Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Your Favorite Rare Disease Magazine
RAREPORT
Dünya Ruh Sağlığı Günü Özel Sayı
Dünya Ruh Sağlığı Günü Özel Sayı
Pandas Sendromu
Erken Dönem Şizofreni
Postpartum Psikoz
Alice Harikalar Diyarında
Sendromu
Vücut Bütünlüğüne İlişkin
Kimlik Bozuklukları
Munchausen Sendromu
RAREPORT
Genel Yayın
Yönetmeni
S. Gökalp Hafızoğlu
İÇİNDEKİLER
Editör
Cennet Onay
1
Pandas Sendromu
Tasarım Sorumluları
İ. Alperen Şimşek
S. Esat Berkil
Beyza Setenay Tunçkıran
Ada Sare Soğukkanlı
Eren Oğulcan Maraş
Gizem Bulut
Zehra Tunçdemir
10
Erken Dönem
Şizofreni
Postpartum Psikoz
4
Yazarlar
Ceren Mert
Batuhan Kazancı
Zülfükar Ege Ateş
Taha Türkcan
Mehmet Ali Nemutlu
Yiğit Doğan
16
Alice Harikalar
13
Diyarında Sendromu
Vücut Bütünlüğüne İlişkin
Kimlik Bozukluğu
Munchausen Sendromu
20
@nadir__an
23 Kaynakça
@ankarauninadir
ankarauninadir@gmail.com
PANDAS
SENDROMU
PANDAS Nedir?
PANDAS, tam anlaşılamayan
mekanizmalarla GAS enfeksiyonu sonucu
ortaya çıkan ve çocuklarda görülen bir
takım nöropsikiyatrik hastalıklar grubudur.
Bazı yabancı kaynaklarda
“Üfürükçü(Exorcist)” sendromu olarak da
geçiyor, bu adlandırma, bu hastalıklardan
birine sahip bazı çocukların geçirdiği sinir
nöbetlerinden geliyor . PANDAS iki farklı
ama yakından ilişkili sendromu kapsıyor:
OKB(Obsesif Kompulsif Bozukluk) ve tik
bozuklukları. İsmini duyunca aklınızda
oldukça bilimsel ve etkin tedavileri olan bir
sendrom gelebilir ama değil. PANDAS hala
hipotez konumunu koruyor ama bazı
toplumsal ve ekonomik nedenlerle yakın
gelecekte gündemden düşecek gibi
gözükmüyor. Düşünülenin aksine PANDAS
tanısı koyulan çocukların bahsi geçen OKB
veya tik bozukluklarına sahip oldukları
konusunda şüphe yok. Hastalar DSM’in
koyduğu katı tanı kriterlerine birebir
uyuyor, asıl tartışmalı olan nokta ise bu
hastaların semptomlarını başlatan etkenin
bakteriyel bir enfeksiyon olup olmadığı.
Bunu doğrulamak için araştırmacılar
antibiyotik terapisini hastalar üzerinde
denemeye karar verdiler. Eğer gerçekten de
hastalık kendini tekrar eden bir enfeksiyon
sonucu meydana geliyorsa antibiyotikler
pekala bu sendromu kökünden kazıyabilirdi.
Geçmiş klinik deneyler bunu destekleyen
veriler ortaya koydu ama bu araştırmalarda
çok kritik bir sıkıntı vardı. Bu araştırmalar
bir kontrol grubu bulundurmayıp hastalara
ne kadar iyileştiklerini anketlerle
belirliyorlardı.Daha sonradan yapılacak olan
kontrollü deneylerde hastalığın azalan ve
artan doğasını belirginleşti yani
antibiyotikler hastalığın seyrinde herhangi
bir etkinlik göstermiyordu.. %60 ila %80
arasındaki semptom azalışı, pediatrik
OCD’nin doğal remisyona girme
eğiliminden öteye gitmediği zamanla
anlaşıldı. 1998’de Susan Swedo ve
arkadaşları tarafından hipotezi edilen bazal
ganglia antikorlarını deneyler desteklemedi,
PANDAS hastaları ve asemptomatik
streptokok hastalarından alınan antikorlar
basal ganglia seçiciliği açısından farklılık
göstermedi.
PANDAS Sendromu’nun temelinde ne
yatıyor?
Doğrusunu isterseniz, PANDAS sendromu
ilk tanımlandığında çok net klinik kriterleri
beraberinde getirmişti. Hastalar hiperaktif
hareket bozuklukları, OKB veya tik
bozukluklarına daha önceden sahip
olmamalı veya sahipseler bu
bozukluklukların Grup A Streptokokkal
enfeksiyonu sonucu kötüleşmesini
gerektiriyordu.
1
PANDAS-2
Zamanla bu hipotetik tanının klinik deneylerle
desteklenmemesi üzerine Swedo ve arkadaşları 2012’de
orijinal tanı kriterlerini genişletti. Böylece PANDAS
sendromu PANS, PITAND, CANS gibi alt tanılara bölündü,
böylece hastalığın sebebinin toksik, endokrik veya
metabolik bozukluklarla açıklanabileceği savunuldu. Ama
buna rağmen Grup A Streptokokkal enfeksiyonu bu tanılar
için hastalığın ana ve başlatıcı etkeni kalmaya devam etti.
PANDAS hastaları diğer
farklılık göstermiyor.
psikiyatrik çocuk hastalardan
Tüm bunların üstesine PANDAS tanısı konan hastaların
bilişssel davranışçı terapi ve SSRI(bir tür antidepressant)
terapilerine benzer yanıt vermeleri bu hipotezin bilimsel
kamuoyunda yerini sarstı. Yapılan bir ankette uzmanların
sadece yarısının bu hastalığın DSM-5( psikiyatrik tanı
kılavuzu)’de yer almasını destekleyeceğini bildirdi. Ama
PANDAS tanısını destekleyen doktorlar hastalar üzerinde
sadece antibiyotik denemekle yetinmediler.
Hastalar üzerinde riskli tedaviler deneniyor.
İntravenous immunoglobilin ve plasma değişim
terapilerinin pediyatrik hastalarda risk taşıması ve
etkinliğinin oldukça az katiyete sahip kanıtları ortaya
koyması, bu hasta grupları için etik bir sorunu da yanında
getirdi. Pavone’nun 2014 yılındaki araştırması ve Murphy’nin
2013 yılındaki araştırması bademcik ve adenoid
ameliyatlarının hastalık üzerinde etkisinin olmadığını
belirledi.
2
PANDAS-3
PANDAS hastaları örgütleniyor.
PANDAS bir hipotez olmaktan öteye geçti.
Susan Swedo bilim dünyasında bu yönle
yankı uyandırmakla yetinmedi, PANDAS
hastaları için aktif örgütlenmede de rol
oynadı. Swedo Amerikan Ulusal
Enstitüsünden 2019’da emekli oldu ama
hala PANDAS Doktor Ağı’nda bilimsel
tavsiye komitesinin aktif bir üyesi olmaya
devam ediyor. Bu gibi buna benzer
organizasyonlar, sadece ailelere sosyal,
informasyonel destek sağlamakla
kalmadılar. Hadlerini aşarak hükümet
düzeyinde meclis üyelerine aktif olarak lobi
yapmaya başladılar. Amerika’da
immunoglobulin gibi tedaviler, sigorta
tarafından karşılanmadığında yüz binlerce
dolara mal olabiliyorlar, eğer PANDAS
sendromu hükümet düzeyinde tanınırsa,
sigorta şirketleri bu gibi etkinliği
kanıtlanmamış tedavileri karşılamak
zorunda kalabilirler. Bu durum, kanser ve
terminal hastalıklarda hayat kurtarıcı pahalı
tedavilere erişimi zorlaştırabilir. Çünkü yasa
tasarısı geçerse Amerikan sağlık sektörüne
sadece 5 yılda 5 milyon dolar yük bindirmesi
bekleniyor.
