29.05.2023 Views

AVDOĞA_2023 Mayıs Fuar Özel Sayısı

İstanbul Prohunt 2023 Av Silah ve Doğa Sporları Fuarına özel sayı

İstanbul Prohunt 2023 Av Silah ve Doğa Sporları Fuarına özel sayı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.



1


Editörden

Av Sektörü ve Silah Sanayimiz ile Geleceğe Rastgele...

Sevgili dostlar;

Bildiğiniz gibi yaklaşık 30 yılı aşkın bu camiaya hizmet veriyoruz. avcılık ve

yaban hayatı konularında bizden kim bilgi ve destek istediyse hiçbir beklenti

içinde olmadan önyargılı davranmadan, herkese destek olduk. Bilgi paylaşımında

bulunduk. Avcılık ve yaban hayatı konularında doğru projelerde yer aldık.

Türkiye’de yayınlanan ilk eğitim kitaplarını, avcılık kurslarının ilkini biz yaptık. Şu

anda kullandığımız avlak haritalarınında mimarı biziz. İlk örneklerimizi hazırlayıp

hiç maddi destek beklemeden bakanlığa sunduğumuz haritalar, tasarladığımız

şekilde hala basılıp dağıtılmaktadır.

Av fuarları, diğer konularda olduğu gibi

ülkemizde bugüne kadar yapılan tüm av

fuarlarına destek olduk. Ülkemizin doğru

dürüst bir av fuarı olması için her fuarı

sahiplenerek destek olduk.

Türkiye’de sektörün uluslararası

platfomdaki tek fuarı olan 10. Uluslararası

İstanbul Prohunt Av, Silah ve Doğa Sporları

Fuarı, Avrupa ve Asya’da sektörün en

önemli fuarlarının başında gelmektedir.

Özellikle yurt içi ve yurt dışından av

silahları, fişekleri, av tekstilinin yanısıra

küçük ölçekli savunma silahları, yivli, yarı

otomatik, havalı, kuru sıkı silahlar, oklar, av

turizmi, okçuluk, airsoft silahlar konusunda

distribütörler ve üreticilerin ağırlıklı

olarak yer aldığı firmalarımız tamamen

profesyonel bir platforma oturmuştur.

Kurucumuz Kamil ÜÇBAŞ’ın ilk fuarda dile

getirdiği, “İSTANBUL PROHUNT DÜNYANIN SAYILI FURALARI ARASINA GİRECEK”

öngörüsüyle gerçekleşmiş olmasından ayrıca mutluluk duyuyoruz.

Av sektörümüzün, silah sanayimizin gelişmesinden gurur duyuyoruz.

Üreticilerimiz tüfekler, fişekler ve sektörel malzemelerinin dünyanın bir ucundaki

ülkelere ihraç ediyoruz. Bu vesile ile bir yandan ülkemize döviz kazandırıyoruz, bir

yandan da Türkiye markasını güçlendiriyoruz. Üretilen ürünleri yüzlerce ülkeye

göndererek ülke ekonomisine ciddi katkı sağlamaktayız.

Amerika da düzenlenen, dünyanın en büyük fuarı olan ShotShow’da, Almanya’da

düzenlenen Avrupa’nın en büyük fuarı olan IWA’da Türk firmalarımızın sayısı her

sene ciddi oranda artarak yer almaktadır. Bunların yanısıra Dubai ve dünyanın

neresinde olursa olsun düzenlenen fuarlarda mutlaka Türk silah sanayimizin

standlarını görmekten gurur duyuyoruz.

Türkiye’nin değil, uluslararası av fuarları takviminde resmi olarak kabul gören 10.

Uluslararası İstanbul Prohunt Av, Silah ve Doğa Sporları Fuarı Avrupa’nın en önemli

fuarı olduğunu artık ispat etmiştir. Türk silah sektörünün uluslararası alanındaki

prestiji açısından da son derece önemli olan fuar, uluslararası profesyonel ve yerli

ziyaretçilerimizin yenilikleri keşfetme rahatlığı sunan buluşma noktası haline

gelmiştir. Efem Fuarcılığa camia adına teşekkür ederiz.

Sevgi ve Saygılarımla

Tevfik ÜÇBAŞ

avdogaoltacidergisi@gmail. com

www. avdogadergisi. net

2


3



5


6


7


8


9


10


11


12


13


14


15


16


17


18


19


20


21


Yaban domuzunu, gövde yapısının düşey düzlemde

dengeli olmasından dolayı hareket halinde

iken avlamak doğru bir ÖN TUTMA ile her zaman

mümkündür. Yaban domuzunun çok hızlı hareket

ettiği sürek avlarında , ön tutma mesafesi avın kaderini

etkileyen ögelerden en önemlisidir. Çekirdeğin

doğru ve can alıcı noktaya gidebilmesini sağlayacak

olan da budur. İstediğiniz kadar pratikte ön tutmada

başarılı olduğunuzu zannedin, yine de bu işin

teorisini ve matematiğini anlayabilmenin birincil bir

konu olduğu da aklınızdan çıkmamalıdır.

Önce hareketli hedefe yapılan ve ön vererek atış,

ya da önlemeli atış olarak anılan, yani kaçan avın

önüne doğru yapılan atış türünden bahsedelim.

Bu atışta yivli veya yivsiz tüfeğiniz, atılacak hayvan

fark edildiği anda ona doğru yönlendirilerek yapılır.

Gözler hedeften bir an bile ayrılmaz, tüfeğin nişan

hattı ise hayvan daha fark edildiği anda onun kaçış

yönünde olacak şekilde gerektiği kadar önüne geçilir.

Gövde ve kolların hareketi durdurulmaksızın

(swing veya sweep) tetiğe basılır. Burada üstünde

durmam gereken bir nokta var. Bu da herkesin çok

farklı kullandığı ön tutma, önleme verme, ön verme

tabirlerinin aslında ne olması gerektiği. Bu tabirlerin

Almanca ve İngilizce’de tek bir tabiri var. Ne acı ki

herşeyde olduğu gibi hepimizin kullanacağı bir avcılık

sözlüğü yok.

Bunun Almanca’sı ‘’Vorhaltemass’’, yani ‘’öne

tutma ölçüsü’’ ve İngilizce’si ise ‘’lead’’. Örneğin lider

kelimesi bu kökten türemiştir ve bu kelimenin

çok ama çok farklı anlamları vardır ve bu kelimelerin

karşıtı bir Türkçe kelime uyduramıyorum Türkçe’ye

maalesef. Hiçbiri içime sinmiyor. Bana göre önleme

verme;ön verme son derece yanlış. Birşeyi önlemiyorsun

ki. Tamam avın hareketini önlemek istiyorsun

ama kullanım bu anlamda değil ki. Aslında bu

söylediğim pratik kullanımda çok saçma ama bu

işin doğrusu aslında ‘’önüne doğru tutma’’ yani ‘’ön

veya öne tutma’’da değil. Ama söyleyişinin daha

kolay olması ve dilimize daha uygun olması nedeniyle

‘’ön tutma’’ tabirini kullanmak bence daha

pratik gibi. Yani konumuz, ÖN TUTMA mesafesi ile

ilgili bazı anlatımlar, açıklamalar ve hesaplamalar.

Bir sürek avında önünüzden veya size göre

uzaktan farklı hızlarda geçen bir yaban domuzuna

yapılan atışta, ava ön tutma mesafesi konusunda

avcıların kendi pratik deneyimlerine dayanan uygulamaları,

yorumları ve hatta şehir efsaneleri bile

vardır. Bu konuyu iyice kavrayabilmek ve pratiğe

geçirebilmek özellikle genç avcılar için başlangıçta

genellikle çok zordur. Ancak yıllar boyunca yerinde

çok uygulama ile yaban domuzu avcısı ön tutma yeteneğini

geliştirebilir. Ama nasıl?Bu işin teorik mantığını

aşağıda elimden gelebildiği kadar açıklamaya

çalışacağım.

Tabii ki bu işin teorisini ve matematiğini anlatmak

ve açıklayabilmek kolay. Asıl mühim olan, saniyeler

içinde gelişen ön tutma mesafesinin avın yapıldığı

yerde başarılı olup olmadığını, avcının canlı

canlı yaşayarak, kendisine olan güvenini kazanmasıdır.

Bir sürek avında yaban domuzuna ne kadar ön

tutmanın gerekli olduğuna dair pratik soruya yaklaşmadan

önce, her işte olduğu gibi öncelikle işin

teorisini kavramaya bakalım hele.

Hareketli bir hedefe ateş ederken ön tutma neden

bir zorunluluktur? Bu sorunun iki ana cevabı

vardır.

Atıcı yaklaşmakta olan ava tepki verebilmek ve

atışını yapabilmek için zamana ihtiyaç duyar ve

sonuçta tetiği çekmek bile birkaç milisaniye sürer.

Avcının tetiği çekmek için ihtiyacı olan bu kadar

kısacık bir zaman içinde, yaban domuzu da hızına

bağlı olarak birkaç milimetre veya birkaç santim

ilerlemiş olur. İkinci neden ise, çekirdek yörüngesinde

uçarken, av da hareket halindedir. Bu geçen

süre, ava olan uzaklığa ve çekirdek hızına bağlıdır.

Avcılık pratiğinde tetik çekme süresi ihmal edilebilir

fakat önemli olan çekirdeğin havada kaldığı süredir.

ÖN TUTMA ÖLÇÜSÜNÜN HESAPLANABİLMESİ

İÇİN GEREKLİ ANA PARAMETRELER

Hareketli yaban domuzuna ön tutma mesafesi konusunda

her avcının kendine göre küçük ipuçları vardır.

Kimi yarım metre der, kimi burnunun veya kulağının

önüne at der, kimi bir domuz boyu der, yani der

oğlu der. Bu konu öyle düşünüldüğü veya söylendiği

kadar hafife alınacak bir iş değildir. Aslında ön tutma

mesafesini belirleyen o kadar çok faktör vardır ki. Teoride

ön tutma ölçüsünün hesaplanabilmesi için aşağıda

belirtilmiş olan şu üç değere ihtiyaç vardır.

22


23


24


25


1. Avın kaçış hızı

2. Ava olan mesafe

3. Çekirdek hızı(Genelde fişek kutusunun üstündeki

balistik değerler tablosunda yazılı olabilir).

a)Bunların içinde en kolay bilineni çekirdek hızıdır.

Mühimmat üreticisi bunu kronograf ile ölçmüş

ve muhtemelen de fişek kutusunun üstüne basmıştır.

b)Ava olan mesafeyi tahmin etmek hiç kolay

değildir ama tahmin edebilmek için birçok metod

vardır. Bu konu gerek yivli ve gerekse de yivsiz avcılığının

en önemli konularından biridir ve ayrı bir yazı

konusu olarak hazırlanmaktadır.

c)Avın veya yaban domuzunun diyelim kaçış

veya hareket hızını tahmin etmek en zor olan parametredir.

En etkili ve faydalı metod atış alanlarında

hareketli domuzun hareketinin farklı farklı hızlarda

ezberlenip bilinçaltına kopyalanmasıdır.

‘’Uzun lafın kısası teorik olarak ön tutma mesafesini

kesin olarak hesaplayabilmek bir ütopyadır’’.

Ama önce hareket halinde olan bir yaban domuzunun

hızını anlayabilmek için yaban domuzunun

hareketlerinin ne olduğunu fotoğraflarda adlandıralım

bir hele.

Dört ayaklı memeliler yürüyebilmek ve koşabilmek

için genelde üç şekilde hareket ederler. Bunlar

ardışık hareketlerin şekil kompozisyonuna ve ulaşmak

istenen hıza göre değişiklik gösterir.

Fotoğraf 3: Hızla kaçmada(dörtnala) , dört ayakta havadadır

ve ardışık hareketler sıçrama şeklindedir. Dört ayakta yerle

temaslarını kesmişlerdir.

