Sosyal Mecmua Sayi:2

10.07.2022 Views

SAYI : 2 Türkiye’nin Maldivleri Maldivleri ‘SALDA GÖLÜ’ AİLENİN ÇOCUK DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ HALK ARASINDA ‘VEREM’ TIBBİ ADIYLA ‘TÜBERKÜLOZ’ EVLİLİK ÖNCESİ HEMOGLOBİNOPATİ TARAMA TESTİ CEP TELEFONLARINA BAĞIMLI MI OLDUK? MOBİL TEHLİKE Dünyanın En Derin Noktası ‘Mariana Çukuru’

SAYI : 2<br />

Türkiye’nin Maldivleri Maldivleri<br />

‘SALDA GÖLÜ’<br />

AİLENİN<br />

ÇOCUK DAVRANIŞLARI<br />

ÜZERİNDEKİ ETKİSİ<br />

HALK ARASINDA ‘VEREM’<br />

TIBBİ ADIYLA<br />

‘TÜBERKÜLOZ’<br />

EVLİLİK ÖNCESİ<br />

HEMOGLOBİNOPATİ<br />

TARAMA TESTİ<br />

CEP TELEFONLARINA<br />

BAĞIMLI MI OLDUK?<br />

MOBİL TEHLİKE<br />

Dünyanın En Derin Noktası<br />

‘Mariana Çukuru’


DESTEKÇİLERİMİZ<br />

ÇEKEM İNŞAAT<br />

GAYRİMENKUL<br />

Erdal ÇEKEM<br />

0533 500 55 58<br />

İncirli Cd. Ahu Sk. No:8/A<br />

Bakırköy / İSTANBUL<br />

0212 505 05 60 - 0212 505 05 84<br />

0555 032 05 84 - 0555 033 05 84<br />

www.bahcelievlerozelegitim.com.tr<br />

Yeni bir meslek ve Yeni Fırsatlar İçin<br />

KAYITLARIMIZ DEVAM EDİYOR!<br />

0532 481 27 31 - 0212 639 40 10<br />

Şirinevler Mh. Mareşal Fevzi Çakmak 1.Sk.<br />

Şirin-Şark Apt. No: 19/1 İç Kapı No: 6<br />

Bahçelievler / İSTANBUL<br />

www.dolunayguvenlik.com.tr


MECMUA<br />

İÇİNDEKİLER<br />

EN KÜÇÜK SMA SAVAŞÇISI 6<br />

BAŞARILI POLİSİYE YAZARI BANU AKELOĞLU 8<br />

AİLENİN ÇOCUK DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ 10<br />

HALK ARASINDA ‘VEREM’ TIBBİ ADIYLA TÜBERKÜLOZ 12<br />

ZEHİR BEYNİMİZDE 14<br />

CİLT BAKIMI NOTLARI 16<br />

60 SANİYEDE MORAL DEPOLAMA 18<br />

EVLİLİK ÖNCESİ HEMOGLOBİNOPATİ TARAMA TESTİ 20<br />

DEPREME HAZIRLIKLI MIYIZ? 22<br />

İNSAN VE DEĞİŞİM 24<br />

TÜRKİYE’NİN MALDİVLERİ ‘SALDA GÖLÜ’ 26<br />

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN DESTEKLEYİCİ ÖNERİLER 28<br />

SU KAYNAKLARIMIZI TÜKETİRSEK, GELECEĞİMİZİ TÜKETİRİZ! 32<br />

CEP TELEFONLARINA BAĞIMLI MI OLDUK? 34<br />

DÜNYANIN EN DERİN NOKTASI ‘MARİANA ÇUKURU’ 36<br />

EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK) 38<br />

İLGİNÇ DETAYLAR 40<br />

AİKİDO 42<br />

DİŞ SAĞLIĞI ÖNEMLİDİR 44<br />

BİLİYOR MUYDUNUZ? 46<br />

DAMLA ÇİKOLATALI KURABİYE 48<br />

LEZZETLİ LİMONATA TARİFİ 49<br />

KEDİLER HAKKINDA BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ? 50


Dergimize Destek Vererek ve Çevrenize Tavsiye Ederek<br />

PROJELERİMİZE KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ!


Pienar Medya<br />

Serhat Can GÜNEŞ<br />

Karadeniz Bölge Sorumlusu<br />

Lokman ALTUNDAL<br />

Temmuz - Ağustos - Eylül<br />

2022


MECMUA<br />

SMA SAVAŞÇISI İNCİ MELEK<br />

İLK FARKEDEN HEMŞİRE OLMUŞ<br />

İnci Melek 1 aylık olana kadar diğer bebekler<br />

gibi anne sütü almış ve normal bir bebeklik<br />

süreci yaşamıştır. 1 aylık Hepatit B aşısını<br />

olmak için bağlı bulunduğu Aile Hekimi<br />

polikliniğine gittiğinde hazırlık aşamasını<br />

gerçekleştiren Hemşire hanım kontrollerini<br />

yaparken, İnci MELEK' in reflekslerinde bir<br />

sorun olduğunu saptamış ve doktoruna<br />

bilgi vermiş. Doktoru; yapmış olduğu muayene<br />

ve gözlemleri sonucu aşısını yapamayacağını,<br />

ileri tetkik için başka bir Sağlık Kuruluşunda<br />

Nöroloji polikliniğine gitmeleri gerektiği bilgisi<br />

verilmiş. Minik İnci babasının çalıştığı<br />

hastaneye götürülmüş. Yapılan kontroller<br />

sonrasında GEN testi istenmiş ve sonuca göre<br />

bilgilendirme yapılacağı söylenmiş. Çıkan<br />

sonuca bağlı olarak ileri tetkik için İstanbul<br />

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesine<br />

yönlendirilmiş. Burada yapılan tetkik ve<br />

değerlendirme sonucu Sağlık Kurulu'nun<br />

almış olduğu karar ile SMA TİP 1(Ölümcül kas<br />

hastalığı yada toplumda bilinen adı Gevşek<br />

bebek sendromu) tanısı 30.07.2021 tarihinde<br />

konulmuş.<br />

KÜÇÜK SMA SAVAŞÇISI<br />

İnci Melek henüz 45 günlük bebek iken tanı<br />

almış, Türkiye’nin en küçük SMA hastası<br />

bebeği olarak kayıtlara geçmiş. Şimdi Küçük<br />

SMA Savaşçısı olarak hayatta kalabilmek için<br />

ailesiyle birlikte mücadele ediyor ve sizlerin<br />

desteklerinizi bekliyor.<br />

İnci Melek ADIGÜZEL. 22 Haziran<br />

2021 doğumlu olan minik SMA<br />

Tip 1 savaşçısı 3 kilo 120 gram<br />

olarak dünyaya gözlerini açmış.<br />

Annesi ev hanımı olan İnci bebeğin<br />

babası bir üniversite hastanesinde<br />

ulaştırma görevlisi olarak çalışıyor.<br />

Doğduktan 3 gün sonra sarılığı<br />

başlayan İnci Melek, 24 saat çocuk<br />

yoğun bakım ünitesinde tedavi<br />

görmüş, hastaneden taburcu olması<br />

için yapılan tahlil ve tetkikler<br />

neticesinde böbreklerinin aynı oranda<br />

olmadığı söylenmiş ve Nefroloji<br />

polikliniğine yönlendirilmiş, Nefroloji<br />

polikliniğindeki değerlendirme sonucunda sorun olmadığı belirtilerek taburcu edilmiş İnci Melek.<br />

SMA HASTALIĞI<br />

SMA ( spinal müsküler atrofil ) omurilikteki<br />

motor sinir hücrelerini etkileyerek yürüme,<br />

yemek yeme ve nefes alma gibi temel<br />

kabiliyetini ortadan kaldıran ve bebekler için bir<br />

numaralı genetik ölüm nedeni olarak<br />

belirlenmiştir. SMA hastalığı, doğuştan gelen<br />

genetik bozukluktur. SMN geni protein<br />

üretemez, motor sinir hücreleri sağlıklı şekilde<br />

beslenemez ve istemli kaslar, zaman içinde<br />

görevini tamamlayamaz hale gelmesine<br />

sebebiyet vermektedir. SMA hastalığının 4 TIP<br />

olduğu, en erken teşhis konulan hastaların ise<br />

TIP1 olduğu yapılan araştırmalar sonucu<br />

kanıtlanmıştır. SMA TIP 1 (Werdnig-Hoffmann)<br />

0-6 aylık , TIP 2(Ara form-İntermediate form)<br />

6-18 aylık,TIP 3(Kugelberg-Walender)<br />

18-ergenlik döneminde, TIP 4(Erişkin tip SMA)<br />

Yetişkinlerde ortaya çıkmaktadır.<br />

SMA HASTALIĞI TEDAVİSİ<br />

SMA TİP 1 hastalığının Türkiye'de tek tedavisi<br />

SPİNRAZA aşısı olup, asıl tedavisinin ise<br />

Yurtdışında ZOLGENSMA ilacı ile yapıldığı<br />

belirtilmiştir. SPİNRAZA adlı ilaç 2016 yılının<br />

sonunda Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)<br />

tarafından onaylanmış ve SMA hastalığının<br />

tarihte bilinen ilk tedavisi olmuştur. Bu ilaç 2017<br />

yılının Mayıs ayında Avrupa İlaç Kurumu (EMA)<br />

tarafından da onaylanmıştır. ZOLGENSMA gen<br />

tedavisi ise Mayıs 2019'da ABD'de FDA'dan,<br />

Mayıs 2020'de ise EMA'dan ruhsat alınmış ve<br />

ticari olarak satılmaya başlanmıştır.


MECMUA<br />

Novartis'in geliştirdiği bu ilaç tek seferliktir.<br />

Son olarak Evrysdi, FDA kurumundan onay<br />

a l a r a k A B D ' d e p i y a s a y a ç ı k m ı ş t ı r.<br />

Türkiye'deki SPİNRAZA aşısı içinde hastanın<br />

genel durumunun stabil ve bazı kriterlere<br />

uygun olması gerekmekte. Bu tedavi yöntemi<br />

sadece bebeklerin kas kaybını ve yetilerini<br />

kaybetmesini yavaşlatmak amacı ile<br />

yapılmakta olan tedavidir. Yurtdışındaki tedavi<br />

için bebeklerin boy, kilo, yaş ve bazı kriterlerin<br />

uygun olması şartları aranırken, asıl süreç<br />

tedavi için 2.4 milyon Dolar gibi bir maliyete<br />

tekabül etmesidir.<br />

HAYATA TUTUNMAYA ÇALIŞIYOR<br />

Teşhis konulduktan sonra İnci’nin solunum<br />

ile ilgili sıkıntıları başlamış, bunun ile ilgili ilk<br />

başta 5 cihaz ihtiyacı gönüllüler tarafından<br />

toplanan paralar ile alınmış. İnci Melek artık<br />

nefes almakta zorlandığı için hastanede 18 gün<br />

gözetim altında tutulmuş ve hastalığın<br />

belirtilerinin erken başladığı gözlemlenmiş.<br />

Anne sütü ile beslenen İnci Melek 'in NG<br />

(burundan sonda) ile beslenmesine karar<br />

verilmiş ve 24 Ağustos 2021 tarihinde mama ile<br />

beslenmeye başlanmış. Türkiye'deki<br />

SPİNRAZA aşısı için doktorların aldığı karar ile<br />

başvuru yapılarak ilaç talep edilmiş ve ilk dozu<br />

8 Eylül 2021 tarihinde CERRAHAŞA TIP<br />

FAKÜLTESİ'nde uygulanmış. Alınan aşı<br />

sonrasında İnci, babasının çalıştığı Üniversite<br />

Hastanesi'nde gözetim altında tutulmuş. Bu<br />

süreçte İnci'nin solunum fonksiyonlarının daha<br />

iyi olması için yeni bir cihaz alınması gerektiği<br />

söylenmiş ve 2 cihaz daha alınmış. Valilik izni<br />

24 Eylül 2021 tarihinde onaylanmış ve resmi<br />

bağış hesabı açılmış. Bunun yanı sıra SMS ile<br />

ilgili başvurular yapılmış, 2 Kasım 2021<br />

tarihinde Tüm Operatörlerden onaylar alınmış.<br />

SPİNRAZA aşısının 2. dozu 29 Eylül 2021<br />

tarihinde uygulanmış ve sonrasında ilacın yan<br />

etkisine bağlı olarak İnci Melek fenalaşarak<br />

yoğun bakıma alınmış. Bu dönemde 3,5 aylık<br />

olan İnci Melek, 22 gün yoğun bakım sürecinde<br />

tedavisini tamamladıktan sonra normal odaya<br />

alınarak takibi yapılmış. Genel kontrolleri<br />

yapılarak taburcu edilen İnci Melek, eve<br />

çıkarıldıktan yaklaşık 2 saat sonrasında<br />

fenalaşarak tekrar Acil servise getirilmiş ve<br />

yoğun bakıma alınmış. Sol akciğerlerinin<br />

tamamen dolu olması, çok fazla tükürük<br />

salgılarının olmasından, rahat balgam<br />

atamadığından dolayı uygulanan tedavinin<br />

yetersiz geldiğine kanaat getiren doktorlar<br />

19 Ekim 2021 tarihinde Trakestomi açılmasına<br />

karar vermişler.<br />

Burundan sonda(NG)ile beslenen, Trakestomi<br />

ile nefes almaya çalışan İnci'nin cihazları 10 'a<br />

çıkarılmış. Hastanede kullanılanlar ile toplam<br />

11-12 cihaz ile hayata tutunmaya çalışmakta<br />

İnci Melek. Valilik izni geldikten sonra<br />

Yurtdışındaki hastaneler için yapılan<br />

başvurular ile 10.10.2021 tarihinde ilk olarak<br />

DUBAİ'de bir hastaneden onay alınmış fakat<br />

Trakestomi açıldığından dolayı bu hastanedeki<br />

onay iptal edilmiş. İkinci olarak 11 Kasım 2021<br />

t a r i h i n d e D U B A İ v e M A C A R İ S TA N<br />

hastanelerinden teklif alınmış. Alınan hastane<br />

tekliflerinin de bazı koşulları olup; 2,5 yaş ve<br />

13,5 kiloyu aşmamış olması gerekmekte.<br />

1 yaşında olan İnci Melek'in kampanyası<br />

1 senedir başlamış olup, yapılan bağışlar ile<br />

%26'ya ulaşılmış. Kaslarını ve yetilerini<br />

kaybetmeden Yurtdışındaki tedavisine bir an<br />

önce ulaşması gerekmekte olan İnci Melek<br />

desteklerle tedaviye ulaşmayı bekliyor.<br />

Haydi Türkiye;<br />

Hep Beraber İnci Melek<br />

İçin Nefes Olalım!<br />

VALİLİK İZİNLİ BAĞIŞ HESAPLARI<br />

HALK BANKASI - Cengiz ADIGÜZEL<br />

Açıklama: İnci Melek<br />

TL IBAN<br />

Tr46 0001 2009 8820 0001 0402 38<br />

DOLAR IBAN<br />

Tr43 0001 2009 8820 0023 0029 35<br />

EURO IBAN<br />

Tr19 0001 2009 8820 0035 0012 00<br />

SWIFT KODU<br />

TRHBTR2A<br />

Tüm Operatörlerden<br />

İNCİYE NEFES OL<br />

Yazıp<br />

2206'ya Göndererek<br />

SMS ile 10 TL Bağış Yapabilirsiniz!