PANDAS’ı bilimsel açıdan destekleyen
kanıtlar yok değil ama bunların çoğu
kontrol grubu olmaması gibi metadolojik
sorunlar barındırıyorlar ve meta analizler bu
yüzden seçim aşamasında eleniyorlar.
Bilimsel kamuoyu tarafından varlığı
çoğunluk tarafından tanınmıyor, tedavi için
önerilen immünoglobülin gibi tedaviler
inanılmaz pahalı olabiliyor. Aktif PANDAS
grupları, deneysel tedaviler için hükümet
organlarına baskı kurarken PANDAS
araştırmacılar için aktif bir alan olmaya
devam ediyor. Bilimsel etkinliği
kanıtlanmamış tedavilerlerle oyalanarak
etkin tedavilerden mahrum kalan aileler ise
bu çarkın altında ezilmeye hala devam
ediyorlar.
3
ERKEN DÖNEM
ŞİZOFRENİ
Şizofreninin geç ergenlik veya erken erişkin hastalığı
olarak bilinmesine karşın çocuklarda da psikotik belirtilerin
gözlenmesi araştırmacıları bu konu ile ilgili tanımlamalar
yapmaya yönlendirmiştir. 1930'lara kadar tüm çocuklar için
erişkin hastalar ile aynı tanı ölçütlerinin kullanıldığı ve bu
olguların şizofrenili demantia praecox tanı başlığı altında
toplandığı görülmektedir. Şizofreninin çocukluk tipinin
yetişkin tipinden ayrı olup olmadığı, ayrıca sınıflandırılıp
sınıflandırılmaması gerektiği uzun süre tartışılmış ve
sonuçta tanısal şemalar çocukluk şizofrenisini ayrı bir
kategori olmaktan çıkarmıştır. DSM-III, DSM-III-R, DSM-IV ve
ICD-10 ile 1930'lar öncesi uygulamaya geri dönülerek
çocuklarda şizofreni tanısında erişkinler için kullanılan
ölçütler kullanılmaya başlanmıştır. Yine de farklı yaşam
dönemleri boyunca aynı tanı ölçütlerinin kullanılmasının
gelişimsel farklılıkları maskeleyebileceği ve bir grup
olgunun atlanmasına yol açabileceği konusunda yoğun
kaygılar olması; bu yüzden bu bir grup olgunun
atlanmaması amacıyla günümüzde 17- 18 yaş öncesi
başlayan şizofreni için erken başlangıçlı şizofreni (EBŞ), 13
yaş öncesi başlayanlar için ise de çok erken başlangıçlı
şizofreni (ÇEBŞ) tanımları kullanılmaktadır. Son yıllarda
yapılan çalışmalar bu tanımlamaların yapılmasında ne kadar
haklı olunduğunu ortaya koymuştur. Çünkü zamanla bu
olgularla yapılan bir çok çalışmada gerek etiyolojik yönden
gerek klinik görünümleri, hastalığın seyri ve gidişi gerekse
tedaviye alınan yanıtlar açısından önemli farklılıklar ortaya
konmuştur. Şizofreninin çocukluk ve ergen tipinin
hastalığın yetişkin tipinden ayırımı konusundaki modern
yaklaşımlar; niteliksel farklılıklardan ziyade gelişimsel
farklılıklar ve psikopatolojinin daha şiddetli seyretmesinin
önemi üzerinde durmuşlardır. Burada da bu farklılıklar
bağlamında erken başlangıçlı şizofreni ve çok erken
başlangıçlı şizofreni üzerinde durulacaktır.
4
ERKEN DÖNEM ŞİZOFRENİ-2
EPİDEMİYOLOJİ
Erken başlangıçlı şizofreni, görülme sıklığı
%0.5-1 olarak kabul edilen erişkin tip
şizofreniye göre 5 kat daha az
görülmektedir. Genel toplumda 10 bin
çocuktan birinin şizofrenik bozukluk
geliştirme olasılığı olduğu tahmin
edilmektedir. Erken başlangıçlı şizofreninin
12 yaşından önce başlaması çok enderdir.
Ergenlikte başlangıç hızı artar ve yeni
olguların oranı %0.1'e ulaşır. Bildirilen en
erken başlama yaşı 3 ve 5.7'dir. Daha erken
bir yaş sınırı belirlemek için veriler henüz
yeterli değildir. Hastalığın süreğen ve sinsi
gelişimi kesin bir başlangıç noktası
belirlenmesini güçleştirmektedir. Erişkin tip
şizofrenide cinsler arasında farklılık
olmadığı bilinmesine karşı yapılan
çalışmalarda erken başlangıçlı şizofreninin
erkeklerde 2 kat daha fazla görüldüğü
bildirilmiştir. Erkeklerde seks kromozomları
aracılığıyla geçiş gösteren ve nöronal
gelişimde bazı aksaklıklara neden olarak
şizofreni gelişimine yatkınlık oluşturan
genetik bir duyarlılık bulunduğu için
erkeklerde kadınlara göre yaşamın daha
erken dönemlerinde ortaya çıktığı
bildirilmektedir. Yine seksüel hormonlardan
17 östradiolün antidopaminerjik etki ile
koruyucu bir görev üstlendiği
düşünülmektedir.
NÖROGELİŞİMSEL KURAM
Erken başlangıçlı şizofreni hakkındaki
araştırmalar günümüzde beyin gelişimi ve
anormallikleri üzerine odaklanmıştır. Bu
kurama göre şizofreninin erken gelişen
merkezi sinir sistemi lezyonlarının, normal
olgunlaşma süreçlerini etkilediği gelişimsel
bir bozukluk olabileceği belirtilmektedir.
Beyindeki herhangi bir lezyon beyin
fizyolojisini değiştirmektedir. Psikoz
gelişiminde yaşa bağlı olarak gelişen
hormonal etkenler ve gelişimsel etkenler
gibi beyindeki fizyolojik değişikliklerin
aracılık ettiği; gonadal ve adrenal
hormonların potent nötrotrofik maddeler
oldukları ve muhtemelen psikotik
belirtilerin pubertal başlangıcını
yönlendirdikleri düşünülmektedir. Şizofreni
tanısı alan bir bireyi çocukluk, ergenlik
döneminde duyarlı hale getiren beyin
bölgesinin dorsolateral prefrontal korteks
(DLPFC) olduğu düşünülmektedir.
Nörogelişimsel kurama göre şizofreni
belirtilerinin oluşumunda sorumlu tutulan
bir diğer önemli beyin bölgesi temporal
lobdur. Özellikle de medial temporal lob
patolojisinin rolü olduğu üzerinde
durulmaktadır. Şizofrenlerde temporal lob
yapılarını oluşturan hipokampal formasyon,
amigdala ve parahipokampal girusta beyin
hacminin azaldığı ileri sürülen çalışmaların
yanısıra, bu sonucu desteklemeyen
çalışmalar mevcuttur. Bir manyetik
rezonans görüntüleme (MRI) çalışmasında
tedaviye dirençli ve erken başlangıçlı
şizofreni vakaları ile yetişkin tip şizofreni
vakaları arasında temporal lob morfolojisi
araştırılmış, fakat temporal lob lezyonları
açısından farklılık bulunmamıştır.
Temporolimbik bölge dikkat, iştah, canlılık,
nefret gibi bazı davranışsal ve duygusal
işlevlerle ilgilidir. Şizofrenide de bu
işlevlerle ilgili bozuklukların görülmesi,
araştırma sonuçları kesinlik taşımamasına
rağmen temporal bölgenin bu hastalıkla
ilgili önemli bir anatomik yerleşim
olabileceğini düşündürmüştür.