Daha ilerdeki sayfalarda yapacağımız hesaplamalarda

kullanılmak üzere, yukarıdaki resimde

gösterilen yaban domuzunun hareketleri gözönüne

alınarak, eriştiği hızlar yıllarca yapılmış gözlemler

sonucu aşağıdaki gibidir.

Yaban domuzunun ortalama hızları.

Normal yürüyüş(3-6km/h)

Tırıs hızlı yürüyüş(6-10km/h)

Dörtnala yavaşça kaçma(16-20km/h)

Dörtnala tam kaçma(25-30km/h)

Dörtnala hızla kaçma(40km/h)

Dörtnala en yüksek kaçma hızı(50-60km/h) Bu

hızlara erişebildiği tesbit edilmiştir.

Fotoğraf : Normal yürüyüş hareketinin olduğu durumlarda, üç

ayak daima yerde ve bir ayak havadadır.

Tablo 1: Bu vesile ile de Avrupa ve Türkiye’de avlanan en

önemli çifttoynaklıların hızlarını da vermis olalım. Ön tutma hesaplarında

kullanılabilir. Değerler ortalama değerlerdir.

Fotoğraf 2: Tırıs’ta(hızlı yürüyüş)sol ön ayak ve sağ arka ayak

havadadır. Yani ayaklar çapraz(diagonal) halde olup, yerle temaslarını

kesmişlerdir.

Doğal olarak, yaban domuzunun hızı attığı adımın

büyüklüğüne ve boyutuna bağlıdır. Tabii ki 1-2

yaşında bir yaban domuzu, gelişmiş bir yaban domuzu

kadar hızlı koşamaz. İşte burada asıl mühim

olan, örneğin yaban domuzu avcılığının kitabını

yazmış ve kişisel olarak iyi tanıdığım Alman avcılığının

bir numaralı eğitim konusu, ülkelerinde bulunan

memeli av hayvanlarının, bu yazıda yaban domuzu

için konuşuyorum, yanlız veya üç dört tanesi

26


bir arada veya büyük bir sürü halinde gezen veya

dörtnala kaçan yaban domuzlarının cinsiyetini ve

yaşını belirleyebilme ve aşağıdaki şekillerde gösterilen

modelde, mevsimine göre avlanmasına müsaade

edilen cinsleri ayırt edebilme yeteneğini gösterebilmektir.

Kısaca hangisi lider dişidir veya hangisi

azılıdır veya yavrudur gibi. Orta Avrupa ülkeleri, yaban

domuzuna çok büyük saygı gösterirler, hem korurlar

ve hem de çok planlı bir şekilde avlayıp hasat

ederler. Bu hayvan kıtlık ve savaş zamanında birçok

insanın karnını doyurup, açlıktan ölmelerini engellemiştir.

Avcılığın kuralları tabii ki her ülkede farklılık

gösterir. Alman avcısı kendi ülkesinde ender olarak

hareketli yaban domuzuna atış yapar. Çoğunlukla

yaban domuzu bir kulenin bulunduğu yemlenmiş

alana gelir ve bu arada avcı da gelen domuzun cinsini

ve yaşını kolayca tahmin edebilecek zamanı bulur,

tabii bunun eğitimini aldığı için. Ama bizdeki

gibi bir sürekte çalılıların içinden aniden çıkan veya

sürü halde hızla önünden geçen köpeklerin kovaladığı

sürüde cinsi ve yaşı tayin edebilmek saniyeler

içinde hiç de kolay değildir. Ama lider bir dişiyi tahmin

etmek hiç de zor değildir. İçinde yavrulu vurulmuş

yaban domuzunu çok gördüm.

Yaban domuzu avcılığının Alman lisanında son

derece bıktırıcı ayrı bir argosu vardır ve bizim gibi

ana dili Almanca olmayan insanları da canından

bezdirir. Örnek vereyim. Bizler domuzun birçok

organına insan vücudunda bulunan organların adlarını

veririz. Örneğin domuzun ‘’burnu’’, domuzun

‘’kuyruğu’’, domuzun ‘’kulakları’’ gibi. Alman avcılığı

bunları apayrı bir şekilde adlandırmış olup, avcı ehliyeti

imtihanlarındaki en önemli sorulardan biridir

bu tabirleri doğru cevaplamak.

Meraklısına sunulur:

Orta Avrupa avcılığı derken, aslında Alman avcılığını

kastediyorum. Kim ne derse desin, Germen

toplumlarının başıdır Almanya, hatta Avrupa’nın

başıdır ve yaban domuzu konusundaki bütün kuralları

asırlardan beri onlar koymuştur. Bakmayın

siz Galya’lı Asterix’in yaban domuzu avlamasına ve

Obelix’in(Oburiks) bir oturuşta bir yaban domuzunu

mideye indirmesine. Almanca bilmeseniz bile, meraklısına

Alman’ların yaban domuzunu nasıl sınıflandırdıklarını

bir yazayım da aklınızda bulunsun.

Bizim avcılık argomuzda sadece iki-üç kelime var

yaban domuzu üyeleri için. Azılı, mozak, potik, pijamalı,

beniş, erkana, çalgıç, mıtkır, vs. gibi yöresel

adlar. Yani hepimizin ortak kullanacağı adlandırmalar

yok . Ah kötü kader ah.

Alman’ların yaban domuzunu sınıflandırma

sırası:

Frischling:12 aya kadar olan erkek ve dişi yavru;

Tazecik demek Türkçesi

Überläufer:1-2 yaşına kadar olan erkek ve dişi;

Bunun Türkçe’si yok. Uydurmak istemedim

Geringe Bache:2-3 yaşında dişi; Zayıf dişi

Geringer Keiler:2-3 yaşına kadar olan; Zayıf azılı

Grobe Sau:3 yaşından yukarı olan dişi; Kaba, ağır

domuz

Hauendes Schwein:5-6 yaşındaki azılı; Dayakçı,

döven, kabadayı domuz

Hauptschwein:7 yıldan daha yaşlı azılı; Patron,

reis domuz, baş domuz (azılının kralı)

Fotoğraf 4: Germen ırkının 1430 yılından bu yana kullandığı

bir domuz avlama silahı olan ve Almanca’sı ‘’Saufeder’’ olan

mızrak tipindeki silah. Bugün bile bununla avlanan cesur avcılar

var!!!!!!!!!!. İnanın bu sözüme. İspanyol asilleri veya bugünün

yeni yetme İspanyol zenginleri yakalanmış bir yaban domuzunu

açık ve dümdüz bir arazide kafesten salarak at üstünde kovalayıp,

buna benzer bir silahla öldürüyorlar karıları veya sevgilileri

en şık kıyafetlerle içkileri yudumlarken lüks çadırlar içinde. Monteira

gibi avlarda sürekçiler yaralı ve köpekler tarafından sarılmış

yaban domuzunu bıçakla kafasının önünde bulunan çok özel

yere saplayarak hemen sonlandırıyorlar her zaman böyle olmasada.

Fotoğraf 5: Maçoluğun bir gösteriş unsuru olduğu ve çok

önem taşıdığı Latin Amerika;Meksika ve İspanya gibi ülkelerde

yaban domuzu avında kullanılan ve genelde silah olarak yalnız

bıçağın ve köpeklerin kullanıldığı fotoğraf. Boğa güreşi de bu sınıfa

girer. Bilginiz olsun diye buraya koydum bunları konumuzla

pek ilgisi olmasa da. Meraklısına sunulur.

27


Şekil 1. Köpeklerin sardığı yaralanmış domuzu veya Dogo Argentino

cinsi veya benzeri köpeklerle yapılan yaban domuzu

süreğinde, sıkıştırılmış yaban domuzunu acı çekmesin diye sonlandırabilmek

için bıçağın nereye saplanacağını gösteren şekil.

Fotoğraf 6: Dogo Argentino. Yaban domuzu ve büyük avlar için

geliştirilmiş av köpeği.

Fotoğraf 7: Yaralı yaban domuzunu sonlandırmak için kullanılan

başka bir mızrak ucu tipi.

Fotoğraf 8: Micarta saplı LAREDO BOWIE yaban domuzu bıçağı.

Tabii bu anlattıklarım ve anlatacaklarım , yaban

domuzunun etini yiyebilmek için bu avcılığı yapanlar

ve bunun için asırlar boyu süregelen müthiş bir av

kültürü geliştirmiş toplumlar için geçerlidir. İnançlarına

aykırı olduğundan yemeyenler için birçok ortak

nokta olmasına rağmen, genellikle ülkemizde bir

tarım zararlısı olarak görüldüğünden erkek , dişi ve

yavru gözetilmeksizin itlaf edilirler.

Bu cümle yaban domuzu avına gönül vermiş,

okuyan, yaban domuzu avı kültürü olan ve belki de

etini yiyen ve postada çıkmış bir sürü içinde erkek

dişi ayrımını yapabilen belirli bir avcı kesimi tarafından

eleştirilebilir ama ben bu cümleyi köylünün

ve tarımla uğraşan insanların yaban domuzuna bakış

açısı ve yaban domuzu avcılığını bir öldürme ve

silah kullanma zevki için yapan büyük bir çoğunluk

için kullandım. Onlar önlerine hangi cins domuz çıkarsa

çıksın, becerebilirlerse öldürürler, ormanda

kuşa kurda bırakırlar veya alıp etini köpeklerine yedirirler.

Bu yazı, genelleme yapılarak, bu avın ağababası

olan ve kurallarını koymuş Orta Avrupa yaban domuzu

avcılığı göz önüne alınarak yazılmıştır. Yani

avını koru ve kurallara göre hasat et ki yine bir plan

dahilinde üresin. Biz de son derece lezzetli etini yiyelim.

Yaban domuzu tarlana veya ormanına zarar

da veriyorsa devlet bu zararını karşılasın. Orta Avrupa’da

şimdiki durum bu. Yetiştirme evcil domuzun

bonfilesi kasapta 15-20 EURO, yaban domuzunun

bonfilesi ise 35-40 EURO. Çünkü onların yaptığı yaban

domuzu avcılığı doğru avcılık. Et için avcılık yapıyorlar.

Bizimkisi hafta sonu eğlencesi ve öldürmenin ve

silah kullanmanın verdiği bir haz veya en büyük diş

trofesini alabilmek ve koleksiyonlara katabilmek

için gece beklemesinde NVD(Night Vision Device,

bkz. sözlük)) kullanarak azılı öldürmek(avlamak

değil) veya yaban domuzu popülasyonunu kontrol

altına alabilmek için yapılan ‘’güya’’ popülasyon

azaltma(redüksiyon)avı ki, bu da zurnanın son deliği.

2019 yılında yalnız Almanya’da 599 855 yaban

domuzu avlandı. Var mı Türkiye’nin bir envanteri, ki

yorum yapabilelim. Alman avcıları özellikle Türkiye’de

azılı avlayıp, rekor dişleri ülkelerine götürmeye

geliyorlar ve iyi de döviz bırakıyorlar. Hiç olmazsa

garibim ülkeye döviz bırakıyor. Etini toplayıp satanlar

da var deniyor garibimin, ama ne kadar doğru

bilmiyorum. Benim konumun dışında. !!!!!!Avlanacak

başka memeli yok ki ülkede zavallı Türk avcısı

ne yapsın.

Bu kadar tıraştan sonra asıl konumuza gelelim.

Yani ön tutma’nın teorik hesaplanmasına.

Temel kurallar:

Çekirdeğin namluyu terkettikten sonra hedefine

varabilmesi için belirli bir süreye ihtiyacı vardır.

Bu süre içinde hedef, yani yaban domuzu belirli bir

hızla yoluna devam eder. Bu nedenle çekirdeğin he-

28


29


30


31


define varabilmesi için, hedefin önüne doğru belirli

bir mesafede atış yapılarak çekirdek ve hedefin buluşması

sağlanır. Bir yivlide iğnenin kapsüle vurduğu

andan , çekirdeğin namluyu terkettiği ana kadar

olan sürenin de ortalama 1. 5 milisaniye olduğu da

akıldan çıkmamalıdır.

