28.07.2022 Views

KADIKÖY LIFE / Temmuz & Ağustos 2022

  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Temmuz & Ağustos 2022 | Yıl: 18 | Sayı: 106 | Fiyatı: 25 TL

ATA, FENER BAHÇESİ’NDE!

AÇIK HAVA KONSERLERİNİN YENİ ADRESİ

FESTİVAL PARK KADIKÖY

RAGIP PAŞA KÖŞKÜ

REKOR FİYATA SATILIYOR

SULTANLARIN SEMTİ

KANDİLLİ

SEDEF KABAŞ İLE

GAZETECİLİK ÜZERİNE

ERKAN CAN İLE

SANATA DEVAM

1907’DEN 1914’E

FENERBAHÇE TARİHİ

MESELELERİ

Yasemin çiçekleri, çan sesleri, taş sokakları ve ahşap yapılarıyla

ADALAR’A DAVET EDİYORUZ




İçindekiler

Zarafetin kollarında,

tarihin derinliklerinde,

kadim Adalıların tatlı sohbetlerinde

ADALAR’dayız…

CANAN TOPRAKKAYA

haber@kadikoylife.com

“Sadece bir saatlik

bir süre içinde

mavi yolculuk yapacaksınız

ve tarihin

zenginliklerinde

kaybolacaksınız”

desek, inanır

mısınız?

Tabi ki Batılı kaynakların

‘Prens Adaları’

olarak bahsettikleri

dört güzel adamızdan bahsediyoruz. Yani Adalar

ilçemizden…

Hazır yaz gelmiş, etrafı begonviller sarmış, mis kokulu

hanımelleri duvarlardan davetkâr bakışlar atarken kapak

dosyamızda yönü Adalar’a çevirelim; Büyükada,

Kınalı, Burgaz ve Heybeliada’nın cennet güzelliklerinde

kaybolalım istedik.İstanbul’un trafiğinden kaçmak, kafamızı

dinlemek de vardı aklımızda…

2000 yıllık tarihiyle gözbebeğimiz Adalar’da Fıstık Ahmet,

Semiha Hanım, Niko ve sayısı oldukça seyrelmiş

Adalılar ile sohbet ettik. Çan seslerinin kuş seslerine

karıştığı, evleri ve bahçeleriyle hâlâ eski güzelliğini koruyan

Adalar’da Belediye Başkanı Erdem Gül ile de samimi

bir röportaj gerçekleştirdik.

Ünlü seyyah Saffet Emre Tonguç; çam ağaçları, erguvanlar,

zarif ahşap evler ve trafikten arınmış olmanın

huzuru ile Adalar’ın İstanbul’dan apayrı bir dünya olduğunu

söyleyerek; “Ne zaman giderseniz gidin, ayrı

bir güzelliğin sizi karşılayacağı Büyükada’da deniz kıyısındaki

restoranlarda balığın tadını çıkarabilir, tüm sorunları

arkanızda bırakıp, sadece adayla bütünleşmeyi

deneyebilirsiniz” diyor.

Şair Canan Demirel de duygularını şiirlere döküyor ve

en sevdiğinin Büyükada olduğunu dillendiriyor:

En sevdiğim prenses ada,

İşte aradığım cennet…

Bir yandan sırça köşkler,

Diğer yandan kiliseler, camiler…

Tarih kokan Büyükada,

Bahçelerde begonviller, güller,

Birbirlerine dolanmışlar...

Peki, sizin en sevdiğiniz hangisi?..

***

Yaz sayımızda ağırladığımız konuklar öyle böyle değil.

Erkan Can, Zeynep Irgat, Hacıbekir’in dördüncü kuşak

torunu Leyla Celalyan, Sedef Kabaş, Gusto Mehmet Yalçın

ve de Sertaç Kayserilioğlu… Her birinde ayrı lezzet,

ayrı hikâye… Cemiyet sayfalarımızda ise değerli dostların

düğün haberleriyle birlikte sahillerimize akan gençlerimizin

keyifli dakikaları…

Biz de olsak Kadıköy Life’ı elimizden düşürmezdik

Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika

TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,

MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,

POLİTİKA DERGİSİ

İmtiyaz Sahibi ve

Genel Yayın Yönetmeni

Fatma Canan Toprakkaya

Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı

Kadir Toprakkaya

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

İrem Toprakkaya

Yayın Kurulu

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,

İnal Aydınoğlu, Sedef Turan

Nusret Karaca, Osman Öndeş,

Muzaffer Ayhan Kara

Haber Müdürü

Cenay Toprakkaya

Editörler

Pınar Baltacı, Yiğit Uygun,

Nihan Aydar, Ece Gültekin

Fotoğraf Editörü

Emin Küçükserim

Foto Muhabiri

Batuhan Karaman

Görsel Yönetim

Kubilay Şenyiğit

Reklam ve Halkla İlişkiler

Tulu Evrensel

Tel: 0532 266 82 43

Basım

Ege Reklam ve Basım

Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.

Sertifika No: 45604

Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.

No: 4/1 Ataşehir - İstanbul

Tel: (0216) 470 44 70

www.egebasim.com.tr

Dağıtım

Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.

KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından

son sayfasına kadar olan yazılardan imza

sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların

sorumluluğu reklam sahiplerine aittir. KADIKÖY

LIFE dergisinde yayınlanan her türlü yazı,

fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır.

İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.

KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla

doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.

Yayıncı

K-İletişim Basın Yayın ve

Tanıtım Hizmetleri

Karanfil Sokak No: 27/13

Göztepe / İstanbul

Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17

Gsm: 0532 266 82 43

E-posta: kadikoylife@yahoo.com

www.kadikoylife.com

İrtibat Bürosu

Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.

No: 44/6 Kadıköy / İstanbul

Tel: 0532 470 73 05

ISSN 1307-5535

Temmuz & Ağustos 2022

Yıl: 18 Sayı: 106 Fiyat: 25 TL

Basım Tarihi: 27 Temmuz 2022

Yayın türü: İki aylık, bölgesel,

süreli yayındır.

KADIKÖY LIFE

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)

ve Anadolu Yakası Gazeteciler

Derneği (AYGAD) üyesidir.

4 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


İçindekiler

48

40

24

82

14

YABANCI BİLİM İNSANLARININ İSİMLERİ

MODA’DA ÖLÜMSÜZLEŞTİRİLDİ

Hayatta kalmak için Nazi faşizminden kaçıp, Türkiye’ye

gelerek Moda’ya yerleşen, akademik çalışmalarını buradan

yürüten Alman ve Avusturyalı bilim insanlarının

isimleri, yaşadıkları Mühürdar Caddesi’nde anı plaketi ile

yer aldı.

74

24

40

48

TÜM GÜZELLİKLERİYLE SİZLERİ ADALAR’A

DAVET EDİYORUZ

İstanbul gibi özellikle son yıllarda artan nüfusu ve bununla

birlikte belirginleşen kozmopolit yapısıyla Adalar,

bir taraftan yepyeni misafirlerini ağırlarken, öte yandan

“Nerede o eski Ada günleri?” diyen eski Adalıların hafızalarında

ve anılarında capcanlı duruyor. Kapak dosyamızda

sahne Adalar’ın…

SEDEF KABAŞ İLE GAZETECİLİK ÜZERİNE…

1990’lı yıllarda ünlü isimlerle gerçekleştirdiği özel röportajlarla,

bugünlerde ise siyasi arenadaki cesur yorumlarıyla

dikkat çeken isimlerden olan Gazeteci Sedef Kabaş,

Kadıköy Life sayfalarında…

SULTANLARIN SEMTİ KANDİLLİ

Istakozu sepetle tutarlarmış, şaka değil ha! Eğlenceye

ortak olmak için karşı kıyıya, Bebek Gazinosu’na hanımlı

beyli kayıkla geçer; Zeki Müren’i, Müzeyyen Senar’ı dinler,

yine küreklere asılıp dönerlermiş evlerine, Kandilli’ye!

Kayıkta da nevale tamam ama mevsimine göre. Hayata

dokunmak böyle bir şey olsa gerek…

66

74

82

1907’DEN 1914’E

FENERBAHÇE TARİHİ MESELELERİ

Spor tarihi araştırmacıları Barış Kenaroğlu, Barış Eymen

ve Alican Küçükcan tarafından kaleme alınan “Fenerbahçe

Tarihi Meseleleri (1907-1914)” kitabı yayımlandı.

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluş yıllarının detaylıca

anlatıldığı kitabı, yazarlarına sorduk.

ASIRLIK MARKANIN TARİHİ HİKÂYESİ:

ŞEKERCİ HACI BEKİR

Zanaatı sanata çeviren yaratıcı yeteneğiyle İstanbul mutfağına

şeker ve lokumla adeta bir dünya mirası bırakan

Hacı Bekir’in vizyonunu ve markanın günümüzdeki faaliyetlerini,

altıncı nesil torunlarından Leyla Celalyan’a

sorduk.

BİR KÜLTÜRDÜR ESNAF LOKANTALARI

İçerisinde bambaşka bir kültür barındıran Kadıköy’ün

esnaf lokantalarına yolumuzu düşürdük. Sıcak birer çorba

ve bol sebzeli, bol kepçe yemekler eşliğinde, değişken

zamana rağmen hâlâ yaşayan bu küçük mekânların yaratıcılarıyla

mini söyleşiler gerçekleştirdik.

14

66

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 5



Çevre

Avrupa’nın en büyük bahçesi “Corn Maze Bahçe”

Ağva’da kuruldu

HABER MERKEZİ

Ağva’da yaklaşık 100 dönüm araziye sahip

alanda, Avrupa’nın en büyük tarım turizm

alanı oluşturuldu. Şile Belediyesi, İstanbul İl

Tarım Müdürlüğü, TÜRSAB ve İstanbul Kalkınma

Ajansı tarafından desteklenen “Corn Maze

Bahçe” projesi kapsamında, çocuklar ve gençler

başta olmak üzere şehir hayatının olumsuz etkilerine

maruz kalan kitlelerin tarım ve doğayla

buluşması, boş arazilerin tarım ve turizme kazandırılması

hedefleniyor.

Çocuklar tarımla ilgili daha fazla bilgi sahibi olacak;

toprağı, bitkileri, hayvanları yakından görebilecek,

dokunacak, meyve ve sebzelerin nasıl

yetiştiğini, ekmeğin, peynirin nasıl yapıldığını

öğrenecekler. İçerisinde mısır bitkisinden dev

bir labirentin, oyun ve gezi alanlarının da yer alacağı

etkinlik sahasında domates, biber, salatalık,

karpuz, kavun, üzüm, böğürtlen, yaban mersini,

ayçiçeği, balkabağı, çilek tarlalarının yanı sıra

koyun, keçi, tavşan, kaz, ördek gibi hayvanlar da

olacak. Corn Maze Bahçe, ürünlerin toplanacağı

kasım ayına kadar ziyaret edilebilecek.

DOĞAYLA BARIŞIK, ÇEVRE BİLİNCİNE

SAHİP NESİLLER GELİŞECEK

Proje kurucusu Noma Pozitif Ajans Başkanı

Sami İşleker, projenin amacını özetlerken

şunları ifade etti: “Bu örnek proje ile 30 yıldan

uzun süredir boş kalan bir toprağı tarım, turizm

ve ekonomiye kazandırdık. Metropollerde

yaşayan insanları, yeni nesli burada doğayla,

bitkilerle ve hayvanlarla buluşturacağız. Doğal

yaşam etkinlikleri, eğitimler, atölyelerle duyarlı,

doğayla barışık, çevre bilincine sahip nesiller

gelişecek. Maalesef çileğin, kavunun ağaçta

yetiştiğini zanneden çocuklar var. Hiç tarla

görmemişler ki... Burada tohumdan sebze yetiştirmeyi

de teşvik ediyoruz. Ziyaretçilerimize

bitki fideleri hediye ederek sorumluluk bilincini

geliştirmek, tarıma ilgi ve merak uyandırmak

amacındayız. Çocuklarımıza tarımın, doğanın,

suyun değerini benimsetmeliyiz. Bir dilim ekmeğin

nasıl ortaya çıktığını bilen, değerini de

bilir, israf etmez. Toprağa eli değen çocuk, doğaya

sevgi ve saygı besler.

HER YAŞTAN ZİYARETÇİ İÇİN

ÖZGÜN BİR DENEYİM

Corn Maze Bahçe, tüm aile üyelerine hep birlikte

şehir hayatının gürültü, kalabalık, kirliliğinden,

teknolojiden uzaklaşarak doğada güzel bir

gün geçirme fırsatı, gençler ve çocukları ekran

başından ayırmak için harika bir bahane olacak.

Toprağa dokunarak meyve ve sebzeleri tarladan

toplama deneyimini yaşarken, dalından

kopardığı ürünleri tüketebilecek, arkadaşlarıyla

ve aileleriyle sosyalleşecekler. Ziyaretçiler, içerisinde

salıncaklar olan balkabağı, çilek, mısır ve

ayçiçeği tarlalarında, korkuluklarla özel hazırlanan

fotoğraf alanlarında rengârenk görüntüler

elde edebilecek. Ağaç kabukları, kum, taş, toprak

ve çimen zeminde çıplak ayakla yürüyüş

yapacakları ‘Detox Yolu’ adı verilen bir parkur

oluşturuldu. İnsanlar burada şehir hayatının

gerginliğini atacak, vücutlarındaki elektriği

toprağa aktaracaklar. Bu dev panayır; mısır labirenti,

yeme-içme alanları, balkabağı, yemek,

ekmek workshopları, hobbit evleri, tırmanma

duvarı, saman bowling, trambolin, nostaljik

çocuk oyun ve gezi parkurları, at ve ATV safari,

gençler için müzik grupları ve düzenlenecek

özel etkinliklerle her yaştan ziyaretçi için özgün

bir deneyim olacak.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 7



Çevre

Maltepe’nin çehresi değişiyor

İBB Başkanı İmamoğlu, inceleme gezisiyle ilgili değerlendirmelerini şantiye alanında yaptı.

Göreve geldikten sonra Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ile yaptıkları görüşmelerin

ardından bölgenin birinci sıra sorunu olarak, Bağdat Caddesi üzerinde ‘Minibüs Yolu’ diye

bilinen hatta yaşanan trafik yoğunluğunu ele aldıklarını vurguladı.

CENAY TOPRAKKAYA

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Maltepe’de

hayatı değiştirecek meydan düzenlemesi

inşaatında incelemelerde bulundu. Çalışmaların

2023 yılında biteceği müjdesini veren

İmamoğlu; “Toplam uzunluğu 1 kilometre olan

bu hattımız bittikten sonra trafiği akışkan hâle

getirecek. Üstünde de yaklaşık 25 bin metrekarelik

olağanüstü bir kullanım alanı ortaya

çıkacak” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem

İmamoğlu, Bağdat Caddesi altgeçit inşaatını

da bünyesinde barındıran “Maltepe Meydan

Düzenlemesi” şantiyesinde incelemelerde bulundu.

İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan

Alpay ve Fen İşleri Daire Başkanı Recep Korkut’tan

çalışmalarla ilgili bilgi alan İmamoğlu,

Altayçeşme Mahallesi Atatürk Caddesi boyunca

incelemelerini sürdürdü.

VATANDAŞLARDAN YOĞUN İLGİ

Kendisine yol boyu yoğun ilgi gösteren vatandaşlardan

gelen fotoğraf çekilme taleplerini

geri çevirmeyen İBB Başkanı İmamoğlu, inceleme

gezisiyle ilgili değerlendirmelerini de

şantiye alanında yaptı. Göreve geldikten sonra

Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ile yaptıkları

görüşmelerin ardından bölgenin birinci sıra sorunu

olarak, Bağdat Caddesi üzerinde ‘Minibüs

Yolu’ diye bilinen hatta yaşanan trafik yoğunluğunu

ele aldıklarını vurguladı.

“SORUNUN 35 YILLIK ŞAHİDİYİM”

Kendisinin de bu sorunun 35 yıllık şahidi

olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, sözlerini

şöyle sürdürdü: “Bu kanaatle ciddi bir altyapı

ve proje çalışması yürüttük. Ve tabii ki burada

bir iş takvimine ihtiyacımız vardı. Bu iş takvimi

önemliydi, çünkü gördüğünüz gibi caddenin

hem sağında hem solunda önemli yapılar, iş

yerleri var. Binaların belli bir yaşam sınırları ya

da yapılaşmayla ilgili konular var. Hepsini elden

geçirdik. Sıkı, titiz ve aynı zamanda da hızlı bir

çalışma başlattık.

Başkan İmamoğlu:

“Bu bir meydan... Hem burada

bulunan cami ve önündeki

alanın güzel bir biçimde

kullanılması hem boylu

boyunca esnaf için, bu hat

için ve bu bölge için inanılmaz

bir alışveriş noktası, aynı

zamanda buluşma noktası,

aynı zamanda insanların

birbiriyle sosyalleşme noktası

hâline gelecek.”

25 BİN METREKARELİK

OLAĞANÜSTÜ BİR KULLANIM ALANI

Toplam uzunluğu 1 kilometre olan bu hattımız

bittikten sonra trafiği akışkan hâle getirecek.

Üstünde de yaklaşık 25 bin metrekarelik olağanüstü

bir kullanım alanı ortaya çıkacak. Bu bir

meydan... Hem burada bulunan cami ve önündeki

alanın güzel bir biçimde kullanılması hem

boylu boyunca esnaf için, bu hat için ve bu bölge

için inanılmaz bir alışveriş noktası, aynı zamanda

buluşma noktası, aynı zamanda insanların

birbiriyle sosyalleşme noktası hâline gelecek.

Hızlıca çalışmanın bitmesi için elimizden geleni

yapıyoruz. 2023 yılında belki de İstanbul’da

bittiğinde en mutlu olacağım işlerden birisi de

burası. Umut ediyorum hızlı bir biçimde Maltepeli

hemşehrilerimle beraber buranın keyfini

çıkaracağımız günleri yakalarız diye düşünüyorum.

Emeği geçen herkese başarılar diliyorum.”

MALTEPE’NİN ÇEHRESİ DEĞİŞECEK

Bağdat Caddesi’nin Maltepe merkez bölgesinde

yapılacak olan altgeçit çalışmasıyla araç trafiği, Plaj

Yolu Sokak ile İkinci İlkokul Caddesi arasında yer

altına alınacak. Bu sayede 1 kilometre uzunluğundaki

hatta kesintisiz bir ulaşım sağlanacak. Maltepe,

devam eden meydan düzenlemesi ile 25 bin

metrekarelik yayalaştırılmış bir alana kavuşacak.

Altgeçit çalışmaları yürütülürken, bölgenin altyapısı

da yenileniyor. Bu sayede bölgede yaşanacak

olası su baskınlarının da önüne geçilmiş olacak.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 9


Aktüel

Türkiye’nin ilk

“Gastronomi Sokağı” Üsküdar’da!

CENAY TOPRAKKAYA

Üsküdar’da tarihi nalbur ve hırdavatçıların olduğu

Uncular Caddesi, Üsküdar Belediyesi’nin

hayata geçirdiği projeyle Gastronomi Sokağı’na

dönüştürüldü. Lezzet aşıkları, gastronomi tutkunları

ve kariyer yaşamını gastronomi odağında

şekillendirmek isteyenler, Gastronomi

Festivali 2022 ile açılışı yapılan Gastronomi Sokağı’nda

buluştu.

Açılışta bir konuşma yapan Belediye Başkanı

Türkmen, Üsküdar’ın kültürü ve yaşam tarzının

yıllar içinde bu sokakta biriktiğine dikkat

çekerek, Gastronomi Sokağı’nın 100’e yakın

işyeriyle beraber bir mutfak sanatları merkezi

hâline geldiğini söyledi. Gastronomi Sokağı’nın

saat 9.00 ile 00.00 arasında araç trafiğine kapalı

olacağını ifade eden Türkmen; “Burada bulunan

işletmelerimiz, sokağın sağlı sollu yanlarına

masa ve sandalyelerini atarak misafirlerini

ağırlayabilecekler. Bu güzel sokağımız, esnafıyla

ve misafirleriyle tam bir buluşma yeri olacak.

Yeme-içme kültürünün yeni adresi olarak hem

mideye hem de göze hitap edecek” dedi.

“YEMEK KÜLTÜRÜ TAM BİR MOZAİK”

Başkan Hilmi Türkmen, Türkiye’nin dünyanın

en güzel coğrafyasına sahip olduğuna vurgu yaparak,

yemek kültürüne ilişkin şunları kaydetti:

“Yemek kültürü sadece mutfakla, yemekle, alakalı

bir mesele değil. Antropolojisiyle, kültürüyle,

tarihiyle, medeniyetiyle, coğrafyasıyla tam

bir mozaik, tam bir kültür, tam bir zenginlik...

Bu kültürümüzü hem yaşatmak hem değerlerimizin

üzerine ilave zenginlikler katmak hem

de bu süreci işletmek, pazarlamak gerekiyor.

Bizim asıl amacımız, Türk mutfak zenginliğini

gelecek kuşaklara tanıtmak, yerli ve yabancı

turistlerimizle buluşturmak. Bu bir pazarlama

meselesidir. Bu aynı zamanda bir tarih, kültür

meselesidir. Kültürümüzü gençlerimizle birlikte

daha iyi noktalara taşımak istiyoruz. Bunun

da İstanbul’da en güzel yapılacağı yer burasıdır.”

10 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Aktüel

Açık hava konserlerinin yeni adresi;

Festival Park Kadıköy

Şehrin dinamizmini ve heyecanını yansıtan, farklı sanat dallarına

ev sahipliği yapması için tasarlanan Festival Park Kadıköy,

yaz boyunca kültür-sanat etkinliklerine sahne olacak.

CENAY TOPRAKKAYA

İstanbul, etkileyici performanslara ve unutulmaz konserlere ev

sahipliği yapacak yepyeni bir sanat sahnesi ve açık hava etkinlik

mekânı kazandı. Şehrin kalbinde konumlanan “Festival Park Kadıköy”;

müziği, kültür-sanatı, İstanbul’u ve hayatı kutlamak için

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraklerinden Kültür A.Ş.

tarafından İstanbullulara kazandırıldı.

Şehrin dinamizmini ve heyecanını yansıtan, farklı sanat dallarına

ev sahipliği yapması için tasarlanan Festival Park Kadıköy,

yaz boyunca kültür-sanat etkinliklerine sahne olacak. Ayrıca,

yeme-içme alanları ve tasarım dükkânları ile İstanbullulara yeni

bir deneyim yaşatacak. 8 bin 500 metrekare alanıyla Festival

Park Kadıköy, İstanbul’un en beğenilen kültür-sanat yaşam alanlarından

biri olacak.

UNUTULMAZ İKİ KONSER

Kadıköy’ün kalbinde konumlanan “Festival Park Kadıköy”;

modern konser sahnesi, BELTUR’un da aralarında

bulunduğu yeme-içme alanları, eşsiz manzarası ve etkileyici

performanslarla dinleyenlere unutulmaz anlar

yaşattı. “Radar İstanbul” mobil uygulaması üzerinden

kayıt yaparak konserlere ücretsiz kayıt yapan İstanbullular,

günün ilk konseri olan Anatolian Sessions’ın

ritimleriyle hareketlenerek, birçok türü elektronik

müziğinde birleştiren sanatçıyla birlikte dans ettiler.

Açılış konserlerinin ikincisinde sahne alan Gaye Su

Akyol, şarkıları ve sahne performansıyla İstanbullulara

hafızalardan silinmeyecek bir konser deneyimi yaşattı.

Enerjisiyle dinleyenleri büyüleyen Akyol, sevilen eserlerini

konser alanını dolduran müzikseverlerle birlikte

söyledi.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 11


39

KALAMIŞ MARİNA

Hotel & Restaurant & Bar

We are waiting for you at 39 Kalamış Marina. You will discover art and culture in Istanbul with

We are waiting for you at 39 Kalamış Marina. You will discover art and culture in Istanbul with

sincerity, comfort and hospitality.

sincerity, comfort and hospitality.

'' Feel Good in the Neighborhood''

'' Feel Good in the Neighborhood''

reception@39kalamis.com

reception@39kalamis.com

+90 216 510 39 39

+90 216 510 39 39

39kalamis.com

39kalamis.com

39kalamismarina

39kalamismarina


Altyapı

Adalar’ın enerjisine 100 milyon liralık

deniz altı yatırımı

CENAY TOPRAKKAYA

Sektöre öncü teknolojileri ve insan odaklı çalışma

anlayışıyla hareket eden AYEDAŞ, kesintisiz

ve kaliteli elektrik dağıtımı hedefi kapsamında

İstanbul’un simgelerinden Adalar ilçesi için 100

milyon liralık altyapı yatırımını hayata geçirdi.

Elektrik dağıtımını dijitalleşme odaklı projeler

ve yatırımlar ile gerçekleştiren İstanbul Anadolu

Yakası EDAŞ (AYEDAŞ), İstanbul’un simgelerinden

olan Adalar ilçesi için 2021 yılında çalışmalarına

başladığı deniz altı yatırımlarını 2022

yılının ilk yarısında tamamladı. AYEDAŞ, yaz

mevsiminde yerli ve yabancı turistler tarafından

ziyaret edilen ve özellikle hafta sonu yoğun

bir iç turizm hareketine sahip olan Adalar ilçesinde,

beş katına kadar ulaşan enerji tüketimini

karşılayabilme amacıyla hatların güçlendirilmesi

için yeni yatırımlar planladı. Bu kapsamda

sürdürülebilir ve kesintisiz enerji sağlanabilmesi

amacıyla yatırım çalışmalarını sürdüren AYE-

DAŞ, 100 milyon TL tutarındaki enerji yatırımını

gerçekleştirdi.

DENİZ ALTINA TOPLAM

13 KM’LİK KABLO DÖŞENDİ

AYEDAŞ, üç fazdan oluşan yatırım kapsamında;

Dragos ile Burgazada arasında yaklaşık 7

kilometre, Dragos ile Heybeliada arasında yaklaşık

4,5 kilometre ve Büyükada ile Heybeliada

arasında yaklaşık 1,5 kilometre olmak üzere

toplamda 13 kilometrelik orta gerilim deniz

kablosu tesis etti.

SON TEKNOLOJİ ÜRÜNÜ

KABLOLAR KULLANILDI

AYEDAŞ’ın gerçekleştirdiği yatırım kapsamında

tesis edilen kabloların, tedarik sürekliliğini

sağlamak ve hizmet kalitesini artırmak için son

teknoloji yöntemlerine göre ve deniz altı koşullarında

uzun yıllar çalışmaya uygun olarak

üretimi sağlandı. Tek parça olarak tesis edilerek

hizmete alınan kablolar sayesinde, Adalar ilçesinin

elektrik tedarik sürekliliğine ilişkin risklerin

minimum seviyeye indirilmesi hedeflendi.

Daha önce de kapasite artışı ve tedarik sürekliliğini

sağlamak adına 2014 ve 2020 yılları arasında

Adalar ilçesinde yatırımlar yapan AYEDAŞ;

yaklaşık 32 kilometre orta gerilim deniz kablosu,

bağlantılarının yapılması için yaklaşık 7 kilometre

orta gerilim kara kablosu, bir adet dağıtım

merkezi ve bir adet güç trafosu tesis ederek

kullanıcılarının hizmetine sunmuştu.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 13



Ulaşım

Elektrikli scooterlara tepkiler artıyor

BATUHAN KARAMAN

Birçok büyükşehirde olduğu gibi İstanbul ve

Kadıköy genelinde de özellikle genç kesim arasında

kısa sürede popülerleşip, yaygın ulaşım

araçlarından biri hâline gelen elektrikli scooterların

varlığı tartışma yaratıyor. Kimi zaman

kaldırımları işgal eden ve dükkân kapılarının

önüne park edilerek rahatsızlık yaratan elektrikli

scooterlar, bazı Kadıköylüler ve esnafların

da tepkisini çekiyor.

Söz konusu araçların gündelik yaşamı kısıtladığını

ifade eden bazı Kadıköylüler, dergimize

yaptıkları açıklamalarda “Yollara ve kaldırımlara

gelişigüzel park edilen elektrikli scooterlar,

vatandaşların kaldırımlarda rahatça yürümesini

engelliyor. Kadıköy’de gündelik yürüyüşlerini

yapan insanlar ve birçok esnaf çok şikâyetçi.

Özellikle bebek arabasıyla ve engelli araçlarıyla

geçişleri ciddi oranda zorlaştırıyor” yorumunda

bulundular.

“SADECE SAHİL YOLUNDA

KULLANILSIN”

Moda’da esnaflık yapan Ceyhun Çakır, elektrikli

scooterlardan hem vatandaş hem de esnaf

olarak şikâyetçi olduklarını dile getirerek; “Moda’nın

insanı yaşlı olduğu için genelde her yere

yürüyerek gidiyor. Hâl böyle olunca da elektrikli

scooterlar büyük sorun hâline geliyor. Park alanları,

kaldırımlar, yaya geçitleri hep bu araçlarla

dolu. Geçenlerde bir müşterimizi Moda sahilinde

elektrikli scooter ezmiş. Kaburgaları kırıldı ve

uzun süre hastanede yattı. Yani sorun sadece

kaldırım işgali değil, dikkatli kullanım yok! Bence

Kadıköy’de elektrikli scooterlar sadece sahil

yollarında kullanılmalı” şeklinde konuştu.

“YAYALARIN CAN GÜVENLİĞİ

SAĞLANMALI”

Görüşüne başvurduğumuz bir diğer Kadıköylü

Mesut Ay ise şunları aktardı: “Elektrikli scooterlara

metropol bir şehirde ihtiyaç duyulmasını

anlıyorum. Trafiğin yoğun olduğu bir şehirde

gerçekten çok gerekli, ancak bisiklet yolu gibi

özel alanlarda sürülse, yayaların da can güvenliği

sağlanmış olur. Tabii park yerleri de muhakkak

ayrı olmalı.”

“KADIKÖY’DE YÜZLERCE ALAN

İŞGAL ALTINDA”

Son olarak sözü verdiğimiz Moda sakinlerinden

Yahya Uray; “Elektrikli scooterlar yüzünden iki

kişi yan yana yürüyemiyor Moda’da. Bebek arabaları

ve tekerlekli sandalyeler için de büyük sorun.

Belediyenin bu konuda düzenleme yapması

şart. Kadıköy’de yüzlerce alan işgal altında” dedi.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 15


Aktüel

Yabancı bilim insanlarının isimleri

Moda’da ölümsüzleştirildi

Hayatta kalmak için Nazi faşizminden kaçıp, Türkiye’ye gelerek Moda’ya yerleşen,

akademik çalışmalarını buradan yürüten Alman ve Avusturyalı bilim insanlarının isimleri,

yaşadıkları Mühürdar Caddesi’nde anı plaketi ile yer aldı.

HABER MERKEZİ

Kadıköy Belediyesi, Nazi zulmünden kaçarak

Türkiye’de çalışmalarını yürüten bilim insanlarının

yaşadığı sokağa anı plaketi yerleştirdi.

Plakette; “Türkiye’ye sığınarak İstanbul Üniversitesi

İktisat Fakültesi’nin kuruluş döneminde

görev alan, yurdumuzda ve dünyada bilimsel

gelişmeye emeği geçen Fritz Neumark (1933-

1951), Wilhelm Röpke (1933-1937), Alexander

Rüstow (1933-1949), Alfred Isaac (1937-1951) ve

Joseph Dobretsberger (1938-1941), yukarıdaki

tarihler arasında bu sokakta yaşamıştır” ifadelerine

yer verildi.

Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı,

Mühürdar Caddesi’ne yerleştirilen anı plaketinin

önünde yaptığı konuşmada şunları ifade

etti: “Moda’nın Alman profesörleri üzerine konuşulacak

çok konu var. Birincisi, Türkiye’de

üniversite reformu yapmak için 1930’lu yıllarda

Almanya’dan hoca davet eden liderimiz, önderimiz

Mustafa Kemal Atatürk’ün bıraktığı miras

burada. İkincisi, sonrasında Alman baskıcı

yönetiminden kaçıp buraya gelen hocaların sığındığı,

yaşadıkları Moda... Üçüncüsü, benim de

hukuk fakültesinden mezun olduğum İstanbul

Üniversitesi” dedi.

şam tarzından dolayı yargılanmadığına, suçlanmadığına,

ötekileştirilmediğine dikkat

çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nasıl ki

1930’lu yıllarda insanlar yine bu özelliklerinden

dolayı Moda’da yaşamışlarsa, bugün de insanlar

Kadıköy’e, Moda’ya yine bu özelliklerinden

dolayı geliyor. Acı olan, bugün Türkiye’den

bu hocaların yetiştirdiği öğrenciler artık başka

ülkelere gidiyor. Keşke bugün burada İstanbul

Üniversitesi Rektörü, Hukuk Fakültesi’nin, İktisat

Fakültesi’nin dekanı da olsaydı. Burada

olsaydı da öğrencisi olduğu hocasına sahip

çıkabilseydi. Ancak siyasetten dolayı, korktuğundan

dolayı buraya gelip, bu hocalara sahip

çıkacak cesaretleri bile yok. Üzücü olan bu…

SAHİP ÇIKMAK ZORUNDAYIZ

Eğer biz bu insanların unutturulmamasını sağlarsak,

bu bizim için bir başarı, bu bizim için bir

onur. Kadıköy Belediye Başkanı olarak bu cümleleri

söylüyorum, çünkü onlar Kadıköy’ü Kadıköy

yapan değerler. Biz bunlara sahip çıkmak

zorundayız. Belki bugün burada basit bir plaket

gibi düşünülebilir ama bu plaket onlara duyduğumuz

vefanın, onların bıraktığı mirasa sahip

çıkma noktasındaki azmimizin veya mücadelemizin

bir simgesi. Tekrar söylüyorum, keşke

benim yanımda o hocaların yetiştirmiş olduğu

bugünkü yöneticiler de olsaydı da bu vefayı

hep beraber gösterseydik. Sizlere çok teşekkür

ediyorum. İyi ki burada buluştuk ve bu anmayı

“BUGÜN TÜRKİYE’DEN ÖĞRENCİLER

YURT DIŞINA GİDİYOR”

Odabaşı; Moda’da kimsenin fikrinden ve ya-

Hakkı Bilen

16 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Aktüel

Eyüp Özveren

gerçekleştirdik. Ve bir teşekkürüm de Hakkı Bilen hocaya. Kadıköy Belediyesi

Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Moda’nın Mülteci Alman Profesörleri’

kitabını kime verdiysem ilgi ile okudular. Şimdi yeni baskısını da yapıyoruz.

Kadıköy Moda’da böyle profesörlerin yaşadığını bilmeyenler, bu kitap

sayesinde bunu öğrendiler.”

“BİZLERE ÖRNEK OLDULAR”

Törende konuşan Prof. Çiğdem Boz; “İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin

hikâyesini anlattığım bir film çekiyorum. Onların izlerini sürdük.

Hafıza önemli, hatırlamak önemli... Ruhları şad olsun” derken, Prof. Dr.

Ercan Eren ise şu açıklamalarda bulundu: “Wilhelm Röpke üzerine yazdığım

bir makale ile alevlenen, Alman hocaların 1930’lı yıllardaki kaldığı

yerleri tespit etme merakımın bu noktaya geleceğini hiç düşünmemiştim.

Gurur verici oldu.” Prof. Dr. Eyüp Özveren, güç dönemlerde Moda’ya

gelen bilim insanlarının kendi aralarındaki farklılıklara karşın etkileşerek

düşüncelerini olgunlaştırdıklarını ve bilime önemli katkı yaptıklarının

altını çizdi. Prof. Özveren; “Moda’nın kimliğinin de önemli bir yanı bu.

Türkiye’deki akademik ortamın gelişmesine çok büyük katlı yaptılar. Kadıköy

kültürünün hoşgörüsünü birinci dereceden yaşadılar ve bugün de

bizlere örnek oldular” diye konuştu.

NE OLMUŞTU?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932 yılında bir üniversite reformu yapılmasını

istemesi üzerine; Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz, Prof. Malche ve

Dr. Reşit Galip öncülüğünde imzalanan protokol gereği bin 500’ü aşkın

ordinaryüs profesör, profesör, doçent, asistan, teknisyen ve sanatçı Türkiye’ye

mülteci olarak geldi. 1930’lu yıllarda bilim insanları ve sanatçılar

Atatürk’ün, İsmet İnönü ve Celal Bayar hükümetlerinin yakın ilgisiyle ve

tamamı ‘devlet memuru’ kimliğiyle güvence altına alınarak, yaşamlarına

Türkiye’de devam ettiler.

Alman akademisyenlerin birçoğu İstanbul Üniversitesi’nde, Ankara üniversitelerinde,

İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde, İstanbul Teknik

Üniversitesi’nde, Ankara’daki vekaletlerde ve hastanelerde görevlendirildi.

Sözleşmelerinde üç yılda ders verecek seviyede Türkçe öğrenme

mecburiyeti olan Alman profesörler; Beyoğlu, Bebek ve Moda semtlerini

mesken tutular. Sağlıkçılar, yabancıların yoğun olarak oturduğu Pera’yı

(Beyoğlu) ve hastane yakınlığı nedeniyle üniversite çevrelerini; fen bilimcileri,

bir kısım edebiyatçılar ve hukukçular Bebek çevresini, çoğunluğu

sosyal bilimler alanında olanlar ise Moda çevresini seçti.

Yeni işyeriniz

Kadıköy’ün girişinde mi,

çıkışında mı olsun?

“İş yerimiz nerede olmalı?” diye düşünen kurumsal markalarımıza

harika bir önerimiz var. Üstelik sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin

gözde merkezleri arasında yer alan, yurt dışında üç kez

“Dünyada yaşanabilir ilk 50 merkez” arasında gösterilen Kadıköy’de!

Evet, önerdiğimiz ve plaza olarak kullanabileceğiniz iş yeri Kadıköy’ün

girişinde, Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerinde yer

alıyor. Yani metrobüs, Marmaray, çevreyolu transfer merkezine

sadece 5 dakika mesafede.

3 BİN 500 METREKARE KULLANIM ALANLI

Her türlü altyapısı hazır olan binanın 3 bin 500 metrekare kullanım

alanı bulunuyor. Bütün katlarının ferah ve kayıpsız olarak projelendirilmiş

olması da ayır bir kullanım kolaylığı sağlıyor.