5
ERKEN DÖNEM ŞİZOFRENİ-3
Şizofreni fenomeni ortaya çıkmadan çok önce belki doğum ya da doğum öncesi dönemde bir
takım değişiklikler gelişmektedir. Bu değişikliklerin sebebi olarak bugüne dek pek çok faktör
sorumlu tutulmuştur.
A. MEVSİMSELLİK VE VİRAL ENFEKSİYONLAR
Şizofrenide doğum mevsiminin etkilerini araştıran pek çok çalışmada şizofrenin daha çok kış
sonu ve bahar başında doğanlar arasında görülmesinin nedeni olarak mevsimsel özellikler
taşıyan bazı viral enfeksiyonların, belki de doğum öncesi beyin gelişimi üzerinde etkili olarak
ileride şizofreniye yatkınlık oluşturabileceği üzerinde durulmuştur. Gebeliğin 2. Trimesterinde
gelişen enfeksiyonların şizofreni gelişiminde etkili olabileceğini bildiren çalışmalar mevcuttur.
1990'lı yıllarda ileri sürülen başka bir görüş hatalı alfa interferon düzeninin şizofreni
oluşumundaki olası rolü ile ilgilidir. Bu varsayıma göre üretim düzeninde defekti olan kişilerin
merkezi sinir sisteminde hatalı alfa interferon üretimi ortaya çıkmakta bu da merkezi sinir
sistemindeki virüslerin yeniden etkinleşmesine ve şizofreni benzeri belirtilerin ortaya çıkmasına
neden olmaktadır.
B. DOĞUM KOMPLİKASYONLARI
Bazı araştırmacılar şizofrenik bireylerde normal populasyona göre daha fazla anormal doğum
öyküsü olduğunu belirtmişlerdir. Doğum komplikasyonları diğer psikiyatrik rahatsızlıklarla
karşılaştırıldığında daha çok şizofreniye özgü bulunmuştur.
C. ERKEN BEYİN HASARI
Beyindeki erken dönemde oluşan bir hasarın şizofreni riski oluşturabileceğini bildiren
çalışmalar mevcuttur. Temporal lob epilepsisi ve ilaç intoksikasyonu, şizofreniye benzer psikotik
bir sendroma yol açmaktadır.
6
ERKEN DÖNEM ŞİZOFRENİ-4
Çocukluk Döneminde Şizofreni Başka Gelişimsel
Hastalıklarla Karışabilmektedir:
Çocukluk çağındaki şizofreninin bulguları, erişkin çağda
görülen şizofreni bulgularından farklıdıro. Tipik şizofreni gibi
gelişmez. 13 yaşından önce ortaya çıkan şizofrenide
duygudurum belirtileri daha sık görülür. Sıklıkla “atipik
depresyon” denilen bir durum belirir. Depresif ve şizofrenik
belirtiler birbirine karışır. Depresyonun yanında birçok
hastalıkla karıştırılabilir. Bu yüzden tablonun çok iyi tanınması
erken tanı ve tedavi açısından önemlidir. Çocukluk çağında
sıkıntı ve kaygı ile giden durumlarda hezeyan, halüsinasyon
gibi şizofreni belirtileri görülebilmektedir. Her halüsinasyon ve
hezeyan görülen çocuğa şizofreni olarak yaklaşmak doğru
değildir. Şizofreninin diğer bulgularının da göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Klinikte çocukluk çağında
şizofreni tanısı alıp da, yıllar sonra tanısı değişen birçok vaka
ile karşılaşılmaktadır. Bu gerçeği araştırmalar da
desteklemektedir. Bir araştırmada 18 yaşından önce şizofreni
tanısı ile psikiyatri kliniklerine yatırılan ergenlerin % 20’sinin,
aslında erişkin dönemlerinde şizofreni olmadıkları, kişilik
bozukluğu oldukları belirlenmiştir. Şizofreni gelişen kişilerin
çocukluk çağlarında aşırı şüphecilik, duyarlılık ve akranlarıyla
ilişkilerde zorluklar yaşadıkları görülmektedir. 1980 yılında
yapılan bir başka araştırmada manik depresif bozukluğu olan
yani aşırı taşkınlık davranışlarıyla giden hastaların yarısının
ergenlik döneminde şizofreni tanısı aldıkları tespit edilmiştir.
Bu bulgular çocukluk çağı şizofrenisinin birçok hastalıkla
karışabildiğini, yanlış tanının önlenmesi için iyi bir klinik
analizin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Yanlış tanının
tedaviyi yanlış yönlendirmesi ve iyileşmeyi geciktirmesi
kaçınılmaz bir durumdur. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde
ortaya çıkan şizofrenilerde dürtü kontrol bozuklukları sıklıkla
karşılaşılan bir diğer önemli durumdur. Golik adlı bir
araştırmacı Rusya’da 200 şizofreni hastası üzerinde çocukluk
ve ergenlik dönemlerinde bir dürtü kontrol bozukluğu olup
olmadığını araştırmıştır. 2000 yılında yayınlanan bu
araştırmada, hastaların %14’ünde yeme bozukluğu, %28’inde
seksüel kontrolsüzlük, %38’inde alkolizm, %19’unda başka bir
kimlikle günlerce seyahat edip kendi kimliğinin sonradan
farkına varma şeklinde bir disosiyatif bozukluk çeşidi olan
‘dromomani’, %1’inde istekli ve kasıtlı bir şekilde yangın
çıkarma bozukluğu olan ‘piromani’, %2’sinde de çalma
hastalığı olarak bilinen ‘kleptomani’ olduğu gözlenmiştir. Bu
bulgular şizofreni öncesi dönemde hiç de azımsanmayacak
derecede başka tür bozuklukların olduğunu göstermektedir.
Bu yüzden çocukluk çağında şizofreni tanısı koymak zor, ama
bir o kadar da hayat kurtarıcıdır. Çünkü şizofreninin çocukluk
çağında saptanması şizofreninin tedavi şansını artırmaktadır.
Aşağıdaki belirtilerden
ikisinin ya da daha
fazlasının en az bir ay
süreyle mevcut olması
şizofreni tanısına götürmektedir:
1. Halüsinasyonlar.
2. Hezeyanlar.
3.Düşüncelerdeki
bağlantıların kopması,
bağlantısız konuşma.
4. Davranış bozuklukları;
kontrolsüz davranışlar,
kendi kendine gülmeler,
aşırı hareketlilik, aşırı
saldırganlık, donup kalma,
karşısındaki
insanın
davranışlarını taklit etme.
5. Negatif belirtiler; içe
kapanma, sosyal çekilme,
az konuşma, az iş yapma,
az etkileşime girme.
7
ERKEN DÖNEM ŞİZOFRENİ-5
Ancak kişi düşünce ve davranışları
üzerinde yorum yapan sesler duyuyorsa, iki
sesin birbiriyle konuşmasından oluşan bir
durum varsa, o zaman bu belirtilerin bir
tanesinin bile olması yeterli olmaktadır.
Ergen hastalar beynine düşünce
sokulduğunu, düşüncesinin çalındığını,
düşüncelerinin radyoda televizyonda
yayınlandığını
sanabilmektedirler.
Hareketlerini kontrol eden güçlerden
bahsetmekte, sesler duymakta, olağanüstü
güçlere sahip olduklarını ya da dini bir lider
olduklarını iddia edebilmektedirler. Bu
çocuklarda sosyal ilişkilerde bozulmalar
olur, eğitimde beklenen performans
yakalanamaz. Şizofreni tanısının konması
için belirtilerin en az altı ay sürmesi
gerekmektedir. 18 yaşından önce başlayan
şizofreni genellikle saldırgan davranışlar ve
okul sorunlarıyla gündeme gelmektedir.