Kaçan bir yaban domuzuna yapılan atış asla bir

hassas hedef atışı değildir. Maksat can alıcı noktasına

atış yapabilmektir. 10kg lık bir potiğin bile yatay

düzlemde hedef çapı 20cm büyüklüğündedir. Hayvan

büyüdükçe bu çap daha da artar. 2 yaşındaki bir

yaban domuzunda bile bu çap 40cm civarındadır.

Yaban domuzunun can alıcı noktaları (shot

placement)

Fotoğraf 10. Can alıcı noktaları gösteren başka bir resim.

Şimdi gelelim biraz da matematik ve fizikle uğraşalım

bakalım neymiş bu ön tutmanın teorisi.

Fizik dersinde okuyup öğrendiğiniz veya arabanızı

kullanırken yaptığınız hesaba göre arabanızın

ortalama hızını hesaplayabilmek için kullandığımız

denklemimiz

Şekil 2. Yaban domuzunun iç organlarını ve kemik yapısını gösteren

kesit resim.

Örnek yapalım. Istanbul’dan Ankara’ya durmadan

gittiğinizi kabul edelim.

İstanbul-Ankara=450km Arabanızın ortalama hızının

90 km/h olduğunu varsayalım.

Zaman=Yol/Hız=450km/90km/h=5 saat

Şimdi bizim konumuza tekrar geri dönelim.

Önce çekirdeğin namludan çıktıktan sonra hedefine

vardığı süreyi yani zamanı hesaplayalım.

Şekil 3. Yaban domuzunun omurgasını ve can alıcı organları gösteren

şekil. Kalp;akciğer ve karaciğer bir arada.

Ön tutmanın hesabı son derece basittir. Soru olarak

şunu sormalıyız kendimize.

Çekirdeğin havada kaldığı süre içinde hızla kaçan

yaban domuzu acaba ne kadar yol aldı?

Yukarıdaki denklemden gidersek

Ön Tutma mesafesi(m)=Çekirdeğin namludan

çıkıp hedefe vardığı süre(s)*Yaban domuzunun hızı(m/s)

Örnek:

Tam hızla kaçan yaban domuzunun hızını 30

km/h kabul edelim.

Fotoğraf 9. Can alıcı noktaları önem sırasına göre sıralanmış resim.

10 en can alıcı nokta , yani kalp.

Çekirdek ortalama hızı:800 metre/saniye

Yaban domuzuna olan mesafe:50 metre

Çekirdeğin havada geçirdiği süre=50m/800 m/

s=0. 0625 saniye

Ön Tutma mesafesi:0. 0625saniye*8. 33metre/

saniye=0. 520625metre=52. 1 santim

32


33


Bu denklem göz önüne alınarak aşağıdaki tablo

farklı mesafelerde hareketli yaban domuzu için hazırlanmıştır.

Eğer çekirdek uçuş açısını bilmek istiyorsanız,

ön tutma açısının ‘’sinüs’’ değerini bilmeniz gerekmektedir.

Tabii bunun için de lisede öğrendiğiniz

trigonometrik bilgilere ihtiyaç vardır. Hani dağ yukarı/dağ

aşağı atışlarda çok kere anlattığım kosinüs

var ya. Onun kardeşidir bu sinüs değeri bir dik açılı

üçgende. Bu konulara girmeyeceğim ama sadece

denklemlerini yazacağım. Zaten aşağıda verdiğim

tabloda hesaplanmış ön tutma mesafelerini ve

buna tekabül eden açıları mrad ve MOA cinsinden

de görebilirsiniz.

1MOA=100 metrede 2. 91cm veya 3 alabilirsiniz.

1mrad(mil)=100 metrede 10cm. 0. 1mrad ayarlı

kulelerde 1 çıt(klik) 100 metrede 1cm.

Tablo 2. Farklı çekirdek ve farklı yaban domuzu ortalama hızlarına

göre hazırlanmış tablo.

Hızla hareket halinde olan ava yapılan atışı etkileyen

birçok faktör vardır. Bir sürek avında ÖN

TUTMA mesafesi asla küçümsenmemelidir. Öne

tutma mesafesi, avcı ile koşan avın arasındaki mesafeye(1),

koşan avın hızına(2) , kaçış açısına(3) ve

çekirdeğin ortalama hızına(4) bağlıdır.

Kaçış açısı: Kaçış açısı öne tutma mesafesini oldukça

etkiler. Açı ne kadar büyükse, ön tutma mesafesi

de o kadar azdır. 45 derece civarında ôn tutma

mesafesi 1/3 oranında azalır.

Tablo 3. Avcılarımız arasında çok popüler olan . 300 Winchester

Magnum kalibresine göre hazırlanmış tablo. Mil-Dot skalalı

dürbünü olanlar da açısal değerleri kullanabilir. Askerlikte son

derece önemlidir bunun hesabı hareket halinde olan bir hedefe

atış yapabilmek için. Hareket halinde olan ve hızla yürüyen bir

teröriste 1500 metreden nasıl atış yapacak bir keskin nişancı.

ms=milisaniye.

Şekil. 4 Yaban domuzunun açılı geldiği hallerde ön tutma mesafesi

gösterilen yüzde miktarları kadar azaltılmak zorundadır. Avcıya

paralel ve belirli bir hızla geçen yaban domuzunun ön tutma

hesabında kullanılacak olan hız, geçiş veya geliş açısına bağlı

olarak gösterilen yüzdelerde azaltılmak zorundadır.

Şekil 5. . 300 WinMag kalibre ve 1000m/s namlu çıkış hızına göre

açısal ön tutma değerleri.

34



Tablo 6. Yaban domuzun hızla dörnala kaçarken( 10 m/s=36

km/h) ön tutma değerleri.

Tablo 4. Üç bayağı güçlü kalibreler ve 150 metreye kadar yapılacak

atışlar için hesaplanmış değerleri gösteren tablo.

Ara not:

Avın boyu, eğer öne tutma , avın boyuna bağlı

olarak verilecek ise, avın boyunun tam bilinmesi gerekir.

Bu da avın cinsine, cinsiyetine ve yaşına bağlı

olmaktadır. Avın boyunu bireysel gelişim ve çevre

faktörleri de çok etkiler. Bu nedenle avın boyu ortalama

bir değer olarak kabul edilmelidir Bu varsayım,

özellikle her mevsim bulunan yavru yaban domuzları

için de geçerlidir. Ülkemizde bayağı büyük

azılıların bulunduğu bir gerçektir. Bu hesaplamalarda

yaban domuzunun ortalama boyutları gözönüne

alınmıştır. Ekstrem değerler tabii ki vardır ama yüzdesi

çok düşüktür.

Yaban domuzu ortalama boyları(Türkiye için):

Dişiler:130-170cm

Erkekler:140-180

Kuyruk:15-20cm

Ortalama ağırlıklar:

Dişiler:35-160 kg

Erkekler:50-200kg

Biraz da yivli tüfek sahibi olamayan veya olmak

istemeyen çok büyük bir avcı çoğunluğunun kullandığı

tam silindir yivsiz(smooth bore) süperpoze veya

çifte veya yivsiz /yivli namlulu(rifled slug) yarım otomatik

tüfekleri kullanarak yaban domuzu avlayanlar

için ön tutma hesapları yapalım.

Bunu yapabilmek için öncelikle Türkiye piyasasında

kullanılan bazı tek kurşunların tiplerine ve dış

balistik tablolarına bir göz atalım. Maalesef Türkiye’de

üretilen hiçbir yerli fişeğin balistik tablosunu

bulamadım. Piyasada bulunan ithal malı fişeklerin

balistik tablolarını bulmak mümkün.

Fotoğraf 11. Remington AccuTip Bonded Sabot tek kurşunu.

Tablo 5. Yaban domuzun tırıstayken Hızı( 2 m/s=7. 2 km/h) ön tutma

değerleri.

Çok güçlü bir fişek. Balistik tabloları buraya koymadım

fazla yer kaplamasın diye . İsteyen Remington’un

web sitesinde bulabilir. Sadece ön tutma

hesabında kullanacağım değerleri metrik sisteme

çevirip tabloya koydum. Rifled slug namlusu olan

arkadaşlar kullanıyor bunu.

36


Tablo. 8 . 308 kalibre standard fişek balistiği.

Fotoğraf 12. Remington’un tamamen bakırdan imal edilmiş bir

çekirdekli Magnum tek kurşunu. Rifled slug namlusu olan arkadaşlar

kullanıyor bu tek kurşunu.

Fotoğraf 13. Tam silindir(smooth bore) namluda kullanılan Federal’in

Foster tek kurşunu. Tek kurşunun resimde de görüldüğü

gibi boş kısmının içinde bir plastik top var. Federal , fişek ateşlendikten

sonra tek kurşunun namlu içinde genleştikten sonra

bu plastik toptan dolayı merkezlemesini hiç bozmadan(namlu

ekseninden kaçmadan)uçtuğunu ve tapanın tek kurşundan ayrılmasını

mükemmel hale getirdiğini belirtiyor.

Son olarak 3 Türk firmasının imal ettiği ve mühimmatı

kolay bulunan . 308 Winchester yivliler için

ön tutma mesafelerini hesaplayalım ve bu konuyu

kapatalım.

Ön Tutma mesafesi(m)=Çekirdeğin namludan

çıkıp hedefe vardığı süre(s)*Yaban domuzunun hızı(m/s)

Hesabı 45 ve 100 metre mesafede hızla kaçan

yaban domuzu için yapalım. Yaban domuzunun da

dörtnala çok hızlı kaçtığını varsayalım.

45km/h (12. 5m/s)yaban domuzunun hızı.

Ön tutma mesafeleri

12. 5m/s*0. 05s=0. 625m veya 62. 5cm(yaklaşık

yarım yaban domuzu boyu) 45m için

12. 5m/s*0. 12s=1. 5m(yaklaşık bir yaban domuzu

boyu) 100m için

Not: İsteyenler Swarowski dürbün firmasının

LEAD DISTANCE adlı App’s ini cep telefonuna indirebilir

ve kendi yivlisine göre ön tutma hesabını yapabilir.

Başka App’s ler de var bu konuda.

Tablo 7. Farklı tek kurşun ön tutma tablosu. Bu tablonun Ön Tutma

Mesafesini kasten boş bıraktım siz doldurasınız diye. Hedef

merkezini kalp ve akciğer kabul ederek boş satırları kendiniz yorumlayınız

Tablo 4. de olduğu gibi.

Fotoğraf 14. Avcılar, atış poligonunda ön tutma eğitiminde hareketli

domuza yapılmış atışları irdelerken

37


Fotoğraf 15: Alman avcılar birliği DJV’nin standard yaban domuzu hedef kağıdı. Herkes online satın alabilir.

Sonuç:

Bu yazıda işin teorisi ile birlikte yan bilgiler verilmiştir.

Bu hesap sonuçlarını hareketli domuz atışlarının

yapıldığı yerde, avcının kendi tüfeği ve kullandığı

mühimmat ile denemesi ve yapacağı teorik

hesap neticesini sahada test etmesi şarttır. Burada

sadece işin teorisi anlatılmış ve uygulaması avcının

veya atıcılığa meraklı kişiye bırakılmıştır. Yazının başında

ne dedik.

‘’Uzun lafın kısası teorik olarak ön tutma mesafesini

kesin olarak hesaplayabilmek bir ütopyadır’’.

Saniyeler içinde gelişen aksiyonun sürecinde bir

yaban domuzunun hızını nasıl tesbit eder de can

alıcı noktaya atış yapabilirsiniz. Ancak ve ancak çok

yaban domuzu avcılığı yaparak ve çok miktarda hareketli

domuza atış yaparak ön tutma konusunda

yeteneğinizi geliştirebilirsiniz. Alman veya İskandinav

avcılarının hareketli yaban domuzuna isabet

kaydetme yüzdeleri o kadar yüksektir ki.

Neden? Çünkü onlar öncelikle bu tip yazıları

okumak ve bu hesaplamaları teorik olarak yapmak

zorundadırlar. Daha sonra cansız hareketli yaban

domuzu hedefine açık saha poligonlarında veya

Schiesskino denen kapalı sinema ekranlarında hareketli

domuza sayısız atış yaparak bu yeteneğe ulaşırlar.