TİCARİ İSKÂNLI, GÜVENLİ BİNA

Ticari iskanlı ve akıllı bina olarak inşa edilmiş olan plaza; özel

okullar, öğrenci yurtları, poliklinikler, sigorta bölge müdürlükleri,

banka bölge müdürlükleri, bilişim, iletişim ve teknoloji merkezleri,

kurumsal firma genel müdürlükleri başta olmak üzere pek çok iş

koluna ev sahipliği yapabilecek teknik donanıma sahip. Plaza ile

ilgili ayrıntılı bilgi almak ve diğer detaylarını öğrenmek isteyenler,

Gayrimenkul Danışmanı Serin Taşkıran ile (0532) 343 66 47 numaralı

telefonu arayarak temas kurabilirler.

Ercan Eren

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 17





Çevre

Yeldeğirmeni sakinlerinden

Ali İsmail Korkmaz Parkı talebi:

Güvenlik kulübesi

yerleştirilsin

BATUHAN KARAMAN

Rasimpaşa Mahallesi İskele Sokak’ın tek yeşil

alanı olan Ali İsmail Korkmaz Parkı’nda gece

geç saatlere kadar yüksek ses ve alkol kullanımı,

mahalle sakinlerinin tepkisini çekiyor. Gece

yarılarına kadar parkta alkol alındığını ve köpek

dövüştürüldüğünü ifade eden mahalle halkı,

sık sık şikâyetlerde bulunuyor.

Sabahlara kadar süren köpek havlamaları ve

yüksek sesli kavgalardan dolayı büyük korku

yaşadıklarını ifade eden semt sakinleri, özellikle

iki yıldır sorunların arttığını dile getirerek, parka

güvenlik kulübesi, güvenlik kameraları ve

modern aydınlatma sistemlerinin yerleştirilmesini

talep ediyorlar.

“ALKOL KULLANIMI VE

GÜRÜLTÜ ARTTI”

Rasimpaşa Mahallesi Muhtarı Sultan Aksu, dergimize

yaptığı açıklamada şikâyetlerin Kadıköy

Kaymakamlığı’na dahi ulaştığını belirterek; “Yakın

zamanda Kaymakamımız Mustafa Özarslan

ile görüşecek ve parkla ilgili sorunlarımızı

ileteceğim. Mahalle halkı, bu olanlardan ciddi

anlamda şikâyetçi... Bazen muhtarlığı telefonla

arıyor, bazen ise bizzat gelerek bana şikâyetlerini

bildiriyorlar. Parkta alkol kullanımının artmasıyla

beraber geceleri yüksek sesler de artmış

durumda. Özellikle park çevresindeki evler, geceleri

bu gürültüden ötürü uyuyamıyorlar. Parka

bir güvenlik kulübesi kurulursa hem çevre

güvenliği sağlanır hem de mahalle sakinlerinin

sorunları çözüme kavuşabilir” dedi.

“SALDIRGAN KÖPEKLER

TASMASIZ DOLAŞTIRILIYOR”

Tam 22 yıldır Rasimpaşa Mahallesi’nde yaşadığını

ifade eden Elif Demir ise dergimize şunları

aktardı: “Burada 22 yıldır hem yaşıyor hem de

esnaflık yapıyorum. Bundan 2 yıl öncesine kadar

çocuk ve yaşlıların vakit geçirdiği, insanların

güvenle oturup sohbet ettiği bir park olan

Ali İsmail Korkmaz Parkı, şimdilerde ne yazık ki

sorun yaratan bir alan hâline geldi. Yüksek alkol

kullanımı ve gürültüden kaynaklı burayı artık

hiç kimse güvenli bulmuyor. Bunun yanında

saldırgan köpekler, takmasız bir şekilde parka

bırakılıyor. Buraya acil bir şekilde güvenlik kulübesi

rica ediyoruz.”

“GEREKLİ MAKAMLAR PARKA

MÜDAHALE ETMELİ”

Bir diğer mahalle sakini Halime Çetin de “25

senedir Yeldeğirmeni’nde yaşıyorum. Ali İsmail

Korkmaz Parkı, tam iki senedir burada yaşayanlar

için zulüm hâline geldi. Geceleri başlayan

bağrışlar ve kavgalar, insanları rahatsız ediyor.

İnanın hiçbirimiz uyuyamıyoruz. Şikâyetimizi

dile getirdiğimizde ise parktakilerden hakaret

ve küfür yiyoruz. Hastamız, çocuğumuz var

diyoruz ama asla saygı duymuyorlar. Kaç kere

çim ektik, ancak her defasında mahvediyorlar.

Çocuklara ait salıncaklara evcil hayvanlarını

bindiriyorlar, hatta köpekleri dövüştürüyorlar

parkın içinde. Ben hayvansever biri olarak bu

tavırları kınıyorum. Gerekli makamların bir an

önce parka müdahale etmesi gerekiyor” diye

konuştu.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 21


Aktüel

Kadıköy’ün tarihi yapılarından Ragıp Paşa Köşkü,

rekor fiyata satılıyor

116 yıllık tarihe sahip Ragıp Paşa Köşkü,

449 milyon liradan satışa çıkarılacak.

Kadıköy’ün en eski yapılarından, 116 yıllık bir

tarihe sahip olan ve halk arasında “Perili Köşk”

olarak da bilinen Ragıp Paşa Köşkü, satışa çıkarıldı.

Köşk, Anadolu 25. İcra Hukuk Mahkemesi

kararıyla 449 milyon 436 bin 491 liradan satışa

çıkartılacak. Hisseleri Hakan Mehmet Çiftçi, kuzeni

Hatice Ayşe Paksoy ile geçen yıl yaşamını

yitiren Meral Edibe Çiftçi’ye ait olan köşkün

Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid’in mabeyincisi

Ragıp Paşa tarafından, Sirkeci Garı’nın da

mimarı olan Prusyalı August Carl Friedrich Jasmund’a

1906’da yaptırıldığı biliniyor.

27 DÖNÜM ARAZİ ÜZERİNDE

BULUNUYOR

Yaklaşık 27 dönümlük arazide uzun yıllardır atıl

durumda bulunan köşkün mimarisi, bir hayli

dikkat çekiyor. Tavanlarında bulunan altın varakların

yanı sıra deniz tarafına inşa edilmiş kulesiyle

fark yaratan köşkün ihalesi, 2 Eylül 2022

tarihinde yapılacak. İhale, ilk oturumda alıcı

çıkmaması durumunda 3 Ekim 2022 tarihinde

tekrar düzenlenecek. Yıllardır bakımsız bir

hâlde bırakıldığı için eski ihtişamını kaybeden

köşkün sahibi konumundaki Çiftçi Ailesi, uzun

süredir mali sıkıntılarla gündemde. Türkiye’de

ilk kamyon fabrikasını kuran Çiftçiler Holding,

birinci kuşaktan isimlerin vefatı ile sancılı bir

sürece girdi. Holding, uzun süredir mirasçılar

arasındaki davalarla da anılıyor.

RAGIP PAŞA KÖŞKÜ HAKKINDA

Yapımı 1906 yılında tamamlanan köşk, büyük

bir koruluk içinde yer alıyor. Kadıköy’ün simgeleri

arasında gösterilen köşk, oldukça değişik

bir mimari görüntüye sahip... Kırk bin altına

mâl olduğu kayıtlarda yazılı olan köşkün tavanlarında

eritilerek elde edilen altın varaklar kullanılmış,

deniz tarafına ise bir kule yaptırılmış.

Köşkün kara tarafına açılan çift kanatlı, büyük

oymalı demir kapısının karşısında iki güzel

bina inşa edilmiş. Bunlardan selamlık olarak

kullanılan yapı son yıllarda yıkılmış, yerine

apartmanlar yapılmış. Ancak yaverlerin oturması

için yapılmış olan tek katlı taş bina, bugün

hâlâ bütün güzelliğiyle yerinde durmakta. Ragıp

Paşa, 1920 yılında köşkte vefat edince, köşk

daha sonra farklı kişilerin mülkiyetine geçmiş.

Yıllardır bakımsız bir hâlde bırakıldığı için eski

zarafetinden eser kalmadığı görülen tarihi

Ragıp Paşa Köşkü, yeni alıcısıyla eski ihtişamlı

günlerine kavuşmayı bekliyor.

22 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022



Advertorial

Anadolu Yakası’nın kalbinde

tam bir yaşam merkezi;

LENS YAŞAM MERKEZİ

2020 yılında Sabiha Gökçen Havalimanı’nın hemen yanıbaşında

açılan ve akabinde başlayan korona günleri ile açık hava yaşam

merkezine dönüşen Lens Yaşam Merkezi, gördüğü bu ilgi

ile şimdilerde İstanbul’un, özellikle de Anadolu Yakası’nın tam

bir cazibe merkezi konumuna dönüşmüş durumda.

Bünyesinde yer alan dünya markaları ile birlikte Türkiye’nin en

gözde markalarının rahat ve huzurlu bir ortamda ziyaretçilerine

hizmet verebiliyor olması, merkezin başlıca tercih edilme

nedenleri arasında görülüyor.

TRAMBOLİN VE EĞLENCE PARKURLARINDAN

OLUŞAN FLYZONE

Lens Yaşam Merkezi’ni cazip kılan bir başka özellik de dünyada

ağırlıklı olarak gençleri ve kendini genç hisseden insanları bir

araya getiren, eğlence ile spor konseptinin bir arada sunulduğu,

trambolin ve eğlence parkurlarından oluşan Flyzone Türkiye’nin

de bünyesinde yer alıyor olması.

HER YAŞTAN İNSANA SPOR AKTİVİTESİ

Birbirinden eğlenceli 7 farklı parkurdan oluşan Flyzone, hem

gelişim çağında olan çocukların beden gelişimlerine yardımcı

oluyor hem birbirine meydan okuyan gençlerin fiziksel aktiviteler

gerçekleştirerek enerjilerini dışa vurmalarını sağlıyor hem

de esnek ve sağlıklı bedenlere sahip olmak isteyen her yaştan

insana bir spor aktivitesi olanağı sunuyor.

24 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Advertorial

İLLÜZYON DÜNYASI VE OYUNCAK MÜZESİ

Lens Yaşam Merkezi’ni cazip kılan bir diğer detay ise WOX

Türkiye tarafından ülkemize kazandırılan “İllüzyon – Oyuncak

Müzesi”. Ziyaretçileri tarafındanher daim büyük ilgi gören, illüzyonun

ve oyuncakların büyülü dünyasına davet eden bu alan,

merkezin her yaştan ziyaretçileri için harika bir cazibe merkezi

olarak görülüyor.

TÜRK VE DÜNYA MUTFAKLARINDAN

LEZZET ŞÖLENİ

Lens Yaşam Merkezi’nde aralarında Asya, Amerika ve Avrupa

ülkelerinin mutfaklarından örneklerin yer aldığı markaların restaurantları

ile birlikte geleneksel Türk mutfağının lezzetlerini de

bulabilmek mümkün. Açık havaya açılan mini bulvarlar üzerinde

kahve keyfi ise “Mutlaka bir daha denemeliyim” dedirtiyor

insana. Geniş ve güvenli otopark imkânlarının mevcut olduğu

merkezde aradığınız her şeyi bulabileceğinizi şimdiden söyleyebiliriz.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 25


Kapak

26 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Kapak

Yasemin çiçekleri, çan sesleri,

taş sokakları ve ahşap yapılarıyla

ADALAR’A DAVET

EDİYORUZ

Yüzyıllar süren fayton kültürünün sona ermesiyle yepyeni bir kimlik kazanan Adalar,

günümüzde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeyi sürdürüyor.

İstanbul’un incisi olarak adlandırılan Adalar, bir yandan çevre ve ulaşım sorunlarıyla

baş etmeye çalışırken, öte yandan hem tarihi misyonunu koruyor hem de

yeni kozmopolit yapısına alışmaya çalışıyor.

PINAR BALTACI

Kadıköy’ün denizaşırı komşusu Adalar... Rıhtım’daki tarihi beyaz

iskeleden çıktığımızda mavi bir yolculukta sırasıyla Kınalıada, Burgazada,

Heybeliada ve Büyükada’nın eşsiz yapıları karşılıyor bizi.

Yolculuğun sonunda iskeledeki yoğunluk ve kargaşa, Adalar’ın ara

sokaklarında yerini sakin bir mahalle huzuruna bırakıyor.

Tüm İstanbul gibi özellikle son yıllarda artan nüfusu ve bununla birlikte

belirginleşen kozmopolit yapısıyla Adalar, bir taraftan yepyeni

misafirlerini ağırlarken, öte yandan “Nerede o eski Ada günleri?”

diyen eski Adalıların hafızalarında ve anılarında capcanlı duruyor.

Birlikte yaşamanın, denizin, çiçek kokularının ve plak seslerinin arasında

geçen çocukluk yıllarını büyük bir özlemle anan Adalılar, en

derin değişimin Büyükada’da yaşandığını ifade ederken, eski Ada

ruhunun hâlâ Burgazada’da sürdüğünü söylüyorlar.

Büyükada’da “Doğma büyüme buralıyız” diyen sayılı Adalı kalmış.

Kimi zamanında iş ve eğitim yüzünden ayrılmış, kimi hayatının son

günlerini Ada’da geçirip aramızdan ayrılmış. Geçmişte büyük çoğunlukta

olan Rumlar ise 1960’lı yılların ortasında Yunanistan başta

olmak üzere Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kalmış. Ada

sokaklarında kaybolurken, geriye kalanlarla hemen selamlaşıverdik.

Gözleri dolu, mutlulukla, heyecanla, tutkuyla anlattılar Adalarını.

Ada’ya ayak basar basmaz, kalabalık çarşıdan kendimi deniz kenarındaki

eşsiz manzaralı belediye binasına attım. İlk durak, Adalar Belediye

Başkanı Erdem Gül oldu. Üç yıldır görevde olan Gül, bölgenin

sorunlarını büyük bir açıklıkla dile getirirken, tüm Ada sakinlerini

kucaklayıcı tavrıyla ürettiği çözümleri ve çalışmalarını anlattı. Belediye

binasından çıktıktan sonra ise sırasıyla canlı hafızasıyla kaleme

aldığı Ada hikâyeleriyle bilinen Fıstık Ahmet’i, Semiha Hanım’ı, Niko

Bey’i ve hoş sohbet Adalıları ziyaret ettim. Sohbetlerimiz bitip, bir

kahve molası verdiğimde, çan sesleri duyulmaya başlamıştı bile.

Ada’nın akşamüstü, en az sabahı kadar güzeldi. Kuşları, ceviz ağaçları

ve bahçeri de öyle. Keyifli okumalar...

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 27


Kapak

Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül:

Ada içi ulaşım sorunlarıyla

karşı karşıyayız

Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül, görevde bulunduğu

son üç yılı değerlendirirken, Adalar’ın

hâlihazırda var olan sorunlarına da değindi.

Başkanım, öncelikle geride bıraktığımız

son üç yılı konuşabilir miyiz? Hep beraber

pandemi sürecini de atlattığımız bu

zorlu dönemlerde başkanlık süreciniz

nasıl geçti?

Evet, beş yıllık görev süresini tamamlamak için

son iki yıla giriş yaptık. Bir kışı daha geride bıraktık.

Adalar’da kış başka, yaz ise bambaşkadır.

Bu iki mevsimde Ada’da hayat tam olarak birbirinin

zıttıdır. Kışın durağan, hüzünlü, insanı azalan

bir Ada’ya tanıklık ederken, yaz mevsiminde

kapasitesinin üzerinde misafir ağırlayan bir atmosfer

ile karşı karşıya kalıyoruz.

Adalar’a geldiğimiz ilk zamanlarda, çalışmalarımızı

Ada içi ulaşıma dair çözüm üretmeye

yönelik olarak hızlandırmıştık. Elbette Ada dışı

deniz ulaşımı Şehir Hatları’nın yetkisinde, ancak

başta Büyükada olmak üzere tüm Adalar’da

şehir içinde de ulaşım sorunu hâkimdi. Öncelikle

faytonları ulaşım aracı olmaktan çıkarttık. Bu

karara dair genel olarak bir memnuniyet olduğunu

da gözlemliyoruz, çünkü süreci hiç kimsenin

hakkını yemeden yönettik. O meslekten

geçinenlerin haklarını almalarını sağladık. Tüm

bu düzenlemeler, pandemi sürecinin öncesinde

gerçekleşti. Ardından biliyorsunuz bir hayli

uzun süren pandemi döneminde, Adalar’da

neyseki İstanbul geneline göre yüksek vakalarla

karşılaşmadık. Bizler de sosyal meselelere

ağırlık verdik. Günümüze döndüğümüzde ise

özellikle yaz aylarının da gelmesiyle artan nüfusumuzla

birlikte yine ulaşıma dair iki önemli

sorunla karşı karşıyayız. Biri elektrikli araçların,

diğeri ise bisikletlerin yoğunluğu…

Ben de tam bu konuyu soracaktım.

Özellikle İskele Meydanı ve çarşı çevresinde

elektrikli araç ve bisiklet trafiğinin

artışı gözle görünür noktada…

Biliyorsunuz, faytonların yerine işletmesi

İETT’de olan taksi ve dolmuş dediğimiz iki farklı

elektrikli araç getirildi Adalar’a. Ancak şimdiler-

28 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Kapak

bunun ardından Adalar, “özel çevre koruma

alanı” ilan edildi ve bizim plan yetkimiz Büyükşehir’den

alınarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği

Bakanlığı’na verildi. Dolayısıyla, şu anda

Bakanlığın kararını bekliyoruz ve sonuç olarak

hâlâ plansızız.

de şahsi akülü araçlarda ciddi artış yaşanmaya

başladı. Onları en azından yaya bölgelerinde

azaltmak için çabalıyoruz. Adalar’da ulaşımın

İstanbul’da olmayan bir biçimde yaya olarak

gerçekleşmesi mümkün. Dolayısıyla, yayaların

en azından belirlenen bölgelerde daha rahat

hareket edebilmeleri adına akülü araçlara dair

gerekli düzenlemeleri hızlandıracağız. Bununla

birlikte kiralık bisiklet sayısındaki artış da yayalar

için tehlike yaratıyor. Adalar’da bisiklet kullanımına

ve satışına dair de yine bazı sokak ve

caddelerde kararlarımız olacak.

Ulaşım sorununun yanında sanıyorum

özellikle yaz aylarında gün içerisinde

artan nüfusla birlikte çevre temizliği

konusu da sık sık gündeme geliyor.

Evet çok doğru, sorunlar yaşanıyor. Çünkü biz

kışlık yaşayan nüfusuna göre geliri olan bir belediyeyiz.

İstanbul’daki 39 belediye arasında en

düşük bütçe bizim. İlçeye kayıtlı nüfus az. Bu

yüzden merkezi hükümetten yeterli miktarda

bütçe alamıyoruz. Bu durum da özellikle yaz

aylarında temizlik konusunda zorlanmamıza

yol açıyor. Yine de İBB’nin destekleriyle çalışmalarımızı

sürdürüyoruz. Bununla birlikte

yaz aylarının bir diğer sorunu ise yangınlar. Ne

yazık ki havalar ısındıkça ve insan nüfusu arttıkça

tüm Adalar’da risk de artıyor. Şimdilerde

tetikte olduğumuz zamanlardayız. Çünkü hem

ormanlarımız hem de çok fazla tarihi ahşap binamız

var.

Başkanım, Adalar için merak konusu

olan bir diğer husus da imar planı…

Bu konuda yeni bir gelişme var mı?

Biz geldiğimizde Ada plansızdı, 1/5000 ölçekli

imar planı mahkeme kararınca iptal edilmişti

çünkü. Seçimin ardından İBB’de yaşanan değişimle

birlikte katılımcı plan toplantılarıyla tekrar

1/5000’lik bir imar planı hazırladık. Hemen

Adalar’da zamanında çok sayıda sanatçı,

yazar ve devlet büyüğü isimlerin ikamet

ettiği biliniyor. Bu bağlamda hem bu

isimlerin yaşadığı ve kapalı durumdaki

evler hem de tarihsel anlamda önem

arz eden kurumsal yapılar için özel bir

çalışmanız olacak mı?

Metruk binalarla alakalı mülkiyet sorunları Adalar’da

çok belirgin... Mesela Büyükada’da Reşat

Nuri Gültekin’in yaşadığı ev var. Hatta bu evde

daha sonraki yıllarda Ayla ve Beklan Algan da

yaşamışlar. Ev, içerisinde bulunan bir miktar eşyayla

birlikte kapalı şekilde duruyor. Bu yapıyı

değerlendirmek adına torunlarıyla iletişim kurmaya

çalıştık, ancak yurtdışında oldukları için

diyalog sorunu yaşıyoruz. Yine Büyükada’nın

en meşhur yapılarından Troçki’nin Evi’ne dair

de aynı sorunları yaşıyoruz. Evi satın alan kişilere

bizzat ben ulaştım, şehir dışında oldukları

için çok fazla ilgilenemediler.

Keza Heybeliada’da da çok sayıda yapı

mevcut. En bilineni ise bir zamanlar

müze olan Hüseyin Rahmi Gürpınar

Evi… Evin akıbetine dair bilgi

alabilir miyiz?

Evet, bir dönem müze olarak açık olan binanın

mülkiyeti Vakıflar Müdürlüğü’ne geçince ne

yazık ki müze kapatılmış ve eşyalar İBB depolarına

taşınmış. Vakıflar Müdürlüğü ile konuya

dair görüştüm; binayı Valilik’e devredeceklerini,

ardından tekrar müze olabileceğini ifade ettiler.

Ancak bir türlü nihai bir sonuç alınamadı. Bina

için restorasyon da şart. Süreç bu anlamda da

uzayabilir. Heybeliada’da ayrıca Cumhuriyet’in

ilk yapılarından sanatoryum binası var biliyorsunuz.

Hatta İsmet İnönü’nün bugün müze

olan evini Heybeliada’da almasının sebebi de

bu sanatoryum binasıdır.

İki parselden oluşan bina, 2005 yılında kapatılmış.

Pandeminin başında binanın bize devredilmesi

hususunda bir talebimiz oldu. Tekrar

Tüberküloz Hastanesi olmasa bile sağlık alanında

kullanmak istiyorduk, ancak talebimizin

ardından yapılan açıklamada iki parsellik binanın

yarısı Diyanet’e, diğer yarısı ise Orman Bakanlığı’na

verilmiş. Bunun yanında biraz önce

bahsettiğim İsmet İnönü Evi de müze olarak

açık. Bir de Ruhban Okulu var Heybeliada’da.

Alınan siyasi kararla orada eğitim görülmüyor,

fakat Patrikhane’nin görevlileri var. Sanıyorum

onların da bir restorasyon süreci olacak.

Heybeliada Sanatoryumu

“Bu yazdan sonra hayata geçirmeyi

amaçladığımız bir diğer proje ise

Adalar’dan yolu geçen yazar, siyasetçi

ve sanatçılarla alakalı olacak. Aziz

Nesin’den Troçki’ye, Hüseyin Rahmi

Gürpınar’dan Nazım Hikmet’e kadar

çok sayıda önemli şahsiyetin yolu Adalar’dan

geçmiş. Bu isimler kitaplarda

kalmasın ve canlı, görünür olsunlar

istiyoruz. Belki bir plaket ya da anıt yapılabilir.

Şimdilerde projeyi olgunlaştırma

sürecindeyiz.”

Başkan Erdem Gül, resmi tatil günlerinde

büyük oranda artan Ada nüfusuna

dair de açıklamalarda bulundu: “Biliyorsunuz

resmi tatil günlerinde İstanbul’da

ulaşım ücretsiz. Hâliyle bu tatil

günlerinde Adalar’a rağbet bir hayli

artıyor. Hâl böyle olunca Ada sakinleri,

bu bölgenin ücretsiz ulaşımdan muaf

olmasını istiyorlar. Bu sadece Belediye

Meclisimize sunulan bir talep, ancak

yine de ben özellikle belirtmeliyim ki

hiç kimsenin anayasal seyahat hakkına

müdahale etmek istemeyiz. Çünkü ülkemizde

her geçen gün büyük bir hızla

artan yoksulluk sorunu var. İstanbul’da

yaşayıp, hiç Boğaz’ı ve Adalar’ı görmemiş

çok sayıda insan da olduğu için

bu kişilerin ücretsiz biçimde Adalar’a

gelmesi haktır. Bu bizlerin vereceği bir

karar değil tabii, sonucu bekleyeceğiz.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 29


Kapak

“Bu Ada, bizim çocukluğumuzun

Ada’sı değil!”

Semiha Baltacı, doğma büyüme Adalı... Ailesi de

öyle... Ada’yı çocukluk ve ilk gençlik gözleriyle

görmüş, şimdilerde ise tanıklık ettiği o güzel Ada

yıllarının güzel bir anlatıcısı. Ada’nın hem bugününe

hem de geçmişine Semiha Hanım’ın sözleriyle

dokunduk, yıllar evvel babasının bakkalı

olan dükkânda, Ada’ya dair çeşit çeşit hediyelik

eşyanın arasında keyifli bir sohbete koyulduk:

“Annem çok eski Adalı, babam ise 1900’lü yılların

başında gelmiş, bir o kadar eski bir Adalı...

Babam, buranın ilk Türk ve Müslüman bakkalıydı.

Benim emekli olduktan sonra açtığım bu

hediyelik eşyalar dükkânı, bizim çocukluğumuzda

babamın bakkalıydı. Ben ve kardeşlerim

de burada doğduk ve okuduk. 11 yaşımda

İstanbul’da okumaya gittim, ancak Ada’dan

hiçbir zaman kopmadım. Eğitim ve iş hayatı

dışında hep Ada’daydım. Tabii “Bu Ada, sizin

çocukluğunuzdaki Ada mı?” derseniz, inanın

hiç değil. Bizim zamanımızda Ada’da Rum nüfusu

sayıca çok fazlaydı. Hepsi de arkadaşımız,

dostumuz, komşumuzdu. Tabii Türk aileler de

vardı ama Ada bu kadar kozmopolit değildi o

zamanlar, çok fazla göç almamıştı. Ancak tabii

ki günümüzde İstanbul da çok değişti, Ada’nın

değişimi de kaçınılmazdı. Ancak Adalar ufak

yerler olduğu için değişim çok daha net hissediliyor.

Ne yazık ki o eski güzel günlerin gelmesi

de imkânsız artık.”

ADA’DAN GİDENLER

Zamanla Ada sakinlerinin çeşitli sebeplerle

bölgeyi terkettiklerini ifade eden Baltacı,

sözlerini şöyle sürdürdü: “Eskiden Büyükada

Çarşısı çok farklıydı. Çarşı içerisinde manavlar,

bakkal dükkânları, kasaplar vardı. Zamanla

hediyelik eşya dükkânları, restoranların sayısı

artmaya başladı. Ada bir kasaba gibiyken

büyükşehire dönüştü. Tabii bu değişimde gerçek

Adalıların buradan ayrılmasının da büyük

payı var. Çocukluğumuzdan geriye çok az aile

kaldı. Bir kısmı büyüdü, evlendi. Bir kısmı ise

isteyerek farklı ülkelere ve şehirlere yerleştiler.

Tabii kaybettiklerimiz de oldu. Tüm bunların

dışında 1964 yılında alınan bir karardan ötürü

bir gecede Ada’yı terk eden Rumlar oldu.

Çoğu Yunanistan’a gitmek zorunda kaldı. Ben

1953 doğumluyum. O yıllarda çocuktum. Hiç

unutmam, evimizin bitişinde ileri yaşlarda,

hiç evlenmemiş iki matmazel kardeş yaşardı.

O gece annemlerle ağlaşarak ayrıldılar ve Yunanistan’a

yerleştiler. Ben ilk defa 1987 yılında

Yunanistan’a gittiğimde yeğenleriyle iletişim

kurarak, kendilerini ziyaret ettim. Çok yaşlanmışlardı,

ancak beni görür görmez tanıdılar.

Oturduk, uzun uzun sohbet ettik. Ada’yı çok

özlemişlerdi ve kalkarken bana “Semiha, bir

daha gelirsen bir avuç Ada toprağı getir bize”

dediler. Çıktım ve gözümden bir damla yaş, o

güzel günleri düşünerek döküldü.”

30 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Kapak

“Büyükada eski Türk İlkokulu, şu an İBB

tarafından restorasyonu yapılan tarihi

bir bina. Bu okuldan Halikarnas Balıkçısı

Cevat Şakir Kabaağaçlı, Bedia Muvahhit,

Bankacı Erol Aksoy gibi birçok

ünlü isim mezun olmuş. Eski mezunlar

olarak binanın restorasyonu bittikten

sonra anılarımızı yaşatmak için burada

bizlere hiç değilse bir odanın verilmesini

talep ediyoruz. Umarız bu arzumuz

yetkililer tarafından gerçekleştirilir.”

Semiha Baltıcı, 23 Nisan gösterilerinde...

ESKİ ADA GÜNLERİ

Semiha Hanım, çocukluğunun Ada’sını büyük

bir özlemle anlatırken, o dönemlerde çevreye

verilen öneme dair de şunları söyledi: “Çocukluğumuzda

Ada mis gibi kokardı, her bahçede

çiçekler vardı çünkü. Hatta burada çiçekçilik

yapılıyor, İstanbul’daki mezatlar için çiçekler

taşınıyordu. Mesela çarşı içerisinde şimdilerde

hediyelik eşyaların satıldığı bir mekâna dönüşen

ikili dükkân, Foça Lokantası’ydı. Rumlar

tarafından işletilen çok meşhur bir lokantaydı

Foça. Akşamları hanımlar çok şık tuvaletlerle,

beyler keten kıyafetlerle gelirlerdi. Akşamüstü

eşlerini Rıhtım’da bekleyen hanımlar da aynı

oranda şık olurlardı. Eski Ada günlerinde aklımda

kalan en unutulmaz anlar ise 23 Nisan

günleriydi. Rum Yetimhanesi’ndeki çok sayıda

okul arkadaşımız, Saat Meydanı’ndaki törenlere

büyük bir disiplinle gelirlerdi. Hepimizde

büyük bir bayram coşkusu vardı. Hâlâ içimde o

günlerin heyecanını yaşıyorum.”

TAPTAZE ÇOCUKLUK ANILARI

Semiha Hanım, son olarak yıllar evvel Ada’dan

Amerika’ya göç eden ve “Memleketim” dediği

Ada’yı ziyaret eden Harry Dimopoulos’un hikâyesini

paylaştı:

“Sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya başladığım

dönemlerde, Yunanistan başta olmak

üzere çok farklı ülkelerde yaşayan Adalılarla

iletişim kurmaya başladık. Bir gün çarşının

çok eski bir fotoğrafı paylaşıldı sayfada. Amerika’da

yaşayan bir bey, çarşı içerisinde şimdilerde

lokanta olan bir dükkân için ‘Burası

benim dedemin bakkal dükkânıydı. Kapının

önünde duran kişi de benim amcamdır’ dedi.

Karşılıklı yazışmaya başladık. Öğrendim ki yıllarca

Ada’da yaşamış, ancak sonrasında önce

Yunanistan’a, ardından Amerika’ya göç etmişler.

Bana Ada’daki evini tarif etti. Evi bulup,

fotoğrafını çekerek kendisine gönderdim. Çok

sevindi. Ardından ağabeyim Fıstık Ahmet’in

Ada’ya dair kitaplarının arasına Ada’dan bir

mimoza çiçeği koyarak kendisine gönderdim.

Yine çok memnun kaldı ve Ada’ya gelmeye karar

verdi. Kendisine bir otel ayarladık. Ada’nın

değişimi karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı.

Okuduğu ilkokulun kapısında poz verdi bana

ve o günleri ‘Annem bu demirlerin arasından

öğle saatlerinde yemek uzatırdı’ sözleriyle

andı. Zamanında Ada’da kasap ve bakkal olan

dedelerinin mezarını ziyaret etmesi için kendisine

belediyenin katkılarıyla bir araç hazırlattık.

En büyük şaşkınlığı ise Ada’da araca binmek

oldu. Gelip bulduğu Ada bıraktığından

çok farklıydı, ancak anıları taptazeydi.”

Ada sokaklarında,

Ada’nın en

meşhur ve yetenekli

inşaat ustalarından

Koço

Kalfa’nın oğlu

Niko Katakuzino

ile karşılaştım.

Koço Kalfa bu

dünyadan göçeli

çok olmuş. Ancak

oğlu Niko,

Ada’dan hiç ayrılmayan

sayılı

Rumlardan. Babasını

ve verdiği

sözü gözleri dolu dolu anlattı Niko Bey:

“Babam hiç istemedi buradan gitmemi.

Ben de ona söz verdim, hiç ayrılmadım

Ada’dan. Tabii buranın şu hâlinin eski

Ada ile alakası yok. Keşke bir anlığına

bile o eski Ada’nın korkunç güzelliğini

görme şansınız olsaydı. Bir daha o günlere

gitmek imkânsız. 1964 yılına kadar

Ada’da 745 tane Türkiye Cumhuriyeti

vatandaşı yaşardı. Şimdilerde 15-20 kişi

kaldık. Babamı eskiden herkes tanırdı

burada, üst düzey bir inşaat kalfasıydı

çünkü. Tüm eski yapılarda emeği vardır.

Adına yıllar sonra ‘Böyle bir sanatkâr

bir daha dünyaya gelmez’ sözleriyle

yazılar yazıldı.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 31


Kapak

En yaşlı muhtar,

70 yıldır Adalı!

“Mütevazı ve mutlu bir

hayatımız vardı”

Tam 6 dönemdir Büyükada Nizam Mahallesi’nin

muhtarlığını yapan 95 yaşındaki Şerif

Ali Coşkuner, neredeyse 70 yıldır Adalı… Yıllar

önce Çanakkale’de tanıştığı Büyükadalı bir asker

arkadaşını Ada’da ziyaret ettikten sonra buraya

yerleşmeye karar veren Muhtar Coşkuner;

“Beni Ada’da yaşamak için ikna eden arkadaşım

ve ailesi ne yazık ki Yunanistan’a yerleşmek zorunda

kaldılar. Hepsini saygıyla anıyorum. Ben

ise burada kaldım ve uzun yıllar muhtarlık bile

yaptım. İnsanlarla iç içe olmak ve onlara yardım

etmek beni çok mutlu ediyor” diye konuştu.

Vaso Delvaridu ile Ada’nın ara sokaklarında

kaybolduğum bir anda karşılaştık. Akşamüstü

takılarla dolu tezgâhını toplarken minik bir

sohbete koyulduk. Vaso Hanım, Ada’yı terk

etmemiş nadir Rumlardan: “Biz ailece Adalıyız.

Dedem ve dayılarım da burada esnaf ve inşaatçılık

işleri yapıyorlardı. 1964 yılından sonra gittiler

ama ben kaldım, çünkü Ada’dan kopmak

kolay değildi. Ada çok güzel, hep de böyleydi

ve İstanbulla asla karşılaştırılamaz. Biz Rumlar

da çok rahatız burada. İskele bölgesi ise metropol

gibi oldu. Çarşıya gidemiyoruz, denize bile

giremiyoruz, çünkü çok kalabalık. Eskiden biz

bize yaşıyorduk Ada’da. Kazandıklarımız yetiyordu;

mütevazı ve mutlu bir hayatımız vardı.

Ben hiç ayrılmadım buradan, tam 60 yıldır

aynı evde oturuyorum. Çocuklarım da o evde

doğdu, büyüdü. Bağdadi bina diyorlar, ahşapla

taş karışımı bir bina. Kilise, vakıf evidir aynı

zamanda. Benim evimin olduğu bölge sessiz,

çarşı gibi değil.”

FAYTONLAR KALKTI, KORSAN

TAKSİCİLER ARTTI

Vaso Hanım, geçmiş Ada günlerini ise şu

sözlerle yâd etti: “Hani hep söylenir ya, ‘Biz

kapılarımızı kilitlemeden yatardık’ diye. İşte,

Ada’nın o günlerine şahitlik ettim ben. Gerçekten

o kadar güvenirdik birbirimize. Eskiden

evlerimizin arka bahçelerinde kahveler içer,

sohbetler ederdik. Tabii o dönemler tavernalar

vardı Ada’da. Danslar edilirdi akşamları bu

mekânlarda. Şimdilerde şehirleşti artık Ada.

Önce doğalgaz geldi, buna paralel oteller arttı.

Ardından nüfus artmaya başladı. Ada’ya değişim

çok hızlı geldi. Daha yavaş olabilirdi, ama

son beş-on yılda çok değişti. Bunun yanında

faytonların gidişine dair de derginiz aracılığıyla

birkaç şey söylemek isterim. İnanın faytonların

bir suçu yoktu, problem faytonculardaydı. İyi

sürüldükten, bakımı yapıldıktan sonra faytonlar

Ada için zararlı değildi. Ancak faytoncular

çok tehlikeliydi, adada suç unsurunu arttırıyorlardı.

Hayvanlarına da çok kötü davranıyorlardı.

Şimdi de yeni elektrikli araçlar yetmiyor,

korsan taksicilik arttı. Çok yüksek fiyatlara turlar

yaptırıyorlar. Ada şimdilerde büyük oranda

sömürülüyor. Sırtından çok fazla para kazanıldı.

Eski Ada zaten hayal, gerçekçi olmak lazım

ama en azından bugününü daha sağlıklı geçirebiliriz.

Gerekli düzenlemelerin yapılmasını

umut ediyorum.”

32 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Kapak

Prinkipo’dan Khalkedon’a!

(FISTIK) AHMET TANRIVERDİ

İki bin beş yüz sene önce Delf’teki kahinin sözüne

uyarak Megara’dan tekneleriyle ayrılıp,

“Körler Ülkesi”nin karşısını yurt edinenler, oraya

“Bizantion” adını verdiler. Körler Ülkesi’ne

de “Khalkedon” adını uygun gördüler. Bizans’ı

yönetenler, gözden düşen imparator, imparatoriçe,

patrik, papaz, keşiş, prenses ve prensleri,

karşı kıyıdaki Prinkipo adasına sürgüne yolladılar.

Aradan asırlar geçti, Khalkedon ve Prinkipo

kardeş olarak yaşadılar. Giderek isimleri değişerek,

Kadıköy ve Büyükada adlarını aldılar.

Salah Birsel

İstanbul’umuzun bu iki güzide ilçesi; nice alışverişlere,

aşklara yataklık ederken, çok önemli

bir olayı da birlikte yaşadılar. Büyükada’mız

çok önemli bir adamını, Kadıköy’ümüzün Fenerbahçe

Spor Kulübü’ne verdi: Lefter Küçükandonyadis.

Yönetici Rüştü Dağlaroğlu’nun

“Seni Fenerbahçe’nin yeni antrenörü Molnar’a

denemesi için takdim edeceğim. Kusura bakma,

seni hiç tanımıyorum. Hatta hiç güvenim

yok. Salı günü antrenmana geleceğine asker

sözü verir misin?” sözleri üzerine, çelimsiz

Adalı çocuk asker sözü verip, salı günü Kadıköy’e

gitti. Molnar, Lefter’i B takımının forvetine

koydu. Çelimsiz çocuk müthiş oynuyordu.