Başarılı Polisiye Yazarı<br />

BANU AKELOĞLU<br />

Yazar Banu Akeloğlu 1980 yılında Adana’da doğmuş, 2004<br />

yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi Endüstri Mühendisliği<br />

Bölümü’nden mezun olmuştur. Kıbrıs, İstanbul ve Adana<br />

başta olmak üzere otomotiv sektöründe çeşitli işlerde<br />

çalışmıştır. Şu an yine özel bir otomotiv şirketinde Satın Alma<br />

yöneticisi olarak görev yapmaktadır.<br />

Yazmaya okul yıllarında başlayan Akeloğlu, okuduğu<br />

okullarda şiir ve kompozisyon dalında başarılar ve ödüller<br />

kazanmıştır. Banu Akeloğlu’nun birçok şiir ve öykü denemesi<br />

bulunmaktadır.<br />

Banu Akeloğlu’nun kitap yazıp yayınlatma fikri, polisiye sevgisi ve ilgisi sayesinde<br />

başlamıştır. Kitabı yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra babasını kaybetmesi nedeniyle<br />

kitabı, babası Yusuf Akeloğlu’na ithaf etmiştir. Deneme, edebiyat kategorilerinde eserler<br />

yazmış polisiye yazarı olan Banu Akeloğlu, bir gazetede polisiye öyküleri ile köşe yazarlığı<br />

yapmaktadır.<br />

Fotoğraf sanatıyla da ilgilenen yazar Banu Akeloğlu, aynı zamanda eğitim koçluğu,<br />

biyometrik yüz okuma ve profil tanımlama konularında uzmanlaşmıştır.<br />

Yoğun iş temposundan vakit bulabildiği zamanlarda seyahat etmeyi, yeni yerler ve yeni<br />

insanlar görmenin kendisine iyi geldiğini söyleyen Akeloğlu; ‘Yanımdan geçen bir insanın bir<br />

bakışı ile kendimi, o an o bakışla yarattığım bir hikayenin içinde bulabilirim.’ diyor.<br />

Yazar olma hayali kuranlara da bir tavsiyesi var Banu Akeloğlu’nun; ‘Hiçbir kurala ya da<br />

kalıba maruz kalmasınlar. Her bir fikir o an önemsiz gelse de muhakkak birinin hayatına<br />

dokunup güzelleştirecek bir etki yaratır. Akıllarından geçeni her zaman her ortamda<br />

bekletmeden kağıda döksünler. Biraz cesaret ve kendine güvenle bir insanın değil bir kitap<br />

yazmak, her şeyi yapmaya gücü ve becerisi vardır. Yeter ki içlerindeki cevheri çıkartacak<br />

uygun zaman ve doğru yeri bulsunlar.’ diyor yazarımız.<br />

BANU AKELOĞLU’NUN KİTAPLARI


FÂNİ ÖYKÜLER<br />

İçi kan dolu balonlarız biz.<br />

Bir iğne, bir denk geliş. Yanlış bir denk geliş!<br />

O yanlış denk geliş, içimizdeki kanı dışarı sıçratır.<br />

Balon patlar ve oyun biter. Çocuklar ağlar ve evlerine dağılır.<br />

Adil oynanan bir oyun mudur bu? Kim bilebilir?<br />

Oynayanların elinde her şey.<br />

İçlerinden biri, bir oyunbozan balonu patlatacak.<br />

Eller ve yüzler kırmızıya bulanacak. Peki suçlu kim?<br />

Görmezden gelip sırf eğlenmek için kanlı balonlara göz yumanlar mı?<br />

Yoksa oyuna son vermek isteyen kana susamışlar mı?<br />

Bilemeyiz…<br />

Asıl soru, ölüm oyununun kurucusu kim?<br />

Balonun içine o ilk kanı kim doldurdu?<br />

O kimin kanıydı? Kimler ve ne için döküldü?<br />

Bu düzeni kim kurdu?<br />

Kanın sahibi ey talihsiz ruh… Aç kapıyı, sahibin geldi!<br />

Roman ve öykü farklı disiplinlerdir; Banu Akeloğlu, ‘Fâni Öyküler'le ikisini birden hakkıyla<br />

başarabildiğini gösteriyor, son yıllarda sağlam adımlarla ilerleyen öykücülüğümüzün taze ve<br />

güçlü solukları arasına katılıyor.<br />

Algan Sezgintüredi<br />

Yazgı, Çamurla Gelen Ölüm ve Hayat Bir Kumardır, bunları okumadan ölmekbir fâni için<br />

büyük bir yıkım. Ölümsüzlerin ise kaybedeceği bir şey yok!<br />

Doruk Ateş<br />

İlk sayfadan itibaren, kendinize defalarca gerçek mi kurgu mu diye sormanızı sağlayacak<br />

Fâni Öyküler ile tehlikeli ve sürprizlerle dolu bir yolculuğa çıkacaksınız.<br />

Hakan Bilgin<br />

Yaşananların ardında başka gerçeklerin de olabileceğini göstermek adına,Akeloğlu'nun<br />

hayal gücünün aynasından yansıtıp kaleme aldığı öyküler, okurukendi dünyasındaki<br />

akıntılara sürükleyecek.<br />

Sefa Saygıdeğer - 5 Ocak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni


AİLENİN<br />

ÇOCUK DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ<br />

Aile içinde, anne baba davranışları,<br />

çocuğun kişilik gelişiminde son derece<br />

etkili rol oynamaktadır. Özellikle de<br />

merkezi otoriter yapılarda genel<br />

olarak; güdümlü olarak yetişen,<br />

davranışları sürekli denetlenen,<br />

kendine özgü yeterlilik becerileri<br />

yeterince gelişmeyen, dış denetimli,<br />

emir ve itaat odaklı kişilikler ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Örselenen, sınırlanan, kimi zaman<br />

da korku ve tehdit yada ceza yoluyla<br />

istenilenlerin yaptırılmaya çalışıldığı<br />

çocuklar ileride hayata olumsuz şekilde katılırlar. Suçluluk duygularını çoğaltıcı,<br />

girişim duygularını köreltici ya da azaltıcı nitelikte olan bu tür yaklaşımlar, kişilik<br />

gelişimini olumsuz yönde etkilediği oranda, bir gelişim kusuru olarak çocuğun başarı<br />

düzeylerine de olumsuz yönde yansır.<br />

Çocuklarıyla yeterince ilgilenmeyen, sokağı adeta bir eğitim yeri olarak gören<br />

ailelerin çocukları daha sorunlu olmaktadır. Sabahtan akşama kadar yoğun iş stresi<br />

yaşayan anne babalar da, akşam eve geldiklerinde çocuklarına yeterince zaman<br />

ayırmada güçlük çekiyorlarsa, özellikle anne babaların televizyon izleme tutkuları<br />

varsa ve her akşam saatlerce televizyon izliyor ve çocuklarını kendi haline<br />

bırakıyorlarsa çocuk da ilgi çekmek için farklı girişimlerde bulunabilir.<br />

İlgisiz ve sevgisiz anne baba tutumları, parçalanmış aile yapıları, çocuğun kişilik<br />

ve öz güven gelişimine olumsuz yönde etki etmektedir. Böylesi aile ortamlarında<br />

gelişim süreçlerini yaşayan çocuklar, başka etkenler devreye girmezse öz güven gibi<br />

gelişimi olumlu yönde etkileyen değişkenlerden yoksun kalabilirler. Bu süreç,<br />

okul başarısına da doğrudan yansıyabilir. Duygu ve düşüncelerini ifade edememe,<br />

gizli yeteneklerini sergilemede yetersizlik, girişim yoksunluğu, toplumsallaşmada<br />

gerilemeler, yoğun içe dönüklük ve çeşitli kaygı yüklü davranışlar,<br />

çabuk heyecanlanma, öz güven eksikliği vb. çeşitli gelişim yetersizlikleri çocuğun<br />

yaşamında, özellikle de okul başarısızlıklarında belirgin biçimde kendini gösterebilir.<br />

Tüm bu sorunların çözümü için aileler çocuklarına daha dikkatli davranmalılar.<br />

Çocuğa olabildiğince fazla zaman ayırarak, onları anlamaya çalışarak ve<br />

çocukla konuşarak sıkıntıların önüne geçilebilmesi mümkündür. Onların<br />

sorunlarını dinleyerek birlikte çözüm arayışına girilmelidir. Karşılaştıkları problemler<br />

karşısında daha fazla moral vererek çocuğun probleminin aşılmasına destek<br />

olunmalıdır.<br />

Şımarır diye düşünerek çocuğa sevginizi göstermezseniz, ileride sevgi duygusu<br />

sorunlu bir birey yetiştirirsiniz. Sevginizi ve ilginizi gösterin, çocuğunuza kendi başına<br />

üstesinden gelebileceği sorumluluklar verin. Anne babalar olarak geleceği<br />

yetiştirdiğinizi unutmayın. Sevgi ve ilgiyle güzel çocuklar, güzel nesiller yetiştirmek<br />

mümkündür. Anne babalar da bu geleceğin öncüsüdür...


Bebekte ebeveyn ile olan bağı empati, güven, şefkat, rahatlık ve güven gibi bir<br />

dizi duygu gelişir. Çocuklar büyüdükçe, öncelikle aile üyelerini gözlemleyerek<br />

duygularını sağlıklı bir şekilde iletmeyi öğrenirler. Aile üyeleri de birlikte bir şeyler<br />

yaparak çocuklar arasındaki duygusal gelişimi arttırır. Bu tür ailelerde çocukların<br />

duygusal sıkıntı yaşama olasılığı düşüktür.<br />

Zamanla, bu tür çocuklar daha yüksek IQ seviyesine sahip olma eğilimindedirler.<br />

Çeşitli araştırmalar, daha yüksek bir duygusal bölüme sahip olmanın, kişinin<br />

mesleki başarı elde etme ve kişilerarası iletişimde başarılı olma şansını arttırdığını<br />

göstermektedir.<br />

Evde uygun bir çevreye sahip olan çocuklar, büyüdükçe güçlü sosyal ilişkiler<br />

geliştirme eğilimindedir. Daha önce, güçlü sosyal becerilerin doğal olarak geliştiğine<br />

inanılıyordu. Bununla birlikte, sosyal becerilerin öğrenilmesi gerektiği fikri giderek<br />

kabul görmektedir. Olumlu bir aile bağı, çocuğun sosyal davranışını geliştirmede<br />

önemli bir rol oynar. <strong>Sosyal</strong> beceriler aile üyeleri tarafından da öğretilebilir.<br />

İyi davranışı teşvik ettiklerinde, aynı şey çocuklar arasında da pekiştirilir.<br />

Çocuk farklı aile üyeleriyle etkileşime girdikçe, bireylerin yaş grupları ve cinsiyete<br />

göre nasıl davrandığına dair nüansları yakalar. Çocuk sadece diğer yetişkinlerle<br />

düzgün bir şekilde etkileşime girmekle kalmaz, aynı zamanda diğer çocuklara da<br />

arkadaşça davranabilir.<br />

Çocuklarda birçok beceri erken çocukluk döneminde geliştirilir. Ebeveynler ve<br />

diğer aile üyeleri tarafından teşvik, bir bebeğin yürümeyi ve koşmayı öğrenmesinde<br />

önemli bir rol oynar. Kaşık tutmak, nesneleri itmek gibi aktiviteler bile çocuğun<br />

kendine güvenini geliştirmesine yardımcı olur.<br />

İyi sosyal iletişimi olan çocuklar, eğitimlerinde de daha iyi performans gösterme<br />

eğilimindedir. Çocuklu bir evde, çocuğun sağlığı her şeyden önemli olmalıdır.<br />

Ebeveynler ve diğer aile üyeleri, çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek<br />

aile yapısındaki boşlukları kapatmaya dikkat etmeli ve bunun için çabalamalıdır.<br />

Tüm bu faktörler, bir çocuğun kapsamlı gelişimini sağlamada çok önemli bir<br />

rol oynayacaktır.<br />

Çocuğun sağlığının çeşitli göstergelerini geliştirmede, özellikle gelişim yıllarında<br />

ailenin rolü çok önemlidir. Çocukların başarılı yetişkinlere dönüşmeleri, büyük<br />

ölçüde doğuştan gelen yeteneklerine, gittikleri eğitim kurumlarına ve çok çalışma<br />

eğilimlerine atfedilir. Bununla birlikte, kişinin aile yapısının bir çocuğun genel sağlığı<br />

üzerindeki katkısı genellikle hafife alınır.<br />

Sağlık sadece fiziksel sağlık demek değildir. Bu bağlamda sağlık, duygusal,<br />

sosyal ve bilişsel gibi diğer boyutları da içerir. Çocuğun sağlığının bu çeşitli<br />

göstergelerini geliştirmede, özellikle gelişim yıllarında ailenin rolü çok önemlidir.


MECMUA<br />

HALK ARASINDA ‘VEREM’<br />

TIBBİ ADIYLA ‘TÜBERKÜLOZ’<br />

Tüberküloz, yani halk arasında bilinen adıyla<br />

verem; Mycobacterium tubesculosis isimli<br />

bakterinin solunum yollarından vücuda girmesi<br />

sonucunda özellikle akciğerlerde yaygın iltihap<br />

gelişmesine sebep olan bulaşıcı bir enfeksiyon<br />

hastalığıdır.<br />

Virüs, hasta kişilerin solunum yolundan nefes<br />

vermesi, hapşırması veya öksürmesi ile<br />

damlacık yoluyla ortama yayılmaktadır. Bu<br />

ortama giren sağlıklı kişiler de tüberküloz<br />

mikrobunu (Mycobacterium tuberculosis)<br />

solunum yoluyla almakta ve bu şekilde<br />

hastalık yayılmayı sürdürmektedir.<br />

Hastalığın temel nedeni bakteri olsa da, bazı<br />

rahatsızlıklar bu hastalığa yakalanma<br />

ihtimalini kolaylaştırır. Şiddetli böbrek hastalığı,<br />

romatoid artrit, diyabet, kanser, crohn gibi<br />

bağışıklık sistemini zayıflatan hastalıkları<br />

bulunan kişilerin tüberküloza yakalanma<br />

ihtimalleri normalden daha fazladır.<br />

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünya<br />

genelinde hastalıkların %2,5'ini, önlenebilir<br />

ölümlerin ise %26'sını tüberküloz hastalığı<br />

oluşturmaktadır. Genellikle en yaygın görülen<br />

yerler Güney ve Doğu Asya ile Afrika kıtaları<br />

olsa da dünyanın tüm kıtalarında ve tüm<br />

ülkelerinde görülür, yılda 9,2 milyon kişinin<br />

verem hastalığı ile karşılaşmasına neden<br />

olur tüberküloz.<br />

Yapılan araştırmalar; tüberküloz hastalığında<br />

görülen artışların yoğun göçlere ve AIDS<br />

hastalığının görülme sıklığına bağlı olarak<br />

geliştiğini gösterir. Sanayileşme ile artan göç<br />

oranı, hastalığın bulaşıcılığını kolaylaştırırken<br />

AIDS hastalığına bağlı olarak zayıflayan<br />

bağışıklık sistemi de kişinin tüberküloz<br />

mikrobuna karşı savunmasını azaltır. Dünyada<br />

verem hastalığının görülme oranının en<br />

yüksek olduğu yer olan Sahra Güneyi Afrika,<br />

AIDS hastalığının da en sık ortaya çıktığı kıta<br />

olarak bilinir. Bu durum verem hastalığının<br />

AIDS gibi bağışıklık sistemini etkileyen sağlık<br />

problemlerine bağlı olarak ortaya çıkabildiğini<br />

kanıtlar niteliktedir.<br />

TÜBERKÜLOZ BELİRTİLERİ<br />

Tüberküloz’un başlıca belirtileri; 2-3 haftadan<br />

uzun süren öksürük, balgam çıkartma, ateş,<br />

gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik,<br />

yorgunluk, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı,<br />

kan tükürmek. Eğer bu belirtiler sizde varsa,<br />

en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanızda<br />

fayda var.


ZEHİR BEYNİMİZDE<br />

Lili, kendi halinde mütevazı bir ev kadınıdır. Kocası zengin olmamakla birlikte, ailesine<br />

karşı sorumluluklarına dikkat eden birisidir. Lili'nin dul kayınvalidesi de onlarla<br />

birlikte yaşamaktadır.<br />

Fakat gün geçtikçe, kayınvalidesiyle geçinmekte zorlanır. Sık sık kavga etmeye başlarlar.<br />

Evliliği giderek cehenneme dönmektedir. Komşular da durumdan haberdar olur.<br />

Lili bu işin böyle gitmeyeceğine kanaat getirir. Annesi ile eşi arasında kalan kocasının<br />

durumuna da çok üzülmektedir.<br />

Lili, bir çare bulabilme ümidiyle, baba tarafından aile dostları olan bir baharatçıya gidip<br />

derdini anlatır. Baharatçı, bu işin kesin çözümünün kayınvalideyi ortadan kaldırmak<br />

olduğunu söyler. Ama bu işi, şüpheleri üzerine çekmeden halletmesi gerektiğini söyler.<br />

O yüzden, değişik bitkilerden hazırladığı iksiri, üç ay boyunca azar azar kayınvalidesinin<br />

yemeklerine katmasını ister. Yaşlı baharatçının bir uyarısı daha vardır.<br />

Bu üç aylık süre içinde kayınvalidesine karşı sert kavgalardan kaçınmasını ve ona hoş<br />

davranmasını tavsiye eder. Çevreye karşı kayınvalidesiyle arasının iyi olduğuna dair bir<br />

izlenim oluşturursa, şüpheleri üzerine çekmekten kurtulacağını söyler.<br />

Sevinçle evine dönen Lili, baharatçının önerdiği planı adım adım uygulamaya koyulur.<br />

Her gün kayınvalidesinin en sevdiği yemekleri hazırlar. İçine azar azar zehir koymayı da<br />

ihmal etmez. Üstelik baharatçının uyarısı gereği, şüphe çekmemek için ona<br />

hoş davranmaya başlar.<br />

Onun bu iyi muamelesi kayınvalidesini de etkiler. Gelinine daha iyi davranmaya, haftalar<br />

geçtikçe ona kendi kızı gibi sevgi duymaya başlar. Giderek evi bir huzur havası kaplar.<br />

Kayınvalidesinden hiç beklemediği ilgi ve sevgi görmeye başlayan Lili, zaman geçtikçe<br />

yaptıklarından utanır. Kayınvalidesinin aslında pek de kötü biri olmadığını, bilakis iyi bir<br />

insan olduğunu düşünmeye başlar. Fakat yemeğine damlattığı zehirler yüzünden<br />

kayınvalidesinin ölmesi an meselesidir.<br />

Vicdan azabı içinde kıvranan Lili yaptıklarından pişman olur ve soluğu baharatçıda alır.<br />

Kayınvalidesine verdiği zehiri kandan temizleyecek bir iksir yapması için kendisinden<br />

acil yardım ister.


