KADIKÖY LIFE / Temmuz & Ağustos 2022
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Temmuz & Ağustos 2022 | Yıl: 18 | Sayı: 106 | Fiyatı: 25 TL
ATA, FENER BAHÇESİ’NDE!
AÇIK HAVA KONSERLERİNİN YENİ ADRESİ
FESTİVAL PARK KADIKÖY
RAGIP PAŞA KÖŞKÜ
REKOR FİYATA SATILIYOR
SULTANLARIN SEMTİ
KANDİLLİ
SEDEF KABAŞ İLE
GAZETECİLİK ÜZERİNE
ERKAN CAN İLE
SANATA DEVAM
1907’DEN 1914’E
FENERBAHÇE TARİHİ
MESELELERİ
Yasemin çiçekleri, çan sesleri, taş sokakları ve ahşap yapılarıyla
ADALAR’A DAVET EDİYORUZ
İçindekiler
Zarafetin kollarında,
tarihin derinliklerinde,
kadim Adalıların tatlı sohbetlerinde
ADALAR’dayız…
CANAN TOPRAKKAYA
haber@kadikoylife.com
“Sadece bir saatlik
bir süre içinde
mavi yolculuk yapacaksınız
ve tarihin
zenginliklerinde
kaybolacaksınız”
desek, inanır
mısınız?
Tabi ki Batılı kaynakların
‘Prens Adaları’
olarak bahsettikleri
dört güzel adamızdan bahsediyoruz. Yani Adalar
ilçemizden…
Hazır yaz gelmiş, etrafı begonviller sarmış, mis kokulu
hanımelleri duvarlardan davetkâr bakışlar atarken kapak
dosyamızda yönü Adalar’a çevirelim; Büyükada,
Kınalı, Burgaz ve Heybeliada’nın cennet güzelliklerinde
kaybolalım istedik.İstanbul’un trafiğinden kaçmak, kafamızı
dinlemek de vardı aklımızda…
2000 yıllık tarihiyle gözbebeğimiz Adalar’da Fıstık Ahmet,
Semiha Hanım, Niko ve sayısı oldukça seyrelmiş
Adalılar ile sohbet ettik. Çan seslerinin kuş seslerine
karıştığı, evleri ve bahçeleriyle hâlâ eski güzelliğini koruyan
Adalar’da Belediye Başkanı Erdem Gül ile de samimi
bir röportaj gerçekleştirdik.
Ünlü seyyah Saffet Emre Tonguç; çam ağaçları, erguvanlar,
zarif ahşap evler ve trafikten arınmış olmanın
huzuru ile Adalar’ın İstanbul’dan apayrı bir dünya olduğunu
söyleyerek; “Ne zaman giderseniz gidin, ayrı
bir güzelliğin sizi karşılayacağı Büyükada’da deniz kıyısındaki
restoranlarda balığın tadını çıkarabilir, tüm sorunları
arkanızda bırakıp, sadece adayla bütünleşmeyi
deneyebilirsiniz” diyor.
Şair Canan Demirel de duygularını şiirlere döküyor ve
en sevdiğinin Büyükada olduğunu dillendiriyor:
En sevdiğim prenses ada,
İşte aradığım cennet…
Bir yandan sırça köşkler,
Diğer yandan kiliseler, camiler…
Tarih kokan Büyükada,
Bahçelerde begonviller, güller,
Birbirlerine dolanmışlar...
Peki, sizin en sevdiğiniz hangisi?..
***
Yaz sayımızda ağırladığımız konuklar öyle böyle değil.
Erkan Can, Zeynep Irgat, Hacıbekir’in dördüncü kuşak
torunu Leyla Celalyan, Sedef Kabaş, Gusto Mehmet Yalçın
ve de Sertaç Kayserilioğlu… Her birinde ayrı lezzet,
ayrı hikâye… Cemiyet sayfalarımızda ise değerli dostların
düğün haberleriyle birlikte sahillerimize akan gençlerimizin
keyifli dakikaları…
Biz de olsak Kadıköy Life’ı elimizden düşürmezdik
Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika
TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,
MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,
POLİTİKA DERGİSİ
İmtiyaz Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Fatma Canan Toprakkaya
Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı
Kadir Toprakkaya
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Toprakkaya
Yayın Kurulu
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,
İnal Aydınoğlu, Sedef Turan
Nusret Karaca, Osman Öndeş,
Muzaffer Ayhan Kara
Haber Müdürü
Cenay Toprakkaya
Editörler
Pınar Baltacı, Yiğit Uygun,
Nihan Aydar, Ece Gültekin
Fotoğraf Editörü
Emin Küçükserim
Foto Muhabiri
Batuhan Karaman
Görsel Yönetim
Kubilay Şenyiğit
Reklam ve Halkla İlişkiler
Tulu Evrensel
Tel: 0532 266 82 43
Basım
Ege Reklam ve Basım
Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.
Sertifika No: 45604
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.
No: 4/1 Ataşehir - İstanbul
Tel: (0216) 470 44 70
www.egebasim.com.tr
Dağıtım
Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından
son sayfasına kadar olan yazılardan imza
sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların
sorumluluğu reklam sahiplerine aittir. KADIKÖY
LIFE dergisinde yayınlanan her türlü yazı,
fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır.
İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.
KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla
doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.
Yayıncı
K-İletişim Basın Yayın ve
Tanıtım Hizmetleri
Karanfil Sokak No: 27/13
Göztepe / İstanbul
Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17
Gsm: 0532 266 82 43
E-posta: kadikoylife@yahoo.com
www.kadikoylife.com
İrtibat Bürosu
Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.
No: 44/6 Kadıköy / İstanbul
Tel: 0532 470 73 05
ISSN 1307-5535
Temmuz & Ağustos 2022
Yıl: 18 Sayı: 106 Fiyat: 25 TL
Basım Tarihi: 27 Temmuz 2022
Yayın türü: İki aylık, bölgesel,
süreli yayındır.
KADIKÖY LIFE
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)
ve Anadolu Yakası Gazeteciler
Derneği (AYGAD) üyesidir.
4 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
İçindekiler
48
40
24
82
14
YABANCI BİLİM İNSANLARININ İSİMLERİ
MODA’DA ÖLÜMSÜZLEŞTİRİLDİ
Hayatta kalmak için Nazi faşizminden kaçıp, Türkiye’ye
gelerek Moda’ya yerleşen, akademik çalışmalarını buradan
yürüten Alman ve Avusturyalı bilim insanlarının
isimleri, yaşadıkları Mühürdar Caddesi’nde anı plaketi ile
yer aldı.
74
24
40
48
TÜM GÜZELLİKLERİYLE SİZLERİ ADALAR’A
DAVET EDİYORUZ
İstanbul gibi özellikle son yıllarda artan nüfusu ve bununla
birlikte belirginleşen kozmopolit yapısıyla Adalar,
bir taraftan yepyeni misafirlerini ağırlarken, öte yandan
“Nerede o eski Ada günleri?” diyen eski Adalıların hafızalarında
ve anılarında capcanlı duruyor. Kapak dosyamızda
sahne Adalar’ın…
SEDEF KABAŞ İLE GAZETECİLİK ÜZERİNE…
1990’lı yıllarda ünlü isimlerle gerçekleştirdiği özel röportajlarla,
bugünlerde ise siyasi arenadaki cesur yorumlarıyla
dikkat çeken isimlerden olan Gazeteci Sedef Kabaş,
Kadıköy Life sayfalarında…
SULTANLARIN SEMTİ KANDİLLİ
Istakozu sepetle tutarlarmış, şaka değil ha! Eğlenceye
ortak olmak için karşı kıyıya, Bebek Gazinosu’na hanımlı
beyli kayıkla geçer; Zeki Müren’i, Müzeyyen Senar’ı dinler,
yine küreklere asılıp dönerlermiş evlerine, Kandilli’ye!
Kayıkta da nevale tamam ama mevsimine göre. Hayata
dokunmak böyle bir şey olsa gerek…
66
74
82
1907’DEN 1914’E
FENERBAHÇE TARİHİ MESELELERİ
Spor tarihi araştırmacıları Barış Kenaroğlu, Barış Eymen
ve Alican Küçükcan tarafından kaleme alınan “Fenerbahçe
Tarihi Meseleleri (1907-1914)” kitabı yayımlandı.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluş yıllarının detaylıca
anlatıldığı kitabı, yazarlarına sorduk.
ASIRLIK MARKANIN TARİHİ HİKÂYESİ:
ŞEKERCİ HACI BEKİR
Zanaatı sanata çeviren yaratıcı yeteneğiyle İstanbul mutfağına
şeker ve lokumla adeta bir dünya mirası bırakan
Hacı Bekir’in vizyonunu ve markanın günümüzdeki faaliyetlerini,
altıncı nesil torunlarından Leyla Celalyan’a
sorduk.
BİR KÜLTÜRDÜR ESNAF LOKANTALARI
İçerisinde bambaşka bir kültür barındıran Kadıköy’ün
esnaf lokantalarına yolumuzu düşürdük. Sıcak birer çorba
ve bol sebzeli, bol kepçe yemekler eşliğinde, değişken
zamana rağmen hâlâ yaşayan bu küçük mekânların yaratıcılarıyla
mini söyleşiler gerçekleştirdik.
14
66
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 5
Çevre
Avrupa’nın en büyük bahçesi “Corn Maze Bahçe”
Ağva’da kuruldu
HABER MERKEZİ
Ağva’da yaklaşık 100 dönüm araziye sahip
alanda, Avrupa’nın en büyük tarım turizm
alanı oluşturuldu. Şile Belediyesi, İstanbul İl
Tarım Müdürlüğü, TÜRSAB ve İstanbul Kalkınma
Ajansı tarafından desteklenen “Corn Maze
Bahçe” projesi kapsamında, çocuklar ve gençler
başta olmak üzere şehir hayatının olumsuz etkilerine
maruz kalan kitlelerin tarım ve doğayla
buluşması, boş arazilerin tarım ve turizme kazandırılması
hedefleniyor.
Çocuklar tarımla ilgili daha fazla bilgi sahibi olacak;
toprağı, bitkileri, hayvanları yakından görebilecek,
dokunacak, meyve ve sebzelerin nasıl
yetiştiğini, ekmeğin, peynirin nasıl yapıldığını
öğrenecekler. İçerisinde mısır bitkisinden dev
bir labirentin, oyun ve gezi alanlarının da yer alacağı
etkinlik sahasında domates, biber, salatalık,
karpuz, kavun, üzüm, böğürtlen, yaban mersini,
ayçiçeği, balkabağı, çilek tarlalarının yanı sıra
koyun, keçi, tavşan, kaz, ördek gibi hayvanlar da
olacak. Corn Maze Bahçe, ürünlerin toplanacağı
kasım ayına kadar ziyaret edilebilecek.
DOĞAYLA BARIŞIK, ÇEVRE BİLİNCİNE
SAHİP NESİLLER GELİŞECEK
Proje kurucusu Noma Pozitif Ajans Başkanı
Sami İşleker, projenin amacını özetlerken
şunları ifade etti: “Bu örnek proje ile 30 yıldan
uzun süredir boş kalan bir toprağı tarım, turizm
ve ekonomiye kazandırdık. Metropollerde
yaşayan insanları, yeni nesli burada doğayla,
bitkilerle ve hayvanlarla buluşturacağız. Doğal
yaşam etkinlikleri, eğitimler, atölyelerle duyarlı,
doğayla barışık, çevre bilincine sahip nesiller
gelişecek. Maalesef çileğin, kavunun ağaçta
yetiştiğini zanneden çocuklar var. Hiç tarla
görmemişler ki... Burada tohumdan sebze yetiştirmeyi
de teşvik ediyoruz. Ziyaretçilerimize
bitki fideleri hediye ederek sorumluluk bilincini
geliştirmek, tarıma ilgi ve merak uyandırmak
amacındayız. Çocuklarımıza tarımın, doğanın,
suyun değerini benimsetmeliyiz. Bir dilim ekmeğin
nasıl ortaya çıktığını bilen, değerini de
bilir, israf etmez. Toprağa eli değen çocuk, doğaya
sevgi ve saygı besler.
HER YAŞTAN ZİYARETÇİ İÇİN
ÖZGÜN BİR DENEYİM
Corn Maze Bahçe, tüm aile üyelerine hep birlikte
şehir hayatının gürültü, kalabalık, kirliliğinden,
teknolojiden uzaklaşarak doğada güzel bir
gün geçirme fırsatı, gençler ve çocukları ekran
başından ayırmak için harika bir bahane olacak.
Toprağa dokunarak meyve ve sebzeleri tarladan
toplama deneyimini yaşarken, dalından
kopardığı ürünleri tüketebilecek, arkadaşlarıyla
ve aileleriyle sosyalleşecekler. Ziyaretçiler, içerisinde
salıncaklar olan balkabağı, çilek, mısır ve
ayçiçeği tarlalarında, korkuluklarla özel hazırlanan
fotoğraf alanlarında rengârenk görüntüler
elde edebilecek. Ağaç kabukları, kum, taş, toprak
ve çimen zeminde çıplak ayakla yürüyüş
yapacakları ‘Detox Yolu’ adı verilen bir parkur
oluşturuldu. İnsanlar burada şehir hayatının
gerginliğini atacak, vücutlarındaki elektriği
toprağa aktaracaklar. Bu dev panayır; mısır labirenti,
yeme-içme alanları, balkabağı, yemek,
ekmek workshopları, hobbit evleri, tırmanma
duvarı, saman bowling, trambolin, nostaljik
çocuk oyun ve gezi parkurları, at ve ATV safari,
gençler için müzik grupları ve düzenlenecek
özel etkinliklerle her yaştan ziyaretçi için özgün
bir deneyim olacak.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 7
Çevre
Maltepe’nin çehresi değişiyor
İBB Başkanı İmamoğlu, inceleme gezisiyle ilgili değerlendirmelerini şantiye alanında yaptı.
Göreve geldikten sonra Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ile yaptıkları görüşmelerin
ardından bölgenin birinci sıra sorunu olarak, Bağdat Caddesi üzerinde ‘Minibüs Yolu’ diye
bilinen hatta yaşanan trafik yoğunluğunu ele aldıklarını vurguladı.
CENAY TOPRAKKAYA
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Maltepe’de
hayatı değiştirecek meydan düzenlemesi
inşaatında incelemelerde bulundu. Çalışmaların
2023 yılında biteceği müjdesini veren
İmamoğlu; “Toplam uzunluğu 1 kilometre olan
bu hattımız bittikten sonra trafiği akışkan hâle
getirecek. Üstünde de yaklaşık 25 bin metrekarelik
olağanüstü bir kullanım alanı ortaya
çıkacak” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem
İmamoğlu, Bağdat Caddesi altgeçit inşaatını
da bünyesinde barındıran “Maltepe Meydan
Düzenlemesi” şantiyesinde incelemelerde bulundu.
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan
Alpay ve Fen İşleri Daire Başkanı Recep Korkut’tan
çalışmalarla ilgili bilgi alan İmamoğlu,
Altayçeşme Mahallesi Atatürk Caddesi boyunca
incelemelerini sürdürdü.
VATANDAŞLARDAN YOĞUN İLGİ
Kendisine yol boyu yoğun ilgi gösteren vatandaşlardan
gelen fotoğraf çekilme taleplerini
geri çevirmeyen İBB Başkanı İmamoğlu, inceleme
gezisiyle ilgili değerlendirmelerini de
şantiye alanında yaptı. Göreve geldikten sonra
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ile yaptıkları
görüşmelerin ardından bölgenin birinci sıra sorunu
olarak, Bağdat Caddesi üzerinde ‘Minibüs
Yolu’ diye bilinen hatta yaşanan trafik yoğunluğunu
ele aldıklarını vurguladı.
“SORUNUN 35 YILLIK ŞAHİDİYİM”
Kendisinin de bu sorunun 35 yıllık şahidi
olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, sözlerini
şöyle sürdürdü: “Bu kanaatle ciddi bir altyapı
ve proje çalışması yürüttük. Ve tabii ki burada
bir iş takvimine ihtiyacımız vardı. Bu iş takvimi
önemliydi, çünkü gördüğünüz gibi caddenin
hem sağında hem solunda önemli yapılar, iş
yerleri var. Binaların belli bir yaşam sınırları ya
da yapılaşmayla ilgili konular var. Hepsini elden
geçirdik. Sıkı, titiz ve aynı zamanda da hızlı bir
çalışma başlattık.
Başkan İmamoğlu:
“Bu bir meydan... Hem burada
bulunan cami ve önündeki
alanın güzel bir biçimde
kullanılması hem boylu
boyunca esnaf için, bu hat
için ve bu bölge için inanılmaz
bir alışveriş noktası, aynı
zamanda buluşma noktası,
aynı zamanda insanların
birbiriyle sosyalleşme noktası
hâline gelecek.”
25 BİN METREKARELİK
OLAĞANÜSTÜ BİR KULLANIM ALANI
Toplam uzunluğu 1 kilometre olan bu hattımız
bittikten sonra trafiği akışkan hâle getirecek.
Üstünde de yaklaşık 25 bin metrekarelik olağanüstü
bir kullanım alanı ortaya çıkacak. Bu bir
meydan... Hem burada bulunan cami ve önündeki
alanın güzel bir biçimde kullanılması hem
boylu boyunca esnaf için, bu hat için ve bu bölge
için inanılmaz bir alışveriş noktası, aynı zamanda
buluşma noktası, aynı zamanda insanların
birbiriyle sosyalleşme noktası hâline gelecek.
Hızlıca çalışmanın bitmesi için elimizden geleni
yapıyoruz. 2023 yılında belki de İstanbul’da
bittiğinde en mutlu olacağım işlerden birisi de
burası. Umut ediyorum hızlı bir biçimde Maltepeli
hemşehrilerimle beraber buranın keyfini
çıkaracağımız günleri yakalarız diye düşünüyorum.
Emeği geçen herkese başarılar diliyorum.”
MALTEPE’NİN ÇEHRESİ DEĞİŞECEK
Bağdat Caddesi’nin Maltepe merkez bölgesinde
yapılacak olan altgeçit çalışmasıyla araç trafiği, Plaj
Yolu Sokak ile İkinci İlkokul Caddesi arasında yer
altına alınacak. Bu sayede 1 kilometre uzunluğundaki
hatta kesintisiz bir ulaşım sağlanacak. Maltepe,
devam eden meydan düzenlemesi ile 25 bin
metrekarelik yayalaştırılmış bir alana kavuşacak.
Altgeçit çalışmaları yürütülürken, bölgenin altyapısı
da yenileniyor. Bu sayede bölgede yaşanacak
olası su baskınlarının da önüne geçilmiş olacak.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 9
Aktüel
Türkiye’nin ilk
“Gastronomi Sokağı” Üsküdar’da!
CENAY TOPRAKKAYA
Üsküdar’da tarihi nalbur ve hırdavatçıların olduğu
Uncular Caddesi, Üsküdar Belediyesi’nin
hayata geçirdiği projeyle Gastronomi Sokağı’na
dönüştürüldü. Lezzet aşıkları, gastronomi tutkunları
ve kariyer yaşamını gastronomi odağında
şekillendirmek isteyenler, Gastronomi
Festivali 2022 ile açılışı yapılan Gastronomi Sokağı’nda
buluştu.
Açılışta bir konuşma yapan Belediye Başkanı
Türkmen, Üsküdar’ın kültürü ve yaşam tarzının
yıllar içinde bu sokakta biriktiğine dikkat
çekerek, Gastronomi Sokağı’nın 100’e yakın
işyeriyle beraber bir mutfak sanatları merkezi
hâline geldiğini söyledi. Gastronomi Sokağı’nın
saat 9.00 ile 00.00 arasında araç trafiğine kapalı
olacağını ifade eden Türkmen; “Burada bulunan
işletmelerimiz, sokağın sağlı sollu yanlarına
masa ve sandalyelerini atarak misafirlerini
ağırlayabilecekler. Bu güzel sokağımız, esnafıyla
ve misafirleriyle tam bir buluşma yeri olacak.
Yeme-içme kültürünün yeni adresi olarak hem
mideye hem de göze hitap edecek” dedi.
“YEMEK KÜLTÜRÜ TAM BİR MOZAİK”
Başkan Hilmi Türkmen, Türkiye’nin dünyanın
en güzel coğrafyasına sahip olduğuna vurgu yaparak,
yemek kültürüne ilişkin şunları kaydetti:
“Yemek kültürü sadece mutfakla, yemekle, alakalı
bir mesele değil. Antropolojisiyle, kültürüyle,
tarihiyle, medeniyetiyle, coğrafyasıyla tam
bir mozaik, tam bir kültür, tam bir zenginlik...
Bu kültürümüzü hem yaşatmak hem değerlerimizin
üzerine ilave zenginlikler katmak hem
de bu süreci işletmek, pazarlamak gerekiyor.
Bizim asıl amacımız, Türk mutfak zenginliğini
gelecek kuşaklara tanıtmak, yerli ve yabancı
turistlerimizle buluşturmak. Bu bir pazarlama
meselesidir. Bu aynı zamanda bir tarih, kültür
meselesidir. Kültürümüzü gençlerimizle birlikte
daha iyi noktalara taşımak istiyoruz. Bunun
da İstanbul’da en güzel yapılacağı yer burasıdır.”
10 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Aktüel
Açık hava konserlerinin yeni adresi;
Festival Park Kadıköy
Şehrin dinamizmini ve heyecanını yansıtan, farklı sanat dallarına
ev sahipliği yapması için tasarlanan Festival Park Kadıköy,
yaz boyunca kültür-sanat etkinliklerine sahne olacak.
CENAY TOPRAKKAYA
İstanbul, etkileyici performanslara ve unutulmaz konserlere ev
sahipliği yapacak yepyeni bir sanat sahnesi ve açık hava etkinlik
mekânı kazandı. Şehrin kalbinde konumlanan “Festival Park Kadıköy”;
müziği, kültür-sanatı, İstanbul’u ve hayatı kutlamak için
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraklerinden Kültür A.Ş.
tarafından İstanbullulara kazandırıldı.
Şehrin dinamizmini ve heyecanını yansıtan, farklı sanat dallarına
ev sahipliği yapması için tasarlanan Festival Park Kadıköy,
yaz boyunca kültür-sanat etkinliklerine sahne olacak. Ayrıca,
yeme-içme alanları ve tasarım dükkânları ile İstanbullulara yeni
bir deneyim yaşatacak. 8 bin 500 metrekare alanıyla Festival
Park Kadıköy, İstanbul’un en beğenilen kültür-sanat yaşam alanlarından
biri olacak.
UNUTULMAZ İKİ KONSER
Kadıköy’ün kalbinde konumlanan “Festival Park Kadıköy”;
modern konser sahnesi, BELTUR’un da aralarında
bulunduğu yeme-içme alanları, eşsiz manzarası ve etkileyici
performanslarla dinleyenlere unutulmaz anlar
yaşattı. “Radar İstanbul” mobil uygulaması üzerinden
kayıt yaparak konserlere ücretsiz kayıt yapan İstanbullular,
günün ilk konseri olan Anatolian Sessions’ın
ritimleriyle hareketlenerek, birçok türü elektronik
müziğinde birleştiren sanatçıyla birlikte dans ettiler.
Açılış konserlerinin ikincisinde sahne alan Gaye Su
Akyol, şarkıları ve sahne performansıyla İstanbullulara
hafızalardan silinmeyecek bir konser deneyimi yaşattı.
Enerjisiyle dinleyenleri büyüleyen Akyol, sevilen eserlerini
konser alanını dolduran müzikseverlerle birlikte
söyledi.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 11
39
KALAMIŞ MARİNA
Hotel & Restaurant & Bar
We are waiting for you at 39 Kalamış Marina. You will discover art and culture in Istanbul with
We are waiting for you at 39 Kalamış Marina. You will discover art and culture in Istanbul with
sincerity, comfort and hospitality.
sincerity, comfort and hospitality.
'' Feel Good in the Neighborhood''
'' Feel Good in the Neighborhood''
reception@39kalamis.com
reception@39kalamis.com
+90 216 510 39 39
+90 216 510 39 39
39kalamis.com
39kalamis.com
39kalamismarina
39kalamismarina
Altyapı
Adalar’ın enerjisine 100 milyon liralık
deniz altı yatırımı
CENAY TOPRAKKAYA
Sektöre öncü teknolojileri ve insan odaklı çalışma
anlayışıyla hareket eden AYEDAŞ, kesintisiz
ve kaliteli elektrik dağıtımı hedefi kapsamında
İstanbul’un simgelerinden Adalar ilçesi için 100
milyon liralık altyapı yatırımını hayata geçirdi.
Elektrik dağıtımını dijitalleşme odaklı projeler
ve yatırımlar ile gerçekleştiren İstanbul Anadolu
Yakası EDAŞ (AYEDAŞ), İstanbul’un simgelerinden
olan Adalar ilçesi için 2021 yılında çalışmalarına
başladığı deniz altı yatırımlarını 2022
yılının ilk yarısında tamamladı. AYEDAŞ, yaz
mevsiminde yerli ve yabancı turistler tarafından
ziyaret edilen ve özellikle hafta sonu yoğun
bir iç turizm hareketine sahip olan Adalar ilçesinde,
beş katına kadar ulaşan enerji tüketimini
karşılayabilme amacıyla hatların güçlendirilmesi
için yeni yatırımlar planladı. Bu kapsamda
sürdürülebilir ve kesintisiz enerji sağlanabilmesi
amacıyla yatırım çalışmalarını sürdüren AYE-
DAŞ, 100 milyon TL tutarındaki enerji yatırımını
gerçekleştirdi.
DENİZ ALTINA TOPLAM
13 KM’LİK KABLO DÖŞENDİ
AYEDAŞ, üç fazdan oluşan yatırım kapsamında;
Dragos ile Burgazada arasında yaklaşık 7
kilometre, Dragos ile Heybeliada arasında yaklaşık
4,5 kilometre ve Büyükada ile Heybeliada
arasında yaklaşık 1,5 kilometre olmak üzere
toplamda 13 kilometrelik orta gerilim deniz
kablosu tesis etti.
SON TEKNOLOJİ ÜRÜNÜ
KABLOLAR KULLANILDI
AYEDAŞ’ın gerçekleştirdiği yatırım kapsamında
tesis edilen kabloların, tedarik sürekliliğini
sağlamak ve hizmet kalitesini artırmak için son
teknoloji yöntemlerine göre ve deniz altı koşullarında
uzun yıllar çalışmaya uygun olarak
üretimi sağlandı. Tek parça olarak tesis edilerek
hizmete alınan kablolar sayesinde, Adalar ilçesinin
elektrik tedarik sürekliliğine ilişkin risklerin
minimum seviyeye indirilmesi hedeflendi.
Daha önce de kapasite artışı ve tedarik sürekliliğini
sağlamak adına 2014 ve 2020 yılları arasında
Adalar ilçesinde yatırımlar yapan AYEDAŞ;
yaklaşık 32 kilometre orta gerilim deniz kablosu,
bağlantılarının yapılması için yaklaşık 7 kilometre
orta gerilim kara kablosu, bir adet dağıtım
merkezi ve bir adet güç trafosu tesis ederek
kullanıcılarının hizmetine sunmuştu.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 13
Ulaşım
Elektrikli scooterlara tepkiler artıyor
BATUHAN KARAMAN
Birçok büyükşehirde olduğu gibi İstanbul ve
Kadıköy genelinde de özellikle genç kesim arasında
kısa sürede popülerleşip, yaygın ulaşım
araçlarından biri hâline gelen elektrikli scooterların
varlığı tartışma yaratıyor. Kimi zaman
kaldırımları işgal eden ve dükkân kapılarının
önüne park edilerek rahatsızlık yaratan elektrikli
scooterlar, bazı Kadıköylüler ve esnafların
da tepkisini çekiyor.
Söz konusu araçların gündelik yaşamı kısıtladığını
ifade eden bazı Kadıköylüler, dergimize
yaptıkları açıklamalarda “Yollara ve kaldırımlara
gelişigüzel park edilen elektrikli scooterlar,
vatandaşların kaldırımlarda rahatça yürümesini
engelliyor. Kadıköy’de gündelik yürüyüşlerini
yapan insanlar ve birçok esnaf çok şikâyetçi.
Özellikle bebek arabasıyla ve engelli araçlarıyla
geçişleri ciddi oranda zorlaştırıyor” yorumunda
bulundular.
“SADECE SAHİL YOLUNDA
KULLANILSIN”
Moda’da esnaflık yapan Ceyhun Çakır, elektrikli
scooterlardan hem vatandaş hem de esnaf
olarak şikâyetçi olduklarını dile getirerek; “Moda’nın
insanı yaşlı olduğu için genelde her yere
yürüyerek gidiyor. Hâl böyle olunca da elektrikli
scooterlar büyük sorun hâline geliyor. Park alanları,
kaldırımlar, yaya geçitleri hep bu araçlarla
dolu. Geçenlerde bir müşterimizi Moda sahilinde
elektrikli scooter ezmiş. Kaburgaları kırıldı ve
uzun süre hastanede yattı. Yani sorun sadece
kaldırım işgali değil, dikkatli kullanım yok! Bence
Kadıköy’de elektrikli scooterlar sadece sahil
yollarında kullanılmalı” şeklinde konuştu.
“YAYALARIN CAN GÜVENLİĞİ
SAĞLANMALI”
Görüşüne başvurduğumuz bir diğer Kadıköylü
Mesut Ay ise şunları aktardı: “Elektrikli scooterlara
metropol bir şehirde ihtiyaç duyulmasını
anlıyorum. Trafiğin yoğun olduğu bir şehirde
gerçekten çok gerekli, ancak bisiklet yolu gibi
özel alanlarda sürülse, yayaların da can güvenliği
sağlanmış olur. Tabii park yerleri de muhakkak
ayrı olmalı.”
“KADIKÖY’DE YÜZLERCE ALAN
İŞGAL ALTINDA”
Son olarak sözü verdiğimiz Moda sakinlerinden
Yahya Uray; “Elektrikli scooterlar yüzünden iki
kişi yan yana yürüyemiyor Moda’da. Bebek arabaları
ve tekerlekli sandalyeler için de büyük sorun.
Belediyenin bu konuda düzenleme yapması
şart. Kadıköy’de yüzlerce alan işgal altında” dedi.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 15
Aktüel
Yabancı bilim insanlarının isimleri
Moda’da ölümsüzleştirildi
Hayatta kalmak için Nazi faşizminden kaçıp, Türkiye’ye gelerek Moda’ya yerleşen,
akademik çalışmalarını buradan yürüten Alman ve Avusturyalı bilim insanlarının isimleri,
yaşadıkları Mühürdar Caddesi’nde anı plaketi ile yer aldı.
HABER MERKEZİ
Kadıköy Belediyesi, Nazi zulmünden kaçarak
Türkiye’de çalışmalarını yürüten bilim insanlarının
yaşadığı sokağa anı plaketi yerleştirdi.
Plakette; “Türkiye’ye sığınarak İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi’nin kuruluş döneminde
görev alan, yurdumuzda ve dünyada bilimsel
gelişmeye emeği geçen Fritz Neumark (1933-
1951), Wilhelm Röpke (1933-1937), Alexander
Rüstow (1933-1949), Alfred Isaac (1937-1951) ve
Joseph Dobretsberger (1938-1941), yukarıdaki
tarihler arasında bu sokakta yaşamıştır” ifadelerine
yer verildi.
Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı,
Mühürdar Caddesi’ne yerleştirilen anı plaketinin
önünde yaptığı konuşmada şunları ifade
etti: “Moda’nın Alman profesörleri üzerine konuşulacak
çok konu var. Birincisi, Türkiye’de
üniversite reformu yapmak için 1930’lu yıllarda
Almanya’dan hoca davet eden liderimiz, önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk’ün bıraktığı miras
burada. İkincisi, sonrasında Alman baskıcı
yönetiminden kaçıp buraya gelen hocaların sığındığı,
yaşadıkları Moda... Üçüncüsü, benim de
hukuk fakültesinden mezun olduğum İstanbul
Üniversitesi” dedi.
şam tarzından dolayı yargılanmadığına, suçlanmadığına,
ötekileştirilmediğine dikkat
çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nasıl ki
1930’lu yıllarda insanlar yine bu özelliklerinden
dolayı Moda’da yaşamışlarsa, bugün de insanlar
Kadıköy’e, Moda’ya yine bu özelliklerinden
dolayı geliyor. Acı olan, bugün Türkiye’den
bu hocaların yetiştirdiği öğrenciler artık başka
ülkelere gidiyor. Keşke bugün burada İstanbul
Üniversitesi Rektörü, Hukuk Fakültesi’nin, İktisat
Fakültesi’nin dekanı da olsaydı. Burada
olsaydı da öğrencisi olduğu hocasına sahip
çıkabilseydi. Ancak siyasetten dolayı, korktuğundan
dolayı buraya gelip, bu hocalara sahip
çıkacak cesaretleri bile yok. Üzücü olan bu…
SAHİP ÇIKMAK ZORUNDAYIZ
Eğer biz bu insanların unutturulmamasını sağlarsak,
bu bizim için bir başarı, bu bizim için bir
onur. Kadıköy Belediye Başkanı olarak bu cümleleri
söylüyorum, çünkü onlar Kadıköy’ü Kadıköy
yapan değerler. Biz bunlara sahip çıkmak
zorundayız. Belki bugün burada basit bir plaket
gibi düşünülebilir ama bu plaket onlara duyduğumuz
vefanın, onların bıraktığı mirasa sahip
çıkma noktasındaki azmimizin veya mücadelemizin
bir simgesi. Tekrar söylüyorum, keşke
benim yanımda o hocaların yetiştirmiş olduğu
bugünkü yöneticiler de olsaydı da bu vefayı
hep beraber gösterseydik. Sizlere çok teşekkür
ediyorum. İyi ki burada buluştuk ve bu anmayı
“BUGÜN TÜRKİYE’DEN ÖĞRENCİLER
YURT DIŞINA GİDİYOR”
Odabaşı; Moda’da kimsenin fikrinden ve ya-
Hakkı Bilen
16 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Aktüel
Eyüp Özveren
gerçekleştirdik. Ve bir teşekkürüm de Hakkı Bilen hocaya. Kadıköy Belediyesi
Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Moda’nın Mülteci Alman Profesörleri’
kitabını kime verdiysem ilgi ile okudular. Şimdi yeni baskısını da yapıyoruz.
Kadıköy Moda’da böyle profesörlerin yaşadığını bilmeyenler, bu kitap
sayesinde bunu öğrendiler.”
“BİZLERE ÖRNEK OLDULAR”
Törende konuşan Prof. Çiğdem Boz; “İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin
hikâyesini anlattığım bir film çekiyorum. Onların izlerini sürdük.
Hafıza önemli, hatırlamak önemli... Ruhları şad olsun” derken, Prof. Dr.
Ercan Eren ise şu açıklamalarda bulundu: “Wilhelm Röpke üzerine yazdığım
bir makale ile alevlenen, Alman hocaların 1930’lı yıllardaki kaldığı
yerleri tespit etme merakımın bu noktaya geleceğini hiç düşünmemiştim.
Gurur verici oldu.” Prof. Dr. Eyüp Özveren, güç dönemlerde Moda’ya
gelen bilim insanlarının kendi aralarındaki farklılıklara karşın etkileşerek
düşüncelerini olgunlaştırdıklarını ve bilime önemli katkı yaptıklarının
altını çizdi. Prof. Özveren; “Moda’nın kimliğinin de önemli bir yanı bu.
Türkiye’deki akademik ortamın gelişmesine çok büyük katlı yaptılar. Kadıköy
kültürünün hoşgörüsünü birinci dereceden yaşadılar ve bugün de
bizlere örnek oldular” diye konuştu.
NE OLMUŞTU?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932 yılında bir üniversite reformu yapılmasını
istemesi üzerine; Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz, Prof. Malche ve
Dr. Reşit Galip öncülüğünde imzalanan protokol gereği bin 500’ü aşkın
ordinaryüs profesör, profesör, doçent, asistan, teknisyen ve sanatçı Türkiye’ye
mülteci olarak geldi. 1930’lu yıllarda bilim insanları ve sanatçılar
Atatürk’ün, İsmet İnönü ve Celal Bayar hükümetlerinin yakın ilgisiyle ve
tamamı ‘devlet memuru’ kimliğiyle güvence altına alınarak, yaşamlarına
Türkiye’de devam ettiler.
Alman akademisyenlerin birçoğu İstanbul Üniversitesi’nde, Ankara üniversitelerinde,
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde, İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde, Ankara’daki vekaletlerde ve hastanelerde görevlendirildi.
Sözleşmelerinde üç yılda ders verecek seviyede Türkçe öğrenme
mecburiyeti olan Alman profesörler; Beyoğlu, Bebek ve Moda semtlerini
mesken tutular. Sağlıkçılar, yabancıların yoğun olarak oturduğu Pera’yı
(Beyoğlu) ve hastane yakınlığı nedeniyle üniversite çevrelerini; fen bilimcileri,
bir kısım edebiyatçılar ve hukukçular Bebek çevresini, çoğunluğu
sosyal bilimler alanında olanlar ise Moda çevresini seçti.
Yeni işyeriniz
Kadıköy’ün girişinde mi,
çıkışında mı olsun?
“İş yerimiz nerede olmalı?” diye düşünen kurumsal markalarımıza
harika bir önerimiz var. Üstelik sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin
gözde merkezleri arasında yer alan, yurt dışında üç kez
“Dünyada yaşanabilir ilk 50 merkez” arasında gösterilen Kadıköy’de!
Evet, önerdiğimiz ve plaza olarak kullanabileceğiniz iş yeri Kadıköy’ün
girişinde, Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerinde yer
alıyor. Yani metrobüs, Marmaray, çevreyolu transfer merkezine
sadece 5 dakika mesafede.
3 BİN 500 METREKARE KULLANIM ALANLI
Her türlü altyapısı hazır olan binanın 3 bin 500 metrekare kullanım
alanı bulunuyor. Bütün katlarının ferah ve kayıpsız olarak projelendirilmiş
olması da ayır bir kullanım kolaylığı sağlıyor.
TİCARİ İSKÂNLI, GÜVENLİ BİNA
Ticari iskanlı ve akıllı bina olarak inşa edilmiş olan plaza; özel
okullar, öğrenci yurtları, poliklinikler, sigorta bölge müdürlükleri,
banka bölge müdürlükleri, bilişim, iletişim ve teknoloji merkezleri,
kurumsal firma genel müdürlükleri başta olmak üzere pek çok iş
koluna ev sahipliği yapabilecek teknik donanıma sahip. Plaza ile
ilgili ayrıntılı bilgi almak ve diğer detaylarını öğrenmek isteyenler,
Gayrimenkul Danışmanı Serin Taşkıran ile (0532) 343 66 47 numaralı
telefonu arayarak temas kurabilirler.