A takımının kalecisi Hüsnü Terzioğlu’nun kalesine

dört gol birden attı.

Maçtan sonra Büyükada’daki evine gidip, on

gün sessiz kalınca Kulüp Müdürü Reşat Erte,

Lefter’i Kadıköy’e, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün

müzesine getirdi. Neden kaçıp gittiğini Lefter

şu sözlerle cevapladı: “Affedin, ağabeylerime

gol atınca hem utandım hem de korktum.” Babasının

rahatsızlığını bildirince, Rüştü Dağlaroğlu’nun

verdiği ilaç parası 200 lirayı alıp, “Bu

paranın çok katını Fenerbahçe’me ödemeyi namus

borcu sayacağım” diyerek, kalben Fenerbahçeli

oldu. Ben henüz 3 yaşımdayken Lefter,

1947 yılında Fenerbahçe’sine adımını attı.

Büyükadalı biri olarak Kadıköy’ün bende bıraktığı

ikinci anlamlı iz, Salah Birsel ile olan dostluğumun

başlangıcına vesile olmasıdır. Çobançeşme’de

işlettiğim “Barba 110” isimli küçük meyhanenin

önünden üstat geçerken, kahve içmeye davet ettim.

Aramızdaki konuşma şöyle sürdü:

– Sizi tanımıyorum!

– Okurlar yazarlarını tanır ama yazarlar

okurlarını tanımayabilir!

– O halde davetinizi kabul ediyorum.

Bu şekilde başlayan dostluğumuz, üstat ölene

kadar devam etti. Ve beni kitap yazmam konusunda

ilk teşvik eden Salah Birsel oldu. Eşim

Aynur ve dostum Ataol Behramoğlu da ısrarla

kitap yazmam konusunda itici güç olarak hep

arkamda durdular. Bugün okunuyorsam, üç değerli

insanın sayesindedir.

Lefter

Büyükada’yı ve tabii Adalar’ı çok yazdım. Kadıköy’e

olan sevgimi anlatabilecek tek duygu

özlemekti. Merhum Lefter Küçükandonyadis

ve Salah Birsel’i rahmetle anıyor, yazımı Nazım

Hikmet’in sözüyle bitiriyorum: “Unutma, her

gelen sevmez / Ve hiçbir seven gitmez.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 33


Kapak

İstanbul’dan apayrı bir dünya;

Büyükada

SAFFET EMRE TONGUÇ

Tarihi adı “Prinkipo” olan Büyükada, Prens Adaları

içerisinde en büyük olanı. Çam ağaçları,

erguvanlar, zarif ahşap evler ve trafikten arınmış

olmanın huzuru ile İstanbul’dan apayrı bir

dünya... Ne zaman giderseniz gidin, ayrı bir güzelliğin

sizi karşılayacağı Büyükada’da deniz kıyısındaki

restoranlarda balığın tadını çıkarabilir,

tüm sorunları arkanızda bırakıp, sadece adayla

bütünleşmeyi deneyebilirsiniz.

Hamidiye Camii...

Prens Adaları’nın tacındaki mücevher olan Büyükada’da

iki tepe var. Aralarında vadi olan İsa

Tepesi (164 metre) ve Yüce Tepe (202 metre)

sahille çevrelenmiş. Tüm ada topu topu 4.3 kilometre

uzunluğunda ve 1.3 kilometre genişliğinde,

dolayısıyla adayı yürüyerek veya bisikletle

gezmek mümkün.

VI. yüzyılda İmparator II. Justin (565-78) muhtemelen

Maden denilen bölgede kadınlar manastırı

inşa ettirmiş. Bu manastır, VIII. yüzyıl

sonlarında kendi öz oğlunu bile kör edebilecek

bir karaktere sahip İmparatoriçe Eirene (752-

803) tarafından genişletilmiş. Ardından, dikbaşlı

veya sakıncalı görülen insanların buraya ya da

adalardaki başka manastırlara sürgün edilmesi

geleneği başlamış. Son gönüllü sürgün ise bir

başka Eirene olmuş. Kocası, İmparator III. Alexius

1118’de ölünce Büyükada’ya yerleşmiş.

Adanın, XV. yüzyılda Osmanlıların şehirde ele

geçirdiği son yer olduğu düşünülüyor. 1846’ya

kadar vapur seferlerinin olmadığı Büyükada,

daha sonraları keyfine düşkünler tarafından

keşfedilmiş ve yaz sıcaklarından kaçış noktası

olmuş. 1909’da Genç Türkler, Sultan II. Abdülhamid’i

darbeyle devirmişler ve adamlarının

çoğunu adaya sürmüşler. 1929’da Rus devrimci

Leon Troçki de buraya gönderilmiş. Ondan

sonrakiler ise şehirden kaçıp, stressiz bir yaşamı

bulmaya çalışan gönüllü sürgünler olmuş.

Büyükada; palmiye, çam ve çınar ağaçlarıyla

büyüleyici bir güzelliğe sahip, ancak ne yazık ki

çirkin yapılaşma ve çöp gibi tanıdık problemlerden

de nasibini almış. Deniz kıyısındaki yarım

kalmış binalar hâlâ manzarayı bozuyor.

34 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Kapak

İSKELE BİNASI

Büyükada’ya gelen vapurlar, 1899 yılında 1. Ulusal

Mimari tarzında Mihran Azaryan tarafından

tasarlanan iki katlı bir iskeleye yanaşıyor. İskele,

Haydarpaşa Garı’nın önündeki iskelenin de

çinilerini yapmış olan Kütahyalı üstad Hacı Hafız

Mehmet Emin Efendi’nin çinileriyle dekore

edilmiş. Bina, adadaki ilk sinema dahil olmak

üzere değişik amaçlarla kullanılmış. Üst katındaki

güzel manzaralı teras şu anda kafe konumunda.

MANASTIRLAR

Büyükada’da görmekten keyif alacağınız yerler

var. Bunların arasında iki tepenin üzerinde yer

alan manastırlar da bulunuyor. Yüce Tepe’deki

Aya Yorgi Koudonas Manastırı (Çanların Aya

Yorgi’si), muhtemelen 963 senesinde İmparator

II. Nicephorus Phocas (963-9) zamanında

yapılmış ama kayıtlarda manastıra ilk olarak

XII. yüzyılda rastlanıyor. 1625 yılına dayanan

bir hikâyede bir çobanın yeraltından gelen çan

sesi duyduğu ve yeri kazınca eski bir Aya Yorgi

ikonu bulduğu anlatılıyor. İkonun şehre 1204’de

gelen Haçlıları gören rahipler tarafından gömüldüğü

sanılıyor. Orijinal ikon Fener Patrikhanesi’nde

muhafaza ediliyor, burada sadece

kopyası sergileniyor.

Günümüzdeki manastır, 1752 ile 1909 arasında

yapılmış yarım düzine kilise ve şapelden oluşuyor

ve üç seviyeye yayılmış. İçlerinden birinde

mucize beklentisi ile akıl hastalarını bağladıkları

zincir de görülebilir. Her sene 23 Nisan’da Aya

Yorgi Günü’nde insanlar burayı ziyaret ediyor.

Ziyaretçilerin bir kısmını Rumlar oluşturmasına

rağmen Hıristiyan olmayanlar da geliyor. Kimileri

çıplak ayakla yürüyorlar, ağaçlara kâğıt ve

plastik parçaları bağlıyorlar, ip makaralarını dallara

sardırarak tepeye çıkıyorlar. İsa Tepesi’ndeki

Sotiros Christou (Kurtarıcı İsa) Manastırı,

Bizans döneminde yapılmış. Rum Patrikhanesi’nin

XVI. yüzyıl sonunda restore ettirdiği manastır,

Osmanlı döneminde Rum tüccarlar ve

bir Fener soylusunun katkılarıyla ayakta kalmış.

XIX. yüzyıl boyunca birçok patrik bu manastırda

yaşamış. Bugün orijinal binalardan sadece

ikonastasisin olduğu bina, iki katlı güney kanadı

ve dış binaların bazıları kalmış. Üçüncü manastır

adanın doğu tarafında, sahile yakın olan Aya

Nikola Manastırı. Hakkında en eski referansı

XVII. yüzyılda gördüğümüz manastır, 1852’de

tamamen yanmış. Gördüğünüz bina 1860’da,

narteksi ise 1873’de yapılmış.

DİĞER İBADET YERLERİ

Bir zamanlar Büyükada’da Rum nüfus çok fazlaydı.

Ana yerleşim bölgesindeki iki Rum Ortodoks

kilisesini bugün de görebilirsiniz. Panayia

(Meryem Ana) Kilisesi, 1735 yılında adanın başka

bir yerinde yapılmış ve şu anki yerine 1793’de

taşınmış, XIX. yüzyıl sonunda ise baştan başa

yenilenmiş. Bugün sahip olduğu en etkileyici

öğe, mimberi. İkinci kilise, Rum mimar Fistikos

Kalfa tarafından 1856-60 yılları arasında

inşa edilip, adanın koruyucu azizi Demetrius’a

adanmış ve tüm adalar için piskoposluk merkezi

olan kilise. Üçüncü bina, Fransisken San

Pasifico Kilisesi’nin yapım tarihi ise 1866. İtalyan

sanatçı Giovanni Battista tarafından yapılan

ve azizler Pacifico, Ignatius ile Sophia’yı Prens

Adaları’nın üzerinde uçarken gösteren tablo, bu

kilisede görülebilir. Sade bir tarza sahip Ermeni

Katolik Surp Astvazazin Verapohum Kilisesi de

aynı tarihlerde yapılmış. Büyükada’daki en güzel

cami olan Hamidiye, Sultan II. Abdülhamid

döneminde 1892-93 yıllarında yapılmış. Adada

ayrıca 1903’de inşa edilmiş bir sinagog da var.

Aya Yorgi Kilisesi

EVLER VE KÖŞKLER

Büyükada muhteşem köşklerden biri olan Çankaya

Caddesi’ndeki yeni restore edilmiş olan

Con Paşa Köşkü, Aşil Politis tarafından adalara

vapur seferlerini başlatan Con Paşa yani Trasivolos

Yannaros için 1880’de yapılmış. Con

Paşa Köşkü’nün aksine, diğer bazı köşkler Avrupa’dan

kopyalanmış. Örneğin, Kadıyoran Caddesi

3 numaradaki Yelkencizade Köşkü, mimar

Josef Maria Olbrich’in Viyana’daki bir bina için

yaptığı plana göre inşa edilmiş. Bir diğer harika

köşk, Çankaya Caddesi 21 numaradaki Fabiato

Köşkü, 1878’de yapılıp, 1998’de unutulmaz işlere

imza atan Çelik Gülersoy tarafından restore

ettirilmiş. Yazları konserlerin düzenlendiği hoş

bir bahçesi olan bina, bir kültür merkezine dönüştürülmüş.

Yakınlarda 31 numarada bulunan,

gözetleme kuleli ve kırmızı tuğlalı Mizzi Köşkü,

1894-5 yıllarında Raimondo d’Aronco tarafından

avukat Giovanni Mizzi için yapılmış. Bina

Art Nouveau tarzına yakınken, balkon detayları

ve lambaları tamamen Jugendstil tarzını yansıtıyor.

Biraz ileride, 44 numaradaki Adalar Kaymakamlığı,

bir zamanlar Hacopulo Köşkü olan

binada yer alıyor. Ön yüzeydeki boyaları dökülmüş

olsa da tavandaki freskler hâlâ duruyor.

BÜYÜKADA ANADOLU KULÜBÜ

23 Nisan Caddesi’nde, Prinkipo İngiliz Yat Kulübü

için 1906 senesinde yapılan bu zarif bina,

Cumhurbaşkanı İnönü, İran Şahı ve Romen diktatör

Nikolay Çavuşesku gibi pek çok ünlü kişiyi

ağırlamış. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de

burada kalmış ve odası olduğu gibi muhafaza

ediliyor. Kulüp üyelere ve misafirlerine açık...

Büyük Anadolu Kulübü

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 35




Adalar

Adalar’ın kültür ve sanat elçisi;

Adalar Kültür Derneği

NİHAN AYDAR

Bu sayımızda sizleri Adalar’ın kültür ve sanat

elçisi Adalar Kültür Derneği ile tanıştırmak istiyorum.

Büyükada’da bulunan ve senelerdir başta

Büyükada olmak üzere tüm Adalar’ın kültür

ve sanat faaliyetlerinin merkezi olma görevini

üstlenen Adalar Kültür Derneği; Adalar’ın en

eski, en köklü ve varlığını senelerdir koruyan

derneklerinden biri. Adalar Kültür Derneği’ni

kurucusundan, çok değerli Özer Kangür’den

öğrenelim.

Merhaba Özer Bey, okurlarımız için

kendinizi tanıtır mısınız?

1964 yılında İstanbul’da doğdum. Yıldız Teknik

Üniversitesi Makine Fakültesi’nden mezun

oldum. Mesleğim makine mühendisliği. Büyükada’ya

1968 yılında yazlıkçı olarak geldik. O tarihten

bugüne yazın tamamen, kışın yarı yarıya

Büyükada’da oturuyorum. Hayatımın en güzel

günleri Ada’da geçti. 1994’ten bu yana Adalar

Kültür Derneği’nin yöneticisiyim.

Okurlarımıza Adalar Kültür Derneği’ni

tanıtır mısınız? Bize derneğin

kuruluş amacından ve sürecinden

bahseder misiniz?

Adalar Kültür Derneği, 1994 yılında Adalar’ın

kültür ve sanat hayatına katkıda bulunmak

amacıyla kuruldu. Adalar’da kültür ve sanat

etkinliklerinin eksikliğini gençliğimizde hep

hissetmiştik. Bunları düşünerek bir dernek kuralım

istedik. 1994- 2000 yılları arasında sadece

yayınlar yaptık. İlk kez 2000 yılında buraya,

şimdiki yerimize geldik ve düşündüklerimizi

artık daha fazla yapabilir, daha fazla etkinlik düzenleyebilir

hâle geldik. Burası tabii bir sivil toplum

kuruluşu ve tamamen gönüllülük esasına

göre çalışan bir dernek. Bize gelen sanatçılar da

hep gönüllü olarak geldiler ve gelmeye devam

ediyorlar. Zaten seyirciler de etkinliklerden ücret

ödemeden yararlanıyor.

Dernekte şimdiye kadar ne gibi çalışmalar,

etkinlikler oldu?

Burada yapılan faaliyetler, hepimizin önerileriyle

kararlaştırılıp planlanıyor. 2000 yılında

sergiler başladı. Türk müziğine özel bir merakımız

olmasından dolayı 2001’de Türk Müziği

Korosu kurduk. Sonrası peş peşe gelmeye başladı.

2001’de “Adalar Fotoğraf Yarışması” düzenlemeye

başladık. Bunu 11 sene devam ettirdik.

Yine 2001’de Çınar Meydanı’nda kültür ve sanat

etkinlikleri düzenlemeye başladık. Sergilere

akşamları küçük konserler eklendi. Bu arada

yayınlarımızın da sayısı artmaya başladı. Çarşamba

akşamları düzenlediğimiz, “Çarşamba

38 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Adalar

Sohbetleri” adını verdiğimiz, farklı farklı alanlardan

ve konulardan seçilen, genellikle işin uzmanlarının

yani hocaların katıldığı, seyircilerin

de ilgi alanlarına göre geldiği sohbetlerimiz var.

Salı, perşembe, cuma da “Bahçe Sineması” adında

sinema programlarımız var. Bunun dışında

“Bahçede Müzik” adını verdiğimiz müzik programları

yapıyoruz. Bir ara “Bestekârlarımız”

başlığı altında Türk müziği programları gerçekleştirdik.

Atölye çalışmaları adı altında çeşitli

derslerimiz oluyor. Bunlar resim, seramik, çini,

amigurami bebek yapımı, yoga, dans, pilates

gibi etkinliklerden oluşuyor.

Sergilerimizin arasında “Adalı Ressamlar” sergimiz

çok ilgi gören, artık gelenekselleşmiş bir

etkinlik... Yıl boyunca kültür gezilerimiz var.

2004’te ilk kez “Adalar Kısa Film Yarışması” düzenledik.

Bu yarışmayı altı yıl üst üste yaptık.

2005’te Ada Gazetesi’ni çıkarmaya başladık.

Tamamen Ada’ya özgü bir gazeteydi. İnternet

yaygınlaşınca basılı gazeteyi bıraktık. Yayınlarımızın

sayısı yirmi dörde ulaştı. Bunlar özgün

kitaplar, çünkü yazarları hatıralarının kendileriyle

yok olmaması ve bunları insanlarla paylaşıp,

yazmaları gerektiğine ikna ettik. Bir külliyat

oluşturuyoruz. Buna devam edebilirsek,

Adalar’a ait birçok bilgi kaybolmamış ve ortaya

çıkmış olacak. 2013’te İstanbul Adaları Sempozyumu’nu

yaptık. Sempozyuma Türkiye’nin

her yerinden katılım oldu, birçok üniversiteden

bildiriler geldi. Sonrasında bu bildirilerin

bir kısmını toplayarak bir kitap hâline getirdik.

2019’dan bu yana Büyükada Koşusu’nu gerçekleştiriyoruz.

Bunun yanında “Gece Koşusu” da

yapmaya başladık. Kuruluştan bugüne geçen

yıllar arasında çevre faaliyetleri de yaptık. Büyükada’da

yaklaşık yedi sene ağaçlandırma çalışmaları

gerçekleştirdik.

İstanbul Adaları Sempozyumu’nu tekrarlamak

istiyoruz. Uzun süredir yapamadığımız kısa

film yarışmasına da devam etmek istiyoruz.

Amacımız, ileride bunu bir film festivaline dönüştürmek.

Film yarışmasının yanında fotoğraf

yarışmasını da devam ettirebiliriz. Biz bunu

bütçesi olmayan bir sivil toplum kuruluşu olarak

düşünüyoruz. Katkıda bulunanlar olursa

bunu gerçekleştiririz, daha da iyisini yaparız.

Katkı olmazsa küçük çapta yapabiliriz ama yine

yaparız.

Bu yaz bizleri Adalar Kültür Derneği’nde

ne gibi etkinlikler bekliyor?

30 Nisan’da sergilerle başladık. 30 Nisan-14

Ekim arasında atölye çalışmalarımız haricinde

76 etkinliğimiz olacak. Bu sene yaklaşık

altı haftalık bir program yapacağız. 12 konser

vereceğiz. Bir tane de tiyatro oyunu sahneleyeceğiz.

Sergilerimiz her hafta değişiyor. Yazlık

sinema tadındaki “Bahçe Sineması” programlarımız

21 Haziran’da, “Bahçede Müzik”

programlarımız 13 Temmuz’da, konserlerimiz

de 23 Temmuz’da başlıyor. İmza günlerimiz ve

çeşitli konularda düzenleyeceğimiz söyleşilerimiz

de olacak.

İstanbul’un en farklı ilçelerinden biri Adalar.

Dolayısıyla, Adalar’a kendine özgü kurallar gerekiyor.

Şehri buraya taşımamak, burayı şehirmiş

gibi yönetmemek lazım. Burası İstanbul

gibi, ana kara gibi düşünülmemeli. Faytonlar

buranın simgesiydi ama bunu daha fazla taşıyamadık,

faytonları kaldırdık. Keşke kalkmasaydı

ama İstanbul’a da dönüşmemeliyiz. Faytonları

ana yollara çok sokmadan belli yerlerde kullanmak,

bu geleneği yaşatmak doğru olacaktır.

Bunun dışında diğer adalarda da mutlaka kültür

ve sanat etkinlikleri olmalı. Onlar bize nasıl

geliyorsa, biz de onlara gidebilmeliyiz.

Adalar Kültür Derneği

kurucularından Özer

Kangür: “Kadıköy bize en

yakın ilçelerden biri. Ortak

yönlerimiz çok. Onlar da

sanata düşkün insanlar. Bizi

yalnız bırakmasınlar.”

Dernekte henüz gerçekleştirmediğiniz,

yapmayı düşlediğiniz çalışmalardan

bahseder misiniz?

Bu seneki programımızı uyguladıktan sonra gelecek

sene için başka planlarımız da var. Sponsor

bulmamız gerekiyor ama zamanımız var,

şimdiden çalışmaya başladık. 2013’te yaptığımız

Başta bir Adalı ve Adalar’ın kültür

kalesinin yöneticisi olarak Adalar’ı en

iyi bilenlerden, Adalar’ın tarihine ve

seneler içindeki sürecine bizzat tanıklık

edenlerden birisiniz. Adalar’ın şu anki

durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adalar maalesef çok yıprandı. 20. yüzyılın başından

beri belli dönemlerde sürekli değişim

geçirdi. Değişim belki bütün İstanbul’da oldu

ama Adalar, ahşap yapılarıyla bir açık hava

müzesi gibi. Bunlar bizim için önemli kültür

varlıkları. Bu kültür varlıklarımızın üstlerine

titreyerek bunları koruyabiliriz. Hem İstanbul

Büyükşehir Belediyesi’ne hem Adalar Belediyesi’ne

hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na

çok büyük görevler düşüyor. Bunu sadece vatandaş,

sivil toplum kuruluşu yapamaz; küçük

bir iş değil bu. Bu mutlaka devletin de el atması,

hassasiyetle yaklaşması gereken bir iş.

Adalar Kültür Derneği’nin kapısı sadece

Adalılar için değil, kültüre ve sanata değer

veren herkes için açık. Okurlarımıza

neler söylemek istersiniz?

Kadıköy bize en yakın ilçelerden biri, aslında

tüm Anadolu Yakası öyle. Ortak yönlerimiz çok.

Onlar da sanata düşkün insanlar. Bizi yalnız

bırakmasınlar. Çok uzak değiliz, bir vapur yolculuğuyla

çok kısa sürede bize gelip, etkinliklerimize

katılabilirler. Bize destek olabilir, katkıda

bulunabilirler. Kadıköylüleri, değerli okurları

Adalar Kültür Derneği’ne bekleriz. Programlara

Adalar Kültür Derneği’nin sosyal medya hesaplarından

ulaşabilirler. Facebook, Instagram

sayfamız, YouTube, Twitter hesabımız var. O

sayfaları takip edebilirler. İsteyenler e-posta adreslerini

bildirirlerse, etkinliklerle ilgili e-posta

yoluyla da bilgilendirme yapıyoruz. İsteyenler

de bizden kitap talep edebilirler.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 39


Resim, sinema, tiyatro, fotoğraf,

edebiyat sanata dair her şey…

İSTANBUL’UN

KÜLTÜR & SANAT

DERGİSİ

Sanat ve kültürün yeni heyecanı İSTANBUL SANAT Dergisi’nde

resim, sinema, tiyatro, fotoğraf ve edebiyata dair içeriklere kolayca

ulaşabilir, alanında uzman isimlerin ilk defa yayınlanan köşe yazılarını,

röportajlarını büyük bir keyifle okuyabilirsiniz…

fi

istanbulsanatdergisi

www.istanbulsanatdergisi.com


Sektör

İzocam sıfır atık

hedefini gerçekleştirdi

Doğadan ilham alarak doğal olanı destekleyen

İzocam, tüm tesislerinde Temel Seviye Sıfır Atık

Belgesi’ni almaya hak kazandı. İzocam,

5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde çevreye ve

insan sağlığına yaptığı yatırımlara dikkat çekti.

Türkiye’de yalıtım sektörüne 57 yıldır liderlik

eden İzocam, pek çok alanda olduğu gibi

ürettiği ürünlerle ve çevresel modernizasyon

projelerine yaptığı yatırımlarla sürdürülebilirliğe

olan katkısını üst seviyelere taşıyor. Yakın

dönemde çevre dostu tesis hedeflerine katkı

yapan önemli bir adım attıklarını belirten İzocam

Genel Direktörü Murat Savcı, tüm tesislerinde

Temel Seviye Sıfır Atık Belgesi’ni almaya

hak kazandıklarını açıkladı.

Bu belgeye ilk olarak 2021’in temmuz ayında

Tarsus tesislerinin aldığını kaydeden Savcı, şunları

ifade etti: “Geçen yılın sonuna kadar da tüm

tesislerimiz bu belgeye sahip oldu. T.C. Çevre

ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen bu

belge; tesisin, temel seviyede israfın önlenmesini,

kaynakların daha verimli kullanılmasını,

atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek

atık oluşumunun engellenmesi veya minimize

edilmesini, atığın oluşması durumunda ise kaynağında

ayrı toplanması

ve geri kazanımının sağlanmasını

kapsayan bir

dizi süreci tamamlamış

olduğunu ifade ediyor.”

“SÜRDÜRÜLEBİLİR

YARINLAR” İÇİN

‘Sürdürülebilir yarınlara ulaşma hedefiyle tesislerini

çevresel koşullar ile uyumlu olacak

şekilde modernize etmeyi sürdürdüklerini vurgulayan

Murat Savcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İzocam olarak, 2050 yılına kadar karbon nötr

olma yönünde hedefler belirledik. Bu kapsamda,

2025 ve 2030 yılları için yol haritalarımızı

oluşturduk. 2030 yılına kadar direkt ve indirekt

sera gazı emisyonlarını en az yüzde 33 azaltmayı

sağlayacak yatırım planlarını devre aldık.

Yeni yatırımlarımız ile sürdürebilir bir dünya

için yaptığımız katkıyı bir üst seviyeye taşımayı

amaçlıyoruz. Diğer taraftan, tesislerimizde

Murat Savcı

enerji izleme sistemleri kurarak geri kazanım,

verimlilik projeleri uyguladık. Aydınlatma tiplerini

çevreci uygulamalarla yeniledik. Sera gazı

emisyonlarımızın azaltılması, su tüketimlerinin

ve atık su oluşumlarının sınırlandırılması, alternatif

hammadde kaynaklarının üretim süreçlerine

adapte edilmesi ve döngüsel ekonomiye

katkı sağlayacak birçok proje çalışması, sürdürülebilirlik

hedeflerimize uyum sağlamak için

detaylı programlar hâlinde ele alınıyor.”

“HER DETAYDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

KATKISINI ÖN PLANDA TUTUYORUZ”

Tesislerinde olduğu gibi ürettikleri ürünlerle de

çevre ve insanı göz önünde tuttuklarını belirten

İzocam Genel Direktörü Murat Savcı; “Ürünlerimizin

içeriğinden ambalajına kadar her

detayda sürdürülebilirlik katkısını ön planda

tutuyoruz. Ülkemizdeki yasaların zorunlu tutmamasına

rağmen, yapımında geri dönüşümlü

malzemeler kullanılan, insan sağlığına zarar

vermediği ve doğa dostu olduğu kanıtlanmış

ürünler üretmeye özen gösteriyoruz. Çevre

dostu malzemeler içeren İzocam Camyünü ve

Taşyünü yalıtım malzemeleri, dünyada en çok

bilinen ve en güvenilir ürünler arasında yer

alıyor. İzocam, üretiminin yüzde 80’inde kum,

bazalt, doğal mineraller ve geri dönüşümlü

camlar kullanıyor. Üretim artıkları da tekrar

ürün imalatında değerlendiriliyor. Bu kapsamda,

14 yıldır İzocam Taşyünü ve 13 yıldır İzocam

Camyünü ürünlerde EUCEB sertifikası için

yaptığımız sürekli yatırımlarla sektöre liderlik

ediyoruz. İzocam marka mineral yünler, sahip

oldukları EUCEB sertifikası ile insan sağlığına

zarar vermeyen ve doğada çözünebilen ürünler

olduklarını kanıtlıyor” dedi.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 41


Röportaj

Sedef Kabaş ile

gazetecilik üzerine…

PINAR BALTACI

1990’lı yıllarda ünlü isimlerle gerçekleştirdiği

özel röportajlarla, bugünlerde ise siyasi arenadaki

cesur yorumlarıyla dikkat çeken isimlerden

olan Gazeteci Sedef Kabaş ile geçmişten

günümüze gazetecilik mesleğini ve kariyerini

konuştuk.

1990’lı yıllardan bu yana aktif gazetecilik

yapan ve bu mesleğe gönül vermiş isimlerdensiniz.

Öncelikli olarak mesleğimizin

bugününü nasıl yorumlarsınız?

Gazetecilik mesleği aslında zorlukların, savaşların,

çatışmaların, yolsuzlukların, yoklukların

yani kısacası problemlerin çok olduğu yerde

daha kıymete binen ve verilen hizmetin daha

değerli olduğu bir meslek. Yani her şeyin süt

liman olduğu, yolunda gittiği ülkelerde gazetecilik

mesleği çok aranan, talep gören mesleklerden

değil. O yüzden Türkiye, bu açıdan ironik

bir şekilde gazeteciler için haber yapma, gündem

yaratma, kamuoyuna fayda yaratma ve

değer katma açısından çok özel bir ülke.

Gazetecilikte biliyorsunuz kötü haber, iyi haber

demektir. Yani Danimarka ile Finlandiya

arasında ilişkiler bilinmez ama Filistin ile İsrail

arasındaki ilişkiler bilinir. O sebeple, burada

gazetecilik yapmak daha kıymetli. Dolayısıyla,

benim gazeteciliğe başladığım 1990’lı yıllarda

da Türkiye’de çok temel problem vardı, ancak

bugün daha önce olmadığı kadar ciddi sorunlar

var. Çok büyük baskılar yaşıyoruz. Hem

ekonomik ve sosyolojik hem de iç ve dış siyaset

açısından ülke iyi bir noktada değil. Hâl böyle

olunca bizim yaptığımız haberler, araştırmalar

ve yorumlar çok daha değerli ve çok daha büyük

bir ihtiyaca yanıt verir nitelikte.

Bununla birlikte dijitalleşen dünyayla

beraber gazetecilik mesleğinde de

köklü değişimler yaşanıyor. Kamuoyuna

ulaşmadaki araçların değişimini yorumlar

mısınız?

1990’lı yıllarda da gazetecilik yaptım, 2000’li

yıllarda da yapıyorum ama bakıldığında bugün

yaptığım gazetecilik faaliyetleri daha geniş kamuoyu

yaratıyor. Çünkü hem Youtube yayınları

ve TV programında yorum yapma imkânımız

var hem de sosyal medya aracılığıyla daha büyük

kitlelere kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Yorumlarımızın

ve söylediklerimizin de bu doğrultuda

alıcısı çok fazla, çünkü biraz önce de söylediğim

gibi çok büyük bir baskı ortamındayız. Baskı

ortamı arttıkça da gerçekleri yazma ve anlatma

kararlığında olan gazeteci sayısı azaldı ve dolayısıyla

bizim yazdıklarımız çok daha kıymetli

oldu. Hâl böyle olunca da kamuoyu daha büyük

bir sahiplenmeyle bizleri takip etmeye ve

yazdıklarımızı daha fazla okumaya, izlemeye

başladı.

Gazetecilik konusunda doktoranızı da

yaparak akademik anlamda çalışmalar

yürüttüğünüzü biliyoruz. Mesleğimizde

akademik çalışmaların önemi nedir?

Doktora çalışmalarımı ben daha çok kendim

için yaptım. Mesleğime bence değer kattı, an-

42 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Röportaj

Kamuoyu esasında sizi gerçekleştirdiğiniz

samimi röportajlarla tanıdı...

Evet, 1990’lı yıllarda gazeteciliğe başladığımda

Amerika’dan gelmiştim. Şanslıyım ki mesleğe

o yıllarda gazeteciliğin en sevdiğim dalı olan

röportajla başladım. Hâlâ da çok seviyorum röportaj

yapmayı, çünkü soru sormayı çok seviyorum.

O röportajlarımda ben daha çok ülkenin

üreten ünlülerini, kamuoyunun farklı yönleriyle

tanıması gereken portreleri “Sesli Düşünenler”

köşesinde tanıtmaya başladım. Zamandan

bağımsız, minik belgesel tadında ve çok yoğun

ön araştırmaya dayanan çalışmalardı bunlar.

İnanın konuklar bile “Yahu bu bilgiyi ben bile

hatırlamıyorum, bunu da mı buldun?” şeklinde

şaşkınlıklar yaşıyorlardı.

şey... Orada Cüneyt Arkın ve konuk ettiğim diğer

isimler, gerçekten bambaşka kimliklerle

geldiler. Röportajın içeriğini izleyen birçok kişi

söyle demişti: “Biz Cüneyt Arkın’ın bu denli entelektüel

bir yanı olduğunu bilmiyorduk. Türk

sinemasını bu şekilde yorumladığını ve hayata

dair bu denli derin baktığını da öyle...” Çünkü

o röportajların soru kalitesi, seviyesini belirliyordu.

Yani siz araştırıp o derinlikte sorular sorunca,

seyri de aynı yönde ilerliyor. Dolayısıyla,

çok derin bir fikir alışverişi yaparak o insanların

farklı yönlerini ortaya çıkarma olanağı buluyordum.

Yüzlerce röportaj yapmıştım, hepsi birbirinden

kıymetliydi. İyi ki yapmışım diyorum.

Çünkü o röportajları, o değerli insanlarla tekrar

yapma olanağı yok maalesef.

cak tabii ki bir zorunluluk da değil. Sadece yaptığım

işi daha teorik temelde derinleştirmek ve

kurumlar ışığında artılarını, eksilerini ölçmek

için fayda sağladı. Türkiye’de gazetecilik yapan

biri olarak “Yaptığım işin evrensel boyutu nedir,

bunun öncesi neydi, sonrası ne olabilir?”

gibi sorulara cevap aramaya çalıştım. Bunun

yanında yerelde ve dünyada gazeteciliğin nasıl

olduğuna dair çalışmaları inceledim. Akademik

çalışmalara başladığınızda tabii global perspektiften

bakabiliyorsunuz. Kısacası, kendimi zenginleştirmek

için yaptım akademik kariyerimi.

Bana kesinlikle büyük katkıları oldu ama bunu

yapmasam da zaten ben bir gazeteciydim.

2000’li yıllarda ders vermeye başlamıştım üniversitelerde.

Doktoramı ders vermemin ardından

aldım. Sadece pratikte yaptığım işi teoride

zenginleştirmek ve sonucunda da bir kaynak

oluşturmak istedim.

Bugün hâlâ Youtube kanalımda büyük beğeniyle

izlenen, zamana yenik düşmeyen röportajlardı

bunlar. O dönem iyi ki bu röportajları

yapmışım, çünkü bu ülkenin geçen zamanına

yenik düşmeyen, kıymetli kişilerin tanınması ve

onlara dair belgesel tadında röportajlara imza

atılmasına vesile oldu. Zira gitgide daha da değerlenen

röportajlar oluyor. Bir daha istesek

yapamayız, o denli kıymetli söyleşiler... O dönemin

ihtiyacı bu röportajlardı, ancak bugünlerde

tüm baskılara rağmen ülkenin kötü yönetilmesine

dur diyecek nitelikte, kamuoyunun merak

ettiklerini ve öğrenmesi gereken konuları anlatmak

yolunda bir gazetecilik yapmak gerekiyor.

Geçmişte o denli önemli isimlerle bir

araya geldiniz ki, ne yazık bazılarını

yavaş yavaş kaybediyoruz. En son Cüneyt

Arkın’ı kaybettik. Bu konudaki duygularınız

neler?

Zamana yenik düşmemek, işte tam böyle bir

Bugünlerde sizi Youtube üzerinden

yayınladığınız Sedefli Söyleşiler’de de

izleme olanağımız oluyor. Nasıl gidiyor

Sedefli Söyleşiler?

Evet, Sedefli Söyleşiler’de yine tadımlık röportajlarımı

sürdürüyorum. Geçtiğimiz Ramazan

Bayramı’nda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı

Tunç Soyer ve Eskişehir Belediye Başkanı

Yılmaz Büyükerşen ile röportaj yapmıştım.

Kurban Bayramı’nda ise Muazzez İlmiye Çığ’ın

doğum gününü kutlamak için Mersin’e gittim.

Yıllar evvel benim yazdığım “Muazzam Muazzez”

kitabı yeniden çıkıyor. Bu defa son 10

yılı da kapsayacak. Yaptığım röportajlar, ona

dair yorumlar ve 109. doğum gününe dair izlenimlerimi

de dahil ettiğim bir kitap, Remzi

Kitapevi’nden çıkacak. Bu doğrultuda, Kurban

Bayramı’nda da Mersin Büyükşehir Belediye

Başkanı Vahap Seçer ve Adana Büyükşehir

Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile röportaj

yaptım.

“Bugünlerde üniversitelerde

sadece seminer veriyorum,

ders veremiyorum çünkü

daha çok büyük şirketlere

danışmanlık verdiğim bir

şirketim var. Bir de son

zamanlarda siyasi bir figür

hâline dönüştüğüm için

bu süreçte artık böyle bir

misyonla hareket etmeye

başladım.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 43


Seyahat

AYGAD’ın “Yedi Bölge Kültür Gezisi”nin ilki

farklı kültürlere tanıklık etti

KADİR TOPRAKKAYA

Anadolu Yazarlar ve Gazeteciler Derneği (AYGAD)’ın 2022-2023

dönemi için hedeflediği “Yedi Bölge Kültür Gezisi” projesinin ilk

bölümü gerçekleşti. Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep

ve Mardin illerini kapsayan Doğu ve Güneydoğu Anadolu

kültür gezisi, Türkiye ölçeğinde ses getiren bir etkinlik oldu.

AYGAD Başkanı Ahmet Işıkdağ, projeyle ilgili yaptığı açıklamada

“Hedefimiz yedi bölgeyi gezerek, sosyal ve kültürel değerlerimizi

kamuoyuna lanse etmek, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik

duygularımızı pekiştirmektir” dedi.

44 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Seyahat

İL VE İLÇELERİN YÖNETİCİLERİ

EV SAHİPLİĞİ YAPTI

AYGAD tarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne

yönelik olarak yedi gün süren kültür gezisi Malatya, Elazığ, Diyarbakır,

Şanlıurfa, Gaziantep ve Mardin illerini kapsadı ve son

derece renkli geçti. Ulusal ve yerel olmak üzere toplam 38 basın

mensubunun katıldığı seyahate; gezilen il ve ilçelerin belediye

başkanları, idari yöneticileri ve bazı milletvekilleri eşlik ederek

ev sahipliği yaptılar.

KÜLTÜR ELÇİSİ ROLÜ ÜSTLENDİLER

Kültür gezisi kapsamında bölgenin tarihi ve turistik mekânları

gezilerek, her yöre ile ilgili yapılan özel haberler internet sitelerinde

ve sosyal medya platformlarında paylaşıldı. Söz konusu

bölgelerin sosyal ve kültürel dokularını da kamuoyuna lanse

eden AYGAD üyesi basın mensupları, bu anlamda birer kültür

elçisi rolü üstlendiler. Anadolu Yazarlar ve Gazeteciler Derneği

(AYGAD)’ın “Yedi Bölge Kültür Gezisi”, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin

diğer bölgeleriyle devam edecek.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 45


İlçelerimiz

Ataşehir Belediyesi,

“e- Kültür Merkezi”

projesiyle yarı finalde!

Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler (United Citiesand Local Governments-UCLG)

işbirliğinde düzenlenen 5. UCLG Uluslararası

Ödül Yarışması’nda yarı finalistler belli oldu. Yarışmaya İstanbul’dan

birçok ilçe belediyesi katılırken; California, Brüksel, Londra gibi şehirlerle

birlikte ilk 50 proje arasına seçilen Ataşehir Belediyesi, yarı

finale katılmaya hak kazandı.

Ataşehir Belediyesi, yarışmada kültür ve sanat alanında hayata geçirdiği

“e-Kültür Merkezi” projesiyle “The Best Actions / InnovativeSparks”

statüsü kazandı. Covid-19 ile yapılan mücadele için hazırladıkları

bir projeyle uluslararası bir yarışmada yarı finale kalmalarından

dolayı mutlu ve gururlu olduklarını belirten Ataşehir Belediye Başkanı

Battal İlgezdi; “Diliyorum ki Ataşehir’imiz için daha birçok projeyi hayata

geçirerek, nice başarılara imza atacağız” ifadesini kullandı.

Beykozlu çiftçiye

1 milyon fide desteği

Üsküdar’a 24 saat açık

yeni bir kütüphane daha

Üsküdar Belediyesi, modern yaşamın ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirdiği

yeni nesil, 24 saat açık ve ikramlı kütüphanelerine, Mehmet

Genç Kütüphanesi’nin açılışını gerçekleştirerek bir yenisini daha ekledi.

Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, açılışta yaptığı konuşmada

şunları ifade etti:

“Osmanlı İktisat Tarihçisi merhum Mehmet Genç hocamızın adını

taşıyan yeni kütüphanemizle de aynı şekilde gençlerin öğrenirken

kendilerini geliştirebilecekleri, her türlü olanakları elde edebilecekleri

bir ortam yarattık. Gençler burada ders çalışırken ödünç kitap

alabilecek, çekimler yapabilecek, video kayıt oluşturabilecekler. Kütüphanemizde

görme

engellilerimiz için

okuma odamız, sanat

sınıfımız, küçük

bir konferans salonu

ve ikram odalarımız

mevcut. Bin 500 metrekarelik

kapalı alana

sahip kütüphanemizin

dört bir yanı gençlerin

hizmetinde.”

Beykoz Belediyesi; ilçede

tarımı kalkındırmak, ekonomiyi

canlandırmak ve çiftçiye

destek olmak amacıyla

1 milyon ücretsiz fide dağıtımına

başladı. Yaz sezonu

için domates, salatalık, biber,

patlıcan, kabak, kavun

ve karpuz olmak üzere

7 kalemde üretilen fideler, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Çiftçi Kayıt

Sistemi (ÇKS)’de kaydı bulunan çiftçilere dağıtılmaya başlandı.

İlçede tarıma can suyu olacak fideler, Beykoz Belediyesi’nin kent tarımı

yatırımları arasında stratejik bir yere sahip olan Tohum ve Fide

Üretim Serası’nda yetiştiriliyor. Cumhuriyetköy’de 16 bin 40 metrekarelik

alanda modern yöntemlerle faaliyet gösteren seranın 2 bin 16

metrekarelik alanında kapalı, 14 bin 24 metrekarelik kısmında ise açık

yetiştiricilik yapılıyor. Tarımsal üretim en büyük harcama kalemini oluşturan

tohum ve fide maliyetini azaltmak amacıyla kurulan serayla kent

tarımında verimin, çiftçinin ise kazancının artması bekleniyor.

46 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


İlçelerimiz

Ümraniye’de sivrisineklere

geçit yok

Ümraniye’de yaz mevsimiyle birlikte büyük sorunlara sebep olan sivrisineklerle

ilgili ilaçlama çalışmaları hız kazandı. Kış döneminde ağaçlar, parklardaki yeşil

alanlar ve kanalizasyon bölgelerinde yazı bekleyen sivrisinekler, vaktinde önlem

alınmadığı takdirde büyük tehlikelere davetiye çıkarıyor. Yaz aylarında özellikle akşam

saatlerinde etkin olan sivrisinekler, her yaştan insanın korkulu kâbusu oluyor.

Sivrisinekler aracılığıyla bazı hastalıklar da insanlara bulaşarak, can kaybına neden

olabilecek önemli sorunları da beraberinde getiriyor.

Ümraniye Belediyesi de sivrisineklerle alakalı yaşanabilecek olası sorunlara karşı

yıl boyunca çalışma yürütüyor. Belediye bünyesinde faaliyet gösteren Veteriner

İşleri Müdürlüğü, çalışmalarına ara vermeden sivrisineklerle mücadele ediyor.

Ekipler, bu ilaçlamalar sırasında diğer canlıları da düşünerek çevre dostu, uygun

ürün ve en doğru yöntemi kullanarak gerçekleştirilen çalışmalarda park, yeşil alan,

kanalizasyon mahalli ve çöp konteyneri olmak üzere tespit edilen tüm alanları

titizlikle ilaçlıyor.

“Pendik’in Yıldızları” kupalarını aldı

“Pendik’in Yıldızları Ödül Töreni” ile Okul Sporları

Turnuvaları’nda ilk dörde girerek derece

yapan 252 takım kupalarını aldı.Pendik Belediyesi,

Pendik Kaymakamlığı, Pendik İlçe Gençlik

ve Spor Müdürlüğü,Pendik İlçe Milli Eğitim

Müdürlüğü işbirliğiyle gerçekleştirilen Okul

Sporları Turnuvaları’nda başarılı olarak dereceye

giren okul takımlarına, düzenlenen törenle

ödülleri verildi.

Pendik’in Yıldızları Ödül Töreni’nde 13 branşta

şampiyon olan sporcular kupalarını aldı. Kurtköy

Spor Kompleksi’nde organize edilen törende

badminton, voleybol, masa tenisi, hentbol,

okçuluk, basketbol, ayak tenisi, futsal, puanlı

atletizm, futbol ve satranç branşlarında gençler,

yıldızlar ve küçükler (kız-erkek) kategorilerinde

ilk dörde giren 252 takıma ödülleri verildi.

Çekmeköylü gençler

milli teknoloji rotasında

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın öncülüğünde “Teknofest

Gençliği Milli Teknoloji Rotasında” sloganıyla gerçekleşen projeyle

Çekmeköylü gençler, ülkemizin önde gelen teknoloji yatırım

alanları ve fabrikalarını ziyaret ediyor. Çekmeköy Belediyesi

tarafından ulaşımları sağlanan gençlere, belediye personelleri

eşlik ediyor.

Gençler, program kapsamında Bilişim Vadisi, Noas (YusamLed),

Arçelik, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, Tara Robotik, Moritech

Robot Teknolojileri, Mercedes Benz ve Sanica gibi alanında

öncü firmaları ziyaret ediyorlar. Fabrikalarda gençler merak

ettikleri soruların cevaplarını alanında uzman isimlerden alırken,

yeni teknolojilerin gelişim süreçlerine de şahitlik ediyorlar.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 47


İlçelerimiz

Sultanbeyli Belediyesi’nden gençlere özel

“Açık Hava Kütüphanesi ve Spor Alanı”

Sultanbeyli Belediyesi, ilçedeki Şehit Muhammed Fazlı Demir Anadolu

İmam Hatip Lisesi’nin bahçesine “Açık Hava Kütüphanesi ve

Spor Alanı” kurdu. Öğrencilerin hem kitap okuma alışkanlığını artıracak

hem de spor yapmalarına imkân sağlayacak olan “Açık Hava

Kütüphanesi ve Spor Alanı” faaliyete geçti.

Bahçe alanı içerisine kurulan ve onlarca kitabın yer aldığı Açık Hava

Kütüphanesi’nde, öğrenciler kitaplara rahatlıkla ulaşabilecekler. Ayrıca,

öğrencilerin açık alanda kitap okuyabilmesi için okulun bahçesinde

bir de amfi oluşturuldu. Sultanbeyli Belediyesi, “Açık Hava

Kütüphanesi” dışında bahçe içerisine öğrencilerin farklı etkinlikler

de yapabileceği alanlar oluşturdu. Okul bahçesi içerisine yapılmış

olan çok amaçlı spor alanında öğrenciler; basketbol, futsal, futbol

ve voleybol başta olmak üzere çeşitli spor dallarında aktiviteler yapabilecekler.

Bayat ekmekler gıda

kolisine dönüşüyor

Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı tarafından israfın önüne geçmek ve

geri dönüşüm çalışmaları kapsamında hayata geçirilen “Bayat Ekmeklerin

Geri Dönüşümü” projesi ödüllendirildi. Proje, Türkiye Belediyeler Birliği tarafından

Gıdanı Koru Fikir ve Proje Yarışması’nda ödüle layık görüldü.

Başkan Yazıcı’nın ilçe genelinde hayata geçirdiği geri dönüşüm çalışmaları,

sosyal sorumluluk projesine dönüşerek devam ediyor. Bu kapsamda Tuzla’da

evlerde ve iş yerlerinde çöpe atılan bayat ekmekler, ekmek israfını önlemek

için iki yıldır Tuzla Belediyesi ekiplerince belirli periyotlarla toplanarak

gıda kolisine dönüştürülüyor. Belediyenin anlaştığı özel bir firma aracılığı ile

her 300 kilogram bayat ekmek karşılığında alınan bir gıda kolisi, Gönül Elleri

Çarşısı tarafından ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırılıyor.

Adalar Belediyesi ve TEV,

burs desteği için

el ele verdi

Adalar Belediyesi ve Türk Eğitim Vakfı (TEV), gençlere

eğitimde fırsat eşitliği sağlamak için önemli bir işbirliğine

imza attı. Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül

ve Türk Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr.

Mehmet Şükrü Tekbaş’ın imzaladığı işbirliği kapsamında

gençlerin eğitim koşullarını iyileştirebilmek, onlara

daha aydınlık ve güzel bir gelecek kurabilmek için

“Okutan Adalar” projesi hayata geçirildi.

Proje ile Büyükada, Kınalıada, Burgazada ve Heybeliada’da

yaşayan Adalılar, Adalar’da ikamet eden ve

maddi nedenlerle eğitimine devam etmekte zorlanan

üniversite öğrencilerine karşılıksız eğitim desteği verecek.

Projeye katılmak isteyen Adalılar için Türk Eğitim

Vakfı’nda burs fonu oluşturulacak. Burs fonunda biriken

destekler, Türk Eğitim Vakfı tarafından öğrencilere burs

olarak verilecek.

48 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


İlçelerimiz

Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’ne

rekor başvuru

Şile’de halk sağlığı

güvence altında

Şile Belediyesi’nin ilçe halk sağlığını güvence altına alarak, Şile’yi

daha temiz ve yaşanabilir bir hâle getirebilmek amacıyla yürüttüğü

hizmetlerden en önemlisi olan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği

Bakanlığı destekleriyle, Şile Belediyesi öz kaynaklarıyla yapımı tamamlanan,

Şile’nin ilk 1.Sınıf Atık Getirme Merkezi ilçeye kazandırıldı.

Şile Belediyesi 1.Sınıf Atık Getirme Merkezi, İstanbul sınırları içerisinde

yapılan diğer atık getirme merkezleri ile kıyaslandığında, estetik

bir bakış açısı ve farklı bir mimari ile tasarlandı. Merkezin en önemli

özelliği ise anaokulu, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin buradaki

atölyelerde ileri dönüşümün nasıl olacağını öğrenecek ve yeteneklerini

keşfetme fırsatı yakalayarak, çevre eğitimleri alacak olmaları.

Şile’de geleceğin çevrecilerini, Şile Belediyesi 1.Sınıf Atık Getirme

Merkezi’nde bulunan atölyeler geliştirecek ve yetiştirecek.

Kartal Belediyesi tarafından hizmete açıldığından bugüne kadar yaklaşık

65 bin Kartallı çocuğun tedavisinin gerçekleştiği Çocuk Ağız ve

Diş Sağlığı Merkezi’ne, Covid-19 salgınının etkisini yitirmesiyle birlikte

rekor sayıda başvuru yapılıyor.

Kartal’da yaşayan 4-12 yaş aralığındaki çocuklara ağız ve diş sağlığı

hizmeti veren merkezde miniklerin dolgu, çekim, ampütasyon, kanal

tedavisi, diş taşı temizliği gibi tedavi işlemleri gerçekleştirilirken; ayrıca

tedavi boyunca kaygı taşıyan miniklere, uzman psikolog tarafından

psikolojik destek veriliyor. Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi sayesinde,

özellikle çocukluk döneminde fazlasıyla önem taşıyan ağız ve

diş sağlığı, sosyal belediyecilik anlayışı ile Kartal Belediyesi tarafından

ücretsiz sağlanıyor.

Maltepe’nin çehresi değişiyor

söz vatandaşta!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Maltepe Belediyesi, Maltepe’nin

simge semtlerinden biri olan Beşçeşmeler’i korumak ve

çehresini değiştirmek için düğmeye bastı. Proje kapsamında

Beşçeşmeler Meydanı’nda forum düzenlendi, hazırlanan tasarım

çalışmalar vatandaşlara anlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi,

Maltepe’de başlattığı meydan projesinden sonra ilçenin çehresini

değiştirecek bir projeye daha imza atmaya hazırlanıyor.

Forumda İBB yetkilileri tarafından Balıkçıköy’ün imar planları,

planlama geçmişi, kültürel varlıkları gibi birçok noktada katılımcılar

bilgilendirildi. Projenin de açıklandığı forumda Beşçeşmeler’in

film çekimlerine konu olduğu, tarihi özellikleri, üzerinde

bulunan yapıların durumu, tarihi yapıları bozulmuş veya bozulmamış

yapıları, alanın kentsel açıdan olumlu ve olumsuz özellikleri

de vurgulandı. 283 yapının görüldüğü ve bölgede en

çok restoran ve kafelerin bulunduğu belirtilen sunumda, halkın

görüşleri de katılımcı bir bakış açısıyla tartışıldı. Yetkililer halktan

gelen talepleri dinleyerek tek tek notlarını alırken, forumun

toplantı ve anketlerle ilerleyen süreçlerde de devam edeceği

ifade edildi. Böylece, Balıkçıköy Kentsel Sit Alanı ve yakın çevresinin

geleceğine Balıkçıköy sakinleri, esnafı ve halkının karar

vermesinin önü açıldı.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 49


Objektifimden

İstanbul’da bir güzel, ama gerçekten güzel!

KANDİLLİ

Sultanların semti…

YİĞİT UYGUN

Istakozu sepetle tutarlarmış, şaka değil ha! Eğlenceye

ortak olmak için karşı kıyıya, Bebek Gazinosu’na

hanımlı beyli kayıkla geçer; Zeki Müren’i,

Müzeyyen Senar’ı dinler, yine küreklere

asılıp dönerlermiş evlerine, Kandilli’ye! Kayıkta

da nevale tamam ama mevsimine göre. Hayata

dokunmak böyle bir şey olsa gerek…

O dönemin İstanbul’unda yaşam elbette çok

basit bugüne göre. Basit ama güzel bence, yaşanılası!

Kandilli’deyiz, İstanbul’un mutena semti.

Mutena derler eskiler; farklı, seçkin, özel... Siz

ne derseniz deyin ama hakikaten mutena. Belki

de çok şey kaçırmışız; o yılları, o yılların İstanbul’unu,

Kandilli’sini yaşamamakla... Tevellüt

yetmemiş ne yapalım! Sözünü ettiğimiz 1950’li,

60’lı,70’li seneler…

Müthiş tarihi vardır semtin, ancak konumu da

özel tabi. Vee; Kandilli…Herkes burayı isminden

dolayı 4. Murat’ın Revan seferi dönüşünde kente

ilk ayak bastığı yer olarak bilir. Bir düşünceye

göre sefere çıkmadan önce burada bir saray yapılmasını

emretmiş, dönüşünde tamamlanan

bu mekânda ilk gecesini geçirmiş, sefer zaferi

aşkına da saray ve civarına sahilde yakılan kandiller

nedeniyle semte “Kandilli” adı verilmiş.

Bu arada Revan seferinin ilki başarılı ama siyasi

olarak yetersiz kalır ve zaman içinde ikinci bir

sefer gerekir.

Diğer bir düşünce; yine 4. Murat’ın doğmuş ya

da doğacak çocukları için bu semtte bulunan

bir saray civarını kandillerle süsletmesi, lacivert

50 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Objektifimden

bu denli lezzet çeşidine rastlayamasak da Kandilli’de

yakın tatlar bulursunuz hâlâ. Semti var

eden olgu denizdir. Akıntısı meşhur buranın

da… Eskiden kayıkçılar buralardan geçerken

kürek gücü yetmezse, yedek halatlarını sahilde

bekleyen yedekçilere atarlarmış. Onların

kol gücünün de yardımıyla tehlikeli suları geçerlermiş.

Böylelikle “yedekçi” diye bir meslek

oluşmuş.

bir gecede Boğaz’ı aydınlatan ışığın semte isim

olduğu yönünde. 27 yaşında ölen padişahın çocuklarına

ilişkin sağlıklı bilgi yok. Kendisinden

sonra bir şehzadesinin değil de kardeşinin tahta

geçmesi ayrıca düşündürücü. Evliya Çelebi,

30’dan fazla çocuğu olduğunu söylese de kanıtlı

belge yok. “Kaya Sultan” adında bir kızı olduğu

belirtiliyor. Ayrıca 4. Murat, alkol ve uyuşturucu

düşkünü, ölüm sebebi de bunlara bağlı zaten.

Kandilli, isim nereden geldiyse gelsin keyifli bir

yerleşim İstanbul’da. Ermeni’si, Rum’u, Türk’ü,

benzer yerlerdeki gibi dostça yaşamışlar. Semt

uzun bir dönem yazlık aslında, özellikle ‘karşı

taraftaki gayrimüslimler’ için… Zaman içinde

gelişince mahalleler ayrılmış. Fransız Mahallesi

oluşmuş. Rumlar zaten var, hemen komşu olmuş

Ermeni tebaa. Tabi Türkler, sonradan!

Belki de bugün bile her İstanbullunun gereğince

bilmediği, yaşamadığı bir semt. Büyük eksiklik

bence... Kandilli mutlaka ziyaret edilmeli,

tepe tepe bir gün geçirmeli. Fotoğraflanmalı,

anı biriktirmeli buraya dair.

Anadolu Hisarı ile Vaniköy arasındadır. Pek

çok ev Anıtlar Kurulu listesinde diyelim ki, siz

özel tarihini anlayın. Lacivert Boğaz’ı doyasıya

izlemek, muhteşem köşkleri fotoğraflamak için

ideal nokta Sıraevleri Sokağı… Semt, denizden

başlayıp yukarılara büklüm büklüm çıktıkça sizi

sarmalayacak zaten. Yeşiller içindeki parke taşlı

sokaklarda yıllar, hatta yüzyıllar öncesinden

size dekor olacak yapılara iyi bakın. Nasıl yaşadıklarını

düşünün ve zamanı tabi… Güzel bir

hava ve rahat sportif ayakkabılar şart! Bir tripod

ve kamera da…

Günümüzde pek çok yabancı fotoğraf tutkunu

da görülür buralarda. Şimdi Boğaz’ın kıyısındayız,

tabi en önemli konu balık. Burada yerleşik

ahali geçmişte kırmızı eti bulmakta sorun yaşamış;

dönemin ekonomik koşulları, parasızlık

ama Marmara bakmış onlara, belki yıllarca!

Çeşit çeşit balığıyla; kefal, zargana, ilerya ile...

Ağ ve oltacılık gelişince de torikler, lüferler, palamutlar,

hem tezgâhları hem mangalları hem

sofraları doldurmuş.

Eski Kandilli halkı der ki; ‘anabaşa’ balıkların

Karadeniz’den Marmara’ya gelişi ve ‘katabaşa’,

Karadeniz’e dönüş! Eskiler bilir, balık yumurtayı

atıp soğuk sulara geçince, irileşerek yağlanmaya

başlar ki bu da lezzet demektir. Günümüzde

Kol gücüne güvenen, nefesine hâkim başkaları

da varmış geçmişte Kandilli’de. Güçlü kuvvetli

genç erkeklerden bazıları, buradan o tehlikeli

akıntıya rağmen Boğaz’ın karşı kıyısına yüzerek

geçerlermiş. Karşı kıyıda zaman geçirip, akşam

tekrar yüzerek Kandilli’ye dönerlermiş. Kimi

zaman ise akıntı ile baş edemeyip, civar semtlere

çıkanlar olurmuş. Şaka gibi değil mi? Yok

gerçek…

Ve gemiler; Boğaz’ın da Kandilli’nin de güzelleri…

Buralılar karşı kıyıya İstanbul der. Sanki Kandilli,

İstanbul değil gibi. Ve İstanbul’a gemi ile

geçilir, onlar vapur diyor. Karşıda çalışanlar, sabah

vapur ile işlerine gider ve akşam dönerler.

Gidişi de dönüşü de curcunadır. Yolcu edenler,

bekleyenler, beklediğini bulamayan ya da göremeyenler…

Kimbilir ne hikâyeler vardır bununla

ilgili geçmişte…

Evlerin dışında dini yapılar, bize yaşayan ve yaşamışlardan

fotoğraf verir. Kandilli’de “Surp Haç

Ermeni Kilisesi” bir örnek. “Metomorfosis Hz.

İsa Rum Ortodoks Kilisesi” de... “On İki Havariler

Sipotz Yergodasan Arakelotz Ermeni Kilisesi”

ise semtin üst sokaklarından sizi selamlar. Bu

zenginlik keşke fazlasıyla yaşatılabilseydi. Açık

ise girin derim kiliseye; hatta mumunuzu yakın

sağlık için, barış için, dostluk için! Ben yaparım

yurtiçinde, yurt dışında, hepsinde… Gayrimüslimler

bizim zenginliğimizdi. Tutamadık onları;

yapamadık, başaramadık!

Kandilli’ye ulaşım son derece kolay İstanbul’da.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 51


Objektifimden

Eminönü ve Bebek’ten vapur seferleri var. Bebek’ten

ayrıca deniz taksi… Anadolu yakasında

iş çok daha kolay... Üsküdar’dan her türlü ulaşırsınız,

mesafe 12 km. Özel araç ile semte gelenler

park sorunu yaşayabilir.

“Adile Sultan”, Kandilli’de en önemli figür hâlâ!

Abdülmecit’in kız kardeşi, 2. Mahmut’un kızı...

Sultan ülkedeki ilk, kimilerine göre ikinci kız

lisesinin fikir sahibi. 1916 tarihli Adile Sultan

Sarayı, onun adı ile yaşıyor semtte hâlâ. Balyan

Ailesi’nin mimarlığında yapılmış güzide bir

eserdir. Osmanlı’nın son dönemlerinde önemli

yapıların mimarisi bu aileye ait... Yerinde bir karar,

nefis mekânlar inşa etmişler.

Adile Sultan Sarayı, pek çok badireyi atlatıp,

en azından bugünkü hâliyle bizlerle beraber...

Katkıları olan Sabancı Ailesi’ne saygılar! Günümüzde

özellikle ihtişamlı bahçesinde, Boğaz’ın

en görkemli manzarasına karşı içkinizi yudumlar

ve şık yemekleri tadabilirsiniz. Şimdilerde

burası bir kültür merkezi ve turistik tesis niteliğinde...

Bir sultandan, başka sultana geçelim. Kandilli’de

o da önemli; “Cemile Sultan”, Abdülmecit’in kızı.

O’nun adı da bir saray ve koruda yaşatılmış.

Hemen sahildeki saray da çok badire atlatmış,

yıkılmış. Koru ise günümüzde İstanbul Ticaret

Odası (İTO) kontrolünde, adı yaşatılıyor sultanın

burada.

Kandilli ve civarı yalıların, eşsiz evlerin sıralandığı

bir yer. Bu nedenle pek çok dizi ve film

çekilmiş. “Kıbrıslılar Yalısı” mesela, ya da “Edip

Efendi Yalısı”, “Abud Efendi Yalısı” çokça meşhurdur.

Kont Ostrorog Yalısı, gizemli ve ünlüdür.

Daha da var… Hepsi de eşsiz mimariye sahipmiş;

kimileri yenilenirken, kimileri kaderi ile

baş başa bırakılmış.

Hepimizin adını sıkça duyduğumuz bir

mekân da Rasathane, Boğaziçi Üniversitesi’ne

bağlı Deprem Araştırma Enstitüsü...

1868’e tarihli Rasathane’nin kuruluş yeri Beyoğlu,

sonradan Maçka’ya taşınmış. İlk kuruluşta

Fransızların emeği var. Sonra da İtalyanların

katkıları…Fatin Gökmen; bu isme dikkat.

Aynı zamanda bir din adamı da olduğundan

Fatin Hoca olarak da biliniyor. Aslında matematikçi.

Bu rasathanede çok emeği var, ışıklarda

uyusun. 1911’de Kandilli’ye taşınması

onun eseri. Semtte adını taşıyan bir sokakta

yaşatılıyor bu çaba.

Kandilli deyince, meşhur Kandilli yazmasından

söz etmemek hata olur. Daha çok Ermeni

Mahallesi’nde Ermeni ve Rum ustalar, eşsiz

desenleri ahşap kalıplarda kök boya ile tülbent,

mermerşahi, Şile bezi ya da daha farklı

kumaşlara basarak, adeta bir sanat eseri yaratırlarmış.

“Yemenici” ya da “mavici” denirmiş

bunlara. Sevindirici taraf, günümüzde de yaşatılıyor

bu geleneksel sanat. İlginizi çekerse

edinin bence.

Semtte ünlü oyuncular, sunucular, mankenler,

edebiyatçılar yaşamış dönem içinde. Hâlâ sürdürenler

de var. Birkaç örnek; Sedef Avcı, Berna

Laçin, Kıvanç Kasabalı… Bir ünlü var ki buraya

hayran, eskilerden; Yahya Kemal Beyatlı. Burada

oturmadığı hâlde o kadar çok sevmiş ki ara

ara gelmiş, bazen kalmış ve Kandilli’ye şiirler

yazmış.

İstanbul’da Anadolu yakasında Boğaz’da, Kandilli’de

eskiyi yaşayacak, belki geçmişe dönecek,

bir anlamda öz’e bakacaksınız. Üşenmeyin,

yoruldum demeyin, yukarılara çıkın. Tabi

suyun yanı çok cezbedici ama tepelerde de

sizi bekleyenler var; bence yaşayın!

52 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Zanaatkâr

Hamdi Bilgili... Fotoğrafçılıkta ilk yıllar...

Moda’nın tarihi fotoğrafçısı;

Bilgili Fotoğrafçılık

BATUHAN KARAMAN

Moda’nın en eski fotoğrafçılarından Bilgili Fotoğrafçılık,

kuşkusuz hem eskiler hem de yeniler

tarafından çok iyi bilinir. Çünkü zamana

direnen yegâne esnaflardandır Bilgili...

1958 yılında Rize Çayeli’nde Hamdi Bilgili tarafından

“Foto Bahar” adıyla kurulan, Hamdi

Bey ve ailesinin 1972’de İstanbul’a gelmelerinin

ardından Maltepe’de Bilgili Fotoğrafçılık olarak

hizmet veren, 1974’te Kadıköy Adliye Palas’a taşınan,

son olarak ise Moda Şair Latifi Sokak’taki

yerinde konuklarını ağırlayan Bilgili Fotoğrafçılık,

tarihe tanıklık eden fotoğraflarla nice anları

ölümsüzleştirmiş ve Kadıköy’ün 65 yıllık tarihine

arşiviyle katkı sunmuş, sunmaya da devam

ediyor.

“FOTOĞRAFÇILIK EN FAZLA

DEĞİŞİME UĞRAYAN SEKTÖR”

Günümüzde hâlâ Şair Latifi Sokak’ta sadece

Modalıların değil, tüm Kadıköylülerin uğrak

noktası olan Bilgili, bu defa babadan oğula

değil, kıza geçmiş. İşleri yaşlılığa bağlı sağlık

sorunları nedeniyle kızı Binnaz Bilgili’ye devreden

Hamdi Bilgili, eski yılları dergimize şu

sözlerle anlattı: “Fotoğrafçılık eskiden çok zor

ve zahmetliydi. Fotoğraf agrandisör ile çekilir,

tek tek elde yıkanırdı. Spiral tanklarda makara

edilir, malzemelere sarılır ve yıkama işleme özel

kimyasallarla yapılırdı. Fotoğraf kâğıdını tab etmek

için özel ışıklı odalara ihtiyaç olurdu. Özel

film yıkama makineleriyle, 1980’li yıllarda günlük

800-1200 arası film yıkanabiliyordu. 1983

yılından sonra dijitale dönüş başladı ve süreç

çok hızlı ilerledi. Daha önceleri neredeyse bir

hafta süren birçok işlem, yarım saatlere inmeye

başladı. Şimdi dijital fotoğrafçılık, analogun çok

ötesinde. Fotoğrafçılık sanıyorum son 30-40

senede en fazla değişime uğrayan sektör oldu.”

RİZE’DEN MODA’YA

BİR UZUN YOLCULUK

Hamdi Bey, mesleğini uzun yıllar Kadıköy’de

sürdürmüş olmaktan da mutluluk duyduğunu

ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadıköylülerle

birbirimizi çok sevdik, uzun yıllar aile

gibi yaşadık. Şimdi kızım da aynı ilişkileri sürdürüyor.

Semtte geriye kalan nadir esnaflardanız.

Bu zamana kadar geldiğimiz ve Kadıköy’ün her

anına tanıklık ettiğimiz için çok mutluyum. İyi

ki Rize’den İstanbul’a ve hatta Moda’ya doğru o

uzun yolculuğu yapmış, yaşamak için Moda’yı

tercih etmişim. Neredeyse üç nesil ailelerin fotoğraflarını

hep biz çektik. Bizleri annelerinin,

babalarının ve hatta büyükanne, büyükbabalarının

fotoğrafçısı olarak tanıyorlar. Bu misyonu

üstlenmekten mutluluk duyuyorum.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 53


Yaşamın İçinden

Anılar ve tanıklıklarla

Kadıköy’ün en güzel sokağı;

Hacı Şükrü

Sokak

PINAR BALTACI

Köşkleri ve Arnavut kaldırımlarıyla bir zamanların

en güzel sokaklarından Hacı Şükrü Sokak,

günümüzde “Kilisenin Sokağı”, “Thales’in Sokağı”

olarak da biliniyor. Doktor Esat Işık Caddesi’nden

başlayıp, Sakız Gülü Sokak’ta biten,

Bahariye Caddesi ve Kadife Sokak’ın arasında

kalan, girişinde büyük bir çitlembik ağacıyla

gelip geçenleri karşılayan Hacı Şükrü Sokak’ın

en eski tanıklarından biri olan Selma Marko ile

konuştuk.

Henüz 4 yaşındayken sokağa gelen ve tüm hayatını

babası tarafından yaptırılan sokağın en

eski apartmanında geçiren Selma Hanım, köklü

semt hafızasıyla bizleri tanık olamadığımız Kadıköy

yıllarına götürdü:

HACI ŞÜKRÜ SOKAK’IN

İLK APARTMANLARINDAN;

DEDEM APARTMANI

“Ben 4 yaşımdayken ailemle Anadolu’dan İstanbul’a

geldik. Babam savaş çocuğuydu ve

öksüz büyümüştü. Okumayı çok önemserdi. O

sebeple, ben ve ağabeyimin eğitimi için Kadıköy’e

yerleşmeye karar verdi. Hep bu sokakta

oturduk. İlk zamanlar, şu anki evimizin hemen

çaprazındaki binada yaşıyorduk. Ardından babam

burayı satın aldı ve sokağın köşesindeki bu

büyük binayı dikti. İlk mesleği marangozluk olduğu

için bina içerisindeki tüm ahşap detayları

da kendisi yaptı. Apartmanın girişindeki ahşap

duvar detayları, hep babamın elinden çıkma.

Bununla beraber apartmanımız, Kadıköy’ün ilk

Evin eski (solda) ve bugünkü hâli...

asansörlü apartmanlarından. Tabii çocukken

tüm bu merdivenleri koşarak inip çıkardım, ancak

şimdilerde iyi ki babam bu asansörü yaptırmış

diyorum. Bu yaşlarda büyük kolaylık oldu

bize. Apartmanımız, babamın döneminde bir

aile apartmanıydı. Kendisi, torunları olduktan

sonra hep yanında olsunlar diye burayı yaptırdı.

O sebeple de ismi ‘Dedem Apartmanı’ oldu.

Hatta balkon demirleri dahi çocuklar için tasarlanmıştı.

Dışarıyı izlemek için başlarını aşağıya

sarkıtmasınlar diye demirler dışa dönük şekilde

yapıldı. Çocuklarımız, kolaylıkla demirlerin arasından

dışarıyı izleyebiliyorlardı.”

54 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşamın İçinden

Kilisesi’nin hemen karşısında Rum bir bakkal

vardı. Niko’ydu onun da ismi. Olaylar sırasında

veresiye defteri kaybolmuş, maalesef iflas

etti. Sonrasında bir daha hiç görmedik, belki

de Yunanistan’a gitmiştir. Bununla birlikte çok

seçkin insanlara da o dönem ev sahipliği yapardı

Kadıköy. Ajda Pekkan semtimizin kızıydı,

benimle akrandır. Çok güzel bir kızdı. Sonra

Bülent Ersoy da o vakitler Kadıköy’de yaşardı.

Çok kere karşılaşırdık onunla bu sokakta. Artık

bu sokakta tanıdığım kimse kalmadı. Teyzemin

arkadaşlarının torunu oturuyor çapraz

binamızda sadece. Torunlarını gördükçe aileyi

görüyormuş gibi hissediyorum. Buradan İstanbul’a

gidenler de çok oldu. Biz karşıya İstanbul

diyoruz öteden beri.”

“THALES’İN BİNASI, SOKAĞIMIZIN

EN BAKIMSIZ BİNASIYDI”

Bu sokakta çok güzel bir çocukluk ve hayat geçirdiğini

ifade eden Selma Hanım, sokakta çocukluğundan

günümüze meydana gelen değişimleri

de şöyle anlattı: “Belki de burada doğup

büyüdüğüm için Hacı Şükrü Sokak, bana hep

Kadıköy’ün en güzel sokağı gibi gelmiştir. Eskiden

tüm sokak ahşap köşklerden oluşurdu,

kaldırımlar ise Arnavut kaldırımlardan. Bugün

o yıllardan geriye sadece Thales’in binası kaldı.

Ancak ilginç bir detay paylaşayım; bugün görkemli

görünen o bina, eskiden bu sokağın en

bakımsız binasıydı. O dönemler bina Rumların

vakfıydı ve yoksul Rumlar orada yaşardı. Mesela

mahallemizin sebzecisi Niko orada yaşardı.

Alkole biraz düşkün olduğu için ‘Sarhoş Niko’

derdik ona. Çocukları da çok seven, temiz

kalpli biri olarak kalmış hatırımda. Ha bir de

sokakta şarkılar söyleyerek yürürdü. Hepimiz

kazansın diye ondan alışveriş yapmaya özen

gösterirdik.”

Selma Hanım ve yakın zamanda

kaybettiğimiz eşi, Kadıköy’ün değerli

yazarlarından Mıgırdiç Margosyan...

“MODA’DA YÜZER,

GECE KULÜBÜNDE DANS EDERDİK”

Selma Hanım, sokağın eşsiz köşklerini anlatmaya

devam etti: “Hem bu sokakta hem de

Bahariye’de harika köşkler vardı o zamanlar.

Mesela bizim evimizin sırasında, kapısına iki

taraftan merdivenle çıkılan bir köşk vardı.

İçerisinde nilüferler olan minik de bir havuzu

vardı o köşkün. Sık sık çıkar, balkondan

izlerdim o havuzu. O köşklerde genelde alt

katlar bodrum değil, mutfak olurdu. Sık sık

dış cepheleri boyanır, özel bakımlar yapılırdı.

Bahçelerinde rengârenk çiçekler ve limon

ağaçları vardı. Her köşkün mutlaka ön ya da

arka bahçeleri de olurdu. Bir de şimdiki evimizin

yanında ahşap, sarayzade bir hanımın evi

vardı. Babası zamanında sarayda görev almış,

köşkü de kızı için yaptırmıştı. Bayramlarda

ziyaretine giderdik, çok yaşlıydı o zamanlar.

Hayatımda o ev kadar yüksek tavanlı bir yer

görmemiştim. Duvarlarında kadın figürleri

vardı. Sonraları yıkıldı tabii o ev de… Kadıköy

yazlık bölgesiydi. Yazları bahçelerde oturur,

sabahları Moda Plajı’na yürürdük. Akşama

kadar yüzerdik, ardından Papatya Gece Kulübü’ne

giderdik. Orada dans ederdik. Tabii gece

kulübü diyorum ama bugünkü gibi düşünmeyin,

çok nezih mekânlardı.”

“AJDA PEKKAN VE BÜLENT ERSOY,

SEMTİMİZİN SAKİNLERİYDİ”

“Moda’nın en güzel yıllarını yaşadık” diyen

Selma Hanım, sözlerini şöyle sürdürdü: “O

dönemler çok sayıda Rum aile vardı sokağımızda.

Fakat 6-7 Eylül Olayları’nın hemen ardından

hepsi bir bir gitti. Sokağımızda Rum

Sokağın simgelerinden olan Aya Triada

Rum Ortodoks Kilisesi... 1900’lerin başı...

“Bu evimizin önündeki büyük

çitlembik ağacını babam dikti.

Her baktığımda babamın

anıtını görüyormuş gibi hissediyorum.

Anadolulu olmanın

getirdiği bir özellikle doğaya

çok bağlıydı babam. Bir evin

bahçesinde küçücük bir fideymiş

bu ağaç, ev yıkımında sokağa

atmışlar. Babam da onu

alıp buraya dikmiş ama büyütene

kadar büyük çileler çekti.

Her gelen dokunurdu, oynardı.

