KTÜ UİK ELÇİ DERGİSİ
Alanında uzman isimler ile gerçekleştirdiğimiz röportajlar, bilgilendirici yazılar ve eğlenceli birçok içeriği barındıran dergimizi sizlere sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Keyifli okumalar!
Alanında uzman isimler ile gerçekleştirdiğimiz röportajlar, bilgilendirici yazılar ve eğlenceli birçok içeriği barındıran dergimizi sizlere sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Keyifli okumalar!
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ELÇİ
Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulüp Dergisi
Editör - Sefanur Taşdelen
Tasarımcı - M. Samet Öğüç
İÇİNDEKİLER
01
Editörden
02
2021- 2022 Yönetim
Kurulu
03 - 04
Academia Komitesi
05 - 06
Sosyal Sorumluluk
Komitesi
07 - 08
Proje Komitesi
09 - 10
'Dijital Diplomasi"
Kavramı Üzerine
11 - 12
İhsan Ateş Röportaj
13 - 14
Tayvan Boğazları Krizi
Ekseninde "Öfke
Diplomasisi"
15 - 16
Yabancılara Atatürk’ü
Sorduk
17 - 18
Bülent Sabuncu
Röportaj
19 - 20
Göç
21 - 22
Şiddetten Ancak Şiddet
Doğar
23 - 24
Trabzon’un Az Bilinen
Güzellikleri
25 - 26
Ecem Tuğlan Röportaj
27 - 28
Gözde Duru Röportaj
29 - 30
Gökçe Ulu Röportaj
31 - 32
Cansu Gültekin Röportaj
33 - 34
Tarihe Damga Vuran
Liderler
35 - 36
Doğru Söylemler
37 - 38
Film ve Kitap Önerileri
39 - 40
Kulüp Üyelerimizin
Gözünden
41 - 42
Şiirler
43 - 44
Bulmaca - Sudoku
Sevgili Öğrenciler,
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Kulübü öğrencilerimiz tarafından hazırlanan “Elçi” isimli
dergimizin ilk sayısının hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen herkesi canı gönülden tebrik ediyorum. Öğrencilerimizin,
yoğun ders programı içinde dergi çıkarmak gibi zor bir işe girişip ve bunu da başarıyla tamamlamaları
takdire şayandır. Bu güzel başlangıcın sürdürülebilir olması da bir o kadar önem arz etmektedir. Bunun
için hepimizin dergimize sahip çıkması gerekir. Aksi takdirde büyük bir çaba ile yakılan bu meşalenin sönmesi
kaçınılmaz hale gelir ki, bu hepimize üzecektir. O nedenle büyük özveri ve çaba ile ortaya çıkan bu eserin varlığını
başarıyla sürdürmesi için dekanlığımız olarak öğrencilerimize destek olmayı görev kabul ediyoruz. Bu ilk
sayıda emeği geçen sevgili öğrencilerimize ve onlara desteğini esirgemeyen öğretim üyesi ve yardımcılarına
çok teşekkür ediyorum. Dergimizin güzel ülkemiz için faydalı işlerin ortaya çıkmasına “elçi” olması dileğiyle…
Prof. Dr. Uğur KAYA
Karadeniz Teknik Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
Editörden
1
Sevgili Elçi Dergisi’nin okuyucuları, merhaba!
Öncelikle bu yıl ilkini çıkardığımız kulüp dergimizin editörlüğünü yapmaktan
büyük gurur ve mutluluk duyduğumu söyleyerek başlamak isterim. Kurduğumuz
ekiple uzun süren çalışmalarımızın sonucunda sizler için keyifle okuyacağınız
bir dergi yayımlamak önemli önceliklerimiz arasında yer aldı. Dergimizin
ismini seçerken Uluslararası İlişkiler Kulübü olarak bölümümüz ile
köprü kurmasını amaçlamış bulunmaktayız ve sevgili ekip arkadaşımız Büşra
Nur Özkara’nın fikri ile dergimize bu ismi vermeyi uygun bulduk ancak dergi
içeriğimizin sadece Uluslararası İlişkiler Bölümü ile alakalı olmadığını ve
hemen hemen okuyacak olan herkesin kendi ilgi alanından bölümler bulabileceğini
de rahatlıkla söyleyebilirim. Bu anlamda farklı renkler içeren bir
dergimiz olduğu için de ayrıca kıvanç duymaktayım. İlk sayımızda komitelerimizin
düzenlediği etkinlere, bölümümüz ile alakalı makalelere, alanında
yetenekli isimler ile gerçekleştirdiğimiz röportajlara ve farklı birçok konuya
yer verdik. Dergimizde yer alan yazılarımızı keyifle okumaya geçmeden önce
bu yolculukta bana eşlik eden sevgili ekip arkadaşlarıma, her daim bizleri
destekleyen kulübümüzün Yönetim Kurulu’na ve sevgili Uluslararası İlişkiler
Kulübü Danışman Öğretim üyesi Doç. Dr. Vahit Güntay'a ve son olarak da
dergimizin hazırlanmasında büyük emeği geçen Mustafa Samet Öğüç arkadaşımıza
teşekkürü borç bilirim.
Okurken büyük keyif almanız dileğiyle, iyi okumalar.
Sefanur Taşdelen
ULUSLARARASI İLİŞKİLER KULÜBÜ
2021-2022 YÖNETİM KURULU
Aleyna Temiz
Yönetim Kurulu Başkanı
Nurfer Gezer
Academia Komitesi Direktörü
Yasemin Dülger
Sosyal Sorumluluk Komitesi
Direktörü
Sefanur Taşdelen
Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Komitesi Direktörü
Beyza Koç
İnsan Kaynakları Komitesi
Direktörü
Mehmet Can Albayrak
Basın - Medya ve Bilişim
Komitesi Direktörü
Cengizhan Albayrak
Organizasyon Komitesi
Direktörü
2
ACADEMIA KOMİTESİ
Academia Komitesi kulübün varoluş amacı olan akademik etkinlikleri düzenleyen komitemizdir.
Düzenli olarak her yıl ülke çapında bir Uluslararası Öğrenci Kongresi düzenlenir. Türkiye’nin
farklı üniversitelerinden öğrencileri okulumuzda ağırlayarak onların sunum heyecanları birlikte
yaşayıp güzel bilgilere ve deneyimlere sahip oluyoruz. Buna ek olarak rutin faaliyetlerin de ise
üniversitemizin alanında uzman isimler ile gündemde olan konular dahilinde söyleşiler gerçekleştiriyoruz.
Pandemi döneminde online olarak gerçekleştirdiğimiz söyleşilerimizde Türkiye’nin
farklı şehirlerden alanında uzman kişiler ile bir araya gelip sosyal medyada güzel bir uyum sağladık.
Bunun yanı sıra üniversitemizde paneller, münazara etkinlikleri ve bölümümüz ile ilgili
eğlenceli tabu oyunu oynuyoruz, yine aynı şekilde bölümümüz ile ilgili sinema günleri dahilinde
filmler izliyoruz.
“
Uluslararası
İlişkiler Öğrenci Kongresi
Türkiye'nin farklı üniversitelerinden katılım sağlayan öğrenciler ile birlikte ülke
çapında bir ilk olan kongremizi gerçekleştiriyoruz.
3
TABU OYUNU
Academia Söyleşi Günleri
Academia Komitemizin rutin etkinliklerinden
biri olan Tabu oyunumuzu
bölümümüze uyarlayarak öğrenci
arkadaşlarımızla birlikte eğlenceli
ve bilgili vakit geçiriyoruz.
Bu kapsamda fakültemiz öğretim
üyelerimiz ile birlikte verimli ve
bilgili vakitler geçiriyoruz.
Sinema Günleri
Bu kapsamda bölümümüz ile ilgili filmleri
öğrenci arkadaşlarımızla birlikte
izleyerek vakit geçiriyoruz.
Öğrenci Çalıştayı
Öğrenci arkadaşlarımız ile bir araya
gelerek okulumuzda sosyal ve akademik
alanda tartışma zemini hazırlayabilmek
ve seçilmiş adaylar arasında diyalogu
arttırarak uluslararası bir platforma
dönüşmeyi hedefliyoruz.
4
SOSYAL SORUMLULUK KOMİTESİ
“Sosyal Sorumluluk komitemiz toplumun genel çıkarlarının yararına hareket edilmesi
amacı ile sosyal etkinlikleri düzenleyen komitemizdir. Komitemiz, kişilere sorumluluk
duygusunun aşılanması, ihtiyaç sahiplerinin maddi ve manevi gereksinimlerinin giderilmesinin
sağlanması, hassas ve duyarlı bireylerin yetişmesinin sağlanması ve toplumsal
farkındalık yaratılması üzerine kurulmuştur. Komitemizin etkinlikleri rutin ve geleneksel etkinlikler
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Rutin etkinliklerimiz haftada bir ya da iki hafta da bir sık sık
aralıklarla düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizdir. Bu etkinliklerimiz: Gezici Kütüphane,
Huzurevi Ziyareti ve Özel Eğitim Okulu Ziyaretleridir. Geleneksel etkinliklerimiz ise yılda
bir kere gerçekleştirdiğimiz büyük salon etkinliklerimizdir. Bu etkinliklerimiz ise: Şeffaf Perde ve
Yardım Konseridir. Bu etkinliklerimiz dışında özel gün ve haftalarda ve haricinde birçok etkinlik
gerçekleştirmekteyiz. Bunlar ise: Kızılay Haftası, Orman Haftası ve Milli Ağaçlandırma Günü ve
Köy okullarındaki yardıma muhtaç çocuklarımız için yardım kampanyalarımızdır.
Gezici Kütüphane
Trabzon’ un en ücra köşelerindeki
okullarda kitaplara ulaşması zor olan
küçük arkadaşlarımızı kitaplar ile
buluştuyor ve onlarla eğlenceli oyunlar
oynayıp zamanlar geçiriyoruz.
Huzurevi Ziyareti
Haftalık olağan etkinliklerimizden olan
bir diğer etkinliğimiz ile karşınızdayız.
Büyüklerimizi ziyaret edip hoş sohbet ve
bocce oyunuyla birlikte keyifli zamanlar
geçiriyoruz. Ardından çay eşliğinde sohbetler
gerçekleştirip gün değerlendirmesi
de yaparak ziyaretimizi tamamlıyoruz.
5
Özel Eğitim Okulu Ziyareti
B u z i y a r e t i m i z d e i s e f i d a n l a r
d i k i p b a h ç e d e o y u n l a r o y n a y a r a k
k e y i f l i z a m a n l a r g e ç i y o ruz.
Şeffaf Perde
Trabzon Görme Engelliler Sanat ve
Spor Kulübü Derneği ile farkındalık
oluşturmak adına şiir ve müzik
dinletisi şeklinde etkinliğimizi
gerçekleştiriyoruz.
Yardım Konseri
Ünlü isimler ile gerçekleştirdiğimiz
bu diğer etkinliğimizde konser
sonucu elde ettiğimiz gelirler ile köy
okullarına yardımlar ulaştırıyoruz.
6
PROJE KOMİTESİ
Proje komitesi daha uzun soluklu etkinliklerimizi düzenleyen komitemizdir. Proje komitesi,
kulübümüzün her kesime hitap ettiği projelerin düşünülüp hayata geçirildiği komitedir. Siyaset
ve Uluslararası İlişkiler ile ilgili çalışma alanlarını tanıtmak, öğrencilerin mesleki becerilerini
arttıracak faaliyetlerde bulunmak komitemizin ana amaçlarındandır.
ORYANTASYON GEZİSİ
Okulumuza yeni başlayan arkadaşlarımız
için her sene düzenli olarak oryantasyon
gezileri gerçekleştiriyoruz.
DİJİTAL SÖYLEŞİ GÜNLERİ
Yurtdışında faaliyet gösteren Türk büyüekelçilerimiz ve
başkonsolosluklarımızla beraber pek çok etkinlik gerçekleştirdik.
7
HALLOWEEN PARTİ
Sosyal Sorumluluk komitemiz ve ESN Kulübü’nün
ortaklığıyla her yıl Halloween Partisi düzenliyoruz.
Bu partiden elde ettiğimiz gelir ile köy okullarına
yardımda bulunuyoruz. Daha öncesinde
Şanlıurfa’ya kendimiz giderek bir köy okuluna
yardımımızı iletmiştik.
Dış Politika Başkatibi Thomas
ULBRICH'i "Almanya'nın Dış
Politikası ve AB-Türkiye İkili
İlişkileri" konulu söyleşiyi gerçekleştirdik.
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
ZİRVESİ
Her yıl Türkiye İİBF Kulüpler Ağı olarak
Türkiye'nin 20 farklı Öğrenci Topluluğu
ile birlikte Uluslararası İlişkiler Zirvesi
gerçekleştiriyoruz.
8
“DİJİTAL DİPLOMASİ” KAVRAMI ÜZERİNE
Dijital diplomasi, teknolojinin, özellikle internet ve diğer bilgi-iletişim teknolojileri tabanlı yeniliklerin
diplomasinin yürütülmesinde yaygın olarak kullanılmasını ifade eder. Anlık bilgiye erişim ve etkileşimli
çevrimiçi iletişim sağlayan yeni teknoloji ile bu araçların diplomatlar ve devlet yetkilileri tarafından
kullanımı yaygınlaşmaktadır. Aslında, internetin diplomatik ilişkiler üzerinde üç temel etkisi vardır: Birincisi,
uluslararası politika yapımında yer alan farklı sesleri güçlendirmektedir. İkinci olarak, herhangi bir
konu veya olay hakkında doğru veya yanlış bilgilerin yayılmasını hızlandırmaktadır. Üçüncüsü, geleneksel
diplomatik hizmetlerin daha hızlı ve az maliyetli bir şekilde sunulmasını sağlamaktadır. 21. yüzyılın başında
tanımlanmaya ve ifade edilmeye başlanan “Dijital Diplomasi” kavramı, esasında tüm aktörlerin uluslararası
diplomasi üzerine bir şeyler söylemeye başladığı süreci ifade etmektedir. Dijital diplomasi bu haliyle
kamu diplomasisinin yürütülmesinde sosyal medya platformlarının artan kullanımı olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımı benimseyenler, mesajın değil, ortamın değiştiğine inanmaktadırlar. Farklı kitlelerle,
kamuoylarıyla radyo üzerinden konuşmak yerine artık bir Twitter ya da Facebook kanalı aracılığıyla anlık
iletişim kurulabilmektedir. Birçok büyükelçilik Twitter kanalı aracılığıyla artık takipçileriyle iki yönlü iletişim
kurabiliyor. İngiltere gibi bazı ülkelerde diplomat adaylarının artık sosyal medyayı çok iyi kullanabilen,
denetleyebilen kişiler arasından seçilmesi de tesadüf değil. Kamu diplomasisi monoloğunun yerini alabilecek
olan dijital diplomasi diyaloğu sıkça vurgulanan hususlar arasında. Bu mekanizma, küresel bir
dijital medya imparatorluğu olarak anılmaktadır. Dışişleri bakanlıkları da e-diplomasi ya da dijital diplomasi
anlayışına uygun girişimlerle gelinen noktaya dikkat çekmemizi sağlamıştır. İngiltere’nin e-diplomasi
faaliyetlerinde yer alan bir “Dijital Diplomasi Ofisi” vardır. İsveç, dönemin dışişleri bakanı Carl Bildt’in
“en yüksek bağlantılı Twitter lideri” haline gelmesiyle çevrimiçi iletişim stratejisi geliştirerek dijital diplomasi
aracılığıyla ülkenin tanıtımında önemli adımlar atmıştır. Fransa, 2008’de yumuşak gücünün dijital
teknolojilere dayandığını ve bu alandaki uzmanlaşmanın önemine vurgu yaparken, Japonya Dışişleri
Bakanlığı kapsamlı bir sosyal medya kullanımı konusunda uzmanlaşma yoluna gidildiğini belirtmiştir.
