You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İ Z F E N K O L E J İ
IZİMİZ
2023
SAYI:1
''Eğitimdir ki bir milleti;
ya özgür, bağımsız, şanlı, yüce, bir sosyal toplum halinde yaşatır.
Veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.''
izfen.com.tr
İÇİNDEKİLER
İZFEN KOLEJİ
04 MERHABA
UÇAN ŞEMSİYE
05
06 SUDAN BİR HİKAYE
BARBAROS KÖYÜ GEZİSİ
07
10
BARBAROS KÖYÜ GEZİSİ
YAYIN KURULU
29 EKİM ETKİNLİKLERİ
13
16
ÖĞRET ONA Kİ
ADRES :
10001 Sk.No:10/A-B 29
Ekim Mh. Ulukent/
İzmir
18
DID YOU KNOW ?
İNSAN HAKLARI
İZFEN ÖĞRENCİ
17
19
www.izfen.com.tr
22
EİNSTEİN'IN BALIK
BİLMECESİ
24
23
01
03
MERHABA
Öğretmenlik, bireylere hayatta gerekli bilgi ve becerilerin kazanılması için yardımcı
olan kutsal bir meslektir. 2000 yılında matematik öğretmeni olarak bu güzel mesleğe merhaba
dedim.
Akademik başarı ve yaşam becerileri başarısını dengeli bir biçimde, eğitim programına
yansıtabilen, yabancı dili en iyi şekilde kullanabilen, özgüveni yüksek, bilimsel düşünebilen,
yaşadığı ortama değer katan öğrenciler yetiştirmek amacı ile, Atatürk’ün çağdaş eğitim
anlayışı yolunda 2020 yılında İzfen Kolejini kurduk.
Bu eğitim kurumunun en büyük değeri eğitimcileridir. Mutlu bireylerin olduğu bir
ortamda yaşamın daha kaliteli ve başarılı olacağını düşünüyorum. Bireysel mutluluk;
sürdürülebilir başarının , sağlıklı düşünebilen bireylerin, demokratik yaşamın önünü açar. Bu
sebeple tecrübeli ve öz gelişimini sağlayabilen mutlu öğretmenlerimiz ile çocuklarımıza
doğru eğitimi vermeyi amaç edindiğimiz okulumuzda, öğretmen ve öğrencilerimizin katkıları
ile okul dergimizin yayına girmesinin gururunu ve mutluluğunu yaşıyorum.
Dergimizin kolejimize değer katacağını düşünüyor, emeği geçen öğretmen ve
öğrencilerime teşekkürlerimi ve saygılarımı sunar, keyifli okumalar dilerim.
Özgün SOMON
04
“Uçan Şemsiye” adlı
oyunumuzun sahne
provası öncesi bir kare
Yaratıcı Drama Öğretmenimiz
Diyor ki!..
Drama yaşamın pratiği diyerek yola çıkan
Öğretmenimiz derki oyun çocuğa ulaşmanın yolu. Oyun
oynayarak iletişelim. Yediden yetmişe oyun oynuyoruz
aslında yaşam boyu, aklımızda düşüncelerimizde
canlandırıyoruz yaşamımızdaki tüm ihtimalleri. Peki
farkında mıyız? Hadi bu yıl oyun oynayarak açalım kapıları
tombala oynayarak başlayalım mesela. Kazanan
kaybedenlere “Kaybetmediniz sadece oynadık, sizi
seviyorum.” desin. Kaybedenlerde kazananı tebrik edip
kucaklasın. Yeniden başlıyoruz. Bu yıla oyunla birbirimize
sarılarak başlayalım.
Seda Kalkan Şeker
Drama – Yoga öğretmeni
Bi GELECEĞİN SUÇLUSUNU
YETİŞTİRMENİN 8 BASİT KURALI
1. Küçükken daha çocuğa ne isterse vermeye başla ki,
herkesin onun geçimini sağlamakla sorumlu olduğunu
sansın.
2. Fena sözler söylediği zaman gül ki, Kendisinin
akıllı olduğunu sansın.
3. Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın!
On sekizine geldiğinde kendisi karar veremesin.
4. Yerde bıraktığı giysileri sen kaldır; kitaplarını,
giysilerini, pabuçlarını… Onun için her şeyi yap ki,
sorumluluklarını hep başkalarına yüklesin.
5. Onun önünde sık sık kavga et ki, bir gün ailesi
parçalanırsa şaşırmasın.
6. ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma,
kaçınma ki, asla kendi parasını kazanmanın ne demek
olduğunu öğrenemesin.
7. Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş tüm arzularını
yerine getir ki, istediği her şeyi her zaman elde etmeye
şartlansın.
8. Komşulara, öğretmenlerine, polise vb. karşı hep
onun tarafında ol ki, hepsine karşı ön yargılarla
davransın…
EVET BÜTÜN BUNLARI YAP Kİ,
GÜNÜ BİRİNDE ONUN BAŞINA
BİR BELA GELİRSE
KENDİNDEN ÖZÜR DİLE,
AMA ONU FELAKET DOLU BİR HAYATA
HAZIRLADIĞIN İÇİN
KENDİNE TEŞEKKÜR ETMEYİ DE
SAKIN İHMAL ETME!..
ÖĞRENMENİN DE BİR MALİYETİ VARDIR…
Ünlü oyun yazarı Arthur Miller, “öğrenme” olgusu
hakkında şöyle diyor.
“Önceden öğrenenler, indirimli fiyattan öğrenirler…
Otoriteden öğrenenler, özgürlük bedeliyle öğrenirler…
Deneyerek öğrenenler, etiket fiyatından öğrenirler…
Yaşamdan öğrenenler, gecikme zammıyla öğrenirler…
Yaşamdan da öğrenemeyenler, boşa gitmiş yaşamlarıyla
öğrenirler
05
BİR YERDEN
BAŞLAMALIYIZ
Hepimizin bildiği bir kural vardır, o da güçlünün güçlüyü
ezebileceği, ezdiği ve ezebileceği ile ilgili… Bu ne nedenle,
yaşamın başlangıcından bu yana büyük balık küçük balığı, aslan
ceylanı yer; çünkü güçlü olan büyük balıktır, aslandır. İnsanlar da
aynı biçimde birbirlerini yemişlerdir. Savaşlarda güçlerini
kanıtlayan kavimler ve devletler, ötekilerine hükmetmişlerdir.
Bununla da kalınmamış, insanlar kendi yakın çevrelerine de aynı
yöntemi uygulamaya devam etmişler. Bedenen daha güçlü olan
erkekler, kadınlara köle gibi davranmışlar. Kadınlar da çocuklara.
Doğal olarak erkekler herkesin patronu olmuş. Bu düzende
çocuklar, insanlar arası güç katmanının en alt katmanını
oluşturmuşlar. Onlara ne söylense anında yapmaları beklenmiş.
