanın önünde
bir engel kalmaz ya da hükümet düşer ve ülke
erken seçime gider. Şu ana kadar Fransa
tarihinde bu yasadan kaynaklı bir hükümet
değişikliği olmamıştır ancak bu yasaya
başvurulması Meclis’te açılan ‘‘sokakta
görüşürüz’’[iii] pankartları ile demokrasinin, yani
çoğunluğun isteklerini hiçe saymak olarak
algılanıp hem Fransa içinde hem de Avrupa
genelinde büyük bir tartışmaya yol açmıştır.
Ayrıca Fransız anayasasına göre
Cumhurbaşkanı üst üste üç dönem görev
yapamaz. Yani 2027’de görevi bitecek olan
Macron ancak 2032’de tekrar aday olabilir. İkinci
döneminde olan Macron’un çok da ılıman
olmayan bu tavrı bir sonraki dönem için seçim
kaygısı olmamasına yorumlanmıştır. Hatta
reformun gece çıkması muhalefet tarafından
Macron’a karşı ‘‘hayat hırsızı’’ gibi ithamlarla
birlikte tasarıya karşı da ‘‘gece yarısı demokratik
soygunu’’ gibi ithamlarda bulunarak
demokrasinin tehlikeye atılması durumunun
basında altı çizilmiştir.[iv]
51
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
Emeklilik Reformu
Avrupa’da emeklilik yaşının en düşük olduğu
ülkelerden biri Fransa’dır. Reformun içeriğine
gelecek olursak, bu tasarının öne sürülmesinin
başlı sebeplerinde Fransa’nın demografik
yapısının yaşlanması yani emekli nüfusun artışı
olduğu söylenebilir. 17 milyon emeklinin 20
milyona yükselişi sonucunda emekli maaşını
düşürmek veya çalışan kesimin vergilerini
arttırmanın söz konusu olamayacağını
savunan hükümet, tek çarenin emeklilik yaşını
arttırmak olduğunu öne sürmektedir.
Tasarının kabul edilen dörtte birlik emekli
yaşını kapsayan kısmına odaklandığımızda ise
43 yıl çalışma alt limiti ile karşılaşmaktayız.
Borne’un yaptığı basın açıklamasında[i] da
anlattığı üzere kademeli bir geçiş yaşanması
ön görülüyor. 2027 yılına kadar 43 yıllık çalışma
kıstasına göre emekli olunabilecektir. Bu
durumda 20 yaşında çalışmaya başlamış biri
63 yaşında emekli olabilirken 21 yaşında işe
girmiş biri ise 64 yaşında emeklilik hakkı elde
etmiş oluyor. 2030 yılından itibaren ise
emeklilik yaşını minimum 64’e sabitleyen bu
yasa 67 yaşına gelen birine 43 çalışma yılını
doldurmamasına karşın yine de tam emeklilik
maaşından faydalanabilme hakkı sunuyor
(Fransa’da SMIC-salaire minimum de
crossaince, asgari ücret- brüt 1200 Euro
skalasında çalışan biri için[ii]). Ayrıca istisnai
durumlarda ise (polis, asker, engelli vs.) 2 yıl
öncesinden (62 yaş) emeklilik hakkı
tanınmakta. Emeklilik maaşı için verilen
katkının süresi ve miktarı arttırılacaktır. Yıl
tamamlanmadan ise emeklilik maaşının
alınmasının önüne geçilmesi
hedeflenmektedir. Çalışma Bakanlığına göre
bu şekilde yıllık 17.7 milyar euroluk katkı
sayesinde şu anki açık ancak 2027 yılında
dengelenebilecektir.[iii]
Basındaki Yeri
Macron döneminde yaşanan Sarı Yelekliler
olayı, Covid-19, Ukrayna Savaşı, enerji krizi ve
enflasyon gibi sorunlar Macron’un sadece
politik otoritesine zarar vermekle kalmayıp
Fransız ekonomisinde de ciddi bir açığa sebep
olmuştur. Bu açığı kapatmak adına atılabile-
atılabilecek en iyi adımı emeklilik yaşını
arttırmakta gören Macron ciddi düzeyde eleştiri
almıştır. Macron’un iktidarı hakkında ‘‘Gelişmiş
dünyada seçilmiş diktatörlüğe çok yakın’’[i]
şeklinde yorum yapan Financial Times’da yazan
Simon Kuper ve Sorbonne Üniversitesinde
hukuk profesörü olan Dominique
Rousseau’nun[ii] ‘’Cumhurbaşkanı karar
vermez, ‘hakemlik’ yapar.’’ yazıları ile
demokrasinin sorgulanışına şahit olmak
mümkündür.