9
Almanya 2014 yılından itibaren dış politikalarına ilişkin düşünceleri ölçmek amacıyla kamuoyundaki geri
dönüşleri takip etmek için bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelmiştir. İsrail daha sert bir şekilde yürütmek
zorunda kaldığı geleneksel diplomasisini, ABD-İran nükleer görüşmelerinin sonuçlarını da etkilemek için
uzmanlardan oluşturduğu aktif dijital diplomasi birimleriyle zenginleştirmiştir.Yeni alanlar arasında özellikle
bilgi toplama ve işlemede, konsolosluk faaliyetleri alanında ve acil durumlar/afetler sırasında iletişim
için kamu diplomasisinde özellikle yararlı olabilecek bir çerçeveden de bahsedilmektedir. Uluslararası
uygulamada, dijital diplomasi araçlarının etkin kullanımının, bu alana yatırım yapanlara da büyük
kazançlar sağlayabileceğini göstermektedir. Dahası, dijital diplomasi her zaman finansal yatırıma da
ihtiyaç duymamaktadır. Aksine, genellikle maliyetleri düşürmeyi amaçlamaktadır. Dışişleri bakanlıklarının
çoğu işlerini normal diplomasi süreçleri yoluyla yönetmeye devam etmektedir. Diğer ülkelerdeki misyonlar,
toplantılar ve müzakereler, ilgili bilgilerin toplanması, bildirilmesi ve yayılması, uluslararası konferanslar,
uluslararası ve bölgesel kuruluşlar veya teknik çalışma grupları gibi hükümetler arası prosedürler
yoluyla birçok teknik sorun hala gündemdedir fakat bu aktivitelerin öncesi ve sonrasındaki dijital mesajlar
en az faaliyetler kadar etkilidir. Dolayısıyla dijital diplomasi elbette klasik diplomasinin yerini almayacak,
ancak ustalıkla ele alınırsa bu araç uluslararası ilişkiler ve dış politika alanındaki çalışmaların daha
hızlı ve daha uygun maliyetle, güçlü bir şekilde yürütülmesini sağlayacaktır. Farklı veriler ışığında ulaşılabilecek
en net sonuçlardan birisi dijital diplomasi esasında diplomasinin yeni bir türü ve formu değildir.
Bu durum içinde bulunduğumuz dönem için geçerlidir. Klasik diplomasinin birikimine ek bir araçtır ve
ülkelerin içerisinde bulunduğu durumu olumlu ve olumsuz yönleriyle topluma yönelttiği bir platformdur.
Bu açıdan dijital diplomasi farklı yönleriyle sürekli eleştirilmektedir. Siyasette sosyal medyanın kullanımına
yönelik eleştiriler farklı tehlikeler üzerinde durmaktadır. Mesajların amacı, yöneldiği kitle ve küresel
dünyadaki etkisi çok önemlidir. Dijital diplomasi açısından internetin anonim bir kültür üzerine inşa
edilmesi, herhangi bir kişinin taklit edilebilmesini, adresi benimseyebilmesini ve hatta herhangi birine
saldırabilmesini kolaylaştırabilmektedir. Herkes taklit edilebilir ve başkası olma eğiliminde olabilir veya
aktif olarak kargaşa planlayabilir. İlginç bir şekilde, bazen dijital diplomasi savunucuları ve uygulayıcıları
da bu alanı kullanımlarında hatalar yapmaktadırlar. Dijital diplomasi beraberinde hem fırsatlar hem de
zorluklar getirmektedir. Özellikle sosyal medya, ülkelere sosyal sorunları çözmeleri için daha fazla bilgi
akışı sağlamaktadır. Örneğin çatışma bölgelerindeki insanlar, özellikle medyalarının genellikle sansüre
maruz kaldığı ülkelerde destek toplamak, protestolar düzenlemek, iletişim kurmak ve gelişmelerle ilgili
dünyayı bilgilendirmek için sosyal medyayı kullanmaktadır. Diğer taraftan, sosyal medyanın bir diplomasi
aracı olarak kullanılması ve buna güvenilmesi ile ilgili birtakım riskler de vardır. Bununla birlikte, fırsatlar
zorlukları gölgede bırakıyor gibi görünmektedir. Dijital diplomasi ve bir bütün olarak internet dünyasındaki
faaliyetler, bir devletin dış politika konumlarını yerli ve yabancı izleyicilere yansıtmada büyük
ölçüde yardımcı olabilecektir.
Doç. Dr. Vahit Güntay
KTÜ, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler
Bölümü Öğretim Üyesi
10
DeFacto CEO'su İhsan
Ateş ile okul yıllarından
kariyerine uzanan birçok
konuda keyifli bir röportaj
gerçekleştirdik.
Sefanur Taşdelen
Öncelikle sizi daha yakından tanımak isteriz. Bize biraz
kendinizden bahseder misiniz?
1994 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi-Tarih Bölümü'nden
mezun oldum ve 1990 – 2001 yılları arasında sırasıyla
Bölge Müdürü, Kredi Sorgulama Müdürü ve Satış Müdürü olarak
atandığım LC Waikiki’de iş hayatıma başladım. İngiltere’de pazarlama
eğitimi aldıktan sonra 2001 yılında Türkiye’ye döndüm. PBD adı
altında kendi danışmanlık şirketimi kurdum ve 35 farklı Türk perakende
firmasına danışmanlık hizmeti verdim. 2003 yılında DeFacto’da
danışman olarak çalışmaya başladım ve 2005’ten beri de
DeFacto CEO’su olarak görev yapıyorum. Evliyim, üç çocuk babasıyım.
Tenis oynamayı ve kayak yapmayı çok seviyorum.
Sizin başarıya dair edindiğiniz ilkeler var mıdır? Var ise nelerdir?
Şahsi görüşüm başarının iki temel kriteri olduğu yönünde. Bunlardan
ilki, ürettiklerinizle kolektif bir fayda sunmak. Bir diğer deyişle,
yaptıklarınızla, etrafınıza dokunan, bir probleme çözüm olan ve
topluma, ekonomiye ve çevreye değer sunan sonuçlar elde etmek.
İkincisi de mutlu olmak. Seçimlerinizden memnun, dengeli ve
sağlıklı bir yaşam içerisinde potansiyelinizi gerçekleştirmek asıl
başarıdır. Bu kriterleri sağlamayan pek çok etkili sonucun ise hakiki
bir başarı olmadığını gözlemliyorum çünkü sürdürülebilir olmuyorlar
ve gerçek bir fayda sunmuyorlar.
Eğitim hayatınızda şu anda olduğunuz konumu öngörebiliyor
muydunuz?
Perakende alanında deneyim kazanmaya öğrenciyken başladım,
sektörü erken yaşta tanıdım. Dolayısıyla bu soruya ‘evet’ diyebilirim.
Öğrenciyken okula ve derslerime çok önem vermeme
rağmen çok boş zamanım kalıyordu. Bu da beni rahatsız ediyordu.
Birinci sınıfın üçüncü ayından itibaren bir tekstil firmasında
part time çalışmaya başladım. İlk senede mağaza müdürü, 2’nci
yıl depo müdürü, 3’üncü yıl kredi istihbarat müdürü ve 4’üncü yıl
bölge müdürüydüm. Tekstil perakende sektörünü sevmiştim.
Mezun olduktan sonra perakende üzerine MBA programı ile bu
alanda uzmanlaşmaya devam ettim ve üniversite yıllarında
seçtiğim o yol, beni bugün bu noktaya getirdi.
Hayatınızda dönüm noktası olarak adlandırdığınız bir olay
var mı?
DeFacto ailesine katılışım, hayatımın dönüm noktalarından biri
oldu. 1990 yılından bu yana yer aldığım perakende sektörünün
gelişimine yakından tanıklık ediyorum. DeFacto ile hem globalleşme
hem de bir perakende + teknoloji şirketine evrim sürecinde
sektöre yön veren çalışmalara imza atmak çok kıymetli bir
deneyim. Bunu yenilikçi, duyarlı ve her zaman en iyiyi hedefleyen
bir ekiple birlikte gerçekleştiriyor olmak da ayrıca mutluluk
verici.
11
Dijitalleşen dünyada e-ticaretin
artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital teknolojiler özellikle son 3 yıla damgasını
vuran pandemi ile birlikte olağanüstü
bir ivme kazandı. Bu süreçte krizlere
hazırlıklı olan oyuncular ve dijital yetkinliklerine
yatırım yapmayı çok önceden
ajandasına alanlar, başarılı sonuçlar elde
etti. Biz de dijitalleşme vizyonumuzun ne
denli isabetli olduğunu bu süreçte bir kez
daha deneyimleme imkanı bulduk. E-ticaret
yatırım alanlarımızın başında geliyordu,
uzun yıllardır odaklandığımız bir
alandı. Kısacası biz bu dönüşüme hazırlıklıydık.
Müşterilerimiz artık online kanallarla
mağazalar arasında rahat ve kusursuz
geçiş yapabilmek istiyor. Biz de özellikle
müşteri deneyimini artırmak için çoklu
kanal (omni-channel) iş modeli geliştirdik
ve kısa sürede Türkiye’de omni-channel’ı
en başarılı kullanan moda markalarından
biri olduk. Rekabette esneklik ve hız sağlaması,
maliyet avantajı oluşturması ve
teknoloji alanında Türk mühendislerine
istihdam yaratması bakımından kendi
geliştirdiğimiz altyapıları kullanıyoruz. Bu
sayede dijital pazarlama faaliyetlerimize
hız katarak online satışların toplam
cirodaki payını yüzde 20’lere çıkardık.
Kısa süre önce hayata geçirdiğimiz, dijitalleşme
ve müşteri odaklılık vizyonumuzun
çıktılarından biri olan GIFT CLUB ile de bu
alandaki kararlılığımızı ve başarımızı bir
kez daha kanıtladık. Veri odaklı şirket
kültürümüzle, mobil uygulama üzerinden
müşterimize avantajlı bir dünya sunan
GIFT Club ile 1 ay gibi kısa bir süre içinde 1
milyon üyeye ulaştık.
Bu kapsamda bugün “Big Data”yı kullanarak,
müşteriyi yakından tanıma imkânı
sunan ve kişiye özel kampanyalar üretebilen
yapımızı güçlendiriyoruz. Çünkü
biliyoruz ki; müşterilerimiz bugünkü
ihtiyaçlarını karşılarken, diğer taraftan üç –
beş yıl sonraki ihtiyaçlarını da karışlayacak
teknolojik innovasyonlar yapmamızı bekliyorlar.
Son yıllarda Defacto'nun Türkiye'de ve
dünyada mağazalarını artırdığını
biliyoruz. Bu başarının kaynağı sizce
nedir?
Türkiye’nin global markası vizyonuyla
2005 yılında kurulduk. Bugün 94 ülkede
500’den fazla mağazamız ile tüketiciyle
buluşuyor ve online operasyonlarımızla
birlikte faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Başarımızın sırrı ise yalnızca bir moda
markası değil aynı zamanda teknoloji de
üreten bir marka olmamızda gizli. DeFacto
Teknoloji altında 250 kişilik developer
ekibimizle ihtiyaç duyduğumuz teknolojiyi
kendi bünyemizde üretiyoruz.
Bu sayede, geçtiğimiz dönemde fiziksel
olarak gidemediğimiz ülkelere online
olarak gidebildik. Kısacası dijitalleşen
dünyayı çok önceden fark ettik. Bu
adım bizim bütün süreçlerimizi olumlu
yönde etkiledi. Ve böylece hem online
hem de fiziksel olarak büyüme sağladık.
Bugün şunu rahatlıkla söyleyebiliriz
ki “DeFacto aynı zamanda bir teknoloji
şirketidir”. Ve bu, dijital dönüşüm vizyonumuzun
doğal bir sonucudur.
2019 yılında dünya genelinde bir ilke
imza atarak oluşturduğumuz Akıllı
Mağaza’yı takiben, fiziki ve dijital perakende
deneyimini birlikte sunan fijitalleşme
stratejisinin çıktısı “DeFacto Fijital
Akıllı Mağaza” konseptini de hayata
geçirdik. Tüketici talep ve beklentileri
doğrultusunda hareket ediyoruz ve
DeFacto COOOL, DeFacto FİT, DeFacto
Modest, DF LIFE, DF Plus, Fall in Love alt
markalarımızı dünyanın dört bir yanındaki
müşterilerimizle buluşturmaya
devam ediyoruz.
Defacto adına gelecek planlarınız
nelerdir?
Defacto olarak biz 15 bin kişilik büyük
bir aileyiz. İstihdamda sürekliliği sağlamak
adına sizler gibi gençlere iş fırsatları
yaratmaya devam edeceğiz. Bunun
yanı sıra ülke ekonomimize katkıda
bulunabilmek için planladığımız
yatırımlara ara vermeden devam
edeceğiz. Dijitalleşme ve globalleşme
yatırım alanlarımızın başındaki yerini
koruyacak. Globalleşme stratejimiz
doğrultusunda 2023 yılında online ve
fiziki olarak toplamda 180 ülkeye
ulaşmayı hedefliyoruz. İstikrarlı büyümemizi
sürdürürken itici gücümüz
ihracat olacak. 2022 yılında %80’in
üzerinde bir büyüme kaydedeceğimizi
öngörüyoruz.
DeFacto olarak gelecek nesillerin
ihtiyaçlarını gözeten, dünya kaynakları
üzerindeki baskının azaltılmasına katkı
sunan bir anlayışı benimseyen bir
markayız. Bu farkındalık ve bilinçle
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler
Sözleşmesi’ni baz alan bir sürdürülebilirlik
anlayışına sahibiz. Global Compact’ı
sektörümüzde ilk olarak imzalayan
iki markadan biri konumundayız. Dolayısıyla
büyüme stratejimizin belkemiğini
yine sürdürülebilirlik oluşturacak.
Bu doğrultuda ekonomik, çevresel ve
toplumsal etkilere duyarlı olan sürdürülebilir
ve ekolojik bir üretim uzun vadeli
hedeflerimiz arasında yer alıyor. DeFacto
olarak sürdürülebilirliği çok boyutlu
şekilde ele alıyor, tüm yatırımlarımızı
sürdürülebilirlik ekseninde şekillendiriyoruz.
iDeFacto’nun kuruluş felsefesi ve değerleri,
ekosisteme saygılı üretim, dünyayı ve
doğal kaynakları koruma, insana değer
katma ve toplumsal meseleler karşısında
duyarlı bir duruşa dayalı. Bu anlayış insan
kaynaklarından satışa, üretimden mağazacılık
anlayışına kadar hepimize yansıyor.