Halbuki detaylı incelendiğinde bu
çocukların çoğunun 2–11 yaşları arasında
hezeyan ve halüsinasyon gibi belirtileri
yaşadıkları tespit edilmektedir. Hastalığın
farkına en erken iki sene sonra
varılmaktadır. İlk atağı 18 yaşından sonra
başlayanların % 70’i 15 yaşından önce, % 58’i
11 yaşından önce anne-baba ilişkileri, okul
başarısı ve çevresel ilişkilerde bozulmalar
yaşamaktadırlar. Bu bozulmalar ne kadar
erken başlarsa şizofreni atağında ortaya
çıkan belirtilerin şiddeti ve sıklığı da o
kadar fazla olmaktadır.
Bu bozulmaların yanında hastalığın
belirtileri ortaya çıkmadan önce çocuklarda
içe kapanma ve uyum bozuklukları sıklıkla
gözlenmektedir. Ergenliğe doğru çocukların
belirtilerinde artmalar, aşırı hareketlilik,
depresif belirtiler, takıntılar ve saldırgan
davranışlar görülebilmektedir.Çocuk ve
ergenlerde şizofreni belirtileri erişkinlerdeki
belirtilerle hemen hemen aynıdır, ancak
gelişim açısından farklılıklar vardır. Mesela
düşünce sokulması, düşüncelerde
irtibatsızlık, kendisinin yönetildiği gibi
düşünceler çocuklarda pek
görülmemektedir. Muhakeme etme, neden
sonuç ilişkisi kurma, algılama, idrak etme
gibi bilişsel fonksiyonlar çocuklarda henüz
tam gelişmediği için muhakeme kusuruna
işaret eden hezeyan gibi düşünce
bozukluklarına daha az rastlanmaktadır. Bu
belirtiler görülse bile çocukluk fantezisinin
bir ürünü gibi değerlendirilebilmektedir.
Çocuklarda dil gelişimi, kelime sayısı, ifade
gücü kısıtlı olduğu için şizofrenik belirtileri
anlamak daha zor olmaktadır. O yüzden
çocuklarda tipik şizofrenik belirtilerden
ziyade hezeyanlardan, uygunsuz duygusal
tepkilerden ve yüzde beliren anlamsız
mimiklerden şüphelenilmeli ve diğer
belirtiler irdelenmelidir.
8
ERKEN DÖNEM ŞİZOFRENİ-6
7 yaşından küçük olan normal çocuklarda
mantıksız düşünme ve düşünceler arasında
bağlantısızlık sıklıkla görülür. Ancak
şizofreni hastası çocuklarda bunun şiddeti
giderek artar. Bu çocuklar düşüncelerini
organize edemezler, sağlıklı bir düşünce
bütünlüğü oluşturamazlar ve konudan
konuya atlarlar. Normal zekâ gelişimine
sahip çocuklarda gerçeği değerlendirme
yetisi 3 yaşında olgunlaşmaya başlar.
Bununla birlikte soyut düşünme kabiliyeti
de gelişir. O yüzden halüsinasyonlar 6
yaşından önce pek görülmez. Görülse bile
çocukluk çağında halüsinasyonlar sadece
şizofreniye özgü değildir. Kaygı ve kişilik
bozukluklarında, cinsel kötüye kullanımda,
depresyonda da görülebilmektedir. Ayırıcı
tanıyı çok iyi yapmak gerekir. Çocukluk
çağındaki şizofrenide daha çok
erişkinlerdekine benzer, hakaret eden,
ismini çağıran, kötü şeyler yapmasını
söyleyen işitsel halüsinasyonlar görülmekte,
daha çok kontrol edilme tarzında
hezeyanlar gözlenmektedir.
TEDAVİ:
Tedavide ilaç tedavileri ve psikososyal
yaklaşımların birlikte sürdürülmesi gerekir.
Başlangıçta ve şiddetli alevlenmelerde
yatırılarak tedavi edilmeleri gerekir. Tedavi
planı yapılırken hastalığın özgün tedavisinin
yanı sıra aile ve çocuğun ruhsal, toplumsal
ve kültürel özellikleri ile bu alanlardaki
gereksinimleri ile ilgili destek ve
düzenlemeler yapılmalıdır. İlaca yanıt
vermeyen şiddetli olgularda EKT
uygulanabilir. Semptomları arttıran stres ve
anksiyeteye yönelik önlemler alınmalıdır.
Psikososyal yaklaşımlar: Hasta ve aile;
Hastalık belirtileri, tedavi, yan etkiler, gidiş
ve alevlenmeler hakkında
bilgilendirilmelidir. Problem çözme
becerileri ve sosyal becerileri kazandırmaya
yönelik çalışmalar yapılabilir. Eğitime
devam etme, iş ve meslek eğitimi
konusunda çocuk ve ergenler
desteklenmelidir. Aile bireyleri ve sağlıklı
kardeşlerin de ruhsal olarak desteklenmesi
gerekebilir.
9
POSTPARTUM PSİKOZ
Psikoz nedir?
Psikoz beynin gerçeklikten uzaklaşması
durumudur. Psikotik epizod geçiren
hastalar halisünasyonlar görüp sanrılar
taşıyabilir, kişilik değişiklikleri,
duygudurumda değişkenlik ve düşünce
bozukluğu gösterebilir. Her ne kadar
sadece belirli bir psikolojik veya fiziksel
durumla bağlantı olmasa da, özellikle
şizofreni, bipolar bozukluk ve ağır klinik
depresyon ile ilişkilendirilmiştir.
Biz burda doğum sonrası görülen
postpartum psikozu inekleyeceğiz.
Postpartum psikoz nedir?
Doğum bir kadının hayatında önemli bir
fiziksel, duygusal ve sosyal stres
kaynağıdır. Doğumdan sonraki fiziksel ve
hormonal değişiklikler(östrojenin hızlı
düşüşü), uykusuzluk, yenidoğanın
bakımında üstlenilen yeni roller gibi
fiziksel ve duygusal zorluklar bu stres
kaynaklarından birkaçıdır.
Postpartum psikoz ne kadar sık görülür,
risk faktörleri nelerdir?
1000 doğumda 0.089 ila 2.6 arasında
tahmin edilen küresel prevalansı vardır.
İlk gebelikte özellikle bipolar bozukluk
olmak üzere affektif duygudurum
bozukluğu görülmesi en yüksek risk faktörü
olmakla birlikte hastaların %50’sinde
psikiyatrik nedenle hastaneye yatış öyküsü
görülmemektedir. Gebelik sürecinde
psikiyatrik ilaçların kesilmesi, ileri anne yaşı
gibi faktörler riski arttırırken yenidoğanın
150 gramdan az doğum ağırlığı, konjenital
malformasyonlar, erken doğum (otuz iki
haftadan az) ve fetal/bebek ölümü gibi
negatif gebelik ve doğum sonuçları da
sadece ilk gebeliklerde değil tüm
gebeliklerde annenin psikoz ve majör
depresif bozukluk riskini artırır.
Doğum sonrası süreçte çoğu kadının ruh
hali değişiklikleri veya hafif depresyon(post
baby blues) gibi psikolojik rahatsızlıklar
yaşarken az sıklıkta travma sonrası stres
bozukluğu, majör depresyon veya psikoz
yaşanabilir. Postpartum psikoz doğum
sonrası görülen rahatsızlıkların en
şiddetlisidir. Genellikle doğum sonrasında
ilk 6 hafta içinde görülür.
10
POSTPARTUM
PSİKOZ-2
Postpartum psikozun semptomları nelerdir ve tanı
koyulurken nelere dikkat edilir?
Bir hasta psikoz semptomları ve yakın zamanda doğum
öyküsü ile başvurduğunda; doğru tanı, tedavi ve
iyileşmeyi hızlandırmak için dikkatli ve eksiksiz bir öykü
ve nöropsikiyatrik değerlendirme gereklidir.
- Daha önce kişisel veya ailede psikiyatrik hastalık
öyküsü
- Prenatal ve perinatal sağlık kayıtları, tıbbi
komorbiditeleri, organik nedenler, preeklampsi-eklampsi
gibi komplike bir obstetrik geçmişi veya olumsuz doğum
sonuçları.