Dayak cennetten çıkmış, gelip çocukların yüzünde patlamış.
Dizlerini dövmek istemeyen babalar ve anneler kızlarını dövmüşler.
Babaya karşı düşünce oluşturmak, yani düşünmek suç sayılmış.
Bilgini, her dönemde gücün temeli olması bilinci, gücü elinde
tutanların bilgiyi dağıtmasının da sebebi olmuş.
Ee, tabi böyle bir yapının sonucu olarak da çocukların gelişimi
zayıf kalmış. Düşünmekten arındırılmış, papağan yavrusu genç
insanlar yetiştirilmiş. Ezberci bir eğitim sisteminin ve o sistemin
öğretmen sıfatlı insanların ezberlettirdikleriyle yetişen genç
beyinler.
Kısacası, tarihi ezber, geleneksel yoluna devam ederken çocukları
kullanıp durmuş. Sanki her tarafa akabilecek suların aynı cins bir
buz kalıbında dondurulmaları örneği insanlık bilinçli olarak
köreltilmiş. Birkaç düşüncenin dışında da hiçbir kimse kalkıp da
“Yahu şu eğitimin başkaca yolu yok mudur?” dememiş. Gelecek
çocuklarındır. Üreten güler yüzlü çocukların yerini ruhları korku,
öfke ve ölüm planlamalarıyla donanmış genç beyinler aldığında, biz
büyükler onların sorunları şiddet içeren sistemlerle çözdüklerini
görünce hiç şaşırmayalım. “Ne ekersek onu biçeriz.” lafı burada
hafif kalacaktır. Doğru söz “Rüzgar eken, fırtına biçer” olacaktır.
Henüz vakit varken onların, yeteneklerini, rahatlıklarını, açık
bakışlarını; sanat, bilim ve kültür üretir biçime getirecek ortamları
hazırlayalım.
Bu çok mu zor? Hayır, değil. Bunu yapmak için gereken güç hala
biz büyüklerde… Onları sanatın içine çekerek yeteneklerini ve
özgüvenlerini sergilemelerine yardımcı olalım. Bırakalım
kendilerini birer dahi olarak hissetsinler. Üreten insan her zaman
yok bedenden daha güçlü duygularla donanır. Çocuklarımızın da bu
duyguları tatmasına yardımcı olalım. Büyüklerin bizim
zamanımızda’yı ve güç oburluğunu bir tarafa bırakıp biraz daha
özen göstermeli.
Bunu bugün başlatmazsak, yarın hastalık her tarafımızı saracak.
Levent DENİZAŞAN
Türkçe öğretmeni
İLGİNÇ BİLGİLER
İNANALIM MI?
FRENE SELAK 74 yaşında. Emekli müzik öğretmeni
Hırvatistan’da yaşıyor. O, dünyanın en şanslı adamı sayılıyor. 7
ölümlü kazadan kurtuldu.
v 1962: Saraybosna'dan kalkan, Dubronik'e giden
trene bindi. Tren raydan çıktı ve birkaç vagon nehre düştü. Buz gibi
suda 17 kişi boğuldu. Selak'ın kolu kırıldı ama kurtuldu.
1963: Zagreb'de DC-8 tipi bir uçağa
bindi. Uçak havadayken kapısı açıldı ve Selak aşağı düşen 20 kişiden
biriydi. Kazada 19 kişi öldü! Selak saman yığınına düştüğü için yaralı
olarak kurtuldu.
v 1966: Bindiği otobüs nehre uçtu. 4kişi öldü, o birkaç sıyrıkla
kurtuldu.
v 1970: Otomobiliyle giderken motor alev aldı. Kendini dışarı zor attı,
aracın benzin deposu infilak etti.
v 1973: Otomobilinde meydana gelen patlamada saçlarının bir
bölümünü kaybetti.
v 1995: Zagreb sokaklarında otobüs çarptı. Yaralı kurtuldu.
v 1996: Otomobil bir virajda Birleşmiş Milletler'e ait kamyonla
çarpıştı. Skoda marka otomobiliyle uçuruma uçtu. O bir ağacın üstüne
düştü, otomobili yandı.
v 2003: Frane Selak, piyangodan 1,3 trilyonluk ikramiye
kazandı. "Parayla saadet olmaz", diyen Selak özel bir adadaki lüks
evini sattı, servetini dostlarına dağıttı. Selak, “Hiç bu kadar mutlu
olmamıştım” dedi.
v 30 Kasım 2016 yılında öldü
URLA BARBAROS KÖYÜ GEZİSİ
Yüzüklerin Efendisi sahnesinden fırlamış bir
sahne gibi aslında Urla, Barbaros Köyü. Zaten yazının
devamında size bahsedeceğimiz gibi Hobbit House da
bunun bir göstergesiydi. Köyün girişinde her tarafta
olan renk renk her biri birbirinden farklı korkulukların
gizemiyle karşılaştık, neydi ki acaba bu korkuluklar?
Biraz daha araştırdığımızda her yıl düzenlenen
Korkuluk Festivali’nin bir parçası olduğunu öğrendik.
Köyün her tarafında adeta bu köyde yaşayan yerlilerin
bir parçası gibiydiler. Rengarenk, insanı büyüleyecek
şekilde boyanmış sokakları, köyün enerjik ve
misafirperver halinin bir yansıtması gibiydi. Tüm
köyün birbiriyle iç içe olduğu kahveler ve o
kahvelerin yanlarında insanların organik, kendileri
yetiştirdikleri meyveler ve sebzelerin satıldığı
tezgahlarla köyün meydanı yılın her zamanında
enerjik ve cana yakındı sokakları. O güzel sokaklarda
üzerinde Çat Kapı Evi yazan bir yerle karşılaşırsanız
bilin ki o evler kapısını tek bir çalışınızla umduğunuzu
değil bulduğunuzu yiyebileceğiniz köydeki yaşayan
halkın yemek hazırladığı evlerdendir. Köydeki oraya
has Patlıcan Balığı, katmer, keşkek ve daha bir çok
birbirinden lezzetli yemeklerden tattık. Bizim en çok
kalbimize işleyen, içtikten sonra hiçbirimizin
unutamadığı Hindistan cevizli gazozumuzu Hobbit
House’da köydeki arkadaş canlısı kedilerin bize eşlik
etmesiyle yudumladık. Hobbit House adeta bize
Yüzüklerin Efendisi evrenindeymişiz gibi hissettirdi.
Sokak fotoğrafçısı olarak çıktığımız bu yolda
tanıştıklarımızla büyülenerek eve dönmek hepimizde
güzel bir anı bıraktı.
07
DUVAR YAZILARI
İNSANOĞLU
İnsanoğlu bir gün virgülünü kaybetti;
o zaman zor cümlelerden korkar oldu. Basit
ifadeler kullanmaya başladı. Cümleler basitleşti.
