ilovepdf_merged (1)
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
MATEMATİĞİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ
KÇPAL
MÇL
AAL
GEORGE BOOLE
HAYATI
Dijital çağın temellerini atmış olan George Boole, tüm insanlık
tarafından “bilgisayar bilimin babası” olarak kabul edildi.
İngiltere’de tarihler 2 Kasım 1815’i gösterdiğinde dünyaya
gözlerini açan George Boole, Mary Ann ve Joyce çiftinin oğludur.
Boole, zamanla babasından almış olduğu engin bilgilerle
kendisini dijital sistemler konusunda daha da fazla geliştirmeye başlamıştır. Yalnızca
matematik dalında değil, optik cihazların yapımına da ilgi duyarak çalışmalar yapan George
Boole, tüm dünyanın yakın tarihte tanıdığı isimlerin başında yer almaktadır.
12 yaşında Latince dilini geliştirmek isteyen Boole, yerel bir kitapçıdan bu konuyla ilgili olarak
Latince dersi aldı. Latin dilinde kendisini daha da fazla geliştirme başarısını göstererek, Latin
şair Horace’ın bir şiirini tercüme etmeye başladı. Bu durum babasının çok hoşuna gitti ve
oğlunun bu şiirini yayınlatma kararı aldı. Böyle bir şiiri 12 yaşında ki bir çocuğun yazmasının
imkânsız olduğunu düşünen okul müdürü ise, Boole’un düşündüren kabiliyeti nedeniyle diğer
yerel okullardan birinin müdürüyle istenmeyen bir tartışmaya bile girmiştir.
George Boole, 16 yaşında iken asistan öğretmen olmuştur. Yabancı
dillere karşı her daim ilgisi devam etmiş ve kendisini sürekli olarak
geliştirmiştir. 20 yaşına geldiği sırada ise George Boole, ilk defa
kendi özel okulunu açmıştır. Özel olarak açmış olduğu okulda ise
matematik öğretmenliği yapmıştır. Matematik dalı altında sürekli
yenilikler yapma çabasında olan başarılı kişi George Boole, 1847
yılında “Mantığın Matematik Analizi” adlı çalışmalarını da kusursuz
şekilde yürütmüştür. Matematik alanında çığır açan bir eser olma
başarısını göstermiştir. Matematik çalışmalarını sürdürürken, iyi bir
öğretmenden ders almanın 5 yılını heba etmesine neden olacağını
sonradan fark edecekti. İlk makalesini çıkartmak için yoğun
çalışmalar ortaya koyarak hazırlıklarını tamamladı.
Cambridge Matematik Dergisi”nin editörü olan Gregory, okulunu
bir yandan devam ettirirken diğer yandan da Cambridge
Matematik Dergisinde yazı yazmaya başladı. Matematik ile ilgili
olarak denklem çözümlerinden, matematik ile ilgili daha pek çok
uygulamaları içeren yazıları yazarak yayınlattı. Cambridge
Matematik Dergisinde yapmış olduğu bu önemli çalışmalar
kendisinin daha fazla tanınmasına önemli derecede yardımcı
olmuştur.
1
1857 yılında Royal Society üyeliğine de seçilir. 1859 yılında büyük etki yaratan Diferansiyel
Denklemler Üzerine İnceleme yayımlanır. 1860 yılında yayınladığı son kitabı Sonlu
Farklılıkların Kalkülüsü Üzerine Bir Çalışma günümüzde bile hala bu konunun en önemli
kitaplarından biridir.
Boole, gitmeye söz verdiği bir konferansa
yetişmek için yağmurlu bir günde sırılsıklam olup
yakalandığı zatürreden 8 Aralık 1864’te elli yaşında
İrlanda’nın Cork şehrinde Ballintemple’da ölür.
Bilgisayar kuramına ve bilgisayarda yer alan
süreçlerin mantıksal çözümlemesine önemli
katkılarda bulunan İngiliz matematikçi ve mantıkçı
Alan Turing, mekanik olarak geliştirdiği önceki
makinelerini George Boole’nin mantığını kullanarak
günümüz bilgisayarlarının temelleri atar. 1930’larda
ABD’li matematikçi, elektronik mühendisi ve kriptografici, bilgi kuramının babası Claude
Shannon, elektronik devre tasarımında ilk defa bu mantığı kullanır. Sayısal devrelerin analiz ve
tasarımında Boole cebirini esas alır. Bu sistemde yer alan 0 ve 1, sırasıyla açık (on) ve kapalı
(off) devrelerle eş anlamlıdır. Sayısal bilgisayar devreleri uygulamasında ise ikili değişkenler
üzerinde tanımlanan sayısal operasyonları gösterir. Bu devreler daha sonra modern
bilgisayarlara dönüşür ve George Boole mantığından türetilen komut dizileri de programlama
dillerinde kullanılır.
4
İki önemli Aristoteles mantığını, matematiksel temellere dayandıran simgesel mantığın
yaratıcısı, Boole mantığı, Boole cebiri, simgesel mantık, matematiksel mantık gibi isimlerle
anılmaktadır. Ayrıca bilgisayar teknolojisinin gelişiminde büyük rol oynayan deha, bugün
anında ulaşabildiğimiz bilgi kaynaklarımız haline gelmiş arama motorlarının mantığı ardındaki
isim olarak da tanınmaktadır. Hatta Google, George Boole’nin 200. ölüm yıldönümünde onun
için bir doodle yapmıştır.
5
CAHİT ARF
CAHİT ARF
FİBONACCİ
Fibonacci, 1170 yılında İtalya’nın Pisa
şehrinde doğmuştur. Tam adı
Leonardo Fibonacci’dir.
. Babası Cezayir’de çalıştığı için çocukluğu orada
geçmiştir. Babası Guglielmo’dur. Annesi
Alessandra,Leonardo 9 yaşındayken öldü. Babası
Guglielmo Cezayir’in Bejaia limanı ile İtalya’nın Bugia
kenti arasında bir ticaret postasını idare etmekteydi.
Babası burada oğluna hesap öğretmesi için bir Arap
hoca tutar.
İlk matematik eğitimini Müslüman bilim adamlarından
almıştır. Avrupa’da Roma rakamları kullanılırken ve
sıfır kavramı ortalarda yokken Fibonacci Arap
rakamlarını ve sıfırı öğrenmiştir. Leonardo Fibonacci
bütün Akdeniz bölgesini gezdi ve dönemin önde
gelen Arap matematikçiler ile çalışma olanağı buldu.
1201 yılında “Liber Abaci” “abaküs kitabı” veya
“hesaplama kitabı” anlamına gelen bir matematik
kitabı yazmıştır. Bu kitapla Avrupa’ya Arap
rakamlarını ve bugün kullandığımız sayı sistemini
tanıtmıştır. Ayrıca ilkokulda öğrendiğimiz temel
matematik (toplama, çarpma, çıkaı bir çok örnek
vererek anlatmıştır. Günümüzde Arap-Hint sayıları
diye bilinen modern ondalık sayı sistemini tanıtan bu
kitap gündelik hayatta ticari defter tutma, ölçü
birimlerini çevirme, faiz hesaplama, para bozma
ve değiştirme ve benzeri işlemlerde önemini
göstermiştir. Kitap Avrupa’da tahsilli insanlar
arasında hızlı bir şekilde yayılmış ve Avrupa’nın
müspet bilimde ilerlemesine önemli etkileri
olmuştur.
Liber Abaci’de ayrıca kapalı bir ortamdaki bir
tavşan ailesinin artışını, her tavşan çiftinin bir ay
sonra bir yavru yapıp onun da 1 ay sonra 1 yavru
yapacağı gibi ideal varsayımlar altında
hesaplanmasını gösterir. Bu problemin
çözümünde tavşan çiftlerinin sayısının artışını
gösteren sayı dizisi Fibonacci sayıları, diziye de
Fibonacci dizisi denir. Bu sayı dizisi 6. yüzyıldan
beridir Hintli matematikçiler tarafından
bilinmekteydi ancak Avrupa’ya ilk olarak
Fibonacci tarafından tanıtılmıştır.
1220 yılında Fibonacci Roma İmparatoru II.
Frderick’in huzuruna çağrılır. Frderick’in bilim
adamlarından biri tarafından sınava çekilir.
Sonunda Fibonacci göze girer. Yıllarca hem
imparatorla, hem de imparatorun dostlarıyla
yazışır.Fibonacci, 1225 yılında “Liber Quadratornum”
(Kare Sayıların Kitabı) adında başka bir kitap yazdı.
Ve bu kitabını imparatora ithaf eder. 1228’de
Fibonacci, Liber Abaci’yi yeniden gözden geçirir ve
kitabın bu ikinci yazılımını imparatorun baş bilimcisi
Michael Socott’a ithaf eder.
1240 yılında matematik alanındaki çalışmalarından
ötürü kendisine Pisa şehri tarafından “20 Pisa Lirası”
yıllık maaş bağlandı. 19. yüzyılda Pisa’da Fibonacci
heykeli yapılmış ve buraya dikilmiştir.
Sayı sistemini tanıtmıştır ve temel matematik (
toplama, çarpma, çıkartma ve bölme) kurallarını
birçok örnek vererek anlatmıştır. Leonardo Fibonacci,
her sayının, kendinden önce gelen sayı ile toplanarak
bir sonrakinin elde edildiği sayı dizisini keşfetmiştir. (1
sayısı kendisiyle toplanıp 2 sayısını elde edilir ve 2,
kendinden önceki sayı olan 1 ile toplanıp 3, 3 sayısı
kendinden önceki 2 ile toplayıp 5 ve bu şekilde, her
sayı kendinden önceki ile toplanarak bir sonraki sayı
elde edilir)
Bu diziye, bulucusuna ithafen Fibonacci sayıları
denir. Bu sayı dizisi, doğadaki birçok oluşumun
düzeninde bulunduğu varsayılan Altın Oran'ı kapsar
ve birçok bilimsel araştırmaya dayanak teşkil eder.
Fibonacci sayıları: :1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89,
144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, 4181, 6765...
Leonardo Fibonacci'nin en büyük hizmeti, Hârizmî'nin
matematiği ile, çok kullanışlı olan Hint ve Arap
karışımı sayılarını batıya tanıtmakla çok büyük bir
görev yapmıştır. x, y ve z sayıları birer tamsayı olmak
koşuluyla, daha çok bilinmeyeni bulunan
Diophantus'un xn + yn = zn genel denklemlerinin
çözümü üzerine de çalışmaları vardır.
Fibonacci'nin Yazdığı Eserler:
1- Liber Abaci
2-Practica Geometria
3-Flos
4- Liber Quadratorum
"Liber Abaci" ye ek olarak, Fibonacci, geometriden
kare sayılara (sayıları kendileriyle çarpma) değişen
matematik konuları üzerine başka kitaplar yazdı. Pisa
şehri (o zamanlar teknik olarak bir cumhuriyet)
Fibonacci'yi onurlandırdı ve Pisa ve vatandaşlarına
muhasebe konularında danışmanlık yapmasına
yardım ettiği için 1240 yılında ona bir maaş verdi.
Fibonacci 1240 ile 1250 yılları arasında Pisa'da öldü.
Fibonacci, sayı teorisine yaptığı katkılarla ünlüdür.
"Liber Abaci" adlı kitabında Hindu-Arapça basamak
değerli ondalık sistemi ve Arap rakamlarının
Avrupa'ya kullanımını tanıttı.
Bugün kesirler için kullanılan çubuğu tanıttı; bundan
önce, payın etrafında alıntılar vardı.
Karekök gösterimi de bir Fibonacci yöntemidir.
Fibonacci Sayılarının doğanın numaralandırma
sistemi olduğu ve hücreler, bir çiçeğin yaprakları,
buğday, bal peteği, çam kozalakları ve çok daha
fazlası dahil olmak üzere canlıların büyümesi için
geçerli olduğu söyleniyor.
Altın Oran
Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün
parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından
en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve
sayısal bir oran bağıntısıdır.
İlk olarak kimler tarafından keşfedildiği bilinmese
de, Mısırlılar’ın ve Yunanlılar’ın bu konu üzerinde
yapmış oldukları bazı çalışmalar olduğu
görülmektedir. Öklid, milattan önce 300′lü yıllarda
yazdığı “elementler” adlı tezinde “ekstrem ve
önemli oranda bölmek” olarak altın oranı ifade
etmiştir. Mısırlıların Keops Piramidinde, Leonardo
da Vinci’nin “İlahi Oran” adlı çalışmada sunduğu
resimlerde kullanıldığı bilinen "altın oran" ,
“Fibonacci Sayıları” olarak da bilinmektedir.
Orta Çağ’ın en ünlü matematikçisi olan İtalyan
kökenli Leonardo Fibonacci, birbiri arasında
ardışık ilişki ve olağanüstü bir oran bulunduğunu
iddia ettiği sayıları keşfetmiş ya da diğer bir
görüşe göre de Hint-Arap medeniyetinden
öğrenmiş ve Avrupa'ya taşımıştır. Evrendeki
muhteşem düzenle birebir örtüşen bu sayıları
keşfetmesi nedeniyle, altın orana da adının ilk iki
harfi olan “Fi” (Φ) sayısı denilmiştir.
EMILE BOREL
Borel’in Hayatı
Felix Edouard Emil Borel; 7 Ocak 1871 günü
Fransa’da Saint Affrique denen küçük bir
kasabada doğdu. Babası, Protestan olan bu
şehrin papazıydı. Annesi de, tüccar olan bir
aileden geliyordu. Borel ilk önce, 1889 yılında
Ecole Normale girdi. Bu okulu bitirince, Linne
Üniversitesinde, Ecole Normale’de ve
Sorbonne’da matematik dersleri verdi. Analiz
ve olasılıklar kuramında oldukça önemli
keşiflerde bulundu. Aynı zamanda, oyunlar
kuramının kurucusu kabul edilir. Üç yüzün
üzerinde ilmi makalesi yayınlandı.
Bu makalelerin her biri bir çığır açacak niteliktedir. Bunların içinde
en önemlilerinden biri analizde çok iyi bilinen ve çok kullanılan
Heine-Borel teoremidir. Bu sonuç, Borel tarafından hazırlanan
ünlü tezinin bir parçasıdır. Borel, aynı zamanda Lebesgue
tarafından geliştirilen Lebesgue ölçümü kuramının ilk öncülerinden
biridir. Borel’in, Borel ölçülebilir kümeler üzerinde çalışmaları bir
yerde Lebesgue’e ilham vermiştir.
Borel, 1901 yılında Marguerite Appel ile evlendi. Bu evlilikten
hiç çocukları olmadı. 1924 ile 1940 yılları arasında yoğun bir
biçimde politika ile uğraştı. 1940 yılında Alman’lar tarafından
kısa bir süre tutuklandı. 1955 yılında Brezilya’da toplanan ilmi
bir toplantıya katıldı. Bu toplantıdan dönerken gemide düştü.
Yaşı da epey ilerlediği için bu düşmede çok incindi. Kendini bu
düşmeden sonra bir türlü toparlayamadı. Bu tarihten tam bir yıl
sonra, 3 Şubat 1956 yılında seksen beş yaşındayken Paris’te
öldü.
Borel’in Çalışmaları
Borel’in matematiğe en önemli katkıları analiz
ve olasılık alanlarında olmuştur, ilgilendiği
problemleri 19.yy matematikçilerine özgü bir
çalışma yöntemiyle ele almış, gereksiz
genellemelerden, formalizmden ve
sezgicilikten kaçınmıştır, ilk incelemelerinden
başla yarak ilgisini, Cantor’un kümelere ilişkin
çalışmaları, ölçüm kuramı, ıraksak diziler ve
sayılabilirlik kavramları üzerine yoğunlaştırdı.
Doktora tezinde, biri Heıne-Borel teoremi
adıyla anılan, diğeri ise sayılabi lir bir kümenin
ölçümünün sıfır olduğunu gösteren iki önemli
teorem kanıtladı.
Borel, daha sonra nokta
kümelerinin ölçümsel özellikleri,
olasılık kuramının geliştirilmesi ve
büvük sayılar kuralının özel bir
halinin kanıtlanmasıyla uğraştı.
Pıcard teoreminin elemanter bir
kanıtını verdi. Oyunlar kuramının
temellerini attığı gibi stra teji
oyunlarının ilk kez tanımını da
kendisi vaptı. Uç oyuncu için
“min-max” kuramını kanıtladı.
ÖMER
HAYYAM
ÖMER HAYYAM
Matematikçi, astronot, filozof ve şair olarak
bilinen ÖMER HAYYAM
Tarihçilerin verdiği bilgiye göre Ömer Hayyam
1048 yılında Nişabur kentinde doğdu. (Doğum
yılını 1044 olarak veren kaynaklar da vardır.) Asıl
adı Gıyaseddin Ebu’lfeth Bin İbrahim El-Hayyam
dır. Selçuklu döneminin yetiştirdiği büyük
matematikçi ve astronomlardandır. Edebiyat ,
tıp, tarih, hukuk ve astronomi konularında geniş
bilgisiyle ünlüdür. Ancak Hayyam’ın felsefe ,
tasavvuf, fıkıh, tarih ve tıp konularında yazdığı
bilinen bir çok yapıtı günümüze ulaşamamıştır.
Hayyam ,Matematikçi ruhuyla şair ruhu arasında
bocalayan , körü körüne inanmaya ve
bağlanmaya isyan eden , gerçeğin sırlarını
gizleyen karanlığın önünde yapayalnız kalmış,
yeni şeyler öğrendikçe bilgisizliğin bilincine
varmış, materyalist ve natüralist bir bilim
adamıdır Hayyam’a göre insanoğlunun en önemli
araştırma konusu insanın kendisi olmalıdır. İnsan
kendisi hakkında kesin karar verip yorum
yapamazken daha kapsamlı ve derin konular
hakkında nasıl yorum yapabilir? İnsan gerçeği
değiştirmeye kalkmadan doğru bildiğini açık
yüreklilikle söyleyebilme cesaretini göstermelidir.
Dünyanın gelip geçici olması onu dünya
zevklerinden olabildiğince yararlanma, yaşamın
tadını çıkarma anlayışına götürmüştür. Hayyam’ın
imana karşı kayıtsız kalması her şeye bilimsel
gözle bakmasına sebep olmuştur. Hayyam bu
görüşlerini rubailerle anlatmış, dünyaya, insana,
dine bakışını bu şiirleri aracılığıyla yansıtmıştır.
Kim senin yasanı çiğnemedi ki , söyle?
Günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle?
Yaptığım kötülüğü , kötülükle ödetirsin sen,
Sen ile ben arasında ne fark kalır ki, söyle?
Ömer Hayyam’ın yüzyıllar sonra Batı
dünyasında tanınması ve belki de en çok
okunan, en sevilen Doğulu yazar olmasını
sağlayan yapıtıysa Rubaiyat’tır. Rubaiyat’ın bu
derece ünlenmesinin en önemli nedeni İngiliz
ozan Edward Fitzgerald
tarafından yapılan çevirinin oldukça başarılı
olmasıdır.Fitzgerald’ın çevirisinin 1859 yılında
Londra’da yayınlanmasının ardından tüm
edebiyat dünyasının ilgisi Hayyam üzerinde
yoğunlaştı. Başta İngiltere , Amerika ve Fransa
olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde
Hayyam’ın rubaileri çeşitli dillere çevrildi.
Londra’da bir de Hayyam Kulübü kuruldu.
Hayyam Kulübü’nün kapısına da onun şu
rubaisi yazıldı.
Var eyledi yetmiş iki millet yaradan.
Ben sevgi için doğmuşum, ancak anadan.
Kafir ya da İslam ne imiş, senin amaç!
Din ayrımını , kaldır a Tanrım aradan.
Edebiyat dünyasında bu derece sevilen ve
ünlü olan Hayyam bilim dünyasında da
tanınmış ve çeşitli eserler vermiştir.
Sultan Celalettin Melikşah tarafından takvim
oluşturmak üzere kurulan bilim adamlarının
başına getirilmiştir. O zamanlar halk arasında
“Ömer Hayyam Takvimi”, bugünse “Celali
Takvimi” olarak bilinen bu takvim her 5000
yılda bir gün hata veriyordu. Günümüzde
kullanılan Gregoryan takvimi ise her 3330
yılda bir gün hata vermektedir. Bu da
Hayyan’ın bilimsel düzeyinin kendi zamanının
ne kadar ötesinde oluşunun açık bir
göstergesidir. Ayrıca Ömer Hayyam takvimi
sadece günleri, ayları belirlemekle kalmıyor,
mevsim değişikliklerini de büyük titizlikle
saptamıştır. Yani yılın hangi gününde yağmur
yağacak, hangi gününde kocakarı soğukları
başlayacak, fırtınalar hangi gün kopacak not
etmişti .
Bunlar hiç mi sapmıyordu? Her yazılan olduğu
gibi doğru mu çıkıyordu? Elbette değil. Ancak
usta meteoroloji uzmanlarının da belirttiği gibi,”
İlk insanlardan beri sürdürülen ince gözlemlerin
sonucu olan bu takvimde belirtilen mevsim
hareketleri genellikle doğru çıkıyordu.” Bazı
mevsim hareketleri için ,neredeyse meteoroloji
yanılır.Hayyam yanılmaz deniyordu.
Ah,diyor ki benim hesaplamalarım
Yılı insan pusulasına uydurdu,ha?
Eğer öyleyse takvimden
Doğmamış yarını ve ölü dünü koparalım.
Onun bu takvimi uzun yıllar Ortadoğu’da ve
Bizans’ta kullanıldı.
Tıp, fizik, Astronomi, Cebir, Geometri ve Yüksek
Matemetik alanlarında önemli çalışmaları olan
Hayyam için zamanının tüm bilgilerini bildiği
söylenir.Rubaiyat dışında Hayyam’ın kaleme
aldığı ve çoğu bilimsel içerikli olan kitaplar
şunlardır.
1 -Risale fi’l Barehin alâ Mesailü’l-Cebr ve’l-
Mukabele (Cebir ve geometri üzerine)
2 – Muhasar fi’l- Tabiiyat (Fiziksel bilimler alanında bir
özet)
3 – Muhtasar fi’l – Vücud (Varlıkla ilgili bilgi özeti,bu
kitap Londra’da British Museum’dadır)
4 -El- Kevnn ve’t Teklif (Oluş ve Görüşler)
5 -Mizan-ül Hikem (Bilgelikler Ölçüsü)
6 -Ravzat-ül- Ukul (Akıllar Bahçesi)
7 -Fi Şerh-i ma eşkel men Mosaderhât-e Ketâl-e
Oklides
Bu kitaplardan özellikle Cebir kitabı Doğuda
matematik dünyasında uzun yıllar etkili olmuştur.
Batılı matematikçilerse bu derslere ancak 1851
yılında F.Woepeke’nin çevirisi ile tanışmıştır.
Aslında Ömer’in çalışmalarından Batı’da ilk söz
eden Gerard Meerman idi. Meerman 1742 yılında
yazdığı ‘Speicmen Calculi Fluxionalis’ adlı
eserinin önsözünde İslam bilginlerinin
matematiğe yaptıkları hizmetleri sayarken Leyden
kütüphanesinde bulunan ve Ömer Hayyam’a ait
olan bir elyazmasından bahsetmişti.Warner
tarafından kütüphaneye bağışlanan eserde kübik
denklemlerin cebirsel çözümlerinin bulunduğunu
yazıyordu Meerman. İşte Woepcke, L’Algébre
d’Omar Alkhayyâmî adını vereceği çevirisini
yaparken bu elyazmasını ve bunun dışında Paris
Ulusal Müzesi’de bulunan iki elyazmasını
kullandı. Aynı kitabın bir kopyası da Columbia
Üniversitesi kütüphanesi Profesör David Eugene
Smith koleksiyonunda bulunmaktadır. Profesör
Smith tarafından Hindistan’ın Lahor kentinde
bulunan bu elyazması esas itibariyle Leyden’deki
kopyanın çok benzeridir.
ARCHIMEDES
Grek kökenli bir ailenin çocuğu olan Arşimet MÖ 287 yılında Sicilya'da
doğmuştur. Babası tanınmış bir astronom olan Phidias'tır. Eğitimini dönemin
bilim merkezi olan İskenderiye'de tamamladı. Sicilya'ya döndükten sonra tüm
yaşamını matematik ve bilimsel çalışmalara verdi.
İskenderiye'de bulunduğu dönemde arkadaş olduğu Eratosthenes ve Samoslu
Konon ile yazışmaları eser haline gelerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Arşimet, teorik matematiğin en değerli konu olduğuna inanıyordu ancak
ülkesinde matematikçi olarak değil, bir mucit olarak tanındı. Kral
Hierro'nun Kral Ptolemy için yaptırdığı ancak bir türlü karaya
indiremediği gemiyi kızaktan indirebilmek için ufak bir hareketle büyük
ağırlıkları yerinden oynatabilen bir düzenek kurdu. Mısırlılar için taşan
Nil sularının eşit dağıtımı için Arşimed vidası olarak bilinen aracı
geliştirdi. İlk hidrostatik kanununu ortaya koydu ve bunu diğer temel
kanunlar izledi. Bunları ''Yüzen Cisimler'' isimli kitapta topladı.
Yaşadığı dönemde Akdeniz'de Kartacalılar, Romalılar ve Yunanlar
sürekli savaş halindeydiler. Bu nedenle bütün yaşamı savaş tehlikesi
içinde geçti. İnsanlar kendisinin teorik bilimle ilgili buluşlarına değil,
geliştirdiği savaş silahlarına daha çok değer vermekteydi. Ülkesi
Roma'ya karşı Kartaca'yla birleşince yaşadığı şehir bir Roma ordusu
tarafından kuşatıldı. Arşimet, zekasını yurttaşlarına yardıma yöneltti
Matematiğe Katkıları
Arşimet parlak matematik başarılarından biri
de, eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı
yöntemler geliştirmesidir. Bir parabol kesmesini
dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına
yaklaşmıştır. Sonsuz küçükler hesabı, bir alana
tasavvur edilebilecek en küçük parçadan daha
da küçük bir parçayı matematiksel olarak
ekleyebilmektir.
Bu hesabın çok büyük bir tarihi değeri vardır.
Sonradan modern matematiğin gelişmesinin
temelini oluşturmuş, Newton ve Leibniz'in
bulduğu diferansiyel denklemler ve integral
hesap için iyi bir temel oluşturmuştur. Arşimet,
Parabolün Dörtgenleştirilmesi adlı kitabında,
tüketme metodu ile bir parabol kesmesinin
alanının, aynı tabana ve yüksekliğe sahip bir
üçgenin alanının 4/3'üne eşit olduğunu
ispatlamıştır.