- Psikiyatrik öyküsü olan ve psikiyatrik ilaçlar kullanan
hastanın hamilelik öncesinde veya sürecinde bu ilaçlar
genellikle kesildiğinden yeni reçete edilen ilaçların
kullanılıp kullanılmadığı
- Madde kullanımı, kullanılan ilaçlar, yakın zamanda
yaşanan travmatik olaylar ve stres faktörleri
- Hastanın eşinin ve ailedeki diğer uygun bakıcıların rol
ve sorumlulukları da dahil olmak üzere hastanın sosyal
destek ağı gibi faktörler tanı koyulmadan önce
değerlendirilmelidir.
11
POSTPARTUM PSİKOZ-3
Postpartum psikozun belirtileri arasında
psikozu anlatırken söz ettiğimiz kafa
karışıklığı, gerçeklikle bağlantının eksikliği,
düzensiz düşünce kalıpları ve davranışlar,
uyku bozuklukları, sanrılar, paranoyalar,
iştah bozuklukları, halüsinasyonlar, intihar
ve cinayet düşüncesi sayılabilir.
Hastanın ve yenidoğanın güvenliği son
derece önemlidir bu nedenle hastanın
herhangi birine zarar verme riski varsa
hastanın hastaneye yatırılması gerekir.
Genellikle gebelik sürecinde anne ve
bebeğin fiziksel sağlığına dikkat edilirken
annenin psikolojik sağlığı daha geri plana
atılmıştır. Postpartum psikoz için tarama
prosedürü olmadığından yeterince teşhis
edilememiştir. EPDS (Edinburgh doğum
sonrası depresyon ölçeği) ve MDQ
(duygudurum bozukluğu anketi), risk
altındaki popülasyonlarda depresyon ve
mani belirtilerini belirlemek için hızlı ve
etkili tarama araçları olarak kullanılabilir.
Özetleyecek olursak kapsamlı bir öykü ve
fizik muayenenin ardından psikoz
oluşturabilecek tıbbi durumları ve organik
nedenleri ekarte etmek için çeşitli
laboratuvar testlerinden yararlanılır.
Psikoz oluşturabilecek tıbbi durumlar ve
organik nedenler arasında
hipo/hipernatremi, hipo/hiperglisemi,
anormal karaciğer fonksiyon testi
bulguları, hipo/hipertiroidizm, üremi,
madde kullanımı, hiperkalsemi, enfeksiyon,
gebeliğe bağlı hipertansiyon, preeklampsi,
eklampsi öyküsü bulunan hastalarda inme
bulguları örnek verilebilir.
Postpartum psikoz tedavisi nasıldır?
Psikiyatrik acil bir durum olduğundan tanı
koyma ve tedaviye başlama süreci hızlı
gerçekleşmelidir.
Tedavi için güncel bir kılavuz yoktur
ancak sırasıyla öncelikle psikoza neden olan
organik bir neden var ise tedavi edilmeli
sonrasında akut psikozu tedavi etmek için
duygudurum düzenleyici ilaçlar, atipik
antipsikotik ilaçlar ve antiepileptik ilaçlar
kullanılabilir.
Yaygın kullanılan ilaçlar arasında lityum,
sodyum valproat, lamotrijin, karbamazepin,
benzodiazepin, ketiapin, olanzapin vb.
bulunur.
Tedavide kullanılan ilaçlar gelişmekte
olan fetüs için konjenital malformasyonlar
ve diğer nöral komplikasyonlar açısından
bir risk oluşturur.
Elektrokonvülsif terapi (EKT), şizofreniye
bağlı psikozu olan ve antipsikotik
farmakoterapiye dirençli şizoaffektif
bozukluğu olan hastalarda fayda sağlayan
bir tedavi yöntemi olarak kabul
edilmektedir. EKT ayrıca, doğum sonrası
dönemde akut nüks veya psikoz
alevlenmesi olan hastalarda minimal
komplikasyon görülme riski ile güvenli ve
etkili bir yöntem olarak kabul edilir.
12
ALİCE HARİKALAR
DİYARI’NDA SENDROMU
Tanımı
Görsel bozulmalar
Alice Harikalar Diyarında Sendromu,
nesnelerin ve ortamın algısında bozukluk
yaratır. Bu sendroma sahipseniz nesneleri
olduğundan büyük, küçük, uzak, yakın, veya
tamamen şekilleri bozulmuş olarak
görebilirsiniz. Nesnelerdeki bozulma sadece
görüntü ile sınırlı değildir. Seste, zamanda
ve bir çok şeyde bozulma olabilir. Todd
sendromu veya dismetropsi olarak da
bilinir. 60'tan fazla saptanmış semptomu
vardır.
Dr. Todd, bazı hastalarda ciddi baş ağrısı
ve algılamada bozukluklar tespit etmiştir.
Buna rağmen o hastalarda bir mental
bozukluk veya tümör bulunmamıştır.
Hastalar halüsinasyon görmelerine rağmen
gerçekliği ayırt edebiliyorlardı. Dr. Todd,
Alice Harikalar Diyarında romanının Lewis
Carroll'un (romanın yazarı) migren
deneyimlerinden esinlendiğini tahmin
etmiştir. Sendromun adı, Alice Harikalar
Diyarında romanından gelmektedir.
Macropsia: Nesnelerin olduğundan daha
büyük gözükmesidir.
Micropsia: Nesnelerin olduğundan daha
küçük gözükmesidir.
Pelopsia: Nesnelerin olduğundan daha
yakın gözükmesidir.
Teleopsia: Nesnelerin olduğundan daha
uzak gözükmesidir.
Metamorphosia: Nesnelerin şekillerindeki
bozulmalardır.
Bu sendroma sahip insanların büyük bir
çoğunluğu, sendromun sadece bir türünü
gösterir. Bunların dışında kendi vücutlarını
da bozukluklarla algılayabilir.
Görsel olmayan bozulmalar
Sendrom, görsel bozulmalarla sınırlı
değildir. İşitsel bozulmalar da olabilir.
Yumuşak sesler çok sesli gelebilir, gerçekte
çok sesli olan nesneleri duyma sorunu
yaşayabilirsiniz, veya yaygın sesler yanlış
yorumlanabilir. Bunların dışında sesin
yüksekliğinde, tınısında değişiklikler
olabilir, veya garip sesler ve konuşmalar
duyabilirsiniz. Bu şekilde sendrom,
halüsinasyonlara neden olabilmektedir.
Zamanın bozulması da bu sendromun bir
özelliğidir. Zaman çok yavaş veya çok hızlı
geçiyor gibi hissettirebilir, veya nesnelerin
hızı yanlış algılanabilir. Normalde durgun
bir nesne, hareket ediyor gibi gözükebilir
veya hızla giden bir yarış arabası "slowmotion"
olabilir, veya görsel bozulmalar ile
kesikli, "hayalet" görüntülere neden olabilir.
Sendromlu kişi, aynı zamanda kendi
vücudu ve kişiliği ile bağlantısı kesilebilir.
(Derealizasyon/Depersonalizasyon)
13
ALİCE HARİKALAR
DİYARI’NDA
SENDROMU-2
Neden oluşur?
Bu sendrom, nadir görüldüğü için ana nedenlerini
görmek zordur. Vakaların yarısından fazlasında neden
bilinmemektedir. Sendroma neden olan birçok etken
olabilir
-Migrenler
-Psikoaktif uyuşturucular
-Epstein-Barr virüsü mononükleozis (genellikle
çocuklarda)
-Diğer bulaşıcı hastalıklar (Zika, vs.)