Yaşlı baharatçı, Lili'nin anlattıklarına kahkahalarla güler. Baharatçının neden güldüğüne<br />

anlam veremeyen Lili, zehrin tesirini vücuttan atacak ilaç yapması için baharatçıya<br />

yalvarmaya başlar.<br />

Ah Lili der baharatçı… Sana zehir diye verdiğim şey, vücudu güçlendiren bazı bitki<br />

özlerinin karışımından başka bir şey değildi. Çünkü asıl zehir, ikinizin kafasındaydı.<br />

Sen ona iyi davrandıkça bu zehir dağıldı ve yerini sevgi ve anlayışa bıraktı.<br />

Artık huzur içinde evine dönebilirsin, der.<br />

Sonuç: Siz birilerine iyi davranırsanız, biliniz ki onlar da size hoşgörülü ve iyi davranmaya<br />

başlayacaktır. Yapılan kötülüklere karşı bir süre sabırlı olunursa arkasında iyiliklerin<br />

geleceğini bilmemiz gerekiyor.<br />

Sevdiklerimizi kaybetmeden önce kıymetini bilmeliyiz yarın geç olabilir.<br />

Bu yazıyı okuyan herkesin şimdi sevdiklerine sarılması, küs olanların<br />

barışması, uzakta olanların birbirini araması dileğiyle...<br />

Tuba ÇELEBİ<br />

Sosyolog - Aile Danışmanı


16<br />

CİLT BAKIMI NOTLARI<br />

Cilt Tipinizi Tanıyın<br />

Cilt tipinizi anlamak ve tanımak cildiniz için yapabileceğiniz en önemli şeydir.<br />

Farkında değilseniz veya yanlış bilgi verirseniz, yanlış ürünleri kullanarak cildinizin<br />

doğal dengesini bozabilir ve tahrişi, iltihaplanmayı, sivilceleri ve hatta erken<br />

yaşlanmayı tetikleyebilirsiniz. En yaygın cilt tipleri yağlı, akneye meyilli, kuru, hassas<br />

ve olgun ciltlerdir; Birden fazla tip olabileceğinizi ve zamanla veya mevsimlere göre<br />

değişebileceğini de unutmamak gerekir, bu nedenle daima cildinizi dinleyin.<br />

Sıralamanızı Doğru Yapmaya Özen Gösterin<br />

Cilt bakım ürünlerinizi doğru sırayla uygulamazsanız, cildinizin ürünleri tamamen<br />

emmesini önleyebilirsiniz, bu da o kadar etkili olmayacağı anlamına gelir. Genel kural,<br />

en hafif formülleri önce uygulamaktır, böylece daha ağır kremlerin bariyeri olmadan<br />

kolayca emilebilirler. Birikmeyi önlemek için (çok fazla ürün kullandığınızda elde<br />

ettiğiniz küçük toplar), daha kalın kremlere geçtiğinizde, cildinize ürünü emmesi için<br />

zaman verin (en az birkaç dakika).<br />

Çok Fazla Ürün Uygulamayın<br />

Cilt bakımı söz konusu olduğunda, 'daha fazla' iyi bir kural değildir. Bu nedenle,<br />

çok fazla nemlendirici uygularsanız, ürün gözeneklerinizi tıkayabilir. Ayrıca, bu tam<br />

bir ürün israfı ve cildiniz göz önüne alındığında paranız zaten hepsini ememeyecek.<br />

Yama Testi Yapmayı Unutmayın<br />

Yeni bir ürün kullanmaya başlamadan önce, tahriş veya alerjik reaksiyon riskini<br />

önlemek için her zaman bir yama testi yapmalısınız. Cildinizin formüle nasıl tepki<br />

verdiğini görmek için sadece kolunuzun iç kısmına az miktarda ürün uygulayın.<br />

Işıltı verici C Vitamini<br />

C vitamini raflardaki en güçlü antioksidanlardan biridir, bu da cildinizi yaşlanmayı<br />

hızlandırabilecek çevresel stres faktörlerinden korumaya yardımcı olduğu anlamına<br />

gelir. C vitamini ayrıca cildinizi ışıltıya kavuşturmak için fazla mesai yapar ve<br />

güneş koruma güçlerini geliştirmek için çalışır.


Cilt Bakım Rutininizi Yıl Dönemsel Olarak Güncelleyin<br />

Hava, cildinize zarar verebilecek başka bir dış faktördür. Düşünün: Kış aylarında,<br />

dışarıdaki düşük sıcaklıklar ile artan iç mekan ısıtmasının birleşimi cildinizi ciddi<br />

şekilde kurutabilir. Yaz aylarında ise nem, güneşe maruz kalma ve artan sıcaklıklarla<br />

uğraşıyorsunuz. Bu da yağlı cilt, koyu lekeler ve hatta güneş hasarına neden olur.<br />

Bu nedenle yıl boyunca farklı formüller ve içeriklerle karşıt sıcaklıklarla<br />

mücadele etmek önemlidir.<br />

Cilt Tipi Yaşlandıkça Değişir<br />

Herkesin cildi sürekli değişiyor ve çevredeki ortama uyum sağlıyor. Bu nedenle cilt<br />

bakımınızı sadece mevsimlere göre değil, yaşınıza göre de değiştirmeniz çok<br />

önemlidir. Yaşlandıkça, cildinizdeki kolajen seviyeleri azalmaya başlar ve cildiniz<br />

kurumaya eğilimlidir. Ayrıca 20'li yaşlarınızda rozase (gül hastalığı) veya<br />

yetişkin akne gibi cilt koşulları geliştirebilirsiniz. Bu nedenle, yaşlandıkça cildinizdeki<br />

değişiklikleri incelemek için zaman ayırmanız çok önemlidir, böylece cildinizin gelişen<br />

ihtiyaçlarını karşılayabilirsiniz.<br />

Cildinizi Düşünerek Tüketin<br />

Yüzünüze ne kadar mucizevi ürün sürerseniz sürün, beslenmeniz kötüyse, cildiniz<br />

olumsuz etkilenecektir. Işıltıyı elde etmek için vücudunuza güzelliği artıran vitaminler<br />

ve mineraller ile bağırsaklarınızı güçlendirecek doğru besinleri sağlamanız gerekir.<br />

Ayrıca gün boyunca bol su içtiğinizden emin olmanız gerekir, bu bir cilt bakımıdır.<br />

Herhangi bir modele en iyi cilt bakım sırrının ne olduğunu sorarsanız, her zaman<br />

nemli kalmak ve bol su içmek cevabını alırsınız. Yeterince su içmiyorsanız, cildinizin<br />

donuk görünmesine ve ince çizgilerin vurgulanmasına neden olabilir. Bu nedenle<br />

günde en az 2 litre su içmeyi hedeflemelisiniz.<br />

Boynunuzu İhmal Etmeyin<br />

Boyun bölgesini ihmal etmek, en yaygın cilt bakımı hatalarından biridir. Bu yüzden<br />

her zaman tüm cilt bakımı rutininizi boynunuza kadar uygulamaya özen gösterin.<br />

Bu; boynunuzu iki kez temizlemenin yanı sıra tonlama ve nemlendirme anlamına gelir.<br />

Ayrıca, cildi aşağı doğru çekmemek için nazik olun ve yukarı doğru hareketlerle<br />

masaj yapın, ki bu tam olarak cildinizin gitmesini istemediğiniz yerdir!<br />

Güneş Kremi Kullanın<br />

Cildinizi güneşin zararlarından korumaya yardımcı olmak için günlük güneş kremi<br />

kullanmanız önemli. Cildinizin yaşlanmasının %90'ı sizin kontrolünüzdedir ve<br />

doğrudan güneşe maruz kalmayla bağlantılıdır. Bu nedenle bulutlu kış günlerinde<br />

bile, SPF 30 veya üzeri ve 5 yıldızlı UVA derecesine sahip bir güneş kremi kullanarak<br />

cildinizi koruyun. Her gün güneş kremi sürebilirsiniz, cildiniz bunun için<br />

size teşekkür edecektir.<br />

Nem Çok Önemlidir<br />

Nemlendirin, nemlendirin, nemlendirin! Söz konusu cilt olduğunda, nemlendirme<br />

her şeydir. Yağlı bir cildiniz olsa bile cildinizi nemli tutmanız gerekir; aksi takdirde,<br />

cilt bunu telafi etmek amacıyla daha fazla yağ üretecektir. Günde iki kez cildinizi<br />

nemlendirin. Hyaluronik asit, gliserin, peptitler ve seramidler gibi nemlendirici<br />

bileşenleri araştırmanızda fayda var.


MECMUA<br />

60 Saniyede Moral Depolama<br />

Ne kadar güçlü, kendinden emin ve kendi<br />

ayaklarımızın üzerinde duruyor olsak da nihayetinde<br />

insanız. Doğamız gereği kabul görmeye, beğenilme<br />

ve motive edilmeye ihtiyaç duyarız.<br />

Büyük ya da küçük, kadın veya erkek hepimiz<br />

takdir görmek için yaşar, hatta bunun biz bu dünyayı<br />

terkettikten sonra da devam etmesi için elimizden<br />

geleni yaparız. Bunun da ayıbı yoktur.<br />

Hayat koşullarına bakacak olduğunuzda, hemen<br />

herkesin ortak problemleri olduğunu görürüz. Sabah<br />

paldır küldür kendimizi yataktan dışarı zor atıp,<br />

öz bakımımızı yaptıktan sonra sürünerek giyinip<br />

acele içinde işimize veya günlük koşuşturmacalarımıza<br />

yetişmeye çalışırız.<br />

Hele de büyük bir şehirde yaşıyorsak, zamanımızın önemli bir bölümünün yolda geçme riski olduğu<br />

için kimi zaman panik halinde günü yakalamaya çalışır dururuz.<br />

Bu arada kendimizi unutur, makyaj yapmak, tıraş olmak gerekmiyorsa aynaya bile bakmaya gerek<br />

görmeyebiliriz. Zorunlu olarak aynaya gözümüz değdiğinde, bu genellikle boş bir bakış olmaktan öteye<br />

gitmez. Neredeyse suratımızdaki sivilceyi bile geçmesine yüz tuttuğunda fark edip hayrete düşeriz.<br />

Tamam aceleniz var, kabul ediyorum zamanınız kısıtlı, nihayetinde Mars’ta ikamet etmediğimizden<br />

hemen hemen hepimiz zaman ile yarışmanın ne kadar güç olduğunun yanında ne denli yorucu ve<br />

yıpratıcı olduğunun da bilincindeyiz. Peki, kendinizi motive etmek adına harcayacak<br />

60 saniyeniz de mi yok?<br />

Beyaz Atlı Takdir Prensi<br />

İnsan olduğumuzu, doğamız gereği takdir edilmek istediğimizi vurgulamıştık. İyi de; o gün etrafımızdaki<br />

herkes kendi işiyle meşgulse ve bizi onaylayacak tek bir cümle duyma şansımız yoksa ne olacak?<br />

Gün boyunca ‘Beyaz Atlı Takdir Prensi’nin bir şekilde bize ulaşıp takdir etmesini mi bekleyeceğiz?<br />

Elbette bizim dışımızda kalan insanlardan takdir görmek güzel ve muhteşem bir motivasyon kaynağı<br />

olabilir. Ancak dilerseniz gelin özellikle sabahları bu işi hiç kimselere bırakmayıp, kimseleri beklemeden<br />

kendimiz yaparak güne güzel bir başlangıçla ‘Merhaba’ diyelim.<br />

Güne Kendinize ‘Günaydın’ Diyerek Başlayın<br />

Unutmayalım, biz birer bireyiz ve tartışmasız değerliyiz. Annemiz, babamız, çocuğumuz, öğrencimiz,<br />

çalışanlarımız, arkadaşlarımız, hiç kimse için değilse bile sadece bu evrenin bir parçası olmamız<br />

nedeniyle değerliyiz. O halde her sabah gözümüzü açtığımızda;<br />

- Öncelikle kendimize günaydın diyerek günümüzün güzel geçmesini dileyelim. Kendimize ismimizle<br />

hitap ederek yapalım bunu. Örneğin; ‘Sevgili Ayşe günaydın, bugün bol ışıklı ve güzel bir gün olsun<br />

senin için’ dediğimizde zannederim buna kimsenin bir itirazı olmaz ve pek fazla da zamanımızı almaz.<br />

- İnsanın kendi kendisine ismi ile seslenmesi başlarda belki biraz komik gelebilir ancak denendiğinde<br />

kendimizle iletişime geçtiğimiz ve kendimizi kabul ettiğimiz için mutlaka bir fayda sağlayacaktır.<br />

Öte yandan kendimize değer verdiğimizde başkalarının ne kadar değerli olduğunu anlamamız da<br />

daha kolay olacaktır.<br />

- Bundan sonra sıra elbette diğer aile bireylerine günaydın demeye geldi; bunu yaparken yüzümüzde<br />

bir gülücük olmasına da özellikle özen gösterelim. Yataktan kalkar kalkmaz yüz kaslarımıza hareket<br />

verip, bunu bir gülücükle desteklediğimizde, günün devamında gülümsemek daha kolay olacaktır.


MECMUA<br />

Kendinizi Şımartın<br />

Değerli olduğumuzu kabul ettikten sonra kendimizi biraz olsun şımartmayı da ihmal etmeyelim.<br />

Acaba bugün canımız güne kahve ile mi başlamak ister? Bitki çayı ya da koca bir bardak çikolataya<br />

ne dersiniz? Genellikle süt veya bitki çayları daha sağlıklıdır bu kesin, ancak karar size ait ve konu da<br />

kendinizi şımartmak olduğundan tercihi siz yapacaksınız. İçeceğimizi de seçtikten sonra bu aşama bitti.<br />

Satırları okuyan bir kısım arkadaşların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum, ‘ne kahvesi, ne sütü<br />

kardeşim? Ben dişlerimi fırçalayıp, kendimi evden dışarı zor atıyorum!’ Vakti bu kadar kısıtlı olanlara da<br />

önerim evlerinde kağıt bardak bulundurmaları olacaktır. Evden çıkarken yanınıza yarım bardak kahve<br />

alıp, hem yürüyüp hem yudumlayalım. Denemeden ne kadar keyifli olduğunu tahmin bile edemezsiniz.<br />

Aynaya Bakma Zamanı<br />

- Pamuk Prenses’in üvey annesi olan kötü ruhlu cadı bile aynaya bakarak kendisine iltifatlar yağdırıp,<br />

ruhunu motive edermiş. İyi de biz kendimizi niye es geçelim?<br />

Dikkatinizi kendinize odaklayarak aynaya bakın. Sakın kenardaki devrik diş macunu tüpüne veya<br />

arkalarda asılı duran, ancak düzeltilmesi gereken havluya falan takılmayın. Sadece kendinize bakın ve<br />

kendinizde beğendiğiniz, güzel bulduğunuz bir yönünüz için kendinize iltifat edin.<br />

Bugünkü iltifat sebebiniz çocuklarla iyi iletişim kurmanız veya önceki günlerde başardığınıza inandığınız<br />

güzel bir iş olabilir. Konunun çok önemli olması gerekmiyor, sadece sizin beğenmiş olmanız<br />

yeterli. Kendinizi bu başarı ile güzel ve değerli bulduğunuzu sesli olarak ifade edin.<br />

- Bunu yaptıktan sonra hoşunuza giden fiziki bir özelliğinizi seçerek, yine kendinize bu konuyu vurgulayın.<br />

‘Saçların çok parlak’ veya ‘Bu yeni diş macunu dişlerini daha çok beyazlattı’ gibi basit birşey<br />

olabilir. Hiçbirimiz dünya güzeli veya kusursuz yakışıklı değiliz. Sonuç olarak herkesin bir dönem<br />

benzemek için uğraş verdiği Marylin Monroe bile kendisini beğenmediği bir dönem geçirmiş.<br />

- Evden ayrılıp yola çıktığınızda da; karşınıza çıkan ağaçlara ve çiçeklere bakmayı, tanıdıklarınıza<br />

gülümseyerek ‘Günaydın’ demeyi de ihmal etmeyin. Çiçeklere bakmak sizi rahatlatacak, tanıdıklarınıza<br />

günaydın demekse hem onların hem de sizin daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.<br />

- Güne güzel bir moralle başlamak, öncelikle kendimize olan sorumluluğumuzdur. Elbette gün içinde<br />

iyi, kötü, stresli olaylar gelip bizi bulacak ve kaçınılmaz olarak moralimizin de bozulduğu anlar<br />

yaşanacaktır. Bunların hayatın normal cilveleri olduğunu aklımızda tutup, yaşadığımız sürece kimi<br />

zaman bizi rahatsız edebileceklerini kabul etmek gerekir.<br />

Önemli olan kendimizi olayları karşılayacak kadar<br />

güçlü hissetmemizdir. Güne güzel bir başlangıç<br />

yapmaksa durumu kolaylaştıracaktır.<br />

Bu arada kendimize günaydın dememiz, bir içecek<br />

ikram edip birkaç iltifat sözü söylememiz 60 saniyeden<br />

fazla zamanımızı almış mıdır? Almamıştır diye<br />

düşünüyorum. O Zaman lütfen güne güzel bir moralle<br />

başlamak adına bunu kendinizden esirgemeyin.<br />

Kaynak: 60 Saniyede Moral Depolama / Patricia MURADİ


EVLİLİK ÖNCESİ<br />

HEMOGLOBİNOPATİ TARAMA TESTİ<br />

Vücudumuzda önemli bir işleve sahip olan<br />

hemoglobinlerin kalıtsal olarak geçen<br />

genlerde bir değişime uğraması ve işlevinin<br />

bozulmasına Hemoglobinopati adı verilir.<br />

Hemoglobinopatiler; alyuvarlardaki oksijen<br />

taşıyıcı protein olan hemoglobinin anormalliği<br />

sonucunda ortaya çıkan kalıtsal hastalıklardır.<br />

Bu hastalıkların en yaygınları olarak da<br />

Akdeniz Anemisi (Talasemi) ve Orak Hücre<br />

Anemisi başta gelir.<br />

Akdeniz anemisi, Akdeniz kansızlığı ya da<br />

diğer adıyla Talasemi; Akdeniz ülkelerindeki<br />

ırklarda görülür. Tedavisi düzgün sürdürülmez<br />

ise yaşam süresini belirgin olarak kısaltan ve<br />

kalitesini çok olumsuz etkileyen bir hastalıktır.<br />

Hastalığın tedavisi zordur ve maliyeti de<br />

oldukça yüksektir.<br />

Orak hücre anemisi; alyuvarların orak şekli<br />

almasıyla oluşur, hücreler orak şeklinde<br />

olduğundan damarları tıkayabilir. Orak hücre<br />

anemili bir hastada halsizlik, solukluk, vücutta<br />

şiddetli ağrılar, sarılık, sık geçirilen<br />

enfeksiyonlara bağlı yüksek ateş gibi<br />

şikayetlere sık rastlanılır.<br />

Hemoglobinopatiler genetik hastalık olduğu<br />

için kalıtım yoluyla nesilden nesile<br />

geçmektedir.<br />

İnsanlarda bir özelliğe ait genlerden iki<br />

adet bulunur, biri anneden diğeri babadan<br />

geçer. Anne ve babadan geçen genlerden<br />

biri değişikliğe uğramışsa kişi taşıyıcı olur.<br />

Taşıyıcılık hayat boyu devam eder. Hafif<br />

derecede kansızlık ve soluk görünüm dışında<br />

bir rahatsızlık söz konusu olmaz, taşıyıcılar<br />

hasta değildir. Taşıyıcılar bu durumu ancak<br />

özel bir kan testi ile öğrenebilirler.<br />

Hemoglobinopati taşıyıcılığı;<br />

Irsidir<br />

Bir hastalık değildir<br />

Tedavi gerektirmez<br />

Hastalığa dönüşmez<br />

Evliliğe engel değildir<br />

Çocuk sahibi olmaya engel değildir<br />

Taşıyıcı çiftler de sağlıklı bebek sahibi<br />

olabilirler<br />

Eşlerin ikisinin de taşıyıcı olması durumu<br />

ile karşı karşıya kalındığında eşlere<br />

danışmanlık verilmeli, genetik tanı<br />

merkezlerine yönlendirilmeli ve gebelik<br />

öncesinde gerekli tetkikler tamamlanmalıdır.<br />

İki taşıyıcının evliliği söz konusu ise çiftler<br />

mutlaka her gebeliğin erken döneminde<br />

(ilk 2 ay) doktora başvurmalı ve gerekli<br />

tetkikleri yaptırmalıdırlar.<br />

Bebek doğmadan hastalığın olup olmadığı<br />

durumunun tespit edilebilmesi için doğum<br />

öncesi tanı yöntemleri kullanılır.<br />

Hemoglobinopati önlenebilir bir hastalıktır.<br />

Bu tür kalıtsal hastalıkları önlemede ise<br />

en etkili yöntem, hasta çocuk doğumunu<br />

önlemektir.<br />

20<br />

Bu testlerin yaptırılmaması veya göz ardı<br />

edilmesi durumunda üzücü sonuçlarla karşı<br />

karşıya kalınabilir. Bu nedenle durumun<br />

ciddiyetinin farkına varılmalı ve hiçbir şekilde<br />

ihmal edilmemelidir.


