THE GUIDELINE MAGAZINES
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
The
GUIDELINE
Magazines
Ş U B A T 2 0 2 3 | S A Y I N O . 1
#geçmişolsuntürkiye
#6şubat2023
#deprem
G T L
GEÇMİŞ OLSUN
TÜRKİYE
6 ŞUBAT 2023
DEPREMİ
Kahramanmaraş
Hatay
Adıyaman
Gaziantep
Adana
Diyarbakır
Malatya
Şanlıurfa
Osmaniye
Kilis
6 Şubat tarihinde başta 7.7 ve sonrasında da 7.6 olmak üzere iki depremle 10 ilimiz sallandı.
Şehirler yıkıldı, acı kayıplar oluştu.
Acılarını paylaşıyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalan ve
yaralı vatandaşlarımıza sabır ve şifa diliyoruz.
Yardıma koşan, birlik ve beraberlik için birbirine kenetlenen, gönüllü olarak yardım için akın
eden vatandaşlarımıza, arama-kurtarma ekiplerine, derneklere, yardım kuruluşlarına,
uluslararası alanda yardımlarını esirgemeyen ülkelere çok teşekkürlerimizi bildiriyor ve
alanda halen kanla başla canla çalışanlara sabır diliyoruz. 10 ilimizde yaşanmış olan bu
trajedi, tüm Türkiye'nin trajedisidir. Acınızı paylaşıyor, derin bir hüzün duyuyoruz.
Hepimizin başı sağolsun.
#geçmişolsuntürkiye #6şubat2023 #deprem #maraş #hatay #kilis #osmaniye #antep
#urfa #adıyaman #adana #diyarbakır #malatya
Koordinatörler: İpek Söbü, Ecrin Kıraç
Editörler: Ecrin Kıraç, İpek Söbü
Grafik Tasarım: Ecrin Kıraç, İpek Söbü, Dinçer Kızgır
Bölümler
Sayın Müdürümüz Yusuf Altunbaş
ile Röportajımız
Yazarlar
Melis Karataş
Eray Kalafat
Dinçer Kızgır
Aras Alyaz
Zehra Çolak
Ecrin Kıraç
İpek Söbü
Melek Karaca
.......................................................
Sayfalar
1-3
Edebiyat Durak/ı
English Times
Deusche Festkultur
Genel Kültür Bölümü
Filmlerle 2022/ Film Salonu
.......................................................
.......................................................
.......................................................
.......................................................
.......................................................
4-7
8-17
18-21
22-28
29-57
Spor Bülteni
Kapanış
Bitiş
....................................................... 58-65
....................................................... 66
....................................................... 67
SAYIN MÜDÜRÜMÜZ YUSUF ALTUNBAŞ
İLE RÖPORTAJIMIZ
1.Bizim için kendinizi tanıtır mısınız?
1979 yılında Sivas'ta doğdum. Öğrenim hayatımı Sivas,
Bursa, Çanakkale ve İstanbul'da tamamladım. İlâhiyat
Fakültesi ve Felsefe Bölümünden mezun oldum. Yüksek
lisansımı İslam Felsefesinden tamamlamış olup doktora
eğitimime Felsefe Tarihi'nde İstanbul Üniversitesi'nde
devam etmekteyim. 13 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı'nda
Öğretmen ve idareci olarak çalışmaktayım.
2.Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz?
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Sınıf Öğretmenliğinden sertifika
alarak 2003 yılında mezun oldum. Üniversite öğrencisi iken öğretmenlik
düşünmemiştim. Akabinde İslam Felsefesinden Yüksek lisans ve açıktan Felsefe
bölümünü bitirdim. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi'nde Doktora eğitimime başladım.
Bu sürece kadar hedefimde akademisyen olmak vardı. Daha sonradan öğretmenlik
yapmaya karar verdim ve 2009 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak
başladım. Üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra idareci olarak çok farklı eğitim
kurumlarında çalıştım.
3.Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi'nde müdür olmak nasıl bir duygu?
Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi'nde müdür olana kadar Meslek lisesi dahil birçok okul türünde
müdürlük yaptım. Her okulun ve kurumun kendine özgü kültürleri var. Bizim okulda müdürlük
yapmanın bana vermiş olduğu en güzel duyguöğrencilerim ile birlikte yeni şeyler yapmak oldu.
Aynı yerde durmadan gelişerek değişerek devam etmek önemliydi.
Bu sene sizinle başlayan Almanca ve İngilizce hazırlık sınıflarının açılması,
Destekleme ve Yetiştirme Kursları ile öğrencilerimizin dershaneye gitmeden
üniversite sınavına hazırlanmaları AP,DSD gibi programların okulumuzda
başlaması, ulusal ve uluslararası proje sayısı (TÜBİTAK, erasmus, e-twinning vd.)
projelere katılım sağlanması, okulumuzda temellerinin atılıp devam etmesi
bizim için çok önemliydi. Bunları da başardığımıza inanıyorum.
1
6.Uygulanan uluslararası projeler var mı? AP için başvurmuştunuz bununla ilgili
gelişme nedir?
a-Advanced Placement(AP)
2022-2023 Eğitim-Öğretim yılından itibaren okulumuzda Advanced Placement (AP)
uluslararası eğitim müfredatı uygulanacaktır. Şubat ayı içerisinde tüm şartları yerine
getirerek başvurumuzu gerçekleştirdik. AP programı ve sınavları dünya genelinde
birçok ülke ve ayrıca ülkemizdeki bazı üniversiteler tarafından tanınmaktadır. AP
diplomasına sahip ya da sadece AP derslerinden başarılı olan öğrenciler hem
yurtdışındaki birçok üniversitelere hem de ülkemizdeki bazı üniversitelere başvuru
sürecinde standart başvuru yapan öğrencilere göre daha avantajlı olurlar. Ayrıca
üniversiteye başladıklarında bu derslerden muaf olma şansını yakalarlar.
Okulumuzdan 6 dersi alan öğrencimiz AP diploması, 3 dersi alan öğrencimiz ise AP
sertifikası alarak mezun olmuş olacaktır.
2
4.Bu sene okulumuzda hazırlık sınıfı açmaya nasıl ve neden karar verdiniz?
Küreselleşen dünyamızda bireyler daha fazla bilgiye ulaşabilmek, küresel alanda daha saygın bir
şekilde var olabilmek ve uluslararası alanın imkanlarından faydalanmak ve bu alandaki akranları ile
iletişim halinde olabilmesi için yabancı dil veya yabancı dillere hakim olmak zorundadır.
Gelişen Teknoloji Dünyasında yurt içi ve yurt dışı yükseköğrenim, doktora eğitimlerini almak için
mutlaka bir veya birden fazla yabancı dili okuma, anlama, yazma ve konuşma açısından bilmek
gerekmektedir. Öğrencilerimizin Türkiye'nin teknoloji çağında bilimsel çalışmalara katkıda
bulunabilmesi, uluslararası bilimsel çalışmalar ve alanlarındaki literatür taraması yapabilmesi için
İngilizce, Almanca gibi dilleri bilmesi gerekmektedir.
Nişantaşı semti ve çevresi dünyanın neredeyse her ülkesinden, çok farklı kültürlere sahip insanların
bir arada bulunduğu ve pek çok dilin aynı anda konuşulduğu bir merkezdir. Bu kapsamda
İstanbul'un merkezimizde yer alan okulumuz öğrencilerinin hayata daha donanımlı hazırlanmaları
ve bir dünya vatandaşı olarak yetişmelerini için Hazırlık Programı eklenmesine karar verdik.
5.Okulumuzun sosyal aktiviteleri hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
Akademik çalışmaların yanında sanatsal ve kültürel faaliyetlerin olduğunu düşünen bir
kadromuz var. Öğrencinin sanat ve kültürle yoğrulan bir zihni üretmek ve keşfetmek
için geniş bir ufka sahip olacaktır. Bu nedenle kültür sanat faaliyetlerini ve kulüp
çalışmalarını önceliyoruz. Okulumuzda 30'un üzerinde kulübümüz mevcut olup
özellikle son dönemlerde teknoloji kulüpleri ön plana çıkmaktadır. Okulumuzda Model
Birleşmiş Milletler (MUN), Teknoloji, eTwinning, Robotik, Satranç, Havacılık gibi
kulüpler öğrenciler tarafından rağbet görmektedir.
Görsel sanatlar ve müzik atölyelerimiz ile öğrencilerimizin bu konudaki yeteneklerini
destekliyoruz.
Ayrıca Best Buddies, Uluslararası Gençlik Ödülü gibi dünya çapındaki sosyal
programlarla da öğrencilerimizin çalışmaları devam etmektedir.
b.Erasmus+ Projeleri
Okulumuz İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün Erasmus Akreditasyon programına dahil
edilen okullar arasında olup öğrenci ve öğretmenlerimiz yurt dışında eğitim
alacaklardır.
Ayrıca 2022 Eylül döneminde Erasmus Programı kapsamında 20 öğrencimiz
Almanya'da eğitim alacaklardır.
c-eTwinning Projeleri
Okulumuzda birçok alanda eTwinning projeleri yürütülmekte olup bu sene okulumuz
2021 yılında eTwinning faaliyetleri kapsamında yapılan başarılı çalışmalardan dolayı
Ulusal Kalite Ödülü ile öüllendirilmiştir.
d-Kültürler Arası Değişim Programı
Worldwide Cultural Exchange Program(WCEP) Turkey ile okulumuz Nişantaşı Nuri Akın
Anadolu Lisesi arasında "Uluslararası Öğrenci Değişim ve AP Programı" iş birliği protokolü
imzalandı. Dünyada 60'tan fazla ülkede tanınan program artık okulumuzda uygulanacaktır.
e-Uluslararası Gençlik Ödülü Programı
Dünyada 130'un üzerinde ülkede uygulanan Uluslararası Gençlik Ödülü Programına
okulumuz Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi de dahil edildi. Programın amacı
öğrencilerimize gönüllülük bilinci tanıtarak, başarıya ulaşma azmini keşfetmelerini
sağlamaktır.
7-Hazırlık öğrencileri olarak bizden beklentiniz nedir?
Gelişen ve değişen dünyada eğitim, bireylere bilgiler öğretme amacının yanında, bu
bilgileri kullanma, yeni durumlara uyarlama ve yaşama aktarma amaçları doğrultusunda
şekillenmektedir. Geleceğimiz ülkemizi emanet edceğimiz siz gençlerimizin, iyi yetişmiş
birer fert olarak, modern bilime dayalı, bilgiyi üreten ve bu bilgileri gelişen teknoloji ile
ekonomik yararlılığa çeviren, özgüveni yüksek bireyler olmanızı istiyoruz. Bilim ve
teknolojinin yanında sizleri Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel
değerlerini benimseyen,koruyan, geliştiren, ailesini, vatanını milletini seven ve daima
yüceltmeye çalışan, insan haklarına saygılı, bireysel farklılıkları zenginlik kabul eden,
ötekileştirmeyen, bu değerlerle ve bunları davranış haline getirmiş kendine güvenen
bilimde ve ahlakta öncü idealist gençler olmanız bizim hedefimizdir.