Başka bir gün ise ünlem işaretini kaybetti.
Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya
başladı. Artık ne bir şeye kızıyor,
ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey
onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu…
Bir süre sonra soru işaretini kaybetti. Ve
insanlar soru soramaz oldu. Hiçbir şey onu
ilgilendirmiyordu. Ne kainat, ne dünya ne de
kendisi umurundaydı…
Birkaç sene sonra iki nokta üst üste işaretini
kaybetti. Davranış nedenlerini başkalarına
Açıklamaktan vazgeçti. …
Ömrünün sonuna kadar elinde sadece tırnak
işareti kalmıştı. Kendisine özgü tek düşüncesi
yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son noktaya gelindiğinde ise; Düşünmeyi ve
okumayı artık unutmuş bir durumdaydı…
Öğrencinin notları o kadar kırıkmış ki, karnesini
alçıya alıp öyle vermişler.
Düşmanınızı bıçaklamayın; organ bağışı yapmış
olabilir.
Bu günün işini yarına bırakma, belki Vazgeçersin.
Yumurta sana dokunuyorsa sen de tavuğa dokun
Koş Ali koş baban karneni gördü. Türkçeyi
katlettiler, Cümlemizin başı sağ olsun.
Dikkatli sür. İnsanın yedek parçası yok.
En kıyak meslek öğretmenliktir. Müşterisi hiç
bitmiyor.
Tencere yuvarlanır, kapağını; kopyacı yuvarlanır,
sıfırı bulur.
Kafanız bozulduğunda garanti belgenizi de
yanınızda getirir.
Çok yardım severimdir. Bütün yardımları kabul
ederim.
Sıfır altın harflerle yazsan, sıfır yine sıfırdır.
Tatlı söz öğretmeni yazılıdan caydırmaz.
Aşılamayacak sorun yoktur. Yeter ki bir birine
devredin.
Beni deniz tutar, Ali tutar, Cem tutar...Severler
beni....
HAYAT BİR BİSİKLET GİBİDİR
PEDAL ÇEVİRMEYE
DEVAM ETTİĞİNİZ SÜRECE
DÜŞMEZSİNİZ.
08
Su'dan Bir Hikaye
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir
sopanın uçlarına taktığı iki büyük kova ile su taşırmış.
Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her
seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu
dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan
suyun sadece yarısını ulaştırabiliyormuş.
Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam
etmiş. Sucu her seferinde patronun evine sadece 1.5
kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova, başarısından
dolayı gurur duyarken zavallı çatlak kova görevinin
sadece yarısını getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova, ırmağın kıyısında
sucuya seslenmiş:
- Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek
istiyorum.
- Neden utanç duyuyorsun?
- Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı içi taşıma
görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. bu
kusurumdan dolayı sen de emeğinin karşılığını
alamıyorsun.
Bu sözler üzerine sucu şöyle demiş:
- Patronun evine dönerken yolun kenarındaki
çiçekleri fark etmeni istiyorum. Tepeyi tırmanırken
çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri
ısıtan güneşi görmüş. Kendisini bir an iyi hissetmiş.
Fakat yolun sonunda suyunun yarısını kaybettiği için
yine kendini kötü hissetmeye başlamış ve özür dilemiş.
Sucu kovaya sormuş:
- Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve
diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin
mi? Bunun nedeni, benim senin kusurunu bilmem ve
ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafında kalan
bölümüne çiçek tohumları ektim ve her gün biz
ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu
güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronun sofrasını
süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın o evinde bu güzel
çiçeklerle yaşayamayacaktı…
Eksik ve kusurlarımızı güzelliklere
dönüştürebileceğimiz, her kusur ve yanlıştan önemli
öğrenme süreçleri çıkarabileceğimizin örneğidir bu
öykü.
UNUTMAYALIM
KENDİMİZE ÖZGÜ KUSURLARIMIZ VARDIR…
En kuvvetli gölge,
nerede çok ışık varsa oradadır
GOETHE
Porsche, Bosch, Haribo, Nivea und vieles mehr.
Tausende Marken werden jӓhrlich in Deutschland
produziert. Die bekanntesten Produkte kommen aus der
Automobilindustrie. Wie zum Beispiel Mercedes,
Benz, ,BMW, Audi, .Auch elektronische Waren wie
Siemens, Bosch, Rowenta, Miele und andere Marken
sind Weltweit berühmt, beliebt und werden auch ins
Ausland exportiert. Frische Lebensmittel ,Mode,
Kosmetik und noch andere. Alle deutschen Waren
werden mit hoher Qualitӓt und sorgfalltproduziert.
Alles wird in Unweltfreundlichen Standart
hergestellt.In der Corona - Pandemie Zeit wurde die
Imfung “Biontech” in Deutschland entwickelt
,produziert und millionen Dosis in die ganze Welt
geliefert.
Nalan Yeşil
Ein Bericht von der Deutschlehrerin
09
YAZAR METİN
ERDOĞAN İLE SÖYLEŞİ
Yazar Metin Erdoğan, katılımcıları selamlayarak
sunumuna ‘’Amacımız, mutlu; insani değerlere sahip,
diğer insanlara, çevreye, doğaya, dünyaya, evrene
saygısı olan öğrenciler yetiştirmektir’’ sözleriyle
başladı. Ardından ‘Dört Efsane Çevreci’ başlıklı
sunumuna geçti. Sunumunda, orman kirliliğini, hava
kirliliği, pandemi döneminde kullanılan maskelerin
çevreye atılması, yangın konularından bahsetti.
Erdoğan, ‘’Tüm dünyada çevre kirliliği var ama
Türkiye çok şanslı. Türkiye isterse bu çevre kirliliğini
önleyebilir’’ diyerek öğrencilere, ‘Türkiye çevre
kirliliğini önleyebilir’ mesajı verdi. Ardından Erdoğan,
dört efsane çevreciyi öğrencilere anlattı. Hayrettin
Karaca (Toprak Dede)’nin doğa sevgisini, Manisa
Tarzanı’nın çevreci oluşunu, Halikarnas Balıkçısı,
(Cevat Şakir Kabaağaçlı)’nın doğa hayranlığını ve
Kaptan June’nin karetta karettaları kurtardığını
vurguladı. Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Ağaçsız vatan
toprak değildir’ sözünü okuyarak doğa sevgisini anlattı.
Atatürk’ün bioyakıt ile çalışan araçlar kullandığını,
projelerini fotoğraflarla birlikte öğrencilere anlattı.