TAŞIYICI OLDUĞUNU BİLMEK NEDEN ÖNEMLİDİR?<br />

Bir taşıyıcı, taşıyıcı olmayan bir kişi ile evlenirse, doğacak her çocuk için %50 taşıyıcı,<br />

%50 normal olma olasılığı vardır. Bu durumda hastalık ortaya çıkmaz, ancak çocuklarda<br />

taşıyıcılık olup olmadığı araştırılır.<br />

İki taşıyıcının evlenmesi sonucunda her bir çocuk için %25 oranında hastalıklı doğma,<br />

%50 taşıyıcı olma ve %25 normal doğma ihtimali vardır.<br />

Hasta olan bir kişi taşıyıcı olmayan, normal bir kişi ile evlenirse çocukları taşıyıcı olur,<br />

hasta olmaz.<br />

Hasta olan bir kişi taşıyıcı bir kişi ile evlenirse her bir çocuk için %50 hasta, %50 taşıyıcı<br />

olma ihtimali vardır.<br />

Bir toplumda taşıyıcılık oranı ne kadar yüksekse, rastlantısal olarak iki taşıyıcının evlenip<br />

hasta çocuk sahibi olma olasılığı o kadar yüksektir. Özellikle akraba evliliklerinde hastalıklı<br />

çocuk doğma riski yüksektir, bu kişilerin evlilik öncesi gereken tetkikleri yaptırmaları<br />

çok önemlidir.<br />

Sağlıklı Çocuklara Sahip Olmak İçin Evlilik Öncesinde Mutlaka<br />

Hemoglobinopati Tarama Testini Yaptırın!<br />

Evlilik Öncesi Hemoglobinopati Tarama Testi<br />

Hakkında Bilgi Almak İçin AİLE HEKİMİNİZE Başvurun.


DEPREME HAZIRLIKLI MIYIZ?<br />

Son dönemlerde artan doğal afetler birçok<br />

insanın aklına aynı soruyu getiriyor. ‘Bizler<br />

olası bir depreme ne kadar hazırlıklıyız?’<br />

Ne yazık ki bu sorunun cevabını bulmak için<br />

fazla çaba harcamaya gerek kalmadan<br />

olumsuz neticelerle karşılaşıyoruz.<br />

Bu nedenle elimizden geldiği ölçüde<br />

çevremize ve okurlarımıza önerilerde ve<br />

hatırlatmalarda bulunmaya çalışıyoruz.<br />

ZEMİN ETÜDÜ / DAYANIKLILIK TESTİ<br />

Yapımızın zemin etüdü yapılmış mıdır? Ayrıca<br />

Deprem Dayanıklılık Testi yapılan yapılarda<br />

sonuç belgesinin maliklere beyanının zorunlu<br />

olduğunu unutmayalım, mutlaka soralım.<br />

ZORUNLU DEPREM SİGORTASI<br />

DASK olarak da bilinen Zorunlu Deprem<br />

Sigortası, deprem sonrasında konutunuzda<br />

meydana gelebilecek maddi zararlarınızı en<br />

aza indirebilmeniz için önemlidir.<br />

Bilinçli bir şekilde önlem alınması ve tedbir<br />

çalışmaları yapılması deprem sırasında<br />

uğrayacağımız zararları, maddi ve manevi<br />

kayıpları ciddi oranda azaltacaktır.<br />

Hepimizin alabileceği önlemler de bulunup<br />

uygulanmayan tedbirlerin bizi ileride<br />

üzebileceğini lütfen unutmayalım. Bireyler<br />

olarak bizlere de ciddi sorumluluklar düşüyor.<br />

Şimdi yapmamız gerekenleri hatırlayalım.<br />

EYLEM PLANINIZI YAPTINIZ MI?<br />

Deprem sırasında nasıl davranacağınızı ve neler yapacağınızı önceden planlayın.<br />

Bu plana bulunduğunuz yapı içerisinde nasıl hareket edeceğiniz ve tahliyeyi nasıl<br />

sağlayacağınızın da uygulamasını dahil edin. Sakin kalabilmek ve panik yapmamak<br />

adına bu eylem planınızın provasını her fırsatta yapın.<br />

HABERLEŞME<br />

Haberleşme için herkesin birbiriyle koordinasyonunu<br />

sağlayacak, mümkünse başka şehirden bir tanıdığınızı<br />

belirleyin. Böylece iletişim hatlarına yüklenmeyi<br />

biraz daha azaltmaya destek olmuş olacaksınız.<br />

TOPLANMA NOKTALARI<br />

Bölgenizdeki afet sonrası toplanma noktalarını öğrenin.<br />

Deprem sonrası sakin bir şekilde bu alanlara gidin.<br />

Eğer toplanma noktasını bilmiyorsanız, binalardan ve<br />

elektrik-gaz hatlarından uzak açık alanları tercih edin.<br />

AFET EKİPLERİNE KATILIM<br />

Deprem öncesinde - deprem sırası ve sonrasında neler yapmanız gerektiği ile ilgili<br />

en doğru bilgileri edinmek ve daha faydalı çalışmalara dahil olmak için Afet Ekiplerine<br />

katılabilirsiniz. Mahalle muhtarlarınızla iletişime geçerek Mahalle Afet Ekipleri ile<br />

koordine olmak bu yolda atabileceğiniz ilk adımlardan birisi olabilir.


EŞYALARINIZI SABİTLEDİNİZ Mİ?<br />

Sarsıntılar sırasında düşme tehlikesi oluşturacak<br />

dolap, vitrin, kitaplık gibi mobilyalarınızı sabitleyerek<br />

monte ettirebilirsiniz. Mutfak dolaplarının üst<br />

bölümlerinde tencere vb. varsa alt bölümlere<br />

taşınmalı, dolapların üzerinde ağır ve tehlike<br />

oluşturabilecek ürünler bulundurulmamalıdır.<br />

YANGIN SÖNDÜRME TÜPÜNÜZ VAR MI?<br />

Evinize yangın tüpü bulundurun. Yangınların büyük<br />

çoğunluğu ilk müdahalenin zamanında yapılmaması<br />

yüzünden büyümektedir. Depremde oluşabilecek<br />

yangın ihtimallerine karşı da yangın tüpü mutlaka<br />

bulundurulmalıdır.<br />

DEPREM ÇANTANIZ HAZIR MI?<br />

Deprem sonrası dışarı çıktığınızda hayatınızı<br />

idame ettirecek şekilde (gıda - giyecek - tıbbi<br />

ve hijyen malzemeleri vb.) bir çanta hazırlayın.<br />

Çok ağır bir çantanın deprem sonrasında<br />

dışarı çıkışı zorlaştıracağınız unutmayın.<br />

Deprem çantasının sırt çantası olmasına<br />

özen gösterin. Dışarı çıkarken kullanacağımız<br />

fener ise alın feneri olsun. Böylece dışarı<br />

çıkarken iki eliniz de boşta kalacak ve daha<br />

rahat hareket edebileceksiniz.<br />

Deprem çantanızı kendi hazırlayacağınız liste<br />

ve ihtiyaçlarınız doğrultusunda kendiniz<br />

hazırlayabileceğiniz gibi, piyasada hazır satılan<br />

deprem / afet çantalarını da inceleyebilirsiniz.<br />

GAZ ve ELEKTRİK<br />

Deprem sonrası elektrik ve gaz akışlarından kaynaklı<br />

olarak oluşabilecek olumsuzluklar mevcut bulunuyor.<br />

Yapınızın elektrik ve gaz akışının olası risklerde otomatik<br />

olarak kesilip kesilmediği önemlidir. Eğer bu şekilde<br />

otomatik kesilme yoksa, mutlaka gaz kesme vanasının<br />

ve elektrik ana şalterinin yerini bilmeniz gerekmektedir.<br />

EĞİTİM ÖNEMLİ<br />

Başta ilk yardım eğitimi olmak üzere afet eğitimleri almanız sizi daha bilinçli hale<br />

getirecektir. Bu nedenle ihmal etmeden bu eğitimleri araştırıp başvurmanız da<br />

hem deprem için hem de günlük hayatınızda karşılaşabileceğiniz durumlarda<br />

sizler için çok faydalı olacaktır. Önce eğitim alınmalı, sonra doğru tedbir alınmalıdır.


İNSAN ve DEĞİŞİM<br />

Kartal kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır.<br />

70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak<br />

bu yaşa ulaşmak için 40 yaşlarındayken çok<br />

ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır.<br />

Kartalın yaşı 40'a dayandığında pençeleri<br />

sertleşir esnekliğini yitirir, bu nedenle<br />

beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp<br />

tutamaz duruma gelir.<br />

Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır.<br />

Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır<br />

ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice<br />

zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki<br />

seçimden birisini yapması gerekir Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu<br />

sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir.<br />

Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kayada artık uçmasına<br />

gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert<br />

bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.<br />

Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile<br />

pençelerini yerinden söker çıkarır.<br />

Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra<br />

kartal kendisine 20 veya daha uzun süreli bir yaşam süreceği meşhur yeniden doğuş<br />

uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.<br />

Bir kartal bu değişimi ve yeniden doğuşu yapabiliyorsa, insan bunun çok daha iyisini<br />

yapabilir. Bilinçsiz ve iradesiz bir hayvan yirmi otuz sene daha fazla yaşamak için beş ay gibi<br />

bir süre, sıkıntı çekmeyi göze alabiliyorsa, bilinçli ve irade sahibi olan insan, hayatı boyunca<br />

karşısına çıkan engeller, sıkıntılar, sorunlar, zorluklar karşısında yıkılmamalıdır.<br />

Yiğit düştüğü yerden kalkar. Diye bir atasözümüz vardır. Bu hayatın mutlaka inişleri çıkışları,<br />

zorlukları, sıkıntıları olacaktır. Asıl önemli olan bu zorluklar karşısında yılmadan akıl ve<br />

irademizi iyi kullanarak mücadele edebilmektir. Her karanlığın bir aydınlığı olduğu gibi,<br />

her çıkışın bir inişi olduğu gibi, her zorluktan sonra bir kolaylık mutlaka gelecektir,<br />

yeter ki pes etmeden mücadele emesini bilmek gerek.


Mahatma GANDİ derki; Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür, duygularınıza<br />

dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür, davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür,<br />

alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür, değerlerinize dikkat edin; karakterinize<br />

dönüşür, karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür. Bu yüzden insan kendisine dünyadaki<br />

yaşamında güzel bir kader çizgisi çizmek aslında büyük oranda kendi elindedir.<br />

Mevlana; '' Gül güzel kokusunu dikeni ile güzel geçindiği için almıştır''. Der. İnsan önce<br />

kendisini sevmelidir, önce kendisiyle barışık olmalıdır. Gül topraktan alır kokusunu,<br />

eğer insan özüne dönebilmeyi başarabilirse, gül kokusunu da duyabilecektir. Sadi Şirazi de<br />

ünlü eseri bostan ve gülistan da anlatır. Bir avuç toprak aldım, gül kokuyordu, sordum senin<br />

asli kokun bu değil, sen bu kokuyu nerden aldın? Cevap şöyledir: Ben bir gül ağacının<br />

dibinin toprağıydım, onun kokusu bana sindi, işte bu nedenle gül kokuyorum.<br />

İşte insanın hayatı da zihnindeki düşüncelere, duygulara, göre şekillenir. Zihninde güzel<br />

duygular ve düşünceler besleyen bir insan da etrafına güzellikler ve iyilikler saçacaktır.<br />

Tıpkı gül veren elde gül koktuğu gibi. Hayata, eşine, çocuklarına, anne babasına, çevreye,<br />

doğaya, hayvanlara, börtü böceğe, Vatanına, milletine, devletine karşı hep<br />

iyiliği dokunacaktır. Çünkü kendini seven kendisiyle barışık olan, herkesi her şeyi sever.<br />

Kendisiyle barışık olmayan hiç kimseyle, hiçbir şeyle barışık olamaz. Kendisiyle barışık<br />

olmayan bir insan hiçbir işte başarılı olamaz. İnsanlarla iyi geçinemez, eşiyle iyi geçinemez,<br />

çocuklarıyla iyi geçinemez, doğayla, çevreyle, hayvanlarla her şeyle herkesle sorunlu bir<br />

hayat yaşar. Oysa insanın dünya da varlık sebebi iyi bir insan olması içindir. Bütün<br />

hayatı boyunca hem kendine hem etrafına karşı kötülük yapan, bir türlü iyiye ve iyiliğe<br />

yönelik değişimi gösteremeyen insan aklını ve iradesini kullanamayan insandır.<br />

İnsan Tanrının biricik ve en mükemmel varlığıdır. Kendisini kötü halden iyi hale<br />

dönüştürecek ve değiştirebilecek güç ve donanım vardır. Yeter ki kendisinde var olan o<br />

donanımını kullanabilsin.<br />

Fevzi MERCAN<br />

Eğitimci - Sosyolog


Kapladığı Alan : 57 km²<br />

Derinlik: 185 metre (ölçülebilen)<br />

Ortalama Yükseklik: 1.193 metre<br />

Mars’ın yüzey özelliklerine sahip dünyadaki iki yerden biri olan ‘Salda Gölü’ Türkiye’nin<br />

büyüleyici güzelliklerindendir. Burdur’un Yeşilova ilçe merkezine yaklaşık 4 km mesafede<br />

bulunan göl, 44 km² bir alana yayılmaktadır. Yeşilova ilçesi, Doğanbaba ve Kayadibi<br />

köyleriyle çevrili olan Salda Gölü, 184 metreye varan derinliğiyle Türkiye’nin en derin gölleri<br />

arasında yer almaktadır.<br />

Göller Bölgesi içerisinde yer alan Salda Gölü, stromatolik kayaçlar adı verilen kireçtaşına<br />

benzer bir yapıdan oluşuyor. Mars’ın yüzeyinde de görülen bu kayaçlar, gölün yapısında<br />

magnezyum üretmesini sağlıyor. Bu yüzden gölün dibi de kıyıları da beyaz bir renge sahip.<br />

Tektonik bir krater gölü olan Salda Gölü’nün suyu ve kumunun yapısında soda, kil ve<br />

magnezyum bulunduğu için bazı cilt hastalıklarına da iyi geldiği söylenmektedir. Yaz<br />

aylarında suların çekilmesiyle gölün ortasında görülmeye değer 7 beyaz ada ortaya çıkıyor.<br />

Gölün arka kısmında kalan Karaçam Ormanı Tavşan, Tilki, Keklik gibi canlılara ev<br />

sahipliği yapıyor. Bu da tabiat alanını daha da güzelleştiriyor. Türkiye’nin en temiz birinci ve<br />

dünyanın en temiz beşinci gölü olarak gösterilen Salda Gölü, bakir doğasının yanında çok<br />

sayıda canlıya ev sahipliği yapmakta ve 1989'dan beri ‘Doğal Sit Alanı’ olarak korunmaktadır.<br />

Karaçam Ormanlarıyla kaplı bir alanın içerisinde bembeyaz kumu ve masmavi suyuyla<br />

dikkatleri çeken Salda Gölü, Türkiye’nin Maldivleri olarak anılıyor.<br />

Göl, Antalya, Denizli ve Isparta gibi çevre iller başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinden<br />

yoğun bir ziyaretçi akınına uğrarken özellikle hafta sonları yabancı turist kafilelerini de<br />

ağırlıyor. Su rengi ile dünyanın en ünlü kumsallarından biri olan Maldivler’i anımsatan<br />

Salda Gölü, kıyısındaki çamur çukurları ile de dikkat çekiyor. Kıyıda biriken çamurun<br />

mineralli kil şeklinde olduğu ve cilde iyi geldiği biliniyor. Göle girdikten sonra kıyıdaki çamur<br />

çukurlarına da girerek adeta çamur banyosu yapan ziyaretçiler, mineralli olduğu söylenen<br />

çamuru vücutlarına sürüyorlar. Çamuru sürdükten sonra bir süre güneşlenen ve vücutlarında<br />

çamurun kurumasını bekleyen ziyaretçiler, ardından tekrar göle giriyorlar.<br />

Salda Gölü çamur banyosunu diğer çamur havuzlarından ayıran en önemli özelliği ise;<br />

doğal olması ve yurt çapında fazla bilinmediğinden dolayı kullanımın az olmasından kaynaklı<br />

olarak diğer çamur havuzlarından daha temiz olmasıdır.


