You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
AYAZ
04
Yüksek İhtİsas TÖB
Prof.Dr.İrfan Serdar Arda
içindekiler
06
DİYABETES MELLİTUS
Çağrı Üzel, Duhan Çalışkan,
Eda Usta, Selin Turgut,
Simgesu Karakuş, Utku Gökkan
08
FLÖRT ŞİDDETİ
Aysun Beyza Şahin,
Anıl Emre Sugüneş, Ceren Demir,
Elif Sude Tekiner, Aylar Maleki,
Aylin Genecioğlu, Simal Aydın
11
HIV & AIDS
Aysun Beyza Şahin
12
Akredİtasyon
Deniz Eken
13 14 16
İdealİst Vejetaryenİzm Rabet gözİl
Emre Talha Metin
Caner Karakoca
Anıl Sarıöz
Simgesu Karakuş
Sefa Abay
Sefa Abay, Tuba Somkaya,
Mehmetcan Erincik, Ezgi Demir,
Deniz Sağiş, Şevval Sönmez
2 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
20 21
Çİlek kçg
Naz Kara, Pınar Gökgöz,
Pelinsu Saraydar, Hamit Yüksekyayla,
Uğur Mert Ağaçhanlı,
Gökberk Şahinoğlu, Mert Döner
OTİzm
Naz Kara, Pınar Gökgöz,
Pelinsu Saraydar, Hamit Yüksekyayla,
Uğur Mert Ağaçhanlı,
Gökberk Şahinoğlu, Mert Döner
22
savunucu olmak
Gökçen Mumcuoğlu
41
23
24 26
Bakış açısı algısı
Aslınur Çoban
Mustafa Köseoğlu
28
İklİm KRİZİ
Almina Akgün
38
Lütfi Tokuçoğlu
Arda Işık, İris Karateke,
Eylül Yıldırım, Bilge Sonar,
29
Gülser Doğan
30 36
Egehan DEVRİM’LE
DeğİŞİMDE EVRİM
Simay Dener, Egehan Devrim
kültür şokları
Ayşe Nisa Yolcu, Ecem Tazegül,
Sarina Pakzadeh, Egemen Açıkel
1 Tİyatro
1 kİtap
1PlaylİST
Aç İzleyelİm
bİlİyor musunuz?
Sanat Arası
GEZİNTİ
İlayda Zahteroğulları, İl Deniz
Bayca, İzzet Kaan Muratoğlu,
Mehmet Özerhan, Ferit Aliyev,
Yusuf Elalfy, Aslınur Çoban,
Mustafa Köseoğlu
40
Bergen
Ece Hatipoğlu
Zeynep Köşker,
Aslınur Çoban,
Yüksek İhtisas TÖB
Gönüllüleri
Sefa Abay
Editör
Çok Sevgili Ayaz Dergisi
Okuyucuları,
Ayaz Dergisi’nin ikinci sayısı
aracılığıyla sizlere tekrardan
“Merhaba!” diyor olmaktan
büyük mutluluk duyuyorum.
Öncelikle yazıma, ilk sayıya
gelen güzel yorumlarınız için
teşekkür ederek başlamak
istiyorum. Bütün geri bildirimler
kendimi geliştirebilmem adına
çok değerli oldu. Aynı zamanda
içinde bulunduğumuz yoğun
tempoya rağmen ikinci sayı için
en büyük motivasyon kaynağım
da güzel yorumlarınız oldu.
Bu sayımızda da sizler için
dolu dolu içerikler hazırladık.
Diyabet, vejetaryenlik, iklim krizi,
savunuculuk gibi konularda bilgi
edinebileceğiniz yazılar, değerli
hocalarımızın tecrübelerinden
yararlanacağımız röportajlar,
farklı kültürleri tanıyabileceğiniz
sayfalar, sanat, müzik, sinema,
tiyatro ve daha niceleri…
Umuyorum ki ilk günkü heves
ve heyecanımla hazırladığım bu
sayımızı okurken sizler de en az
benim kadar keyif alırsınız.
Yazımı sonlandırırken içerik
katkılarıyla yanımda olan
Yüksek İhtisas TÖB aileme,
danışman hocamız İrfan Serdar
Arda’ya, davetimizi kırmayıp
röportajlarımıza katılan çok
değerli Rabet Gözil Hoca’mıza
ve çok değerli Egehan Devrim’e;
son olarak da tüm işlerimde
bana destek olan Yayın Destek
Takımıma teşekkür ediyorum.
Tekrardan görüşünceye dek
hoşça kalın…
3
AYAZ
yılların sonlarında bir gelecek
tahmincisi (futurist), 21. yüzyılın
80’li
sivil toplum kuruluşlarının (STK)
etkinleşeceği bir zaman olacağı öngörüsünde
bulunmuştu. Bunu söylerken gerekçesi,
insanların ve toplumların artan gereksinimlerinin
artık devlet tarafından karşılanamaz boyutlara
ulaşacağıydı. Bazı yetkilerin STK’lara
devredilmesinin devletin yükünü azaltıp asıl
görevi olan toplumsal alanlara yönelmesini
sağlayacağını iddia ediyordu.
Günümüzde bu öngörünün yavaş yavaş gerçekleşmeye
başladığını görmekteyiz. Küçük
ya da büyük oylumlu STK’lar, dünyanın her
yerinde hemen her alanda örgütlü bir şekilde
seslerini duyurmakta ve devletlerin politikalarını
yönlendirebilmektedir. Bir toplumbilimci
STK’ları “sivrisineğe” benzetir. Sivrisinek
küçüktür, ama ısırınca etkisi kendisinden
çok büyük olur! O nedenle, ister küçük ister
büyük katılımlı olsun, istikrarlı her STK amacına
bir şekilde ulaşır. Bunun en güzel örneği
Greenpeace’tir. 70’li yıllarda çevre aktivisti
birkaç kişinin bir araya gelmesi ile küçük bir
grup olarak ortaya çıkan Greenpeace, bulunduğu
körfezde çevre kirliliğine neden olan bir
geminin gövdesine birkaç gönüllünün kendini
zincirlemesi ile dünyaya ismini duyurdu.
Bugün, 55 ülkede örgütlenmiş, 240 milyon
Euro’luk bütçesi ve dünyanın her yerinden
3 milyonu aşkın gönüllüsü olan dev bir STK
olmuştur.
“Böyle bir yerel
birliğe danışmanlık
yapıyor olmak benim
için hem büyük bir
keyif hem de büyük
bir gurur kaynağı”
STK, içerisinde belli amaçlar çevresinde
toplanmış insanları barındırır. Bu kişilerin
STK içinde bulunmaları “gönüllülük” esasına
dayanır. İçerisinde hiyerarşik bir yapılanma
barındırabilir, ancak herhangi bir çıkar ilişkisi
olmaz. Gönüllülüğün bir başka özelliği görev
sorumluluğuna sahip olmaktır. Her kişi üstlendiği
görevi zamanında ve eksiksiz olarak
yerine getirme sorumluğunu göstermelidir.
Zaten, bir STK’nın başarısı da gönüllülerin sahip
oldukları görev ve sorumlulukları yerine
getirmeleri ile doğru orantılıdır.
Türk Tıp Öğrencileri Birliği (TÖB) TurkMSIC
de, uluslararası tıp öğrencileri birliği IFMSA
gibi bir STK’dır. Amaç kabaca tıp öğrencilerinin
karşılaştıkları sorunlara çözüm aramak;
onların bilgi, görgü ve deneyimlerini geliştirici
karşılıklı etkinliklerde bulunmak ve toplumsal
bir görev olarak çevre bilincinin geliştirilmesine
katkıda bulunmaktadır. Bu yıl 40.
yılımı doldurduğum, 1981-84 yılları arasında
gönüllü ve kurucu başkan olarak çalıştığım
birliğin o zamandan bugüne kadar aldığı
yolu gördükçe büyük bir mutluluk ve gurur
duyuyorum. Başlangıçta sadece 5 yerel
birlikten bugün 92 tıp fakültesinde yapılanmış
en büyük öğrenci sivil toplum kuruluşu
olmuştur.
Bir tıp öğrencisi, zaten aldığı eğitim gereği
belli bir disiplin ve görev anlayışına sahiptir.
TurkMSIC içerisinde çalışıyor olmak bunun
katmerlenmesi anlamına gelir! Henüz öğrenciyken
görev sorumluğunu öğrenen ve bunu
sahip olduğu disiplin içerisinde yerine getiren
bir kişi, yaşamının diğer dönemlerinde de
bulunduğu her ortamda toplumsal sorumluluğa
sahip biri olarak ortaya çıkar. Ben bunu
çok önemsiyorum. Çünkü, cumhuriyet tarihimize
baktığımızda hekimler her zaman toplumu
en yakından tanıyan ve aldıkları görev
ve sorumlulukları en iyi yerine getiren meslek
grubu olmuştur. Ayrıca, başta da belirttiğim
gibi, dünyamızda STK’ların önemi giderek
artmaktadır. Öğrencilik döneminde kazanılan
deneyimlerin yaşamın ileri dönemlerinde
farklı alanlarda çok büyük avantaj sağlayacağı
ortadadır. Tüm bunları kendi yaşamımdan
deneyimlediklerimin ışığında yazıyorum.
4 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
Yüksek İhtisas TÖB, kurulduğu günden
bu yana birlik çapında en etkin yerel
birliklerden biri oldu. Böyle bir yerel
birliğe danışmanlık yapıyor olmak
benim için hem büyük bir keyif hem
de büyük bir gurur kaynağı. Her yıl
yükselen başarısı ile bronz üyelikten
altın üyeliğe yükselen birliğimiz, aynı
zamanda Üniversite içindeki en etkin
üretimde bulunan ve takdir edilen
grup aynı zamanda. Bu, gönüllülerin
çalışmaları sayesinde başarılmıştır.
Aslında her STK bir organizma gibidir.
Canlılığını koruması bilgi ve birikimin
sonraki dönemlere aktarılmasına bağlıdır.
Aynen genetik aktarımda olduğu
gibi. Yüksek İhtisas TÖB’ün bunu
başardığına ve bundan sonra da başaracağına
inancım tamdır.
Prof. Dr. İrfan Serdar ARDA
TurkMSIC Kurucu Başkanı (1981-84)
5
AYAZ
Diabetes Mellitus
Halk arasında diyabet
veya şeker hastalığı
olarak bilinen Diabetes
Mellitus, pankreasın
ürettiği insülinin vücut
tarafından etkili bir
şekilde kullanılamaması
ya da vücut için
yeterli miktarda
insülin üretememesi
nedeniyle ortaya çıkan
hastalık türüdür. Birden
fazla diyabet çeşidi
bulunmasıyla beraber en
yaygın iki çeşidi tip 1 ve
tip 2 diyabettir.
Tip 1 diyabet, bağışıklık sisteminin
pankreasın beta hücrelerine
saldırması sonucu, pankreasın
gerekli insülini üretemez hale
gelmesidir.. Çoğunlukla çocukluk
çağında başladığı görülmektedir.
En sık görülen kronik
hastalıklar arasında olmasına
rağmen henüz hastalığı önlemenin
bir yolu yoktur ancak tip
1 diyabet hastaları insülin iğnesi
kullanarak kanlarındaki glukoz
miktarını düzenleyebilirler.
Tip 2 diyabet pankreasın yeterli
miktarda insülin salgılayamaması
veya salgılanan insülinin
yeterli derecede kullanılmaması
nedeniyle kan şekerinin
yükselmesi durumudur. Bu tip
diyabetiklerde rahatsızlık uzun
yıllar klinik olarak belirti vermeyebilir.
Yaşamın ileriki yıllarında
araya giren bir infeksiyon, stres,
ameliyat, gebelik ya da fazla
kilo alınması zaten azalmış olan
beta hücre rezervinin daha da
düşmesine neden olarak diyabeti
klinik olarak ortaya çıkarabilir.
Diyabetli kişilerin %90’ı Tip
2 diyabetlidir. Toplumumuzda
diyabet görülme oranı yüzde
13.7 ve her 7 erişkinden biri
diyabetiktir.
6 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
Diyabetten korunmak için yapabileceğimiz
şeyler de vardır
1)Sağlıklı beslenmeye özen
gösterilmeli. Şekerli ve hamurlu
gıdaların içinde bulunduğu
basit karbonhidratlı gıdalardan
kaçınılmalıdır.
2)Spor yapmak vücudunuzu,
kan şekerinizi düşük seviyede
tutmaya yardımcı olur.
3)Ağız kuruluğu, çok su içme,
gece idrara kalkma, aşırı yemek
yeme şikâyetlerinin kan
şekeri yüksekliğinin belirtileri
olabileceğini bilip bu şikâyetleri
önemseyerek erken dönemde
doktora başvurmak hastalığı
prediyabet aşamasında yakalamak
ve diyabete ilerlemeyi
durdurabilmek için önemlidir.
4)Yapılan bazı çalışmalar en
düşük diyabet gelişme riskinin,
düzenli olarak günde 7-8 saat
uyuyanlarda olduğunu göstermektedir.
Diyabet, fiziksel zorluklarının
yanında psikolojik olarak da
yaşam kalitesini etkileyen bir
durumdur. Sürekli kontrol ve
tedavi gerektiren,yaşam tarzında
zaman zaman kişiyi oldukça
zorlayacak değişiklikler yapmak
zorunda bırakan diyabet; kişinin
yaşamında önemli bir olgudur.
Büyük bir uyum çabası gerektirir
ve bireyin baş etme yeteneğini
ciddi şekilde zorlayarak
strese neden olabilir.
Aynı zamanda diyabet tanısı konulan
kişilerde stresle beraber
psikolojik tepkiler: inkar, öfke,
korku ve kaygı, depresyon,suçluluk
duyguları görülebilir.
Psikolojik tepkileri yaşayan hasta
beslenme,tedavi yöntemi,fiziksel
etkinliklere ilişkin kurallara
uymakta güçlük çeker.İnkar,kızgınlık
gibi tepkiler ve psikolojik
savunmalar hastalığın tedavi ve
uyumunu güçleştirir. Yaşanan
bu olumsuzlukları düşünmek
yerine bununla nasıl baş edebilirim
ve yaşadığım bu durum
için neler yapabilirim sorularına
odaklanmak,depresyon kaygı
durumlarını değil çözüme yönelik
girişim yapmamıza neden
olacaktır.
Diyabetik kişiler için beslenme oldukça
dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Sizler için bulduğumuz bir tatlı tarifini
paylaşmak istedik. Yaptığınızda instagram
hesabımızı etiketleyip paylaşmayı
unutmayın. Şimdiden afiyet olsun :)
Unsuz Yağsız Şekersiz Kek Tarifi İçin Malzemeler
3 adet iri yumurta
2 yemek kaşığı pekmez
1 su bardağından biraz az süt
1 tatlı kaşığı tarçın
10 adet kuru incir
Yarım su bardağı iri kırılmış ceviz yada fındık
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1,5 su bardağı robotta un haline getirilmiş fındık
1,5 su bardağı robotta un haline getirilmiş ceviz
Unsuz Yağsız Şekersiz Kek Nasıl Yapılır?
Öncelikle incirleri kaynar suya koyup birkaç dakika
bekletiniz. Daha sonra küçük küçük doğrayınız.
Yumurtaları iyice köpürene kadar çırpınız.
İçine diğer malzemeleri ilave edip karıştırınız ve
isterseniz yağlanmış fırın tepsisine isterseniz cupkek
kalıplarına döküp önceden ısıtılmış 180 derece fırında
üzerleri kızarana kadar pişiriniz. (kürdan testi yaparak
pişip pişmediğini kontrol ediniz) Afiyet olsun.
7
AYAZ
FLÖRT
‘‘
Flört şiddeti; duygusal/romantik/cinsel bir beraberlik
içerisinde ya da beraberlik bittikten sonra
partnerlerden birinin diğeri -ya da birbiri- üzerinde
güç ve kontrol kazanmaya çalıştığı, zarar verici
davranış biçimlerini ifade eder. Dünya Sağlık Örgütü’nün
tanımına göre ise flört şiddeti; bir flört ilişkisi
içinde meydana gelen fiziksel veya cinsel şiddettir.