Ardından ‘Yürüyen Köşk’ün İnanılmaz Öyküsü’
başlıklı sunumuna geçti. ‘Bir ağaç dalını kesmemek
için köşkü 5 metre kaydırıyor’ dedi. Köşk içerisinde
yer alan Atatürk’e ait eşyaların olduğu fotoğrafları
öğrencilere gösterdi. Erdoğan, katılımcılara Atatürk’ün
Yürüyen Köşk’teki videosunu izletti. Atatürk’ün
kadınlara verdiği önemi vurgulayarak, ‘’Atatürk
Yalova iskelesinden yürürken yanındaki kadınları fark
ediyor, arkada kaldıklarını görüyor ve kadınları ön
tarafa alıyor. Atatürk kadınlara çok önem veren bir
lider’ dedi. Sunumunu Atatürk’ün Dolmabahçe
Sarayı’ndaki son günlerini anlattı. Söyleşinin
düzenlemesine emek veren Özgür Soman’a, müdür
yardımcısı Tuğçe Yorulmaz’ ve öğretmenlere teşekkür
ederek Sunumunu tamamladı.
Etkinlik fotoğraf çekimi ile son buldu.
10
MÜZİK ÜZERİNE
Müziği, duyguların ve düşüncelerin düzenli ve güzel seslerle
anlatılan ses sanatı olarak tanımlayabiliriz.
Müzik, adını Apollon etrafında toplanan bilim ve sanatların
koruyucusu olan Müz adlı tanrıçadan almıştır.
(Eski Yunanlıların mitolojisine göre müziğin tanrısı Apollon
idi.)
Ses kaynağı bakımından müziği ikiye ayırabiliriz.
1. İnsan sesleri ile yapılan ses müziği (vokal müzik)
2. Çalgılarla yapılan çalgı müziği (enstrümantal müzik)
Tarih öncesi yaşayan ilk insanların tanrılarıyla içli bir ibadet
şeklinde ibadet edişi, duygularını kendi sesiyle ifade etme
çabaları ses müziğinin başlangıcı olarak düşünülebilir.
Müzik, tarih öncesi insanlık kültüründe din olgusuyla birlikte
başlamış olduğu düşünülebilir.
Çalgı müziğinin kaynağı başlangıcı tarih öncesi ilk insanların
doğadaki seslerin, gürültülerin (gök gürültüsü gibi) korkusu ve
etkisi altında kalarak ilkel araçlarla taklit etmeye çalışmaları ve
çabaları olarak düşünülebilir. Uygarlık geliştikçe çalgıların da
geliştiği, değiştiği ve günümüze geldiği kabul ediliyor. İnsanoğlu
önce vurmalı sonra sırası ile üflemeli (nefesli) , telli, yaylı, tuşlu
elektronik çalgıları kullanıla gelmiştir.
Bugünkü müzik yazısının benzeri ilk şekiller 9. yüzyıl başlarında
din dışı müzikler yazılmaya başlanmıştı. 16. yüzyıl sonları 17.
yüzyıl başlarında din dışı müzikler yazılmaya başlandı.
Dolayısıyla 17. yüzyıl müziği dinden bağımsız bir sanat ögesi
olarak gelişme gösterdi.
Müzik insan yaşamının her anında her alanında beşikten mezara
kadar mevcuttur. Hatta anne karnındayken bile annenin düzenli
kalp atışları ritmik müzik örneğidir. Atatürk bu konuda “eğer söz
konusu olan hayat, insan hayatı ise müzik mutlaka vardır.”
demiştir.
Müziğin insan yaşamında eğitim, dinlendirme, rahatlatma ve
eğlendirme işlevleri vardır. Okullarda müzik dersinin birinci
işlevi, amacın eğitim olduğu ve başarıyı yakalamak için
öğrencilerimizin müzik dersinin salt eğlence dersi olarak
algılamamaları ve diğer derslerde olduğu gibi belli bir disiplin ve
sorumluluk içinde olmaları gerekir. Müzik dersi gürültüye
meydan vermeyen, disiplin sorumluluk anlayışı içinde olan
öğrenciyi farkında olmadan zaten dinlendirmiş, rahatlatmış
olacaktır.
VİNCENT’İN BU ŞEKİLDE
KATKIDA BULUNABİLECEĞİNİ
KİM DÜŞÜNEBİLİRDİ ?
Vincent Willem Van Gogh (30 Mart 1853- 29 Temmuz
1890), 37 yıllık yaşamında meslek hayatına bir misyoner ve
din adamı olarak başladı. Ressam, yoksul olan cemaatine
destek olduğunu göstermek için bir fırıncının yanında kaldığı
odasını evsiz birine verdi ve saman üzerinde yatıp uyuduğu
küçük bir kulübeye taşındı. Bu kötü yaşam koşulları kilise
yetkilileri tarafından değerlendirilerek “rahiplik mesleğinin
saygınlığını zedelediği” gerekçesi ile işine son verildi.
Hayatının son 10 yılında sanat hayatına başlayan Vincent bu
kısa zamanda aralarında 860 yağlı boyanın olduğu 2100 kadar
resim yaptı. Vincent hayattayken sık sık akıl sağlığı ile ilgili
sorunlar yaşadı. Hatta kısa süreli kaldığı akıl hastanesinden
çıktıktan sonra tartışmalı bir intihar ile hayatına son verdi.
Bu hikaye Vincent’in kız kardeşi Willemina (Wil) ile
ilgili. Gogh kardeşler arasında geçen bir yazışmada,
İngiltere’de öğretmen asistanı olarak
çalışan ve en büyük kız
kardeş olan Anna, Theo’ya
yazdığı mektupların birinde
“Wil’in resmi Vincent’tan
aldığını hatırlıyorum.
Vincent’in Wil’in bakımına
bu şekilde katkıda
bulunabileceğini kim
düşünebilirdi?” Diyor.
Van Gogh ile aynı kaderi
paylaşan Vincent’in
küçük kardeşi Wil 1941 yılında ölünceye kadar mutsuz bir
hayat yaşadı ve ömrünün 40 yılını akıl hastanesinde yaşayarak
geçirdi. Wil, hayatının bu döneminde Van Gogh’un 17
çalışmasını akıl sağlığı tedavisini karşılamak için satarak
karşıladı. Yukarıda Anna’nın, Vincent’in büyük kardeşi
Theo’ya yazdığı mektupta da bundan bahsediliyor. Peki bu
katkı, Vincent’in her fırça darbesi ile ruhundan bir parça
eklediği eserlerindeki sanatın hayatta kalma gücü. Birçok
kişinin hayatına dokundu ve birçok kişiye ilham oldu. Sanat
tarihinin en önemli ressamlarından olan Vincent Van Gogh bu
şekilde büyük bir katkıda bulunabileceğini ve varoluşunun
şimdinin ve geleceğin hafızalarında var olacağını ve var
olmaya devam edeceğini düşünebilir miydi?
Kaynaklar: Ziya Aydıntan / Saip Egüz
Nurten KÖSE
Müzik Öğrt.