Ercan Eren
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 17
Çevre
Yeldeğirmeni sakinlerinden
Ali İsmail Korkmaz Parkı talebi:
Güvenlik kulübesi
yerleştirilsin
BATUHAN KARAMAN
Rasimpaşa Mahallesi İskele Sokak’ın tek yeşil
alanı olan Ali İsmail Korkmaz Parkı’nda gece
geç saatlere kadar yüksek ses ve alkol kullanımı,
mahalle sakinlerinin tepkisini çekiyor. Gece
yarılarına kadar parkta alkol alındığını ve köpek
dövüştürüldüğünü ifade eden mahalle halkı,
sık sık şikâyetlerde bulunuyor.
Sabahlara kadar süren köpek havlamaları ve
yüksek sesli kavgalardan dolayı büyük korku
yaşadıklarını ifade eden semt sakinleri, özellikle
iki yıldır sorunların arttığını dile getirerek, parka
güvenlik kulübesi, güvenlik kameraları ve
modern aydınlatma sistemlerinin yerleştirilmesini
talep ediyorlar.
“ALKOL KULLANIMI VE
GÜRÜLTÜ ARTTI”
Rasimpaşa Mahallesi Muhtarı Sultan Aksu, dergimize
yaptığı açıklamada şikâyetlerin Kadıköy
Kaymakamlığı’na dahi ulaştığını belirterek; “Yakın
zamanda Kaymakamımız Mustafa Özarslan
ile görüşecek ve parkla ilgili sorunlarımızı
ileteceğim. Mahalle halkı, bu olanlardan ciddi
anlamda şikâyetçi... Bazen muhtarlığı telefonla
arıyor, bazen ise bizzat gelerek bana şikâyetlerini
bildiriyorlar. Parkta alkol kullanımının artmasıyla
beraber geceleri yüksek sesler de artmış
durumda. Özellikle park çevresindeki evler, geceleri
bu gürültüden ötürü uyuyamıyorlar. Parka
bir güvenlik kulübesi kurulursa hem çevre
güvenliği sağlanır hem de mahalle sakinlerinin
sorunları çözüme kavuşabilir” dedi.
“SALDIRGAN KÖPEKLER
TASMASIZ DOLAŞTIRILIYOR”
Tam 22 yıldır Rasimpaşa Mahallesi’nde yaşadığını
ifade eden Elif Demir ise dergimize şunları
aktardı: “Burada 22 yıldır hem yaşıyor hem de
esnaflık yapıyorum. Bundan 2 yıl öncesine kadar
çocuk ve yaşlıların vakit geçirdiği, insanların
güvenle oturup sohbet ettiği bir park olan
Ali İsmail Korkmaz Parkı, şimdilerde ne yazık ki
sorun yaratan bir alan hâline geldi. Yüksek alkol
kullanımı ve gürültüden kaynaklı burayı artık
hiç kimse güvenli bulmuyor. Bunun yanında
saldırgan köpekler, takmasız bir şekilde parka
bırakılıyor. Buraya acil bir şekilde güvenlik kulübesi
rica ediyoruz.”
“GEREKLİ MAKAMLAR PARKA
MÜDAHALE ETMELİ”
Bir diğer mahalle sakini Halime Çetin de “25
senedir Yeldeğirmeni’nde yaşıyorum. Ali İsmail
Korkmaz Parkı, tam iki senedir burada yaşayanlar
için zulüm hâline geldi. Geceleri başlayan
bağrışlar ve kavgalar, insanları rahatsız ediyor.
İnanın hiçbirimiz uyuyamıyoruz. Şikâyetimizi
dile getirdiğimizde ise parktakilerden hakaret
ve küfür yiyoruz. Hastamız, çocuğumuz var
diyoruz ama asla saygı duymuyorlar. Kaç kere
çim ektik, ancak her defasında mahvediyorlar.
Çocuklara ait salıncaklara evcil hayvanlarını
bindiriyorlar, hatta köpekleri dövüştürüyorlar
parkın içinde. Ben hayvansever biri olarak bu
tavırları kınıyorum. Gerekli makamların bir an
önce parka müdahale etmesi gerekiyor” diye
konuştu.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 21
Aktüel
Kadıköy’ün tarihi yapılarından Ragıp Paşa Köşkü,
rekor fiyata satılıyor
116 yıllık tarihe sahip Ragıp Paşa Köşkü,
449 milyon liradan satışa çıkarılacak.
Kadıköy’ün en eski yapılarından, 116 yıllık bir
tarihe sahip olan ve halk arasında “Perili Köşk”
olarak da bilinen Ragıp Paşa Köşkü, satışa çıkarıldı.
Köşk, Anadolu 25. İcra Hukuk Mahkemesi
kararıyla 449 milyon 436 bin 491 liradan satışa
çıkartılacak. Hisseleri Hakan Mehmet Çiftçi, kuzeni
Hatice Ayşe Paksoy ile geçen yıl yaşamını
yitiren Meral Edibe Çiftçi’ye ait olan köşkün
Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid’in mabeyincisi
Ragıp Paşa tarafından, Sirkeci Garı’nın da
mimarı olan Prusyalı August Carl Friedrich Jasmund’a
1906’da yaptırıldığı biliniyor.
27 DÖNÜM ARAZİ ÜZERİNDE
BULUNUYOR
Yaklaşık 27 dönümlük arazide uzun yıllardır atıl
durumda bulunan köşkün mimarisi, bir hayli
dikkat çekiyor. Tavanlarında bulunan altın varakların
yanı sıra deniz tarafına inşa edilmiş kulesiyle
fark yaratan köşkün ihalesi, 2 Eylül 2022
tarihinde yapılacak. İhale, ilk oturumda alıcı
çıkmaması durumunda 3 Ekim 2022 tarihinde
tekrar düzenlenecek. Yıllardır bakımsız bir
hâlde bırakıldığı için eski ihtişamını kaybeden
köşkün sahibi konumundaki Çiftçi Ailesi, uzun
süredir mali sıkıntılarla gündemde. Türkiye’de
ilk kamyon fabrikasını kuran Çiftçiler Holding,
birinci kuşaktan isimlerin vefatı ile sancılı bir
sürece girdi. Holding, uzun süredir mirasçılar
arasındaki davalarla da anılıyor.
RAGIP PAŞA KÖŞKÜ HAKKINDA
Yapımı 1906 yılında tamamlanan köşk, büyük
bir koruluk içinde yer alıyor. Kadıköy’ün simgeleri
arasında gösterilen köşk, oldukça değişik
bir mimari görüntüye sahip... Kırk bin altına
mâl olduğu kayıtlarda yazılı olan köşkün tavanlarında
eritilerek elde edilen altın varaklar kullanılmış,
deniz tarafına ise bir kule yaptırılmış.
Köşkün kara tarafına açılan çift kanatlı, büyük
oymalı demir kapısının karşısında iki güzel
bina inşa edilmiş. Bunlardan selamlık olarak
kullanılan yapı son yıllarda yıkılmış, yerine
apartmanlar yapılmış. Ancak yaverlerin oturması
için yapılmış olan tek katlı taş bina, bugün
hâlâ bütün güzelliğiyle yerinde durmakta. Ragıp
Paşa, 1920 yılında köşkte vefat edince, köşk
daha sonra farklı kişilerin mülkiyetine geçmiş.
Yıllardır bakımsız bir hâlde bırakıldığı için eski
zarafetinden eser kalmadığı görülen tarihi
Ragıp Paşa Köşkü, yeni alıcısıyla eski ihtişamlı
günlerine kavuşmayı bekliyor.
22 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Advertorial
Anadolu Yakası’nın kalbinde
tam bir yaşam merkezi;
LENS YAŞAM MERKEZİ
2020 yılında Sabiha Gökçen Havalimanı’nın hemen yanıbaşında
açılan ve akabinde başlayan korona günleri ile açık hava yaşam
merkezine dönüşen Lens Yaşam Merkezi, gördüğü bu ilgi
ile şimdilerde İstanbul’un, özellikle de Anadolu Yakası’nın tam
bir cazibe merkezi konumuna dönüşmüş durumda.
Bünyesinde yer alan dünya markaları ile birlikte Türkiye’nin en
gözde markalarının rahat ve huzurlu bir ortamda ziyaretçilerine
hizmet verebiliyor olması, merkezin başlıca tercih edilme
nedenleri arasında görülüyor.
TRAMBOLİN VE EĞLENCE PARKURLARINDAN
OLUŞAN FLYZONE
Lens Yaşam Merkezi’ni cazip kılan bir başka özellik de dünyada
ağırlıklı olarak gençleri ve kendini genç hisseden insanları bir
araya getiren, eğlence ile spor konseptinin bir arada sunulduğu,
trambolin ve eğlence parkurlarından oluşan Flyzone Türkiye’nin
de bünyesinde yer alıyor olması.
HER YAŞTAN İNSANA SPOR AKTİVİTESİ
Birbirinden eğlenceli 7 farklı parkurdan oluşan Flyzone, hem
gelişim çağında olan çocukların beden gelişimlerine yardımcı
oluyor hem birbirine meydan okuyan gençlerin fiziksel aktiviteler
gerçekleştirerek enerjilerini dışa vurmalarını sağlıyor hem
de esnek ve sağlıklı bedenlere sahip olmak isteyen her yaştan
insana bir spor aktivitesi olanağı sunuyor.
24 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Advertorial
İLLÜZYON DÜNYASI VE OYUNCAK MÜZESİ
Lens Yaşam Merkezi’ni cazip kılan bir diğer detay ise WOX
Türkiye tarafından ülkemize kazandırılan “İllüzyon – Oyuncak
Müzesi”. Ziyaretçileri tarafındanher daim büyük ilgi gören, illüzyonun
ve oyuncakların büyülü dünyasına davet eden bu alan,
merkezin her yaştan ziyaretçileri için harika bir cazibe merkezi
olarak görülüyor.
TÜRK VE DÜNYA MUTFAKLARINDAN
LEZZET ŞÖLENİ
Lens Yaşam Merkezi’nde aralarında Asya, Amerika ve Avrupa
ülkelerinin mutfaklarından örneklerin yer aldığı markaların restaurantları
ile birlikte geleneksel Türk mutfağının lezzetlerini de
bulabilmek mümkün. Açık havaya açılan mini bulvarlar üzerinde
kahve keyfi ise “Mutlaka bir daha denemeliyim” dedirtiyor
insana. Geniş ve güvenli otopark imkânlarının mevcut olduğu
merkezde aradığınız her şeyi bulabileceğinizi şimdiden söyleyebiliriz.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 25
Kapak
26 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Kapak
Yasemin çiçekleri, çan sesleri,
taş sokakları ve ahşap yapılarıyla
ADALAR’A DAVET
EDİYORUZ
Yüzyıllar süren fayton kültürünün sona ermesiyle yepyeni bir kimlik kazanan Adalar,
günümüzde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeyi sürdürüyor.
İstanbul’un incisi olarak adlandırılan Adalar, bir yandan çevre ve ulaşım sorunlarıyla
baş etmeye çalışırken, öte yandan hem tarihi misyonunu koruyor hem de
yeni kozmopolit yapısına alışmaya çalışıyor.
PINAR BALTACI
Kadıköy’ün denizaşırı komşusu Adalar... Rıhtım’daki tarihi beyaz
iskeleden çıktığımızda mavi bir yolculukta sırasıyla Kınalıada, Burgazada,
Heybeliada ve Büyükada’nın eşsiz yapıları karşılıyor bizi.
Yolculuğun sonunda iskeledeki yoğunluk ve kargaşa, Adalar’ın ara
sokaklarında yerini sakin bir mahalle huzuruna bırakıyor.
Tüm İstanbul gibi özellikle son yıllarda artan nüfusu ve bununla birlikte
belirginleşen kozmopolit yapısıyla Adalar, bir taraftan yepyeni
misafirlerini ağırlarken, öte yandan “Nerede o eski Ada günleri?”
diyen eski Adalıların hafızalarında ve anılarında capcanlı duruyor.
Birlikte yaşamanın, denizin, çiçek kokularının ve plak seslerinin arasında
geçen çocukluk yıllarını büyük bir özlemle anan Adalılar, en
derin değişimin Büyükada’da yaşandığını ifade ederken, eski Ada
ruhunun hâlâ Burgazada’da sürdüğünü söylüyorlar.
Büyükada’da “Doğma büyüme buralıyız” diyen sayılı Adalı kalmış.
Kimi zamanında iş ve eğitim yüzünden ayrılmış, kimi hayatının son
günlerini Ada’da geçirip aramızdan ayrılmış. Geçmişte büyük çoğunlukta
olan Rumlar ise 1960’lı yılların ortasında Yunanistan başta
olmak üzere Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kalmış. Ada
sokaklarında kaybolurken, geriye kalanlarla hemen selamlaşıverdik.
Gözleri dolu, mutlulukla, heyecanla, tutkuyla anlattılar Adalarını.
Ada’ya ayak basar basmaz, kalabalık çarşıdan kendimi deniz kenarındaki
eşsiz manzaralı belediye binasına attım. İlk durak, Adalar Belediye
Başkanı Erdem Gül oldu. Üç yıldır görevde olan Gül, bölgenin
sorunlarını büyük bir açıklıkla dile getirirken, tüm Ada sakinlerini
kucaklayıcı tavrıyla ürettiği çözümleri ve çalışmalarını anlattı. Belediye
binasından çıktıktan sonra ise sırasıyla canlı hafızasıyla kaleme
aldığı Ada hikâyeleriyle bilinen Fıstık Ahmet’i, Semiha Hanım’ı, Niko
Bey’i ve hoş sohbet Adalıları ziyaret ettim. Sohbetlerimiz bitip, bir
kahve molası verdiğimde, çan sesleri duyulmaya başlamıştı bile.
Ada’nın akşamüstü, en az sabahı kadar güzeldi. Kuşları, ceviz ağaçları
ve bahçeri de öyle. Keyifli okumalar...
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 27
Kapak
Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül:
Ada içi ulaşım sorunlarıyla
karşı karşıyayız
Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül, görevde bulunduğu
son üç yılı değerlendirirken, Adalar’ın
hâlihazırda var olan sorunlarına da değindi.
Başkanım, öncelikle geride bıraktığımız
son üç yılı konuşabilir miyiz? Hep beraber
pandemi sürecini de atlattığımız bu
zorlu dönemlerde başkanlık süreciniz
nasıl geçti?
Evet, beş yıllık görev süresini tamamlamak için
son iki yıla giriş yaptık. Bir kışı daha geride bıraktık.
Adalar’da kış başka, yaz ise bambaşkadır.
Bu iki mevsimde Ada’da hayat tam olarak birbirinin
zıttıdır. Kışın durağan, hüzünlü, insanı azalan
bir Ada’ya tanıklık ederken, yaz mevsiminde
kapasitesinin üzerinde misafir ağırlayan bir atmosfer
ile karşı karşıya kalıyoruz.
Adalar’a geldiğimiz ilk zamanlarda, çalışmalarımızı
Ada içi ulaşıma dair çözüm üretmeye
yönelik olarak hızlandırmıştık. Elbette Ada dışı
deniz ulaşımı Şehir Hatları’nın yetkisinde, ancak
başta Büyükada olmak üzere tüm Adalar’da
şehir içinde de ulaşım sorunu hâkimdi. Öncelikle
faytonları ulaşım aracı olmaktan çıkarttık. Bu
karara dair genel olarak bir memnuniyet olduğunu
da gözlemliyoruz, çünkü süreci hiç kimsenin
hakkını yemeden yönettik. O meslekten
geçinenlerin haklarını almalarını sağladık. Tüm
bu düzenlemeler, pandemi sürecinin öncesinde
gerçekleşti. Ardından biliyorsunuz bir hayli
uzun süren pandemi döneminde, Adalar’da
neyseki İstanbul geneline göre yüksek vakalarla
karşılaşmadık. Bizler de sosyal meselelere
ağırlık verdik. Günümüze döndüğümüzde ise
özellikle yaz aylarının da gelmesiyle artan nüfusumuzla
birlikte yine ulaşıma dair iki önemli
sorunla karşı karşıyayız. Biri elektrikli araçların,
diğeri ise bisikletlerin yoğunluğu…
Ben de tam bu konuyu soracaktım.
Özellikle İskele Meydanı ve çarşı çevresinde
elektrikli araç ve bisiklet trafiğinin
artışı gözle görünür noktada…
Biliyorsunuz, faytonların yerine işletmesi
İETT’de olan taksi ve dolmuş dediğimiz iki farklı
elektrikli araç getirildi Adalar’a. Ancak şimdiler-
28 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Kapak
bunun ardından Adalar, “özel çevre koruma
alanı” ilan edildi ve bizim plan yetkimiz Büyükşehir’den
alınarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı’na verildi. Dolayısıyla, şu anda
Bakanlığın kararını bekliyoruz ve sonuç olarak
hâlâ plansızız.
de şahsi akülü araçlarda ciddi artış yaşanmaya
başladı. Onları en azından yaya bölgelerinde
azaltmak için çabalıyoruz. Adalar’da ulaşımın
İstanbul’da olmayan bir biçimde yaya olarak
gerçekleşmesi mümkün. Dolayısıyla, yayaların
en azından belirlenen bölgelerde daha rahat
hareket edebilmeleri adına akülü araçlara dair
gerekli düzenlemeleri hızlandıracağız. Bununla
birlikte kiralık bisiklet sayısındaki artış da yayalar
için tehlike yaratıyor. Adalar’da bisiklet kullanımına
ve satışına dair de yine bazı sokak ve
caddelerde kararlarımız olacak.
Ulaşım sorununun yanında sanıyorum
özellikle yaz aylarında gün içerisinde
artan nüfusla birlikte çevre temizliği
konusu da sık sık gündeme geliyor.
Evet çok doğru, sorunlar yaşanıyor. Çünkü biz
kışlık yaşayan nüfusuna göre geliri olan bir belediyeyiz.
İstanbul’daki 39 belediye arasında en
düşük bütçe bizim. İlçeye kayıtlı nüfus az. Bu
yüzden merkezi hükümetten yeterli miktarda
bütçe alamıyoruz. Bu durum da özellikle yaz
aylarında temizlik konusunda zorlanmamıza
yol açıyor. Yine de İBB’nin destekleriyle çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Bununla birlikte
yaz aylarının bir diğer sorunu ise yangınlar. Ne
yazık ki havalar ısındıkça ve insan nüfusu arttıkça
tüm Adalar’da risk de artıyor. Şimdilerde
tetikte olduğumuz zamanlardayız. Çünkü hem
ormanlarımız hem de çok fazla tarihi ahşap binamız
var.
Başkanım, Adalar için merak konusu
olan bir diğer husus da imar planı…
Bu konuda yeni bir gelişme var mı?
Biz geldiğimizde Ada plansızdı, 1/5000 ölçekli
imar planı mahkeme kararınca iptal edilmişti
çünkü. Seçimin ardından İBB’de yaşanan değişimle
birlikte katılımcı plan toplantılarıyla tekrar
1/5000’lik bir imar planı hazırladık. Hemen
Adalar’da zamanında çok sayıda sanatçı,
yazar ve devlet büyüğü isimlerin ikamet
ettiği biliniyor. Bu bağlamda hem bu
isimlerin yaşadığı ve kapalı durumdaki
evler hem de tarihsel anlamda önem
arz eden kurumsal yapılar için özel bir
çalışmanız olacak mı?
Metruk binalarla alakalı mülkiyet sorunları Adalar’da
çok belirgin... Mesela Büyükada’da Reşat
Nuri Gültekin’in yaşadığı ev var. Hatta bu evde
daha sonraki yıllarda Ayla ve Beklan Algan da
yaşamışlar. Ev, içerisinde bulunan bir miktar eşyayla
birlikte kapalı şekilde duruyor. Bu yapıyı
değerlendirmek adına torunlarıyla iletişim kurmaya
çalıştık, ancak yurtdışında oldukları için
diyalog sorunu yaşıyoruz. Yine Büyükada’nın
en meşhur yapılarından Troçki’nin Evi’ne dair
de aynı sorunları yaşıyoruz. Evi satın alan kişilere
bizzat ben ulaştım, şehir dışında oldukları
için çok fazla ilgilenemediler.
Keza Heybeliada’da da çok sayıda yapı
mevcut. En bilineni ise bir zamanlar
müze olan Hüseyin Rahmi Gürpınar
Evi… Evin akıbetine dair bilgi
alabilir miyiz?
Evet, bir dönem müze olarak açık olan binanın
mülkiyeti Vakıflar Müdürlüğü’ne geçince ne
yazık ki müze kapatılmış ve eşyalar İBB depolarına
taşınmış. Vakıflar Müdürlüğü ile konuya
dair görüştüm; binayı Valilik’e devredeceklerini,
ardından tekrar müze olabileceğini ifade ettiler.
Ancak bir türlü nihai bir sonuç alınamadı. Bina
için restorasyon da şart. Süreç bu anlamda da
uzayabilir. Heybeliada’da ayrıca Cumhuriyet’in
ilk yapılarından sanatoryum binası var biliyorsunuz.
Hatta İsmet İnönü’nün bugün müze
olan evini Heybeliada’da almasının sebebi de
bu sanatoryum binasıdır.
İki parselden oluşan bina, 2005 yılında kapatılmış.
Pandeminin başında binanın bize devredilmesi
hususunda bir talebimiz oldu. Tekrar
Tüberküloz Hastanesi olmasa bile sağlık alanında
kullanmak istiyorduk, ancak talebimizin
ardından yapılan açıklamada iki parsellik binanın
yarısı Diyanet’e, diğer yarısı ise Orman Bakanlığı’na
verilmiş. Bunun yanında biraz önce
bahsettiğim İsmet İnönü Evi de müze olarak
açık. Bir de Ruhban Okulu var Heybeliada’da.
Alınan siyasi kararla orada eğitim görülmüyor,
fakat Patrikhane’nin görevlileri var. Sanıyorum
onların da bir restorasyon süreci olacak.
Heybeliada Sanatoryumu
“Bu yazdan sonra hayata geçirmeyi
amaçladığımız bir diğer proje ise
Adalar’dan yolu geçen yazar, siyasetçi
ve sanatçılarla alakalı olacak. Aziz
Nesin’den Troçki’ye, Hüseyin Rahmi
Gürpınar’dan Nazım Hikmet’e kadar
çok sayıda önemli şahsiyetin yolu Adalar’dan
geçmiş. Bu isimler kitaplarda
kalmasın ve canlı, görünür olsunlar
istiyoruz. Belki bir plaket ya da anıt yapılabilir.
Şimdilerde projeyi olgunlaştırma
sürecindeyiz.”
Başkan Erdem Gül, resmi tatil günlerinde
büyük oranda artan Ada nüfusuna
dair de açıklamalarda bulundu: “Biliyorsunuz
resmi tatil günlerinde İstanbul’da
ulaşım ücretsiz. Hâliyle bu tatil
günlerinde Adalar’a rağbet bir hayli
artıyor. Hâl böyle olunca Ada sakinleri,
bu bölgenin ücretsiz ulaşımdan muaf
olmasını istiyorlar. Bu sadece Belediye
Meclisimize sunulan bir talep, ancak
yine de ben özellikle belirtmeliyim ki
hiç kimsenin anayasal seyahat hakkına
müdahale etmek istemeyiz. Çünkü ülkemizde
her geçen gün büyük bir hızla
artan yoksulluk sorunu var. İstanbul’da
yaşayıp, hiç Boğaz’ı ve Adalar’ı görmemiş
çok sayıda insan da olduğu için
bu kişilerin ücretsiz biçimde Adalar’a
gelmesi haktır. Bu bizlerin vereceği bir
karar değil tabii, sonucu bekleyeceğiz.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 29
Kapak
“Bu Ada, bizim çocukluğumuzun
Ada’sı değil!”
Semiha Baltacı, doğma büyüme Adalı... Ailesi de
öyle... Ada’yı çocukluk ve ilk gençlik gözleriyle
görmüş, şimdilerde ise tanıklık ettiği o güzel Ada
yıllarının güzel bir anlatıcısı. Ada’nın hem bugününe
hem de geçmişine Semiha Hanım’ın sözleriyle
dokunduk, yıllar evvel babasının bakkalı
olan dükkânda, Ada’ya dair çeşit çeşit hediyelik
eşyanın arasında keyifli bir sohbete koyulduk:
“Annem çok eski Adalı, babam ise 1900’lü yılların
başında gelmiş, bir o kadar eski bir Adalı...
Babam, buranın ilk Türk ve Müslüman bakkalıydı.
Benim emekli olduktan sonra açtığım bu
hediyelik eşyalar dükkânı, bizim çocukluğumuzda
babamın bakkalıydı. Ben ve kardeşlerim
de burada doğduk ve okuduk. 11 yaşımda
İstanbul’da okumaya gittim, ancak Ada’dan
hiçbir zaman kopmadım. Eğitim ve iş hayatı
dışında hep Ada’daydım. Tabii “Bu Ada, sizin
çocukluğunuzdaki Ada mı?” derseniz, inanın
hiç değil. Bizim zamanımızda Ada’da Rum nüfusu
sayıca çok fazlaydı. Hepsi de arkadaşımız,
dostumuz, komşumuzdu. Tabii Türk aileler de
vardı ama Ada bu kadar kozmopolit değildi o
zamanlar, çok fazla göç almamıştı. Ancak tabii
ki günümüzde İstanbul da çok değişti, Ada’nın
değişimi de kaçınılmazdı. Ancak Adalar ufak
yerler olduğu için değişim çok daha net hissediliyor.
Ne yazık ki o eski güzel günlerin gelmesi
de imkânsız artık.”
ADA’DAN GİDENLER
Zamanla Ada sakinlerinin çeşitli sebeplerle
bölgeyi terkettiklerini ifade eden Baltacı,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Eskiden Büyükada
Çarşısı çok farklıydı. Çarşı içerisinde manavlar,
bakkal dükkânları, kasaplar vardı. Zamanla
hediyelik eşya dükkânları, restoranların sayısı
artmaya başladı. Ada bir kasaba gibiyken
büyükşehire dönüştü. Tabii bu değişimde gerçek
Adalıların buradan ayrılmasının da büyük
payı var. Çocukluğumuzdan geriye çok az aile
kaldı. Bir kısmı büyüdü, evlendi. Bir kısmı ise
isteyerek farklı ülkelere ve şehirlere yerleştiler.
Tabii kaybettiklerimiz de oldu. Tüm bunların
dışında 1964 yılında alınan bir karardan ötürü
bir gecede Ada’yı terk eden Rumlar oldu.
Çoğu Yunanistan’a gitmek zorunda kaldı. Ben
1953 doğumluyum. O yıllarda çocuktum. Hiç
unutmam, evimizin bitişinde ileri yaşlarda,
hiç evlenmemiş iki matmazel kardeş yaşardı.
O gece annemlerle ağlaşarak ayrıldılar ve Yunanistan’a
yerleştiler. Ben ilk defa 1987 yılında
Yunanistan’a gittiğimde yeğenleriyle iletişim
kurarak, kendilerini ziyaret ettim. Çok yaşlanmışlardı,
ancak beni görür görmez tanıdılar.
Oturduk, uzun uzun sohbet ettik. Ada’yı çok
özlemişlerdi ve kalkarken bana “Semiha, bir
daha gelirsen bir avuç Ada toprağı getir bize”
dediler. Çıktım ve gözümden bir damla yaş, o
güzel günleri düşünerek döküldü.”
30 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Kapak
“Büyükada eski Türk İlkokulu, şu an İBB
tarafından restorasyonu yapılan tarihi
bir bina. Bu okuldan Halikarnas Balıkçısı
Cevat Şakir Kabaağaçlı, Bedia Muvahhit,
Bankacı Erol Aksoy gibi birçok
ünlü isim mezun olmuş. Eski mezunlar
olarak binanın restorasyonu bittikten
sonra anılarımızı yaşatmak için burada
bizlere hiç değilse bir odanın verilmesini
talep ediyoruz. Umarız bu arzumuz
yetkililer tarafından gerçekleştirilir.”
Semiha Baltıcı, 23 Nisan gösterilerinde...
ESKİ ADA GÜNLERİ
Semiha Hanım, çocukluğunun Ada’sını büyük
bir özlemle anlatırken, o dönemlerde çevreye
verilen öneme dair de şunları söyledi: “Çocukluğumuzda
Ada mis gibi kokardı, her bahçede
çiçekler vardı çünkü. Hatta burada çiçekçilik
yapılıyor, İstanbul’daki mezatlar için çiçekler
taşınıyordu. Mesela çarşı içerisinde şimdilerde
hediyelik eşyaların satıldığı bir mekâna dönüşen
ikili dükkân, Foça Lokantası’ydı. Rumlar
tarafından işletilen çok meşhur bir lokantaydı
Foça. Akşamları hanımlar çok şık tuvaletlerle,
beyler keten kıyafetlerle gelirlerdi. Akşamüstü
eşlerini Rıhtım’da bekleyen hanımlar da aynı
oranda şık olurlardı. Eski Ada günlerinde aklımda
kalan en unutulmaz anlar ise 23 Nisan
günleriydi. Rum Yetimhanesi’ndeki çok sayıda
okul arkadaşımız, Saat Meydanı’ndaki törenlere
büyük bir disiplinle gelirlerdi. Hepimizde
büyük bir bayram coşkusu vardı. Hâlâ içimde o
günlerin heyecanını yaşıyorum.”
TAPTAZE ÇOCUKLUK ANILARI
Semiha Hanım, son olarak yıllar evvel Ada’dan
Amerika’ya göç eden ve “Memleketim” dediği
Ada’yı ziyaret eden Harry Dimopoulos’un hikâyesini
paylaştı:
“Sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya başladığım
dönemlerde, Yunanistan başta olmak
üzere çok farklı ülkelerde yaşayan Adalılarla
iletişim kurmaya başladık. Bir gün çarşının
çok eski bir fotoğrafı paylaşıldı sayfada. Amerika’da
yaşayan bir bey, çarşı içerisinde şimdilerde
lokanta olan bir dükkân için ‘Burası
benim dedemin bakkal dükkânıydı. Kapının
önünde duran kişi de benim amcamdır’ dedi.
Karşılıklı yazışmaya başladık. Öğrendim ki yıllarca
Ada’da yaşamış, ancak sonrasında önce
Yunanistan’a, ardından Amerika’ya göç etmişler.
Bana Ada’daki evini tarif etti. Evi bulup,
fotoğrafını çekerek kendisine gönderdim. Çok
sevindi. Ardından ağabeyim Fıstık Ahmet’in
Ada’ya dair kitaplarının arasına Ada’dan bir
mimoza çiçeği koyarak kendisine gönderdim.
Yine çok memnun kaldı ve Ada’ya gelmeye karar
verdi. Kendisine bir otel ayarladık. Ada’nın
değişimi karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı.
Okuduğu ilkokulun kapısında poz verdi bana
ve o günleri ‘Annem bu demirlerin arasından
öğle saatlerinde yemek uzatırdı’ sözleriyle
andı. Zamanında Ada’da kasap ve bakkal olan
dedelerinin mezarını ziyaret etmesi için kendisine
belediyenin katkılarıyla bir araç hazırlattık.
En büyük şaşkınlığı ise Ada’da araca binmek
oldu. Gelip bulduğu Ada bıraktığından
çok farklıydı, ancak anıları taptazeydi.”
Ada sokaklarında,
Ada’nın en
meşhur ve yetenekli
inşaat ustalarından
Koço
Kalfa’nın oğlu
Niko Katakuzino
ile karşılaştım.
Koço Kalfa bu
dünyadan göçeli
çok olmuş. Ancak
oğlu Niko,
Ada’dan hiç ayrılmayan
sayılı
Rumlardan. Babasını
ve verdiği
sözü gözleri dolu dolu anlattı Niko Bey:
“Babam hiç istemedi buradan gitmemi.
Ben de ona söz verdim, hiç ayrılmadım
Ada’dan. Tabii buranın şu hâlinin eski
Ada ile alakası yok. Keşke bir anlığına
bile o eski Ada’nın korkunç güzelliğini
görme şansınız olsaydı. Bir daha o günlere
gitmek imkânsız. 1964 yılına kadar
Ada’da 745 tane Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı yaşardı. Şimdilerde 15-20 kişi
kaldık. Babamı eskiden herkes tanırdı
burada, üst düzey bir inşaat kalfasıydı
çünkü. Tüm eski yapılarda emeği vardır.
Adına yıllar sonra ‘Böyle bir sanatkâr
bir daha dünyaya gelmez’ sözleriyle
yazılar yazıldı.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 31
Kapak
En yaşlı muhtar,
70 yıldır Adalı!
“Mütevazı ve mutlu bir
hayatımız vardı”
Tam 6 dönemdir Büyükada Nizam Mahallesi’nin
muhtarlığını yapan 95 yaşındaki Şerif
Ali Coşkuner, neredeyse 70 yıldır Adalı… Yıllar
önce Çanakkale’de tanıştığı Büyükadalı bir asker
arkadaşını Ada’da ziyaret ettikten sonra buraya
yerleşmeye karar veren Muhtar Coşkuner;
“Beni Ada’da yaşamak için ikna eden arkadaşım
ve ailesi ne yazık ki Yunanistan’a yerleşmek zorunda
kaldılar. Hepsini saygıyla anıyorum. Ben
ise burada kaldım ve uzun yıllar muhtarlık bile
yaptım. İnsanlarla iç içe olmak ve onlara yardım
etmek beni çok mutlu ediyor” diye konuştu.
Vaso Delvaridu ile Ada’nın ara sokaklarında
kaybolduğum bir anda karşılaştık. Akşamüstü
takılarla dolu tezgâhını toplarken minik bir
sohbete koyulduk. Vaso Hanım, Ada’yı terk
etmemiş nadir Rumlardan: “Biz ailece Adalıyız.
Dedem ve dayılarım da burada esnaf ve inşaatçılık
işleri yapıyorlardı. 1964 yılından sonra gittiler
ama ben kaldım, çünkü Ada’dan kopmak
kolay değildi. Ada çok güzel, hep de böyleydi
ve İstanbulla asla karşılaştırılamaz. Biz Rumlar
da çok rahatız burada. İskele bölgesi ise metropol
gibi oldu. Çarşıya gidemiyoruz, denize bile
giremiyoruz, çünkü çok kalabalık. Eskiden biz
bize yaşıyorduk Ada’da. Kazandıklarımız yetiyordu;
mütevazı ve mutlu bir hayatımız vardı.
Ben hiç ayrılmadım buradan, tam 60 yıldır
aynı evde oturuyorum. Çocuklarım da o evde
doğdu, büyüdü. Bağdadi bina diyorlar, ahşapla
taş karışımı bir bina. Kilise, vakıf evidir aynı
zamanda. Benim evimin olduğu bölge sessiz,
çarşı gibi değil.”
FAYTONLAR KALKTI, KORSAN
TAKSİCİLER ARTTI
Vaso Hanım, geçmiş Ada günlerini ise şu
sözlerle yâd etti: “Hani hep söylenir ya, ‘Biz
kapılarımızı kilitlemeden yatardık’ diye. İşte,
Ada’nın o günlerine şahitlik ettim ben. Gerçekten
o kadar güvenirdik birbirimize. Eskiden
evlerimizin arka bahçelerinde kahveler içer,
sohbetler ederdik. Tabii o dönemler tavernalar
vardı Ada’da. Danslar edilirdi akşamları bu
mekânlarda. Şimdilerde şehirleşti artık Ada.
Önce doğalgaz geldi, buna paralel oteller arttı.
Ardından nüfus artmaya başladı. Ada’ya değişim
çok hızlı geldi. Daha yavaş olabilirdi, ama
son beş-on yılda çok değişti. Bunun yanında
faytonların gidişine dair de derginiz aracılığıyla
birkaç şey söylemek isterim. İnanın faytonların
bir suçu yoktu, problem faytonculardaydı. İyi
sürüldükten, bakımı yapıldıktan sonra faytonlar
Ada için zararlı değildi. Ancak faytoncular
çok tehlikeliydi, adada suç unsurunu arttırıyorlardı.
Hayvanlarına da çok kötü davranıyorlardı.
Şimdi de yeni elektrikli araçlar yetmiyor,
korsan taksicilik arttı. Çok yüksek fiyatlara turlar
yaptırıyorlar. Ada şimdilerde büyük oranda
sömürülüyor. Sırtından çok fazla para kazanıldı.
Eski Ada zaten hayal, gerçekçi olmak lazım
ama en azından bugününü daha sağlıklı geçirebiliriz.
Gerekli düzenlemelerin yapılmasını
umut ediyorum.”
32 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Kapak
Prinkipo’dan Khalkedon’a!
(FISTIK) AHMET TANRIVERDİ
İki bin beş yüz sene önce Delf’teki kahinin sözüne
uyarak Megara’dan tekneleriyle ayrılıp,
“Körler Ülkesi”nin karşısını yurt edinenler, oraya
“Bizantion” adını verdiler. Körler Ülkesi’ne
de “Khalkedon” adını uygun gördüler. Bizans’ı
yönetenler, gözden düşen imparator, imparatoriçe,
patrik, papaz, keşiş, prenses ve prensleri,
karşı kıyıdaki Prinkipo adasına sürgüne yolladılar.
Aradan asırlar geçti, Khalkedon ve Prinkipo
kardeş olarak yaşadılar. Giderek isimleri değişerek,
Kadıköy ve Büyükada adlarını aldılar.
Salah Birsel
İstanbul’umuzun bu iki güzide ilçesi; nice alışverişlere,
aşklara yataklık ederken, çok önemli
bir olayı da birlikte yaşadılar. Büyükada’mız
çok önemli bir adamını, Kadıköy’ümüzün Fenerbahçe
Spor Kulübü’ne verdi: Lefter Küçükandonyadis.
Yönetici Rüştü Dağlaroğlu’nun
“Seni Fenerbahçe’nin yeni antrenörü Molnar’a
denemesi için takdim edeceğim. Kusura bakma,
seni hiç tanımıyorum. Hatta hiç güvenim
yok. Salı günü antrenmana geleceğine asker
sözü verir misin?” sözleri üzerine, çelimsiz
Adalı çocuk asker sözü verip, salı günü Kadıköy’e
gitti. Molnar, Lefter’i B takımının forvetine
koydu. Çelimsiz çocuk müthiş oynuyordu.