Macron’un bu politikası uluslararası basında da
geniş yankı bulmuştur. Emeklilik yaşının 66 yıl 4
ay olduğu İspanya’da[iii], ‘’Birilerinin onlara
gerçeği açıklaması gerek’’ başlığı ile El Español
gazetesi, meselenin Avrupa boyutunun da
olduğuna dikkat çekmiştir. Gazetede yer alan
makalede, “Bu yalnızca Fransa'nın sorunu değil...
İnsanların 62 yaşında emekli olduğu bir Avrupa
fikri, kulağa hiç gerçekçi gelmiyor. Ne kadar
güçlü olursa olsun hiçbir ekonomi, nüfusu
içerisindeki yaklaşık yüzde 33'lük işgücü oranıyla
devasa emekliler kitlesini doyuramaz... Macron,
Fransız ekonomisinin iyiliği [ve] diğer Avrupa
ülkelerindeki benzer taleplerin önünü kesmek
için protestolara göğüs gerse iyi eder. Giderek
yaşlanan bir nüfusun emekli maaşlarının, genç
neslin fedakârlıkları olmadan
sürdürülebileceğini düşünmek hayalden başka
bir şey değil. Birilerinin Avrupalılarla yetişkinler
gibi konuşmaya başlaması gerek” ifadelerine
yer verilmiştir.[iv]
Diğer yandan İsviçre basınından Le Courrier,
Fransa Cumhurbaşkanı'nın boş yere protesto
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
ARAŞTIRMA
52
ARAŞTIRMA
edilmediğini savunarak demokrasinin altını
çizmiştir. Gazetede yer alan haberde, “Halkı hor
görmesinin, demokrasiyi de hor görmesi
anlamına geldiği şimdi iyice belli oldu”
ifadelerine yer verilmiştir.[v]
Fransa basınının muhafazakar sağ çizgide yayın
yapan önemli gazetelerinden Le Figaro, ‘’geri
adım atılması için bir sebep yok’’[i] başlığı ile
düşük emeklilik maaşının iyileştirilmesine çok
olumlu bir yaklaşımda bulunurken İspanyol
basınından La Vanguardia, kamuoyunun
rahatsızlığını ilgili haberinde, “Macron, pek çok
kişinin onu emeklilik reformunu
desteklediklerinden değil, aşırı sağcı Marine Le
Pen’i durdurmak için seçtiğini unutuyor.”
cümleleriyle ifade etmiştir.[ii]
Feminist Bakış Açısı
Feminist bir tutumla da durum ele alındığında
Osez le féminisme! derneğinin sözcüsü Alyssa
Ahrabare, L'Humanité'de yayınlanan yazısında
emeklilik reformunun toplumsal cinsiyet
eşitsizliğini artıracağı eleştirisinde bulunmuştur.
Ahrabare yazısında, “Kadınların emekli maaşları
zaten erkeklerden yüzde 40 daha düşük ve
reform, bu eşitsizliği daha da artıracak. 2027
itibarıyla prim ödeme süresi 43 yıla çıkarılarak,
özellikle çocuk bakımı nedeniyle çalışmaya ara
vermek zorunda kalan kadınlar cezalandırılmış
olacak. Çok daha fazla kadının ise tam bir
emekli maaşı almak için 67 yaşına kadar
beklemesi gerekecek. Bu kabul edilemez!