Teorik imtihanları başaranlar, eğer pratik imtihanı

başaramaz ise avcılık ehliyetini alamaz ve bir

daha avcılık da yapamazlar. Bu imtihanlara katılanların

%25’i bu pratiği başaramayanlardan oluşmaktadır.

Bu da böyle biline. SÖZ UÇAR YAZILAR KALIR.

Rastgele...

nejatuner@hotmail. com

Sözlük:

1. Parametre:Değişken

2. Tırıs:Atın kısa adımlarla hızlı yürüyüşü

3:Asterix ve Obelix:

Bir çizgiroman figürü olan Asteriks sevimli, zekî ve savaşçı,

zor görevlerin adamıdır. Arkadaşı Obelix Asteriks’in can dostudur.

Dikilitaş dağıtımı yapar, yaban domuzu tutkunudur. Yiyecek

yaban domuzu ve yeterince kavga olduğu sürece, her şeyi

bırakıp Asteriks’le yeni bir macera atılmaya hazırdır. Galyalı

Asteriks’in Maceraları (Fransızca: Astérix le Gaulois), metnini

René Goscinny’nin, resimlemesini de Albert Uderzo’nun yaptığı

Fransız bir çizgiroman dizisidir. Galyalılar, günümüzde genel

olarak Fransa, Belçika, İsviçre ve İtalya’nın kuzey bölgelerini

içeren Galya olarak tanımlanan bölgede Demir Çağından Roma

Cumhuriyeti dönemine kadar yaşayan Kelt kökenli bir halktır.

3. Monteira:İspanya’ya özgü olan bu avlanma şekli en eski

ve en geleneksel bir topluluk avıdır. Bu av şeklinde yapılan avcılık

çoğunlukla kızıl geyik ve yaban domuzu avlayabilmek içindir.

Ancak bazen alageyik veya muflon da dahil edilebilir.

4. Maço:Sert karakterli, kaba erkek

5. Dogo Argentino:Dogo Argentino, 1920 senelerinde Arjantin’de

yetiştirilmiş, çok iyi bir yaban domuz avcısı av köpeği

cinsidir. Arjantinli Dr. Antonio Nores Martinez tarafından üretildiği

kabul edilir. Martinez’in amacı yaban domuzu ve puma gibi

büyük avların hem izini sürebilecek hem de onları avlayabilecek

bir ırk yaratmaktı

6. Micarta:Micarta, ısıyla sertleşen plastikteki keten, kanvas,

kağıt, fiberglas, karbon fiber veya diğer kumaşların

kompozitlerinin bir markasıdır. Amerika’lı Leo Baekeland’ın

buluşunu yaptığı Bakalit’te kullanılan fenol reçineyi kullanarak,

Amerika’lı George Westinghouse Micarta’yı bir elektrik izolasyon

ürünü olarak bulmuş ve patentini almıştır. Yani suni bir

plastik türevi malzeme olup doğal değildir.

7. Popülasyon:Varlık, nüfus

8. Envanter: Mal ve değerlere ait döküm.

9. Rifled slug barrel

Tek kurşun atan yivsiz çaplara açılmış yiv/set namlulu tüfekler.

Türkiye’de teorik olarak kullanabilmek kanunen yasaktır

aynen yarım otomatik yivli tüfeğin kanunen yasak olduğu

gibi!!!!!!!!!!

10. Grain:Çoğunlukla Amerika’lılar tarafından kullanılan ve

yivli fişek çekirdeğinin ağırlığını gösteren bir birim. 1 gram=15.

432358353 grain. Örneğin 180 grain bir çekirdeğin ağırlığını

gram olarak bulmak istiyorsanız, 180/15. 43=11. 67 veya kısaltılarak

11. 7 gram bulunur. Kısaca 180 grain bir çekirdek 11. 7

grama eşittir.

11. PH:Professional Hunter kelimelerinin baş harfi. Ekmeğini

avcıları avlandırararak kazanan ve bu işi yapabilmek için

gerekli ehliyete sahip olması zorunlu, mektebinde okumuş ve

teorik ve pratik çok zor imtihanları başarmış profesyonel avcı

12. Ütopya: Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce.

13. NVD(Night Vision Device):Karanlık ve ışıksız ortamda

görmeyi sağlayan cihaz. Tam tercümesi ile Gece Görüş Cihazı

38


39


Ören Çelik olarak ülkemizin bu sektördeki eksikliğini

görerek çıktığımız yolda hatırı sayılır bir mesafe

almanın verdiği haklı gurur ve özgüvenle yine yanınızdayız.

Çeşitli şekillerde Türkiye’ye getirilmiş MEC

makinelerin tek tük az sayıda kişide olduğu, yerli üretimin

yüz akı Şimşek makinelerin ise hazır fişeklerin

saltanat sürdüğü bir dönemde bodrumlarda çürümeye

bırakıldığı zamanlar geride kaldı. Artık Türk avcı

ve atıcısı tamamen yerli üretim makinelerle kendi

fişeğini kendisi doldurmanın keyfini yaşıyor. Dünyanın

birçok ülkesindeki avcı ve atıcıların uzun yıllardır

kesintisiz yürüttüğü bu faaliyette, kısa sürede onların

ulaştığı seviyenin yakalanmış olması ayrıca sevindirici.

Bu çorbada tuzumuzun olması da bizim övünç

kaynağımız. Bu işe gönül vermiş ustaların evlerindeki,

ellerindeki Ören Çelik’in izi göğsümüzü kabartıyor.

El makinesiyle sıkı yapılan günlerden fabrika dolularıyla

yarışan fişeklere gelinmesi ne büyük mutluluk.

Ören Çelik olarak her şeyden önce güveninize layık

olmak birinci amacımız. Bu güven bizim için hep

ön planda olacak. Kaliteden ödün vermeden, dünyada

bu konudaki yöntem ve gelişmeleri yakından takip

ederek sizlere en kaliteliyi en uygun fiyattan sunmayı

istiyoruz.

Sevgili dostlarımız, Ören Çelik markası, bundan

sonra internet sayfamızla sizlerin hizmetinde olmaya

devam edecek. Ürettiğimiz ürünlere sayfalarımızdan

ulaşabileceksiniz. Yeni üreteceğimiz ürünlerin duyurularına

da yine web sayfamızda yer vereceğiz. Satışlarda

sizlere taksit avantajı da getirmeyi düşünüyoruz

ki herkes bu keyfi yaşayabilsin. Yeni web sayfamızın

hepimize hayırlı olmasını diliyoruz. Desteğinizi bizden

esirgemeyin. Hep birlikte daha iyiye daha güzele

ulaşmak dileğiyle… Allaha emanet olun.

40


41


42


Yine güzel geçmekte olan bir haftaydı. Hafta sonunun

gelip ava gideceğimi bilmek bana yetiyordu

zaten. Ekip ile hafta içi görüşüp biraz yükseklerde

avlanmanın planını yaptık. Cumartesi hava bayağı

kapalı ve ne olacağı belirsiz modda olduğundan

çıkmamıştık ava. Lakin gecesinde hava deyim yerindeyse

cam gibiydi. Sabah ise mükemmel bir güneş

ve akabinde de süper bir av havası vardı. Arkadaşlarımla

haberleşip Bulancak merkezde bir araya

geldik. Sonrasında ise avlağımıza doğru yola revan

olduk. Yaklaşık 1 buçuk saatlik yolculuğun ardından

avlağa gelmiştik. Malum yivli av tüfeği ile avlanacağım

için kendime karşı tarafımı net görecek bir nokta

belirlemeye çalışıyordum. Fazla sürmeden bulup

gereken hazırlığımı yapıp beklemeye başladım. Ekip

normal av tüfeği ile avlandığı için geçiş noktalarını

kesmek zorundaydılar. 15-20 dakika sonra telsizden

herkes yerini aldığını söylüyordu. Bu arada kendime

bekleme noktası olarak belirlediğim yer köpekleri

salacağımız yani domuzların yatak tutabileceği

yere iki tepe uzaktı yani bizim ekipten benden tarafa

gelecek boğazı kesen arkadaşımdan geçerse

ancak gelebilirdi benim görüş alanıma. Haliyle bu

durum da çok cazip değildi. Ancak bulunduğumuz

arazi şartlarına göre ve yanımdaki arkadaşlarımı

düşünerek bu kararı vermiştim zaten. Avda fevri

davranmamak gerektiğini çok iyi biliyordum neticede.

Sonrasında köpekleri salıp yatağa girecek

arkadaşım telsizden ‘’Herkes yerindeyse köpekleri

salıyorum’’ diye anons geçiyordu. Sessiz bekleyiş

başladı çoktan. Yaklaşık 10-20 dakika bekleyişin ardından

köpeklerin seslerini duymaya başladım. Deminde

söylediğim gibi biraz uzak kaldığımdan ses

derinden geliyordu. Telsizden sürekci arkadaşım;’’

Köpekler domuzu buldu dikkat edin yatağına gireceğim’’

diyordu. Ne kadar alışkın olsam da buna hep

ilk gün ki heyecan içimdeydi. Gerçi bunun yanında

da yılların verdiği tecrübe ve özgüvenle de ne yapacağımı

iyi biliyordum haliyle. Yaklaşık 10-15 dakika

sonra köpekler domuzu kaldırıyor tüfek patlıyordu.

Lakin boğazda bekleyen arkadaşım vuramamış olacak

ki domuzun dev gibi bir azılı ve benim bulunduğum

tarafa doğru süratle yukarı geldiğini telsizden

anons ediyordu. Heyecanla ve kendimden emin bir

şekilde bekleyişim sürüyordu.10-15 dakika bekleyişin

ardından köpeklerin sesini duydum ama o ara

domuz hızlıca geçmiş ve bende biraz alçak kalmış

olacağım ki göremedim. Çok üzülmüştüm. Aslında

geçtiği yerden de fazla bir şey yapabileceğim yoktu.

Tüfeğimi omuzuma takıp o moral bozukluğu ile sessizce

beklemeye devam ediyordum. Telsize ‘’Beni

atlattı arkadaşlar baya yüksek geçti’’ anonsu geçip

sessizce beklemeye devam ettim. Aslında burada

av bitti diye de içimden hayıflanmaya başlamıştım

bile. Tamda sessizce beklerken, köpeklerin geçmesinden

15 dakika sonra sağ tarafıma doğru baktım.

O an donup kaldım resmen. Gerçekten dev olan bir

azılı ile karşı karşıya öylece kaldık. Tüfeğimi elime

alayım derken bana doğru koşmaya başladı. Saniyeler

içerisinde tüfeği doğrultup ateş ettim. Mesafenin

yakınlığı ve bu sebeple dürbünün bana engel olmasından

mütevellit vuramamıştım. Sonra kendimi

geriye doğru atıp bağırdım. O an beni sıyırıp geçti.

Gerisine de dönmedi Allah’tan. O ara hemen hazne-

43


ye mermiyi sürüp arkasından atış yaptım. Dev gibi

hayvan can havliyle bağırarak kendi etrafında dönmeye

başladı ölümcül noktasından almadığından

mermiyi. Hala bana doğru gelmeye çalışıp dişlerini

birbirine vuruyordu. Tabi bu anlattıklarım saniyeler

içerisinde oluyordu. Yaralı hayvana can çektirmek

istemediğimden hemen kafasına bir el daha atış yapıp

bitirmiştim avımı. İnanın yaklaşık 5-10 dakika o

anları aklımdan geçirip idrak etmeye çalışıyordum.

Çünkü genelde uzak mesafeden avlamaya alıştığım

bir hayvanı hem de en büyüğünü bir kaç metreden

avlamış bunu da büyük tehlike geçirerek yapmıştım.