Ekosisteme saygılı faaliyetlerimize ek
olarak, ulaştığımız nihai tüketicinin de
karbon ayak izini küçültmesine destek
olacak ciddi adımlar atıyoruz.
Kurumsal sosyal sorumluluk projemiz
Kumaştan Hayaller’de sürdürülebilirlik
ekseninde atık yönetimini kontrol etmek
amacıyla üretimimizden arta kalan kumaş
ve aksesuarları Türkiye’nin dört bir yanındaki
meslek lisesi öğrencilerine gönderiyor,
sektörümüzün gelecekteki temsilcilerinin
gelişimlerine katkı sağlıyoruz. Bu
projede KAÇUV iş birliği ile çok yönlü
fayda üretiyoruz.
Kısa vadeli gelecek hedeflerimiz arasında
2023 yılını ele aldığımızda, sürdürülebilirliğin
desteklenmesi için sivil toplum kuruluşları
ve derneklerle iş birliği yapmayı
sürdürmek bulunuyor. Better Cotton
Initiative üyeliğimiz yakın zamanda başlıyor,
BCI pamuk kullanımını yüzde 10’a
ulaştıracağız. Merkez mağazalarda ve
lojistikte %100 Sıfır Atık, %100 Green to
Pack, %100 plastik içermeyen tek kullanımlık
malzemeler ve çevre dostu mağazalar
ilk etaptaki hedeflerimiz. 2030 yılı
hedeflerimiz arasında ise %100 sürdürülebilir
pamuk kullanmak, %100 geri dönüştürülebilir
polyester kullanmak, %100
sürdürülebilir keten kullanmak ve kendi
lokasyonlarımızda %100 yenilenebilir
enerji tüketimi bulunuyor. Yakın zamanda
internet sitemiz üzerinden Defacto Sürdürülebilirlik
taahhüdünü yayınlayacağız.
Sürdürülebilir geleceğin inşa edilmesinde
aktif rol oynayacağız.
Biz gençlere vermek istediğiniz tavsiyeleriniz
nelerdir?
Sizin gibi gençlere verebileceğim en
önemli tavsiye çok çalışmanın yanında
insana da önem vermeniz olacaktır.
Empati kurarak karşısındakini anlamak,
sosyal fayda sağlamak, üretmek, hiç
yorulmadan kendini geliştirmek kısacası
yaşam boyu öğrenci olmak.
Tüm bunların sonucunda ise hem kendine
hem de topluma sosyal ve ekonomik bir
değer katabilmek gençlerin odağında
olmalı diye düşünüyorum. Son olarak
hangi mesleği seçerseniz seçin hayata
karşı hırslı ve cesur olmanızı, zamanınızı
doğru ve efektif kullanmanızı öneririm.
12
TAYVAN BOĞAZLARI KRİZİ EKSENİNDE
“ÖFKE DİPLOMASİSİ”
1995-96 Tayvan Boğazları Krizi’nde neler oldu? Kısaca özetlemek gerekirse; Tayvan lideri Lee Teng-Hui,
Temmuz 1995’te, mezun olduğu ABD’nin Cornell Üniversitesi’nden konuşmaya davet edildi ve ABD Kongresi,
diplomatik tanıma olmadığı için vize verilemeyen Lee’nin ülkeye vizesiz girişi yönünde bir karar aldı.
Lee, davete icabet ederek ABD’ye giderken, bu durum ÇHC yönetimi tarafından öfkeyle karşılandı. ÇHC’nin
öfkesini somut eylemler takip etti. Ortaya çıkan kriz ise uluslararası arenada “Çin zorlayıcı diplomasisi ile
ABD caydırıcı diplomasisinin etkileşimi” şeklinde yorumlandı. Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken ilk
olgu “zorlama” kavramıdır. Zorlama, en temel tanımıyla bir hedefin davranışını şekillendirmek için güç
tehditlerinin kullanılması şeklinde açıklanabilir. Bununla birlikte caydırıcılık da bir zorlama türü olarak kabul
edilir. Peki zorlayıcı diplomasi, 1995-96 Tayvan Boğazları Krizi’ni açıklamada ne derece yeterli bir yöntemdir?
Pratikte ÇHC, Tayvan’ın bağımsızlık ilan etmesi halinde güç kullanımını asla bırakmayacağını defalarca
bildirmiştir. Buna ek olarak, ilerleyen aylarda hem ekonomiye hem de Tayvan’daki seçim desteğine zarar
vermeye çalışarak, toplantıları iptal ederek, korsan mal üreten fabrikaların yeniden açılmasına izin vererek
ve muhalifleri toplayarak, ABD’ye misilleme yapmaya devam etmiştir. Tüm bunların ardından 1995 sonbaharında,
ABD’ye yönelik girişimler durgunluk dönemine girmiştir. Bu durgunluk dönemi, uluslararası ilişkilerde
“zorlayıcı bir başarısızlık” olarak görülmüştür. Bu durgunluk dönemine rağmen 1996 yılı bahar
dönemi itibariyle, Tayvan’a karşı bir güç gösterisi daha başlatılmıştır. ÇHC, 1996’da zarar verici eylemleri
yapmaya bu kadar istekli iken, 1995 sonbaharında neden geri adım atmıştır? Olaylara ABD tarafından
bakıldığında ise, ABD kendini bir zorlama hedefi olarak gördüyse 1995’te neden daha fazla tepki göstermemiştir?
Bu sorular ışığında, söz konusu sorulara cevap verilebilirlik açısından, zorlayıcı diplomasi açıklamasının
eksik bir açıklama olduğu aşikârdır. Krizi açıklamada yetersiz kalan zorlayıcı diplomasiye karşılık,
çözüm teorisi geleneksel teorilere dayandırılmaktadır.
13
Geleneksel teori, devletin duygusal bir aktör olduğunu ileri sürmektedir. Son zamanlarda uluslararası ilişkiler
alanı araştırmacılarının, duyguların uluslararası ilişkiler sahnesindeki sonuçlarına yönelik yapmış olduğu araştırmalar
ışığında; duyguların sadece bireye özel olmadığını, aksine onu bir ulus ya da politik hareket gibi belirli bir
toplumsal ilişkiye sokan bedenin kapasitesi olarak nitelendirildiğini söylemekte fayda vardır. Aynı zamanda uluslararası
ilişkilerde bir motivasyon kaynağı olarak travma, aşağılanma veya intikam arzusu gibi belirli duygusal
dinamiklere de odaklanılmaktadır. ine de devletler gibi karmaşık kurumsal aktörlerin neden açıkça öfkeyi yansıtan
davranışlarda bulunduklarını ve bunun ne gibi sonuçlar doğurduğuna dair bir yaklaşımın ötesine geçmek,
hem bireysel duygu hem de devlet düzeyinde karar verme ve davranış arasında olduğu kadar, stratejik alanda
da teorileştirmeyi gerekli kılmakta ve halk teorisi bu noktada yetersiz kalmaktadır. Devletler kolektif aktörler
olduğu için, öfkelendiklerini iddia edemezler ancak devletlerin, öfkeli olmanın geçici toplumsal rolünü üstlendiğini
söylemek mümkündür. Bunun anlamı, üst düzey liderlerden, politika yapıcılardan, yetkililerden ve diplomatlardan,
düşük rütbeli askerlere kadar devlet aktörlerinin toplu olarak söylemleri, sembolik tutumları ve somut
eylemleri; toplum adına üstlendikleri öfkenin bir etkisidir. İşte bu, öfke diplomasisidir. Peki devlet aktörleri neden
bu dili ve davranışı, yani öfke diplomasisini benimsemek istesin? Olası bir cevap, devleti oluşturan aktörlerin
öfke duygusuyla motive olmasıdır. Jasques Hymans’ın belirttiği gibi, “devletler devasa hesaplama makineleri
değildir, onlar hiyerarşik olarak örgütlenmiş duygusal insan gruplarıdır”. Sonuç olarak, devletler belirli normları
savunma zorunluluğunun, hedeflerle ilişkilerine zarar verme ve daha büyük çatışmalara rol açma tehlikesinden
daha ağır bastığını gördüklerinde; öfke diplomasisine gireceklerdir. Bir ihlal meydana geldiğinde öfke olası bir
tepki haline gelir. Hatta öfke, bazı aktörler tarafından teşvik edilir, devletin uğradığı haksızlıklar dokunaklı terimlerle
desteklenerek daha fazla öfke uyandırmaya çalışılabilir. Kısacası öfkeli söylemler, duygusal yankılar yaratabilir.
Diğer bir yandan öfke diplomasisinin stratejik değeri, devlet aktörlerinin neye tahammül edecekleri veya
etmeyecekleri, kabul edilebilir davranışların kırmızı çizgilerinin nerede çizildiği ve taahhütlerinin gücünün ne
olduğu hakkında başkalarına aktardıkları imajda yatmaktadır. Haliyle öfke göstermenin riskleri vardır. Bir hedef,
meydan okurcasına kalır ve daha fazla provokasyona giderse, öfke tırmanışa geçer. Bu nedenle, hedefle olan
ilişkiye zarar verebilir ve doğrudan çatışma ile sonuçlanabilir. Tersine başlatılan bir öfke durumunu terk etmek
de iktidarsızlığa işaret olabilir. Özetle öfke diplomasisi, hem öfkenin toplumsal mantığı ile stratejik kaygılar
arasında hem de resmi politika ile bireysel duygu arasında bir kesişme noktası oluşturur. Devlet aktörlerinin,
uluslararası sahnede öfke duygusu sergilemelerinde, stratejik düşüncelerin rol oynamaması pek olası görünmemektedir.
Şimdi tekrar 1995-96 Tayvan Boğazları Krizi’ne dönelim. Amerikan hükümetinin, Çin tarafının katı
muhalefetini görmezden gelerek Lee Teng-Hui’yi ABD’ye davet etmesi sonucunda öfke patlaması yaşanan
Çin’de, bu tarihten sonra yayınlanan hemen hemen tüm yayınlarda, ABD hükümeti güçlü bir dille protesto
edilmiştir. ABD hükümeti, Lee’nin ziyaretinin özel bir ziyaretten başka bir şey ifade etmediğini diretse ve bu
yönde uzlaştırıcı bir çaba sarf etse de Lee’nin ziyaretteki ve ziyaretten sonraki tutumları ÇHC’yi daha da alevlendirmiştir.
Lee’ye ve ABD’ye yönelik sert üsluplar ile eleştiriler ÇHC basınında devam etmiş, 16 Haziran’da ÇHC’nin
Washington büyükelçisi Pekin’e gittiğini ve ABD ile ÇHC arasında diplomatik ilişkiler kurulduğundan beri ilk kez
büyükelçi düzeyinde bir temsilin söz konusu olmadığını dile getirmiştir. Lee ziyareti gerçekleştiğinde ÇHC standart
zorlama modelinin aksine, kısa süre içinde bir dizi cezai işlem başlatmıştır. Oysa standart zorlayıcı yaklaşıma
göre, saldırı planlarının önceden yapılması ve tehdidin gerçekleşme yolunun hedefin eylemlerine bağlı olması
gerekmektedir. Devletler yalnızca bir öfke görüntüsü yansıtmak değil, hedeflerinin algılarını ve tepkilerini de
şekillendirmek isterler. Bu bilgiler ışığında Çin’in tavrı birçok akademisyen, politika yapıcı ve medya tarafından
“öfkeli” olarak nitelendirilmiştir. Öfke diplomasisi, hedef beklenti ve tepkileri şekillendirme biçimleri ve sonraki
algılar üzerindeki etkileri bakımından, standart zorlayıcı diplomasi kavramından farklıdır. Bu bağlamda bahsi
geçen örnek olay, öfke diplomasisinin ürünü olarak açıklanabilecek dinamikler göstermiştir. Öfke diplomasisi,
cezalandırıcı bir tepkiyi uzlaştırıcı eylem talepleri ile birleştirirken, aynı anda daha fazla provokasyona karşı bir
uyarı göndermektedir. Böylelikle öfke diplomasisi, ÇHC davranışının üçe bölünmüş cezalandırıcı, zorlayıcı,
caydırıcı birleşimi için bir mantık sağlamaktadır. 1995-96 Tayvan Krizi’nin gösterdiği gibi, devlet düzeyinde
duygu gösterimlerinin karmaşık dinamiklerini açıklamak için öfke diplomasisi gibi ek teorilere ihtiyaç vardır.
Kübra Kürkçü
Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
14
YABANCILARA ATATÜRK’Ü SORDUK!
I think he was important for a modern Turkey. He changes Turkey a lot. I
like him.
Avusturya/ Maximilian Friedl
For me, it is the one that led to the creation of Turkey and allowed the
country to have visibility from an international point of view. It allowed
a whole people to unite and play a role in culture.
Fransa/ Diénaba Diaw
Mustafa Kemal Paşa, is a leader who charismatic, brave, smart, he managed
to unite people with different ethnicity to liberate there land and
fought the enemies and won battles where odds were against him.
Tunus/Jamal Eddine Mahjoub
He is famous and he is everywhere. He is good. Turkish people admire
hım. He is important for modern history. Turkish people have many
sultans, but they are important for the old time, Atatürk for the new.
Polonya/ Marta Kołodziejczak
Yes, I do know about him and I from what I found out he's a founding
father of Turkey and everybody loves him so much.
Endonezya/ Muhamad Fikri
I know him and I know he’s your icon. I think he did great, he modernized
a lot the country.
İtalya/Davide Ferrero
Büşra Nur Özkara & Bengül Varlı
15
Dünyadaki insanların üçte ikisi hiç
kar görmedi.
Dünya'ya her gün 8.600.000 yıldırım
düşmektedir.
Bir günde 24 saat yoktur. Doğrusu,
23 saat 56 dakika 4 saniyedir.
Ortalama bir insan, ömrü boyunca
dünyanın çevresini yaklaşık üç
defa dolaşacak kadar yürür.
Cemal Süreya'nın soy isminin
eksik harfidir. Usta şairin soy
isminden ikinci Y harfini atmasıyla
ilgili çeşitli hikâyeler mevcuttur.
En bilineni Mülkiye'den okul
arkadaşı olan Sezai Karakoç ile
Süreya'nın aynı kıza sevdalanmaları
sonucu tutuştukları iddiayı
kaybetmesiyle soy isminden y
harfini attığıdır.
Yaygın kanının aksine, bir Japon balığının
hafızası birkaç saniyelik değil.
Yapılan araştırmalar, Japon balığının
en az üç aylık bir hafızaya sahip
olduğunu ve değişik şekilleri, renkleri
ve sesleri ayırt edebildiğini gösterdi.
Fransız kadınlar, sevmedikleri,
düşman gördükleri başka kadınlara
beddua niyetine "Picasso senin
resmini yapsın", diyorlardı.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Türk edebiyatının duyguları dizelere en
iyi aktaran şairlerinden biri olan Özdemir
Asaf, ‘r’ harfini söyleyemiyordu.