TARİHTEKİ EN DRAMATİK HAYATLARDAN
BİRİNE SAHİP MATEMATİKÇİ:
EVARİSTE GALOİS (1811 – 1832)
Galois 25 Ekim 1811 tarihinde Nicholas-Gabriel
Galois ve Adélaïde-Marie çiftinin çocukları olarak
dünyaya geldi. Babası Bourg-la-Reine’in liberal
partisinin başı olan bir cumhuriyetçiydi. Daha sonra
XVIII. Louis'nin 1814 yılında tahta geri dönmesi ile
kasabanın Belediye Başkanı olarak görev yaptı. Bir
hukukçunun kızı olan annesi, akıcı bir Latince ve
klasik edebiyat okuyucusuydu.
ilesinin geçmişinde hiçbir matematikçi olmamasına rağmen inanılmaz
erecede büyük bir matematiksel kavrayışa sahipti. Henüz 14 yaşındayken
egendre’nin Elements de Geometrie eserini bir roman okur gibi okuyup kısa
ürede bu alanda uzmanlaştığı söylenir. Ve aynı yıl kendi başına pek çok
üyük matematiksel çalışmayı okur ve bitirir. Ardından pek çok aile yakının
eşvikiyle Fransa’nın en yetkin eğitim kurumu Ecole Polytechnique’in
ınavına hiçbir hazırlık yapmaksızın girer. Fakat hâlâ anlaşılamayan bir
ekilde sınavda başarılı olamaz.
azgeçmez, cebirsel yapılar hakkında iki önemli makalesini dönemin büyük
atematikçilerinden Cauchy’ye gönderir. Beklentisi Cauchy’nin kendisine
eferans olarak Polytechniqe’e girmesine yardımcı olmasıdır. Fakat bu
lmaz. Zira Cauchy ona çalışmalarını kaybettiğini onları bulmasının mümkün
lmadığını söyleyecektir. (Cauchy’nin daha sonraki yıllarda yayımladığı bazı
akalelerde bu iki çalışmaya atıfta bulunması ciddi bir soru işaretidir.)
1
Matematik dünyası cebiri icat ettikten sonra çok hızlı bir gelişim
göstermiştir.Ömer Hayyam ve Harezmi’nin eşsiz katkılarıyla denklem
sistemlerinde kökün derecesinin 2 ve ya 3 olduğu durumlarda denklemin
çözümü için her zaman işe yarayabilen genel kurallar ortaya koyabilmiştir.
Ancak kökün derecesi 5 ve ya daha büyük sınırlara çıktığında her zaman
işe yarayabilecek kesin kurallar ortaya koyamamıştır. Bu durum elbette bir
gizem yaratır. Ve hiç şüphe yok ki bu gizem, peşine düşecek pek çok
matematikçi yaratacaktır.
Bu gizemin peşine düşen pek çok matematikçi genellikle sorunu doğrudan
denklemlerin katsayılarını içine alan sayı ve işlemler sistemi (cisim) ve
içinde barındırmadığı tüm kökleri de içine katarak genişletilen sistem(cisim
genişlemesi) üzerinden ele almış ve klasik çözüm metotları deneyerek
sonuç elde etmeye çalışmış ve başarısız olmuşlardır. Bu noktada Evariste
Galois ortaya çıkar ve meseleye bambaşka bir boyut getirir. İlk anda
aralarında bir bağlantı olduğunu fark etmenin imkansız olduğu iki yapının
cisim ve permütasyon grubu yapılarının arasında doğrudan bir bağlantı
olabileceğini iddia eder ve bu iddiasını ispatlar.
2
Seviyesine göre oldukça düşük bir
okul olan Ecole de Normal’e başlar.
Burada cebir üzerine ciddi çalışmalar
yapma fırsatı bulur ve bu çalışmalarını
derleyerek bir yarışma için Fransız
Bilimler Akademisi sekreteri, meşhur
matematikçi Fourier’e yollar. Eğer
gerçekten Galois’nın hayatını anlamak
istiyorsak onun hayatının temel
özetinin şanssızlık olduğunu
Ecole de Normale
anlamalıyız. Zira Fourier onun çalışmasını okuyamadan hayatını kaybeder.
Ve o kargaşada Galois’nın çalışması ortadan kaybolur ve değerlendirilmeye
alınmaz.
Vazgeçmez, aynı yıl cebir ve sayı kuramı üzerinde üç önemli makalesini
yayımlar. Ve bu çalışmalarda modern cebirin temel taşı denilebilecek grup,
normal alt grup kavramlarını oluşturur. Henüz 19 yaşındadır.
alois'nın başı politik düşmanlarıyla derde girmişti bu kavgacı insanlarla yolu
ir düelloda kesişti. düellodan önceki geceyi düşüncelerini, son arzularını,
asiyetini ve matematik alanındaki tezlerini kağıtlara yazarak
eçirdi.Sayfalarda defalarca "vaktim yok" yazdığı görülmüştür.
Mektubu tamamlayıp kardeşi Alfred’e verdi. Alfred üzgündü, korkmuştu,
ağlıyordu. Kardeşine şöyle dedi.
(Ağlama Alfred! Yirmi yaşında ölecek bir adamın tüm cesaretine ihtiyacı vardır.)
3
30 Mayıs 1833 sabahının erken saatlerinde düelloda yere düşen Galois
olur. Karnından vurulur. Doktora zamanında yetiştirilemez. 21 yaşındaki
genç adam matematikte bir devrim yaptığı gecenin sabahında ölür.
Kardeşi mektubu Chavalier’e ulaştırır. Galois’nın ölümünden 10 yıl sonra
Akademi Galois’nın çalışmasını onaylar.
(Glois ve ölmeden önce yazdığı mektupları)
4
Alan Mathison TURİNG
Alan Mathison Turing (23 Haziran 1912 – 7 Haziran 1954), İngiliz
matematikçi, bilgisayar bilimcisi ve kriptolog. Bilgisayar biliminin kurucusu
sayılır. Geliştirmiş olduğu Turing testi ile makinelerin ve bilgisayarların
düşünme yetisine sahip olup olamayacakları konusunda bir kriter öne
sürmüştür.
II. Dünya Savaşı sırasında Alman şifrelerinin kırılmasında çok önemli bir rol
oynadığı için savaş kahramanı sayılmıştır. Ayrıca Manchester
Üniversitesi'nde çalıştığı yıllarda, Turing makinesi denilen algoritma tanımı
ile modern bilgisayarların kavramsal temelini atmıştır.
Adı ayrıca Princeton'da beraber çalıştığı tez hocası Alonzo Church ile
geliştirdiği Church-Turing Hipotezi ile de matematik tarihine geçmiştir. Bu
tez, bir algoritmayla tarif edilebilecek tüm hesaplamaların dört işlem,
projeksiyon, eklemleme ve tarama operasyonları ile tarif edilebilecek
hesaplamalardan ibaret olduğunu ifade eder. Bir matematiksel teorem
olmaktan ziyade matematik felsefesi hakkında çürütülememiş bir
hipotezdir. Adı anısına verilen ve bilgisayar biliminin Nobel'i sayılan Turing
Ödülü ile de akademik bilişim dünyasının bir parçası olmuştur.
Gelişim biyolojisi alanındaki en önemli matematiksel modellerden biri olan
reaksiyon-difüzyon modeli de Turing tarafından formüle edilmiştir.
Turing Bombe makinesi
Bletchley Park’a katılışından birkaç hafta sonra, Turing
Enigma’yı hızlı kırmaya yardımcı olacak elektromekanik bir
makine tasarladı; bu makineye Bombe adı daha önce
1932'de Polonya tasarımlı makinelerinden geliştirilmiş olan
cihaza verilen Bomba adına atıfla verildi. Matematikçi
Gordon Welchman’ın önerileriyle eklemelerle, Bombe
Enigma, korumalı mesaj trafiğine saldırmada en önemli ve
tek tam otomatikleştirilmiş kod kırma makinesi olarak
kullanıldı.
Turing ile aynı dönemde Bletchley Park’ta kriptanaliz
üzerine çalışan Profesör Jack Good daha sonra Turing'i şu
sözlerle onurlandırmıştır: "Turing'in en önemli katkısı,
bence, kriptanalitik makine Bombe’nin tasarımıdır. Bunun
esası eğitilmemiş bir kulak için çok saçma gelen bir mantık
Turing Testi
Turing testinin amacı, bir makinenin düşünebildiğini söyleyebilmenin
mantıksal olarak mümkün olup olmadığıdır. Turing testine göre makine,
gönüllü bir insanla birlikte, sorgulayıcının görüş alanının dışında bir yere
saklanır. Sorgulayıcı yalnız soru sormak suretiyle hangisinin insan
hangisinin bilgisayar olduğunu saptamaya çalışır. Sorgulayıcının soruları
ve daha önemlisi aldığı yanıtlar, tamamen ses gizlenerek, yani ya bir
klavye sisteminde yazılarak veya bir ekranda gösterilerek verilir.
Sorgulayıcıya bu soru-cevap oturumunda elde edilen bilgiler dışında her
iki taraf hakkında hiçbir bilgi verilmez. Dizi halinde tekrarlanan testler
sonucunda sorgulayıcı, tutarlı bir şekilde insanı saptayamadığı takdirde
makine Turing testini geçmiş sayılır.
teoremine, hatta her şeyi anlayabileceğimizin muhtemel
olduğuna dair çelişkili bir fikre dayanmaktaydı."
Bombe bir Enigma makinesi mesajında kullanılacak
muhtemel doğru ayarlamaları (örn. çark komutları, çark
ayarları vs.) araştırdı ve uygun ve makul bir şifresiz metin
parçasını bulunan test için kullandı. Çarklar için, üç çarklı
genel Enigma makineleri için 1019 olası durum ve 4 çarklı
denizaltı Enigma makineleri için 1022 olası durum
mevcuttu. Bombe elektriksel olarak tamamlanan, crib’i esas
alan bir dizi mantıksal sonuç sergiledi. Bombe bir çelişki
belirdiğinde tespit etti ve bir sonrakine taşıyarak
düzenlemeleri eledi. Muhtemel düzenlemelerin çoğu
çelişkilere sebep oluyor ve detayların araştırılması için
birkaç tane bırakarak kalanı bir kenara atılıyordu. Turing’in
Bombe’si ilk kez 18 Mart 1940'ta kuruldu. Savaş sonunda
operasyonda iki yüzün üzerinde Bombe vardı
instein, hayatı boyunca 300’den fazla bilimsel makale
ayımlamıştır, ayrıca 150’den fazla bilim dışı çalışmaları da olmuştur.
aşarıları ve eserleri nedeniyle Einstein sözcüğü, “dahi” ile eş
nlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
ALBERT
EINSTEIN
14 Mart 1879 – 18 Nisan 1955
Almanya doğumlu Yahudi teorik fizikçidir. Tüm zamanların en iyi fizikçilerinden kabul edilen Einstein, en çok görelilik teorisini
geliştirmesiyle tanınır. Aynı zamanda kuantum mekaniğinin gelişimine önemli ölçüde katkılarda bulunmuştur. Kendisi
tarafından bulunan ve bilim dünyasında yeni bir çığır açan kütle-enerji denkliği formülü E = mc2 "dünyanın en ünlü denklemi"
olarak adlandırılmıştır. Fizik ve matematik alanına sağladığı katkılardan dolayı ve fotoelektrik etki yasasının keşfi sebebiyle
1921 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı. 1999 yılında Time dergisi tarafından yüzyılın en önemli kişisi seçilmiştir.
ayatı
lman İmparatorluğu'nun Ulm kentinde, Aşkenazi Yahudi bir
ilede dünyaya gelen Einstein, yaşamının ilk yıllarını Münih'te
eçirdi. Lise eğitimini ve yüksek eğitimini İsviçre'de tamamladı;
akat bir üniversitede iş bulmada yaşadığı zorluklar nedeniyle bir
atent ofisinde müfettiş olarak çalışmaya başladı. 1905 yılı
instein için bir mucize yıl oldu ve o dönemde kuramları hemen
enimsenmemiş olsa da ileride fizikte devrim yaratacak olan dört
akale yayımladı. 1914 yılında Max Planck'ın kişisel ricası ile
lmanya'ya geri döndü. 1921 yılında fotoelektrik etki üzerine
alışmaları nedeniyle Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü.
Albert Einstein, özel görelilik ve genel görelilik kuramları ile iki
üzyıldır Newton mekaniğinin hakim olduğu uzay anlayışında bir
evrim yaratmıştır. Sadece matematik hesaplamalar ve denklemler
le oluşturduğu kuramları sonradan deneysel olarak defalarca
oğrulanmıştır. E=mc2 denklemi ile formüle ettiği kütle-enerji
şdeğerliği yıldızların nasıl enerji oluşturduğuna açıklama getirmiş
e nükleer teknolojinin önünü açmıştır. Fotoelektrik etki ve Brown
areketine getirdiği matematiksel açıklamalar, modern fiziğe diğer
atkıları arasındadır. Ömrünün büyük bir kısmını bütün kuramları
irleştiren bir birleşik alan kuramı yaratmaya çalışarak geçirmiş ama
u çabaları sonuçsuz kalmıştır. Einstein kuantum mekaniğinin bazı
onuçlarına, özellikle belirsizlik ilkesine oldukça şüpheci yaklaşmış
akat bu yaklaşımlar ileride geniş kabul görmüştür.
999'un sonlarında 100 ileri gelen fizikçiyle gerçekleştirilen
ilenyum oylamasında Einstein, tüm zamanların en iyi fizikçileri
rasında 1. sırayı almıştır.
Çocukluğu ve Eğitimi
Albert Einstein 14 Mart 1879’da Almanya’nın Ulm kasabasında dünyaya geldi. 1880 yazında ailesi Münih’e taşındı. Münih’te babası
Hermann Einstein ve amcası Jakob bir elektrik şirketi kurdular. Annesi Pauline Einstein yetenekli bir piyanistti. Albert iki
buçuk yaşındayken kız kardeşi Maja dünyaya geldi. Okula başlamadan önce konuşma zorlukları yaşıyordu, annesi ve babası
kaygılanarak onu doktora götürmüşlerdi.
Dört beş yaşlarında hasta bir şekilde yataktayken babası neşelendirmek için ona manyetik bir pusula vermişti. Pusula ibresinin
hareketini o yaşta oldukça gizemli bulmuştu ve kendisinde büyük bir merak uyandırmıştı. Einstein okula başladıktan sonra
okuldaki sıkı disiplinden ve ezberci anlayıştan rahatsız olmaya başlamıştı. Ama okul ile hoşnutsuzluğuna rağmen yüksek notlar
alıyordu. Birinci sınıfı atlamıştı ve çoğu dönemde sınıfında birinci olmuştu.
Einstein’ın annesi Pauline çocuklarının erken yaşta müzik ile tanışmalarını istiyordu. Pauline Albert’ı keman derslerine, kız
kardeşi Maja’yı ise piyano derslerine göndermişti. Albert keman derslerine altı yaşında başladı ve on dört yaşına kadar devam
etti. Mozart’ın sonatlarını çok beğendi ve onları çalabilmek için tekniğini geliştirmek istedi. Sonunda iyi bir amatör kemancı
olmuştu ve Mozart, Beethoven sonatları çalmaktan hoşlanıyordu.
Einstein dokuz buçuk yaşındayken Katolik ilkokulundan ayrıldı ve Luitpold Gymnasium’da eğitim görmeye başladı. Gymnasium
Antik Yunanca ve Latince’ye büyük önem veriyordu. Müfredatta ayrıca modern diller, coğrafya, edebiyat ve matematik de
bulunuyordu. Einstein Latince ve matematikteki keskin mantığı seviyor ve bu derslerde en yüksek notları alıyordu.
Gymnasium ilkokuldan çok daha sıkı bir disipline sahipti. Einstein burada otoriter öğretmenler ile sürekli çatışıyordu ve
öğretmenleri Einstein’ın bağımsız, isyankar kişiliğinden hiç hoşlanmıyordu.
Einstein’ın ailesi, eski bir Yahudi geleneği olarak yoksul bir öğrenciyi evlerinde
yemeğe davet ediyordu. Max Talmud isminde yoksul bir Yahudi üniversite öğrencisi
her hafta bir akşam yemeğine katılıyordu. Talmud’un ziyaretleri Einstein on
yaşındayken başlamıştı ve beş yıl boyunca sürmüştü. Einstein kendisinden büyük
bir üniversite öğrencisi ile konuşmaktan hoşlanıyordu ve Talmud kısa sürede
Einstein’ın sıradan bir çocuk olmadığını fark etmişti. Birlikte bilim, matematik ve
felsefe konuşuyorlardı. Einstein on üç yaşındayken, Talmud Immanuel Kant’ın “Saf
Aklın Eleştirisi” kitabını getirdi. Einstein o yaşta kitabı anlamakta hiç zorlanmamış
ve okulunda sürekli Kant hakkında konuşmaya başlamıştı.
Talmud, Einstein’a sürekli çeşitli popüler bilim kitapları getiriyordu ve Einstein
hepsini büyük bir heves ile inceliyordu. Bir keresinde Talmud, Öklid’in Elemanlar
kitabını getirdi. Einstein kitaptaki problemler üzerinde çalışmaya başladı. Yaz
bitmeden önce Einstein sadece bütün problemleri çözmek ile kalmamış, ayrıca
teoremlere alternatif ispatlar da bulmuştu.
1891 yazında mühendis amcası Jakob kendisine bir cebir kitabı getirmişti. Einstein o
yaz cebir kitabını çalışmaya karar verdi ve amcasından çözmek için problemler
istedi. Einstein en zor ve karmaşık problemleri bile çözebiliyordu. O yaz, Einstein
Pisagor teoreminin tekrar bir ispatını yaptı. Cebir ve geometriden sonra Einstein
kalkülüse yöneldi. On altı yaşına geldiğinde kendi başına diferansiyel ve integral
hesaplamaları ile analitik geometriyi öğrenmişti.
1894’te Einstein’ın babası ve amcasının şirketi 14 yılın ardından iflas etti. İki aile
birlikte İtalya’ya gitmek ve şanslarını orada denemek istediler. Ailesi Albert’ın
Münih’te kalıp okulunu Gymnasium’da bitirmesine karar verdi. Bu sırada Einstein on
beş yaşındaydı ve liseyi bitirmesine daha üç yıl vardı. Münih’te tek başına altı ay
geçirdikten sonra Einstein bunalıma girdi ve gerginleşmeye başladı. Aile doktorunu
ikna ederek sinir sorunları nedeniyle kendisinin ailesinin yanında bulunması
gerektiğini belirten bir rapor aldı. Einstein ailesine haber vermeden Gymnasium’dan
ayrıldı ve İtalya’daki ailesinin yanına geldi.
Akademik Kariyeri
1908’de artık oldukça tanınmış, büyük bir bilim insanı olarak tanınıyordu ve Bern Üniversitesine öğretmen olarak
atanmıştı. Sonraki sene patent ofisindeki işinden ve öğretmenlikten ayrıldı ve Zürih Üniversitesinde fizik
doçentliğine başladı. 1911 yılında Prag’da Karl-Ferdinand Üniversitesinde (günümüzde Prag Üniversitesi) profesörlük
unvanı aldı. 1914 yılında Almanya’ya döndü, Kaiser Willhelm Fizik Enstitüsü'nde yönetici, Berlin Humboldt
Üniversitesinde profesör oldu. Bu işlerindeki sözleşmelerinde öğretmenlik görevlerini oldukça azaltan maddeler
vardı.
Prusya Bilim Akademisinin bir üyesi olmuştur. 1916 yılında Einstein Deutsche Physikalische Gesellschaft (Alman
Fizik Derneği)'ın başkanı olmuştur. (1916-1918)
1911 yılında, yeni genel görelilik kuramına göre, başka bir yıldızın ışığının güneş tarafından kırılacağını hesaplamıştır.
Bu tahmini sonradan Arthur Stanley Eddington’un 1919’daki güneş tutulması gözleminde doğrulanmıştır. Bu olayın
uluslararası basında haberleşmesi, Einstein’ı dünyaca ünlü yapmıştır.
1921 yılında Einstein Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülmüştür. O dönemde görelilik hala tartışmalı görüldüğü için, ödül
fotoelektrik etkisini açıklaması nedeniyle verilmiştir. 1925 yılında da Royal Society tarafından Copley Medal almıştır.
Arthur CAYLEY
Arthur Cayley, İngiliz saf matematik okulunun kuruluşuna
katkılarından dolayı ünlü bir İngiliz matematikçiydi. İngiltere'de
doğdu, hayatının ilk sekiz yılını babasının ticari bir ajan olduğu
Rusya'nın St. Petersburg şehrinde geçirdi. Ailenin İngiltere'ye
dönüşünde, önce özel bir okulda, daha sonra King's College
School'da ve son olarak Cambridge Trinity College'da eğitim
gördü. Cambridge'de burs almasına rağmen başlangıçta
akademik hayattan vazgeçti, bunun yerine tanınmış bir avukat
oldu. Bununla birlikte, matematik ile ilişkisini sürdürdü ve kırk iki
yaşında Cambridge Üniversitesi'ne döndü ve hayatını
matematikten daha ileriye, binden fazla orijinal makale yazdı.
Matematiksel bulmacaları çözmenin yanı sıra Cayley, roman
okumak ve resim yapmaktan da hoşlanıyordu. Matematiksel
diyagramlar oluştururken yararlı bulduğu su rengini severdi. O
da seyahat etmeyi severdi.
Arthur Cayley en iyi İngiliz saf matematik okulunun kurucusu olarak hatırlanır. Konunun her yönü üzerinde çalışarak, ilk olarak 1889
tarihli 'Gruplar teorisi hakkında' başlıklı 'grup' adlı cebirsel yapının modern kavramını tanımladı.
Cayley, 1845 tarihli 'Doğrusal Dönüşümler Teorisi Üzerine' çalışmasıyla da ünlüdür. “Değişmez teori” nin kurulması konusundaki temel
çalışmasını içeriyordu.
“Cayley-Hamilton Teoremi celeb ünlü çalışmalarından bir diğeri. İçinde her kare matrisin kendi karakteristik polinomunun kökü
olduğunu öne sürdü. William Rowan Hamilton ile, 2. ve 3. derece matrisler için de doğruladı.
Ödüller ve Başarılar
1859'da Arthur Cayley, “Felsefi İşlemlerde ve çeşitli İngilizce ve yabancı dergilerde
yayınlanan matematiksel makaleleri” nedeniyle Londra Kraliyet Derneği tarafından
Kraliyet Madalyası ile ödüllendirildi.
1882'de Londra'daki Royal Society'den “saf matematikteki sayısız derin ve kapsamlı
araştırmaları” nedeniyle Copley madalyasını aldı.
1884'te Londra Matematik Derneği tarafından konuya yaptığı olağanüstü katkılardan
dolayı De Morgan Madalyası ile ödüllendirildi.
Cayley, 1852'de Londra Kraliyet Cemiyeti üyeliğine seçildi; 1865 yılında Edinburgh
Kraliyet Topluluğu ve 1857'de Kraliyet Astronomi Topluluğu.
1872'de Trinity College'ın onursal üyesi ve 1875'te sıradan bir adam oldu.
Fransız Enstitüsü'nün fahri yabancı bir üyesiydi ve Berlin, Göttingen, St Petersburg,
Milano, Roma, Leyden, Upsala ve Macaristan'daki farklı akademik kurumlarda görev
yaptı.
1868'den 1870'e kadar Cayley, Londra Matematik Derneği'nin Başkanıydı ve 1859'dan
1881'e kadar Kraliyet Astronomi Derneği'nin yayın editörlüğünü yaptı. 1883'te İngiliz
Bilimin İlerlemesi Derneği'nin Başkanı oldu.
Cambridge, Oxford, Edinburgh, Dublin, Göttingen, Heidelberg, Leyden ve Bologna
Üniversitelerinden fahri dereceler aldı.
Atatürk ve Matematik
Türkler ilk defa matematik ve fennî bilimlere İslam'ın
altın çağında Araplarla birlikte haşır neşir olmaya
başlamıştır. Bu etkileşim sonucunda bu alanlarda
acemi durumda olan Türkler ortaya çıkan terim
ihtiyacını direkt olarak Arapçadan karşılamıştır.
Buna örnek olarak kare yerine "murabba",
dikdörtgen yerine "mustatil", çarpma için "zarb",
bölme içinse "taksim" gibi kavramlardır.
Bu durum Osmanlı'da da devam etmiştir lakin
matematik önü alınmaz bir ilerleme kaydetmeye
başlayınca bu ilerlemeyi karşılayabilecek kelimeler
de kompleks hale gelmeye başlamış, ana dili
Türkçe olan öğrencileri ise zorlamaya başlamıştır.
Misal olarak parabol için "kat-ı mükafti", limit için
"gaye", teğet içinse "hatt-ı mübas" gibi şeylerdir.
(Osmanlı ders kitabında özel
dörtgenlerin tanımları)
Savaşlar ve türlü badirelerden sonra bir nebze de
olsa yerine oturan yeni Türkiye'de artık sanayi ve
tarıma el atıldığı gibi dile de el atılmalıydı. Bu
durumla Atatürk bizzat ilgilenmiş hatta "Geometri"
adında içinde yeni ve sade terimlerin olduğu bir
kitabı 1937'de bastırmıştır. Ayriyetten sadece kendisi
değil çevresindekileri de teşvik etmiştir. Agop Dilaçar
anlatıyor: “1936 yılı sonbaharında bir gün Atatürk
beni özel kalem müdürü Süreyya Demir’ in yanına
katarak Beyoğlu’ndaki Haset Kitapevine gönderip
uygun gördüğünüz Fransızca Geometri kitaplarından
birer tane aldırdı. Bunları Atatürk’le beraber gözden
geçirdikten sonra ben ayrıldım ve kış aylarında
Atatürk bu eser üzerinde çalıştı. Geometri kitabı bu
emeğin ürünüdür.”
("Geometri"
kitabından bir örnek)
(Sadeleştirilen bazı terimler)
(Karenin tanımı)
(Osmanlı ders kitabından bir sayı doğrusu)
Bernard Bolzano
Babası bir İtalyan göçmeni ve küçük bir
esnaftı. Annesi de, Prag'da madeni eşya ile
ilgilenen bir ailenin kızıydı. Bolzano, Prag
Üniversitesi'nde, felsefe, fizik, matematik
ve ilahiyat çalıştı. 1807 yılında Prag'da aynı
üniversiteye din ve felsefe profesörü
olarak atandı. 1816 yılına kadar bu
üniversitede başarılı dersler verdi. 1816
yılında, Hristiyan kilisesince benimsenen
inanç, duygu ve düşünceye ters düştüğü
için, bu inançlarından dolayı suçlandı. 1820
yılında Avusturya hükûmeti Bolzano'nun
bu yıkıcı ve kendileri için kırıcı olan
konuşmalarından dolayı onu ülkeden
uzaklaştırdı.
Bolzano, İtalya asıllı bir Çek
filozofuydu. Aynı zamanda iyi bir
mantıkçı ve çok iyi de bir
matematikçiydi. Bolzano, 1820 yılında
daha çok akılcılıkla suçlandı. Onun
matematiğe dayalı bir felsefesi ve
düşüncesi vardı. Bu nedenle Kant'ın
idealizmine karşı çıktı. Kendisi aslında
bir Katolik papazıydı. 1805 yılından
sonra Prag Üniversitesi'nde din
felsefesi okuttu. Matematikte,
sonsuzluk ve sonsuz küçükler hesabı
üzerinde çalıştı. "Sonsuzluk Üzerine
Paradokslar" adlı kitabı 1851 yılında
yayımlandı. Noktasal kümeler üzerine
de çalışmaları olmuştur.
Bugün, analizde bildiğimiz ünlü
Bolzano-Weierstrass teoremi'ni ilk
kez "Fonksiyonlar" adlı kitabında o
kullandı. Fakat, teoremin ispatını daha
önceki çalışmalarında yaptığını ve
kaynak olarak da bu çalışmasını verir.
Fakat, sözü edilen bu çalışma ve
kaynak bugüne kadar
bulunamamıştır. Çok kullanılan ve
kendisinin de çok kullandığı bir
teoremin ispatının Bolzano tarafından
verilmiş olması olasılığı çok fazladır.
Zaten bu teoremin ispatı
verilmeseydi, Bolzano tarafından bu
kadar çok kullanılmazdı. Sonraki
yıllarda bu teoremin ispatı tam olarak
Weierstrass tarafından verilmiştir. Bu
nedenle, bu teorem analizde Bolzano-
Weierstrass teoremi olarak bilinir.