Ozan Göksel Özgül
Görsel Sanatlar Öğrt
11
10 KASIM
Cumhuriyetimizin
kurucusu, Ulu Önder Gazi
Mustafa Kemal Atatürk,
84. yıl dönümünde
düzenlenen tören ile
saygı ve özlemle anıldı.
Rüzgar ağırdan eser,
Her 10 Kasım sabahı.
Her bir yere savurur.
Sararmış yaprakları.
Hüzünlenir milletim,
Her 10 Kasım sabahı,
Çiçeklerle donanır,
Anıtkabir yolları.
12
29 EKİM
Efendiler, yarın Cumhuriyet’i
ilan edeceğiz…
28 Ekim 1928
Yükselen yeni nesil;
İstikbal sizsiniz.
Cumhuriyet’i biz
kurduk
Onu yükseltecek
ve
yaşatacak olan
sizlersiniz…
13
Özgüven İle Şımarıklık
Arasındaki İnce Çizgi
Özgüven; Kendimize yönelik iyi duygular geliştirmemiz
sonucu, kendimizi iyi hissetmemiz demektir. Başka bir
deyişle kendimiz olmaktan memnun olmak ve bunun
sonucu olarak kendimiz ve çevremizle barışık olmaktır.
Özgüven, kişinin diğer insanlarla olan
deneyimleri ve aktiviteleri sonucunda oluşturduğu kendi
imajının yansıması olarak gelişir. Kişinin çocukluk
dönemi boyunca yaşadığı deneyimler özgüvenin
şekillenmesinde en önemli paya sahiptir. Büyüme
sırasında elde edilen başarılar, başarısızlıklar ve ailenin,
öğretmenlerin, ekip arkadaşlarının ve önem verilen
etraftaki tüm kişilerin kişiye davranış şekli özgüveni
şekillendirir. Özgüvenin niteliğini ve düzeyini daha
çocuk çocukluk dönemi belirler.
Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme
yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve
deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde, daha önce
hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz.
Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif
kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız
gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.
Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde
davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek
istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan
düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız,
böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim
bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize
yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.
Böylece özgüven patlamasının sonucu genel olarak
hüsranla biter. Ayrıca aşırı özgüven bizi sosyal yaşamda
da yalnız bırakır çünkü her bir şeyi en bilen biz
olduğumuzu düşündüğümüz ve başkalarının fikirlerini
de hiçe saydığımız için zamanla yalnızlaşmaya ve
dışlanmaya mahkûm oluruz.
Şımarıklık ise; Bulundukları ortamda tüm
dikkatleri üzerine çekmek isteyen insanlara özgü bir
davranıştır. Bu tür insanlar sürekli bir alaycı tavır
içindedirler. Daima çevresinde ilgi ve özveri beklerler.
Şımarıklık, kişinin bazı ya da birçok özelliğini
diğer insanlardan üstün görmesinden kaynaklanır.
Bu nedenle; Özgüven ile şımarıklığın kardeş olmasına
imkân yoktur. Özgüven ile şımarıklığın aynı insanda
bulunmasına da imkân yoktur. Kısacası şımarıklık ile
özgüven arasında ince bir zar vardır. Çocuklarımızı
yetiştirirken bu ince zarın hassasiyetine önemle dikkat
etmek gerekir. Özgüven azlığı kaygı ve başarısızlığı
getirir. Ama özgüven patlaması da şımarıklığı ve
yalnızlığa götürür. En iyisi orta seviye bir özgüvendir.
Pınar Şen
Rehber Öğrt.
STEM (Science ,Technology , Engineering,
Mathematics) eğitimi okul öncesinden
yüksek öğretime kadar tüm sınıf seviyelerini
kapsayan bir yaklaşımdır. Öğrencilerin
problemlere disiplinler arası bakış açısıyla
bakmasını, yeni nesil eğitim yaklaşımıyla
bilgi ve beceri kazanmasını hedefler. STEM,
bireyleri başarılı olma ve bu değişen dünyaya
uyum sağlama becerileriyle güçlendirmeyi
amaçlar. Öğrenciler ezberden uzak bir şekilde
araştırma ve sorgulama yaparak öğrenirler.
STEM Nedir ?
STEM Eğitimi Öğrencilere Ne
Kazandırır?
STEM; Bilim, teknoloji, mühendislik ve
matematik olmak üzere dört disiplini
bütünleştiren bir öğrenme, uygulama ve
geliştirme yaklaşımıdır. STEM, bireyleri
başarılı olma ve bu değişen dünyaya uyum
sağlama becerileriyle güçlendirmeyi amaçlar.
Öğrenciler ezberden uzak bir şekilde
araştırma ve sorgulama yaparak öğrenirler.
STEM eğitimi sınıfta proje tabanlı
öğrenmeye odaklanır. Gerçek zamanlı
uygulamalar ve öğrenme deneyimleri sunar.
Öğrenciler, STEM’ in çeşitli alanlarını, sınıf
içinde ve çevrelerindeki dünya arasında bir
bağlantı kurmalarına yardımcı olacak şekilde
uygularlar.
STEM eğitimi erken yaşta problemlere
yaratıcı çözümler üreten, değişimlere uyum
sağlayan, iletişim becerileri güçlü, donanımlı
ve kendine güvenen bireyler yetişmesine
katkı sağlar. STEM çalışmalarında
öğrenciler, tasarladıkları STEM ürünlerinin
patentini alabilecekleri gibi iş sahasına
çıktıklarında da bu alandaki kariyer
fırsatlarını değerlendirebilirler.
STEM eğitimi ve teknolojinin uygulanması, her öğrenciye yaratıcılığını
kullanma, eleştirel düşünme becerisini geliştirme ve sayısal düşünme becerisi
kazandırır. STEM’ i geleneksel eğitimden ayıran nokta, harmanlanmış öğrenme
ortamı ile problem çözme becerisinin gerçek hayattaki uygulamalarına
odaklanarak, öğrencilere bilimsel yöntemin günlük hayata nasıl
uygulanabileceğini göstermesidir. Bu becerilerin kazandırılması için STEM
eğitimine erken çocukluk döneminde başlanması önemlidir.
Teknolojinin de içinde bulunduğu projeler ve faaliyetler ile bilimin
uygulanmasını vurgulamak ve öğrencileri gelecekteki derslere hazırlamak için
STEM eğitimi önem arz etmektedir.
Hilal SARIGÜLLÜ
Fen Bilimleri Öğrt.
14
KÜÇÜK İSTAVRİTİN ÖYKÜSÜ
Küçük istavrit yiyecek bir şey sanıp
Hızla atıldı çapariye.
Önce müthiş bir acı dudağında
Gümbür gümbür oldu yüreği.
Sonra hızla çekildi yukarıya.