Kendime gelmiştim ardından neyse ki. Telsizden

‘’işlem tamam’’ diye anons geçtim ve haliyle

arkadaşlarımda şaşırmıştı. Aslında beni geçtiğini

sanmıştım istikamet olarak. Nerden bilebilirdim ki

hedef olacağımı. Bütün bunları yaşamışken hayatımın

en büyük azılısını hem de böyle yakışır şekilde

avlamanın da gururunu yaşıyordum. Unutulmaz avlarım

arasındaki en güzel yerini almıştı bile. Çünkü

çok çok büyüktü. Bu av da parçalanmadığıma mı sevineyim,

yoksa büyük bir azılı nasip olmasına mı bilemedim.

Ama artık anılarıma bunu da eklemiştim.

Birkaç foto çekimi, yemek felan derken bu avı da en

güzel şekilde tamamlamıştım.

Bir başka av da buluşmak ve Av&Doğa da kalmanız

dileğiyle. Herkese Rastgele..

44


45


Muhterem bıçak severler, yerli ve milli bıçak yapım ustaları,

kıymetli okuyucularım.

Bilindiği üzere pandemi döneminde yazılarıma ara vermek

durumunda kalmıştım, geçen sayıdan itibaren tekrar başlamış

bulunmaktayım. Sizlerle beraber olmanın verdiği mutluluğu

anlatmak benim için gerçekten zor. Hepinize tekrar merhaba

demek istiyorum.

Malumunuz olduğu gibi bendeniz yirmi yılı aşkın bir süredir

46


ucuz ve kalitesiz bıçaklara karşı olup ve bilmeden

alıp kullanan arkadaşlarımı aydınlatmak amacı ile

yazılarıma başlamıştım. Her zaman belirttiğim gibi

bu sayfalar hiçbir maddi beklenti olmadan tüm bıçak

ustalarımıza açıktır. Yazımın sonundaki e-mail

adresimden bana ulaşabilirsiniz.

Yıllardan beri bu sayfada tanıtılan ustalarımızın

zaman içinde çok üst kalite ve görüntüde bıçaklar

yaparak hem yurt içinde hem de yurt dışında kazandıkları

başarıları görmek beni onurlandırmakta

ve insanımızın istediği anda neleri başarabildiğini

göstermektedir.

Gelelim bu sayıdaki çok başarılı ustalarımızdan

biri olan Nazım Özdemir kardeşimize. Bıçaklarını

döğme olarak yapan ve kaliteli bıçaklar çıkartan bu

kardeşimiz kimdir, nasıl bıçaklar yapmaktadır.

Beğeneceğinizi umduğum söyleşimize başlayalım.

Bakalım neler anlatmış.

Ben Nazım ÖZDEMİR, 1986 Kastamonu İnebolu

doğumluyum ve Kocaeli Körfez’de ikamet etmekteyim.

Bıçak imalatçılığı atalarımdan kalan ve uzun

yıllardır devam eden bir sanat. Ben de bu mesleğe

dedelerimin ve babamın yanında al ver, getir götür

işleri ile başladım. Netice olarak döğme bıçak ustalığına

geçtim. Tabi her bıçakta yeni bir şeyler öğrenerek

kendimi geliştiriyorum.

Evimin alt katında kurduğum küçük atölyemde

bu sanatı yapmaya devam ediyorum. Çalışmalarımı

özellikle döğme karbon çelik üzerinde yoğunlaştırdım

ve bu yönde devam etmek istiyorum. Kullandığım

çelikler makas çeliği K720 ve Böhler çelikler.

Kabza yapımı malzemelerinde ise ceviz ve zeytini

tercih etmekteyim.

Tabii ki her çeliğin kendine göre bir ısıl işlemi var,

ısıl işlemi müteakip meneviş karartma yapıyorum.

Ülkemizde döğme bıçak imalatçısı pek kalmadı maalesef,

şimdilerde daha çok makineden çıkma birazda

kolaya kaçan bıçaklar yoğunlukta. Neyse, ustaların

tercihleri farklı olabilir.

Ben mesleğimi çok severek yapmaktayım zor

bir sanat olmasına rağmen aşk ile şevk ile yapmaktayım.

Bu tip sanatlar babadan oğula miras sanatlardır,

bizde öyle oldu İnşallah benim oğlum da bu

47


sanatı öğrenecek devem ettirecek çok isterim öyle

olmasını.

Bu konuda her zaman desteklerini esirgemeyen

eşime, çocuklarıma ve tüm aile efradıma çok, çok

teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Ayrıca siz değerli Av&Doğa dergisi mensuplarına

ve emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkürlerimi,

saygılarımı ve sevgilerimi sunarım.

Sayın İzzet Alkan ağabeyime de bizlerin hatta

tüm ustaların bu yazılarla seslerimizi duyurduğu

için müteşekkir olduğumuzu belirtmek isterim.

Evet, sayın okurlarım bir yazının daha sonuna

geldik ve sevgili kardeşimiz Nazım Özdemir’i sizlere

tanıtmaya çalıştık. Gelecek sayılarımızda başka

farklı ustalarla söyleşilerimize devam edeceğiz.

Sağlıkla kalınız…

izzetalkan@yahoo.com Tüm ustalarımız buradan

bana ulaşabilirler.

Ayrıca tüm eleştiriler ve yorumlar açıktır.

İzzet Alkan

48


A:

T:M:

www.thermobag.com.tr

49


50


Bir ördek avcısi için, Ekim ayı geldiği zaman ‘duyguların

tutkuların en yoğun olduğu zamandır...

Şöyle ki, tüm dünyevilik mühabbetlerin en çok

konuşulanı Ördekler olur. Bu tutkunun arkasından

giden ömrünü ördek avcılığına adamışlar bu ay’ı

Bayram ayı olarak görür...

Ünlü edebiyatçı George Orwell “Ne demişti: “İnsanlık,

özgürlük ile mutluluk arasında tercih yapmak

zorundadır. Ekim ayı biz ördek avcıları av sahasında

hem mutluyuz hem özgür. George Orwell

tezini çürütmüş oluyoruz bir anlamda.

Ankaralı yakın dostumuz Fehmi ağabey beni

aradı. Yasin ekibe söyle açılışı Beypazarı da yapalım

dedi. Bende kendi gönlümüz Uluabatta su az

olmasından dolayı olur abi deyip bizim ekibi bilgilendirdim.

Kamp yerine yerleşmek için ve gümeleri

yapmak için açılış gününden 2 gün öncesinden ben,

Münür ağabey ve Selami yola çıktık. Hüseyin le, birader

Özkan işleri olduğu için 1 gün sonra yola çıkmaları

yönünde plan yaptık.

Fehmi ağabey biz avlağa varmadan 2 saat öncesinden

kamp yerini tutmuş. Bizde gider gitmez

kamp yerine hemen yerleşip, mühreleri atıp 3 tane

güme yaptık. İlk akşam kamp ateşi etrafında geçmiş

av muhabbetleri eşliğinde kara demlik çay içilirken

göl boyunda havai fişek atılması moralmizi çok bozdu.

Göl üstündeki sürülerin havalanıp gitmesi biz

adeta çileden çıkardı. Kim bu kendini bilmezlerler

diye söylenirken Fehmi ağabeye gelen bir telefon

bizi şoke etti. Havai fişeği atanlar “avcılar sezonu

açıyor diye jest yapmak isteyen köyden bir çoban

olduğunu öğrendik. Avcılar geldi diye sevinçten havai

fişek atmış. Birşey diyemedim tabii ama kuşuda

ürküttü bu durum.

Av sabahı av kuş pek olmaz düşüncesiyle benle

Selami bir gümeye, Hüseyinle Özkan bir gümeye,

Fehmi ağabeyle Münir ağabeyde bir gümeye konuşlandı.

Sabah ilk tüfek sesi Özkanla Hüseyin’in gümeden

geldi. Sonrasın da tüm gümelerden 8-10 tüfek

atıldı. Havai fişek gösterisine rahmen, beklediğimizden

iyi avcılık oldu.

Ben başka avlaktan keklik kotasıda almıştım.

Sabah uçarından erken çıkıp köpekler gezinsin diye

hüseyinle keklik arazisine gittim. Pek keklik olmasada

gördüğümüz 2 kekikte çanyata girdi.

Akşam üstü tekrar kamp alanına gidip av etlerinden

muhtaşem bir yahni yaptık. Yemek sonrası

içilen çaylarla beraber yapılan avcılığın kritiğini ettik.

Gecede çadırlarda yorgunluğun vermiş olduğu

ağırlıktan dolayı müthiş bir uyku çektik. Ertesi gün

kahvaltıyı edip vedalaşıp yola çıktık.

Dostluğun samimiyetin olduğu bir açılışı kazasız

belasız bitirip evlere döndük.

Rastgele…

yasinbilbay@hotmail.com

51


Özgür BAL

…Uzak bir mesafede, bir yaban domuzunun ardından

menzil dışı bakakaldığımda, “Vay be! Şimdi

bir yivlim olsaydı, gerine gerine ne atış yapardım!”

diyerek iç geçirdiğim zamanlar çok olmuştur. Şu an

ise sahip olduğum yivliye nispet bu yazı, “Ah şimdi

yarı otomatik av tüfeğim yanımda olsaydı…” diye

söylenmeme vesile olan avlarımdan bir kesit…

Gençlik çağımdan bu yana takip ettiğim av dergilerinde,

önce yivli silah konulu yazıları takip eder,

yivliyle av yapan avcıların yazılarını okur ve iç geçirirdim.

Yazılarda bahsedilen markalardan, çaplardan,

mermi çekirdeklerinden ya da balistiğinden

pek anlamasam da bu konuların tamamı bana keyif

verirdi. Sonrasında bu keyif, bir yivli av tüfeğine sahip

olma arzusuna dönüşerek, benliğimi kaplamaya

başladı. Fakat biliyordum ki, ülkemde bir yivli av

tüfeğine sahip olmanın mevzuatı ve maliyeti çok

ağırdı ve bu nedenle hayallerime kavuşmak için

daha pek çok zaman sabırla beklemem gerekecekti.

İşte bu içimdeki uhde de böylece sürüp gitti, ta ki

yerli silah sanayimizin o yivli av tüfeği hamlesini ortaya

koyana kadar…

Hep MKE’yi eleştirirdim. Daha uygun maliyetle

yerli yivli av tüfeği ve fişeği üretip, ülke avcısına satış

yapabilecek kapasitesi varken, satışını tekelinde

bulundurduğu ithal yivli av tüfek ve mermilerini, fahiş

fiyatla Türkiye’deki ekonomik geliri yüksek olan

daha az sayıdaki avcıların hizmetine sunmalarına

bir anlam veremez, bizim gibi orta gelirli avcıları

ihmal ettiklerini düşünürdüm. Hatta daha sonraki

yıllarda basında çıkan haberlerde (AA) özetle, Kırıkkale’deki

MKE Silah Fabrikası’nda tasarlanan Türkiye’nin

ilk yiv setli yerli av tüfeği olma özelliği taşıyan

ŞAH 51’in yıl sonunda MKE stantlarında satışa sunulacağından

bahsedilirken, bu satış ülke içinde hiç

gerçekleşmemiş fakat yurt dışına satışı yapıldığına

dair hiçte inanmak istemediğim duyumlar işitmiştim.

Eğer bu doğruysa, yani MKE tarafından üretilen

yerli yivli av tüfeğinin ülke içine satışı yapılmayıp,

sadece dışarı ihraç edilirken, yine MKE, tekelinde

bulundurduğu daha maliyetli yabancı ithal yivli av

tüfeklerini ülkemizde satışına devam etmesi akıl

alır gibi değildi. Elbette tercihe göre ithal tüfeklerin

satışı olmalıydı ama avcılarımıza, maliyet anlamın-

52


53


da alternatif sunacak MKE’nin kendi ürettiği yerli

yivli av tüfeğinin de yine kendi standında gururla

yer alması gerekirdi. Neyse ki tüm bu söylentilerin

yanında, çok geçmeden özel sektörde yer alan yerli

silah sanayimiz, art arda geliştirdikleri olumlu hamlelerle

bir anda dikkatleri kendi üzerlerine çekmeyi

başardılar ve birçok avcı gibi benimde bir ömür

hayalim olan yerli yivli av tüfeklerinin üretimine

başladılar. Şimdi yerli silah sanayimizin sayesinde,

yine MKE tekelinde olsa da artık daha orta halli avcıların

da erişimine olanak sağlayan ürünler stantlarında

yer alıyor. Geriye tek bir sorun kalıyor, o da

Türkiye’de yivli av tüfeği için gerekli olan prosedür

ve yüksek miktarda ki vergiler. Ben inanıyorum ki,

bir ömür yivli av tüfeği için olgunlaşmasını beklediğimiz

şartlar, belki gerekli prosedür için o kadar

uzun bir zaman sürmeyecek. Çünkü Türkiye’de yivli

av tüfeği satışı arttıkça, elbette prosedür ile ilgili er

ya da geç bir revizyonu da beraberinde getirecek.