Bolzano'nun temel çalışmaları, sonsuzlar
paradoksu üzerinedir. Bolzano'ya yayın
yapma yasağı konduğu için, yaşamı
sürecinde bu eserlerini ne yazık ki
yayınlayamamıştır. "Sonsuzlar
Paradoksları" adlı çalışması ancak onun
ölümünden iki yıl sonra 1850 yılında
basılmıştır. Bu çalışması, sonsuz terimli
serilerin birçok özelliğini içerir. Diğer
birçok matematikçide olduğu gibi yaşam
sürecinde çok hırpalanan, şanssızlıklarla
ve baskılarla horlanan Bolzano, 18 Aralık
1848 günü Prag'da öldü.
1902'den 1903'e kadar olan dersleri, Leçons sur
l'intégration et la recherche des fonctions
primitives adlı bir "Borel risalesi"nde toplandı.
İlkel bir fonksiyon arayışı olarak görülen
entegrasyon problemi, kitabın kilit noktasıdır.
Lebesgue, entegrasyon problemini tarihsel
bağlamında Augustin-Louis Cauchy, Peter
Gustav Lejeune Dirichlet ve Bernhard
Riemann'a değinerek sunar. Lebesgue,
integralin karşılaması gereken altı koşul sunar;
bunlardan sonuncusu "Eğer fn(x) dizisi f(x)
sınırına yükselirse, fn(x)'nin integrali, f(x)'in
integraline eğilimlidir." Lebesgue, koşullarının
ölçü teorisi, ölçülebilir fonksiyonlara ve
integralin analitik ve geometrik tanımlarına
yol açtığını gösteriyor.
(“İntegral Üzerine Dersler ve
İlkel Fonksiyonların İncelenmesi”).
Kariyeri boyunca Lebesgue, karmaşık analiz
ve topoloji alanlarına da deneysel girişimler
yaptı. Ayrıca Émile Borel ile kimin
integralinin daha genel olduğu konusunda
bir anlaşmazlığı vardı.Ancak, gerçel analiz'e
yaptığı katkılarla karşılaştırıldığında bu
küçük hamleler sönük kalıyor; bu alana
yaptığı katkılar, bugün alanın şekli üzerinde
muazzam bir etkiye sahipti ve yöntemleri
modern analizin önemli bir parçası haline
geldi. Bunların, aşağıda belirtildiği gibi,
Lebesgue'nin tamamen habersiz olacağı
temel fizik için önemli pratik sonuçları
vardır.
2
Çok yönlü bir bilim adamı olan El-Birûnî, ilköğrenimini Yunan bir bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli matematikçi ve
gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El-Birûnî, ilk çalışmalarını bu âlimin yanında yaptı. İlk eseri, "Asar-ül Bakiye"dir.
El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır.
Tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde bir dizin oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi
yedisi günümüze kadar gelebilmiştir. Özellikle Bîrûnî'nin eserlerinin Orta Çağ'da Latinceye çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır
bir dille yazılmış olmasının bir sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan insanlar için değil bilginler
için yazmaktaydı.
Yine Harezmi "Zîci'nin Temelleri" adlı yapıtının 12. yüzyılda Abraham ben Ezra tarafından İbraniceye çevrildiği
bilinmektedir. Batı'nın Birûni ilgisi ise 1870'lerde başladı. O günden bugüne Birûni eserlerinin bazılarının tamamı veya
bir kısmı Almanca ve İngilizceye çevrildi.
Mektuplarından, Bîrûnî'nin Aristo'yu bildiği anlaşılır. İbn Sînâ gibi önemli bilginlerle beraber çalışan Bîrûnî, Hindistan'a birçok
kez gitti. Bu nedenle Hindistan'ı konu alan bir kitap yazdı. Onun bu kitabı birkaç dile çevrildi. Birkaç dile çevrilen bu kitap çoğu
bilgine örnek oldu. Birûni’nin bir tane de romanı vardır.
Matematik
Biruni tarafından Dünya'nın çapı ve çevresini ölçme için önerilen ve kullanılan diagram
Bîrûnî'nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın en büyük matematikçisi olan Bîrûnî,
trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup sinüs ve kosinüs gibi
fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmiştir. Bîrûnî’nin bu yönü batı dünyası tarafından
ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir.
Bîrûnî’nin trigonometriyi kullanarak bir dağın yüksekliğini ölçtüğü, sonra da yükseltisini bildiği bu noktadan ufuk alçalması
açısının ölçülmesi yoluyla meridyen yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır. Meridyen yayı
uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu yöntemi başka bir bilginden
aldığını belirtmiştir
BLAİSE
PASCAL
Blaise Pascal 19 Haziran 1623 yılında
doğmuştur. Babası avukat olması ile beraber
matematiğe ilgisi çok yüksekti. Pascal 3
yaşında iken taşındıkları Paris'te öğrenim
hayatına başlamıştır.
Babası Pascal'ın matematikten önce Latince
ve Yunanca öğrenmesini istediği için
kullandığı tüm kitapları toplamışsa da bu
durum Pascal'ın matematiğe olan ilgisinin
daha da artmasına sebep olmuştur.
Matematik alanı ile ilgili hiç kitap okumamış
olmasına rağmen bazı önermelerin (üçgenin
iç açıları toplamı gibi) ispatını yapmıştır. 18
yaşında iken hesap makinesi icat etmiştir.
Daha sonraki yıllarda havanın ağırlığı,
sıvıların basıncı ve denge durumu hakkında
bilgisi eşliğinde Pascal Kanunları'nı
oluşturmuştur.
Her geçen gün bilim alanında başarıları
artmasının yanında sağlık durumu da
kötüye gitmeye başlamıştır. Uzun yıllar
yaşadığı mide ağrıları, uykusuzluk, baş
ağrıları ile 1662 yılında vefat etmiştir.
Vefatından sonra yapılan incelemelerde
ciddi düzeyde beyin hastalığının olduğu
ortaya çıkmıştır.
Pascal'ın en ünlü buluşu bütün bilimlerde
kullanılan ve herkes tarafından bilinen
Pascal Üçgeni'dir. Din, bilim ve sanat
alanlarında yazdığı, olayları felsefik açıdan
ele aldığı ve ölümünden sonra yayımlanan
kitabı ise Pensees (Düşünceler)'dir.
Brook
Taylor
18 Ağustos 1685 – 29 Aralık 1731
Taylor teoremini ve matematiksel analizde kullanımları için önemli olan Taylor
serisini yaratmasıyla tanınan İngiliz bir matematikçiydi.
Cambridge Üniversitesi'ne bağlı Saint John Koleji'nde eğitim gördü. 1712 yılında Royal
Society'e üye seçildi. Aynı yıl daha sonraki yıllarda Isaac Newton ile Gottfried Leibniz
arasındaki sürtüşmeyi inceleyen komiteye seçildi. 13 Ocak 1714'ten 21 Ekim 1718'e
kadar Royal Society sekreterliğini yürüttü.
Hayatı
ve
Çalışmaları
Brook Taylor, Edmonton'da
(eski Middlesex) doğdu.
Taylor Patrixbourne,
Kent'in milletvekili John
Taylor ve Durham Baroneti
Sir Nicholas Tempest'in
kızı Olivia Tempest'in
oğluydu.
Taylor'un Methodus Incrementorum Directa
ve Inversa (1715) ("Doğrudan ve Dolaylı
Arttırma Yöntemleri", "Direct and Indirect
Methods of Incrementation"), yüksek
matematiğe "sonlu farklar hesabı" adı
verilen yeni bir dal ekledi. Taylor bu
gelişmeyi, titreşen tellerdeki hareket
biçimini belirlemek için kullandı. Taylor
ayrıca astronomik kırılmanın ilk tatmin edici
araştırmasını yazdı. Aynı çalışma, Joseph-
Louis Lagrange'in yararlılığını fark ettiği ve
onu "diferansiyel hesabın ana temeli"
olarak adlandırdığı 1772 yılına kadar önemi
bilinmeyen, tanınmış Taylor teoremini
içermektedir.
1701'de Cambridge'deki St John's
Koleji'ne fellow-commoner
olarak girdi, 1709'da LL.B. ve
1714'te LL.D. derecesini aldı.
Taylor, John Machin ve John
Keill'in yanında matematik
eğitimi aldı ve Taylor'ın " salınım
merkezi " problemine bir çözüm
bulmasına yol açtı. Taylor'un
çözümü, Johann Bernoulli'nin
öncelik iddiasına itiraz ettiği
Mayıs 1714'e kadar yayınlanmadı
Taylor'ın 1715 tarihli Linear Perspective
adlı makalesinde, Taylor perspektifin
ilkelerini daha anlaşılır bir biçimde
ortaya koydu, ancak çalışma yazılarının
çoğunu rahatsız eden kısalık ve
belirsizlik sorunlarından mustaripti, bu
da makalenin Joshua Kirby'nin (1754) ve
Daniel Fournier'in (1761) incelemelerinde
daha fazla açıklama gerektirdiği
anlamına geliyor
Taylor, 1712'de Kraliyet Cemiyeti'ne üye olarak seçildi.
Aynı yıl Taylor, Sir Isaac Newton ve Gottfried Leibniz'in
iddialarını karara bağlamak için komiteye katıldı. 13
Ocak 1714-21 Ekim 1718 arasında dernek sekreteri
olarak görev yaptı.
Taylor'ın çalışmaları 1715'ten itibaren felsefi ve dini
bir eğilime girdi. Comte de Montmort ile Nicholas
Malebranche'ın ilkeleri konusunda yazışmıştır. Aixla-Chapelle'den
1719'da dönüşü üzerine yazılan
bitmemiş eserler, On the Jewish Sacrifices ve On the
Lawfulness of Blood, daha sonra makaleleri arasında
bulundu
Taylor, Bernoulli'lere sahip çıkabilen Isaac Newton ve Roger Cotes ile birlikte birkaç İngiliz
matematikçiden biriydi, ancak netlik eksikliği gösterimlerinin büyük bir bölümünü etkiledi ve Taylor
fikirlerini tam ve net ifade edemediği için özü kaybetti.
Yıllarca süren yoğun çalışmanın ardından 1717'de sağlığı bozulmaya başladı.
Taylor, 1721'de Wallington, Surrey'den Bayan Brydges ile babasının onayı olmadan evlendi. Taylor'ın
karısı bir erkek çocuk doğururken doğum sırasında öldükten sonra 1723'te evliliği babasıyla bir
yabancılaşmaya yol açmaya başladı. Taylor'ın oğlu da hayatta kalmadı.
Sonraki iki yılı ailesiyle birlikte Bifrons'ta geçirdi ve 1725'te babasının onayıyla evlendi. Taylor, 1730'da
doğum sırasında ölen Kent Olantigh'den Sabetta Sawbridge ile evlendi. Ancak, tek kızı Elizabeth
hayatta kaldı.
Taylor, 29 Aralık 1731'de Londra'daki Somerset House'da 46 yaşında öldü.
Seçilmiş Yazıları
Taylor'un torunu Sir William Young, 1793'te özel tirajlı
Contemplatio Philosophica adlı bir ölüm sonrası eseri yayınladı
(2 Bart., 10 Ocak 1815). Çalışmanın önünde bir biyografi vardı ve
Bolingbroke, Bossuet ve sayısız başka kişi tarafından kendisine
gönderilen mektupları içeren bir ek vardı.
Taylor tarafından Phil. Trans. Cilt. xxvii'den xxxii'ye, manyetizma
ve kılcal çekicilik deneylerinin hesaplarını içeren birkaç kısa
makale yayınlandı. 1719'da Brook, perspektif üzerine
çalışmasının iyileştirilmiş bir versiyonunu, 1749'da John Colson
tarafından revize edilen New Principles of Linear Perspective
yayınladı. Bir Fransızca çevirisi 1757'de yayınlandı. 1811'de bir
portre ve kısa biyografi ile yeniden basıldı.
• Taylor, Brook (1715a), Methodus Incrementorum Directa et
Inversa, Londra: William Innys.
o Ian Bruce tarafından açıklamalı İngilizce çevirisi
• Taylor, Brook (1715b), Linear Perspective: Or, a New Method of
Representing Justly All Manner of Objects as They Appear to the
Eye in All Situations, Londra: R. Knaplock, 11 Nisan 2016 tarihinde
kaynağından arşivlendi .
Carl Friedrich Gauss
Matematikçilerin Prensi
Matematikçilerin prensi ve antik çağlardan bu yana yaşamış en önemli
matematikçi olarak bilinen Gauss matematik ve bilimde birçok etki
bırakmıştır. 30 Nisan 1777 tarihinde Almanya’nın Braunschweig
kentinde doğmuş ünlü matematikçi, çocukken matematik derslerinde
yaptığı ilginç hesaplamalar ile öğretmenlerinin ilgisini birden çekmiştir.
Özellikle öğretmeni derste öğrencilerden 1’den 100’e kadar sayıları
toplamasını istedikten hemen sonra çok çabuk bir şekilde bu toplamı
hesaplam
İki evlilik geçiren ve altı çocuk sahibi olan Gauss, 23 Şubat 1855’te 78
yaşındayken uzun süre yaşadığı Göttingen şehrinde vefat etti. Beyni
araştırma için muhafaza edildi ve halen Göttingen Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde bir formalin içinde korunuyor.ası öğretmenini çok
etkilemişti.
(1+100)=(2+99)=(3+98)=… =101
1+2+3+..+99+100=101x50=5050
Bu mantıkla sayıları toplamıştı Gauss. Ancak o yaştaki bir çocuğun bu mantığı düşünmesi öğretmenleri tarafından hayretle karşılanmıştı. Bu
çözüm ona aslında matematikteki ünlü Gauss Yasası'nın temelini oluşturuyordu.
Carl Friedrich Gauss, 1795 yılında Göttingen Üniversitesi’nde öğrenim görmeye başladı. Burada 3 yıl öğrenim görürken pergel ve cetvel
kullanarak düzgün bir on yedigen nasıl çizildiğini bulmuştur. Ayrıca pergel ve cetvel kullanılarak her çokgenin çizilemeyeceğini bulmuştur. Bu
yüzden Gauss’un doğduğu şehir olan Braunschweig’ta on yedi köşeli bir kaide üzerine yükselen bir heykeli yapılmıştır.
Gauss 1799’da kanıtladığı doktora tezinde karmaşık sayılar üzerine tanımlanmış bir polinomun en az bir kökü olduğunu öne sürerek karmaşık
sayılar kavramının olgunlaşmasında önemli rol oynamıştır. Yani cebirsel bir denklemin a+ib şeklinde bir kökü olduğunu göstermiş ve karmaşık
düzlemi kurmuştur. Bu yüzden karmaşık düzleme Gauss Düzlemi de denir. Ayrıca i*i = -1 olduğunu da ilk Gauss göstermiştir.
Gauss’un 1801’de yayımlanan sayılar kuramı üzerine yazdığı en önemli eseri Disquistiones Aritmeticae’dir. Daha sonra astronomi ile
ilgilenmeye başlamış, bir asteroidin yerini matematiksel olarak belirleyerek keşfine olanak sağlamıştır. Ayrıca matematiğin önemli
yöntemlerinden en küçük kareler yöntemini yine Gauss bulmuştur ve bu yöntemi jeodeziye sokmuştur.
1831 yılında Gauss, fizik profesörü Wilhelm Weber ile çalışmaya başlamıştır. Beraber elektrik ve manyetizma üzerinde birçok araştırma ve
deney yaptılar. Birlikte ilk elektromanyetik telgrafı icat ettiler. Gauss’un kendi bulduğu matematiksel Gauss Yasası elektriksel akı ve genel
çekim kuvvetinede uygulanmıştır.
Yukarıda anlattığımız gibi matematik, geometri, fizik, astronomi gibi birçok bilim dalına katkıda bulunsa da daha bahsetmediğimiz harita,
jeodezi, optik gibi bilim dallarına da katkısı vardır. İsmi matematik ve fizikte birçok teorem ve formüle verilmiştir. Cgs sisteminde manyetik alan
birimi 1 Gauss’tur. 2000’li yıllarda Almanya’da 10 DM (Deutsche Mark) üzerinde kendi resmi bulunmaktadır.
Colin Maclaurin,
Şubat 1698'de Kilmodan şehrinde doğdu, 14 Haziran 1746 Edinburgh'da öldü, İskoçyalı matematikçidi. Üstün zekaya sahip olan Colin,
11 yaşında Glasgow Üniversitesine girdi. 19 yaşında iken isa Marischal College'de matematik profesörü oldu. 1719'da Lana'daki Rage
Society'nin üyeliğine seçildi. Bu sırada Newton ile tanıştı. Newton'un tavsiyesiyle 1725'te Edinburgh Üniversitesi'nde matematik
profesörlüğüne getirildi. Fransız Bilimler Akademisi'nin 1740'ta gelgit hadisesi konusunda açtığı deneme yarışmasını Leonard Euler ve
Daniel Bernoulli ile birlikte kazandı. Jakosbusçuların 1745'te Edinburgh'u kuşatmaları ve şehri ele geçirmeleri üzerine İngiltere'ye kaçtı.
Ertesi sene tekrar Edinburgh'a döndü ve birkaç ay sonra hastalanarak öldü.
Colin Maclaurin, 1720'de yazmış olduğu Geometria Organica (Organik Geometri) ve Genel Eğitimlerin Tanımlanması adlı
eserinde; Isaac Newton'un Tabiat felsefesinin Matematik İlkeleɾi kitabındaki teoɾemleɾe benzeɾ teoɾemleɾ oɾtaya koydu. Kendi
ismiyle anılan, üɾeten konikleɾ yönetimini geliştiɾdi. Üçüncü ve döɾdüncü deɾeceden bazı eğɾi tüɾleɾinin iki haɾeketli açının
kesişimiyle çizilebileceğini gösteɾdi. Diğeɾ taɾaftan bazı eleştiɾileɾi cevaplandıɾmak için yazdığı Fluksiyonlaɾın İncelenmesi
(Tɾeatise on Fluxions) adlı eseɾinde, dönmekte olan homojen biɾ sıvı kütlesinin alabileceği kaɾaɾlı biçimleɾin dönen elipsoitler
olduğunu ispаtlаdı. Bu elipsoitler günümüzde Colin Mаclаurin elipsoitleri olаrаk isimlendirilir. sozkimin.com Yine bu eserinde
mаksimumlаr ve minimumlаrın аyırt edilmesi ile ilgili teoriyi ilk olаrаk ortаyа koydu.
DANIEL
BERNOULLI
8 Şubat 1700 – 17 Mart 1782
aniel Bernoulli, Groningen, Hollanda'da matematikçileri
le ünlü bir ailede dünyaya geldi.Bernoulli ailesinin
ökenleri o zamanlar İspanyol Flemenki sınırları içinde
alan Antwerp'e dayanmaktadır ancak buradan
spanyolların Huguenot zulmünden kaçmak için göç
tmişlerdir. Kısa bir süre Frankfurt’ta yaşadıktan sonra
sviçre’nin Basel kentine yerleşmişlerdir.
aniel, Johann Bernoulli'nin oğlu (kalkülüsün ilk
eliştiricilerindendir) ve Jakob Bernoulli'nin yeğeniydi
olasılık teorisini ilk keşfeden kişidir). Niklaus ve Johann II
dında iki kardeşi vardı. Daniel Bernoulli, W. W. Rouse Ball
arafından "Genç Bernoulliler arasında en yetenekli
lanıdır" şeklinde tanıtılmıştı.[2] Babası Johann ile
rasında kötü bir ilişkisi olduğu söylenmekteydi. Baba ve
ğlunun bilimsel bir yarışmada birinciliği paylaşmaları
zerine Johann oğluyla eşit tutulmanın "utancına"
ayanamamış ve oğlunu evden atmıştı. Johann Bernoulli
yrıca Daniel'in Hydrodynamica adlı eserinden bazı
ikirleri çalmış ve tarihini Hyrodynamica'nın yayım
arihinden önce gösterdiği Hydraulica adlı eserinde
ayımlamıştı. Daniel'in uzlaşma çabalarına rağmen babası
u kininden ölümüne dek vazgeçmemişti.
aniel yedi yaşındayken kardeşi Johann II Bernoulli
oğdu. Okul çağına geldiğinde babası Johann Bernoulli
na işletme okuması yönünde tavsiyede bulundu. Ancak
aniel babasının bu teklifini reddetti çünkü o matematik
lanında eğitim almak istiyordu. Daha sonra babasının
steğini de yerine getirerek işletme eğitimi de aldı
rdından babası Johann Bernoulli oğluna tıp eğitimi
lması yönünde istekte bulundu ve Daniel bu isteği ancak
abasının ona özel olarak matematik öğretmesi şartıyla
abul etti. Daniel; Basel, Heidelberg ve Strasbourg
ehirlerinde tıp eğitimi aldı. 1721 yılında anatomi ve
otanik alanında doktora derecesini elde etti.
ernoulli, Leonhard Euler ile yakın arkadaştı. 1724 yılında
atematik profesörü olarak Sankt Petersburg'a gitti ama
urada mutlu olamadı ve geçirdiği bir hastalık 1733 yılında
radan ayrılmasına neden oldu. Daha sonra oldukça tıp,
etafizik ve doğa felsefesi alanlarında ölümüne dek
ldukça başarılı bir hayat sürdüğü Basel Üniversitesi'ne
öndü.
İSVİÇRELİ MATEMATİKÇİ VE FİZİKÇİDİR. BERNOULLİ AİLESİNDEKİ
ÜNLÜ MATEMATİKÇİLERDENDİR. ÖZELLİKLE MATEMATİĞİ AKIŞKAN
MEKANİĞİ ALANINA UYARLAMASIYLA BİLİNİR. OLASILIK VE
İSTATİSTİK ALANINDAKİ ÇALIŞMALARIYLA BU ALANLARIN
GELİŞİMİNE ÖNCÜLÜK ETMİŞTİR. İSMİ, 20. YÜZYILIN İKİ ÖNEMLİ
TEKNOLOJİSİNİN ÇALIŞMASININ ALTINDA YATAN MATEMATİĞİ
TANIMLAYAN BERNOULLİ İLKESİ İLE BÜTÜNLEŞMİŞTİR. BAHSİ GEÇEN
BU İKİ ÖNEMLİ TEKNOLOJİ KARBÜRATÖR VE UÇAK KANADIDIR.
MATEMATİKSEL ÇALIŞMALARI
Bernoulli'nin ilk matematiksel çalışması Exercitationes
(Matematiksel Ezgersizler) 1724 yılında Goldbach'ın yardımı ile
yayımlanmıştır. İki yıl sonra bileşke hareketi dönüş hareketi ve
öteleme hareketi şeklinde ayrılarak çözümlenmesi konusunda ilk
çalışmalara imza attı. Başlıca eseri olan Hydrodynamica, 1738
yılında yayımlanmıştır. Bu eser tüm sonuçların tek bir prensibe
bağlı olacak şekilde ayarlanması ile Joseph Louis Langrange'ın
Méchanique Analytique adlı eseri ile benzerlikler taşır. Tüm
sonuçların bağlandığı bu tek prensip enerjinin korunumu
prensibidir. Bu eseri gelgitler teorisi üzerine Euler ve Colin
Maclaurin'in raporları ile birleşik bir rapor takip etti. Daniel, bu
rapor üzerine Fransız Akademisi tarafından ödüle layık görüldü.
Bu üç rapor Isaac Newton'ın Philosophiae Naturalis Principia
Mathematica'sı ve Pierre-Simon Laplace'ın araştırmaları arasında
kalan sürede bu konuda yapılan tüm çalışmaları içeriyordu.
Bernoulli ayrıca başta titreşen telleri içerenler olmak üzere çeşitli
mekanik problemleri üzerine makaleler yayımladı.[2]
Bernoulli ve Euler beraber çalışarak sıvıların akışı hakkında daha
çok keşifte bulunmaya çalıştılar. İkili, özellikle kanın akış hızı ve
basıncı arasındaki ilişki üzerine yoğunlaştılar. Bu ilişkiyi
gözlemlemek için Daniel, ucu açık bir pipetle yüzeyi delinmiş bir
boru kullandı ve pipetteki sıvının yüksekliğinin sıvının borudaki
basıncı ile ilişkili olduğunu ortaya çıkardı.
Bu keşfin ardından tüm Avrupa'daki hekimler hastalarının kan
basıncını sivri uçlu tüpleri hastanın damarlarına batırarak
ölçmeye başladı. Bu yöntem İtalyan bir doktorun daha acısız bir
yöntem keşfetmesine kadar 170 yıl boyunca kullanımda kaldı.
Ancak, Bernoulli'nin basınç ölçme yöntemi uçağın üzerinden
geçen havanın hızını ölçmek için modern havacılıkta hala
kullanılmaktadır.
Keşiflerini daha ileriye taşımak için Daniel enerjinin korunumu
üzerine yaptığı ilk çalışmalara geri döndü. Hareket eden bir cisim
kütle kazandıkça kinetik enerjisini potansiyel enerjisi ile
değiştirir. Daniel benzer bir şekilde hareket eden bir sıvının
kinetik enerjisini basınç ile değiştirdiğini fark etti. Matematiksel
olarak bu kural:
Olarak gösterilir. Formülde P basıncı, ρ sıvının yoğunluğunu, u ise
hızını temsil etmektedir. Bu kuraldan, eğer bir akışkanın hızı
artarsa basıncı azalır sonucu çıkmaktadır. Bu kural hava
taşıtlarının kanatları tasarlanırken kullanılmıştır. Kanat üst
kısmında havanın hızlanmasını ve bu sebeple basıncının
azalmasını sağlayacak bir alana sahip olarak üretilir. Bu basınç
farkı sayesinde kanat yukarı doğru yükselir.
Daniel Bernoulli ayrıca 1738 yılında yayımlanan Specimen
theoriae novae de mensura sortis (Yeni Bir Teorinin Risk
Ölçümü Altında Açıklaması) eserin de yazarıdır.
Sansürlü bilgi içeren istatistiksel problemlerin analizine
yönelik ilk çalışmalar 1766 yılında çiçek hastalığı ve ölüm oranı
bilgileri analiz edilerek aşının faydasının gösterilmesi amacıyla
Bernoulli tarafından yapılmıştır.
Hydrodaynamica (1738) adlı eserinde gazlar için kinetik
teorinin temellerini atmış ve bu fikri Boyle yasasını açıklamak
için kullanmıştır.
Euler ile esneklik üzerinde çalışmış ve Euler-Bernoulli ışın
eşitliğini oluşturmuşlardır.
Bunların yanı sıra Bernoulli ilkesi aerodinamik alanında büyük
bir öneme sahiptir.
Gabriel
Cramel
Hayatı
Doğdu 31 Temmuz 1704 içinde Cenevre ve öldü 4 Ocak 1752in Bagnols-sur-
Cèze, Cenevreli bir matematikçi , Cenevre akademisinde matematik ve felsefe
profesörüdür . O ve onun arkadaşı Jean-Louis Calandrini sıklıkla başında
Cenevre'de bilimsel yenilenme zanaatkârlarını kabul edilir xvııı inci
yüzyılınNewton doğal felsefesi tanıtımıyla.
Cramer'in matematiğe yaptığı katkılar , 1750'de Cenevre'de yayınlanan
Cebirsel eğri çizgilerin analizine giriş başlıklı eğriler üzerine bir tez olan tek
yayınlanmış çalışması aracılığıyla cebir ve geometri üzerine odaklanmaktadır.
Doğrusal denklem sistemlerinin çözümü için Cramer'in kuralının adı, daha
sonra determinant olarak adlandırılacak olanı kullanarak .