Fransa'da kadınlar için ortalama brüt emekli
maaşı 1.145 avroyken, erkekler için 1.924 avro.
Bunun da nedeni, ücretler ve prim ödeme
sürelerindeki eşitsizlikten başka bir şey
değil”[iii]demiştir. Fransa Ulusal İstatistik ve
Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü’nün (INSEE)
verilerine göre beklenen yaşam süresi
kadınlarda 85.2 iken erkeklerde ise 79.1’dir. Bu
aradaki fark dolayısıyla çalışma yılı ile emeklilik
yaşının birbirine paralel olduğunu öne süren
hükümet, aynı zamanda doğum ve evlatlık
edinme sürecinde kadınlara 3 aya kadar destek
çıktığını vurgularken bu görüşlerin doğru
olmadığını savunmaktadır.[iv]
Sonuç
68 kuşağı ve sonrası için geçerli olacak bu yasa
Fransız toplumu içinde toplumun geniş bir
kesiminde kaygılara yol açtı. Avrupa’nın en düşük
emeklilik yaşına sahip ülkelerden biri olmasına
rağmen hükümetin yaptığı bu reform
sonucunda oluşabilecek sıkıntılar için Ali Akay,
T24’te yayınlanan yazısında[i] Neoliberal Çağın
ekonomik gibi görünen bir getirisi olan
‘‘toplumsal bir kriz’’ ile yüzleşildiğini belirtiyor.
Fransa’daki hali hazırda emekliler maaşlarının
düşüklüğünden yakınırken çalışanlar yeni
getirilen yasa ile ‘‘ölene kadar çalış!’’ dayatmasına
karşı çıkmak adına mücadele veriyorlar. Diğer
yandan ise öğrenciler de bu eylemleri yakından
takip ediyorlar çünkü gelecek üzerine
umutsuzluğa kapılıp ‘’şimdi 64 yaş ise bizim
emekliliğimizde kim bilir kaç olur?’’[ii] düşüncesi
ile yaşamaya devam ediyorlar. Bir diğer yandan
liberal politikaların etkilemesi sonucu oluşacak
sınıf farkı da gözler önüne seriliyor. Fransa Ulusal
İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü
INSEE’nin verilerine[iii] göre zaten fakir nüfusun
%25’i emeklilik yaşını görebilecek kadar
yaşamıyor. Bunu tetikleyecek olan kuşak
çatışması da cabası… Macron’un da ulusal
televizyonda kabul ettiği üzere ‘’Asgari ücretle
Paris gibi bir büyükşehirde yaşamak imkansıza
yakın.’’[iv]
1970-80 yıllarından itibaren Fransız
hükümetlerinin ‘’yapısal bir kriz’’ olarak
adlandırdığı ve geçiş ekonomi politikasını
canlandırma çalışmaları her geçen yıl orta sınıfın
hayat kalitesinin düşmesi ile sonuçlarını ortaya
koyuyor.[v] 1995’ten beri gündeme gelen
emeklilik yaşı konusu ise tüm direnişlere karşı 1
Eylül 2023 itibari ile uygulanmaya başlanacak.
Buradaki tek soru ise izlenen liberal politikalar
sonucu toplumun dönüşümüne şahit olurken
emeklilik reformu hareketinin öncelikle Fransa,
sonrasında da dünya genelinde nasıl sonuçlar
doğuracağıdır.
53 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
DİPNOTLAR
1. Ruello, A. (2022), Présidentielle : Macron
s'engage à ramener la France au plein-emploi,
Les Echo. Çeviri tarihi: Temmuz 2023
2. Journal officiel, "Lois et Décrets", JORF n° 0089
du 15 avril 2023. çeviri tarihi: Temmuz 2023
3. Öğütcen, Büşra S. (2023), Fransa
Cumhurbaşkanı Macron, tartışmalı emeklilik
reformunun "gerekli" olduğunu savundu, AA.