Sayın Müdürümüz Yusuf Altunbaş'a dergimize katkılarından dolayı teşekkür
ederiz.
3
EDEBİYAT DURAK/I
5
6
LEYLA'NIN EVİ
Zülfü Livaneli Hakkında
Ömer Zülfü Livaneli,20 Haziran 1946’da
Konya’nın Ilgın ilçesinde doğmuş.Sosyal,tarih
ve romantik roman türlerinde kitaplar yazan
ve bugüne kadar 27 kitabı yayınlanan
müzisyen,senarist,politikacı,yönetmen ve
yazardır. En bilinen "Kardeşimin
Hikayesi","Huzursuzluk","Serenad" ve
"Mutluluk"dur.
Boğaziçi’nde doğup büyümüş olan Leyla
Hanım’ın evinden atılması ve mahallenin
yardımsever gençlerinden olan Yusuf’un
Cihangirdeki evine taşınmasıyla başlıyor
kitabımız ve başladıktan sonra hızlı ve
sıkmayan bir olay örgüsüyle devam ediyor.
Kitabın ele aldığı tek bir konu yok. Ama ana
konuları:
Yaşlı bir kadının yalnızlığı, semtlerdeki
yaşam kalite farkı, Almancı olmak, baskıcı
aile, İngiliz subay ve paşa kızının onları
ölüme bile götüren aşkı, toplumda güçlünün
zayıfı ezmesi, karısının sürekli ezdiği bir
adam… Yani bu kitabı okuduğunuzda mutlaka
kendinizden bir parça bulacaksınız.
Açıkçası ben kitabın başlangıcını ve ortasını
çok beğenmiştim. Livaneli’nin her konuyu ve
her karakteri böyle güzel işlemesi sonu için
beklentilerimi de yükseltmişti ama –Ne yazık
ki- beklediğim gibi bitmedi, her şeyi
sayfalarca ve güzelce anlatan Livaneli sonunu
10 sayfaya sığdırmıştı ve ben ne oldu ne bitti
anlayamadan kitabın sonuna gelmiştim ama
yine de sadece Rukiye’nin kendini bulma
savaşı, Handan ve Teğmen Robert
Whitaker’ın aşkı için bile okunabilir.
7 Yazan: Melis Karataş
ENGLISH
T I M E S
9
LONDON
"In london, everyone is different,and that means anyone can fit in."
-Paddignton Bear
London is the capital city of England and the United Kingdom.
Although London is smallest city in size in England, it is the
most crowded city in England and the United Kingdom. London
is located in the southeast of the island of Great Britain. Also it
has been major settlement for two thousand years.
It has accepted that London founded by the Romans under the
name “Londinium”. Despite the fact that there is no exact
information about the origin of the name but historians think its
meaning may be ‘flowing river’.
Tourism
London is one of the most preferred cities by tourists in the
world. In 2016, it became the second most visited city with about
20 million visitors.
Transportation
London has the oldest underground in the whole world. It
started operating in 1863 under the name ‘Metropolitan
Railway’. The aim of the railway was to reduce the density of
traffic consisting of the horse-down carriges.
London underground has formally called ‘Underground’,
informally have been calling ‘Tube’ since 1890 due to its shape.
Museums and Art galleries
In London, there are lots of museums and art galleries. A
large number of state-owned museums and art galleries do
not charge entrance fees and they play important role in
tourism.
10
Must-see places
Big Ben
British Museum
Tower Bridge
Trafalgar Square
The National
Gallery
London Eye
Hyde Park
Royal Albert Hall
Facts about London
Over 300 languages are spoken in London
London is home to the oldest tennis tournament in the
World. (Wimbledon Tennis Tournament
London was chosen
Best City For 2023 by
the firm Resonance
which is a real estate
and tourism
consultancy firm.
11
Written by İpek Söbü
12
13
NEW YORK
“To start with, I love New York… It’s a little bit of the whole world… In New
York, the whole world comes to you.
-Billy Graham
New York… Everyone’s dream. -I guess.- The city that you
see from sitcoms, series and films. With skyscrapers and
the lights, it seems magical to us. So, let’s take a look:
Located in the northeast of the United States, New York is
the fourth most populous state with a population of
approximately 20 million. New York City covers an area of
783.8 km².
The city of New York was founded in 1615 by the Dutch.
When the city was first founded, its name was New
Amsterdam. The city passed to the United Kingdom in 1664.
In 1778, it became the capital of the newly founded United
States for 2 years.
While New York has witnessed many historical events, it
has also hosted many ethnic groups. Today, New York City
is a cosmopolitan city that still hosts many different ethnic
groups, cultures and people.
14
15
Tourism
About 40 million tourists visit the city annually. These visits are
multi-purpose. Tourism is always alive in this city for cultural,
business, school reasons. Especially during the new year,
people can go to New York to breathe that exciting air.
Transportation
he city of New York got a lot of transportation options. In city,
ou can use metro, taxi, bus, tren and with ferry. There is a lot of
ptions about transportation in this city because there are
lmost 20 million people living here and it's a big city with a lot
laces to visit.
lso, if you're coming from abroad to New York, don't worry
bout travelling here by plane. There are 3 airports in New York.
-JFK Airport
-Newark Airport
-LaGuardia Airport
Museums and Art Galleries
In New York, there are lots of museums and art galleries
you can visit. Also, there is an application called “Pay
What You Wish.”.If you go to a museum where this
application is valid, you can enter by paying as much as
you want. Because these museums operate on a donation
basis. This makes an additional contribution to tourism.
Must See Places
·Statue Of Liberty
·Empire State Building
·Brooklyn Bridge
·Rockefeller Center (Top Of The
Rock)
·Central Park
·Times Square
·Broadway
·Metropolitan Museum Of Art
·St. Patrick’s Cathedral
Written by Ecrin Kıraç
16
17
Deutsche
Festkultur
von Zehra Çolak
19
OKTOBERFEST
Yaklaşık 84 milyon kişiyle Avrupa’nın en kalabalık nüfusuna
sahip 2. ülkesi Almanya, her yıl kalabalık nüfusuyla düzenlediği
festivaller ve fuarlarla sürekli karşımıza çıkmaktadır. Bir yıl
içinde tahmin ettiğinizden daha fazla festival düzenleniliyor ve
bu festivaller meşhur olan içki kültürlerinden dolayı bira ile
kutlanılıyor.
Hepimizin en az bir kere işittiği festivalden örnek verecek
olursak, Türkçe çevirisi ile Ekim Festivali, yani “Oktoberfest”
Almanya'nın Bavyera eyaletinin Münih kentinde her yıl Eylül
ayının son günleri ve ekim ayının ilk günlerinde düzenlenegelen,
2 hafta süren bir festivaldir. Her yıl yaklaşık 6 milyon kişinin
katıldığı bu festival Münih kentindeki en ünlü olaydır. Dünyanın
dört bir yanındaki diğer şehirler de orijinal Münih etkinliğinden
sonra modellenen Oktoberfest kutlamaları düzenleniyor.
20
Münchner Opernfestspiele
Bavyera Eyalet başkentine tüm dünyadan konukları çeken diğer bir festival
Münih Opera Festivalidir. Pek çoğu için Münih’in en güzel günleri yaz
aylarında yaşanır; gölgelik alanlar sunan “İngiliz Bahçesi”, serinletici İsar
Nehri, kentin monden kafe ve barları... Opera severler içinse Münih, 21
Haziran-31 Temmuz 2015 arasında müzik evrenlerinin yegane merkezidir.
Opera festivalleri arasında en köklü geleneğe sahip festival olan Münih
Opera Festivali. Wolfgang A. Mozart’ın operaları ve Richard Wagner’in
müzikal dramlarıyla ilk kez 1875’de gerçekleştirilmiş festival bugün, Bavyera
Devlet Operası ve Bavyera Devlet Balesi tarafından düzenleniyor. 30’un
üzerinde eserin görkemli mekanlarda seyirci karşısına çıkacağı festivalde,
opera, bale, konser ve “Lied” akşamlarından oluşan bir program, izleyicileri
bekliyor. Festival, yaklaşık 140 yıl önceki ilk yılından bu yana, programının
sanatsal seviyesinde hala son derece iddialıdır.
21
HAMBURGER DOM FESTIVAL
Diğer bir festival ise ilkbahar, yaz ve kış olmak üzere yılda üç kere
düzenlenen Hamburg DOM festivalidir. Hamburg DOM festivali,
şehir hayatındaki en heyecan verici etkinliklerden biri olarak
biliniyor. Bu görkemli olay yabancı turistler arasında çok popüler.
Hamburg DOM, Almanya’daki en eğlenceli ve renkli fuardır.
Kutlama günleri boyunca şehrin sokakları her zaman çeşitli eğlence
gezileri, karuseller, bira çadırları ve hediyelik eşya dükkanlarıyla
doludur. Her gün burada çeşitli ilginç eğlence etkinlikleri, konserler
ve gösterilerin yanı sıra çocuklar için özel festivaller ve etkinlikler
düzenlenmektedir. Bu uluslararası ünlü festivali yaklaşık 10 milyon
gezgin ziyaret ediyor. Bir yıl boyunca gerçekleşecek üç festivalin her
birinin kendine özgü gelenekleri var.
Cadılar köyü, yaz festivalinin en ilgi çekici yeri olarak kabul edilir. Bu gizemli
kasaba, kesinlikle bir sürü izlenim bırakacak bir yürüyüş. Bahar festivali,
güzel bir ortaçağ kalesinde gerçekleşen turnuvalara katılmak için geleneksel
bir zamandır. gösterileri, yaz festivalinde ana eğlenceler. Özellikle bu amaç
için şehrin sokaklarından birinde küçük bir özel kasaba inşa edildi. Kasaba
tam da Vahşi Batı ile ilgili filmlerde görülen kasabalara benziyor. Kış
festivali, çeşitli karnaval alaylarına katılmak için en iyi zamandır. Herkes
orijinal bir ortaçağ kostümü satın alabilir ve çeşitli gösterilere ve önemli
alaylara katılabilir.
Yazar: Zehra Çolak
"Memleketimizi, toplumuzu gerçek hedefe, mutluluğa
ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır; Biri vatanın
hayatının kurtaran asker ordusu, diğeri milletin
geleceğini yoğuran kültür ordusu."
Mustafa Kemal ATATÜRK
GENEL
KÜLTÜR
23
OLİMPİYATLAR
Olimpiyat Oyunları veya kısaca Olimpiyatlar,Yaz ve Kış Olimpiyat
Oyunları olmak üzere iki ayrı kategoride, dört yılda bir düzenlenen
uluslararası çok sporlu etkinlik. 200’ün üzerinde ülkeyi temsil eden
sporcuların katıldığı etkinlikler, dünyanın en kapsamlı spor etkinliği
konumundadır.En son Tokyo’da yapılan olimpiyatlarda birinci 35
madalya ile Amerika olmuştur sıralama Çin,Japonya,İngiltere
şeklinde devam etmektedir. Türkiye’nin 35. sırada olduğu bu yılda
toplam 13 madalya kazanılmış olup iki tane altın iki tane gümüş ve
dokuz tane bronz madalyadan oluşmaktadır.Madalya kazandığı dallar
boks,okçuluk,karate,güreş, jimnastik ve tekvandodan oluşmaktadır.