Bir insan hayatı boyunca ortalama
250.000 kez esnermiş.
Everest Dağı'nda 200'den fazla
dağcı cesedi bulunmaktadır. Bunun
sebebi ise dağın yüksekliği deniz
seviyesinden itibaren 8.848 metredir
ve tırmanan 10 kişiden 1'i soğuk,
kafa travması, beyin ödemi, aşırı
yorgunluk gibi nedenlerden dolayı
hayatını kaybediyor.
Çin Seddi’nin “insanoğlunun inşa
ettiği ve aydan görülebilen tek
yapı” olduğu düşüncesi çok yaygındır
ama bu doğru değildir.
İnsan eliyle yapılmış hiçbir şey
aydan çıplak gözle görülemez.
Dünyanın en uzun süren trafik sıkışıklığı
Çin’de meydana geldi ve 12 gün
sürdü, 100 km kuyruk oluştu ve araçlar
günde 1 kilometre ilerleyebildiler.
Tolgan Turan & Bengül Varlı
16
“
Koton CEO'su Dr. A. Bülent
Sabuncu ile okul yıllarından
kariyerine uzanan birçok
konuda keyifli bir röportaj
gerçekleştirdik.
Sefanur Taşdelen
17
-Öncelikle sizi daha yakından tanımak isteriz. Bize
biraz kendinizden bahseder misiniz?
1969 Mardin doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi
Ankara’da aldım. Üniversite eğitimimi Hacettepe Üniversitesi
İktisat Fakültesinde tamamladım. Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü (S.B.E.) İktisat Bölümü’nde
yüksek lisansımı yaptım. Tez konum Vadeli İşlemler Piyasası
idi. Doktoramı ise İstanbul Üniversitesi S.B.E. İktisat
bölümünde yaptım. 2001 yılında Bireysel Emeklilik Fonları
tezim ile Doktor ünvanını aldım. Kariyerimi üç bölüme
ayırabilirim. İlk yılları finans, ikinci bölümü lojistik, son
bölümünde ise perakende ağırlıklı bir çalışma hayatım
oldu. Bir aracı kurum acentasında (Marbaş Menkul
Değerler) görev alarak başladığım finans sektöründe
Türkiye’nin ilk portföy yönetim şirketinin kurulması (Oyak
Portföy Yönetimi) , dört yatırım ortaklığını içine alan en
büyük portföy yönetim şirketlerinden bir tanesinin (Global
Portföy Yönetimi) daha kurulması, yatırım fonları
kurulması gibi tecrübeler edindim. Bu süreçte halka açık
bir şirketin Genel Müdürlük görevini üstlendim (Atlas
Menkul Kıymet Yatırım Ortaklığı). 2002 yılının hemen
başında Finans sektöründen lojistik sektörüne geçtim
(Balnak Lojistik) ve aralıksız 11 yıl görev aldığım süreçte
şirketin büyümesi, sektörün ilk özel sermaye fonuna şirket
hisselerinin bir kısmının satılması, ardından bu şirketin bir
başka lojistik şirketine satılması sürecini yönettim. Bir
buçuk yıla yakın bir süre Türkiye’nin en büyük basım ve
kırtasiye şirketinde (Umur Basım) görev aldım. 2014
yılında perakende sektörüne geçtim ve Türkiye’nin en
büyük ayakkabı perakendecisi olan firmanın (Flo)
büyüme yolculuğunda İcra Kurulu Üyesi & CFO olarak
görev yaptım. OYAK Grubunun Lojistik sektöründe yer
alan şirketinde (Omsan Lojistik) Genel Müdürlük yapmak
üzere perakendeden bir süre ayrıldım. 2019 Kasım ayında
Koton’da Destek Departmanları Genel Müdürü olarak
görev yapmaya başladım. 2020 Ekim ayından bu yana da
tüm operasyonlardan sorumlu yönetici olarak (CEO)
görev yapıyorum. Bu vesile ile kısaca Koton’dan söz
etmek isterim. Bugün 28 ülkede , 453 mağazası ve 9
binden fazla çalışan ile tüketicisine trend ürünleri sunan
Türkiye’nin öncü moda şirketidir. Koton, müşterilerine
kendi tarzlarına uygun dünyadaki son trendleri ve güncel
modayı çok çeşitlilikle sunarken aynı zamanda dünyaya
ve yaşama saygılı koleksiyonlar vaad ediyor. Sürdürülebilirlik
ilkesi altında her hafta mağazaları ve e ticaret aracılığıyla
tüketiciyi onlarca yeni modelle buluşturuyor.
-Sizin başarıya dair edindiğiniz ilkeler var mıdır?
Var ise nelerdir?
Başarının temel anahtarlarının başında çok çalışmanın
geldiğine inananlardanım. Sürekli kendini geliştirme,
sorgulama diğer ilkelerden. Sorumluluk almayı da temel
ilkeler arasında sayabilirim. Bu ilkelere vazgeçmemeyi de
eklemek isterim.
- Eğitim hayatınızda şu an olduğunuz konumu
öngörebiliyor muydunuz?
Hayır, öyle bir öngörüm yoktu. Ama başarılı olma, iyi
işlere imza atma, örnek gösterilen bir yönetici olma
konusunda hep hayallerimin olduğunu söyleyebilirim.
- Yöneticilik maceranız nasıl başladı?
Türkiye’nin ilk portföy yönetim şirketi olan Oyak Portföy Yönetim
Şirketinde başladı diyebilirim. Şirketin kuruluşunu gerçekleştirmeden
önce Oyak Bank’ta görev yapıyordum. Şirketin
kuruluşu ile birlikte Operasyon ve Pazarlama bölümlerinin
sorumluluğunun bana verilmesi ile yöneticilik maceram başladı
dersem yanlış olmaz.
-Hayatınızda dönüm noktası olarak adlandırdığınız bir
olay var mı?
Doktorayı kazanıp bu sebeple İstanbul’a yerleşmem hayatımın
önemli dönüm noktalarından bir tanesidir diyebilirim. İstanbul’a
taşınmam hem önümdeki seçeneklerin artmasına hem de
vizyonumun gelişmesine sebebiyet verdi.
- Dijitalleşen dünyada e-ticaretin artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Soruyu aslında çok kısa bir şekilde cevaplamak mümkün: Müşteri
tercihlerinin zaman içerisinde evrilmesi e ticaretin dünya
ticaretindeki payının artmasının temel sebebidir. Tüm markaların
varlık sebebi müşterilerine en iyi ürünü ve hizmeti sunmaktır.
Müşterilerin gelişen zaman çerçevesinde özellikle zaman yönetimi
ile ilgili duydukları ihtiyaç e ticarete yönelmeyi artırmıştır. E
ticaret sayesinde müşteriler 7/24 alışveriş yapabilme şansını
yakalayabildikleri için zamanlarını daha verimli şekilde kullanma
şansına sahip olmuşlardır. Çok kısa sürede bir çok ürünü
sadece birkaç saniye içerisinde karşılaştırarak seçme şansını
artırma ve bunu en uygun fiyattan alabilme durumu e ticaretin
büyümesinin temel dinamiklerindendir diyebiliriz.
E ticaretin dünya pazarındaki payının artması yeni gelişimleri
beraberinde getirdi. İçinde bulunduğumuz sektörde artık
Omnichannel ( Çok Kanallı) bakış açısı ile hareket ediliyor ve
mağazalar ile e ticaret kanalları birbirlerini tamamlar şekilde
müşteri memnuniyetine hizmet verecek şekilde yapılanıyor.
- Koton adına gelecek planlarınız nelerdir?
Koton ‘un gelecek planlarını kısa vade ve orta vadeye ayırmamız
mümkün. Kısa vadede 2022 yılı için konulmuş bütçe ve iş
planı hedeflerini gerçekleştirmek istiyoruz. Geçen yılın son
çeyreğinde görülmeye başlayan yüksek enflasyon ve tedarik
zincirindeki küresel sorunlara rağmen şirketin reel olarak büyümesi,
yeni pazarlara açılması ve sürdürülebilirlik prensiplerine
uyum çerçevesinde ürünlerimizin içerisindeki sürdürülebilir
ürün oranını artırma iş planımızdaki temel hedeflerimizden.
Orta vadede ise Koton’un halka açılması planları söz konusu.
Bu hedefimizi gerçekleştirme adına vizyonumuzu güncelledik
ve vizyona ulaşmak için her bölüm nasıl katkı sağlayacağına
odaklanmış durumda.
- Biz gençlere vermek istediğiniz tavsiyeleriniz var mı?
Yukarıda bana sorduğunuz soruda belirttiğim ilkeleri genç
kardeşlerimin de benimsemesini isterim. Çok çalışmadan,
kendini geliştirmeden, sorgulama yapmadan, sorumluluk
almadan başarı gelmiyor. Genç kardeşlerimin kariyer yolculuklarında
sabretmelerini de tavsiye ederim. Etraflarındaki tecrübeli
kişilerden alacakları yönlendirme ile kişisel güçlü alanlarını
sürekli artıran genç kardeşlerimin bekledikleri başarıların
zaman içerisinde geleceğine inanmaları gerekir.
18
GÖÇ
19
Göçün birçok tanımı vardır. Kısaca tanımlayacak olursak göç, insanların yaşadıkları yerden başka bir yere
geçmesidir. İnsanlar geçmişten beridir karşılaştıkları çeşitli zorluklar nedeniyle köylerinden, şehirlerinden, ülkelerinden
göç etmek zorunda kalmışlardır. Göç etmek: Köyden şehre, bulundukları şehirden yine aynı ülke içerisindeki
başka bir şehre veya bir ülkeden başka bir ülkeye yerleşmektir. Göç aslında mecburi bir eylemdir. Peki insanlar
neden kendi ülkelerini, şehirlerini bırakıp başka bir yere gider? Bunun birçok nedeni vardır. İrademiz dışında olan
doğa olayları geçmiş zaman içerisinde göçün önemli nedeniydi fakat Sanayi Devrimi’nden sonra göçün en önemli
nedenlerini ekonomik, siyasi nedenler oluşturmuştur. Ekonomi ve güvenlik kaygısı nedeniyle insanlar bulundukları
yerleri toplu bir şekilde terk etmek zorunda kalmışlardır. Çatışma, önemli sayıda insanın göç etmesinin en yaygın
nedenidir. Yakın geçmişte Venezüella’da insanlar ekonomik, siyasi nedenlerden dolayı; Suriye’deki insanlar ağırlıklı
olarak iç savaş nedeniyle komşu ülkelere göç etmişlerdir. Şu anda da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmek için başlattığı
harekat nedeniyle de Ukraynalı vatandaşlar ülkelerini bırakıp komşu ülkelere göç etmektedir. Peki göçmenler
hangi ülkelere çekiliyor? Hangi ülkelerden geliyorlar? Mevcut istatistikler, dünyada yaklaşık 272 milyon uluslararası
göçmen olduğunu göstermektedir. Mevcut göçmenlerin yaklaşık yüzde 60'ı Suriye, Afganistan ve Güney
Sudan'dan gelmiştir ve göçmenlerin 85’i gelişmekte olan ülkelerdedir. Göçmenler nispeten yüksek ortalama geliri
olan ülkelere Amerika, Almanya, Suudi Arabistan, Rusya ve Birleşik Krallık’ a göç etmektedirler. Özellikle de 50
milyondan göçmene ev sahipliği yapan Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşme eğilimindedirler. Amerika Birleşik
Devletleri'nin dünyadaki diğer ülkelerden daha fazla göçmeni var. Her yıl Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık
bir milyon kişi daimi ikamet statüsü almaktadır. 2017 yılında, yaklaşık bir milyon göçmen vatandaşlığa Amerikan
vatandaşı olmak için başvurmuştur. Her olgunun olduğu gibi göçün de sonuçları vardır. Olumlu ve olumsuz
olarak inceleyeceğiz. Göçün olumlu etkisine örnek olarak 1960’larda yapılan işçi göçü gibi göçlerde gidilen ülke
için işçi açığı ortadan kalkacağı ve göç eden ülke için de ülkeye bir girdi olacağı için verebiliriz. Beyin göçünün de
bu şekilde bir etkisi vardır. Örneğin Almanya’nın bulduğu biontech aşısı: 2 yıldır içinde bulunduğumuz pandemi
dolayısıyla ülkelerde para kaybı oluştu ve ülkeler bu para açığının gelecek yıllara yansımaması için bir aşı yarışına
girdiler. Aşı ülkelerin açığını kapatmak için önemliydi ve aşıyı ilk bulan ülkelerden biri Almanya’dır. Fakat aşıyı
Almanlar değil Almanya’da yaşayan iki Türk doktor bulmuştur. Olumsuz etkilerine örnek verecek olursak göçten
dolayı göç edilen ülkelerin çoğunda hızlı bir nüfus artışı olmuştur. Bu hızlı artış beraberinde birçok sorun ortaya
çıkarmıştır. Sorunların altındaki en önemli neden ekonomidir diyebiliriz. Göçmenler iş bulmak için yerli halktan
daha düşük ücret alırlar. İş veren de daha çok ücret ödememek için göçmenleri işe alır. Böylelikle yerli halk işsiz
kalır. Hem devlete hem de göçmenlere karşı kutuplaşmalar meydana gelir. Bu kutuplaşmalar genellikle siyasallaşmaktadır.
Böyle bir siyasallaşma, şiddete eğilimli hareket ve yapıların da ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Köyden şehre göç edenler için de gelenek ve görenekler şehre ayak uydurmaya çalışılırken zayıflamıştır diyebiliriz.
Şehirli insanların yeni gelen insanlara karşı olan dışlayıcı davranışları onların şehre hızlı bir şekilde ayak uydurmalarını
engellemektedir. Bu, şehirdeki insan ilişkilerinin zayıflamasına neden olmaktadır. Göç geçmişten beri süre gelen
bir kitlesel hareketliliktir. Bu kitlesel hareketlilik ülkeleri korkutmaya başlamıştır çünkü bu hareketlilik yukarıda anlattığım
gibi birçok soruna neden olmaktadır ve sorunlar genel olarak aynı olduğu için ülkeler birlikte bir çözüm arayışına
girmişlerdir. Önerilen çözümlerde ilk olarak göçe neden olan nedenleri önlemek vardır ancak bu kolay değildir.
Bu menşei ülke istediği taktirde olabilir. Menşei ülke istediği taktirde göçmenlerin geri dönüşü için yeterli yardımın
sağlanacağı bildirilmektedir. Küresel yardımlardan biri ise, mültecileri misafir etmektir ve bu bağlamda çok sayıda
mültecinin bulunduğu ülkelere destek vermek de çözümler arasındadır. Bu tür yardımlar genellikle ekonomiktir. Bu
mali yardım, çoğunlukla, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, bireysel Avrupa ülkeleri ve Avrupa Birliği'nden
gelmektedir. Mültecileri alan ülkeler, özel kuruluşlar ile birlikte, aynı zamanda önemli bir destek de almaktadırlar.