Gerek kullanıcı gerekse üretici baskısı bunu kaçınılmaz

kılacak… Bu arada MKE’ye de haksızlık etmiş

olmayayım. Çünkü benim eleştirim sadece yivli av

tüfekleri üzerine olsa da, MKE’nin savunma silah ve

mühimmat sahasında üstün başarılara da imza attığını

da burada belirtmek istiyorum.

***

Hayalini kurduğum yivli av tüfeğini ilk elime aldığımda,

bunun bir rüya olabileceğini düşündüm

önce. Çünkü orta halli bir avcının kullandığı tüfek

çeşitleri arasında yivli yoktu fakat benim elimde bir

tanesi duruyordu ve ben bunu yerli silah sanayimize

borçluydum. Silah Sanayimiz, böyle bir projeye

imza atmamış olsaydı ben hala yivlinin hayaliyle

daha ne kadar bekleyebilirdim bilemiyorum.

Sezondan hemen önce edindiğim yivliyi önce

dürbünsüz denedim. Sesi bile bir başkaydı. Sonra

bir dürbün tercih etmem gerekiyordu. Onu da uzun

mesailerden sonra internetten edindiğim bilgilerle

temin ettim ve tüfeğe monteledim. Fakat hala eksik

olan artıkıl ayarları idi ve yine bunu da internetten

izlediğim videolarla çözmeye çalıştım. Yüzeysel bilgilerle

yaptığım atışlar da netice verince artık sezona

hazırdım.

Sezon açıldığında avcıların çoğu bıldırcına giderken,

ben doğrudan yaban domuzu avı için kota

aldım. En son üç yaşındayken yanımda bıldırcın

avına götürdüğüm ve şimdi yirmi sene sonra tekrar

yanımda ava gelen büyük oğlumla birlikte, uzun zamandır

avlaklarına hasret kaldığım memleketime

doğru yola çıktım. Oğlum, hiçbir zaman ava meyilli

olmasa da zaman zaman benim anılarımdan esinlenerek

macera yaşama isteği depreştiğinden ısrarla

kendisini de götürmemi istedi. Avcılığı pek tecrübe

edinmediği için fazladan aldığımız yarı otomatik av

tüfeğini belki kullanma imkânı olmayacağını düşünerek,

en azından çekim yapması için video kamerayı

da yanımıza aldık.

Alacakaranlıkta çıktığımız yola, çok da uzun sürmeyen

bir sürede, gün ışırken, memleketteki arkadaşlarla

önceden randevulaştığımız yerde buluştuk.

Avcı dostlarla hasret giderdikten sonra vakit kaybetmeden

birkaç araçtan oluşan konvoyumuzla birlikte

avlağa doğru yol aldık. Bir müddet asfaltta devam

ettikten sonra bir köy yoluna saparak rampa yukarı

çıktık. Bodur meşelerle dolu küçük tepeciklerden

oluşan çevreye hakim bir noktaya geldiğimizde, av

kaptanımız bizim burada beklememiz gerektiğini

söyledi. Ben ve oğlum bu mevkiyi bilmediğimiz için

birlikte defalarca avlandığım Ayhan Abi’de bizimle

kaldı. Yolun üstünden gelme ihtimali olan domuzlara

karşı Ayhan Abi, bizim az üstümüzde yerini alırken,

ben ve oğlum da aşağı virajı tuttuk. Ben de yivli,

oğlumun omzunda ise yarı otomatik, elinde de fotoğraf

makinası vardı. Çok merak ediyordum, acaba

domuz karşısına çıkarsa acaba önce hangisine davranacak

diye… Ne olursa olsun yanımda güvendeydi.

Hangisini kullanması gerektiğine ise bulunduğumuz

konjonktüre göre karar verecektik.

Sezonun ilk av günü olması dolayısı ile sabah serinliği

kaybolmuş, hava çabuk ısınmıştı. Bu nedenle

oğlumdan, üzerimde ağırlık yapan kabanımı az aşağıya

park ettiğimiz arabaya bırakmasını rica ettim.

Elindeki yarı otomatik tüfeği ise ona ağırlık yapmasın

diye ben aldım. Oğlum arabaya yönelirken, uzaktan

tek kopoyun sesi duyulmaya başladı. Ayhan abi

bana seslenerek, “Şu yolun üstündeki sırta çıkarsan

çevreyi daha iyi görürsün, yivli ile atma şansın olur”

dedi. Ben de “İyi o zaman, vakit kaybetmeden ben

oraya çıkayım, sen benim oğlanı yanıma gönderirsin”

diyerek omuzumda iki tüfekle birlikte meşeliklerden

yukarı doğru çıkmaya başladım.

Gerçekten sırta çıktığımda çevreye hâkim bir yer

olduğunu gördüm. Yanımda biri otomatik diğeri yivli

olmak üzere iki tüfek vardı ve ben kendi kendime

domuz şuradan gelirse yivliyle, yok buradan çıkarsa

otomatikle atarım diye keyifli planlar yapmaya

başladım. Bu arada benim oğlan hala gelmemişti.

Herhalde Ayhan Abi’nin yanında kalmıştır diye düşündüm

ve otomatik tüfeği bir meşe kütüğüne dayayarak

başladım sessizce beklemeye… Ara sıra,

yivlinin dürbünü ile etrafı kolaçan ederek tüfeğe ve

dürbüne kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Neticede

ilk olarak bir dürbün ile domuza atış yapacaktım

ve bunun sonucunun ne olacağını ise kestiremiyordum.

Bir yarım saat sonra kopoy sesinin gitgide bana

doğru yaklaştığını duydum. Bu ara birkaç el silah

sesi geldi ama kopoyun sesi hala benden tarafa geliyordu

ve ben iyice kendimi atışa hazırlamış olarak

54


55


kımıldamadan ve nefes almadan itina ederek bekleyişimi

sürdürdüm. O sıra, kopoyun sesini duyduğum

yönde, 80-100 metre kadar ilerimde, meşelerin arasından

bir tavşanın sıçradığını fark ettim. Kopoyun

bu tavşanı kovduğunu tahmin ederek, süreğin boş

çıktığını düşündüm ve gergin bekleyişim kendini

gevşemeye bıraktı. Tavşanı dürbüne sokmaya çalışarak,

güya atışa hazır olup olmadığımı denedim

ama maalesef bu işin hiç te o kadar kolay olmadığını

anlamaya başladım. Tüfek elimde başka, omuzladığımda

başka duruyordu. Bir an için bu tüfeğe alışamayacağımı

düşündüm. Acaba yivli almakla hata mı

etmiştim? Neyime yetmiyordu yarı otomatik tüfekle

avlanmak? Ama içimde bir uhdeydi bu, ne pahasına

olursa olsun alışacaktım. Gerekirse onlarca domuzu

kaçırma pahasına da olsa, yine de yivliyle avlanmaya

devam edecektim. Ben değil miydim, elimdeki

yarı otomatiğin menzilini yaran domuzun ardından

bakakaldığımda “Ah şimdi bir yivli olsaydı!” diye iç

geçiren… O zaman ne olursa olsun vaz geçmek yoktu

artık benim için…

Ben bunları hızlı bir şekilde düşünürken, kopoyun

havlayarak tavşanın geldiği patikadan biraz

daha farklı bir yerden çıktığını gördüm. Tavşanın

izinden gelmesi ve onun gittiği yönde takip etmesi

gerekirken, birden geri, tekrar kendi geldiği yöne

dönmesi beni işkillendirdi. Köpek ısrarla havlıyor fakat

tavşanın değil başka bir izin peşinden geri gidiyordu.

Bu tür domuz avlarında sık sık kaçak tavşanlara

rast gelindiğini bilirim fakat kopoyun önünden

kaçak bir tavşanın çıkması beni elbette yanılttı. O

zaman bu kopoy tavşanın değil başka bir şeyin peşindeydi

ve şimdi yaptığım muhasebeye göre bu her

ne ise, benim tüfek dürbünüyle yaptığım nişan alma

hareketlerinden ürkerek geri dönmüştü. Tavşan ise,

o gelen şeyden ürken kaçak bir tavşandı. Kısacası

kucağıma gelen avı, kaçak tavşana dair yorumladığım

hatalı teşhis ile geri göndermiştim.

Bu sefer daha sessiz ve hareketsiz olarak dikkat

kesildim. Çok sürmedi. Bu sefer sol alt yanımdan gelen

meşelerin hışırtısıyla o tarafa yöneldiğimde azılıyı

fark ettim. Az önce yaptığım muhasebe beni haklı

çıkarmıştı. Demek ki az önce kopoy tavşanla değil

bir azılı ile bana doğru geliyormuş ve ben kopoyun

tavşan peşinde olduğunu düşünüp, bu kaçak tavşana

tüfek doğrultup dürbünle bakmaya çalışırken,

benim hareketlerimden huylanarak geri dönmüş ve

bir “U” çizerek tekrar sol alt yanımdan gideceği istikamete

doğru yönelmeye çalışıyordu ve her adımda

yine bana doğru yaklaşıyordu. Mesafe uzak olmamakla

birlikte hızlıca bir karar vermem gerektiğini

düşündüm. Elimdeki yivli ile mi yoksa meşe kütüğüne

dayadığım yarı otomatikle mi atmalıydım? Ani

verdiğim karar yivliden yana oldu. Yivli ile domuza

şimdi atmayacaktım da ne zaman atacaktım? İşte o

gün bu gündü…

Tüfeği omuzladım ve dürbünle domuzu bulmaya

çalıştım ama yoktu. Yüzümü dürbünden çekip, domuzu

gördüğümde işte oradaydı ve çaprazdan bana

doğru yaklaşıyordu. Tekrar dürbüne yattığımda domuzu

yine dürbünün içine sokamıyordum. Artıkılın

ardında devamlı hareket eden koca meşeleri tarıyor

ama bir türlü domuzu göremiyordum. Son kez dürbünü

yüzümden çekip çıplak gözle baktığımda, yaklaşık

10 metre kadar ileriden koca azılının yanladığını

fark ettim. Artık o meşelerin içerisine dalmış, ben

ise yivli ile atış şansını yitirmiştim. Yine de o hırsla

bende, domuzla birlikte meşelerin içine daldım.

Hala bir açık alan, bir şans arıyordum. Aramızda 10

metre mesafe olmasına rağmen ben yukarı taraftan,

azılı ise aşağıdan birbirimize paralel koşuyorduk.

Domuz mu yavaş gidiyordu, yoksa ben mi hızlı koşuyordum

bilemiyorum ama yaklaşık aynı hizada

bir 100 metre ilerlediğimizi hatırlıyorum. Artık nefesimin

kesildiği bir anda, yakın mesafenin verdiği

bir umutla dürbünden bakmadan gelişine bir el atış

yapmak zorunda kaldım. Azılının yönü bizim Ayhan

Abi ile oğlumun bulunduğu istikamete doğru olduğu

için domuz vurulmasa dahi hiç olmazsa amacım,

silah sesi ile onların dikkatlerini çekerek atışa hazır

hale gelmelerini sağlamaktı ve nitekim de öyle olduğunu

sonra bana anlattıklarında anladım. Ben

56


domuzun ardından bakakaldığım sırada diğer taraftan

Ayhan Abi’nin ne yapacağını merak ediyordum.

