04.09.2022 Views

kupdf.net_bn-i-haldn-mukaddime-icilt-clearscanpdf

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

-- MUKADDiME --

311

luğu alışmışlar, bedevlliklerini, haşinlik ve sertliklerini unutmuşlardır. Adetleri, nimetleri

ve bolluğuyla tamamen medeni hayata alışmışlar, kendilerini bu tür alışkanlıklardan

uzak tutmamışlardır. işte halifelik dönemlerinden sonra gelen hükümdarlık dönemlerinde

bu görevleri, (asabiyet yönünden) kuvvetleri bulunmayan ve şehirlerde yaşayan bu

kimseler yürütüyordu. Hükümdarlığı elinde bulunduran asabiyetten uzak oluşları, lüks

ve sefahata gömülmelerinden dolayı zelil duruma düşmüşlerdi.

Devlet içinde sadece dini bir görev olan şeriat hükümlerinin uygulayıcıları oldukları

için itibar görüyorlardı. Ancak onlara gösterilen bu ilgi bizzat kendilerine değil, şer'i

bir makam olan görevlerine duyulan saygıdan kaynaklanıyordu. Yoksa hiçbir şekilde devlet

içinde söz sahibi değillerdi. Şura meclisinde hazır bulunuyorlar ise de, bunun hiçbir

kıymeti yoktu ve tamamen formaliteden ibaretti. Çünkü orada söz sahibi olanlar, gücü

elinde bulunduranlardır. Gücü olmayanın alınacak kararlarda bir etkisi de yoktur. Belki

onlardan şer'i hükümler soruluyor ve fetvalar alınıyordur. Başarıya ulaştıracak olan Allah'tır.

Bazıları söylediklerimizin gerçeği ifade etmediğini, hükümdarların, fakihleri ve

kadıları şura meclisinden çıkartmalarının bir hata olduğunu düşünebilir. Çünkü Hz.

Peygamber şöyle buyurmuştur: "Alimler peygamberlerin varisleridir?' Ancak bil ki, mesele

onların sandıkları gibi değildir. Hükümdarın yönetimi, toplumun (Umranın) tabiatının

gereklerine göre yürür. Aksi takdirde siyasetten (toplumu yönetmekten) uzaklaşır.

Bu kimselerin yaşadığı toplumun tabiatı ise, onların şura meclisinde etkin bir konumda

olmalarını gerektirmiyor. Çünkü şura meclisinde karar almak veya kararı feshetmek, ancak

bunları yapmaya güç yetirebilecek asabiyet sahiplerinin işidir. Bir asabiyeti olmayan

kimse ise ne kendi işinin idaresine hakimdir ne de kendisini koruyabilir. Aksine başkalarının

bakım ve koruması altındadır. O halde onun şura meclisinde etkin bir konumda olmasını

ve orada bir itibara sahip olmasını gerektirecek şey nedir? Belki orada bulunmasının

tek sebebi sadece şer'i hükümler için kendisine danışılması ve özellikle de fetva istenmesidir.

Siyasi meselelerde ise kendisine danışılacak bir konumda olmaktan çok uzaktır.

Çünkü bir asabiyete sahip olmadığı gibi, siyasi durumları ve siyasetin kurallarını da bilmez.

Hükümdarlar ve emirlerin onlara gösterdikleri ikram ve itibarın tek sebebi dindeki

güzel inanışlarına ve bir şekilde nispet edildikleri şeye (yani şer'i ilimlere) saygı ve hürmetlerinden

dolayıdır.

Hz. Peygamber'in "alimler peygamberlerin varisleridir" sözüne gelince, genel

olarak çağımızdaki alimlerin yaptıkları ibadetlerle ve diğer hususlarla ilgili şer'i hükümleri

sözlü olarak ihtiyaç sahiplerine aktarmaktan ibarettir. En büyüklerine varıncaya kadar

durumları budur. Onların çok az bir kısmı -ve bazı durumlarda- sözlü olarak naklettikleri

bu hükümleri, pratik hayatlarına yansıtmaktadırlar. Oysa ilk Müslümanlar ve

takva sahipleri -Allah onlardan razı olsun- şeriatı ve onun hükümlerini, hayatlarında yaşamak

suretiyle (başkalarına) taşıyorlardı.

işte şer'i hükümleri sadece sözlü olarak değil, onları özümseyerek ve bizzat hayatlarında

yaşarak nakleden alimler peygamberlerin varisleridir. Tıpkı Kuşeyri'nin risalesinde

bahsedilenler gibi. Bu iki özelliği kendisinde toplayanlar (şer'i hükümleri sözlü olarak

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!