Mültecilere yönelik bir diğer destek de onlara nasıl davranıldığı hakkındadır. 1951 Sözleşmesi ve diğer belgeler
mültecilerin haklarını detaylandırmaktadır, fakat mülteciler her insanın alması gereken sağlık, eğitim ve hak ettikleri
fiziksel koruma hizmetlerini alamamaktadır. Görüldüğü gibi ortaya atılan birçok çözüm vardır ama çözümler genellikle
yüzeysel düşünüldüğü için yeteri kadar yarar sağlayamamaktadır. Peki bu boşluğu nasıl giderebiliriz? Mülteci
endişelerini takip eden uzmanların ortaya çıkardığı krizi iyileştirmeye yönelik birçok seçenek vardır. İlk olarak Çatışmayı
Önleme; Çatışma göçün kök nedenlerinden biridir dolayısıyla bu kök nedeni ortadan kaldırmak veya bir ülke
içinde oluşan krizleri çatışmaya dönüşmeden çözümleyebilmek göç hareketini engelleyecektir. İnsanlar ülkelerinden
göç etmeden önce ülke içinde yer değiştirirler ve ülke içinde yer değiştiren kişiler için zamanında iyi bir destek
sağlandığı zaman da kitlesel göç hareketlerini engelleyebiliriz. Diğer bir seçenek ise ev sahibi ülkelerin yükünü
hafifletmektir. Yukarıda birçok kez anlattığım gibi göçler yerel halk için birçok zorluklara neden olmaktadır ve ev
sahibi ülkelere mülteciler için yapılan yardım yerel halk ile aralarında gerilmelere neden olmaktadır. Bu gerilmeyi
önlemek için ve yerli halkın üzerindeki yükü hafifletmek için bir yardım sağlanması gerekiyor. Bir diğer seçenek mültecilerin
işgücüne katılmasına yardımcı olmaktır. Uzun bir süre mülteci kimliği taşıyacak insanların güvenli bir geçim
kaynağı kurmak, onları yardıma muhtaç olmaktan kurtarmak, onlara yönelik davranışların iyileşmesi gibi nedenlerden
dolayı ev sahibi ülke içinde işgücüne katılma izni verilmesi gerekiyor. Böylece insani yardım kuruluşları kaynaklarını
acil durumlar için kullanabilir örneğin verilen yardımların yarısıyla Afrika sorununa samimi bir şekilde yolsuzluğa
neden olmadan birçok çözüm üretebilir. Ancak düşük ve orta gelirli ülkeler bunu yerlileri olumsuz etkileyebilir
düşüncesiyle reddetmektedir. Küresel çabanın daha faydalı olabilmesi için iltica işlemlerinin daha verimli hale getirilmesi,
yukarıda anlattığım insani koruma haklarının genişletilmesi gibi seçenekler de vardır. Göç ülkelerin ekonomik
durumlarını etkileyen ve ülkelerin ekonomik durumundan etkilenen bir olgudur. Etkilenenden kastım: Göçe
neden olan önemli nedenlerden birinin ekonomi olmasıdır. Etkileyen olarak incelersek eğer: Göç, yukarıda anlattığım
gibi bireysel veya kitlesel olarak hem gidilen ülkenin hem de gelinen ülkenin ekonomisini olumlu ve olumsuz
olarak etkilemektedir. Olumlu etkileri yukarıda anlattığım gibi işçi göçü veya beyin göçüyle yapılan göçlerde işçi
göçlerinde gelinen ülke açısından ülkeye bir girdi olacağını, gidilen ülkenin de işçi açığının kapanacağını söylemiştim.
Beyin göçü için de Almanya’nın Biontech aşısını örnek vermiştim. Olumsuz sonuçlarını da yukarıda birçok kez
ele almıştık. Göç önemli bir sorundur ama dünya ülkeleri bu olguyu dengede tutabilirse göç gibi bir krizi dünya için
iyi bir fırsata dönüştürebilirler. Ancak eğer kontrol edilemezse dünya için çok önemli sorunlara da neden olabilir.
Göç tamamen dünya ülkelerinin elinde olan bir olgudur diyebiliriz. Aslında dünya ülkeleri şu an kendi ülkelerinin
çıkarlarını düşündükleri için göçe bir sorun olarak bakmaktadır. Göç bizden önce de vardı sonra da olacaktır .
Bizden önceki göçlerin şu an ki göçle farkı önemli nedenlerinin değişmesidir doğa olaylarının yerini değişen dünya
ile birlikte ekonomi ve çatışma almıştır. Değişen dünya ile birlikte göçe olan bakış açımız da değişmelidir. Ya yok
etmek için önemli adımlar atmalıyız ya da ülkelerin göçün etkilediği kalkınma planlarına göçü önemli oranda dahil
etmeleri gerekiyor. Yoksa göç sorun olmaya devam edecektir.
Fatma Onma
Uluslararası İlişkiler Bölümü Lisans Öğrencisi
20
ŞİDDETTEN ANCAK ŞİDDET DOĞAR
Şiddet; güç ve baskı uygulayarak, kişinin zarar görmesine neden olan her türlü durumdur. Şiddet, bilinenin
aksine sadece fiziksel değildir. Psikolojik şiddet, sosyal şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet olarak karşımıza
çıkmaktadır. Şiddet; kavramsal olgulardan ve toplumun algısından etkilenerek şekillenmekte ve tanımlanmaktadır.
" Dayak cennetten çıkmadır, kızını dövmeyen dizini döver, testi kırılmadan döveceksin, nush ile
uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. " gibi söz öbekleri toplumdaki şiddet algısının
farklı yansımalarına örnektir. Şiddeti engellemek için önce bu kavramları dilimizden atmamız gerekir.
Psikolojik şiddet toplumda en sık rastlanan şiddettir. İkinci sırayı ise fiziksel şiddet alıyor. Bir şiddet aracı olarak
bireyi denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak psikolojik şiddettir. Yumruk atmak, tokat atmak gibi bedene
zarar veren aciz davranışlar ise fiziksel şiddete örnektir. Bireye uygulanan bir diğer şiddet ise ekonomik
şiddettir. Bireyin çalışmasına, meslek edinmesine, okulu ya da kursu bitirmesine veya işinde yükselmesine
engel olmak, gelir ve birikimine el koymak, borçlandırmak, bireyin maddi gelirini sömürmek gibi davranışlar
ekonomik şiddete örnek verilebilir. Kadınlar sıklıkla fiziksel şiddet sonrası cinsel şiddete maruz kalırlar ancak
çoğu kez bunu açıklamaktan çekinirler. Tecavüz etmek, cinsel ilişkiye zorlamak, seks işçiliğine zorlamak cinsel
şiddet örnekleri arasındadır. Çok yaygın olarak görülen aile içi şiddet de, şiddete maruz kalan bireyin ruh
halini olumsuz etkilemektedir. Çocukluk döneminde aile içinde duygusal ve fiziksel şiddete maruz kalan
çocuklar, erişkin yaşamlarında çeşitli şekillerde ruhsal sorunlarla karşılaşırlar. İnsanların en mahrem alanı olan
ve her türlü sıkıntının ardından sığınabileceği en güvenli liman olan aile ortamı, şiddet nedeniyle güvensiz
hissedilen bir yer haline gelmektedir. Aile içi şiddet olayları çoğu zaman gizli kalır. " Eşler arasına girilmez. " "
Kocası sever de döver de. " gibi sözlerle geçiştirilir. Şiddet gören kişi, korkusundan ne yapacağını bilememekte
ve çaresiz olduğuna inandığı için saklamak durumundadır. Bu yüzden şiddet artarak devam eder. Ne
yazık ki şiddet; fiziksel, duygusal ya da cinsel olsun, insanların bedenlerinde ve ruh dünyalarında tamiri zor
yaralar açmaktadır. Bu yüzden saklanmaması ve geçiştirilmemesi gerekir. Aile içi şiddet, büyük oranla kadınlara
ve çocuklara yöneliktir. Ama ne yazık ki şiddet sadece insana değil, hayvanlara da uygulanmaktadır. Toplumun
en zayıf halkası olan hayvanlar da şiddet mağduru olarak kötü muameleye maruz kalmaktadır. Genellikle
hayvanlara yapılan eziyet ve işkenceler ölümle sonuçlanmaktadır. Şiddetin önüne geçebilmek için çok
ciddi çalışmalar yapılmalı, toplum eğitilmeli. Bu durumlarda nereye başvuracağını ve haklarını iyi bilmelidir.
Yapılan araştırmalara göre; fiziksel ve cinsel şiddet eylemlerinin %90'ı aile bireyleri tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yine araştırmalara göre, şiddet uygulayan kişilerin geçmişte şiddet gördüğü kanıtlanmıştır. Bundan
da anlaşılacağı gibi şiddet, şiddeti doğuruyor.
Yaren Aslan
21
Bizi Takip Edin
ktuuik
631 Gönderi
Takip et
1,830 Takipçi 25 Takip
KTÜ UİK
Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluş
Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü Resmi Instagram Hesabıdır.
KTÜ UİK
@ktuuik . Eğitim Araştırmaları Merkezi
Mesaj Gönder
KTÜ UİK
Takip et
@ktuuik
Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü Resmi Twitter Hesabıdır.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Mart 2012 Tarihinde Katıldı
17 Takip Edilen 605 Takipçi
KTÜ UİK
33 abone
ABONE OL
KTÜ ULuslararası İlişkiler Kulübü
Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü Resmi Linkedİn Hesabıdır.
Kar Amacı Gütmeyen Kuruluş
Takip Et Daha Fazla Bilgi Edinin Daha Fazla
22
Trabzon’un Az Bilinen Güzellikleri
ALTINDERE VADİSİ:
Altındere Vadisi, Trabzon‘un Maçka ilçesi sınırlarında
bulunan enfes bir doğa harikasıdır.
Altındere Vadisi, 1987 yılından bu yana milli park
statüsündedir. Temiz havası, iklimi ve su kaynakları
sayesinde bitki ve hayvan çeşitliliği açısından
oldukça zengindir. Altındere Vadisi'ne toplu
taşıma araçları veya hususi araçlar ile ulaşım
sağlayabilirsiniz. Toplu taşıma aracı ile ulaşmak
için önce Trabzon merkezden Maçka ilçesine
daha sonra Maçka ilçe merkezinden ise Altındere
Vadisi'ne giden dolmuşları kullanabilirsiniz.
Hususi araç ile ulaşım sağlamak isterseniz de
Trabzon merkezden D885/E97 ve Maçka Yolu'nu
kullanarak rahatlıkla ulaşım sağlayabilirsiniz.
KARESTER YAYLASI:
Yeşilin her tonu, huzurun ve mutluluğun başkentidir.
Gezmeye doymak için saatlerin yetmeyeceği
bir doğası vardır. Uzungöl’de bulunan Karester
Yaylası seyir zevkinin en yüksek olduğu yerlerden
birisidir. Yukarıya çıkıldıkça kıvrılan yollar
dik yamaçlar ve gitgide küçülen Uzungöl, artan
hayranlık. Uzungöl’e gidip Karester Yaylası'na
uğramamak olmaz.
Trabzon’dan 99 km uzaklıkta bulunan Çaykara
ilçesine gidip buradan Uzungöl’e ardından ise
Karester Yaylası'na ulaşabilirsiniz. Toplu taşıma
araçları ile ise Trabzon merkezinde Çömlekçi
Mahallesinde her 20 dakikada bir kalkan Uzungöl
minibüsleri ile ulaşabilirsiniz.
Sultan Murat Yaylası:
Trabzon’un gözde yerlerinden biri olan Sultan
Murat Yaylası Çaykara'da bulunmaktadır. Çaykara’dan
yaylaya 25 kilometrelik toprak bir yolla
ulaşabilirsiniz. Derler ki; IV. Murat 1635 yılında İran
Seferi’nden döndüğü sırada bu yaylada ordusuyla
birlikte Cuma namazını kılmış ve konaklamıştır. Bu
sebepten dolayı Sultan Murat olarak adlandırılmış
bu yayla. Sultan Murat Yaylası’nda aynı zamanda
Osmanlı ordusunun bir şehitliği bulunur. Şehitlikte
bir subay ve 70 Er’in mezarı vardır. Şehitler Tepesi
yayla merkezine 1,5 km mesafede.
Yaylaya Trabzon-Rize sahil yolunda Of’a varınca
güneye saptıktan 22 km sonra Çaykara ilçesine
oradan da yaklaşık 33 km’lik yol boyunca başka
yaylalardan da geçerek ulaşabilirsiniz.
23
Çal mağarası:
Trabzon ilinin Düzköy ilçesine bağlı Çal Mağarası
yer altındaki saklı cennettir. Yer altında 200
metreden sonra 2 kola ayrılmaktadır. Dünyadaki
en uzun ikinci mağaradır. İçinde küçük bir
dere akmakta olup yağışlı mevsimlerde 1.5 metreye
kadar yükselir, yaz aylarında ise 25 cm ye
kadar düşmektedir. Ayrıca mağaranın üzerinde
tarihî bir kale bulunmaktadır
Trabzon'un il merkezinden Çal Mağarası'na
olan uzaklık mesafesi yaklaşık olarak 48 km'dir.
Trabzon il merkezinden özel araç ile yola
başlandığı takdirde güzergahın Akçaabat,
Düzköy ve Çal Yolu olarak
izlenmesi gerekiyor. Bunun beraberinde Akçaabat'tan
hareket eden dolmuşlar ile de Çal
Mağarası'na ulaşım mümkün olmaktadır.
Vazelon Manastırı:
Trabzon'un Maçka ilçesinde bulunan Rum
manastırıdır. 270 yılında inşa edilen manastır,
Trabzon şehir merkezinin 40 kilometre güneyinde
yer almaktadır. İmparator I. Justinianus,
565 yılında manastırın onarılmasını istemiştir,
o zamandan bu yana manastır pek çok kez
yenilenmiştir. Mevcut bina 1410 yılında yeniden
inşa edilmiştir. Birçok amaç için kullanılan
bu manastırda kendinizi birkaç yüzyıl öncesinde
hissedebilirsiniz. Bölgenin en zengin ve
en önemli manastırlarından biridir.
Trabzon otobüs terminalinden Gümüşhane
dolmuşlarına binerek Kiremitli Köyü’ne
gitmelisiniz. Ancak yolun bundan sonraki
kısmını yürüyerek tamamlamanız gerekecek.
Tabii bu noktada yürüme yolunun oldukça
uzun olduğunu söylememiz gerekiyor.
Manastıra ulaşan yürüme yolu çok zahmetli
olsa da, çam ormanlarının manzarasının sizi
etkileyeceğine eminiz.
Sis Dağı :
Sis Dağı, Trabzon ili, Şalpazarı ilçesi ile Giresun ili
Eynesil ilçe sınırlarında, Aladağların en yüksek
tepesidir. Yüksekliği 2182 m'dir. Sis Dağı Yaylası'nda
aşağı baktığınızda bulutlarla kaplı bir deniz görebileceğiniz
bir yerdir. Kendinizi bulutların içine atmak
isteyebilirsiniz. Sis Dağı Yaylası Şenlikleri, her yıl
temmuz ayının 3. Cumartesi günü düzenmektedir ve
çok hoş görüntülere ev sahipliği yapmaktadır. Sis
Dağı Yaylası'nda telefon, elektrik ve su vardır.