Araştırmalar flört şiddetinin en yoğun yaşandığı
dönemin 16-24 yaş olduğunu göstermektedir.
“
ŞİDDETİ
Flört Şiddeti Türleri
1)Fiziksel Flört Şiddeti
Flört ilişkisi içindeki
partnerlerden birinin
diğerinin bedenine kasıtlı
zarar vermesidir.
2)Psikolojik Flört
Şiddeti (Duygusal ve
Sözel Şiddet)
Partnerlerden birinin
diğerini küçük düşürecek,
öz güvenini zedeleyecek,
korkutacak
davranışlarda bulunmasıdır.
3-Cinsel Flört Şiddeti
Partnerlerden birinin
diğerini cinsel yakınlık
veya cinsel birliktelik
için zorlaması; duygusal
baskı yoluyla cinsel
birliktelik veya yakınlık
için onay inşa etmesidir.
4-Dijital Flört Şiddeti
Partnerlerden birinin
diğerini kontrol etmek
ve baskı kurmak için
dijital teknolojik araçları
ve sosyal medya
hesaplarını kullanması,
bu araçlar yoluyla tehdit
etmesidir.
8 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
RAHATSIZ EDİCİ BİR
BİÇİMDE SÜREKLİ BİR
ŞEKİLDE ‘STALK’ YAP-
MAK BİR FLÖRT ŞİDDETİ
ÇEŞİDİDİR !
AYAZ
TETİKLEYİCİ
UNSUR
ONAY
GERÇEKTE
HAYIRIN
YOKLUĞU
DEĞİL; SESLİ,
KUVVETLİ VE
İSTEKLİ BİR
EVETTİR !
Fiziksel şiddet daha
kolay fark edilebilen
bir özelliğe sahipken;
duygusal şiddeti fark
edebilmek ve tanımlamak
daha zordur.
Bu nedenle uzun
vadede daha zarar
verici olabilir.
5-Israrlı Takip/Musallat
Olma
Birliktelikleri devam
eden veya son bulmuş
olan partnerlerden
birinin diğerini
korkutmak, rahatsız
etmek üzere sürekli
takip etmesidir.
6- Maddi Şiddet
Birliktelik sürecinde
partnerlerden birinin
diğerini sürekli olarak
maddi olarak sömürmesi
veya maddi
üstünlüğü ile kontrol
etmeye çalışmasıdır.
7-Sosyal Flört Şiddeti
Partnerlerden birinin
sevgi ve kıskançlığını
öne sürerek diğerinin
sosyal ilişkilerini
kısıtlaması, partnerinin
yalnızlaşmasına
sebep olacak şekilde
davranmasıdır.
9
AYAZ
Birçok durumda istismar eden
partner istismar ettiğinin ve sevgilisine
flört şiddeti uyguladığının
farkında olmayabilir. Aynı
şekilde flört şiddetinde hayatta
kalan taraf, ilişkide neler olduğunun
ve kendisine flört şiddeti
uygulandığının bilincine varmayabilir.
Bireysel sınırları netleştirmek
ve sağlıklı bir ilişki ile ilgili
bilinçlenmek flört şiddetini
önlemenin yollarıdır.
İstismar eden olmamak için:
Kendimiz ve tutumlarımız üzerinde
farkındalık geliştirmemiz
en önemli adımdır. Herkesin
partnerinden beklentilerinin olması
doğaldır. Ancak bu beklentilerin
gerçekçi olması gerekmektedir.
Partnerinizin, sizin
10 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
ihtiyaçlarınızı karşılamak ve sizin
beklentilerinize sizinle aynı
ölçüde özen göstermek gibi bir
zorunluluğu yoktur. Yaşamınızdaki
sorunların sorumluluğu size
aittir, partneriniz bu sorunları
azaltamaz. Partnerinizin sizden
farklı bir geçmişi, deneyimi ve
karakteri olduğunu kendinize
hatırlatın.
Hayatta Kalan Olmamak İçin:
1. İlk Önce Kendiniz: Her zaman
önceliğiniz kendiniz olsun.
Uçaklarda oksijen maskesi ile ilgili
yapılan açıklamayı hatırlayın.
“Oksijen maskesini çocuklardan
önce kendinize takın”. Önce kendinize
yardımcı olmadan başkalarına
yardımcı olamazsınız.
2. Aşırı Fedakârlıktan Kaçının:
Fedakarlık göstermek olumlu
bir tutumdur. Ancak karşı tarafa
gösterdiğiniz fedakarlık kendi
bireysel yaşamınızda karmaşa
yaratmamalıdır.
3. Hayır Demeyi İhmal Etmeyin:
Partnerinizi sürekli memnun
etmek gibi bir misyonunuz yok.
Hislerinize güvenin, istemediğinizi
hissettiğinizde HAYIR deyin.
4. İlişkiden Önceki Yaşam Alanınızı
İhmal Etmeyin: Partneriniz
hayatınıza girmeden önceki
arkadaş ortamı ya da uğraştığınız
hobilerinizi ihmal etmeyin.
İlişkinizin dışındaki yaşam alanınıza
devam edin.
TETİKLEYİCİ
UNSUR
AYAZ
HIV, AIDS’e yol açan bir virüstür.
Yani HIV=AIDS doğru değildir !
Bir RNA virüsüdür.
HIV İLE YAŞAYAN HER BİREY
AIDS OLUR GİBİ BİR DURUM SÖZ
KONUSU DEĞİLDİR.
Türkçesi İnsan Bağışıklık Yetmezliği
Virüsü olarak da bilinmektedir.
Virüs ilk defa Belçika’da fark
edilmiştir.
HIV’in bulaşması üç yolla gerçekleşmektedir:
1) Cinsel Yolla Bulaş
2) Kan Yoluyla Bulaş
3) Anneden Bebeğe Bulaş
HIV
En kısa haliyle bağışıklık sisteminin
çökmesine yol açan bir virüstür.
HIV, ELISA testi ile test edilmektedir. ELISA kısaca
bir antikor testidir bu yüzden, doğru sonuç alabilmek
için virüs vücuda girdikten 3-8 hafta kadar
beklenmesi gerekir çünkü vücut gereken antikoru
üretmelidir.
Doğum kontrol hapları HIV&AIDS ‘ten
korumaz.
Lateksten yapılmış prezervatif kullanmak
korunma açısından çok önemlidir.
Dünya genelinde uzmanlar tarafından
tavsiye olunan ve damgalamadan
en uzak olduğu söylenen
kullanımlar “HIV ile yaşayan kişi”
ve “HIV pozitif kişi” ifadeleridir.
AIDS
Doğru bilinen yanlışlar
dolayısıyla
bulaş yöntemlerinden
daha çok nasıl
bulaşmaz sorusu
bizim için daha
önemli olmuştur.
HIV ter, tükürük, idrar, göz yaşı
gibi vücut sıvılarıyla, hapşırık ya da
öksürük sırasında vücuttan çıkan
partiküllerle, aynı tabak, çatal, bıçak,
havlu kullanımıyla, aynı tuvalet
ve duşun kullanımıyla, sivrisinek
ve böcek ısırıklarıyla, tokalaşmak,
sarılmak, öpüşmek, aynı ortamda
bulunmak gibi sosyal davranışlarla
bulaşmaz. HIV enfeksiyonuna dair
toplumsal damgalama nedeniyle
birçok birey HIV testi yaptırmaktan
kaçınmaktadır. İstanbul, Ankara,
İzmir, Bursa ve Mersin’de kimlik
bilgilerini vermeden, ücretsiz HIV
testi yapılmasına olanak sağlayan
merkezler sayesinde mahremiyet
ihlali yaşamadan, test öncesi ve
sonrası danışmanlık hizmeti alarak
test yaptırabilirsiniz.
11
AYAZ
Neymiş Bu ?
AKREDİTASYON
Bu soru tıp fakültesi
yazamaya karar verdiğim
andan itibaren peşimi
bırakmadı. Neydi bu
akreditasyon? Tercih
yapalı çok uzun zaman
geçmese de hala bu
soruya cevap verebilmiş
değilim. Eminim
aranızdan benim gibi
bu sorunun cevabını
bulmaya üşenmiş
insanlar olacaktır, belki
de bu kelimeyi ilk defa
duyanlarınız vardır.
Bunları bilmesem de
artık bu soruya cevap
bulmanın vakti geldi.
Haydi başlayalım.
12 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
Küçük çaplı araştırmama
göre Sırf tıp sektöründe
değil birçok alanda akreditasyon
kavramı yer almakta.
Türk Akreditasyon Kurumunun
dediğine göre değerlendirme
kuruluşlarınca gerçekleştirilen
çalışmaların ve dolayısıyla bu
çalışmalar sonucunda düzenledikleri
uygunluk teyit belgelerinin
güvenilirliğini ve geçerliliğini
desteklemek amacıyla oluşturulmuş
bir kalite altyapısıymış.
Hatta fazladan bir bilgi de
vereyim serbest piyasa ekonomileri,
laboratuvarları ve belgelendirme
kuruluşları akreditasyona
başvuruluyormuş. Çünkü
TÜRKAK’a göre akreditasyonun
dışında kalarak da hayatlarını
idame ettirebileceklerini, müşteri
bulabileceklerini ve müşteriyi
tatmin edebileceklerini
düşünüyorlarsa akredite olmadan
da hizmet vermeye devam
edebilirlermiş. Ama bizim ilgilendiğimiz
asıl kurum TEPDAD.
Kısaca TEPDAD tıp eğitimi
programları için akreditasyon,
değerlendirme ve bilgilendirme
çalışmaları yaparak Türkiye’de
tıp eğitiminin kalitesinin yükseltilmesine
katkıda bulunan bir
kurum. Ben demiyorum kendileri
diyorlar. Tamam şimdilik
akreditasyonun üst bir kurul
tarafında uygunluk değerlendirmesi
olduğunu anladık ve
sektörde akredite olmadan
ekmek bulamayacak alanlar da
var bunu da anladık ama biz
tıp okuyan vatandaşların ne
işine yarayacak? Daha detaylı
bir şekilde tıp fakültelerindeki
akreditasyonu açıklamak gerek
diye düşünüyorum bu konuyu
açıklığa kavuşturmak için.
Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyonu
olarak bilinen belge, bir
dernek (TEPDAD) tarafından
Tıp Fakültelerine verilmektedir.
Bu belgeyi alabilmeleri için Tıp
Fakültelerinden bazı yeterlilikler
beklenmektedir. Tıp Fakülteleri,
9 ana başlıkta ve 36 alt başlıkta
değerlendirilmektedir. Mutlaka
karşılanması gereken 64 temel
standart ve 29 gelişim standardı
vardır. Akredite fakültelerin
en büyük farkı, Tıp eğitimi
konusunda yeterli olduklarını
bu belge ile kanıtlamalarıdır. Bu
yeterliliğin yanı sıra akredite Tıp
Fakültesinden mezun olmanın
en önemli avantajı, yurt dışında
Hekim olmayı kolaylaştırmasıdır.
Diplomanız ile beraber akredite
bir diploma daha verilebilmektedir.
2019 yılından itibaren
Amerika’da uzmanlık yapmak
için yapılan USMLE adı verilen
sınavlara girmek için akredite
bir Tıp Fakültesinden mezun
olma şartı getirilmiştir. Akredite
bir Tıp Fakültesinden mezun
olmak, yurt dışında eğitim
almak ve çalışmak için gerekli
olacaktır. Tüm bunların yanında
bu belge 6 yılda bir tazelenmesi
gerekmektedir. Anlayacağınız
kadarıyla Akreditasyon belgesi
önemlidir ancak bir fakültenin
en önemli göstergesi değildir.
Sağlıcakla kalmanız dileğiyle
Sevgili TurkMSIC Gönüllüleri
AYAZ
Erbuğ Keskin
Çocuk Üroloğu
Banu Çiftçi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları
Türker Kılıç
Nöroşirurji Uzmanı
Erbuğ Keskin 15 Nisan 1955
Babaeski’de doğmuştur. Galatasaray
Lisesi’nde orta eğitimini
tamamladıktan sonra 1975
yılında İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olmuştur.
Ocak 1988’de Çocuk Cerrahisi
uzmanlığını aldıktan 6 ay sonra
Yardımcı Doçentliğe atanmıştır.
1998 yılında da Profesörlüğünü
alan Erbuğ Keskin, 2010 yılının
Martından beri İstanbul Tıp
Fakültesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde
görevli ve Çocuk Ürolojisi
Bilim Dalının Başkanlığını yürütüyor.
19 Ocak 1977 yılında dünyaya
gelen Banu Çiftçi 1993-2000
yılları arasında “Hacettepe Üniversitesi,
Tıp Fakültesinde” eğitim
almış olup uzmanlığını ise
“Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
Kadın Hastalıkları ve Doğum”
bölümünde gerçekleştirmiştir.
“Poster Sunumu 3.lük Ödülü,
TC Sağlık Bakanlığı, Eğitim için
Yurtdışına Gönderilecek Personel
Bursu” gibi ödüllerinin yanı
sıra 2018 yılında çıkarmış olduğu
“Op.Dr. Banu Çiftçi’yle Hamilelik
& Doğum” adlı kitabıyla
da başarılarını sürdürmüştür.
Gönüllü olarak “Yeryüzü Doktorları
ve tüm Afrika’nın Dostlar
Derneği” ile Afrika’ya gitmiş ve
her ne kadar “Onlara ne kadar
faydam oluyor bilmiyorum
ama Afrika’ya gidişlerimin
kendime çok faydası olduğu
kesin” dese de biz inanıyoruz ki
dokunduğu her kalbe çokça faydası
olmuştur. Son olarak da eklemek
istediğim kendisinin çok
tatlı bir youtube kanalı olduğudur
özellikle “Kadın Hastalıkları
ve Doğum” bölümünü düşünen
herkese öneririm.
1996 Bursa doğumlu olan Dr.
Kılıç, tıp eğitimini Hacettepe
Üniversitesi’nde 1991 yılında, uzmanlık
eğitimini Marmara Üniversitesi
Nöroşirüriji Anabilim
Dalı’nda 1997 yılında tamamlamıştır.
1999 yılında Avrupa
Nöroşirüriji Dernekleri Birliği’nin
En Değerli Araştırma Ödülüne,
2001’de de Amerika Nöroşirüriji
Dernekleri Birliği’nin
Nöroonkoloji Genç Araştırmacı
Ödülüne layık görülerek hepimizi
kendine hayran bırakmıştır.
Dr. Kılıç, beyin tümörleri ve
damarsal hastalıklarının moleküler
patogenezi konularında
araştırmalarını sürdürmekte ve
çalışmalarına 750’nin üzerinde
bilimsel atıf bulunmaktadır. Şu
anda Bahçeşehir Üniversitesi
Tıp Fakültesi Dekanlığı görevini
yürütmektedir. Evli ve iki çocuk
babası olan Dr. Kılıç, tekneyle
denizde olmaya ve bilinç-zihin
konusunda düşünmeye meraklıdır.
13
AYAZ
VEJETARYENİZM
Vejetaryenlik,
genellikle
hayvansal
kaynaklı
gıdaların yerine
bitkisel kaynaklı
besinlerin
tüketilmesini
içeren bir
beslenme şeklidir.
Vejetaryen
ise; bitkisel
besinleri tüketen,
hayvansal
besinleri (kırmızı
et, tavuk, balık,
süt ve sütten
yapılan ürünler,
yumurta
(gibi) sınırlı
miktarda veya
hiç tüketmeyen
kişiler olarak
tanımlanmaktadır.
Vejetaryenliğin tanımına
baktıktan sonra insanlar
neden vejetaryen olur
sorusuna gelelim. Büyük çoğunluk
için bu etik bir mesele.
Sanayileşen dünya düzeniyle
beraber yaşamın daha hızlı hale
gelmesi, hayvanların doğal olmayan
yöntemlerle büyütülüp
yanlış ve etik dışı yöntemlerle
kesilerek işkence altında bırakılması
bu sebeplerden başlıcası.