Olimpiyatlar ilk olarak 1896’da Atina’da düzenlenmiştir bu fikir Fransız tarihçi Pierre de Coubertin tarafından öne
sürülmüştür. Aslında olimpiyat oyunlarının ilk olarak nerede ve ne zaman başladığına ilişkin kesin bir bilgi yoktur; ancak
sayısız efsane vardır. Bunlardan birine göre oyunlar, Olimpia kralı ve Peloponnisos’a adını veren kahraman olan Pelops’a
kurbanların sunulduğu süre boyunca doğmuştur. Hristiyan Yunan düşünürü Titus Flavius Clemens’e göre ise bu oyunlar
Pelops’un ruhuna sunulan armağanlardan başka bir şey değildir. Bir başka söylenceye göre ise mitolojik kahraman
Herakles’in Olimpiya’da bu tip bir oyuna katılarak kazanmasının sonucunda bu oyunların her dört yılda bir geleneksel olarak
yinelenmesi istediği yönündedir. Bir başka efsane bunun Zeus tarafından Titan Kronos’a karşı aldığı yenilgi sonrasında
koyulduğunu söyler. Değişik kaynaklarda bunun Elis Kralı İfitos’un MÖ 9. yüzyılda halkını büyük bir savaşın içine düşmekten
kurtarması için Pythia’ya giderek ona danıştığını, kâhinin ise ona tanrılar onuruna oyunlar düzenleyerek tanrıların
memnuniyetini kazanmasını önerdiği geçer. Bunun sonucunda İfitos bu oyunları düzenlemeye başlar ve Spartalı düşmanları
bu oyunlar süresince onlara saldırmayı durdurur. Oyunlar tanrıların yaşıyor olduğuna inanılan Olimpos Dağı’nda düzenlenir ve
adını da bu dağda düzenlenmesinden ötürü alır. Ancak kökeni ne olursa olsun olimpiyat oyunlarının Antik Yunanistan’da
Eleusis Gizemleri’nin yanında düzenlenen en büyük iki dinsel törenden biri olduğu kesindir.
İlk Modern Olimpiyatlar.(Atina,1896)
Olimpiyatlarda her zaman gördüğümüz 5 tane iç içe geçmiş halka Dünya’daki 5
kıtayı simgeler mavi halka Avrupa’yı, sarı halka Asya’yı, siyah halka Afrika’yı, yeşil halka Avustralya’yı, kırmızı halka da
Amerika’yı temsil eder. Olimpiyatlarda Atletizm, kürek, badminton, basketbol, boks, kano, bisiklet, binicilik, eskrim, futbol,
cimnastik, halter, hentbol, hokey, judo, su sporları,
modern pentatlon, tekvando, tenis, masa tenisi, atıcılık, okçuluk, triatlon, yelken ve voleybol gibi
dallar başlıca dallardır. 2020 Tokyo Olimpiyatlarında sportif tırmanış, karate, kaykay ve dalga sörfü
ilk kez yer almıştır
ayrıca 2008 yılında kaldırılan beyzbol tekrardan dahil edilmiştir. 2022 Kış Olimpiyatları Bejing
kentinde gerçekleşmiştir.
Yazan: Melek Karaca
24
NNAAL
BÜYÜK HUN İMPARATORLUĞU
Tümü
Büyük Hun İmparatorluğu
nedir?
Tarihte çok önemli bir yere sahip olan
Büyük Hun İmparatorluğu (Asya Hun
İmparatorluğu) MÖ 220-MÖ 58 yılları
arasında Moğolistan ve Kuzey
Çin bölgesinde hüküm sürmüştür.
İmparatorluğun kurucusu Teoman’dır.
Teomandan sonra tahta oğlu Mete
geçmiştir. Mete’den sonra Lao-Şang
(K൴-ok) geçmiş olup İmparatorluğun
son kağanı ise Ho-Han-Ye’dir.
Teoman Yabgu
MÖ 220-MÖ 209 yılları arasında hüküm
sürmüştür. Çeşitli Türk boylarını
merkezi bir devlet çatısı altında
toplamıştır.
İmparatorluk öncesi Türk boyları kendi
başlarına, organizasyon ve
koordinasyondan yoksun bir şekilde
Çin İmparatorluğuna akınlar
düzenliyorlardı. Bu
akınlar efektif değildi. Fakat Teoman
bu boyları organize edince, daha etkili
akınlar yapılmaya başlandı ve Orta
Asya’daki çoğu topluluk bundan
rahatsızlık duydu. Teoman’nın büyük
oğlu
Mete veliaht idi. Fakat Teoman, diğer
karısından olan oğlunu veliaht
yapmaya çalıştı. Bundan dolayı
ba basına nefret ve kin besleyen Mete
10.000 kişilik bir ordu ile
babasına karşı saldırıya geçti.
Babasını, babasının diğer eşini ve diğer
eşinden olan çocuğunu öldürdü.
25
Görseller
Büyük Hun İmparatorluğu'nun bayrağı
Büyük Hun İmparatorluğu'nun sınırları
Mete Han
Yazan: Eray KALAFAT
26
METE HAN
Mete, MÖ 234 yılında Moğolistan’da Dünya’ya geldi.
Anası Ay Kağandır. Oğuz Kağan Destanındaki kişi olan
Oğuz Kağan olduğu iddia edilmektedir. MÖ-209 yılında
taç giyen
Mete, ölümüne kadar (MÖ-174) İmparatorluğa altın
çağını yaşatmıştır.Han Hanedanlığını Baideng
Muharebesinde yenerek haraca bağlamıştır. Çeşitli
Milletleri yenerek imparatorluğunu Hazar Denizinden
Mançurya’ya kadar genişletmiştir. Hunlardan toprak
talebinde bulunan doğulu komşularını ezici bir yenilgiye
uğratmış ve haraca bağlamıştır. (MÖ 208 yılında
tamamen bağlandılar). Kuzey Moğolistan’da bulunan
toplulukları da himayesi altına aldı.
Hunların güney batısında bulunan Yüeçiler kabilesine sefer düzenledi ve MÖ 203’te Hunlara
bağlandı. Çin üzerine devamlı seferler düzenleyerek çeşitli ticaret yollarına hakim oldu ve
buralardan yüklü miktarda gelir elde etti. MÖ 200’de Gaozu’yu (Han İmparatoru) ve
ordusunu Baideng şehrinde kuşattı. İmparator, Mete ve ordusundan çekinmiş olacak ki
Mete’nin karısına yüklü miktarda hediye gönderdi. Kuzey eyaletlerini Hunlara bırakılması,
yıllık haraç ve çeşitli şartları kabul ederek İmparator ve ordusunun kuşatmadan çıkmasına
izin verildi. Gaozu, Başkent Çang’an’a (Şiban) dönebildiyse de Mete arada bir Han’ın kuzey
sınırlarını taciz etmiş ve sonunda M.Ö. 198’de Gaozu barış istemiş, Han Prensesi Tanhu’nun
eşi olması ve yıllık haraç ödeme şartları ile barış antlaşması imzalanmıştır. İmparator Liu
Bang (Gaozu) M.Ö. 195’de vefat eder ve karısı Lü Hou imparatoriçe olarak taç giyer. Çin
savaşından sonra Mete, Yüzehi ve Wusun’u Hun’un köleleri yaptı. Hükmü boyunca çoğu
topluluklar Hun himayesi altına girdi. Göçebe topraklar dışında Mete ayrıca Tarım
Havzası’nda kendisine bağlılığını bildiren vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askerî ve
hem idarî yapılanması sonradan birçok merkezi Asya toplulukları ve devletleri tarafından
uygulandı. Diğer devletlerin aksine savaş zamanı toplanan milis kuvvetler yerine
profesyonel savaşçı ve her zaman savaşa hazır askerî kuvvetlere sahipti. Bunun sayesinde
diğer devletlere kolayca boyun eğdirebiliyordu. Mete vefat ettiğinde (M.Ö. 174) bıraktığı
İmparatorluk 18.000.000 km2 büyüklüğündeydi. Doğudan batıya Japon Denizinden İdil
Nehrine kadar, kuzeyden güneye ise Sibirya’dan Kaşmir ve Tibete kadar sınırları
uzanıyordu.
Türk Kara Kuvvetleri’nin Kuruluşu
Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluşu 1363 yılı olarak kabul edilmekteydi. Hüseyin Nihal Atsız
1963 ve 1973 TKK (Türk Kara Kuvvetleri) kuruluş tarihinin Mete’nin tahta geçtiği M.Ö. 209
olması gerektiğini yazmıştır. Atsız’ın düşüncelerinden etkilenen Yılmaz Öztuna da 1968’de
Cemal Tural’a TKK kuruluş tarihinin M.Ö. 209 olması teklifini yaptı. Sonraları, TKK kuruluş
tarihi M.Ö. 209 olarak değiştirildi.
Yazan: Eray Kalafat
23
TÜRK EDEBİYATININ BAŞLANGICI
M.Ö. 3. Asırda Türk kavimlerini tek çatı altına toplayan Hun İmparatorluğu döneminden kalma tabutların içinde mektup niteliği
taşıyan yazılar bulunmuştur. Bu mektuplarda yirmi oyma harf belirlenmiştir ve bu yazılar Türk yazısına benzerlik gösterir. Bazı
araştırmacılar bu harfleri temel olarak kabul eder. Bunun dışında M.Ö. 4000'lerde Orta Asya’da dağların yamaçlarında kayalara
kazınmış Türk damgalarıyla mağara resimlerine benzer resimlere rastlanılmıştır. Bu sebeple bizlerin yani Türklerin milattan
önceden beri yazıyla iletişim kurduğumuz şüphesizdir. İlk belirtileri Batu döneminde Çin hükümdarlarına gönderilmeye
başlandığı Çin kaynaklarında yazar. Çinliler bu yazıyı sorgulamamış ve Çince olduğunu ileri sürmüşlerdir ama yanlıştır.
Gel gelelim Türklerin ilk edebi eserlerine.
Bunlar: Koşuk, sagu, sav ve destandır.
1-Koşuk
Türkler İslamiyet öncesi belli dönemlerde, "sığır töreni" adı verilen av törenlerinde, "Toy / Şölen" adı verilen kurban törenlerinde
ziyafetler ve kazanılan savaşlar sonunda, tüm boyların erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi. Bu eğlencelerde söylenen çoklukla
aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen ve "kopuz" adı verilen sazla birlikte söylenen şiirlere "koşuk" adı verilir. Koşuklar İslamiyet
sonrası edebiyatta yerini; Halk edebiyatında koşmalara, Divan edebiyatında ise gazellere bırakmıştır. Koşuklar dörtlük
biçiminde yazılmış ve hece ölçüsüyle söylenmiştir. Uyak düzenleri: aaab, cccb, dddb şeklindedir.