A takımının kalecisi Hüsnü Terzioğlu’nun kalesine
dört gol birden attı.
Maçtan sonra Büyükada’daki evine gidip, on
gün sessiz kalınca Kulüp Müdürü Reşat Erte,
Lefter’i Kadıköy’e, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün
müzesine getirdi. Neden kaçıp gittiğini Lefter
şu sözlerle cevapladı: “Affedin, ağabeylerime
gol atınca hem utandım hem de korktum.” Babasının
rahatsızlığını bildirince, Rüştü Dağlaroğlu’nun
verdiği ilaç parası 200 lirayı alıp, “Bu
paranın çok katını Fenerbahçe’me ödemeyi namus
borcu sayacağım” diyerek, kalben Fenerbahçeli
oldu. Ben henüz 3 yaşımdayken Lefter,
1947 yılında Fenerbahçe’sine adımını attı.
Büyükadalı biri olarak Kadıköy’ün bende bıraktığı
ikinci anlamlı iz, Salah Birsel ile olan dostluğumun
başlangıcına vesile olmasıdır. Çobançeşme’de
işlettiğim “Barba 110” isimli küçük meyhanenin
önünden üstat geçerken, kahve içmeye davet ettim.
Aramızdaki konuşma şöyle sürdü:
– Sizi tanımıyorum!
– Okurlar yazarlarını tanır ama yazarlar
okurlarını tanımayabilir!
– O halde davetinizi kabul ediyorum.
Bu şekilde başlayan dostluğumuz, üstat ölene
kadar devam etti. Ve beni kitap yazmam konusunda
ilk teşvik eden Salah Birsel oldu. Eşim
Aynur ve dostum Ataol Behramoğlu da ısrarla
kitap yazmam konusunda itici güç olarak hep
arkamda durdular. Bugün okunuyorsam, üç değerli
insanın sayesindedir.
Lefter
Büyükada’yı ve tabii Adalar’ı çok yazdım. Kadıköy’e
olan sevgimi anlatabilecek tek duygu
özlemekti. Merhum Lefter Küçükandonyadis
ve Salah Birsel’i rahmetle anıyor, yazımı Nazım
Hikmet’in sözüyle bitiriyorum: “Unutma, her
gelen sevmez / Ve hiçbir seven gitmez.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 33
Kapak
İstanbul’dan apayrı bir dünya;
Büyükada
SAFFET EMRE TONGUÇ
Tarihi adı “Prinkipo” olan Büyükada, Prens Adaları
içerisinde en büyük olanı. Çam ağaçları,
erguvanlar, zarif ahşap evler ve trafikten arınmış
olmanın huzuru ile İstanbul’dan apayrı bir
dünya... Ne zaman giderseniz gidin, ayrı bir güzelliğin
sizi karşılayacağı Büyükada’da deniz kıyısındaki
restoranlarda balığın tadını çıkarabilir,
tüm sorunları arkanızda bırakıp, sadece adayla
bütünleşmeyi deneyebilirsiniz.
Hamidiye Camii...
Prens Adaları’nın tacındaki mücevher olan Büyükada’da
iki tepe var. Aralarında vadi olan İsa
Tepesi (164 metre) ve Yüce Tepe (202 metre)
sahille çevrelenmiş. Tüm ada topu topu 4.3 kilometre
uzunluğunda ve 1.3 kilometre genişliğinde,
dolayısıyla adayı yürüyerek veya bisikletle
gezmek mümkün.
VI. yüzyılda İmparator II. Justin (565-78) muhtemelen
Maden denilen bölgede kadınlar manastırı
inşa ettirmiş. Bu manastır, VIII. yüzyıl
sonlarında kendi öz oğlunu bile kör edebilecek
bir karaktere sahip İmparatoriçe Eirene (752-
803) tarafından genişletilmiş. Ardından, dikbaşlı
veya sakıncalı görülen insanların buraya ya da
adalardaki başka manastırlara sürgün edilmesi
geleneği başlamış. Son gönüllü sürgün ise bir
başka Eirene olmuş. Kocası, İmparator III. Alexius
1118’de ölünce Büyükada’ya yerleşmiş.
Adanın, XV. yüzyılda Osmanlıların şehirde ele
geçirdiği son yer olduğu düşünülüyor. 1846’ya
kadar vapur seferlerinin olmadığı Büyükada,
daha sonraları keyfine düşkünler tarafından
keşfedilmiş ve yaz sıcaklarından kaçış noktası
olmuş. 1909’da Genç Türkler, Sultan II. Abdülhamid’i
darbeyle devirmişler ve adamlarının
çoğunu adaya sürmüşler. 1929’da Rus devrimci
Leon Troçki de buraya gönderilmiş. Ondan
sonrakiler ise şehirden kaçıp, stressiz bir yaşamı
bulmaya çalışan gönüllü sürgünler olmuş.
Büyükada; palmiye, çam ve çınar ağaçlarıyla
büyüleyici bir güzelliğe sahip, ancak ne yazık ki
çirkin yapılaşma ve çöp gibi tanıdık problemlerden
de nasibini almış. Deniz kıyısındaki yarım
kalmış binalar hâlâ manzarayı bozuyor.
34 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Kapak
İSKELE BİNASI
Büyükada’ya gelen vapurlar, 1899 yılında 1. Ulusal
Mimari tarzında Mihran Azaryan tarafından
tasarlanan iki katlı bir iskeleye yanaşıyor. İskele,
Haydarpaşa Garı’nın önündeki iskelenin de
çinilerini yapmış olan Kütahyalı üstad Hacı Hafız
Mehmet Emin Efendi’nin çinileriyle dekore
edilmiş. Bina, adadaki ilk sinema dahil olmak
üzere değişik amaçlarla kullanılmış. Üst katındaki
güzel manzaralı teras şu anda kafe konumunda.
MANASTIRLAR
Büyükada’da görmekten keyif alacağınız yerler
var. Bunların arasında iki tepenin üzerinde yer
alan manastırlar da bulunuyor. Yüce Tepe’deki
Aya Yorgi Koudonas Manastırı (Çanların Aya
Yorgi’si), muhtemelen 963 senesinde İmparator
II. Nicephorus Phocas (963-9) zamanında
yapılmış ama kayıtlarda manastıra ilk olarak
XII. yüzyılda rastlanıyor. 1625 yılına dayanan
bir hikâyede bir çobanın yeraltından gelen çan
sesi duyduğu ve yeri kazınca eski bir Aya Yorgi
ikonu bulduğu anlatılıyor. İkonun şehre 1204’de
gelen Haçlıları gören rahipler tarafından gömüldüğü
sanılıyor. Orijinal ikon Fener Patrikhanesi’nde
muhafaza ediliyor, burada sadece
kopyası sergileniyor.
Günümüzdeki manastır, 1752 ile 1909 arasında
yapılmış yarım düzine kilise ve şapelden oluşuyor
ve üç seviyeye yayılmış. İçlerinden birinde
mucize beklentisi ile akıl hastalarını bağladıkları
zincir de görülebilir. Her sene 23 Nisan’da Aya
Yorgi Günü’nde insanlar burayı ziyaret ediyor.
Ziyaretçilerin bir kısmını Rumlar oluşturmasına
rağmen Hıristiyan olmayanlar da geliyor. Kimileri
çıplak ayakla yürüyorlar, ağaçlara kâğıt ve
plastik parçaları bağlıyorlar, ip makaralarını dallara
sardırarak tepeye çıkıyorlar. İsa Tepesi’ndeki
Sotiros Christou (Kurtarıcı İsa) Manastırı,
Bizans döneminde yapılmış. Rum Patrikhanesi’nin
XVI. yüzyıl sonunda restore ettirdiği manastır,
Osmanlı döneminde Rum tüccarlar ve
bir Fener soylusunun katkılarıyla ayakta kalmış.
XIX. yüzyıl boyunca birçok patrik bu manastırda
yaşamış. Bugün orijinal binalardan sadece
ikonastasisin olduğu bina, iki katlı güney kanadı
ve dış binaların bazıları kalmış. Üçüncü manastır
adanın doğu tarafında, sahile yakın olan Aya
Nikola Manastırı. Hakkında en eski referansı
XVII. yüzyılda gördüğümüz manastır, 1852’de
tamamen yanmış. Gördüğünüz bina 1860’da,
narteksi ise 1873’de yapılmış.
DİĞER İBADET YERLERİ
Bir zamanlar Büyükada’da Rum nüfus çok fazlaydı.
Ana yerleşim bölgesindeki iki Rum Ortodoks
kilisesini bugün de görebilirsiniz. Panayia
(Meryem Ana) Kilisesi, 1735 yılında adanın başka
bir yerinde yapılmış ve şu anki yerine 1793’de
taşınmış, XIX. yüzyıl sonunda ise baştan başa
yenilenmiş. Bugün sahip olduğu en etkileyici
öğe, mimberi. İkinci kilise, Rum mimar Fistikos
Kalfa tarafından 1856-60 yılları arasında
inşa edilip, adanın koruyucu azizi Demetrius’a
adanmış ve tüm adalar için piskoposluk merkezi
olan kilise. Üçüncü bina, Fransisken San
Pasifico Kilisesi’nin yapım tarihi ise 1866. İtalyan
sanatçı Giovanni Battista tarafından yapılan
ve azizler Pacifico, Ignatius ile Sophia’yı Prens
Adaları’nın üzerinde uçarken gösteren tablo, bu
kilisede görülebilir. Sade bir tarza sahip Ermeni
Katolik Surp Astvazazin Verapohum Kilisesi de
aynı tarihlerde yapılmış. Büyükada’daki en güzel
cami olan Hamidiye, Sultan II. Abdülhamid
döneminde 1892-93 yıllarında yapılmış. Adada
ayrıca 1903’de inşa edilmiş bir sinagog da var.
Aya Yorgi Kilisesi
EVLER VE KÖŞKLER
Büyükada muhteşem köşklerden biri olan Çankaya
Caddesi’ndeki yeni restore edilmiş olan
Con Paşa Köşkü, Aşil Politis tarafından adalara
vapur seferlerini başlatan Con Paşa yani Trasivolos
Yannaros için 1880’de yapılmış. Con
Paşa Köşkü’nün aksine, diğer bazı köşkler Avrupa’dan
kopyalanmış. Örneğin, Kadıyoran Caddesi
3 numaradaki Yelkencizade Köşkü, mimar
Josef Maria Olbrich’in Viyana’daki bir bina için
yaptığı plana göre inşa edilmiş. Bir diğer harika
köşk, Çankaya Caddesi 21 numaradaki Fabiato
Köşkü, 1878’de yapılıp, 1998’de unutulmaz işlere
imza atan Çelik Gülersoy tarafından restore
ettirilmiş. Yazları konserlerin düzenlendiği hoş
bir bahçesi olan bina, bir kültür merkezine dönüştürülmüş.
Yakınlarda 31 numarada bulunan,
gözetleme kuleli ve kırmızı tuğlalı Mizzi Köşkü,
1894-5 yıllarında Raimondo d’Aronco tarafından
avukat Giovanni Mizzi için yapılmış. Bina
Art Nouveau tarzına yakınken, balkon detayları
ve lambaları tamamen Jugendstil tarzını yansıtıyor.
Biraz ileride, 44 numaradaki Adalar Kaymakamlığı,
bir zamanlar Hacopulo Köşkü olan
binada yer alıyor. Ön yüzeydeki boyaları dökülmüş
olsa da tavandaki freskler hâlâ duruyor.
BÜYÜKADA ANADOLU KULÜBÜ
23 Nisan Caddesi’nde, Prinkipo İngiliz Yat Kulübü
için 1906 senesinde yapılan bu zarif bina,
Cumhurbaşkanı İnönü, İran Şahı ve Romen diktatör
Nikolay Çavuşesku gibi pek çok ünlü kişiyi
ağırlamış. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de
burada kalmış ve odası olduğu gibi muhafaza
ediliyor. Kulüp üyelere ve misafirlerine açık...
Büyük Anadolu Kulübü
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 35
Adalar
Adalar’ın kültür ve sanat elçisi;
Adalar Kültür Derneği
NİHAN AYDAR
Bu sayımızda sizleri Adalar’ın kültür ve sanat
elçisi Adalar Kültür Derneği ile tanıştırmak istiyorum.
Büyükada’da bulunan ve senelerdir başta
Büyükada olmak üzere tüm Adalar’ın kültür
ve sanat faaliyetlerinin merkezi olma görevini
üstlenen Adalar Kültür Derneği; Adalar’ın en
eski, en köklü ve varlığını senelerdir koruyan
derneklerinden biri. Adalar Kültür Derneği’ni
kurucusundan, çok değerli Özer Kangür’den
öğrenelim.
Merhaba Özer Bey, okurlarımız için
kendinizi tanıtır mısınız?
1964 yılında İstanbul’da doğdum. Yıldız Teknik
Üniversitesi Makine Fakültesi’nden mezun
oldum. Mesleğim makine mühendisliği. Büyükada’ya
1968 yılında yazlıkçı olarak geldik. O tarihten
bugüne yazın tamamen, kışın yarı yarıya
Büyükada’da oturuyorum. Hayatımın en güzel
günleri Ada’da geçti. 1994’ten bu yana Adalar
Kültür Derneği’nin yöneticisiyim.
Okurlarımıza Adalar Kültür Derneği’ni
tanıtır mısınız? Bize derneğin
kuruluş amacından ve sürecinden
bahseder misiniz?
Adalar Kültür Derneği, 1994 yılında Adalar’ın
kültür ve sanat hayatına katkıda bulunmak
amacıyla kuruldu. Adalar’da kültür ve sanat
etkinliklerinin eksikliğini gençliğimizde hep
hissetmiştik. Bunları düşünerek bir dernek kuralım
istedik. 1994- 2000 yılları arasında sadece
yayınlar yaptık. İlk kez 2000 yılında buraya,
şimdiki yerimize geldik ve düşündüklerimizi
artık daha fazla yapabilir, daha fazla etkinlik düzenleyebilir
hâle geldik. Burası tabii bir sivil toplum
kuruluşu ve tamamen gönüllülük esasına
göre çalışan bir dernek. Bize gelen sanatçılar da
hep gönüllü olarak geldiler ve gelmeye devam
ediyorlar. Zaten seyirciler de etkinliklerden ücret
ödemeden yararlanıyor.
Dernekte şimdiye kadar ne gibi çalışmalar,
etkinlikler oldu?
Burada yapılan faaliyetler, hepimizin önerileriyle
kararlaştırılıp planlanıyor. 2000 yılında
sergiler başladı. Türk müziğine özel bir merakımız
olmasından dolayı 2001’de Türk Müziği
Korosu kurduk. Sonrası peş peşe gelmeye başladı.
2001’de “Adalar Fotoğraf Yarışması” düzenlemeye
başladık. Bunu 11 sene devam ettirdik.
Yine 2001’de Çınar Meydanı’nda kültür ve sanat
etkinlikleri düzenlemeye başladık. Sergilere
akşamları küçük konserler eklendi. Bu arada
yayınlarımızın da sayısı artmaya başladı. Çarşamba
akşamları düzenlediğimiz, “Çarşamba
38 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Adalar
Sohbetleri” adını verdiğimiz, farklı farklı alanlardan
ve konulardan seçilen, genellikle işin uzmanlarının
yani hocaların katıldığı, seyircilerin
de ilgi alanlarına göre geldiği sohbetlerimiz var.
Salı, perşembe, cuma da “Bahçe Sineması” adında
sinema programlarımız var. Bunun dışında
“Bahçede Müzik” adını verdiğimiz müzik programları
yapıyoruz. Bir ara “Bestekârlarımız”
başlığı altında Türk müziği programları gerçekleştirdik.
Atölye çalışmaları adı altında çeşitli
derslerimiz oluyor. Bunlar resim, seramik, çini,
amigurami bebek yapımı, yoga, dans, pilates
gibi etkinliklerden oluşuyor.
Sergilerimizin arasında “Adalı Ressamlar” sergimiz
çok ilgi gören, artık gelenekselleşmiş bir
etkinlik... Yıl boyunca kültür gezilerimiz var.
2004’te ilk kez “Adalar Kısa Film Yarışması” düzenledik.
Bu yarışmayı altı yıl üst üste yaptık.
2005’te Ada Gazetesi’ni çıkarmaya başladık.
Tamamen Ada’ya özgü bir gazeteydi. İnternet
yaygınlaşınca basılı gazeteyi bıraktık. Yayınlarımızın
sayısı yirmi dörde ulaştı. Bunlar özgün
kitaplar, çünkü yazarları hatıralarının kendileriyle
yok olmaması ve bunları insanlarla paylaşıp,
yazmaları gerektiğine ikna ettik. Bir külliyat
oluşturuyoruz. Buna devam edebilirsek,
Adalar’a ait birçok bilgi kaybolmamış ve ortaya
çıkmış olacak. 2013’te İstanbul Adaları Sempozyumu’nu
yaptık. Sempozyuma Türkiye’nin
her yerinden katılım oldu, birçok üniversiteden
bildiriler geldi. Sonrasında bu bildirilerin
bir kısmını toplayarak bir kitap hâline getirdik.
2019’dan bu yana Büyükada Koşusu’nu gerçekleştiriyoruz.
Bunun yanında “Gece Koşusu” da
yapmaya başladık. Kuruluştan bugüne geçen
yıllar arasında çevre faaliyetleri de yaptık. Büyükada’da
yaklaşık yedi sene ağaçlandırma çalışmaları
gerçekleştirdik.
İstanbul Adaları Sempozyumu’nu tekrarlamak
istiyoruz. Uzun süredir yapamadığımız kısa
film yarışmasına da devam etmek istiyoruz.
Amacımız, ileride bunu bir film festivaline dönüştürmek.
Film yarışmasının yanında fotoğraf
yarışmasını da devam ettirebiliriz. Biz bunu
bütçesi olmayan bir sivil toplum kuruluşu olarak
düşünüyoruz. Katkıda bulunanlar olursa
bunu gerçekleştiririz, daha da iyisini yaparız.
Katkı olmazsa küçük çapta yapabiliriz ama yine
yaparız.
Bu yaz bizleri Adalar Kültür Derneği’nde
ne gibi etkinlikler bekliyor?
30 Nisan’da sergilerle başladık. 30 Nisan-14
Ekim arasında atölye çalışmalarımız haricinde
76 etkinliğimiz olacak. Bu sene yaklaşık
altı haftalık bir program yapacağız. 12 konser
vereceğiz. Bir tane de tiyatro oyunu sahneleyeceğiz.
Sergilerimiz her hafta değişiyor. Yazlık
sinema tadındaki “Bahçe Sineması” programlarımız
21 Haziran’da, “Bahçede Müzik”
programlarımız 13 Temmuz’da, konserlerimiz
de 23 Temmuz’da başlıyor. İmza günlerimiz ve
çeşitli konularda düzenleyeceğimiz söyleşilerimiz
de olacak.
İstanbul’un en farklı ilçelerinden biri Adalar.
Dolayısıyla, Adalar’a kendine özgü kurallar gerekiyor.
Şehri buraya taşımamak, burayı şehirmiş
gibi yönetmemek lazım. Burası İstanbul
gibi, ana kara gibi düşünülmemeli. Faytonlar
buranın simgesiydi ama bunu daha fazla taşıyamadık,
faytonları kaldırdık. Keşke kalkmasaydı
ama İstanbul’a da dönüşmemeliyiz. Faytonları
ana yollara çok sokmadan belli yerlerde kullanmak,
bu geleneği yaşatmak doğru olacaktır.
Bunun dışında diğer adalarda da mutlaka kültür
ve sanat etkinlikleri olmalı. Onlar bize nasıl
geliyorsa, biz de onlara gidebilmeliyiz.
Adalar Kültür Derneği
kurucularından Özer
Kangür: “Kadıköy bize en
yakın ilçelerden biri. Ortak
yönlerimiz çok. Onlar da
sanata düşkün insanlar. Bizi
yalnız bırakmasınlar.”
Dernekte henüz gerçekleştirmediğiniz,
yapmayı düşlediğiniz çalışmalardan
bahseder misiniz?
Bu seneki programımızı uyguladıktan sonra gelecek
sene için başka planlarımız da var. Sponsor
bulmamız gerekiyor ama zamanımız var,
şimdiden çalışmaya başladık. 2013’te yaptığımız
Başta bir Adalı ve Adalar’ın kültür
kalesinin yöneticisi olarak Adalar’ı en
iyi bilenlerden, Adalar’ın tarihine ve
seneler içindeki sürecine bizzat tanıklık
edenlerden birisiniz. Adalar’ın şu anki
durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Adalar maalesef çok yıprandı. 20. yüzyılın başından
beri belli dönemlerde sürekli değişim
geçirdi. Değişim belki bütün İstanbul’da oldu
ama Adalar, ahşap yapılarıyla bir açık hava
müzesi gibi. Bunlar bizim için önemli kültür
varlıkları. Bu kültür varlıklarımızın üstlerine
titreyerek bunları koruyabiliriz. Hem İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’ne hem Adalar Belediyesi’ne
hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
çok büyük görevler düşüyor. Bunu sadece vatandaş,
sivil toplum kuruluşu yapamaz; küçük
bir iş değil bu. Bu mutlaka devletin de el atması,
hassasiyetle yaklaşması gereken bir iş.
Adalar Kültür Derneği’nin kapısı sadece
Adalılar için değil, kültüre ve sanata değer
veren herkes için açık. Okurlarımıza
neler söylemek istersiniz?
Kadıköy bize en yakın ilçelerden biri, aslında
tüm Anadolu Yakası öyle. Ortak yönlerimiz çok.
Onlar da sanata düşkün insanlar. Bizi yalnız
bırakmasınlar. Çok uzak değiliz, bir vapur yolculuğuyla
çok kısa sürede bize gelip, etkinliklerimize
katılabilirler. Bize destek olabilir, katkıda
bulunabilirler. Kadıköylüleri, değerli okurları
Adalar Kültür Derneği’ne bekleriz. Programlara
Adalar Kültür Derneği’nin sosyal medya hesaplarından
ulaşabilirler. Facebook, Instagram
sayfamız, YouTube, Twitter hesabımız var. O
sayfaları takip edebilirler. İsteyenler e-posta adreslerini
bildirirlerse, etkinliklerle ilgili e-posta
yoluyla da bilgilendirme yapıyoruz. İsteyenler
de bizden kitap talep edebilirler.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 39
Resim, sinema, tiyatro, fotoğraf,
edebiyat sanata dair her şey…
İSTANBUL’UN
KÜLTÜR & SANAT
DERGİSİ
Sanat ve kültürün yeni heyecanı İSTANBUL SANAT Dergisi’nde
resim, sinema, tiyatro, fotoğraf ve edebiyata dair içeriklere kolayca
ulaşabilir, alanında uzman isimlerin ilk defa yayınlanan köşe yazılarını,
röportajlarını büyük bir keyifle okuyabilirsiniz…
fi
istanbulsanatdergisi
www.istanbulsanatdergisi.com
Sektör
İzocam sıfır atık
hedefini gerçekleştirdi
Doğadan ilham alarak doğal olanı destekleyen
İzocam, tüm tesislerinde Temel Seviye Sıfır Atık
Belgesi’ni almaya hak kazandı. İzocam,
5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde çevreye ve
insan sağlığına yaptığı yatırımlara dikkat çekti.
Türkiye’de yalıtım sektörüne 57 yıldır liderlik
eden İzocam, pek çok alanda olduğu gibi
ürettiği ürünlerle ve çevresel modernizasyon
projelerine yaptığı yatırımlarla sürdürülebilirliğe
olan katkısını üst seviyelere taşıyor. Yakın
dönemde çevre dostu tesis hedeflerine katkı
yapan önemli bir adım attıklarını belirten İzocam
Genel Direktörü Murat Savcı, tüm tesislerinde
Temel Seviye Sıfır Atık Belgesi’ni almaya
hak kazandıklarını açıkladı.
Bu belgeye ilk olarak 2021’in temmuz ayında
Tarsus tesislerinin aldığını kaydeden Savcı, şunları
ifade etti: “Geçen yılın sonuna kadar da tüm
tesislerimiz bu belgeye sahip oldu. T.C. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen bu
belge; tesisin, temel seviyede israfın önlenmesini,
kaynakların daha verimli kullanılmasını,
atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek
atık oluşumunun engellenmesi veya minimize
edilmesini, atığın oluşması durumunda ise kaynağında
ayrı toplanması
ve geri kazanımının sağlanmasını
kapsayan bir
dizi süreci tamamlamış
olduğunu ifade ediyor.”
“SÜRDÜRÜLEBİLİR
YARINLAR” İÇİN
‘Sürdürülebilir yarınlara ulaşma hedefiyle tesislerini
çevresel koşullar ile uyumlu olacak
şekilde modernize etmeyi sürdürdüklerini vurgulayan
Murat Savcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İzocam olarak, 2050 yılına kadar karbon nötr
olma yönünde hedefler belirledik. Bu kapsamda,
2025 ve 2030 yılları için yol haritalarımızı
oluşturduk. 2030 yılına kadar direkt ve indirekt
sera gazı emisyonlarını en az yüzde 33 azaltmayı
sağlayacak yatırım planlarını devre aldık.
Yeni yatırımlarımız ile sürdürebilir bir dünya
için yaptığımız katkıyı bir üst seviyeye taşımayı
amaçlıyoruz. Diğer taraftan, tesislerimizde
Murat Savcı
enerji izleme sistemleri kurarak geri kazanım,
verimlilik projeleri uyguladık. Aydınlatma tiplerini
çevreci uygulamalarla yeniledik. Sera gazı
emisyonlarımızın azaltılması, su tüketimlerinin
ve atık su oluşumlarının sınırlandırılması, alternatif
hammadde kaynaklarının üretim süreçlerine
adapte edilmesi ve döngüsel ekonomiye
katkı sağlayacak birçok proje çalışması, sürdürülebilirlik
hedeflerimize uyum sağlamak için
detaylı programlar hâlinde ele alınıyor.”
“HER DETAYDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
KATKISINI ÖN PLANDA TUTUYORUZ”
Tesislerinde olduğu gibi ürettikleri ürünlerle de
çevre ve insanı göz önünde tuttuklarını belirten
İzocam Genel Direktörü Murat Savcı; “Ürünlerimizin
içeriğinden ambalajına kadar her
detayda sürdürülebilirlik katkısını ön planda
tutuyoruz. Ülkemizdeki yasaların zorunlu tutmamasına
rağmen, yapımında geri dönüşümlü
malzemeler kullanılan, insan sağlığına zarar
vermediği ve doğa dostu olduğu kanıtlanmış
ürünler üretmeye özen gösteriyoruz. Çevre
dostu malzemeler içeren İzocam Camyünü ve
Taşyünü yalıtım malzemeleri, dünyada en çok
bilinen ve en güvenilir ürünler arasında yer
alıyor. İzocam, üretiminin yüzde 80’inde kum,
bazalt, doğal mineraller ve geri dönüşümlü
camlar kullanıyor. Üretim artıkları da tekrar
ürün imalatında değerlendiriliyor. Bu kapsamda,
14 yıldır İzocam Taşyünü ve 13 yıldır İzocam
Camyünü ürünlerde EUCEB sertifikası için
yaptığımız sürekli yatırımlarla sektöre liderlik
ediyoruz. İzocam marka mineral yünler, sahip
oldukları EUCEB sertifikası ile insan sağlığına
zarar vermeyen ve doğada çözünebilen ürünler
olduklarını kanıtlıyor” dedi.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 41
Röportaj
Sedef Kabaş ile
gazetecilik üzerine…
PINAR BALTACI
1990’lı yıllarda ünlü isimlerle gerçekleştirdiği
özel röportajlarla, bugünlerde ise siyasi arenadaki
cesur yorumlarıyla dikkat çeken isimlerden
olan Gazeteci Sedef Kabaş ile geçmişten
günümüze gazetecilik mesleğini ve kariyerini
konuştuk.
1990’lı yıllardan bu yana aktif gazetecilik
yapan ve bu mesleğe gönül vermiş isimlerdensiniz.
Öncelikli olarak mesleğimizin
bugününü nasıl yorumlarsınız?
Gazetecilik mesleği aslında zorlukların, savaşların,
çatışmaların, yolsuzlukların, yoklukların
yani kısacası problemlerin çok olduğu yerde
daha kıymete binen ve verilen hizmetin daha
değerli olduğu bir meslek. Yani her şeyin süt
liman olduğu, yolunda gittiği ülkelerde gazetecilik
mesleği çok aranan, talep gören mesleklerden
değil. O yüzden Türkiye, bu açıdan ironik
bir şekilde gazeteciler için haber yapma, gündem
yaratma, kamuoyuna fayda yaratma ve
değer katma açısından çok özel bir ülke.
Gazetecilikte biliyorsunuz kötü haber, iyi haber
demektir. Yani Danimarka ile Finlandiya
arasında ilişkiler bilinmez ama Filistin ile İsrail
arasındaki ilişkiler bilinir. O sebeple, burada
gazetecilik yapmak daha kıymetli. Dolayısıyla,
benim gazeteciliğe başladığım 1990’lı yıllarda
da Türkiye’de çok temel problem vardı, ancak
bugün daha önce olmadığı kadar ciddi sorunlar
var. Çok büyük baskılar yaşıyoruz. Hem
ekonomik ve sosyolojik hem de iç ve dış siyaset
açısından ülke iyi bir noktada değil. Hâl böyle
olunca bizim yaptığımız haberler, araştırmalar
ve yorumlar çok daha değerli ve çok daha büyük
bir ihtiyaca yanıt verir nitelikte.
Bununla birlikte dijitalleşen dünyayla
beraber gazetecilik mesleğinde de
köklü değişimler yaşanıyor. Kamuoyuna
ulaşmadaki araçların değişimini yorumlar
mısınız?
1990’lı yıllarda da gazetecilik yaptım, 2000’li
yıllarda da yapıyorum ama bakıldığında bugün
yaptığım gazetecilik faaliyetleri daha geniş kamuoyu
yaratıyor. Çünkü hem Youtube yayınları
ve TV programında yorum yapma imkânımız
var hem de sosyal medya aracılığıyla daha büyük
kitlelere kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Yorumlarımızın
ve söylediklerimizin de bu doğrultuda
alıcısı çok fazla, çünkü biraz önce de söylediğim
gibi çok büyük bir baskı ortamındayız. Baskı
ortamı arttıkça da gerçekleri yazma ve anlatma
kararlığında olan gazeteci sayısı azaldı ve dolayısıyla
bizim yazdıklarımız çok daha kıymetli
oldu. Hâl böyle olunca da kamuoyu daha büyük
bir sahiplenmeyle bizleri takip etmeye ve
yazdıklarımızı daha fazla okumaya, izlemeye
başladı.
Gazetecilik konusunda doktoranızı da
yaparak akademik anlamda çalışmalar
yürüttüğünüzü biliyoruz. Mesleğimizde
akademik çalışmaların önemi nedir?
Doktora çalışmalarımı ben daha çok kendim
için yaptım. Mesleğime bence değer kattı, an-
42 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Röportaj
Kamuoyu esasında sizi gerçekleştirdiğiniz
samimi röportajlarla tanıdı...
Evet, 1990’lı yıllarda gazeteciliğe başladığımda
Amerika’dan gelmiştim. Şanslıyım ki mesleğe
o yıllarda gazeteciliğin en sevdiğim dalı olan
röportajla başladım. Hâlâ da çok seviyorum röportaj
yapmayı, çünkü soru sormayı çok seviyorum.
O röportajlarımda ben daha çok ülkenin
üreten ünlülerini, kamuoyunun farklı yönleriyle
tanıması gereken portreleri “Sesli Düşünenler”
köşesinde tanıtmaya başladım. Zamandan
bağımsız, minik belgesel tadında ve çok yoğun
ön araştırmaya dayanan çalışmalardı bunlar.
İnanın konuklar bile “Yahu bu bilgiyi ben bile
hatırlamıyorum, bunu da mı buldun?” şeklinde
şaşkınlıklar yaşıyorlardı.
şey... Orada Cüneyt Arkın ve konuk ettiğim diğer
isimler, gerçekten bambaşka kimliklerle
geldiler. Röportajın içeriğini izleyen birçok kişi
söyle demişti: “Biz Cüneyt Arkın’ın bu denli entelektüel
bir yanı olduğunu bilmiyorduk. Türk
sinemasını bu şekilde yorumladığını ve hayata
dair bu denli derin baktığını da öyle...” Çünkü
o röportajların soru kalitesi, seviyesini belirliyordu.
Yani siz araştırıp o derinlikte sorular sorunca,
seyri de aynı yönde ilerliyor. Dolayısıyla,
çok derin bir fikir alışverişi yaparak o insanların
farklı yönlerini ortaya çıkarma olanağı buluyordum.
Yüzlerce röportaj yapmıştım, hepsi birbirinden
kıymetliydi. İyi ki yapmışım diyorum.
Çünkü o röportajları, o değerli insanlarla tekrar
yapma olanağı yok maalesef.
cak tabii ki bir zorunluluk da değil. Sadece yaptığım
işi daha teorik temelde derinleştirmek ve
kurumlar ışığında artılarını, eksilerini ölçmek
için fayda sağladı. Türkiye’de gazetecilik yapan
biri olarak “Yaptığım işin evrensel boyutu nedir,
bunun öncesi neydi, sonrası ne olabilir?”
gibi sorulara cevap aramaya çalıştım. Bunun
yanında yerelde ve dünyada gazeteciliğin nasıl
olduğuna dair çalışmaları inceledim. Akademik
çalışmalara başladığınızda tabii global perspektiften
bakabiliyorsunuz. Kısacası, kendimi zenginleştirmek
için yaptım akademik kariyerimi.
Bana kesinlikle büyük katkıları oldu ama bunu
yapmasam da zaten ben bir gazeteciydim.
2000’li yıllarda ders vermeye başlamıştım üniversitelerde.
Doktoramı ders vermemin ardından
aldım. Sadece pratikte yaptığım işi teoride
zenginleştirmek ve sonucunda da bir kaynak
oluşturmak istedim.
Bugün hâlâ Youtube kanalımda büyük beğeniyle
izlenen, zamana yenik düşmeyen röportajlardı
bunlar. O dönem iyi ki bu röportajları
yapmışım, çünkü bu ülkenin geçen zamanına
yenik düşmeyen, kıymetli kişilerin tanınması ve
onlara dair belgesel tadında röportajlara imza
atılmasına vesile oldu. Zira gitgide daha da değerlenen
röportajlar oluyor. Bir daha istesek
yapamayız, o denli kıymetli söyleşiler... O dönemin
ihtiyacı bu röportajlardı, ancak bugünlerde
tüm baskılara rağmen ülkenin kötü yönetilmesine
dur diyecek nitelikte, kamuoyunun merak
ettiklerini ve öğrenmesi gereken konuları anlatmak
yolunda bir gazetecilik yapmak gerekiyor.
Geçmişte o denli önemli isimlerle bir
araya geldiniz ki, ne yazık bazılarını
yavaş yavaş kaybediyoruz. En son Cüneyt
Arkın’ı kaybettik. Bu konudaki duygularınız
neler?
Zamana yenik düşmemek, işte tam böyle bir
Bugünlerde sizi Youtube üzerinden
yayınladığınız Sedefli Söyleşiler’de de
izleme olanağımız oluyor. Nasıl gidiyor
Sedefli Söyleşiler?
Evet, Sedefli Söyleşiler’de yine tadımlık röportajlarımı
sürdürüyorum. Geçtiğimiz Ramazan
Bayramı’nda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Tunç Soyer ve Eskişehir Belediye Başkanı
Yılmaz Büyükerşen ile röportaj yapmıştım.
Kurban Bayramı’nda ise Muazzez İlmiye Çığ’ın
doğum gününü kutlamak için Mersin’e gittim.
Yıllar evvel benim yazdığım “Muazzam Muazzez”
kitabı yeniden çıkıyor. Bu defa son 10
yılı da kapsayacak. Yaptığım röportajlar, ona
dair yorumlar ve 109. doğum gününe dair izlenimlerimi
de dahil ettiğim bir kitap, Remzi
Kitapevi’nden çıkacak. Bu doğrultuda, Kurban
Bayramı’nda da Mersin Büyükşehir Belediye
Başkanı Vahap Seçer ve Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile röportaj
yaptım.
“Bugünlerde üniversitelerde
sadece seminer veriyorum,
ders veremiyorum çünkü
daha çok büyük şirketlere
danışmanlık verdiğim bir
şirketim var. Bir de son
zamanlarda siyasi bir figür
hâline dönüştüğüm için
bu süreçte artık böyle bir
misyonla hareket etmeye
başladım.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 43
Seyahat
AYGAD’ın “Yedi Bölge Kültür Gezisi”nin ilki
farklı kültürlere tanıklık etti
KADİR TOPRAKKAYA
Anadolu Yazarlar ve Gazeteciler Derneği (AYGAD)’ın 2022-2023
dönemi için hedeflediği “Yedi Bölge Kültür Gezisi” projesinin ilk
bölümü gerçekleşti. Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep
ve Mardin illerini kapsayan Doğu ve Güneydoğu Anadolu
kültür gezisi, Türkiye ölçeğinde ses getiren bir etkinlik oldu.
AYGAD Başkanı Ahmet Işıkdağ, projeyle ilgili yaptığı açıklamada
“Hedefimiz yedi bölgeyi gezerek, sosyal ve kültürel değerlerimizi
kamuoyuna lanse etmek, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik
duygularımızı pekiştirmektir” dedi.
44 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Seyahat
İL VE İLÇELERİN YÖNETİCİLERİ
EV SAHİPLİĞİ YAPTI
AYGAD tarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne
yönelik olarak yedi gün süren kültür gezisi Malatya, Elazığ, Diyarbakır,
Şanlıurfa, Gaziantep ve Mardin illerini kapsadı ve son
derece renkli geçti. Ulusal ve yerel olmak üzere toplam 38 basın
mensubunun katıldığı seyahate; gezilen il ve ilçelerin belediye
başkanları, idari yöneticileri ve bazı milletvekilleri eşlik ederek
ev sahipliği yaptılar.
KÜLTÜR ELÇİSİ ROLÜ ÜSTLENDİLER
Kültür gezisi kapsamında bölgenin tarihi ve turistik mekânları
gezilerek, her yöre ile ilgili yapılan özel haberler internet sitelerinde
ve sosyal medya platformlarında paylaşıldı. Söz konusu
bölgelerin sosyal ve kültürel dokularını da kamuoyuna lanse
eden AYGAD üyesi basın mensupları, bu anlamda birer kültür
elçisi rolü üstlendiler. Anadolu Yazarlar ve Gazeteciler Derneği
(AYGAD)’ın “Yedi Bölge Kültür Gezisi”, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin
diğer bölgeleriyle devam edecek.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 45
İlçelerimiz
Ataşehir Belediyesi,
“e- Kültür Merkezi”
projesiyle yarı finalde!
Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler (United Citiesand Local Governments-UCLG)
işbirliğinde düzenlenen 5. UCLG Uluslararası
Ödül Yarışması’nda yarı finalistler belli oldu. Yarışmaya İstanbul’dan
birçok ilçe belediyesi katılırken; California, Brüksel, Londra gibi şehirlerle
birlikte ilk 50 proje arasına seçilen Ataşehir Belediyesi, yarı
finale katılmaya hak kazandı.
Ataşehir Belediyesi, yarışmada kültür ve sanat alanında hayata geçirdiği
“e-Kültür Merkezi” projesiyle “The Best Actions / InnovativeSparks”
statüsü kazandı. Covid-19 ile yapılan mücadele için hazırladıkları
bir projeyle uluslararası bir yarışmada yarı finale kalmalarından
dolayı mutlu ve gururlu olduklarını belirten Ataşehir Belediye Başkanı
Battal İlgezdi; “Diliyorum ki Ataşehir’imiz için daha birçok projeyi hayata
geçirerek, nice başarılara imza atacağız” ifadesini kullandı.
Beykozlu çiftçiye
1 milyon fide desteği
Üsküdar’a 24 saat açık
yeni bir kütüphane daha
Üsküdar Belediyesi, modern yaşamın ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirdiği
yeni nesil, 24 saat açık ve ikramlı kütüphanelerine, Mehmet
Genç Kütüphanesi’nin açılışını gerçekleştirerek bir yenisini daha ekledi.
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, açılışta yaptığı konuşmada
şunları ifade etti:
“Osmanlı İktisat Tarihçisi merhum Mehmet Genç hocamızın adını
taşıyan yeni kütüphanemizle de aynı şekilde gençlerin öğrenirken
kendilerini geliştirebilecekleri, her türlü olanakları elde edebilecekleri
bir ortam yarattık. Gençler burada ders çalışırken ödünç kitap
alabilecek, çekimler yapabilecek, video kayıt oluşturabilecekler. Kütüphanemizde
görme
engellilerimiz için
okuma odamız, sanat
sınıfımız, küçük
bir konferans salonu
ve ikram odalarımız
mevcut. Bin 500 metrekarelik
kapalı alana
sahip kütüphanemizin
dört bir yanı gençlerin
hizmetinde.”
Beykoz Belediyesi; ilçede
tarımı kalkındırmak, ekonomiyi
canlandırmak ve çiftçiye
destek olmak amacıyla
1 milyon ücretsiz fide dağıtımına
başladı. Yaz sezonu
için domates, salatalık, biber,
patlıcan, kabak, kavun
ve karpuz olmak üzere
7 kalemde üretilen fideler, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Çiftçi Kayıt
Sistemi (ÇKS)’de kaydı bulunan çiftçilere dağıtılmaya başlandı.
İlçede tarıma can suyu olacak fideler, Beykoz Belediyesi’nin kent tarımı
yatırımları arasında stratejik bir yere sahip olan Tohum ve Fide
Üretim Serası’nda yetiştiriliyor. Cumhuriyetköy’de 16 bin 40 metrekarelik
alanda modern yöntemlerle faaliyet gösteren seranın 2 bin 16
metrekarelik alanında kapalı, 14 bin 24 metrekarelik kısmında ise açık
yetiştiricilik yapılıyor. Tarımsal üretim en büyük harcama kalemini oluşturan
tohum ve fide maliyetini azaltmak amacıyla kurulan serayla kent
tarımında verimin, çiftçinin ise kazancının artması bekleniyor.
46 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
İlçelerimiz
Ümraniye’de sivrisineklere
geçit yok
Ümraniye’de yaz mevsimiyle birlikte büyük sorunlara sebep olan sivrisineklerle
ilgili ilaçlama çalışmaları hız kazandı. Kış döneminde ağaçlar, parklardaki yeşil
alanlar ve kanalizasyon bölgelerinde yazı bekleyen sivrisinekler, vaktinde önlem
alınmadığı takdirde büyük tehlikelere davetiye çıkarıyor. Yaz aylarında özellikle akşam
saatlerinde etkin olan sivrisinekler, her yaştan insanın korkulu kâbusu oluyor.
Sivrisinekler aracılığıyla bazı hastalıklar da insanlara bulaşarak, can kaybına neden
olabilecek önemli sorunları da beraberinde getiriyor.
Ümraniye Belediyesi de sivrisineklerle alakalı yaşanabilecek olası sorunlara karşı
yıl boyunca çalışma yürütüyor. Belediye bünyesinde faaliyet gösteren Veteriner
İşleri Müdürlüğü, çalışmalarına ara vermeden sivrisineklerle mücadele ediyor.
Ekipler, bu ilaçlamalar sırasında diğer canlıları da düşünerek çevre dostu, uygun
ürün ve en doğru yöntemi kullanarak gerçekleştirilen çalışmalarda park, yeşil alan,
kanalizasyon mahalli ve çöp konteyneri olmak üzere tespit edilen tüm alanları
titizlikle ilaçlıyor.
“Pendik’in Yıldızları” kupalarını aldı
“Pendik’in Yıldızları Ödül Töreni” ile Okul Sporları
Turnuvaları’nda ilk dörde girerek derece
yapan 252 takım kupalarını aldı.Pendik Belediyesi,
Pendik Kaymakamlığı, Pendik İlçe Gençlik
ve Spor Müdürlüğü,Pendik İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğü işbirliğiyle gerçekleştirilen Okul
Sporları Turnuvaları’nda başarılı olarak dereceye
giren okul takımlarına, düzenlenen törenle
ödülleri verildi.
Pendik’in Yıldızları Ödül Töreni’nde 13 branşta
şampiyon olan sporcular kupalarını aldı. Kurtköy
Spor Kompleksi’nde organize edilen törende
badminton, voleybol, masa tenisi, hentbol,
okçuluk, basketbol, ayak tenisi, futsal, puanlı
atletizm, futbol ve satranç branşlarında gençler,
yıldızlar ve küçükler (kız-erkek) kategorilerinde
ilk dörde giren 252 takıma ödülleri verildi.
Çekmeköylü gençler
milli teknoloji rotasında
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın öncülüğünde “Teknofest
Gençliği Milli Teknoloji Rotasında” sloganıyla gerçekleşen projeyle
Çekmeköylü gençler, ülkemizin önde gelen teknoloji yatırım
alanları ve fabrikalarını ziyaret ediyor. Çekmeköy Belediyesi
tarafından ulaşımları sağlanan gençlere, belediye personelleri
eşlik ediyor.
Gençler, program kapsamında Bilişim Vadisi, Noas (YusamLed),
Arçelik, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, Tara Robotik, Moritech
Robot Teknolojileri, Mercedes Benz ve Sanica gibi alanında
öncü firmaları ziyaret ediyorlar. Fabrikalarda gençler merak
ettikleri soruların cevaplarını alanında uzman isimlerden alırken,
yeni teknolojilerin gelişim süreçlerine de şahitlik ediyorlar.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 47
İlçelerimiz
Sultanbeyli Belediyesi’nden gençlere özel
“Açık Hava Kütüphanesi ve Spor Alanı”
Sultanbeyli Belediyesi, ilçedeki Şehit Muhammed Fazlı Demir Anadolu
İmam Hatip Lisesi’nin bahçesine “Açık Hava Kütüphanesi ve
Spor Alanı” kurdu. Öğrencilerin hem kitap okuma alışkanlığını artıracak
hem de spor yapmalarına imkân sağlayacak olan “Açık Hava
Kütüphanesi ve Spor Alanı” faaliyete geçti.
Bahçe alanı içerisine kurulan ve onlarca kitabın yer aldığı Açık Hava
Kütüphanesi’nde, öğrenciler kitaplara rahatlıkla ulaşabilecekler. Ayrıca,
öğrencilerin açık alanda kitap okuyabilmesi için okulun bahçesinde
bir de amfi oluşturuldu. Sultanbeyli Belediyesi, “Açık Hava
Kütüphanesi” dışında bahçe içerisine öğrencilerin farklı etkinlikler
de yapabileceği alanlar oluşturdu. Okul bahçesi içerisine yapılmış
olan çok amaçlı spor alanında öğrenciler; basketbol, futsal, futbol
ve voleybol başta olmak üzere çeşitli spor dallarında aktiviteler yapabilecekler.
Bayat ekmekler gıda
kolisine dönüşüyor
Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı tarafından israfın önüne geçmek ve
geri dönüşüm çalışmaları kapsamında hayata geçirilen “Bayat Ekmeklerin
Geri Dönüşümü” projesi ödüllendirildi. Proje, Türkiye Belediyeler Birliği tarafından
Gıdanı Koru Fikir ve Proje Yarışması’nda ödüle layık görüldü.
Başkan Yazıcı’nın ilçe genelinde hayata geçirdiği geri dönüşüm çalışmaları,
sosyal sorumluluk projesine dönüşerek devam ediyor. Bu kapsamda Tuzla’da
evlerde ve iş yerlerinde çöpe atılan bayat ekmekler, ekmek israfını önlemek
için iki yıldır Tuzla Belediyesi ekiplerince belirli periyotlarla toplanarak
gıda kolisine dönüştürülüyor. Belediyenin anlaştığı özel bir firma aracılığı ile
her 300 kilogram bayat ekmek karşılığında alınan bir gıda kolisi, Gönül Elleri
Çarşısı tarafından ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırılıyor.
Adalar Belediyesi ve TEV,
burs desteği için
el ele verdi
Adalar Belediyesi ve Türk Eğitim Vakfı (TEV), gençlere
eğitimde fırsat eşitliği sağlamak için önemli bir işbirliğine
imza attı. Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül
ve Türk Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Şükrü Tekbaş’ın imzaladığı işbirliği kapsamında
gençlerin eğitim koşullarını iyileştirebilmek, onlara
daha aydınlık ve güzel bir gelecek kurabilmek için
“Okutan Adalar” projesi hayata geçirildi.
Proje ile Büyükada, Kınalıada, Burgazada ve Heybeliada’da
yaşayan Adalılar, Adalar’da ikamet eden ve
maddi nedenlerle eğitimine devam etmekte zorlanan
üniversite öğrencilerine karşılıksız eğitim desteği verecek.
Projeye katılmak isteyen Adalılar için Türk Eğitim
Vakfı’nda burs fonu oluşturulacak. Burs fonunda biriken
destekler, Türk Eğitim Vakfı tarafından öğrencilere burs
olarak verilecek.
48 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
İlçelerimiz
Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’ne
rekor başvuru
Şile’de halk sağlığı
güvence altında
Şile Belediyesi’nin ilçe halk sağlığını güvence altına alarak, Şile’yi
daha temiz ve yaşanabilir bir hâle getirebilmek amacıyla yürüttüğü
hizmetlerden en önemlisi olan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı destekleriyle, Şile Belediyesi öz kaynaklarıyla yapımı tamamlanan,
Şile’nin ilk 1.Sınıf Atık Getirme Merkezi ilçeye kazandırıldı.
Şile Belediyesi 1.Sınıf Atık Getirme Merkezi, İstanbul sınırları içerisinde
yapılan diğer atık getirme merkezleri ile kıyaslandığında, estetik
bir bakış açısı ve farklı bir mimari ile tasarlandı. Merkezin en önemli
özelliği ise anaokulu, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin buradaki
atölyelerde ileri dönüşümün nasıl olacağını öğrenecek ve yeteneklerini
keşfetme fırsatı yakalayarak, çevre eğitimleri alacak olmaları.
Şile’de geleceğin çevrecilerini, Şile Belediyesi 1.Sınıf Atık Getirme
Merkezi’nde bulunan atölyeler geliştirecek ve yetiştirecek.
Kartal Belediyesi tarafından hizmete açıldığından bugüne kadar yaklaşık
65 bin Kartallı çocuğun tedavisinin gerçekleştiği Çocuk Ağız ve
Diş Sağlığı Merkezi’ne, Covid-19 salgınının etkisini yitirmesiyle birlikte
rekor sayıda başvuru yapılıyor.
Kartal’da yaşayan 4-12 yaş aralığındaki çocuklara ağız ve diş sağlığı
hizmeti veren merkezde miniklerin dolgu, çekim, ampütasyon, kanal
tedavisi, diş taşı temizliği gibi tedavi işlemleri gerçekleştirilirken; ayrıca
tedavi boyunca kaygı taşıyan miniklere, uzman psikolog tarafından
psikolojik destek veriliyor. Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi sayesinde,
özellikle çocukluk döneminde fazlasıyla önem taşıyan ağız ve
diş sağlığı, sosyal belediyecilik anlayışı ile Kartal Belediyesi tarafından
ücretsiz sağlanıyor.
Maltepe’nin çehresi değişiyor
söz vatandaşta!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Maltepe Belediyesi, Maltepe’nin
simge semtlerinden biri olan Beşçeşmeler’i korumak ve
çehresini değiştirmek için düğmeye bastı. Proje kapsamında
Beşçeşmeler Meydanı’nda forum düzenlendi, hazırlanan tasarım
çalışmalar vatandaşlara anlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
Maltepe’de başlattığı meydan projesinden sonra ilçenin çehresini
değiştirecek bir projeye daha imza atmaya hazırlanıyor.
Forumda İBB yetkilileri tarafından Balıkçıköy’ün imar planları,
planlama geçmişi, kültürel varlıkları gibi birçok noktada katılımcılar
bilgilendirildi. Projenin de açıklandığı forumda Beşçeşmeler’in
film çekimlerine konu olduğu, tarihi özellikleri, üzerinde
bulunan yapıların durumu, tarihi yapıları bozulmuş veya bozulmamış
yapıları, alanın kentsel açıdan olumlu ve olumsuz özellikleri
de vurgulandı. 283 yapının görüldüğü ve bölgede en
çok restoran ve kafelerin bulunduğu belirtilen sunumda, halkın
görüşleri de katılımcı bir bakış açısıyla tartışıldı. Yetkililer halktan
gelen talepleri dinleyerek tek tek notlarını alırken, forumun
toplantı ve anketlerle ilerleyen süreçlerde de devam edeceği
ifade edildi. Böylece, Balıkçıköy Kentsel Sit Alanı ve yakın çevresinin
geleceğine Balıkçıköy sakinleri, esnafı ve halkının karar
vermesinin önü açıldı.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 49
Objektifimden
İstanbul’da bir güzel, ama gerçekten güzel!
KANDİLLİ
Sultanların semti…
YİĞİT UYGUN
Istakozu sepetle tutarlarmış, şaka değil ha! Eğlenceye
ortak olmak için karşı kıyıya, Bebek Gazinosu’na
hanımlı beyli kayıkla geçer; Zeki Müren’i,
Müzeyyen Senar’ı dinler, yine küreklere
asılıp dönerlermiş evlerine, Kandilli’ye! Kayıkta
da nevale tamam ama mevsimine göre. Hayata
dokunmak böyle bir şey olsa gerek…
O dönemin İstanbul’unda yaşam elbette çok
basit bugüne göre. Basit ama güzel bence, yaşanılası!
Kandilli’deyiz, İstanbul’un mutena semti.
Mutena derler eskiler; farklı, seçkin, özel... Siz
ne derseniz deyin ama hakikaten mutena. Belki
de çok şey kaçırmışız; o yılları, o yılların İstanbul’unu,
Kandilli’sini yaşamamakla... Tevellüt
yetmemiş ne yapalım! Sözünü ettiğimiz 1950’li,
60’lı,70’li seneler…
Müthiş tarihi vardır semtin, ancak konumu da
özel tabi. Vee; Kandilli…Herkes burayı isminden
dolayı 4. Murat’ın Revan seferi dönüşünde kente
ilk ayak bastığı yer olarak bilir. Bir düşünceye
göre sefere çıkmadan önce burada bir saray yapılmasını
emretmiş, dönüşünde tamamlanan
bu mekânda ilk gecesini geçirmiş, sefer zaferi
aşkına da saray ve civarına sahilde yakılan kandiller
nedeniyle semte “Kandilli” adı verilmiş.
Bu arada Revan seferinin ilki başarılı ama siyasi
olarak yetersiz kalır ve zaman içinde ikinci bir
sefer gerekir.
Diğer bir düşünce; yine 4. Murat’ın doğmuş ya
da doğacak çocukları için bu semtte bulunan
bir saray civarını kandillerle süsletmesi, lacivert
50 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Objektifimden
bu denli lezzet çeşidine rastlayamasak da Kandilli’de
yakın tatlar bulursunuz hâlâ. Semti var
eden olgu denizdir. Akıntısı meşhur buranın
da… Eskiden kayıkçılar buralardan geçerken
kürek gücü yetmezse, yedek halatlarını sahilde
bekleyen yedekçilere atarlarmış. Onların
kol gücünün de yardımıyla tehlikeli suları geçerlermiş.
Böylelikle “yedekçi” diye bir meslek
oluşmuş.
bir gecede Boğaz’ı aydınlatan ışığın semte isim
olduğu yönünde. 27 yaşında ölen padişahın çocuklarına
ilişkin sağlıklı bilgi yok. Kendisinden
sonra bir şehzadesinin değil de kardeşinin tahta
geçmesi ayrıca düşündürücü. Evliya Çelebi,
30’dan fazla çocuğu olduğunu söylese de kanıtlı
belge yok. “Kaya Sultan” adında bir kızı olduğu
belirtiliyor. Ayrıca 4. Murat, alkol ve uyuşturucu
düşkünü, ölüm sebebi de bunlara bağlı zaten.
Kandilli, isim nereden geldiyse gelsin keyifli bir
yerleşim İstanbul’da. Ermeni’si, Rum’u, Türk’ü,
benzer yerlerdeki gibi dostça yaşamışlar. Semt
uzun bir dönem yazlık aslında, özellikle ‘karşı
taraftaki gayrimüslimler’ için… Zaman içinde
gelişince mahalleler ayrılmış. Fransız Mahallesi
oluşmuş. Rumlar zaten var, hemen komşu olmuş
Ermeni tebaa. Tabi Türkler, sonradan!
Belki de bugün bile her İstanbullunun gereğince
bilmediği, yaşamadığı bir semt. Büyük eksiklik
bence... Kandilli mutlaka ziyaret edilmeli,
tepe tepe bir gün geçirmeli. Fotoğraflanmalı,
anı biriktirmeli buraya dair.
Anadolu Hisarı ile Vaniköy arasındadır. Pek
çok ev Anıtlar Kurulu listesinde diyelim ki, siz
özel tarihini anlayın. Lacivert Boğaz’ı doyasıya
izlemek, muhteşem köşkleri fotoğraflamak için
ideal nokta Sıraevleri Sokağı… Semt, denizden
başlayıp yukarılara büklüm büklüm çıktıkça sizi
sarmalayacak zaten. Yeşiller içindeki parke taşlı
sokaklarda yıllar, hatta yüzyıllar öncesinden
size dekor olacak yapılara iyi bakın. Nasıl yaşadıklarını
düşünün ve zamanı tabi… Güzel bir
hava ve rahat sportif ayakkabılar şart! Bir tripod
ve kamera da…
Günümüzde pek çok yabancı fotoğraf tutkunu
da görülür buralarda. Şimdi Boğaz’ın kıyısındayız,
tabi en önemli konu balık. Burada yerleşik
ahali geçmişte kırmızı eti bulmakta sorun yaşamış;
dönemin ekonomik koşulları, parasızlık
ama Marmara bakmış onlara, belki yıllarca!
Çeşit çeşit balığıyla; kefal, zargana, ilerya ile...
Ağ ve oltacılık gelişince de torikler, lüferler, palamutlar,
hem tezgâhları hem mangalları hem
sofraları doldurmuş.
Eski Kandilli halkı der ki; ‘anabaşa’ balıkların
Karadeniz’den Marmara’ya gelişi ve ‘katabaşa’,
Karadeniz’e dönüş! Eskiler bilir, balık yumurtayı
atıp soğuk sulara geçince, irileşerek yağlanmaya
başlar ki bu da lezzet demektir. Günümüzde
Kol gücüne güvenen, nefesine hâkim başkaları
da varmış geçmişte Kandilli’de. Güçlü kuvvetli
genç erkeklerden bazıları, buradan o tehlikeli
akıntıya rağmen Boğaz’ın karşı kıyısına yüzerek
geçerlermiş. Karşı kıyıda zaman geçirip, akşam
tekrar yüzerek Kandilli’ye dönerlermiş. Kimi
zaman ise akıntı ile baş edemeyip, civar semtlere
çıkanlar olurmuş. Şaka gibi değil mi? Yok
gerçek…
Ve gemiler; Boğaz’ın da Kandilli’nin de güzelleri…
Buralılar karşı kıyıya İstanbul der. Sanki Kandilli,
İstanbul değil gibi. Ve İstanbul’a gemi ile
geçilir, onlar vapur diyor. Karşıda çalışanlar, sabah
vapur ile işlerine gider ve akşam dönerler.
Gidişi de dönüşü de curcunadır. Yolcu edenler,
bekleyenler, beklediğini bulamayan ya da göremeyenler…
Kimbilir ne hikâyeler vardır bununla
ilgili geçmişte…
Evlerin dışında dini yapılar, bize yaşayan ve yaşamışlardan
fotoğraf verir. Kandilli’de “Surp Haç
Ermeni Kilisesi” bir örnek. “Metomorfosis Hz.
İsa Rum Ortodoks Kilisesi” de... “On İki Havariler
Sipotz Yergodasan Arakelotz Ermeni Kilisesi”
ise semtin üst sokaklarından sizi selamlar. Bu
zenginlik keşke fazlasıyla yaşatılabilseydi. Açık
ise girin derim kiliseye; hatta mumunuzu yakın
sağlık için, barış için, dostluk için! Ben yaparım
yurtiçinde, yurt dışında, hepsinde… Gayrimüslimler
bizim zenginliğimizdi. Tutamadık onları;
yapamadık, başaramadık!
Kandilli’ye ulaşım son derece kolay İstanbul’da.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 51
Objektifimden
Eminönü ve Bebek’ten vapur seferleri var. Bebek’ten
ayrıca deniz taksi… Anadolu yakasında
iş çok daha kolay... Üsküdar’dan her türlü ulaşırsınız,
mesafe 12 km. Özel araç ile semte gelenler
park sorunu yaşayabilir.
“Adile Sultan”, Kandilli’de en önemli figür hâlâ!
Abdülmecit’in kız kardeşi, 2. Mahmut’un kızı...
Sultan ülkedeki ilk, kimilerine göre ikinci kız
lisesinin fikir sahibi. 1916 tarihli Adile Sultan
Sarayı, onun adı ile yaşıyor semtte hâlâ. Balyan
Ailesi’nin mimarlığında yapılmış güzide bir
eserdir. Osmanlı’nın son dönemlerinde önemli
yapıların mimarisi bu aileye ait... Yerinde bir karar,
nefis mekânlar inşa etmişler.
Adile Sultan Sarayı, pek çok badireyi atlatıp,
en azından bugünkü hâliyle bizlerle beraber...
Katkıları olan Sabancı Ailesi’ne saygılar! Günümüzde
özellikle ihtişamlı bahçesinde, Boğaz’ın
en görkemli manzarasına karşı içkinizi yudumlar
ve şık yemekleri tadabilirsiniz. Şimdilerde
burası bir kültür merkezi ve turistik tesis niteliğinde...
Bir sultandan, başka sultana geçelim. Kandilli’de
o da önemli; “Cemile Sultan”, Abdülmecit’in kızı.
O’nun adı da bir saray ve koruda yaşatılmış.
Hemen sahildeki saray da çok badire atlatmış,
yıkılmış. Koru ise günümüzde İstanbul Ticaret
Odası (İTO) kontrolünde, adı yaşatılıyor sultanın
burada.
Kandilli ve civarı yalıların, eşsiz evlerin sıralandığı
bir yer. Bu nedenle pek çok dizi ve film
çekilmiş. “Kıbrıslılar Yalısı” mesela, ya da “Edip
Efendi Yalısı”, “Abud Efendi Yalısı” çokça meşhurdur.
Kont Ostrorog Yalısı, gizemli ve ünlüdür.
Daha da var… Hepsi de eşsiz mimariye sahipmiş;
kimileri yenilenirken, kimileri kaderi ile
baş başa bırakılmış.
Hepimizin adını sıkça duyduğumuz bir
mekân da Rasathane, Boğaziçi Üniversitesi’ne
bağlı Deprem Araştırma Enstitüsü...
1868’e tarihli Rasathane’nin kuruluş yeri Beyoğlu,
sonradan Maçka’ya taşınmış. İlk kuruluşta
Fransızların emeği var. Sonra da İtalyanların
katkıları…Fatin Gökmen; bu isme dikkat.
Aynı zamanda bir din adamı da olduğundan
Fatin Hoca olarak da biliniyor. Aslında matematikçi.
Bu rasathanede çok emeği var, ışıklarda
uyusun. 1911’de Kandilli’ye taşınması
onun eseri. Semtte adını taşıyan bir sokakta
yaşatılıyor bu çaba.
Kandilli deyince, meşhur Kandilli yazmasından
söz etmemek hata olur. Daha çok Ermeni
Mahallesi’nde Ermeni ve Rum ustalar, eşsiz
desenleri ahşap kalıplarda kök boya ile tülbent,
mermerşahi, Şile bezi ya da daha farklı
kumaşlara basarak, adeta bir sanat eseri yaratırlarmış.
“Yemenici” ya da “mavici” denirmiş
bunlara. Sevindirici taraf, günümüzde de yaşatılıyor
bu geleneksel sanat. İlginizi çekerse
edinin bence.
Semtte ünlü oyuncular, sunucular, mankenler,
edebiyatçılar yaşamış dönem içinde. Hâlâ sürdürenler
de var. Birkaç örnek; Sedef Avcı, Berna
Laçin, Kıvanç Kasabalı… Bir ünlü var ki buraya
hayran, eskilerden; Yahya Kemal Beyatlı. Burada
oturmadığı hâlde o kadar çok sevmiş ki ara
ara gelmiş, bazen kalmış ve Kandilli’ye şiirler
yazmış.
İstanbul’da Anadolu yakasında Boğaz’da, Kandilli’de
eskiyi yaşayacak, belki geçmişe dönecek,
bir anlamda öz’e bakacaksınız. Üşenmeyin,
yoruldum demeyin, yukarılara çıkın. Tabi
suyun yanı çok cezbedici ama tepelerde de
sizi bekleyenler var; bence yaşayın!
52 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Zanaatkâr
Hamdi Bilgili... Fotoğrafçılıkta ilk yıllar...
Moda’nın tarihi fotoğrafçısı;
Bilgili Fotoğrafçılık
BATUHAN KARAMAN
Moda’nın en eski fotoğrafçılarından Bilgili Fotoğrafçılık,
kuşkusuz hem eskiler hem de yeniler
tarafından çok iyi bilinir. Çünkü zamana
direnen yegâne esnaflardandır Bilgili...
1958 yılında Rize Çayeli’nde Hamdi Bilgili tarafından
“Foto Bahar” adıyla kurulan, Hamdi
Bey ve ailesinin 1972’de İstanbul’a gelmelerinin
ardından Maltepe’de Bilgili Fotoğrafçılık olarak
hizmet veren, 1974’te Kadıköy Adliye Palas’a taşınan,
son olarak ise Moda Şair Latifi Sokak’taki
yerinde konuklarını ağırlayan Bilgili Fotoğrafçılık,
tarihe tanıklık eden fotoğraflarla nice anları
ölümsüzleştirmiş ve Kadıköy’ün 65 yıllık tarihine
arşiviyle katkı sunmuş, sunmaya da devam
ediyor.
“FOTOĞRAFÇILIK EN FAZLA
DEĞİŞİME UĞRAYAN SEKTÖR”
Günümüzde hâlâ Şair Latifi Sokak’ta sadece
Modalıların değil, tüm Kadıköylülerin uğrak
noktası olan Bilgili, bu defa babadan oğula
değil, kıza geçmiş. İşleri yaşlılığa bağlı sağlık
sorunları nedeniyle kızı Binnaz Bilgili’ye devreden
Hamdi Bilgili, eski yılları dergimize şu
sözlerle anlattı: “Fotoğrafçılık eskiden çok zor
ve zahmetliydi. Fotoğraf agrandisör ile çekilir,
tek tek elde yıkanırdı. Spiral tanklarda makara
edilir, malzemelere sarılır ve yıkama işleme özel
kimyasallarla yapılırdı. Fotoğraf kâğıdını tab etmek
için özel ışıklı odalara ihtiyaç olurdu. Özel
film yıkama makineleriyle, 1980’li yıllarda günlük
800-1200 arası film yıkanabiliyordu. 1983
yılından sonra dijitale dönüş başladı ve süreç
çok hızlı ilerledi. Daha önceleri neredeyse bir
hafta süren birçok işlem, yarım saatlere inmeye
başladı. Şimdi dijital fotoğrafçılık, analogun çok
ötesinde. Fotoğrafçılık sanıyorum son 30-40
senede en fazla değişime uğrayan sektör oldu.”
RİZE’DEN MODA’YA
BİR UZUN YOLCULUK
Hamdi Bey, mesleğini uzun yıllar Kadıköy’de
sürdürmüş olmaktan da mutluluk duyduğunu
ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadıköylülerle
birbirimizi çok sevdik, uzun yıllar aile
gibi yaşadık. Şimdi kızım da aynı ilişkileri sürdürüyor.
Semtte geriye kalan nadir esnaflardanız.
Bu zamana kadar geldiğimiz ve Kadıköy’ün her
anına tanıklık ettiğimiz için çok mutluyum. İyi
ki Rize’den İstanbul’a ve hatta Moda’ya doğru o
uzun yolculuğu yapmış, yaşamak için Moda’yı
tercih etmişim. Neredeyse üç nesil ailelerin fotoğraflarını
hep biz çektik. Bizleri annelerinin,
babalarının ve hatta büyükanne, büyükbabalarının
fotoğrafçısı olarak tanıyorlar. Bu misyonu
üstlenmekten mutluluk duyuyorum.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 53
Yaşamın İçinden
Anılar ve tanıklıklarla
Kadıköy’ün en güzel sokağı;
Hacı Şükrü
Sokak
PINAR BALTACI
Köşkleri ve Arnavut kaldırımlarıyla bir zamanların
en güzel sokaklarından Hacı Şükrü Sokak,
günümüzde “Kilisenin Sokağı”, “Thales’in Sokağı”
olarak da biliniyor. Doktor Esat Işık Caddesi’nden
başlayıp, Sakız Gülü Sokak’ta biten,
Bahariye Caddesi ve Kadife Sokak’ın arasında
kalan, girişinde büyük bir çitlembik ağacıyla
gelip geçenleri karşılayan Hacı Şükrü Sokak’ın
en eski tanıklarından biri olan Selma Marko ile
konuştuk.
Henüz 4 yaşındayken sokağa gelen ve tüm hayatını
babası tarafından yaptırılan sokağın en
eski apartmanında geçiren Selma Hanım, köklü
semt hafızasıyla bizleri tanık olamadığımız Kadıköy
yıllarına götürdü:
HACI ŞÜKRÜ SOKAK’IN
İLK APARTMANLARINDAN;
DEDEM APARTMANI
“Ben 4 yaşımdayken ailemle Anadolu’dan İstanbul’a
geldik. Babam savaş çocuğuydu ve
öksüz büyümüştü. Okumayı çok önemserdi. O
sebeple, ben ve ağabeyimin eğitimi için Kadıköy’e
yerleşmeye karar verdi. Hep bu sokakta
oturduk. İlk zamanlar, şu anki evimizin hemen
çaprazındaki binada yaşıyorduk. Ardından babam
burayı satın aldı ve sokağın köşesindeki bu
büyük binayı dikti. İlk mesleği marangozluk olduğu
için bina içerisindeki tüm ahşap detayları
da kendisi yaptı. Apartmanın girişindeki ahşap
duvar detayları, hep babamın elinden çıkma.
Bununla beraber apartmanımız, Kadıköy’ün ilk
Evin eski (solda) ve bugünkü hâli...
asansörlü apartmanlarından. Tabii çocukken
tüm bu merdivenleri koşarak inip çıkardım, ancak
şimdilerde iyi ki babam bu asansörü yaptırmış
diyorum. Bu yaşlarda büyük kolaylık oldu
bize. Apartmanımız, babamın döneminde bir
aile apartmanıydı. Kendisi, torunları olduktan
sonra hep yanında olsunlar diye burayı yaptırdı.
O sebeple de ismi ‘Dedem Apartmanı’ oldu.
Hatta balkon demirleri dahi çocuklar için tasarlanmıştı.
Dışarıyı izlemek için başlarını aşağıya
sarkıtmasınlar diye demirler dışa dönük şekilde
yapıldı. Çocuklarımız, kolaylıkla demirlerin arasından
dışarıyı izleyebiliyorlardı.”
54 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşamın İçinden
Kilisesi’nin hemen karşısında Rum bir bakkal
vardı. Niko’ydu onun da ismi. Olaylar sırasında
veresiye defteri kaybolmuş, maalesef iflas
etti. Sonrasında bir daha hiç görmedik, belki
de Yunanistan’a gitmiştir. Bununla birlikte çok
seçkin insanlara da o dönem ev sahipliği yapardı
Kadıköy. Ajda Pekkan semtimizin kızıydı,
benimle akrandır. Çok güzel bir kızdı. Sonra
Bülent Ersoy da o vakitler Kadıköy’de yaşardı.
Çok kere karşılaşırdık onunla bu sokakta. Artık
bu sokakta tanıdığım kimse kalmadı. Teyzemin
arkadaşlarının torunu oturuyor çapraz
binamızda sadece. Torunlarını gördükçe aileyi
görüyormuş gibi hissediyorum. Buradan İstanbul’a
gidenler de çok oldu. Biz karşıya İstanbul
diyoruz öteden beri.”
“THALES’İN BİNASI, SOKAĞIMIZIN
EN BAKIMSIZ BİNASIYDI”
Bu sokakta çok güzel bir çocukluk ve hayat geçirdiğini
ifade eden Selma Hanım, sokakta çocukluğundan
günümüze meydana gelen değişimleri
de şöyle anlattı: “Belki de burada doğup
büyüdüğüm için Hacı Şükrü Sokak, bana hep
Kadıköy’ün en güzel sokağı gibi gelmiştir. Eskiden
tüm sokak ahşap köşklerden oluşurdu,
kaldırımlar ise Arnavut kaldırımlardan. Bugün
o yıllardan geriye sadece Thales’in binası kaldı.
Ancak ilginç bir detay paylaşayım; bugün görkemli
görünen o bina, eskiden bu sokağın en
bakımsız binasıydı. O dönemler bina Rumların
vakfıydı ve yoksul Rumlar orada yaşardı. Mesela
mahallemizin sebzecisi Niko orada yaşardı.
Alkole biraz düşkün olduğu için ‘Sarhoş Niko’
derdik ona. Çocukları da çok seven, temiz
kalpli biri olarak kalmış hatırımda. Ha bir de
sokakta şarkılar söyleyerek yürürdü. Hepimiz
kazansın diye ondan alışveriş yapmaya özen
gösterirdik.”
Selma Hanım ve yakın zamanda
kaybettiğimiz eşi, Kadıköy’ün değerli
yazarlarından Mıgırdiç Margosyan...
“MODA’DA YÜZER,
GECE KULÜBÜNDE DANS EDERDİK”
Selma Hanım, sokağın eşsiz köşklerini anlatmaya
devam etti: “Hem bu sokakta hem de
Bahariye’de harika köşkler vardı o zamanlar.
Mesela bizim evimizin sırasında, kapısına iki
taraftan merdivenle çıkılan bir köşk vardı.
İçerisinde nilüferler olan minik de bir havuzu
vardı o köşkün. Sık sık çıkar, balkondan
izlerdim o havuzu. O köşklerde genelde alt
katlar bodrum değil, mutfak olurdu. Sık sık
dış cepheleri boyanır, özel bakımlar yapılırdı.
Bahçelerinde rengârenk çiçekler ve limon
ağaçları vardı. Her köşkün mutlaka ön ya da
arka bahçeleri de olurdu. Bir de şimdiki evimizin
yanında ahşap, sarayzade bir hanımın evi
vardı. Babası zamanında sarayda görev almış,
köşkü de kızı için yaptırmıştı. Bayramlarda
ziyaretine giderdik, çok yaşlıydı o zamanlar.
Hayatımda o ev kadar yüksek tavanlı bir yer
görmemiştim. Duvarlarında kadın figürleri
vardı. Sonraları yıkıldı tabii o ev de… Kadıköy
yazlık bölgesiydi. Yazları bahçelerde oturur,
sabahları Moda Plajı’na yürürdük. Akşama
kadar yüzerdik, ardından Papatya Gece Kulübü’ne
giderdik. Orada dans ederdik. Tabii gece
kulübü diyorum ama bugünkü gibi düşünmeyin,
çok nezih mekânlardı.”
“AJDA PEKKAN VE BÜLENT ERSOY,
SEMTİMİZİN SAKİNLERİYDİ”
“Moda’nın en güzel yıllarını yaşadık” diyen
Selma Hanım, sözlerini şöyle sürdürdü: “O
dönemler çok sayıda Rum aile vardı sokağımızda.
Fakat 6-7 Eylül Olayları’nın hemen ardından
hepsi bir bir gitti. Sokağımızda Rum
Sokağın simgelerinden olan Aya Triada
Rum Ortodoks Kilisesi... 1900’lerin başı...
“Bu evimizin önündeki büyük
çitlembik ağacını babam dikti.
Her baktığımda babamın
anıtını görüyormuş gibi hissediyorum.
Anadolulu olmanın
getirdiği bir özellikle doğaya
çok bağlıydı babam. Bir evin
bahçesinde küçücük bir fideymiş
bu ağaç, ev yıkımında sokağa
atmışlar. Babam da onu
alıp buraya dikmiş ama büyütene
kadar büyük çileler çekti.
Her gelen dokunurdu, oynardı.