Konaklama hizmetleri ve günübirlik ziyaretçilerin
ihtiyaçlarına yönelik tesisler bulunmaktadır.
Toplu taşıma araçlarını kullanabilir ve Görele ilçesine
geldikten sonra yaylaya geçebilirsiniz.
Abdullah Tepe & Tolga Turan & Osman Tuna
24
Ecem Tuğlan ile kariyeri ve
Robopsikologluk üzerine keyifli
bir röportaj gerçekleştirdik.
ECEM TUĞLAN
Sefanur Taşdelen
-Öncelikle bizlere biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Ecem Tuğlan. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünde Lisans Eğitimi; İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyaset
Bilimleri Ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans eğitimi aldım. 2016 yılında henüz lisans öğrencisiyken
yazmış olduğum yapay zeka felsefesi ve robopsikoloji konulu makalemi Nasa’nın başmühendisi Dr.
Ravi Margasahayam’a sundum. Sonrasında Dr. Ravi ile çalışmaya başladık. İsveçli iş adamı Valdi İvancic ile
MecAdemi isimli bir sosyal öğrenme platformu tasarladık. Kurucu ortağı olduğum Fenom Robotics’te
hologram oynatan doğa-dostu insansı robotlar tasarladık ve eğitimler, film galaları, fuarlar, konserler gibi
pek çok etkinlikte robotlarımızı sergiledik. Şu anda bir yandan Dr. Ravi ile çalışmalarımı sürdürürken, bir
yandan da bir teknoloji şirketine danışmanlık yapıyorum.
-Yapay Zeka’ya ilginiz nasıl başladı?
Çok küçük yaşlarda bile bilimle ilgiliydim. Okuduğum ilk kitap ben dört yaşındayken annemin aldığı bir
biyoloji kitabıydı, babam iş gezilerinden dönerken bana H.G Wells, Jules Vern gibi usta yazarların kitaplarını
getirirdi. Fakat ondan öncesinde bile bilim benim için çok değerliydi. Gezegenlerin özelliklerini bilmek,
robotlar hakkında düşünmek de adımı bilmek kadar normaldi.
Hani bazen bazı şeyler insanın doğasında vardır ya sanırım yapay zeka ve robotlara ilgi de benim doğamda
vardı. En eski anılarımda, çocukluğuma ait fotoğraflarımda dahi oyuncak tercihimin robotlardan yana
olduğunu söyleyebilirim. Çocukken hepimizin takıntı derecesinde ilgilendiği bir takım konular vardır,
zamanla, büyüdükçe bu ilgimizi yitiririz ya da ilgi alanlarımız değişir. Benim robotlara ve yapay zekaya
olan ilgim çok küçük yaşlardan beri vardı ve artarak devam ediyor.
25
- Robopsikologluğu bize tanımlayabilir misiniz?
Robopsikoloji ilk olarak Isaac Asimov’un Robot Hikayeleri serisinde kullandığı bir terim ve bu hikayelerde yer
alan Dr. Susan Calvin’de robotlardaki anomalileri bulup düzelten bir robopsikolog. Robo-psikolojinin psikoloji
kısmı sizi yanıltmasın. Robopsikoloji deyince insanların aklına direkt olarak psikoloji ile ilgil bir meslek geliyor.
Fakat robopsikoloji interdisipliner bir meslek olmasının yanında aslında şu an psikolojiden çok sosyoloji ile
ilgili. Çünkü daha çok insan ( çoğunlukla toplumla ve birey olsa dahi bunun toplumda ne gibi sorunlar
doğuracağı ve bu sorunlara ne gibi çözümler sunulacağı ile ilgili konularla )-yapay zeka ilişkilerini optimum
düzeye taşımakla ilgileniyor.
Ben teoride insan-robot etkileşimi ile ilgileniyorum ki bu da birey-artifakt ilişkisinin yanında toplum-artifakt/robot
ilişkisini içeriyor. Ben daha çok insanın toplumla ve toplum içinde yapay zekayla ilişkisini, birey-yapay
zeka ilişkisini ve bu ilişkinin çıktılarını ve topluma yansımalarını, yapay zekanın insanı ve toplumu nasıl değiştirdiği,
şekillendirdiğini inceliyorum. Örneğin ISS’teki astronotlar altı ay gibi uzun bir süre boyunca toplumdan
izole bir şekilde yaşıyorlar, sürekli aynı birkaç kişi ile karşılaşıp iletişim kuruyorlar. Kapanma dönemlerinden
hatırlarsınız ki bu izolasyon pek hoş bir durum değil, toplumun kalanından soyutlanmak ve üçüncü bir
göz gibi dışarıdan bakmak, en yalnız kalmayı tercih edenlerimizi bile zamanla rahatsız etmeye başlar. İnsan
zihni, üretmek için çalışmak (buradaki üretime sanatsal eserlerden tutun, kişinin öz farkındalığına kadar geniş
bir yelpaze olarak sayılabilir.), çalışmak içinse farklı uyaranlarla karşılaşmayı bekler. Toplum da bu farklı
uyaranlar için mükemmel bir katalogtur. Bu nedenle İtalya’da, İspanya’da pek çok kişi sosyalleşmek için
balkonlarda müzik aletleri çalıp dans etti, teraslarda pinpon oynadı.
Fakat ISS’teki astronotların böyle bir imkanı yok maalesef, dünyadan 408 km uzaktalar. Neyse ki artık facetime,
skype, zoom gibi pek çok video konferans yöntemleri var, fakat fiziksel olarak sizinle aynı ortamda
bulunan ve pek çok farklı karaktere sahip, yapay zekalı bir robot hayal edin, size bilimsel deneylerde asistanlık
yapıyor, arada şakalarıyla sizi güldürüyor, dertlerinizi dinliyor veya favori şarkısını söylerken sizi rahatsız
ettiğini ve sesini kısmasını söylediğiniz için size darılıyor. ISS’e kırk kişi sığdıramayacağınız için kırk farklı
karaktere sahip bir yapay zekalı robot oldukça ekonomik ve heyecan verici değil mi?
- NASA tarafından dünyanın sayılı robopsikologlarından biri olarak seçilmek sizin için nasıl bir deneyimdi?
Nasıl gerçekleşti?
Öncelikle belirtmek istiyorum ki bu kolay bir süreç değildi. Yani her şey bir anda olmadı, bir süreç içerisinde
ilerledi. İnsanlar genelde buzdağının görünen kısmına odaklanıyorlar, çoğu kişi ortaya güzel bir eser çıkana
kadar geçen süreyi, harcanılan çabayı, yaşanılan problemleri göz ardı ediyor. Belki de başarının çok kolay bir
şey gibi sunulmasından kaynaklanan bir problem bu, bu tür hikayeleri okuyup, deniyorlar fakat ilk engelde
hayal kırıklığına uğruyorlar.
Örneğin ben Dr. Ravi’ye sunduğum makaleyi sunumdan iki sene önce yazmış ve pek çok yere göndermiştim
ve muhtemelen henüz lisans öğrencisi olmamın da etkisiyle herhangi bir geri dönüş alamadım. Bu iki sene
sürecinde makalemi geliştirdim, hocalarıma danıştım, tavsiyeler aldım. Sonra bir gün final haftası için kütüphaneye
ders çalışmaya gitmiştim ve kütüphanede bir bilim kulübü afişi gördüm ve bu kulübe dahil oldum.
Kulübü kuran hocamız kendisi de daha önce Nasa’da çalışmış bir hocamızdı. Bu arada kulüpteki tek sosyal
bilimler öğrencisi bendim. Kulüp dahilinde bir etkinlik düzenledik ve bu etkinliğe hocamızın birlikte çalıştığı
Dr. Ravi’yi davet ettik ben de yazmış olduğum makaleyi kendisine sundum ve Dr. Ravi ile çalışmaya başladık.
-Bu deneyiminizin sonunda size yeni kapılar açıldı mı?
Elbette, Dr. Ravi ile çalışmaya başladıktan sonra pek çok önemli biliminsanıyla, astronotlarla, sanatçılarla
tanıştım. Önemli etkinliklere katılma fırsatı elde ettim. En önemlisi de çok güzel deneyimler edindim, pek çok
yeni şey öğrendim bu süreçte.
-Gelecek için planlarınız nelerdir?
Şu anda yoğun bir programım var, Dr. Ravi ile çalışmalarımı sürdürüyorum, bir teknoloji firmasına danışmanlık
yapıyorum, konferanslara, eğitimlere katılıyorum, bir süre bu şekilde devam etmeyi düşünüyorum. Uzun
vadede ise üniversitelerde robopsikoloji dersleri verilmesi için çalışmalar yapmak gibi bir hayalim var.
- Hayallerinin peşinden koşan bir kadın olarak hemcinsleriniz için tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle merak edin, sorun, sorgulayın ve pes etmeyin. Evet belki çok klasik ve sürekli söylenen şeyler
bunlar ama en çok yapılan hatalar aynı zamanda pek çoğumuz büyüdükçe çocukluğumuzdaki merakı ve
üreticiliği kaybediyoruz. Hayal gücümüzü dizginliyoruz. Konu bilim veya sanat olunca zaman zaman yeniden
çocuk olmayı öğrenin, merak edin, sorun, hayal gücünüzü sınırlamayın ve kendinize inanın.
26
Ünlü oyuncu Gözde
Duru ile meslek hayatı
hakkında keyifli bir
röportaj gerçekleştirdik.
Sefanur Taşdelen
27
Gözde Duru
- Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Gözde Duru kimdir?
Gözde pozitif, iş konusunda çok pimpirikli, biraz amazon, biraz naif, kimilerine göre şaşkın ve komik
diyebiliriz.
- Oyunculuk çocukluğunuzdan beri hayaliniz miydi? İlk oyunculuk deneyiminiz nasıl başladı?
Evet, küçüklüğümden beri hep oyuncu olmak istedim ve bu konuda evrildim. Tiyatro lisede, bale de
ilkokulda hayatıma girmişti. Dizi ise üniversiteden mezun olduktan sonra başladı. İlk dizim Al
Yazmalım.
- Oyunculuğun sizin açınızdan artı veya eksileri nelerdir?
Oyunculuk çok zor bir yolculuk, hayatın her anında kendini kendine ispatlama gayesi bir yandan da
kişinin zor tatmin olduğu, sürekli kendini eleştirdiği, kendini beğenmediği bir meslek benim için.
Hep daha iyisi için arayışta olduğum bir yol. Bir yandan da inanılmaz bir tatmin sahnede, ekranda,
perdede. İnsanların size sonsuz bir sevgi sunması. Arkanızda bir eser bırakmak. Bunlar çok kıymetli
şeyler. Olumlu ve olumsuz yanları birbirine harmanlanmış bir şey.
- Rol aldığınız karakterler arasında kendinize benzettiğiniz bir karakter var mıydı?
Bugüne kadar olmadı. Ama kendimi yakaladığım “an” lar oldu. Karakter olarak değil ama verilen
duygu olarak aynı hisleri paylaştım karakterlerle.
- Gelen dizi/film tekliflerini değerlendirirken özellikle dikkat ettiğiniz bir nokta var mı?
Kendime sadece içinde olmak istiyor muyum sorusunu soruyorum, cevabım evetse oluyorum.
-Oyuncu olmasaydınız hangi mesleği yapıyor olurdunuz?
Büyük ihtimalle sinema akademisyeni olurdum.
- Sevdiği mesleği yapan bir kadın olarak hemcinsleriniz için tavsiyeleriniz nelerdir?
Zor bir iş yapacaklar buna kendilerini hazırlasınlar. Kadın olarak bu sektörde işimiz erkek oyunculara
göre biraz daha zor ve daha çok mücadele edici. Gerçekten isteyenler, bu tutku içinde olanlar bu işi
yapsın diyebilirim çünkü diğer türlüsü büyük bir hayal kırıklığı olur.
28
GÖKÇE ULU
- Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Gökçe Ulu kimdir?
İstanbul’da doğdum ve büyüdüm, aslen Malatyalıyım.İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi mezunuyum. Çeşitli
sporlar, gastronomi ve arkeoloji ile ilgileniyorum.Hem yurt içinde hem de yurt dışında yeni yerler görmek, yeni
kültürler ve bu kültürlerden insanlar tanımak benim için hayatın önemli bir parçası. Şu anda Mercedes Benz Türk
firmasında Kamyon ürün grubunda Ar-Ge Uzman Mühendisi olarak çalışıyorum
- Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Öncelikle mesleğimi seçene kadar çok araştırmalar ve gözlemler yaptım, çeşitli mesleklerden birçok insana danışıp
kendim ve geleceğim için en doğru kararı vermeye çalıştım.
Lisans eğitim döneminde iki farkli şirkette yaptığım stajlardan sonra iş hayatına ilk olarak 2014 yılında bir otomotiv
firmasında başladım.Burada iş hayatı ile ilgili bir çok tecrübe kazandığımı söyleyebilirim.Benim için adeta bir okul
gibiydi.Bu sayede kariyer yolculuğuma nasıl devam etmem sorusuna cevap buldum.
2016 yılı Ağustos ayında yolum Mercedes Benz Türk şirketi ile kesişti. Burada çeşitli görevler üstlendim, özgün ve
uluslararası projelerde görevler aldım.Şu anda Ar-Ge Uzman Mühendisi olarak kariyerime devam ediyorum. Aynı
zamanda şirket çalışanlarının Start-Up fikirlerinin desteklendiği, yenilikçilik, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme konularında
çeşitli çalışmaların hayata geçirildiği “Mercedes Benz Koza Merkezi”nin koordinatörlük görevini üstleniyorum.
- İş hayatında karşılaştığınız zorluklardan örnek verebilir misiniz?
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki; iş hayatının kendi içinde ve şirketten şirkete değişen çok özel bir dinamiği var.Her
şirketin, her iş kolunun ve sekörün kendine has avantaj ve dezavantajları dolayısı ile zorlukları olabiliyor.Özellikle
stajlarda veya ilk iş deneyiminde bunları çok iyi okuyup yorumlayabilmek kariyer adımlarının devamı açısından çok
kıymetli.Çünkü kariyer yolunuz boyunca zorluklarla karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.
Profesyonel hayatın içerisinde ne kadar eğitimli, planlı ya da hazırlıklı olunursa olunsun zor konularla veya insanlarla
baş etmek zorundayız. Bu bazen bir iletişim problemi olabilir bazen empati problemi bazen de stres,zaman baskısı
gibi sebeplerden kaynaklanan gergin ortamlar ve çatışmalar olabilir. Bununla ilgili tecrübelerime dayanarak söyleyebileceğim
en önemli şey; aslinda her yeni zorluğun daha fazla deneyim ve kendinizi daha iyi tanıma fırsatı vermesi
olacaktır.Bir zaman sonra geriye baktığınızda ve nelerin üstesinden gelebildiğinizi gördüğünüzde kendinize olan
inancınız katlanarak artacaktır.
- Hayatımın dönüm noktası dediğiniz bir olay var mı? Varsa nedir?