2-Sagu:
Sagu, ölen bir kişinin ardından söylenen bir tür ağıt şiiridir. Genelde ölen kişinin erdemlerini ve yiğitliklerini konu alır. Edebi
sanatlara yer verilir. Dörtlük esasına dayanır. Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini; kalanların acısını ve
duyulan üzüntüyü dile getirir. Sagu, nazım şekliyle söylenir. Bu şiirlere İslâmiyet sonrası Halk edebiyatında ağıt, Divan
edebiyatında ise mersiye denir. Yuğ denilen ölüm törenlerinde söylenir. Divân-ı Lugati-t Türk'teki Alp Er Tunga (Saka
Türklerinin yazdığı) sagusu bu türün önemli örneklerindendir.
3-Sav:
Sav; atasözü niteliğinde, az sözle çok şey anlatan, anlam yoğunluğu bulunan, özlü sözlerdir. Kaşgarlı Mahmut'un Divân-ı
Lügati't-Türk adlı eserinde pek çok sav vardır. Bugünkü atasözlerinin karşılıklarıdır. Biçim olarak cümle veya iki dize şeklinde
söylenmiştir.
4 -Destan:
Destan, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış tarihî, toplumsal (savaş, göç, istilâ gibi) veya doğal (yangın, salgın
hastalık, sel, deprem gibi) olayların anlatıldığı, hayal unsurlarıyla süslenmiş uzun manzum eserlerdir. Destanlar ait oldukları
ulusların özelliklerini yansıtır. Destanlarda anlatılan olaylar toplumlarda derin izler bırakmıştır. Destanlardaki kişiler genellikle
seçkin zümreden oluşur. Destanlarda zaman zaman tanrının olaylara müdahale ettiği gözlenir. Destanlar oluşumları
bakımından doğal ve yapay destan olmak üzere ikiye ayrılırlar. Doğal destanlar toplumu derinden etkileyen olaylar sonucunda
halk arasında kendiliğinden oluşmuşlardır. Bunlar daha sonraları bir şair tarafından derlenip düzenlenmişlerdir. Destanlar
ulusların yazı öncesi dönemlerini aydınlatabilmek için önemli bir kaynak sayılırlar. Türklerde doğal destanlara: Alper Tunga
Destanı örnek verilebilir. Yapay destanlar ise: bir ulus için önemli olan bir olayın yıllar sonra destan özelliklerine bağlı kalarak bir
yazar tarafından kaleme alınmasıdır.
Türklerde yapay destanlara: Kayıkçı Kul Mustafa'nın yazdığı Genç Osman Destanı ve Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın yazdığı Üç
Şehitler Destanı örnek verilebilir. Bu türlerden en çok bilinen olan destan örnekleri ise:
1-Yaratılış Destanı
2-Oğuz Kağan Destanı
3-Göç Destanı
1.Yaratılış Destanı
Türklerin Altaylara ait kozmogenik (evrenin yaratılışı üzerine) destanıdır. Ayrıca ilk Türk destanlarından olma özelliğine de
sahiptir. Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları ve Altay Türkleri arasında söylenmektedir. Türk destanları
arasında en eskisidir. Radloff tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir. Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel
bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır. Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir. Altay
Dağları'nda söylenen yaratılış ve türeyiş destanları, değil yalnız Türklerin; bütün Orta Asya ile Sibirya'nın bile, en gelişmiş ve
üzerinde ilgi ile durulan Türk mitolojisi verileridir.
24
Yeryüzünün ve insanın yaratılışı
Altay yaratılış destanında başlangıçta her yerin sularla kaplı olduğu anlatılmaktadır. Tanrı Ülgen, kuşa dönüşerek suların
üzerinde uçar ancak konacak bir yer bulamaz. Bunun üzerine gökten gelen bir ses tanrı Ülgen'e denizin içinden çıkan bir taşa
konmasını söyler. Ülgen bu taşa konduğunda yerin ve göğün yaratılması gerektiğini düşünür ancak bunu nasıl yapacağını
bilemez. Suların içinde yaşayan dişi ruh Ak Ana, Ülgen'e yaratılışı nasıl gerçekleştireceğini anlatır. Onun yardımıyla işe başlayan
tanrı önce yeri, ardından göğü yaratmıştır. Ardından da dünyanın dengesini sağlaması için üç balık yaratmış. Balıklar dünyayı
alttan destekleyerek başıboş gezmesine engel olmuşlar.
Altay efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan
yaratılmamıştı: İnsanoğlu aslı yine topraktı Tanrı Ülgen deniz üstünde gezerken yüzen bir kara parçası görür.
Yaklaştığında toprağın üstünde balçığı fark eder. Düşünür ki bu insan olsun o düşündükçe çamur insan suretine
bürünür. Hikâyenin devamında bu ilk insan olan Erlik Ülgen'e ihanet edecektir.
İran mitolojisinde de ilk insan, kil dediğimiz yapışkan topraktan yapılmıştı. Onun için İranlılar ilk insana Kil Şah
adını veriyorlardı. Türkler ise daha çok, balçık üzerinde durmuşlardı.
2.Oğuz Kağan Destanı
Mitolojide, Kadim Oğuz Türkmen Devleti’nin kurucusu olarak kabul edilir. Bütün hayatı boyunca Gökbörü (Börteçine)
kendisine kılavuzluk etmiştir. Hayatı, daha doğumundan başlayarak olağanüstü olaylarla doludur. Yüzünün rengi maviye çalar.
Al (kızıl) renklidir. Ağzı ateş gibidir. Çok çabuk büyümüştür. Doğar doğmaz yemek yemiştir. Bir kez süt emip sonra çiğ et
yemiştir. Gücü simgeleyen boynuzlu bir tacı vardır. Babası Kara Han’ı öldürür. Ormanda tek boynuzlu bir yaratıkla vuruşarak
onu yenip öldürür. Gergedan olduğu söylenen bu canlı muhtemelen aslında bir şeytandır. Pek çok boya adlarını o verir (Uygur,
Kanglı, Kıpçak, Kalaç, Karluk). İki eşinden toplam altı tane oğlu olmuş ve bunların çocuklarından da Oğuz boyları meydana
gelmiştir. Avlanırken, bir ortasında yer alan bir ada bulur. Bu adanın ortasındaki bir ağacın kovuğunda ışıklar saçan çok güzel
bir kız oturmaktadır (Yarsub “Yer-Su” bu kızla sembolize edilir). Saçları akarsular gibi mavidir ve dişleri inci gibidir. Onunla
evlenir ve üç oğlu olur. Aradan yıllar geçer, bir gün gökten güçlü mavi bir ışık düşer ve ortasında güzel bir kız bulur (Gök-Kal
“Gök-Hava” da bu kızla sembolize edilmiştir). İnanılmaz güzellikte olan bu kızın başında kutup yıldızı gibi ateşten bir ışık
demeti vardır. Bu kızla da evlenir ve üç çocuğu olur. Rüyasında gördüğü Gümüş Ok’u bulup getiren ilk üç oğluna bölerek
paylaştırır. Aynı şekilde rüyasında gördüğü Altın Yay’ı da ikinci karısından olan çocuklarına paylaştırır. Tarihçi Rüstem Paşa’ya
göre Kur'an'da adı geçen Zülkarneyn adlı kutlu kişi Oğuz Han’dır. Çünkü çift boynuzlu tacı ile tanınmıştır. Lak (Ilak), Rak (Irak),
Zak (Izak) gibi efsanevi ülkelerin kağanlarını yenerek buraları fetheder.
3.Göç Destanı
"Uygurların vatanında “Hulin” isimli bir dağ vardı. Hulin Dağından Tula ve Selenge isimli iki ırmak akardı. Bir gece oradaki
bir ağacın üzerine gökyüzünden ilâhi bir ışık indi. İki ırmak arasında yaşayan halk bunu dikkatle izlediler. Daha sonra ağacın
gövdesinde şişkinlik oluştu, ilâhi ışık dokuz ay on gün şişkinlik üzerinde durdu. Ağacın gövdesi yarıldı ve içinden beş çocuk
göründü. Bu ülkenin halkı bu çocukları büyüttü. En küçükleri olan Buğu Han büyüyünce hükümdar oldu. Ülke zengin halk
mutlu oldu.
Aradan uzun zaman geçti. Yulug Tigin isimli bir prens hakan oldu. Yulug Tigin, Çinlilerle çok savaştı. Bu savaşlara son
vermek için oğlu Gali Tigin’i bir Çin prensesi ile evlendirmeye karar verdi. Çinliler, prensese karşılık hükümdardan Tanrı
Dağı'nın eteğindeki Kutlu Dağ adını taşıyan kayayı istediler. Gali Tigin kayayı verdi. Çinliler kayayı götürmek için kayanın
etrafında ateş yaktılar, kaya kızınca üzerine sirke döktüler. Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin’e taşıdılar.
Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar. Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin
öldü. Kıtlık ve kuraklık oldu. Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda kaldılar."
Yazan: Aytaç Aras Alyaz
FİLMLERLE 2022
Sinema
Salonu
THE "BESTS" OF 2022 IN
FILM MEDIA
!*The results are done by people who have cinema knowledge and are based on the criticisms and opinions of
famous directors and critics, the nominations for the 2023 awards and the statistics of the institutions that
announced the awards at the end of 2022, and their own criticisms and reviews.*!
Also, we'd like to thank everyone in film endustry who made 2022 the year of films and for their supports to cinema and achievements in films.
Best Picture-Drama
The Banshees Of Inisherin
Best Animated Feature Film
Guillermo Del Toro's Pinocchio
Best International Feature Film
RRR (From İndia)
Best Picture-Musical or Comedy
The Banshees Of Inisherin
30
Best Adapted Screenplay
All Quiet On The Western Front
(Edgar Berger, Leslie Patterson,, lan Stokell
Best Sound
Top Gun: Maverick (Al Nelson)
Best Original Screenplay
The Banshees Of Inisherin
(Martin McDonagh)
Best Visual Effects
Avatar: The Way Of Water
(Pavani Rao Boddapati)
Best Makeup and Hairstyling
Elvis (Shane Thomas)
31
32
Best Cinematography
Claudio Miranda, Top Gun: Maverick
Best Costume Design
Shirley Kurata, Everything
Everywhere All At Once
Best Production Design
Babylon (Florencia Martin)
Best Film Editing
Everything Everywhere All At Once
(Paul Rogers)
Best Original Song
Naatu Naatu, RRR (Kala Bahairava, M. M. Karavani, Rahul Sipligunj)
Best Original Score
Babylon, Justin Hurwitz
Best Supporting Actress
Angela Bassett, Black
Panther: Wakanda Forever
Best Supporting Actor
Barry Keoghan, The Banshees Of Inisherin
Best Leading Actor: Motion Picture,
Musical or Comedy
Colin Farrell, The Banshees Of Inisherin
Best Leading Actress: Motion Picture, Musical or Comedy
Michelle Yeoh, Everything Everywhere All At Once
33
Best Director
Steven Spielberg, The Fabelmans
Best Actor: Motion
Picture,Drama
Brendan Fraser, The Whale
Best Actress: Motion Picture,
Drama
Cate Blanchett, TÁR
Best Picture
Top Gun: Maverick
Hi cinema lovers,
Here's my favourites from 2022. I
recommend you to watch these
movies. (Not in a specific order.)