Babam çok kere etrafına çitler
çekti. Ancak çok güzel yaşadı,
hâlâ da yaşıyor. Kadıköy’ün
hem eski hem de bugünlerini
o da gördü.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 55
Yeni Çıkanlar
İnal Aydınoğlu’ndan 16. kitap:
“65 Yaş Sonrası
Sevgi ve Gönüllülük”
Gönüllü Hizmet Vakfı Kurucusu, Yazar İnal Aydınoğlu’nun 16.
kitabı “65 Yaş Sonrası Sevgi ve Gönüllülük” yayımlandı. Kitabında
“Yaşamınıza gönüllülüğü katmadan; sevgi, şefkat, merhamet
dolu hizmetler yapmadan mutluluğa ulaşamazsınız” mesajı veren
Aydınoğlu, şunları dile getiriyor:
“1978 yılından bu yana işkolikliğimin yarıya yakınını gönüllülüğe
yönelttim. Huzuru, sevinci, mutluluğu doludizgin sürdürdüğüm
gönüllülükte buldum. Eğitim verdiğim binlerce gönüllüye yenilerini
eklemeye, toplumumuzda gönüllülük duygusunu yaymaya,
cömertçe veren, seven, paylaşan bir gönüllü olmaya çaba
sarf ediyorum. Bilgi, birikim ve deneyimlerimi paylaşabilmek
için yetişkin kursları açıyor ve üniversitelerde sosyal girişimcilik,
toplumsal sorumluluk, sevgi ve gönüllülük üzerine dersler veriyorum.
Konferanslara ve seminerlere katılıyorum.”
“VİCDAN HER İNSANDA MEVCUTTUR”
Kitabında hiçbir karşılık beklemeden iyilikte bulunmanın, başkalarına
ilgi, sevgi ve saygı gösterip, iyilik yolunda işbirliği yapmanın
vicdanı rahatlattığına da değinen İnal Aydınoğlu; “Bir
insan hesaplarını ve kıyaslamalarını aklıyla, insanlık yolunu ise
vicdanıyla belirler. Aklın görmediği durumlarda vicdan devreye
girer. Vicdan her insanda mevcuttur. Eğitimle geliştirilebilir veya
yok sayılarak sönümlendirilebilir” diyor.
Boğaz’ın koruyucuları iş başında:
“Bir İstanbul Efsanesi”
Ayşegül Yalvaç, ekolojik-kurgu türündeki ilk romanı “Bir İstanbul Efsanesi”
ile Boğaziçi’ndeki gizemli dünyanın kapılarına okura açıyor. Hikâyenin
kahramanları, son dönemlerin en meşhur kötü karakteri iklim
değişikliği ve onun tetikleyicisi çevre sorunları ile baş ederken, ortaya
daha önce hiç dile gelmemiş bir efsane çıkıyor. Elbette buradaki efsane,
iklim değişikliği ve çevre sorunları değil...
“Zülfikârın Hükmü”, “Erbain Fırtınası” ve “Pir-i Lezzet” gibi kitaplarla tanınan
Saygın Ersin, kitabın arka kapak yazısını kalem aldı: “İstanbul’un
kahramanları bu sefer suların derinliklerinde! Asırlardan beridir Boğaz’ı
korumakla görevli olan efsanevi ‘Periyanlar’ ile tanışın ve onlarla
birlikte hem denizin hem de şehrin karanlıklarında geçen heyecan
dolu bir maceraya katılın!” Antares Yayınları’ndan çıkan kitabın editörlüğünü
Serdar Yıldız, kapak tasarımını Yunus Karaaslan, sayfa düzenini
ise Adem Şenel yaptı.
56 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Nostalji
Kadıköy’den iki köşk,
iki hikâye…
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 57
Nostalji
Kadıköy’den iki köşk, iki hikâye…
Gül & Haluk Kaya çifti ile
geçmişten geleceğe
Sizleri bu sayımızda Kadıköy’ün hâlâ hayatta kalan nadir köşklerinde yaşanan
iki farklı hikâyenin kahramanlarıyla tanıştırmak istiyoruz. Gül & Haluk Kaya çiftinin
tanışıklıkları ve evlilikleri 40 yıl olmuş, fakat her ikisi de Kadıköy’ün iki farklı
köşkünde birbirinden habersiz geçirmişler çocukluk ve ilk gençlik yıllarını.
PINAR BALTACI
Sizleri bu sayımızda Kadıköy’ün hâlâ hayatta kalan
nadir köşklerinde yaşanan iki farklı hikâyenin
kahramanlarıyla tanıştırmak istiyoruz. Gül
& Haluk Kaya çiftinin tanışıklıkları ve evlilikleri
40 yıl olmuş, fakat her ikisi de Kadıköy’ün iki
farklı köşkünde birbirinden habersiz geçirmişler
çocukluk ve ilk gençlik yıllarını. Denk gelişler,
ortak sokaklar ve tanıdıklar ise yıllar sonra
evliliğe giden yolculukla gözler önüne serilmiş.
Haluk Bey, şimdilerde Feneryolu’nda Dünya
Göz Hastanesi’nin bulunduğu beyaz köşkte,
her yaz babaannesini ziyarete gelirken tanımış
Kadıköy’ü... İstanbul’dan Avrupa’ya uzanan öğrencilik
yılları, onu o eski köşkün hatıralarından
hiç uzaklaştırmamış. Köşk, babaannesinin vefatının
ardından güzel bir restorasyonla sağlık
alanında kullanılmaya başlanmış.
Gül Hanım’ın büyüdüğü köşkü de hepimiz çok
yakından tanıyoruz. Bahçesinde şarabımızı yudumladığımız
ve kuşkusuz sık sık içimizden “Ne
güzel köşk” diye geçirdiğimiz Viktor Levi Şarap
Evi, Gül Hanım’ın doğduğu ve büyüdüğü köşk...
VİKTOR LEVİ’NİN KÖŞKÜ
Gül Hanım’ın Kadıköy sokaklarındaki çocukluğu,
Moda Deniz Kulübü’nde geçen genç kızlığı,
Haluk Bey’in ise babaannesi Neyyire Hanım ve
halasının hayatına tanık olduğu Fenerbahçe
yılları... Her ikisinin ailesinde de oldukça tanıdık
simalar ve köklü bir tarih var. Şimdilerde
Emirgan’da yaşayan Kaya çifti, Kadıköy’ü hâlâ
çok özlüyor ama en çok da Gül Hanım... Özlem
ve hayranlıkla bahsettiği Kadıköy’deki hayatına
dair şunları söylüyor Gül Kaya:
“Sadece benim değil, anne ve babamın da tüm
hayatı Kadıköy’de geçti. Annemin çocukluğu
Göztepe Tepegöz Sokak’ta geçmiş. Anneannem
o dönem ev değiştirmeyi çok sevdiği için de annem
aslında Kadıköy’ün kimi günümüze kadar
kalan köşklerinin bazılarında yaşama imkânı
bulmuş. Annemle bazen akşam yürüyüşleri
yapardık Bahariye’de. Bana sık sık ‘Gülcüğüm
bak, ben bu evde de yaşadım’ diye yeni yeni ev-
58 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Nostalji
gibi düşünmeyin trenleri, o zamanlar ileri düzeyde
lüks ve konforluydu. Düşünün, porselen
lavabosu vardı. Kompartımana çaylı, kahveli,
kızarmış ekmekli kahvaltı gelirdi. Ve hatta cep
saatinizi asabileceğiniz bir kanca bile olurdu.
Trenle İstanbul’a girdikten sonra ilk olarak Göztepe’de
yaşayan akrabalarımızı selamlardık tren
camından. Her yer o kadar boştu ki, balkondan
görürlerdi trenin geçişini. Trenle önce Haydarpaşa
Garı’nda iner, oradan eve geçerdik.”
ler gösterirdi. Anneannem sayesinde annemin
Kadıköy’ün birçok konağında farklı farklı anıları
vardı. Ben ise 1952 yılında şu an hâlâ mülkiyeti
ağabeyim ve yeğenlerimin üzerinde olan, Viktor
Levi Şarap Evi isimli mekânın bulunduğu köşkte
doğdum. Doğmanın yanında uzun süre de
orada yaşadım. Genç yaşta evlenip ayrıldığım
dönemlerde de hep oraya geri döndüm. Ne zaman
geri döneceğim belli olmaz diye, annemle
babam evdeki odamı hiç bozmadılar. Hem anne
hem de babamın ailesi çok eski İstanbullu ve
Kadıköylü... Ben de Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nin
hemen ardından o zamanlar Robert Kolej
olan, şimdilerin Boğaziçi Üniversitesi’ne girdim.”
“MODA’NIN DAİMA
KOZMOPOLİT BİR YAPISI VARDI”
Gül Hanım, Moda’ya olan sevgisini ise şu sözlerle
dile getiriyor: “Şimdilerde Emirgan’da yaşıyoruz
ama Moda’yı inanın hâlâ çok özlüyorum.
Ayaklarım geri geri gidiyor Moda’ya doğru. Kadıköy
genelinin yanı sıra özellikle Moda, çok
uygar bir yerdi. Daima kozmopolit bir yapısı
vardı. ‘Argili’ isimli Bulgar sütçümüz ve ‘Meraklı’
diye lakap taktığımız Rum bakkalımız hatırımda
kalanlardan. Genç kızlık dönemimde sık sık
Moda Deniz Kulübü’nde vakit geçirirdim, hâlâ
da vakit buldukça gidiyorum.
Babamın arkadaşları, o dönem hep sanat ve
edebiyat çevresindendi. Zira aile fertlerimiz
arasında da çok sayıda edebiyatçı ve sanatçı
vardı. Ben de bu doğrultuda oldukça demokrat
bir ailede büyüme imkânı buldum. Mesela,
Osmanlı’nın ilk Maarif Nazırı Sami Paşa’nın oğlu
Suphi Paşa, baba tarafından büyük dedemiz
olur. Cumhuriyet’in ilk Maarif Vekili Hamdullah
Suphi dayımdır. Şair Özdemir Asaf evimizi sık
sık ziyaret ederdi, annemin kuzeniydi. Ablam,
Boğaziçi Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nü
kuran kişi, ağabeyim Hasan Yazıcı ise Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi’nde uzun süre Anabilim Dalı
Başkanlığı yaptı. Ayrıca çok sayıda ressam, sanatçı
ve yazar da ailemizin üyesiydi. Okumaya
ve üretmeye önem veren bir aileydik.”
ANKARA’DAN KADIKÖY’E
TREN YOLCULUKLARI
Haluk Bey ise çocukluktan biliyor Feneryolu’nu...
Babası, Kızıltoprak Ortaokulu’nun ardından Kabataş
Erkek Lisesi’ni kazanmış ve başarılı bir eğitim
hayatı geçirmiş. Hatta yurt dışına devlet bursuyla
okumaya giden sayılı gençlerden biri. Bu
sebeple de hayatı boyunca devlet kurumlarında
çalışmayı tercih etmiş. “Babaannem, Feneryolu’nda
bugün Dünya Göz Hastanesi olarak kullanılan
köşkü esasında yazlık olarak yaptırmış”
diyerek başlıyor anlatmaya Haluk Kaya:
“Eskiden orası ikiz evdi ve çok büyük bir bahçesi
vardı. Babaannemler esasında Cihangirli. Ben
küçükken Cihangir’deki köşklere ev öpmeye
giderdik. Birçoğu yakınımız, akrabamızdı. Babam,
Ankara Devlet Demiryolları’nda çalışmaya
başlamak için aileden ayrılmıştı, fakat her
yaz adeta tatile geliyormuş gibi Feneryolu’na,
babaannem ve halamın yaşadığı bu köşke gelirdik.
Kadıköylüler, köşkün bulunduğu yeri çok
iyi hatırlayacaklardır. İnanın köşkün oradan
sahile kadar her yer tarlaydı. Ankara’dan İstanbul’a
yataklı vagonla gelirdik. Ancak şimdiki
FENERYOLU’NDA MÜZE GİBİ BİR KÖŞK
Babaannesinin köşküne dair derin detaylara da
değinen Haluk Kaya, adeta bizleri o yıllara götürüyor:
“O evde babaannem, halam ve emektar
bir çalışanları yaşardı. Hâlâ hatırımda tüm detaylarıyla
duran o ev müze gibiydi. Babaannem
odasından hiç çıkmazdı. Yemeği, kahvaltısı odasına
götürülürdü. Kışın çini bir sobası ve mangalı
vardı, üzerinde kendi kahvesini pişirirdi. Kahve
tiryakisiydi. O odada daima radyo dinlenir ama
sadece radyo gazetesinde haberler açık olurdu.
Odasının duvarında bir Kuran-ı Kerim, bir de tik
tak diye ses çıkaran saat olurdu. Onun dışında
büyük bir sessizlik hâkimdi odaya ve eve. Bahçesi
ise evin aksine capcanlı ve yemyeşildi. Çeşit
çeşit meyce ağaçları vardı. Kardeşim ve ben gelir
gelmez salıncak kurar, meyve ağaçlarına çıkardık.
Dalyan çalışıyordu ve o zaman çokça balıkçılar
vardı. Bir balıkçı kayığı tutar, kulübün önüne
gidip, denize girerdik. Denizin temizliğini hayal
bile edemezsiniz. Dört-beş metreden kumun
üzerindeki yengeci görebilirdiniz. Kalamış’ta ise
o dönemlerde deniz banyosu sandalları olurdu.
Sandallar o kadar kendine hastı ki, oturulacak
yerleri kadife ile kaplanmıştı. Kadıköy eskiden
herkesin herkesi tanıdığı ve büyük saygı göstererek
harmoni içerisinde yaşadığı bir yerdi. Şimdi
büyük değişime uğradı tabii ki tüm İstanbul gibi...”
“Gül Hanım, şimdilerde Viktor Levi
olarak kullanılan eski evine bir iki kez
gittiğini, fakat çok duygulandığını şöyle
anlatıyor: “Hep ağabeyimle gittim.
Kendi kendime gidemiyorum, çok rahatsız
oluyorum çünkü. Mesela birileri
merdivenlerden benim yatak odama
çıkıyor, salonumuza giriyor, mutfakta
dolaşıyor. İnanın çok rahatsız oluyorum.
Kötü bir his... Çok güzel ve mutlu
bir çocukluk geçirdim o evde. Benim
için cennetle eşdeğer bir yer orası. Mesela
babam, yemek odası ile oturma
odası arasına ferforje yaptırmıştı. Onlar
orada duruyor ve ben her gördüğümde
üzüntü duyuyorum. İsteyerek,
severek gideceğim bir yer değil şu an.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 59
Hatıralar Bulvarı
Ulu Önder’imiz için İstanbul’un en güzel beldesi olan Fener-Bahçesi’nde yazlık köşk yapılması
istenmiş, ne var ki kendilerinin de burayı çok beğenmesine rağmen; “Bu kadar güzel bir
beldenin tek bir kişinin özeline ayrılması yazıktır. Türk gençleri bundan böyle burada
yelken ve su sporlarını yapsınlar” diyerek Florya Köşkü’nü seçmişti.
FENER-BAHÇESİ TREN İSTASYONU’NDA İNEN
ATA, FENER-BAHÇESİ’NDE!
Fener-Bahçesi Tren İstasyonu’nda arkada görülen özel treninden inen Ulu Önder Atatürk, elini tuttuğu manevi kızı Ülkü ile birlikte Dahiliye Vekili
Şükrü Kaya, Saylav Kılıç Ali, Cevat Abbas, Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ, Kumandan General Halis, Riyaseti Cumhur Katibi ve
yaverleri ile diğer zevat eşliğinde Fener-Bahçesi Burnu’nu gezmişlerdi, 17 Mayıs 1936. (Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu).
R. SERTAÇ KAYSERİLİOĞLU
FENER-BAHÇESİ VE TREN İSTASYONU
Eski günlerdi... Çamlıca’dan kopan poyrazın soluğu
doğrudan Haydarpaşa’da aldığı ve de henüz
ne “Kara Tren”in ne de “Mavi Tren”in yer almadığı
yıllar ufukta… Hani “İstanbul’un taşı toprağı altın”
olduğunun henüz daha keşfedilmeyip, tüm okların
Anadolu’dan İstanbul’a çevrilmediği yıllar...
Ulaşım sorununun Tanzimat ile birlikte daha bir
önem kazandığı ve de Şirket-i Hayriye’nin vapur
seferlerini, “Dersaadet Tramvay ve Tünel Şirketi”-
nin atlı tramvaylar ile Karaköy-Beyoğlu Tüneli’ni,
İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan Rumeli Demiryolu
Şirketi’nin ise bu kez de “Anadolu Demiryolu
Şirketi” aracılığında Haydarpaşa-Pendik hattını
hizmete açtığı (1872) yıllar...
İşte tam bu dönemlerin İstanbul’unda bir semt
daha bir ayrıcalıklı olmaya başlamıştı; o dönemlerdeki
ismi ile “Fener-Bahçesi”… Tanrı’nın
yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı
davrandığı bu diyar, tabiatın ona bahşettiği güzelliklerini
sunmak için sevdalılarını pırıl pırıl
sularla kaplı masmavi koyuna çağırır, çimenli
çiçekli mesiresi ile Adalar’ı ve “Karşı İstanbul”u
seyri ile hülya alemindeki misafirlerini ağırlardı.
Fener-Bahçesi’nin mesireliğindeki tüm bu güzellikleri
sağır sultan bile duymuştu. Üstelik kıyılarının
Kalamış gibi sığ ve kumsal oluşu, deniz
mevsiminde ayrı bir artı idi.
Fener-Bahçesi işte böylesi güzel bir yerdi. Güzel
bir yerdi de, İstanbul halkı için de hayli uzak bir
yerdi. Halkın zengin ve paralı olanları özel faytonu
ile landosu ya da kupası ile gelirdi de, lakin
orta tabakası nasıl gelecekti? Kadıköyü’nden Fener-Bahçesi’ne
atlı araba ile gitmek pahalı, yürümek
ise hayli yorucuydu. İşte, güzellikler ile
ulaşımdaki güçlük arasında tezat yaşayan Osmanlı
İstanbulu’nda, bu sorun çözüme kavuşturulmak
isteniyordu. Döneminde İstanbul’un
toplu taşımacılığı konusunda birçok ilke imza
atan Sultan Abdülaziz, o zamanın en gözde
mesire yeri olan Fener-Bahçesi’ne halkın kolay
ve ucuz bir biçimde ulaşabilmesi gayesiyle bu
konuda da buyruğunu veriyordu.
1872 yılında işletmeye açılan Haydarpaşa–Pendik
ana demiryolu üzerinde, Feneryolu’ndan
ayrılarak Fener-Bahçesi yarımadasına giden
60 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Hatıralar Bulvarı
1872 yılında kurulmuş olup,
yazları istasyon, kışları karakol
olarak kullanılan, 1900’lü yıllar
başında halka geniş çapta hizmet
verdiği bilinip, 1. Dünya Savaşı’nda
Anadolu’ya silah ve malzeme
sevkiyatı yapılmasına aracı olan ve
1936 yılını takiben söküldüğü
tahmin edilen Fener-Bahçesi
Tren İstasyonu, 1900’
(Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu
Koleksiyonu)
özel bir hat yapıyordu. Ana hattan ayrılarak,
ayrımın yapıldığı bu yere kurulan istasyona
“Fener’e Giden Yol” anlamına gelen “Feneryolu
İstasyonu” adı verilirken, son durak Fener-Bahçesi’nde
kurulan istasyon da “Fener-Bahçesi
İstasyonu” olarak isimlendirildi. Cuma ve pazar
günleri bu hatta özel “Fener-Bahçesi Treni” işliyor
ve de akın akın insanları Kadıköyü’nün bu
yeşillikler beldesine taşıyordu.
Sağlığı döneminde uzun yıllar kendisi ile birlikte
Kadıköy araştırmaları yapma şerefine erişti-
Özel treni ile Ankara’dan gelen Atatürk, Haydarpaşa
Garı’nda karşılama heyeti ve kız kardeşi Makbule
Atadan hanım eşliğindeki refakatindeki zevatla
birlikte, Kalamış vapuru ile Dolmabahçe Sarayı’na
hareketi sırasında, 17 Mayıs 1936.
(Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)
ğim ve o dönemlerin Feneryolu’nda çocukluk
günlerini yaşamış olan Kadıköy Tarihi Araştırmacısı/Yazar
Dr. Müfid Ekdal’dan (1918-2014)
edindiğim bilgiler arasında; “Haydarpaşa’dan
kalkan Fener-Bahçesi treninin Feneryolu tren
istasyonunun arkasından makas değiştirerek
özel bir demiryolu hattına girdiği ve bu hattın
da Bağdat Caddesi’ni keserek Dr. Faruk Ayanoğlu
Caddesi’ni takip edip, eski Fener-Bahçesi Plajı’nın
doğu tarafına yapılmış Fener-Bahçesi Tren
İstasyonu’nda son bulduğu” bilgisi de vardı...
Fener-Bahçesi yarımadasının 1890 yıllarında
çekilmiş olan ve bugün arşivimde bulunan bir
fotoğrafta da görüldüğü üzere, bugünkü Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Sosyal Tesisleri
içinde yer alan bir mevkide bir dönemler
yer almış olan bu şirin istasyon, 1872 yılında bir
Avusturya şirketi tarafından iki katlı ve ahşap
olarak yapılmıştı. Binanın etrafında çepeçevre
olarak yer alan sundurma, beyaz boyalı kalın
ahşap direklere meyilli olarak binmiş, alt katında
bilet gişesi ile çok şık kırmızı kadife koltukları
ve aynı kumaştan perdeleri, orta masası, büyük
bir duvar aynası olan bir bekleme salonu, üst
katında ise binada bütün yaz kalan memurun
odası yer almıştı.
Feneryolu’ndan gelen hattın seviyesini tutsun
diye burada toprak yükseltilip, iki katlı ahşap
istasyon binası buraya yapılmış, civarda fazla
ev de olmadığından dolma topraktan meydana
gelen ufak tepenin üzerindeki bu istasyon her
taraftan görülür olmuştu. Yazın tren istasyonu
olarak kullanılan bu binanın, kışın seferlerin
yapılmamasından dolayı karakol olarak da
Ulu Önder Atatürk, arkada görülen
Fener-Bahçesi Tren İstasyonu’nda inmiş
ve beraberindeki heyeti ile birlikte Fener-
Bahçesi’’ndeki gezisini yapmıştı, 17 Mayıs 1936.
(Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)
kullanıldığı, dolayısıyla uzun kış gecelerinde de
zaptiyelere yatakhane olduğu da yine konumuza
ilişkin bilgiler arasında.
Fener-Bahçesi’ne giden bu hat, tarihin her döneminde
sadece insanları sayfiyeye taşımak
için kullanılmamış, 1.Dünya Savaşı sıralarında
çok ulvi bir amaca da hizmet etmişti. Savaş esnasında
6 Eylül 1917 ve 18 Ekim 1918 tarihlerinde
yaşanan hava hücumu ve infilak neticesinde
hasar gören Haydarpaşa Garı’nın bu elim hâli
düzeltilene kadar, Anadolu’ya silah ve malzeme
sevkiyatı yapılmasında Fener-Bahçesi’ndeki taş
iskele kullanılırken, buraya yapılan sevkiyat da
bu hat ile sağlanmıştı.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 61
Hatıralar Bulvarı
Bağdat Caddesi’nden Fener-Bahçesi’ne doğru
inen Faruk Ayanoğlu Caddesi’nin yan tarafında
yer almış Fener-Bahçesi Treni rayları,
1950’-1960’(R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu
Halime H. Tanık / Lale Faga Arşivi)
Ne var ki; savaşın bitmesi Fener-Bahçesi’ni yine
de sevindirememiş, savaşın ardından imzalanan
Mondros Mütarekesi sonucu İşgal Kuvvetleri,
13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal ettiğinde,
bu kez İngiliz ve Fransızlar, Fener-Bahçesi’ne
gelmişti. İstanbul’un işgal altında olduğu dönem
süresince Fener-Bahçesi İstasyonu’na İngilizler
yerleşip, burasını bir üs olarak kullanmışlardı.
Burada yer alan Fuat Paşa Bahçesi de olaydan
nasibini alıp, adeta bir İngiliz Garnizonu’na dönüşürken,
bahçede üzeri oluklu saçaklarla yarı
yuvarlak olarak yapılmış barakalarla kurulu bu
binada, gayri İngiliz bayrağı dalgalanır olmuştu.
1933 senesinde hizmete başlayan Fener-Bahçesi
Tramvayı’nın bu ihtiyacı karşılaması üzerine
Haydarpaşa–Fenerbahçesi tren seferlerinin
eski günlerdeki gibi verimli olamadığı görülmüş
ve bir süre sonra da bu hatta toplu taşıma
hizmeti verilmesinden vazgeçilmişti. Ta ki; Ulu
Önder Atatürk’ün 1936 Mayıs’ında Fener-Bahçesi
Burnu’na yapacağı gezisini Haydarpaşa’dan
hareketle beyaz treni ile yapılacağını emir buyurduklarına
kadar…
Aslında bu gezinin ayrı bir gerekçesinin olduğu
da kesindi. Zira; Ulu Önder Atatürk’e İstanbul’da
deniz kenarına en yakın bir mevkide istirahat
buyuracakları bir köşk yapılması fikri gündeme
gelmiş, şehir içinde en uygun yerin ise ancak, o
dönemlerde daha ziyade yaz aylarında sayfiye
olarak kullanıldığı görülen Fener-Bahçesi semtinin
olabileceği fikri benimsenmişti.
Atatürk’ün Fener-Bahçesi’ne özel treni ile yapacağı
bu gezi için Haydarpaşa- Fenerbahçesi
Tren Hattı’nı ve eşliğinde de Fener-Bahçesi
Tren İstasyonu’nu kullanılacağının öğrenilmesi
üzerine, yıllardır atıl olan hatta çeki düzen
verilmiş, önce güzergâh üzerindeki Ayanoğlu
Caddesi’nde yer alan atıl tren rayları arasında
kalmış olan uzamış otlar ve bitkiler temizlenmiş,
sonrasında da yıllardır kullanılmayan Fener-Bahçesi
Tren İstasyonu tertemiz yıkanmış,
boyanıp paklanmıştı.
Ulu Önder, 16 Mayıs günü saat 20.20’de Ankara
halkının coşkun tezahüratları arasında, 18 gün
kalacağı İstanbul seyahati için özel treni ile Ankara
Garı’ndan Haydarpaşa Garı’na yolcu ediliyordu.
İstanbul gazetelerinden 17 Mayıs 1936 tarihli
Cumhuriyet Gazetesi, konuya ilişkin olarak
ön sayfasında şu haberi geçiyordu: “Reisicümhur
Atatürk, bugün şehrimizi şereflendiriyorlar.
Büyük Önder’i dün akşam Ankara İstasyonu’nda
Başvekil İsmet İnönü, Büyük Erkânıharbiye
Reisi Mareşal Fevzi Çakmak, bütün vekiller,
erkânı askeriye, devair rüesası ve çok büyük
bir kalabalık uğurladı. Başvekil İnönü, Mareşal
Fevzi, Nafıa ve Adliye Vekilleri, Ankara Vilâyeti
hududuna kadar Atatürk’e refakat ettiler. Dahiliye
Vekili Şükrü Kaya, Atatürk’le beraber seyahat
etmektedir.”
“CÜMHURBAŞKANIMIZ ATATÜRK DÜN
SABAH ŞEHRİMİZE ŞEREF VERDİLER”
Özel treni ile Ankara’dan gelen Atatürk ve mahiyetindeki
zevat, 17 Mayıs 1936 günü İstanbul
Haydarpaşa Garı’ndan hareketle Fener-Bahçesi
Tren İstasyonu’na gelmiş ve Fener-Bahçesi Burnu’nda
tetkiklerde bulunmuştu. Bu gezinin asıl
gerekçesinin de olduğu üzere, Ulu Önder için
İstanbul’da deniz kenarında istirahat buyuracakları
bir köşk yeri arayışında bulunan heyetin
tamamı, bu anlamda bir yer için Fener-Bahçesi
Burnu’nu Atatürk gibi çok beğenmişlerdi.
Ne var ki Atatürk’ün; “Kesinlikle burası dünyadaki
sayılı güzel bir yerlerden biridir ama ben
gibi tek bir kişinin özeline ayrılması da çok yazıktır.
İstanbul dâhilinde yelken ve su sporlarının
yapılacağı bundan daha uygun bir mevkii
olamaz kanısındayım. O nedenle, Türk gençleri
burada yelken ve su sporlarını yapsınlar” talimatı
üzerine o dönemlerde İstanbul’un masmavi
denizi ve huzurlu ortamı ile bir sayfiye
yeri olan Fener-Bahçesi Burnu, su sporlarına
tahsis ediliyordu.
Yüksek tel örgülerle çevrili garnizonun bu bahçesindeki
pek çok eve İşgal Orduları’na mahsus
İngiliz ve Fransız subayları yerleştirilmiş, zaman
zaman gayda seslerinin yükseldiği bu bahçenin
caddelere bakan dört kapısına da süngülü İskoç
askerler nöbete tutulmuştu. İşte bu karmaşalı
ve hazin devir beş yıl sürecek, İşgal Birlikleri burada
konakladıkları bu ev ve arazileri bir gece
içinde boşaltacak ve 6 Ekim 1923 tarihinde de
bir daha gelmemek üzere gideceklerdi.
ATATÜRK, FENER-BAHÇESİ
TREN İSTASYONU’NDA
Cumhuriyet ile birlikte özellikle 1928 yılından itibaren
yaz aylarında gezi maksadıyla Fener-Bahçesi’ne
yeniden tren seferleri yapılmasına özen
gösterilmişse de pek başarılı olunamamıştı.
Ulu Önder Atatürk’ün Fener-Bahçesi Tren İstasyonu aracılığında yaptığı “Fener-Bahçesi Gezisi”
haberinin yer aldığı bazı gazeteler, 18 Mayıs 1936 (Gazeteler: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)
62 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Hatıralar Bulvarı
“Bifurcation et Phener-Baghdje /
Feneryolu-Fener Bahçesi Ayrımı” ibaresi olan
ve bu hatta ait son derece nadir bulunan tren
abonman bileti, 1920’ (Abonman Bileti:
R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)
(Nitekim; İstanbul Yelken Kulübü, Fenerbahçe
Yelken Kulübü, Galatasaray Yelken Kulübü ve
Kalamış Yelken Kulübü, günümüzde bu burunda
ve bu koyda faaliyet yapmaktadır. Ulu
Önder’e yazlık Köşk, olarak ise Florya’daki köşkü
seçilmiştir. Köşk, Atatürk tarafından 1936
yılının Haziran ve Temmuz aylarında uzunca
bir süre kullanılmış, kendisinin ölümünden
sonra ise bu yapılar Cumhurbaşkanlığı Yazlık
Konutu olarak; İ. İnönü, C. Bayar, C. Gürsel,
C. Sunay, F. Korutürk ve K. Evren dönemlerinde
de kullanılmıştır.)
SON
Ulu Önder’imiz, Fener-Bahçesi’ne gelişinde bu
kısa yolculuğu için ulaşım tercihinde bu hattı ve
dolayısıyla da Fener-Bahçesi İstasyonu’nu kullanmakla,
yine çok sevdiği Fener-Bahçesi için
çok güzel bir hatırasını daha geride bırakmıştı.
(Fener-Bahçesi Treni aracılığında bu hattın
halk tarafından kullanımına son verilişinin
1928 yılını takiben olduğunu görüyoruz. Ne var
ki; birçok kaynaktan araştırmama rağmen, Fener-Bahçesi
Tren İstasyonu binasının kesin yıkılış
tarihini bir türlü bulamasam da bu yıkımın
1936 yılını takiben olduğunu, kampın içinde kalan
iç rayların sökümünün ise TCDD personel
ve ailelerinin istirahatlerini temin amacıyla 1957
yılında inşa edilecek Fenerbahçe Devlet Demir
Yolları Kampı’nın yapımı aşamasında gerçekleştiğini
tahmin etmekteyim.)
1936 senesinden sonra iyice kullanım dışı kalan
ve hatta bu nedenle de halk tarafından yıllar
yılı “Kör Hat” diye tanımlanan çocukluğumuzun
bu nostalji hattının rayları, şimdiki ismi ile
Dr. Faruk Ayanoğlu Caddesi’nin denize inen
kısmının sol tarafında (benim de 50’li-60’lı yıllarda
üzerlerinde oynadığımız raylar arasında)
yıllarca at kestanesi ağaçlarının arasında kaldı.
Nihayetinde de 1969 senesi sonunda verilen
bir emir ile de demiryolu amelelerinin rayları
ve traversleri sökmeye başlaması sonucu, 1970
senesi Mart’ında sessiz sedasız tarihe karıştı.
Evet… Kadıköy’ümün bir hatırası daha maziye
gömülmüş, tarihine ve hatıralarına sahip çıkmayan
bir neslin mirasçıları olarak görevlerini
o dönemde de layikiyle (!) yerine getirmişlerdi.
Oysa böylesi tarihe mâl olmuş Fener-Bahçesi
İstasyonu, gelecek kuşaklara örnek olsun diye
açık hava müzesi olarak muhafaza edilse ve de
Kurtuluş Savaşı’nda cephelere silah sevki için
kullanılıp, yurdun kurtuluşunda pay alışının
hikâyesi gençliğe övgü kültürü olarak anlatılsa
idi keşke...
Şimdilerde, eski adı “Hatboyu” olan Feneryolu
Faruk Ayanoğlu Caddesi’nden ne zaman geçsem,
60’lı yıllarda 12-18’li yaşlarımın hatıraları
arasında, hâlâ o bahçeli köşklerden yükselen
Adamo’lu, Peppino’lu melodileri sanki yine
duyar, iki yanı ağaçlarla çevrili caddede yere
düşmüş at kestaneleri arasında faytonla geçerken
parke taşlarının nallar ile yaptığı sokak
solosunu yine dinler ve de sanki 2-3 vagonlu bir
küçük trenin Fener’e doğru geçtiğini görür de
makinistine de el sallarım.
Evet… “Kör Hat” dediğimiz ve hattının körlüğü
kadar talihinin de körlüğünden hiç şüphemizin
kalmadığı o rayların izleri, şimdilerin asfalt döşeli
Ayanoğlu Caddesi’nde kalmadıysa da bazı
yüreklerde hâlâ durmakta.
Ne diyelim; baki kalan bu kubbede, bir hoş
seda imiş...
Fener-Bahçesi Tren Hattı ile
Feneryolu Hat Boyu’nun da
içinde yer aldığı Kadıköy Krokisi,
1930’ (Kitapiçi Planı Sayfası:
R. Sertaç Kayserilioğlu Arşivi)
Konuya ilişkin olarak 18 Mayıs 1936 tarihli Cumhuriyet
ve Akşam gazetelerinde özetle çıkan haber
şöyle idi: “Cümhurbaşkanımız Atatürk, dün
refakatlerinde İç Bakanı Şükrü Kaya olduğu
halde şehrimizi şereflendirmişlerdir. Atatürk’ü,
Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ, İstanbul
Komutanı ve Cümhuriyet Halk Partisi
Vilâyet İdare Heyeti Reisi Hilmi (Uran) beyler
vilâyet hududundan karşılamıştır. Atatürk,
halkın sabahtan itibaren biriken coşkun tezahüratları
arasında Fener-Bahçesi İstasyonu’na
inmiştir. Atatürk, bir müddet Fener-Bahçesi’nde
tevakkuf ederek (kalarak), o civarda gezintilerde
bulunmuşlar ve bu arada Şükrü Kaya’nın da
köşküne uğrayarak, öğleden sonra dört buçukta
Akay idaresinin Kalamış vapuru ile refakatindeki
zevatla birlikte Dolmabahçe Sarayı’na teşrif
etmişlerdir. Atatürk, aynı günün akşamüzeri
otomobille Ihlamur Kasrı’na gitmiş, daha sonra
Beyoğlu’nda bir gezinti yaparak Dolmabahçe
Sarayı’na dönmüştür.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 63
SEÇKİN
KİTABEVLERİNDE
Kadıköy’ün yakın tarihini
merak ediyor musunuz?
Arif Atılgan; Küçükyalı’dan Moda’ya, Üsküdar’dan Haydarpaşa’ya,
Kadıköy’ün 1800’lü yıllardan günümüze uzanan öyküsünü yazdı...
Kent kültürü belleğine derin saygısı olan yazar Osman Öndeş,
ailece ömrünün geçtiği eski Moda’yı belgeleriyle gün ışığına çıkardı.
Kadıköy’ün Güngörmüş Sayfiyesi Moda adıyla yayınlanan kitap
Moda ve Kadıköy hakkında çok şey anlatıyor.
İsteme Adresi:
www.kiletisimyayinlari.com adresinden ÜCRETSİZ KARGO ile adresinize gelmesini isteyebilirsiniz.
Kuşdili Caddesi Misk-i Amber Sokak No: 44 Kat: 2 Daire: 6 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216 550 11 17 - 0532 266 82 43
Sağlık
Ruh sağlığı
nasıl korunur?
Ruh sağlığı; bilişsel, duygusal
ve davranışsal iyilik hâli olarak
tanımlanıyor ve tüm yaşamsal
süreci içeriyor. Böylesine önem
taşıyan ruh sağlığını etkileyen birçok
olumsuz faktör bulunsa da bazı
adımların izlenilmesi, ruh sağlığının
korunmasına yardımcı oluyor.
Ruh sağlığı, sağlığımızın ayrılmaz bir parçasıdır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığı “Sadece hastalık
ve sakatlık hâlinin olmayışı değil; bedensel,
ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hâlidir”
olarak tanımlarken, ruh sağlığını ise şu şekilde
tanımlar:
“Bireyin kendi yeteneklerinin farkına vardığı,
yaşamın normal gerginlikleriyle başa çıkabildiği,
üretken ve verimli bir şekilde çalışabildiği ve
içinde yaşadığı topluma katkıda bulunabildiği
bir iyilik hâlidir.” Bu tanıma göre ruh sağlığını,
kişide yalnızca ruhsal hastalık olup olmaması
olarak değerlendirmemek gerekir.
Ruhsal açıdan sağlıklı olmak, bireyin kendisiyle
ve çevresindeki insanlarla denge ve uyum içinde
olmasıdır. Bu uyum kesin kurallara bağlı değildir,
değişkenlik ve belli ölçülerde esneklik gösterir.
Ruhsal olarak yaşanan duygu ve davranışların
ne zaman sağlıklı olduğu ya da ne zaman hastalık
belirtisi olup olmadığının sınırlarını net olarak
belirlemek her zaman mümkün olmayabilir.
RUH SAĞLIĞI YERİNDE OLAN BİR KİŞİ
NE GİBİ ÖZELLİKLERE SAHİPTİR?