Aslında buna örnek olarak bir olay veremem ama şunu söyleyebilirim ki farkındalığım arttıkça özellikle iş hayatında
yapığım bazı şeyleri eskisinden farklı yapmaya başladım ve bana olan pozitif etkisi arttı.Bu benim için belli başlı
tecrübelerden sonra bugünkü seviyeye ulaştı diyebilirim.Olayları bakış açımı değiştirerek ele almaya ve adımlarımı
daha net ve ısrarlı atmaya başladıkça ve sonuçlarını aldıkça rüzgarın benden yana estiğini hissedebildim.
-Başarılı bir iş kadını olmak isteyen genç kızlarımıza üç tavsiye verir misiniz?
Naçizane şunları söyleyebilirim;
Çok iyi bir gözlemci olmak
İyi bir network ağı kurmak
Kendilerini profesyonel anlamda sadece kendi bakış açılarına göre değil, etkileşimde oldukları insanların gözünden
de değerlendirebilmek
29
Gökçe Ulu ile kariyer
hayatı üzerine keyifli bir
röportaj gerçekleştirdik.
Büşra Nur Özkara
30
Ünlü oyuncu Cansu Gültekin
ile kariyer hayatı ve tiyatro
üzerine keyifli bir röportaj
gerçekleştirdik.
Sefanur Taşdelen
31
- Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Cansu Gültekin
kimdir?
Kabaca biyografimden bahsedeyim. Cansu Gültekin 1990 İstanbul-Bakırköy
doğumluluyum. Çocukluğumu İstanbul’da geçirdim
ve 11 yaşında babamın işi dolayısıyla Romanya’ya taşındık.
5 sene Romanya’da yaşadım ve liseyi bitirince buraya geldim.
Tiyatro istiyordum, çocukluğumdan beri vardı öyle bir hayalim.
9 yaşıma kadar birkaç reklam filminde de oynadım. Türkiye'ye
geldiğimde sınavlara hazırlandım daha sonra Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tiyatro okudum. Bu sırada
televizyonda da işçilik yaptım. Okul bittikten sonra devlet tiyatrolarında
sözleşmeli olarak çalıştım ve bir oyunda görev aldım.
5 sene kadar İngilizce çocuk tiyatrosu yaptım. 2008 ve 2018
yılları arasında 10 sene içinde 8 tane televizyon dizisi çektim, 1
sinema filmi çektim, 10’dan fazla çocuk oyununda, 1 profesyonel
oyunda oynadım ve kendim bir oyun yönettim. Televizyon
dizileri çok şanslı diziler olmadılar. İlk başta yaptığım Akasya
Durağı ve Kavak Yelleri hariç sonrası yaptığım işler reyting
kurbanı oldu, benim rolüm kısa sürdü derken televizyonda
uzun süre kalıcı bir birliktelik sağlayamadık, hayalimde de
yoktu. Böyle olunca zaten yolum tiyatro diye düşünürken
Mersin Şehir Tiyatrosu’nun sınavlarına başvurdum ve Mersin’e
taşındım. 1 buçuk senedir Mersindeyim.
- Oyunculuk ve tiyatro deneyiminiz nasıl başladı?
3 yaşında reklamlar oynamamla başladı. Serüven zaten çocukluktan
beri evin içinde ‘’Bu kız oyuncu olur. ‘’ ‘’Sen zaten oyuncu
olacaksın.’’ gibi bir yönlendirme vardı. Annem de ressam
olduğu için beni her zaman çok destekledi. Daha sonra ben
bunu profesyonel olarak yapmak istediğimi söyleyince annem
bana ‘’Mutlaka konservatuar okumanı istiyorum ama bunu
heves olarak yapmanı, ünlü olmak için yapmanı istemiyorum
onu gerçekten anlıyorsan gerçekten sanatçı olmak istiyorsan
yaparsın.’’ dedi ve beni tiyatroya yönlendirdi. Şanslıydım birkaç
iyi hocaya denk geldim. Sınavlara hazırlık için bir kursa gittim. O
dönemde tiyatroya dair daha fazla şey öğrendim, bu şekilde
konservatuara girdim. Yolculuk böyle oldu.
- İlk sahneye çıktığınızda neler hissettiniz? Sahnede
olmak nasıl bir histi?
Korkunç. (güler) Kesinlikle bir daha yaşamak istemem. Çok
korktum, örneğin okulda bir odanın içinde tanıyor olduğun
sınıf arkadaşlarına ve hocalarına oynuyorsun ve hata yaptığında
haftaya daha iyisini yaparım diye düşünüyorsun ama sahne
farklı. Sahneye ilk defa çıktığında 500-1000 kişinin önündesin
ve hata riskin yok. Tecrüben yok, bilgin olsa dahi başarısız olma
korkusu o kadar çok var ki heyecanı aşıyor ve kaygıya dönüşüyor.
Ben ilk çıktığımda çok korkmuştum, hiç güzel bir şey değildi.
(güler) Birkaç oyundan sonra yaşadığım şey çok güzeldi,
başardıkça mutlu olma hissi, başaramadıklarını kurtarabilmeyi
öğrenmek çok değerliydi.
- Sahne ya da set öncesi role nasıl hazırlanıyorsun? Seni
motive eden veya ritüel olarak yaptığın
özel bir şey var mı?
Evet muhakkak var. Öncelikle ben mutlaka yazarak çalışırım. O
karakter hakkında bana verilen bilgileri yazarım, eğer yeterince
bilgi yoksa kendim o karakteri yaratırım. Konuşma egzersizleri
yaparım, nefes egzersizi her zaman yapıyorum. Eğer bir yazar
çalışıyorsam mutlaka diğer eserlerini okurum, bir yönetmenle
çalışacaksam diğer bütün filmlerini izlerim ve onun vizyonunu,
perspektifini araştırırım. Kendimi de onunla aynı çerçevede
buluşturmaya çalışırım.
-Sahnede olmakla kamera karşısında olmak arasındaki
farkı kendi adına nasıl tanımlarsın?
Bana özel olan bir şey var mı diye sorarsan cevabım: Ben
sahnede olduğumda o sorumluğu çok seviyorum, o başarmak
zorunda olma halini, ne kadar çalışırsan çalış her akşam yeni
bir tecrübe. Dolayısıyla o aktif tecrübeyi çok seviyorum. Çok
heyecan verici. Onu her gün başarabilmek için savaşmak çok
keyif aldığım bir kısmı işimin. Televizyonda böyle bir durum
yok, sahnenin aynısını yapmaya çalışıyorum, benzerini yapabilirsem
zaten devam ediyorum ama benzerini yapamazsam
‘’Hocam bir daha çekebilir miyiz?’’diye soruyorum ve daha
iyisini yeniden çekebiliyoruz. Televizyonda da sevdiğim şeyler
var mesela kamerada yakın bir çekim içinde olduğumda kontrol
etmem gereken donanımlar daha farklı örneğin mimiklerini
daha dikkatli kontrol ediyorsun, bakışlarını daha dikkatli kontrol
ediyorsun ama tiyatro sahnesinde bedenini ve sesini kontrol
ettiğin gibi bunlarla uğraşmakta çok hoşuma gidiyor.
- Oynadığınız oyunlar sırasında, sahnede başınıza gelen
komik veya ilginç unutamadığınız bir anınız var mı?
Her oyuncunun başına gelen Trak Gelme olayı bir keresinde
benim de başıma geldi. Devlet Tiyatrosu'nda ışık açılıyor, sahne
benim sözüm ile başlıyor ama bir şey aklıma gelmiyor, ne laf
geliyor aklıma ne de konu. Seyirciye bakakaldım. Bana sorarsanız
3 dakika bekledim ama aslında 30 saniye sürmüş. Sahnedeki
arkadaşlar anladılar, toparlamaya çalıştılar ama sıra yine
bana gelince yine hiçbir şey hatırlayamadım. Biz o sahneyi bir
şekilde toparladık. Sahne bitince iyi olup olmadığımı sordular.
Hemen sordum kaç dakika öylece kaldım diye, sadece 30
saniye sürmüş ama o sahnenin bende hissettirdiği duygu o
kadar korkunçtu ki anlatamam. En belirgin olarak hatırladığım
bu.
- Sizce Türkiye’de tiyatro ne durumda ve tiyatronun
geleceği nereye gidiyor?
Türkiye'de tiyatro modern ülkelere kıyasla daha geriden
geliyor. Ben yeni jenerasyonun yeterince tiyatroya sevk edildiğini
düşünmüyorum dolayısıyla 20 yaşında ve 30 yaşında
insanların ‘’Hadi bu akşam tiyatroya gidelim’’ demek gibi bir
alışkanlığı yok. Bu alışkanlığa sahip olmadıkları için son derece
az izliyorlar. Tabii bunu suçlamıyorum çünkü bu çocukluktan
verilmesi gereken bir eğitim. Maalesef alışkanlığımız olmadığı
için iyi tiyatro seyircisi az, bu son derece üzücü çünkü ben bir
tiyatrocu olarak çok daha fazlasını arzu ederim. 100 yıl önce
insanların tiyatro dışında bir alternatif yokken şimdi ise kıyaslanamayacak
kadar çok alternatifi var. Biz daha çok çaba göstermeliyiz,
birbirimizi daha fazla yönlendirmeliyiz ve daha fazla
tiyatroya yönlendiren eğitimler verilmeli. Kısaca benim hayal
ettiğim tiyatro kültüründen biraz gerideyiz ama umudum var.
- Son olarak sevdiği mesleği yapan bir kadın olarak
hemcinsleriniz için tavsiyeleriniz nelerdir?
Erkek egemen bir toplumda yaşadığımız için kadınları savaşçı
bir hale getiriyoruz. Kadınların birbirleriyle savaşmamalarını
öneririm, birbiriyle savaşmak insanlar için en farkında olmadan
düşebilecekleri tuzak. Bence kadınlar birbirlerini çok fazla
eleştiriyorlar. Ben önce bunu yapmamalarını öneririm, biz
birbirimizi desteklersek zaten erkeklerden üstünüz (güler).
Kesinlikle birbilerini desteklesinler, birbirlerine olumlu eleştiri
yapsınlar. Kendileriyle yarışsınlar. Ben hergün kendimden daha
iyi olmaya çalışıyorum çünkü kendimle her gün yarıştayım ve
etrafımdaki başka kimseyle yarışta değilim. En çok bunları
önerebilirim.
32
TARİHE DAMGA VURAN LİDERLER
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım
Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde
doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır.
İlkokul eğitimini Mahalle Mektebi ile Şemsi Efendi’de gerçekleştiren
Atatürk, Selanik Mülkiye Rüştiyesi ve Selanik
Askeri Rüştiyesi ortaokul eğitiminin ardından Lise eğitimini
Selanik Askeri İdadisinde tamamlamıştır. Daha sonra
Harp Okulu ve Harp Akademisinde üniversite eğitimini
tamamlayarak askerlik hayatına başlamıştır. 1893 yılında
Askeri Rüştiye'de okurken matematik öğretmeni ona
Kemal ismini verdi ve böylece ismi Mustafa Kemal oldu.
Harp Akademisi'nden yüzbaşı ünvanını alarak mezun olan
Mustafa Kemal Şam'da göreve atıldı. Özellikle Çanakkale'de
kazandığı zafer ile I. Dünya Savaşı'nın seyrini değiştiren
Mustafa Kemal Atatürk, bu savaş ile beraber tüm
dünya tarafından tanınmasıyla tarihe geçmiştir. I. Dünya
Savaşı nihayete erdiğinde Mondros Ateşkes antlaşması
imzalanması ile vatan topraklarını paylaşılacaktı. Fakat
duruma el koyan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a
çıkarak milli mücadelenin temellerini attı.23 Nisan
1920 tarihinde TBMM’nin açılmasına önder olan Mustafa
Kemal Meclis tarafından da Hükümet Başkanı seçildi. 5
Ağustos 1921’de yine Meclis tarafından Başkomutan seçildi.
Sakarya Savaşı’nın kazanılmasındaki büyük emeklerinden dolayı Gazilik unvanı ve Mareşallik rütbesi ile
şereflendirildi. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilk Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu. 1934 yılında Gazi Mustafa Kemal’e meclis “Atatürk” soyadını lâyık
gördü. 10 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda hayata veda etti.
CENGİZ HAN:
Cengiz Han 1162 yılında Temuςin ismiyle dünyaya geldi. Temuçin,
demirci manasına gelmektedir. Cengiz lakabını daha sonradan
almıştır. Babası Yesügüy Bahadır, Moğolistan’da ün
kazanmış Kıyat Tatar boyunun lideriydi. 13 yaşındayken öz
kardeşini, yiyecek konusunda yaşadıkları bir tartışma nedeniyle
öldüren yoksul çoban Temuçin, Moğolistan İmparatorluğu’nu
kurarak dönemin büyük devletleri olan Çin ve Harzemşahlar'a
diz çöktürmüştür. Cengiz Han bütün Moğol kabilelerini
tek bayrak altında topladı. 1211 yılında Pekin'e sefer
düzenleyerek burayı ele geçirdi. Çin hükümdarı barış için
prenseslerinden birini Temuçin ile evlendirse de barış fazla
uzun sürmedi. 1215 yılında Cengiz Han Çin'i himayesine altına
aldı. Daha sonra Harzemşahlar ile savaşarak düşmanlarını
bozguna uğrattı. Cengiz Han aynı zamanda, halkının yazıya
sahip olmasını sağlamak için Uygurlardan önemli kişileri başkenti
Karakurum’a çağırmış ve Moğolca için Uygur alfabesini
uyarlatarak bunu çocuklarına da öğretmesini istemiştir. Bu
sayede Moğol dilinin de yazılı hale getirilmesini sağlamıştır.
18 Ağustos 1227 tarihinde 60 yaşındayken vefat eden Cengiz
Han’ın neden öldüğü, günümüzde hala bilinmemektedir. Rivayetlere
göre bacağına saplanan bir ok, attan düşmesi ya da o
dönemlerde yayılan bir hastalık Cengiz'in ölümüne neden
olmuştur. Vasiyeti üzerine atlarla mezarının üstünden defalarca geçildi. Bunun yanında mezarının yerini
bilen herkes öldürüldü. (Cenazesine katılan 2 bin misafir dahil) Rivayete göre mezarı Burhan Haldun
Dağı’nın eteklerindedir.
33
JOSEF STALIN:
18 Aralık 1878'de Gürcistan'ın Gori kentindeki Rus köylü köyünde
dünyaya geldi. Asıl adı Yosif Visaryonoviç Cugaşvili idi. 7 yaşında çiçek
hastalığına yakalandı ve yüzünde yara izi kaldı. Birkaç yıl sonra, geçirdiği
iki at arabası kazası sonucu sol kolu sakatlandı ve hayatı boyunca
tam iyileşmedi. Diğer köy çocukları ona acımasız davrandı. Bu nedenle
Stalin, onunla dalga geçenlere karşı acımasız bir çizgi geliştirdi. Bir süre
yazılarında da kullandığı Stalin mahlası, ''Demir Adam'' anlamına
gelmektedir. İdeolojik olarak Marksizmin Leninist yorumuna adanmış
bir komünist olan Stalin, bu fikirleri Marksizm-Leninizm olarak resmileştirmiştir.