Babam çok kere etrafına çitler

çekti. Ancak çok güzel yaşadı,

hâlâ da yaşıyor. Kadıköy’ün

hem eski hem de bugünlerini

o da gördü.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 55


Yeni Çıkanlar

İnal Aydınoğlu’ndan 16. kitap:

“65 Yaş Sonrası

Sevgi ve Gönüllülük”

Gönüllü Hizmet Vakfı Kurucusu, Yazar İnal Aydınoğlu’nun 16.

kitabı “65 Yaş Sonrası Sevgi ve Gönüllülük” yayımlandı. Kitabında

“Yaşamınıza gönüllülüğü katmadan; sevgi, şefkat, merhamet

dolu hizmetler yapmadan mutluluğa ulaşamazsınız” mesajı veren

Aydınoğlu, şunları dile getiriyor:

“1978 yılından bu yana işkolikliğimin yarıya yakınını gönüllülüğe

yönelttim. Huzuru, sevinci, mutluluğu doludizgin sürdürdüğüm

gönüllülükte buldum. Eğitim verdiğim binlerce gönüllüye yenilerini

eklemeye, toplumumuzda gönüllülük duygusunu yaymaya,

cömertçe veren, seven, paylaşan bir gönüllü olmaya çaba

sarf ediyorum. Bilgi, birikim ve deneyimlerimi paylaşabilmek

için yetişkin kursları açıyor ve üniversitelerde sosyal girişimcilik,

toplumsal sorumluluk, sevgi ve gönüllülük üzerine dersler veriyorum.

Konferanslara ve seminerlere katılıyorum.”

“VİCDAN HER İNSANDA MEVCUTTUR”

Kitabında hiçbir karşılık beklemeden iyilikte bulunmanın, başkalarına

ilgi, sevgi ve saygı gösterip, iyilik yolunda işbirliği yapmanın

vicdanı rahatlattığına da değinen İnal Aydınoğlu; “Bir

insan hesaplarını ve kıyaslamalarını aklıyla, insanlık yolunu ise

vicdanıyla belirler. Aklın görmediği durumlarda vicdan devreye

girer. Vicdan her insanda mevcuttur. Eğitimle geliştirilebilir veya

yok sayılarak sönümlendirilebilir” diyor.

Boğaz’ın koruyucuları iş başında:

“Bir İstanbul Efsanesi”

Ayşegül Yalvaç, ekolojik-kurgu türündeki ilk romanı “Bir İstanbul Efsanesi”

ile Boğaziçi’ndeki gizemli dünyanın kapılarına okura açıyor. Hikâyenin

kahramanları, son dönemlerin en meşhur kötü karakteri iklim

değişikliği ve onun tetikleyicisi çevre sorunları ile baş ederken, ortaya

daha önce hiç dile gelmemiş bir efsane çıkıyor. Elbette buradaki efsane,

iklim değişikliği ve çevre sorunları değil...

“Zülfikârın Hükmü”, “Erbain Fırtınası” ve “Pir-i Lezzet” gibi kitaplarla tanınan

Saygın Ersin, kitabın arka kapak yazısını kalem aldı: “İstanbul’un

kahramanları bu sefer suların derinliklerinde! Asırlardan beridir Boğaz’ı

korumakla görevli olan efsanevi ‘Periyanlar’ ile tanışın ve onlarla

birlikte hem denizin hem de şehrin karanlıklarında geçen heyecan

dolu bir maceraya katılın!” Antares Yayınları’ndan çıkan kitabın editörlüğünü

Serdar Yıldız, kapak tasarımını Yunus Karaaslan, sayfa düzenini

ise Adem Şenel yaptı.

56 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Nostalji

Kadıköy’den iki köşk,

iki hikâye…

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 57


Nostalji

Kadıköy’den iki köşk, iki hikâye…

Gül & Haluk Kaya çifti ile

geçmişten geleceğe

Sizleri bu sayımızda Kadıköy’ün hâlâ hayatta kalan nadir köşklerinde yaşanan

iki farklı hikâyenin kahramanlarıyla tanıştırmak istiyoruz. Gül & Haluk Kaya çiftinin

tanışıklıkları ve evlilikleri 40 yıl olmuş, fakat her ikisi de Kadıköy’ün iki farklı

köşkünde birbirinden habersiz geçirmişler çocukluk ve ilk gençlik yıllarını.

PINAR BALTACI

Sizleri bu sayımızda Kadıköy’ün hâlâ hayatta kalan

nadir köşklerinde yaşanan iki farklı hikâyenin

kahramanlarıyla tanıştırmak istiyoruz. Gül

& Haluk Kaya çiftinin tanışıklıkları ve evlilikleri

40 yıl olmuş, fakat her ikisi de Kadıköy’ün iki

farklı köşkünde birbirinden habersiz geçirmişler

çocukluk ve ilk gençlik yıllarını. Denk gelişler,

ortak sokaklar ve tanıdıklar ise yıllar sonra

evliliğe giden yolculukla gözler önüne serilmiş.

Haluk Bey, şimdilerde Feneryolu’nda Dünya

Göz Hastanesi’nin bulunduğu beyaz köşkte,

her yaz babaannesini ziyarete gelirken tanımış

Kadıköy’ü... İstanbul’dan Avrupa’ya uzanan öğrencilik

yılları, onu o eski köşkün hatıralarından

hiç uzaklaştırmamış. Köşk, babaannesinin vefatının

ardından güzel bir restorasyonla sağlık

alanında kullanılmaya başlanmış.

Gül Hanım’ın büyüdüğü köşkü de hepimiz çok

yakından tanıyoruz. Bahçesinde şarabımızı yudumladığımız

ve kuşkusuz sık sık içimizden “Ne

güzel köşk” diye geçirdiğimiz Viktor Levi Şarap

Evi, Gül Hanım’ın doğduğu ve büyüdüğü köşk...

VİKTOR LEVİ’NİN KÖŞKÜ

Gül Hanım’ın Kadıköy sokaklarındaki çocukluğu,

Moda Deniz Kulübü’nde geçen genç kızlığı,

Haluk Bey’in ise babaannesi Neyyire Hanım ve

halasının hayatına tanık olduğu Fenerbahçe

yılları... Her ikisinin ailesinde de oldukça tanıdık

simalar ve köklü bir tarih var. Şimdilerde

Emirgan’da yaşayan Kaya çifti, Kadıköy’ü hâlâ

çok özlüyor ama en çok da Gül Hanım... Özlem

ve hayranlıkla bahsettiği Kadıköy’deki hayatına

dair şunları söylüyor Gül Kaya:

“Sadece benim değil, anne ve babamın da tüm

hayatı Kadıköy’de geçti. Annemin çocukluğu

Göztepe Tepegöz Sokak’ta geçmiş. Anneannem

o dönem ev değiştirmeyi çok sevdiği için de annem

aslında Kadıköy’ün kimi günümüze kadar

kalan köşklerinin bazılarında yaşama imkânı

bulmuş. Annemle bazen akşam yürüyüşleri

yapardık Bahariye’de. Bana sık sık ‘Gülcüğüm

bak, ben bu evde de yaşadım’ diye yeni yeni ev-

58 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Nostalji

gibi düşünmeyin trenleri, o zamanlar ileri düzeyde

lüks ve konforluydu. Düşünün, porselen

lavabosu vardı. Kompartımana çaylı, kahveli,

kızarmış ekmekli kahvaltı gelirdi. Ve hatta cep

saatinizi asabileceğiniz bir kanca bile olurdu.

Trenle İstanbul’a girdikten sonra ilk olarak Göztepe’de

yaşayan akrabalarımızı selamlardık tren

camından. Her yer o kadar boştu ki, balkondan

görürlerdi trenin geçişini. Trenle önce Haydarpaşa

Garı’nda iner, oradan eve geçerdik.”

ler gösterirdi. Anneannem sayesinde annemin

Kadıköy’ün birçok konağında farklı farklı anıları

vardı. Ben ise 1952 yılında şu an hâlâ mülkiyeti

ağabeyim ve yeğenlerimin üzerinde olan, Viktor

Levi Şarap Evi isimli mekânın bulunduğu köşkte

doğdum. Doğmanın yanında uzun süre de

orada yaşadım. Genç yaşta evlenip ayrıldığım

dönemlerde de hep oraya geri döndüm. Ne zaman

geri döneceğim belli olmaz diye, annemle

babam evdeki odamı hiç bozmadılar. Hem anne

hem de babamın ailesi çok eski İstanbullu ve

Kadıköylü... Ben de Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nin

hemen ardından o zamanlar Robert Kolej

olan, şimdilerin Boğaziçi Üniversitesi’ne girdim.”

“MODA’NIN DAİMA

KOZMOPOLİT BİR YAPISI VARDI”

Gül Hanım, Moda’ya olan sevgisini ise şu sözlerle

dile getiriyor: “Şimdilerde Emirgan’da yaşıyoruz

ama Moda’yı inanın hâlâ çok özlüyorum.

Ayaklarım geri geri gidiyor Moda’ya doğru. Kadıköy

genelinin yanı sıra özellikle Moda, çok

uygar bir yerdi. Daima kozmopolit bir yapısı

vardı. ‘Argili’ isimli Bulgar sütçümüz ve ‘Meraklı’

diye lakap taktığımız Rum bakkalımız hatırımda

kalanlardan. Genç kızlık dönemimde sık sık

Moda Deniz Kulübü’nde vakit geçirirdim, hâlâ

da vakit buldukça gidiyorum.

Babamın arkadaşları, o dönem hep sanat ve

edebiyat çevresindendi. Zira aile fertlerimiz

arasında da çok sayıda edebiyatçı ve sanatçı

vardı. Ben de bu doğrultuda oldukça demokrat

bir ailede büyüme imkânı buldum. Mesela,

Osmanlı’nın ilk Maarif Nazırı Sami Paşa’nın oğlu

Suphi Paşa, baba tarafından büyük dedemiz

olur. Cumhuriyet’in ilk Maarif Vekili Hamdullah

Suphi dayımdır. Şair Özdemir Asaf evimizi sık

sık ziyaret ederdi, annemin kuzeniydi. Ablam,

Boğaziçi Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nü

kuran kişi, ağabeyim Hasan Yazıcı ise Cerrahpaşa

Tıp Fakültesi’nde uzun süre Anabilim Dalı

Başkanlığı yaptı. Ayrıca çok sayıda ressam, sanatçı

ve yazar da ailemizin üyesiydi. Okumaya

ve üretmeye önem veren bir aileydik.”

ANKARA’DAN KADIKÖY’E

TREN YOLCULUKLARI

Haluk Bey ise çocukluktan biliyor Feneryolu’nu...

Babası, Kızıltoprak Ortaokulu’nun ardından Kabataş

Erkek Lisesi’ni kazanmış ve başarılı bir eğitim

hayatı geçirmiş. Hatta yurt dışına devlet bursuyla

okumaya giden sayılı gençlerden biri. Bu

sebeple de hayatı boyunca devlet kurumlarında

çalışmayı tercih etmiş. “Babaannem, Feneryolu’nda

bugün Dünya Göz Hastanesi olarak kullanılan

köşkü esasında yazlık olarak yaptırmış”

diyerek başlıyor anlatmaya Haluk Kaya:

“Eskiden orası ikiz evdi ve çok büyük bir bahçesi

vardı. Babaannemler esasında Cihangirli. Ben

küçükken Cihangir’deki köşklere ev öpmeye

giderdik. Birçoğu yakınımız, akrabamızdı. Babam,

Ankara Devlet Demiryolları’nda çalışmaya

başlamak için aileden ayrılmıştı, fakat her

yaz adeta tatile geliyormuş gibi Feneryolu’na,

babaannem ve halamın yaşadığı bu köşke gelirdik.

Kadıköylüler, köşkün bulunduğu yeri çok

iyi hatırlayacaklardır. İnanın köşkün oradan

sahile kadar her yer tarlaydı. Ankara’dan İstanbul’a

yataklı vagonla gelirdik. Ancak şimdiki

FENERYOLU’NDA MÜZE GİBİ BİR KÖŞK

Babaannesinin köşküne dair derin detaylara da

değinen Haluk Kaya, adeta bizleri o yıllara götürüyor:

“O evde babaannem, halam ve emektar

bir çalışanları yaşardı. Hâlâ hatırımda tüm detaylarıyla

duran o ev müze gibiydi. Babaannem

odasından hiç çıkmazdı. Yemeği, kahvaltısı odasına

götürülürdü. Kışın çini bir sobası ve mangalı

vardı, üzerinde kendi kahvesini pişirirdi. Kahve

tiryakisiydi. O odada daima radyo dinlenir ama

sadece radyo gazetesinde haberler açık olurdu.

Odasının duvarında bir Kuran-ı Kerim, bir de tik

tak diye ses çıkaran saat olurdu. Onun dışında

büyük bir sessizlik hâkimdi odaya ve eve. Bahçesi

ise evin aksine capcanlı ve yemyeşildi. Çeşit

çeşit meyce ağaçları vardı. Kardeşim ve ben gelir

gelmez salıncak kurar, meyve ağaçlarına çıkardık.

Dalyan çalışıyordu ve o zaman çokça balıkçılar

vardı. Bir balıkçı kayığı tutar, kulübün önüne

gidip, denize girerdik. Denizin temizliğini hayal

bile edemezsiniz. Dört-beş metreden kumun

üzerindeki yengeci görebilirdiniz. Kalamış’ta ise

o dönemlerde deniz banyosu sandalları olurdu.

Sandallar o kadar kendine hastı ki, oturulacak

yerleri kadife ile kaplanmıştı. Kadıköy eskiden

herkesin herkesi tanıdığı ve büyük saygı göstererek

harmoni içerisinde yaşadığı bir yerdi. Şimdi

büyük değişime uğradı tabii ki tüm İstanbul gibi...”

“Gül Hanım, şimdilerde Viktor Levi

olarak kullanılan eski evine bir iki kez

gittiğini, fakat çok duygulandığını şöyle

anlatıyor: “Hep ağabeyimle gittim.

Kendi kendime gidemiyorum, çok rahatsız

oluyorum çünkü. Mesela birileri

merdivenlerden benim yatak odama

çıkıyor, salonumuza giriyor, mutfakta

dolaşıyor. İnanın çok rahatsız oluyorum.

Kötü bir his... Çok güzel ve mutlu

bir çocukluk geçirdim o evde. Benim

için cennetle eşdeğer bir yer orası. Mesela

babam, yemek odası ile oturma

odası arasına ferforje yaptırmıştı. Onlar

orada duruyor ve ben her gördüğümde

üzüntü duyuyorum. İsteyerek,

severek gideceğim bir yer değil şu an.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 59


Hatıralar Bulvarı

Ulu Önder’imiz için İstanbul’un en güzel beldesi olan Fener-Bahçesi’nde yazlık köşk yapılması

istenmiş, ne var ki kendilerinin de burayı çok beğenmesine rağmen; “Bu kadar güzel bir

beldenin tek bir kişinin özeline ayrılması yazıktır. Türk gençleri bundan böyle burada

yelken ve su sporlarını yapsınlar” diyerek Florya Köşkü’nü seçmişti.

FENER-BAHÇESİ TREN İSTASYONU’NDA İNEN

ATA, FENER-BAHÇESİ’NDE!

Fener-Bahçesi Tren İstasyonu’nda arkada görülen özel treninden inen Ulu Önder Atatürk, elini tuttuğu manevi kızı Ülkü ile birlikte Dahiliye Vekili

Şükrü Kaya, Saylav Kılıç Ali, Cevat Abbas, Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ, Kumandan General Halis, Riyaseti Cumhur Katibi ve

yaverleri ile diğer zevat eşliğinde Fener-Bahçesi Burnu’nu gezmişlerdi, 17 Mayıs 1936. (Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu).

R. SERTAÇ KAYSERİLİOĞLU

FENER-BAHÇESİ VE TREN İSTASYONU

Eski günlerdi... Çamlıca’dan kopan poyrazın soluğu

doğrudan Haydarpaşa’da aldığı ve de henüz

ne “Kara Tren”in ne de “Mavi Tren”in yer almadığı

yıllar ufukta… Hani “İstanbul’un taşı toprağı altın”

olduğunun henüz daha keşfedilmeyip, tüm okların

Anadolu’dan İstanbul’a çevrilmediği yıllar...

Ulaşım sorununun Tanzimat ile birlikte daha bir

önem kazandığı ve de Şirket-i Hayriye’nin vapur

seferlerini, “Dersaadet Tramvay ve Tünel Şirketi”-

nin atlı tramvaylar ile Karaköy-Beyoğlu Tüneli’ni,

İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan Rumeli Demiryolu

Şirketi’nin ise bu kez de “Anadolu Demiryolu

Şirketi” aracılığında Haydarpaşa-Pendik hattını

hizmete açtığı (1872) yıllar...

İşte tam bu dönemlerin İstanbul’unda bir semt

daha bir ayrıcalıklı olmaya başlamıştı; o dönemlerdeki

ismi ile “Fener-Bahçesi”… Tanrı’nın

yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı

davrandığı bu diyar, tabiatın ona bahşettiği güzelliklerini

sunmak için sevdalılarını pırıl pırıl

sularla kaplı masmavi koyuna çağırır, çimenli

çiçekli mesiresi ile Adalar’ı ve “Karşı İstanbul”u

seyri ile hülya alemindeki misafirlerini ağırlardı.

Fener-Bahçesi’nin mesireliğindeki tüm bu güzellikleri

sağır sultan bile duymuştu. Üstelik kıyılarının

Kalamış gibi sığ ve kumsal oluşu, deniz

mevsiminde ayrı bir artı idi.

Fener-Bahçesi işte böylesi güzel bir yerdi. Güzel

bir yerdi de, İstanbul halkı için de hayli uzak bir

yerdi. Halkın zengin ve paralı olanları özel faytonu

ile landosu ya da kupası ile gelirdi de, lakin

orta tabakası nasıl gelecekti? Kadıköyü’nden Fener-Bahçesi’ne

atlı araba ile gitmek pahalı, yürümek

ise hayli yorucuydu. İşte, güzellikler ile

ulaşımdaki güçlük arasında tezat yaşayan Osmanlı

İstanbulu’nda, bu sorun çözüme kavuşturulmak

isteniyordu. Döneminde İstanbul’un

toplu taşımacılığı konusunda birçok ilke imza

atan Sultan Abdülaziz, o zamanın en gözde

mesire yeri olan Fener-Bahçesi’ne halkın kolay

ve ucuz bir biçimde ulaşabilmesi gayesiyle bu

konuda da buyruğunu veriyordu.

1872 yılında işletmeye açılan Haydarpaşa–Pendik

ana demiryolu üzerinde, Feneryolu’ndan

ayrılarak Fener-Bahçesi yarımadasına giden

60 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Hatıralar Bulvarı

1872 yılında kurulmuş olup,

yazları istasyon, kışları karakol

olarak kullanılan, 1900’lü yıllar

başında halka geniş çapta hizmet

verdiği bilinip, 1. Dünya Savaşı’nda

Anadolu’ya silah ve malzeme

sevkiyatı yapılmasına aracı olan ve

1936 yılını takiben söküldüğü

tahmin edilen Fener-Bahçesi

Tren İstasyonu, 1900’

(Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu

Koleksiyonu)

özel bir hat yapıyordu. Ana hattan ayrılarak,

ayrımın yapıldığı bu yere kurulan istasyona

“Fener’e Giden Yol” anlamına gelen “Feneryolu

İstasyonu” adı verilirken, son durak Fener-Bahçesi’nde

kurulan istasyon da “Fener-Bahçesi

İstasyonu” olarak isimlendirildi. Cuma ve pazar

günleri bu hatta özel “Fener-Bahçesi Treni” işliyor

ve de akın akın insanları Kadıköyü’nün bu

yeşillikler beldesine taşıyordu.

Sağlığı döneminde uzun yıllar kendisi ile birlikte

Kadıköy araştırmaları yapma şerefine erişti-

Özel treni ile Ankara’dan gelen Atatürk, Haydarpaşa

Garı’nda karşılama heyeti ve kız kardeşi Makbule

Atadan hanım eşliğindeki refakatindeki zevatla

birlikte, Kalamış vapuru ile Dolmabahçe Sarayı’na

hareketi sırasında, 17 Mayıs 1936.

(Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)

ğim ve o dönemlerin Feneryolu’nda çocukluk

günlerini yaşamış olan Kadıköy Tarihi Araştırmacısı/Yazar

Dr. Müfid Ekdal’dan (1918-2014)

edindiğim bilgiler arasında; “Haydarpaşa’dan

kalkan Fener-Bahçesi treninin Feneryolu tren

istasyonunun arkasından makas değiştirerek

özel bir demiryolu hattına girdiği ve bu hattın

da Bağdat Caddesi’ni keserek Dr. Faruk Ayanoğlu

Caddesi’ni takip edip, eski Fener-Bahçesi Plajı’nın

doğu tarafına yapılmış Fener-Bahçesi Tren

İstasyonu’nda son bulduğu” bilgisi de vardı...

Fener-Bahçesi yarımadasının 1890 yıllarında

çekilmiş olan ve bugün arşivimde bulunan bir

fotoğrafta da görüldüğü üzere, bugünkü Türkiye

Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Sosyal Tesisleri

içinde yer alan bir mevkide bir dönemler

yer almış olan bu şirin istasyon, 1872 yılında bir

Avusturya şirketi tarafından iki katlı ve ahşap

olarak yapılmıştı. Binanın etrafında çepeçevre

olarak yer alan sundurma, beyaz boyalı kalın

ahşap direklere meyilli olarak binmiş, alt katında

bilet gişesi ile çok şık kırmızı kadife koltukları

ve aynı kumaştan perdeleri, orta masası, büyük

bir duvar aynası olan bir bekleme salonu, üst

katında ise binada bütün yaz kalan memurun

odası yer almıştı.

Feneryolu’ndan gelen hattın seviyesini tutsun

diye burada toprak yükseltilip, iki katlı ahşap

istasyon binası buraya yapılmış, civarda fazla

ev de olmadığından dolma topraktan meydana

gelen ufak tepenin üzerindeki bu istasyon her

taraftan görülür olmuştu. Yazın tren istasyonu

olarak kullanılan bu binanın, kışın seferlerin

yapılmamasından dolayı karakol olarak da

Ulu Önder Atatürk, arkada görülen

Fener-Bahçesi Tren İstasyonu’nda inmiş

ve beraberindeki heyeti ile birlikte Fener-

Bahçesi’’ndeki gezisini yapmıştı, 17 Mayıs 1936.

(Fotoğraf: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)

kullanıldığı, dolayısıyla uzun kış gecelerinde de

zaptiyelere yatakhane olduğu da yine konumuza

ilişkin bilgiler arasında.

Fener-Bahçesi’ne giden bu hat, tarihin her döneminde

sadece insanları sayfiyeye taşımak

için kullanılmamış, 1.Dünya Savaşı sıralarında

çok ulvi bir amaca da hizmet etmişti. Savaş esnasında

6 Eylül 1917 ve 18 Ekim 1918 tarihlerinde

yaşanan hava hücumu ve infilak neticesinde

hasar gören Haydarpaşa Garı’nın bu elim hâli

düzeltilene kadar, Anadolu’ya silah ve malzeme

sevkiyatı yapılmasında Fener-Bahçesi’ndeki taş

iskele kullanılırken, buraya yapılan sevkiyat da

bu hat ile sağlanmıştı.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 61


Hatıralar Bulvarı

Bağdat Caddesi’nden Fener-Bahçesi’ne doğru

inen Faruk Ayanoğlu Caddesi’nin yan tarafında

yer almış Fener-Bahçesi Treni rayları,

1950’-1960’(R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu

Halime H. Tanık / Lale Faga Arşivi)

Ne var ki; savaşın bitmesi Fener-Bahçesi’ni yine

de sevindirememiş, savaşın ardından imzalanan

Mondros Mütarekesi sonucu İşgal Kuvvetleri,

13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal ettiğinde,

bu kez İngiliz ve Fransızlar, Fener-Bahçesi’ne

gelmişti. İstanbul’un işgal altında olduğu dönem

süresince Fener-Bahçesi İstasyonu’na İngilizler

yerleşip, burasını bir üs olarak kullanmışlardı.

Burada yer alan Fuat Paşa Bahçesi de olaydan

nasibini alıp, adeta bir İngiliz Garnizonu’na dönüşürken,

bahçede üzeri oluklu saçaklarla yarı

yuvarlak olarak yapılmış barakalarla kurulu bu

binada, gayri İngiliz bayrağı dalgalanır olmuştu.

1933 senesinde hizmete başlayan Fener-Bahçesi

Tramvayı’nın bu ihtiyacı karşılaması üzerine

Haydarpaşa–Fenerbahçesi tren seferlerinin

eski günlerdeki gibi verimli olamadığı görülmüş

ve bir süre sonra da bu hatta toplu taşıma

hizmeti verilmesinden vazgeçilmişti. Ta ki; Ulu

Önder Atatürk’ün 1936 Mayıs’ında Fener-Bahçesi

Burnu’na yapacağı gezisini Haydarpaşa’dan

hareketle beyaz treni ile yapılacağını emir buyurduklarına

kadar…

Aslında bu gezinin ayrı bir gerekçesinin olduğu

da kesindi. Zira; Ulu Önder Atatürk’e İstanbul’da

deniz kenarına en yakın bir mevkide istirahat

buyuracakları bir köşk yapılması fikri gündeme

gelmiş, şehir içinde en uygun yerin ise ancak, o

dönemlerde daha ziyade yaz aylarında sayfiye

olarak kullanıldığı görülen Fener-Bahçesi semtinin

olabileceği fikri benimsenmişti.

Atatürk’ün Fener-Bahçesi’ne özel treni ile yapacağı

bu gezi için Haydarpaşa- Fenerbahçesi

Tren Hattı’nı ve eşliğinde de Fener-Bahçesi

Tren İstasyonu’nu kullanılacağının öğrenilmesi

üzerine, yıllardır atıl olan hatta çeki düzen

verilmiş, önce güzergâh üzerindeki Ayanoğlu

Caddesi’nde yer alan atıl tren rayları arasında

kalmış olan uzamış otlar ve bitkiler temizlenmiş,

sonrasında da yıllardır kullanılmayan Fener-Bahçesi

Tren İstasyonu tertemiz yıkanmış,

boyanıp paklanmıştı.

Ulu Önder, 16 Mayıs günü saat 20.20’de Ankara

halkının coşkun tezahüratları arasında, 18 gün

kalacağı İstanbul seyahati için özel treni ile Ankara

Garı’ndan Haydarpaşa Garı’na yolcu ediliyordu.

İstanbul gazetelerinden 17 Mayıs 1936 tarihli

Cumhuriyet Gazetesi, konuya ilişkin olarak

ön sayfasında şu haberi geçiyordu: “Reisicümhur

Atatürk, bugün şehrimizi şereflendiriyorlar.

Büyük Önder’i dün akşam Ankara İstasyonu’nda

Başvekil İsmet İnönü, Büyük Erkânıharbiye

Reisi Mareşal Fevzi Çakmak, bütün vekiller,

erkânı askeriye, devair rüesası ve çok büyük

bir kalabalık uğurladı. Başvekil İnönü, Mareşal

Fevzi, Nafıa ve Adliye Vekilleri, Ankara Vilâyeti

hududuna kadar Atatürk’e refakat ettiler. Dahiliye

Vekili Şükrü Kaya, Atatürk’le beraber seyahat

etmektedir.”

“CÜMHURBAŞKANIMIZ ATATÜRK DÜN

SABAH ŞEHRİMİZE ŞEREF VERDİLER”

Özel treni ile Ankara’dan gelen Atatürk ve mahiyetindeki

zevat, 17 Mayıs 1936 günü İstanbul

Haydarpaşa Garı’ndan hareketle Fener-Bahçesi

Tren İstasyonu’na gelmiş ve Fener-Bahçesi Burnu’nda

tetkiklerde bulunmuştu. Bu gezinin asıl

gerekçesinin de olduğu üzere, Ulu Önder için

İstanbul’da deniz kenarında istirahat buyuracakları

bir köşk yeri arayışında bulunan heyetin

tamamı, bu anlamda bir yer için Fener-Bahçesi

Burnu’nu Atatürk gibi çok beğenmişlerdi.

Ne var ki Atatürk’ün; “Kesinlikle burası dünyadaki

sayılı güzel bir yerlerden biridir ama ben

gibi tek bir kişinin özeline ayrılması da çok yazıktır.

İstanbul dâhilinde yelken ve su sporlarının

yapılacağı bundan daha uygun bir mevkii

olamaz kanısındayım. O nedenle, Türk gençleri

burada yelken ve su sporlarını yapsınlar” talimatı

üzerine o dönemlerde İstanbul’un masmavi

denizi ve huzurlu ortamı ile bir sayfiye

yeri olan Fener-Bahçesi Burnu, su sporlarına

tahsis ediliyordu.

Yüksek tel örgülerle çevrili garnizonun bu bahçesindeki

pek çok eve İşgal Orduları’na mahsus

İngiliz ve Fransız subayları yerleştirilmiş, zaman

zaman gayda seslerinin yükseldiği bu bahçenin

caddelere bakan dört kapısına da süngülü İskoç

askerler nöbete tutulmuştu. İşte bu karmaşalı

ve hazin devir beş yıl sürecek, İşgal Birlikleri burada

konakladıkları bu ev ve arazileri bir gece

içinde boşaltacak ve 6 Ekim 1923 tarihinde de

bir daha gelmemek üzere gideceklerdi.

ATATÜRK, FENER-BAHÇESİ

TREN İSTASYONU’NDA

Cumhuriyet ile birlikte özellikle 1928 yılından itibaren

yaz aylarında gezi maksadıyla Fener-Bahçesi’ne

yeniden tren seferleri yapılmasına özen

gösterilmişse de pek başarılı olunamamıştı.

Ulu Önder Atatürk’ün Fener-Bahçesi Tren İstasyonu aracılığında yaptığı “Fener-Bahçesi Gezisi”

haberinin yer aldığı bazı gazeteler, 18 Mayıs 1936 (Gazeteler: R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)

62 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Hatıralar Bulvarı

“Bifurcation et Phener-Baghdje /

Feneryolu-Fener Bahçesi Ayrımı” ibaresi olan

ve bu hatta ait son derece nadir bulunan tren

abonman bileti, 1920’ (Abonman Bileti:

R. Sertaç Kayserilioğlu Koleksiyonu)

(Nitekim; İstanbul Yelken Kulübü, Fenerbahçe

Yelken Kulübü, Galatasaray Yelken Kulübü ve

Kalamış Yelken Kulübü, günümüzde bu burunda

ve bu koyda faaliyet yapmaktadır. Ulu

Önder’e yazlık Köşk, olarak ise Florya’daki köşkü

seçilmiştir. Köşk, Atatürk tarafından 1936

yılının Haziran ve Temmuz aylarında uzunca

bir süre kullanılmış, kendisinin ölümünden

sonra ise bu yapılar Cumhurbaşkanlığı Yazlık

Konutu olarak; İ. İnönü, C. Bayar, C. Gürsel,

C. Sunay, F. Korutürk ve K. Evren dönemlerinde

de kullanılmıştır.)

SON

Ulu Önder’imiz, Fener-Bahçesi’ne gelişinde bu

kısa yolculuğu için ulaşım tercihinde bu hattı ve

dolayısıyla da Fener-Bahçesi İstasyonu’nu kullanmakla,

yine çok sevdiği Fener-Bahçesi için

çok güzel bir hatırasını daha geride bırakmıştı.

(Fener-Bahçesi Treni aracılığında bu hattın

halk tarafından kullanımına son verilişinin

1928 yılını takiben olduğunu görüyoruz. Ne var

ki; birçok kaynaktan araştırmama rağmen, Fener-Bahçesi

Tren İstasyonu binasının kesin yıkılış

tarihini bir türlü bulamasam da bu yıkımın

1936 yılını takiben olduğunu, kampın içinde kalan

iç rayların sökümünün ise TCDD personel

ve ailelerinin istirahatlerini temin amacıyla 1957

yılında inşa edilecek Fenerbahçe Devlet Demir

Yolları Kampı’nın yapımı aşamasında gerçekleştiğini

tahmin etmekteyim.)

1936 senesinden sonra iyice kullanım dışı kalan

ve hatta bu nedenle de halk tarafından yıllar

yılı “Kör Hat” diye tanımlanan çocukluğumuzun

bu nostalji hattının rayları, şimdiki ismi ile

Dr. Faruk Ayanoğlu Caddesi’nin denize inen

kısmının sol tarafında (benim de 50’li-60’lı yıllarda

üzerlerinde oynadığımız raylar arasında)

yıllarca at kestanesi ağaçlarının arasında kaldı.

Nihayetinde de 1969 senesi sonunda verilen

bir emir ile de demiryolu amelelerinin rayları

ve traversleri sökmeye başlaması sonucu, 1970

senesi Mart’ında sessiz sedasız tarihe karıştı.

Evet… Kadıköy’ümün bir hatırası daha maziye

gömülmüş, tarihine ve hatıralarına sahip çıkmayan

bir neslin mirasçıları olarak görevlerini

o dönemde de layikiyle (!) yerine getirmişlerdi.

Oysa böylesi tarihe mâl olmuş Fener-Bahçesi

İstasyonu, gelecek kuşaklara örnek olsun diye

açık hava müzesi olarak muhafaza edilse ve de

Kurtuluş Savaşı’nda cephelere silah sevki için

kullanılıp, yurdun kurtuluşunda pay alışının

hikâyesi gençliğe övgü kültürü olarak anlatılsa

idi keşke...

Şimdilerde, eski adı “Hatboyu” olan Feneryolu

Faruk Ayanoğlu Caddesi’nden ne zaman geçsem,

60’lı yıllarda 12-18’li yaşlarımın hatıraları

arasında, hâlâ o bahçeli köşklerden yükselen

Adamo’lu, Peppino’lu melodileri sanki yine

duyar, iki yanı ağaçlarla çevrili caddede yere

düşmüş at kestaneleri arasında faytonla geçerken

parke taşlarının nallar ile yaptığı sokak

solosunu yine dinler ve de sanki 2-3 vagonlu bir

küçük trenin Fener’e doğru geçtiğini görür de

makinistine de el sallarım.

Evet… “Kör Hat” dediğimiz ve hattının körlüğü

kadar talihinin de körlüğünden hiç şüphemizin

kalmadığı o rayların izleri, şimdilerin asfalt döşeli

Ayanoğlu Caddesi’nde kalmadıysa da bazı

yüreklerde hâlâ durmakta.

Ne diyelim; baki kalan bu kubbede, bir hoş

seda imiş...

Fener-Bahçesi Tren Hattı ile

Feneryolu Hat Boyu’nun da

içinde yer aldığı Kadıköy Krokisi,

1930’ (Kitapiçi Planı Sayfası:

R. Sertaç Kayserilioğlu Arşivi)

Konuya ilişkin olarak 18 Mayıs 1936 tarihli Cumhuriyet

ve Akşam gazetelerinde özetle çıkan haber

şöyle idi: “Cümhurbaşkanımız Atatürk, dün

refakatlerinde İç Bakanı Şükrü Kaya olduğu

halde şehrimizi şereflendirmişlerdir. Atatürk’ü,

Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ, İstanbul

Komutanı ve Cümhuriyet Halk Partisi

Vilâyet İdare Heyeti Reisi Hilmi (Uran) beyler

vilâyet hududundan karşılamıştır. Atatürk,

halkın sabahtan itibaren biriken coşkun tezahüratları

arasında Fener-Bahçesi İstasyonu’na

inmiştir. Atatürk, bir müddet Fener-Bahçesi’nde

tevakkuf ederek (kalarak), o civarda gezintilerde

bulunmuşlar ve bu arada Şükrü Kaya’nın da

köşküne uğrayarak, öğleden sonra dört buçukta

Akay idaresinin Kalamış vapuru ile refakatindeki

zevatla birlikte Dolmabahçe Sarayı’na teşrif

etmişlerdir. Atatürk, aynı günün akşamüzeri

otomobille Ihlamur Kasrı’na gitmiş, daha sonra

Beyoğlu’nda bir gezinti yaparak Dolmabahçe

Sarayı’na dönmüştür.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 63


SEÇKİN

KİTABEVLERİNDE

Kadıköy’ün yakın tarihini

merak ediyor musunuz?

Arif Atılgan; Küçükyalı’dan Moda’ya, Üsküdar’dan Haydarpaşa’ya,

Kadıköy’ün 1800’lü yıllardan günümüze uzanan öyküsünü yazdı...

Kent kültürü belleğine derin saygısı olan yazar Osman Öndeş,

ailece ömrünün geçtiği eski Moda’yı belgeleriyle gün ışığına çıkardı.

Kadıköy’ün Güngörmüş Sayfiyesi Moda adıyla yayınlanan kitap

Moda ve Kadıköy hakkında çok şey anlatıyor.

İsteme Adresi:

www.kiletisimyayinlari.com adresinden ÜCRETSİZ KARGO ile adresinize gelmesini isteyebilirsiniz.

Kuşdili Caddesi Misk-i Amber Sokak No: 44 Kat: 2 Daire: 6 Kadıköy - İstanbul

Tel: 0216 550 11 17 - 0532 266 82 43


Sağlık

Ruh sağlığı

nasıl korunur?

Ruh sağlığı; bilişsel, duygusal

ve davranışsal iyilik hâli olarak

tanımlanıyor ve tüm yaşamsal

süreci içeriyor. Böylesine önem

taşıyan ruh sağlığını etkileyen birçok

olumsuz faktör bulunsa da bazı

adımların izlenilmesi, ruh sağlığının

korunmasına yardımcı oluyor.

Ruh sağlığı, sağlığımızın ayrılmaz bir parçasıdır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığı “Sadece hastalık

ve sakatlık hâlinin olmayışı değil; bedensel,

ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hâlidir”

olarak tanımlarken, ruh sağlığını ise şu şekilde

tanımlar:

“Bireyin kendi yeteneklerinin farkına vardığı,

yaşamın normal gerginlikleriyle başa çıkabildiği,

üretken ve verimli bir şekilde çalışabildiği ve

içinde yaşadığı topluma katkıda bulunabildiği

bir iyilik hâlidir.” Bu tanıma göre ruh sağlığını,

kişide yalnızca ruhsal hastalık olup olmaması

olarak değerlendirmemek gerekir.

Ruhsal açıdan sağlıklı olmak, bireyin kendisiyle

ve çevresindeki insanlarla denge ve uyum içinde

olmasıdır. Bu uyum kesin kurallara bağlı değildir,

değişkenlik ve belli ölçülerde esneklik gösterir.

Ruhsal olarak yaşanan duygu ve davranışların

ne zaman sağlıklı olduğu ya da ne zaman hastalık

belirtisi olup olmadığının sınırlarını net olarak

belirlemek her zaman mümkün olmayabilir.

RUH SAĞLIĞI YERİNDE OLAN BİR KİŞİ

NE GİBİ ÖZELLİKLERE SAHİPTİR?

• Kişi başta kendisiyle uyumludur; nedeni

belirsiz ve uzun süren kaygı, korku ve

kuşkulardan uzaktır.