--Everything Everywhere All At
Once
--Top Gun: Maverick
--Im Westen Nicht Neues (All Quiet
On The Western Front)
--The Banshees Of Inisherin
--The Whale
--Guillermo Del Toro's Pinocchio
--The Fabelmans
34
By
Ecrin Kıraç
İpek Söbü
1.
Salon
Yönetmen:
David O. Russell
Oyuncular:
Margot Robbie,
Christian Bale, John
David Washington,
Robert De Niro Anya
Taylor-Joy, Rami
Malek, Zoe Saldaña
Taylor Swift
Senarist: David O.
Russell
Sinematografi:
Emmanuel Lubezki
Müzik: Hildur Gudnadóttir
35
Film; 1918 yılında savaşta tanışan biri doktor, biri avukat, biri de hemşire olan
arkadaşın bir cinayete tanık olmalarıyla beraber Amerika tarihindeki büyük
komplolardan birinin içerisine dahil olmalarıyla başlayan bir macerayı anlatıyor.
Film, son yıllarda görmeye alışık olduğumuz bir türde. Fakat yıldızlar geçidi gibi
kadrosuyla sizlere büyük şeyler vadediyor. Bu noktada, filmin vadettiklerini
karşılayıp karşılamadığı ise göreceli.
Görüntü yönetmeninin ortaya çıkardığı sinematografi ile hem karakterlerin
kişilikleri hem de dönemin şartlarıyla uyumlu olarak tasarlanmış mekân ve kostüm
tasarımlarına ek olarak renk tonlamaları da filme görsel bir zenginlik katıyor.
Dönemin müzik tarzıyla beraber şekillenen film müzikleri, sahnelerin önce
çıkmasında başarılı olmuş. Her ne kadar karakterlerin birbiriyle uyumu çok iyi ve
hatta eğlenceli olsa da senaryodaki hatalar seyir zevkini düşürüyor. Fakat bunlara
rağmen karşımızda performanslarından ödün vermeyen büyük, yetenekli bir oyuncu
kadrosu var. Bazı karakterlerin çok basit ve sıradan bir yapısı varken bazılarının ise
ilgi uyandırıcı, heyecanlandırıcı yanları vardı. Bu da o karakterlerin kişilikleri
alışılmışın dışında kılıyordu.
İlk yarıda, Amsterdam'ın dünyasını keşfetmek ve karakterleri anlamaya çalışmak
çok eğlenceliydi ve seyir zevki iyiydi. Fakat, ikinci yarıda bu zevk bozuluyor. Ardı
ardına eklenen gereksiz ve çok çabuk unutulan etkisiz karakterler, yaşanan olayları
tarihe bağlama amacıyla yaşanan gereksiz olaylar filmi gereksiz şekilde kompleks
bir biçime sokuyor. Bu da bir zaman sonra filmden soğutuyor ve kopmamıza neden
oluyor. Final sahnesinde yönetmenin şok olmamızı beklediği yerde bizler öylesine
kopmuş oluyoruz ki bir istenilen tepkiyi veremiyoruz. Filmin kompleks hale gelişi
olayların akışını tamamen aksatıyor. Finalde neler olacağının anlaşılması da şok
tepkisinin gitmesinde bir etken.
Alışılan tarzda düz bir film olduğundan dolayı da bu basit senaryo, filmi
kapasitesinin altına düşürüyor. Seyircinin olacakları bir zaman sonra tahmin
edebilmesinin yanı sıra film, beklenmedik bir noktasından ters köşe yapıp şaşırtıyor.
Her ne kadar ters köşe yapabilse de bu olayı çok fazla hale getiriyor sıra sıra bu da
beraberinde bazı mantık hatalarını getiriyor. Film sırasında fark edilmese de aslında
bu mantık hataları, kafamızdaki cevapsız sorular doğuruyor. Fakat tüm bunları
unutturacak bir unsur var filmde. O da final sahnemiz. Ana karakterimizin iç
dünyasına, psikolojisine odaklanan ve tüm bunları derin bir şekilde anlatan sahne,
her bir izleyicinin iç dünyasına dokunuyor. Film hakkındaki genel görüşlerimiz bu
şekildeydi.
Hoşça kalın, filmle kalın.
İpek Söbü-Ecrin Kıraç
36
37
38
2.
Salon
Yönetmen:
Martin McDonagh
Oyuncular:
Colin Farrell, Brendan
Gleeson, Barry
Keoghan, Kerry
Condon, Sheila
Flitton, Gary Lyndon,
Pat Shortt, Jon Kenny,
John Carty
Senarist:
Martin McDonagh
Sinematografi:
Ben Davis
Müzik:
Carter Burwell
"Dün her şey yolundaydı."
Bir gün en sevdiğiniz arkadaşınızı, birden bire, sebepsizce kaybettiğinizi düşünün. "The Banshees Of Inisherin",
İrlanda İç Savaşı sıralarındaki bir günde Pádraic ile olan arkadaşlığını noktalayan Colm'un ve yalnızlığını derin
bir hırs haline getiren Pádraic'in hikayesini konu ediniyor.
Filmin ilk dakikalarında komik ilerleyebilecek bir konusu olduğunu ve güleceğimi düşünmüştüm. Ta ki bu
durumun yönetmenliği bir yana kalemi bir ayrı olan Martin McDonagh'ın ellerinde ağır bir dram hikayesine
dönüştüğünü görene kadar. "The Banshees Of Inisherin", 2022 yılında çıkan filmlerden beni en çok etkileyeni
ve uzun zamandır da izlediğim sağlam dram yapımlarından biri oldu.
Sevdiğiniz biriyle spesifik bir konu üzerinde olmadan oradan oraya muhabbet etmek, her ne kadar mantıksız
ya da kayda değer bir aktivite yapmamak fakat anın tadını çıkarmak "boş" bir eylem midir? Zaman tüm hızıyla
akıp giderken, hayata bir iz bırakma çabası içinde: Hayatımızdaki bu tür insanları çıkarmalı ve kendimizi onlara
kapatmalı mıyız? Çözüm bu mu?
İşte Colm tam olarak bunları yaşıyor. Bir sanatçı olarak tarihe bir beste bırakmak istiyor fakat bir yandan da
zamanın ne kadar hızlı akıp gittiğinin de farkında. Bu yönden bakınca evet, Colm ile çoğu insanın arasında
kurabileceği paralellikler var. Ağır geçen 2 sene ve üzerine sistemin sınavı sonrası yeni bir yere adım atmış
olmak, daha fazla sosyal olmak için onlarca aktivite peşinde koşmak, hayata bir yerde hükmetmeye çalışmak
ve onca aktivite içerisinde bile kimseden kısmamaya çalışmak; bir zaman sonra kendimden taviz vermemi
gerektirdiğini düşünüyorum çünkü farkındayım ki zaman benim önümde gidiyor ve bu sırada bir şeylerden
sürekli olarak eksiğim hissine kapılıyorum, kapılıyoruz. Colm ile yaşadıklarımızın bu noktasında bağlantılar
bulabiliriz. Fakat bu noktada Colm'un yaptığı, tüm düzeni reddetmek ve düzene karşı kendini soyut başka bir
noktaya koymak. Colm'un yaşadığı durum içerisinde bulduğu çözüm bu.(Pádraic'i reddetmek.) ("Artık senden
hoşlanmıyorum.") Ben bu çözümü faydalı ve mantıklı bulmuyorum. Çünkü bu çözüm, insanın kendi
başarısızlıklarını, hatalarını, pişmanlıklarını, çaresizliklerini, umutsuzluklarını çevresindeki insanlara
yüklemesinden başka hiçbir şey değildir ki bu durum aslında oldukça trajikomiktir. Burada Colm, kendisinin
tarihe iz bırakacak zamansız eserler üretememedeki en büyük sorun olarak Pádraic ve "boş" muhabbetlerini
görüyor. Bence içerisinde olduğu durumundaki engelin Pádraic olmadığını anlaması gerek. Bir zamanlar onu
çok seven dostu şimdilerse ise yapmak istediği bir beste ve erişmek istediği yapay bir kişilik için hiç olmak
istemeyeceği bir karaktere dönüşüyor. Bu da onu oldukça acımasız ve duyarsız biri yapıyor. Filmin benim için
aslında en çok can alıcı noktası ise burasıydı. Sürekli olarak vurgulanırmışçasına "Artık senden
hoşlanmıyorum." cümlesi bir nedensizliği belirtirken bir yandan da Pádraic'in içerisinde düştüğü neden arayışı
ve Inisherin'de çektiği yalnızlık onun içinde büyük bir hırs olarak toplanıyor. En basit şekilde ise nedeni "Sen
sıkıcısın." olarak Colm'dan duyuyor.
Şimdi film hakkında düşünmekte olduğum bir şeylerden bahsetmek isterim. Film İrlanda İç Savaşı yıllarında
(1922-1923) İrlanda'nin küçük bir adası olan Inisherin'de geçiyor. Filmde bu kasabanın küçüklüğü, içerisindeki
cehalet çok iyi anlatılmış. Bu durumda köydekiler Pádraic'i sıkıcı olarak düşünmektedirler fakat biraz cahilliği
dışında Pádraic aptal değildir ve engelin kendisi olmadığını da bilmektedir. Ben, filmde kesilen her bir
parmağın aslında Pádraic Colm'un peşine düşerken Colm'un kendince kaybettiği zamanların bir temsili
olduğunu düşünmekteyim ki Pádraic ve ablası toplam 5 kez giderler. 5 parmağın da bunu temsil edebileceğini
düşünmekteyim. Papaz'ın "Minyatür eşekler Tanrı'nın umurunda mı sence Colm?" repliği dönemin dini
yanıltmalarını yansıtmakla beraber aslına bakılırsa Colm'un da Pádraic'i umursamamasını çok güzel nakletmiş.
Son olarak da İrlanda İç Savaşı'nın 2 arkadaş üzerinden anlatılması; yaşam, ölüm, yalnızlık temalarının
bağlanması beni çok etkiledi.
Daha önce de Brendan Gleeson ve Colin Farrell'i "In Bruges" filminde bir araya getiren yönetmen Martin
McDonagh yine ikilinin uyumunu bu sefer çok daha ağır bir dram olarak sahneye taşımış. Sahne planlamalarına
ve kompozisyonlara da bayıldım. Yani nereden baksan cidden olmuş.
Hoşçakalın, filmle kalın.
39
Yazar: Ecrin Kıraç
40
41
3.
Salon
Direktör: Steven Spielberg
Oyuncular:
Gabriel LaBelle,
Michelle Williams,
Paul Dano, Seth Rogen,
Julia Butters, Judd
Hirsch, David Lynch
Senarist:
Steven Spielberg, Tony
Kuschner
Sinematografi:
Janusz Kamiński
Müzik: John Williams
"HER ANI YAKALA."