-Kafa travması
-Abnormal elektriksel etkinlik
Alice Harikalar Diyarında Sendromunun formları, diğer
hastalıklarda da görülebilmektedir:
-Epilepsi
-Beyin lezyonları
-Bulaşıcı hastalıklar
-Zehirli maddelerden kaynaklanan komplikasyonlar
Tedavi
Standart bir tedavi planı yoktur. Sendrom, kendi
başına yok olabilir, veya sendromu oluşturan
hastalığın tedavisi ile tedavi edilebilir. Eğer tedavi
gerekiyorsa, sendromu oluşturan hastalık (Migren, vs.)
hedef alınmalıdır.
14
ALİCE HARİKALAR
DİYARI’NDA SENDROMU-3
Örnek vakalar
1. 6 yaşındaki erkek çocuk, micropsia+teleopsia (mikroskopi) nedeniyle nesneleri daha
uzakta ve daha küçük görmektedir. Bu algılar, daha çok akşam vakti 15-20 dakika boyunca
oluşmuştur. MR sonuçları negatiftir. Epstein-Barr virüsü serolojik testi de negatiftir.
Borrelia burgdorferi’ye karşı antikor ve H1N1 da bulunmamıştır. Semptomatik tedavi
uygulanmaya başlanmıştır.
2. 8 yaşında, nörolojik gelşimi normal erkek çocuk, tekrarlanan algısal rahatsızlıklar
nedeniyle acil servise götürülmüştür. Daha önceden ateş ve baş ağrısı bulguları
bulunmamıştır. Boğaz testi pozitif çıkmıştır ve streptokokal farnaringtis tespit edilmiştir.
İntramüskuler penisilin ile tedavi edilmiştir. Epstein-Barr virüsü için test yapılmamıştır.
Ateş ve baş ağrısı, 12 saat içinde dinmiştir. Bir gün geçmeden hasta, tekrar acil servise
gelmiştir. Üç dönem içinde micropsia, teleopsia, ve metamorphopsia gözlemlenmistir. Tam
nörolojik sınama normal çıkmıştır. Semptomlar, Alice Harikalar Diyarında Sendromuna
bağlanmıştır. EEG testinde bilateral posterior kafa bölgelerinde ve maksimal sol posterior
temporooccipital bölgede kısa dönemlerde 5-6 Hz theta etkinliği gözlemlenmiştir.
Çocuğun ailesine semptomların zararsız ve geçici olduğu güvencesi verilmiştir. İki yıl sonra
tekrardan algısal bozukluk ve migrene rastlanmamıştır.
15
VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNE
İLİŞKİN KİMLİK
BOZUKLUĞU
Vücut Bütünlüğüne İlişkin Kimlik
Bozukluğu NEDİR?
Vücut bütünlüğüne ilişkin kimlik
bozukluğu kişinin herhangi bir uzvunu
kendine ait hissetmemesi ve varlığından
rahatsız olmasıdır. Kişiler bu uzuvların
kendilerini çirkin veya engelli gibi
gösterdiklerini düşünürler. Doktorlar
sendromun temeliyle ilgili oldukça kararsız.
Çocukluk dönemindeki travmaların, bir
ampüte ile kendini fazlasıyla
özdeşleştirmenin, obsesif bir eğilimin sebep
olabileceğini düşünenler olduğu gibi
beyindeki vücut algısının gerçekteki ile
örtüşmemesinin bir getirisi olduğunu
düşünenler de oldukça fazla. Bu sendromun
görüldüğü kişiler, uzuvlarının nereden
itibaren kendilerine ait olmadığını kesin bir
çizgiyle belirtebilmektedir. Bir yolunu
bulunca da bu uzvu kestirmekten
çekinmemektedirler. Buna karşın
etraflarındaki insanlarla bu problemi
paylaşma hususunda ciddi sorunlar
yaşamaktadırlar.
Bu durumun bir sonucu olarak, hastalar
kendini tamamlanmış veya tatmin olmuş
hissetmesine yardımcı olmak için
vücutlarının değiştirilmesi gerektiği hissine
kapılıyor. Vücut bütünlüğü kimlik
bozukluğuna sahip insanlar, genellikle
içlerinde “tam” hissetmelerine yardımcı
olmak için ampütasyon veya sakatlık
arzusuyla gelen “gerçek benlikleri” olmak
isterler. Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu
ile cinsiyet kimliği bozukluğu gibi diğer
kimlik bozuklukları arasında güçlü
benzerlikler vardır. Bir uzvun kesilmesi için
obsesif bir ihtiyaç, ampütasyon doğru
şekilde yapılmazsa ölümcül olabilir ve ne
yazık ki, vücut bütünlüğü kimlik
bozukluğuna sahip kişiler uygun yardımı
bulamazlarsa kendi kendini yaralamaya
yönelebilirler.
Vücut Bütünlüğüne İlişkin Kimlik
Bozukluğu Nedenleri Nelerdir?
Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu iyi
anlaşılmamıştır. Vücut bütünlüğü kimlik
bozukluğunun belirli bir nedeni yoktur,
ancak kökenleri hakkında teoriler vardır.
Bazı araştırmacılar, aşağıdaki faktörlerin
vücut bütünlüğü kimlik bozukluğuna neden
olabileceğine inanmaktadır:
-Obsesif-kompulsif eğilimler
-Ampute fikri ile aşırı özdeşleşme
16
VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNE
İLİŞKİN KİMLİK BOZUKLUĞU-2
Bir kişinin fizik görünümü ile ilgili hoşnutsuzluğunun
başlıca nedenleri düşük benlik saygısı, depresyon, yeme
bozuklukları ve obezite olarak sayılabilir.
Düşük benlik saygısı ve erken çocukluk travmalarının
hastalığın nedeni olabileceği düşünülmektedir.
Özellikle batı kültüründeki popüler vücut imgesi,
anoreksiya nevroza ve vücut bütünlüğü kimlik
bozukluğunu bir ölçüde kültüre bağlı sendromlar haline
getirmektedir.Televizyon, gazete ve reklam panolarında
gördüğümüz ideal kadın tipi incelik ve iri göğüslü (meta
kadın), ideal erkek tipi ise yağsız ve kaslı (meta erkek)
görünümdedir.
Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu narsisizmin bir dışa
vurum biçimi olabileceği gibi moral standartlar kırılınca
bunların yerini biyolojik değerlerin almasını temsil
edebileceği de ileri sürülmüştür.
En yaygın kişilik özellikleri utangaç, içe dönük ve
obsesyonel özelliklerdir.
Bununla birlikte, psikologlar ve nörologların bir temel
çalışma teorisi vardır:
Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu, beyninizin
vücudunuzu doğru şekilde haritalamamasından
kaynaklanır. Beyniniz vücudunuzun olması gerektiğine
inanır ve olduğundan farklı hisseder.
Bununla birlikte, vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu o kadar
nadir bir durumdur ki, durum hakkında yeterli araştırma
yoktur.
Son araştırmalar bu duyguyu belirli psikiyatrik ve nörolojik
nedenlerle ilişkilendirmeye başladı.
Peki Vücut Bütünlüğüne İlişkin Kimlik Bozukluğunun
Belirtileri Nelerdir?
Vücut bütünlüğü bozukluğu olan kişiler, belirli bir uzvun
kendilerine ait olmadığını hissederler. Vücutları için doğru
olmadığını düşündükleri ve ampute etmek istedikleri
sağlıklı bir kol veya bacağına sahip olabilirler. Bazı hastalar
için özdeşleşmedikleri uzuvları tutmak yoğun duygusal
acıya neden olur.
17
VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNE İLİŞKİN
KİMLİK BOZUKLUĞU-3
Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu,
insanların bedenlerinde fazla
tamamlanmış hissetmelerine neden olur.
Bir çalışmada, vücut bütünlüğü kimlik
bozukluğuna sahip kişiler, gitmek
istedikleri bacağı doğru bir şekilde
tanımlayamadılar. Çalışmanın görevlileri,
görme, dokunma ve bacaklarının algılanan
hissini kullanarak bacaklarının boyutunu ve
şeklini değerlendirmelerini istedi.