Eğitim ve öğretim
Bıraktığı olur olmaz Cenevre Koleji , 13 yaşında, o, o ders almak başvurdu iki yıl
boyunca belles-lettres bir tamamlayıcı bir seyir izleyen Cenevre Akademisimatematikçi
Étienne 1719. Öğrenci 15 Mayıs Jallabert (1658-1723, 1713'ten beri felsefe kürsüsü
sahibi), felsefi çalışmalarını ses üzerine bir tezle tamamladı (1722). Jallabert'in
ölümünün ardından, akademinin felsefe kürsüsünüdoldurmak için iki taliple birlikte
başvurduğu bir yarışma açıldı : bir papaz, Amédée de la Rive ve arkadaşı Jean-Louis
Calandrini ; papaz kazanacak. Bununla birlikte, iki genç bilim adamının adaylığı
boşuna değildi: şimdi iki felsefe kürsüsünü elinde tutan ve muhtemelen bu yarışma
vesilesiyle performansları konusunda hevesli olan din adamları karşısında belirli bir
denge kurmak. üyeleri Küçük Konseyi arasında Cenevre Gabriel Cramer ve arkadaşı
için, yaratılış karar Jean-Louis Calandrini onlar (1724) paylaşacak bir matematik
sandalyenin, bir, geometri ve mekanik sektörü için cebir ve astronomi odaklanarak
onların öğretme Diğeri için.
O halde ancak 20 yaşında olan Cramer, Calandriniseyahat ederken hemen öğretmeye
başlar . Sonra onun da bir "in üstlendiği büyük tur için arka arkaya götürdü hangi
eğitim" Basel (Ekim 1727 Mayıs- Jean ve Nicolas Bernoulli için,) Cambridgeve Londra
tanıştığı nerede (Kasım 1727 ve Temmuz 1728 arasında Nicholas Saundersona , Hans
Sloane , Abraham de Moivre , James Jurinve James Stirling ), Temmuz'dan Aralık
1728'e kadar Leyden'de ( Gravesande ile ) ve nihayet Paris'te Jean-Jacques Dortous
de Mairan ve Alexis Clairaut ile arkadaş oldu . Mayıs 1729'da Cenevre'ye dönüş.
Matematik AlanındaYağtığı Gelişmeler
Cebirsel Eğrilerin Analizine Giriş” adlı kitabı 1750 yılında yayımlandı.
Cramer’in bu kitabı, analitik geometri alanında yazılan ilk kitaplardan biridir.
Cramer’in en büyük hizmetlerinden biri de, Jean ve Jacques Bernoulli’nin tüm
kitaplarıyla, Leibniz’in “Commerciu Epistolcum” adını taşıyan mektuplarını bi
araya getirerek toplu halde yayınlaması olmuştur. Bugün, denklem
sistemlerinin çözümünde kullanılan Cramer kuralı oldukça kolaylık sağlar.
Ölümler ve Haraçlar
Gabriel Cramer, 1751'de ciddi bir şekilde hastalandı ve sağlığına kavuşmak için
Fransa'nın güneyine doğru bir yolculuğa çıktı. 21 Aralık 1751'de avukat arkadaşlar
Jean-Louis Du Pan (1698-1775) ve Jean-Robert Tronchin (1710-1793) ve yeğeni
eşliğinde Provence'a gitti. Ama Lyon'da bir mola verdikten sonra, durumu aniden
kötüleşti ve o sabah, Bagnols-sur-Cèze'deMontpellier yolunda (burada
arkadaşlarının yardım bulacaklarını düşündükleri yerde) öldü .4 Ocak 1752.
ELİE CARTAN
Élie Cartan, 9 Nisan 1869'da Dolomieu, Isère
köyünde Joseph Cartan (1837-1917) ve Anne
Cottaz'ın (1841-1927) oğlu olarak doğdu.
Joseph Cartan köyün demircisiydi; Élie Cartan,
çocukluğunun "her sabah şafaktan başlayan
örs darbeleri" altında geçtiğini ve "annesinin,
çocuklara ve evine bakmaktan azade olduğu o
ender dakikalarda annesinin bir bir çıkrık ile
birlikte çalıştığını hatırladı.
" Élie'nin terzi olan bir ablası Jeanne-Marie (1867-1931), babasının demirhanesinde çalışan bir demirci
olan küçük erkek kardeş Léon (1872-1956) ve kısmen Élie'nin etkisi altında olan ve Élie'nin daha önce
yaptığı gibi École Normale Supérieure'ye girerek kariyerini lycée'de (ortaokul) matematik öğretmeni
olarak seçen küçük bir kız kardeşi Anna Cartan (1878-1923) vardı.
Élie Cartan, Dolomieu'de bir ilkokula girdi ve okuldaki en iyi öğrenciydi. Öğretmenlerinden biri olan M.
Dupuis, "Élie Cartan utangaç bir öğrenciydi, ancak gözlerinde büyük bir zekanın alışılmadık bir ışığı
parlıyordu ve bu mükemmel bir anıyla birleştirildi" diye hatırladı. Isère vekili Antonin Dubost, okulu
ziyaret ederek Cartan'ın sıra dışı yeteneklerinden etkilenmiştir. Cartan'a bir lycée burslu yarışmaya
katılmasını tavsiye etti. Cartan, M. Dupuis gözetiminde yarışmaya hazırlandı ve on yaşında yarışmayı
geçti. Vienne Koleji'nde beş yıl (1880-1885) ve ardından Grenoble Lisesi'nde iki yıl (1885-1887)
geçirdi. 1887'de iki yıl bilim okumak için Paris'teki LycéeJanson de Sailly'ye taşındı; orada daha sonra
Fransa'da ünlü bir fizikçi olan sınıf arkadaşı Jean-Baptiste Perrin (1870-1942) ile tanıştı ve arkadaş
oldu.
Cartan, 1888'de École Normale Supérieure'ye kaydoldu. Orada Charles Hermite (1822-1901)'in, Jules
Tannery (1848-1910)'nin, Gaston Darboux (1842-1917)'nun, Paul Appell (1855-1930)'in, Emile Picard
(1856-1941)'ın, Edouard Goursat'ın (1858-1936) ve dersleri Cartan'ın en çok düşündüğü şey olan
HenriPoincaré (1854-1912)'in konferanslarına katıldı.
1891'de École Normale Superieure'den mezun olduktan sonra, Cartan bir yıl görev yaptığı ve çavuş
rütbesini kazandığı Fransız ordusuna alındı. Sonraki iki yıl boyunca (1892-1894) Cartan ENS'ye geri
döndü ve 1888-1889 yılları arasında Sophus Lie'nin öğrencisi olan sınıf arkadaşı Arthur Tresse'nin
(1868-1958) tavsiyesini dinledi ve Wilhelm Killing tarafından başlatılan basit Lie gruplarının
sınıflandırılması konusunda çalıştı. 1892'de Lie, Darboux ve Tannery'nin daveti üzerine Paris'e geldi ve
Cartan ile ilk kez tanıştı.
Cartan, 1894'te Sorbonne'daki Bilimler Fakültesi'nde Sonlu sürekli dönüşüm gruplarının yapısı (The
structure of finite continuous groups of transformations) adlı tezini savundu. 1894 ile 1896 arasında
Cartan, Montpellier Üniversitesi'nde öğretim görevlisiydi; 1896'dan 1903'e kadar Lyon Üniversitesi Fen
Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı
1903'te Lyons'tayken Cartan, Marie-Louise Bianconi (1880-1950) ile evlendi; aynı yıl, Cartan Nancy
Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör oldu. 1904'te Cartan'ın daha sonra etkili bir matematikçi olan
ilk oğlu Henri Cartan doğdu; 1906'da besteci olan Jean Cartan adlı başka bir oğlu doğdu. 1909'da
Cartan ailesini Paris'e taşıdı ve Sorbonne'daki Fen Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1912'de Cartan, Poincaré'den aldığı referansa dayanarak orada Profesör oldu. 1940'ta emekli olana
kadar Sorbonne'da kaldı ve hayatının son yıllarını École Normale Supérieure'de kızlar için matematik
öğreterek geçirdi.
Cartan'ın bir öğrencisi olan geometri uzmanı Shiing-Shen Chern şunları yazdı:
“Genellikle [Cartan ile görüşmeden] sonraki gün ondan bir mektup alırdım. "Sen gittikten sonra,
soruların hakkında daha çok düşündüm ..." derdi - bazı sonuçları, bazı soruları, ve benzeri şeyler
vardı. Basit Lie grupları, Lie cebirleri hakkındaki tüm bu makaleleri ezbere biliyordu. Onu sokakta
gördüğünüzde, belli bir konu ortaya çıktığında, eski bir zarfı çıkarır, bir şeyler yazar ve size cevabı
verirdi. Ve bazen aynı cevabı almam saatler hatta günlerimi aldı. . . Çok çalışmam gerekiyordu. „
1921'de Polonya Öğrenim Akademisi'nin yabancı üyesi ve 1937'de Hollanda Kraliyet Sanat ve Bilim
Akademisi'nin yabancı üyesi oldu. 1938'de Uluslararası Bilim Birliği Kongrelerini düzenlemek için
oluşturulan Uluslararası Komite'ye katıldı.
Uzun bir hastalıktan sonra 1951'de Paris'te öldü.
1976'da daha önce Apollonius D olarak belirtilen bir ay krateri onun adını aldı.
Çalışmaları:
Cartan, Travaux’da çalışmalarını 15 alana ayırır. Modern terminolojiyi kullanarak bunlar:
1.Lie teorisi
2.Lie gruplarının gösterimleri
3.Hiper karmaşık sayılar, bölüm cebirleri
4.PDE sistemleri, Cartan-Kähler teoremi
5.Eşdeğerlik teorisi
6.Entegre edilebilir sistemler, uzama teorisi ve evrimdeki sistemler
7.Sonsuz boyutlu gruplar ve sözde gruplar
8.Diferansiyel geometri ve hareketli çerçeveler
9.Yapı grupları ve bağlantıları ile genelleştirilmiş uzaylar, Cartan bağlantısı, holonomi, Weyl
tensörü
10..Lie gruplarının geometrisi ve topolojisi
11.Riemann geometrisi
12.Simetrik uzaylar
13.Kompakt grupların topolojisi ve homojen uzayları
14.İntegral değişmezler ve klasik mekanik
15.Görelilik, Spinörler
FEZA GÜRSEY
7 Nisan 1921 - 13 Nisan 1992
Türk fizikçi ve matematikçi.
7 Nisan 1921'de İstanbul'da Remziye Hisar
(1902-1992) ve Reşit Süreyya Gürsey'in (1889-
1962) ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası
Reşit Süreyya Gürsey, tıp doktoru, fizikçi ve
öğretmen olmasının yanı sıra bilime ve sanata
büyük ilgisi olan bir aydındır. Annesi Remziye
Hisar, Darülfünun'da fen okuyan ilk kız
öğrencilerinden olup Avrupa'da kadınların pek
azının kariyer yapabildiği bir dönemde
Sorbonne'da kimya doktorası yapmayı
başarmış bir bilim insanıdır. Remziye Hisar,
cumhuriyet dönemi Türkiyesinde çağdaş
bilimin öncülerindendir ve kimya mesleğinin
Türkiye'deki ilk kadın öncüsü olarak kabul
edilir. Anne-babasının çocuklarının eğitimi
üzerine titizlikle eğilmesi ve küçük yaşta
İstanbul aydın çevresinin içinde yer almak
onun çok yönlü ve sanata düşkün kişiliğinin
oluşmasını sağladı.
Feza Gürsey, İstanbul
Anadoluhisarı'nda, Remziye
Hanım'ın Otağtepe'deki aile
evinde doğmuştur. İlkokula
Paris'te Jeanne d'Arc okulunda
başlamış ve öğretmenlerinin
hayranlığını kazanmıştır. Kız
kardeşi Deha Gürsey Owen'ın
anlattığı üzere, öğretmeni
Madam Denizot, her şeyi çabucak
öğrendiği için Feza Gürsey'i çok
seviyor, onu yanından
ayırmıyormuş.
İlkokul üçüncü sınıfa Galatasaray Lisesinde devam eden Gürsey, okulun sevilen,
hayran olunan bir öğrencisi olmuştur. Sınıf arkadaşı Emekli Büyükelçi Özer F. Tevs bir
yazısında Feza Gürsey'i şöyle anlatmıştı:
"39 Feza Gürsey, zamanının bütün Galatasaray Liselilerini ve yerli yabancı
kıymetli hocalarını etkilemiş bir talebe idi. Ortaokul üçüncü sınıfta, akşam
etüdünde, bakardık, Feza bir köşede Proust'un "Yitik Zamanı Araştırırken"
adlı felsefi hikâyelerini okuyor veya Cézanne'ın reprodüksiyonlarını inceliyor...
Fransız hocalarımız büyük teneffüslerde onu muallimler odasına çağırır sohbet
ederlerdi... Bizden iki sınıf daha büyük, çok çalışkan bir öğrenci daha vardı.
Mezun olduktan sonra Fransız hocalardan birisine, 'Feza mı yoksa diğer
öğrenci mi daha üstündü' diye sormuşlar. O da, 'bir köy öğretmeni ile bir
ordinaryüs profesör arasında ne kadar fark varsa, Feza ile diğer öğrenci
arasında o kadar fark vardı' demiş.
Feza Gürsey, fizik okumaya lise yıllarında karar vermiştir.
Galatasaray Lisesini 1940 yılında birincilikle bitirdikten sonra
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi olmuş, 1944 yılında
Fizik-Matematik bölümünden de birincilik ile mezun olmuştur. Millî
Eğitim Bakanlığı sınavını kazanarak İngiltere Imperial College'a
gitmeye hak kazanmış, burada 1945-1950 yılları arasında Prof. Dr.
H. Jones'un danışmanlığı altında doktora çalışmalarını yapmıştır.
Bu dönem içerisinde "Tek boyutlu bir istatistiksel sistem" ve "İki
bileşenli dalga denklemleri üzerine" başlıklı iki önemli makale
yayımlamıştır. 1951-1957 yılları arasında Cahit Arf'ın desteği ile
İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsüne asistan olarak
tayin edilmiştir. 1953 yılında "Spinli elektronların klasik ve dalga
mekaniği" adlı tezi ile doçent unvanını almış, bir yıl sonra Tatbiki
Matematik Kürsüsüne doçent olarak atanmıştır
1952 yılında İstanbul Üniversitesi
Fen Fakültesi asistanlarından Suha
Pamir ile evlenmiş ve 1954 yılında
Suha ve Feza çiftinin tek çocukları
Yusuf dünyaya gelmiştir. 1957-1961
yılları arasında, eşi ve oğlu ile birlikte
Atom Enerjisi Komisyonunun bursu
ile ABD'de Brookhaven Ulusal
Hızlandırıcı Laboratuvarı'nda
bulunmuştur. Bu dönemde
Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı
Laboratuvarı, Princeton İleri
Çalışmalar Enstitüsü ve Columbia
Üniversitesinde fizik dünyasında en
ileri seviyede çalışma yapanlar ile
birlikte çeşitli çalışmalar yapmıştır.
Feza Gürsey'in bu çevrede adını
duyuran ilk çalışması yük
bağımsızlığı ve Baryon korunumu ile
Pauli Transformasyonu'nun ilgisini
gösteren makalesidir. Wolfgang Pauli
ünlü Rus fizikçisi Landau'ya yazdığı
mektupta ilgisini çeken bu makaleden
bahsetmekte ve Heisenberg ile
çalışmalarında bu simetriyi kendi
spinor modellerinde kullanmayı
düşündüğünü söylemektedir. W.
Pauli, kendisinden Princeton
Enstitüsünde çalışmalarına devam
etmesi için referans isteyen Feza
Gürsey'e gönderdiği mektupta şöyle
diyor:
"Ben, seni tavsiye
edebilir miyim diye
düşünmüyorum,
tam tersi,
Princeton
Enstitüsünü sana
tavsiye edebilir
miyim diye
düşünüyorum.’’
1961 yılında Türkiye'ye dönen Gürsey, 1974 yılına kadar Prof. Dr. Erdal
İnönü'nün ısrarları ve uğraşları sonucunda Orta Doğu Teknik
Üniversitesi (ODTÜ) Teorik Fizik Bölümünde profesör olarak çalışmıştır.
Bu dönem içinde Türkiye'de teorik fizik alanında yapılan çalışmaları
canlandırmaya çalışmıştır. Princeton ve Yale üniversitesinden ünlü
fizikçileri ODTÜ'ye davet ederek birçok konferansın düzenlenmesini
sağlamıştır. 1968 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü almıştır.
1965-1974 yılları arasında
Yale Üniversitesinin
Teorik Fizik Bölümüne
teklifi üzerine ODTÜ'deki
görevinden ayrılmak
istemeyen Gürsey, Yale
Üniversitesinde konuk
profesörlük görevini
kabul etmiş ve ODTÜ-Yale
üniversiteleri arasında
dönüşümlü olarak lineer
olmayan kiral modeller,
konform simetri, genel
görelilik üzerinde
çalışmalarını
sürdürmüştür
1974 yılında Feza Gürsey'in
Yale Üniversitesi Fizik
Bölümündeki profesörlüğü
daimî hâle gelmiş, izni
kaldırılmış ve ODTÜ'den
ayrılmak zorunda
bırakılmıştır. Gürsey
bunun nedenlerini, Prof.
Dr. Mustafa Parlar Eğitim
ve Araştırma Vakfınca
verilen Bilim Hizmeti ve
Onur Ödülü töreninde
anlatmıştır:
"Birincisi, sık sık ve
ücretli izinli olarak
dışarıdaki bilim
merkezlerinde çalışmam ve
bu bilimsel alışverişe
öğrencilerimi de katmam.
İkincisi, Türkiye'mizin
seviyesine ve ihtiyaçlarına
uygun olmayan üst
düzeyde bir araştırma
yaparak gençliğe zararlı
bir örnek olmam."
Feza Gürsey 1971 yılından 1991 yılındaki emekliliğine kadar Yale Üniversitesi Fizik Bölümünde
çalışmıştır. 19 Ocak 1977'de temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan dolayı Sheldon
Glashow ile birlikte Oppenheimer Ödülü'nü aldı. Ödül için kendisini tebrik eden öğrencilerine
"Ödül, Yale ile Harvard arasında paylaşıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı
desinler" demiştir
1991 yılındaki emekliliğinden sonra
Türkiye'ye dönmüş, Boğaziçi
Üniversitesinin davetini kabul ederek Fizik
bölümündeki odasına yerleşmiştir. Bu
sene içerisinde yakalandığı prostat
kanseri nedeni ile 13 Nisan 1992'de Yale
Üniversitesinin hastanesinde ölmüştür.
Naaşı Anadoluhisarı'nda aile mezarlığına
defnedilmiştir. 1993 yılında Ankara'da
Altınpark'ta hizmete açılan bilim
merkezine kendisinin adı verilmiştir
Eserleri
Itzhak Bars; Alan Chodos; Chia-Hsiung Tze; Feza
Gürsey, Symmetries in particle physics, New York
1984, ISBN 0306418010
Ödülleri
• 1969 - TÜBİTAK Bilim Ödülü
• 1977 - S. Glashow ile birlikte J.R. Oppenheimer
Ödülü; R. Griffiths ile Doğa Bilimlerinde A. Cressey
Morrison Ödülü
• 1979 - Einstein Madalyası
• 1981 - College de France'da konuk profesör ve
College de France Madalyası
• 1984 - İtalya Cumhurbaşkanı'nın Commendatore Nişanı
• 1986 - Roma'da Konuk Profesörlük Ödülü
• 1989 - Türk Amerikan Bilimcileri ve Mühendisleri
Derneğinin Seçkin Bilimci Ödülü
• 1990 - Galatasaray Vakfı Madalyası
Gottfried LEİBNİZ
1666 yılında, 20 yaşındaki Genç Gottfried Wilhelm
Leibniz, ilk kitabı, felsefe hakkında olup, Habilitasyon
tezi De Arte Combinatoria (Kombinasyonlarının
Sanat Üzerine) yayınlandı. Leibniz, 25 yaşına geldiği
sırada yayınlanmış birçok önemli eseri vardı. Leipzig
Üniversitesi ona mezun olduktan sonra hukuk
dersleri sağlamak için pozisyon atadı fakat reddetti.
Leibniz onun yerine Altdorf Universitesinde beş ay
doktorasını yaptı. Daha sonra Altdorf akademik
atama teklifinide reddetti.
Bir ara politika ile ilgilendi, bu konuda da bazı eserler
yazdı. Politika çalışmaları hiçbir zaman Leibniz’in
felsefe ve matematik alanlarındaki çalışmalarına
engel olmadı.
Leibniz, 1672 yılında, 26 yaşında ileri modern
matematik çalışmalarına başladı. 1672 yılında
Leibniz Pascal ile tanışmıştır. (Pascaline‘ı
geliştirmeye karar verdi). Bundan 3 yıl sonra Isaac
Newton‘dan bağımsız olarak Calculus’un yani
Matematik Hesaplarındaki Sonsuzluk teoremini
keşfetti. (Fundamental Theorem of Calculus).
Pek çok yıl Leibniz ve Isaac Newton taraftarları arasında kimin Calculus’u keşfettiğine dair bir
tartışma olsa da şuan Leibniz ve Isaac Newton için Calculus’un babaları olarak kabul edilmektedir.
1673 başında, Leibniz, Londrada bazı ingiliz bilim adamları bir araya geldi. Beton Hareket Teorisini
ve yaptığı hesaplama makinenin prototipini Royal Society’de gösterdi. (Royal Society bilim
adamlarının üye olduğu bir örgüt)
1672 yılında Fransız hükümeti davetiyle tartışma için Paris’e gitti. Plansız geldiği bu yerde Leibniz, hayatının en öğretici ve
yapıcı bir yılını geçirdi.
Paris o yıllarda adeta Avrupa’da felsefi etkinlik merkezi oldu ve Leibniz filozoflardan Arnauld ve
Malebranche ile, matematikçi Christian Huygens ve fizikçi Edme Mariott‘de dahil olmak üzere
tanışarak ilim yelpazesini geliştirdi. Huygens‘in misafiri olarak kaldığı bu dönemde, tüm zamanların
en büyük matematiksel buluşlarının adımlarını attılar. Sonsuz hesabı ile matematik dünyasına yeni
bir anlayış getirdi. Pascal ve Descartes gibi 2 önemli bilginin yazıları ona ön ayak olmuştur.
Paris’te iken, Leibniz fizik ve matematik üzerinde çalıştı ve Adımlı Reckoner (veya Reckoner adımlıstep
Reckoner ) olarak ilk mekanik hesaplama makinesini tasarlamaya başlamıştır. Bununla kalmayıp
ek olarak, sualtı gemi planları ve denizaltı için denge tekerleklerin geliştirilmiş bir sistem için teknolojik
fikirlerde geliştirmiştir.
1679 yılında, Leibniz ikili sayılar sistemini bulduğunda kendine göre günümüz evrensel bilgisayar içinde mermerler ile temsil
edildiği bir makine hayal etmiştir.
Gottfried Wilhelm Leibniz, ikili sayı sisteminin güçlü
bir savunucusu oldu. İkili sayılar kolayca bir
anahtarı açık ve kapalı devreler tarafından temsil
edilebilir, sadece iki basamak gerektirir çünkü
makineler için idealdir. Bir elektrik devresi
tarafından oluşturulan bilgisayarlar elektronik
olunca, ikili sistem özellikle uygun oldu. Bu mantık,
yanlış temsil edebilecek kapalı, gerçek temsil
edebilecek ve akımı doğrudan akışını temsil
anlamına geliyordu.
Gottfried Wilhelm Leibniz makineleri
hesaplanmasında ikili sistemin uygunluğunu
görmede ileri görüşlü, ama onun makine kullanmak
vermedi. Bunun yerine, Adımlı Reckoner 10’a
kadar olan sayıların pozisyon kadranlarında
pozisyonları gibi, ondalık sayıları da
gösterebiliyordu.
Adımlı Reckoner Nedir? Nasıl Çalışır?
Adimli Reckoner yada İngilizce Stepped Reckoner (Step
Reckoner) geniş anlamıyla Kademeli Reckoner, ünlü
matematikçi ve Almanların önde gelen filozoflarından Gottfried
Wilhelm Leibniz tarafından icat edilen Pascaline den sonra,
otomatik hesaplama yapan ilk mekanik hesap makinesidir.
Pascaline Hesaplama Makinesinin babası Pascal devamlı
Gottfried Wilhelm Leibniz ile istişare içinde bilgileri
paylaşıyorlardı. Pascal ölümünden sonra yapamadıklarını
Gottfried Wilhelm Leibniz 1671 yılında, piyasaya Adımlı
Reckoner (Stepped Reckoner) yani Kademeli Çalışan, çarpma,
bölme ve basamaklı eklemeler dizi karekök değerlendirilebilen,
hem de ekleme ve çıkarmalar yapabilen bir cihaz icat etti.
Gottfried Wilhelm Leibniz Kimdir? Hayatı, Biyografisi ve İcatları
| Gottfried Wilhelm Leibniz’in ilk mekanik hesaplama makinesi:
Adımlı Reckoner | Stepped Reckoner
Adımlı Reckoner (Stepped Reckoner) Fransız matematikçi ve
filozof Blaise Pascal’ın fikirlerini değerlendirerek ve Leibniz’in
kıvrak zekası ile tekrar tekrartoplama ve çarpmayı kaydırarak
geliştirerek oluşturdu. Onun benzersiz, davul şekilli dişlileri
sonraki 275 yıl boyunca birçok başarılı hesap tasarımlarının
temelini, tek bir hesap altında yatan mekanizma için kesintisiz
bir rekor oluşturdu. Leibniz yaklaşık 45 yıldır Kademeli- Adımlı
Reckoner (Stepped Reckoner) sadece birkaç versiyonu
yapılmıştır.
Gottfried Wilhelm Leibniz, aynı zamanda güçlü, modern
bilgisayarların çalışması için esas olan ikili sayı sistemi,
kullanımı savundu.
Gottfried Wilhelm Leibniz Kimdir? Hayatı, Biyografisi ve İcatları
| Adımlı Reckoner (Stepped Reckoner) Replikası
Pascal‘ın Pascaline ve onu modifiye eden Leibniz‘in Adımlı
Reckoner’i bugün kullandığımız bilgisayarların ilkel atalarından
biridir.
İlk bilgisayarın öncülerinden olan Leibniz, ikili sistem mantığını
ilk oluşturanlardandır. Yıllar sonra elektronik devreli eşdeğerleri
nihayet 1970’lerin başında hazır ve uygun fiyatlı olana kadar bu
makinelerin türevleri üretilmeye devam etti.
HAREZMİ
‘Cebirin Babası’ El-Hârizmî
Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu
Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin
kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum
adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda
batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde,
birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle
Harezmî (Diophantus ile birlikte) "Cebir'in babası" olarak da bilinir. İngilizcedeki "algebra" ve
bunun Türkçedeki karşılığı olan "cebir" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden
denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan "el-cebr"den gelmektedir.
Harezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.
İkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır
ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt
taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metotlarını
ele almıştır.
El-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart
formdan birine indirgeyerek başlar.