Geçmişten bugüne halen gelmekte olan ve yaşanılan EN BÜYÜK ikilemdir tutkular ve kariyer arasındaki ayrımı
yapabilmek. Bu ikilem, insana hayatı sorgulatır hatta depresyona bile sokabilir. Çünkü zaman geçiyor, ve biz geçen
zamanın içerisinde kendimize bir yer bulmaya çalışıyoruz. Bu ikilemi tüm zamanların en iyi direktörlerinden biri olan
Steven Spielberg de yaşamış. Açıkçası bunu öğrenmek biraz da yüreğime su serpti ve beni içten içten ağlattı.
The Fabelmans, usta yönetmen Steven Spielberg'ün kendisinin hayatından parçalar koyarak çektiği yarı
otobiyografik bir film ve sinemaya bir aşk mektubu. Sinemayla büyümek, aşığı olmak ve o yolu içindeki engel ve
kalıp yargılara rağmen takip etmek. Spielberg, filmde sinemaya olan tutkusunu kendi yaşamıyla ve biraz da
kurguyla harmanlayarak anlatmış.
Film küçükken sinemayla tanışan ve filmlerin büyüsüne kapılan Sammy Fabelman'ın yönetmenliğe doğru giden
hikayesini konu ediniyor. Hikayeyi anlatırken de aile arası gerilimlerden ve zıtlıklardan, ebeveynler arası düşünce
farklılıklarından ve sanatın bir iş değil de bir hobi olarak görülüp bırakılması üzerinden anlatıyor ki tüm bu noktalara
da filmin değinmesi çok hoşuma gitti. Sinemaya - ilgi alanına, sanata- yönelmesini isteyen bir anne, zıttı olarak
sinemayı hobi olarak gören ve çocuğunun kendisi gibi mühendis olmasını isteyen bir baba ve fazla sosyal olmayan,
içine kapanık ama her şeyi çektiği kısa film veya videolarla gösteren bir çocuk. Zaten filmde, babanın sürekli olarak
Sammy'nin uğraşına "hobi" demesi vurgulanıyor. Bir yandan büyüyen Sammy ve genişleyen ailesi, bir yandan
sürekli olarak taşınma ve annenin Benny Amca'dan kopamaması, boşanma süreci ve sonucunda annenin yaşadığı
depresyon ve bunun genel ortama etkisi çok iyi yansıtılmış. Tüm bunlarla beraber yahudilerin dönemde yaşadığı
sıkıntılar da çok net bir biçimde gösteriliyor. (2. Dünya Savaşı sonrası, 1960'lar) Michelle Williams da açıkçası yine
şahane bir performans sergilemiş. Ona bu tarz roller acayip yakışıyor. Çok da güzel oynuyor.
Bunların yanı sıra filmde beni çok etkileyen kısım sinemanın gücünün yansıtılmasıydı. Sammy, ailesinden kimseye
yazın kampta yaşananları anlatamasa da editlediği kısa bir video ile annesine tüm olan biteni izletir. Bu sahne de
hiçbir konuşma yoktur. Verilen mesaj sinemanın anlatımda ne kadar güçlü olduğudur. Yine mezuniyet balosunda
Sammy'nin yaptığı kısa video izlenirken göze 2 unsur çarpar. Bir öğrenci filmde "tanrı gibi" gösterilmiş ve bir diğeri
ise "zavallı" gibi gösterilmiştir ki hatta birinci öğrenci en son Sammy'nin yanına gelir ve bu kadar güçlü olmadığını,
sorumluluğu taşıyamadığını söyleyerek ağlar. Burada da sinemanın istediğini istediği şekilde gösterebildiği ve
psikoloji üzerindeki etkisi gösterilmiştir. Bir de, Sammy'nin ailesinde yaşanılan problemi farketmesi ve kimseye
söyleyememesinden sonra 2. Dünya Savaşı ile alakalı bir film çekerken oyuncuyla kurduğu "suçluluk duygusu"
üzerine konuşmasında birden sanki o problemin verdiği duyguları içinden gizlice döker gibi olmasını ve bize bunu
derinden derinden hissettirmesini çok sevdim. İçim gitti orada içim.
Kısacası filmin anlattığı konuyu, anlatış biçimini, değindiği konuları, olaylara olan psikolojik bakış açısını sevdim.
Usta yönetmen Spielberg, bu sefer daha dramatik bir filmle döktürmüş.
Şimdi gelelim filmin diğer yanlarına;
Öncelikle ben performanslara bayıldım. Tüm oyuncular çok iyiydi. Önce de bahsettiğim gibi Michelle Williams'ın o
sevimli, eğlenceli, neşeli anne rolünden depresif, mutsuz, üzgün bir anne rolüne olan değişimi mükemmel olmuş.
Sammy'i canlandıran Gabriel LaBelle'in performansı da cidden çok güzeldi. Bence Hollywood'un yeni
yeteneklerinden biri olarak parladı.
Biçim, sahne planlamları, sinematografi ve ışık; yani "Görsel Ögeler", filmin ışığı kullanımı ve yönetimi güzeldi.
Sahne planlamaları ve sinematografisi de gayet iyi ve hatta son sahne de o mükemmel düzeltmeye de hazırlık
yapılıyor filmde. Acayip hoşuma gitti. Filmin bestelerini de Spielberg ile daha önce de çalışmış olan John Williams
bestelemiş. Diğer filmlerle beraber ödül sezonunda adını duyacak gibiyiz. Çünkü atmosfere uygun, soft ve narin
müzikleri var.
Sonuç olarak Steven Spielberg tarafından çekilmiş sinemaya bir aşk mektubu "The Fabelmans". Filmi özelikle bu
tarz tutkuları olan ve peşinden giden, sinemaya gönüllü insanlara öneriyorum. Mutlaka ama mutlaka izleyin.
Umarım hepimizin kuşkuları, panikleri, stresleri ve problemleri filmin sonundaki kamera hareketi gibi düzelir.
Hayallerinizin yolunu takip edin.
Hoşçakalıın, filmle kalın.
Not: Steven Spielberg, hani ne desem de bilmiyorum. Usta. Cidden usta. Tanıdığım için, filmlerini izleyebildiğim için
çok şanslı hissediyorum. Bu film hayatıma dokundu, eminim siz de kendinizden parçalar bulacaksınız. Yaşa be
sinema iyi ki varsın.
Yazan: Ecrin Kıraç
42
43
4.
Salon
Direktör:
Joseph Kosinski
Oyuncular:
Tom Cruise, Jennifer
Connelly, Val Kilmer,
Miles Teller, Glen Powell,
Jon Hamm, Danny
Ramirez, Monica Barbaro,
Lewis Pullman, Jay Ellis,
Greg Tarzan Davis, Ed
Harris
Senarist:
Christopher McQuarrie, Eric Singer,
Ehren Kruger
Sinematografi:
Müzik: Claudio Miranda
Hans Zimmer, Lady Gaga, Harold Faltermeyer, Lorne Balfe
44
"Talk to me Goose, talk to me."
Top Gun (1986) filminin 30 yıl sonrasını anlatmakta olan bu yeni film, ilk duyurulduğunda heyecan yarattı ve eminim filmi
1986 yılında izlemişler için ayrı bir heyecanmıştır bu.
Neyse biz gelelim incelememize:
İlk film ortalama bir hikayeye sahip olan bir aksiyon filmiydi. Karakterler iyi işlenememişti ve karakterleri benimsemek,
onlarla empati yapmak zorlayıcıydı. Bunun yerine karakterlerin terli vücutlarını çok daha fazla görüyorduk. Sinematografi
yönünden de pek iyi denilemeyecek ve havadaki sahneleri sürekli “zoom” yaparak uçakların manevralarını görmemizi
zorlaştıran sahneleri olan bir filmdi ilk film. İşte tam bu sebeple böyle temelleri olan bir filmin üzerine 2. bir filmi yapmak,
insanları kuşkulandırmak için yeterliydi. (Her şeye rağmen yine de ilk Top Gun filminin bende yeri çok ama çok ayrıdır ve
favori filmlerimdendir.) Özellikle de günümüz de sürekli olarak gelen başarısız devam filmlerine bakıldığında… Film, 2020
yılında çıkacakken 2 yıl ertelendi ve tam 36 yıl sonra sonunda bu yıl çıktı. Ve filmi izlediğim anda aklımdaki kuşkulardan bile
utandığımı söyleyebilirim.
Filmi Akasya Cinemaximum IMAX salonunda izledim. (Ve sonra bir defa daha izledim.) Öncelikle şunu söylemeliyim,
gidebildiğiniz en büyük ekranda, mutlaka IMAX’te gidilmesi gereken bir film. Günümüzde çoğu film IMAX lisanslı kameralar
ile çekilse de çoğunun IMAX’in hakkını verecek bir sahnesi bulunmuyor. En azından çok sayılı birkaç tanesi IMAX’in hakkını
veriyor. Son 2 senede TENET, DUNE gibi filmler cidden IMAX’lik filmlerdi. Ve şimdi de Top Gun: Maverick.
İlk filmin başarısızlıklarının hiçbiri yok. Biçim, sinematografi bakımından “MÜKEMMEL” olmuş. Öyle sahneler görüyorsunuz
ki sizi sarmalayıp içine çekiyor. Kendinizi bir F-18’in kokpitinde hissediyorsunuz. Tom Cruise ve filmin tüm oyuncuları, F-
18’lerin kokpitini solumuş, uçakları uçurmayı bile öğrenmişler. Uçağın içerisinden ve dışarısından çekebilmek için özel
lensler ve yepyeni kameralar kullanılmış. Koca koca kameralar sığmış bir şekilde daracık kokpite. İlk filmdeki gibi uçaklar
“zoom”lanmıyor. İşte tam bu sayede, biz seyirciler havada neler yaşandığını tam anlamıyla hissediyor, görüyor, filmin
içerisinde oluyoruz. Bu da film için verilmiş onca emek ve başarının meyvesi.
Filmin oldukça şaşırtan, VAY BE! dedirten bir kısmı da var. Hiç CGI (görsel efekt) ve dublör kullanılmadan çekilmiş
arkadaşlar Top Gun: Maverick. Günümüzde neredeyse izlediğimiz her sahnenin yeşil ekran olduğu bir zamanda Top Gun:
Maverick kendini diğerlerinin arasından sıyırıp hünerlerini sergiliyor. Daha önce bahsettiğim gibi tüm oyuncuların pilot
eğitiminden geçmiş olmaları da ne kadar emek verildiğinin bir göstergesi. E zaten Tom Cruise'un dublör kullandığı da
görülmüş şey değildir, bilenler bilir.
Filmin müzikleri, bir harikaydı. Müziklere ve “theme”lere hayran kaldım. Ses dizaynı ise çok üst bir seviyede, mükemmeldi.