Bunun yanında et endüstrisinin
karbon salınımı en yüksek olan
endüstri olması karbon ayak
izini düşürmek isteyenlerin vejetaryenliğe
yönelmesine sebep
oluyor. Aynı zamanda su kullanımında
da ilk sıralarda olan et
endüstrisi dünyamızın geleceğini
tehdit etmekte. Kimi vejetaryenler
ise dünyanın açlık sorunuyla
ilgili endişelerinden dolayı
et yemeyi reddediyor. Tabii ki
sadece et yemeyi sevmediği
için bu yolu izleyenler de var.
Fakat vejetaryenlerin çoğu için
sebep bu nedenlerin hepsinin
toplamı. Peki vejetaryen beslenmenin
faydaları nelerdir? Yapılan
araştırmalara göre kırmızı
et tüketimini azaltmak vücuttaki
kolestrol miktarını azaltıyor;
metabolizmayı hızlandırıyor; diyabet,
obezite, kalp hastalıkları
ve kanser riskini azaltıyor. Fakat
dengeli olmayan bir vejetaryen
beslenmenin çeşitli vitamin ve
mineral eksikliklerine sebep olabileceği
unutulmamalı; fasulye,
mercimek gibi baklagillerden
gerekli protein alınmasına özen
gösterilmeli; karbonhidrat ağırlıklı
bir beslenme düzeni benimsenmemelidir.
14 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
Ankara’dan Vegan
Mekan Önerisi
Günümüzde, vejetaryen-vegan tüketimin artışa geçmesiyle beraber çoğu mekanda vejetaryen-vegan
seçenekler bulunmakta. Aşağıda sizin için incelediğimiz iki vegan mekan yer almakta. Umuyoruz ki
gidip beğenirsiniz :) Şimdiden afiyet olsun.
Junk Vegan
@junkveganankara
Karantina sürecinde iki genç girişimci kadın
tarafından Bestekar Caddesinde açılan Junk
Vegan özellikle vegan hatay dürüm, SSK gibi
seçenekleriyle öne çıkıyor. Haşlanmış sebzeden
sıkıldığımız zamanlarda yanımızda olabilecek
vegan sucuk, biftek gibi alternatiflerle de çeşitlilik
sunmakta. Yemeklerinizin yanında vegan
ayran ve yoğurt istemeniz tavsiyemizdir :)
Badem Sütü Tarifi
Badem Sütü Tarifi İçin Malzemeler
• 1 bardak (100 gr) çiğ badem
• 3 bardak su
• Süzmek için tülbent
vegAnka
@vegankaveganka
Tunus caddesinde güzel bahçe ortamıyla ve
kedileriyle sizleri karşılayan bu mekan, Ankara’nın
ilk vegan restoranı olma özelliğini taşıyor. Genç ve
güler yüzlü ekibiyle hizmet konusunda da memnun
kalacağınız vegAnka sadece veganların değil
herkesin damak tadına uyabilecek bir yer. Özellikle
brownie ve hamburgerlerini denemenizi şiddetle
öneririz.
Badem Sütü Nasıl Yapılır?
• 1 bardak bademi 1 bardak
suyla geceden ıslatın.
• Sabah bademi süzüp, 2 bardak
su ile rondoya koyun.
• 30 saniye rondoyu çalıştırın.
Süt renginde ve süt kıvamında
badem sütümüz çıkmış olacak.
• Tülbentle süzerek rondodakileri
süt ve posa olarak ayırarak
keklere çöreklere kullanabilirsiniz.
Şimdiden afiyet olsun :)
15
AYAZ
Rabet Gözil ile
Anatomi
16 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
Tıp Fakültesine yeni başlamış
bir öğrencinin aklına anatomi
deyince ne gelmeli?
Çok güzel bir soru bu sizler ne
düşünüyorsunuz bilemiyorum
ama ben bu kadar yıllık tecrübelerimle
derse ilk başta büyük
bir kaygı, korku ama büyük de
bir sevgiyle geldiğinizi görüyorum.
Birincisi bu kadar muhteşem
bir yapıyı öğrenmek aslında
sizleri çok mutlu ediyor. Ama
ilk başlarda zor bir terminolojiyle
başlıyor olmamız ve bütün
bunları kafanıza tam anlamıyla
anlamlandıramamanız sebebiyle
ne öğrendiğinizi çok fazla
anlamıyorsunuz. Ondan sonra
zamanla bunları anlamlandırıp
bunları anlamaya başlıyorsunuz.
İlk geldiğinizde benim sizin yüzünüzde
gördüğüm “Ne anlatıyor
bunlar, uzaydan mı geldiler”
oluyor. Hep öyle bakıyorsunuz
gerçekten. Dilimiz, terminolojimiz
çok farklı. Aslında biliyorsunuz
Latince. Bunların hepsini
söyledikçe, anlattıkça öğrenme
kaygısı yaşıyorsunuz ama bir
müddet sonra öğrendikçe onun
mutluluğuna varıyorsunuz. İnsan
bedeni olağanüstü bir yapı.
Şu an çevrenize baktığınızda
yapılan tüm şeyler inanın apartmandaki
su boruları dahil bizim
insan vücudumuzdan alınma
ve benzetilme. Doalyısıyla da
Dönem-1 öğrencisi anatominin
bu felsefesiyle gelmeli ve bize
yaklaşmalı, korkuyla kaygıyla
değil. Nasıl olsa öğrenecek.
Dönem-1 öğrencisi korkuyla
kaygıyla biraz da panikle bize
geliyor ve ilk başta ne yapacağına
karar veremiyor. Tamamen
terminolojiye, çalışmaya, of
puflara yöneliyor. Ondan sonra
zaman geçtikçe anatominin
muhteşemliğini öğreniyor. Bizler
özellikle de ben insan bedenini
anlatırken aslında ne kadar
mükemmel bir yapı olduğunu
anlatmaya çalışarak o dersi
vermeye çalışıyorum. Ben şimdi
bir kitap bölümü yazıyorum. O
bölümde aksonları yazıyorum.
Bakın kaç yıllık hocayım kaç
kere bunları öğrendim kaç kez
okudum. Ordaki yapıyı okudukça
tekrar hayran olmamam elde
değil ve biz insanoğlu da birçok
şeyi bunlardan esinlenerek geliştirmiş
ve yapmışız. Yeni gelen
öğrencilere söylemek istediğim
en güzel şey; bütünü görmeleri
küçük ayrıntılarda boğulmadan
insan bedenini çok severek ne
kadar mükemmel ne kadar erişilmez
bir yapı olduğunu bilerek
gelmeleri ve yaklaşmaları.
Tıp fakültesine yeni başlamış
bir öğrencinin en büyük korkusu
anatomi oluyor. Sizce
bunun nedeni nedir? Bunu
nasıl yeneriz?
Çünkü bir yabancı dil öğreniyoruz.
Kesinlikle bir yabancı dil
öğreniyoruz. Öncelikle bundan
dolayı bir kaygı var. O yabancı
dili öğrenirken de ingilizce öğrenirken
yaptığımız gramer gibi
filan değil, o dili o terminolojiyi
bir takım oluşumların üzerine
yerleştirmeye çalıştığımız için
hem oluşumu öğrenmek hem
de o dili öğrenmek o terminolojiyi
öğrenmek başlangıçta
zor geliyor. Ama her zaman
söylediğim gibi anatomi matematik
gibidir. Öncesinde
çarpım tablosunu öğrenirseniz
devamını getirirsiniz. Ama bizim
çarpım tablomuz ne? Terminoloji.
Terminolojiyi öğrenmeden
bunları oturtmak mümkün değil.
Sulcusun ne demek olduğunu
bilmeden sulcusu kafamda
canlandırmam mümkün mü?
Sulcusun bir oluk olduğunu
bilmek lazım. Önce terim sonra
türkçesi sonra görseli sonra da
maketi üç boyutlu olarak elinizde
olması lazım en son da kadavra.
Şu anda kadavra sizlere
çok büyük şeyler anlatıyor ve
anlamlandırıyor. Anatomi görsel
bir ders, görsel olan bu derste
terimleri, oluşumları öğrenirken
mutlaka görselimiz, üç boyutlu
olan maketlerimiz, kemiklerimiz
ve kadavramız ile bütünleştirip
çalışmamız gerekiyor. Çalışmak
demeyelim oturtturmamız
çünkü bu sizin hayatınız. Şunu
AYAZ
da söylemek istiyorum. lütfen
dünyaya bir bakın. İnsan vücuduna
hizmet eden ekipleri
düşünün. Ukalalık olmasın en
başta biziz insan vücudunu öğretiyoruz,
pataloglar, radyologlar,
gastroenterologlar ve diğer
bütün meslekler yapıyı başlangıçta
bildiğimiz temel anatomik
yapıya döndürebilmek için bu
kadar emek veriyor. Anatomiyi
iyi bilmezseniz bunu yapamazsınız.
Onun için de anatomi her
yönüyle olağanüstü bir şey.
Öğrenmek, severseniz son derece
kolay sevmezseniz kafanızda
büyütürseniz de son derece zor
bir ders. Çünkü bugün çalışırsınız
yarın unutursunuz. Bu
böyledir.
Anatomi alanına yönelmek ve
bu alanda ilerlemek isteyen
bir tıp fakültesi öğrencisi neler
yapmalı?
Anatomi dalında ilerlemek
isteyen kişi 2 şekilde bunu
yapabilir. Bir, tusa girip uzmanlık
öğrencisi olup anatomiye
gelebilir. İki, doktor olduktan
sonra doktora yapmak istiyorsa
doktora sınavlarına girip doktorasını
yapıp ondan sonra diğer
ilerlemelerini kaydedebilir. Şu an
eski anatomiye nazaran birçok
yeni anatomi dalları gelişti.
Histoloji, fizyoloji ve nörolojiyle
birlikte çalışıyoruz. Şu anda
birçok önemli üniversite ve
cumhurbaşkanlığının iş birliği
yapmasıyla Nöro Bilim Merkezi
kuruluyor. Bu alanda ilerlemek
isteyen insanlar için çok güzel
bir fırsat bu. Eğer anatomist
olmak istiyorsanız özellikle
temel tıpa yönelmeniz lazım,
araştırmacı olmanız lazım ve en
önemlisi sevmeniz lazım.
Öğrencilik yıllarınızda anatomi
ile aranız nasıldı?
Ben beslenme ve diyetetik mezunuyum
okurken dönem 2’de
anatomi dersinden bütünlemeye
kaldım ve bütün yaz anatomi
çalıştım ve çalışırken fark ettim
terimlere çok hayrandım. Sınavı
da AA ile geçtim. O gün bugündür
anatomi hayatımın çok
önemli bir parçası.
Beslenme ve diyetetik okuduğunuzdan
bahsettiniz. Kariyer
planlamanızı yaparken aklınızda
hep anatomi var mıydı?
Neden bu alana yönelmek
istediniz?
Dediğim gibi tamamen hocalara
olan hayranlığımdan. Hacettepe’de
hocalar öylesine muhteşem
gelirlerdi ki derse. Yanlarında
mutlaka bir elemanları bir
personelleri yani asistan değil
başka bir personelleri, ellerinde
uzun sopaları… O zaman tabii
şimdiki gibi slaytlar değil özel
bir slayt kasetleri olurdu. Hoca
derse başlamadan önce bir kişi
gelir dersi hazırlar ve hocalar
gelirlerdi hiçbir şeye bakmadan
anlatır giderlerdi. İşte zaten o
beni aldı benden götürdü.
Akademik hayatınızda anatomi
alanında ilerlerken ne gibi
zorluklarla karşılaştınız?
Şimdi tabii ki zorluğu çok çok
çok fazla çünkü bir kere her şeyden
önce eğer akademisyenliği
kafanıza yerleştiriyorsanız,
akademisyen olmak istiyorsanız
özel hayatınızı akademisyenlikle
bütünleştirmeniz gerekiyor.
Yani çok fazla özel hayatınızı
ön plana almayacaksınız. Akademisyenliğiniz
hep ön planda
oluyor. Yani benimki öyle oldu
ve hiç abartmıyorum yirmi dört
saat çalıştığım zamanlar çok
fazla oldu. Buna şimdi de dahil
hafta sonu 2 gün hiç yerimden
kalkmadan, hiç kalkmadım yerimden,
ve o kitabın bölümünü
yazmak için çalıştım. Dolayısıyla
da çok çalışmak gerekiyor,
çalışmayı seviyorsanız problem
yok, yeni bir şeyler öğreniyorum
dedikçe sıkıntı yok ama tabii ki
zorlukları çok. İlerlemekte zorluklar
çok. Deney yaparken, hele
hayvan deneyi yaparsanız zorluğu
çok. Yani hayvanı hazırlarsınız
deneye, her şeyini yaparsınız
ondan sonra götürür hayvan
laboratuvarına bırakırsınız, ikinci
gün sabah size bir haber gelir
‘’Hocam tavşan öldü.’’. Bitti. Bir
daha yapmanız gerekiyor. Bir
daha. Yani zorlukları çok fazla
ama ben zorlukları şu anda hiç
oturup da anlatmak istemiyorum.
Hatırlamıyorum bile çünkü
onlar yaşanıyor ve bitiyor ama
önemli olan bu işi çok sevmek;
güzel insanlarla, çalışkan insanlarla,
çok sevdiğiniz insanlarla
beraber bu işi yapmak ve bunun
bir yerde keyfini çıkarmak. Ben
öyle yaptım ve onun için de
çok mutlu olarak ve çok severek
işimi de yapıyorum ama
her şeyden önce öğrenciler ve
sizleri çok seviyorum. Sizler
benim en büyük motivasyonumsunuz.
Hakikaten yani onun
için o güçlükler, zorluklar onların
hiçbiri, çok samimi olarak
söylüyorum, gözümün önüne
gelmiyor. Hiçbir zaman. Olması
gerekenler. Hangi meslekte zorluk
yok? Hangi meslekte? Her
mesleğe girerseniz var. Ama
hani bazı insanlar oturur ‘’Hadi
şunu olayım.’’ deyince ‘’Aman
sakın olma, şöyle zorluğu var.’’
17
TETİKLEYİCİ
UNSUR
AYAZ
falan, ama sen hala çalışıyorsun
o meslekte, niye o zaman o
kadar kötülüyorsun? Benim hiç
öyle bir şeyim yok. Ben çok severek
yapıyorum, zorlanıyoruz
onlar ayrı ama o zorlanmalar
sizi güçlendiriyor, güçlülük size
pozitif enerji veriyor, o pozitif
enerji de sizin başarılı olmanızı,
arkasından mutluluğu getiriyor.
Onun için de ben olaya hep
böyle bakıyorum. Meslek hayatının
da böyle olması gerektiğini
düşünüyorum.
Akademik hayatınızda bir dönüm
noktası var mı?
Benim için hayatımın yönünün
değiştiği en önemli kısım emekli
olmaya karar verip Yüksek
İhtisas Üniversitesine geçmekti.
Çok büyük bir keyifle ve mutlulukla
yöneticilikler yaptım. Üniversitemizde
hem dekan hem
rektör olarak çalışarak üniversitemizin
temelini attım. Bunlar
için hayatımın dönüm noktası
demek yerine hayatımda arka
arkaya gelen güzellikler demek
daha doğru olur. Asıl dönüm
noktam anatomiye başladığım
zamandır.
Meslek hayatınızda unutamadığınız,
bize anlatmak istediğiniz
bir anınız var mı?