• Kişi başta kendisiyle uyumludur; nedeni
belirsiz ve uzun süren kaygı, korku ve
kuşkulardan uzaktır.
• Yakın ve uzak çevredeki diğer kişilerle
sağlıklı bir ilişki ve iletişim kurar.
• İçinde yaşadığı toplumdaki rolünü yani
toplumda birey olarak hakları olduğu kadar
sorumlulukları da olduğunu bilir.
• Kendine güvenir, yeteneklerinin
farkında olur, artı ve eksileri ile kendini
değerlendirebilir ve kabul eder.
• Gelecek için gerçekçi beklentileri ve bunlara
ulaşma çabası olur. Eğer ulaşamazsa yerine
geçebilecek yeni planlar yapar. Karşılaştığı
engeller karşısında pes etmeyerek bunlarla
baş eder.
• Bağımsız karar verme ve uygulama yetisi
bulunur.
• İçinde bulunduğu toplum ile uyumludur,
başkalarının inanç ve değer yargılarına saygı
duyar.
• İnsan ilişkilerinin temeline sevgiyi koyabilir.
olmalı ve kendini başkalarıyla karşılaştırmamalıdır.
Sınırlarını korumalı, gerektiğinde hayır diyebilmelidir.
Kendi sınırlarının farkında olup koruduğu
kadar başkalarının da sınırları olduğunu
kabullenmek önemlidir. Kendine hata yapma özgürlüğü
tanımalı ve hatayı fırsata dönüştürmeyi
bilmelidir. Gerçekçi planlar yapmalı, bu planlar
gerçekleşmediğinde umudunu kaybetmeyip
pes etmemeli, mücadeleye devam etmeli ya da
yeni hayallere yelken açmalıdır. Yeni durumlar
karşısında gerçekçi değerlendirmeler yaparak
hızlı uyum sağlayabilmelidir.
Üretken olabilmek, insanın bir amacının olması
ve bir işe emek vermesi, doyumlu bir yaşam
için önemlidir. Hayatta her an engellerle karşılaşılabilinir.
Engeller ve kayıplar kabullenildiğinde,
toparlanmak ve hayata adapte olmak
daha kolay olacaktır. Sahip olduklarının farkına
varmak ve önemini kavramak önemlidir. Ayrıca
beden sağlığına özen gösterilmelidir. Ruh ve beden
sağlığı ayrı şeyler gibi düşünülse de aslında
sıkı bir etkileşim içindedirler.
UZM. DR. DENİZ DİRİ
Bayındır İçerenköy Hastanesi ve
Bayındır Levent Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı
RUH SAĞLIĞININ KORUNMASI İÇİN
NELER YAPILMALIDIR?
Kişi ilk olarak kendisini tanımalı ve kendisine
saygı duymalıdır. Ruhsal açıdan güçlü ve güçsüz
yönlerinin farkında olmalıdır. Kendi yeteneklerini
ve sınırlarını tanımalı, bu yönde beklentileri
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 65
Hukuk
Hatalı estetik ameliyatlar için
tazminat talep edebilir miyim?
MURAT CANBULAT
ESC Hukuk Genel Müdürü
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte diyetlere, sporlara
başlarken, aynı zamanda vücudumuzda
estetik amaçlı tıbbı müdahalelere de başvuruyoruz.
Bu tıbbi müdahalelerin bazıları tedavi
amaçlı yapılırken, çoğunluğu güzelleştirme ve
estetik kaygıyla gerçekleştirilmekte. İster tedavi
amaçlı isterse estetik amaçlı olsun, yapılan
ameliyatların doktor hatası nedeniyle kusurlu
şekilde sonuçlanması hâlinde, doktora ve müdahalenin
yapıldığı hastaneye karşı maddi ve
manevi tazminat davası açılabilir.
Tıbbi hatalı uygulama (malpraktis), Dünya Tabipler
Birliği’nin tanımına göre “hekimin tedavi
sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri
eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile
oluşan zarar” olarak tanımlanmakta. Genel anlamda
doktor hatası (malpraktis), hekim veya
diğer sağlık personeli tarafından yapılan müdahaleler
sonucunda hastanın zarara uğraması
ve estetik açıdan istediği sonucu alamamasıdır.
Estetik amaçlı müdahaleler, niteliği gereği diğer
müdahalelerden farklılık göstermekte. Doktor,
hastasına estetik ameliyat sonucunda istenilen
ve kararlaştırılan biçimde güzel bir görünüm
taahhüt etmekte. Bu da doktor ile hasta arasında
hukuki olarak eser sözleşmesi hükümlerinin
uygulanması zorunluluğu doğurmakta.
Eser sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran
en önemli ayrıntı, sonuç sorumluluğudur. Doktor,
hastasına estetik ameliyat sonucunda güzel
bir görünüm taahhüt eder. Günümüzde çok sık
karşılaşılan burun estetiği ameliyatı sonucunda,
doktorun operasyon öncesinde vaat ettiği,
PC ortamında hastanın yüzüne yerleştirmiş
olduğu, karşılıklı kararlaştırdıkları burnu yapılmış
olmalıdır. İstenilen şekilde burun ameliyatı
gerçekleşmemesi durumunda, müdahalede
bulunan doktorun sorumluluğu gündeme gelecek
ve hastanın maddi-manevi tazminat talep
hakkı doğacaktır.
Tazminat talebinde bulunabilmek için ilk önce
doktorun kusurunun ispat edilmesi gerekmekte.
Taraflar arasında estetik ameliyattan önce
bir sözleşme var ise herhangi bir problem yok,
yalnız çoğu kişinin bir sözleşme imzalamadığını
biliyoruz. Doktor tarafından estetik ameliyattan
önce taahhüt edilen görsel, mail veya whatsapp
ortamında hasta tarafından saklanmalı. Çünkü
doktor, estetik ameliyat ile hastasına bu görseli
vaat etmekte.
Yapılan cerrahi müdahale, hastanın arzu ve
isteklerine uygun yapılmadığı, aynı zamanda
ameliyattan önce taahhüt edilen görselden
farklı yapıldığı takdirde, maddi ve manevi tazminat
talep edebilir. Doktor, dava aşamasında
tıbbi gereklilik ile hareket ettiğini iddia etse dahi
sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Maddi tazminat kapsamında zarar gören hasta;
ödediği ücretin iadesini, tedavi masraflarını,
çalışmadığı günlerin ücretini, tekrar yeni bir
tıbbi müdahale gerekli olmuş ise o müdahalenin
ücretini talep edebilir. Manevi tazminat ise
bu yanlış tedaviden dolayı çektiği acı, keder ve
üzüntü için talep edilen parayı karşılayacaktır.
Estetik ameliyatı gerçekleştiren doktor, tıbbi
bilginin yanında sanat ve beceri gerektiren iş
yaptığının farkında olmalı. Çünkü kendisine
başvuran hastasına estetik bir güzellik, bir eser
vaat etmekte.
66 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Sağlık
“Mikrobiyota,
bağırsaklardaki bakteri tiplerinin
oluşturduğu örüntüdür”
Medicana Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet
Uzmanı Asım Batuhan Fidan, çocuklarda
bağırsak sağlığına ilişkin bilgiler verdi. Fidan;
“Son on yıl içerisinde birçok sağlık probleminin
nedenleri araştırılırken popüler hâle gelen mikrobiyota,
bağırsaklarımızdaki bakteri tiplerinin
oluşturduğu örüntü, popülasyondur. Henüz
Asım Batuhan Fidan
anne karnındayken oluşumu başlar ve sonrasında
birçok faktöre bağlı değişkenlik gösterebilir.
Mikrobiyota, yapılan doğumun türü, anne
sütü alımı ve zamanı, ek gıdaya geçişte besin
seçimi gibi birçok parametreye bağlı olarak değişkenlik
gösterebilen bir bakteri örüntüsüdür”
ifadelerini kullandı.
NORMAL DOĞUM, BAĞIRSAK
MİKROBİYOTASINI DESTEKLİYOR
Beslenme ve Diyet Uzmanı Asım Batuhan Fidan;
“Öncelikle çocuklardaki mikrobiyotayı etkileyen
temel faktörler arasında annenin gebe
kalmadan önce ve gebelik esnasında sahip olduğu
bağırsak florası tipi, önde gelen belirleyiciler
arasındadır” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Annenin yapacağı doğum tipindeki seçim
de burada belirleyici bir faktör konumundadır.
Yapılan çalışmalarda normal doğum yapan
annelerin çocukları, bu konuda daha sağlıklı
konumda oluyor.
BAĞIRSAK SAĞLIĞI, BESLENME İLE
DOĞRUDAN İLİŞKİLİ
Bir çocuğun dünyaya geldiğinde sağlık engeli
yoksa anne sütü ile başlamak, bebeğin florası
için hayli önemli. Anne sütü alan çocuklarda ilk
6 ay devam edilebilir olması, floranın stabilizasyonu
ve geliştirilebilirliği noktasında oldukça
önemli bir role sahip oluyor. Çocuğunuz büyüyüp
gelişirken probiyotik ve prebiyotik dediğimiz
içeriklere sahip besinler ile beslenirse
şayet birçok hastalıktan korunabilir. Kompleks
karbonhidratlardan zengin, bol posalı, kırmızı
etin haftada ikiden fazla tüketilmediği, hayvansal
kaynaklı yağlar yerine bitkisel bazlı yağların
ağırlıklı olduğu bir beslenme sistemi sadece
çocuklarda değil, yetişkinlerde de floranın korunup
geliştirilmesinde etkili olacaktır. Bu süre
zarfında uzman kişilerin yönlendirilmesi ile
mikrobiyotayı düzenlemek ve geliştirmek adına
probiyotik ve prebiyotik bakteri preperatları
(hazır ilaç) kullandırılabilir. Beslenme sistemine
dikkat edilmeği sürece, mikrobiyotada iyiliğin
sürdürülmesi çok mümkün değildir.”
KRİTİK DÖNEM, EK GIDAYA GEÇİŞ
Ek gıdaya geçiş dönemi konusunda da bilgi veren
Fidan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu süreç
aileler tarafından oldukça heyecanla karşılanan
bir dönem, ancak bir o kadar da mikrobiyota
için kritik bir dönemdir. Aileler çocuklarına ek
gıda başlamadan önce muhakkak bir pediatrist
ve beslenme ve diyet uzmanından destek alarak
beslemelilerdir. Çocuklarda ek gıdaya geçişte
uygulanan bir protokol ve sistem olmakla
birlikte bu mikrobiyota ve genel sağlık üzerinde
oldukça önemli bir geçiş sürecidir. Bu süre zarfında
uygunsuz ek gıdalar çocuğunuzda alerjik,
bağışıklığı baskılayıcı veya birçok otoimmün (öz
bağışıklık) reaksiyonu beraberinde getirebilir.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 67
Spor
2022 Mayıs ayında Yeditepe Yayınevi’nden çıkan “Fenerbahçe
Tarihi Meseleleri (1907-1914)” kitabında kulübün kuruluş yıllarına
dair daha önce görülmemiş bilgi, belge ve fotoğraflar var.
Fenerbahçe tarihinin bugünlere ulaşmasında en büyük pay sahibi olan Rüştü Dağlaroğlu,
Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın ve sporcular ile birlikte Atina’da.
1907’den 1914’e
Fenerbahçe Tarihi Meseleleri
PINAR BALTACI
Spor tarihi araştırmacıları Barış Kenaroğlu,
Barış Eymen ve Alican Küçükcan tarafından
kaleme alınan “Fenerbahçe Tarihi Meseleleri
(1907-1914)” kitabı yayımlandı. Fenerbahçe Spor
Kulübü’nün kuruluş yıllarının detaylıca anlatıldığı
kitabı, yazarlarına sorduk.
FenerbahçeTarihi.org ekibine “Neden Fenerbahçe?”
diye sormak olmaz. “Neden
Fenerbahçe tarihinin bu bölümü?” diye
soralım. 1907-1914 arasını yazmanızın
sebepleri nelerdi?
Bu sorunun cevabına “Rüştü Dağlaroğlu” ismiyle
başlamamız gerek. Biz kendisi için “Fenerbahçe
tarihinin bânisi” diyoruz. Zira, 1919’dan
itibaren yaptığı el emeği göz nuru çalışmaların,
temel ve öncü olarak Fenerbahçe tarihini bina
ettiği tartışmasız bir gerçek! Kıymetli oğlu Müzdat
Dağlaroğlu sayesinde rahmetli Rüştü ağabeyin
müthiş arşivini görme şerefine de eriştik.
Özetle, ruhu şâd olsun; eğer Rüştü Dağlaroğlu
olmasaydı, hiçbir şey mümkün değildi.
Bize göre Fenerbahçe’nin kuruluş hikâyesinin,
Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecinde
toplumsal, politik hatta ekonomik olarak
incelenmesi gereken özel bir anlamı var. Bu
hikâye, farklı bakış açılarıyla değerlendirilip,
yeniden yazılması gereken tarihî meseleleri de
içinde barındırıyor.
Fenerbahçe tarihindeki birçok olayı bugün ‘mesele’
olarak değerlendiriyoruz; çünkü döneme
dair kaynaklar yetersiz ve yeni araştırmacıların
birçoğu, özgün bir inceleme yapmayı tercih etmiyor.
Hâlbuki Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda
pay sahibi olan insanların hayat hikâyeleri
ve faaliyetleri, Fenerbahçe’nin kuruluşunu
çok özel bir araştırma konusu hâline getiriyor.
Biz de bundan ötürü (Türk spor tarihinde belki
de üzerinde en az çalışma yapılan dönem olan)
Fenerbahçe’nin kuruluş yılları için araştırmalara
başladık ve sonuç aldıkça kendimize bir yol
haritası belirledik. Sonrasında bu haritadaki izleri
takip ederek, ilk kitabımız olan “Fenerbahçe
Tarihi Meseleleri - Kuruluş”u yazdık.
1930’lu yıllarda Fenerbahçe Stadyumu. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün evi…
Peki, FenerbahceTarihi.org ekibi
nasıl kuruldu? Ne zaman bir araya
geldiniz? Bunca “ilk” denebilecek şeyi
nasıl başardınız?
Aşağı yukarı üç sene önce, henüz pandemi
yokken bir araya geldik. Uzmanlık alanları Fenerbahçe
tarihi olan yaklaşık yirmi kişiydik. Bir
şekilde birbirini tanıyan, bilen ama daha önce
bu şekilde bir araya gelmemiş Fenerbahçeliler...
Tek tek insanlara baktığınızda yüksek bir ifade
gücü, keskin bir kalem, kusursuz bir hafıza ve
takdire şayan bir organizasyon yeteneği görebiliyordunuz.
Bunlara eski yazıları okuyabilmemiz
ve yılların emeği ile toplanmış, adeta
göz kamaştıran arşivler de eklenince, daha ilk
toplantıdan “Mutlaka bir şeyler yapalım!” kararı
çıktı. Büyük bir heyecan içinde kalmıştık diyebiliriz.
Nitekim sonu çok güzel oldu.
68 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Spor
“Nasıl başardınız?” sorusuna gelince... Önce bir
iş bölümü yaptık. Dönemler, konular, bu kitaba
da adını veren meseleler üzerinde yoğunlaşacak
kişileri belirledik. Bir sonraki toplantıda
masanın üzerinde onlarca sayfalık içerik duruyordu.
Bu içerikler hakkında konuştukça, Fenerbahçe
tarihine dair “Bu böyle!” denen birçok
konuda işin aslının farklı olduğu ortaya çıktı.
Tarih yazımını; belgelere dayanarak, belgelerin
de “kaynak” statüsünde olup olmadığını özenle
değerlendirerek yaptığımız için bu müstesna
topluluk, ortaya çıkan gerçekleri paylaşmakta
bir sakınca görmedi. Ve böylece www.fenerbahcetarihi.org
doğdu. Bu konuyu kitaba bağlarken
şunu da itiraf etmemiz gerek: Tarihî meselelerin
bu kadar ilgi çekeceği, aramızdan kimsenin
aklına gelmemişti. Mızrak çuvala sığmadı!
Yazdıklarımıza değer veren, önemseyen kişiler,
içeriği kitaplaştırma zamanı geldiğine bizi ikna
ettiler. Buna göre yazılarımızı sınıflandırdık, Fenerbahçe
tarihini dönemlere ayırdık. Kitabın
zamansal sınırı da böylece belirlenmiş oldu.
Oldukça yüksek sayıda ve organik bir
takipçi kitleniz var. Ayrıca akademisyenler
ve tarih öğrencileri de sıklıkla sizinle
iletişime geçiyorlar. Bu süreçleri nasıl
yürütüyorsunuz?
Bu konu açılmışken, Prof. Dr. Vahdettin Engin
ve kıymetli eşi Emel Engin hocalarımıza minnettar
olduğumuzu bir kez daha, öncelikle ve
özellikle belirtelim. Her aşamada yanımızda
oldular, yol gösterdiler. Kitabımız başta olmak
üzere her şey, bizim olduğu kadar onların da
eseridir.
Türk sporu denince tarihte akla gelen ilk isim; Selim Sırrı Tarcan. Bir dönem Darülmuallimin-i Âliye
olarak hizmet veren Saint Joseph Lisesi’nde, beden eğitimi dersinde öğrencilerle beraber.
Bu müthiş fotoğraf kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet’in müthiş koleksiyonundan.
Doğanay imzalı bir yazar, 1948 yılında “Saint-Joseph,
Fenerbahçe’nin çekirdeğini vermiş okuldur”
cümlesini yazmış. Bizim çalışmalarımızın
çekirdeğini verenlerden biri de Saint-Joseph
Lisesi tarihini yazan rahmetli Demir Alp Serezli
ağabeyimiz idi. Koleksiyonunu insanlara ve tarihe
kazandırmak hususunda gösterdiği yüce
gönüllü tavrı, koleksiyonu kendisinden katbekat
fevkalade olan kıymetli büyüğümüz Seyhun
Binzet de bizim için adeta kadim Kadıköy’ün
bilgi deryası oldu.
Dediğiniz gibi birçok akademisyen, öğrenci
kardeşlerimiz, birbirinden kıymetli büyüklerimiz
ve (şahsen tanıyalım, tanımayalım) çok
verimli yazışmalar yaptığımız değerli takipçilerimiz
var. Mamafih ilişkide olduğumuz
isimlere bakınca, “süreçleri yürütmek” diye
bir şeye gerek kalmıyor. Biz yalnızca bilgilerin,
belgelerin ve fotoğrafların arasında geziyoruz
ve bunları muazzam bir keyifle bir araya getiriyoruz.
Yola çıkarken web sitemizin “Hakkımızda”
sayfasında şu cümlelere yer vermiştik: “Bizler,
Fenerbahçe Kongre Üyeleri ve Fenerbahçeli
tarihçiler olarak büyük bir eksiği gidermek
için bir çalışma grubu kurmaya karar verdik.
Bizden başka gönüllülerin de desteğiyle uzun
bir bilgi yolculuğuna çıkacak olan kalabalık
bir ekip olarak, tamamlandığında (hiçbir karşılık
beklemeden) Fenerbahçe Spor Kulübü’ne
devredilecek detaylı bir ‘görsel ve yazılı tarih’
çalışması yapmayı planlıyoruz. Bu organizasyon
temel hedeflerinden biri de kendini Fenerbahçeli
addeden herkesi, Fenerbahçe tarihine
sahip çıkmaya davet etmektir. Fenerbahçemize
gönül vermiş her bireyin fikrine ve projesine
ihtiyacımız var. ‘Fenerbahçelilik Mirası’nda sizi
de aramızda görmekten büyük keyif ve onur
duyacağız.”
5-6 Haziran 1932 gecesi çıkan bir yangında yok olan Fenerbahçe Spor Kulübü
Kuşdili Lokali’nden müthiş bir hatıra…
Gelinen noktada, gerek takipçilerimizin bize
gösterdiği ilgi ve sevgi, gerekse Fenerbahçe
Spor Kulübü Başkanı Sayın Ali Koç’un ve kıymetli
Yönetim Kurulu Üyelerinin bizler hakkında
gösterdiği teveccüh ve defaten söyledikleri
güzel sözler, bize müthiş bir motivasyon
sağladı. Ulu Önder Atatürk’ün “Tarih yazmak,
tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana
sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı
şaşırtacak bir mahiyet alır” diyerek çizdiği yolda
devam edeceğiz.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 69
Yaşam
Hilal Di Pietro:
Hayatın bir akış
dengesi vardır
ZEHRA EMRE
Hilal Di Pietro, yaşam koçu ve spiritüel eğitmen.
Üniversite eğitiminden sonra Amerika’da
İngilizce öğretmenliği üzerine yüksek lisans
yapmış. Colombia Üniversitesi’nde dilbilimi
araştırma konuları üzerine burs almış. Saybrook
Üniversitesi’nde psikoloji alanında doktora
yapıyor. Kendi geliştirdiği, uluslararası patente
sahip “Crescent Healing” tekniğinin sahibi ve
eğitmeni. Dünyanın her yerinden öğrencileri
var. New York’ta yaşıyor.
Bayram dolayısıyla İstanbul’a
gelen Hilal Di Pietro
ile röportaj için bir araya
gelme şansını yakalamış
olduk. Sakin bir kafenin
bahçesinde buluştuğumuz
Hilal Hanım’ın harika bir
enerjisi var. Hafif rüzgârla
sallanan yaprakları ile bize
eşlik eden çınar ağacının
yanı başında, kahve kokuları
arasında keyifli bir sohbet
gerçekleştirdik.
Hilâl Hanım, Türkiye’ye hoşgeldiniz diyerek
başlamak istiyorum sohbetimize.
Spiritüel insan, spiritüel gelişim son yılların
en popüler kavramlarından. Nedir
bunlar tam olarak? Spiritüel mi doğulur
yoksa spiritüel mi olunur?
Aslında spiritüellik kavramını etiketlemenin
doğru olduğunu düşünmüyorum. Tanımlamak
gerekirse, spiritüellik büyük bir gücün, bir akışın
ve bir kaynağın varlığına inanmak ile ilgilidir.
Spiritüel insan ise akıştadır. Pozitif düşünen,
arada hayatın akışında negatiflikler olduğunda
bunu toksik pozitivizme çevirmeyen, kendi
iç huzurunu arayan, olumsuz egodan uzak,
koşulsuz sevgiyi deneyimleyen, denge içinde
olan, sorumluluklarını yerine getiren, insana
ve tüm canlılara hizmet eden ve kendi içinde
ruh, beden, zihin bütünlüğünü sağlamış insana
spiritüel insan diyebiliriz. Günümüz dünyasında
dış etkenler sebebiyle bu özellikleri taşıyan
spiritüel insan olmak tabii ki de kolay değil. Hayatın
bir akış dengesi vardır. Yaşamımızda dengeyi
ne kadar iyi sağlarsak, o denli akışta olmayı
başarabiliriz.
ICF sertifikalı
profesyonel yaşam
koçusunuz ve psikoloji
alanında, bilinç
altı, hipnoz konularında
doktora
yapıyorsunuz. İkisi
arasında bir bağ var
mı? Yaşam koçları
psikoloji okumak
zorunda mıdır?
Bu şahane bir soru.
İngilizce öğretmenliği okurken aynı zamanda
psikoloji dersleri de alıyorduk. Koçluk eğitimi
esnasında fark ettiğim konulardan biri de okulda
aldığım derslere benzer konuları görmemizdi.
Keza, psikoloji doktorasında da… Fakat ben
her ne olursa olsun insanların bir sertifikasyon
programından ya da bir diploma programından
geçmesi taraftarıyım. Çünkü herkes her şeyi
yapabilir. Bilmeyen insanlar, bilmiş gibi davranabilirler.
Bu yüzden diplomanın önemi tabii ki
de çok büyük. Yaşam koçları psikoloji okumak
zorunda değil, ancak psikoloji alanına dahil olan
konularda da kendilerini sınırlamalılar.
Kimler sizden eğitim alıyor
ya da alabilir?
Kişilerin deneyimlemek istedikleri konulara
göre birçok eğitim modelim var; Gizli İlimler
Okulu, 12. Görev, Tümsel Dönüşüm Programı,
Crescent Healing Teknikleri… Çok yakında bir
“Sekhem” enerji eğitimi açmayı düşünüyorum.
Burada sadece Crescent Healing uygulayabilmesi
için öğrencilerin Gizli İlimler Okulu’na katılmasını
şart koşuyorum. Diğer koşullarda isteyen,
istediği eğitimi alabilir. Bunun yanı sıra yine
kişilerin ihtiyaçlarına göre workshoplarım var.
Hayat Amacı Workshop’u, Dişil Enerji Workshop’u,
Astroloji Workshop’u gibi listemiz uzuyor.
Kendini tanımak isteyen ve ruhunun derinliklerine
yolculuk yapmak isteyen herkes benden
eğitim alabilir. Eğitimlerimin amacı, insanın varlık
ve kimlik kavramını anlayabilmesi üzerine.
Ruhsal gelişimle ilgili çalışmalar,
yaşam koçlukları bu kadar yaygın değildi.
Günümüzde insanlar neden
bu konulara bu kadar ilgi duyuyorlar?
Günümüzde kolektif bilinçte bir artış var. Şimdi
bu cümleyi sıklıkla duyuyoruz ama bu tam olarak
ne demek? İnsanoğlunun evrimleşme sürecinde
amaç her zaman daha ileri gitmektir. Her yeni
nesil, önceki nesilden daha iyi olmak zorundadır
ve bu doğanın bir kanunudur. Bizler anne babalarımızdan
bir adım daha ilerideyiz. Anne babalarımız
da kendi anne babalarından bir adım daha
ilerideler. Günümüzde bu konuların yaygınlaşmasının
bir sebebi daha var diye düşünüyorum.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ve öncesi diye bir
ayrım yapmak gerekirse, dünyada her zaman bir
problem vardı. Her zaman bir savaş, her zaman
bir kıtlık, her zaman bir hastalık vardı. Dünyanın
bilinen tarihinde ilk defa bizim neslimiz, ciddi
bir savaş ve kıtlık görmedi. Yaşamsal ihtiyaçlarını
karşılayan insan, bedenin ötesine gitmeye başladı.
Bu sebeple kolektif bilincimiz genişliyor.
*Röportajın kapsamlı
hâline yandaki QR kodu
taratarak ulaşabilirsiniz:
70 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Tiyatro
“Martı”, Kadıköy’de
tiyatroseverlerle buluşuyor
KADİR İRFAN YALIN
Amerikalı yazar Richard Bach tarafından 1970
yılında kaleme alınmış “Martı Jonathan” isimli
kitabı okuyanımız çoktur. Basıldığı ilk günlerde
hak ettiği ilgiyi bulamayan, eleştirmenlerin
gözünden kaçan, okuyucudan da talep görmeyen
eser; sonrasında dünyanın her yerinde son
derece popüler olmuş, milyonlara ulaşan baskı
sayısıyla çok dile çevrilerek, farklı kültürlerde iz
bırakmış bir klasik eser.
Uğur Özbağı tarafından sahnelenen “Martı”
oyunu, verdiği güçlü mesajlar sayesinde gerçekten
bitiminde insanı düşündürüyor. Sahip
olduklarının miktarı arttıkça özgürlüğün de
yitebileceğini düşündürten oyunda, “ne kadar
zengin olunursa olunsun aynı miktarda yemek
yenebileceğinin” vurgulanması, sanki insana
kendini sorgulatıyor gibi geldi bana! İnsanın
sevdiklerine yaşarken değer vermesinin güçlü
vurguları, bende ve izleyen dostlarımın duygularında
etkili oldu. Özgürlüğe olan sevdayı,
sürüden sıra dışı bir şekilde ayrılan “Martı” üstünden
test ederken kapitalizmin yıkıcı etkisini
de anlatabilme yetisini, hem yazara hem de
sahneye koyan yönetmene teslim etmek gerektiğini
düşünüyorum.
Dizilerden tanıdığımız, yakışıklılığı ve oyunculuk
gücüyle canlandırdığı karakterlere kattıklarından
dolayı adından çok yerde bahsettiren
Uğur Özbağı, yüksek tahsil yapmış bir yapı öğretmeni
olsa da Başkent İletişim Bilimleri Akademisi’nde
aldığı oyunculuk eğitimi ile kendini
sahnelerde bulmuş bir genç kardeşimiz. Aktörlüğe
adım attığı ilk günlerde tanıştığı Erdal Beşikçioğlu’nun
oyunculuğunu beğenmesinin ve
performansından etkilenmesinin sanat hayatına
ivme kattığını söyleyen Uğur Özbağı, Ankara’da
çekilen “Beni Affet” ve “Unutma Beni” gibi
projelerde yer almış. Dizilerdeki oyunculuğa
devam etme ve bu konuda kariyer yapma isteğiyle
İstanbul’a gelmesi, içindeki tiyatroya karşı
duyduğu amatör ateşi söndürememiş, hatta
ayırabildiği tüm zamanlarını tiyatro ile dolduracak
şekilde içindeki ateşi harlamış.
Bu süreç içinde TV dizilerinde de rol almaya
devam eden, “Elif” dizisinde Şafak Öğretmen,
“Payitaht Abdülhamid” dizisinde Sultan Abdülmecit
Han karakterine can veren Uğur Özbağı,
tiyatro ile olan meselesini kendi içinde sürdürmüş,
hep tek kişilik oyunla yaşamak ve aklındakileri
seyircisi ile paylaşmak isteği içinde olmuş.
Ve bir gün çok değer verdiği, ağabeyi olarak
gördüğü Cenk Gür’le tanışmış, onun genel sanat
yönetmeni olduğu “Armada Tiyatro” çatısı
altında, Richard Bach’ın “Martı Jonathan” isimli
kitabından uyarlanan “Martı” isimli tek kişilik
oyunun sahneye konmasıyla bu hayali de gerçek
olmuş, yaşattığı karaktere can katmış.
Dünyada ilk kez yetişkin oyunu olarak 5 yıldır
seyirci karşısında olan “Martı” oyunu,
Uğur Özbağı’nın
son derece başarılı
bulduğum
performansıyla
birlikte binlerce
kişiye ulaşmış,
izleyenlerin beğenisini
almış bir
eser. Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki
Eylül Sahnesi’nde
sergilenen oyunda
Martı’ya rol
veren Uğur Özbağı,
hareketlerini
izlemek ve özgürlüğüne olan hasretini özümsemek
adına vakit buldukça martıları izliyor,
martıların yaşama olan bağlarını ve hayatı
okuyuşlarını oyunlarında izleyicilerine yansıtmaya
çalışıyor.
Tam olarak anlatmak gerekirse “Martı”, hayal
dünyasının gerçekler ve idealler arasına sıkıştığı
bir oyun. Kahramanın kendisiyle yüzleşme
isteği gittikçe bir iç hesaplaşmaya dönüşüyor ve
yaşananlarla yüzleşme süreci, geçmişteki tecrübeleri
sorgulatıyor.
Martı oyununa da sinema ve dizilerde de yoluna
devam eden Uğur Özbağı’na da Kadıköylü
bir tiyatrosever olarak başarılar diliyorum ve
sanat adına daha iyi şeyler yapmaya çalışan
gençlere destek isteyen herkese bu oyunu görmelerini
öneriyorum.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim...
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 71
Kitap
‘Büyülü Ada Masalları’nı
tanıklarından dinleyin
PINAR BALTACI
“Büyülü Ada Masalları”, adalara ve ada kültürüne
dair birbirinden farklı tanığın anlatımıyla
raflarda yerini aldı. Yazar Reneta Sibel Yolak’ın
kaleminden çıkan kitap, yıllar önce adalarda
yaşayan değişik din gruplarından insanların
eski yılları anlattıkları hikâyelerden oluşuyor.
Okudukça yüzünüzde güzel bir ada rüzgârı
estirecek kitabı, yazarı Reneta Sibel Yolak ile
konuştuk.
“Büyülü Ada Masalları” isimli kitabı yazma
fikri nasıl çıktı ortaya? ‘Adalar’ sevgisi
size nereden geliyor?
Öncelikle adaları çok severim. Dört tarafı denizlerle
çevrili ve özellikle sıcak günlerde püfür
püfür esen rüzgârlarıyla meşhurdur adalar. Bir
de dostluklar, kulüpler, sevgi, nostalji ve tabii ki
çocukluğum... Çocukluğum ve gençliğim Büyükada’da
geçti. Ada aynı zamanda benim için
masmavi bir deniz, iyot kokusu, martıların şarkıları,
güzel arkadaşlıklar, dostluk, püfür püfür
esen rüzgar, spor, çocukluğum ve gençliğim, kısacası
“nostalji” anlamına geliyor. Çocukluğumda
orada çok güzel anılarım oldu. Anneannem,
babam ve dayım hayattaydı. Ben zaten deniz
insanıyım. Bir yerde deniz varsa, her şeyi bırakıp
uzaklardan gelen havasını içime çekerim,
seyre dalarım, sahilinde yürürüm; hatta vapurdaysam
mesela, atlayıp yüzmek isterim. Nerede
deniz varsa, koşa koşa seyrederim ve yüzmeye
giderim. Saatlerce vapur yolculuğu yapabilirim.
Tüm araçlardan sıkılmama rağmen vapur yolculuğu
hiç bitmesin isterim. Son yıllarda pek
deniz bulamasam da denizde yüzmeyi çok severim.
Gençlik ve çocukluk anılarımı yazmaya
karar verdiğimde, neden arkadaşlarım da kitapta
olmasın dedim ve değişik dinlerden arkadaşlarımı
da kitabıma ekledim. Böylelikle hem kitabım
zenginleşti, güzelleşti hem de diğer adalar
hakkında bilgi sahibi olduk.
Kitapta adalarda yaşayanların ağzından
‘ada hikâyeleri’ dinliyoruz. Bu isimlere
nasıl ulaştınız ve kişi seçimlerinde özellikle
hangi unsurlara dikkat ettiniz?
“Büyülü Ada Masalları” kitabımda farklı dinlerden,
farklı ırklardan yazarlar, adalara dair anılarını
aktarıyorlar. Kitapta Yahudi, Rum, Ermeni,
Müslüman yazarlar var. İstedim ki güzel bir
mozaik olsun. Birçoğu zaten arkadaşım, mutlu
anılarını yazsınlar istedim. Okuyanlar da güzel
vakit geçirsin, adaları tanısın, eski zamanlara
dair yaşanmışlıkları hissetsin ve hayallerinde
canlandırsın. Böylece ortaya yazarların da
okurların da çocukluk ve gençlik yıllarına gitmesini
sağlayan değerli bir anı kitabı çıktı. Ares
Kitap’tan basılan yeni kitabımda, Türkiye’de ve
dünyanın farklı yerlerinde bulunan, adalarda
yaşamış ve seyahat etmiş Rum, Ermeni, Yahudi
ve Türk olmak üzere 61 kişinin anıları ve tanıklıkları
yer alıyor. Böylelikle gitmediğiniz adalara
gitmiş gibi oluyorsunuz. Bu kitabın satırlarını
okuduğunuzda, belki de çocukluk veya gençlik
hatıralarınız gözünüzde canlanabilir ve o yıllara
yeniden dönerek nostalji yaşayabilirsiniz.
Kitapta hangi adalardan bahsediliyor?
Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada,
Yunan adaları Rodos, Kos, Bozcaada, Gökçeada,
Kapri Adası, Kıbrıs, Tenerif, Koh Samui, İngiltere
Ada Ülkesi, Arap Adası, Midilli Adası, Akdamar
Adası, Tersane, Camgöbeği Suyu ile Akvaryum
ve Yassıca Ada, Hong Kong ve Çin adaları, Samos
Adası, Symi Adası, Balıkçı Adası da denen
Küçük Neandros, Kaşık Adası, Sivri ve Yassı Adalar,
Thassos Adası.
Kitabınızdan ilginç ve minik bir hikâyeyi
okuyucularımız için anlatır mısınız?
Bir gün Bostancı’ya gitmek istedik ve vapur saat-
lerine de baktık. Evimizden koşarcasına vapura
yetişmek için fırladığımızda tam iskeleye girip,
bilet alıp vapura yaklaştığımızda, vapurun hareket
etmek üzere olduğunu gördüm. Birden,
vapurun üst katında beyaz elbiseli ve şapkasıyla
kaptan olduğu belli olan adama; “Ne olur
gitmeyin. Diğer vapur iki saat sonra, bizi de alın”
diye bağırarak el salladım. Neredeyse ağlamak
üzereydim. Birden sanki bir mucize oldu ve
kaptan sesimi duymuş olmalı ki emir verdi ve
azıcık gitmiş olan vapur tekrar iskeleye yaklaştı.
Gözlerime inanamadım. Hepimiz çok mutlu olduk
ve iyi kalpli kaptan amcaya teşekkür ettik.
Bir sonraki vapur hem direkt değildi, yani tüm
adalara ve Kadıköy’e uğruyordu hem de iki saat
sonra kalkacaktı. Bu anımı hiç unutmam ve adını
bilmediğim kaptan amcaya hep dua ederim.
Bu dünyada iyi insanlar da var. Yüce Tanrı bizi
hep o iyilerle karşılaştırsın.
“Bu kitap bana uğurlu geldi, bir de
ödül aldım. Bu yıl Genç İşadamları
Derneği tarafından sponsor olunan
ve KÜSADER’in organize ettiği “Yüreğe
Dokunan Kadınlar Adına İstanbul
Sözleşmesi Yaşatır” konulu öykü yarışmasında,
“Yeter” adlı öyküm mansiyon
ödülüne layık bulundu. Tabii ki çok
mutlu oldum. Bir kere bu ödül çok anlamlı,
çünkü konusu kadınlar... Kadınlar,
sevgili Ulu Önder Atatürk’ün dediği
gibi baş tacımız. Onlar kalkındırılırsa,
bir ülke kalkınır. Çocukları doğuran,
çocukları büyüten ve aileyi eğiten anneler
yani kadınlarımız... Bu bakımdan
bu ödülü alınca çok mutlu oldum ve
plaketimi özenle saklıyorum.”
72 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Resim
Ressam Melis Doğan:
Sanat eşittir, güzelliktir!
PINAR BALTACI
Kadıköy’ün genç sanatçılarından Ressam Melis
Doğan ile sanatının inceliklerine dair keyifli
bir söyleşi gerçekleştirdik. Geçtiğimiz aylarda
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bir tablosunu
hediye eden Doğan; “Ekrem Başkan, sanatı ve
sanatçısını destekleyen bir kişi. Keşke her siyasetçi,
bu meşrebi bize karşı sergilese... Çünkü
sanat eşittir, güzellik” dedi.
Öncelikle resimle tanışma hikâyenizi
dinleyebilir miyim?