TÜRKİYE’NİN MALDİVLERİ SALDA GÖLÜ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER<br />

- Salda Gölü’nün suyu az tuzlu ve yüksek alkali<br />

özellikte. Gölden herhangi bir akarsu çıkışı<br />

bulunmuyor ve bu da Salda Gölü’nü ‘Kapalı<br />

Havza Gölü’ yapıyor.<br />

- Göl, barındırdığı ender türler ile aynı zamanda<br />

uluslararası bir öneme de sahip. Önemli bir kuş,<br />

doğa ve bitki alanı. Sığırkuyruğu’nun 2 türü<br />

yalnızca Salda Gölü’nün güney kıyılarında<br />

yetişiyor. Önemli Bitki Alanı (ÖBA), Önemli Doğa<br />

Alanı (ÖDA) ve Önemli Kuş Alanı (ÖKA)<br />

kriterlerini sağlayan bir göl Salda.<br />

- Salda Gölü’nün yaklaşık 2 milyon yıl önce<br />

oluştuğu tahmin ediliyor. Göl ve kıyı şeridi 1.<br />

Derece Doğal Sit alanı durumunda. Yani bilimsel<br />

ve arkeolojik çalışmalar hariç, kesinlikle<br />

dokunulmaması gereken bir yer.<br />

- Ulaşımın zor olması, ayak üstü bir yerde<br />

olmaması da bugüne kadar saklı bir cennet<br />

olarak kalmasını sağladı, Ancak internetin<br />

sihrinden ve hızından kaçamadı. Şu sıralar<br />

turist akınına uğrayan Salda Gölü’nün birçok<br />

yerinden denize girilebiliyor, halk plajları da<br />

bulunuyor. Ancak Maldivler olarak anılan yer<br />

Salda köyüne birkaç km. uzaklıkta bulunuyor.<br />

- Maldivler olarak anılan kısımda duş, tuvalet,<br />

elektrik vb. birçok ihtiyacınızı karşılayacağınız<br />

bir tesis yok. Ancak Yeşilova kamp ve<br />

bungalov alanında ve Salda Köyü Tabiat<br />

Parkı’nda hepsi mevcut. Ayrıca göl çevresinde<br />

birkaç plaj daha bulunuyor.<br />

- Burdur’dan toplu taşımayla ulaşım sağlamak<br />

isteyenler için Yeşilova’ya araç bulunuyor<br />

ancak Maldivler olarak anılan kısma gitmek<br />

için herhangi bir toplu taşıma aracı<br />

bulunmuyor. İsteyenler Maldivler olarak<br />

anılan kısımda çadır kurup kamp yapabiliyor.<br />

Bungalov evlerde ya da hazır çadırlarda<br />

konaklamak isteyenlerin ise Yeşilova’ya gitmesi gerekiyor.<br />

- Suya bu mavi rengi veren ve göl tabanını<br />

oluşturan ise stromatolit adı verilen arkaik<br />

dönemde oluşmaya başlamış ve oluşumu hala<br />

devam etmekte olan bakteriyel kökenli beyaz<br />

kayaçlardır.<br />

- Gölde bulunan yüksek magnezyum içerikli beyaz kayaçların Mars’ta da bulunması, Mars’ın<br />

da bir zamanlar Salda ile benzer koşullarda olduğunu düşündürüyor. Mars’a benzer<br />

özelliklerin bulunduğu bir diğer yer ise Kanada’da. TÜBİTAK’ın İTÜ araştırmacıları ile birlikte<br />

yürüttüğü araştırma sonucu ulaşılan bulgular Dünya’da da yankı bulmuş durumda.<br />

Bu bulgular Dünya Dışı Yaşamın ilk örneği olması açısından oldukça önemlidir.


Sağlıklı Yaşam İçin Detekleyici Öneriler<br />

Birkaç basit adım, yeme düzeninizi ve sağlığınızı iyileştirmeye yönelik uzun bir yol<br />

kat edebilir. Daha sağlıklı bir yaşam sürmeye çalışıyorsanız, sadece yediğiniz<br />

yiyeceklere odaklanmayın. Egzersiz, uyku ve sosyal ilişkiler de önemlidir.<br />

ŞEKERLİ İÇECEKLERİ SINIRLAYIN<br />

Gazlı içecekler, meyve suları ve şekerli çaylar gibi şeker içeren içecekler ilk önce<br />

gözden çıkarılması gerekenler arasında yer alıyor. Çeşitli araştırmalardan elde edilen<br />

bulgular, şekerle tatlandırılmış içeceklerin aşırı vücut yağı taşımayan kişilerde bile<br />

kalp hastalığı ve tip 2 diyabet riskini arttırdığına işaret ediyor.<br />

Şekerle tatlandırılmış içecekler, sadece çocuklarda obeziteye değil, aynı zamanda<br />

tip 2 diyabet, yüksek tansiyon ve alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması gibi<br />

genellikle yetişkinliğe kadar etki edebildikleri için oldukça zararlılar.<br />

Bazı uzmanlar günlük kalori alımımızın %10'u altında ilave şeker alımını tavsiye<br />

ederken, Dünya Sağlık Örgütü optimal sağlık için ilave şekerleri günlük kalorilerimizin<br />

%5'ine veya daha azına indirmemizi tavsiye ediyor.<br />

YETERLİ PROTEİN TÜKETİN<br />

Yeterli protein tüketimi, vücudumuzun yeni hücreler ve dokular oluşturmak için<br />

ihtiyaç duyduğu öğeleri sağladığından dolayı büyük önem taşımaktadır. Protein,<br />

özellikle orta düzeyde bir vücut ağırlığının korunması için önemlidir.<br />

Yüksek protein alımı, kendinizi tok hissetmenizi sağlarken, metabolizma hızınızı<br />

veya kalori yakmanızı da arttırabilir. Ayrıca gece geç saatlerde atıştırma isteğinizi ve<br />

yeme isteğinizi azaltmaya da yarayabilir.<br />

D VİTAMİNİNE DİKKAT EDİN<br />

Çoğu insan yeterli D vitaminini almaz. Bu yaygın D vitamini yetersizlikleri hemen<br />

zararlı olmasa da, yeterli D vitamini düzeyini korumak kemik gücünü arttırır,<br />

depresyon semptomlarını azaltır, bağışıklık sisteminizi güçlendirir ve riskinizi<br />

azaltarak sağlığınızı iyileştirmeye yardımcı olur. Güneşte çok vakit geçirmiyorsanız<br />

D vitamini seviyeniz düşük olabilir.<br />

YETERİNCE UYUYUN ve UYKU ÖNCESİ PARLAK IŞIKLARDAN KAÇIN<br />

Yeterli oranda kaliteli uykunun önemi göz ardı edilemez. Yetersiz uyku insülin<br />

direncini tetikleyebilir, iştah hormonlarınızı bozabilir, fiziksel ve zihinsel performansı<br />

azaltabilir. Dahası; kalitesiz uyku düzeni, kilo alımı ve obezite için en güçlü bireysel<br />

risk faktörlerinden biridir. Yeterince uyumayan insanlar; yağ, şeker ve kalori<br />

bakımından daha yüksek gıda seçimleri yapma eğilimindedir ve bu da potansiyel<br />

olarak istenmeyen kilo alımına yol açar.<br />

Akşamları mavi ışık dalga boylarını içeren parlak ışıklara maruz kaldığınızda, uyku<br />

hormonu melatonin üretimini bozabilir. Mavi ışığa maruz kalmanızı azaltmanın bazı<br />

yolları; özellikle uzun süre bilgisayar vb. dijital ekran kullanıyorsanız mavi ışığı<br />

engelleyen gözlükler takmak ve yatmadan 30 dakika - 1 saat öncesinden dijital<br />

ekranlardan kaçınmaktır. Bu, gece ilerledikçe vücudunuzun daha iyi melatonin<br />

üretmesi için yardımcı olarak daha iyi uyumanıza yardımcı olabilir.


AŞIRI İŞLENMİŞ GIDALARDAN KAÇININ<br />

Aşırı işlenmiş gıdalar, orjinal formlarından önemli ölçüde değiştirilmiş bileşenler<br />

içeren gıdalardır. Genellikle ilave şeker, yüksek oranda rafine edilmiş yağ, tuz,<br />

koruyucular, yapay tatlandırıcılar, renklendiriciler gibi katkı maddeleri içerirler.<br />

Atıştırmalık kekler, fast food ürünleri, donmuş gıdalar, konserve yiyecekler ve cipsler<br />

bu gruba örnek olarak gösterilebilir.<br />

Aşırı işlenmiş gıdalar oldukça lezzetlidirler, yani kolayca fazla yenebilir ve beyinde<br />

belli bölgeleri harekete geçirerek aşırı kalori ve kilo alımına neden olabilirler.<br />

Araştırmalar; aşırı işlenmiş gıdaların obezite, tip2 diyabet, kalp hastalığı ve diğer<br />

kronik rahatsızlıklara neden olabileceğini göstermektedir.<br />

KAHVEDEN KORKMAYIN<br />

Üzerindeki tartışmalara rağmen, kahvenin sağlığa faydaları da vardır. Antioksidan<br />

açısından zengindir ve bazı araştırmalar, kahve tüketimini tip2 diyabet, parkinson ve<br />

alzheimer hastalıkları ve çok sayıda hastalık riskinin azaltılmasıyla ilişkilendirmiştir.<br />

En faydalı alım miktarı günde en fazla 3-4 fincan gibi görünüyor, ancak hamilelerin<br />

daha az tüketmesi veya hiç tüketmemesi de tavsiye ediliyor. Bununla birlikte, kahve<br />

ve kafein bazlı maddeleri ölçülü tüketmek en iyisidir. Aşırı kafein alımı, uykusuzluk<br />

ve kalp çarpıntısı gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.<br />

SIZMA ZEYTİNYAĞI KULLANIN<br />

Sızma zeytinyağı, kullanabileceğiniz en sağlıklı bitkisel yağlardan biridir. Kalp<br />

sağlıklı doymamış yağlar ve anti-inflamatuar özelliklere sahip güçlü antioksidanlarla<br />

yüklüdür. Bazı araştırmalara göre, sızma zeytinyağı tüketen kişilerin kalp krizi ve felç<br />

riski daha düşük olduğundan, kalp sağlığına fayda sağlayabileceği öngörülmektedir.<br />

BOL SEBZE ve MEYVE TÜKETMELİSİNİZ<br />

Sebze ve meyveler, birçoğu sağlık üzerinde güçlü etkileri olan prebiyotik lifler,<br />

vitaminler, mineraller ve antioksidanlarla yüklüdür. Daha fazla sebze ve meyve<br />

tüketen kişilerin daha uzun yaşama eğiliminde olduğu, kalp hastalığı, obezite ve<br />

diğer hastalıklara yakalanma riskinin daha düşük olduğu gözlemlenmiştir.<br />

HAREKETE GEÇİN<br />

Aerobik egzersiz veya kardiyo yapmak , zihinsel ve fiziksel sağlığınız için<br />

yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir. Organlarınızın çevresinde biriken zararlı yağ<br />

türü olan göbek yağını azaltmada özellikle etkilidir. Azaltılmış göbek yağı, metabolik<br />

sağlığınızda da önemli gelişmelere yol açabilir.<br />

KISITLAYICI DİYETLERDEN KAÇININ<br />

Özellikle kısıtlayıcı diyetler, genellikle etkisizdir ve nadiren uzun vadede iyi çalışır.<br />

Aslında, geçmişteki diyetler, gelecekteki kilo alımı için en güçlü etkenlerden biridir.<br />

Bunun nedeni; aşırı kısıtlayıcı diyetlerin aslında metabolizma hızınızı ve kalori<br />

miktarını düşürerek kilo vermeyi zorlaştırmasıdır. Aynı zamanda açlık ve tokluk<br />

hormonlarınızda değişikliklere neden olur, bu da sizi daha çok acıktırır ve yağ, kalori<br />

ve şeker oranı yüksek yiyecekler için güçlü isteklere neden olabilir. Bu nedenle diyet<br />

yapmak yerine, daha sağlıklı bir yaşam tarzıyla beslenmeyi deneyebilirsiniz. Vücudu<br />

mahrum bırakmak yerine beslemeye odaklanın.


DESTEKÇİLERİMİZ<br />

Firmanızın Web Sitesi Yok Mu?<br />

ÇEKEM İNŞAAT<br />

Dijital'de Yerinizi Alın!<br />

GAYRİMENKUL<br />

WEB SİTESİ OLMAYAN KALMASIN<br />

Alan Adı + Hosting<br />

Web Erdal Site ÇEKEM Tasarımı<br />

Kurumsal 0533 500 E-Posta 55 58 Hesabı<br />

Arama Motoru İşletme Kaydı<br />

İncirli Cd. Ahu Sk. No:8/A<br />

Bakırköy / İSTANBUL<br />

5 Adet <strong>Sosyal</strong> Medya Tasarımı<br />

1000 Adet Kartvizit<br />

0212 505 05 60 - 0212 505 05 84<br />

0555 032 05 84 - 0555 033 05 84<br />

www.bahcelievlerozelegitim.com.tr<br />

3500 TL<br />

2500 TL<br />

Yeni bir meslek ve Yeni Fırsatlar İçin<br />

KAYITLARIMIZ DEVAM EDİYOR!<br />

Yoğunluk 0532 ve 481 Aksama 27 31 Olmaması - 0212 639 Amacıyla 40 10 Kampanyamız Sınırlı Sayıda Talep İçin Geçerlidir!<br />

Şirinevler Mh. Mareşal Fevzi Çakmak 1.Sk.<br />

Şirin-Şark Apt. No: 19/1 İç Kapı No: 6<br />

Bahçelievler / İSTANBUL<br />

0541 786 17 34<br />

www.dolunayguvenlik.com.tr<br />

www.pienarmedya.com


BİR BAŞKADIR DESTEKÇİLERİMİZ<br />

BENİM MEMLEKETİM!<br />

Tamir & Satış<br />

Sinan Mh. 19 Mayıs Cd. No: 15/B<br />

Muratpaşa / ANTALYA<br />

Uğurlu<br />

Uğurlu Kuyumculuk San. Ltd. Şti.<br />

Mehmet KAYA<br />

7/24 Hizmet<br />

Bilgisayarlı Arıza Tespit ve Onarımda Tecrübenin Tek Adresi<br />

Kazım Özalp Cad. No:24 Muratpaşa / ANTALYA<br />

Tel:0242 242 67 67<br />

TRUCKS


Her Damlası Değerli<br />

Su Kaynaklarımızı Tüketirsek, Geleceğimizi Tüketiriz!<br />

Su, en basit anlatımıyla hayattır.<br />

Yeryüzünde yaşayan her canlı yaşamını<br />

sürdürebilmek için suya ihtiyaç duyar.<br />

Bu nedenle; suyun sürdürülmesi ve<br />

suyun döngüsü oldukça yüksek<br />

önem taşımaktadır.<br />

Su, farklı insanlar için farklı şeyler<br />

ifade eder. Evlerde, okullarda ve<br />

işyerlerinde su sağlık, hijyen, saygınlık<br />

ve üretkenlik anlamına gelebilir.<br />

Kültürel, dini ve manevi mekanlarda su,<br />

yaratılışla, toplulukla ve kişinin kendiyle<br />

bir bağlantı anlamına gelebilir.<br />

Doğal alanlarda su, barış, uyum ve koruma anlamına gelebilir. Günümüzde su, artan<br />

nüfus, artan tarım ve sanayi talepleri ve iklim değişikliğinin kötüleşen etkileri nedeniyle<br />

aşırı tehdit altındadır. Suyu paylaşmayı öğrenmek ve suyu koruyup muhafaza etmek için<br />

harekete geçmek oldukça büyük bir önem taşımaktadır.<br />

Dünyada altı yüz altmış üç milyon insanın temiz suya erişimi yok ve 2,7 milyardan fazla<br />

insan yılın en az bir ayı su kıtlığı yaşıyor. Suyun arzı, su tüketim hızına ayak uyduramıyor.<br />

Su kullanımı, dünya nüfus artışının iki katı oranında artmıştır. Mevcut hızla,<br />

2025 yılının sonlarına kadar dünyanın yaklaşık üçte ikisi su kıtlığı ile karşı karşıya kalabilir.<br />

Dünya genelinde kadınlar, ekonomik faaliyetlerinden ve ailelerinden zaman ayırarak<br />

su toplamak için günde toplam 200 milyon saat seyahat ediyor. Dünyada altı yüz altmış üç<br />

milyon insanın temiz suya erişimi yok1 ve 2,7 milyardan fazla insan yılın en az bir ayı<br />

su kıtlığı yaşıyor. Su kıtlığı yaşayanların yüzde ellisi Hindistan ve Çin'de, 500 milyon insan<br />

ise su kıtlığının yaşandığı bölgelerde yaşıyor.<br />

Yeraltı suyu görünmez, ancak etkisi ise her yerde görülebilir. Gözümüzün önünde,<br />

ayaklarımızın altında, yer altı suları hayatımızı zenginleştiren gizli bir hazinedir.<br />