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
eskiden askeriyenin yaptığı
büyükçe bir barakaydı ve Temel
Tıp da oradaydı. Orada
çok sevdiğim bir arkadaşımla
beraber gece saat 9’a kadar
kadavra açtık ve kadavrayla
işlemimizi bitirdik. Kadavrayı
kaldıracağız fakat ikimiz de o
kadar yorgunuz ki kadavrayı
toparlayabilecek durumumuz
bile yok. Gerçekten hangimiz
nasıl yaptı hatırlamıyorum ama
bir baktık kadavra masanın yanında
dimdik duruyor. İkimiz de
şaşkın halde kaldık. Kadavranın
o andaki hali hiç hoş olmayan
bir şeydi. Derken kadavrayı
resmen ikimiz tekrar kucakladık,
tekrar yatırdık, kefenini giydirdik
ve havuza yerleştirdik. Gecenin
dokuzunda barakanın bekçisi,
ben ve arkadaşımdan başka
hiç kimse yok. Hala nasıl yaptığımızı
çözemiyorum. Nasıl o
kadavrayı dik hale getirdik onu
bilmiyorum. Bu hayatımdaki en
unutulmaz anlardan biridir. Arkadaşımla
her konuştuğumuzda
kadavra muhabbetini yaparız,
nasıl kaldırdık diye. İyi ki de
yürütmedik yani :)
Kariyerinizin en başına dönseniz
yine bu branştan mı devam
edersiniz? Keşke şunu da
yapsaydım dediğiniz bir şey
var mı?
Kesinlikle yine anatomi isterdim.
Başka hiçbir şey istemezdim,
hiçbir şey... Anatomiyi çok
seviyorum ve her geçen gün
yeni bir şey öğrendikçe daha da
hayran oluyorum. Zaten hayran
olmamak mümkün değil. Başa
dönsem yine anatomist olurum.
Beslenme ve diyetetikle ilgili
çok güzel teklifler almıştım,
şu an maddi olarak kazandığım
miktardan çok daha iyisini
kazanabilirdim ancak bu kadar
mutlu olur muydum? Hayır.
Sizlerle yaşadığım şu anki duyguları
yaşar mıydım? Hayır. Yine
anatomist olurdum, yine akademisyen
olurdum, yine sizinle
olurdum. İyi ki bu işi yapıyorum.
Anatomi çok yoğun ve dikkat
gerektirici bir ders dersi anlatırken
öğrencilerin dikkatini
nasıl dinamik tutuyorsunuz?
Öncelikle bunu başarıyor muyum
bilmiyorum. Arada bir
dalıyor çocuklarım. O anda
interaktif ders yapmaya yöneliyorum.
Bir de siz gençlerin en
sevdiği şey isminizle hitap edilmesi.
Eğer karşımdaki öğrencime
ismiyle hitap edersem çok
mutlu oluyor, zaten bunu hepimiz
severiz, önemsendiğimizi
hissederiz. O nedenle dikkatin
dağıldığı durumda ismiyle hitap
edip interaktif derse yönelmeye
çalışıyorum.
Henüz bizim dersimize girmediniz
ancak üst sınıflarla
konuştuğumuzda zorlandıkları
noktalardan birinin slaytlarınızı
paylaşmamanız olduğunu
öğrendik. Neden slaytlarınızı
paylaşmıyorsunuz?
Haa… Şimdi onu anlatayım. Canlarım
ben o bir slaytın resmini
bulabilmek için inanın 10-15 kitaptan
bakıyorum. Bakın 1 tane
resim için. Ben şu anda dedim
ya bir kitap bölümü yazıyorum.
Siz benim evde halimi görseniz
her taraf kitap ve oradan 1
cümleyi yazabilmek için gerçekten
söylüyorum en az 5 kitaba
bakıyorum. Sadece 1 cümle…
O resimleri seçmek, cümleleri
tamamlayabilmek için çok fazla
emek harcıyorum. Zannetmeyin
o cümle o kitaptan alındı
pat diye konuldu asla yapmam.
Onun için en aşağı yine 5-6 kitap
veya 10 kitap… Hiç abartısız
bu söylediklerim. Olağanüstü
emek veriyorum. Orada bulduğunuz
bilgiler hiçbir zaman
tek bir kitaptan alınmaz, bir çok
kitaptan alınır. Resimler çok
özel olarak seçilir. Her şey çok
değerlendirilir. Çok resim vardır
ama eldekilerin hepsini incelerim
en baba olanlarını oraya
koyarım. Onun için de bu kadar
emekle hazırladığım bir slaytı
hepinizle sürekli iyi bir şekilde
paylaşabilmek için direkt olarak
vermiyorum. Bence bu sizi
hem kitap okumaya hem atlas
kullanmanıza yönlendirmek için
çok çok önemli bir şey. Hem de
bu kadar emek vererek hazırla-
18 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
dığım slaytların değiştirilmemiş
olarak ben de kalmasını arzu
ediyorum. Ondan dolayı… Yani
şimdi beni daha iyi anlayabildiniz
değil mi? Bakın diyorum
ya 10 sayfalık yazı yazacağım,
burada bu kadar kitap, evimde
bir sürü kitap... Öyle zannetmeyin
biz bir kitabı alıp da oturup
ders hazırlıyoruz. Asla ve katra
öyle bir şey yok. Ee bir de
yılların bilgisini katıyoruz bildiklerimizi.
Dolayısıyla da bu bizde
kalsın, ben öyle istiyorum. Ama
diğer hocalar nasıl hazırlar, nasıl
yaparlar, nasıl ederler o onların
takdiri. Ben bundan dolayı
direkt olarak paylaşmıyorum.
Yoksa hani sizinle paylaşmamak
değil amacım, zaten derste
paylaşıyorum sizlerle onların
hepsini. Amacım bu kadar emek
vererek hazırladığım şeyleri bir
sonrakilere de nakledebilmek.
Eğer size dağıtırsam hiçbir kıymeti
kalmaz. Derse bile gelmiyorlar
bitanem. Ki zaten şu an
sen de biliyorsun Sefa sınıfınızın
durumlarını. Kaç kişi vardı o gün
bitanem? Fotoğrafımız var 9
kişi, sadece 9 kişi...
Şu an yolun çok başında olan
tıp fakültesi öğrencilerine
vermek istediğiniz bir tavsiye
var mı?
Önce şu; kesinlikle anatomiden
korkmayın. Anatomiyi sevin.
İnsan vücudunun bir kere ne
kadar mükemmel olduğunu ve
bu kadar mükemmel bir yapıyı
öğrenme fırsatınız olduğunu
görün. Ya bu gerçekten çok
güzel bir fırsat ve bu fırsata
herkes erişemiyor, siz bunu
yapıyorsunuz. Onu öğrenebileceğiniz
için öncelikle mutlu
olmanız lazım. Ben hep kendi
çocuklarıma da söylerim dalga
geçerlerdi benimle. Çalışın,
çalıştıkça mutlu olun, çalışmak
mutluluk getirtiyor. “Anne kim
mutlu olmuş?” derlerdi. Aynen
böyle sürekli homur homurdu.
Ama bunu tekrardan söylemek
istiyorum. Hakikaten anatomiyi
öğrendikçe mutlu olucağınızı
bilmeniz lazım. Bu birincisiydi.
İkincisi elinizde malzemelerinizin
daha doğrusu kitaplarınızın,
atlaslarınızın ve bunu mutlaka
söylüyorum sözlüğünüzün
olması çok önemli. Yeni bir
dil öğreneceksiniz. O yeni bir
dilin türkçe karşılığını mutlaka
öğrenmeniz lazım. İkisini birleştirirseniz,
bir de 3 boyutlu
olarak öğrenmeye çalışırsanız
anatomi hiç zor değil. Ama tabii
ki çok çalışmak, çok okumak, 1
değil 3 kez okumak gerekiyor
önce otutturabilmek için. Bir
kere burada söyleyeceğim çok
önemli. Mutlaka derse gelin ve
dersi takip edin. Çünkü onu o
ekranda oturup yarı uyuklayarak
dinlemek çok ayrı bir şey,
derse aktif olarak katılmak, aktif
olarak hocayla slaytları izlemek
çok farklı bir şey. Bunu mutlaka
yapın. Bir de benim gerçekten
önerim zaman ayırabiliyorsanız
mesela öğlen hani bunu hocam
yapamayız vs diye düşünmeyin,
yemek yiyiyorsanız yiyin, eğleniyorsanız
eğlenin asla ve katra
bunlara lafım yok. Eğlenceye,
dinlenmeye, bunların hepsine
zaman ayırmanız lazım ama
bir yarım saat gelin aşağı labaratuvarda
çalışın. Çok samimi
söylüyorum. Bize diyin ki hocam
biz şu saatte çalışacağız. Biz
size kapıyı açalım, anahtarı teslim
edelim. Siz orada çalışın. Biz
bunları yapıyoruz. Benim size
önerim lütfen gelin üç boyutlu
görün, atlasınızı alın. Yarım saat
bile olsa ona bakın, gözünüzde
canlandırın ve çıkın. Ondan
sonra çalışın.
Bize çok güzel şeyler kattınız
hocam. Bize zaman ayırdığınız
için çok teşekkür ediyoruz.
Eklemek istediğiniz herhangi
bir şey var mı?
Ben teşekkür ederim. Bu haftanın
en güzel mutluluğunu
verdiniz bana. Hakikaten önemli
güzel bir haftada (8 mart kadınlar
günü). Ama ben tabii sadece
bir günü asla ve katra kabul
etmiyorum. Bütün bir yıl bizim,
biz kadınların ve hepimizin, biz
insanların; öyle düşünüyorum.
Çünkü kadına bir takım olmaması
gereken şeyler yapılıyor
toplumda. İnşallah layık olduğumuz
yeri buluruz. Bu hafta
hepimiz için önemli ama tabii ki
en önemlisi insanların, hepimizin
en güzel şekilde her tarafta
yaşaması. Ben çok teşekkür ediyorum.
Haftaya sizinle başlamak
olağanüstü mutluluk verdi. İyi ki
varsınız. İyi ki canlarım oldunuz.
iyi ki can doktorlarım olacaksınız.
Hepinizi ayrı ayrı çok büyük
bir keyifle, mutlulukla yeni
dönemimize, yeni derslerimize
bekliyoruz. Hepinizi de çok çok
seviyoruz.
19
20 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
Bu sayfa ÇİLEK KÇG’miz
tarafından çocuklar ve
ruhu hala çocuk kalanlar
için hazırlanmıştır.
Otizm Spektrum
Bozukluğu
Otizmli çocuklar bu belirtilerin çoğunu gösterirler:
•Göz teması ya yoktur yada kısıtlıdır.
•Adı ile seslenince tepki vermezler.
•Aşırı hareketli veya hareketsiz olabilirler.
•Çevreleri ile ilgilenmezler
•Sarılma ve öpme gibi fiziksel temastan hoşlanmazlar.
•Konuşmada gecikme vardır.
•İnsanlarla iletişim yerine cansız varlıklarla ilgilenirler.
•Topluluk içinde yaşıtları ile diyalog kurmazlar, oyunlara katılmazlar,
kendilerini izole ederler.
•Konuşmayı öğrenseler bile hep aynı kelimeyi tekrar ederler.
•Konuşmayı iletişim aracı olarak kullanmazlar
•Uygun olmayan cümleler kurar kalıp gibi konuşurlar.
•Konuşma şekilleri ve ses tonları tekdüzedir.
•İlgisiz şekilde her şeye gülebilir ve kıkırdayabilirler.
•Bir cismin bir parçasına takıntı yapabilirler. ( örneğin sürekli
arabanın tekerleği ile oynamak)
•Bazı objelere aşırı bağlanabilirler. Düzen takıntıları vardır.
Rutinleri bozulduğunda hırçınlaşabilirler.
•Tekrarlayan bir hareketi örneğin el çırpma, zıplama, kendi
etrafında dönme, sürekli öne arkaya sallanma, kanat çırpma
gibi yaparlar.
•Normal çocuklar gibi hayal kurarak oyun oynamazlar, arabaları
dizer sürekli tekerini çevirirler.
•Sürekli aynı oyunları oynarlar.
•Bazıları çok inatçı ve hırçın olabilir.
•Sosyal ortama girdiklerinde aşırı korkup tepki verebilirler.
•Sıklıkla yemek yeme bozukluğu gösterirler.
•Kendilerine ve etrafındaki eşyalara zarar verebilirler.
•Tehlikeye karşı duyarsızdırlar.
•Acıya karşı duyarsızdırlar.
•Yapılan espriyi veya imayı anlamazlar.
•Normal öğrenme metotlarına duyarsızdırlar
Otizm tedavisi nasıl olur?
Otizm tedavisinde erken teşhis ve tedavi büyük önem taşır.
Tedavinin amacı otizmli bireyin sosyal ve bireysel yeteneklerini
geliştirmektir. Bu amaçla davranışsal eğitim ve özel terapiler
uygulanır. Uygulanacak tedavinin aileye uygun olması
da önemlidir. Konuşma terapisi, motor yetenekleri artırmaya
yönelik terapiler, sosyal ileşim becerisini kazandırmaya yönelik
terapiler uygulanan tedaviler arasındadır.
İlaçlar, depresyon, dikkat eksikliği-hiperaktivite, obsesif kompulsif
bozukluk gibi otizme eşlik eden durumlarda kullanılabilir.
Otizm tedavisinde ebeveyn eğitimi de son derece önemlidir.
Otizm konusunda ailelere destek veren yasal sivil toplum kuruluşları
vardır.
AYAZ
“2 Nisan Otizm
Farkındalık Günü”
Otizm Nedir?
Otizm genellikle ilk 3 yaşta başlayan
ve hayat boyu devam eden,
kişinin etrafıyla sözel ve sözel olmayan
şekilde uygun ilişki kuramaması
şeklinde ifade edebileceğimiz
gelişimsel bir bozukluktur. Günümüzde
basit testler ile tanısı erken
konulabilmektedir. Erken tanı ve
uygun rehabilitasyon programı bu
vakaların hayata kazandırılmasında
büyük rol oynamaktadır.
21
AYAZ
SAVUNUCU
Gökçen MUMCUOĞLU
Ulusal Tıp Eğitimi Asistanı
OLMAK
Doğduğumuzdan bu yana
yanlış bulduğumuz, değiştirmek
istediğimiz bir şeyler
mutlaka olmuştur ve insanoğlu
yaşamaya devam ettikçe de bir
şeyleri değiştirme düzeltme dürtüsü
hep olacaktır. İşte bu yüzden
bizim savunuculuğumuz doğduğumuz
andan itibaren başlar ve
sürdürdüğümüz hayat boyunca da
devam eder. Kendimizi savunuruz,
sahip olduğumuz hakları korumak
için o hakları savunuruz, daha iyi
bir yaşam sürmesi için yaşlılarımızı,
çocuklarımızı savunuruz. Yani fark
etsek de fark etmesek de aslında
attığımız 3 adımdan birini savunuculuk
temelli atarız. Bir şeyin yanlış
olduğunu ve değişmesi gerektiğini
anlayabilmek bile bir noktada savunuculuk
faaliyetidir ve bizler fark
etmeden gün içerisinde belki yüzlerce
kez savunuculuk yaparız. Bu
durum da bizi şu noktaya ulaştırır;
her insan aslında potansiyel bir savunucudur
ve bu kimliği kendisiyle
birlikte yaşatır ve aktarır.
Savunuculuk; bir bireyin kendisi,
bir diğer birey ya da bir grup birey
adına konuşma, temsilde bulunma,
eylemde bulunma, belirli hedef(-
ler)i gerçekleştirme ya da koruma
amaçlarından birisinin ya da birden
çoğunun gerçekleştirilebilmesi için
yürütülen çalışmaların tamamını
ifade etmektedir.
Peki bahsettiğimiz savunuculuk
için ideal savunucu nasıl olmalıdır?
Savunduğu görüşün doğruluğundan
emin ve bu görüşü destekleyecek
somut verilere sahip, liderlik
yeteneği barındıran, kendinden
emin, hitap ettiği kitleye hakim, iyi
22 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
bir konuşmacı ve daha niceleri…
Neden birçok konuşmacı, bir çok
lider aslında doğru düşünceleri
savunurken hitap ettikleri kitleyi
ikna edemezler biliyor musunuz?
Çünkü çıktığın bir yolda, insanların
sana katılmasını bekliyorsan
öncelikle gittiğin yoldan emin ve o
yolu tamamlamak için kararlı olan
ilk kişi sen olmalısın. Şüphe eden
birisi asla bir başka kitleye güven
veremez. Tarihimizi incelediğimizde
adını hala milyarların bildiği
liderler bu yüzden unutulmazlar
ve hikayeleriyle birlikte aktarılmaya
devam edilirler. İşte savunucu
olmanın en önemli özelliklerinden
biri de kendinden emin çıktığın o
yolda vazgeçmeden ilerlemek ve
hitap ettiğin kitleye güven verebilmektir.