« Belki de Arap matematiğindeki yapılan en önemli gelişmelerden biri El-Harezmi'nin
çalışmaları ile bu zamanlarda, yani cebrin miladıyla başladı. Bu yeni fikrin ne kadar kayda
değer olduğunun anlaşılması önemlidir. Bu, temelde geometri olan yunan matematiğinden
uzaklaşan devrimsel bir hareketti. Cebir, rasyonel sayılar, irrasyonel sayılar, geometrik
büyüklükler gibi tamamının "cebirsel nesneler" olarak ele alınmasına izin veren birleştirici bir
teoriydi. Matematiğe daha önce var olandan çok daha geniş kapsamlı, yeni bir gelişim yolu
sundu ve kendinden sonraki konulara yol gösterici bir araç sağladı. Cebirsel düşüncenin ortaya
çıkmasının bir diğer önemli yanı da, matematiğin kendisine uygulanmasına daha önce olmayan
bir şekilde izin vermesiydi. »
Hermann Minkowski
Hayatı
Hermann Minkowski 22 Haziran 1864 ve 12 Ocak 1909
tarihleri arasında yaşamış bir Alman matematikçidir. Yahudi
kökenli olan Minkowski, Almanya’nın önemli
üniversitelerinde matematik ile uğraşmıştır. Hermann
Minkowski 44 yaşında hayata veda etmesine rağmen
çalışmaları ile matematiğe önemli katkılar yapmıştır.
Minkowski sayı geometrisini yarattı ve geliştirdi. Geliştirdiği
bu geometriyi sayı teorisi, matematiksel fizik ve özel
görelilik teorisindeki problemleri çözmek için kullandı.
çalışmaları içerisinde en çok görelilik teorisi ile bilinir. Albert
Einstein’ın fizikte ortaya attığı teoriler “Minkowski uzay
zamanı” denilen dört boyutlu uzayda daha kolay anlaşılır.
Hermann Minkowski çalışmaları ile matematik ve fiziğe
önemli katkılarda bulunmuştur. Kişisel Hayatı ve Ailesi
Hermann Minkowski, o zamanlar Rus İmparatorluğu'na
bağlı Kovno Valiliği'ndeki bir köy olan Aleksotas'ta dünyaya
geldi. Burası şimdi Litvanya sınırları içerisinde yer
almaktadır. Babası Lewin Boruch Minkowski ve annesi
Rachel Taubmann’ın her ikisi de Yahudi kökenlidir.
Hermann, tıp araştırmacısı Oskar'ın (1858 doğumlu) küçük
bir kardeşidir. Farklı kaynaklarda Minkowski'nin uyruğu,
Alman, Leh veya Rus olarak çeşitli şekillerde verilir.
Minkowski’nin Kariyer Ve Çalışmaları
Minkowski, Almanya'daki Königsberg Albertina Üniversitesi'nde 1885 yılında Ferdinand von Lindemann başkanlığında doktorasını
kazandı. 1883'te Königsberg'de halen öğrenci iken Fransız Fen Bilimler Akademisi Matematik Ödülünü, ikinci dereceden formlar
teorisi üzerine yazdığı el yazması ile ödüllendirdi. Ayrıca ünlü bir matematikçi David Hilbert'in arkadaşı oldu. Kardeşi Oskar
Minkowski (1858-1931), tanınmış bir doktor ve araştırmacıydı.
Minkowski, Bonn, Göttingen, Königsberg ve Zürih üniversitelerinde ders verdi. Eidgenössische Polytechnikum, bugün ETH
Zürih'te, Einstein'ın öğretmenlerinden biriydi.
Minkowski, özellikle değişkenlerin n sayısı ile ilgili olarak, ikinci dereceden formların aritmetiği üzerine araştırmalar yapmış ve bu
konudaki araştırması onu n boyutlu bir alanda belirli geometrik özellikleri göz önüne almaya itmiştir. 1896'da sayılar geometrisini,
sayısal teoride problemleri çözen geometrik bir yöntem sundu. Ayrıca Minkowski Sosis ve Minkowski örtüsü adındaki bir eğrinin
yaratıcısıdır.
1902'de Göttingen Matematik Bölümü'ne girdi ve Königsberg'de üniversitede ilk tanıştığı David Hilbert'in yakın bir meslektaşı
oldu. Constantin Carathéodory de oradaki öğrencilerinden biriydi.
1907 yılında Hermann Minkowski 1905 yılında eski öğrencisi Albert Einstein tarafından yayımlanan rölativite teorisinin en iyi dört
boyutlu uzayda anlaşılabileceğini fark etti. Teori Lorentz ve Poincaré'nin önceki çalışmalarına dayanılarak ortaya atılmıştı.
Minkowski uzay zamanında uzay ve zaman birlikte yer alır.
80. Alman Doğa Bilimleri ve Hekimleri Meclisi'nde (21 Eylül 1908) yayınlanan yazının başlangıcında şöyle diyordu: Deneysel fizik
topraklarından fırlamadan önce yerleştirmek istediğim alan ve zamana ilişkin görüşlerin içerisinde önemli güçler vardır. Bunlar
radikal gerçeklerdir. Bundan böyle, tek başına alan veya zaman sadece gölgeler halinde kaybolmaya mahkûmdur ve yalnızca bu
türden bir birliktelik, bağımsız bir gerçeği muhafaza edecektir.
Einstein 1915 yılında genel görelilik teorisinin devamı niteliğindeki çalışmalarını tamamlamak için uzay-zaman geometrisi
görünümünün gerekli olacağını fark etmeden önce Minkowski'nin çözümünü basit matematiksel bir numara olarak görmüştür.
Minkowski Diyagramı
Hermann Minkowski’nin Hayatı
Hermann Minkowski 22 Haziran 1864 ve 12 Ocak 1909 tarihleri arasında yaşamış bir Alman
matematikçidir. Yahudi kökenli olan Minkowski, Almanya’nın önemli üniversitelerinde matematik
ile uğraşmıştır. Hermann Minkowski 44 yaşında hayata veda etmesine rağmen çalışmaları ile
matematiğe önemli katkılar yapmıştır. Minkowski sayı geometrisini yarattı ve geliştirdi.
Geliştirdiği bu geometriyi sayı teorisi, matematiksel fizik ve özel görelilik teorisindeki problemleri
çözmek için kullandı. çalışmaları içerisinde en çok görelilik teorisi ile bilinir. Albert Einstein’ın
fizikte ortaya attığı teoriler “Minkowski uzay zamanı” denilen dört boyutlu uzayda daha kolay
anlaşılır. Hermann Minkowski çalışmaları ile matematik ve fiziğe önemli katkılarda bulunmuştur.
Kişisel Hayatı ve Ailesi
Hermann Minkowski, o zamanlar Rus İmparatorluğu'na bağlı Kovno Valiliği'ndeki bir köy olan
Aleksotas'ta dünyaya geldi. Burası şimdi Litvanya sınırları içerisinde yer almaktadır. Babası
Lewin Boruch Minkowski ve annesi Rachel Taubmann’ın her ikisi de Yahudi kökenlidir.
Hermann, tıp araştırmacısı Oskar'ın (1858 doğumlu) küçük bir kardeşidir. Farklı kaynaklarda
Minkowski'nin uyruğu, Alman, Leh veya Rus olarak çeşitli şekillerde verilir.
Hermann Schwarz
Karl Hermann Amandus Schwarz ( Almanca: [ˈhɛʁman ˈʃvaʁts] ; 25 Ocak 1843 -
30 Kasım 1921), karmaşık analiz çalışmalarıyla tanınan bir Alman
matematikçiydi .
HAYATI
Schwarz, Hermsdorf , Silezya'da (şimdi Jerzmanowa , Polonya ) doğdu . 30
Haziran 1912'de matematikçi Ernst Eduard Kummer ve Ottilie née
Mendelssohn'un (Nathan Mendelssohn'un kızı ve Moses Mendelssohn'un
torunu ) kızı Marie Kummer ile evlendi . Schwarz ve Kummer'in kızı Emily
Schwarz da dahil olmak üzere altı çocuğu vardı.
Schwarz aslen Berlin'de kimya okudu ama Ernst Eduard Kummer ve Karl
Theodor Wilhelm Weierstrass onu matematiğe geçmeye ikna etti . Doktora
derecesini aldı. 1864'te Universität Berlin'den geldi ve Ernst Kummer ve Karl
Weierstraß tarafından tavsiye edildi. 1867 ve 1869 yılları arasında Halle
Üniversitesi'nde , ardından İsviçre Federal Politeknik'te çalıştı . 1875'ten
itibaren Göttingen Üniversitesi'nde çalıştı , karmaşık analiz , diferansiyel
geometri ve varyasyon hesabı konularıyla ilgilendi . Berlin'de öldü .
Schwarz'ın eserleri arasında 1867'de Berlin Akademisi tarafından taçlandırılan ve 1871'de basılan Bestimmung
einer speziellen Minimalfläche ve Gesammelte mathematische Abhandlungen (1890) sayılabilir .
Diğer şeylerin yanı sıra, Schwarz kanıtı geliştirilmiş Riemann dönüşüm teoremi , [5] özel bir durum gelişti
Cauchy-Schwarz eşitsizliği ve top eşit hacimde başka vücudunun daha az yüzey alanına sahip olduğunu bir
kanıtı verdi. [6] İkincisi üzerine yaptığı çalışma, Émile Picard'ın diferansiyel denklemlerin çözümlerini ( Picard-
Lindelöf teoremi ) göstermesine izin verdi . [2]
1892'de Berlin Bilim Akademisi'ne üye oldu ve öğrencileri arasında Lipót Fejér , Paul Koebe ve Ernst Zermelo'nun da bulunduğ
Berlin Üniversitesi'nde profesör oldu . Toplamda en az 22 doktora öğrencisine danışmanlık yapmıştır. [3]
Adı , aşağıdakiler de dahil olmak üzere [1] matematikteki birçok fikre eklenmiştir :
Katkı Schwarz yöntemi
Schwarz alternatif yöntemi
Schwarzian türevi
Schwarz işlevi
Schwarz feneri
Schwarz lemması
Schwarz'ın listesi
Schwarz minimal yüzey
Schwarz teoremi (Clairaut teoremi olarak da bilinir)
Schwarz integral formülü
Schwarz-Christoffel eşlemesi
Schwarz-Ahlfors-Pick teoremi
Schwarz yansıma ilkesi
Schwarz üçgeni
Schwarz üçgeni haritası
Cauchy-Schwarz eşitsizliği .
Jeanj Le Rond
D'alembert
Hayatı
Mademe de Tencin ile topçu subayı
Destouches Canoh’un yasadışı oğlu
olarak dünyaya geldi. Annesi onu
Paris’teki Saint-Jean-Le-Rond
Manastırı’nın merdivenlerine bıraktı,
manastır görevlileri tarafından bir
süre bakıldı. Daha sonra babası onu
bir camcının eşi olan Mademe
Rousseau’nun yanına yerleştirdi.
Destouches ailesi bu küçük çocuğu
bir süre sonra Jansenist bir okul olan
College de Mazarin’e yazdırdı ve
kendisine d’Aremberg adını verdi.
Daha sonra bu adı d’Alembert’t
çeviren çocuk, Cizvit-Jansenist
çatışmasına karşı soğukluk duyarak
metafizik tartışmalardan uzak durdu.
Fransız matematikçisi,
ansiklopedi yazarı ve
aydınlanma dönemi
filozofudur (Paris 1717-ay. y.
1783).
Hukuka başladıktan iki yıl sonra tıp öğrenimine bir süre sonra da yatkınlık duyduğu
matematik öğrenimine geçti. Matematiğe olan yeteneğiyle 1739’da memoire adını
verdiği intégral hesap üstane bir çalışmasını Bilimler Akademisi’ne sundu, fakat
Akademi’ye kabul edilmesi için 1743’te yayımlayacağı Traité de Dynamique’in çıkmasını
beklemesi gerekecekti. Bu çalışmasının girişi d’Alembert’in bilim felsefesine ilişkin ilk
anlamlı yazısıdır. Kendi mekaniğinin ilkesinin temeline kanıtlanmamış belitler (aksiyom)
koymuş olmasına karşın d’Alembert, Descartes’ in metafizik kabullerini yadsımış ve
Bacon’ın deneysel ve (indüktiv) tümevarıma yöntemine duyduğu hayranlığı
saklamamıştır.
Felsefesi
İlk felsefi eseri olan Ansiklopedi’ye yazdığı Discours Préliminaire’dır (Giriş Niteliğinde
Sohbet) 1751. Daha 1746’larda Diderot ile birlikte Chambers’in Cyclopaedia adlı eserini
Fransızcaya çevirip yayımladı. Bu çeviri çalışması sırasında İngiliz deneyci filozoflarını
tanıma fırsatını buldu, kendi düşüncelerini de ekleyerek ansiklopedi maddelerinin daha
özgün bir biçimde yazılmasını sağladı
Ona göre doğa, belirsiz, keyfi ve çok geniş varsayımlarla bilinemez, o yalnızca fiziksel
fenomenlerin dikkatli bir incelenmesiyle bilinebilir. Bu yüzden de metafiziğin doğruları
akıl için kabul edilebilir değildir. Duyumlara dayanılarak ortaya çıkarılan dış dünyanın
apaçıklığı ve kesinliği güvenilirdir. Berkeley’in metafizik nitelikteki karşı çıkmaları ise
sağduyuya aykırıdır. Bütün bilgilerimiz duyumlardan çıktığına göre, bilginin gelişme
çizgisine, ilkel insanın duyum izlenimlerinden alıp onu anlatmanın en karmaşık
biçimlerine kadar getirebiliriz
Dil, müzik ve sanatlar, duyumlardan türetilmiş kavramları ve duygulanımları iletirler ve
bu yüzden de doğanın taklididirler. Örnek olarak, eğer müzik betimsel olmazsa yalnızca
bir gürültüden ibarettir. Her bilgi duyumlarda bulunan kendi köküne, kaynağına
indirgenebilirse ve bütün duyumlar aşağı yukarı her insanda aynı ise, o zaman buradan
çok sınırlı bir zihnin bile herhangi bir sanatı ya da bilimi öğrenebileceği çıkar, İşte bu
anlayış Aydınlanmanın ilkelerinin yayılmasında eğitimin büyük gücünü vurgulamayan
bir temel olmuştur
D’Alembert için insanın fiziksel gereksinimleri, estetik ve bilimsel arayışları, hatta
ahlâksallığı toplumsal bir temelden kaynaklanır. Ahlâksallığı sosyolojik bir temele
dayandırması Auguste Comte‘a öncülük etmiştir. D’Alembert aynı zamanda doğruluğun
ölçütünün gözlem ve deneye dayandırılması gerektiğini söylemekle de pozitivistlere yol
göstermiştir. İnsanın giz dolu evren karşısındaki belirsiz, güvenliksiz durumu
d’Alembert’in dinsel hoşgörüyü savunuşunun temelini oluşturur. Onun evreni yorumlayışı
ise ateist bir çizgi sergiler. Zihin, maddenin karmaşık gelişmesinin yalın bir sonucudur.
D’Alembert son yıllarını Akademi’deki çalışmalarla geçirdi. Buraya genç yazar ve
filozofların alınmasına çalıştı. En ünlü öğrencisi filozof Condorcet’ dir. Arkadaşı ve hocası
Diderot ile birlikte Voltaire’i etkilediler ve Aydınlanma dönemini başlattılar. Tanrıtanımaz
olduğu için öldükten sonra kimsesizlerin yattığı bir mezarlığa gömüldü.
Başlıca eserleri:
Traité l’Equilibre et du Mouvement des Fluides (Akışkanlar Hareketi’nin
Denge Kuramı) 1744 ve 1751; Rélexions sur la Cause Générale des Vents
(Rüzgârların Genel Nedeni Üstüne Düşünceler) 1746 (Bu eserle Berlin
Bilimler Akademisi’nden ödül aldı ve üye seçildi); Recherches sur les
Cordes Vibrantes (Titreşimli Teller Üstüne Araştırmalar) 1744 (Berlin
Akademisi için yazıldı); 1761-1780; Eléments de Musique (Müziğin
Öğeleri) 1752; Recherches sur Différents Points importants du Système
du Monde (Dünya Sisteminin Önemli Farklı Notaları Üstüne Araştırmalar)
1754-1756; Opuscules Mathématiques (Matematik Eserler).
David
HILBERT
David Hilbert, (23 Ocak 1862, Königsberg - 14 Şubat 1943, Göttingen) ünlü Alman matematikçi.
Geometriyi bir dizi aksiyoma indirgeyen ve matematiğin biçimsel temellerinin oluşturulmasına
önemli katkıda bulunan Alman matematikçi David Hilbert integralli denklemlere ilişkin
çalışmalarıyla fonksiyonel analizin 20. yüzyıldaki gelişmesine öncülük etmiştir.
Hilbert saf bir matematikçiydi. Matematik bilgisi alışılmadık derecede olduğu kadar derindi ve
matematiğin ve fiziğin birçok alanına katkıda bulundu.
1888’de Hilbert herhangi bir sayıda değişken için sonlu temel teoremini kanıtladı. 1868’de Paul
Gordan teoremi ispatlayabildi, ancak sadece iki değişken için üç veya daha fazla değişken
ispatlamak çok zaman alıyordu. Hilbert kanıtının tamamen yeni bir soyut stratejisini kullandı ve
teorinin rastgele değişkenler için doğru olduğunu kanıtladı. Bu, cebirsel sayı teorisinde büyük
bir ilerlemeydi.
1899’da Hilbert Geometri’nin Temellerini yayınladı. Hilbert’in yeni geometri aksiyomları, iki
boyutlu ve üç boyutlu geometriyi tek bir sistemde birleştirerek 2.000 yıldan daha önceki
Euclid’lerin yerini aldı.
1920’de Hilbert matematiksel
formalizmi kurdu. Bunu, aritmetiğin
kalbinde tutarsızlıklar olduğunu fark
ettikten sonra yaptı. Aritmetik ve sayı
teorisi ile 1899’da geometri
aksiyomları ile kazandığı başarıyı
tekrar etmeyi umuyordu. Doğru
aksiyomları seçerek, klasik
matematiğin geri kalanının doğal
olarak takip edeceğini ispatlamayı
umuyordu. 1931’de Kurt Gödel,
Hilbert’in Programının hiçbir zaman
tam olarak başarılamayacağını
kanıtladı. Gödel’in Eksikliği
Teoremleri, doğru olmasına rağmen
asla matematiksel olarak
kanıtlanamayan matematiksel
ifadeler olduğunu kanıtladı.
Öncelikle saf bir matematikçi olmasına rağmen Hilbert’in
matematikte geniş tadı vardı. Uygulamalı matematik ve
matematiksel fizik arasında herhangi bir ayrılık olmadığı
takdirde çok az fark vardır. Hilbert bazen bu alanda sık
sık, öğrenci günlerinden eski arkadaşı Hermann
Minkowski ile yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıktı.
Mezun olduktan sonra Minkowski, Zürih’te Albert
Einstein‘a ders vermeye devam etti . 1907’de Einstein’ın
1905’te yayınlanan “özel relativite” teorisini aldı ve şimdi
Minkowski Spacetime olarak adlandırılan farklı bir şekilde
– dört boyutlu bir boşlukta-düşünmenin avantajlı
olabileceğini gösterdi. Yavaş yavaş Hilbert’te
matematiksel fiziğe olan hayranlık büyüdü ve konuyu
düşünmek için artan miktarda zaman harcadı. 1912
yılında birincil araştırma alanı oluştu. Fizikçilerin çoğunun
problemlere yetersiz matematiksel titizlikle yaklaştığına
inanıyordu. Fizik’in problemlere getirdiği saf
matematikçilerin daha katı yaklaşımdan fayda
sağlayacağına inanıyordu.
1915 yazında, Albert Einstein, Hilbert’in bir hafta boyunca
ders vermeye davet ettiği Göttingen’e geldi. Hilbert onu
yıllar boyunca (henüz) yayınlanmamış “genel görelilik”
teorisini matematiksel olarak ifade etmekte zorladı.
İki büyük beyin arasındaki buluşma çok verimli oldu,
çünkü Kasım ayına kadar Einstein’ın Genel Görelilik
Teorisini sağlam bir matematiksel zemine koyarak
bağımsız olarak alan çekim denklemlerini çıkardılar ve
yayınladılar. Hilbert ve Einstein denklemleri bulmak için
farklı yöntemler kullandı (Her yöntemin kendi güçlü ve
zayıf yönleri vardı.) Hilbert, bu denklemlerin keşfi için
Einstein’a hiçbir zaman süre talep etmedi. Bununla
birlikte, bazı uygulamalar için Hilbert’in alan denklemlerini
ele alması oldukça yararlı olabilir.
HYPATİA
Yaşamı
Bir matematikçi, astronom ve filozof olan Hypatia, dönemin ünlü matematikçisi olan
Theon'un kızıydı. Hypatia'nın annesi hakkında günümüze herhangi bir kaynak
ulaşmamıştır. Hypatia ilk eğitimini bizzat babası tarafından almıştır ardından
Atina'da ve Roma'da eğitimine devam etmiştir. Eğitimini aldıktan sonra 400 yılında
memleketine geri dönmüştü ve İskenderiye Kütüphanesi'ndeki Platon Okulu'nda
dersler vermeye başladı. Hypatia bu okulda, içerisinde Hristiyanlık, Paganizm ve
Musevilik gibi birçok inanca sahip öğrencisine Platon ve Aristo'nun öğretilerini
kazandırdı. Bu öğrencileri arasında ileride İskenderiye valisi olacak olan Orestes ve
Ptolemais'in piskoposu olacak olan Synesius da vardı.
Hypatia, Alfred Seifert
Günümüze ulaşabilmiş 5. yy'dan kalma kaynaklar[kaynak belirtilmeli] Hypatia'yı;
Platon, Aristo ve Plotinus'un felsefelerinin öğreticisi olarak tanımlar. Fakat Kıptî
Nikiû piskoposu İoannis'in yazdığı 7. yy'dan kalan "Vakainame" adlı eserde Hypatia
için şunlar söylenmiştir: "Hypatia helenistik bir pagan idi. Her zaman büyüye,
usturlaba ve müzik enstrümanlarına bağlı kalmıştı. Ayrıca insanları şeytanî hileler
ile kandırmıştı." Fakat bütün Hristiyanlar, Nikiû piskoposu İoannis veya Hypatia'yı
öldüren çete gibi Hypatia'ya karşı düşman değildiler. Hatta bazı Hristiyanlar
Hypatia'yı, erdem ve iffetin sembolü saymıştır.[kaynak belirtilmeli]
Çalışmaları
Aritmetik üzerine 13 ciltlik bir yorum.
Apollonius'un Konik'leri üzerine yorum.
Ptolemy'nin "Almagest"i üzerine düzenleme.
Babası Theon'un yazdığı "Öklid'in Elementleri" adlı eser
üzerine düzenleme.
"The Astronomical Canon" (Astronominin Kanunları) adlı
kitabı.
Hypatia'nın bilime katkıları; gök cisimlerinin
sınıflandırılmasında, hidrometre'nin bulunmasında, sıvıların
yoğunluk derecesinin belirlenmesinde ve daha birçok konuda
etkili olmuştur.
JOHN
FORBES
NASH
JR.
13 Haziran 1928 – 23 Mayıs 2015
Oyunlar teorisinde ve diferansiyel geometri alanında köklü değişiklikler yapmış;
aynı zamanda kısmi diferansiyel denklem üzerinde de çalışmış Amerikalı
matematikçi.
1959'da, Nash ruhsal bozukluk belirtilerini açıkça göstermeye başladı ve birkaç
yılını paranoid şizofreni teşhisiyle akıl hastanelerinde geçirdi. 1970'ten sonra,
durumu yavaş da olsa daha iyiye gitmeye başladı ve 1980'lerin ortasında
akademik kariyerine geri dönme imkânı buldu.
Şizofreni ile mücadelesi ve
toparlanıp akademik
hayatına geri dönüşü, Sylvia
Nasar tarafından yazılan
Akıl Oyunları isimli
biyografik romanın yanı sıra
Nash'i Russell Crowe'un
canlandırdığı aynı isimli filme
de konu olmuştur.
13 Haziran 1928'de doğan Nash'in babası John. Sr. bir elektrik mühendisi,
annesi Margaret ise Latince öğretmeniydi. Dehasına rağmen Nash ilkokulda çok
başarılı bir öğrenci değildi. Nash'in hayatını anlatan "Akıl Oyunları"nın yazarı
Sylvia Nasar, Nash'in çocukluğunu "Sürekli okurdu. Satranç oynardı. Islıkla
Bach parçaları çalardı," diye anlatıyor. Lisede matematikle tanışan Nash, kısa
sürede dehasını klasik bir Fermat teoremini kendi kendine kanıtlayarak gösterdi.
Carnegie Mellon Üniversitesi'nde
babası gibi mühendis olmayı
planlayarak giden Nash,
öğretmenlerinin tavsiyeleri
üzerine matematik dalına geçiş
yaptı. Lisans eğitimini Carnegie
Mellon'da tamamladıktan sonra
Albert Einstein ve ünlü
matematikçi John von Neumann
gibilerinin de daha önce
okuduğu Princeton
Üniversite'sinin matematik
bölümünde yüksek lisans eğitimi
aldı. Uzun boylu ve yakışıklı genç
Nash, Princeton'da entelektüel
kibiri ve tuhaf alışkanlıklarıyla
biliniyordu. Nash, koridorlarda
volta atıyor, birisiyle konuşurken
bir anda ilgisini kaybedip çekip
gidiyor ve durmadan ıslık
çalıyordu.
Princeton'da arkadaşları ve meslektaşları arasında meşhur hale gelen "Nash"
isimli bir oyun yarattı. Neredeyse aynı zamanda bağımsız olarak Danimarka'da
da yaratılan bu oyunu daha sonra Parket kardeşler tarafından Hex adı altında
satışa sunulacaktı. Princeton'da lisans eğitimini tamamlarken oyun teorisiyle
tanıştı, ve bu alanın kurucuları Dr. von Neumann ve Oskar Morgenstern'nın
çözemediği bir problemi çözdü
20. yüzyılın en büyük matematikçilerinden biri olarak görülen John Nash, uzun
süredir çözülemeyen problemlere farklı açılardan yaklaşması ve sıradışı düşünüş
yöntemleriiyle meşhurdu. Princeton başvurusu için üniversitedeki
öğretmenlerinden birinden aldığı tavsiye mektubunda tek bir cümle vardı:
"Bu adam bir dahi."
Nash'in oyun teorisi alanına en büyük katkılarından birisi de "Nash dengesi"dir.
Temelinde oyun teorisi, diğer taraf veya tarafların ne yapacağının bilinmediği
durumlarda "oyun"u kazanacak bir strateji geliştirmeyi hedefler. Oyun teorisi,
ekonomi, politika, ticaret ve hatta bioloji dahil, rekabet içeren tüm alanlarda
kullanılmaktadır. Oyun teorisinin en önemli araçlarından biri olan "Nash dengesi"
(Nash equilibrium) ise diğer tarafın stratejini değiştirmediğini farz ettiğimiz sürece iki
tarafın da diğerinden daha fazla avantaj elde edemeyeceği stabil durumlara denir.
Her oyun için birden fazla Nash dengesi bulunabilir. Nash dengesi sayesinde oyun
teorisi, basit ve bir tarafın kaybedip diğerinin kazandığı oyun tiplerinden öteye
geçmiş, ve daha karmaşık durumlar için de kullanılmaya başlandı. Nash'in çalışmaları
etrafımızdaki karmaşık dünyadaki pek çok durumun matematik kurallarıyla
tanımlanarak özünün bulunabileceğinin kanıtıydı.
1945 ve 1996 yılları arasında 23 bilimsel araştırma yayınlamış ve 1994 yılında
Ekonomi dalında Nobel Ödülü kazanmış olan Dr. Nash, en büyük keşiflerinin hepsini
aslında 30 yaşından önce yaptı. Nobel ödülünü aslında 21 yaşındayken yazdığı 27
sayfalık doktora tezinde oyun teorisi konusunda kaydettiği ilerlemeler için aldı.