Dünyadaki sıvı tatlı suyun neredeyse tamamı yeraltı suyudur. İklim değişikliği kötüleştikçe,<br />

yeraltı suyu giderek daha kritik hale gelecektir. Bu değerli kaynağı sürdürülebilir bir şekilde<br />

yönetmek için çalışmamız gerekiyor. Yeraltı suyu görüş alanı dışında olabilir, ancak akıldan<br />

uzak olmamalıdır.<br />

Dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar su olmasına rağmen,<br />

su dağılımı, kullanımı, iklim ve kirlilik, bölgeden bölgeye kullanılabilen tüketilebilir su miktarını<br />

sınırlandırıyor, su stresine veya kıtlığına neden oluyor. Su kıtlığı, su kaynağının tamamen<br />

olmamasından veya kirlenme veya tuzlanma nedeniyle sarf malzemesinin olmamasından<br />

kaynaklanabiliyor. Sulama için yeterli su olmadığında, belirli mahsuller ve ürünler kıtlaşarak<br />

zaten gergin bölgelerde gıda kıtlığına neden olabiliyor.<br />

Geleceğimiz İçin, Suyu Dikkatli Kullanalım!<br />

32


Suyun Önemi ve Özellikleri<br />

Su, dünya yüzeyinin %75'ini kaplar, ancak yalnızca çok küçük bir kısmı, insanlar,<br />

hayvanlar ve bitkiler tarafından doğrudan kullanılabilen tatlı sudur, çünkü:<br />

Bu suyun %97'si okyanuslardadır ve insanların, hayvanların veya bitkilerin<br />

kullanamayacağı kadar tuzludur. %2'si kuzey ve güney kutuplarında, buzullarda<br />

bulunmaktadır, tüketim için kullanılamaz.<br />

Su, her biri en güçlü mikroskopla bile göremeyeceğiniz kadar küçük moleküllerden<br />

oluşur. Bu moleküller üç atomdan oluşur: iki hidrojen atomu ve bir oksijen atomu.<br />

Bu atomlar elektrik enerjisi nedeniyle birbirine yapışır ve birlikte<br />

H2O olarak adlandırılır.<br />

Yeryüzünde doğal olarak katı, sıvı ve gaz olarak oluşan tek maddedir. Bu hal<br />

değişiklikleri, atmosferdeki ısı enerjisinin yeniden dağılımı için önemli olan<br />

ısı alışverişini gerektirir.<br />

Yüksek bir özgül ısıya sahiptir ve bu nedenle, ısınmaya başlamadan önce büyük<br />

miktarda ısı enerjisini emebilir ve durumlar soğumaya neden olduğunda enerjiyi<br />

yavaşça serbest bırakır. Bu, Dünya iklimini yumuşatmaya yardımcı olur ve<br />

organizmaların vücut sıcaklıklarını düzenlemesine katkıda bulunur.<br />

Saf haldeki suyun pH'ı nötrdür, bu nedenle ne asidik ne de baziktir. pH değişiklikleri<br />

maddeler çözündüğünde meydana gelir. Yağmur, karbondioksit ve kükürt dioksiti<br />

çözdüğü için pH'ı yaklaşık 5.6 olan doğal olarak asidiktir.<br />

Isıyı cıva dışında herhangi bir sıvıdan daha kolay iletir. Bu, büyük su kütlelerinin<br />

tek tip bir dikey sıcaklığa sahip olmasına neden olur.<br />

Evrensel bir çözücüdür ve çok sayıda farklı kimyasal bileşiği çözebilir. Bu özellik<br />

aynı zamanda suyun akışta, sızmada, yeraltı suyu akışında ve canlı organizmalarda<br />

çözücü besinleri taşımasını sağlar.<br />

Yüksek bir yüzey gerilimine sahiptir ve damlalar oluşturma eğilimindedir. Bu, suyun<br />

ve çözünmüş besinlerin bazı hayvanların vücutlarındaki küçük damarlar yoluyla<br />

bitkiler ve kan yoluyla hareket etmesine izin verir.<br />

SU TARAFFUFU YAPMANIN BİRÇOK YOLU VARDIR<br />

Ve Hepsi Sizinle Başlar!<br />

SU HAYATTIR<br />

33


MECMUA<br />

CEP TELEFONLARINA BAĞIMLI MI OLDUK?<br />

MOBİL TEHLİKE<br />

Cep telefonları günümüzde çoğu insan için vazgeçilmez bir aksesuar haline geldi.<br />

Modern dünyanın ayrılmaz bir parçası olan akıllı telefonunuz, navigasyon cihazınız,<br />

kişisel yardımcınız ve eğlence kaynağınız olarak işlev görür. Tabletler gibi diğer bağlı<br />

cihazlar da birçok aile için vazgeçilemez ev eşyaları halini aldı.<br />

34<br />

Birçok akıllı telefon kullanıcısı, ekrana<br />

bakarak geçirdikleri süreyi düzenleyebilir.<br />

Telefonlarını kontrol etme dürtüsü<br />

olmadan sosyal durumlara girebilir ve<br />

çevrelerine dikkat edebilirler. Ancak, bazı<br />

kullanıcılar cep telefonlarına bağımlı hale<br />

geldiler. Çevrelerindeki dünyayla etkileşim<br />

kurmayı zor bulup, sosyal etkinliklerde<br />

akıllı telefonlarında arkadaşlarıyla sohbet<br />

etmekten daha fazla zaman harcıyorlar.<br />

Cep telefonları ve diğer cihazlar<br />

dünyamızın merkezindeyken, gerçek<br />

yaşamınızda ve dijital dünyada sağlıklı ve<br />

mutlu kalabilmeniz için bağımlılığı nasıl<br />

önleyeceğinizi ve tanımlayacağınızı<br />

bilmek önemlidir.<br />

Ele alınması gereken bir sorununuz<br />

olup olmadığını belirleyebilmeniz için cep<br />

telefonu bağımlılığının belirtilerini anlamak<br />

önemlidir. Çoğunlukla en yaygın görülen<br />

semptomlardan bazılarını ise şu şekilde<br />

sıralayabilmemiz mümkündür;<br />

Telefonunuz elinizin altında olmadığında<br />

veya cep telefonu hizmetiniz olmadığında<br />

endişe hissi yaşamanız.<br />

Telefonunuz günlük aktivitelerinize, iş<br />

ve görevlerinize müdahale etmesi.<br />

Akıllı telefon kullanımınızın ailenizle<br />

birlikte geçirdiğiniz tatili veya arkadaş<br />

ortamınızla yaptığınız sosyal etkinlikleri<br />

mahvetmesi.<br />

Kendinizi fiziksel dünyadan çekilmiş,<br />

arkadaşlarınızdan, ailenizden ve eskiden<br />

zevk aldığınız etkinliklerden uzaklaştığınız<br />

hissiyatının oluşması.<br />

Cep telefonu kullanımınızı sınırlandırma<br />

çabasına girdiğiniz halde başaramamak,<br />

dikkatinizi dağıtması nedeniyle zaman<br />

kavramını kaybetmek.<br />

Boyun ağrısı ve göz yorgunluğu gibi<br />

zararlı etkilere maruz kalmak.


MECMUA<br />

Cep Telefonu Bağımlılığının Riskli Etkileri<br />

Telefonunuza bağlı kaldığınızda, arkadaşlarınızla veya ailenizle geçireceğiniz<br />

kaliteli zamanı ve heyecan verici deneyimleri kaçırırsınız. Aşırı cep telefonu<br />

kullanımının başka olumsuz etkileri de vardır.<br />

Akıl sağlığı sorunları: Araştırmalar, aşırı cep telefonu kullanımının kaygı ve<br />

depresyona yol açabileceğini kanıtlıyor . Akıllı telefonlarına bağımlı olan ergenlerin<br />

kronik stres ve düşük duygusal istikrar yaşama olasılıkları daha yüksektir.<br />

Yetersiz uyku: Yatmadan hemen önce telefonunuzla oynamanız, huzursuz bir uyku<br />

çekmenize neden olabilir. Ohio Eyalet Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, telefonlarını<br />

gece ortalama 46.6 dakika kullanan üniversite öğrencilerini inceledi ve cep telefonu<br />

kullanımları ile uyku kalitesi arasındaki ilişkiyi araştırdılar. Bu kullanım uykusuzluğa<br />

neden oldu ve ayrıca daha az uyku saatine, uykuya dalamamaya ve düşük kaliteli<br />

uykuya da sebep olduğu gözlemlendi.<br />

Araba kazası riskinin artması: Araba kullanırken akıllı telefon kullanmak tehlikelidir<br />

ve gözlerinizi yoldan ayırmanıza neden olur. Cihazlarına bağımlı olan cep telefonu<br />

kullanıcılarının, araba kullanırken bunları kullanma olasılıkları daha yüksektir ve<br />

bu da araba kazası geçirme risklerini artırır.<br />

Düşük okul performansı: Çocuğunuzun bir akıllı telefon için yeterince büyük olup<br />

olmadığına karar vermeye çalışıyorsanız, okulunun cep telefonu kullanımına ilişkin<br />

kurallarına uyup uymayacağını düşünün. Çocuklarınız sınıfta akıllı telefonlarını<br />

kullanıyorsa, öğrenmeye odaklanmaları zor olacaktır. Sınıfta bu katılım eksikliği,<br />

düşük notlar veya disiplin cezası dahil olmak üzere okulda sorunlara yol açabilir.<br />

Düşük iş performansı: Çalışan bireylerin yaklaşık %70'i işteyken akıllı telefonlarını<br />

göz teması halinde tutuyorlar. İş yerinde telefonunuzun dikkatinizi dağıtması,<br />

düşük performans ve hatta işten çıkarma gibi ciddi sonuçlara da yol açabilir.<br />

Cep Telefonu Kullanıcılarına Tavsiyeler<br />

Kendiniz ve cep telefonunuz arasında sağlıklı sınırlar belirlediğinizde, akıllı telefon<br />

bağımlılığından kaçınmanız daha olasıdır. Küçük çocuklar için cep telefonu kullanım<br />

limitleri belirleyerek ailenizi de bu sınırlara uymaya teşvik edin.<br />

Evinizde “yemek masasında telefon yok” gibi kurallar oluşturun.<br />

Egzersiz yaparken veya ailenizle yemek yerken olduğu gibi, her gün birkaç saat<br />

kasıtlı olarak telefonunuzun bağlantısını kesmek, etrafınızdaki dünyayla yeniden<br />

bağlantı kurmanıza yardımcı olacaktır.<br />

Müzik aleti çalmak veya resim yapmak gibi cep telefonunuzu içermeyen hobiler<br />

veya etkinliklerle meşgul olun.<br />

Oyunlar veya sosyal medya gibi en çok zaman harcadığınız uygulamaları kaldırın,<br />

çok fazla bildirim almamak için cep telefonu ayarlarınızı değiştirin<br />

Akıllı telefonunuz, anında bilgi sağlayan ve sevdiklerinizle bağlantıda kalmanızı<br />

sağlayan bir yaşam çizgisidir. Ancak, cihazınıza bağımlılık geliştirmemek için<br />

cep telefonu kullanımınıza dikkat etmeniz önemlidir. Ekran başında geçirdiğiniz süre<br />

ile gerçek dünyayla olan ilişkinizi dengeleyerek sağlıklı ve mutlu bir zihinsel durum<br />

sağlayabilmeniz çok önemlidir.<br />

35


Dünyanın En Derin Noktası<br />

MARİANA ÇUKURU<br />

36<br />

Mariana Çukuru Batı Pasifik'te Guam<br />

yakınlarındaki Mariana Adaları'nın hemen<br />

doğusunda bulunan hilal şekilli bir çukurdur.<br />

Çukuru çevreleyen bölge eşsiz bir doğal<br />

ortama sahip. Mariana Çukuru Dünya'nın<br />

en derin yeri ve buradaki canlılar deniz<br />

seviyesinin 1000 katı yüksek basınç altında<br />

yaşıyor. Çukurdaki aktif çamur volkanları ve<br />

menfezlerden sıvı kükürt ve karbondioksit<br />

salınır. Everest Dağı bugüne kadar binlerce<br />

insan tarafından tırmanılmış olsa da,<br />

Dünya'nın en derin noktasına yalnızca üç<br />

i n s a n u l a ş a b i l d i : 1 9 6 0 ' t a Tr i e s t e<br />

denizaltısındaki iki bilim adamı ve 2012'de<br />

film yönetmeni James Cameron.<br />

Mariana Çukuru'nun güney ucunda bulunan<br />

Challenger Deep Dünya'daki en derin noktadır.<br />

Derinliğinin yüzeyden ölçülmesi zor ancak<br />

modern sonuçlar yaklaşık 11 bin metreyi<br />

gösterir ve yalnızca 300 metrelik bir yanılma<br />

payı var. 2010 yılında Ulusal Okyanus ve<br />

Atmosfer Dairesi (NOAA) tarafından yapılan<br />

bir araştırmada Dünya'nın en derin noktası<br />

Challenger Deep'in derinliği ölçüldü.<br />

Ö l ç ü m s e s d a l g a l a r ı g ö n d e r i l e r e k<br />

gerçekleştirildi. Tam derinlik 10.994 metre<br />

olarak kayda geçildi.<br />

Film yönetmeni ve derin deniz gezgini<br />

James Cameron 2012'de Challenger Deep’in<br />

dibine inerek 10.898 metreye ulaştı. Bununla<br />

birlikte New Hampshire Üniversitesi'nden<br />

araştırmacılar 2014 yılında yayımladıkları<br />

yüksek çözünürlüklü deniz tabanı haritalama<br />

araştırması ile Challenger Deep'in aslında<br />

10.984 metrede dibe vurduğunu gösterdiler.<br />

Karşılaştırıldığında Everest Dağı deniz<br />

seviyesinden 8.848 metre yükseklikte. Yani<br />

Mariana Çukuru'nun en dip kısmı Everest<br />

Dağı'ndan 2.147 metre daha derin.<br />

Mariana Çukuru'nun genişliği 2.542 km.<br />

yani ünlü Büyük Kanyon'dan bile beş kat<br />

daha uzun. Bununla birlikte derinlere<br />

inildikçe daraldığından ortalama genişliği<br />

69 km'dir.<br />

Guam Adası ABD bölgesi ve 15 Kuzey<br />

Mariana Adası ABD Commonwealth'i<br />

olduğundan Amerika Birleşik Devletleri<br />

Mariana Çukuru üzerinde yargı yetkisine<br />

sahip. George W. Bush 2009 yılında Mariana<br />

Çukuru'nu Deniz Ulusal Anıtı ilan etti ve<br />

deniz tabanı ve uzak adaları çevreleyen<br />

yaklaşık 506.000 km karelik su koruma<br />

altına alınmış oldu. Bu alan Mariana<br />

Çukuru'nun çoğunu, 21 sualtı volkanını ve<br />

üç adayı içine alıyor.<br />

Mariana Çukuru her ne kadar en derin yer<br />

olsa da Dünya'nın merkezine en yakın nokta<br />

değil. Dünya ekvatordan şişkin olduğundan<br />

kutuplardaki yarıçap ekvatordaki yarıçaptan<br />

yaklaşık 25 km daha az. Arktik Okyanusu'nda<br />

deniz diplerinin bazı bölümleri Dünya'nın<br />

merkezine Challenger Deep'den daha yakın.


Mariana Çukuru'nun zeminindeki su basıncı<br />

metrekare başına 700 kilogramdan fazla.<br />

Bu değer deniz seviyesinde hissedilen<br />

basınçtan 1000 kat yüksektir ve bir insanın<br />

üstüne 50 jumbo jet yığmaya benzer.<br />

Okyanustan yükselerek Mariana Adaları'nı<br />

oluşturan volkan zinciri Mariana Çukuru'na o<br />

hilal şekilli arkını vermiştir. Bölgede adalar<br />

arasına serpiştirilmiş birçok denizaltı volkanı<br />

var. Örneğin, Eifuku denizaltı volkanı, bacaya<br />

benzeyen hidrotermal menfezlerden sıvı<br />

karbondioksit yayar. Bu bacalardan çıkan sıvı<br />

103 santigrat derecededir. Daikoku denizaltı<br />

volkanını inceleyen bilim adamları okyanus<br />

yüzeyinin 10 metre altında erimiş kükürt<br />

havuzu olduğunu keşfetmişlerdir.<br />

Son bilimsel keşifler Mariana Çukuru'ndaki zorlu koşullar altında yaşayan şaşırtıcı<br />

derecede farklı canlılar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çukurun en derin bölgelerinde yaşayan<br />

bu hayvanlar, tam karanlıkta ve aşırı basınç altında hayatta kalıyorlar. Bu yüzden oldukça<br />

farklılar. Örnek olarak; Mariana Çukur’nda yaşadığı belirlenen Barreleye balığının gözleri<br />

saydam baş kısmının içinde bulunur ve yüzündeki iki yuva aslında burun kısmıdır.<br />

Mariana Çukuru besin anlamında son<br />

derece sınırlı çünkü karadan oldukça uzakta.<br />

Yapraklar, hindistancevizi ve ağaçlar nadiren<br />

çukurun dibine yol alır. Yüzeyden batan ölü<br />

planktonlar bile Challenger Deep'e ulaşırken<br />

binlerce kilometre yol alıyor. Bu yüzden<br />

bölgedeki bazı mikroplar metan veya kükürt<br />

gibi kimyasallarla beslenerek yaşarlar.<br />

Barreleye Balığı<br />

Bilim adamları ayrıca Challenger Deep'ten toplanan çamurda 200'den fazla farklı<br />

mikroorganizma yaşadığını belirlemiştir. Çamur laboratuvarlara özel kutularda getirilmiş ve<br />

ezici soğuğu ve basıncı taklit eden koşullarda özenle saklanarak incelenmiştir.<br />

James Cameron'ın 2012 dalışını inceleyen bilim adamları Challenger Deep'in doğusundaki<br />

Sirena Deep'te mikrobiyal matlar görüntülemiştir. Bu mikrop kümelerinin, deniz suyu ile kaya<br />

aralarındaki kimyasal reaksiyondan salınan hidrojen ve metan ile beslendikleri belirlenmiştir.<br />