Erişim Tarihi: Temmuz 2023
4. Roussey E. (2023), GÉRALD DARMANIN
ASSURE QUE LES POLICIERS "NE RÉCLAMENT
PAS L'IMPUNITÉ, ILS RÉCLAMENT LE RESPECT",
BFMTV. Çeviri tarihi: Temmuz 2023,
5. Sol (2023), Fransa'da Anayasa Konseyinin
emeklilik reformunu onaylamasına tepkiler.
Erişim tarihi: Temmuz 2023
6. Evrensel, (2023), Fransa'da Anayasa Konseyi
emeklilik reformunu ana hatlarıyla onayladı,
tepkiler yükseldi Erişim tarihi: Temmuz 2023,
7. Kahraman, Ö.D. (2022), 49.3 Numaralı Yasa
Macron İçin Ne Anlama Geliyor, ANKASAM.
Erişim tarihi: Temmuz 2023
8. BBC News Türkçe (2023), Fransa'da emeklilik
yaşını 64'e çıkaran yasa: Macron hükümeti
güven oylamasını az farkla kazandı. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
9. BBC News Türkçe (2023), Fransa'da emeklilik
yaşını 64'e çıkaran yasa: Macron hükümeti
güven oylamasını az farkla kazandı. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
10. Evrensel,(2023), Fransa’da Halkı Sokağa Döken
Emeklilik Reformu Yasalaştı. Erişim tarihi:
Temmuz 2023
11. Ministère du Travail, du Plein emploi et de
l'Insertion ,Projet pour l’avenir de notre système
de retraite. Çeviri tarihi: Temmuz 2023
12. Mazur, V. (2023), Retraites : ce qui va changer
avec la nouvelle réforme, Les Echo. çeviri tarihi:
Temmuz 2023
13. İş Kanunu/ Travail Emploi (2023), Un progrès
pour nos retraites : un projet juste et équilibré,
FALC (La version facile à lire et à comprendre).
çeviri tarihi:Temmuz 2023
14. Kuper, S. (2023), Is France On The Road To a
Sixth Republic?, Financial Times. Çeviri tarihi:
Temmuz 2023
15.Legros, C. (2023), Dominique Rousseau,
constitutionnaliste : « Il semble difficile que le Conseil
constitutionnel ne censure pas la loi sur la réforme
des retraites », Le Monde. Çeviri tarihi: TEMMUZ 2023
Yıldırım, M.A.(2023), Fransa’da emeklilik reformu
protestoları 3. ayında | Gösterilere katılan bir Türk
vatandaşının izlenimleri, medyascope. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
(2023), Birilerinin Onlara Gerçeği Açıklaması Gerek,
el espanol. Erişim Tarihi: Temmuz 2023
Bach, P. (2023), Protestolar Büyük Potansiyele Sahip,
Le Courrier. Erişim tarihi: TEMMUZ 2023,
Thréard, Y. (2023), Geri Adım Atılmasına Gerek Yok,
Le Figaro. Erişim Tarihi: Temmuz 2023
(2023), Birilerinin Onlara Gerçeği Açıklaması Gerek,
el espanol. Erişim Tarihi: Temmuz 2023
Ahrabare, A. (2023), Kadınların Dezavantajına,
L’Humanité. Erişim tarihi: Temmuz 2023,
Kılavuz,P. (2023), Fransa’da Emeklilik Reformu ve
Kadınlar, Kadın İşçi. Erişim tarihi: Temmuz 2023
Akay A. (2019), Fransa’da Emeklilik Reformu, t24.
Erişim tarihi: Temmuz 2023
Yıldırım, M.A.(2023), Fransa’da emeklilik reformu
protestoları 3. ayında | Gösterilere katılan bir Türk
vatandaşının izlenimleri, medyascope. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
Independent Türkçe (2023), İstatistiklerle
Fransa'daki sosyal adaletsizlik: 5,2 milyon insan
yoksul mahallelerde yaşıyor. Erişim Tarihi: Temmuz
2023
Fransız Gazetesi (2022), “Asgari ücretle
yaşayamazsınız. Paris’te düzgün bir yaşam için aylık
en az net 3.000€ para lazım.”. Erişim tarihi: Temmuz
2023
Akay A. (2019), Fransa’da Emeklilik Reformu, t24.