Ekonomi ve oyun teorisi alanında yaptığı keşifler dışında matematik ve geometri
alanlarına da, matematikçilerin "Nash dengesi"nden daha da önemli olduğunu
savukdukları katkılarda bulundu.
Çalışmalarının en önemli ortak özelliği imkansız ya da vakit kaybı olduğu düşünülen
yönlere doğru ilerlemesiydi. John Nash aynı zamanda soğuk savaş döneminde ordu
adına şifre çözücü olarak çalışmıştır.
Hastalığının ilk belirtileri 1958 yılında görülmeye başladı. Bir oda arkadaşı
olmamasına rağmen bir oda arkadaşından bahsedip etrafındakileri korkutmuş ve oda
arkadaşıyla yaptığı hayali sohbetler onun şizofren olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Daha sonra bu hastalığı kendi zekasını kullanarak yenmiştir. Aynı yılın Nisan ayında
Boston'da bulunan bir hastanenin akıl sağlığı bölümüne yatırılmak zorunda kaldı.
Hastalığı dolayısıyla Nash
1959'dan beri öğretmenlik
de yapmamış olan Dr. Nash
Nobel ödülünden ve 2001'de
kendisini Russel Crowe'un
oynadığı "Akıl Oyunları"
filminden önce diğer
insanlardan uzak, sakin bir
hayat sürdürmekteydi.
Nash'in Nobel Ekonomi
ödülü için düşünülmesine
bazıları akıl hastalığını öne
sürerek karşı çıkmış olsa da,
çalışma arkadaşları Nobel
komitesini Dr. Nash'in ödülü
alabilecek akadar iyi
durumda olduğuna ikna etti.
2012 yılında, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin davetlisi olarak İstanbul'a gelen Nash,
Bilgi Üniversitesi'ndeki Oyun Teorisi Kongresi'ne katılmıştı.
Nash 23 sayısıyla takıntılıydı. Nash, toplam 23 bilimsel makale yayınlamıştı. 23 Mayıs
2015'te, Nash ve eşi Alicia Nash, taksiyle yolculuk ederken bir paralı otoyolda
meydana gelen trafik kazasında 86 yaşında öldü.
Karl Weierstrass
Karmaşık Analiz ve
Modern Analizin
Kurucusu
Karl Weierstrass modern analizin babası olarak bilinir. Kendisi serilerin yakınsaması için testler tasarlamış ve
periyodik fonksiyonlar teorisine, gerçek değişkenlerin fonksiyonlarına, eliptik fonksiyonlara, Abelyen fonksiyonlara,
yakınsak sonsuz çarpımlara ve varyasyonlar hesabına katkıda bulunmuştur. Ayrıca çift doğrusal ve ikinci dereceden
formlar teorisini de geliştirmiştir.
Gauss’un (Alman Matematikçi, 1777 – 1855) 1831 yılında değinmiş olduğu fakat kanıtlayamadığı analitik
fonksiyonların genel teorisindeki aritmetiği, mantıksal temellere dayandırır ve gerçek sayılar kuramını geliştirir.
Karmaşık sayıların gerçek sayıların değişmeli cebirsel uzantısı olduğunu kanıtlar.
1861’de Reinmann’ın (Alman Matematikçi, 1826 – 1866) öne sürdüğü fakat ispatlayamadığı “fonksiyonların sürekli
olduğu herhangi bir noktada türevlenebilir” olduğu teoremi kanıtlaması, matematiğe en önemli katkılarından biridir.
Ayrıca fonksiyonların tekillik noktaları, sürekliliği, türevlenebilirliği, analitik süreklilik, çeşitli değişkenlerin analitik
fonksiyonları, kontür integralleri ve yukarıda sayılan konularda yapmış olduğu çalışmalar sebebiyle pek çok
araştırmacı tarafından “modern analizin kurucusu” olarak kabul edilir.
Kendisinin bulduğu ya da katkıda bulunduğu diğer teoremler:
Stone-Weierstrass teoremi,
Bolzano-Weierstrass teoremi
Casorati–Weierstrass–Sokhotski teoremi,
Weierstrass’ın eliptik fonksiyonları,
Weierstrass fonksiyonu,
Weierstrass M-testi,
Lindemann–Weierstrass teoremi,
Weierstrass–Erdmann koşulu,
Weierstrass–Casorati teoremi,
Enneper–Weierstrass parametrizasyonu,
Weierstrass hazırlık (preparation) teoremi ve
Weierstrass faktörizasyon teoremidir.
Karl Weierstrass’un Bilime Katkıları
Weierstrass, öğrencileri tarafından oldukça sevilen bir hocadır. Onların hem akademik hem de gündelik
yaşamlarındaki sorunlarına ilgi duyar ve destek olur. Kummer (Alman Matematikçi, 1810 – 1893) ile birlikte
Almanya’da ilk kez matematik semineri düzenler.
“Zur Theorie der Abelschen Functionen – Abelian Fonksiyonlar Teorisi Hakkında” üzerine yazdığı makale 1854 yılında
yayınlanır. Bu makale, Karl’ın geliştirmiş olduğu hiperelliptik integrallerin terslerinin ön çalışmasını vermekle kalmamış
sürekli yakınsayan güç serilerinin değişmeli fonksiyonlarını temsil eden yöntemlerin de ön tanımlarını vermiştir.
1856’da yılında “Theorie der Abelschen Functionen – Abelian Fonksiyonlar Teorisi” adlı makalesiyle, hiperelliptik
integrallerin terslerinin ön tanımlarını sunduğu makalesini geliştirerek konunun tam versiyonunu yayınlar. Bu
makaleyle birkaç üniversiten öğretim üyesi olması konusunda teklif gelir. Bu üniversiteler arasında Avusturya’daki
üniversiteler ve Berlin Endüstri Üniversitesi vardır.
Karl’ın matematiksel başarıları, dünyanın pek çok
yerindeki öğrencilerin ilgisini çeker. Ders verdiği
konular arasında Fourier serilerinin fizik ve
matematiğe uygulamaları, integral, analitik
fonksiyonlar teorisi, eliptik fonksiyonların geometriyle
mekanik problemlerine uygulanması ve Abelian
fonksiyonlar vardır.
1861 yılının Aralık ayında sağlık durumu oldukça
kötüye gider. Yeniden ders vermeye bir yıl sonra
başlar. Fakat asla tam olarak iyileşemez. Ders
verirken bir öğrencisi tahtaya yazar ve kendisi
sandalyede oturarak ders anlatmak zorunda kalır.
Öğrencileri arasında Sofia Kovalevskaya, Cantor
(Alman Matematikçi, 1845 – 1918), Hensel (Alman
Matematikçi, 1861 – 1941) gibi pek çok ünlü
matematikçi bulunmaktadır.
Okuma Önerisi: Modern Avrupa’nın İlk Kadın
Profesörü: Sofia Vasilyevna Kovalevskaya
1894 ve 1895 yılında çalışmalarını iki cilt halinde
yayınlar. Tüm çalışmaları ise ölümünden sonra
1902, 1903, 1915, 1927 ve 1967 yıllarında tek cilt
halinde yayınlanır.
Abel (Norveçli Matematikçi, 1802 – 1829) ve
Cauchy‘nin (Fransız Matematikçi, 1789 – 1857)
öncülüğünde başlayan matematiksel işlemleri
kurallara bağlama serüveninde, bir sayı dizisinin
limiti ve sürekli değişken gibi kavramları açıklığa
kavuşturarak aritmetik eşitsizlikler elde eder.
Böylece matematikte sezgisel yönün önemini azaltır.
İrdelediği kavramlardan yola çıkarak hiçbir noktada
türevi alınamayan sürekli bir fonksiyon problemini
ortaya atar ve bu fonksiyonun çözümü için düzgün
yakınsak sonsuz bir seri tanımlar.
Abel fonksiyonlarına, Abel integrallerine ve onların
ters fonksiyonlarına ilişkin genel bir kuram geliştirir.
Kuvvet serilerinin yakınsaklığı, limit ve süreklilik
kavramlarının bazı durumlardaki çözümsüzlüğü,
Weierstrass’ı irrasyonel sayıların kuramını
oluşturmaya götürür. Trigonometrik seriler yoluyla
gerçek bir değişkenin tek değerli işlevlerini bulmayı
da başarır.
KERİM ERİM
31 Ocak 1894’te Mirliva Arif Paşa ve Naciye Hanım
çiftinin çocuğu olarak doğdu. İlköğrenimini Halep’te,
orta öğrenimini ise kısmen özel ders alarak, kısmen
de İstanbul’daki Hendese-i Mülkiye Mektebi’nde
yapmıştır. Sınav ile girdiği Mühendis Mektebi
Âlisi’nden 24 Ekim 1914’te ‘Aliyy-ül-a’lâ’ derecesiyle
mezun olmuştur. Mezun olduktan kısa bir süre
sonra, 18 Aralık 1914 tarihinde 1000 kuruş ücretle
aynı okulun ‘Riyâziyyat-ı Âliye Muallim Muavinliği’ne
tayin edilmiştir. Ancak bu dönemde 1. Dünya Savaşı çıktığından dolayı yarıda eğitim-öğretim hayatını
kesip askere gitmek zorunda kalmıştır.
Kerim Erim, 2 Mayıs 1917 - 5 Kasım 1919 tarihleri arasında matematik öğrenimi görmek için kendi
imkânları ile Almanya’ya gitmiştir. Önce Berlin Üniversitesi’nde matematik derslerini takip etmiş, daha
sonra Nürnberg-Erlangen Friedrich-Alexander-Universität’de matematik alanında doktora yapmıştır.
Kerim Erim, doktora sözlü sınavını verip Almanya’dan döndükten sonra, 6 Kasım 1919 tarihinde
Mühendis Mekteb-i Âlisi’ne 22 lira ücretle ‘Nazari hesab’
(Teorik hesap) ve ‘Hendese-i tahliliye’ (Analitik
geometri) derslerinin muallimi olarak atanmıştır. Aynı kurumda, 1933 yılına kadar farklı tarihlerde
‘Kozmografya’, ‘Müsellesat’ (Trigonometri), ‘Felsefe-i ilmiye’ (Bilim felsefesi) ve ‘Mihanik’ (Mekanik)
dersleri muallimlikleri ile ‘Tamami ve tefazuli hesap’ (İntegral ve diferansiyel hesap) ve ‘Mihanik-i riyazi’
(Matematiksel mekanik) derslerinin muallim muavinliğini üstlenmiştir.
Erim, eylemsizlik formları üstüne doktora tezini vererek ilk doktoralı matematikçi unvanını kazanmıştır.
Sekizinci Uluslararası Teorik ve Uygulamalı Mekanik Kongresi’ni 20-28 Ağustos 1952 tarihlerinde
İstanbul’da düzenlemiştir. Cumhuriyet tarihinin en önemli kongrelerinden biri olarak nitelendirilen bu
kongreye çeşitli ülkelerden 616 bilim adamı katılmıştır. Bu yoğun çalışmadan sonra Erim, eski enerjisini
yitirmiştir. 28 Aralık 1952’de geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda etmiştir.
PİERRE-SİMON LAPLACE
(1749 – 1827)
FRANSIZ MATEMATİKÇİ VE
BİLİM İNSANI.
ÇALIŞMA ALANLARININ FAZLALIĞI VE YAPTIĞI ÇALIŞMALARIN BÜYÜK
ETKİLERİNDEN DOLAYI “FRANSA’NIN NEWTON”U OLARAK DA BİLİNİR.
NEWTON’UN GENEL ÇEKİM KANUNUNUN GÜNEŞ SİSTEMİNE
UYGULAMASI
“LAPLACE İŞLECİ” (OPERATÖR LAPLACİEN) TEOREMİ
ASTRONOMİ TARİHİ KİTABI EXPOSİTİON DU SYSTEME DU MONDE
(YERYÜZÜ SİSTEMİNİN ANLATIMI)
AYNA GELGİT KURAMINA TEMEL AÇIDAN KATKIDA BULUNAN TRAİTE
DE MECANİQUE CELESTE (GÖK MEKANİĞİ)
MATEMATİK TEOREMİ “LAPLACE DENKLEMİ“Nİ (EQUATİON DE
LAPLACE)
. “LAPLACE DÖNÜŞÜMÜ” (TRANSFORMATİON DU LAPLACE)
TEOREMİNİ AÇIKLADIĞI THEORİ ANALYTİQUE SUR LES PROBALİTE.
(OLASILIK PROBLEMLERİ ÜZERİNE FELSEFİ ARAŞTIRMA) BAŞLICA
ESERLERİ VE ARAŞTIRMA ALANLARIDIR.
Leonhard Euler
18.yüzyılın en meşhur matematikçilerinden
olan Euler kendisi ile aynı devirde yaşamış
olan diğer matematikçiler tarafından “Canlı
Analiz” diye adlandırılırdı. Matematik
tarihinin en çok eser ortaya koyan en
üretken matematikçisi olarak da bilinen
Euler’in çalışmalarının tamamı 70 cilde
ulaşmış durumdadır.
Birçok yeni kavram geliştirmiş farklı
alanlarda uzun süre kabul gören birçok
teorem ispatlamıştır. Çalışmaları sırasında
günümüz matematik terminolojisini
yaratmış, fonksiyon kavramını ve
fonksiyonun nasıl yazıldığını tanımlamıştır.
Hayatı
Euler 15 Nisan 1707’de İsviçre’nin Basel şehrinde dünyaya geldi. Babası papaz olan Euler yaşamının büyük kısmını
Richen şehrinde geçirdi.
Euler matematiğe yoğun bir ilgi duyuyordu ve çocukluk yıllarında aile dostları olan Johann Bernoulli’den eğitim
alıyordu. Euler babasının isteği üzerine Basel Üniversitesi’nde İlahiyat, İbranice ve Yunanca eğitimi aldı. Aldığı eğitim
sonucunda papaz olacakken Bernoulli’nin müdahalesi sonucunda matematikle ilgilenmeye devam etti. Basel
Üniversitesi’nden 1726 yılında mezun olan Euler eğitimi boyunca Varignon, Descartes, Newton, Galileo, Hermann,
Taylor, Wallis ve Bernoulli gibi matematikçilerin çalışmalarıyla ilgilendi ve bazılarını yeniden yapılandırdı.
Euler’e St. Petersburg Akademisi’nde eğitim vermesi teklifi yapıldı. Fakat teklifi kabul etmesine rağmen bir yıl süre ile
Rusya’ya gitmedi. Bu esnada Basel Üniversitesi’ne başvuruda bulundu. Başvurusu başarılı olamadı. 1727 yılında St.
Petersburg’a yerleşti. Sonraki yıl fizik profesörü oldu. 1733 yılında Basel’e döndüğünde matematik kürsüsünde kıdemli
akademisyen olarak göreve başladı.
1735 yılında sağlık problemleri ile boğuşmaya başladı. Humma hastalığına yakalanmasının ardından sağ gözü
görmemeye başladı. Cerrahi bir müdahale sonucunda gözü
iyileşse de bu iyileşme uzun soluklu olmadı. Yeniden
görme problemleri baş gösterdi ve 1771 yılındaki ikinci bir müdahale de diğer gözünü de kaybetti.
Rusya’da karışıklıklar varken Rusya’yı terk edip terk etmeme konusunda karasızlık yaşadı. Frederick the Great of
Prussia Berlin Akademisi’nin çalışma teklifini kabul ederek Petersburg’dan ayrıldı. Berlin’ de kaldığı 25 yıl boyunca 380
tane makale yazdı. 1773 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucunda hayatını kaybetti.
Euler 15 Nisan 1707’de İsviçre’nin Basel şehrinde dünyaya geldi. Babası papaz olan Euler yaşamının büyük kısmını
Richen şehrinde geçirdi.
Euler matematiğe yoğun bir ilgi duyuyordu ve çocukluk yıllarında aile dostları olan Johann Bernoulli’den eğitim
alıyordu. Euler babasının isteği üzerine Basel Üniversitesi’nde İlahiyat, İbranice ve Yunanca eğitimi aldı. Aldığı eğitim
sonucunda papaz olacakken Bernoulli’nin müdahalesi sonucunda matematikle ilgilenmeye devam etti. Basel
Üniversitesi’nden 1726 yılında mezun olan Euler eğitimi boyunca Varignon, Descartes, Newton, Galileo, Hermann,
Taylor, Wallis ve Bernoulli gibi matematikçilerin çalışmalarıyla ilgilendi ve bazılarını yeniden yapılandırdı.
Euler’e St. Petersburg Akademisi’nde eğitim vermesi teklifi yapıldı. Fakat teklifi kabul etmesine rağmen bir yıl süre ile
Rusya’ya gitmedi. Bu esnada Basel Üniversitesi’ne başvuruda bulundu. Başvurusu başarılı olamadı. 1727 yılında St.
Petersburg’a yerleşti. Sonraki yıl fizik profesörü oldu. 1733 yılında Basel’e döndüğünde matematik kürsüsünde kıdemli
akademisyen olarak göreve başladı.
1735 yılında sağlık problemleri ile boğuşmaya başladı. Humma hastalığına yakalanmasının ardından sağ gözü
görmemeye başladı. Cerrahi bir müdahale sonucunda gözü iyileşse de bu iyileşme uzun soluklu olmadı. Yeniden
görme problemleri baş gösterdi ve 1771 yılındaki ikinci bir müdahale de diğer gözünü de kaybetti.
Rusya’da karışıklıklar varken Rusya’yı terk edip terk etmeme konusunda karasızlık yaşadı. Frederick the Great of
Prussia Berlin Akademisi’nin çalışma teklifini kabul ederek Petersburg’dan ayrıldı. Berlin’ de kaldığı 25 yıl boyunca 380
tane makale yazdı. 1773 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucunda hayatını kaybetti.
Çalışmaları Hakkında
Matematiğin hemen hemen tün alanlarında
çalışan Euler, uzay zaman süreklisi
mekaniği, ay teorisi gibi alanlarda da
çalışmalar ortaya koydu.
İyi bir tarihçi ve edebiyatsever olmasının
yanı sıra tıp, kimya ve botanik alanlarında
da çalışmalar yapmıştır. Hafızasının
başarısı ve okuyarak elde ettiği sonuçları
zihnine saklaması ile tanınırdı.
Euler e sabiti ile formüller yazan ilk kişi
olarak karşımıza çıkmaktadır. e sayısının
faydası, bir sayının sanal üssü alınırken
nasıl kullanılacağı ve tutarlılığını
anlatmakta Euler Formülü adı verilen
formülü tanımlamıştır.
İkinci dereceden evrikliği keşfeden Euler
mükemmel sayıların dâhi Euclid formunda
olması gerekliliğini ispatladı. Yeni büyük
asal sayılar buldu ve ilkel kökleri araştırdı.
Harmonik serilerin ıraksamasından yola
çıkarak sonsuz tane asal sayı olduğunu
buldu. 2000 yılda bu alanda yapılan en
büyük buluş olarak kabul edilen bu keşif
analitik sayı teorisinin yaratıcısıdır.
Cebirsel sayı teorisinin başlangıcı olarak
da Euler’in kompleks düzlem üzerindeki
tüm sayıların çarpanlarına ayrılması
üzerine yaptığı çalışması kabul edilir.
Euler’den 2000 yıl öncesinde de bilinen 3
çift arkadaş sayılara Euler 59 çift daha
eklemiştir. Bernoulli ile beraber ışınlardaki
gerilimi hesaplayarak kiriş denklemini
geliştirmişlerdir. Euler denklemini verdiği
akışkanların dinamiğindeki bir dizi
devinim kanunu ortaya koymuştur.
Miche Rolle
Michel Rolle (21 Nisan 1652 – 8
asım 1719) Fransız matematikçidir.
En bilinen teoremi Rolle Kuramı'dır.
Rolle Ambert, Basse-Auvergne de
doğmuştur. 1675 senensinde Paris'e
yerleşmiş ve 1685 senesinde Fransız
Bilimler Akademisi'ne kabul
edilmiştir.
Miche Rolle
Hesapta , Rolle teoremi
veya Rolle lemması esas
olarak, iki farklı
noktada eşit değerlere
ulaşan herhangi bir
gerçek değerli
türevlenebilir
fonksiyonun aralarında
bir yerde en az bir
durağan noktaya sahip
olması gerektiğini
belirtir - yani, birinci
türevin fonksiyonun
grafiğine teğet çizgi)
sıfırdır. Teorem adını
Michel Rolle'den
almıştır .
ISAAAC
NEWTON
Isaac Newton; matematikçi, fizikçi, kimyacı, felsefeci ve ayrıca
mucittir. Geçmiş tarihe baktığımızda adından en çok söz ettirenler
arasında yer alan bir bilim adamı. Yerçekimi Kuvvet Kanunu ve
Eylemsizlik Prensibi günümüze kadar taşındı. İşte Isaac Newton'un
kısaca hayatı...
Bilim devrimini yapan ve birçok metoduyla tarihe adını yazan Isaac
Newton (4 Ocak 1643– 31 Mart 1727) İngiliz matematikçi, fizikçi,
kimyacı, felsefeci ve mucittir. Tarih içerinde en çok adından söz ettiren
bilim adamlarından birisidir.
Newton’un; doğmadan üç ay önce ölen babası çiftçi olarak sade bir
insanmış. 12 yaşında Grantham’da King’s School’a kaydolan Newton;
1661 yılında okulu bitirmiştir. Cambridge Üniversitesin de olan Trinity
Kolejin’e girerek Lisans derecesi alarak 1665 yılında bitirmiştir.
Üniversitenin veba salgını nedeniyle kapatılması ile lisansüstü
çalışmaları yarım kalmıştır. Veba salgınından korunmak için annesinin
yaşadığı çiftliğe sığınan Newton; iki yıl kalarak en önemli buluşlarını bu
süre içerisinde yapmaya başlamıştır. 1667 yılında Trinity kolejinde
öğretim üyesi olarak görev alan Newton; beyaz ışıkta renkli bileşen
ayırma, cisimlerin uzaklıklarının karesi ile ters oran taşıdıklarını ve
integral ve diferansiyel hesaplar üzerinde çalışarak bunları ortaya
çıkarmıştır. Çekingen olması nedeniyle birçok buluşunu yıllar sonra
yayımlayan Newton; integral hesabını tam 38 yıl sonra yayınlamıştır
Lisansüstü çalışmaları sonraki yıl
tamamladıktan 1669 yılında 27 yaşında iken;
Cambridge üniversitene matematik profesörü
olarak atandı. Aynalı teleskobu 1671’de
geliştiren Newton; 1672 de de Royal Society
üyeliğine seçilerek unvanını artırdı. Renk
olgusu üzerinde yaptığı bilimsel çalışması
nedeniyle Robert Hooke’un eleştirilerine
maruz kalan Newton; bilim dünyası ile ilişkisini
bitirerek içine kapanmayı seçti.Optik
konusunda 1675 de iki bildirisi yayınlandıktan
sonra yeni tartışmalara hedef olmuş ve
Hooke yayınlanan bildiride adı geçen bazı
sonuçlarda kendi buluşu olduğunu iddia
aderek Newton’u bunları kullanmakla
suçlamıştır. Bu durum nedeniyle 1678 yılında
büyük bir bunalım yaşayan Newton’un; ünlü
matematikçi ve astronom olan yakın dostu
Edmond Halley tarafından tekrar 6 yıl sonra
bilim dünyasına geri dönüş yapmasını
sağlamıştır.
Cambridge Üniversitesi nezninde Katolikliği egemen kılarak
yaygınlaştırma direnişleri içerisinde ön saflarda yer alan Newton;
kralın düşürülmesi ile 1689 yılında Üniversite de parlamento
temsilciliğine seçilmiştir. John Locke ve Samuel Pepys’le olan yakın
dostlukları 1693 yılında tekrar bunalıma girmesiyle bozulmuştur. İki yıl
içerisinde ruhsal sağlığına tekrar kavuşan mucit; artık bilim
dünyasına ilgisini kaybederek çalışmaları eskisi gibi yürütmemiştir.
Fransız Bilimler Akademisi’nin yabancı üyeliğine 1699 yılında
getirilmiş ve Royal Society’nin başkanlığına da 1703 yılında
getirilmiştir.
Yaşamının sonlarına doğru teoloji ve simya konularına da ilgi
göstermiş olan Newton, 1727’de 85 yaşında öldü. Westminster
katedraline gömüldü.
Bilim adamlarının en önemlisi olarak kabul edilen ve büyüklerinden
biri olan Newton; fizik ve matematik dallarlında önemli buluşlara imza
atmış bir mucittir. Matematik dalında; (a+b)ª formülünün üstel bir seri
olarak açılımını verme üzerine genel iki terim içeren teoremini
bulmuştur. Mekanik alanda en büyük katkıyı gerçekleştiren Newton;
Kepler yasaları ile ele alınan kütle yerçekimi yasasını ve merkezkaç
kuvveti yasasını ortaya koymuştur. Newton hareket yasları olarak
adlandırılan eylemsizlik ilkesi; kuvvetin kütleyle ivmenin çarpımına
eşittir ifadesi içeren yasa ile etki ve tepkinin eşitliği de fiziğin en
önemli yasaları olarak kabul görmüştür.
Newton; çalışmaları sırasında bazı hesapların içerisinde
çıkamaması nedeni ile bazı varsayımlar öne sürmüş ve bu
varsayımların yanlış olduğunu bilmesiyle beraber
kullanmak zorunda kalmıştır. Sonraki yıllarda bu
yasalarda bu hatalar belirlenmiş ama yaptığı devrim
buluşlarının yanında pek üzerinde durulmamıştır.
Matematiğe Katkıları
1642 yılında İngiltere’nin Woolsthrope kasabasında
dünyaya gelen Newton’un en önemli buluşu, diferansiyel
ve integral hesabı keşfetmesidir. Zaten Newton’u
dünyada gelip geçmiş üç büyük matematikçiden biri
yapan buluşu budur. İşin teknik yönü, üniversitelerde
uzun uzun verilir. Bu nedenle, sadece adı bizim için
şimdilik yeterlidir. Newton, bir ara teolojiye de ilgi duydu.
Bu konuda bazı yorumları ve düşünceleri de vardır.
Newton, 1661 yılının haziran ayında Cambridge’deki
Trinity College’e girdi. Giderlerinin bazılarını karşılamak
için okulda bazı işlerde çalışıyordu. İç harp İngiltere’de
tüm şiddetiyle sürüyordu. Önceleri yavaş, fakat sonraları
çabuk olarak kendini toparladı ve çalışmalarına daldı.
Newton’un matematik öğretmeni Isaac Barrow (1630 –
1677), hem ilahiyatçı ve hem de matematikçi biriydi.
Matematikte parlak fikirli olan Barrow, öğrencisinin
kendisinden çok ileride olduğunu kabul ediyor ve 1669
yılında matematik kürsüsünü bırakıp sırası gelince, yerini
o eşsiz büyük deha Newton’a bırakıyordu.
Barrow, geometri derslerinde kendine özgü yöntemlerle,
alanları hesaplamak, eğrilere üzerindeki noktalardan
teğet çizmek için yollar gösteriyordu. İşte bu dersler
Newton’u diferansiyel ve integral hesabı bulmaya ve bu
sahada çalışmaya yönelten ilk adımlardır.
Diferansiyel ve integral hesabın bulunmasında, değişken,
fonksiyon ve limit kavramı kullanılmıştır. Fonksiyon
kelimesini ilk kez Leibniz kullanmıştır. Bugüne kadar da bu
sözcük değiştirilmemiştir. Limit fikrini ve kavramını
Newton ve Leibniz kullanmıştır. Özellikle Newton bu
sahada başarılı olmuştur. Her ikisi de çok yönlü olan bu
dahiler, aynı zamanda birbirlerinden habersiz az çok
farklılık gösteren yöntemleriyle diferansiyel ve integral
hesabı bulmuşlardır.
