27.12.2012 Views

Belarus Müslümanları - Diyanet İşleri Başkanlığı

Belarus Müslümanları - Diyanet İşleri Başkanlığı

Belarus Müslümanları - Diyanet İşleri Başkanlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

52<br />

lıkları da tolere eden bir dindir.<br />

Pek çok etnik ve dînî unsuru altı<br />

yüz yıl kendi çatısı altında barış<br />

içinde barındıran Osmanlı Devleti<br />

bunun parlak bir örneğidir.<br />

Dahilî ve hâricî bir çok tahrik ve<br />

kışkırtmaya rağmen İslam toplumlarındaki<br />

farklı etnik yapıların<br />

büyük bir çatışma içine çekilememesi,<br />

İslam Dini’nin, etnik<br />

ve sosyal ayrımlar yerine, dînî<br />

ve insânî değer ve erdemlere<br />

öncelik vermesiyle açıklanabilir.<br />

Örneğin ülkemiz, çeşitli etnik<br />

unsurları barındırmasına ve<br />

bazılarının iç ve dış mihraklarca<br />

çatışma ve ayrışma yönünde sürekli<br />

tahrik edilip desteklenmesine<br />

rağmen, Müslüman halkımız,<br />

inançlarından aldıkları bilinç ve<br />

ferasetle toplumsal bir çatışmaya<br />

taraf olmamışlardır.<br />

Yorumunu yaptığımız hadis,<br />

ülkemiz <strong>Müslümanları</strong> açısından<br />

başka bir gerçeğe daha işaret<br />

etmektedir. O da, anlayış, yöntem<br />

ve meşrep farklılıklarının<br />

doğurduğu mikro oluşumların<br />

hadiste tarif edilen bütünlüğe<br />

zarar vermesidir. Aslında bu<br />

tür farklılıklar gayet doğaldır.<br />

İnsanların tek tip düşünüp, aynı<br />

yöntem ve anlayışları benimsemeleri<br />

beklenemez. Ancak,<br />

bunların üstünde olması gereken<br />

ve her Müslümanı bağlayan<br />

değer yargılarının, herkesin<br />

içinde yer aldığı oluşuma göre<br />

işlerlik kazanması İslam kardeşliği<br />

bakımından ciddi bir problem<br />

oluşturmaktadır. Örneğin,<br />

falanca cemaat, grup ya da<br />

tarikat mensupları için kardeşlik<br />

hukuku sanki kendi mensuplarıyla<br />

sınırlıdır. Kendi oluşumları<br />

dışında kalan <strong>Müslümanları</strong>n<br />

sorunları onlar için öncelikli değildir.<br />

Yardım yapılacaksa önce<br />

kendi “ihvan”ı bulunmalıdır.<br />

Başka bir Müslümanın talebi<br />

Haziran 2011 - 146<br />

varsa, önce mensubiyeti araştırılıp<br />

ona göre karar verilmelidir.<br />

Diğer müminlerle ilişkiler, grup<br />

büyüklerinden alınan talimata<br />

göre yürütülmelidir. Böylece<br />

karşımıza, kendi irade ve sorumluluğuna<br />

sahip bir birey yerine,<br />

kendisi adına başkalarının karar<br />

verdiği, toplum psikolojisiyle<br />

hareket eden bir kişilik çıkmaktadır.<br />

Dayanışma grup içinde<br />

olduğundan, gelişme, büyüme<br />

Kendi özel<br />

mensubiyetimiz ne<br />

olursa olsun, her şeyin<br />

üstünde tutmamız<br />

gereken Müslüman<br />

kimliğimizle görev ve<br />

sorumluluklarımızı<br />

yerine getirmeliyiz.<br />

ve bundan yararlanma genellikle<br />

o grup mensupları için geçerlidir.<br />

Bu oluşumların yaygınlık<br />

kazanıp revaç bulması, dışarıda<br />

kalıp müstakil bir birey olarak<br />

Müslümanlığını sürdürmek isteyenleri<br />

zor durumda bırakmakta,<br />

bazen çeşitli maslahatlar için bu<br />

gruplara katılmaya zorlamaktadır.<br />

Üstelik bu oluşumlarda yer<br />

almayanların bazen suçlandığı<br />

görülmekte, dînî yönden veya<br />

hizmet açısından buralarda yer<br />

almanın gerekli olduğu propagandası<br />

da yapılmaktadır.<br />

Yazımıza konu olan hadis, bütün<br />

İslam toplumunu tek bir cemaat<br />

olarak görmekte, ilgi, sevgi,<br />

merhamet, dayanışma ve yardımlaşmada<br />

herhangi bir ayrım<br />

gözetmemektedir. Buna göre<br />

bir Müslümanın derdi her Müslümanın<br />

derdidir. Kardeşlik hukukunun<br />

doğurduğu sorumluluk<br />

hiçbir ayırım yapmadan herkes<br />

için geçerlidir. Öyleyse, kendi<br />

özel mensubiyetimiz ne olursa<br />

olsun, her şeyin üstünde tutmamız<br />

gereken Müslüman kimliğimizle<br />

görev ve sorumluluklarımızı<br />

yerine getirmeliyiz. Bize<br />

ihtiyacı olanlara, kendi özelimizi<br />

empoze etmeden, herhangi<br />

bir şart dikte etmeden, kısaca,<br />

kişilik ve onurlarını incitmeden<br />

el uzatmalıyız. Allah Rasûlü’nün<br />

bizden istediği saygın ve erdemli<br />

davranış budur. Aksi takdirde,<br />

sadece kendi mensupları ve<br />

sempatizanları adına çalışan bir<br />

örgüt olmaktan ileri geçemeyiz.<br />

Allah ve Rasûlü’nün bizden<br />

istediği cemaat, yani birlik ve<br />

beraberlik, sosyolojik manada<br />

mikro yapılardan oluşan cemaat<br />

ve gruplar değil, ortak inanç,<br />

düşünce ve hissiyatıyla bütün<br />

bir İslam ümmetini içine alan ve<br />

karşılaşılan sıkıntı ve problemlerde<br />

bir beden gibi kendiliğinden<br />

harekete geçen kolektif bir<br />

yapıdır. İnsanlar için çıkarılmış<br />

hayırlı bir ümmet olmanın (Âl-i<br />

İmran, 110) gereği bu olduğu gibi,<br />

kendi içlerinde bir beden gibi<br />

hareket etme kabiliyetine sahip<br />

bu büyük cemaatin diğer dinlere<br />

mensup insan kardeşlerine de<br />

aynı duyarlılıkla el uzatmaları<br />

daha kolay olacaktır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!