Her çocuk gibi resim yapmak, boyalar ile hayallerimi
resmetmek en büyük zevkimdi. Dokuz
yaşındayken büyüklerim sorduğunda ressam
olacağımı dile getirirdim. İlk bakışta insanlar
tarafından kararım heves gibi gözükse de o
yıllarda ben kararımda çok nettim. Ve bir gün,
2005 yılında 11 yaşımdayken Hacettepe Üniversitesi’nde
dekan olan sevgili Hüsnü Dokak’a
çalışmalarımı içeren bir mail attım. Ertesi gün
mailime yanıt vermişti. İçeriği çok net bir şekilde
çalışmalarımla üniversiteye gelmemi istedi.
Hiç unutmuyorum, bütün eskizlerimi alarak
annemle beraber üniversiteye gittik. Çalışmalarıma
hayranlık ile bakıp, elimden tutarak başarı
yolunda koşmam için cesareti veren ilk kişidir.
Resimlerinizi tematik olarak
nasıl anlatırsınız?
Paradoksal anlatış biçiminde gözükse de eserlerimin
esasında kötüyü bile güzel göstermeye
çalışarak, toplumca uzaklaştırılmış düşünce yapısına
karşı fantastik bir bakış getirdiğime inanıyorum.
Bunun üzerinden kendimi geliştirmek
adına uzun süren çalışmalar yapmaktayım.
Eserlerimin hiçbiri, bitmiş bir çalışma teşbihi ile
karşınızda değildir. Eser ile sanatsever arasındaki
diyalogu hep bir yapboza benzetmişimdir.
Eğer eserdeki eksik olan parçayı görüp içinizde
hissediyorsanız, o eser size aittir. O parçayı bulup
bütünleşmeniz adına, eserlerimin sonuna
kadar gitme gibi ısrarcı bir anlatış tarzım yoktur.
Teknik anlamda çalışmalarınızın detaylarını
paylaşır mısınız?
Yağlı boya sanatçısıyım esasında, ancak son
zamanlarda gerek çalıştığım firmalar gerek
hikâyelerimde yolculuklar sonucu farklı malzemeleri
harmanlayarak, eserlerime yeni etki ve
dokunuşlar katarak ilerlemekteyim.
Kadıköylü bir sanatçı olarak semtimizdeki
kültür sanat faaliyetlerini nasıl
yorumluyorsunuz?
Öncelikle belirtmek isterim ki çok şanslıyız,
Kadıköy gibi eşsiz güzellikte bir yerde yaşadığımız
için. Gözlemlediğim kadarıyla kültür sanat
etkinliklerine az da olsa yer veriliyor. Lakin resim,
heykel, seramik gibi görsel sanatları biraz
görmezden geliyorlar. Örnek verecek olursak;
açık hava sergileri, toplu canlı performans çalışmaları,
heykel parkların çoğaltılması... Bunlar şu
an aklıma gelenler. Bu tarz etkinlikleri daha çok
görmek, hatta beraber bir şeyler gerçekleştirmek
isterim. Belki de açık çağrı olur bu röportaj,
bakarsınız güzel işler yapmaya başlarız tüm
sanatçılar olarak Kadıköy’de..
Son olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu
ile bir araya gelme deneyiminizden
bahseder misiniz? Sanıyorum kendisine
bir de tablo hediye etme olanağınız
oldu...
Evet, Ekrem Bey ile bir sergide tanışmıştık.
Sonrasında kendisini ziyaret etmek istedim ve
kıymetli eserlerimden biri olan Saklı Bahçe’yi
takdim ettim. Öncelikle eser hakkında konuşmak
gerekirse, üç seriden oluşuyor: “Saklı Bahçe”,
“Yaşam” ve “Değişim” adlı eserler... Diğer iki
eserim de çok kıymetli koleksiyoncularda yerini
aldı. Saklı Bahçe’de paradoksal bir anlatım
biçimi ile bir kadın gözünü resmettim. Buradaki
hikâye aslında güzelliklerin, renklerin arkasında
kalan gerçeklik... Bir nevi adından da anlaşılacağı
üzere dünyada saklı tutulan, görülmek istenmeyen
kadınların, kadınlarımızın isteklerini,
yaşadıkları hislerin armonisi eşliğinde eserime
yansıttım. Ekrem Başkan, sanatı ve sanatçısını
destekleyen bir kişi... Keşke her siyasetçi, bu
meşrebi bize karşı sergilese...
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 73
Yaşam Merkezi
Anadolu yakasının cazibe
merkezlerinden Tepe Nautilus,
20. yaşını
kutluyor
KADİR TOPRAKKAYA
Türkiye’nin ilk tematik alışveriş merkezlerinden
Tepe Nautilus; kolay ulaşım imkânları,
yeni etkinlik ve projeleriyle 20. yaşını kutluyor.
Yaz sezonunda da ziyaretçileri için yepyeni
fırsatlar sunmaya hazırlanan alışveriş merkezini,
Tepe Emlak Yatırım Genel Müdürü
Deniz Bozan ile konuştuk.
Tepe Nautilus’un 20 yıllık
yolculuğu nasıl geçti?
Tepe Nautilus Alışveriş Merkezi, 20 yıl önce İstanbul’un
tam kalbinde kapılarını açtığında yeniliğin
öncüsü olma hedefi taşıyordu. Sahip olduğumuz
güçlü, dinamik ve vizyoner yapımızla
sektördeki tecrübemizi bir araya getirdiğimizde,
20 yılda pek çok ilke imza atarak bu hedefimizi
gerçekleştirmeyi başardık. Bugüne kadar
ağırladığımız 200 milyon kişinin kalbine dokunarak,
sadece alışveriş ihtiyacını karşılayan geleneksel
bir alışveriş merkezi olmanın ötesine
geçtik. Mimarimizden hizmetlerimize, marka
karmamızdan teknolojimize
kadar sunduğumuz
keyifli deneyimler
ile ziyaretçilerimiz
için günlük hayatın
vazgeçilmez bir parçası
olduk. Yeni yaşımızda
da çeyrek asırlık alışveriş
merkezi yönetimindeki
deneyimimiz
ve ilk günkü heyecanımızla
ziyaretçilerimizi
ağırlamaya devam edeceğiz.
Mimari teknolojiniz ve kolay ulaşılabilir
olmanızın Tepe Nautilus’un cazibe merkezi
olmasındaki payı nedir?
Zaman, özellikle İstanbul’da yaşayan herkes için
çok değerli. Kişiler ihtiyaçlarını karşılamak, keyifli
anlar deneyimlemek ya da sevdikleriyle buluşmak
için her lokasyondan kolay ulaşabileceği
mekânları daha sık tercih ediyor. Tepe Nautilus,
bu anlamda Ayrılık Çeşmesi Durağı’ndaki konumuyla
iki kıtaya yayılmış İstanbullular için öncelikli
bir buluşma noktası hâline geliyor.
20 yılda 200 milyon ziyaretçiyi ağırlamamızda
marka karmamız, güvenilir yapımız ve güler
yüzlü hizmet anlayışımızın da önemli bir payı
var. Bunun yanı sıra Tepe Nautilus’un mimarisi
de ziyaretçilerin alışveriş merkezi içerisinde
rahat, konforlu ve kolay gezebilmeleri için tasarlanmış
bir yapıya sahip. Tüm özellikleriyle
birlikte Tepe Nautilus, ziyaretçilerimizin
her ihtiyacını kolaylıkla karşılayabilecekleri,
hayatın her alanına eşlik
eden bir yaşam merkezi
olmayı başarıyor.
Yeni yaşınızda ziyaretçileriniz için
neler planlıyorsunuz?
Kapılarımızı açtığımız günden bu yana odak
noktamızda her zaman ziyaretçilerimiz oldu.
Kaliteli ve güvenilir hizmet anlayışı ile yaptığımız
çalışmalarda ziyaretçilerimizin ihtiyaçları
ve beklentilerini, markalarımızla verimli bir
şekilde buluşturuyoruz. Bunun yanı sıra ziyaretçilerimiz
için sadece alışveriş ihtiyaçlarını
karşıladıkları bir merkez değil, aynı zamanda
bir yaşam alanı olmayı sağlayacak etkinlik ve
projelerimize de devam ediyoruz.
Bu yüzden yeni yaşımızda “İlk Aşk, Aynı Heyecan”
temasını seçtik. Yıl boyunca devam edecek
keyifli etkinliklerimizde ziyaretçilerimize
unutulmaz anlar yaşatacağız. Bu hedefle yeni
yaşımıza özel ilk etkinliğimiz, değerli markamız
SPX ile yaptığımız “SPX Extreme
Weekend” oldu. Tepe Nautilus açık
otoparkında gerçekleşen etkinliğimizde
sporseverler üç gün
boyunca tenis eğitimlerinden
raket, kaykay
Deniz Bozan
74 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşam Merkezi
atölyelerine kadar farklı temalarda etkinliklerle
buluştu. 20’nci yaşımıza özel 20 hediyeyle
kutladığımız çekiliş kampanyamızı da 26 Nisan-26
Haziran tarihleri arasında gerçekleştirdik.
Dijitalleşme süreçlerimize paralel olarak,
ziyaretçilerimizin Tepe Nautilus Mobil uygulamamız
üzerinden katıldığı kampanyamızda,
Tepe Nautilus bünyesindeki markalarımızla
hazırladığımız robot süpürge, bisiklet, tablet,
scooter gibi keyifli ürünler, 20 şanslı ziyaretçimizin
oldu. Bunun yanı sıra Cinemaximum
ile sinemaseverlerin film keyfini katlayacak bir
kampanyaya imza attık. Kampanya kapsamında
ziyaretçilerimiz, mobil aplikasyonumuz
üzerinden alınan kodla sinema biletlerinde
indirime sahip oldu.
Kampanyalarımızın yanı sıra her yaştan ziyaretçimizi
mutlu edecek etkinliklerimize de
ev sahipliği yaptık. Anadolu Hayat Emeklilik
tarafından 16. kez düzenlenen “Kadın Gözüyle
Hayattan Kareler” fotoğraf sergisi, bu yıl da
Tepe Nautilus’ta kapılarını açtı. Haziran
ayı ise Tepe Nautilus için dolu dolu geçti.
1-5 Haziran’da Halk Eğitim Merkezi–Hayat
Boyu Öğrenme kursiyerlerinin el emeği
ürünleri Tepe Nautilus’ta sergilendi.
2-12 Haziran tarihlerinde SoChic’in geleneksel
satış etkinliğinde, takı ve aksesuar
tutkunları Tepe Nautilus’ta bir araya geldi.
10-12 Haziran tarihlerinde ise Tepe Nautilus’ta
ziyaretçilerimizi geçmişte keyifli bir yolculuğa
çıkardık. Tepe Nautilus Vintage Günleri’nde
3 gün boyunca antika pazarı ve canlı müzayedelerin
yanı sıra dans gösterileri, atölyeler ile
Bestem Yuvarlak ve Manuş-u Ala performansları
ziyaretçilerimizle buluştu. 15-19 Haziran
tarihlerinde ise ziyaretçilerimizle birlikte tasarım
ürünlerin yer aldığı Yaza Merhaba Alışveriş
Günleri’ni gerçekleştirdik. Haziran ayının
son etkinliğinde ise minik ziyaretçilerimiz,
Tepe Nautilus açık otoparkına kurulan dev
top havuzunda keyifli anlar yaşadı. Yeni proje
ve etkinliklerimiz de haftanın her günü ziyaretçilerimizle
buluşmak için gün sayıyor. Tüm
İstanbulluları, 20’nci yaşımızın heyecanına ortak
olmaya davet ediyoruz.
Ziyaretçilerinizin tüm ihtiyacını tek
bir noktadan karşılamaları için nelere
dikkat ediyorsunuz?
Alışveriş merkezi sektörü canlı ve dinamik bir
yapıya sahip, ancak tüm teknolojik ve fiziki
gelişmelerin yanı sıra sektörün odağında her
zaman insan var. Bu yüzden her dönemde
yaşanan değişim ve dönüşüm, ziyaretçilerin
ihtiyaç ve beklentilerine göre şekilleniyor. Pandemi
döneminde de bu değişim ve dönüşüm
süreci öngöremediğimiz bir hızda gerçekleşti.
Bu dönemde Tepe Nautilus olarak yeni trendleri
hızlı bir şekilde takip ve analiz ederek, ziyaretçilerimizin
ihtiyaçlarını karşılamaya her
zamankinden fazla odaklandık. Bu kapsamda
da ziyaretçilerimizin daha hızlı ve konforlu alışveriş
yapabilmeleri için dijitalleşme alanında
yaptığımız yatırımlarımızı arttırdık.
Hayata geçirdiğimiz mobil uygulamamız ile
ziyaretçilerimiz, Tepe Nautilus’un dünyasını
dijital ortamda keşfedip deneyimleyebiliyor.
Yoğun ilgi gören mobil uygulama, kısa sürede
on binlerce kullanıcıya ulaştı. Bunun yanı sıra
temiz havada vakit geçirme talepleri de karşımıza
çıkan önemli değişimlerden biriydi. Biz
de ziyaretçilerimizin günün her saatinde temiz
havada ve yeşillikler içinde vakit geçirmesine
olanak veren Tepe Teras’ı hayata geçirdik.
Ziyaretçilerimizin tüm ihtiyaçlarına tek bir
noktadan ulaşması için marka karmamızı da
sektör trendlerine uygun olarak geliştiriyoruz.
Bu süreç içerisinde kiracılarımız ile sağlıklı ilişkilerimizi
koruyarak, doğru marka karmasını
Tepe Nautilus çatısı altında buluşturuyoruz.
CarrefourSA, Cinemaximum, Paşabahçe, Sports
International gibi uzun yıllardır bizimle birlikte
olan markalarımızın yanı sıra pandemide de
doğru planlama ve analizlerle marka karmamızı
güçlendirmeye devam ettik. Yerel ve global
125 markamızla, mağaza doluluk oranını yüzde
99’a ulaştırdık. Giyimden kişisel bakıma ve ev
dekorasyonuna kadar Türkiye’nin ve dünyanın
önde gelen markalarıyla çalışıyoruz. 2021 yılında
LC Waikiki’nin ilk mega konseptli mağazasını
açtık. LC Waikikimega konsept mağazası ile ziyaretçilerimiz
ev aksesuarlarından iç giyime, yetişkin
ürünlerinden çocuk kreasyonlarına kadar
binlerce ürüne ulaşıyor. Bunun yanı sıra Tchibo,
W Collection, İpekyol, ADL, Gusto, Faik Sönmez,
Çift Geyik Karaca, Sport in Street, Superstep,
Flo Kids, Yataş, Ceyo, Lizay Pırlanta, Jolly Tur
ve Karaca markalarını da yeni konseptleriyle
bünyemize kattık. Yeni yaşımızda da ziyaretçilerimizin
beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda
bizimle birlikte olmak isteyen değerli markalar
ile görüşmelerimize devam edeceğiz.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 75
Geçmişten Geleceğe
Asırlık markanın tarihi hikâyesi:
Şekerci Hacı Bekir
PINAR BALTACI
1777 yılından bu yana İstanbul’un değişmeyen
nadir lezzetlerinden Hacı Bekir, tam 245 yıldır
İstanbullularla buluşuyor. İlk defa Hacı Bekir
Efendi tarafından 1777 yılında Eminönü’nde
kurulan dükkân, 1930’lu yıllardan bu yana Kadıköy’de
de faaliyet gösteriyor.
Leyla Celalyan:
“Bizim işimizin
başında ilk
günlerden bu
yana hep aile
fertleri olmuş.
Ancak biz hiç
bunu sadece
bir iş olarak
görmüyoruz, aynı
zamanda kültür
elçiliği yaptığımızı
da hissediyoruz.
Çünkü bu marka,
aynı zamanda
Türkiye’nin tarihini
yansıtıyor.”
Kayıtlardaki en eski şirket olma özelliğine sahip
olan Hacı Bekir, geçen asırlık zamana rağmen ilk
günlerindeki lezzet ve ruhla ayakta kalmayı başarmış
nadir markalardan. Zanaatı sanata çeviren
yaratıcı yeteneğiyle İstanbul mutfağına şeker
ve lokumla adeta bir dünya mirası bırakan Hacı
Bekir’in vizyonunu ve markanın günümüzdeki
faaliyetlerini, altıncı nesil torunlarından Leyla
Celalyan’a sorduk. Hikâyenin 21. yüzyıl temsilcilerinden
Leyla Hanım, geleneksel ve modern
olanın birleşimiyle günümüze kadar gelen Hacı
Bekir markasının gelişimini şu sözlerle anlatıyor:
“Hikâye, büyük büyük dedem Hacı Bekir’in İstanbul
Eminönü’ne gelmesiyle başlamış. 1977
yılında Kastamonu’dan gelerek ilk dükkânı
açmış. Orası hiç değişmedi, hâlâ 1977 yılındaki
dükkân. Hacı Bekir, o dükkânın arka kısmında
imalat yaparken, önde satışını yapmaya, üst katında
da hayatını sürdürmeye başlamış. Ancak
bizim elimizde mesleği öğrendiği yere dair bir
bilgi yok. Kastamonu’da mı öğrenip geldi, yoksa
bir süre burada mı çalıştı bilmiyoruz. Gerçi her
nerede öğrenmiş olursa olsun, o dönem hem
ticaretin kalbi olan hem de saraya yakınlığıyla
bilinen Eminönü’nde dükkân açmış olması da
büyük bir vizyonun ürünü.
BUGÜNKÜ LOKUMUN
İLK TEMELLERİ ATILIYOR
Hacı Bekir’in dükkânı açtıktan sonra da gözlemci,
inovatif bir tarafı olduğunu biliyoruz. Lokum,
esasında 13. yüzyıldan bu yana Anadolu’da
olan bir reçete ama orijinal lokumun reçetesinde
tatlandırıcı olarak bal ve pekmez, bağlayıcı
olarak da un kullanılıyor. Bu nedenle şimdi yediğimiz
lokumdan çok daha farklı bir dokusu,
rengi ve şekli var. Hatta teyzem sık sık dedeme
dua ettiğini, o eski lokumun çok da yenilebilir
bir şey olmadığını söylüyor. Dolayısıyla dedem,
bugünkü lokumun mimarı... Ülkeye gelen hammaddeleri,
kullanılan ürünleri gözlemleyerek
o zamanlar kelle şeker olarak bilinen rafine
şekerle tanışıyor. Sanıyorum rafine şeker kullanımı
18. yüzyıl sonuna, nişastanın kullanımı ise
1810 yılına dayanıyor. Yani bu iki ürünü, bağlayı-
76 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Geçmişten Geleceğe
cı ve tatlandırıcı olarak lokuma entegre etmiş.
Sonuçta da bu yediğimiz lokum çıkmış ortaya.
Hacı Bekir markasının ilk ürünleri de bilindiği
üzere akide ve lokummuş.”
HACI BEKİR,
MARKALAŞMADA DA ÖNCÜ!
Hacı Bekir’in ürünlerinin kısa sürede saraya
kadar ulaştığının da altını çizen Leyla Celalyan,
sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hacı Bekir, kısa sürede
hem ticaret sektöründe sevilen biri hâline
gelmiş hem de ürünleri saraya girebilmiş. Ünü
saraya ulaşınca, sarayın şekercibaşı olmuş. Ancak
buna rağmen asla üretimlerini saraya taşımamış.
Yani kendi imalathanesinde üretmeye
devam etmiş ve ardından ürünleri saraya götürmüş.
Bu durum da sarayın kendisine nasıl büyük
bir güven duyduğunu da kanıtlar nitelikte.
Saray ahalisi, dışarıdan gelen mala itimat etmiş
yani. Yine sarayın şekercibaşı olarak Osmanlı
kültürünü ve lezzetlerini tanıtmak amacıyla
da sık sık fuarlara gönderilmiş. Oraya gittiğinde
de Hacı Bekir ve daha sonra oğlu Mehmet
Muhiddin, artık Avrupa’da pazarlama ve markalaşma
konularındaki yenilikleri gözlemleme
olanağı bulmuşlar. Markaları, sloganları, akılda
kalıcı logoları görmüşler. Böylelikle de Osmanlı
ve Türkiye’nin ilk tescilli markalarından olma
unvanına sahip olmuşlar ve ilk logolarını tasarlamışlar.
O ilk logo taslağı da Viyana Fuarı’nda
aldıkları gümüş madalyanın ön ve arka yüzüyle
tasarlanmış.”
EN ÇOK MÜDAVİMİ OLAN MAĞAZA;
KADIKÖY
Şu an Eminönü’nde ve Kadıköy’de bir mağazası
bulunan Hacı Bekir; aynı zamanda Beyoğlu, Bakırköy,
Maslak, Pendik ve Ankara’da da hizmet
veriyor. Leyla Hanım, Hacı Bekir’in özellikle yabancı
turistlerce tercih edildiğini ifade ederek;
“Bizim belli bir kitlemiz yok, çünkü her damak
tadına uygun lezzetlere sahibiyiz. Bir de üstüne
çok köklü bir marka olduğumuz için de illa ki
her kesim tarafından biliniyoruz. Ancak her
dükkânın kitlesi kendi içerisinde farklılık gös-
terebiliyor. Mesela Kadıköy, en çok müdavimi
olan mağazamız. Bir de burası Eminönü ve
Beyoğlu’na göre daha fazla ikamet edilen bir
semt olduğu için de müdavimleri tükenmiyor,
hatta diğer mağazalara nazaran daha da sakin.
İnsanlar gelip çaylarını yudumluyor, çalışıyor ve
sohbet ediyorlar. Rutini olan insanlar... Yaş ortalaması
da genel olarak biraz daha düştü, çünkü
artık gençler de kendi lezzetlerine ve kültürlerine
sahip çıkmaya başladılar. Bunun yanında
yabancı turist de hem Eminönü’ndeki hem de
buradaki dükkâna ellerinde tarihi kitaplarla gelerek,
‘Burada bahsedilen dükkân bu mu?’ diye
soruyorlar. Tüm dünyada tanınırlığımız olduğunu
biliyorum. Makaleler yazılıyor, dizilerde, belgesellerde
adımız geçiyor. Hatta Hollywood’da
da ürünümüze ve ismimize atıfta bulunan filmler
var. Bir Fransız dizisine, sonradan kurgusu
farklılaşsa da Ali Muhiddin Hacı Bekir isimli bir
karakter koymuşlardı” şeklinde konuşuyor.
TÜM TARİHİ DÜKKÂNLAR ASLINA
UYGUN OLARAK RENOVE EDİLDİ
Tekrar Kadıköy şubesini soruyorum. İlk defa
1930’larda Rıhtım’da açılan şube, 1940’lı yılların
başından bu yana şu anki dükkânda hizmet
veriyor. 2018 yılında renove edilen mağaza, tamamen
orijinaline uygun şekilde düzenlenmiş:
“Kapı ve raflar aslına uygun şekilde yenilendi.
Hatta özellikle Eminönü mağazamızda her şey
birebir aynı... Eski resimlere baktığımızda, sadece
çalışanların kıyafetlerinde ve akide şekerinin
çeşitliliğinde farklılık olduğunu görüyoruz.
Kadıköy’ü de aynı şekilde aslına uygun olarak
koruyoruz. Tabii ki güncellemeleri görmek zorundayız.
Mesela lokum pekmezle yapılmaya
devam edilseydi, herhalde Hacı Bekir dükkânı
oğluna bile devretmeden kapatmak zorunda
kalırdı. Ancak yine de tüm bunları kabul etmekle
birlikte başarının sırrı, biraz o tarihi misyonunu
korumakta yatıyor bana kalırsa. Özümüze
bağlı kalarak istekleri, talepleri değerlendiriyor
ve değişen çağa ayak uydurmaya çalışıyoruz.”
Hacı Bekir markasının geçmişten bugüne
logolarında ülke gelişmelerine ve
dönemin kültürel, ekonomik yapısına
dair izler de bulmak mümkün... Örneğin,
eski Türkçe karakterlerle yazan
Hacı Bekir yazısının yanında, dönemin
bir numaralı yabancı dili olarak olan
Fransız kelimeler görmek mümkün.
Zamanla ödül olarak kazanılan madalyaların
görünüşleri logoya yansıyor
ve değişimler meydana geliyor.
Harf Devrimi ve Soyadı Kanunu’nun
kabul edilmesinden sonra, isimlerin
yazılışında değişim başlıyor tabii. Kullanılan
fontlar dönemine göre yer yer
daha Avrupai, yer yer basit imgelere
dönüşebiliyor. Hatta ailenin üçüncü
kuşak temsilcisi Ali Muhiddin Hacı
Bekir’in bir dönem Fenerbahçe Spor
Kulübü Başkanlığı yapması sebebiyle,
o dönemdeki logolarda sarı-lacivert
renkleri görmek de mümkün. Hem aile
hem müessese hem de coğrafyadaki
değişimler, logolarda belirleyici olarak
göze çarpıyor.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 77
Life Magazin
Erkan Can ile gezmeye,
tiyatroya, sinemaya ve sanata devam!
PINAR BALTACI
Usta oyuncu Erkan Can ile yeni filmi Sarmal’ın
çekimleri biter bitmez Kalamış’ta bir araya geldik.
Vaktinin büyük çoğunluğunu Kadıköy’de
geçiren ve geçmişten bu yana Kadıköy’ü çok
sevdiğini ifade eden Erkan Can’dan, hâlihazırda
var olan projelerinin yanı sıra Türk sinemasının
kült filmlerindeki rollerini dinledik.
YENİ FİLM, YENİ GÜZERGÂHLAR
Son filmi Sarmal’ın çekimlerini tamamlayıp, Urfa’dan
İstanbul’a gelen Erkan Can, önümüzdeki
ocak ayından sonra vizyona gireceği öngörülen
filmi dergimize şu sözlerle anlattı: “Film, bir hukuk
profesörünün telefon dolandırıcıları tarafından
dolandırılmasını anlatıyor. Günümüzün
problemlerinden biri olduğu için anlatılması gerektiğini
düşünüyorum. Filmi komedi olsun diye
çekmedik, ancak durumun kendisi komik olduğu
için komedi unsurlarını barındıran bir film
çıktı ortaya. Filmin çekimleri henüz bittiği için
şu an kurgu aşamasında. Senaryosu çok güzeldi.
Ortaya iyi bir film çıkacağını düşünüyorum.”
Film dışındaki yeni projeleri sorduğumda ise
bugünlerdeki yoğunluklarını ve hâlihazırdaki
projelerini şöyle aktardı usta oyuncu: “Yeni dönemde
Güven Kıraç ve Vedat Atasoy ile var olan
projelerimize devam edeceğiz. Yeni sezonda dizi
yapmayı çok düşünmüyorum, çünkü kendi birikmiş
projelerimiz bir hayli zamanımızı alacak.
DMR Yapım ile çalışmalarımız sürüyor. Zaten hâlihazırda
gezi programı da devam ediyor. En son
Tayland, Laos ve Kamboçya’ya gittik ve maceralı
bir 15 gün geçirdik. Kurguları bittikten sonra izleyiciler
le buluşacak. Daha önce de biliyorsunuz
Küba’dan tutun da Avrupa’nın neredeyse tüm
ülkelerine gittik. Türkiye’nin de neredeyse tüm
kıyı şehirlerini gezdik. Programımızın konseptini
oluştururken geleneksel Türk tiyatrosunun
Karagöz-Hacivat, Kavuklu-Pişekâr gibi karakterlerinden
esinlendik ve örnek aldık. Onun dışında
tamamen doğal bir akışta ilerliyoruz. Bunda
Güven Kıraç ile uzun yıllardır birbirimizi çok iyi
tanıyor olmamızın payı büyük tabii. Birbirimizin
neler yapacağını yayın sırasında sezebiliyoruz.
Süreç böylece çok daha doğal ilerliyor. Tabii gideceğimiz
şehirlerle ilgili ön çalışmaları da öncesinde
çok detaylı yapıyoruz. Şehir ve ülkelere
derin araştırmalar sonucunda gidiyoruz. Yakın
zamanda da yeni planlarımız var. Henüz belirlemedik
ama Moğolistan, Güney Amerika, Arjantin,
Abhazya, Bulgaristan gibi ülkeler planlarımız
dâhilinde olacak.”
78 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Life Magazin
“TİYATRODAKİ AYRILIKLAR
KARTOPUNU GÜÇLENDİRİR”
Erkan Can’ın kendi gezme kültürünü sorduğumda
ise program formatından çok da farklı
olmadığını söyleyerek; “Ben zaten gezmeyi çok
seven bir adamım. Arabayla gezmeyi çok severim
mesela. Benim tatil anlayışım, arabamla
şehir değiştirmektir. Hâl böyle olunca da her
gittiğim yerin bir tamirhanesine ve sanayisine
dahi uğrarım. Ben gezdim mi iyi gezerim ve tıpkı
programdaki gibi” dedi.
Yine Güven Kıraç ile tiyatroda da ortak bir
projede buluşmayı düşündüklerini ifade eden
Can; “Tiyatro konusunda da Güven ile bazı yeni
çalışmalarımız olacak. Daha önce yazılmış, klasiklerden
bir oyun oynamayı istiyorum. Mesela
Brecht oynamak isterim. Eski oyunları hafıza tazelemek
için tekrar tekrar oynamak gerekiyor
ki zaten genelde de tiyatroda bu yıllardır böyledir.
Seneler sonra aynı oyunlar tekrar tekrar
oynanır. Çok sağlam dramatik yapıları olan bu
oyunlar, izleyicinin de daha fazla görmek istediği
oyunlar oluyor. Çok fazla şey anlatıyorlar
çünkü. Benim yaklaşık 10 sene kadar ara verdiğim
bir dönem oldu ama sonra 12 sene İstanbul
Halk Tiyatrosu’nda oynadım. Pandemiden
dolayı ne yazık ki tiyatroyu kapattık. Belki yine
ileride bir araya geliriz. Böyledir tiyatro; ara verilir,
sonra tekrar hızlıca toplanılır. Bu ayrılıklar
esasında kartopunu da büyüten süreçlerdir”
şeklinde konuşarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
ERKAN CAN’IN KADIKÖY SEVGİSİ
“Beyoğlu’nda pandemiden önce çok sayıda tiyatro
vardı, ancak Beyoğlu’nun çehresi değiştikçe
çok azaldı. Kadıköy’de ise bir o kadar çoğaldı.
Kadıköy’deki kültür ve sanat gelişmelerini sık
takip ediyorum, çünkü benim mahallem burası.
Ben Kadıköy’den dışarı pek çıkmam. Acıbadem’de
Paris Mahallesi olarak da bilinen Yıldız
Bakkal mahallemdir. Yeldeğirmeni, Hasanpaşa,
Moda, Kalamış, Fenerbahçe sık vakit geçirdiğim
yerler. En uzak Bostancı Sanayi’ye kadar
giderim. Genelde Kalamış’tayım ama özellikle
Yeldeğirmeni’ni de çok seviyorum. Şimdilerde
çok güzel bir yere dönüştü, geçmiş dokusuyla
da öyleydi tabii. Benim okulum da buradaydı,
o dönemlerini de iyi biliyorum Kadıköy’ün. Öğrencilik
evim Caferağa Mahallesi’ndeydi, sonra
Acıbadem’e taşındım. Şimdi Çekmeköy’de yaşıyorum
ama 35-40 senelik buralıyım diyebiliyorum.
Fenerbahçe’de köprüyü geçince hemen
sağda bir çay ocağı vardır, ben genelde orada
oluyorum. Çınar gölgesi olduğun için yazın serin
oluyor. Akşamüzeri de denizden gelen bir
meltem eser. Bütün günüm orada geçer, tüm
arkadaşlarım da yanıma oraya gelir.”
Sanatın iyileştiriciliğine de değinen Erkan Can’a
göre; “Kadıköy Belediyesi’nin de destekleriyle
kültür ve sanat anlamında yeni mekânlar ve
güzel etkinlikler hayata geçiriliyor. Tabii tüm
bu gelişmeler çok olumlu. Kültürel gelişmeler
her zaman için insanı ve toplumu değiştirir, dönüştürür.
Bunun yanında sanat daima iyileştirir.
Tedavi eder, travmaları alır, sertliği yok eder, köşelerimizi
ovalleştirir. Sanat iyidir.”
“GEMİDE” VE “LALELİ’DE BİR AZİZE”
1990’lı yıllarda durağanlaşan Türk sinemasını
canlandırarak, Türk sinemasının yapı taşlarından
biri olan “Gemide” filmini yıllar sonra bir
de Erkan Can’dan dinledim. Tek bir kelimesine
dahi dokunmadan sizlere aktarıyorum:
“Gemide, Türk sinemasında bir mihenk taşı
ve dönüşümdür. Çok iyi bir senaryodur. İyi bir
filmdir ve çok şey anlatır. Toplumun en altındakileri,
ezilenleri anlatır. Çok farklı boyutları
vardır ve her seyrettiğinizde başka başka şeyler
fark edersiniz. Gemide’nin tüm replikleri hesaplanmıştır,
yani işkembe-i kübradan atılmamış
repliklerdir. Hepsinin bir anlamı vardır, her
izlediğinizde o anlam değişebilir. Tabii ki bizim
gerçekçi sinemamızın dönüşüm noktasıdır ve
kilometre taşıdır. Ve Türk sinema tarihinde yerini
alarak, kült bir film olmuştur. Aynı zamanda
burada ‘Laleli’de Bir Azize’ filminden de bahsetmem
gerekir. Biz bu iki filmi yaklaşık 15-20 günde
art arda çektik. Bu ikisi, iki ayrı filmdir ama
esasında bir üçlemedir. Çünkü üçüncü film,
senin kafanda oluşur. Önce Laleli’de Bir Azize’yi
seyrederseniz, oradaki kadının Gemide’ye
geçtiğini de görürsünüz. Bu bir kadın filmidir.
Üçüncü filmin tamamı izleyicinin kafasındadır
ve o da kadının hikâyesidir.”
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 79
Life Magazin
Zeynep Irgat:
Ben daha çok tiyatro
insanı olmak istedim
PINAR BALTACI
11 yaşından bu yana Kadıköylü Zeynep Irgat…
Moda’nın denize bakan yüksek apartman
dairesinde geçmiş bir çocukluk... Kendisinin
sanat yolculuğuna yön veren aile fertleri; sanat,
edebiyat ve tiyatroyla geçen yıllar… Eve
adım attığınızda karşınıza çıkan yaşanmışlık
ve hatıralardan izler taşıyan kitaplar, tablolar,
objeler… Sadece Zeynep Irgat’tan değil, annesi
büyük edebiyatçı Mina Urgan’dan da hâlâ
Mina Urgan
izler taşıyor bu ev. Sohbetimiz de bu doğrultuda
Mina Urgan’ı anarak başlıyor.
“Ben henüz 11 yaşında bir çocukken, annemle
birlikte taşındık Kadıköy’deki bu apartmana.
Öncesi Cihangir’de geçti. Doğumum ise Vaniköy’deki
bir yalının alt katında. Annem bana
hamileyken memur maaşıyla yalının alt katını
kiralayabilmiş, yan tarafında da yüksek rütbeli
bir asker yaşarmış. Doğum yaklaşınca asker
annemi bir motora bindirerek, Dolmabahçe’ye
gitmesini sağlamış. Zar zor yetişmişler. Annem
hep bana ‘Az kalsın Boğaz’da doğacaktın’ derdi.
Doğsam ondan da farklı bir hikâye çıkardı.
Cihangir’den Moda’ya yerleşince ikimiz de çok
sevdik burayı. Çünkü annemin de dostu olan
edebiyat, sanat çevresi burada da sayıca fazlalardı.
Annem vefat edene kadar bu evde birlikte
yaşadık. Çok değerli biriydi, ancak ‘Bir Dinozorun
Anıları’ kitabı basıldıktan sonra tanındı.
Daha öncesinde ise düzgün ve parlak çalışan
bir edebiyat profesörüydü. Kitabın ardından
ünlenmesine o kadar şaşırırdı ki, ‘Ayol benim
gibi moruk bir kadının anılarını kim merak
eder’ derdi. Ancak yine da daima ‘Bir yorgancı
da bakkal da anılarını yazmalı’ derdi. Herkesin
anılarını yazması gerektiğini savunurdu.”
KADIKÖY’DE KURULAN DOSTLUKLAR
Kadıköy’deki evlerinin ve yaşantılarının çok
renkli olduğundan da bahseden Irgat; “Yan
komşumuz Haldun Taner’di, çok severdim onu.
Sabahları balkonda çalışır, daktilo sesi bizim
eve kadar gelirdi. Sürekli sokağımızda yürüyüş
yapardı. Hâlâ dışarı çıktığımda gözlerim onu
arar ama neyse ki bir büstü var artık bu sokakta.
Sonra Nazım Hikmet’in eşi Münevver teyze
ve oğlu Mehmet de yakın görüştüğümüz ailelerdendi.
Onlar Fransa’ya gittiler, ancak iletişimimiz
hiç kopmadı. Ben yıllar sonra oyunculuk
bursuyla Fransa’ya gittiğimde evlerine uğradım
ve Mehmet ile olan dostluğumuz daha da ilerledi.
Yaklaşık dört yıl önce kendisini kaybettik. En
yakın dostlarımdandı Mehmet” diyor.
80 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Life Magazin
GENCO ERKAL VE
DOSTLAR TİYATROSU
Geliyoruz, 22 yıl büyük emeklerle ve güzelliklerle
geçen Dostlar Tiyatrosu yolculuğuna: “Genco
Erkal’a ve onun tiyatrosuna hayrandım. Kendisini
de tanırdım, bize gelip giderdi. Ben daha
çok küçüktüm o zaman, Genco ise çok gençti.
Daha lisedeyken gittim yanına ama o ‘Üniversiteyi
bitir, sonra gel yanıma’ dedi ve beni gönderdi.
Nedense konservatuvara gitmek istemedim
ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim.
Ancak benim okuduğum yıllarda sağ-sol çatışmaları
vardı. 1974-78 yılları arasında okudum
ve özellikle son iki yılım adeta savaş içerisinde
geçti. Koridorlarda kurşunlar uçuşurdu. Ben
de hiç korkak değildim ve tarafımı belirleyerek
bütün gençlik yürüyüşlerine katılmaya başlamıştım.