Bununla birlikte, aldatıcı derecede savunmasız görünen bir balık Mariana'nın en yırtıcı<br />

hayvanlarından biridir. Bilim adamları 2017'de 8.000 metre derinlikte Mariana salyangoz<br />

balığı (Pseudoliparis swirei) olarak adlandırılan sıra dışı bir canlının örneğini topladılar.<br />

İlginç olan şeyse bu küçük salyangoz balığının pembe, kabuksuz gövdesinin böylesine zorlu<br />

bir ortamda hayatta kalmaya pek uygun olmamasıydı.<br />

Ancak bu balık sürprizlerle dolu. Araştırmacılar hayvanın Mariana Çukuru'nda en derine<br />

inen balık olduğunu keşfetti ve ulaştığı derinlikte yaşayan bol miktarı omurgasız canlıyla<br />

beslendiğini ortaya çıkardı. Bu derinliğe inen yırtıcı olmadığından balık nispeten güvende.<br />

Bu çukurda yaşayan ve 1897'de keşfedildiğinden bu yana yalnızca 50 kez görüntülenen<br />

Goblin köpekbalığı ile Fangtooth ve Dumbo Ahtapot gibi türler de olduğu bilinmektedir.<br />

37


MECMUA<br />

SANAT AKIMLARI<br />

EKSPRESYONİZM<br />

DIŞAVURUMCULUK<br />

Ekspresyonizm (dışavurumculuk), duygusal deneyimden ilham alan çağrışımcı bir<br />

sanat hareketidir. 19. ve 20. yüzyıldaki ana akımlardan biri olan Ekspresyonizm,<br />

sanatçının objektif gerçeklikten ziyade nesnelerin ve olayların insan içinde<br />

uyandırdığı öznel duyguları ve tepkileri tasvir ettiği sanatsal bir tarzdır.<br />

Resim ve mimaride kesin kuralları reddeden, yenilikçi sanat akımında sanatçılar,<br />

doğanın ''göründüğü gibi'' değil ''hissedildiği gibi'' tasvir edilmesi gerektiğini savunur.<br />

Eserlerde objenin nasıl göründüğü değil nasıl algılandığı önemlidir. Ekspresyonizmin<br />

ortaya çıkmasında Maniyarizm'in etkisi fazlasıdır. Her iki akımda Klasisizme tepki<br />

olarak doğmuş ve deneysel teknikler kullanılmıştır.<br />

Ekspresyonizm akımının ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden bir diğeri de<br />

fotoğraf makinesinin Avrupa'da yaygın olarak kullanılmasıdır. Fotoğraf sanatının<br />

gelişmesi ile birlikte resme olan ilgi azalmıştır. Manzaraların, varlıkların ve olayları<br />

birebir taklit eden tablolar gözden düştüğü için ''serbest çağrışım'' ve<br />

''spontane çizim'' teknikleri ön planda tutulmuştur.<br />

Ekspresyonizm, sadece resim ve mimaride değil, sinemada da etkili olmuştur.<br />

Alman yönetmen Fritz Lang’in yönettiği 1928 yapımı ‘Metropolis’ sinema tarihinin<br />

ilk dışavurumcu filmi olarak bilinmektedir.<br />

38<br />

Bugün ‘modern sanat’ olarak bildiklerimizi kapsayan birçok sanat hareketi vardır.<br />

Her durumda sanatçılar kendi tercihlerine bakmaksızın benzer bir hedefe ulaşmaya<br />

çalışırlar. Örneğin; Empresyonistler çok kısa süren olayları (gün doğumu, gün batımı)<br />

tuvalde yeniden canlandırmışlardır. Fovistler sanata anlatımsal bir yaklaşımda<br />

bulunmuşken, Post-Empresyonistler sanatçının zihnini keşfetmişlerdir. Seçici sanatsal<br />

zevklere sahip Expresyonistler, duyguları ortaya çıkarmayı amaçlamışlardır.


MECMUA<br />

Ekspresyonizm hareketi Almanya’da başlamış ve sonrasında yayılmıştır. En bilinen<br />

Alman Ekspresyonistler Max Beckmann, Otto Dix, Lionel Feininger, George Grosz,<br />

Ernest Ludwig Kirchner, August Macke, Emil Nolde, Max Pechstein’dır. Avusturyalı<br />

Oskar Kokoschka, Çek Alfred Kubin ve Norveçli Edvard Munch ayrıca en bilinen<br />

isimler arasındadır. Almanya’da kaldığı zamanlarda Rus Kandinsky de<br />

Ekspresyonizme bağlanmıştır.<br />

Dışavurumculuğun ortaya çıkışı, sanatın yaratılması ve yargılanmasında yeni<br />

standartlar ilan etti. Artık sanat, dış görsel dünyanın bir tasvirinden ziyade sanatçının<br />

içinden ortaya çıkmalıydı ve bir sanat eserinin kalitesini değerlendirme standardı,<br />

kompozisyonun bir analizinden ziyade sanatçının duygularının karakteri haline geldi.<br />

Dışavurumcu sanatçılar, konularının tasvirinde genellikle dönen, sallanan ve<br />

abartılı fırça darbeleri kullandılar. Bu teknikler, modern dünyanın endişelerine tepki<br />

gösteren sanatçının coşkulu duygusal durumunu aktarmayı amaçlıyordu.<br />

Ekspresyonizm Akımının Sonu ve Devamı<br />

Birçok dışavurumcu sanatçı, I. Dünya Savaşı sırasında ya da savaş sonucu<br />

travmalar ve hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Franz Marc 1916'da düştü;<br />

Egon Schiele 1918 grip salgını sırasında öldü ve birçoğu savaşın travmaları altında<br />

yıkıldıktan sonra kendi canına kıydı. Nihayet 1933'te Alman Ekspresyonizmi dönemi<br />

Nazi diktatörlüğü tarafından söndürüldü. Dönemin sayısız sanatçısı, aralarında<br />

Pablo Picasso, Paul Klee, Franz Marc, Ernst Ludwig Kirchner, Edvard Munch,<br />

Henri Matisse, Vincent van Gogh ve Paul Gauguin vardı. , Naziler tarafından<br />

"yozlaşmış sanatçılar" olarak etiketlenmiş ve Ekspresyonist sanat eserleri<br />

müzelerden çıkarılarak toplatılmıştır.<br />

Yine de Ekspresyonizm, sonraki sanatçılara ve sanat hareketlerine ilham vermeye<br />

ve yaşamaya devam etti. Örneğin, Soyut Dışavurumculuk 1940'larda ve 1950'lerde<br />

savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri'nde önemli bir avangard hareket olarak<br />

gelişti. Soyut Dışavurumcular figürasyondan vazgeçtiler ve bunun yerine sanatlarında<br />

renk alanlarını, el hareketlerini ve kendiliğindenliği keşfettiler. Daha sonra, 1970'lerin<br />

sonu/80'lerin başında, Neo-Ekspresyonizm, zamanın Kavramsal sanatına ve<br />

Minimalist sanatına bir tepki olarak gelişmeye başladı. Neo-Ekspresyonist sanatçılar,<br />

kendilerinden önce gelen Alman Ekspresyonistlerinden büyük ölçüde ilham aldılar ve<br />

konularını genellikle etkileyici fırça darbeleri ve yoğun renklerle ham bir şekilde tasvir<br />

ettiler. Ünlü Neo-Ekspresyonist sanatçılar arasında Jean-Michel Basquiat,<br />

Anselm Kiefer, Julian Schnabel, Eric Fischl ve David Salle sayılabilir.<br />

Edward Munch tarafından<br />

1893 yılında tamamlanmış olan<br />

‘Çığlık’ isimli tablosu<br />

Ekspresyonizm akımının<br />

en bilinen ve ünlü eserlerindendir.<br />

39


MECMUA<br />

İLGİNÇ DETAYLAR<br />

İLK iPHONE APPLE FİRMASINA AİT DEĞİLDİ<br />

‘iPhone’ olarak adlandırılan ilk mobil cihazı<br />

Apple değil Cisco firması yaptı.<br />

Kullanıcıların bilgisayar olmadan Skype’ın<br />

ses işlevini kullanması için tasarlanmıştı.<br />

22 gün sonra Apple kendi ürününü duyurdu<br />

ve Cisco ticari marka ihlali nedeniyle dava açtı.<br />

Dava mahkeme dışında çözüldü ve<br />

her iki şirketin de adı kullanmaya devam etmesi<br />

konusunda uzlaşmaya varıldı.<br />

Birçok kullanıcı Cisco iPhone’u hiç duymamıştır.<br />

DÜNYA TARİHİNİN EN KISA SAVAŞI<br />

İngiliz - Zanzibar Savaşı (Anglo - Zanzibar Savaşı)<br />

Birleşik Krallık ve Zanzibar arasında 27 Ağustos 1896<br />

tarihinde olmuştur.<br />

Savaş İngiliz sömürge yönetimiyle istekli olarak<br />

birlikte çalışan Hamad Bin Thuwaini’nin<br />

25 Ağustos 1896'da ölümünden sonra yeğeni<br />

Khalid Bin Bargash’ın askeri darbe ile<br />

gücü ele geçirmesiyle patlak vermiştir.<br />

Tarihin bu en kısa savaşı ortalama 40 dakika sürmüştür.<br />

TİTANİK FACİASINDAN ŞANS ESERİ KURTULAN TÜRK<br />

Titanik’te 2223 yolcu vardı ama aslında gemide<br />

2224 yolcu olması gerekiyordu.<br />

Titanik’e binmeyen yolcu;<br />

Avrupa seyahati sırasında bilet alan ancak<br />

Fransa’dan başladığı yolculuğunu kötü<br />

hava koşulları nedeniyle Southampton Limanı’na<br />

kadar sürdüremeyen ve gemiyi kaçıran bir doktor.<br />

40<br />

1514 kişinin hayatını kaybettiği faciada<br />

bileti olduğu halde gemiye binmeyen tek yolcu,<br />

Türk Doktor Besim Ömer Akalın.


İLGİNÇ DETAYLAR<br />

EFSANE 12 KEZ REDDEDİLDİ<br />

MECMUA<br />

J.K. Rowling,<br />

Harry Potter ve Felsefe Taşı<br />

kitabını tamamlandığında eser<br />

12 yayınevi tarafından reddedildi.<br />

Bloomsbury Yayınevi eseri kabul etti.<br />

60'dan fazla dile çevrilen kitap<br />

dünya genelinde 400 milyon satılarak<br />

J.K. Rowling’e 1 milyar dolar kazandırdı.<br />

GOOGLE 750.000 DOLARA SATILAMADI<br />

Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin,<br />

1999 yılında içerik sağlayıcı büyük bir şirkete<br />

Arama Motorunu yaklaşık 1 milyon dolara<br />

satmak istediklerini söylediler.<br />

Şirketin ilk teklife sıcak bakmamasıyla fiyat<br />

şirketi cezbetmek için 750.000 dolara düştü.<br />

Ancak şirket bu teklifi de reddetti.<br />

Google’ın bugünkü değeri yaklaşık 365 milyar dolar.<br />

İŞE ALMADIKLARI İKİLİYE MİLYON DOLARLAR ÖDEDİLER<br />

Brian Acton ve Jan Koum<br />

Yahoo’da mühendis olarak çalışırken birlikte<br />

aldıkları kararla işten ayrıldılar.<br />

İkili 1 yıl tatil ardından yeniden iş<br />

hayatına dönmek üzere iş aramaya başladılar.<br />

Facebook’a yaptıkları başvuru da reddedildi.<br />

Sonrasında ise Facebook,<br />

ikilinin geliştirdiği WhatsApp uygulamasını<br />

almak için 19 milyar dolar ödedi.<br />

41


Aikido<br />

Aikido, Morihei Ueshiba tarafından geliştirilen bir Japon Dövüş Sanatıdır.<br />

Enerjiyi uyumlaştırma yolu olarak tercüme edilebilir. Fiziksel düzeyde etkili eklem<br />

kilitleri, atışlar, ayakta kavrama teknikleri ve manipülasyonların kapsamlı<br />

kullanımını içerir. Ayrıca Japon kılıcı, bıçak ve baston tekniklerinin kapsamlı<br />

kullanımı da bu dövüş sanatına dahildir.<br />

Aikido, alanda her ne pahasına olursa<br />

olsun zaferi vurgulayan klasik dövüş<br />

sanatlarından farklı olarak, çatışma ve<br />

toplum üyeleri arasında uyumlu<br />

etkileşimi teşvik etmek için zararsız bir<br />

çözüm elde etmenin bir yoludur.<br />

Aikido'da hareket doğal olmalı ve<br />

zorlanmamalıdır. Aikido tekniğinin<br />

uygulanması çok az güç veya atletik<br />

yetenek gerektirir, bu nedenle aikido<br />

hemen hemen herkes tarafından<br />

yapılabilir. En önemlisi, uygun şekilde<br />

yürütülen aikido teknikleri ile bir<br />

saldırganın ciddi şekilde yaralanması<br />

önlenir.<br />

Aikido'da yapılan egzersiz, cinsiyetten<br />

bağımsız olarak tüm kursiyerlere yakışır.<br />

Her yaştan kişi bir dövüş sanatını<br />

icra edebilir.<br />

Vücut sanatında silahsız boş el eğitimi<br />

ana eğitim şeklidir. Yeni başlayanlar, hem<br />

solo hem de partner pratiğinde Aikido'nun<br />

temel vücut hareketlerini öğrenerek<br />

başlarlar. Vücut sanatının gelişimi, son<br />

sınıf öğrencilerine uygun daha yoğun<br />

uygulama ve ileri tekniklerle ilerler.<br />

Silahlı bir saldırganın silahsızlanma<br />

teknikleri de Aikido müfredatının<br />

bir parçasını oluşturduğundan, bazen<br />

vücut sanatı sınıfları silah sınıflarıyla<br />

birleşebilir.<br />

42


Aikido Japonca üç heceden oluşur. Aİ-harmoni, (uyumlu hareket etme) Kİ-ruh, düşünce,<br />

akıl evrensel enerji ve DO-yol. O halde Aikido evrensel enerji ile uyumun yolu, başka bir<br />

bakış açısı ile Aikido, saldırganın sizi sarsmasına ya da vuruşuna başlamasına imkân<br />

vermeden uygulanan savunma sanatıdır. Aslında ideal olan da; saldırı tamamen<br />

uygulanmadan nötralize edecek şekilde saldırganın duruşuna ve hareketlerine<br />

duyarlı olmaktır.<br />

Aikido, Morihei Ueshiba (1883-1969)<br />

tarafından Japonya”da 20. yy'ın ilk<br />

yarısında doğmuş ve geliştirilmiş bir<br />

Japon savaş sanatıdır. O”Sensei<br />

Ueshiba, yaklaşık 900 yıllık Daito Ryu<br />

Aikijutsu tekniklerini, kendi aydınlanma<br />

yolunda kazandığı anlayışıyla<br />

yoğurarak farklı bir savaş sanatı olan<br />

bugünkü aikido formunu ortaya<br />

koymuştur.<br />

Aikido; kendini savunmanın ve<br />

taktik bilimi olmanın ötesinde<br />

bireyin tam entegre bir insan<br />

olarak ortaya çıkabilmesi için<br />

ruhu mükemmelleştirmenin,<br />

vücudu ve aklı güçlendirmenin,<br />

bireyin fiziksel ve zihinsel gücünü<br />

birleştirmenin yoludur.<br />

Aikido bükme ve fırlatma<br />

tekniklerinin kullanılması ve<br />

s a l d ı r g a n ı n g ü c ü n ü v e<br />

hamlelerini ona karşı kullanılmayı<br />

amaçlaması bakımından, bir çok<br />

savaş sanatından ayrılır.<br />

Ayrıca rakibin bizi tutmasına, sarsmasına, itmesine, vurmasına izin vermeden onu ekarte<br />

edebilecek şekilde savunmayı ve tekrarlanan ataklara cevap verebilmeyi amaçlar ve<br />

uygulamaya sokar. Bu sistemde ayrıca yaşamsal sinir merkezlerine baskı yapmakta yer alır.<br />

Aikido'da rakibin üzerinde üstünlük sağlamak için kişinin özellikle eksiksiz bir zihinsel<br />

sakinliğe ulaşmasının ve kendi bedeni üzerinde denetim kurmasının önemi vurgulanır.<br />

Daha başka Doğu savaş sanatlarında olduğu gibi, disiplini ve saygıyı geliştirmek aikido<br />

eğitiminin ayrılmaz bir parçasını oluşturur.<br />

Türkiye'de Aikido eğitimi, 1983 yılında Kenji Kumagai Shihan'nın Japonyadan ülkemize<br />

gelmesi ile başlamıştır. Her ne kadar daha öncesinde de ülkemizde aikido eğitimi alan<br />

kişiler olduğu bilinse de bunlar yurtdışına eğitim almaya giden ve bireysel amaçlı eğitimin<br />

ötesine geçmeyen öğrencilerdir.<br />

1983 yılında Kenji Kumagai Shihan ile birlikte ülkemizde “Aikikai (Hombu Dojo) Stilinde”,<br />

grupların eğitimini amaçlayan dersler başlamıştır. Bu derslerde eğitim alan ilk aikido<br />

öğrencileri; Ali Uludağ, Mustafa Aygün, Lemi Bağdatlılar, Ahmet Berkol Ökten, İhsan Özgün,<br />

Neşe Altan, Mevlüt Zor, Melih Toprakçı, Yalçın Yenice, Yusuf Akyurt ve Halit Vatansever'dir.<br />