Aslında hep merak etmişti,
Denizlerin üstünü.
Neye benzerdi acep gökyüzü?
Bir yanda büyük bir merak,
Bir yanda,
Ölüm korkusu “dudağı yarıklar” denir,
Şanslıdır onlar hani görüp de
gökyüzünü, insanı.
Oltadan son anda kurtulanlar,
ne çare!
Balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu.
Küçük istavrit anladı; YOLUN SONU!
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa şimdi denizde yüzerken,
Küçücüktü yeşil leğende cansız uzanıvermiş.
Dostlarına değiyordu minik yüzgeci.
İnsanlar gelip geçtiler önünden.
Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine.
Yavaşça karardı Dünya, başı da dönüyordu.
Son kez düşündü derin maviyi,
Beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.
İşte tam o anda eğilip aldım onu,
Yürüdüm deniz kenarına.
Bir öpücük kondurdum başına.
İki damla gözyaşından ibaret,
Sade bir törenle saldım denizin sularına.
Bir an öylece bakakaldı
Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti, tüm kederimi söküp atarak,
Teşekkürü de ihmal etmemişti
Birkaç değerli pulunu elime,
Avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler “neden yaptın bunu” diye.
Bir gün dedim bulursam kendimi,
Yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz,
Son ana kadar hep bir umudum olsun diye…
Serdar SIRALAR
EĞER BİR BİRE EŞİT OLSAYDI
Durmaksızın bağırıyordu öğretmen
tahtanın önünde
kızgın mı kızgındı
tebeşir tozluydu elleri
ama arka sıradakiler
kimi pestil paylaşıyor,
kimi karıştırıyordu elindeki,
resimli dergiyi
denklemler yazıyordu coşkuyla
düzgün el yazısıyla
zalimlerin yürek rengi tahtanın üstüne
yazdı yine
"bir eşittir bire"
öğrencilerden biri kalktı ayağa
diğerleri kalkmadı - bu her zaman böyledir -
ve "yanlıştır" dedi "bu denklem" yavaşça
çocuklar şaşkın gözlerle süzdüler onu
öğretmen duraksadı
sordu ayaktaki çocuk
"diyelim her insan bir birim
eşit midir yine bir bire"
sessizlik
- ne güç bir soru -
kızdı öğretmen "evet" dedi
gülümsedi ayaktaki çocuk
"diyelim her insan bir birim
neden ayrılmış insanlar
soylu üstte yoksul altta"
diyelim her insan bir birim
neden gümüş yüzlüsü ay gibi üstün
neden zenci olan feryatlarla altta
altüst eder bu denklemi
her insan bir birim olursa
güldü çocuk sordu çocuk
eğer bir eşit olsaydı bire
kim yaşatırdı soyluları varlık içinde
kim örerdi Çin Seddini
kim katlanırdı yoksulluk yüküne
eğer bir eşit olsaydı bire
kimin yüzünde şaklardı kırbaç
kim koyabilirdi özgür kuşları kafese
sustu öğretmen
dinledi, mahzunlaştı
yazdırdı çocukların defterlerine
"bir eşit değildir bire"
Ahmet Ziberem
15
ÖĞRET ONA Kİ !..
Saygı değer öğretmene,
´´Oğlumu size emanet ederken bu mektubu size önemli
olduğu kanısıyla yazmayı uygun buldum,
Öğrenmesi çok önemli biliyorum.
Bütün insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da
öğretin ona, Her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil
politikacıya karşılık, kendini ülkesine adamış bir lider de mutlaka
vardır. Her düşmana, karşılık:
Bir dost, olduğunu da öğretin ona! Zaman alacak biliyorum ama
eğer öğretebilirseniz ona kazanılan bir doların, bulunan beş
dolardan daha değerli olduğunu öğretin, Kaybetmeyi öğrenmesini
de öğretin ona, ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yöneltin onu. Bırakın erken öğrensin,
zorbaların görünüşte galip olduklarını.
Eğer yapabilirsen ona kitapların üstündekilerini öğretin!
Fakat ona sessiz zamanlar da tanıyın, gökyüzündeki kuşların,
Güneşin, arıların ve yemyeşil yamaçlardaki çiçeklerin ebedi
gizemini düşünebileceği. Okulda hata yapmanın hile yapmaktan
çok daha onurlu olduğunu öğretin ona. Ona kendi fikirlerine
inanmasını öğretin, Herkes yanlış olduğunu söylese bile, Nazik
insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını, öğretin
ona. Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, Kitleleri
izlemeyip kendi yolunda ilerleme gücünü verin oğluma. Bütün
insanları dinlemesini öğretin ona, fakat bütün dinlediklerini
gerçeğin eleğinden geçirip sadece iyi olanlarını almasını öğretin
ona.
Eğer yapabilirsen Üzüldüğünde bile nasıl
gülümseyebileceğini öğretin ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç
olmadığını öğretin ona. Herkesin sadece kendi iyiliği için
çalıştığına inananlara dudak bükmesini ve aşırı ilgiye dikkat
etmesini öğretin ona.
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene
satmasını, fakat: hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi
koymamasını öğretin ona.! Uluyan bir insan kalabalığına
kulaklarını tıkamasını öğretin ona,
Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik ayakta
dikilip savaşmasını öğretin ona. Ona nazik davran, fakat onu
kucaklama. Çünkü ancak ateş, çeliği saflaştırır. Bırak sabırsız
olacak kadar cesarete, sahip olsun. Bırak cesur olacak kadar sabrı
olsun. Ona her zaman: Kendisine karşı derin bir inanç taşımasını
öğretin. Böylece: İnsanlığa karşı derin bir inanç taşıyacaktır.
Bu büyük bir taleptir, Ne kadarını yapabilirsen bir bak
bakalım.
Saygılar.
Abraham LİNCOLN
ABD Devlet Başkanı
Bu mektup ABD’nin ünlü başkanlarından Abraham
Lincoln tarafından oğlunun öğretmenine yazılmıştır.
KURŞUN KALEM GİBİYİZ
Hiç kurşun kalemle aramızda benzerlikler
olduğunu düşündünüz mü?
“Nasıl?” dediğinizi duyar gibiyim. İşte
açıklaması.
v Kurşun kalem gibiyiz, hatalarımız
düzeltilebilirse
de izlerini tümüyle yok edemeyiz. Geçmişi
düzeltemeyiz ama düzeltme yoluna gidebiliriz.
v Kurşun kalem gibiyiz, acılarımız bizim
kalem açacağımızdır. Yaşadığımız zorluklar
kişiliğimizin biçimlenmesine yardımcı olurlar.
v Kurşun kalem gibiyiz, birisinin elimizden
tutmasına izin verirsek çok şey yapabiliriz.
v Kurşun kalem gibiyiz, her fırsatta izimizi
bırakabiliriz. Yaşamda var oluş nedenimiz
budur izimizi bırakmak. Belki küçük bir yolda,
belki birlikte olduğumuz insanlarda, belki
yetiştirdiğimiz insanlarda ama kesinlikle
arkamızda iz bırakmaya çabalamalıyız.
v Kurşun kalem gibiyiz, içimizde ne olduğu
önemlidir. Anlayış ya da hoşgörüsüzlük,
nezaket ya da ben merkezcilik, umut ya da
umutsuzluk, yüreklilik ya da korku, önemli
olan içimizde ne olduğudur.