Başlıca Eserleri
Method of Fluxions
De Motu Corporum in Gyrum (1684)
Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687)
Opticks (1704)
Arithmetica Universalis (1707)
An Historical Account of Two Notable Corruptions of
Scripture(1754)
Jean-Baptiste Joseph Fourier
21 Mart 1768 - 16 Mayıs 1830
Jean Baptiste Joseph Fourier, 21 Mart 1768 tarihinde Auxerre,
Fransa‘da bir terzinin oğlu olarak doğmuştur. Annesi Edmée Germaine
Lebègue, babası Joseph Fourier’dir. Jean Babtiste Joseph Fourier
Babasının ikinci evliliğinden on iki kardeşten dokuzuncusudur. 9 yaşında
annesini ve 10 yaşında da babasını kaybedince Auxerre’deki askeri okula
gönderildi.
Jean Ba80 yılında École Royale Militaire of Auxerre okuluna başladı. İlk
başta edebiyat ile ilgilenirse de 13 yaşında matematiğe ilgisi başlar.
1787 yılında papazlık eğitimi almaya karar verir. Fourier papazlığı
gerçekten isteyip istemediğinden emin değildir. Matematiğe ilgisi devam
etmektedir. Bir mektubunda “dün 21 yaşıma bastım, Isaac Newton ve
Blaise Pascal benim yaşıma gelmeden önce pek çok önemli buluş
yapmıştı” diye yazmaktadır.21 yaşında iken 1789 yılında papazlık
okulundan ayrılır. Royal Bilimler akademisine bir çalışma sunar. 1790
yılında bir kolejde matematik öğretmenliğine başlar. Bu zamana kadar
içinde dini bir hayat mı sürecek yoksa matematik araştırmalarına mı
devam edeceği konusunda içinde hep bir tereddüt vardır.
Ancak bunlardan hiç birini yapmaz ve 1793
yılında delice biratılıp, yerel devrim
komitesine katılır. Jean Baptiste Joseph
Fourier Fransız Devrimi sırasında Fransa‘da
başlayan terörden mutsuzdur ve komiteden
istifa etmeye kalkar ancak o zamanda bu
aşamada ayrılmak imkânsızdır.
Devrim hareketlerinde çok karmaşık ve çok
birbiriyle kavga eden aynı amaca çalışan çok
sayıda gruplar vardı. Jean Baptiste Joseph
Fourier Orléans’da iken bir grubu savunur.Bu
olay çok kötü sonuçlar doğurur. Auxerre’ya
dönder ve komiteyle çalışmaya devam eder ve
kolejde de öğretmenliğini sürdürür. 1794
yılında Orleans olaylarından dolayı tutuklanır
ve hapse konur. Fourier giyotine
gönderilmekten çok korkar, şansı iyi gider.
CAUCHY
Fransız matematikçi. Analizin temellerine kesinlik kazandıran
çalışmaları, karmaşık değişkenli fonksiyonlar teorisine
katkılarıyla tanınır.
21 Ağustos 1789'da Paris'te doğdu, 23 Mayıs 1857'de
Sceaux'da öldü. Babası hukukçuydu. Altı kardeşin en büyüğü
olan Cauchy çocukluğunu Fransız Devrimi sonrasının en karışık
ve kanlı günlerinde yoksulluk ve açlık içinde geçirdi. Bu
dönemde okullar kapalıydı; babası ailesini, olası tehlikelerden
korumak amacıyla Arcueil adlı küçük bir köye götürdü. Burada
çiftçilik yaparak, ailesinin besin gereksinimini topraktan kendi
kendine elde etmeye çalıştı. Çocukluk dönemindeki bu yetersiz
beslenme ve yoksulluk, Cauchy'nin zayıf bünyesine yaşamı
boyunca özen göstermesini gerektirdi. Arcueil'de komşuları
büyük matematikçi Laplace, Cauchy Teri ziyaretleri sırasında,
bu zayıf bünyeli küçük çocuktaki matematik yeteneğini ilk
sezen kişi oldu. Cauchy ilk eğitimini babasından aldı. Babasının,
çocukları için koşuk biçiminde ders kitapları yazdığı bilinir.
Cauchy'nin kendisi de daha ileriki yıllarda Latince ve Fransızca
şiirler yazdı.
On üç yaşında gittiği Pantheon'daki Ecole
Centrale'den sınıfın birincisi olarak mezun oldu. On ay
süreyle özel matematik dersleri aldıktan sonra, on altı
yaşındayken, Ecole Centrale'den sınıfın birincisi
olarak mezun oldu. On ay süreyle özel matematik
dersleri aldıktan sonra, on altı yaşındayken, Ecole
Polytechnique'e girdi. 1807'de bir inşaat mühendisliği
okulu olan Ecole des Ponts et Chaussees'ye geçti;
1809'damezun olduğunda mühendis olarak
Napoleon'un Ingiltere'ye karşı kurmak istediği bir
deniz üssünün yapımı için Cherbourg limanında görev
aldı. Cherbourg'da kaldığı üç yıllık sürede şantiyedeki
görevinin yanı sıra matematikle de uğraştı. Başta
Laplace ve Lagrange'in yapıtları olmak üzere çeşitli
matematik kitapları okudu, bilinen teorem ve kanıtların
tekrar tekrar üstünden geçerek, eksikleri
tamamladı.Bu dönemde matematikteki ilk özgün
çalışmalarını da yayımladı. 1811'de Poinsot'un düzgün
çok yüzlülere ait bir problemi, Fransız Bilim Akademisi
tarafından yarışma problemi olarak konmuştu. O
sıralarda Senato sekreterliği yapan babasının
arkadaşı, tanınmış matematikçi Lagrange, Cauchy'nin
ilgisini bu probleme çekti. Cauchy 4,6,8,12 ve 20
yüzlülerin dışında başka düzgün çok yüzlü
olamayacağını kanıtlayarak, Poinsot'un problemini
çözdü. Yarışma jürisinde yer alan Etienne-Louis
Malus'un Cauchy'nin kanıtlarındaki "olmayana ergi"
(reductio ad absur -dum) yönetimine itirazına karşın,
Cauchy'nin çalışmaları övgüye değer bulundu.
27 yaşına geldiğinde Cauchy çağının en önde gelen
matematikçilerinden biri sayılıyordu. 1814'te belirli
integrallere ilişkin teoremlerini yayımladı. Karmaşık
değişkenli fonksiyonlar kuramına katkıları ve bu kuramın
gelişmesine yönelik çalışmaları bunu izledi. 1815'te
Fermat'ın poligonal sayılara ilişkin açık bıraktığı bir soruyu
çözerek, matematik dünyasında heyecan yarattı. Daha
önce Euler, Lagrange ve Le Gendre tarafından çözümsüz
bırakılan bu problem, her tam savinin n tane n-gonal
sayının toplamı olarak gösterilebileceğinin kanıtlanması
problemiydi. Gauss' un n-3 için kanıtladığı bu açık
problemin Cauchy tarafından tam çözümü, ona
matematikçiler arasında haklı bir ün sağladı.problem, her
tam savinin n tane n-gonal sayının toplamı olarak
gösterilebileceğinin kanıtlanması problemiydi. Gauss' un n-
3 için kanıtladığı bu açık problemin Cauchy tarafından
tam çözümü, ona matematikçiler arasında haklı bir ün
sağladı.
1816'da derinliği belirsiz, ağır bir akışkanın yüzeyindeki
dalgaların yayılımı üzerine 300 sayfayı aşan bir
çalışmasıyla Fransız Bilimleri Akademisi'nin büyük ödülünü
kazandı. Aynı yıl Elbe'den kaçan Napoleon'un "yüz
günlük" yönetimi sırasında Bilimler Akademisi'nden atılan
Monge'un yerine üye seçildi. Bu koşullarda üyeliği kabul
etmesi, daha sonra giderek ağır basan aşırı kralci ve
Katolik yanlısı tavırları, Abel ve Evariste Galois gibi genç
matematikçilere gereken desteği sağlamaması zamanla
kimi bilim adamlarının Cauchy'ye
kişisel düzeyde tepki duymalarına yol açtı.Cauchy 1816'da
Ecole Polytechnique'de analiz dersleri vermeye başladı.
Kisa bir süre sonra da College de France ve Sorbonne'da
profesörlüğe atandı. Bu yıllarda matematiksel üretkenliği
giderek artıyordu. Fler hafta, geniş kapsamlı bir iki
çalışmasını Bilimler Akademisi'ne sunmaya başladı. 1821'de
Laplace'm da teşvikiyle Polytechnique'deki analiz
derslerinin notlarını bastırdı. Buradaki limit, süreklilik ve
sonsuz serilerin yakınsaklığı ile ilgili tanımları ve
savlarında, matematikte ilk kez açıklık ve kesinlik
ilkelerinin titizlikle kullanıldığı ve bugünün matematik
ölçütlerinin ortaya konulduğu görülür.
Cauchy'nin üretkenliği 1820'lerin ortalarında başlayarak çok
büyük boyutlara ulaştı. Öyle ki, sırf kendi çalışmalarını
yayımlayabilmek için Exercises de Mathematiques
("Matematik Alıştırmaları"), daha sonra da Exercises
d'Analyse Mathematique et de Physique\"Fizik ve
Matematiksel Analiz Alıştırmaları") adlı iki dergi çıkarttı.
1830 Temmuz Devrimi'ne değin sakin bir yaşam sürdü.
X.Charles'in sürgüne gönderilmesi üzerine, yeni krala
bağlılık yemini etmeyi reddetti; ailesini Paris'te bırakarak
Fribourg'a gitti. Orada bir süre Cizvitler ile yaşadı. Bu sırada
Cauchy'nin ününü duyan Sardinya Kralı, ona Torino
Universitesi'nde matematik ve fizik profesörlüğü önerdi. Kısa
sürede İtalyanca öğrenen Cauchy burada ders vermeye
başladı.1833 yılında sürgünde yaşayan X.Charles'in on üç
yaşındaki torununa ders vermek üzere ailesi ile birlikte
Prag'a gitti, Charles kendisine "baron" unvanı verdi. Bu
dönemde optikle ilgili yaptığı araştırmalar sonucu işığın
yayılmasını,esnek bir cismin titreşimlerine dayandırarak
açıklayan kuramı, fiziksel olayları mekanik modellerle
açıklama yaklaşımına örnek oluşturması nedeniyle önemlidir.
1838'de Paris'e döndü. Yaşamının geri kalan on dokuz yılında
matematiğin tüm dallarında, mekanik, fizik ve astronomi
alanlarında 500 kadar araştırma yayımladı. 1852'de III.
Napoleon'un başa geçmesi üzerine, yeniden bağlılık yemini
etmesine gerek kalmadan Sorbonne'a döndü ve yaşamının
sonuna değin buradaki derslerini sürdürdü.
Cauchy serilerin yakınsamalarına ilişkin kendi adıyla anılan
ölçüt ve ilkeleri ortaya atarak, seriler üzerinde yapılan
cebirsel işlemlerin limit ve yakınsaklık kavramlarına etkilerine
ilişkin savlar geliştirdi. Süreklilik kavramının kesin ve açık
tanımlarını verdi. Tekil integrallerin hesaplanması, Fourier
dönüşümlerinin uygulamaları ve bugün Jacobi matrisi adi
verilen matrislerin iki ve üç boyutlu şekilleri üzerinde çalıştı.
Ortalama değer kuramını genelleştirdi. Ayrıca; cauchy
kurami.png" border="0" alt="" width="213 42" align="left"
/>özdeşliğini kanıtladı. Düzgün yakınsaklığın önemini tam
kavrayamamasına karşın, bugünkü matematiksel analizin
temellerini attı.
Cauchy, matematikteki en iyi bilinen
çalışmalarını karmaşık değişkenli fonksiyonlar
kuramına olan katkılarıyla yaptı. Analitik
fonksiyonların gerçek ve sanal kısımlarının
sağlaması gereken diferansiyel denklemleri
buldu. Karmaşık düzlemde integrasyon
kuramını geliştirdi. Kendi adiyla anılan ünlü
integral kuramını ortaya attı. Bunun yardımıyla
cauchy kurami-1.png" border="0" alt=""
width="117 40" align="left" />
türünde bazı integrallerin hesaplanması için
artık hesabını buldu. Tekil noktaların
kullanılmasıyla, bir karmaşık değerli
fonksiyonun, bir kısmi kesirler toplamı olarak
yazılabileceğini gösterdi. Laurent savi ve
sıfırların yığılım noktasına ilişkin sav dışında
Riemann'in bugün kendi adıyla anılan yüzeyler
kuramını karmaşık değişkenli fonksiyonlar
teorisine uygulamasına değin karmaşık
fonksiyonlar teorisindeki tüm temel savlar
Cauchy tarafından bulunmuştur. Cauchy
ayrıca yanılgılar ve olasılık kuramına katkılarda
bulundu.
cauchy kurami-2.png" border="0" alt=""
width="195 48" align="left" />şeklinde ifade
edilebilen ve bugün kendi adıyla anılan olasılık
dağılımını ortaya attı ve geliştirdi.
Cauchy, matematikteki en iyi bilinen çalışmalarını karmaşık değişkenli
fonksiyonlar kuramına olan katkılarıyla yaptı. Analitik fonksiyonların
gerçek ve sanal kısımlarının sağlaması gereken diferansiyel denklemleri
buldu. Karmaşık düzlemde integrasyon kuramını geliştirdi. Kendi adiyla
anılan ünlü integral kuramını ortaya attı. Bunun yardımıyla cauchy kurami-
1.png" border="0" alt="" width="117 40" align="left" />
türünde bazı integrallerin hesaplanması için artık hesabını buldu. Tekil
noktaların kullanılmasıyla, bir karmaşık değerli fonksiyonun, bir kısmi
kesirler toplamı olarak yazılabileceğini gösterdi. Laurent savi ve sıfırların
yığılım noktasına ilişkin sav dışında Riemann'in bugün kendi adıyla anılan
yüzeyler kuramını karmaşık değişkenli fonksiyonlar teorisine uygulamasına
değin karmaşık fonksiyonlar teorisindeki tüm temel savlar Cauchy
tarafından bulunmuştur. Cauchy ayrıca yanılgılar ve olasılık kuramına
katkılarda bulundu.
cauchy kurami-2.png" border="0" alt="" width="195 48" align="left"
/>şeklinde ifade edilebilen ve bugün kendi adıyla anılan olasılık dağılımını
ortaya attı ve geliştirdi.
Özellikle elastisite kuramına ilişkin özgün çalışmalar yaptı. 1660'da
Hooke'un ortaya attığı savdan 1821'e değin elastisite kurami tek boyutlu
olarak kalmıştı. 1821'de Fresnel'in yem görüşlerle ortaya çıkması üzerine,
Cauchy bu alana yöneldi ve esnek cisimlerin moleküier yapısına ağırlık
veren yeni bir kuram geliştirdi. Bunu, optik üzerindeki çalışmalarına,
özellikle ışığın yapısı, yansıması ve kırınımına uyguladı.
Cauchy'nin determinantlar teorisine ilişkin savlarının yanı sıra, gruplar
teorisine de katkıları olmuştur. Daha sonra Sylow tarafından
genelleştirilecek olan "sonlu bir grubun eleman sayısını bölen her p asal
sayısı için, basamağı p olan bir eleman vardır." savi Cauchy'e aittir.
Cauchy'nin matematiğe olan katkıları hem nicelik, hem nitelik yönünden
birinci sıralarda yer alır. 24 cildi dolduran 800'den fazla araştırmasıyla,
analizin temellerinin sağlamlaştırılmasına, karmaşık değişkenli fonksiyonlar
kuramının oluşturulması ve geliştirilmesine, birçok yeni kavram ve savin
ortaya atılmasına neden olmuştur. Çağdaş matematiğin hemen her dalında
Cauehy'nin adıyla anılan birçok teorem ve kavram bulunmaktadır.Cauchy
yakınsaklık ölçütü, Cauchy yoğunlaştırma ilkesi, Cauchy eşitsizliği,
Cauchy-Kovalevski teoremi, Cauchy integral savi, Cauchy-Hadamard
matrisi, Cauchy dizisi, gruplar kuramındaki Cauchy teoremi, Cauchy
olasılık dağılımı, Cauchy-Riemann denklemleri bunlardan yalnızca
bazılarıdır. Örneğin, elastisite kuramında Cauchy'nin adını alan on beşin
üzerinde kavram bulunmaktadır. Cauchy matematikteki büyük yeteneğiyle
ayrıca optik ve gök mekaniği konularında da özgün katkılarda
bulunmuştur.
• YAPITLAR (başlica): Memoire sur les integrales definies prises entre des
limites imaginaires, 1825, ("Karmaşık Limitler Arasında Verilmiş Belirli
Entegraller Üzerine İnceleme"); Ocuvres Completes, (ö.s.), 1882-1970,
("Toplu Yapıtlar")
THALES
MÖ 624 - MÖ 546
Hayatı:
Thales, milattan önce yaşayan yedi büyük bilginden en eskisi ve en
ünlülerinden biridir. Aristo, onu İyonya filozoflarının ilki olarak saymıştır.
Bazı kaynaklar, Apollondor’un ileri sürdüğüne dayanarak, onun M.Ö 640
yılında doğmuş olduğunu kabul ederler. Son Alman kaynaklarına göre de
M.Ö 625 yılında eskiden Mile, bugün Milas denen yerde doğup M.Ö 545
yılında öldüğünü kabul ederler ya da M.Ö 550 yılında ölmüştür. Diogenes
Laertius’a göre yetmiş sekiz yaşında elli sekizinci olimpiyat oyunları
sırasında doğduğu yer olan Milas’ta ölmüştür. Doğumu gibi ölüm tarihi de
tam olarak belli değildir. Kesin olan şey, doğum ve ölüm yıllarının bu
tarihler dolaylarında olmasıdır.
Thales’in ataları Fenikelidir. Aristo onun atalarının Kadmüs’ten geldiğini
kabul ederek, kendisine felsefenin piri sıfatını verir. Onun Sami bir ırktan
olduğunu sayanlar da vardır. Fakat babasının adı Examyes’tir. Bu isim Sami
olmaktan çok Carieliler tarafından kullanılan bir isimdir. Thales’in yaşamı
hakkında kesin ve derin olan bilgiler yoktur. Nil’in taşmasındaki nedeni
açıklayan bir kuramı dolayısıyla, onun Mısır’a gitmiş olduğu ve geometriyi
bu bölgenin rahiplerinden öğrenmiş olduğu sanılır. Burada güneşin
konumuna göre bir insanın boyunun kendi gölgesinin uzunluğuna eşit
olduğu anda, piramitlerin gölgelerinin uzunluğunu ölçerek piramitlerin
yüksekliklerini hesaplar.
Thales’in özellikle Thales teoremi diye bilinen benzer üçgenler teoremi,
bugün hemen hemen bilimin bütün dallarında kullanılan çok temel bir
kavramdır. Bunlar özellikle birinci ve ikinci Thales teoremleri olarak
bilinir. Bu bağıntıların birçok kullanım alanı vardır. Yanına kolaylıkla
varılamayan uzaklıkların uzunluğunu hesaplamanın yanında, askeri
amaçla da kullanılır.
Fenikeliler denizci bir ulustu. Soylu
ve zengin bir Fenikeli aileden gelen
Thales’in deniz astronomisi üzerine
şiirsel bir eser yazdığı ve bununla
gece ve açık denizlerde yol bulduğu
söylenir. Ayrıca, Doğa Hakkında adlı
yine şiirsel bir eserinin olduğu
söylenir. Fakat bu eserleri
günümüze kadar gelmemiştir. Bu
eserlerin aslı olmasa bile, onun
gemici Fenikelilere yıldızlar
aracılığıyla denizlerde yol almayı
öğrettiği anlaşılmaktadır.
Thales’in M.Ö. 28 Mayıs 585 yılında,
güneşin tutulacağını tespit ederek
Medlerle Lidyalılar arasındaki
savaşı durdurduğu söylenir. Herodot
da Thales’in güneş tutulmasını
öngördüğünü anlatır, fakat belirtilen tarih güneş tutulması tarihiyle farklılık
gösterdiği için günümüzde bu iddia şüpheli, hatta matematikçi ve bilim tarihçisi
Otto Neugebauer’in ifadesiyle peri masalı olarak görülür.Platon, Theaetetus adlı
diyaloğunda, onun bir gün gökyüzüne bakarak giderken önündeki bir kuyuya
düştüğünü ve bu olayın orada bulunan uşaklardan birini çok güldürmüş
olduğunu anlatır. Bu olay özel bir amaç için uydurulmuş olsa bile, Thales’in
araştıran, inceleyen ve düşünen bir insan olduğunu gösterir. Thales’in hiçbir
çalışması günümüze ulaşmamıştır. Çoğu kuşkusuz yakıştırma olan pek çok
bilimsel çalışma, olay ve sözün ona ait olduğu söylenir.
Thales’in suyu, ölü bir madde değildir; o, adeta ruhlu ve tanrısal bir şeydir, fakat
tinsel bir şey de değildir, sadece onda bir çeşit bulanık çekim ve hareket gücü
vardır. Su, hareketiyle ruhu, her şekle girebilmesiyle de toprak, taş, ışın ve
hayvandan ibaret olan dört öğeyi oluşturur. Suyun sokulmadığı hiçbir zerre
yoktur, mahvolan şeyler de suya dönerler. Suda bir göksel akıl vardır, bu, her yere
bulaşır ve her yerde yaratır. Suyun başlangıç ve sonu da yoktur. Thales’in ilk öğe
olarak suyu kabul etmesini, zamanında yaşayan bazı mitolojik inançlara
bağlayanlar vardır. Oysaki, Thales’in suyu bu türden değildir.Ona göre, yeryüzü,
suyun üstündedir ve suyun üstünde bir tahta parçası gibi durur, dalgalanır.Özet
olarak Thales, felsefe bakımından alemi açıklamaya çalışan ilk düşünürlerden
biridir
Thales’e atfedilen matematiksel başarıların, daha çok M.S 3. yüzyıldan
Laertioslu Diogenes ve M.S 5. yüzyıldan Yunanlı matematikçi Proklos gibi ondan
çok sonra yaşamış tarihçiler aktarmış ve herkesin kabul ettiği yaygın kanılar
doğrultusunda aşağıdaki buluşları Thales’e atfetmişlerdir:
1. Thales Teoremi denen teoriye göre, açıları aynı olan benzer üçgenlerin
kenarları arasında orantı vardır. Buna dayanarak Thales, piramitlerin
yüksekliğini, uzunluğunu bildiği bir çubuk yardımıyla gölge boylarını
karşılaştırarak hesaplamıştır.
2. Bir dairede yarıçapı gören çevre açısı diktir.
3. Dairenin çapı onu iki eşit parçaya böler
4. İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir.
5. Ters açılar eşittir.
6. Bir kenarı ve iki açısı eşit üçgenler eşittir.
Thales’e atfedilen bu matematiksel bilgiler ancak ondan çok sonra, Helenistik
dönemdeki matematik bilgilerine dayanarak, Öklid geometrisinin bakış
açısından anlatılmıştır. Thales bunları biliyor olsa da, bunlar daha önceden
bilinen Mezopotamya bilimine ait bilgilerdir. On tabanlı Hint sayı sisteminin
Mezopotamya’yı Yunanlıları ve Ortaçağ bilimini etkilediği biliniyor. Hatta
Mezopotamya’nın günümüze kadar gelen altmış tabanlı sayı sisteminin
Hindistan üzerinden Çin’e kadar uzandığını ve Antik Yunan geometrisini
etkilediği de biliniyor. Milet Okulu ve Thales’in doğrudan veya dolaylı
Mezopotamya biliminden etkilenmesi o dönemde Milet’i de uzun yıllar işgal
altında tutan Pers İmparatorluğu üzerinden olması ihtimaller arasında.
Bilim teorisi, Antik Yunan’da hazırlık dönemini geçirmiş, Aristoteles ile varlık
kazanmıştır ve İskenderiye Okulu’ndan itibaren ancak bilimsel başarılarını
göstermeye başlamıştır. Ancak bundan sonra Thales’e geri dönüp bakıldığı için
Helenistik dönemin matematik bilgi düzeyinin değeri Thales’e yüklenmiştir.
Aristoteles, Thales’i fiziğin ve doğal felsefenin kurucusu sayar. Thales’in fizikte
kurucu kabul edilmesine neden olan bilgilerden bazıları da, bazı cisimlerin
demir üzerindeki çekim etkisi ve Nil Nehri’nin taşmasının nedenlerini
açıklamasıdır. Thales’in mıknatıslarla ilgili çalışmalarının olduğu
bilinmektedir. Mıknatıs ile ilgili görüşleri günümüzde doğruluk taşımasa da
bundan bahseden ilk kişi olması açısından önemlidir. Aristoteles, Thales’in
mıknatıs ile ilgili düşüncelerini ortaya koyarken manyetik çekim açısından
değerlendirmiş olabileceğini söylemiş olmasına rağmen, mıknatısın demiri
çekmesinin sebebini demirin mıknatısa ulaşma çabası ve onun ruhunun olması
olduğunu belirtmektedir.
Hayatı:
ÖKLİD
MÖ 330 -MÖ 275
MÖ 330 yılında İskenderiye’de doğmuştur. Yunan matematikçisi Öklid,
eğitimini Atina’da Platon’un ünlü akademisinde tamamladıktan sonra
Yunan kralı I. Ptolemy’un isteği ile İskenderiye’de İskenderiye Kraliyet
Enstitüsü’nde büyük bir matematik okulu kurdu. Atina’daki Platon’un ünlü
akademisinin giriş kapısında, “Geometriyi bilmeyen hiç kimse bu kapıdan
içeri alınmaz!” levhası asılıydı.
Öklid’in bilimsel kişiliği, unutulmayan iki sözünde yansımaktadır:
Dönemin kralı I. Ptolemy, okumada güçlük çektiği Elementler’in yazarına,
“Geometriyi kestirmeden öğrenmenin yolu yok mu?” diye sorduğunda,
Öklid “Özür dilerim, ama geometriye giden bir kral yolu yoktur” der.Bir gün
dersini bitirdiğinde öğrencilerinden biri yaklaşır,“Hocam, verdiğiniz
ispatlar çok güzel;ama pratikte bunlar neye yarar?” diye sorduğunda, Öklid
kapıda bekleyen kölesini çağırır, “Bu delikanlıya 5-10 kuruş ver, vaktinin
boşa gitmediğini görsün!” demekle yetinir.
Gerçekten, özellikle seçkin
matematikçilerin gözünde, matematik
şu ya da bu işe yaradığı için değil, yalın
gerçeğe yönelik, sanat gibi güzelliği ve
değeri kendi içinde soyut bir düşün
uğraşı olduğu için önemlidir.
Geometri dünyasında kapladığı bu
seçkin yeri kendisinin büyük bir
matematikçi olmasından çok,
geometrinin başlangıcından kendi
zamanına kadar bilinen ismi ile Öğeler
adını taşıyan kitabında toplamıştır.