Çünkü O, esasında iyi bir keklik avcısıydı ama domuzdan

da biraz tırsardı. Aslında biraz daha ciğerlerime

yüklenip, koşabilseydim, giden azılıyı yolun

karşı yamacına sararken gerine gerine atış yapabileceğimi

biliyordum fakat bu sıcakta geri dönerek,

meşeye dayadığım o yarı otomatiği almak için tepeyi

tekrar çıkmam gerektiği aklıma gelince hemen

vazgeçtim. Varsın Ayhan Abi atsın diye düşündüğüm

bir anda beklenen silah sesi geldi. Tek atış olunca

bu iş tamamdır diye düşündüm fakat kısa bir süre

sonra iki el daha silah sesi geldi. Bu sefer ilkinde vurulmadığına,

fakat diğer atışlarda yaralandığına kanaat

getirdim. Önce geri dönüp meşeye dayadığım

otomatiği aldım, sonra domuzun gittiği yolaktan

bizimkilerin yanına çıktığımda, onları heyecandan

gözleri çanağından çıkmış, olayın kritiğini yapmaya

çalışırken gördüm.

Ben azılıya ilk atışı yaptığımda, Ayhan Abi, yolun

az aşağısında domuzun çıkabileceğini düşünerek

kendini hazırlamış, benim oğlan ise O’nun 30 metre

kadar yukarısında, yolun dibindeki bir meşenin altına

oturmuş fotoğraf makinesinin videosunu hazırlamaya

çalışıyormuş. Azılı, tüfekli olan değil de elinde

fotoğraf makinesi olan bizim oğlanın 3-4 metre yakınından

yola çıkmış. Tam video ile kayda girdiği anda,

Ayhan Abi ile oğlumun arasında kalan azılıya, Ayhan

abi bir el atış yapmış. Bir taraftan koca azılının çok

yakınından geçmesi, diğer yandan Ayhan Abi’nin o

yöne tüfek doğrultarak atış yapması, bizim oğlana

fazlasıyla adrenalin yaşattığı için parmağı da istem

dışı olarak kameranın kapatma tuşuna dokunmuş.

Ben olay mahalline geldiğimde, Ayhan Abi tüfeğini

doğrulttuğunda oğlanı fark edince, doğru nişan

alamadığı için domuzu vuramadığından dert yanıyordu.

Oğlum ise “Baba sen neredesin? Beni beklemeden

gitmişsin, tüfeği de yanına almışsın, ben

burada tüfeksiz kalakaldım, tüfek olsaydı tam da

alnının ortasından vururdum şimdi ne güzel. Ayrıca

Ayhan Amca’da neredeyse beni vuracaktı, Allah’tan

oturuyordum da domuzun gövdesi beni kapattı, ya

ayakta olsaydım?” Diye sözde bana sitem ediyordu.

Ayhan abi ise hala domuzun gittiğine üzülüyor,

kurşunun domuzun üstünden gittiğini belirterek,

demek ki biraz üst tutmuşum diye atışını değerlendiriyordu.

Daha Ayhan Abi, olayın vahametini idrak

edememiş fakat ben bunları duyduktan sonra aklım

başımdan gitmişti. Artık ne Ayhan Abi’nin ne de oğlumum

bu yakınmalarını duymuyordum. Zira onlar

konuşurken ben en kötü senaryoyu düşünüyor, tüylerimi

diken diken eden bir facianın ne kadar yakın

eşiğinden döndüğümüzün bilincine varıyordum.

Ayhan Abi hala olayın kritiğini yapıyordu. Benim

büyüğüm olarak fazla bir şey söylemem doğru olmazdı

ama yine “Sen avcı bir adamsın, silahı olmayan

birini karşına değil, yanı başına alsaydın, hem

daha rahat bir atış yapardın hem de hiçbir tehlikeye

fırsat vermezdin.” Demekle yetindim. Diğer taraftan

“Haydi oğlan var diye azılıyı yolda vuramadın, peki

ya domuz karşı yamaca geçtiğinde iki kez yaptığın

atışta niye vuramadın? Demek ki sorun artık sende,

yaşlanmışsın Ayhan Abi…” diye takılarak olan olmuş

havayı biraz yumuşatmaya çalıştım.

Burada Ayhan Abi’nin suçu olduğu gibi benimde

suçta payımın olduğunu itiraf etmem gerekir. Ne

pahasına olursa olsun, önce oğlumu ben yanımdan

ayırmamam ve güvenliğini sağlamam gerekirdi. Büyük

bir facianın eşiğinden döndüğümüz bu olay karşısında,

verilecek sadakamın olduğunu düşünerek

Rabbim’e şükran dualarımı sundum.

İki sıra avcıyı geçen bu azılıyı, avı organize eden

ve atış şansı en sona kalan avcı tarafından vuruldu.

Bu da avda nasibin bir göstergesiydi.

Bir ara, domuzu ilk gördüğümde, atış mesafesinin

yarı otomatiğe müsait olduğunu düşünerek,

keşke yarı otomatikle atış yapsaydım diye hayıflanmaktan

kendimi alamasam da daha sonra amacımın

yivli ile avlanmak olduğu ve bunun kaçıracağım

domuzlardan oluşan bir bedel ödemem gerekiyorsa

da bunun için hazır olduğumu hatırladım.

Böylece yivli ile imtihanım hem başarısız bir avla

hem de facianın eşiğinden dönerek başlamış oldu.

57


Merhaba arkadaşlar

Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi sizlere yivli

av tüfekleri ile ilgili olan bütün konular hakkında bilgi

aktarmaya çalışacağım.

Ülkemizde yerli yivli av tüfeklerinin üretilmesiyle

birlikte yivli sektörü oldukça gelişmekte olup bununla

birlikte yivli tüfek kullanıcı sayısı her geçen gün

artmaktadır. Her ne kadar kullanıcı sayısında artış

olsa da bilinçli ve bilgili kullanıcı sayısı bakımından

diğer ülkelere baktığımız zaman çok gerilerde olduğumuzu

görüyorum. Bunun en baştaki sebebi ülkemizdeki

kullanıcıyı olumsuz etkileyen, kullanıcıya

yeterince imkan verilmeyen atıcılık ve uzak mesafe

atıcılığı konusunda önümüze çıkan kısıtlı, eksik, zor

bir mevzuat olsa da atışa ve avcılığa gönül vermiş insanlar

olarak ilk başta yapmamız gereken şey mevcut

imkanlar dahilinde bireysel olarak kendimizi

yeterince geliştirip üstümüze düşeni yapmaktır. Bir

çoğunuz bu konuda bana karşı çıkabilir avcılık ayrıdır,

atıcılık ayrıdır diyebilir. Fakat, unutmayın ki iyi

bir atıcı av yapmak zorunda değildir ama iyi bir avcı

atış yapmak zorundadır.

Avcılık ve atıcılık ne kadar farklı olsa da atış avcılığın

ayrılmaz bir parçasıdır. Bunun için ateşli silah

ile avlanan her avcının da doğru atış yapmayı bilmesi

şarttır. Hele konu yivli tüfek ise hem menzili bakımından,

hem etkisi bakımından hem de güvenlik

bakımından konu daha da hassasiyet kazanmaktadır.

Sizlere anlatacağım konular çok uzun ve çok geniş

olduğu için konu konu ele alıp her sayıda farklı

yazılar paylaşacağım. Bana en çok gelen sorulardan

olan “hangi tüfeği almalıyım.“ sorusundan yola çıkarak

bu yazımda tüfek seçiminden bahsedeceğim.

Bir sonraki konuda ise dürbün (optik) seçimini

ele alacağız .

Kullanıcının bir çoğu önce yivli bir av tüfeği almaya

karar veriyor, gerekli evrakları hazırlıyor ve MKE

kurumundan tüfeğini almak için yola çıkıyor. Fakat

hangi tüfeği alması gerektiğini bilmediği için ya Google

arama motoruna en iyi yivli tüfek hangisi diye

yazıyor, yada etrafında yivli tüfek kullanan birisine

soruyor. Asıl hata burada başlıyor, ya bir videodan

bir markanın tüfeğinin bilinçli veya bilinçsiz birisi tarafından

çekilmiş videosunu izliyor yada bilgili veya

58


59


bilgisiz birinin önerdiği bir markayı almaya karar

vermek zorunda kalıyor. Değerli arkadaşlar unutmayın

ki yivli tüfek göreceli bir konudur ve herkese

göre değildir. Yani hiçbir tüfek yoktur ki bütün avcılara

yada atıcılara hitap etsin. Bu yüzden alacağınız

tüfeği kullanım amacınıza göre kendiniz seçmeniz

gerekiyor. Peki bu seçimi nasıl yapmalıyız? Kullanıcı

ilk başta yivli tüfeği hangi amaçla kullanacağına

karar vermesi gerekiyor. Yivli tüfekten beklentisini

bilmesi gerekiyor. Alacağı tüfeği yakın mesafe, hızlı,

ani atışlar için mi kullanacak yoksa uzak mesafe

daha istikrarlı atışlar için mi kullanacak buna karar

vermesi gerekiyor. Örneğin eğer domuz avı yapmak

için bazen ayakta atış yapmak için bir tüfek alıyorsa

grupmandan çok tüfeğin ağır olmamasına, bolt kolunun

rahat ve hızlı kuruluma uygun olmasına, tetiğin

kullanıcının zevkine hitap etmesine dikkat etmesi

gerekiyor. Yada kullanıcı teke avı yapmak için

uzak mesafelere atış yapmak için bir tüfek alıyorsa

yatarak atış yapacaksa, namlunun daha kalın tutarlı

ölçülerde olmasına, yataklamasının düzgün olmasına,

tetiğin mutlaka istinad boşluğunun olmasına

dikkat etmesi gerekiyor. Kullanıcının kafasını karıştıran

başka bir konu ise değişik namlu boyları, namlu

kalınlıkları ve namlu büküm (hatve) oranlarını okuyor.

Bir namlu 45 cm den daha kısa olmamak şartı

ile ne kadar kalın olursa kısa mesafelerde grupmanı

o kadar güzel olur diyebiliriz. Namlunun kısa olması

kalın olması grupman avantajına sahip olsa da kısalık

çekirdek çıkış hızını düşüreceği için 51-66 cm

arası 22 mm ve büküm oranları tutarlı olmak kaydı

ile dünya genelinde grupman ve uzak mesafe atışı

için tercih edilen namlulardır diyebilirim.

Büküm oranlarına baktığımızda 308 için:

Genelde oranların

51-56 cm için 1.10-1.11

57-61 cm için 1.11-1.12

61-66 cm için 1.12 olduğunu görüyoruz.

Kısa mesafeler için ayakta yapılan atışlar için ise

16mm-18mm arası kalınlıkta 47-56 cm hafif sentetik

tüfekler yoğun olarak tercih edilmektedir.

Bununla birlikte namluların atış ömrü, malzemesi,

üzerindeki boua, yiv açma yöntemi, fişek yatakları,

tutarlı ve sağlam olmaları önem arz etmektedir.

Bu yüzden kullanıcı alacağı tüfeği kendi kullanım

amacına göre seçmelidir. Hiçbir tüfek yoktur ki hem

domuz avının hem grupman hem de uzak mesafe

atışının en iyi tüfeği olsun. Unutmayın ki yivli tüfeği

yivsiz av tüfeği kullanır gibi kullanamazsınız. Hatalar

arttıkça tolere edilemez, yivsiz tüfeğe göre daha

hassas bir atış tüfeğidir. Bir sonraki sayıda görüşmek

dileği ile kazasız belasız avlar, atışlar dilerim.

60


61


Mütebessüm, güler yüzlüdür

İnce, nazik, kibar konuşur

Düşündürür sorularıyla

Gönüllerdedir Ahmet Bağcı.

Mazi de, güzel avlar yaptık

Şimdi, o günlere hasret kaldık

Gençlere bir şey bırakmadık

Diye, üzülüyor Ahmet Bağcı

Kalmadı keklik, üveyik, çil

MAK, yasaklardan başka ne bilir ?