• Yakın ve uzak çevredeki diğer kişilerle

sağlıklı bir ilişki ve iletişim kurar.

• İçinde yaşadığı toplumdaki rolünü yani

toplumda birey olarak hakları olduğu kadar

sorumlulukları da olduğunu bilir.

• Kendine güvenir, yeteneklerinin

farkında olur, artı ve eksileri ile kendini

değerlendirebilir ve kabul eder.

• Gelecek için gerçekçi beklentileri ve bunlara

ulaşma çabası olur. Eğer ulaşamazsa yerine

geçebilecek yeni planlar yapar. Karşılaştığı

engeller karşısında pes etmeyerek bunlarla

baş eder.

• Bağımsız karar verme ve uygulama yetisi

bulunur.

• İçinde bulunduğu toplum ile uyumludur,

başkalarının inanç ve değer yargılarına saygı

duyar.

• İnsan ilişkilerinin temeline sevgiyi koyabilir.

olmalı ve kendini başkalarıyla karşılaştırmamalıdır.

Sınırlarını korumalı, gerektiğinde hayır diyebilmelidir.

Kendi sınırlarının farkında olup koruduğu

kadar başkalarının da sınırları olduğunu

kabullenmek önemlidir. Kendine hata yapma özgürlüğü

tanımalı ve hatayı fırsata dönüştürmeyi

bilmelidir. Gerçekçi planlar yapmalı, bu planlar

gerçekleşmediğinde umudunu kaybetmeyip

pes etmemeli, mücadeleye devam etmeli ya da

yeni hayallere yelken açmalıdır. Yeni durumlar

karşısında gerçekçi değerlendirmeler yaparak

hızlı uyum sağlayabilmelidir.

Üretken olabilmek, insanın bir amacının olması

ve bir işe emek vermesi, doyumlu bir yaşam

için önemlidir. Hayatta her an engellerle karşılaşılabilinir.

Engeller ve kayıplar kabullenildiğinde,

toparlanmak ve hayata adapte olmak

daha kolay olacaktır. Sahip olduklarının farkına

varmak ve önemini kavramak önemlidir. Ayrıca

beden sağlığına özen gösterilmelidir. Ruh ve beden

sağlığı ayrı şeyler gibi düşünülse de aslında

sıkı bir etkileşim içindedirler.

UZM. DR. DENİZ DİRİ

Bayındır İçerenköy Hastanesi ve

Bayındır Levent Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı

RUH SAĞLIĞININ KORUNMASI İÇİN

NELER YAPILMALIDIR?

Kişi ilk olarak kendisini tanımalı ve kendisine

saygı duymalıdır. Ruhsal açıdan güçlü ve güçsüz

yönlerinin farkında olmalıdır. Kendi yeteneklerini

ve sınırlarını tanımalı, bu yönde beklentileri

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 65


Hukuk

Hatalı estetik ameliyatlar için

tazminat talep edebilir miyim?

MURAT CANBULAT

ESC Hukuk Genel Müdürü

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte diyetlere, sporlara

başlarken, aynı zamanda vücudumuzda

estetik amaçlı tıbbı müdahalelere de başvuruyoruz.

Bu tıbbi müdahalelerin bazıları tedavi

amaçlı yapılırken, çoğunluğu güzelleştirme ve

estetik kaygıyla gerçekleştirilmekte. İster tedavi

amaçlı isterse estetik amaçlı olsun, yapılan

ameliyatların doktor hatası nedeniyle kusurlu

şekilde sonuçlanması hâlinde, doktora ve müdahalenin

yapıldığı hastaneye karşı maddi ve

manevi tazminat davası açılabilir.

Tıbbi hatalı uygulama (malpraktis), Dünya Tabipler

Birliği’nin tanımına göre “hekimin tedavi

sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri

eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile

oluşan zarar” olarak tanımlanmakta. Genel anlamda

doktor hatası (malpraktis), hekim veya

diğer sağlık personeli tarafından yapılan müdahaleler

sonucunda hastanın zarara uğraması

ve estetik açıdan istediği sonucu alamamasıdır.

Estetik amaçlı müdahaleler, niteliği gereği diğer

müdahalelerden farklılık göstermekte. Doktor,

hastasına estetik ameliyat sonucunda istenilen

ve kararlaştırılan biçimde güzel bir görünüm

taahhüt etmekte. Bu da doktor ile hasta arasında

hukuki olarak eser sözleşmesi hükümlerinin

uygulanması zorunluluğu doğurmakta.

Eser sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran

en önemli ayrıntı, sonuç sorumluluğudur. Doktor,

hastasına estetik ameliyat sonucunda güzel

bir görünüm taahhüt eder. Günümüzde çok sık

karşılaşılan burun estetiği ameliyatı sonucunda,

doktorun operasyon öncesinde vaat ettiği,

PC ortamında hastanın yüzüne yerleştirmiş

olduğu, karşılıklı kararlaştırdıkları burnu yapılmış

olmalıdır. İstenilen şekilde burun ameliyatı

gerçekleşmemesi durumunda, müdahalede

bulunan doktorun sorumluluğu gündeme gelecek

ve hastanın maddi-manevi tazminat talep

hakkı doğacaktır.

Tazminat talebinde bulunabilmek için ilk önce

doktorun kusurunun ispat edilmesi gerekmekte.

Taraflar arasında estetik ameliyattan önce

bir sözleşme var ise herhangi bir problem yok,

yalnız çoğu kişinin bir sözleşme imzalamadığını

biliyoruz. Doktor tarafından estetik ameliyattan

önce taahhüt edilen görsel, mail veya whatsapp

ortamında hasta tarafından saklanmalı. Çünkü

doktor, estetik ameliyat ile hastasına bu görseli

vaat etmekte.

Yapılan cerrahi müdahale, hastanın arzu ve

isteklerine uygun yapılmadığı, aynı zamanda

ameliyattan önce taahhüt edilen görselden

farklı yapıldığı takdirde, maddi ve manevi tazminat

talep edebilir. Doktor, dava aşamasında

tıbbi gereklilik ile hareket ettiğini iddia etse dahi

sorumluluktan kurtulamayacaktır.

Maddi tazminat kapsamında zarar gören hasta;

ödediği ücretin iadesini, tedavi masraflarını,

çalışmadığı günlerin ücretini, tekrar yeni bir

tıbbi müdahale gerekli olmuş ise o müdahalenin

ücretini talep edebilir. Manevi tazminat ise

bu yanlış tedaviden dolayı çektiği acı, keder ve

üzüntü için talep edilen parayı karşılayacaktır.

Estetik ameliyatı gerçekleştiren doktor, tıbbi

bilginin yanında sanat ve beceri gerektiren iş

yaptığının farkında olmalı. Çünkü kendisine

başvuran hastasına estetik bir güzellik, bir eser

vaat etmekte.

66 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Sağlık

“Mikrobiyota,

bağırsaklardaki bakteri tiplerinin

oluşturduğu örüntüdür”

Medicana Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet

Uzmanı Asım Batuhan Fidan, çocuklarda

bağırsak sağlığına ilişkin bilgiler verdi. Fidan;

“Son on yıl içerisinde birçok sağlık probleminin

nedenleri araştırılırken popüler hâle gelen mikrobiyota,

bağırsaklarımızdaki bakteri tiplerinin

oluşturduğu örüntü, popülasyondur. Henüz

Asım Batuhan Fidan

anne karnındayken oluşumu başlar ve sonrasında

birçok faktöre bağlı değişkenlik gösterebilir.

Mikrobiyota, yapılan doğumun türü, anne

sütü alımı ve zamanı, ek gıdaya geçişte besin

seçimi gibi birçok parametreye bağlı olarak değişkenlik

gösterebilen bir bakteri örüntüsüdür”

ifadelerini kullandı.

NORMAL DOĞUM, BAĞIRSAK

MİKROBİYOTASINI DESTEKLİYOR

Beslenme ve Diyet Uzmanı Asım Batuhan Fidan;

“Öncelikle çocuklardaki mikrobiyotayı etkileyen

temel faktörler arasında annenin gebe

kalmadan önce ve gebelik esnasında sahip olduğu

bağırsak florası tipi, önde gelen belirleyiciler

arasındadır” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Annenin yapacağı doğum tipindeki seçim

de burada belirleyici bir faktör konumundadır.

Yapılan çalışmalarda normal doğum yapan

annelerin çocukları, bu konuda daha sağlıklı

konumda oluyor.

BAĞIRSAK SAĞLIĞI, BESLENME İLE

DOĞRUDAN İLİŞKİLİ

Bir çocuğun dünyaya geldiğinde sağlık engeli

yoksa anne sütü ile başlamak, bebeğin florası

için hayli önemli. Anne sütü alan çocuklarda ilk

6 ay devam edilebilir olması, floranın stabilizasyonu

ve geliştirilebilirliği noktasında oldukça

önemli bir role sahip oluyor. Çocuğunuz büyüyüp

gelişirken probiyotik ve prebiyotik dediğimiz

içeriklere sahip besinler ile beslenirse

şayet birçok hastalıktan korunabilir. Kompleks

karbonhidratlardan zengin, bol posalı, kırmızı

etin haftada ikiden fazla tüketilmediği, hayvansal

kaynaklı yağlar yerine bitkisel bazlı yağların

ağırlıklı olduğu bir beslenme sistemi sadece

çocuklarda değil, yetişkinlerde de floranın korunup

geliştirilmesinde etkili olacaktır. Bu süre

zarfında uzman kişilerin yönlendirilmesi ile

mikrobiyotayı düzenlemek ve geliştirmek adına

probiyotik ve prebiyotik bakteri preperatları

(hazır ilaç) kullandırılabilir. Beslenme sistemine

dikkat edilmeği sürece, mikrobiyotada iyiliğin

sürdürülmesi çok mümkün değildir.”

KRİTİK DÖNEM, EK GIDAYA GEÇİŞ

Ek gıdaya geçiş dönemi konusunda da bilgi veren

Fidan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu süreç

aileler tarafından oldukça heyecanla karşılanan

bir dönem, ancak bir o kadar da mikrobiyota

için kritik bir dönemdir. Aileler çocuklarına ek

gıda başlamadan önce muhakkak bir pediatrist

ve beslenme ve diyet uzmanından destek alarak

beslemelilerdir. Çocuklarda ek gıdaya geçişte

uygulanan bir protokol ve sistem olmakla

birlikte bu mikrobiyota ve genel sağlık üzerinde

oldukça önemli bir geçiş sürecidir. Bu süre zarfında

uygunsuz ek gıdalar çocuğunuzda alerjik,

bağışıklığı baskılayıcı veya birçok otoimmün (öz

bağışıklık) reaksiyonu beraberinde getirebilir.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 67


Spor

2022 Mayıs ayında Yeditepe Yayınevi’nden çıkan “Fenerbahçe

Tarihi Meseleleri (1907-1914)” kitabında kulübün kuruluş yıllarına

dair daha önce görülmemiş bilgi, belge ve fotoğraflar var.

Fenerbahçe tarihinin bugünlere ulaşmasında en büyük pay sahibi olan Rüştü Dağlaroğlu,

Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın ve sporcular ile birlikte Atina’da.

1907’den 1914’e

Fenerbahçe Tarihi Meseleleri

PINAR BALTACI

Spor tarihi araştırmacıları Barış Kenaroğlu,

Barış Eymen ve Alican Küçükcan tarafından

kaleme alınan “Fenerbahçe Tarihi Meseleleri

(1907-1914)” kitabı yayımlandı. Fenerbahçe Spor

Kulübü’nün kuruluş yıllarının detaylıca anlatıldığı

kitabı, yazarlarına sorduk.

FenerbahçeTarihi.org ekibine “Neden Fenerbahçe?”

diye sormak olmaz. “Neden

Fenerbahçe tarihinin bu bölümü?” diye

soralım. 1907-1914 arasını yazmanızın

sebepleri nelerdi?

Bu sorunun cevabına “Rüştü Dağlaroğlu” ismiyle

başlamamız gerek. Biz kendisi için “Fenerbahçe

tarihinin bânisi” diyoruz. Zira, 1919’dan

itibaren yaptığı el emeği göz nuru çalışmaların,

temel ve öncü olarak Fenerbahçe tarihini bina

ettiği tartışmasız bir gerçek! Kıymetli oğlu Müzdat

Dağlaroğlu sayesinde rahmetli Rüştü ağabeyin

müthiş arşivini görme şerefine de eriştik.

Özetle, ruhu şâd olsun; eğer Rüştü Dağlaroğlu

olmasaydı, hiçbir şey mümkün değildi.

Bize göre Fenerbahçe’nin kuruluş hikâyesinin,

Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecinde

toplumsal, politik hatta ekonomik olarak

incelenmesi gereken özel bir anlamı var. Bu

hikâye, farklı bakış açılarıyla değerlendirilip,

yeniden yazılması gereken tarihî meseleleri de

içinde barındırıyor.

Fenerbahçe tarihindeki birçok olayı bugün ‘mesele’

olarak değerlendiriyoruz; çünkü döneme

dair kaynaklar yetersiz ve yeni araştırmacıların

birçoğu, özgün bir inceleme yapmayı tercih etmiyor.

Hâlbuki Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda

pay sahibi olan insanların hayat hikâyeleri

ve faaliyetleri, Fenerbahçe’nin kuruluşunu

çok özel bir araştırma konusu hâline getiriyor.

Biz de bundan ötürü (Türk spor tarihinde belki

de üzerinde en az çalışma yapılan dönem olan)

Fenerbahçe’nin kuruluş yılları için araştırmalara

başladık ve sonuç aldıkça kendimize bir yol

haritası belirledik. Sonrasında bu haritadaki izleri

takip ederek, ilk kitabımız olan “Fenerbahçe

Tarihi Meseleleri - Kuruluş”u yazdık.

1930’lu yıllarda Fenerbahçe Stadyumu. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün evi…

Peki, FenerbahceTarihi.org ekibi

nasıl kuruldu? Ne zaman bir araya

geldiniz? Bunca “ilk” denebilecek şeyi

nasıl başardınız?

Aşağı yukarı üç sene önce, henüz pandemi

yokken bir araya geldik. Uzmanlık alanları Fenerbahçe

tarihi olan yaklaşık yirmi kişiydik. Bir

şekilde birbirini tanıyan, bilen ama daha önce

bu şekilde bir araya gelmemiş Fenerbahçeliler...

Tek tek insanlara baktığınızda yüksek bir ifade

gücü, keskin bir kalem, kusursuz bir hafıza ve

takdire şayan bir organizasyon yeteneği görebiliyordunuz.

Bunlara eski yazıları okuyabilmemiz

ve yılların emeği ile toplanmış, adeta

göz kamaştıran arşivler de eklenince, daha ilk

toplantıdan “Mutlaka bir şeyler yapalım!” kararı

çıktı. Büyük bir heyecan içinde kalmıştık diyebiliriz.

Nitekim sonu çok güzel oldu.

68 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Spor

“Nasıl başardınız?” sorusuna gelince... Önce bir

iş bölümü yaptık. Dönemler, konular, bu kitaba

da adını veren meseleler üzerinde yoğunlaşacak

kişileri belirledik. Bir sonraki toplantıda

masanın üzerinde onlarca sayfalık içerik duruyordu.

Bu içerikler hakkında konuştukça, Fenerbahçe

tarihine dair “Bu böyle!” denen birçok

konuda işin aslının farklı olduğu ortaya çıktı.

Tarih yazımını; belgelere dayanarak, belgelerin

de “kaynak” statüsünde olup olmadığını özenle

değerlendirerek yaptığımız için bu müstesna

topluluk, ortaya çıkan gerçekleri paylaşmakta

bir sakınca görmedi. Ve böylece www.fenerbahcetarihi.org

doğdu. Bu konuyu kitaba bağlarken

şunu da itiraf etmemiz gerek: Tarihî meselelerin

bu kadar ilgi çekeceği, aramızdan kimsenin

aklına gelmemişti. Mızrak çuvala sığmadı!

Yazdıklarımıza değer veren, önemseyen kişiler,

içeriği kitaplaştırma zamanı geldiğine bizi ikna

ettiler. Buna göre yazılarımızı sınıflandırdık, Fenerbahçe

tarihini dönemlere ayırdık. Kitabın

zamansal sınırı da böylece belirlenmiş oldu.

Oldukça yüksek sayıda ve organik bir

takipçi kitleniz var. Ayrıca akademisyenler

ve tarih öğrencileri de sıklıkla sizinle

iletişime geçiyorlar. Bu süreçleri nasıl

yürütüyorsunuz?

Bu konu açılmışken, Prof. Dr. Vahdettin Engin

ve kıymetli eşi Emel Engin hocalarımıza minnettar

olduğumuzu bir kez daha, öncelikle ve

özellikle belirtelim. Her aşamada yanımızda

oldular, yol gösterdiler. Kitabımız başta olmak

üzere her şey, bizim olduğu kadar onların da

eseridir.

Türk sporu denince tarihte akla gelen ilk isim; Selim Sırrı Tarcan. Bir dönem Darülmuallimin-i Âliye

olarak hizmet veren Saint Joseph Lisesi’nde, beden eğitimi dersinde öğrencilerle beraber.

Bu müthiş fotoğraf kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet’in müthiş koleksiyonundan.

Doğanay imzalı bir yazar, 1948 yılında “Saint-Joseph,

Fenerbahçe’nin çekirdeğini vermiş okuldur”

cümlesini yazmış. Bizim çalışmalarımızın

çekirdeğini verenlerden biri de Saint-Joseph

Lisesi tarihini yazan rahmetli Demir Alp Serezli

ağabeyimiz idi. Koleksiyonunu insanlara ve tarihe

kazandırmak hususunda gösterdiği yüce

gönüllü tavrı, koleksiyonu kendisinden katbekat

fevkalade olan kıymetli büyüğümüz Seyhun

Binzet de bizim için adeta kadim Kadıköy’ün

bilgi deryası oldu.

Dediğiniz gibi birçok akademisyen, öğrenci

kardeşlerimiz, birbirinden kıymetli büyüklerimiz

ve (şahsen tanıyalım, tanımayalım) çok

verimli yazışmalar yaptığımız değerli takipçilerimiz

var. Mamafih ilişkide olduğumuz

isimlere bakınca, “süreçleri yürütmek” diye

bir şeye gerek kalmıyor. Biz yalnızca bilgilerin,

belgelerin ve fotoğrafların arasında geziyoruz

ve bunları muazzam bir keyifle bir araya getiriyoruz.

Yola çıkarken web sitemizin “Hakkımızda”

sayfasında şu cümlelere yer vermiştik: “Bizler,

Fenerbahçe Kongre Üyeleri ve Fenerbahçeli

tarihçiler olarak büyük bir eksiği gidermek

için bir çalışma grubu kurmaya karar verdik.

Bizden başka gönüllülerin de desteğiyle uzun

bir bilgi yolculuğuna çıkacak olan kalabalık

bir ekip olarak, tamamlandığında (hiçbir karşılık

beklemeden) Fenerbahçe Spor Kulübü’ne

devredilecek detaylı bir ‘görsel ve yazılı tarih’

çalışması yapmayı planlıyoruz. Bu organizasyon

temel hedeflerinden biri de kendini Fenerbahçeli

addeden herkesi, Fenerbahçe tarihine

sahip çıkmaya davet etmektir. Fenerbahçemize

gönül vermiş her bireyin fikrine ve projesine

ihtiyacımız var. ‘Fenerbahçelilik Mirası’nda sizi

de aramızda görmekten büyük keyif ve onur

duyacağız.”

5-6 Haziran 1932 gecesi çıkan bir yangında yok olan Fenerbahçe Spor Kulübü

Kuşdili Lokali’nden müthiş bir hatıra…

Gelinen noktada, gerek takipçilerimizin bize

gösterdiği ilgi ve sevgi, gerekse Fenerbahçe

Spor Kulübü Başkanı Sayın Ali Koç’un ve kıymetli

Yönetim Kurulu Üyelerinin bizler hakkında

gösterdiği teveccüh ve defaten söyledikleri

güzel sözler, bize müthiş bir motivasyon

sağladı. Ulu Önder Atatürk’ün “Tarih yazmak,

tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana

sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı

şaşırtacak bir mahiyet alır” diyerek çizdiği yolda

devam edeceğiz.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 69


Yaşam

Hilal Di Pietro:

Hayatın bir akış

dengesi vardır

ZEHRA EMRE

Hilal Di Pietro, yaşam koçu ve spiritüel eğitmen.

Üniversite eğitiminden sonra Amerika’da

İngilizce öğretmenliği üzerine yüksek lisans

yapmış. Colombia Üniversitesi’nde dilbilimi

araştırma konuları üzerine burs almış. Saybrook

Üniversitesi’nde psikoloji alanında doktora

yapıyor. Kendi geliştirdiği, uluslararası patente

sahip “Crescent Healing” tekniğinin sahibi ve

eğitmeni. Dünyanın her yerinden öğrencileri

var. New York’ta yaşıyor.

Bayram dolayısıyla İstanbul’a

gelen Hilal Di Pietro

ile röportaj için bir araya

gelme şansını yakalamış

olduk. Sakin bir kafenin

bahçesinde buluştuğumuz

Hilal Hanım’ın harika bir

enerjisi var. Hafif rüzgârla

sallanan yaprakları ile bize

eşlik eden çınar ağacının

yanı başında, kahve kokuları

arasında keyifli bir sohbet

gerçekleştirdik.

Hilâl Hanım, Türkiye’ye hoşgeldiniz diyerek

başlamak istiyorum sohbetimize.

Spiritüel insan, spiritüel gelişim son yılların

en popüler kavramlarından. Nedir

bunlar tam olarak? Spiritüel mi doğulur

yoksa spiritüel mi olunur?

Aslında spiritüellik kavramını etiketlemenin

doğru olduğunu düşünmüyorum. Tanımlamak

gerekirse, spiritüellik büyük bir gücün, bir akışın

ve bir kaynağın varlığına inanmak ile ilgilidir.

Spiritüel insan ise akıştadır. Pozitif düşünen,

arada hayatın akışında negatiflikler olduğunda

bunu toksik pozitivizme çevirmeyen, kendi

iç huzurunu arayan, olumsuz egodan uzak,

koşulsuz sevgiyi deneyimleyen, denge içinde

olan, sorumluluklarını yerine getiren, insana

ve tüm canlılara hizmet eden ve kendi içinde

ruh, beden, zihin bütünlüğünü sağlamış insana

spiritüel insan diyebiliriz. Günümüz dünyasında

dış etkenler sebebiyle bu özellikleri taşıyan

spiritüel insan olmak tabii ki de kolay değil. Hayatın

bir akış dengesi vardır. Yaşamımızda dengeyi

ne kadar iyi sağlarsak, o denli akışta olmayı

başarabiliriz.

ICF sertifikalı

profesyonel yaşam

koçusunuz ve psikoloji

alanında, bilinç

altı, hipnoz konularında

doktora

yapıyorsunuz. İkisi

arasında bir bağ var

mı? Yaşam koçları

psikoloji okumak

zorunda mıdır?

Bu şahane bir soru.

İngilizce öğretmenliği okurken aynı zamanda

psikoloji dersleri de alıyorduk. Koçluk eğitimi

esnasında fark ettiğim konulardan biri de okulda

aldığım derslere benzer konuları görmemizdi.

Keza, psikoloji doktorasında da… Fakat ben

her ne olursa olsun insanların bir sertifikasyon

programından ya da bir diploma programından

geçmesi taraftarıyım. Çünkü herkes her şeyi

yapabilir. Bilmeyen insanlar, bilmiş gibi davranabilirler.

Bu yüzden diplomanın önemi tabii ki

de çok büyük. Yaşam koçları psikoloji okumak

zorunda değil, ancak psikoloji alanına dahil olan

konularda da kendilerini sınırlamalılar.

Kimler sizden eğitim alıyor

ya da alabilir?

Kişilerin deneyimlemek istedikleri konulara

göre birçok eğitim modelim var; Gizli İlimler

Okulu, 12. Görev, Tümsel Dönüşüm Programı,

Crescent Healing Teknikleri… Çok yakında bir

“Sekhem” enerji eğitimi açmayı düşünüyorum.

Burada sadece Crescent Healing uygulayabilmesi

için öğrencilerin Gizli İlimler Okulu’na katılmasını

şart koşuyorum. Diğer koşullarda isteyen,

istediği eğitimi alabilir. Bunun yanı sıra yine

kişilerin ihtiyaçlarına göre workshoplarım var.

Hayat Amacı Workshop’u, Dişil Enerji Workshop’u,

Astroloji Workshop’u gibi listemiz uzuyor.

Kendini tanımak isteyen ve ruhunun derinliklerine

yolculuk yapmak isteyen herkes benden

eğitim alabilir. Eğitimlerimin amacı, insanın varlık

ve kimlik kavramını anlayabilmesi üzerine.

Ruhsal gelişimle ilgili çalışmalar,

yaşam koçlukları bu kadar yaygın değildi.

Günümüzde insanlar neden

bu konulara bu kadar ilgi duyuyorlar?

Günümüzde kolektif bilinçte bir artış var. Şimdi

bu cümleyi sıklıkla duyuyoruz ama bu tam olarak

ne demek? İnsanoğlunun evrimleşme sürecinde

amaç her zaman daha ileri gitmektir. Her yeni

nesil, önceki nesilden daha iyi olmak zorundadır

ve bu doğanın bir kanunudur. Bizler anne babalarımızdan

bir adım daha ilerideyiz. Anne babalarımız

da kendi anne babalarından bir adım daha

ilerideler. Günümüzde bu konuların yaygınlaşmasının

bir sebebi daha var diye düşünüyorum.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ve öncesi diye bir

ayrım yapmak gerekirse, dünyada her zaman bir

problem vardı. Her zaman bir savaş, her zaman

bir kıtlık, her zaman bir hastalık vardı. Dünyanın

bilinen tarihinde ilk defa bizim neslimiz, ciddi

bir savaş ve kıtlık görmedi. Yaşamsal ihtiyaçlarını

karşılayan insan, bedenin ötesine gitmeye başladı.

Bu sebeple kolektif bilincimiz genişliyor.

*Röportajın kapsamlı

hâline yandaki QR kodu

taratarak ulaşabilirsiniz:

70 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Tiyatro

“Martı”, Kadıköy’de

tiyatroseverlerle buluşuyor

KADİR İRFAN YALIN

Amerikalı yazar Richard Bach tarafından 1970

yılında kaleme alınmış “Martı Jonathan” isimli

kitabı okuyanımız çoktur. Basıldığı ilk günlerde

hak ettiği ilgiyi bulamayan, eleştirmenlerin

gözünden kaçan, okuyucudan da talep görmeyen

eser; sonrasında dünyanın her yerinde son

derece popüler olmuş, milyonlara ulaşan baskı

sayısıyla çok dile çevrilerek, farklı kültürlerde iz

bırakmış bir klasik eser.

Uğur Özbağı tarafından sahnelenen “Martı”

oyunu, verdiği güçlü mesajlar sayesinde gerçekten

bitiminde insanı düşündürüyor. Sahip

olduklarının miktarı arttıkça özgürlüğün de

yitebileceğini düşündürten oyunda, “ne kadar

zengin olunursa olunsun aynı miktarda yemek

yenebileceğinin” vurgulanması, sanki insana

kendini sorgulatıyor gibi geldi bana! İnsanın

sevdiklerine yaşarken değer vermesinin güçlü

vurguları, bende ve izleyen dostlarımın duygularında

etkili oldu. Özgürlüğe olan sevdayı,

sürüden sıra dışı bir şekilde ayrılan “Martı” üstünden

test ederken kapitalizmin yıkıcı etkisini

de anlatabilme yetisini, hem yazara hem de

sahneye koyan yönetmene teslim etmek gerektiğini

düşünüyorum.

Dizilerden tanıdığımız, yakışıklılığı ve oyunculuk

gücüyle canlandırdığı karakterlere kattıklarından

dolayı adından çok yerde bahsettiren

Uğur Özbağı, yüksek tahsil yapmış bir yapı öğretmeni

olsa da Başkent İletişim Bilimleri Akademisi’nde

aldığı oyunculuk eğitimi ile kendini

sahnelerde bulmuş bir genç kardeşimiz. Aktörlüğe

adım attığı ilk günlerde tanıştığı Erdal Beşikçioğlu’nun

oyunculuğunu beğenmesinin ve

performansından etkilenmesinin sanat hayatına

ivme kattığını söyleyen Uğur Özbağı, Ankara’da

çekilen “Beni Affet” ve “Unutma Beni” gibi

projelerde yer almış. Dizilerdeki oyunculuğa

devam etme ve bu konuda kariyer yapma isteğiyle

İstanbul’a gelmesi, içindeki tiyatroya karşı

duyduğu amatör ateşi söndürememiş, hatta

ayırabildiği tüm zamanlarını tiyatro ile dolduracak

şekilde içindeki ateşi harlamış.

Bu süreç içinde TV dizilerinde de rol almaya

devam eden, “Elif” dizisinde Şafak Öğretmen,

“Payitaht Abdülhamid” dizisinde Sultan Abdülmecit

Han karakterine can veren Uğur Özbağı,

tiyatro ile olan meselesini kendi içinde sürdürmüş,

hep tek kişilik oyunla yaşamak ve aklındakileri

seyircisi ile paylaşmak isteği içinde olmuş.

Ve bir gün çok değer verdiği, ağabeyi olarak

gördüğü Cenk Gür’le tanışmış, onun genel sanat

yönetmeni olduğu “Armada Tiyatro” çatısı

altında, Richard Bach’ın “Martı Jonathan” isimli

kitabından uyarlanan “Martı” isimli tek kişilik

oyunun sahneye konmasıyla bu hayali de gerçek

olmuş, yaşattığı karaktere can katmış.

Dünyada ilk kez yetişkin oyunu olarak 5 yıldır

seyirci karşısında olan “Martı” oyunu,

Uğur Özbağı’nın

son derece başarılı

bulduğum

performansıyla

birlikte binlerce

kişiye ulaşmış,

izleyenlerin beğenisini

almış bir

eser. Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki

Eylül Sahnesi’nde

sergilenen oyunda

Martı’ya rol

veren Uğur Özbağı,

hareketlerini

izlemek ve özgürlüğüne olan hasretini özümsemek

adına vakit buldukça martıları izliyor,

martıların yaşama olan bağlarını ve hayatı

okuyuşlarını oyunlarında izleyicilerine yansıtmaya

çalışıyor.

Tam olarak anlatmak gerekirse “Martı”, hayal

dünyasının gerçekler ve idealler arasına sıkıştığı

bir oyun. Kahramanın kendisiyle yüzleşme

isteği gittikçe bir iç hesaplaşmaya dönüşüyor ve

yaşananlarla yüzleşme süreci, geçmişteki tecrübeleri

sorgulatıyor.

Martı oyununa da sinema ve dizilerde de yoluna

devam eden Uğur Özbağı’na da Kadıköylü

bir tiyatrosever olarak başarılar diliyorum ve

sanat adına daha iyi şeyler yapmaya çalışan

gençlere destek isteyen herkese bu oyunu görmelerini

öneriyorum.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim...

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 71


Kitap

‘Büyülü Ada Masalları’nı

tanıklarından dinleyin

PINAR BALTACI

“Büyülü Ada Masalları”, adalara ve ada kültürüne

dair birbirinden farklı tanığın anlatımıyla

raflarda yerini aldı. Yazar Reneta Sibel Yolak’ın

kaleminden çıkan kitap, yıllar önce adalarda

yaşayan değişik din gruplarından insanların

eski yılları anlattıkları hikâyelerden oluşuyor.

Okudukça yüzünüzde güzel bir ada rüzgârı

estirecek kitabı, yazarı Reneta Sibel Yolak ile

konuştuk.

“Büyülü Ada Masalları” isimli kitabı yazma

fikri nasıl çıktı ortaya? ‘Adalar’ sevgisi

size nereden geliyor?

Öncelikle adaları çok severim. Dört tarafı denizlerle

çevrili ve özellikle sıcak günlerde püfür

püfür esen rüzgârlarıyla meşhurdur adalar. Bir

de dostluklar, kulüpler, sevgi, nostalji ve tabii ki

çocukluğum... Çocukluğum ve gençliğim Büyükada’da

geçti. Ada aynı zamanda benim için

masmavi bir deniz, iyot kokusu, martıların şarkıları,

güzel arkadaşlıklar, dostluk, püfür püfür

esen rüzgar, spor, çocukluğum ve gençliğim, kısacası

“nostalji” anlamına geliyor. Çocukluğumda

orada çok güzel anılarım oldu. Anneannem,

babam ve dayım hayattaydı. Ben zaten deniz

insanıyım. Bir yerde deniz varsa, her şeyi bırakıp

uzaklardan gelen havasını içime çekerim,

seyre dalarım, sahilinde yürürüm; hatta vapurdaysam

mesela, atlayıp yüzmek isterim. Nerede

deniz varsa, koşa koşa seyrederim ve yüzmeye

giderim. Saatlerce vapur yolculuğu yapabilirim.

Tüm araçlardan sıkılmama rağmen vapur yolculuğu

hiç bitmesin isterim. Son yıllarda pek

deniz bulamasam da denizde yüzmeyi çok severim.

Gençlik ve çocukluk anılarımı yazmaya

karar verdiğimde, neden arkadaşlarım da kitapta

olmasın dedim ve değişik dinlerden arkadaşlarımı

da kitabıma ekledim. Böylelikle hem kitabım

zenginleşti, güzelleşti hem de diğer adalar

hakkında bilgi sahibi olduk.

Kitapta adalarda yaşayanların ağzından

‘ada hikâyeleri’ dinliyoruz. Bu isimlere

nasıl ulaştınız ve kişi seçimlerinde özellikle

hangi unsurlara dikkat ettiniz?

“Büyülü Ada Masalları” kitabımda farklı dinlerden,

farklı ırklardan yazarlar, adalara dair anılarını

aktarıyorlar. Kitapta Yahudi, Rum, Ermeni,

Müslüman yazarlar var. İstedim ki güzel bir

mozaik olsun. Birçoğu zaten arkadaşım, mutlu

anılarını yazsınlar istedim. Okuyanlar da güzel

vakit geçirsin, adaları tanısın, eski zamanlara

dair yaşanmışlıkları hissetsin ve hayallerinde

canlandırsın. Böylece ortaya yazarların da

okurların da çocukluk ve gençlik yıllarına gitmesini

sağlayan değerli bir anı kitabı çıktı. Ares

Kitap’tan basılan yeni kitabımda, Türkiye’de ve

dünyanın farklı yerlerinde bulunan, adalarda

yaşamış ve seyahat etmiş Rum, Ermeni, Yahudi

ve Türk olmak üzere 61 kişinin anıları ve tanıklıkları

yer alıyor. Böylelikle gitmediğiniz adalara

gitmiş gibi oluyorsunuz. Bu kitabın satırlarını

okuduğunuzda, belki de çocukluk veya gençlik

hatıralarınız gözünüzde canlanabilir ve o yıllara

yeniden dönerek nostalji yaşayabilirsiniz.

Kitapta hangi adalardan bahsediliyor?

Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada,

Yunan adaları Rodos, Kos, Bozcaada, Gökçeada,

Kapri Adası, Kıbrıs, Tenerif, Koh Samui, İngiltere

Ada Ülkesi, Arap Adası, Midilli Adası, Akdamar

Adası, Tersane, Camgöbeği Suyu ile Akvaryum

ve Yassıca Ada, Hong Kong ve Çin adaları, Samos

Adası, Symi Adası, Balıkçı Adası da denen

Küçük Neandros, Kaşık Adası, Sivri ve Yassı Adalar,

Thassos Adası.

Kitabınızdan ilginç ve minik bir hikâyeyi

okuyucularımız için anlatır mısınız?

Bir gün Bostancı’ya gitmek istedik ve vapur saat-

lerine de baktık. Evimizden koşarcasına vapura

yetişmek için fırladığımızda tam iskeleye girip,

bilet alıp vapura yaklaştığımızda, vapurun hareket

etmek üzere olduğunu gördüm. Birden,

vapurun üst katında beyaz elbiseli ve şapkasıyla

kaptan olduğu belli olan adama; “Ne olur

gitmeyin. Diğer vapur iki saat sonra, bizi de alın”

diye bağırarak el salladım. Neredeyse ağlamak

üzereydim. Birden sanki bir mucize oldu ve

kaptan sesimi duymuş olmalı ki emir verdi ve

azıcık gitmiş olan vapur tekrar iskeleye yaklaştı.

Gözlerime inanamadım. Hepimiz çok mutlu olduk

ve iyi kalpli kaptan amcaya teşekkür ettik.

Bir sonraki vapur hem direkt değildi, yani tüm

adalara ve Kadıköy’e uğruyordu hem de iki saat

sonra kalkacaktı. Bu anımı hiç unutmam ve adını

bilmediğim kaptan amcaya hep dua ederim.

Bu dünyada iyi insanlar da var. Yüce Tanrı bizi

hep o iyilerle karşılaştırsın.

“Bu kitap bana uğurlu geldi, bir de

ödül aldım. Bu yıl Genç İşadamları

Derneği tarafından sponsor olunan

ve KÜSADER’in organize ettiği “Yüreğe

Dokunan Kadınlar Adına İstanbul

Sözleşmesi Yaşatır” konulu öykü yarışmasında,

“Yeter” adlı öyküm mansiyon

ödülüne layık bulundu. Tabii ki çok

mutlu oldum. Bir kere bu ödül çok anlamlı,

çünkü konusu kadınlar... Kadınlar,

sevgili Ulu Önder Atatürk’ün dediği

gibi baş tacımız. Onlar kalkındırılırsa,

bir ülke kalkınır. Çocukları doğuran,

çocukları büyüten ve aileyi eğiten anneler

yani kadınlarımız... Bu bakımdan

bu ödülü alınca çok mutlu oldum ve

plaketimi özenle saklıyorum.”

72 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Resim

Ressam Melis Doğan:

Sanat eşittir, güzelliktir!

PINAR BALTACI

Kadıköy’ün genç sanatçılarından Ressam Melis

Doğan ile sanatının inceliklerine dair keyifli

bir söyleşi gerçekleştirdik. Geçtiğimiz aylarda

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bir tablosunu

hediye eden Doğan; “Ekrem Başkan, sanatı ve

sanatçısını destekleyen bir kişi. Keşke her siyasetçi,

bu meşrebi bize karşı sergilese... Çünkü

sanat eşittir, güzellik” dedi.

Öncelikle resimle tanışma hikâyenizi

dinleyebilir miyim?

