04.09.2022 Views

kupdf.net_bn-i-haldn-mukaddime-icilt-clearscanpdf

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

-- MUKADDİME --

355

bu kağıda dilediğin şartlan yaz, onlar senindir (sana verilecektir)." Buradaki mührün anlamı,

kağıdın alt tarafına kendi veya bir başkasının yazısı ile konmuş alamettir.

Bazen, mektup ve evrak katlanıp kapatılır, kapanma noktası (mum) gibi yumuşak

bir cisimle yapıştınlır ve mühür bu yumuşak cismin üzerine vurulur. Bu durumda mühür,

koruyucu nitelikteki tıpa vazifesini görür. Ancak bu iş iki açıdan da (hem koruma

vazifesi hem de normal mühürleme işlemi açısından) mührün özelliklerini taşır ve mühür

olarak isimlendirilir.

Yazı ile konanan alemeti mühür olarak isimlendiren ilk kişi Muaviye'dir. Muaviye,

Ömer bin Zübeyr'e yüz bin (dirhem) vermesi için Kufe valisi Ziyad'a mektup yazmış,

ancak Ömer mektubu açarak yüz bini, iki yüz bin olarak değiştirmiştir. Daha sonra Ziyad

tuttuğu hesaplan Muaviye'ye götürdüğünde, Muaviye bunu kabullenmemiş, Ömer' -

den bu parayı ödemesini istemiş ve onu hapsetmiştir. Sonunda bu parayı Ömer'in kardeşi

Abdullah bin Zübeyr ödemiştir. Bunun üzerine Muaviye "divanu'l-hatem"i kurmuştur.

Taberi'nin söylediği budur. Başkaları ise şöyle diyor: Yazılan yazılar kapatılıyor ancak

yapıştırılmıyordu. Divanu'l-hatem, katiplerden teşekkül etmiş olup, sultanın yazışmalarını

ve yazılan mektupların alametle veya yumuşak cisimlerle mühürlenmesi işini yürütüyorlardı.

Daha önce açıkladığımız gibi, divan aynı zamanda bu katiplerin çalışma yerlerini

ifade etmek için de kullanılıyor.

Yazıların başkalarının okuyamayacağı şekilde kapatılması, ya Mağrib'teki katiplerin

yaptıkları gibi, o yazıların (rulo şeklinde) dürülüp ortasından bağlanması veya doğudaki

katiplerin yaptığı gibi kağıdın katlanıp yapıştırılması şeklinde oluyordu. İşte bağlanma

veya yapıştırılma noktasına, yazının açılmadığından ve içindekilerin okunmadığından

emin olmayı sağlayacak bir alamet konuyordu. Mağrib'li katipler, bağlama noktasına

bir parça mum koyup, sonra mumun üzerine mühür vururlar ve mühüre işlenmiş nakış

muma çıkardı. Eski doğu devletlerinde ise, yapıştırma noktasına, bu iş için hazırlanmış

kırmızı renkli çamurua batırılmış mühür vurulur ve mühre işlenmiş nakış oraya çıkardı.

Abbasi devletinde "mühür çamuru" olarak bilinen bu çamur Siraf bölgesinden getirilirdi.

Anlaşıldığı kadarıyla bu çamur sadece o bölgeye özgü idi.

Mektuplara alamet konulması, bağlanmak ve yapıştırılmak suretiyle kapatılan yazılara

işaret konulması anlamındaki hatem (mühürleme), "divanu'r-resail"e (yazışmalar divanına)

ait bir görevdi ve Abbasi devletinde bu görev vezirin yetkileri dahilindeydi. Sonra

bu yetki vezirden alınıp, bu divanın başında kimse ona verildi. Daha sonra Mağrib'teki

devletlerde parmağa takılan hatem (yüzük) hükümdarlığın alametlerinden biri olarak kabul

edildi. Yüzüğü, çok güzel bir şekilde altından yaparlar, yakut ve zümrüt gibi değerli taşlarla

onu süslerlerdi. Evet, hırka ve asa'nın Abbasi devletinde, gölgeliğin ise Ubeydiyyin

devletinde hükümdarlığın alametlerinden olması gibi, parmağa takılan yüzük de Mağrib

devletlerinde hükümdarlığın alametiydi. Allah hükmüyle işleri çevirip değiştirir.

Tıraz (Elbiselerin Nakışlarla İşlenip Süslenmesi):

Hükümdarlığın şatafat, gösteriş ve lüksünden biri de halis ipekten dikilmiş elbiselere

isimlerinin veya kendilerine özgü alametlerin işlenmesidir. Bu isimler veya alamet-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!