Bir uçak kalkıyor, bir bomba patlıyor ve salonda sesler. Uçağın motoru çalıştığında kulakları patlatıp kalbinizi sanki
göğsünüzü delecekmişçesine attırıyor sesler ve müzikler. Siz, ben, hepimiz… FİLMİN İÇERİSİNDEYİZ. HAVADAYIZ.
KOKPİTTEYİZ. İşte film bunu çoook usta bir biçimde beceriyor. Büyük bir aşkın temsili olan, dinleyenin kalbini eriten ve TOP
GUN ile tek vücut olmuş “Take My Breath Away” şarkısının ise filmde bulunmadığını söylemem gerek. Charlotte’ın
olmamasıyla bu şarkı da o güzel aşk ile beraber eski güzel sayfalarda kalıyor.
Gelelim kahramanlarımızın hikayelerine. İlk filme kıyaslanamaz bile ama karakterler mükemmel mükemmel işlenmiş.
Kokpitin içinde, karada, eğitimde… Onların ruhlarının içindekileri bile hissedebiliyorsunuz. Karakterlerin başarıları,
üzüntüleri, acıları sizin de yüreğinize işliyor, onlarla empati yapabiliyorsunuz. Bir takım haline gelme süreçleri, Rooster’ın
Maverick’e olan öfkesi, takım içerisindeki kapışmalar ve daha fazlası… Hem güldürüyor hem ağlatıyor hem de düşündürüyor.
Şimdi senaryoya gelelim. İlk filmdeki gibi terli vücutlara odaklanmak yerine karakterler arası duygusal ilişkilere ve
karakterlerin yaşadıklarına çok daha önem vermiş, ilk filmin senaryosundaki başarısızlıkları barındırmayan tertemiz bir
senaryo karşılıyor bizi. Saçma, gereksiz diyaloglardan uzak, kaymak gibi olmuş valla. İlk filmi izlemeyenler ise flashbacklar
bulundurmayı ihmal etmiyor. İlk filmi izlemiş olanlar ise flashbacklar ile kah gülüyor kah üzülüyor. Film, ilk filmle
ikonikleşmiş olan bazı sahneleri tekrardan çekerek nostaljik bir sokakta yürüyormuşsunuz hissi de verecektir çünkü her
detay filmin köşelerine teker teker, özenle yerleştirilmiş.
En nihayetinde bu filmin de bir final sahnesi olmalı. Şimdi burada bi duralım. 3. Sahne çok ama çok önemli. 3. Sahne filmin
akışı, sürekliliği ve ritmi için büyük önem arz ediyor. Günümüzde çoğu film burada sıkıntı çekiyor. Genellikle önümüze bir olay
veriliyor ve finalde de olay beklenildiği gibi yaşanıp film bitiyor. E ama seyirci finalden önce nasıl sonuçlanacağını anladı. Ne
işe yaradı ki o zaman?! Gelin o zaman Top Gun: Maverick’e bakalım. Film, final sahnesi de dahil, film boyunca size ters köşe
yapıyor ve şaşırtıyor. Bunu ise aşırıya kaçmadan, tam ölçülü bir biçimde gerçekleştiriyor. Sizi sürekli beklemediğiniz
yerlerden vuruyor, resmen kalbinizi yerinden çıkartıyor. Finalde de aynı şekilde, beklenmedik şeylerrr. SPOILER: Örneğin
Coyote, Phoenix, Bob ve Maverick’in alıştırma yaptığı sahnede Coyote’nin G kuvvetine dayanamayıp bilincini kaybetmesi,
Phoenix’in en azından çok hafif atlattık derken birden uçaklarının ENGINE FAIL vermesi. Finalden ise hiiiç söz etmiyim. İşte
bu filmin ennn çok sevdiğim yanlarından biri de burada yatıyor.
Top Gun Maverick, ilk filmin başarısızlıklarının tamamını ortadan kaldırarak yepyeni, tertemiz bir sayfa açmış olarak bizlerin
karşısına çıkıyor. Gerek oyunculuklar olsun her şeyini çok sevdiğim bu film aslında sade bir aksiyon filmi. Ama yukarıda
bahsettiklerim ve filmin mükemmel işlenmiş olması onu bu derece başarılı yapıyor. Gişeye ve gönüllerimize çok iddialı bir
giriş yapan bu filme ben şimdiden yılın en iyi aksiyon filmi/yılın en iyi filmi diyorum. Tüm ekip film için çok fazla şey
yapmışlar, harika da yapmışlar. Emek, emek, emek. Filmi MUTLAKA izleyin, izleyin ama büyük bir ekranda, IMAX’te izleyin
derim. Bir havacılık tutkunu olarak da Top Gun serisinin yeri her zaman benim için çok ayrı bir yere sahip olacak.
FEEL THE NEED… THE NEED FOR SPEED.
46
5.
Salon
47
Direktör:
Daniel Kwan, Daniel Scheinert
Oyuncular:
Michelle Yeoh, Ke Huy
Quan, Stephanie Hsu,
Jamie Lee Curtis, James
Hong, Jenny Slate, Tallie
Medel, Harry Shum Jr.
Senarist:
Daniel Kwan, Daniel Scheinert
Sinematografi:
Larkin Seiple
Müzik:
Son Lux, Mitski, David Byrne, André 3000,
Randy Newman, Moses Sumney, yMusic
"HER ŞEY HER YERDE AYNI ANDA"
Everything Everwhere All At Once. İsim her şeyi anlatıyor bence.
Cidden, nasıl bir filmdi ya. Böyle hiç fark ettirmeden akıp gitti.
Bizi de büyülü evrenine kaptırdı.
Çok özgün bir senaryo. Cidden uzun zamandır bunun kadar farklı,
özgün ve çılgın bir hikaye görmemiştim. Mükemmel oturmuş.
Bence "çoklu evrenler" denen kavramı film; kendi kavramlarıyla,
komedisiyle, hikayesiyle çok iyi anlatmış. Buna ek olarak hızlı
geçişler, zıplamalar, görsel efektlerin kullanımı da filme aşırı ama
aşırı garip ama bir o kadar da filmin havasına uygun bir şekilde
estetik ve eğlence katmış.
Derinden derine aslında bir aile olmayı, hayatta bazen başka
yollardan gittiğimiz zaman halen "ya başka bir şeyi yapsaydım"
denen o merak hissini, hayatta hiç başarılı olamamayı, evrende
her şey gelip geçicidir diyerek varoluşsal boşluğa düşüşü ve en
önemlisi de her anının, her anın kıymetini bilmeyi, o anın
içerisinde doyasıya yaşanması gerektiğini anlatıyor film. Tüm
bunları da o hızlı, yeri geldiğinde kafa karıştıran, güldüren,
düşündürten hikayesinin içinde yapıyor.
Her anlattığına bayıldığım konusuna ise apayrı bayıldım
Everything Everywhere All At Once kesinlikle 2022'nin en iyi ve en
özgün yapımlarından birisi. İzleyin, izlettirin. (Şaka maka A24 de
2022'ye adını yazdırdı ya, helal olsun.)
Hoşçakalı filmle kalın.
48
Yazan: Ecrin Kıraç
49
6.
Salon
Direktör:
Guillermo Del Toro,
Mark Gustafson
Oyuncular:
Gregory Mann, Ewan
McGregor, Finn
Wolfhard, Ron
Perlman, David
Bradley, Tilda Swinton
Senarist:
Guillermo Del Toro,
Carlo Collodi
Sinematografi:
Frank Passingham
Müzik:
Alexandre Desplat
50
"Bu harika bir hediye."
Pan'ın Labirenti (Pan's Labyrinth) ve The Shape Of
Water filmlerinin yönetmeni Guillermo Del Toro'nun
yeni filmi Pinokyo cidden mükemmel bir film olmuş.
Zahmetli, yorucu fakat ustaca bir animasyon stili
olan "stop motion" tekniği kullanılarak yapılmış. Bu
tekniğin en iyi kullanımını en son 2018 yılında bir
Wes Anderson filmi olan Isle Of Dogs filminde
görmüştüm fakat Pinokyo, çok başka çok çok başka
olmuş cidden. Mesela hareketler çok daha akıcıydı.
Düz hareketlerden yerine aksamak, zıplamak, kolları
bir insan gibi oynatabilmek gibi özellikler çok
ustalıkla verilmiş.
Bizler Pinokyo'yu yalan söyleyince burnu uzayan,
Geppetto Usta'nın yaptığı bir kukla olarak biliyoruz
değil mi? Del Toro, bu hikayeyi almış ve özellikle son
yarım saati dehşet bir gerçeği yüze vuran bir film
yapmış. Mükemmel görüntüler de gösterirken bir
yandan çok derin konulara girmiş. 2022'nin net en
sevdiğim filmlerinden oldu. Etkilendim.
Yaşam ve ölüm arasındaki ince bağlantı ve psikolojik
olarak yaşattıkları Pinokyo üzerinden mükemmel bir
biçimde anlatılmış. Ölümün bizde bıraktığı keder,
pişmanlık ve özlem duygusunun beraberine aslında
zamanında gelmeyen ölümünde bir o kadar acı ve
eziyet verici olduğunun son sahnede vurgulanması
çok etkileyici ve gerçekleri yüzümüze vuran bir
detay olarak karşımıza çıkıyor. Aynı hayatımızda
ölümü üzücü bir şey olarak nitelememiz gerektiği
gibi. Bir de, savaşın kötü olduğunun gösterilme
şeklini çok beğendim. Tarihten de ilham alınarak
güzel bir şekilde savaş kavramı açıklanmış.
Bazıları der ya animasyonlar çocuk işi falan... Hayır,
hayır animasyon tüm dünyadan her yaş kitlesine
hitap etme gücüne sahip. Tıpkı Guillermo Del
Toro'nun Pinokyosu'nda olduğu gibi. Aslında verilen
detaylar, anlatılan hikaye yetişkinleri derinden
vuruyor. Ama evet anlatım tenknikleri biraz daha
çocukların kavramasına yönelik yapılmış bu filmde
de. Olsun, içimi yumuşacık etti Pinokyo. İyi ki de bu
sene Disney tarafından çıkarılan diğer Pinokyo
filmine gitmemişim de Del Toro çekmiş beni.
Bölümün son filmiyle uğurluyorum sizi.
Hoşçakalın, sinemayla, filmle kalın.
51
Yazan: Ecrin Kıraç
52
STANLEY
Sergisi-İstanbul
KUBRICK
Sinema başyapıtlarının yaratıcısı, sinema dehası
yönetmen Stanley Kubrick için yapılmış en
kapsamlı sergi İstanbul Sinema Müzesine de konuk
oldu. 1 Ekim tarihinde açılan sergi 1 Mart 2023
tarihine kadar İstanbul Sinema Müzesi'nde
sevenlerini bekliyor olacak.