Her çocuk gibi resim yapmak, boyalar ile hayallerimi

resmetmek en büyük zevkimdi. Dokuz

yaşındayken büyüklerim sorduğunda ressam

olacağımı dile getirirdim. İlk bakışta insanlar

tarafından kararım heves gibi gözükse de o

yıllarda ben kararımda çok nettim. Ve bir gün,

2005 yılında 11 yaşımdayken Hacettepe Üniversitesi’nde

dekan olan sevgili Hüsnü Dokak’a

çalışmalarımı içeren bir mail attım. Ertesi gün

mailime yanıt vermişti. İçeriği çok net bir şekilde

çalışmalarımla üniversiteye gelmemi istedi.

Hiç unutmuyorum, bütün eskizlerimi alarak

annemle beraber üniversiteye gittik. Çalışmalarıma

hayranlık ile bakıp, elimden tutarak başarı

yolunda koşmam için cesareti veren ilk kişidir.

Resimlerinizi tematik olarak

nasıl anlatırsınız?

Paradoksal anlatış biçiminde gözükse de eserlerimin

esasında kötüyü bile güzel göstermeye

çalışarak, toplumca uzaklaştırılmış düşünce yapısına

karşı fantastik bir bakış getirdiğime inanıyorum.

Bunun üzerinden kendimi geliştirmek

adına uzun süren çalışmalar yapmaktayım.

Eserlerimin hiçbiri, bitmiş bir çalışma teşbihi ile

karşınızda değildir. Eser ile sanatsever arasındaki

diyalogu hep bir yapboza benzetmişimdir.

Eğer eserdeki eksik olan parçayı görüp içinizde

hissediyorsanız, o eser size aittir. O parçayı bulup

bütünleşmeniz adına, eserlerimin sonuna

kadar gitme gibi ısrarcı bir anlatış tarzım yoktur.

Teknik anlamda çalışmalarınızın detaylarını

paylaşır mısınız?

Yağlı boya sanatçısıyım esasında, ancak son

zamanlarda gerek çalıştığım firmalar gerek

hikâyelerimde yolculuklar sonucu farklı malzemeleri

harmanlayarak, eserlerime yeni etki ve

dokunuşlar katarak ilerlemekteyim.

Kadıköylü bir sanatçı olarak semtimizdeki

kültür sanat faaliyetlerini nasıl

yorumluyorsunuz?

Öncelikle belirtmek isterim ki çok şanslıyız,

Kadıköy gibi eşsiz güzellikte bir yerde yaşadığımız

için. Gözlemlediğim kadarıyla kültür sanat

etkinliklerine az da olsa yer veriliyor. Lakin resim,

heykel, seramik gibi görsel sanatları biraz

görmezden geliyorlar. Örnek verecek olursak;

açık hava sergileri, toplu canlı performans çalışmaları,

heykel parkların çoğaltılması... Bunlar şu

an aklıma gelenler. Bu tarz etkinlikleri daha çok

görmek, hatta beraber bir şeyler gerçekleştirmek

isterim. Belki de açık çağrı olur bu röportaj,

bakarsınız güzel işler yapmaya başlarız tüm

sanatçılar olarak Kadıköy’de..

Son olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

ile bir araya gelme deneyiminizden

bahseder misiniz? Sanıyorum kendisine

bir de tablo hediye etme olanağınız

oldu...

Evet, Ekrem Bey ile bir sergide tanışmıştık.

Sonrasında kendisini ziyaret etmek istedim ve

kıymetli eserlerimden biri olan Saklı Bahçe’yi

takdim ettim. Öncelikle eser hakkında konuşmak

gerekirse, üç seriden oluşuyor: “Saklı Bahçe”,

“Yaşam” ve “Değişim” adlı eserler... Diğer iki

eserim de çok kıymetli koleksiyoncularda yerini

aldı. Saklı Bahçe’de paradoksal bir anlatım

biçimi ile bir kadın gözünü resmettim. Buradaki

hikâye aslında güzelliklerin, renklerin arkasında

kalan gerçeklik... Bir nevi adından da anlaşılacağı

üzere dünyada saklı tutulan, görülmek istenmeyen

kadınların, kadınlarımızın isteklerini,

yaşadıkları hislerin armonisi eşliğinde eserime

yansıttım. Ekrem Başkan, sanatı ve sanatçısını

destekleyen bir kişi... Keşke her siyasetçi, bu

meşrebi bize karşı sergilese...

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 73


Yaşam Merkezi

Anadolu yakasının cazibe

merkezlerinden Tepe Nautilus,

20. yaşını

kutluyor

KADİR TOPRAKKAYA

Türkiye’nin ilk tematik alışveriş merkezlerinden

Tepe Nautilus; kolay ulaşım imkânları,

yeni etkinlik ve projeleriyle 20. yaşını kutluyor.

Yaz sezonunda da ziyaretçileri için yepyeni

fırsatlar sunmaya hazırlanan alışveriş merkezini,

Tepe Emlak Yatırım Genel Müdürü

Deniz Bozan ile konuştuk.

Tepe Nautilus’un 20 yıllık

yolculuğu nasıl geçti?

Tepe Nautilus Alışveriş Merkezi, 20 yıl önce İstanbul’un

tam kalbinde kapılarını açtığında yeniliğin

öncüsü olma hedefi taşıyordu. Sahip olduğumuz

güçlü, dinamik ve vizyoner yapımızla

sektördeki tecrübemizi bir araya getirdiğimizde,

20 yılda pek çok ilke imza atarak bu hedefimizi

gerçekleştirmeyi başardık. Bugüne kadar

ağırladığımız 200 milyon kişinin kalbine dokunarak,

sadece alışveriş ihtiyacını karşılayan geleneksel

bir alışveriş merkezi olmanın ötesine

geçtik. Mimarimizden hizmetlerimize, marka

karmamızdan teknolojimize

kadar sunduğumuz

keyifli deneyimler

ile ziyaretçilerimiz

için günlük hayatın

vazgeçilmez bir parçası

olduk. Yeni yaşımızda

da çeyrek asırlık alışveriş

merkezi yönetimindeki

deneyimimiz

ve ilk günkü heyecanımızla

ziyaretçilerimizi

ağırlamaya devam edeceğiz.

Mimari teknolojiniz ve kolay ulaşılabilir

olmanızın Tepe Nautilus’un cazibe merkezi

olmasındaki payı nedir?

Zaman, özellikle İstanbul’da yaşayan herkes için

çok değerli. Kişiler ihtiyaçlarını karşılamak, keyifli

anlar deneyimlemek ya da sevdikleriyle buluşmak

için her lokasyondan kolay ulaşabileceği

mekânları daha sık tercih ediyor. Tepe Nautilus,

bu anlamda Ayrılık Çeşmesi Durağı’ndaki konumuyla

iki kıtaya yayılmış İstanbullular için öncelikli

bir buluşma noktası hâline geliyor.

20 yılda 200 milyon ziyaretçiyi ağırlamamızda

marka karmamız, güvenilir yapımız ve güler

yüzlü hizmet anlayışımızın da önemli bir payı

var. Bunun yanı sıra Tepe Nautilus’un mimarisi

de ziyaretçilerin alışveriş merkezi içerisinde

rahat, konforlu ve kolay gezebilmeleri için tasarlanmış

bir yapıya sahip. Tüm özellikleriyle

birlikte Tepe Nautilus, ziyaretçilerimizin

her ihtiyacını kolaylıkla karşılayabilecekleri,

hayatın her alanına eşlik

eden bir yaşam merkezi

olmayı başarıyor.

Yeni yaşınızda ziyaretçileriniz için

neler planlıyorsunuz?

Kapılarımızı açtığımız günden bu yana odak

noktamızda her zaman ziyaretçilerimiz oldu.

Kaliteli ve güvenilir hizmet anlayışı ile yaptığımız

çalışmalarda ziyaretçilerimizin ihtiyaçları

ve beklentilerini, markalarımızla verimli bir

şekilde buluşturuyoruz. Bunun yanı sıra ziyaretçilerimiz

için sadece alışveriş ihtiyaçlarını

karşıladıkları bir merkez değil, aynı zamanda

bir yaşam alanı olmayı sağlayacak etkinlik ve

projelerimize de devam ediyoruz.

Bu yüzden yeni yaşımızda “İlk Aşk, Aynı Heyecan”

temasını seçtik. Yıl boyunca devam edecek

keyifli etkinliklerimizde ziyaretçilerimize

unutulmaz anlar yaşatacağız. Bu hedefle yeni

yaşımıza özel ilk etkinliğimiz, değerli markamız

SPX ile yaptığımız “SPX Extreme

Weekend” oldu. Tepe Nautilus açık

otoparkında gerçekleşen etkinliğimizde

sporseverler üç gün

boyunca tenis eğitimlerinden

raket, kaykay

Deniz Bozan

74 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşam Merkezi

atölyelerine kadar farklı temalarda etkinliklerle

buluştu. 20’nci yaşımıza özel 20 hediyeyle

kutladığımız çekiliş kampanyamızı da 26 Nisan-26

Haziran tarihleri arasında gerçekleştirdik.

Dijitalleşme süreçlerimize paralel olarak,

ziyaretçilerimizin Tepe Nautilus Mobil uygulamamız

üzerinden katıldığı kampanyamızda,

Tepe Nautilus bünyesindeki markalarımızla

hazırladığımız robot süpürge, bisiklet, tablet,

scooter gibi keyifli ürünler, 20 şanslı ziyaretçimizin

oldu. Bunun yanı sıra Cinemaximum

ile sinemaseverlerin film keyfini katlayacak bir

kampanyaya imza attık. Kampanya kapsamında

ziyaretçilerimiz, mobil aplikasyonumuz

üzerinden alınan kodla sinema biletlerinde

indirime sahip oldu.

Kampanyalarımızın yanı sıra her yaştan ziyaretçimizi

mutlu edecek etkinliklerimize de

ev sahipliği yaptık. Anadolu Hayat Emeklilik

tarafından 16. kez düzenlenen “Kadın Gözüyle

Hayattan Kareler” fotoğraf sergisi, bu yıl da

Tepe Nautilus’ta kapılarını açtı. Haziran

ayı ise Tepe Nautilus için dolu dolu geçti.

1-5 Haziran’da Halk Eğitim Merkezi–Hayat

Boyu Öğrenme kursiyerlerinin el emeği

ürünleri Tepe Nautilus’ta sergilendi.

2-12 Haziran tarihlerinde SoChic’in geleneksel

satış etkinliğinde, takı ve aksesuar

tutkunları Tepe Nautilus’ta bir araya geldi.

10-12 Haziran tarihlerinde ise Tepe Nautilus’ta

ziyaretçilerimizi geçmişte keyifli bir yolculuğa

çıkardık. Tepe Nautilus Vintage Günleri’nde

3 gün boyunca antika pazarı ve canlı müzayedelerin

yanı sıra dans gösterileri, atölyeler ile

Bestem Yuvarlak ve Manuş-u Ala performansları

ziyaretçilerimizle buluştu. 15-19 Haziran

tarihlerinde ise ziyaretçilerimizle birlikte tasarım

ürünlerin yer aldığı Yaza Merhaba Alışveriş

Günleri’ni gerçekleştirdik. Haziran ayının

son etkinliğinde ise minik ziyaretçilerimiz,

Tepe Nautilus açık otoparkına kurulan dev

top havuzunda keyifli anlar yaşadı. Yeni proje

ve etkinliklerimiz de haftanın her günü ziyaretçilerimizle

buluşmak için gün sayıyor. Tüm

İstanbulluları, 20’nci yaşımızın heyecanına ortak

olmaya davet ediyoruz.

Ziyaretçilerinizin tüm ihtiyacını tek

bir noktadan karşılamaları için nelere

dikkat ediyorsunuz?

Alışveriş merkezi sektörü canlı ve dinamik bir

yapıya sahip, ancak tüm teknolojik ve fiziki

gelişmelerin yanı sıra sektörün odağında her

zaman insan var. Bu yüzden her dönemde

yaşanan değişim ve dönüşüm, ziyaretçilerin

ihtiyaç ve beklentilerine göre şekilleniyor. Pandemi

döneminde de bu değişim ve dönüşüm

süreci öngöremediğimiz bir hızda gerçekleşti.

Bu dönemde Tepe Nautilus olarak yeni trendleri

hızlı bir şekilde takip ve analiz ederek, ziyaretçilerimizin

ihtiyaçlarını karşılamaya her

zamankinden fazla odaklandık. Bu kapsamda

da ziyaretçilerimizin daha hızlı ve konforlu alışveriş

yapabilmeleri için dijitalleşme alanında

yaptığımız yatırımlarımızı arttırdık.

Hayata geçirdiğimiz mobil uygulamamız ile

ziyaretçilerimiz, Tepe Nautilus’un dünyasını

dijital ortamda keşfedip deneyimleyebiliyor.

Yoğun ilgi gören mobil uygulama, kısa sürede

on binlerce kullanıcıya ulaştı. Bunun yanı sıra

temiz havada vakit geçirme talepleri de karşımıza

çıkan önemli değişimlerden biriydi. Biz

de ziyaretçilerimizin günün her saatinde temiz

havada ve yeşillikler içinde vakit geçirmesine

olanak veren Tepe Teras’ı hayata geçirdik.

Ziyaretçilerimizin tüm ihtiyaçlarına tek bir

noktadan ulaşması için marka karmamızı da

sektör trendlerine uygun olarak geliştiriyoruz.

Bu süreç içerisinde kiracılarımız ile sağlıklı ilişkilerimizi

koruyarak, doğru marka karmasını

Tepe Nautilus çatısı altında buluşturuyoruz.

CarrefourSA, Cinemaximum, Paşabahçe, Sports

International gibi uzun yıllardır bizimle birlikte

olan markalarımızın yanı sıra pandemide de

doğru planlama ve analizlerle marka karmamızı

güçlendirmeye devam ettik. Yerel ve global

125 markamızla, mağaza doluluk oranını yüzde

99’a ulaştırdık. Giyimden kişisel bakıma ve ev

dekorasyonuna kadar Türkiye’nin ve dünyanın

önde gelen markalarıyla çalışıyoruz. 2021 yılında

LC Waikiki’nin ilk mega konseptli mağazasını

açtık. LC Waikikimega konsept mağazası ile ziyaretçilerimiz

ev aksesuarlarından iç giyime, yetişkin

ürünlerinden çocuk kreasyonlarına kadar

binlerce ürüne ulaşıyor. Bunun yanı sıra Tchibo,

W Collection, İpekyol, ADL, Gusto, Faik Sönmez,

Çift Geyik Karaca, Sport in Street, Superstep,

Flo Kids, Yataş, Ceyo, Lizay Pırlanta, Jolly Tur

ve Karaca markalarını da yeni konseptleriyle

bünyemize kattık. Yeni yaşımızda da ziyaretçilerimizin

beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda

bizimle birlikte olmak isteyen değerli markalar

ile görüşmelerimize devam edeceğiz.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 75


Geçmişten Geleceğe

Asırlık markanın tarihi hikâyesi:

Şekerci Hacı Bekir

PINAR BALTACI

1777 yılından bu yana İstanbul’un değişmeyen

nadir lezzetlerinden Hacı Bekir, tam 245 yıldır

İstanbullularla buluşuyor. İlk defa Hacı Bekir

Efendi tarafından 1777 yılında Eminönü’nde

kurulan dükkân, 1930’lu yıllardan bu yana Kadıköy’de

de faaliyet gösteriyor.

Leyla Celalyan:

“Bizim işimizin

başında ilk

günlerden bu

yana hep aile

fertleri olmuş.

Ancak biz hiç

bunu sadece

bir iş olarak

görmüyoruz, aynı

zamanda kültür

elçiliği yaptığımızı

da hissediyoruz.

Çünkü bu marka,

aynı zamanda

Türkiye’nin tarihini

yansıtıyor.”

Kayıtlardaki en eski şirket olma özelliğine sahip

olan Hacı Bekir, geçen asırlık zamana rağmen ilk

günlerindeki lezzet ve ruhla ayakta kalmayı başarmış

nadir markalardan. Zanaatı sanata çeviren

yaratıcı yeteneğiyle İstanbul mutfağına şeker

ve lokumla adeta bir dünya mirası bırakan Hacı

Bekir’in vizyonunu ve markanın günümüzdeki

faaliyetlerini, altıncı nesil torunlarından Leyla

Celalyan’a sorduk. Hikâyenin 21. yüzyıl temsilcilerinden

Leyla Hanım, geleneksel ve modern

olanın birleşimiyle günümüze kadar gelen Hacı

Bekir markasının gelişimini şu sözlerle anlatıyor:

“Hikâye, büyük büyük dedem Hacı Bekir’in İstanbul

Eminönü’ne gelmesiyle başlamış. 1977

yılında Kastamonu’dan gelerek ilk dükkânı

açmış. Orası hiç değişmedi, hâlâ 1977 yılındaki

dükkân. Hacı Bekir, o dükkânın arka kısmında

imalat yaparken, önde satışını yapmaya, üst katında

da hayatını sürdürmeye başlamış. Ancak

bizim elimizde mesleği öğrendiği yere dair bir

bilgi yok. Kastamonu’da mı öğrenip geldi, yoksa

bir süre burada mı çalıştı bilmiyoruz. Gerçi her

nerede öğrenmiş olursa olsun, o dönem hem

ticaretin kalbi olan hem de saraya yakınlığıyla

bilinen Eminönü’nde dükkân açmış olması da

büyük bir vizyonun ürünü.

BUGÜNKÜ LOKUMUN

İLK TEMELLERİ ATILIYOR

Hacı Bekir’in dükkânı açtıktan sonra da gözlemci,

inovatif bir tarafı olduğunu biliyoruz. Lokum,

esasında 13. yüzyıldan bu yana Anadolu’da

olan bir reçete ama orijinal lokumun reçetesinde

tatlandırıcı olarak bal ve pekmez, bağlayıcı

olarak da un kullanılıyor. Bu nedenle şimdi yediğimiz

lokumdan çok daha farklı bir dokusu,

rengi ve şekli var. Hatta teyzem sık sık dedeme

dua ettiğini, o eski lokumun çok da yenilebilir

bir şey olmadığını söylüyor. Dolayısıyla dedem,

bugünkü lokumun mimarı... Ülkeye gelen hammaddeleri,

kullanılan ürünleri gözlemleyerek

o zamanlar kelle şeker olarak bilinen rafine

şekerle tanışıyor. Sanıyorum rafine şeker kullanımı

18. yüzyıl sonuna, nişastanın kullanımı ise

1810 yılına dayanıyor. Yani bu iki ürünü, bağlayı-

76 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Geçmişten Geleceğe

cı ve tatlandırıcı olarak lokuma entegre etmiş.

Sonuçta da bu yediğimiz lokum çıkmış ortaya.

Hacı Bekir markasının ilk ürünleri de bilindiği

üzere akide ve lokummuş.”

HACI BEKİR,

MARKALAŞMADA DA ÖNCÜ!

Hacı Bekir’in ürünlerinin kısa sürede saraya

kadar ulaştığının da altını çizen Leyla Celalyan,

sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hacı Bekir, kısa sürede

hem ticaret sektöründe sevilen biri hâline

gelmiş hem de ürünleri saraya girebilmiş. Ünü

saraya ulaşınca, sarayın şekercibaşı olmuş. Ancak

buna rağmen asla üretimlerini saraya taşımamış.

Yani kendi imalathanesinde üretmeye

devam etmiş ve ardından ürünleri saraya götürmüş.

Bu durum da sarayın kendisine nasıl büyük

bir güven duyduğunu da kanıtlar nitelikte.

Saray ahalisi, dışarıdan gelen mala itimat etmiş

yani. Yine sarayın şekercibaşı olarak Osmanlı

kültürünü ve lezzetlerini tanıtmak amacıyla

da sık sık fuarlara gönderilmiş. Oraya gittiğinde

de Hacı Bekir ve daha sonra oğlu Mehmet

Muhiddin, artık Avrupa’da pazarlama ve markalaşma

konularındaki yenilikleri gözlemleme

olanağı bulmuşlar. Markaları, sloganları, akılda

kalıcı logoları görmüşler. Böylelikle de Osmanlı

ve Türkiye’nin ilk tescilli markalarından olma

unvanına sahip olmuşlar ve ilk logolarını tasarlamışlar.

O ilk logo taslağı da Viyana Fuarı’nda

aldıkları gümüş madalyanın ön ve arka yüzüyle

tasarlanmış.”

EN ÇOK MÜDAVİMİ OLAN MAĞAZA;

KADIKÖY

Şu an Eminönü’nde ve Kadıköy’de bir mağazası

bulunan Hacı Bekir; aynı zamanda Beyoğlu, Bakırköy,

Maslak, Pendik ve Ankara’da da hizmet

veriyor. Leyla Hanım, Hacı Bekir’in özellikle yabancı

turistlerce tercih edildiğini ifade ederek;

“Bizim belli bir kitlemiz yok, çünkü her damak

tadına uygun lezzetlere sahibiyiz. Bir de üstüne

çok köklü bir marka olduğumuz için de illa ki

her kesim tarafından biliniyoruz. Ancak her

dükkânın kitlesi kendi içerisinde farklılık gös-

terebiliyor. Mesela Kadıköy, en çok müdavimi

olan mağazamız. Bir de burası Eminönü ve

Beyoğlu’na göre daha fazla ikamet edilen bir

semt olduğu için de müdavimleri tükenmiyor,

hatta diğer mağazalara nazaran daha da sakin.

İnsanlar gelip çaylarını yudumluyor, çalışıyor ve

sohbet ediyorlar. Rutini olan insanlar... Yaş ortalaması

da genel olarak biraz daha düştü, çünkü

artık gençler de kendi lezzetlerine ve kültürlerine

sahip çıkmaya başladılar. Bunun yanında

yabancı turist de hem Eminönü’ndeki hem de

buradaki dükkâna ellerinde tarihi kitaplarla gelerek,

‘Burada bahsedilen dükkân bu mu?’ diye

soruyorlar. Tüm dünyada tanınırlığımız olduğunu

biliyorum. Makaleler yazılıyor, dizilerde, belgesellerde

adımız geçiyor. Hatta Hollywood’da

da ürünümüze ve ismimize atıfta bulunan filmler

var. Bir Fransız dizisine, sonradan kurgusu

farklılaşsa da Ali Muhiddin Hacı Bekir isimli bir

karakter koymuşlardı” şeklinde konuşuyor.

TÜM TARİHİ DÜKKÂNLAR ASLINA

UYGUN OLARAK RENOVE EDİLDİ

Tekrar Kadıköy şubesini soruyorum. İlk defa

1930’larda Rıhtım’da açılan şube, 1940’lı yılların

başından bu yana şu anki dükkânda hizmet

veriyor. 2018 yılında renove edilen mağaza, tamamen

orijinaline uygun şekilde düzenlenmiş:

“Kapı ve raflar aslına uygun şekilde yenilendi.

Hatta özellikle Eminönü mağazamızda her şey

birebir aynı... Eski resimlere baktığımızda, sadece

çalışanların kıyafetlerinde ve akide şekerinin

çeşitliliğinde farklılık olduğunu görüyoruz.

Kadıköy’ü de aynı şekilde aslına uygun olarak

koruyoruz. Tabii ki güncellemeleri görmek zorundayız.

Mesela lokum pekmezle yapılmaya

devam edilseydi, herhalde Hacı Bekir dükkânı

oğluna bile devretmeden kapatmak zorunda

kalırdı. Ancak yine de tüm bunları kabul etmekle

birlikte başarının sırrı, biraz o tarihi misyonunu

korumakta yatıyor bana kalırsa. Özümüze

bağlı kalarak istekleri, talepleri değerlendiriyor

ve değişen çağa ayak uydurmaya çalışıyoruz.”

Hacı Bekir markasının geçmişten bugüne

logolarında ülke gelişmelerine ve

dönemin kültürel, ekonomik yapısına

dair izler de bulmak mümkün... Örneğin,

eski Türkçe karakterlerle yazan

Hacı Bekir yazısının yanında, dönemin

bir numaralı yabancı dili olarak olan

Fransız kelimeler görmek mümkün.

Zamanla ödül olarak kazanılan madalyaların

görünüşleri logoya yansıyor

ve değişimler meydana geliyor.

Harf Devrimi ve Soyadı Kanunu’nun

kabul edilmesinden sonra, isimlerin

yazılışında değişim başlıyor tabii. Kullanılan

fontlar dönemine göre yer yer

daha Avrupai, yer yer basit imgelere

dönüşebiliyor. Hatta ailenin üçüncü

kuşak temsilcisi Ali Muhiddin Hacı

Bekir’in bir dönem Fenerbahçe Spor

Kulübü Başkanlığı yapması sebebiyle,

o dönemdeki logolarda sarı-lacivert

renkleri görmek de mümkün. Hem aile

hem müessese hem de coğrafyadaki

değişimler, logolarda belirleyici olarak

göze çarpıyor.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 77


Life Magazin

Erkan Can ile gezmeye,

tiyatroya, sinemaya ve sanata devam!

PINAR BALTACI

Usta oyuncu Erkan Can ile yeni filmi Sarmal’ın

çekimleri biter bitmez Kalamış’ta bir araya geldik.

Vaktinin büyük çoğunluğunu Kadıköy’de

geçiren ve geçmişten bu yana Kadıköy’ü çok

sevdiğini ifade eden Erkan Can’dan, hâlihazırda

var olan projelerinin yanı sıra Türk sinemasının

kült filmlerindeki rollerini dinledik.

YENİ FİLM, YENİ GÜZERGÂHLAR

Son filmi Sarmal’ın çekimlerini tamamlayıp, Urfa’dan

İstanbul’a gelen Erkan Can, önümüzdeki

ocak ayından sonra vizyona gireceği öngörülen

filmi dergimize şu sözlerle anlattı: “Film, bir hukuk

profesörünün telefon dolandırıcıları tarafından

dolandırılmasını anlatıyor. Günümüzün

problemlerinden biri olduğu için anlatılması gerektiğini

düşünüyorum. Filmi komedi olsun diye

çekmedik, ancak durumun kendisi komik olduğu

için komedi unsurlarını barındıran bir film

çıktı ortaya. Filmin çekimleri henüz bittiği için

şu an kurgu aşamasında. Senaryosu çok güzeldi.

Ortaya iyi bir film çıkacağını düşünüyorum.”

Film dışındaki yeni projeleri sorduğumda ise

bugünlerdeki yoğunluklarını ve hâlihazırdaki

projelerini şöyle aktardı usta oyuncu: “Yeni dönemde

Güven Kıraç ve Vedat Atasoy ile var olan

projelerimize devam edeceğiz. Yeni sezonda dizi

yapmayı çok düşünmüyorum, çünkü kendi birikmiş

projelerimiz bir hayli zamanımızı alacak.

DMR Yapım ile çalışmalarımız sürüyor. Zaten hâlihazırda

gezi programı da devam ediyor. En son

Tayland, Laos ve Kamboçya’ya gittik ve maceralı

bir 15 gün geçirdik. Kurguları bittikten sonra izleyiciler

le buluşacak. Daha önce de biliyorsunuz

Küba’dan tutun da Avrupa’nın neredeyse tüm

ülkelerine gittik. Türkiye’nin de neredeyse tüm

kıyı şehirlerini gezdik. Programımızın konseptini

oluştururken geleneksel Türk tiyatrosunun

Karagöz-Hacivat, Kavuklu-Pişekâr gibi karakterlerinden

esinlendik ve örnek aldık. Onun dışında

tamamen doğal bir akışta ilerliyoruz. Bunda

Güven Kıraç ile uzun yıllardır birbirimizi çok iyi

tanıyor olmamızın payı büyük tabii. Birbirimizin

neler yapacağını yayın sırasında sezebiliyoruz.

Süreç böylece çok daha doğal ilerliyor. Tabii gideceğimiz

şehirlerle ilgili ön çalışmaları da öncesinde

çok detaylı yapıyoruz. Şehir ve ülkelere

derin araştırmalar sonucunda gidiyoruz. Yakın

zamanda da yeni planlarımız var. Henüz belirlemedik

ama Moğolistan, Güney Amerika, Arjantin,

Abhazya, Bulgaristan gibi ülkeler planlarımız

dâhilinde olacak.”

78 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Life Magazin

“TİYATRODAKİ AYRILIKLAR

KARTOPUNU GÜÇLENDİRİR”

Erkan Can’ın kendi gezme kültürünü sorduğumda

ise program formatından çok da farklı

olmadığını söyleyerek; “Ben zaten gezmeyi çok

seven bir adamım. Arabayla gezmeyi çok severim

mesela. Benim tatil anlayışım, arabamla

şehir değiştirmektir. Hâl böyle olunca da her

gittiğim yerin bir tamirhanesine ve sanayisine

dahi uğrarım. Ben gezdim mi iyi gezerim ve tıpkı

programdaki gibi” dedi.

Yine Güven Kıraç ile tiyatroda da ortak bir

projede buluşmayı düşündüklerini ifade eden

Can; “Tiyatro konusunda da Güven ile bazı yeni

çalışmalarımız olacak. Daha önce yazılmış, klasiklerden

bir oyun oynamayı istiyorum. Mesela

Brecht oynamak isterim. Eski oyunları hafıza tazelemek

için tekrar tekrar oynamak gerekiyor

ki zaten genelde de tiyatroda bu yıllardır böyledir.

Seneler sonra aynı oyunlar tekrar tekrar

oynanır. Çok sağlam dramatik yapıları olan bu

oyunlar, izleyicinin de daha fazla görmek istediği

oyunlar oluyor. Çok fazla şey anlatıyorlar

çünkü. Benim yaklaşık 10 sene kadar ara verdiğim

bir dönem oldu ama sonra 12 sene İstanbul

Halk Tiyatrosu’nda oynadım. Pandemiden

dolayı ne yazık ki tiyatroyu kapattık. Belki yine

ileride bir araya geliriz. Böyledir tiyatro; ara verilir,

sonra tekrar hızlıca toplanılır. Bu ayrılıklar

esasında kartopunu da büyüten süreçlerdir”

şeklinde konuşarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

ERKAN CAN’IN KADIKÖY SEVGİSİ

“Beyoğlu’nda pandemiden önce çok sayıda tiyatro

vardı, ancak Beyoğlu’nun çehresi değiştikçe

çok azaldı. Kadıköy’de ise bir o kadar çoğaldı.

Kadıköy’deki kültür ve sanat gelişmelerini sık

takip ediyorum, çünkü benim mahallem burası.

Ben Kadıköy’den dışarı pek çıkmam. Acıbadem’de

Paris Mahallesi olarak da bilinen Yıldız

Bakkal mahallemdir. Yeldeğirmeni, Hasanpaşa,

Moda, Kalamış, Fenerbahçe sık vakit geçirdiğim

yerler. En uzak Bostancı Sanayi’ye kadar

giderim. Genelde Kalamış’tayım ama özellikle

Yeldeğirmeni’ni de çok seviyorum. Şimdilerde

çok güzel bir yere dönüştü, geçmiş dokusuyla

da öyleydi tabii. Benim okulum da buradaydı,

o dönemlerini de iyi biliyorum Kadıköy’ün. Öğrencilik

evim Caferağa Mahallesi’ndeydi, sonra

Acıbadem’e taşındım. Şimdi Çekmeköy’de yaşıyorum

ama 35-40 senelik buralıyım diyebiliyorum.

Fenerbahçe’de köprüyü geçince hemen

sağda bir çay ocağı vardır, ben genelde orada

oluyorum. Çınar gölgesi olduğun için yazın serin

oluyor. Akşamüzeri de denizden gelen bir

meltem eser. Bütün günüm orada geçer, tüm

arkadaşlarım da yanıma oraya gelir.”

Sanatın iyileştiriciliğine de değinen Erkan Can’a

göre; “Kadıköy Belediyesi’nin de destekleriyle

kültür ve sanat anlamında yeni mekânlar ve

güzel etkinlikler hayata geçiriliyor. Tabii tüm

bu gelişmeler çok olumlu. Kültürel gelişmeler

her zaman için insanı ve toplumu değiştirir, dönüştürür.

Bunun yanında sanat daima iyileştirir.

Tedavi eder, travmaları alır, sertliği yok eder, köşelerimizi

ovalleştirir. Sanat iyidir.”

“GEMİDE” VE “LALELİ’DE BİR AZİZE”

1990’lı yıllarda durağanlaşan Türk sinemasını

canlandırarak, Türk sinemasının yapı taşlarından

biri olan “Gemide” filmini yıllar sonra bir

de Erkan Can’dan dinledim. Tek bir kelimesine

dahi dokunmadan sizlere aktarıyorum:

“Gemide, Türk sinemasında bir mihenk taşı

ve dönüşümdür. Çok iyi bir senaryodur. İyi bir

filmdir ve çok şey anlatır. Toplumun en altındakileri,

ezilenleri anlatır. Çok farklı boyutları

vardır ve her seyrettiğinizde başka başka şeyler

fark edersiniz. Gemide’nin tüm replikleri hesaplanmıştır,

yani işkembe-i kübradan atılmamış

repliklerdir. Hepsinin bir anlamı vardır, her

izlediğinizde o anlam değişebilir. Tabii ki bizim

gerçekçi sinemamızın dönüşüm noktasıdır ve

kilometre taşıdır. Ve Türk sinema tarihinde yerini

alarak, kült bir film olmuştur. Aynı zamanda

burada ‘Laleli’de Bir Azize’ filminden de bahsetmem

gerekir. Biz bu iki filmi yaklaşık 15-20 günde

art arda çektik. Bu ikisi, iki ayrı filmdir ama

esasında bir üçlemedir. Çünkü üçüncü film,

senin kafanda oluşur. Önce Laleli’de Bir Azize’yi

seyrederseniz, oradaki kadının Gemide’ye

geçtiğini de görürsünüz. Bu bir kadın filmidir.

Üçüncü filmin tamamı izleyicinin kafasındadır

ve o da kadının hikâyesidir.”

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 79


Life Magazin

Zeynep Irgat:

Ben daha çok tiyatro

insanı olmak istedim

PINAR BALTACI

11 yaşından bu yana Kadıköylü Zeynep Irgat…

Moda’nın denize bakan yüksek apartman

dairesinde geçmiş bir çocukluk... Kendisinin

sanat yolculuğuna yön veren aile fertleri; sanat,

edebiyat ve tiyatroyla geçen yıllar… Eve

adım attığınızda karşınıza çıkan yaşanmışlık

ve hatıralardan izler taşıyan kitaplar, tablolar,

objeler… Sadece Zeynep Irgat’tan değil, annesi

büyük edebiyatçı Mina Urgan’dan da hâlâ

Mina Urgan

izler taşıyor bu ev. Sohbetimiz de bu doğrultuda

Mina Urgan’ı anarak başlıyor.

“Ben henüz 11 yaşında bir çocukken, annemle

birlikte taşındık Kadıköy’deki bu apartmana.

Öncesi Cihangir’de geçti. Doğumum ise Vaniköy’deki

bir yalının alt katında. Annem bana

hamileyken memur maaşıyla yalının alt katını

kiralayabilmiş, yan tarafında da yüksek rütbeli

bir asker yaşarmış. Doğum yaklaşınca asker

annemi bir motora bindirerek, Dolmabahçe’ye

gitmesini sağlamış. Zar zor yetişmişler. Annem

hep bana ‘Az kalsın Boğaz’da doğacaktın’ derdi.

Doğsam ondan da farklı bir hikâye çıkardı.

Cihangir’den Moda’ya yerleşince ikimiz de çok

sevdik burayı. Çünkü annemin de dostu olan

edebiyat, sanat çevresi burada da sayıca fazlalardı.

Annem vefat edene kadar bu evde birlikte

yaşadık. Çok değerli biriydi, ancak ‘Bir Dinozorun

Anıları’ kitabı basıldıktan sonra tanındı.

Daha öncesinde ise düzgün ve parlak çalışan

bir edebiyat profesörüydü. Kitabın ardından

ünlenmesine o kadar şaşırırdı ki, ‘Ayol benim

gibi moruk bir kadının anılarını kim merak

eder’ derdi. Ancak yine da daima ‘Bir yorgancı

da bakkal da anılarını yazmalı’ derdi. Herkesin

anılarını yazması gerektiğini savunurdu.”

KADIKÖY’DE KURULAN DOSTLUKLAR

Kadıköy’deki evlerinin ve yaşantılarının çok

renkli olduğundan da bahseden Irgat; “Yan

komşumuz Haldun Taner’di, çok severdim onu.

Sabahları balkonda çalışır, daktilo sesi bizim

eve kadar gelirdi. Sürekli sokağımızda yürüyüş

yapardı. Hâlâ dışarı çıktığımda gözlerim onu

arar ama neyse ki bir büstü var artık bu sokakta.

Sonra Nazım Hikmet’in eşi Münevver teyze

ve oğlu Mehmet de yakın görüştüğümüz ailelerdendi.

Onlar Fransa’ya gittiler, ancak iletişimimiz

hiç kopmadı. Ben yıllar sonra oyunculuk

bursuyla Fransa’ya gittiğimde evlerine uğradım

ve Mehmet ile olan dostluğumuz daha da ilerledi.

Yaklaşık dört yıl önce kendisini kaybettik. En

yakın dostlarımdandı Mehmet” diyor.

80 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Life Magazin

GENCO ERKAL VE

DOSTLAR TİYATROSU

Geliyoruz, 22 yıl büyük emeklerle ve güzelliklerle

geçen Dostlar Tiyatrosu yolculuğuna: “Genco

Erkal’a ve onun tiyatrosuna hayrandım. Kendisini

de tanırdım, bize gelip giderdi. Ben daha

çok küçüktüm o zaman, Genco ise çok gençti.

Daha lisedeyken gittim yanına ama o ‘Üniversiteyi

bitir, sonra gel yanıma’ dedi ve beni gönderdi.

Nedense konservatuvara gitmek istemedim

ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim.

Ancak benim okuduğum yıllarda sağ-sol çatışmaları

vardı. 1974-78 yılları arasında okudum

ve özellikle son iki yılım adeta savaş içerisinde

geçti. Koridorlarda kurşunlar uçuşurdu. Ben

de hiç korkak değildim ve tarafımı belirleyerek

bütün gençlik yürüyüşlerine katılmaya başlamıştım.

Annem çok korkardı ama beni hiçbir

zaman engellemezdi. Yine de tüm bunlara rağmen

okulu 4 senede bitirdim, ancak aklım hep

tiyatrodaydı. Dostlar Tiyatrosu’na hayranlığım

devam ediyordu, çünkü adaletten yana, barışçı,

ilerici, özgür düşünceli, gençliğe çok kıymet

veren bir tiyatroydu. Açtıkları sınavı kazandım

ve başladım oyunculuğa. Orada ilk olarak Dimitrov’un

‘Gün Dönerken’ isimli oyununda küçük

bir rolde oynadım. Derken neredeyse 22 yıl

kaldım orada. Genco ile dostluğumuz da hâlâ

sürüyor.”