Bu öğrencilerden Ali Uludağ, Mustafa Aygün, Lemi Bağdatlılar, İhsan Özgün, Yalçın Yenice<br />

ve Yusuf Akyurt Aikido'ya devam ederek kendi dojoalarını (okul) açıp “Aikikai Stilinde”<br />

binlerce gencimizin Aikido öğrenmesine vesile olmuşlardır. Bu hocalarımız ilerleyen<br />

yaşlarına rağmen bugün hala bıkmadan, usanmadan eğitimler vermeye devam<br />

etmektedirler. Türkiye'de Aikikai stili dışında O'Sensei'nin ilk ve en popüler öğrencilerinden<br />

biri olan Morihiro Soito Sensein ekolü olan“Iwama Aikido” stilinde de aikido eğitimi<br />

verilmektedir.<br />

43


DİŞ SAĞLIĞI ÖNEMLİDİR<br />

Dişler, çene kemiği içine gömülmüş ve etrafı diş eti ile sarılmış<br />

dokulardır. Ağız içinde normal flora adını verdiğimiz milyarlarca<br />

bakteri yaşamaktadır. Bu tıpkı mide, bağırsak ve genital bölge<br />

florası gibidir. Buradaki denge önemlidir. Bu dengeyi bozan bizim<br />

kötü alışkanlıklarımızdır. Fırçalamanın önemi her zaman<br />

küçümsenen bir durumdur. Oysa ki bu tüm dengeyi sağlayan ağız<br />

içinin dengedeki durumudur.<br />

Ağız içi, enfeksiyon için bakteri, ısı ve besin olarak çok uygun<br />

bir ortamdır. Burada yapılacak şey besinlerin birikmesini<br />

engellemektir. Bu günlük diş fırçalama ve diş ipi kullanımı yanında<br />

düzenli 6 aylık kontrollerle sağlanacak bir durumdur.<br />

Eksik bakım sonucu öncelikle diş etleri şişme<br />

yapar ve kızarmaya başlar. Bu iltihabın<br />

ağızdaki ilk bulgularıdır. Genel kan<br />

tablosunda da izlenebilen bu durum<br />

müdahale edilmez ise kronik denilen sessiz<br />

ve çok da belirti vermeyen formda ilerlemeye<br />

başlar. Yani ağız içinde dişi saran yoğun bir<br />

enfeksiyon ve buna bağlı çene kemiğinde<br />

erimeler meydana gelir. Dişlerin normal<br />

pozisyonu kaybederek yer değiştirmeye<br />

başlar. Bu hastaların çoğunda sebepsiz baş<br />

ve boyun ağrıları görülmeye başlar. Ağız<br />

i ç i n d e ç o k k ö t ü b i r k o k u ç e v r e y i<br />

etkilemektedir. Kişinin sosyal iletişimi ya da<br />

eş ilişkisi bu koku ile direkt olarak bozulur.<br />

İçine kapanan bu kişiler ağrıları daha da<br />

yoğun yaşamaya başlarlar.<br />

Daha sonra ağız içindeki bu enfeksiyon kan<br />

dolaşımı ile kalp kası ve dokularını etkiler.<br />

Kalp krizi vakalarının %70'ine yakınında diş<br />

eti hastalığı tanımlanmıştır. Özellikle sigara<br />

içilmesi bu yüzdeyi giderek artırır. Kan<br />

damarları bu enfekte kanı böbrek akciğer<br />

gibi organlara da taşımaktadır. Kişilerin<br />

yaşadığı iç organ problemlerinin başlangıcı<br />

enfeksiyonun vücutta , yani ağız içinde<br />

sürekli olmasıdır.<br />

Özellikle gebelikte diş eti problemi bebek için<br />

önemli problemdir. Düşük olasılığı, erken<br />

doğum ve düşük doğum ağırlığı olan<br />

bebeklerde annelerin çoğunda diş eti<br />

problemi tanımlanmıştır.<br />

Psikolojimizden başlayarak tüm sağlığımızı etkileyen dişlerin, öncelikle çok önemli<br />

organlar olduğunu kabul etmemiz gerekir.Bir diş çekimi bir organ kaybıdır. Dolayısı ile daima<br />

sağlığın başının diş fırçalamak ile başladığını hatırlamak gereklidir.<br />

Kendimizi iyi hissetmemizin en önemli kısmı estetik duruşumuzdur. Bu daima genç ve<br />

güzel görünmeyi arzulamaktır. Burada en önemli görselimiz dişlerimizdir. Sağlıklı diş etleri<br />

güzel dişler sizi daima mutlu eder, mutlu gösterir. Estetiğini beğenmediğiniz diş için bile<br />

tedavi gerektiğinde diş etiniz sağlıklı ise iyi sonuç alınır. Kanamalı şiş diş etleri ve kokan bir<br />

ağızda dişler ne kadar beyaz olsa da anlamı yoktur. Güzel diş sağlıklı diştir. Sağlıklı diş ise<br />

bilinçli sağlıklı insanların kazanımıdır.<br />

Genellikle et tüketiminden sonra, dişler kürdanla temizlenmeye çalışılır. Ancak bu durum,<br />

diş sağlığı açısından tehlikelidir. Dişler arasında kalan yiyecek artıklarının temizlenmesi için<br />

gerekli durumlarda diş ipi kullanılmalıdır. Yemekten ve et tüketiminden sonra, dişlerinizi<br />

fırçalayıp sonrasında diş ipi yardımıyla diş aralarını da temizleyerek artıklarından arındırın.<br />

Artıklar büyük problemlere yol açabilir. Diş aralarında kalan etleri temizlemediğiniz durumda,<br />

bu kalıntılar çürüğe, ağızda kokuya ve diş eti hastalıklarına neden olabilir.<br />

44<br />

Ağız ve diş sağlığının korunması için, 6 ayda 1 düzenli olarak diş hekimine gidin. Diş<br />

fırçası kullanmayı alışkanlık haline getirin; aksi halde dişlerde çürük oluşumunu<br />

engellemeniz imkansız. Mutlaka diş ipi ve arayüz fırçaları kullanın; diş fırçasının<br />

ulaşamadığı bölgelerde kullanmadığınız durumlarda dişlerin asla tamamen temizlenmez.


DİŞLERİNİZİ KORUMAK MÜMKÜN<br />

İHMAL ETMEYİN!


BİLİYOR MUYDUNUZ?<br />

Dünya’ya her gün 8.600.000 yıldırım düşmektedir.<br />

İnsan DNA’sı %40-%50 oranında muz DNA’sı ile aynıdır.<br />

Tavşanlar ve papağanlar, kafalarını çevirmeden arkalarını görebilirler.<br />

Yarasalar, bir mağaradan çıktıklarında her zaman sola dönerler.<br />

Baykuş, mavi rengi görebilen tek kuş türüdür.<br />

Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.<br />

Bir insan, hayatı boyunca ortalama 22 kg deri kaybeder.<br />

Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu, ortalama günde 90 cm kadar uzuyor.<br />

Su samurları el ele tutuşarak uyurlar.<br />

Köpekbalıkları 100 milyon damla deniz suyu içindeki 1 damla kanı hissedebilirler.<br />

Arılar, yarım kilo bal yapabilmek için iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplarlar.<br />

Tarantulalar iki buçuk yıl yiyeceksiz yaşayabilirler.<br />

Kağıt paralar sanıldığı gibi kağıttan değil, özel bir pamuk - keten karışımından üretilir.<br />

Heinz ketçap’ın aslında 57 çeşidi yoktur ve hiç olmamıştır.<br />

Barbie’nin tam adı Barbara Millicent Roberts’tır.<br />

Ahtapotların 3 kalbi vardır.<br />

Kutup ayılarının derisi siyahtır, tüyleri de beyaz değil şeffaftır.<br />

Siri’ye söylediğiniz her şey Apple’a gönderilir, analiz edilir ve saklanır.<br />

Yeni araba kokusu olarak bilinen koku, 50'den fazla kimyasaldan ortaya çıkar.<br />

Facebook’un Abd, Çin ve Brezilya nüfuslarının toplamından daha fazla kullanıcısı var.<br />

Facebook logosunun mavi olmasının sebebi Mark Zuckerberg’in kırmızı-yeşil renk körlüğü olması.<br />

Barbie’nin tam adı Barbara Millicent Roberts’tır.<br />

Ahtapotların 3 kalbi vardır.<br />

Kutup ayılarının derisi siyahtır, tüyleri de beyaz değil şeffaftır.<br />

46<br />

Siri’ye söylediğiniz her şey Apple’a gönderilir, analiz edilir ve saklanır.<br />

Yeni araba kokusu olarak bilinen koku, 50'den fazla kimyasaldan ortaya çıkar.


BİLİYOR MUYDUNUZ?<br />

Baharatlı bir şey yedikten sonra bir çay kaşığı şeker yerseniz, bu hararetinizi tamamen alacaktır.<br />

Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.<br />

Gülmek için 17 kas, surat asmak için ise 43 kas çalışır.<br />

Sabahları elma yemek, kahve içmekten daha fazla uykunuzu açar.<br />

Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.<br />

İnsan midesi 2 haftada bir iç zarını yenilemek zorundadır, aksi halde kendi kendini sindirir.<br />

Tüketicilerin %64'ü sosyal medya içeriğine göre satın alma kararı vermektedir.<br />

Sadece bir adım atmak için vücudumuzdaki kaslardan ortalama 200'ünü kullanmaktayız.<br />

Reflü hastalığında yanma fazla asit olmasından değil, mide kapağının çalışmamasındandır.<br />

Düzenli salatalık tüketimi bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur.<br />

Yemeklerde tuz yerine karabiber kullanmak kilo vermenize yardımcı olabilir.<br />

PRİNGLES ASLINDA PATATES CİPSİ DEĞİLDİR<br />

Pringles ambalajlarının hiçbir yerinde ‘Cips’ kelimesini göremezsiniz. Bunun nedeni ise,<br />

Pringles’ın ince dilimlenmiş patateslerden yapılmaması.<br />

Bunun yerine kurutulmuş patates pullarının parabolik şekillerine preslenmektedir.<br />

Ürünü daha az yağlı yapan da aslında budur.<br />

Ancak diğer patates cipsi üreticileri şikayet edince Gıda ve İlaç İdaresi, Pringles’ın<br />

cips olarak pazarlanamayacağına karar vermiştir.<br />

Şirket de çözümü Pringles’ı ‘patates gevreği’ olarak pazarlamakta bulmuştur.<br />

UÇUŞ SIRASINDA TAT ALMA DUYULARINI %30 KAYBEDİYORUZ<br />

Uçaktaki yükseklik, bir şeyleri tatma yeteneğimiz üzerinde olumsuz etkiye sahip olabilir.<br />

Almanya’daki Fraunhofer Yapı Fiziği Enstitüsü tarafından yürütülen bir araştırmaya<br />

göre, çok yüksekte ve düşük basınçta yaşanan bu olay, kişinin tat alma duyusunun<br />

tatlı ve tuzlu yiyeceklere duyarlılığını yaklaşık olarak %30 oranında azalttığını gösterdi.<br />

Kuru kabin havasının koku alma yeteneğimizi etkilediğini ve tat alma yeteneğimizin<br />

daha da azaldığı belirlendi.<br />

KÖPEKLER KONUŞULANLARI ANLARLAR<br />

Köpekler 165 kelimeyi öğrenebilecek hafızaya sahiptir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde,<br />

en iyi kısa kelimelere ve ‘ç’ veya ‘ş’ gibi sert ünsüzlere sahip kelimelere yanıt verirler.<br />

Bu ‘dışarı çıkalım’ kelimesini neden üç oda öteden duyabildiklerini açıklayabilir.<br />

47


DAMLA ÇİKOLATALI KURABİYE<br />

MALZEMELER<br />

1 adet yumurta<br />

1 paket kabartma tozu<br />

1 paket vanilya<br />

1 su bardağı pudra şekeri<br />

1 su bardağı damla çikolata<br />

2,5 su bardağı un<br />

100 gram tereyağı yoksa margarin<br />

YAPILIŞI<br />

Afiyet Olsun<br />

Öncelikle tereyağı veya margarini oda sıcaklığında yumuşamaya bırakalım.<br />

Yumuşayan yağı bir kaba koyalım. İçine pudra şekeri atarak iyice karıştıralım.<br />

Yumurtaları kırıp pudra şekeri ve yağı karıştırdığımız kabın içine dökelim.<br />

Karıştırmaya devam edelim.<br />

Vanilya, kabartma tozu ve unu da kaba dökerek kıvam alana kadar yoğuralım.<br />

Son malzeme olan damla çikolatamızı da içine döküp yoğurmaya devam edelim.<br />

Hamuru güzelce yoğurduktan sonra ceviz büyüklüğünde parçalar kopararak<br />

elimizde yuvarlayalım. Pişirme kâğıdı serdiğimiz tepsinin üstüne yuvarladığımız<br />

hamurları tek tek dizelim.<br />

48<br />

Tepsiyi 180 derecede ısıtılmış fırına verelim. 15 dakika kadar pişirelim.<br />

Pişen kurabiyelerimizi oda sıcaklığında biraz bekletip ılıdıktan sonra servis edelim.


LEZZETLİ LİMONATA TARİFİ<br />

MALZEMELER<br />

6 adet büyük boy limon<br />

1 adet portakal<br />

1 su bardağı toz şeker<br />

1 su bardağı sıcak su<br />

1.5 litre soğuk su<br />

Yarım demet taze nane<br />

Buz parçaları<br />

Evinizde kendiniz yapabileceğiniz,<br />

sıcak havalarda sizi serinletecek<br />

nefis bir limonata tarifi.<br />

Kolayca hazırlayabilir, afiyetle içebilirsiniz.<br />

LİMONATAMIZIN YAPILIŞI<br />

Limon ve portakalların kabuklarını bir kaba rendeleyin.<br />

Üzerine şeker ilave edin elinizle iyice ovun.<br />

Ardından üzerine sıcak su döküp şeker eriyinceye kadar karıştırın.<br />

Kabuklarını rendelediğiniz portakal ve limonları küp doğrayıp blender'da karıştırın.<br />

Şekerli karışımı ilave edin ve yeniden karıştırın.<br />

Elde ettiğiniz karışımı bir kaba alın, üzerine suyu ilave edip iyice karıştırın.<br />

10 dakika beklettikten sonra süzgeçten geçirin ve buzdolabında soğutun.<br />

Bardaklara buz, limon dilimleri ve nane süslemesi yaparak servis edebilirsiniz.<br />

49


MECMUA<br />

Kediler Hakkında Bunları Biliyor Muydunuz?<br />

- Kediler, fare ve böceklerin aşırı üremesini engellerler.<br />

- Kedilerin beyin yapısı insanların beyin yapısına çok<br />

benzer. Duyguları üreten kısımlar aynıdır.<br />

- Sağlıklı bir kedinin tüyü asla zararlı değildir ve<br />

insan sağlığı için hiçbir tehlike içermezler.<br />

- 17.yüzyılda kedilerin cadılıkla ilgili olduğunu<br />

düşünen Avrupalılar kedi kıyımına başlayınca,<br />

Avrupa 18.yüzyılın başında Vebaya yenik düştü.<br />

Ama Avrupa’yı Vebadan kurtaran yine Kediler<br />

olmuştur.<br />

- Kediler yemek artıklarını yiyerek sivrisineklerin<br />

aşırı çoğalmasının önüne geçerler.<br />

- Kediler yüzleri yere bakar (baş aşağı) şekilde<br />

ağaçtan inemezler, çünkü tırnakları buna uygun<br />

değildir. Ancak geri geri inebilirler.<br />

- Kediler hayatlarının üçte ikisini uyuyarak geçirirler.<br />

Uykularının %75'i hafif, %25'i derin uykudur.<br />

- Kedilerin IQ seviyeleri köpeklerinkinden daha da<br />

düşüktür, ancak karmaşık problemlerin çözümünde<br />

köpeklerden daha iyilerdir.<br />

- Kediler tatlı şeyleri sevmezler çünkü genlerinde tat almaçlarının 'tatlı' kısmı yoktur. Şöyle ki<br />

bu almaçlar T1R2 ve T1R3 protein alt birimlerini içerir. Fakat kedi, çita ve kaplanlarda T1R2<br />

geni yoktur, bu yüzden tatlı yiyemezler, yeseler de tadını alamazlar.<br />

- Kediler tabi ki memnun olduklarında mırıldanırlar fakat doğum yaparken, hasta olduğunda,<br />

yavrusunu emzirirken, yaralandığında ya da stresli olduklarında da mırıldanırlar. Bilim<br />

adamları bunu sebebinin ne olduğundan emin değiller fakat bazı tahminler yürütmektedirler.<br />

Kediler nefes alıp verirken düzenli olarak 25 ve 150 Hertz arasında sesler çıkarırlar.<br />

Araştırmalara göre bu sesler kemik yoğunluğunu artıyor ve iyileşmeyi hızlandırıyor. Kediler<br />

uyku ve dinlenme gibi uzun süreli aralarda enerjilerini topladıkları için mırıldanarak enerji<br />

harcamadan kaslarını dinlendirebilir ve kemiklerini güçlendirebilirler. Ayrıca mırıltı, daha çok<br />

köpeklerde görülen kalça çıkıklığı gibi hastalıklarda acıyı azaltmaya yardımcı olabilir.<br />

Dolayısıyla kediler kendilerini iyileştirmek ve iletişim kurmak için mırmırlanırlar desek<br />

yanlış olmaz.<br />

50<br />

- Belki çok şaşırtıcı değil ama Cornell Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre kediler<br />

zamanlarının %30 ile 50 arasını kendilerini temizlemek için harcıyorlar. Kendini temizlemenin<br />

birçok yararlı yanı vardır; kendini serinletir, rahatlatır, kan dolaşımını rahatlatır ve avcı<br />

hayvanların dikkatlerini çekecek kokulardan kurtulur. Bazen kediniz sizi bile yalayabilir,<br />

bu onun sizi ailesinin bir parçası olarak gördüğünün işaretidir. Tadını çıkarın!


MECMUA

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!