Şimdi yazı yazmak için elinize bir kurşun
kalem aldığınızda, bir an için durun ve bu
küçük yazı aracını düşünün. O, bize yaşam
hakkında önemli dersler öğretmektedir.
EN İYİSİ OLMALISIN
Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalış ol,
Fakat oradaki en küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol,
Bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol
Fakat bir gölün içindeki en iyi saz
Sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız,
Fakat tayfa olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için bir şey var,
Yapacağımız iş size en yakın olan iştir.
Cadde olamazsan patika ol.
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ölçü değildir,
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.
16
A bolt of lightning is five times hotter than the sun!
Octopuses have blue blood and nine brains!
It takes eight minutes and 19 seconds for light to travel from
the Sun to Earth.
slugs have four noses!
It’s physically impossible for pigs to look up into the sky!
It takes about 50 licks to finish just one scoop of ice cream!
Your nose and ears keep growing your entire life!
Your heart beats about 115,000 times every day!
Trivia Time
1. What is the name of the toy cowboy in Toy Story?
2. How many sides does an octagon have?
3. Which singing voice is the highest pitch? Soprano, tenor
or baritone?
4. What could make Harry Potter invisible?
5. How many bones do sharks have?
6. In what country were the Olympic Games invented?
7. What is the nickname for the bell of the clock at the
Palace of Westminster in London?
Down Dog Pose: the body forms an inverted
“V” with the feet and hands pressing into the
ground and the hips pushing to the sky.
Chair Pose: sit back as if you're about to fall
seated into a chair, but holding the position so
your muscles stabilize and strengthen.
8 BEST YOGA POSES
Boat Pose: the body and legs are held straight
and the torso forms a "V" shape with the legs.
The whole weight of the body is balanced on
the buttocks with the feet lifted.
Tree Pose: stand on one leg with the foot of
the other leg pressed against the inner thigh of
the standing leg. The hands are stretched
upward with the palms touching.
Warrior One Pose: the legs are placed in a
lunge position with the back foot turned at a
45-60 degrees angle and the front leg bent at a
90-degree angle so the knee is stacked over the
ankle.
Warrior Two Pose: the legs are placed in a
lunge position with the forward knee at a 90-
degree angle. The arms stretch out in opposite
directions, in alignment with the body, which
is facing forward.
Cow Pose: begin in table top pose with hands
and feet on the mat. Push the navel downward
as the tailbone presses up, creating a deep arch
in the back. The chest and heart push outward
as the head is tilted slightly back.
Child’s Pose: kneel and sit on your knees.
Lean forward, keeping your buttocks on your
heels, and rest your forehead on the floor.
Move your arms so they're next to your legs,
palms facing up.
10 New Year’s Resolution Ideas
1. Eat healthier.
2. Learn to be happier.
3. Meet new people.
4. Be more active.
5. Improve your concentration.
6. Develop confidence.
7. Reduce stress.
8. Read more.
9. Travel more.
Answers:
1. Woody 2. Eight
3. Soprano 4. The Invisibility Cloak
5. Zero 6. Greece
7. Big Ben
17
Franz Kafka’nın 1915’te yayınlanan Dönüşü adlı
öyküsü, yazarın anlatım sanatının doruğa ulaştığı eseridir.
Küçük çevredeki yozlaşmış aile ilişkilerini en ince
ayrıntılarına kadar anlatan bu uzun öykü, sistem içinde
köleleşen, sürekli olarak bazı sorumlulukları yerine
getirmesi istenen, bu sorumluluklar yerine getirilmediğinde
toplum tarafından dışlanan insanı resmettiği bir öyküdür.
Dönüşüm kitabı, Kafka’nın 1912 yılında 3-4 günde
bitirmeyi düşündüğü, korkunç olarak tanımlandırdığı bir
kitabıdır. Bu tanımlandırmaları yazdığı mektupların birinde
sevgilisi Felice’e okumak istediğini de söylüyor. Sevgilisi
Felice’e yazdığı tüm mektuplarda Dönüşümden “öykü” diye
bahsediyor. Fakat bir süre sonra kitabın adını açıklıyor.
Kitapta fiziki bir değişiklikten yola çıkarak, belki de
duygu dünyamızda bunun binlerce katı ters değişiklikleri ne
kadar da doğal karşıladığımızı yüzümüze vurur.
Düşünülenin aksine değişen Gregor Samsa değil, ailesi ve
çevresindekilerdir. Bir insanın böceğe dönüşmesiyle bir
böceğin insana dönüşmesi arasındaki ayrımı düşündürür ilk
başta. Sistemin çarklarından biri olursan yaşarsın. Ama
özgürlüğü, sistemin belirlediği sınırlar dahilinde yaşamak
zorundasındır. Eğer çarktan ayrılmayı seçersen asıl
özgürlüğü yakalamışsın demektir. Ama bu sefer toplum
tarafından dışlanırsın ve onların gözünde bir böcek olarak
görünürsün.
Havin Öz
10 fen
İNSAN
Irk, soy fark etmez.
Herkes anlayışlı olmalı.
İnsanı insan yapan.
İnce görüşlü olmalı.
barışmalı.
DÖNÜŞÜM
İnsan önce kendi ile
O kötü bataklıktan çıkmalı.
Kalbimiz sevgi dolmalı.
Dünya hapishane olmamalı.
Hakimin tokmağı, üzerimizde olmalı.
Adalet için önce insan olunmalı.
Dünya hapishanesinde güvence olmalı.
Dil. Din yerine kalplerimiz konuşmalı.
İZFEN ÖĞRENCİ
İNSAN HAKLARI
İnsan hakları, tüm insanların sadece insan
olmakla sahip olduğumuz temel hak ve özgürlüklere
denir. İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık
açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına
dayanır.
Bütün insanların eşit olması insan haklarını
evrensel kılar. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız
seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü
sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı
olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile
dengelemektedir. Yani birçok hakkın yanında bir
sorumluluk da bulunmaktadır. İnsan haklarının
bazıları şunlardır;
· Yaşama hakkı
· Özel hayatın gizliliği hakkı
· Düşünce ifade özgürlüğü
· Seçme seçilme hakkı
· Eğitim hakkı
· Sağlık hakkı
Bütün insanlar her açıdan eşit doğarlar. Akıl ve
vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı hoşgörülü ve
haklarına saygı duyarak hareket etmelidirler.