Yalın Ayak Sokrates Oyunu...

Meral Çetinkaya ve Zeynep Irgat…

“MELİH BEY’İ CANIM GİBİ SEVERDİM”

Yakın zamanda kaybettiğimiz Moda’nın değerli

isimlerinden Eczacı Melih Ziya Sezer’i de anmak

isteyen Zeynep Irgat, duygularını şu sözlerle

aktarıyor: “Melih Bey’i canım gibi severdim ve

onun orada olduğunu bilmek bana müthiş bir

güven duygusu verirdi. Mutlaka uğrardım dükkânına,

hep ‘siz’ diye hitap ederdi. Birkaç kere

dükkânın arka kısmında onun ahbaplarıyla

olan sohbetlerine katıldım ben de, birlikte birer

kadeh içtik. Marketten iki mandalina alır, tezgâhının

önüne koyardım. ‘Sizi gidi sizi’ der, alırdı

meyveleri. Kendisini çok özleyeceğiz.”

“OYUNCULUK YIPRATICI BİR MESLEK”

Zeynep Irgat’ın tiyatroyla tanışma hikâyesi

de çocukluğuna dayanıyor. Daha küçük yaşta

babası Cahit Irgat’ın oyunlarına sık sık giden

Zeynep Irgat, o yılları şöyle anlatıyor: “Babamın

yanında annemin de tiyatrocu çevreleriyle yakın

ahbaplığı vardı. Biz kalkıp Kadıköy’den Beyoğlu’na

giderdik oyunları izlemek için. Tiyatro

beni çok büyüler ve mum gibi izlerdim. Yıldırım

Önal, Münir Özkul, Yıldız & Müşfik Kenter ve

babam Cahit Irgat gibi isimleri sahnede izleme

olanağı buldum. Babamı görmeye gittiğim bazı

günler, beni kulisin önündeki küçük bir iskemleye

oturturlardı ve sahneye çıkan tüm oyuncular

şöyle bir kafamı okşar, öyle girerlerdi oyuna.

O günler, oyunculuğun yanında esas olarak tiyatro

aşkını aşıladı bana. Ancak babam oyuncu

olmamı hiç istemedi. ‘Terzi ol, öğretmen ol’ derdi.

Çünkü oyunculuk, layıkıyla yapılmak istenirse

yıpratıcı bir meslektir. Annem karşı çıkmadı

ama ‘İyi düşün, sen duygusal bir çocuksun’ derdi.

Biraz da haklı çıktılar ama pişman değilim tabii.

Ben özünde tanınmak, şöhret olmak değil,

tiyatro insanı olmak istedim. Bugünden geçmişe

baktığımda başardım diyemem ama hakkını

vererek çalışmışım diyebiliyorum.”

“Eskiden evimizin önündeki Mühürdar

Caddesi’nden denize dolgu yapılmamıştı

daha. Deniz hemen evimizin

önünden başlardı ve tavana denizin

aksı vururdu. Evin tavanında deniz

oynardı, tıpkı yalı gibiydi.”

Annesi Mina Urgan ile...

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 81


Life Magazin

Hülya Avşar ile dans eden Kozmik Dede,

Kadıköy Life’ta!

Son günlerin fenomen ismi Kozmik Dede, Kadıköy’ü çok seviyor... İstanbul’un özel bir ilçesi

olduğunu düşünüyor ve “”Kadıköy, entelektüel insanların bölgesi” diyor.

ECE GÜLTEKİN

Kozmik Dede; sosyal medyadaki dansları, renkli

kişiliği, bohem giyim tarzı ile dikkat çekmeye

devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Hülya

Avşar, sosyal medya hesabında Kozmik Dede

ile olan dans videosunu paylaşmıştı. Bu video

gündem olduktan sonra Kozmik Dede’nin kim

olduğu merak konusu oldu. Televizyon kanallarının

peşinden koştuğu Kozmik Dede’yi merak

edenler, onu daha yakından tanımak için

Balat’a gitmeye başladı ve neredeyse Balat’ın

simgesi hâline geldi.

“BENİM KİM OLDUĞUM,

YAŞIM HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL”

Kim olduğunun, yaşının kaç olduğunun bir

önemi olmadığını, önemli olan şeyin öğretiler

olduğunu söyleyen Kozmik Dede; “Uzun bir

yolculuktan geldim. Bu yolculuk, ruhani bir yolculuktu

aslında. Belki fiziksel olarak da birçok

şey yaşadım. Hayat bir yerlere getiriyor insanı.

Sadece en önemlisi kalbi yürümektir, sabırla

ve iyi niyetle... Bütün duvarları aşarsın. Kozmik

Dede kimdir? Ben dans etmeyi severim, bunu

yıllardır yapıyorum ama bana soracak olursanız

yüzyıllardır yapıyorum. Ne olduğunu bilmiyorum,

kalbimi gömmüşüm mutluluğa. Siz başaramazsınız

değil mi? Tabi ki başaramazsınız,

çünkü istemiyorsunuz. Kendinizi yok etmekten

başka bir şey düşünmüyorsunuz. Bunun

farkında değilsiniz. Mutluluğun ne olduğunu

bilmiyorsunuz. Gerçek anlamda bilmediğiniz

için mutlu oldum sanıyorsunuz. Kendinizi parçalayıp,

harcayıp yok ediyorsunuz. Ben hayatını

mutluluğa adamış biriyim. Çok özel bir şey söylemek

istiyorum. Gerçekten mutlu olmak istiyorsanız,

bu sözümü duvara yazın ve her gün o

söze bakın: ‘Sen izin vermediğin sürece hiç kimse

saygını elinden alamaz.’ Bu sözün arkasında

her şey yatıyor. Kozmik Dede’yi fazla merak etmeyin.

Yolda bir sarhoşa rast gelirsiniz, ondan

duyacağınız bir şey bile hayatınızı değiştirebilir.

Benim kim olduğum, yaşım önemli değil. Sadece

öğrettiklerim önemli, kalbi yürümek önemli.

Daha derinden bilgilere ulaşmak isterseniz, her

zaman baş tacımsınız” diyor ve ekliyor:

“BENİM DERDİM MUTLULUĞU YAYMAK”

“Balat’a ilk geldiğimde bedenimle birlikte kayboldum

diyebilirim ama bunu siz anlayamazsınız.

Bu çok da önemli değil, ancak çok değerli bir

şey söylediğimi biliyorum. Ruhen, bedenen bir

kayboluştu. Sonrasında da buraya yerleştim. Bu

bir çağrışımdı, öyle düşünün. Benim derdim fenomen

olmak değil, mutluluğu yaymak. İnanın

bana herkes gerçek. Bunun içine milyon dolarlık

adamlar, dünyayı yönetenler de dahil. Herkes

gerçek, çünkü ben insanlar tarafından yetiştirilmedim.

Kim ne düşünüyor, inanın umurumda

değil ama mistizm hepimizde var. Hepimiz mistiğiz,

hepimiz birer harikayız. Tabiatın en mucizevi

varlığıyız. Her şey bir çağrışım ile başlar. O çağrışımı

takip edin, bunu anlayacaksınız. İstediğinizde

her şeyi yaparsınız ama yapmak istemiyorsanız,

özellikle söylüyorum bataklığa gidersiniz.”

KOZMİK DEDE’NİN

ENERJİSİNİN SIRRI AŞK

Gençlere taş çıkaracak derecede olan bu enerjisinin

sırrının aşk olduğunu söyleyen Kozmik

Dede, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Enerjimin sırrı

aşktır. Aşk dedim ama parmaklar ile kalp sembolü

yapılır, o değil, beden hiç değil. Ancak öyle bir

aşk ki bazı şeyler anlatılmaz. Sufizm’i bilirsiniz.

Bunlara değer vermemiz lazım, her şey büyük

bir aşktır. Onun için hepinizi çok seviyorum, böyle

bir aşkla yürüyün. Bir gün beni anlayacaksınız.

Beni anladığınızda korkmayın beni kaybetmeyeceksiniz,

ben hepinizi çok seviyorum.”

82 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Life Magazin

Kadıköy Rotary’de

Selim Sander dönemi

Türkiye’nin en eski Rotary kulüpleri arasında yer alan Kadıköy Rotary

Kulübü’nde Selim Sander dönemi başladı. Başkanlık görevini geçtiğimiz

yıl devralan Uğur Karaçiçek, 2022-2023 dönemi için bu görevi Selim Sander’e

devretti.

Ataşahir’deki Istanbul Marriott Hotel Asia’da düzenlenen devir teslim

törenine, Rotary’nin mevcut dönem ve gelecek dönem guvernörleri de

katıldı. Yeni dönem için yönetim kadrosunu da açıklayan Kadıköy Rotary

Kulübü Başkanı Selim Sander, çalışma arkadaşlarını Uğur Karaçiçek, Melih

Öztürk, Cüneyt Karan ve Erol Çetin olarak belirlediğini paylaştı.

“ROTARY İLE HAYAL EDELİM”

2021-2022 dönemine “Hizmetlerimizle hayatları değiştirelim” mottosu

ile başlayan Rotary dünyası, 2022-2023 dönemi için ise “Rotary ile hayal

edelim” sözünü motto olarak açıkladı.

Gamze Sander, Selim Sander, Uğur Karaçiçek ve Serap Karaçiçek.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 83


Kent Kültürü

Bir kültürdür

esnaf lokantaları…

BATUHAN KARAMAN

Günümüzün popüler sektörlerinden gastronominin

ülkemizde belki de en eski sürdürücülerinden

esnaf lokantaları, özellikle İstanbul’un olmazsa

olmaz mekânları… Köklü semtlerin ortak

hafızasında önemli bir yeri olan esnaf lokantaları,

kısa sürede hazırlanan fastfood ürünlere karşı

zengin Türk mutfağının yaşamasını sağlıyor.

İçerisinde bambaşka bir kültür barındıran Kadıköy’ün

esnaf lokantalarına yolumuzu düşürdük.

Sıcak birer çorba ve bol sebzeli, bol kepçe

yemekler eşliğinde, değişken zamana rağmen

hâlâ yaşayan bu küçük mekânların yaratıcılarıyla

mini söyleşiler gerçekleştirdik.

“YEMEK BİR İHTİYAÇTIR”

Hem ünlü isimlerin hem de Yeldeğirmeni sakinlerinin

vazgeçilmezi Akoğuz Ev Yemekleri,

mahallenin öğrenci dostu mekânlarından. Yeldeğirmeni’nin

değişen yüzüyle birlikte revizyona

giden lokanta, bugünlerde günlük menüsünün

yanında vegan ve vejetaryen yemeklere de

yer veriyor. Tam 40 yıldır esnaf lokantası işleten

mekân sahibi Mahmut Akoğuz, bu kültürü dergimize

şu sözlerle anlattı:

“Rasimpaşa Mahallesi özel bir bölge. Bu bağlamda

öğrenciden esnafa tüm kesimlere hitap

ediyoruz. Öğrenciler, annelerinin ev yemeklerini

özlediklerinde bizleri tercih ediyorlar. Bizler

de öğrencilere yemeklerimizi bol kepçeden

veriyoruz. Bununla birlikte gençler arasında

çok sayıda vegan ve vejetaryenler var. Menümüze

bu doğrultuda eklemeler yaptık. Bununla

birlikte ‘askıda yemek’ uygulamasıyla ihtiyaç sahibi

tüm mahalle sakinlerimize ulaşıyoruz. Yemek

bir ihtiyaçtır ve bu doğrultuda kapılarımız

herkese açık!”

HASANPAŞA’NIN 42 YILLIK

ESNAF LOKANTASI

Mahalle yaşantısı içerisindeki dayanışma ruhunu

da ayakta tutan esnaf lokantalarından Türkmenoğlu

Ev Yemekleri, Hasanpaşa’nın en köklü

mekânlarından. 1980 yılından bu yana tam 42

yıl boyunca Hasanpaşa’da hizmet veren lokanta,

kuşaktan kuşağa aktarılarak bugünlere ulaşmış.

84 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Kent Kültürü

Günümüzde mekânın işletmesini üstlenen

Tahsin Türkmenoğlu, Türk mutfağının dikkat

çeken lezzetlerini sunduklarını ifade ederek, esnafın

güler yüzlü olması gerektiğini vurguladı:

“Lokantamızda esnaf, işçi, firma çalışanları gibi

daha çok çalışan kesime hitap ediyoruz. Genellikle

öğle yemeklerinde bizi tercih ediyorlar. Elimizden

geldiğinde müşterilerimize sıcak ve güler

yüzlü bir ortam sunmaya gayret ediyoruz.”

“KADIKÖY’DE ESNAF OLMAKTAN

ÇOK MEMNUNUZ”

Halitağa Caddesi üzerindeki Nar Ev Yemekleri

de bir aile mekânı… İzzet Nar ve Aşçı Mukaddes

Nar tarafından işletilen mekânda günlük

yemek çıktığını belirten Nar Ailesi; “Öğrenciler,

avukatlar, öğretmenler, esnaf genelde öğlen

ve akşam öğünlerinde bizleri tercih ediyorlar.

Özellikle öğrencilere indirim olanakları sunuyoruz.

Ailelerinden ayrı olan öğrenciler, bu sayede

anne yemeklerinin özlemini çekmiyorlar.

Kadıköy’de esnaf olmaktan çok memnunuz”

şeklinde konuştular.

ile ünlüyüz. Çarşamba günleri çıkan kadınbudu

köfte ile perşembe günlerinin menüsünü süsleyen

kuzu tandır, en çok tercih edilen yemeklerimizden.

Futbolcu Hami Mandıralı da müdavimlerimizdendir.”

OSMANAĞA’NIN 18 YILLIK

MÜDAVİM MEKÂNI

Serçini Lokantası ise Osmanağa Mahallesi’nin

2004 yılından bu yana hizmet veren esnaf lokantalarından.

“Lokantamıza siyasetçisinden

oyuncusuna, sporcusundan doktoruna kadar

çok farklı kesimlerden ziyaretçiler geliyor” diyen

lokantanın sahibi İsmet Yaşar, sözlerini şöyle

sürdürdü: “Türk mutfağına ait çeşitli yemeklerin

yanı sıra kendimize has Serçini kebabımız

HEM YÖRESEL LEZZETLER

HEM DE DÜNYA MUTFAĞI

Artan fastfood restoranlarına direnen esnaf

lokantalarından biri de Söğütlüçeşme’nin yeni

mekânlarından “Aşçı”. Sadece Türk mutfağı

değil, Dünya mutfağından lezzetlerin de bulunduğu

mekân, çok sayıda yabancı misafir de

ağırlıyor.

13 yıldır aşçılık yapan Kemal Songur ve Aydoğan

Dülger ortalığında faaliyete geçen mekânın

açıldığı zamandan bu yana neredeyse 200’ün

üzerinde müdavimi oluşmaya başlamış. Kemal

Songur, esnaf lokantaları kültürünü dergimize

şu sözlerle yorumladı:

“Türk mutfağı, yıllara dayanan bir kültür olduğu

için kaybetmeden sürdürmemiz gerekiyor.

Şimdiki zamanlarda herkes fastfood ürünlere

ait mekânlar açıyor ve bu durum da kendi lezzetlerimizin

yok olmasına sebep oluyor. Bu bağlamda,

Kadıköy’de olduğumuz için çok şanslıyız.

Burada esnafı kollayan, lezzetli yemekler

konusunda seçici bir kitle var.”

İBB’DEN UYGUN VE SAĞLIKLI

“KENT LOKANTALARI”

GELIYOR

İstanbul halkına sağlıklı, kaliteli ve

uygun fiyatlı yemeklerin sunulacağı

“Kent Lokantaları”nın ilki açılıyor.

Başta öğrenciler ve çalışanlar olmak

üzere dar gelirlilerin hayatına

dokunacak lokantaların kısa sürede

İstanbul geneline yaygınlaştırılması

hedefleniyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi

(İBB), sosyal belediyeciliğin en güzel

örneklerinden birini daha hayata

geçiriyor. Ağır ekonomik koşullarla

baş etmeye çalışan, başta öğrenciler

ve dar gelirli çalışanlar olmak üzere

İstanbul halkının ucuz ve sağlıklı

yemeğe ulaşımı artık daha kolay

olacak. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun

vaatlerinden biri olan Kent

Lokantaları’nın ilki, Çapa’da açılıyor.

Halkın ucuz ve kaliteli yemeğe

erişimini kolaylaştırmak için kent

lokantaları, kısa sürede İstanbul’un

birçok semtinde hizmet vermeye

başlayacak.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 85


Gusto

Mehmet Yalçın’a

İskoçya’dan

özel davet

PINAR BALTACI

Geçtiğimiz aylarda İskoçya’daki Blair Şatosu’nda

yapılan törende Viski Çanağı Koruyucuları Derneği’ne

üye olma hakkı kazanan Gusto Mehmet

Yalçın ile İskoçya deneyimlerini ve viski kültürünü

konuştuk. Viski Çanağı Koruyucuları Derneği’ne

dünya çapında viskiye büyük emek veren

isimlerin davet edildiğini ifade eden Mehmet

Yalçın, dergimize şu açıklamalarda bulundu:

“İskoç viskisinin önde gelen dev şirketlerince

kurulan dernek, ismini viskilerin tadıldığı gümüş

çanaklardan alıyor. Eskiden cam sanayi

yokken ve bardaklar bu denli yaygın değilken,

viskiler küçük kâselerde içilirmiş. Hatta belirli

aileler kendilerine özgü bu çanaklardan yaptırmış,

üzerine kendi armalarını bile işletmişler..

Hâl böyle olunca da gümüş işçiliği gelişmeye

başlamış. Tabii ardından cam sanayi gelişip,

bardaklar kullanılmaya başlandıktan sonra da

bu çanaklar sembolik olarak kullanılmaya devam

etmiş.

Viski Çanağı Koruyucuları Derneği’nin ismi de

buradan geliyor. Derneğe üyelik sadece referanslar

üzerinden oluyor. Viskinin tanınırlığına

ve güzelleşmesine katkı sunan kişiler ancak üye

referanslarıyla davet edilebiliyor, yani kendiniz

başvuramıyorsunuz. Biz de Türkiye’den bu şekilde

bir davetle

dört kişi olarak

üye olduk. Yıllardır

Türkiye’de bir

üye kabulü yoktu.

Üyelik seremonisi

için Edinburgh’a

gittik. İskoçya’nın

yaylalarına çıktık

ve tarihi bir şatodaki

törende

hem çanağımızı

hem de rozetlerimizi

aldık. Benim açımdan dünya çapında bir

ortamda olmak, uluslararası viski sektörünün

devleri ve önde gelen simalarıyla bir arada olmak

çok özel bir deneyimdi.”

“HER DAMAK ZEVKİNE GÖRE

BİR VİSKİ VAR”

Gusto Mehmet Yalçın, viski tatlarına dair bazı

bilgiler de aktardı: “Benim tezim şu; hemen hemen

her damak zevkine ve her beğeniye göre

bir viski var. Örneğin, İskoç viskilerinin kendi

içerisinde dahi çeşitleri var. Maltlar, bölgelerine

göre meyvemsi ya da çiçeksi olabiliyor. Adalarda

deniz tuzunu, füme isotunu damağınızda

hissedeceğiniz tatlar var. Harmanlanmış viskilerde

ise tüm bunlar bir araya geliyor ve farklı

formüllerle size birbirinden farklı nüanslar yaşatıyor.

Üstelik viski lezzetleri, ülkelere göre de

farklılık gösteriyor.”

KADIKÖY’ÜN ESKİ, SALAŞ MEKÂNLARI

Ressam Hülya Botasun tarafından Moda Deniz

Kulübü’nde düzenlenen “Ressam Sofraları” etkinliklerinde

içki tadım menülerini hazırlayan

Mehmet Yalçın, Kadıköy’e dair izlenim ve anılarını

şöyle paylaştı: “Ben Ankara doğumluyum

ve okul hayatım da orada geçti. Kadıköy bana

Ankara’nın sakin ve dingin, insanların birbirini

tanıdığı, hoyrat ve vahşi koşturmanın olmadığı

yaşam tarzını hatırlatıyor. Mesela kendimi Moda’nın

sokaklarında hep çok mutlu hissettim, o

sebeple de bir dönem Moda Bademaltı Sokak’ta

oturdum. Hâlâ da sık sık arınmak için Kadıköy’e

geçip, dolaşıyorum. Hafta sonları özellikle Kadıköy’e

çok büyük bir akış oluyor. Tabii genç insanlar

da denizi özgür bir ortamda hissetmek

istiyor. Ancak Kadıköy genel olarak benim için

hoşgörülüdür, bohemdir, tutucu değildir. Sanat

ortamı ve köklü meyhaneleri de çok güzeldir.

Benim gençlik yıllarımda ‘Kadıköy Çiçek Pasajı’

diye tabir edilen bir yer vardı. Salaş ve döküntü

bir aralıktı ve ‘Oğuz’un Yeri’ denilen bir mekân

vardı. Fenerbahçe taraftarıydı. Öğrenciyken sık

sık içmeye giderdik, çok da matrak bir yerdi.

Mutfak yukarıdaydı ve makaralı bir sistemle

mezeler inerdi, zaten üç-beş çeşit mezesi vardı.

En spesiyal ürünü de kiremitte et soteydi. Masaları

da yoktu, yüksek taburelerde otururdunuz.

Kadıköy, her geldiğimde bana hâlâ o günleri

hatırlatıyor.”

86 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşayan Kadıköy | Cemiyet

Moda Deniz Kulübü

Kabotaj Kupası Ödülleri

sahiplerini buldu

Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün Moda Deniz Kulübü ile birlikte gerçekleştirdiği

Moda Deniz Kulübü Kabotaj Kupası Yat ve Sports Boat Yarışı Ödülleri, 5 Temmuz

akşamı düzenlenen bir törenle sahiplerine verildi.

Altınbaş Üniversitesi Cenoa Sailing Yelken Takımı

Koordinatörü Ercan Dedeşah, takımı adına aldığı ödülün

son derece anlamlı olduğunu dile getirdi.

Türkiye Yelken Federasyonu (TYF) çatısı altında, Miles&Smiles sponsorluğu, Moda

Deniz Kulübü (MDK) ve Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü (TAYK) işbirliğiyle bu yıl 25.

kez düzenlenen Moda Deniz Kulübü Kabotaj Kupası Yat ve Sports Boat Yarışı, İstanbul

Boğazı’nda 2 Temmuz günü yapıldı. Çırağan Sarayı önünden start alan toplam

34 yat, güçlü İstanbul Boğazı akıntılarına karşı mücadele edip, tekrar Çırağan

Sarayı’nda finish noktasına ulaşarak kıyasıya mücadele ettiler.

KAZANANLARA ÖDÜLLERİ TAKDİM EDİLDİ

Zorlu yarışta IRC0-1-2 sınıflarından first finish yapan tekne “Arçelik Papili” olurken,

IRC3-4-Destek sınıflarından first finish yapan tekne “Caligo Cheese” teknesi oldu.

Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleşen ödül töreninde ödüller, TAYK Genel Müdürü

Can Giray ve Moda Deniz Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar tarafından

kazananlara verildi. Ödül törenine katılan isimler arasında, Türk Hava Yolları

Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Arif Ali Gezmişoğlu da vardı.

Maria Köroğlu, Nazlı Onursal, Bayır Kaya, Nedim Nakuz,

Ahmet Köroğlu, Murat Dino, Zülal Arpad, Aytaç Karasu.

Berkin Saygı, Katerina Saygı, Derin Erdoğdu,

Çetiner Utku, Ertuğ Akman, Seda Akman.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 87



Yaşayan Kadıköy | Cemiyet

Soyupak’larda

Çerkes düğünü var

Çerkes kökenli iş insanlarımızdan Mehmet Soyupak, özenle yetiştirdiği

oğlu Ufuk’u mutluluğa uğurladı. Lise yıllarında tanışan, İngilizce

öğretmenliği eğitimi alan Zeynep Sönmez ile Ufuk Soyupak çiftinin

nikâhı, Ataşehir’de “Glory Pool Side Wedding Venue” adlı mekânda

gerçekleşti. Nikâha iki tarafın aileleri ve yakınları ile birlikte Amerika,

Moğolistan ve Abhazya’dan katılanlar oldu.

KAFKAS DANSLARI EŞLİĞİNDE

Zeynep ve Ufuk çifti, kıyılan nikâh sonrasında ilk danslarını Kafkas

oyunları eşliğinde yaptılar. Dansa konukların da katılmasıyla hayli

renkli bir hâl alan nikâh töreni, konuklar adına da unutulmaz bir an

olarak kayıtlara geçti.

DÜĞÜN TOKAT’TA

Zeynep & Ufuk çiftinin düğünleri ise Tokat Yeşilyurt’ta bulunan Çırdak

köyünde Kafkas oyunları eşliğinde gerçekleştirildi. Yaklaşık

1500 kişinin katıldığı düğüne, dünyanın pek çok ülkesinden katılan

misafirler oldu.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 89


Cemiyet | Yaşayan Kadıköy

Merve Ocak & Metin Akdemir,

ömür boyu mutluluk için

“EVET” dediler

Metin Akdemir… Okurlarımızın büyük bölümünün bu isme aşina

olduklarından eminiz. Arkasında çok büyük bir başarı hikâyesi

barındıran, hatta üniversitelerde ders olarak okutulması gereken

bir hikâye…

Yeme-içme sektöründe yarattığı “Kalbur Et” markasıyla zaman

zaman dergimiz sayfalarında kendisine değinmiştik, ancak kapsamlı

hikâyesine bir türlü yer verememiştik. Şimdilerde bunun

hazırlığı içinde olduğumuzu paylaşıyor ve onun bir başka başarı

hikâyesinden bahsetmek istiyoruz.

BAŞARIYA VE MUTLULUĞA AŞIK

Çocukluk yaşlarında hep başarının peşinden koşan Metin Akdemir,

bunu elde ettikten sonra tek başına sürdürülebilir olmadığını

anlamış ve aşkı aramaya başlamış. Bu arayış, oldukça meşakkatli

yollardan geçtikten sonra Merve Ocak ile karşılaşıncaya kadar

sürmüş. Bu karşılaşmanın mutluluğa dönüşmesi, arayış kadar

zor olmamış.

BOĞAZ’DA GÖRKEMLİ BİR DÜĞÜN

Evet, İç Mimar Merve Ocak ile hayatını birleştiren Metin Akdemir,

Boğaz’ın ünlü mekânlarından Ajia Hotel’de düzenlenen

görkemli bir düğün ile hayatlarının bundan sonraki bölümü için

yeni mutluluk hikâyeleri yaratmaya söz vererek, yeni bir hayata

merhaba dedi. Onlara tanıklık eden isimler ise Zeki Cem Kaytan,

Miray Helin Kaytan, Tekin Akdemir, Demirhan Akdemir, Buse

Kaba ve Gözde Büyükkara oldu.

90 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşayan Kadıköy | Cemiyet

Nil Erdoğan & Taha Dinç ikilisinin mutluluk yolculuğunun yasal tanıkları,

Erhan Bulutçu ve Eser Göksu Samanlı oldu.

Nil ve Taha

mutluluk yolunda

Bir mutluluk haberimiz de Nil Erdoğan & Taha Dinç ikilisinden...

Gastronomi dünyasının en genç ve en başarılı iki ismini mutluluğa

götüren yol, tabi ki yine gastronomi üzerinden olmuş. Nil &

Taha çifti, Mutfak Sanatları Akademisi yıllarında katıldıkları “En iyi

ekmek nasıl yapılır?” başlıklı bir workshop sırasında birbirlerini

fark etmişler.

Daha sonraki karşılaşmaları ise önce “Birbirimizi ‘biz’ olarak nasıl

yaratabiliriz, ardından bunu nasıl ölümsüz kılarız?” sorularına cevap

aramaya dönüşmüş. O süreç de tamamlanınca, işler kalmış

yasal tarafına. Bu haberimiz, Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleşen

o özel anlara ait...

Anne Deniz Erkul’un adeta gözünden

sakınarak yetiştirdiği biricik kızı Nil’i

mutluluğa uğurlarken hayli duygu

yüklü olduğu görüldü. Sonrasındaki

karşılaşmamızda “Neyse ki damadım Taha’ya

son derece güveniyorum. Bu nedenle içim

rahat” demesi, bizleri de rahatlattı.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 91


Cemiyet | Yaşayan Kadıköy

“Kadıköy & Kadıköy”

grubu gelin verdi

Kadıköy’ün önde gelen sosyal medya oluşumlarından “Kadıköy

& Kadıköy” grubunun kurucusu Mimar Vehbi Ataç,

biricik kızı Emra’yı gelin verdi. Gülsima & Suat Çelik çiftinin

oğulları Umur Çelik ile hayatını birleştiren Lale & Vehbi Ataç

çiftinin kızları Emra’nın düğünü, Beykoz Ormanları eteklerinde

yer alan Riva’s Club’da yapıldı.

Kıyılan nikâh sırasında gelin Emra’nın tanıkları Nadide Aslım

Gezen ve Arev Artun, damat Umur’un tanıkları ise Zeynep

Alara Bakır ve Ufuk Ufukoğlu oldu. Düğüne, çoğunluğu Kadıköy’den

olmak üzere çok sayıda davetli katıldı.

GELİNİN KARDEŞİ AMERİKA’DAN GELDİ

Ataç ailesinin film senaristi oğulları Emir Ataç, bu yıl Los Angeles’ta

evlenmişti. Düğün için üzerinde çalıştığı filmi yarıda

bırakarak Türkiye’ye gelen Emir Ataç, kardeşini mutluluğa

uğurlarken hayli duygu dolu anlar yaşadı. Öte yandan,

bu yıl içerisinde iki çocuklarını da evlendirerek mutluluğa

uğurlayan Lale ve Vehbi Ataç çiftinin mutlulukları da gözlerden

kaçmıyordu.

92 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşayan Kadıköy | Cemiyet

Emra Ataç & Umur Çelik ikilisinin nişan yüzükleri,

geçtiğimiz yıl 26 Haziran’da Vildan & Ekber Onuk

ailesinin Dragos’taki villalarının bahçesinde takılmıştı.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 93


Cemiyet | Yaşayan Kadıköy

Kadıköy sahilleri cıvıl cıvıl

İstanbul’un yaz aylarında en çok tercih edilen bölgelerinden olan Moda sahilinden

objektifimize takılanları sizler için derledik. Güzel havalarla birlikte keyifli zaman geçiren

Kadıköylüler, objektiflerimize gülümseyerek poz verdiler.

ALMANYA’DAN KADIKÖY’E

Yoğurtçu Parkı’nda basketbol oynayan arkadaş grubu; “Güzel vakit

geçirmenin en kolay yolu spordur” diyerek, arkadaşları Robert’in Almanya’dan

Türkiye’ye gelerek yaşamak için Kadıköy’ü tercih ettiğini

de özellikle belirttiler. Oğuzhan Kıyak, Arda Bozkurt, Robert Graeff,

Buğrahan Çetiner, Kerem Işık, Mehmet Toprak İşcan.

KADIKÖYLÜ OLMAK AYRICALIKTIR

Kadıköy’de yaşayan birçok genç, yaz aylarının gelmesiyle birlikte

soluğu Yoğurtçu Park’ında alır. Güzel hava eşliğinde basketbol oynayan

gençler, Kadıköy Life objektiflerine gülümseyerek poz verdiler.

Ferhat Şimşek, Yahya Benli, Yusuf Yazkan, Yusuf Baran Şimşek.

KUZENLER YOĞURTÇU PARKI’NDA

Yoğurtçu Parkı’nda “ultimate frizbi” oynayan iki kuzen Yiğit

Kayabaşı ve Yunus Kayabaşı, bir yandan da güneşli havaların

tadını çıkardılar.

MODA’DA TENIS BIR BAŞKA

Moda sahili; yürüyüş yapıp, bisiklet sürmenin yanında tenis kortlarında

antrenman da yapabileceğiniz bir alana sahip. Kadıköy’de yaşayan

ve sık sık tenis raketiyle özel antrenman yapan Tolga Ahmetler

de objektiflerimize yansıyan sporseverlerden oldu.

GENÇLERIN TERCIHI HER DAIM MODA SAHILI

Beytullah Özdoğan, Oğuzhan Deniz ve Muzaffer Kaya da hafta sonları

Moda sahilini tercih edenlerden. Bir bankta oturarak denizi seyreden

gençler, güzel bir sohbette buluştuklarını söylediler.

94 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşayan Kadıköy | Cemiyet

SAHILLER DAHA GÜVENLI

Bisiklet, scooter ve kaykay tutkunları, Moda sahilinde güvenle seyahat

edebiliyorlar. Trafik sorunu olmadan keyifle gezdiklerini ifade

eden genç kaykaycılar Volkan Gümüş ve Emir Açık da objektiflerimize

yansıyan yüzlerden...

İYI KI KADIKÖY VAR

Okulların kapanmasıyla birlikte sık sık Kadıköy’e geldiklerini dile

getiren Ceren İlmen, Zeynep Naz Yiğitbaş ve Selim Gürol, “İyi ki

Kadıköy var” dediler.

SANAT ÇIMENLERDE

Güzel Sanatlar Bölümü öğrencisi Buğu Tilbe Yıldız ve Deniz Sözeri,

kahvelerini yudumlarken yaptıkları çizimlerle “Sanat her yerde”

mesajı verdiler.

KÖPEKLERIN DE TERCIHI MODA’DAN YANA

Jimnastik yapmak için sahilde buluşan genç arkadaşlar İnanç Aldış,

Asude Demirci, Nazlı Tecimer ve Mary Sarsam, objektifimize köpekleri

Chica ile poz vererek; “Chica’nın da favorisi Moda sahili” diye

konuştular.

MODA SAHILI MÜZIKLE BIR BAŞKA GÜZEL

Moda sahilinde buluşan Ukraynalı Elina Tur ve Uruguaylı arkadaşı

Mauricio, gitarlarıyla müzik yaparak hem eğlendiler hem de eğlendirdiler.

DENIZE KARŞI ‘NEY’ KEYFI

Moda kayalıklarının üzerinde denize karşı ney çalan arkadaşlar İlker

Toklu ve Emrah Olcay da objektiflerimize yansıyan sokak müzisyenlerinden

oldular.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 95


Cemiyet | Yaşayan Kadıköy

KOYU BIR SOHBETTE BULUŞTULAR

Sinem ve Simge Ökten, Kadıköy Life Dergisi’ni keyifle takip eden

gençlerden... Objektifimizi görünce hem şaşıran hem de sevinen

kuzenlerin koyu sohbetlerini çok bölmeden onları başbaşa bıraktık.

“BÜTÜN YAZ BURADAYIZ”

Emirhan Fırat, Batuhan Koşar ve Erdem Bayrak; “Bu yaz tercihimiz

Kadıköy olacak” diyerek, dergimize şunları söylediler: “Kadıköy, sanatın

ve özgürlüklerin ilçesi. Biz de burada kendimizi çok seviyoruz.

Bütün yaz buradayız!”

ÇIFTLERIN GÖZDESI MODA SAHILI

Üniversite öğrencisi çift Mert Arkaya ve Şebnem Yıldırım, Moda sahilinde

çimlerin tadını çıkardılar. Sevgililer, sahilin gençlerle güzelleştiğini

kaydederek objektiflerimize poz verdiler.

MINIK DOSTLARLA YÜRÜYÜŞ

Minik köpeklerine ayak uydurarak saatlerce gezdiklerini ifade eden

Serdar Meydan ve Banu Göksever; “Köpeğimiz sayesinde biz de

her akşam Moda’yı turluyoruz” dediler.

KOCAELI’NDEN KADIKÖY’E

UZUN SOLUKLU DOSTLUK

Kocaeli’nde üniversite okurken tanışan Nilkan Yılmaz, Tunç İsmail Ayerdem,

Aydan Gök ve Pınar Baltacı, hep beraber İstanbul’a yerleştikten

sonra sık sık Kadıköy Moda’da buluştuklarını belirterek; “Bu defa değişiklik

olsun diye Caddebostan’ı tercih ettik. Özellikle yaz aylarında

buradan büyük keyif alıyoruz” şeklinde konuştular.

96 kadikoylife.com Temmuz & Ağustos 2022


Yaşayan Kadıköy | Cemiyet

TEFAL, Bağdat Caddesi’nde

etkinlik düzenledi

Dünyanın en iyi küçük ev aletleri üreticisi Tefal, geride bıraktığımız

Babalar Günü için çok özel bir kampanya düzenledi. Markanın sadece

Kadıköylülere özel Selamiçeşme, Caddebostan, Göztepe ve

Suadiye mağazalarında, kampanyalı ürünler de dahil olmak üzere

yüzde 10 ek indirim uygulandı.

Markanın Bağdat Caddesi’nin Suadiye bölümünde yer alan konsept

mağazasında, Tefal ürünleriyle pişen lezzetler babalara ikram

edildi. Tefal’in ziyaretçiler tarafından son derece anlamlı bulunan bu

etkinliğine katılanlar arasında; SEB Group Ticari Pazarlama Müdürü

İmre Cindoruk, SEB Group Ekip Şefi Mustafa Bayraktar ve Görsel

Sorumlusu Nalan Kopuz da yer aldı.

Sezen ailesinin

mutlu günü

Anadolu Yakası’nda yerel gazeteciliğin önde gelen isimlerinden Necmettin

Sezen, oğlu Aykut’u evlendirdi. Demet Kolay ile hayatını birleştiren

Aykut Sezen’in adeta mutluluktan uçtuğu gözlerden kaçmadı.

Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde gerçekleşen nikâh törenine

çok sayıda davetli katılırken; Kartal Belediyesi Başkan Yardımcısı Bayram

Ali Baştan tarafından kıyılan nikâhın şahitleri Gökhan Akbulut, Nuran

Keriş, Şule Koçak ve Elifcan Zengin oldu.

Nikâh öncesi düzenlenen kokteyl sırasında, iki tarafın aileleri ve yakınları

tebrikleri kabul etti. Misafirler arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi

ve Kartal Belediyesi’nden mesai arkadaşları yoğunluktaydı.

Anadolu Yazarlar ve Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Işıkdağ ve

Yönetim Kurullu Üyesi Vural Dağtekin de çifte mutluluk dileklerini iletenler

arasındaydı.

Temmuz & Ağustos 2022 kadikoylife.com 97




C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K



YAZLorem ipsum

HARBİYE

AÇIK HAVA

23-24 Ağustos 12. GECE

26-27 Ağustos İKİ EFENDİNİN UŞAĞI

RÜSTEMOĞLU CEMAL’İN

28 Ağustos

TUHAF HİKÂYESİ

30 Ağustos HASTALIK HASTASI

SAAT: 21.00

OYUNLARI

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!