Erişim tarihi: Temmuz 2023
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 54
ARAŞTIRMA
KAYNAKÇA
Ahrabare, A. (2023), Kadınların
Dezavantajına, L’Humanité. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
Akay A. (2019), Fransa’da Emeklilik Reformu,
t24. Erişim tarihi: Temmuz 2023,
https://t24.com.tr/yazarlar/ali-akay/fransada-emeklilik-reformu,24781
Bach, P. (2023), Protestolar Büyük
Potansiyele Sahip, Le Courrier. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
BBC News Türkçe (2023), Fransa'da
emeklilik yaşını 64'e çıkaran yasa: Macron
hükümeti güven oylamasını az farkla
kazandı. Erişim tarihi: Temmuz 2023,
https://www.bbc.com/turkce/articles/c80x7
4d61x9o
Euronews, (2023), Fransa’da sendikalar ve
hükümet arasındaki müzakerelerde sonuç
çıkmadı. Erişim tarihi:Temmuz 2023,
https://tr.euronews.com/2023/04/05/fransad
a-sendikalar-ve-hukumet-arasindakimuzakerelerde-sonuc-cikmadi-grevlerdevam-edecek
El Espanol (2023), Birilerinin Onlara Gerçeği
Açıklaması Gerek. Erişim Tarihi: Temmuz
2023
Eurotopics (2023), Fransa’da Emeklilik
Reformuna Neden Karşı Çıkılıyor. Erişim
tarihi: Temmuz 2023,
https://www.eurotopics.net/tr/295203/fransa
-da-emeklilik-reformuna-neden-karsicikiliyor#
Evrensel,(2023), Fransa’da Halkı Sokağa
Döken Emeklilik Reformu Yasalaştı. Erişim
tarihi: Temmuz 2023,
https://www.evrensel.net/haber/487581/fran
sada-halki-sokaga-doken-emeklilikreformu-yasalasti
Evrensel, (2023), Fransa'da Anayasa Konseyi
emeklilik reformunu ana hatlarıyla onayladı,
tepkiler yükseldi Erişim tarihi: Temmuz
2023,
https://www.evrensel.net/haber/487565/fra
nsada-anayasa-konseyi-emeklilikreformunu-ana-hatlariyla-onayladi-tepkileryukseldi
Independent Türkçe (2023), İstatistiklerle
Fransa'daki sosyal adaletsizlik: 5,2 milyon
insan yoksul mahallelerde yaşıyor. Erişim
Tarihi: Temmuz 2023
https://www.indyturk.com/node/644911/dün
ya/ıṡtatistiklerle-fransadaki-sosyaladaletsizlik-52-milyon-insan-yoksul
İş Kanunu/ Travail Emploi (2023), Un progrès
pour nos retraites : un projet juste et
équilibré, FALC (La version facile à lire et à
comprendre). çeviri tarihi:Temmuz 2023
https://travail-
emploi.gouv.fr/IMG/pdf/pour_nos_retraites_-
_dossier_de_presse_du_10_janvier_2023_-
_version_facile_a_lire_et_a_comprendre_falc_.
Journal officiel, "Lois et Décrets", JORF n°
0089 du 15 avril 2023. çeviri tarihi: Temmuz
2023
https://www.legifrance.gouv.fr/eli/jo/2023/4/15
/0089
Kahraman, Ö.D. (2022), 49.3 Numaralı Yasa
Macron İçin Ne Anlama Geliyor, ANKASAM.