Bıldırcın, çulluk göçü gözlenir

Özledik…diyor Ahmet Bağcı

Usul, erkan, adap,yasa bilir

Avcılığa çözümler getirir

Her geçen yıl mak’a üzülür

Sabırla bekler Ahmet Bağcı

Yeni neslin avı, yalan, yanlış

Yüzlerce teyp ile tuzak kurulmuş

M. Kemal ÖZÇETİN

Tasmalara bir de siren konmuş

Mertlik , gitmiş diyor Ahmet Bağcı

Avcılık kursları yeterli değil

Usta, ç ırak yok, herkes bencil

Kanun, kural yazı da kalıyor

Uygulan mıyor, diyor Ahmet Bağcı.

MAK memur, avcılığı bilmiyor

Avcıları hiç mi, hiç dinlemiyor

Ben yaptım, işte oldu deyince

Çok üzülüyor Ahmet Bağcı.

Biz, bizi dinlemez, anlamazsak

Hele avı, avcıyı tanımazsak

Bir de üretimi hiç düşünmezsek

Sürdüremeyiz diyor Ahmet Bağcı.

Karakuşi kurallar tutarsız

Keklik üretimi çok yetersiz

Özel avlak, kota başarısız

Av,…cılk … oldu diyor Ahmet Bağcı.

Uzun namlu yivli silahlar

Gönlünde nice sırlar saklar

Dürbünü,milim ,milim hesaplar

Keskin nişancıdır, Ahmet Bağcı.

Gözü, gönlü büyük avlarda

Sorar, arar, bulur dağlarda

Evi dolmuş trofelerle

Avunuyor şimdi Ahmet Bağcı.

Gençler, dostlar, geliyor mekana

Sohbet, çaylar, kahveler bol amma

Av bitti…böyle sürdüremeyiz

Ümidim yok… diyor Ahmet Bağcı.

Hayal de, hafızada en güzel avlar

Resimlerde kalmış bin bir hatıralar

Avcılarda kalmadı güzel palavralar

Üzülüp, tebessüm ediyor Ahmet Bağcı.

62


63


1994 YILININ Ocak ayının başlarında bir Cumartesi

günü öğle saatleri.

Ecz. Hamdi Çorbacıoğlu ve Halıcı Mehmet ARCA

ile beraber Güllük Dalyanı, Alacaova mıntıkasında ki

Aksu’ya ördek avına gidiyoruz.

Öğle saatlerinde Hamdi’nin arabası geldi benim

evin önünde durdu. Bir baktım arabanın koltuklarının

üzerinde gezen Pointer kırma cinsi bir av köpeği

var. Sonradan gördük avla hiç alakası olmayan,

laftan sözden anlamaz cinsten bir köpek getirmiş.

“Ya abi köpeği bırakalım su avına gidiyoruz. Şişme

botlarla kanaldan karşıya geçeceğiz. Çamurun içinde

köpeğe gerek yok bize ayak bağı olur “ diye ne

kadar ısrar ettiysem de bir türlü ikna edemedim.

Çaresiz bu şekilde yola çıktık. Yolda giderken köpek

bir türlü tek durmaz sırnaşır otur dersin oturmaz

arabayla bu şekilde Asın Gurin (Kıyıkışlacık) yoluna

kadar devam ettik ve paraların heba olduğu Şekerbank

tesislerinin bulunduğu tali yola saptık. Kahya

Muzaffer’in çiftliğinin içinden geçip Karakemer kanalının

kenarına kadar indik. Botları arabanın egzozundan

şişirdik eşyaları kanaldan karşıya geçirdik.

Herkes karşıya geçmiş botlardan

inmiştik. Fakat köpek karşıda kalmıştı.

Hamdi köpeği çağırıyor kanalın

kenarına kadar gelen köpek

suyu kokluyor tekrar geriliyor birde

ağlar gibi bağırıyordu. Çaresiz tekrar

bota binip karşıya geçtim. Zar

zor köpeği boş olan diğer botun içine

bindirdim. ( Bot dediğim Traktör

iç lastiğinin alt geçmiş hali ) O da

yetmezmiş gibi karşıya varmamıza

bir metre kala botun içinden kıyıya

doğru atlayan köpek kıyıdaki battaniyelerin

çamurlu suyla ıslanmasına

sebep oldu. Neyse uzunca bir

uğraştan sonra çadırı kurup eşyaları

çadırın içine yerleştirdik. Yakacak

odunumuzu kestik. Tüm bunlarla

uğraşırken vakit geçmiş akşam savruğu

zamanı yaklaşmıştı. Av çantamda

bulunan iki adet yılan balığı

oltasına solucan geçirip kanalın kamış

olmayan yerlerine bıraktım.

Akşam avı için Aksu denilen gölete

indik. Akşam avında tek tük

kuş gelmeye ancak başlamıştı ki

Hamdi’nin köpeği devamlı oraya

buraya koşmaya başlamış gelen

avları kaçırıyordu! O kadar koştuğu

halde köpek ne yorulmak ne

de durmak biliyordu. Köpek avın

içine etmiş birisini Mehmet olmak

üzere sadece iki tane civil ile çadıra

64


105 65


döndük. ( Yörelere göre adı, Behri, çamurcun, ekdi )

Tabi ilk işim attığım oltaları yoklamak oldu. Birisine

yarım kilo civarında bir yılan balığı geçmiş diğeri ise

boştu.

Ben ateşi yakarken diğerleri vurulan kuşları ve

yılan balığını ayıkladı. Kuşlar Kebaplandı, ılgın ağacından

yaptığımız şiş ile yılan balıkları nar gibi kızarırken

çilingir sofrası kuruldu. Sonrası malum bir

büyük rakı üçe pay edildi…

Naylon çadırın hemen önünde yanan ateşin, çadırın

içine vuran aydınlığı ve ısısı ile geçmişte yaşanan

av anılarını birbirimize anlatırken vakit ilerlemiş

hepimize bir mahmurluk çökmüştü. Bu sırada

çadırın orta kısmında dirsek keyfi yapmakta olan

Eczacı Hamdi horlamaya başladı. Bu horlama bildiğimiz

cinsten değil hem alıp hem veriyordu. Altımıza

bir tane daha battaniye serip bizde yatalım diye

uyanması için seslendik. Tık yok. Sonrası dürtmeye

başladık. Ne kadar uğraştıysak mümkünü yok kaldıramadık

( Sonradan öğrendik alkol aldığı zaman

böyle olurmuş ) çaresiz Mehmet bir tarafa, ben bir

tarafına kıvrılıp yattık. Yatmasına yattık ama horultudan

uyumak mümkün mü?

Bu gök gürlemesini andıran işkence sabah saat

04,00 de kadar yarı uyur yarı uyanık bir şekilde sürdü.

Mehmet’ te bende dayanamayıp kalkıp ateşi

yakıp Çay demledik. Sabah şafak sökene yakın bu

böyle devam etti. Gitme vakti gelmişti. Hamdi’ yi

uyandıralım dedik. Ama gene boşa kürek çektik. Ne

yaptıysak bir türlü uyandıramadık. İkimiz giyinip kuşanıp

avlağa indik. Gümelere oturup av beklemeye

başladık. Bir patırtı ortalığı tamam getiriyor! Ne olduğunu

sabah ortalık ağarınca gördük. Bizim arkamızdan

gelen Hamdi ’nin köpeği Alaca Ovayı parselliyor!

Onun gürültüsünden ürken kuşlar kalktıkları

gibi doğru deniz tarafına gidiyorlar. Bizim üzerimize

gelen tek kuş yok. Bir fişek atmadan ortalık tamamen

ağarmış güneş doğmuştu. Bu vakitten sonra av

olmaz bari vaktiyle toparlanıp dönelim dedik. Çadıra

geri dönmek için bir azmağı geçmek gerekiyordu.

Tam azmağın ortasına vardığımda koşarak gelen köpek

geldi yanıma atladı! Üstüm başım leş gibi kokan

simsiyah renkteki çamura bulandı. Yapacak bir şey

yoktu. Çadıra vardık Hamdi Çorbacıoğlu yeni uyanmış

yatakta dirsek keyfi yapıyor. Bizi görünce kalkıp

çadırın kapısına oturdu. Sonrası“ Kuş var mı ? ” diye

sordu. Olmadığını ve tek fişek dahi atamadığımızı

kendisine anlattık. Bizde kendisine boşuna vakit

geçirmeyelim toparlanıp dönelim dedik. Çektiğimiz

azap yetmemiş gibi Hamdi “ Arkadaşlar ben buraya

avlanmaya geldim. Ne işim var şimdiden evde” diye

tutturdu…

Her ne kadar “Bu gün hava hoş av olmaz” dediysek

de ikna edemedik.

Çizmelerini giydiği gibi kalktı gitti. Araba onun

olduğu için bizim dönmemiz mümkün değil mecburiyetten

tekrar ateşi yakıp başına oturduk. Tabi

demliği koyduk sular kaynadı çayı demledik. Birkaç

bardak içtik çadırı söktük tüm eşyaları toplayıp dürüp

bağladık. Geçen bunca zaman esnasında tek bir

tüfek dahi atılmamıştı. Biz Halıcı Mehmet’le ikimiz

kanalın kenarında Hamdi gelecekte karşıya geçeceğiz

diye bekle Allah bekle! Ne gelen var ne giden.

Bir ara çadırdan 200-300 metre etraflara aramaya

gittim. Seslendim görünürlerde kimse yoktu çaresiz

döndüm geldim.

Hamdi saat 11,30 sularında bulundu geldi. Üstü

başı çamur içinde kanala düşmüş ıslanmış ondan

gelmiş. “O da Allah’tan yoksa geleceği yok!”

Mecburen o vaziyette tüm eşyaları ve av kaçıran

cinsi köpeği kanaldan karşıya geçirdik. Ben de arabanın

başına gelince işimiz bitti diye botların havasını

koyuvermiştim. Botların havası tam sönmek

üzereyken Hamdi anlamadığım bir şekilde mırıldanmaya

telaşla ellerini giysilerinin ayrı, ayrı her bir cebine

sokup çıkarıyordu. Sonunda baklayı ağzından

çıkardı “ Allah kahretsin, Şimdi Yandık işte, Arabanın

anahtarları yok ! “ İşte o anı anlatmam mümkün değil.

Bu kadar sabırdan sonra sinirlerim tamamen gerilmiş,

Sanki başımdan aşağı kaynar su dökmüşler

gibi olmuştum.

Gene kendimi tuttum kalp kırılmasın diye tek bir

laf söylemedim. Çarçabuk botun birisinin ağzını kapattım.

Ama bot üstüne binilecek durumda değildi.

Pompa veya buna benzer başka bir alet olmadığı

için başladık Mehmet’le değişerek koskoca traktör

arka iç lastiğini nefesimizle üfleyerek şişirmeye!

Botun üstüne binilecek kadar olana dek ne kadar

süre geçtiğini bilmiyorum?

Kanaldan tekrar karşıya geçtim. İçimden inşallah

anahtarlar yakın bir yerde düşmüştür de bulurum

diye devamlı dua ediyordum. Çadırı kurduğumuz

yere vardığımda otların arasında anahtarların birisinin

parıltısını gördüğüm anı kelimelere sığdırmak

mümkün değil. Yerden anahtarları alıp geriye döndüm.

Eşyaları arabaya yükledik ve zaman geçirmeden

yola çıktık ve evlere gelinceye kadar birbirimizle

tek bir laf dahi etmedik...

İşte sevgili okurları , bazen keyif almak için gittiğimiz

avlarda ardı ardına böyle olumsuzluklar yaşayabiliyoruz!

Neticede iki günlük av maceramız sonunda yaşananlar

içinde tek keyif aldığım şey: Arabanın anahtarları

bulduğum o andı sanırım...

Rasgele…

66


67


68


69


70


TÜRKYE DSTRBÜTÖRÜ

71


72


73


74


75


76


77


78


79


80



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!