Bazı zamanlar ve bazı engeller aşılması
çok zormuş gibi görünür. Çok
uzun yıllar önce insanoğlu yazıyı
buldu ve bir şeyleri öğrenmeye,
aktarmaya değiştirmeye ve belirli
alanlarda eğitim görmeye başladı.
1856 yılından itibarense kadınlar
için de bu eğitimin yolu açıldı ve
bizler ilk adımı atan bir şeyi değiştiren
bir veya daha fazla kişi sayesinde,
şu anda özgür bir şekilde
düşünebiliyor, eğitim görebiliyor,
konuşabiliyor, düşüncelerimizi
aktarabiliyoruz; tıpkı benim şu an
sizlerle düşüncelerimi paylaşmam
gibi. Peki şu yönden hiç bakmış
mıydınız? Aslında o yazının ilk
keşfedilişi bile kişinin kendini ifade
etme, geleceğe iz bırakma hakkının
bir savunuculuğuydu. Yani yazıma
ilk başlarken de dediğim gibi insanoğlu
var olduğundan beri savunuculuk
da insanoğluyla birlikteydi
ve insanoğlu var olmaya devam
ettikçe savunuculuk da bizlere eşlik
etmeye devam edecektir.
Bazı engeller olabilir, belki büyük
engeller ama bu engellerin aşılmasını
ve insanların içinde bir ışık
yakmayı sağlayacak olan o ilk adım
atıldığı sürece; inandığı düşünceyi
savunmak için cesareti kendinde
bulabilen birileri olduğu sürece
hala umut var olacaktır.
Son olarak kendi hayatımızı düşünelim;
Bizler en iyi hekimler olmak
ve en iyi hizmeti sunabilmek için
hekimlik yoluna çıkarız. Ve bu yolun
temeli de en iyi eğitimi almaktan
geçer. En iyi eğitimi almak için
sahip olduğumuz hakları savunmaksa
yine bize düşer. Çünkü bu
eğitimin doğruluğunu; nasıl en iyi
olacağını en iyi bilecek olan kitle,
o eğitimin muhattabı olan bizler
olacaktır. O yüzden lütfen inandığınız
ve doğruluğundan emin
olduğunuz bir şeyler için adım atmaktan
çekinmeyin. Sizlerin minik
ve değersiz gördüğü bir adım belki
yıllar sonra bir şeylerin değişmesi
için atılmış ilk adım olur.
Hep hatırlayın kocaman çığ küçük
kar tanelerinden doğar ve unutmayın
ki kimse sizler için sizden daha
fazla çaba gösteremez. O yüzden
hadi hayatınızın iplerini kendi elinize
alın.
Sevgilerimle,
AYAZ
AÇ İZLEYELİM
TETİKLEYİCİ
UNSUR
NOCTURNAL ANIMALS | IMDB: 7.5
Eğer birisini seviyorsanız sevgili okur, onunla sorun yaşadığınızda
sorunları çözmek için uğraşmalısınız. Dikkat edin, onları bir daha
koyduğunuz yerde bulamayabilirsiniz. Hatta çok ileri giderseniz
kim bilir, belki de biri sizden bu filmde olduğu gibi dünyanın en
naif intikamını alabilir. Bu filmin sonundan hiçbir şey anlamadıysanız
sevgili okur, bilin ki siz de zamanında birisini kırmış ve
bunun farkında bile olmamışsınız.
IDENTITY | IMDB: 7.3
Merdivenlerden çıkarken orada olmayan
bir adamla karşılaştım. Bugün de orada
değildi. Keşke dedim, keşke gitse.” Daha
başka ne denilir ki? Bu her şeyi özetliyor.
SCHINDLER’S LİST | IMDB: 8.9
DİKKAT DİKKAT! BU FİLM BİR İNSAN
KURTARMA MUHAREBESİDİR. Sizden
olmayanı yargılamadan önce bir an yanlış
olma ihtimalinizi gözden geçirmeyi ve
birilerini yargılamadan önce sizinle aynı
hayatı yaşamadıklarını unutmayın
DUVARA KARŞI | IMDB: 7.9
Ankara renksiz ama hayat dolu bir
şehir. Yaşamayan tek bir kişi varsa o
da benim. Sonuçta intihar, yaşama son
vermenin tek yolu değildir değil mi
sevgili okur? Ama siz yine de metanetinizi
koruyun, benim gibi olmanın aksine
dünyayı değiştirmek yerine kendi
dünyanızı değiştirin, bu film tavsiyesini
de bir çeşit yaşama çabalaması olarak
değerlendirin.
İTİRAZIM VAR | IMDB: 7.8
İTİRAZIM VAR! İmamların aynı anda boksör
ve satranç oyuncusu olamayışına, küçük
yaşta annesiz babasız kalmış çocukların
yetimhanelerde istismara uğramasına, iki
insanın birbirini sevince beraber olmak için
ikinci bir nedene ihtiyaç duyuşuna, sevmeyi
öpüp dokunmayı ayıp sayıp savaşmayı
kutsal kılan bu sisteme İTİRAZIM VAR!
23
AYAZ
Neymiş Bu ?
Bakış Açısı Algısı
Üstte verilen ördek-tavşan görseli
felsefedeki en ikonik görsellerden
bir tanesi – hatta o kadar
ikonik ki lisans öğrencilerimden
biri bu görseli bacağına dövme
yaptırmıştı. Peki bu nokta ve
çizgileri felsefi açıdan bu kadar
önemli kılan şey ne?
Avusturyalı felsefeci Ludwig
Wittgenstein, ölümünden sonra
yayınlanan eseri Felsefi Soruşturmalar
(1953)’da, felsefecilerin
‘bakış açısı algısı’ dediği şeyi
göstermek için işte bu görseli
kullanmıştı. Bu görsel iki şekilde
de görülebilir; ya bir ördek
ya da bir tavşan. Bir çoğumuz
da istediğimiz gibi bu iki şekil
arasında gidip gelebilir, “Az
önce bir ördek iken, şimdi de bir
tavşan görüyorum” diyebiliriz.
Wittgenstein, “bakış açısında
değişiklik” denilen bu konuda
diğer birçok örnek de veriyor.
Mesela, aşağıda verilen görseldeki
noktaları iki noktadan
oluşan iki grup şeklinde ya da
kenarları bir noktayla çevrelenmiş
tek bir ikili nokta grubu olarak
görebilirsiniz. Noktaları iki
şekilde de görmeyi bir deneyin.
Aynı zamanda aşağıdaki bir
küp olarak düzenlenmiş çizgileri
önce bir yöne sonra da diğer
yöne konumlandırılmış olarak
görebilirsiniz.
Peki bu tarz bir deneyimi felsefi
açıdan önemli kılan şey ne? Bu
tarz görsellerin ortaya çıkardığı
ilginç sorulardan biri şu:
Bakış açısı değiştiğinde neler
oluyor? Bir kutuyu bir yöne
doğru konumlandırılmış olarak
görmekten diğer yöne doğru
konumlandırılmış olarak gördüğümüzde
neler oluyor? Şu
çok açık ki ne sayfada ne de
retinanızın arkasında bulunan
görsel bir değişikliğe uğramıyor.
Ortaya çıkan şey şu ki, değişim
sizin içinizde meydana geliyor.
Peki burada ne tarz bir değişim
söz konusu?
Bu değişimi açıklamanın yolunun
kişiye özgü, içsel bir görselin
değişiminden söz etmekten
geçtiği bize makul gelebilir.
Evet, gerçekten de sayfadaki
görsel değişmeden kalıyor,
değişen şey ise sizin içinizde –
tıpkı zihin gözünüzün önündeymişçesine
– bulunan görseldir.
Fakat Wittgenstein bu açıklamayı
reddediyor.
Necker küpü görselini kullanarak,
bu küpün bir yönden
baktığım zaman bana tam
olarak nasıl göründüğünü ama
aynı zamanda da diğer yönden
baktığımda bana yine tam olarak
nasıl göründüğünü yakalayabilirim.
Bu durumda, görsel
izlenimim – ve nitekim, eğer
varsa, sahip olduğum ‘kişiye
özgü’ içsel görselim – iki şekilde
de aynı olmalı. Ama o zaman
da bakış açısındaki değişikliği
açıklayan şey ne sayfadaki ne
de benim kişiye özgü içimde
bulunan görseldeki değişim
olabilir.
Bakış açısı algısını felsefi yönde
önemli kılan bir diğer şey
ise her ne kadar fark etmesek
de bahsi geçen bakış açısıyla
sürekli gördüğümüze dikkatlerimizi
çekmesidir. İngiliz felsefeci
P. F. Strawson ‘Imagination
and Perception (Hayal Gücü ve
Algı)’ (1971)’da şöyle yazmıştır:
“Bakış açısındaki değişiklikteki
çarpıcı durum
sadece algının genelinde
halihazırda bulunan bir
niteliği olduğundan daha
dikkat çekici bir şekilde
bize sunmasıdır.”
24 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
Örnek verecek olursam, ben bir
makas gördüğümde onu yalnızca
fiziksel bir şey olarak görmüyorum
– bundan ziyade, onu
birçok şey yapabileceğim bir
alet olarak anında kavrıyorum.
Bahsedilen nesneyi bir makas
olarak görmem, düşünmeden
ve gerçekten de gayri ihtiyari
yaptığım bir şey.
Öte yandan, makas kavramına
tamamen yabancı olan biri o
nesneyi makas olarak görmemekle
kalmayacak, aynı zamanda
göremeyecektir de. Elbette
masanın üstünde duran bir
makas görebilirler – ama onu
bir makas olarak göremez. Bir
şeyi, ‘o şey olarak görmek’ kavrama-bağlı
bir deneyimdir.
Şu an siz de ‘bir şey olarak’
görüyorsunuz. Beyaz arka
planın üstündeki bu eğri büğrü
çizgilere bakarak onları
harfler, kelimeler ve cümleler
yani anlam ifade eden bir şey
olarak görüyorsunuz. Bu, yazılı
İngilizceyi anlayan birinin hiç
düşünmeden vereceği bir karşılıktır
– bu satırların ne anlama
geldiğini anlamak için bir çaba
göstermeniz gerekmez (İngilizce
bilmeyen birinin dil kitabı
kullanarak gösterdiği çabanın
aksine). Anlatmak istediklerimi
açıkça ve çabucak kavrayabilirsiniz.
Aynı zamanda ‘bir şey olarak
görmekle’ kalmayız, ‘bir şey
olarak duyarız’ da. Yazılı İngilizce
için geçerli olan şeyler,
konuşulan İngilizce için de geçerlidir.
Başka bir insanın İngilizce
konuştuğunu duyduğumda,
sonrasında çözümlemem gereken
bir gürültüyü duymuyorum
– duyduğum şeylerin kendisinin
bir anlamı var (örnek olarak,
‘kapıyı kapat!’).
Bakış açısı algısındaki değişikliğinin
özellikle ilgi çekici bir
örneği ise bir melodiyi ya da
kuralı “yakalayıp” böylece onu
kendimiz devam ettirebilmemiz.
Şunu düşünelim, Melodiyi
Bul (Name That Tune) oyununda
bir dizi nota duyuyorum ve
aniden onları ‘Ode to Joy’un
açılış notaları olarak duymaya
başladıktan sonra kendimden
emin bir şekilde ıslık çalarak devam
ettiriyorum. Bu örnek de,
bakış açısındaki bir değişikliğin
bir örneği olarak gözüküyor.
Notaları yalnızca nota olarak
duymaktan onları bir melodinin
açılış notaları olarak duymaya
başlıyorum, daha sonrasında
kendim devam ettirebileceğim
bir melodi olarak.
Ya da aniden bir aritmetik kuralı
anladığımız anı düşünün. Diyelim
ki birisi aşama aşama bir
dizi numarayı göstererek bir kuralı
anlatsın – ilk olarak 2, sonra
AYAZ
4, sonra 6, sonra da 8. Bir anda
bana anlatılan kuralı “anlayabilir”
(ismi ‘2 ekle’ olsun), daha
sonrasında da kendimden emin
bir şekilde devam edebilirim:
‘10, 12, 14’. O bir anda yaşadığım
içgörü sırasında neler oluyor?
Önümde duran sayılar değişmedi
ama buna rağmen aniden
onları farklı bir şekilde görmeye
başladım; sonsuz bir dizinin –
şimdi benim de devam ettirebileceğim
bir serinin – bir parçası.
Wittgenstein da özellikle bununla;
yani, kuralı bir anda, bu
şekilde anladığımızda neler
olduğuyla ilgileniyordu yalnızca
bir dizi sayı görmekten onları
bir kuralın ucu bucağı olmayan
bir dışavurum olarak görmeye
“geçiş yapmamızla”.
Uzun lafın kısası, ‘bir şey olarak
görme’ fikri aynı zamanda,
potansiyel olarak, her türlü
uygulaması olabilecek genel bir
düşünme aracı sağlamış oluyor.
Sıradan bir nesneyi – bu Marcel
Duchamp’in ters dönmüş pisuvarı
ya da Tracey Emin’in dağınık
yatağı olabilir – bir sanat
eseri yapan şey nedir sorusunu
düşünün mesela. Böyle bir nesneyi
sanat eseri haline getiren
şey bizim onu sanat eseri olarak
görmemiz midir?
Bir şeyi filanca şekilde görmek
onun filanca şekilde olduğunu
güvence altına almaz. Yatağımın
ucundaki çamaşır yığının
bir canavar olarak görebilirim.
Ama tabii ki, eğer onun canavar
olduğuna inanırsam gerçekten
de büyük bir yanlışa düşmüş
olurum. Ve düştüğüm yanlış da
ortaya konulabilir.
25
AYAZ
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
ACI ÇEKERKEN VEYA KORKARKEN
NEDEN BAĞIRIRIZ?
Bunun temelinde iki nedeni olduğu
düşünülüyor. Sosyal canlılar olduğumuz
için acı çektiğimizde veya korktuğumuzda
yükses ses çıkarmamız, etrafımızdakilerin
dikkatini çekerek onlara bu acıyı veya
korku unsurunu bildirmemizi sağlar. Farklı
hayvanların da korku anında yüksek sesle
etraftaki diğer bireyleri uyardığı bilinmektedir.
Dolayısıyla bunun pek çok canlının
kullandığı, evrimsel süreçte gelişen, bir
savunma mekanizması olduğunu söyleyebiliriz.
Buna ek olarak, bağırma eyleminin
vücuda endorfin salgılanmasını sağlayabileceği
ve böylece doğal bir ağrı kesici
görevi görebileceği düşünülüyor.
HİPNOZ NEDİR?
Hipnoza kısaca etrafında
gerçekleşen olaylara
dikkat edemeyecek
kadar içe dönerek konsantre
olmak diyebiliriz.
Genelde standart
bir tekniği olmasa da
kişiyi sakinleştirecek
bir imgenin düşünülmesi
ile başlanılan
hipnoz, nefes kontrolü
ve telkinler yardımıyla
tam konsantrasyon durumuna
ulaşılmasıyla
devam ediyor. Birleşik
Krallık Ulusal Sağlık
Hizmetleri tarafından
yan tedavi olarak da
sınıflandırılan ve Huzursuz
Bağırsak Sendromu’nda
uygulanması
önerilen tedaviler arasında
yer alan hipnoz,
acı ve anksiyete tedavisinde
de kullanabiliyor.
Hipnozun tam olarak
ne olduğuna ve ne kadar
etkili olduğuna dair
net bilgilere ulaşılamamış
olsa da bu alandaki
araştırmalar artıyor
KEDİLER İSTEYEREK Mİ YOKSA İÇGÜDÜSEL
OLARAK MI MIRLAR?