Annem çok korkardı ama beni hiçbir
zaman engellemezdi. Yine de tüm bunlara rağmen
okulu 4 senede bitirdim, ancak aklım hep
tiyatrodaydı. Dostlar Tiyatrosu’na hayranlığım
devam ediyordu, çünkü adaletten yana, barışçı,
ilerici, özgür düşünceli, gençliğe çok kıymet
veren bir tiyatroydu. Açtıkları sınavı kazandım
ve başladım oyunculuğa. Orada ilk olarak Dimitrov’un
‘Gün Dönerken’ isimli oyununda küçük
bir rolde oynadım. Derken neredeyse 22 yıl
kaldım orada. Genco ile dostluğumuz da hâlâ
sürüyor.”
Yalın Ayak Sokrates Oyunu...
Meral Çetinkaya ve Zeynep Irgat…
“MELİH BEY’İ CANIM GİBİ SEVERDİM”
Yakın zamanda kaybettiğimiz Moda’nın değerli
isimlerinden Eczacı Melih Ziya Sezer’i de anmak
isteyen Zeynep Irgat, duygularını şu sözlerle
aktarıyor: “Melih Bey’i canım gibi severdim ve
onun orada olduğunu bilmek bana müthiş bir
güven duygusu verirdi. Mutlaka uğrardım dükkânına,
hep ‘siz’ diye hitap ederdi. Birkaç kere
dükkânın arka kısmında onun ahbaplarıyla
olan sohbetlerine katıldım ben de, birlikte birer
kadeh içtik. Marketten iki mandalina alır, tezgâhının
önüne koyardım. ‘Sizi gidi sizi’ der, alırdı
meyveleri. Kendisini çok özleyeceğiz.”
“OYUNCULUK YIPRATICI BİR MESLEK”
Zeynep Irgat’ın tiyatroyla tanışma hikâyesi
de çocukluğuna dayanıyor. Daha küçük yaşta
babası Cahit Irgat’ın oyunlarına sık sık giden
Zeynep Irgat, o yılları şöyle anlatıyor: “Babamın
yanında annemin de tiyatrocu çevreleriyle yakın
ahbaplığı vardı. Biz kalkıp Kadıköy’den Beyoğlu’na
giderdik oyunları izlemek için. Tiyatro
beni çok büyüler ve mum gibi izlerdim. Yıldırım
Önal, Münir Özkul, Yıldız & Müşfik Kenter ve
babam Cahit Irgat gibi isimleri sahnede izleme
olanağı buldum. Babamı görmeye gittiğim bazı
günler, beni kulisin önündeki küçük bir iskemleye
oturturlardı ve sahneye çıkan tüm oyuncular
şöyle bir kafamı okşar, öyle girerlerdi oyuna.
O günler, oyunculuğun yanında esas olarak tiyatro
aşkını aşıladı bana. Ancak babam oyuncu
olmamı hiç istemedi. ‘Terzi ol, öğretmen ol’ derdi.
Çünkü oyunculuk, layıkıyla yapılmak istenirse
yıpratıcı bir meslektir. Annem karşı çıkmadı
ama ‘İyi düşün, sen duygusal bir çocuksun’ derdi.
Biraz da haklı çıktılar ama pişman değilim tabii.
Ben özünde tanınmak, şöhret olmak değil,
tiyatro insanı olmak istedim. Bugünden geçmişe
baktığımda başardım diyemem ama hakkını
vererek çalışmışım diyebiliyorum.”
“Eskiden evimizin önündeki Mühürdar
Caddesi’nden denize dolgu yapılmamıştı
daha. Deniz hemen evimizin
önünden başlardı ve tavana denizin
aksı vururdu. Evin tavanında deniz
oynardı, tıpkı yalı gibiydi.”
Annesi Mina Urgan ile...
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 81
Life Magazin
Hülya Avşar ile dans eden Kozmik Dede,
Kadıköy Life’ta!
Son günlerin fenomen ismi Kozmik Dede, Kadıköy’ü çok seviyor... İstanbul’un özel bir ilçesi
olduğunu düşünüyor ve “”Kadıköy, entelektüel insanların bölgesi” diyor.
ECE GÜLTEKİN
Kozmik Dede; sosyal medyadaki dansları, renkli
kişiliği, bohem giyim tarzı ile dikkat çekmeye
devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Hülya
Avşar, sosyal medya hesabında Kozmik Dede
ile olan dans videosunu paylaşmıştı. Bu video
gündem olduktan sonra Kozmik Dede’nin kim
olduğu merak konusu oldu. Televizyon kanallarının
peşinden koştuğu Kozmik Dede’yi merak
edenler, onu daha yakından tanımak için
Balat’a gitmeye başladı ve neredeyse Balat’ın
simgesi hâline geldi.
“BENİM KİM OLDUĞUM,
YAŞIM HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL”
Kim olduğunun, yaşının kaç olduğunun bir
önemi olmadığını, önemli olan şeyin öğretiler
olduğunu söyleyen Kozmik Dede; “Uzun bir
yolculuktan geldim. Bu yolculuk, ruhani bir yolculuktu
aslında. Belki fiziksel olarak da birçok
şey yaşadım. Hayat bir yerlere getiriyor insanı.
Sadece en önemlisi kalbi yürümektir, sabırla
ve iyi niyetle... Bütün duvarları aşarsın. Kozmik
Dede kimdir? Ben dans etmeyi severim, bunu
yıllardır yapıyorum ama bana soracak olursanız
yüzyıllardır yapıyorum. Ne olduğunu bilmiyorum,
kalbimi gömmüşüm mutluluğa. Siz başaramazsınız
değil mi? Tabi ki başaramazsınız,
çünkü istemiyorsunuz. Kendinizi yok etmekten
başka bir şey düşünmüyorsunuz. Bunun
farkında değilsiniz. Mutluluğun ne olduğunu
bilmiyorsunuz. Gerçek anlamda bilmediğiniz
için mutlu oldum sanıyorsunuz. Kendinizi parçalayıp,
harcayıp yok ediyorsunuz. Ben hayatını
mutluluğa adamış biriyim. Çok özel bir şey söylemek
istiyorum. Gerçekten mutlu olmak istiyorsanız,
bu sözümü duvara yazın ve her gün o
söze bakın: ‘Sen izin vermediğin sürece hiç kimse
saygını elinden alamaz.’ Bu sözün arkasında
her şey yatıyor. Kozmik Dede’yi fazla merak etmeyin.
Yolda bir sarhoşa rast gelirsiniz, ondan
duyacağınız bir şey bile hayatınızı değiştirebilir.
Benim kim olduğum, yaşım önemli değil. Sadece
öğrettiklerim önemli, kalbi yürümek önemli.
Daha derinden bilgilere ulaşmak isterseniz, her
zaman baş tacımsınız” diyor ve ekliyor:
“BENİM DERDİM MUTLULUĞU YAYMAK”
“Balat’a ilk geldiğimde bedenimle birlikte kayboldum
diyebilirim ama bunu siz anlayamazsınız.
Bu çok da önemli değil, ancak çok değerli bir
şey söylediğimi biliyorum. Ruhen, bedenen bir
kayboluştu. Sonrasında da buraya yerleştim. Bu
bir çağrışımdı, öyle düşünün. Benim derdim fenomen
olmak değil, mutluluğu yaymak. İnanın
bana herkes gerçek. Bunun içine milyon dolarlık
adamlar, dünyayı yönetenler de dahil. Herkes
gerçek, çünkü ben insanlar tarafından yetiştirilmedim.
Kim ne düşünüyor, inanın umurumda
değil ama mistizm hepimizde var. Hepimiz mistiğiz,
hepimiz birer harikayız. Tabiatın en mucizevi
varlığıyız. Her şey bir çağrışım ile başlar. O çağrışımı
takip edin, bunu anlayacaksınız. İstediğinizde
her şeyi yaparsınız ama yapmak istemiyorsanız,
özellikle söylüyorum bataklığa gidersiniz.”
KOZMİK DEDE’NİN
ENERJİSİNİN SIRRI AŞK
Gençlere taş çıkaracak derecede olan bu enerjisinin
sırrının aşk olduğunu söyleyen Kozmik
Dede, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Enerjimin sırrı
aşktır. Aşk dedim ama parmaklar ile kalp sembolü
yapılır, o değil, beden hiç değil. Ancak öyle bir
aşk ki bazı şeyler anlatılmaz. Sufizm’i bilirsiniz.
Bunlara değer vermemiz lazım, her şey büyük
bir aşktır. Onun için hepinizi çok seviyorum, böyle
bir aşkla yürüyün. Bir gün beni anlayacaksınız.
Beni anladığınızda korkmayın beni kaybetmeyeceksiniz,
ben hepinizi çok seviyorum.”
82 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Life Magazin
Kadıköy Rotary’de
Selim Sander dönemi
Türkiye’nin en eski Rotary kulüpleri arasında yer alan Kadıköy Rotary
Kulübü’nde Selim Sander dönemi başladı. Başkanlık görevini geçtiğimiz
yıl devralan Uğur Karaçiçek, 2022-2023 dönemi için bu görevi Selim Sander’e
devretti.
Ataşahir’deki Istanbul Marriott Hotel Asia’da düzenlenen devir teslim
törenine, Rotary’nin mevcut dönem ve gelecek dönem guvernörleri de
katıldı. Yeni dönem için yönetim kadrosunu da açıklayan Kadıköy Rotary
Kulübü Başkanı Selim Sander, çalışma arkadaşlarını Uğur Karaçiçek, Melih
Öztürk, Cüneyt Karan ve Erol Çetin olarak belirlediğini paylaştı.
“ROTARY İLE HAYAL EDELİM”
2021-2022 dönemine “Hizmetlerimizle hayatları değiştirelim” mottosu
ile başlayan Rotary dünyası, 2022-2023 dönemi için ise “Rotary ile hayal
edelim” sözünü motto olarak açıkladı.
Gamze Sander, Selim Sander, Uğur Karaçiçek ve Serap Karaçiçek.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 83
Kent Kültürü
Bir kültürdür
esnaf lokantaları…
BATUHAN KARAMAN
Günümüzün popüler sektörlerinden gastronominin
ülkemizde belki de en eski sürdürücülerinden
esnaf lokantaları, özellikle İstanbul’un olmazsa
olmaz mekânları… Köklü semtlerin ortak
hafızasında önemli bir yeri olan esnaf lokantaları,
kısa sürede hazırlanan fastfood ürünlere karşı
zengin Türk mutfağının yaşamasını sağlıyor.
İçerisinde bambaşka bir kültür barındıran Kadıköy’ün
esnaf lokantalarına yolumuzu düşürdük.
Sıcak birer çorba ve bol sebzeli, bol kepçe
yemekler eşliğinde, değişken zamana rağmen
hâlâ yaşayan bu küçük mekânların yaratıcılarıyla
mini söyleşiler gerçekleştirdik.
“YEMEK BİR İHTİYAÇTIR”
Hem ünlü isimlerin hem de Yeldeğirmeni sakinlerinin
vazgeçilmezi Akoğuz Ev Yemekleri,
mahallenin öğrenci dostu mekânlarından. Yeldeğirmeni’nin
değişen yüzüyle birlikte revizyona
giden lokanta, bugünlerde günlük menüsünün
yanında vegan ve vejetaryen yemeklere de
yer veriyor. Tam 40 yıldır esnaf lokantası işleten
mekân sahibi Mahmut Akoğuz, bu kültürü dergimize
şu sözlerle anlattı:
“Rasimpaşa Mahallesi özel bir bölge. Bu bağlamda
öğrenciden esnafa tüm kesimlere hitap
ediyoruz. Öğrenciler, annelerinin ev yemeklerini
özlediklerinde bizleri tercih ediyorlar. Bizler
de öğrencilere yemeklerimizi bol kepçeden
veriyoruz. Bununla birlikte gençler arasında
çok sayıda vegan ve vejetaryenler var. Menümüze
bu doğrultuda eklemeler yaptık. Bununla
birlikte ‘askıda yemek’ uygulamasıyla ihtiyaç sahibi
tüm mahalle sakinlerimize ulaşıyoruz. Yemek
bir ihtiyaçtır ve bu doğrultuda kapılarımız
herkese açık!”
HASANPAŞA’NIN 42 YILLIK
ESNAF LOKANTASI
Mahalle yaşantısı içerisindeki dayanışma ruhunu
da ayakta tutan esnaf lokantalarından Türkmenoğlu
Ev Yemekleri, Hasanpaşa’nın en köklü
mekânlarından. 1980 yılından bu yana tam 42
yıl boyunca Hasanpaşa’da hizmet veren lokanta,
kuşaktan kuşağa aktarılarak bugünlere ulaşmış.
84 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Kent Kültürü
Günümüzde mekânın işletmesini üstlenen
Tahsin Türkmenoğlu, Türk mutfağının dikkat
çeken lezzetlerini sunduklarını ifade ederek, esnafın
güler yüzlü olması gerektiğini vurguladı:
“Lokantamızda esnaf, işçi, firma çalışanları gibi
daha çok çalışan kesime hitap ediyoruz. Genellikle
öğle yemeklerinde bizi tercih ediyorlar. Elimizden
geldiğinde müşterilerimize sıcak ve güler
yüzlü bir ortam sunmaya gayret ediyoruz.”
“KADIKÖY’DE ESNAF OLMAKTAN
ÇOK MEMNUNUZ”
Halitağa Caddesi üzerindeki Nar Ev Yemekleri
de bir aile mekânı… İzzet Nar ve Aşçı Mukaddes
Nar tarafından işletilen mekânda günlük
yemek çıktığını belirten Nar Ailesi; “Öğrenciler,
avukatlar, öğretmenler, esnaf genelde öğlen
ve akşam öğünlerinde bizleri tercih ediyorlar.
Özellikle öğrencilere indirim olanakları sunuyoruz.
Ailelerinden ayrı olan öğrenciler, bu sayede
anne yemeklerinin özlemini çekmiyorlar.
Kadıköy’de esnaf olmaktan çok memnunuz”
şeklinde konuştular.
ile ünlüyüz. Çarşamba günleri çıkan kadınbudu
köfte ile perşembe günlerinin menüsünü süsleyen
kuzu tandır, en çok tercih edilen yemeklerimizden.
Futbolcu Hami Mandıralı da müdavimlerimizdendir.”
OSMANAĞA’NIN 18 YILLIK
MÜDAVİM MEKÂNI
Serçini Lokantası ise Osmanağa Mahallesi’nin
2004 yılından bu yana hizmet veren esnaf lokantalarından.
“Lokantamıza siyasetçisinden
oyuncusuna, sporcusundan doktoruna kadar
çok farklı kesimlerden ziyaretçiler geliyor” diyen
lokantanın sahibi İsmet Yaşar, sözlerini şöyle
sürdürdü: “Türk mutfağına ait çeşitli yemeklerin
yanı sıra kendimize has Serçini kebabımız
HEM YÖRESEL LEZZETLER
HEM DE DÜNYA MUTFAĞI
Artan fastfood restoranlarına direnen esnaf
lokantalarından biri de Söğütlüçeşme’nin yeni
mekânlarından “Aşçı”. Sadece Türk mutfağı
değil, Dünya mutfağından lezzetlerin de bulunduğu
mekân, çok sayıda yabancı misafir de
ağırlıyor.
13 yıldır aşçılık yapan Kemal Songur ve Aydoğan
Dülger ortalığında faaliyete geçen mekânın
açıldığı zamandan bu yana neredeyse 200’ün
üzerinde müdavimi oluşmaya başlamış. Kemal
Songur, esnaf lokantaları kültürünü dergimize
şu sözlerle yorumladı:
“Türk mutfağı, yıllara dayanan bir kültür olduğu
için kaybetmeden sürdürmemiz gerekiyor.
Şimdiki zamanlarda herkes fastfood ürünlere
ait mekânlar açıyor ve bu durum da kendi lezzetlerimizin
yok olmasına sebep oluyor. Bu bağlamda,
Kadıköy’de olduğumuz için çok şanslıyız.
Burada esnafı kollayan, lezzetli yemekler
konusunda seçici bir kitle var.”
İBB’DEN UYGUN VE SAĞLIKLI
“KENT LOKANTALARI”
GELIYOR
İstanbul halkına sağlıklı, kaliteli ve
uygun fiyatlı yemeklerin sunulacağı
“Kent Lokantaları”nın ilki açılıyor.
Başta öğrenciler ve çalışanlar olmak
üzere dar gelirlilerin hayatına
dokunacak lokantaların kısa sürede
İstanbul geneline yaygınlaştırılması
hedefleniyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
(İBB), sosyal belediyeciliğin en güzel
örneklerinden birini daha hayata
geçiriyor. Ağır ekonomik koşullarla
baş etmeye çalışan, başta öğrenciler
ve dar gelirli çalışanlar olmak üzere
İstanbul halkının ucuz ve sağlıklı
yemeğe ulaşımı artık daha kolay
olacak. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun
vaatlerinden biri olan Kent
Lokantaları’nın ilki, Çapa’da açılıyor.
Halkın ucuz ve kaliteli yemeğe
erişimini kolaylaştırmak için kent
lokantaları, kısa sürede İstanbul’un
birçok semtinde hizmet vermeye
başlayacak.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 85
Gusto
Mehmet Yalçın’a
İskoçya’dan
özel davet
PINAR BALTACI
Geçtiğimiz aylarda İskoçya’daki Blair Şatosu’nda
yapılan törende Viski Çanağı Koruyucuları Derneği’ne
üye olma hakkı kazanan Gusto Mehmet
Yalçın ile İskoçya deneyimlerini ve viski kültürünü
konuştuk. Viski Çanağı Koruyucuları Derneği’ne
dünya çapında viskiye büyük emek veren
isimlerin davet edildiğini ifade eden Mehmet
Yalçın, dergimize şu açıklamalarda bulundu:
“İskoç viskisinin önde gelen dev şirketlerince
kurulan dernek, ismini viskilerin tadıldığı gümüş
çanaklardan alıyor. Eskiden cam sanayi
yokken ve bardaklar bu denli yaygın değilken,
viskiler küçük kâselerde içilirmiş. Hatta belirli
aileler kendilerine özgü bu çanaklardan yaptırmış,
üzerine kendi armalarını bile işletmişler..
Hâl böyle olunca da gümüş işçiliği gelişmeye
başlamış. Tabii ardından cam sanayi gelişip,
bardaklar kullanılmaya başlandıktan sonra da
bu çanaklar sembolik olarak kullanılmaya devam
etmiş.
Viski Çanağı Koruyucuları Derneği’nin ismi de
buradan geliyor. Derneğe üyelik sadece referanslar
üzerinden oluyor. Viskinin tanınırlığına
ve güzelleşmesine katkı sunan kişiler ancak üye
referanslarıyla davet edilebiliyor, yani kendiniz
başvuramıyorsunuz. Biz de Türkiye’den bu şekilde
bir davetle
dört kişi olarak
üye olduk. Yıllardır
Türkiye’de bir
üye kabulü yoktu.
Üyelik seremonisi
için Edinburgh’a
gittik. İskoçya’nın
yaylalarına çıktık
ve tarihi bir şatodaki
törende
hem çanağımızı
hem de rozetlerimizi
aldık. Benim açımdan dünya çapında bir
ortamda olmak, uluslararası viski sektörünün
devleri ve önde gelen simalarıyla bir arada olmak
çok özel bir deneyimdi.”
“HER DAMAK ZEVKİNE GÖRE
BİR VİSKİ VAR”
Gusto Mehmet Yalçın, viski tatlarına dair bazı
bilgiler de aktardı: “Benim tezim şu; hemen hemen
her damak zevkine ve her beğeniye göre
bir viski var. Örneğin, İskoç viskilerinin kendi
içerisinde dahi çeşitleri var. Maltlar, bölgelerine
göre meyvemsi ya da çiçeksi olabiliyor. Adalarda
deniz tuzunu, füme isotunu damağınızda
hissedeceğiniz tatlar var. Harmanlanmış viskilerde
ise tüm bunlar bir araya geliyor ve farklı
formüllerle size birbirinden farklı nüanslar yaşatıyor.
Üstelik viski lezzetleri, ülkelere göre de
farklılık gösteriyor.”
KADIKÖY’ÜN ESKİ, SALAŞ MEKÂNLARI
Ressam Hülya Botasun tarafından Moda Deniz
Kulübü’nde düzenlenen “Ressam Sofraları” etkinliklerinde
içki tadım menülerini hazırlayan
Mehmet Yalçın, Kadıköy’e dair izlenim ve anılarını
şöyle paylaştı: “Ben Ankara doğumluyum
ve okul hayatım da orada geçti. Kadıköy bana
Ankara’nın sakin ve dingin, insanların birbirini
tanıdığı, hoyrat ve vahşi koşturmanın olmadığı
yaşam tarzını hatırlatıyor. Mesela kendimi Moda’nın
sokaklarında hep çok mutlu hissettim, o
sebeple de bir dönem Moda Bademaltı Sokak’ta
oturdum. Hâlâ da sık sık arınmak için Kadıköy’e
geçip, dolaşıyorum. Hafta sonları özellikle Kadıköy’e
çok büyük bir akış oluyor. Tabii genç insanlar
da denizi özgür bir ortamda hissetmek
istiyor. Ancak Kadıköy genel olarak benim için
hoşgörülüdür, bohemdir, tutucu değildir. Sanat
ortamı ve köklü meyhaneleri de çok güzeldir.
Benim gençlik yıllarımda ‘Kadıköy Çiçek Pasajı’
diye tabir edilen bir yer vardı. Salaş ve döküntü
bir aralıktı ve ‘Oğuz’un Yeri’ denilen bir mekân
vardı. Fenerbahçe taraftarıydı. Öğrenciyken sık
sık içmeye giderdik, çok da matrak bir yerdi.
Mutfak yukarıdaydı ve makaralı bir sistemle
mezeler inerdi, zaten üç-beş çeşit mezesi vardı.
En spesiyal ürünü de kiremitte et soteydi. Masaları
da yoktu, yüksek taburelerde otururdunuz.
Kadıköy, her geldiğimde bana hâlâ o günleri
hatırlatıyor.”
86 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Moda Deniz Kulübü
Kabotaj Kupası Ödülleri
sahiplerini buldu
Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün Moda Deniz Kulübü ile birlikte gerçekleştirdiği
Moda Deniz Kulübü Kabotaj Kupası Yat ve Sports Boat Yarışı Ödülleri, 5 Temmuz
akşamı düzenlenen bir törenle sahiplerine verildi.
Altınbaş Üniversitesi Cenoa Sailing Yelken Takımı
Koordinatörü Ercan Dedeşah, takımı adına aldığı ödülün
son derece anlamlı olduğunu dile getirdi.
Türkiye Yelken Federasyonu (TYF) çatısı altında, Miles&Smiles sponsorluğu, Moda
Deniz Kulübü (MDK) ve Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü (TAYK) işbirliğiyle bu yıl 25.
kez düzenlenen Moda Deniz Kulübü Kabotaj Kupası Yat ve Sports Boat Yarışı, İstanbul
Boğazı’nda 2 Temmuz günü yapıldı. Çırağan Sarayı önünden start alan toplam
34 yat, güçlü İstanbul Boğazı akıntılarına karşı mücadele edip, tekrar Çırağan
Sarayı’nda finish noktasına ulaşarak kıyasıya mücadele ettiler.
KAZANANLARA ÖDÜLLERİ TAKDİM EDİLDİ
Zorlu yarışta IRC0-1-2 sınıflarından first finish yapan tekne “Arçelik Papili” olurken,
IRC3-4-Destek sınıflarından first finish yapan tekne “Caligo Cheese” teknesi oldu.
Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleşen ödül töreninde ödüller, TAYK Genel Müdürü
Can Giray ve Moda Deniz Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar tarafından
kazananlara verildi. Ödül törenine katılan isimler arasında, Türk Hava Yolları
Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Arif Ali Gezmişoğlu da vardı.
Maria Köroğlu, Nazlı Onursal, Bayır Kaya, Nedim Nakuz,
Ahmet Köroğlu, Murat Dino, Zülal Arpad, Aytaç Karasu.
Berkin Saygı, Katerina Saygı, Derin Erdoğdu,
Çetiner Utku, Ertuğ Akman, Seda Akman.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 87
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Soyupak’larda
Çerkes düğünü var
Çerkes kökenli iş insanlarımızdan Mehmet Soyupak, özenle yetiştirdiği
oğlu Ufuk’u mutluluğa uğurladı. Lise yıllarında tanışan, İngilizce
öğretmenliği eğitimi alan Zeynep Sönmez ile Ufuk Soyupak çiftinin
nikâhı, Ataşehir’de “Glory Pool Side Wedding Venue” adlı mekânda
gerçekleşti. Nikâha iki tarafın aileleri ve yakınları ile birlikte Amerika,
Moğolistan ve Abhazya’dan katılanlar oldu.
KAFKAS DANSLARI EŞLİĞİNDE
Zeynep ve Ufuk çifti, kıyılan nikâh sonrasında ilk danslarını Kafkas
oyunları eşliğinde yaptılar. Dansa konukların da katılmasıyla hayli
renkli bir hâl alan nikâh töreni, konuklar adına da unutulmaz bir an
olarak kayıtlara geçti.
DÜĞÜN TOKAT’TA
Zeynep & Ufuk çiftinin düğünleri ise Tokat Yeşilyurt’ta bulunan Çırdak
köyünde Kafkas oyunları eşliğinde gerçekleştirildi. Yaklaşık
1500 kişinin katıldığı düğüne, dünyanın pek çok ülkesinden katılan
misafirler oldu.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 89
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
Merve Ocak & Metin Akdemir,
ömür boyu mutluluk için
“EVET” dediler
Metin Akdemir… Okurlarımızın büyük bölümünün bu isme aşina
olduklarından eminiz. Arkasında çok büyük bir başarı hikâyesi
barındıran, hatta üniversitelerde ders olarak okutulması gereken
bir hikâye…
Yeme-içme sektöründe yarattığı “Kalbur Et” markasıyla zaman
zaman dergimiz sayfalarında kendisine değinmiştik, ancak kapsamlı
hikâyesine bir türlü yer verememiştik. Şimdilerde bunun
hazırlığı içinde olduğumuzu paylaşıyor ve onun bir başka başarı
hikâyesinden bahsetmek istiyoruz.
BAŞARIYA VE MUTLULUĞA AŞIK
Çocukluk yaşlarında hep başarının peşinden koşan Metin Akdemir,
bunu elde ettikten sonra tek başına sürdürülebilir olmadığını
anlamış ve aşkı aramaya başlamış. Bu arayış, oldukça meşakkatli
yollardan geçtikten sonra Merve Ocak ile karşılaşıncaya kadar
sürmüş. Bu karşılaşmanın mutluluğa dönüşmesi, arayış kadar
zor olmamış.
BOĞAZ’DA GÖRKEMLİ BİR DÜĞÜN
Evet, İç Mimar Merve Ocak ile hayatını birleştiren Metin Akdemir,
Boğaz’ın ünlü mekânlarından Ajia Hotel’de düzenlenen
görkemli bir düğün ile hayatlarının bundan sonraki bölümü için
yeni mutluluk hikâyeleri yaratmaya söz vererek, yeni bir hayata
merhaba dedi. Onlara tanıklık eden isimler ise Zeki Cem Kaytan,
Miray Helin Kaytan, Tekin Akdemir, Demirhan Akdemir, Buse
Kaba ve Gözde Büyükkara oldu.
90 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Nil Erdoğan & Taha Dinç ikilisinin mutluluk yolculuğunun yasal tanıkları,
Erhan Bulutçu ve Eser Göksu Samanlı oldu.
Nil ve Taha
mutluluk yolunda
Bir mutluluk haberimiz de Nil Erdoğan & Taha Dinç ikilisinden...
Gastronomi dünyasının en genç ve en başarılı iki ismini mutluluğa
götüren yol, tabi ki yine gastronomi üzerinden olmuş. Nil &
Taha çifti, Mutfak Sanatları Akademisi yıllarında katıldıkları “En iyi
ekmek nasıl yapılır?” başlıklı bir workshop sırasında birbirlerini
fark etmişler.
Daha sonraki karşılaşmaları ise önce “Birbirimizi ‘biz’ olarak nasıl
yaratabiliriz, ardından bunu nasıl ölümsüz kılarız?” sorularına cevap
aramaya dönüşmüş. O süreç de tamamlanınca, işler kalmış
yasal tarafına. Bu haberimiz, Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleşen
o özel anlara ait...
Anne Deniz Erkul’un adeta gözünden
sakınarak yetiştirdiği biricik kızı Nil’i
mutluluğa uğurlarken hayli duygu
yüklü olduğu görüldü. Sonrasındaki
karşılaşmamızda “Neyse ki damadım Taha’ya
son derece güveniyorum. Bu nedenle içim
rahat” demesi, bizleri de rahatlattı.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 91
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
“Kadıköy & Kadıköy”
grubu gelin verdi
Kadıköy’ün önde gelen sosyal medya oluşumlarından “Kadıköy
& Kadıköy” grubunun kurucusu Mimar Vehbi Ataç,
biricik kızı Emra’yı gelin verdi. Gülsima & Suat Çelik çiftinin
oğulları Umur Çelik ile hayatını birleştiren Lale & Vehbi Ataç
çiftinin kızları Emra’nın düğünü, Beykoz Ormanları eteklerinde
yer alan Riva’s Club’da yapıldı.
Kıyılan nikâh sırasında gelin Emra’nın tanıkları Nadide Aslım
Gezen ve Arev Artun, damat Umur’un tanıkları ise Zeynep
Alara Bakır ve Ufuk Ufukoğlu oldu. Düğüne, çoğunluğu Kadıköy’den
olmak üzere çok sayıda davetli katıldı.
GELİNİN KARDEŞİ AMERİKA’DAN GELDİ
Ataç ailesinin film senaristi oğulları Emir Ataç, bu yıl Los Angeles’ta
evlenmişti. Düğün için üzerinde çalıştığı filmi yarıda
bırakarak Türkiye’ye gelen Emir Ataç, kardeşini mutluluğa
uğurlarken hayli duygu dolu anlar yaşadı. Öte yandan,
bu yıl içerisinde iki çocuklarını da evlendirerek mutluluğa
uğurlayan Lale ve Vehbi Ataç çiftinin mutlulukları da gözlerden
kaçmıyordu.
92 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Emra Ataç & Umur Çelik ikilisinin nişan yüzükleri,
geçtiğimiz yıl 26 Haziran’da Vildan & Ekber Onuk
ailesinin Dragos’taki villalarının bahçesinde takılmıştı.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 93
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
Kadıköy sahilleri cıvıl cıvıl
İstanbul’un yaz aylarında en çok tercih edilen bölgelerinden olan Moda sahilinden
objektifimize takılanları sizler için derledik. Güzel havalarla birlikte keyifli zaman geçiren
Kadıköylüler, objektiflerimize gülümseyerek poz verdiler.
ALMANYA’DAN KADIKÖY’E
Yoğurtçu Parkı’nda basketbol oynayan arkadaş grubu; “Güzel vakit
geçirmenin en kolay yolu spordur” diyerek, arkadaşları Robert’in Almanya’dan
Türkiye’ye gelerek yaşamak için Kadıköy’ü tercih ettiğini
de özellikle belirttiler. Oğuzhan Kıyak, Arda Bozkurt, Robert Graeff,
Buğrahan Çetiner, Kerem Işık, Mehmet Toprak İşcan.
KADIKÖYLÜ OLMAK AYRICALIKTIR
Kadıköy’de yaşayan birçok genç, yaz aylarının gelmesiyle birlikte
soluğu Yoğurtçu Park’ında alır. Güzel hava eşliğinde basketbol oynayan
gençler, Kadıköy Life objektiflerine gülümseyerek poz verdiler.
Ferhat Şimşek, Yahya Benli, Yusuf Yazkan, Yusuf Baran Şimşek.
KUZENLER YOĞURTÇU PARKI’NDA
Yoğurtçu Parkı’nda “ultimate frizbi” oynayan iki kuzen Yiğit
Kayabaşı ve Yunus Kayabaşı, bir yandan da güneşli havaların
tadını çıkardılar.
MODA’DA TENIS BIR BAŞKA
Moda sahili; yürüyüş yapıp, bisiklet sürmenin yanında tenis kortlarında
antrenman da yapabileceğiniz bir alana sahip. Kadıköy’de yaşayan
ve sık sık tenis raketiyle özel antrenman yapan Tolga Ahmetler
de objektiflerimize yansıyan sporseverlerden oldu.
GENÇLERIN TERCIHI HER DAIM MODA SAHILI
Beytullah Özdoğan, Oğuzhan Deniz ve Muzaffer Kaya da hafta sonları
Moda sahilini tercih edenlerden. Bir bankta oturarak denizi seyreden
gençler, güzel bir sohbette buluştuklarını söylediler.
94 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
SAHILLER DAHA GÜVENLI
Bisiklet, scooter ve kaykay tutkunları, Moda sahilinde güvenle seyahat
edebiliyorlar. Trafik sorunu olmadan keyifle gezdiklerini ifade
eden genç kaykaycılar Volkan Gümüş ve Emir Açık da objektiflerimize
yansıyan yüzlerden...
İYI KI KADIKÖY VAR
Okulların kapanmasıyla birlikte sık sık Kadıköy’e geldiklerini dile
getiren Ceren İlmen, Zeynep Naz Yiğitbaş ve Selim Gürol, “İyi ki
Kadıköy var” dediler.
SANAT ÇIMENLERDE
Güzel Sanatlar Bölümü öğrencisi Buğu Tilbe Yıldız ve Deniz Sözeri,
kahvelerini yudumlarken yaptıkları çizimlerle “Sanat her yerde”
mesajı verdiler.
KÖPEKLERIN DE TERCIHI MODA’DAN YANA
Jimnastik yapmak için sahilde buluşan genç arkadaşlar İnanç Aldış,
Asude Demirci, Nazlı Tecimer ve Mary Sarsam, objektifimize köpekleri
Chica ile poz vererek; “Chica’nın da favorisi Moda sahili” diye
konuştular.
MODA SAHILI MÜZIKLE BIR BAŞKA GÜZEL
Moda sahilinde buluşan Ukraynalı Elina Tur ve Uruguaylı arkadaşı
Mauricio, gitarlarıyla müzik yaparak hem eğlendiler hem de eğlendirdiler.
DENIZE KARŞI ‘NEY’ KEYFI
Moda kayalıklarının üzerinde denize karşı ney çalan arkadaşlar İlker
Toklu ve Emrah Olcay da objektiflerimize yansıyan sokak müzisyenlerinden
oldular.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 95
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
KOYU BIR SOHBETTE BULUŞTULAR
Sinem ve Simge Ökten, Kadıköy Life Dergisi’ni keyifle takip eden
gençlerden... Objektifimizi görünce hem şaşıran hem de sevinen
kuzenlerin koyu sohbetlerini çok bölmeden onları başbaşa bıraktık.
“BÜTÜN YAZ BURADAYIZ”
Emirhan Fırat, Batuhan Koşar ve Erdem Bayrak; “Bu yaz tercihimiz
Kadıköy olacak” diyerek, dergimize şunları söylediler: “Kadıköy, sanatın
ve özgürlüklerin ilçesi. Biz de burada kendimizi çok seviyoruz.
Bütün yaz buradayız!”
ÇIFTLERIN GÖZDESI MODA SAHILI
Üniversite öğrencisi çift Mert Arkaya ve Şebnem Yıldırım, Moda sahilinde
çimlerin tadını çıkardılar. Sevgililer, sahilin gençlerle güzelleştiğini
kaydederek objektiflerimize poz verdiler.
MINIK DOSTLARLA YÜRÜYÜŞ
Minik köpeklerine ayak uydurarak saatlerce gezdiklerini ifade eden
Serdar Meydan ve Banu Göksever; “Köpeğimiz sayesinde biz de
her akşam Moda’yı turluyoruz” dediler.
KOCAELI’NDEN KADIKÖY’E
UZUN SOLUKLU DOSTLUK
Kocaeli’nde üniversite okurken tanışan Nilkan Yılmaz, Tunç İsmail Ayerdem,
Aydan Gök ve Pınar Baltacı, hep beraber İstanbul’a yerleştikten
sonra sık sık Kadıköy Moda’da buluştuklarını belirterek; “Bu defa değişiklik
olsun diye Caddebostan’ı tercih ettik. Özellikle yaz aylarında
buradan büyük keyif alıyoruz” şeklinde konuştular.
96 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
TEFAL, Bağdat Caddesi’nde
etkinlik düzenledi
Dünyanın en iyi küçük ev aletleri üreticisi Tefal, geride bıraktığımız
Babalar Günü için çok özel bir kampanya düzenledi. Markanın sadece
Kadıköylülere özel Selamiçeşme, Caddebostan, Göztepe ve
Suadiye mağazalarında, kampanyalı ürünler de dahil olmak üzere
yüzde 10 ek indirim uygulandı.
Markanın Bağdat Caddesi’nin Suadiye bölümünde yer alan konsept
mağazasında, Tefal ürünleriyle pişen lezzetler babalara ikram
edildi. Tefal’in ziyaretçiler tarafından son derece anlamlı bulunan bu
etkinliğine katılanlar arasında; SEB Group Ticari Pazarlama Müdürü
İmre Cindoruk, SEB Group Ekip Şefi Mustafa Bayraktar ve Görsel
Sorumlusu Nalan Kopuz da yer aldı.
Sezen ailesinin
mutlu günü
Anadolu Yakası’nda yerel gazeteciliğin önde gelen isimlerinden Necmettin
Sezen, oğlu Aykut’u evlendirdi. Demet Kolay ile hayatını birleştiren
Aykut Sezen’in adeta mutluluktan uçtuğu gözlerden kaçmadı.
Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde gerçekleşen nikâh törenine
çok sayıda davetli katılırken; Kartal Belediyesi Başkan Yardımcısı Bayram
Ali Baştan tarafından kıyılan nikâhın şahitleri Gökhan Akbulut, Nuran
Keriş, Şule Koçak ve Elifcan Zengin oldu.
Nikâh öncesi düzenlenen kokteyl sırasında, iki tarafın aileleri ve yakınları
tebrikleri kabul etti. Misafirler arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ve Kartal Belediyesi’nden mesai arkadaşları yoğunluktaydı.
Anadolu Yazarlar ve Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Işıkdağ ve
Yönetim Kurullu Üyesi Vural Dağtekin de çifte mutluluk dileklerini iletenler
arasındaydı.
Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 97
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
YAZLorem ipsum
HARBİYE
AÇIK HAVA
23-24 Ağustos 12. GECE
26-27 Ağustos İKİ EFENDİNİN UŞAĞI
RÜSTEMOĞLU CEMAL’İN
28 Ağustos
TUHAF HİKÂYESİ
30 Ağustos HASTALIK HASTASI
SAAT: 21.00
OYUNLARI