Öklid haklı olarak “geometrinin babası” diye bilinir; ama geometri onunla
başlamış değildir. Tarihçi Herodotus (M.Ö. 500) geometrinin başlangıcını,
Nil vadisinde yıllık su taşmalarından sonra arazi sınırlarını belirlemekle
görevli kadastrocuların çalışmalarında bulmuştu. Geometri “yer” ve
“ölçme” anlamına gelen “geo” ve “metrein” sözcüklerinden oluşan bir
terimdir. Mısır’ın yanı sıra Babil, Hint ve Çin gibi eski uygarlıklarda da
gelişen geometri o dönemlerde büyük ölçüde, el yordamı, ölçme, analoji ve
sezgiye dayanan bir yığın işlem ve bulgudan ibaret çalışmalardı. Üstelik
ortaya konan bilgiler çoğunlukla kesin olmaktan uzak, tahmin çerçevesinde
kalan sonuçlardı.
ÖKLİD’İN ELEMENTLERİ
Öklid’in Elementler kitabı, Milattan önce yaklaşık 300 yılında yazılmış, 13
kitaptan oluşan matematiksel ve geometrik bir eserdir. Bu eser tanımlar,
postulatlar (aksiyomlar), önermeler (teoremler ve yapılar) ve teoremlerin
kanıtları gibi konuları kapsar. 13 kitap Öklid geometrisini ve temel sayı
teorisinin Antik Yunan versiyonunu içerir. Elementler geçerliliğini
kaybetmemiş en eski matematiksel çıkarım yöntemi olup mantığın ve
modern bilimin gelişiminde çok önemli bir role sahip olduğu söylenebilir.
Öklid’in Elementleri şimdiye kadar yazılmış en başarılı eserlerden olup
aynı zamanda matbaa icat edildikten sonra basılan ilk kitaplardan birisidir.
Yayımlanan nüsha(baskı) sayısı açısından ise İncil’den sonra ikinci sırada
gelmektedir(1000’in üzerinde). Yaklaşık 2000 yıl boyunca Batı dünyasında
öğretilen geometri üzerine temel bir eser olarak kullanılmıştır. Matematik,
geometri, müzik ve astronomi bütün üniversitedeki müfredatlara dahil
edildiği zaman, Öklid’in Elementler kitabının en azından bir kısmının
bilinmesi bütün öğrencilere zorunlu tutulmuştur. Yirminci yüzyıla kadar da
bütün eğitimli insanların okuduğu bir kitap olarak kalmaya devam ettiğini
söyleyebiliriz.
Elementlerde tanımlanan geometrik sistem uzun zaman boyunca klasik
geometri olarak biliniyordu. Ancak günümüzde, 19.yüzyılda keşfedilen
Öklid-dışı geometriden ayırmak için Öklid geometrisi olarak adlandırılır.
Bu yeni geometri, matematikte en çok çalışılan aksiyomlardan biri olan
Öklid’in beşinci postulatı üzerine 2000 yıl boyunca yapılan çalışmalar
sonucu ortaya çıkmıştır.
ÖKLİD’İN AKSİYOMLARI VE KURALLARI
Öklid’in 1.Kitabı nokta, doğru ve yüzey gibi 23 tanımla başlar. Bunları beş
postulat ve beş ortak görüş takip eder -Günümüzde bunlara aksiyomlar denir-.
Bunlar, aşağıda yazılanların hepsinin temelidir:
POSTULATLAR:
1.Herhangi iki noktayı birleştirerek düz bir doğru parçası çizilebilir.
2.Bir doğru parçası, düz bir hat boyunca sonsuza kadar uzatılabilir.
3.Bir doğru parçası kullanılarak, uzunluğu yarıçap olarak ve uç noktalarının biri
merkez olacak şekilde bir daire çizilebilir.
4.Bütün dik açılar eşdeğerdir.
5.İki doğru parçası üçüncü ile kesişecek şekilde çizilirse bir taraftaki iç açıların
toplamı iki dik açıdan daha azdır. Bu iki doğru parçası yeteri kadar
uzatıldığında, o tarafta birbirleriyle kesişmelidir.(Paralel Postulatı olarak da
bilinir.)
1.
2.
3.
4.
5.
ORTAK GÖRÜŞLER:
Aynı “maddeye” eşit olan şeyler birbirine de eşittir. (Öklid Bağıntısı)
Eşit olanlara eşit olan miktarlar eklenirse toplamlar da eşit olur.
Eşit olanlardan eşit olan miktarlar çıkarılırsa kalan da eşittir.
Birbirine denk olan maddeler birbirine eşittir.
Bütün, kendisini oluşturan parçalardan büyüktür.
Bu temel prensipler Öklid’in, yapısal geometriye olan ilgisini yansıtıyor. İlk üç
postulat, temelde bir pergel ve düz kenarlı bir cetvelle gerçekleştirilebilecek
şeyleri tanımlıyor.
Pierre de FERMAT
Pierre de Fermat, sayılar teorisindeki
çalışmalarıyla ve özellikle ‘’Fermat’ın Son
Teoremi’’ ile hatırlanan Bask kökenli Fransız
bir hukukçu ve matematikçiydi. 1601 yılında
Fransa’nın Beaumont de Lomagne kentinde
dünyaya gelen Fermat için Matematik boş
zamanlarını ayırdığı bir hobiydi. Buna rağmen
Matematiğe ve analitik geometriye önemli
katkılar sağlamıştır. Descartes ile analitik
geometrinin ‘babalarından’ biri olarak kabul
edilir.Sıradan yaşamının aksine, hobi olarak
sürdürdüğü ve onu bugünlere getiren
olağanüstü bir yeteneği vardı: Matematik.
Fermat’ın bir hobi olarak ilgilendiği ve ortaya
koyduğu çalışmalar, nesiller boyu bilim
adamlarına ve matematikçilere ilham verdi ve
ona gününün en büyük düşünürleri arasında
bir yer kazandırdı. Fermat tüm hayatı boyunca
matematikle sürekli iç içe olmuştu. Matematiğe
kendisi gibi ilgi duyan insanlarla arkadaşlıklar
kurmuştu. Bordeaux’da Beaugrand ile tanışmış
ve bu sırada matematiğe olan ilgisini Fermat ile
paylaşan Etienne d’Espagnet’e sunmuş olduğu
“maximum ve minimum” üzerindeki önemli
çalışmalarını üretmişti. Toulouse’a gittikten
sonra da Beaugrand ile matematik
arkadaşlığını sürdürmüştü ancak burada yeni
bir matematik arkadaşı daha kazanmıştı, o da
Carcavi idi. Carcavi de Fermat gibi bir meclis
üyesiydi, ancak onları yakınlaştıran ve
aralarında paylaştıkları şey matematik olmuştu.
1636’da Carcavi işi dolayısıyla Paris’e gitti ve
Mersenne ve grubuyla temasa geçti. Bu
ilişkinin başlamasından sonra Fermat, Paris’te
yaşayan ve matematiğe ilgi duyan bir çevre
edinmişti. 1654 yılına kadar işleri yüzünden
bazen sıklığı azalsa bile Paris’teki
matematikçiler ile mektuplaşmaları sürmüştü.
Fermat, teorilerinin yayınlanmasına oldukça karşıydı; çalışmalarının
çoğu arkadaşlarına yolladığı mektuplarda ya da okuduğu kitapların
sayfalarına yazdığı notların içindeydi. Pierre de Fermat’ın yaşamı 12
Ocak 1665’te Fransa’nın Castres kentinde sona erdi. Ölümünün
nedeni ise bilinmemektedir. Teorilerini özetlediği yazışmaları koruyan
arkadaşları ve Fermat’ın ölümünden sonra 1665’te Fermat’ın
makalelerini yayınlayan en büyük oğlu olmasaydı, çalışmalarından
haberdar olamayabilirdik.
MATEMATİĞE KATKILARI
Olasılık Teorisi
1654’te Blaise Pascal, Fermat’a kumar sorunlarını anlatan bir
mektup yazdı. Örneğin, Pascal Fermat’ın bir zar oyunundaki bir
sorunu çözmesi istemişti:
”Eğer bir oyuncu bahse girerse ve tek bir zar ile sekiz atışta 6
atabilir, ancak oyun 3 başarısız atıştan sonra kesilirse, bahis
parasını paylaşmanın en adil yolu nedir?”
Fermat, olası tüm sonuçların olasılıklarına bakarak problemleri
matematiksel olarak titiz bir şekilde çözdü.
Fermat ve Pascal, bugün olasılık teorisinin kurucu ortakları olarak
kabul edilmektedir.
Sayılar Teorisi
Sayılar teorisi Fermat için çok önemli bir konuydu. Büyük Yunan
matematikçi Diophantus‘un kitabı Arithmetica, Fermat’a çok sayıda
yeni fikir için ilham verdi. Arithmetica’yı modern bir insanın bir
bulmaca veya bir Sudoku oyunu kullanması gibi kullanır ve kitabın
kenarına fikirler karalardı. Bu fikirler sayı teorisini ortaya çıkardı.
Fermat’ın Son Teoremi
Fermat’ın en önemli çalışmaları sayılar teorisinde olmuştur. Fermat’ın Son Teoremi diye adlandırılan
teorem matematikçileri 1500 yıl uğraştırmıştır.
Bu problem şudur: “n>2 olduğunda an + bn = cn olacak şekilde a, b, c pozitif tamsayıları yoktur.”
Fermat bu teoremi, Yunan matematikçisi Diophantus tarafından yazılan eserinin bir sayfasının kenar
boşluğuna yazmıştır. “Bunun güzel bir ispatını yaptım fakat yer olmadığı için yazamadım.” biçiminde bir
de not düşmüştür. Bilgisayarların da devreye girmesiyle n < 1.000.000 için iddianın doğru olduğu
gösterilmiş, fakat genel bir ispat yapılamamıştır. Zaman zaman ispatladıklarını iddia eden matematikçiler
çıkmış, fakat yapılan incelemelerde bunların hatalı olduğu görülmüştür. Nihayet Haziran 1993 tarihinde
bir İngiliz matematikçi olan Andrew Wiles çok uzun (300 sayfa kadar) ve karmaşık bir ispatını vermiştir.
Bugüne kadar ispata itiraz olmamıştır.
Fermat’ın yaptığı çalışmaların büyük bir kısmı yaşadığı dönemde basılmamıştır. Çünkü eserlerini ve
buluşlarını karalamalar şeklinde bir yerlere yazar öyle bırakırdı.
Ancak tartışmak istediklerini bazı matematikçilere gönderir, görüşlerini alırdı. Teoremlerin büyük
çoğunluğunun sadece ifadesini yazar, ispata bile ihtiyaç duymazdı. Basit gibi görünen bir problemini
Euler 7 yılda çözebilmiştir. Fermat ölmeden önce karalamalarını yaktığından, yayınlanan eserleri onun,
Pascal, Dekart ve Mersenne gibi bilginlere gönderdikleri ve çocuklarının yanmaktan kurtardıklarıdır.
Fermat buluşlarını yayınlasaydı, matematikte daha birçok yenilik birbirini izleyecekti. Pierre de Fermat,
vebaya yakalanmış ve 12 Ocak 1665 tarihinde ölmüştür.
Pisagor
M.Ö. 570 ila M.Ö. 495 yılları arasında
yaşamış olan İyonyalı bir filozoftur. Dünya
tarihine adını altın harflerle yazdıran
Pisagor, ünlü bir matematikçidir. Aynı
zamanda Pisagorculuk olarak bilinen
akımın da kurucusudur. Pisagor genellikle
'Sayıların babası' olarak da bilinir.
Pisagor, birçoklarının hayatına
lise ve ortaokulda işlenen
matematik dersleriyle dahil
olmuş bir isim. Matematik
denildiğinde mutlaka akla
gelen Pisagor, Pisagor
teoremi ile ünlenmiştir. A kare
ile b kare'nin toplamının c
kare'ye eşit olması formülüyle
ifade edilen bu teoride dik
üçgenin üç kenarı arasındaki
temel ilişki ele alınmıştır.
Pisagor teoremi, hipotenüsün
karesinin diğer iki kenarın
karelerinin toplamına eşit
olduğunu belirtir.
RENE DESCARTES
Hayatı
René Descartes, La Haye en Touraine, Touraine Eyaleti (şimdi Descartes, Indreet-Loire),
Fransa'da, 31 Mart 1596'da doğdu.[26] Annesi Jeanne Brochard, onu
doğurduktan kısa bir süre sonra öldü ve bu yüzden onun da hayatta kalması
beklenmiyordu.[26] Descartes'ın babası Joachim, Rennes'deki Brittany
Parlementosu üyesiydi.[27]:22 René, büyükannesi ve büyük amcası ile birlikte
yaşıyordu. Descartes ailesi Roma Katolik olmasına rağmen, Poitou bölgesi
Protestan Huguenotlar tarafından kontrol ediliyordu.[28] 1607'de, kırılgan
sağlığı nedeniyle geç bir tarihte, La Flèche'deki[29][30] Cizvit Collège Royal
Henry-Le-Grand'a girdi ve burada Galileo'un çalışmaları dahil olmak üzere
matematik ve fizikle tanıştı.[31][32] 1614'te mezun olduktan sonra iki yıl (1615-
1616) Poitiers Üniversitesi'nde okudu ve Kilise ve medeni hukuk alanlarında
Baccalauréat ve Lisans derecesi kazandı. 1616'da,[31] babasının istekleri
doğrultusunda avukat olması gerektiğini söyledi.[33] Oradan Paris'e taşındı.
Descartes'ın La Haye en Touraine'de doğduğu ev
Felsefi Çalışmaları
Metod Üzerine Söylemde (Discourse on the Method), kişinin hiç şüphesiz doğru olarak bilebileceği
bir dizi temel ilkeye ulaşmaya çalışır. Bunu başarmak için, bazen metodolojik şüphecilik veya
Kartezyen şüphe olarak da adlandırılan hiperbolik/metafizik şüphe adı verilen bir yöntem
kullanır: şüphelenilebilecek herhangi bir fikri reddeder ve sonra onları elde etmek için yeniden
gerçek bilgi için sağlam bir temel kurar.[79] Descartes, İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlarda (The
Meditations on First Philosophy) yaptığı gibi fikirlerini sıfırdan inşa etti. Bunu mimariyle
ilişkilendirir: yeni bir bina veya yapı oluşturmak için üst toprak alınır. Descartes, şüphesini
toprak ve yeni bilgiyi binalar olarak adlandırır. Descartes'a göre, Aristoteles'in temelcilik
eksiktir ve şüphe yöntemi temelciliği güçlendirir.[80]
Başlangıçta, Descartes düşündüğü tek bir ilk ilkeye ulaşır. Bu, Metod Üzerine Söylemdeki
(Discourse on Method) Latince "cogito, ergo sum" (İngilizce: "I think, therefore I am", Türkçe:
"Düşünüyorum, öyleyse varım") ifadeyle ifade edilir.[81] Descartes, eğer şüphe ediyorsa, o zaman
şüpheyi bir şey ya da biri yapıyor olmalı; bu nedenle, şüphe duyduğu gerçek varlığını kanıtladı.
"İfadenin basit anlamı, eğer biri varoluşa şüpheyle bakıyorsa, bu onun kendi başına var
olduğunun kanıtıdır."[82] Bu iki ilk ilke - düşünüyorum ve ben varım - daha sonra Descartes'ın
açık ve seçik algısı tarafından doğrulandı (Meditations adlı eserde üçüncü Meditasyon'unda tasvir
edildi): Descartes, bu iki ilkeyi açık ve seçik olarak algıladığı için onların şüphe edilemezliklerini
sağlar.
Descartes düşündüğü için var olduğundan emin olabileceği sonucuna varır. Ama hangi biçimde?
Bedenini duyuları kullanarak algılar; ancak, bunlar daha önce güvenilmezdi. Böylece Descartes,
tek şüphe götürmez bilginin kendisinin "düşünen bir şey" olduğu olduğuna karar verir.
Düşünmek onun yaptığı şeydir ve gücü özünden gelmelidir. Descartes, "düşünce"yi (cogitatio)
"içimde olup bitenler ve bunun bilincinde olduğum sürece onun hemen bilincindeyim" olarak
tanımlar. Dolayısıyla düşünme, kişinin doğrudan bilinçli olduğu her bir kişinin etkinliğidir.[83]
Uyanık düşüncelerin rüyalar'dan ayırt edilebileceğini ve kişinin zihninin, duyularının önüne
yanıltıcı bir dış dünya yerleştiren bir kötü cin tarafından "ele geçirilemeyeceği"ni düşünmek için
nedenler verdi.[80]
Ölümü
Descartes, Kraliçe Christina'ya doğum gününden sonra haftada üç kez sabah 5'te soğuk
ve rüzgarlı şatosunda ders vermeyi planladı. Birbirlerinden hoşlanmadıkları çok
geçmeden anlaşıldı; onun mekanik felsefe ile ilgilenmediği gibi Antik Yunan'a olan
ilgisini de paylaşmadı. 15 Ocak 1650'de Descartes, Christina'yı yalnızca dört ya da beş
kez görmüştü. 1 Şubat'ta pnömoni hastalığına yakalandı ve 11 Şubat'ta öldü.[65]
Chanut'a göre ölüm nedeni pnömoniydi, ancak onun kanamasına izin vermeyen
Christina'nın doktoru Johann van Wullen'e göre peripnömoniydi.[66] (Descartes'ın
tanımladığı gibi sert geçen Ocak ayının ikinci yarısı dışında kış ılıman[67] geçmiş
görünüyor; ancak, "muhtemelen bu yorumun Descartes'ın hava durumu hakkında
olduğu kadar entelektüel iklimi de ele alması amaçlandı.
E. Pies, Doktor van Wullen'ın bir mektubuna dayanarak bu hesabı sorguladı; ancak,
Descartes tedavisini reddetmişti ve o zamandan beri onun doğruluğuna karşı daha fazla
argüman ortaya atıldı.[68] 2009 tarihli bir kitapta, Alman filozof Theodor Ebert,
Descartes'ın dini görüşlerine karşı çıkan bir Katolik misyoner tarafından zehirlendiğini
savunuyor.
İsveçli Christine'i René Descartes ile tartışırken temsil eden bir resminden detay
Sabit bin Kurra: Ortaçağın Büyük Matematikçisi ve Çok Yönlü Bilim İnsanı
Yaşadığı çağın en önemli matematikçisi kabul edilen hatta Batılılar tarafından “Arapların
Öklid’i” olarak anılan Sabit bin Kurra; sayı kavramının gerçek sayılara, integral hesaba,
küresel trigonometride teoremlere, analitik geometriye ve Öklid dışı geometriye
genişletilmesi gibi önemli matematiksel keşifler yapmıştır. Astronomide Batlamyus
sisteminin ilk reformcularından biri ve mekanikte statiğin kurucusu olan Sabit bin Kurra
aynı zamanda değerli bir çevirmendir.
Yüzden fazla kitabının kaybolduğu bilinen
Kurra’nın matematik, tıp, astronomi, felsefe,
mantık, tarih, coğrafya, din, gizli bilimler ve
musiki gibi pek çok farklı alanda yazmış
çalışmaları mevcuttur. Kurra, Harezmî’nin
(780 – 850) kurucusu olduğu cebiri, geometri
ve mühendislik alanlarında ilk kez
uygulayan matematikçidir. Onun bu
başarısı, Descartes’in (Fransız Matematikçi
ve Filozof, 1596 – 1650) analitik
çalışmalarının temelini oluşturacaktır.
Sadece matematik bilgisiyle değil astronomi
bilgisiyle de -özellikle Güneş’in
hareketlerinin sistematiği üzerine yaptığı
işlerle- sarayda diğer astronomlarla birlikte
çalışmıştır.
Matematik Bilimine Katkıları
Yaşadığı dönemin en büyük matematikçisi olan Kurra Batılılar tarafından Arapların Öklid’i olarak anılır.
Öklid’in eserlerini de Arapça’ya tercüme etmiş, sayılar kuramının kullanım alanlarını genişletmiştir. İslam
matematiğine Pisagorcu aritmetik anlayışını getirmiştir. Bugün eserlerinin çoğu kaybolan Arşimet’in
çalışmalarına, onun çeviri ve yorumlarıyla ulaşmaktayız. Tercüme ettiği eserlerle matematiksel terimlerin
Arapçadaki karşılıklarını bulmuştur.
Dost sayılar formülünü ilk kez keşfetmiştir. Dost sayı, iki sayının kendileri hariç bölenleri toplamına eşit
olmasıdır. Kurra örnek olarak 220 ve 284 sayılarını verir. 220 sayısının bölenlerinin toplamı 1 + 2 + 4 + 5 + 10
+ 11 + 20 + 22 + 44 + 55 + 110 = 284’tür. 284 sayısının bölenleri toplamı 1 + 2 + 4 + 71 + 142 = 220’dir. Dolayısıyla
220 ve 284 sayıları dost sayılardır. Dost sayılar daha sonra ünlü matematikçiler Fermat, Descartes ve Euler
tarafından geliştirilmiştir.
İntegral Hesabı
Sabit Bin Kurra, “Makale fi Masahat el-Mukassamet el-Mukafîye” adlı eserinde, bir parabol parçasının ekseni etrafında
döndürülmesiyle elde edilen düzgün tepeli parabolik kubbelerle, tabanı etrafında döndürülerek elde edilen kubbe ve
küreleri göstermiştir. Hesaplamalarında alt ve üst integral toplamlarının uygulamasını kullanmıştır. Bu hesaplamaların
önemi Leibniz’den (Alman Matematikçi, 1646 – 1716) önce integral hesabına eşdeğer çözümler sunmasıdır.
“Kitab fi Mesahati’l-eşkali’l-Müsetteha ve’l–Mücesseme” ile uzay geometrisinde cisimlerin hacimlerini ve alan
hesaplamalarını gösterir. Öklid problemlerine değişik bir bakış açısı getirerek Öklid dışı geometrinin gelişimine önemli
katkı sağlamıştır. “Risâle Fi’l-Mefrûzad” adlı eserinde geometri ve cebir alanında 36 problemin çözümünü anlatır. Bu
eserinin önemi, geometrik problemleri cebir metoduyla analiz etmesidir.
“Kitab Fi Te’lif En-Nisab” adlı eserinde oranlarla ilgili teoremlerinin ispatını sunar. Karma oranlar üzerine çalışmalarını
yayınlar. “Risale Fî Şekl El-Kettâ” adlı kitabında karma oranları kullanarak –Batlamyus’un çözümlerinden farklı olarakküresel
astronomi problemlerini çözmek için Menelaus’un (Yunanlı Matematikçi ve Gökbilimci, 70 – 140) tam küresel
dörtgen teoreminin yeni bir ispatını sunar.
Kendisine kadar karma oranlar, Yunanlı matematikçiler tarafından çalışılmamıştır. Böylece düzlemsel ve küresel
trigonometri bu temelle birlikte matematiğin ayrı bir alanı olarak önem kazanmıştır. “Kitab Fî Misabat Kat’el-Mahrut Ellezî
Yüsemmâ El-Müka- Fî” ile bir takım sayı dizilerinin ispatlarıyla birlikte parabol parçasının alanının yükseklik ve taban
çarpımının 2/3’üne eşit olduğunu gösterir.
Dairesel eğik silindirin yanal alanlarını ve kübik denklemlerde iki ortalamanın bulunmasını, verilen bir açının üçe
bölünmesini hesaplamış, Batlamyus’un dış merkezlik hipotezine göre Güneş’in eşit olmayan dönüş ve hareketlerindeki
anlık hızları formülize etmeye çalışmış, gerçek küresel astronomi problemlerini çözerek Güneş saati ve takviminin nasıl
oluşturulacağını ele almıştır. Ayrıca kaynaklarda kayıp ya da bilgisine ulaşılamayan pek çok matematiksel çalışmaları da
mevcuttur.
Mücadele Dolu Bir Yaşam:
Marie Sophie Germain
Marie-Sophie Germain 1776′ da Paris’ te doğdu. Babası bir ipek
tüccarıydı ve bu nedenle maddi sıkıntı çekmedi. Fransız İhtilali’nin
en kanlı çatışmalarının yaşandığı o dönemde ailesi Sophie’nin
siyasetle ilgilenmesini istemiyordu. Hatta onun bu
karışık dönmede dışarı çıkmasını yasaklamıştı. İşte bu hapis günleri Sophie’nin hayatını
değiştirecekti çünkü babasının son derece zengin bir kütüphanesi vardı ve kütüphane bazı
matematik kitaplarını da içeriyordu. Evden çıkamadığı bu günlerde kitap okumak için bolca
zaman bulabiliyordu Sophie. Montoucla’nin “Historie des Mathematiques” kitabında yer
alan Archimedes’in ölüm hikayesini okuyunca o kadar etkilenmişti ki matematik
öğrenmeye karar verdi.
Archimedes’in ölümü ile ilgili anlatılan hikaye ise şöyledir; Archimedes
bir gün kumsalda bir geometri problemi üzerinde yoğunlaşmış şekilde
düşünürken, kumsala çıkarma yapan Romalı bir asker kendisine bir
şeyler söyler. Archimedes probleme yoğunlaşmıştır ve askeri
duymaz. Üstelik “Çemberimi sakın bozma!” der. Bu beklenmedik yanıt
karşısında sinirlenen asker Archimedes’in kafasını uçurarak onu
öldürür.
Okuduğu hikayenin etkisiyle “Eğer matematik bir insanın hayatını
kaybetmesine neden olacak kadar yoğunlaşmasını sağlıyor ise mutlaka bu bilimi
öğrenmeliyim.” diyen Sophie’nin matematik tutkusu Archimedes sayesinde başlar.
Babasının kütüphanesindeki tüm matematik kitaplarına odaklanan Sophie kendi kendine
Latince ve Yunanca öğrenir. Newton ve Euler’i okur. 1794’de Germain 18 yaşında iken,
sonraki yıllarda matematik ekolü olacak, Ecole Polytechnique açılır.
O yıllarda bir kadının bu okula gidip derslere katılması yasaktı. Ancak yeni bir uygulamayla
ders notları isteyen herkese açık tutuluyordu. Sophie Germain ders notlarını edinir ve
yaptıklarını fakülte üyesi ünlü matematikçi Joseph Louis Lagrange’a göndermeye başlar.
Kadın olmasının tepki çekeceğini bilmesi sebebiyle eski bir öğrenci olan Monsieur Antoine-
August Le Blanc’ın adını kullanarak bu yazışmayı sürdürür. Lagrange bu dehanın Sophie
Germain olduğunu daha sonra öğrenecektir. Sadece akademik çevreler değil, ailesi de bir
kadının bilim ya da siyasetle ilgilenmesini uygun bulmuyordu. Sophie matematik
çalışmalarını herkes uyuduktan sonra kısık ışık altında gizlice yapardı.
Sophie Germain’in matematikteki ünlü Fermat Teoremi’nin çözümüne yaptığı katkılar bilim
çevrelerince çok önemli kabul edilir. Bu çalışmalar, sayılar teorisinde kendisinden sonraki
100 yıllık gelişmelere ışık tuttu. Germain pek çok matematik yarışmasına katılmış ve
makaleler yazmıştı ancak hiçbir zaman hak ettiği dereceleri elde edemedi.
1
Sophie Germian sonraki çalışmalarını metal plakaların titreşimi ile ilgili olan “Elastiklik
Teorisi” üzerine yapar. Yaptığı bu çalışma kendisine Paris Academy of Sciences ödülünü
kazandırır. Germian bu ödülü kazanan ilk kadındır.
Metal plakaların hareketleri üzerine yaptığı çalışması, yapımı 1889’da tamamlanan Eiffel
Kulesi’nin yapımına büyük katkılar sağladı. Buna rağmen kulenin yapımında katkısı olan 100
önemli insan içinde adı geçmedi. 1829 Yılında göğüs kanseri olduğunu öğrendi. Çekmiş
olduğu acılara rağmen işine devam etti. 27 Temmuz 1831’de hayata gözlerini yumdu.
2