“Pırlama” olarak da bilinen ve kedilerin genelde sevildikleri zaman yaptıkları mırlamalara hepimiz
aşinayızdır. Ancak bunun nedenleri kesin olarak anlaşılmamıştır, çünkü kediler yaralandıklarında
veya doğum yaparken de mırlarlar. Bu nedenle mırlama sadece bir memnuniyet
ifadesi değildir. Bazı araştırmacılar, kediler oldukça hareketsiz bir yaşam sürdüğü için mırlam
nın titreşim yoluyla kemik ve kas büyümesini teşvik etmenin bir yolu olarak evrimleşmiş
olabileceğini düşünüyor. Soruya dönersek, kedilerin tam uyku halindeyken mırlamayı bıraktıklarını
fark etmişsinizdir. Burdan yola çıkarak mırıldamanın bilinçli bir eylem olduğunu ve
dolayısıyla kedilerin bu sesi bilerek ve isteyerek çıkardıklarını söyleyebiliriz.
26 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
SOĞUK KOMPRES BAŞ AĞRISINA NEDEN İYİ GELİR?
Sinüs kaynaklı baş ağrısına, sinüs zarlarının mukus akışını
bloke etmesi neden olur. Kafanızın etrafındaki kanı soğutmak
beyninizdeki hipotalamusa vücut sıcaklığının çok düşük
olduğunu ve bu nedenle kanın kafadan hayati organlara yönlendirilmesi
gerektiğini işaret eder. Bu durum da sinüslerin
şişliğini azaltır. Ancak en yaygın baş ağrısı türü, gerilim tipi
baş ağrılarıdır ve bu tip baş ağrılarında soğuk kompres yapmanın
herhangi bir yararını hissediyorsanız muhtemelen tek
nedeni bu uygulamanın stres seviyenizi düşüren yatıştırıcı bir
etkiye sahip olmasıdır.
HAYVANLAR DEPREMİ HİSSEDEBİLİR Mİ?
Hayvanların depremi birkaç dakika önceden hissedebildiğini
düşünen bilim insanları mevcut.
Fakat bu, deprem olacağını anlayarak belirgin
tepkiler verecekleri anlamına gelmiyor. Üstelik
bu alanda deney yapmak da zor. 1970’lerde California’da
bu alanda yürütülen bir deneyde laboratuvar
farelerinin deprem olmadan önce farklı
bir davranış sergileyip sergilemeyecekleri incelenmiş,
fakat araştırma süresince hiçbir deprem
olmadığı için herhangi bir sonuca ulaşılamamıştı.
Bunun aksine 1989’da ünlü jeolog Jim Berkland
evden kaçan evcil hayvan sayısının artması nedeniyle
bir hafta içinde deprem olacağını düşünmüş
ve haklı çıkmıştı. Fakat daha sonra olayın büyük
ihtimalle bir tesadüf olduğu ortaya çıkmıştı. Yine
de hayvanların deprem sırasında yeryüzüne ulaşan
ilk basınç dalgalarını hissedebildiği bu nedenle
daha deprem başlamadan garip tepkiler
sergileyebilcekleri düşünülüyor.
NEDEN ESNEMEK BULAŞICIDIR?
Başka birinin esnediğine tanık olmak ya da esneme hakkında
bir şeyler okumak esnemeyi tetikleyebiliyor. Esnemenin bulaşıcı
olmasının empati duygusuyla ilişkili olduğu düşünülüyor.
Beyin görüntüleme yöntemleriyle yapılan incelemeler, bulaşıcı
esneme esnasında beyinde insanların kendi duygularının
ve başka insanların duygularının değerlendirildiği bölgenin
etkin olduğunu gösterdi. Esnemenin bulaşıcı olmasının empati
ile belirgin bir bağlantısı olmadığına dair çalışmalar da
var. Ancak sosyal iletişim becerilerinde bozukluk olan otizmli
bireylerde ve şizofreni hastalarında bulaşıcı esnemenin daha
az görülmesi, esnemenin bulaşıcı olmasının empati duygusuyla
ilişkili olduğu görüşünü destekliyor.
AMBALAJ, KAĞIT VEYA NAYLON KIRIŞTI-
RILDIĞINDA NEDEN SES ÇIKARTIR?
Bir kağıdı veya naylonu kırıştırmak için yapısındaki
uzun ve gerilmiş durumda olan liflerin veya
polimerlerin birbiriyle olan bağlantılarını koparmak
gerekir. Bu kopma esnasında meydana gelen
titreşim çevresindeki havada ilerleyerek ses
dalgalarının meydana gelmesine neden olur.
Aynı sesi bir tuvalet kağıdını kırıştırırken duyamayız,
çünkü tuvalet kağıdının yapısındaki selüloz
lifleri çok daha kısadır ve bu nedenle yapısı
daha yumuşaktır. Depoladıkları enerji, düz halde
durabilecek kadar sıkı lif bağlarına sahip normal
bir kağıt kadar fazla değildir, yırtıldığında salınan
enerji daha az olur. Daha az titreşim ve dolayısıyla
daha az ses demektir.
27
AYAZ
İKLİM
KRİZİ
Almina AKGÜN /Ulusal Halk Sağlığı Asistanı
İklim, bir bölgede uzun süreli
değişmeyen ortalama hava
koşulları olarak tanımlanmıştır.
İklim krizi ise hava sıcaklığının
belli bir süre zarfındaki istatistiksel
olarak anlamlı değişimleridir.
İklim krizi çağımızın büyük bir sorunu
olmakta, insan ve canlı yaşamını
tehdit etmektedir.
Atmosferde bulunan sera gazları
güneşten gelen ışınları tutarak
dünyanın ısınmasını sağlamaktadır.
Sera gazları olmasaydı
dünyamız bugün olduğundan 33
derece daha soğuk olurdu. Sera
gazlarının bu özelliği dünyayı yaşanılabilir
bir yer haline getirse de
artan sera gazı küresel ısınmaya
neden olmakta. Karbondioksit,
metan, ozon, nitrik oksit gibi gazlar
sera gazlarının bazı örnekleri.
Sanayi devrimi sonrası artan karbon
salınımı ile hava sıcaklığı her
geçen gün artmaktadır. Sanayi
devrimi öncesinde de insan faaliyetleri
küresel sıcaklık artışına
neden olsa da bir kriz anlamına
gelmemekteydi. Sanayi Devrimi
ve gelişen teknoloji ile her geçen
gün artan karbon salınımı ile
dünyamız bir krize sürüklenmektedir.
Sanayi Devrimi öncesi karbondioksit
miktarı 280 mg/l iken Sanayi
Devrimi sonrasında 415 mg/l
olarak hesaplanmıştır. Yeryüzünün
ortalama sıcaklığı 15 derecedir.
1980’lerden beri yeryüzünün
ortalama sıcaklığının her 10 yılda
0.25 C arttığı biliniyor. Son 30
yıllık süreçte başta teknolojik gelişmeler,
artan yakıt tüketimi ve
nüfus artışı ile birlikte atmosfere
sera gazları salınımının nedeni ile
küresel ısınma olayının etkileri artarak
devam etmektedir. Küresel
ısınma sadece sıcaklığın artması
olayı değildir. Küresel ısınma
dünyanın bir bölgesinde kavurucu
sıcakların başlamasıyla orman
yangınlarının hızla yayılması, çölleşmenin
artması, diğer yandan
aynı anda yeryüzünün bir başka
bölgesinde aşırı yağışların etkisiyle
her tarafın sularla kaplanması,
sel felaketlerinin görülmesi,
aşırı erozyon gibi doğa felaketlerinin
yaşanması olayıdır.
İklim Değişikliği’nin bir kriz haline
geldiği fark edildikten sonra
dünya çapında ülkelerce çalışmalar
başlanmıştır. Bunlardan en
önemlisi Paris İklim Anlaşması’dır.
Paris İklim Anlaşması 2015 yılında
195 ülke tarafından imzalanan
bir anlaşmadır. Bu anlaşma maddelerince
ülkeler karbon salınımını
azaltmayı taahhüt etmiştir.
Anlaşmanın temel amacı küresel
sıcaklık artışını 2 derecenin kayda
değer şekilde altında tutmayı başarmak,
mümkünse 1,5 derecede
sınırlamaktır. Küresel sıcaklık artışı
2030’a kadar 1.5 derecenin
altında tutulamazsa dünyamız
geri dönülmez bir sorun ile karşı
karşıya kalacaktır.
28 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
Gülseritto ile
Sanat Arası
Daha fazlası için
instagram @gulseritto
hesabını takip
edebilirsiniz.
29
AYAZ
Egehan
Devrim’le
Değişimde
Evrim
Egehan merhaba!!! Dergimizin
bu sayısına, bizlere vaktini
ayırdığın için sana çok teşekkür
ederiz. Öncelikle bizlere
kendini tanıtır mısın?
Merhaba Simay! Ben Egehan,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde,
İngilizce Tıp bölümünde 5. sınıf
öğrencisiyim. 2 kez değişime
gitmiş birisi olarak bu röportajı
yapacağım için çok mutluyum,
çok heyecanlıyım. Bana bunu
sorduğun için çok büyük bir
gurur duyuyorum.
Biz de çok teşekkür ediyoruz
teklifimizi kabul ettiğin için.
Değişime direkt atlamadan
önce sana sınavı sormak istiyorum.
O dönemki İngilizce ve
tıp bilgine göre nasıl sonuçlar
ettin, sence sınav nasıldı?
Aslında ben sınava 4 kez girdim
ancak ikisinde Covid yüzünden
gidemedim.
İngilizce benim küçüklükten
beri kendimi çok fazla geliştirdiğim
bir dildi. Kendimi bildim
bileli İngilizce şeyler izledim,
forumlarda yazılar yazdım yani
sürekli bir fırsat aradım. Dolayısıyla
tıp fakültesine geldiğimde
İngilizcem iyi bir seviyedeydi.
Tıp seviyem iyi değildi, şu
anda da maalesef iyi olduğunu
söyleyemem. Uzmanlık için yurt
dışına gitmeyi hedeflediğimden
akademik anlamda TUS türü
derslere çok çalışmıyorum.
1. sınıfta bu sınavı duyduğumda
ne kadar güzel bir sınav bu
dedim ve sınava girdim. İngilizcede
75 civarı bir net yaptım,
tıptan ise 3-4 doğru yapmıştım.
Fakültemde 3. oldum ki bizim
bir dönemimizde 350 kişi var.
Türkiye’de ise 50. olmuştum.
İstediğim çoğu yer geldi ve o
sene Macaristan’a gittim. Daha
önce hiç yurt dışına çıkmamıştım
bu yüzden yakın bir yer olsun
istedim. İkinci seferimde ise
aşağı yukarı yine aynı bir sonuç
geldi, Romanya’ya gittim.
Değişime gitmeden önce
değişimin senin için anlamı
neydi?
Ben 1. sınıftayken bir LEO asistanıydım.
SCOPE’de başlayıp
SCOPE’de bitiren nadir insanlardan
birisiyim.
Değişimin benim için anlamı
sonsuz olasılıktı. Değişime
gitmeden önce diyordum ki,
“Benim gibi birçok insan orada
olacak, dünyanın farklı yerlerinden
benim gibi tıp öğrencileriyle
1 ay geçireceğim. Herhangi
bir ülkenin kültürünü tanıyacağım,
öğreneceğim”. Bunlar çok
güzel geliyordu bana. Dünya
bir heyecan, gözlerimde ışıltı,
mutluluk diyebilirim. Şu anda
ise anlamı çok daha fazla.
Tercih listeni oluştururken
nelere dikkat ettin? Mantığını
mı isteklerini mi ön planda
tuttun?
İkisi de. Bu stajı yapacak olan
sensin tabii ki istemediğin bir
yerde yapman saçma olur.
Ancak bir mantık çerçevesi de
lazım. Çünkü bazı ülkeler şartları
okursanız preklinik öğrenci
almıyorlar ve ben değişime
gittiğim 2 sene de preklinik öğrenciydim.
Primer olarak ucuzluğa
baktım diyebilirim çünkü
finansal durumum zirvede olan
birisi değilim. Bunun yanı sıra
ilk defa yurt dışına çıkacağım
için aniden bir kriz çıksa dönebileceğim
bir yakınlıkta olmasına
da dikkat ettim. Dile çok
bakmadım çünkü Almanya ve
İngiltere gibi ülkelerin kontenjanı
çok azdı, asla kazanamayacağımı
biliyordum. O dönem
İngilizce ve Almanca biliyordum.
Genelde Doğu Avrupa ül-
30 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
kelerini yazdım. Listemin başına
İtalya, Güney Avrupa, Akdeniz
türü yerler de yazmıştım tabii
ki… Çünkü o taraflar bana daha
sıcakkanlı geliyor. Departmana
asla bakmadım çünkü ne olursa
olsun dilini konuşamayacağımı
biliyordum bu yüzden direkt
cerrahi yazacaktım. Benim tavsiyem;
dilini konuşmayı bilmediğiniz
bir yere gidiyorsanız dahili
bir branş yazmayın. Çünkü çok
geride kalıyorsunuz. Cerrahide
iletişim sadece siz ve hocanız
arasında, dahili branşta ise hasta
ile iletişim kurmanız gerekli.
Merak da çok önemli. Ben o
sıralarda Çocuk Cerrahisine
meraklıydım ve o departmana
gittim. Baktım çok normal bir
alan, benim ilgimi fazla çekmedi.
İkinci senemde cerrahi istemediğimi
az çok farkındaydım
ama yine dili bilmediğimden
Romanya’da Kalp ve Damar
Cerrahisine gittim. Yine çok
ilgimi çeken bir alan değildi.
Değişime dair korkuların ve
tereddütlerin var mıydı?
Tabii ki vardı. İlk defa yurt dışına
çıkmıştım. Neredeyse Marmara
bölgesinden dışarı 19 yaşıma
kadar çıkmamıştım. Trakya
doğumluyum, lise ve üniversiteyi
İstanbul’da okudum. Dilini
bilmediğin bir ülkeye geliyorsun,
aksilik olursa İngilizce kim
konuşur kim konuşmaz bunu
bilmiyorsun.
Ben Budapeşte Havalimanına
indim ama yerelim Debrecen’deydi.
3-4 saatlik bir tren
yolculuğuydu ve ben nasıl gideceğim
diyordum. Hala %100
hatırlamıyorum, bir şekilde tren
garına gitmenin yolunu buldum
ama baya sürmüştü. Budapeşte’yi
de zaten gezeriz diye hiç
dolaşmadan geçmiştim. Ki o ay
içerisinde tüm yerel birlik olarak
gelmiştik.
Bunlar bir kenara ya bir şey
olursa ya güzel geçmezse
korkusu oluyor ya tamamen bir
hataysa... Ama ben tamamen
iyimser, bardağın yarısı dolu
tarzında bir tip olduğum için
hep ‘’Çok güzel deneyimler
yaşayacaksın. Efsane bir değişimin
olacak. Bak hemencecik
Debrecen’e gidiyorsun.’’ diyip
durdum. Trende de kitabımı
okudum. Hatta benimle değişim
yapan Polonya’dan gelen
biriyle tanıştım. Şansımıza tam
aynı trene binmişiz. Gittik, baktık,
Debrecen’e vardık.
Korkularım oradaki CP’lerle tanışınca
geçti diyebilirim. Geriye
bir tek finansal korkular kaldı.
Çok harcıyorum, harcamamam
lazım türünden düşünceler...
Ama bir yandan da bir daha
kim bilir ne zaman değişime
gideceğim, az paraya buralara
geldin, dikkat et ama cimri
olma diyip durdum. Arasını
bulmak lazım.
2.kez değişime gittiğinde
bu korkuları aşmış olarak mı
gittin?
Açıkçası stajım konusunda
korkum olmuştu. İlk gittiğimde
stajım çok müthiş geçmemişti.
Benimle ilgilenen sadece 1
asistan vardı ve daha fazlasını
istiyordum. Araştırmıştım ama
yine de bilemiyor insan. Buna
rağmen mükemmel bir deneyim
geçireceğimi biliyordum.