Beden bütünlüğü bozukluğu olan kişiler,
sosyal, kişisel ve iş yaşamlarına zarar
verebilecek sıkıntılı düşüncelere sahiptir.
Ameliyatı karşılayamayan veya
amputasyonu yapmaya istekli bir cerrah
bulamayan kişiler, uzantıdan kendi
başlarına kurtulmaya çalışabilirler. Bu
kendini yaralamanın ölümcül sonuçları
olabilir.
Vücut Bütünlüğü Kimlik Bozukluğu
Teşhisi Nasıl Koyulur?
Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğunun
teşhis edilmesi zordur. Ampütasyon
arzusuna bir isim verildi, ancak teşhis,
durumdan muzdarip bireylerin doktorlarına
açılmasını gerektiriyor.
Vücudunuzdan kopuk hissediyorsanız,
doktorunuz önce beyninizdeki aktiviteye
bakabilir. Akıl ve beden arasındaki bu
kopukluğun nedeninin iyi huylu bir beyin
tümörü mü yoksa altta yatan başka bir
durum mu olduğunu belirlemeye
çalışacaklardır.
Vücut Bütünlüğü Kimlik Bozukluğu
Tedavisi Nasıl Olur?
Vücut bütünlüğü bozukluğunun tedavisi.
Bu durumla ilgili en zorlayıcı kısım,
tedavisinin olmamasıdır. Bilişsel davranışçı
terapi ve seçici serotonin geri alım
inhibitörleri (SSRI’lar) gibi tedaviler,
durumla ilgili sıkıntı ve depresyonun
azaltılmasına yardımcı olur; ancak,
uzantıdan kurtulma arzusunu tamamen
ortadan kaldırmazlar.
18
VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNE İLİŞKİN KİMLİK
BOZUKLUĞU-4
Bu hastaların çok zor durumda yaşadıkları, çoğu zaman
psikoterapiye yaklaştıkları ancak başarılı olamadığı bir gerçektir.
Birçoğu engelli statüsü kazanmaya o kadar hevesli ki, hedefe
ulaşmak için gerekli zararı kendileri vermeye çalışıyorlar.
Birkaç yıl önce, Avustralyalı bir adam olan David Openshaw,
doktorlar tarafından sol bacağını kesmeyi defalarca reddettikten
sonra, uzvunu birkaç saat buza sokmaya karar verdi ve şimdi
onarılamaz hasar nedeniyle doktorları ameliyatı yapmaya zorladı.
onun eylemiyle. Adamın amacına ulaşmak için maruz kaldığı
aşırı acı, bu garip durumu yaşayanların hissettikleri rahatsızlığın
gerçek boyutu hakkında bir fikir verebilir.
Kendi kendine ampütasyonlar son derece tehlikelidir: hasta
tehlikeli lokal ve sistemik enfeksiyonlarla veya en kötü
durumlarda sıklıkla ölümcül kanamalarla karşı karşıya kalabilir.
Terapi mutlaka bir psikiyatrist, nörolog ve psikoterapist dahil
olmak üzere çeşitli figürleri içermelidir.
Vücut bütünlüğü kimlik bozukluğu çok nadir görülen bir
durumdur. Bazıları durumlarını gizleyebileceğinden, etkilenen
belirli sayıda insan hakkında karar vermek zor olabilir. Vücut
bütünlüğü kimlik bozukluğuna sahip kişiler, kendilerine bağlı
hissetmedikleri fiziksel vücut bölümlerinden kendilerini
soyutlayabilir ve konuyu tartışmaktan kaçınabilirler.
19
MUNCHAUSEN
SENDROMU
Munchausen Sendromu (Yapay Bozukluk) veya İngilizce’de
"Factitious disorder imposed on self" birinin hastaymış gibi
davrandığı yahut kasıtlı olarak kendi içinde hastalık belirtileri
ürettiği nadir görülen psikolojik bir bozukluktur.
Ana amaçları hasta rolü üstlenmektir, böylece insanlar onlara
özen gösterir ve ilgi odağı olurlar. Fakat bu davranışlarında
herhangi bir dış motivasyon (sakatlığa bağlı para kazanma, bir
çıkar elde etme gibi) yoktur. Semptomlarıyla da ciddi tıbbi
müdahale uygulamalarına neden olarak sağlık sistemi için
çeşitli zorluklar yaratırlar.
Munchausen Sendromu, adını Alman yazar Rudolf Erich
Raspe tarafından 1785 yılında yayınlanan Baron
Munchausen'in Rusya'daki Muhteşem Seyahatleri ve
Mücadeleleri adlı kitabında anlattığı yarı-kurgusal bir Alman
asilzadesi olan Baron Munchausen'denalmıştır. Tarihi baron,
18. yüzyılın sonlarında, Rus-Türk Savaşı sırasındaki
maceralarını akşam yemeğinde misafirlerini eğlendirmek için
abartılı bir şekilde anlatmasıyla tanındı. Bir süre sonra yalan
olduğu anlaşılan bu hikâyeler, Karl von Münchausen'i daha da
ünlü yaptı veböylece Raspe'nin Munchausen'i bir sansasyon
haline geldi ve abartmayı çok seven bir yalancı olarak
edebiyat tarihine geçti.
1951'de İngiliz Doktor Richard Asher, bireylerin uydurma
öyküler, hastalık belirtileri ve semptomlar ürettiği bu kendine
zarar verme modelini tanımlayan ilk kişiydi. Şubat 1951'de The
Lancet'te yayınladığı makalesinde, bu duruma Munchausen
Sendromu adlandırmayı önererek şu yorumu yaptı:
“Burada çoğu doktorun gördüğü, ancak hakkında çok az şey
yazılmış olan yaygın bir sendrom anlatılmaktadır. Bu kişiler
tıpkı ünlü Baron von Munchausen gibi, hep çok gezerler;ve
hikayeleri, aynı ona atfedilenler gibi, hem dramatik hem de
asılsızdır. İşte bu yüzden bu sendrom, saygıyla Baron'a
adanmıştır ve onun adını almıştır.”
Munchausen sendromunun teşhis ve tedavisi kişinin
doğruyu söylememesinden dolayı oldukça zordur. Ayrıca
somatoform bozukluklar içerisinde hastalık hastalığı olarak
bilinen hipokondriyazis ile farklıdır. Çünkü hipokondriyak
bireyler, sağlık konusunda aşırı derecede kaygı ve endişe
duyar. Kasıtlı olarak hasta görünmek için semptom veya
şikayet üretmezler.
Ayrıca House MD isimli TV dizisinin Türkiye uyarlaması olan
Hekimoğlu isimli dizinin 27. bölümünde görülen vaka
Munchausen Sendromudur.
20
MUNCHAUSEN
SENDROMU-2
Sendromun Belirti ve Semptomları
Munchausen Sendromu'nun belirti ve
semptomları çeşitli şekillerde karşımıza
çıkmaktadır. En yaygın fiziksel semptomlar:
karın ağrısı, eklem ağrısı, göğüs ağrısı,
pıhtılaşma bozukluğu (koagülopati), ishal,
hematüri, hiperkortizolizm, hipertiroidizm,
hipoglisemi, enfeksiyonlar, nöbetler,
iyileşmeyen cilt yaraları, kusma, zayıflık
olarak sıralanabilir. Bu tablolar hasta taklidi
yapmaktan, ortaya hastalık çıkarmaya veya
daha kötü hale getirmek için kendine zarar
vermeye kadar gidebilir.