Kendisine verilen lakaplardan biri Gürcü dilinde ''Çivi''
anlamına gelen ''Koba''dır. 20. yüzyılın en önemli figürlerinden biri
olarak kabul edilen Stalin, onu işçi sınıfının ve sosyalizmin bir savaşçısı
olarak kabul eden uluslararası Marksist-Leninist hareket içinde, yaygın
bir kişilik kültünün oluşmasına yol açtı. Ekim Devrimi’ni planlayan ve
başarıya ulaştıran liderler arasında yer alan, Rus İç Savaşı’nda cephe
komutanlığı yapan ve II. Dünya Savaşı’nda muzaffer olan Kızıl
Ordu’nun Başkomutanı Stalin, özellikle 1930’lu yıllarda Sovyet ekonomisindeki
büyük kalkınma ve II. Dünya Savaşı’ndaki zaferden dolayı
Rusya ve Gürcistan’da popülerliğini korudu. 1991’de Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından önce, Stalin rejimi altında öldürülen insan sayısını
hesaplamaya çalışan araştırmacılar 3 ila 60 milyon arasında değişen
tahminlerde bulundu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra
799.455(1921-1953) kişinin infazını içeren resmi kayıtlar gibi Sovyet
arşivlerinden elde edilen kanıtlar da mevcuttu. Yaklaşık 1.7 milyon kişi Gulag’da, 390.000 kişi ise zorunlu göç sırasında öldü. Bu
kategorilerde toplamda 2.9 milyon resmi kurban var. Milyonlarca kişinin ölümünden sorumlu olsa da o da Hitler gibi Nobel Barış
Ödülü'ne aday gösterildi. Stalin, 5 Mart 1953'te öldü. Lenin gibi, Stalin'in cesedi mumyalandı ve halka sergilendi. Stalin, Moskova'daki
Kızıl Meydan'daki Lenin'in yanındaki bir mezara yerleştirildi.
ADOLF HITLER:
Adolf Hitler, 20 Nisan 1889 tarihinde Almanların yoğunlukta olduğu Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu’na bağlı Yukarı Avusturya’nın Braunau
am Inn kasabasında o sıralarda gümrük memuru olan Alois Hitler ve Alois’in
üçüncü eşi Klara Pölzl’ün oğlu olarak doğmuştur. Alois’in altı çocuğundan
dördüncüsüdür.Avusturya vatandaşı olarak doğan Adolf daha
sonra 1925'te Avusturya vatandaşlığından çıkmıştır. 1919’da Alman İşçi
Partisine üye olmasıyla başlayan politik yaşamı, bu partinin 1920’de Nasyonal
Sosyalist Alman İşçi Partisine dönüşmesiyle devam etti ve 1921’de
parti başkanlığına yükseldi. Hitler’in Şansölye seçilmesi için önündeki
engel 1925’ten 1932’ye kadar vatansız statüde olmasıydı. Bu engeli
kaldırmak adına, dönemin İçişleri Bakanı ve aynı zamanda Thule Cemiyetinin
üyelerinden olan Bakan Dietrich Klagges’in yaptığı atamayla, Berlin’de
bulunan Brunswick temsilciliğine atanarak devlet memuru statüsü
kazandı ve Alman vatandaşlığına geçti. 1933’te, ülkede kurulan yeni koalisyon
hükûmetinin başkanlığına atanmasıyla Şansölye oldu. Hitler,
Almanya’da I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Büyük Buhran’dan güç
kazandı. Hitler Almanya içerisindeki düzeni yeniden tesis etti ve güçlü bir
ülke yarattıktan sonra, saldırgan bir dış politika izleyerek Alman “yaşam
alanı”nı genişletmek amacıyla Polonya’ya saldırdı. Yıldırım Savaşı taktikleri ve Mihver Devletleri ittifakı ile
birlikte Avrupa’nın büyük bölümünü, Asya’nın ve Afrika’nın bir bölümünü işgal etti. ABD’nin II. Dünya Savaşı’na
Müttefikler’in tarafında katılması ve Kızıl Ordu’nun ilerlemesi ile Alman ordusu gerilemeye başladı.
Sovyet güçlerinin 23 Nisan 1945’te Berlin’e girmesi ile Almanya’nın yenilgisi kesinleşmişti. Hitler; işgal altındaki
Berlin’de, eşi Eva Hitler ile yer altı sığınağında 30 Nisan 1945 günü intihar etti. Cesedi vasiyeti üzerine
takipçileri tarafından yakıldı.
34
DOĞRU SÖYLEMLER
Bilim adamı
Evlatlık almak
Kimsesiz çocuk
Bilim insanı
Evlat edinmek
Devlet koruması
altındaki çocuk
Esirgeme Kurumu,
Yetimhane
Gerçek aile
Çocuk Sevgi Evi
Biyolojik aile
Çocuk verme
Yuva çocuğu
Kız vermek
Çocuğu evlat
edindirme
Yetiştirme Yurdunda
Yetişen Çocuk
Evlilik onayı
vermek
Hanım hanımcık
Baba evi
Sessiz sakin,
kibar
Aile Evi
Adamakıllı Sözünün Eri Erkek sözü
Layığıyla
Sözüne Sadık
Söz
Yaren Aslan
35
Sadece Düşlerde Değil Gerçek Başarılarla
LÖSEMİSİZ BİR DÜNYA MÜMKÜN
Ömer Faruk - 5.sınıf
Yiğit - 11.sınıf
Ada - 2.sınıf
Cemre - 7.sınıf
Beray - 5. sınıf
Duru - 8 yaş
Eda - 7. sınıf
Rabia - 6 yaş
Uluhan - 10 yaş
Yiğit Can - 11 yaş
Büşra Nur Özkara
36
Film ve Kitap Önerileri
Jadotville Kuşatması (2016)
Tür: Dram, Gerilim
IMDb; 7.2/10
Kadrosunda Jamie Dornan ve Mark Strong gibi isimlerin yer
aldığı film, 1961'de BM'nin, Komutan Pat Quilan komutasındaki
İrlanda barış gücü askerlerini Kongo'daki Katanga'ya, Jadotville
kasabasının sakinlerini korumak için göndermesi ile başlıyor. Bu
arada BM danışmanı Dr. Conor Cruise O'Brien, Fransız ve Belçikalı
paralı askerlere karşı Morthor Operasyonu adlı bir askeri
saldırı başlatır. Kısa süre sonra paralı askerlerden bir misilleme
saldırısı gelir ve Quilan ile adamları Katangalılar ve paralı askerlerin
kuşatması altında kalırlar. İrlandalı askerlerin saldırıya
direnmekten başka şansı yoktur ama ne kadar direnebilecekleri
şüphelidir.
Kanlı Elmas (2007)
Tür: Aksiyon, Dram, Suç
IMDb; 8.0/10
Başrollerinde Leonardo DiCaprio, Djimon Hounsou ve Jennifer
Connelly gibi isimlerin yer aldığı film, 1990’larda Sierra
Leone’de gelişmekte olan kaos ve iç savaşın fon oluşturduğu
“Blood Diamond” Güney Afrikalı paralı asker Danny Archer
ile Mendeli balıkçı Solomon Vandy’nin hikayesi. Her iki adam
da Afrikalıdır, ama geçmişleri ve şartları olabildiğince farklıdır.
Ne var ki, hayatlarını değiştirebilecek pembe bir elması
bulmak için çıktıkları serüvende yazgıları kesişir.
Sefanur Taşdelen & Büşra Nur Özkara
37 37
Dünya Düzeni
Amerika Birleşik Devletleri'nde Ulusal Güvenlik
Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile birçok başkana
dış siyaset konularında danışmanlık yapmış
olan 1973 Nobel Barış ödülü sahibi efsanevi siyasetçi
Herry Kissinger, Dünya Düzeni'ninde hem
deneyimlerini hem de geçmiş ve geleceğe yönelik
analizlerini aktarıyor. Kissinger'a göre; dünya
ısrarla düzen arayışında olsa da, neredeyse dört
yüzyıl önce Almanya'nın Vestfalya bölgesinde öteki
uygarlıkların çoğu katılmadan hatta haberleri bile
olmadan gerçekleştirilen bir barış konferansında
tasarlanan çalışmadan beri gerçek anlamda bir
dünya düzeni hiç var olmadı. Tarihin büyük bölümü
boyunca uygarlıklar kendi düzen kavramlarını
tanımladı. Hepsi kendini dünyanın merkezi saydı ve
ilkelerine evrensel geçerlilik atfetti. Günümüzdeyse
uluslararası sorunlar küresel boyutta yaşanıyor
ve ülkeler dünyanın farklı bölgelerindeki politik
olaylara neredeyse anında müdahil oluyor. Buna
rağmen, pek çok konuda önemli oyuncular arasında
fikir birliği sağlanamıyor. Ve sonuçta gerilim
giderek tırmanıyor.
Yazar - Herry Kissinger
Dış Politika - Karşılaştırmalı Bir Bakış
Günümüzde iç ve dış politika arasındaki ilişki
geçen onyıllara, özellikle de yüzyıllara oranla çok
önemli ölçüde belirginleşmiştir. Küreselleştiğinden
sözettiğimiz, özellikle de iletişim ve ulaştırma alanındaki
başdöndürücü gelişmelerle adeta "küresel
bir köy"e dönüşmekte olan dünyamızda, ülkelerin,
özellikle de genel ve/veya bölgesel anlamda
önemli/etkili ülkelerin dış politikalarını anlayabilmek,
hem uluslararası politikayı hem de ülkelerin
iç politikalarını yorumlayabilmemiz açısından
büyük önem taşımaktadır. "Avusturalya'daki kelebeğin
kanat çırpışlarının Alaska'da izlenebildiği"
günümüz dünyasında ancak bu yolla, dünyada/-
bölgemizde ve/veya ülkemizde sözkonusu olan
gelişmeleri nispeten sağlıklı bir biçimde ele alabilir,
değerlendirebiliriz. İşte Faruk Sönmezoğlu ve
Özgün Erler Bayır tarafından derlenen Dış Politika,
Karşılaştırmalı Bir Bakış başlıklı çalışma tam da bu
amaca hizmet etmek için, başta bu alana ilişkin
eğitim alanlar olmak üzere konuya ilgi duyanlar
için düzenlenmiştir.
Yazar - Faruk Sönmezoğlu ve Özgün Erler Bayır
Sefanur Taşdelen & Büşra Nur Özkara
38
Kulüp Üyelerimizin Gözünden
Sedanur Baltacı
Hanife Taşcıoğlu
Ebru Canpolat
Fatma Nur Eren
Fatma Onma
Melike Kılıç
39
Sıla Özkan
Mikayil Mikayıloğlu
Emirhan Akdeniz
Serhat Yıldız
Mustafa Güvenc
Esra Yıldız
Hamide Şenocak
40
VAHA
Parça parçayım, paramparça
beni yüreğinde bütünleştir.
Yalnızım, yapayalnız
gel yerleş gönül inime
Çay koyayım suskunluğu susturacak sohbetlere.
Serbest bırak yüreğimdeki kanadı kırık, tutsak kuşları
Bağıralım söylenmesi yasaklanan şarkıları,
Yalınayak koşalım taşlı yollarda.
Haksızlığı haykıralım masmavi umutlara
Çare arayalım gözardı edilmiş zalimliklere,
Çocuklara doğrultulan silahların önünde duralım,
Bulut olalım sonra.
Ölmek, yok olup gitmek değil,
Hiç varolmamış olmayacağız mesela,
Yaşayıp da varolmayanlara inat.
Kalem kağıt olalım,
Barışı yazana, aşkı anlatana, sevgiyi çoğaltana.
Sevda olalım kavuşamayana,
Aş pişirelim fakir olana, acıkana.
Birlikte duralım da merhem olalım dünyadaki bütün yaralara.
İnsan olalım, var olalım, yar olalım...
Bengül Varlı
41
Fırtınanın Esintisi
Ne yaparsam yapayım, gözlerindeki taş,
bana anlattıklarımı alçaltan acı dolu bir duyuş verecekse,
Ne yazarsam yazayım, kalbimdeki yaş bile hissettirmeyecekse sana işin aslını,
Ne yana dönersem döneyim, uyutmayacaksa insafsızlığın,
Ne yana yürürsem yürüyeyim, öyle sert bakacaksa gözlerin,
Hangi şehre gidersem gideyim, geçmeyecekse kalbime sapladığın cam kırıkları,
Hangi şekle girersem gireyim, bitmeyecekse açtığın kalp kırıkları
Ne kadar dalarsam dalayım, hep acıtacaksa kalbimde işlediğin cinayet,
Ne kadar ağlarsam ağlayayım, hep ittirecekse kalbin kalbimi,
Ben kaynar bir fırtınayı içimde taşırken,
Sen en soğuk acımasızlığını bana karşı kullanırken,
Kim sakinleştirebilir ruhundaki depremi?
Kim kurtarabilir beni senden başka, senin yarattığın enkazdan.
Yaren Aslan
42
BULMACA
8-)
11-)
2-)
1-)
10-)
6-)
7-)
13-)
9-) 12-)
4-)
15-) 14-)
3-) 6-)
Soldan - Sağa
1-) Yayılmacılık, bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar
üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır.
2-) Bir devletin başka bir devlete herhangi bir konuda verdiği ve
hiçbir tartışmaya ya da karşı çıkmaya yer bırakmaksızın, tanıdığı süre
içinde isteklerinin yerine getirilmesini bildirdiği, içinde savaş tehdidi
bulunan nota.
3-) Bir ülkede, o ülkenin yurttaşı olmakla birlikte soyu, dili ve dini yönünden
ülkenin sayıca baskın öğesi.
4-) Uluslar ve insanlar arasında daha fazla politik ya da ekonomik
işbirliğini savunan bir politik ilke.
5-) Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal ve ekonomik egemenliği.
6-) Bir devletin, bir kentin ya da bir yerin dışarıyla olan her türlü bağlantısını
zor kullanarak kesme.
7-) Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse.
Yukarıdan - Aşağıya
8-) Ulusal çıkarların barışçıl yollardan korunması.
9-) Bir konunun kamuoyuna duyurulması için yapılan açıklama.
10-) Bir ülkenin başka bir ülkedeki diplomatik görevlerinde
belirli bir uzmanlık alanı ile ilgili olarak temsil ve bilgi toplama
vazifelerini icra eden elçilik görevlisi.
11-) Kendisine devleti ya da halkı ya da bir kuruluşu, kurumu
temsil yetkisi verilerek bir yere, bir toplantıya gönderilen kimse.
12-) Bir devletin topraklarının başka bir devlet tarafından zorla
alınmasına ilişkin idari eylem ve uluslararası hukuk kavramı.
13-) Taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların devletin resmi
yargı organları yerine, kendileri tarafından belirlenen hakemlerce
çözümlendiği bir uyuşmazlık çözüm yöntemi.
14-) Ticari ya da başka malların yabancı bir ülkeye gitmesinin
engellenmesi
15-) Siyasi olarak bağlı olduğu bölgeye coğrafi açıdan bağlı
olmayan, bu bölge ile arasında başka bir siyasi bölge bulunan
siyasi bölgedir.
43
SUDOKU
5
3
2
7
9
4
7
8
3
6
9 1
8
9
2
7
4
1
8
6
4
2
9
44