Çok güveniyordum hatta bu
sefer. Biraz saçmaydı çünkü 1
ayda her şeyi yaşayabiliyorsun
‘’rollercoaster’’ gibi. Ama yani
genel olarak fazla bir korkum
yoktu bu seferinde.
AYAZ
2. kez gittiğimde direkt Bükreş’e
iniş yapmıştım. O rahatlatmıştı
ve bu seferki CP’um
çok ilgilenmişti. Gelmemden
1 ay önce WhatsApp’ten yazmaya
başlamıştı, nasılsın, ne
yapıyorsun vs şeklinde dedikçe
ben de ‘’Evet!!!’’ olmuştum. O
zaman yeni LEO olmuştum, ben
de böyle bir CP’lik yapmıştım.
10 tane incoming ağırlamıştım
ve onlarla o kadar çok ilgilenmiştim
ki, işte karma bana geri
döndü demiştim.
Nerede kalıyordun? Konaklama
ve öğünler türü temel
ihtiyaçlarının karşılanması
nasıldı?
Macaristan’da üniversitenin
kampüsündeki yurtta kalıyordum.
8 katlı bir yerdi ve en
üstte kalıyordum, asansör vardı
şükürler olsun! Oranın yanında
yemekhane vardı ve fişlerle
belirli bir fiyat üzerinden yemek
yiyorduk. Bu çok makuldu.
Kız-erkek odalarda karışık değildi
ama hepimiz aynı katlarda
kalıyorduk. Kart vermişlerdi, 1 ay
boyunca o kartlarla yurda giriş
yapıyorduk. Çamaşırhanesi bile
vardı. Çok rahattı.
Romanya’daki üniversitenin
farklı yerlerde kampüsleri vardı.
Yurt biraz daha uzaktaydı. Üniversitenin
tüm yurtları oradaydı,
biz de orada kalıyorduk. Bu sefer
en alt katındaydım. Tüm kat
biz değişimcilere aitti. Odalarda
da mutfak, banyo, balkon vardı.
Gayet memnundum.
2 yerde de 3 kişilik odalarda
kalıyordum. Çok güzeldi, memnundum
ancak benim yurt
konusunda standartlarım çok
düşüktü. Çünkü lisede 20 kişilik
koğuşumsu odalarda kaldığımdan
dolayı sanırım standar-
31
AYAZ
dım cidden çok düşüktü. Tabii
bence normal standartları olan
birinin de bu yurtlar karşılardı
beklentisini.
Romanya’da yemek için bir restoranla
anlaşmışlardı ve orada
hem öğlen hem akşam yemeği
veriliyordu. Bükreş muazzamdı!
Çok farklı bir kültürden insanlarla
aynı odayı paylaşıyorsun.
Bununla ilgili tecrübelerin
nasıldı?
Macaristan’da 2 oda arkadaşım
da Faslıydı. Romanya’dayken
de Mısırlılardı. Hep Kuzey Afrika
kültürüydü diyebilirim. Çok güzeldi,
eğlencelilerdi, konuşkan
insanlardı. Onlarla çok eğlendim.
Kültür farkı da, çok farklı
bir şey yaptıkları yoktu... Onlar
da sabah uyanıp, günlük klasik
kıyafetlerle staja gidiyorlardı,
geliyorlardı.
Anladığım kadarıyla genel
profilde değişime gelen öğrenciler
sosyalleşmeye açık,
bunun için değişime gelmiş
insanlar değil mi?
Genelde öyle oluyorlar gerçekten.
Cidden müthiş bir deneyime
yol açıyor.
Staja gittiğin hastaneler nasıldı
genel olarak?
Bu tür sorularda kendimi yetersiz
hissediyorum çünkü
ben 1. ve 2. sınıfta gittim. Daha
Türkiye’deki hastanelerde staj
yapmamıştım o zamanlar. O
yüzden tam karşılaştırabilirmiş
gibi hissetmiyorum. Macaristan’da
Çocuk Cerrahisindeydim
ve onların kampüsü çok geniş
bir bahçe şeklinde, her ana
bilim dalının kendi binası olacak
şekildeydi. Orada girişten sonra
hemen ameliyathane vardı.
Steril olup giriyordun. Rahattı,
buradaki gibi bir telaş yoktu.
32 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
Cerrahpaşa’da her şey çok
telaşlı, koşuşturmacalı geliyor.
Debrecen’de bu yoktu.
Daha önce burada bir staj
ortamı görmemişsin ancak değişim
ile birden farklı ülkeye
staja gittin. Sen neler hissettin?
Benim için en zor olan bir şeyi
anlamaktı. Çünkü cerrahide pek
bir şey anlamıyorsun. Çocuk
cerrahisinde çok zorlanmıştım.
Ama genel olarak ameliyat çok
hoşuma gitmişti. Anlamasam
bile bakıyordum ve çok güzel
gelmişti. Stajdan ne öğrendiğime
gelirsek maalesef hiçbir şey
öğrenmedim.
Hastanede gerçekleşen workshop
ve atölyelerden bahseder
misin?
Evet, eğitsel aktiviteler! O kısımlar
çok eğlenceliydi, benim
gibi tam anlamayan birisinin
bile yapacağı şeyler vardı.
Mesela dikiş kursu vermişlerdi.
Domuz bacağı getirdiler ve
disekte edeceksiniz, dikiş atacaksınız
dediler. Bir kere akciğer
dikişi için akciğer dokusu getirmişlerdi.
İnsan akciğeri değil!
Çok farklı deneyimlerdi. Sadece
soft skill değil akran eğitimleri
de düzenlemişlerdi. İletişim,
leadership, team dynamics adı
altında vs vs... Ben eğitmen
değilim çok hakim değilim
ancak gerçekten akademik kaliteyi
artırmak için tek staja bel
bağlamamışlardı. İki ülkede de
ben bunu çok takdir etmiştim.
Bunu ülkemizdeki her yerelin de
yapmasını temenni ediyorum
ve planlarım var!
Senin supervisorun olan
doktorunla iletişimin nasıldı?
Doktorların değişim öğrencilerine
belli bir yaklaşımı var
mı?
Genel bir şey diyemem ancak
örnek verebilirim. Romanya’dayken
benim hocam benimle
neredeyse hiç ilgilenmedi.
Macaristan’da da öyle... Açıkçası
ben şanssızmışım. Mesela
Romanya’da bir arkadaşım
Beyin Cerrahisindeydi, onların
hocası onlarla akşama kadar
konuşuyordu, yemeğe çıkarmıştı,
vaka tartışıyorlardı. Maalesef
bana Macaristan’daki hocam bir
asistan verdi, kendisi de çok iyi
İngilizce konuşamıyordu, benimle
hep asistan ilgilendi. Çok
tatlıydı ama yani hoca değildi.
Benden primer olarak sorumlu
kişi değildi, o biraz üzücüydü.
Tabii bu insandan insana çok
değişiyor.
Bir öğrenci değişime gidecek
ve diyelim ki supervisor’u
onunla çok ilgilenmeyecek.
Bu değişimden en iyi şekilde
yararlanması için nasıl bir yol
izlemesini tavsiye edersin
öğrencimize?
Kesinlikle aktif olması lazım,
kendini öne atması lazım. Bir
şeyleri öğrenmeye hevesli olup
karşı tarafa da bunu belli etmeli.
Yani cerrahi bir bölümdeyse
her ameliyata gitmesi, orada
kalması, ne olduğunu sorması,
isteğini belli etmesi gerekli.
Ben yapmadım çünkü Çocuk
Cerrahisi ilgimi çekmemişti. İşte
merakın olan bir alana gitmek
bu yüzden önemli. Ki bu üzücü
çünkü Staj Değişimi’nin primer
amacı ‘’Staj’’. Birbirimizin sağlık
sistemlerini öğrenmek, farklı
yerlerde kendime neler katabilirim,
küresel hekim nasıl olabilirim
şeklinde konuların üzerine
gitmek bizim asıl amacımız.
O yüzden ilgilendiğiniz alana
gidin.
Boş vakitlerinde ve sosyal
program dahilinde neler yaptın?
Genel olarak bizim stajlarımız
öğleden sonra 3’e kadar sürüyordu,
sonrasında herkes boştu.
Başta daha çok CP’ler ayarlıyordu
çünkü birbirimizi tanımıyorduk.
Debrecen’de çok bir
şey yapamıyorduk. Tarihi yerleri
geziyorduk, barlara gidiyorduk,
ortak vakit geçirebileceğimiz
şeyler yapıyorduk. Sık sık
yurtta parti veriyorduk. Önemli
olan sosyalliğe istekli olmak. O
zaman her şekilde buluyorsun.
Biz 30 kişiydik, tüm Debrecen’i
gezdik, Budapeşte ve Viyana’ya,
Slovakya’ya, Bratislava’ya
gittik. CP’ler ayarlıyorlar.
Bükreş çok iyiydi. Her güne
bir sosyal program koymuşlardı.
Her hafta bir google form
atıyorlardı. Oylama ile gidiyorduk.
Seni bu sürecin içine
katıyorlardı. Bu konuda Bükreş’i
çok takdir ediyorum. Biz 30-
40 kişiydik, kendimiz de çok
iyi kaynaşmıştık. Ulusal tur da
düzenlemişlerdi, 2 tane. Orada
da çok ilgililerdi.
Sosyal olarak aklınıza gelen her
şeyi yapabilirsiniz. Hayal gücünüze
kalmış tamamen. İstekli
olun, sosyal olun, çekinmeyin.
Kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.
Çok utanç verici bir an yaşasanız
da döndüğünüzde bunu
düşünmenize gerek bile yok.
Biraz da meşhur National
Food and Drink Party’den
bahsedecek olursan?
NFDP!!! Çok güzel bir şey! Ulusal
Yemek - İçecek Partisi, aslında
uluslararası denilmesi lazım
ama öyle gelişmiş. Gelirken
CP’ler size NFDP düzenleyeceğiz,
ülkenizden yiyecek-içecek
götürmeyi sakın unutmayın diyorlar.
Ben Macaristan’a da Romanya’ya
da rakı götürmüştüm.
Macaristan’a bir arkadaşımız
türk kahvesi, bir arkadaşımız
salep getirmişti. Romanya’da
da kısır yapmıştık. Baklava getiren
de olmuştu. Romanya’nın
partisi çok kaliteliydi. Bunu her
ülkeden gelen insanlar yapıyor.
Böylece her ülkenin yemeklerini,
içeceklerini deniyorsunuz.
Bazıları o kadar güzeldi ki... Bir
İtalyan tiramisu yapmıştı ve
o kadar güzeldi ki! Normalde
sevmem bir de... Sonra dans
ediyorsunuz, partiliyorsunuz.
Muazzam bir deneyimdi.
Mesela Kazakistanlılar kımız
getirmişti. Çok hoşuma gitmemişti
ama çok farklıydı. Ekşi
ayran ama ekşiliği içten geliyordu.
Çok enteresandı. Bunu
İstanbul’daki yereller olarak
ortak düzenlediğimiz bir tekne
turundaki NFDP’de denemiştim.
Orada da 150 kişi falandık.
Umarım bu sene de yereller
ortak bir şey düzenlerler!
Aklında kalan, hala anlattığın,
çok ilginç diyebileceğin bir
anın oldu mu?
En çok aklımda kısır yapmak
kaldı. 5 Türktük ve hiçbirimiz
kısır yapmayı bilmiyorken
dedik ki kısır yapalım. Oradaki
CP’lerden birinin evine gittik ve
müthiş bir iş dağılımı yaptık. Biri
arkadan moral olsun diye gitar
çalıyordu, ben orada liderliği
devralmıştım insanları yönlendiriyordum.
Kendim hiçbir iş
yapmasam da... Birisi domates
doğruyor, birisi bulgur yoğuruyor,
birisi yeşillik kesiyordu.
Apayrı bir deneyimdi. Oradaki
CP de malzeme yeri gösteriyordu,
çok tatlıydı.
Değişimler biraz dramlıdır, herkes
yaz aşkı yaşıyordu. Genel
olarak her şey çok eğlenceliydi!
AYAZ
Yaşadığın bir kriz oldu mu? Bu
kriz anında değişim öğrencisine
verebileceğin bir öneri var
mı?
Kriz değil de, ayrımcılığa uğradığım
oldu. Verebileceğim
öneri; açık görüşlü olun, insanları
kabulleyici olun. Ben bunları
gittiğim her yerde demeye
çalışıyorum. Biz hepimiz insanız
ve hepimiz birbirimize saygı
duymak zorundayız. Dil, din,
ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ne
olursa olsun saygılı olmak durumundayız.
Bu konuda bizim
outgoinglerimiz bizim ülkemizi
temsil ediyorlar. Kapalı görüşlü
birisi olmayı ben asla tasvip
etmiyorum. Gerçekten bizler bu
dünyanın insanlarıyız ve birbirimizi
yargılamaya hakkımız
yok. Yargılayacaksan bir insanı
davranışları yüzünden yargıla,
olduğu kişi yüzünden asla yargılama,
ayrımcılık yapma.
Ben gittiğimde orada herkesle
arkadaş mıydım? Hayır. Sevmediğim
insanlar oldu mu?
Oldu. Ben bunları dinleri, dilleri,
ırkları vs. yüzünden yapmadım.
Baktım anlaşamıyorum, kendimi
uzak tuttum. Bu kadar basit.
Herhangi bir outgoingimizden
de asla aksini istemem. Değişimin
ruhu bu değil çünkü. **Değişimin
ruhu; farklılıkları görüp
farklılıkları benimseyip kucaklamak
ve kutlamaktır.** Şu anda
çok savunuculuğa girdim ama
SCOPE de savunucu olabilir.
Değişimler apayrı bir dünya.
**Boşuna demiyoruz değişimler
hayattaki 1 ay değil, 1 ayın içine
sığdırılmış bir hayattır diye.**
Bambaşka bir deneyimler yaşıyorsun
çok kapalı bir alanda.
Orada drama, stres de çıkıyor.
Senin iyimser olman lazım. Haklarını
savunman lazım. Bu tam
kriz yönetimi olmadı ancak en
önemli şeylerden biri bu bence.
33
AYAZ
İçinde kalan bir şey oldu mu
peki?
Aslında ben 1. ve 2. sınıfta daha
preklinik, temel bilimler departmanlarına
gidebilirmişim. Sıkıcı
duruyordu, bir cerrahi değildi
gözümde. Şu anda değerini
farkındayım. İnsanlar stajı cerrahi
veya dahiliyede staj yapar
gelirsin diye düşünüyor. Araştırma
değişimini de preklinikte
araştırma yaparım diye görüyor.
Ki bunlar teknik olarak doğru.
Ancak sadece bunlardan ibaret
değil. Bizler staj olarak preklinik
yerlerde staja gidebiliriz,
araştırma değişiminde de klinik
projelere katılınabilir. Bu kesinlikle
göz ardı edilmemesi gereken
bir şey. Ben de temel bilim
branşına gidebilirmişim. Çok bir
şey kaybetmezmişim. Hatta kazanırdım.
Ama şimdi gitsem, dili
bilsem de bilmesem de, dahili
bir branşa giderdim. Bilsem çok
daha rahat olur tabii.
Departman dışında sosyal
olarak da içinde kalan bir şey
olmuş muydu?
Biraz düşüneyim. Çünkü genel
olarak pişman olduğum
bir şey yok, çok güzel geçti.
Hoş olmayan şeyler oldu mu?
Oldu. Benim de hatalarım oldu.
Bazen insanlara fazla sıcakkanlı
davrandım, onu yapmasaydım
biraz daha iyi olabilirdi. Yine
de pişman değilim. Pişman
olmamak da önemli çünkü bir
daha görmeyeceksin o insanların
çoğunu. Sosyal açıdan asla
pişman değilim diyebilirim son
olarak.
Bir şey istiyorlarsa atılsınlar
yani, içlerinde kalmasın.
Kesinlikle, şunu yapmadım diye
pişman olma. Olacaksan şunu
yaptım diye pişman ol tamam
mı?
34 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
Akademik ve cv anlamında
nasıl katkısı olur?
CV’ne direkt şurada 1 ay staj
yaptım diye yazıyorsun zaten.