Ayrıca; kendilerini başkalarına yaralı veya
hasta olarak tanıtma, uydurma fiziksel ya da
psikolojik belirtiler ortaya koyma, aşırı ve
abartılmış hastalık belirtileri sunma, dürüst
olmadıkları anlaşıldığında başvurdukları
hastaneden ya da bölümden uzaklaşma,
insanları hastalıkları konusunda manipüle
etme, diğerlerinin kendisini hasta olarak
görmesini isteme, yaralanmak için
kendilerine zarar verme gibi davranışlar sık
görülmektedir.
Bu sendroma sahip kişiler belli bazı
davranışlarla göze çarparlar:
Semptomlar hakkında yalan söylemek:
Örneğin şiddetli baş ağrısı varmış veya
nöbet geçiriyormuş gibi yaparak aksi
ispatlanması zor semptomları seçmek.
Sendromla İlişkili Etken Faktörler ve Risk
Faktörleri
Bozukluğun etiyolojisi tam olarak
bilinmemekle birlikte, çocukluk travmaları,
sevilen birinin genç yaşta ölümü ve terk
edilme gibi bazı psikososyal faktörler rol
oynadığı tahmin edilmektedir. Ayrıca
epidemiyolojik çalışmalara baktığımızda
borderline veya histriyonikbozuklukları olan
ve cinsel istismar öyküsü bulunan hastalara
da sık rastlanmaktadır. Ayrıca; çocukken
ihmal ya da terk edilmek, ebeveynler ile
çözülmemiş sorunlar, ergenlikte ya da
çocuklarda uzun süren hastalıklar geçirmiş
olmak, odak noktası olmaya ihtiyaç duymak,
kendilerini değersiz buldukları için
hastalıkla cezalandırmaya çalışmak,
kendilerinin iyi olması için gereken
sorumluluğu başkalarına yüklemek istemek
de görülmektedir.
Bunlarla birlikte, belirli bazı risk faktörleri
tanımlanmıştır: kadın cinsiyet, 40 yaşın
altında olmak, psikiyatrik tanı geçmişi,
travmatik çocukluk, doğrudan intravenöz
erişim, tıbbi eğitime sahip olma, aile içi
problemler, finansal, duygusal ve sosyal
problemler…
Test sonuçlarıyla oynamak: Örneğin ateşini
yüksek göstermek için bir termometreyi
ısıtmak veya bir idrar örneğine kan
eklemek.
Kendi kendine zarar vermek: Örneğin bir
yerini kesmek veya yakmak, ilaçlarla
kendini zehirlenmek, bakteri bulaşmış
yiyecekleri yemek.
Durumu ağırlaştıran koşullar yaratmak:
Örneğin enfeksiyona neden olmak için
yaralara dışkı sürmek veya önceden
iyileşmiş yaraları yeniden açmak.
21
MUNCHAUSEN
SENDROMU-3
Sendromun Teşhisi
Hastanın davranışları nedeniyle, yapay
bozukluğu teşhis etmek bir hayli zordur.
MunchausenSendromu için DSM-5 Genel
Tanı Kriterleri şöyledir:
1. Yalancı bedensel veya psikiyatrik
semptom üretme
2. Kişinin kendini hasta gibi göstermesi
3. Belirgin sekonder kazanç olmaması
4. Başka bir durumla açıklanamıyor olması
Ayrıca tanıda yardımcı olacak bazı ipuçları
şunlardır:
• Sağlık hizmetlerinden yararlanma
oranlarının yüksek olması
• Birden fazla sağlık kuruluşu başvurusu
• Geçmiş öyküyü anlatmaktan kaçınma
• Önceki tıbbi kayıtlar veya aile, arkadaş gibi
dış kaynaklardan gelen bilgilere erişim izni
vermeyi reddetme
• Semptomların karmaşık olması veya
bilinen bir tanıya karşılık gelmemesi
• Çok sayıda ilaç alerjisi
Sendromun Prognozu
Yapay bozukluğun seyri (prognozu)
kötüdür, özellikle daha sonra teşhis edilen
hastalarda iyileşme oldukça seyrek
görünmektedir. Anksiyete bozukluğu,
depresif bozukluk ya da madde kullanım
bozukluğu ko-morbiditesi olan hastalar
daha iyi prognoza sahip olabilirken; kişilik
bozukluğu olan hastalar daha dirençlidir.
• Öykü, muayene ve laboratuvar testlerinde
tutarsızlıklar
• Fizik muayene sırasında fazla sayıda
hastalık ve yaralanma öyküsü olduğunu
gösteren izler (çok sayıda cerrahi yara izi
gibi)
• Riskli olanlar da dahil olmak üzere testler
ve prosedürlerin hevesle kabul edilmesi
• Psikiyatri danışmanlığına karşı çıkma
• Uyumsuz, problem çıkaran davranışlar
• Hastalığın olağandışı seyri
Sendromun Görülme Sıklığı ve Dağılımı
(Epidemiyoloji)
Hastane kayıtlarında yapay bozukluğun
kesin prevalansı şu an tam olarak
bilinmemektedirancak psikiyatrik sevklerin
%0,6 ila %3’ünü oluşturmaktadır. Klinikte
tahmini yaşam boyu yaygınlığı %1'dir ve
genel popülasyonda prevelans %0,007 ile
%8,0 arasında değişmekle birlikte yaklaşık
%0,1 olduğu tahmin edilmektedir
• Hastaneden taburcu edilmeden kısa bir
süre önce semptomların alevlenmesi
22
PANDAS SENDROMU
1- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6462125/
KAYNAKÇA
2- https://en.wikipedia.org/wiki/PANDAS
3- https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1090379817319128?via%3Dihub
4- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC8248649/
5- https://katv.com/news/health/parents-united-by-rare-neurological-disorder-lobby-legislators-to-get-disease-recognized
6- https://durham.nc.networkofcare.org/mh/news-article-detail.aspx?id=106257
7- https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0149763417305833
VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNE İLİŞKİN KİMLİK BOZUKLUĞU
1- https://emergency-live.com/
2- http://rustemaskin.com/
3- https://sinirbilim.org/
4- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/
5- https://www.probiyotix.com/
ERKEN DÖNEM ŞİZOFRENİ
1- https://mentalica.com.tr/cocukluk-cagi-sizofrenisi/
2- https://www.adnancoban.com.tr/erken-donem-sizofreni
3- https://jag.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD_4_1_60_70.pdf
4- http://evreninsirlari.net/dosyalar/150_s03_03.pdf
5- https://www.cocukpsikiyatri.org/psikiyatrik-sorunlar/cocukluk-sizofrenisi/cocukluk-cagi-sizofrenisi/
MUNCHAUSEN SENDROMU
1- https://www.psikonterapi.com/munchausen-sendromu-nedir/
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCnchausen_sendromu
3- https://evrimagaci.org/munchausen-sendromu-yapay-bozukluk-nedir-hasta-olmayan-insanlar-neden-hastaymis-gibi-davraniyorlar-11748
4- https://acilci.net/munchausen-sendromu/
Alice Harikalar Diyarında Sendromu
1- https://en.wikipedia.org/wiki/Alice_in_Wonderland_syndrome
2- https://journals.sagepub.com/doi/full/10.1177/2329048X20932714
3- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4302569/#:~:text=Alice%20in%20wonderland%20syndrome%20(AIWS,common%20perceptions%20are%20at%20night.
4- https://archive.nytimes.com/well.blogs.nytimes.com/2014/06/23/alice-in-wonderland-syndrome/?smid=tw-nytimeshealth&seid=auto
Postpartum Psikoz
1- https://www.uptodate.com/contents/psychosis-in-adults-epidemiology-clinical-manifestations-and-diagnostic-evaluation
2- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK544304/
3- https://tr.wikipedia.org/wiki/Psikoz
Yazar Notu: Postpartum psikozu hasta gözünden görmek isterseniz: https://www.buzzfeed.com/laurasilver/how-postpartum-psychosis-made-meterrified-of-my-own-baby?utm_source=dynamic&utm_campaign=bfsharecopy
23