İstanbul Sinema Müzesi İstiklal Caddesi üzerinde
yer alıyor. Yani ulaşımı oldukça rahat bir bölgede
olduğunu söyleyebilirim. Bilet fiyatları ise oldukça
uygun. Tam 80 TL, öğrenci ise 60 TL. Müze
Pazartesi günü hariç her gün 11.00-19.00 saatleri
arasında kapılarını ziyaretçilerine açıyor. Benim
tavsiyem hazır gitmişken Türk Sineması'nın
anlatıldığı alt katlardaki diğer bölümleri de
gezmeniz yönünde. Zaten bir kere tarihi binanın içi
insanı büyülüyor. Büyüleyici bir mekan.
Sergi, en üst kattan alt katlara gidecek
şekilde ayarlanmış ve 3 kat tamamen sergi
için ayrılmış. Şunu da belirtmem gerekir ki,
organizasyona bayıldım. Hiçbir düzensizlik
söz konusu değildi. Öyle ki film kesitlerini,
sunumları ve özel videoları izleyebilmemiz
için bir çok yere TV ekranları da monte
edilmişti. Unutmayın, sergiye girerken
galoş da takıyoruz. Kısacası, her şey
mükemmel düşünülerek hazırlanmış
sinema üstadının sergisi.
Sergide usta yönetmen Kubrick'in:
-The Shining (Cinnet)
-2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Destanı)
-Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Kapalı)
-A Clockwork Orange (Otomatik Portakal)
-Full Metal Jacket
-Dr. Strangelove
-Killer's Kiss
-Barry Lyndon
-Fear and Desire
-Lolita
gibi bir çok filmine yer verilmiş. Filmlerin çalışma
sürecinde yazılan telgraflar, senaryo kağıtları, ilk
tasarımlar, fotoğraflar, belgeler, sette kullanılan eşyalar,
dekorlar ve kıyafetler gibi daha bir çok eşya sergide yerini
bulmuş. Her birine bakmak çok ama çok ayrı bir zevkti.
Ben, özellikle Bill Harford'ın kostümünün yanında dururken
çok ürperdim. Dedim ki "Allahım gerçek mi bu? Vay." Çok
etkilendim çok.
Benim için Kubrick'in yeri ayrıdır. Zekasına bayılıyorum. Yıllar önce bile olacakları
kestirebilmesi, kullandığı tekniklerin öncü ve halen capcanlı olması, düşünme yeteneği
ve filmlerine bayılıyorum.
O zaman haydi, ben sizleri sergiden resimlerle baş başa bırakayım. Olur da gidecek
olursanız, benden tekrar selam söyleyin üstada.
**Bu yazıda yer alan fotoğraflar *Ecrin
Kıraç ve Egemen Kıraç tarafından
çekilmiştir ve kullanılmıştır.
GUIDELINE MAGAZINE 53
Yazan: Ecrin Kıraç
"I want the
film to start
after you leave
the
auditorium."
-Jacques Tati
SPOR
BÜLTENİ
2022 Yılının
SPOR
O L A Y L A R I
Her ne kadar sayfalara sığdıramayacağımız bir yıl olmuş olsa da, gelin bir kaç spor
organizasyonuna ve neler yaşandığına bakalım.
13 Ocak | İtalya Süper Kupası
finalinde Inter, normal süresi 1-1
sona eren maçta uzatma
devrelerinin son dakikasında
bulduğu golle Juventus'u 2-1
yenerek kupayı kazandı.
29 Ocak | Avustralya Açık tek
kadınlar finalinde Danielle Collins'i
2-0 yenen Ashleigh Barty, şampiyon
oldu. Barty böylece Christine
O'Neil'dan 44 yıl sonra Avustralya
Açık'ı kazanan ilk ev sahibi kadın
tenisçi oldu.
Kaynak: NTV Spor
59
Yazan: Ecrin Kıraç
30 Ocak | Avustralya Açık tek erkekler finalinde
Rus Daniil Medvedev'i 3-2 yenen İspanyol Rafael
Nadal, şampiyon oldu. Grand slam turnuvalarında
21. şampiyonluğunu kazanan Nadal, rakipleri
Federer ve Djokovic'i geride bırakarak tek başına
zirveye yerleşti.
3 Mart | Formula 1 yönetimi, Rusya Grand Prix'sinin sözleşmesini feshederek yarışı
takvimden çıkardı. Formula 1'in sözleşmeyi feshetmesiyle Rusya, bundan sonra
herhangi bir Formula 1 yarışına ev sahipliği yapamayacak.
7 Mart | Olimpiyat şampiyonu İsveçli atlet
Armand Duplantis, 6,20 metre ile kendisine
ait erkekler sırıkla atlama dünya rekorunu
kırdı.
22 Mart | Eczacıbaşı Dynavit Voleybol
Takımı, Kadınlar CEV Kupası finali
rövanş maçında Almanya temsilcisi
Allianz MTV Stuttgart’ı deplasmanda 3-1
yenerek şampiyon oldu.
30 Nisan | Spor Toto Süper Lig'in 35.
haftasında Antalyaspor'la 2-2 berabere kalan
Trabzonspor, bitime 3 hafta kala
şampiyonluğunu ilan etti.
Kaynak: NTV Sports
60
21 Mayıs | Basketbol THY
EuroLeague Final-Four'da İspanya
ekibi Real Madrid'i 58-57 mağlup
eden Anadolu Efes, üst üste 2. kez
şampiyonluğa ulaştı.
22 Mayıs | VakıfBank Kadın
Voleybol Takımı, CEV Şampiyonlar
Ligi Süper Finali'nde İtalya'nın Imoco
Volley ekibini 3-1 yenerek 2021-2022
sezonunun şampiyonu oldu.
22 Mayıs | Manchester City,
Liverpool'un bir puan önünde
İngiltere Premier Lig
şampiyonluğuna ulaştı.
11 Haziran | Almanya'da düzenlenen 2022
Avrupa Okçuluk Şampiyonası'nda Makaralı
Yay Erkek Milli Takımı altın madalya kazandı.
12 Haziran | Almanya'da düzenlenen Avrupa
Okçuluk Şampiyonası'nın klasik yay kadınlar
kategorisinde milli sporcu Gülnaz Coşkun, altın
madalya kazandı.
Kaynak: NTV Sports
61
17 Haziran | NBA'de 2021-2022 final
serisini Boston Celtics karşısında 4-2
ile kazanan Golden State Warriors
şampiyon oldu.
30 Temmuz | Milli sporcu İlke Özyüksel,
Mısır'da düzenlenen Dünya Modern
Pentatlon Şampiyonası'nda bronz madalya
elde etti ve bir Türk sporcu büyükler
kategorisinde ilk kez kürsüye çıktı.
4 Eylül | 670. Tarihi Elmalı Yağlı
Güreşleri'nde başpehlivanlığı Ali
Gürbüz kazandı.
24 Eylül | Profesyonel kariyerindeki
son maçına çıkan 20 kez grand slam
şampiyonu 41 yaşındaki İsviçreli
efsane tenisçi Roger Federer, emekli
oldu. Federer, İngiltere'nin başkenti
Londra'daki 20 bin kişilik O2
Arena'da düzenlenen Laver Kupası
maçı sonrasında tenisi bıraktı.
Kaynak: NTV Sports
62
3 Ekim | CMASS 6. Serbest Dalış Dünya
Şampiyonası'nda Türk Milli Takımı
sporcularından Birgül Erken,
kategorisinde dünya rekoru kırarak altın
madalya kazandı.
9 Ekim | F1'de Hollandalı Max Verstappen,
ikinci kez dünya şampiyonu oldu. Formula 1
Dünya Şampiyonası'nda sezonun 18. ayağı
Japonya Grand Prix'sini kazanan Red Bull
pilotu Hollandalı Max Verstappen, üst üste
ikinci kez dünya şampiyonu oldu.
9 Ekim | Ampute Futbol Milli
Takımı, İstanbul'da düzenlenen
2022 Dünya Kupası'nın final
maçında Angola'yı 4-1 yenerek
dünya şampiyonu oldu.
21 Ekim | Avrupa Kadınlar Boks
Şampiyonası'nda 50 kilo finalinde
milli sporcu Buse Naz Çakıroğlu,
İrlandalı rakibi Caitlin Fryers'i
yenerek altın madalya kazandı.
Kaynak: NTV Sports
63
6 Kasım | 44. İstanbul Maratonu'nu
erkeklerde Kenyalı atlet Robert
Kipkemboi, parkur rekoru kırarak
kazanırken, kadınlarda Etiyopyalı atlet
Sechale Dalasa birinci oldu.
3 Aralık | 2022 FIFA Dünya Kupası'nda
Arjantin, son 16 turunda Avustralya ile
Ahmed bin Ali Stadı'nda karşılaştı.
Arjantinli yıldız futbolcu Lionel Messi,
Avustralya karşısında 1000. maçına
çıkarak kariyerinde önemli bir kilometre
taşını geride bıraktı.
4 Aralık | Büyük Britanyalı Tyson Fury,
vatandaşı Derek Chisora'yı mağlup
ederek Dünya Boks Konseyi (WBC)
ağır sıklet kemeri unvanını korudu.
17 Aralık | Katar'ın ev
sahipliğinde düzenlenen
2022 Dünya Kupası'nda
Fas'ı 2-1 mağlup eden
Hırvatistan dünya
üçüncüsü oldu.
Kaynak: NTV Sports
64
18 Aralık | Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenen 2022 FIFA Dünya
Kupası'nı, normal süresi 2-2, uzatma bölümü 3-3 sona eren finalde,
Fransa'yı penaltı atışlarıyla yenen Arjantin kazandı. Tarihinde üçüncü
kez Dünya Kupası'nı kazanan Arjantin, 1986'dan sonra kupayı
kazanarak 36 yıllık şampiyonluk özlemine son verdi.
Arjantin şampiyon olurken 2018 Dünya Kupası şampiyonu Fransa ise
2022 Dünya Kupası'nın 2.si oldu
Hoşçakalın, sporla kalın.
Kaynak: NTV Sports
65 Yazan: Ecrin Kıraç
The
UIDELINE
magazines
Görüşmek üzere...
iyi zamanlar geçirmenizi diler.
"...Ve olur da görüşemezsek iyi günler, iyi akşamlar ve iyi
geceler."
Truman Burbank
*GUIDELINE dergisinde yazılmış
her bir yazısı yazarın kendisine
aittir.
*GUIDELINE dergisinde "Stanley
Kubrick" yazısındaki resimler
dışındaki tüm resimlerin hakları
alınan internet, haber, medya
sitelerine aittir. Kesinlikle
dergimize ait değildir.
*GUIDELINE dergisinin "Stanley
Kubrick" yazısında kullanılan
resimler *Ecrin Kıraç ve *Egemen
Kıraç tarafından fotoğraflanmıştır.
Hakları onlara aittir.
*GUIDELINE dergisi herhangi bir
çalıntı yazı, resim kullanmamakla
beraber haklarını burada
belirtmiştir.
67
The Guideline Magazines ekibi
Tekrardan çok geçmiş olsun. Yaralarımızı
beraber saracağız. Bu karanlıklardan,
aydınlıklara çıkma dileklerimizle...
#geçmişolsuntürkiye #başımızsağolsun #6şubat2023 #deprem
T
GL
The Guideline Magazines