Erişim tarihi: Temmuz 2023,
https://www.ankasam.org/49-3-numaraliyasa-macron-icin-ne-anlama-geliyor/
Kılavuz,P. (2023), Fransa’da Emeklilik
Reformu ve Kadınlar, Kadın İşçi. Erişim tarihi:
Temmuz 2023,
https://www.kadinisci.org/uluslararasi/fransa
da-emeklilik-reformu-ve-kadinlar/
Kuper, S. (2023), Is France On The Road To a
Sixth Republic?, Financial Times. Çeviri tarihi:
Temmuz 2023,
https://www.ft.com/content/b78f2a89-1062-
4423-a4ba-fb4cdc56c683
La Vanguardia (2023), İnsanlar Onu Bu
Yüzden Seçmedi. Erişim Tarihi: Temmuz
2023
Thréard, Y. (2023), Geri Adım Atılmasına
Gerek Yok, Le Figaro. Erişim Tarihi: Temmuz
2023
55 SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023
Mazur, V. (2023), Retraites : ce qui va
changer avec la nouvelle réforme, Les
Echo. çeviri tarihi: Temmuz 2023
https://www.lesechos.fr/economiefrance/social/retraites-les-points-clefs-dela-nouvelle-reforme-1888859
Ministère du Travail, du Plein emploi et de
l'Insertion ,Projet pour l’avenir de notre
système de retraite. Çeviri tarihi: Temmuz
2023, https://travailemploi.gouv.fr/retraite/projet-pour-lavenir-de-notre-systeme-de-retraite/
Öğütcen, Büşra S. (2023), Fransa
Cumhurbaşkanı Macron, tartışmalı
emeklilik reformunun "gerekli" olduğunu
savundu, AA. Erişim Tarihi: Temmuz 2023
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/fransacumhurbaskani-macron-tartismaliemeklilik-reformunun-gerekli-oldugunusavundu/2874857
Roussey E. (2023), GÉRALD DARMANIN
ASSURE QUE LES POLICIERS "NE
RÉCLAMENT PAS L'IMPUNITÉ, ILS
RÉCLAMENT LE RESPECT", BFMTV. Çeviri
tarihi: Temmuz 2023,
https://www.bfmtv.com/politique/gouvern
ement/gerald-darmanin-assure-que-lespoliciers-ne-reclament-pas-d-etre-audessus-des-lois_AN-202307270625.html
Ruello, A. (2022), Présidentielle : Macron
s'engage à ramener la France au pleinemploi,
Les Echo. Çeviri tarihi: Temmuz
2023
https://www.lesechos.fr/elections/presiden
tielle/presidentielle-macron-sengage-a-
ramener-la-france-au-plein-emploi-
1394465
Sol (2023), Fransa'da Anayasa Konseyinin
emeklilik reformunu onaylamasına
tepkiler. Erişim tarihi: Temmuz 2023
https://haber.sol.org.tr/haber/fransadaanayasa-konseyinin-emeklilik-reformunuonaylamasina-tepkiler-371711
TC Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü,(2023),
Fransa. Erişim tarihi: Temmuz 2023,
https://www.csgb.gov.tr/digm/contents/so
syalguvenlikulkekunyeleri/fransa/
Yıldırım, M.A.(2023), Fransa’da emeklilik
reformu protestoları 3. ayında | Gösterilere
katılan bir Türk vatandaşının izlenimleri,
medyascope. Erişim tarihi: Temmuz 2023,
https://medyascope.tv/2023/04/12/fransadaemeklilik-reformu-protestolari-3-ayindagosterilere-katilan-bir-turk-vatandasininizlenimleri/
Legros, C. (2023), Dominique Rousseau,
constitutionnaliste : « Il semble difficile que le
Conseil constitutionnel ne censure pas la loi
sur la réforme des retraites », Le Monde.
Çeviri tarihi: TEMMUZ 2023
https://www.lemonde.fr/idees/article/2023/0
3/26/dominique-rousseauconstitutionnaliste-il-semble-difficile-que-leconseil-constitutionnel-ne-censure-pas-laloi-sur-la-reforme-desretraites_6167056_3232.html
ARAŞTIRMA
SİYASALLI DERGİSİ AĞUSTOS-EYLÜL 2023 56