Kumsal Akkaş
10A
Sınavdan çıktığımda 95
Arkadaşlarla konuştuğumda
75
Kontrol ettiğimde 45
Hoca söylediğinde 25
Arabada 15
Evde 5
İrem Ün
10A
18
İNSAN
İZFEN ÖĞRENCİ
Yapılan haksızlığa karşı
Göz yumacak kadar nankördür insan.
Gözünün önündekini göremeyecek kadar kör.
Ama zulme gelince,
Önündekini avı gibi yakalayan,
Vahşi bir canlıdır insan.
Doyumsuzdur insan.
Karnı doyar, gözü doymaz.
Elindekinin değerini bilmez.
Hep daha fazlasına ihtiyaç duyar,
Fazlası da anca karnını doyurur.
Cemre Boyracı
10 A
BEREN GÜLSE
10 FEN
BEREN GÜLSE
10 FEN
MERİÇ İNAN
11 FEN
Ahmet Yiğit Çimen
10A
19
İZFEN ÖĞRENCİ
ELİF SENA ERTAN 5/B
ADA ÇAVDAROĞLU
6/B
ASYA BOZDAĞ
7/B
FATİH MİRZA
3/A
DEFNE TOPRAKSEVEN
7/A
DEFNE ÇİFTLİKÇİ
7/B
AYDAN TURAMANLAR
5/B 20
MANGALA
TURNUVASI
M
angala, bir Türk zeka
oyunu olan Köçürme;
dünyadaki yaygın adıyla
Mankala oyunudur.
Gaziantep, Urfa, Hatay
gibi illerde oynanan
Köçürme oyununun adıdır.
Türkiye'de son yıllarda
türetilen Köçürme oyunu
Mangala adıyla piyasaya
sürülmüştür.
Mangala, bir oyun olarak ilk kez Orta
Asya’da bulunan Türkler tarafından
oynanmaya başlanmıştır.
Mangala Nedir?
Mangala oyunu bir tür mantık oyunudur.
Çeşitli kurallar çerçevesinde oynanan bu
oyun aslında oldukça basittir. Oyun
içerisinde yapılması gereken genellikle
oyunun başlangıcında doğru bir strateji
kurmaktır. Bu stratejiyi kurduktan sonra
oyunun sonuna kadar stratejiyi sürdürmek
yeterlidir. Mangala oyunu aslında bazı
kavramları da sembolize etmektedir. Bu
semboller 12 oyuk 12 ayı, oyuklarda yer
alan her bir 4 taş 4 ayı sembolize eder.
Ayrıca sağ ve sol kısımlarda yer alan
hazineler ise Doğu ve Batı’yı ifade
etmektedir.
SERAP GÜZEL MERAL
ZEKA OYUNLARI ÖĞRT.
Okulumuzda İlkokul ve ortaokul kademelerinde düzenlenen
Mangala Turnuvası nın kazananları belli oldu. Yarışmaya
katılan tüm öğrencilerimize teşekkür ederiz. Kazananları
kutluyor ilçe turnuvalarında şimdiden başarılar diliyoruz.
İlk Okul Kademesi :
1.Ege kılıç
2. lara Tüfekçi
3.İpek uçar
Ortaokul Kademesi:
1.ElaYılmaz
2.cemre çelik
3.ömür deniz ballı
21
Einstein'ın balık bilmecesi: İnsanların
yalnızca yüzde 2'si çözebiliyor
Bir insan düşünün, gelmiş geçmiş en zeki kişi olarak kabul edilsin. Bir
soru düşünün, bu insan onun hakkında 'İnsanların yüzde 2'si bu soruyu
çözebilecek' demiş olsun.
Bir rivayete göre; Einstein, çocukluk yıllarında bir bilmece hazırlar ve
'Bu soruyu insanların yüzde 2'si çözebilecek' der. Bu bilginin doğruluğu
henüz netlik kazanmasa da sorunun ismi artık 'Einstein Bilmecesi' olarak
anılıyor.
İşte Einstein’ın Bilmecesi
Aynı sokak üzerinde, birbirine bitişik ve farklı renklerde olan beş tane ev bulunuyor. Her bir evde, farklı ülkeden gelen
biri yaşıyor. Her kişinin sevdiği bir içeceği, tuttuğu bir takımı ve belirli bir evcil hayvanı var; fakat bunların hiçbiri,
diğerininkiyle aynı değil.
Birkaç tane de ipucu var:
1. İngiliz, kırmızı evde yaşıyor.
2. İsveçlinin köpekleri var.
3. Danimarkalı çay içiyor.
4. Yeşil ev, beyaz evin solunda duruyor.
5. Yeşil evin sahibi kahve içiyor.
6. A takımını tutan kişi kuş yetiştiriyor.
7. Sarı evin sahibi B takımını tutuyor.
8. Ortadaki evin sahibi süt içiyor.
9. Norveçli, birinci evde yaşıyor.
10. C takımını tutan kişi, kedileri olanın
bitişiğinde yaşıyor.
11. Atı olan kişi, B takımını tutan kişinin
bitişiğinde yaşıyor.
12. D takımını tutan kişi gazoz içiyor.
13. Alman, E takımını tutuyor.
14. Norveçli, mavi evin bitişiğinde yaşıyor.
15. C takımını tutan kişinin komşusu, su
içiyor.
İşte soru: Balıklar kimin
Çözmek için bir kalem ve kağıt kullanın. Daha sonra, cevabı bulmak için aşağı inin.
Cevabı bulmak amacıyla bir tablo çizin. Evlerin numarası, üst kısımdaki yatay bir sırada olsun. Evlerin özelliklerini,
altta yer alan sütunlara yazın. Ardından, elinizdeki bilgileri ekleyin. Bunu yaptıktan sonra bir eleme işlemi kullanarak,
her bir kişinin nerede yaşadığını ve hangi evcil hayvana baktıklarını çözün.
Cevap:
Sonunda, balığı olan kişinin dört numaralı evde yaşayan Alman olduğunu
bulacaksınız.
Zeka sorusu:
Aşağıdaki görselde gördüğünüz 1,2,3 ve T birbirinden farklı yerlerde. Gri
bölümler de boşluk. Sizce, T bölümü, 5 hamle yapmak kaydıyla nasıl sağ
alt köşeye gelir?
Cevap:
Burada yapmanız gerekenler:
1- 1 numarayı sol at köşeye getirin.
2- T'yi sağa geçirin.
3- 2 numarayı sol üst köşeye çekin.
4- 3 numarayı 2'nin altına geçirin.
5- Son olarak T'yi sağ alt köşeye kaydırın.
22