Getirisi, bu tür farklı ülkelerde
staj yapmak neye baktığına
göre önemli. Türkiye’de TUS’ta
falan kimse CV’ne bakmıyor.
Ama yurt dışına odaklanıyorsan
bunlar tabii ki de bir artı.
Önemli mi? Çok önemli değil
açıkçası. Ama kesinlikle bir artı.
Tamamen aynı düzeyde bir
kişiyle karşılaştırılırsan ve sen
staja gitmişsen yurt dışında,
seni seçerler. Burada değişimin
asıl kattığı şey CV’ne olan değil,
senin kişiliğine, dünya bakışına
kattığı şey çok önemli bence.
Akademik anlamda süper gerekli
değil ama senin bakış açını
çok değiştiren bir deneyim.
Değişime gitmeseydin kaybedeceğini
düşündüğün 3 şeyi
söyler misin?
Bu da zor soru! Hep zor sorular
bunlar Simay ne yaptın... Kesinlikle
dediğim gibi dünya görüşü.
Bu kadar küresel anlamda
düşünen bir insan olmazdım.
Dünyam sadece Türkiye olurdu.
İkincisi olarak açık görüşlülük
diyebilirim. Açık görüşlü bir
insandım ama değişimin buna
kesinlikle katkısı oldu. Farklı insanları
yüz yüze gördüm ve cidden
anladım. Biliyordum ama
oraya gidince bunu hissettim
ve anladım. Üçüncü olarak da
uzun vadede çok önemli değil
ancak staj değişimine olan motivasyonum
böyle olmazdı. Ben
değişime gitmemiş olsaydım şu
an NEO-in olmazdım. Beni çok
motive etti. Staj değişiminin
bana sunduğu olanaklar, kişiliğime
kattıkları... Ben de dedim
ki, ben bunu diğer insanlara
da yaşatmak istiyorum, herkes
değişime gitmeyi hak ediyor.
Ben insanların değişimlerde
kendilerine kattıkları şeylerde
bir basamak olmak istedim. O
yüzden Staj Değişimine devam
ettim. Seneye de devam etmek
isterim ama bakalım... Intern
olacağım vaktim azalıyor!
CP olacak kişilere ne önerirsin?
Öncelikle maalesef azcık İngilizce
lazım! İnsanlarla iletişime
geçiyorsun, derdini anlatacak
bile olsa bir minimum A2 seviye
lazım. Full translate keşke olsa
ama olmuyor... Bunun dışında
daha da önemlisi motivasyon.
Her zaman. Benim için en
önemli şeylerden biridir. İnsanları
gezdirmeye motivasyonu
olsun, İngilizcesi mükemmel
olmasa bile çok güzel vakit geçirir.
Hem dilini geliştirir hem de
karşısındakine çok güzel vakit
geçirttirir. Kendisi de çok güzel
vakit geçirir. Farklı kültürleri
tanımaya motive oldukça kalanı
halloluyor.
CP’lerin bir tık daha sıcakkanlı
ve sosyal olması lazım. Çünkü
insanları kabuklarından çıkarıp
gezdirmek onların görevi.
Bunun dışında saygılı olsunlar.
Farklı görüşleri benimseyici
olsunlar.
Bir de en önemlisi ulaşılabilirlik!
Çok önemli! Bir LEO olarak
CP’ne ulaşamazsan çok zorlanırsın.
O yüzden ulaşılabilirliği
yüksek insanların CP olması
çok önemli. Kriz yönetiminde
iyi olması da bir artı ancak çok
önemli değil. Birlikte kriz yaşaya
yaşaya öğreniyorsun. Yeter
ki motive olsunlar, ulaşılabilir
olsunlar, azcık İngilizce bilsinler.
En önemli üçü budur yani.
Ulusal Turlar nasıldı?
Macaristan’da ulusal turlar 1
tane oldu, Budapeşte’ye gittik.
Budapeşte çok güzel bir yerdi,
modern bir İstanbul gibi geliyor
bana. Ortadan bir nehir geçiyor.
2 tarafı var: eski kısmı ve yeni
kısmı. Eski kısmı gerçekten çok
güzeldi. Zindanlara indik, katedrallere
gittik, ruin barlar vardı.
Oralarda bir kulübe gittik, 10
farklı tür odası, müzikleri vardı.
Daha Türkiye’de öyle bir yer
görmedim. Bir odada full Britney
Spears çalıyordu. (Simay o
sırada hasetinden öldü.) İkon.
(Simay en sevdiğim kraliçem
dedi.)
Biz kendimiz Viyana’ya gitmiştik.
Viyana muhteşemdi, özellikle
de mimarisi, her binası mı bu
kadar güzel olur?
Romanya’da 2 ulusal tur vardı.
İlki Braşov’du. Çok küçük bir
şehir, renk renk köy evi gibi
yerler var. Sabah şehri gezdik,
akşam dağ evlerinde kocaman
bir kamp ateşi yaptık. 200 kişi
civarıydık. Romanya’nın tüm
yerel birlikleri toplanmıştı. Çok
eğlenceliydi. Ulusal turlar çok
güzel bir deneyimdi. Bu yaz
gidin kesinlikle.
Sonrasında Romanya’nın
Bodrum gibi bir tatil beldesine
gittik, partili, gezmeli, pahalımsı...
Tam Karadeniz zaten, Bulgaristan
sınırında, Romanya’nın
en güneydoğusundaydı. Orada
kamp yaptık. Trenle gittik iki
yere de. Romanya’da çoğu yere
trenle gidip geliniyordu. Kesinlikle
outgoinglerimize gittikleri
yerde ulusal turlar varsa katılmalarını
tavsiye ediyorum.
Romanya hayatımın en güzel
ayıydı.
Evet sorularım bitti! Egehan
dergimize bu şekilde vaktini
ayırdığın, biz gönüllülere bu
şekilde muazzam katkılı bir
röportaj sunduğun için sana
çok teşekkür ediyorum. İyi ki
varsın, muhteşemsin.
Simaycım gerçekten iyi ki beni
çağırdın! Burada seninle 1 saat
boyunca konuşmak benim için
zevkti. Umarım değerli Yüksek
İhtisas gönüllüleri de benden
bir tık bile tavsiye alsa, kendine
bir şey katsa ben çok memnun
olurum. Sorularınız varsa her
zaman kesinlikle bana ulaşabilirsiniz.
Ama benden önce
muazzam LEO’nuz Simay’a da
ulaşabilirsiniz bunu asla unutmayın.
Kendisi kalp bir insan,
her konuda çok yetkin. Outgoing
konusu olsun, Incoming
konusu olsun her konuda...
İyi ki geldim, çok teşekkür
ederim.
AYAZ
35
AYAZ
Anadolu Medeniyetleri Müzesi/Ulus
Feza Gürsey Bilim Merkezi, Ankara ilinin Altındağ
ilçesinde Altınpark bünyesinde faaliyet gösteren,
öğrencilerin eğlenceli bir ortamda bilimin temel
prensiplerini öğrenmesi için kurulmuş bir tesistir.
Feza Gürsey Bilim Merkezi
Ankara Üniversitesi Oyuncak Müzesi
Ankara’nın ilk sanayi müzesi olan Ankara Rahmi
M. Koç Müzesi 2005 yılında ziyarete açılmıştır.
Tüm ülkelere ve geçmişten günümüze tüm dönemlere
ait, endüstri ve mühendislikle ilgili objelerin
ve belgelerinin toplanması, ev sahipliği yapılması,
araştırılması, korunması ve sergilenmesine
adanmış, kâr amacı gütmeyen özel bir kurumdur.
36 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
Etnografya Müzesi
1930 yılından beri faaliyet gösteren Etnografya Müzesi’nde,
Türk Sanatının Selçuklu Devrinden günümüze kadar
devam eden örnekleri sergilenmektedir. Mustafa Kemal
Atatürk’ün naaşı 1953’de Anıtkabir’e nakline değin burada
kaldı. Bu kısım halen Atatürk’ün anısına hürmeten
sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara
Ulus ilçesi Atpazarı olarak adlandırılan
semtte, Ankara Kalesi’nin dış duvarının
güneydoğu kıyısında yeni işlev
verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı
binasından oluşmaktadır Paleolitik
Çağ’dan başlayarak günümüze kadar,
kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.
1997 tarihinde “Avrupa’da Yılın
Müzesi” unvanını elde etmiştir.
Rahmi M. Koç Müzesi
Ankara’nın ilk sanayi müzesi olan Ankara Rahmi M. Koç
Müzesi 2005 yılında ziyarete açılmıştır. Tüm ülkelere ve
geçmişten günümüze tüm dönemlere ait, endüstri ve
mühendislikle ilgili objelerin ve belgelerinin toplanması,
ev sahipliği yapılması, araştırılması, korunması ve sergilenmesine
adanmış, kâr amacı gütmeyen bir kurumdur.
MKEK Sanayi ve Teknoloji
Müzesini 3D gezin
SOS KÇG ile Hangi Müzeyi
Gezmek İstersin?
37
AYAZ
ORTA DOĞU’dan
Yemekler ve Kültür Şokları
Bu ülkelerde yaşayanların çok
misafir sever oldukları bilinmektedir.
Bedouin (Arap) kültüründe,
yabancı birisi kapınızı çalıp evinize
girse bile üç güne kadar onu ağırlamanız
gerekiyor ve ondan evinize
neden geldiğini soramazsın.
Genellikle bu ülkelerde Avrupa ve
ABD’ye göre akşam yemeği daha
geç saatlerde yenilir.
Eğer misafirseniz HİÇBİR ŞEKİL-
DE hesabı siz ödeyemezseniz buna
müsaade etmezler! Hatta hesabı
ödemek konusunda hep aralarında
tartışırlar!
Bu ülkeler genellikle takvimlerinde
bol bol tatil günleri içerirler.
Örneğin Sudi Arabistan yılda 136
günle dünya birincisi bu konuda!
Ve Dubai de haftasonu 2.5 gün
sürüyor!
Tuvaletlerde HORTUM var! Evet
orta doğuda bulunan evlerin hepsinin
tuvaletinde istisnasız hortum
göre bilirsiniz. Tuvaletin türünden
bağımsız olaraktan her yerde bulunur
ve kulanılır.
Tatlı
Ana Yemek
Kahvaltı
FOUL MUDAMMAS
(MISIR)
Kuru bakladan yapılan ve genelde sabah kahvaltıda tüketilmeli
bir Mısır yemeği ful mudammas. Yapımı kolay bir tarif olan ful
mudammas vegan beslenenler için sağlam bir öğün olabilir. Bu
yemek geleneksel Mısır ekmeğiyle (Aish baladi) servis edilir.
Kuru bakladan yapılan ve genelde
sabah kahvaltıda tüketilmeli
bir Mısır yemeği ful mudammas.
Yapımı kolay bir tarif olan ful
mudammas vegan beslenenler
için sağlam bir öğün olabilir. Bu
yemek geleneksel Mısır ekmeğiyle
(Aish baladi) servis edilir.
GHORME SABZİ
(İRAN)
ASABE ZEYNEP
(UMMAN)
Peynir Dolgulu Rulolar ‘Zainab’in
parmakları’ anlamına gelen ‘Asabe
Zainab’, tipik olarak Ramazan ayında
yenen geleneksel bir hamur tatlısıdır.
Umman’da yufkaya krem peynirle
doldurulur, yağda kızartılır yoğun safran
ve kakule şurubu içine batırarak
yenir. Filistin’de benzeri yapılır ancak
ismi ‘kadın budu’ olarak geçer. Asabe
Zainab adı; bir asır önce tatlıyı ilk
yapan kadının adından alır.
38 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
AVRUPA’dan
Yemekler ve Kültür Şokları
Almanya
Batı Avrupa da yer alan Almanya’nın
yemek kültürünün
temeli Et oluşturuyor. Domuz
eti başta olmak üzere etlerden
yapılma çeşitli sosisler et severlere
hitap edecektir. Ayrıca
Almanya’da haşlama sebzeler
oldukça önemli bir yer tutar.
Haşlama sebzeler et ile birlikte
servis edilir. Alman yemek
menülerinin olmazsa olmazı ise
kesinlikle patates’tir. Kızartması,
haşlaması ya da püresi mutlaka
her yemeğin yanında olur.
Unutmadan söyleyelim ekmek
çeşidi olarak da tam 300 farklı
ekmeğe sahiptir.
İspanya
Akdeniz iklimine sahip olan
İspanya, Akdeniz beslenme
tipinin örneklerinden bir diğeridir.
İtalya ile benzerlik gösteren
baharat ve sebze kültürünün
yanı sıra özellikle fabada olarak
bilenen fasulye yiyecekleri ve
paella denilen karışık pilavları
oldukça meşhurdur.
Fransa
Fransızlar yemek işini adeta sanata
dönüştürüyorlar. Avrupa
yemek kültürünü keşfedilecek
yerler arasında Fransa olmazsa
olmazlar arasında. Fransız
mutfağının temelini ise tereyağı,
et, peynir ve şarap oluşturur.
Şarap ile harmanlanmış etler,
350 den fazla peynir çeşidi ve
muazzam şarapları ile Fransa
batı Avrupa da önemli bir mutfağa
sahiptir.
İtalya
İtalyan mutfağı dünya’nın en
meşhur mutfaklarından birinse
sahiptir. Herkesin bildiği gibi
pizza ve makarna denildiğinde
akla İtalya gelmektedir. Akdeniz
ikliminin hakim olduğu
İtalya da pek çok farklı sebze
ve meyve yetişmektedir. Bu da
mutfağı zenginleştiren öğeler
arasında yer alır. Deniz ürünleri
de en az pizza ve makarna
kadar ön plandadır.
Finlandiya’da eski evlerin hepsinde
sauna var. Yeni apartmanlarda ise
ortak kullanım alanı olarak mutlaka
sauna yapılıyor. Sauna Finler
için çok önemli bir kültür. Buna
‘çelikleme’ diyorlar.
Kayak sporunun doğum yeri Norveç’tir,
kayak anlamına gelen “ski”
kelimesi Norveççe “odun parçası”
anlamına gelir.
Kayak sporunun doğum yeri Norveç’tir,
kayak anlamına gelen “ski”
kelimesi Norveççe “odun parçası”
anlamına gelir.
Norveç’teki her mahkum hücresinden
internete girme hakkına
sahiptir.
Economist Intelligence Unit’in,
çalışma, suç seviyesi, yaşam kalitesi,
sağlık hizmetleri, mutluluk gibi
kriterleri göz önüne alarak hazırladığı
ülkelere göre yaşam kalitesi
endeksinde İsviçre ‘yaşanacak en
iyi ülke’ seçilmiştir.
İsviçre dünyanın en liberal silah
yasalarından birine sahip, 8 milyonluk
ülkede 2.3 - 4.5 milyon silah
mevcut. Bu kadar silah olunca
insan vukuat bekliyor ama dünyada
en düşük suç oranına sahip ülke
aynı zamanda
İsviçre’de trafikte aşırı hız cezaları
gelirinizle orantılı olacak şekilde
kesilir.
39
AYAZ
TETİKLEYİCİ
UNSUR
Bergen
Belgin Sarılmışer…
Hayatına binbir türlü acı sığdırmış,
yine de yılmamış güzeller
güzeli ‘Bergen’…
Küçüklüğünden beri müzikle
ilgilenen Belgin, annesi ve
babasının boşanması sebebiyle
Ankara’ya geldi. Ankara Devlet
Konservatuvarına birincilikle
girdi. Maddi sıkıntılar nedeniyle
okulu bırakmak zorunda
kalıp bir süre yaşını büyüterek
memurluk yaptı. Daha sonra
Ankara’da bir gece arkadaşlarıyla
eğlenmek üzere gittiği
pavyonda arkadaşlarının isteği
üzerine şarkı söyledi. Sesini
beğenen pavyon sahibi, kendisine
sahneye çıkmasını teklif
etti. Belgin teklifi kabul etti. Her
gece şarkı söylerken onu izleyen
ve sürekli mektup yazan biri
vardı. İlk aşkı.. Yüzük taktıktan
sonra annesi okulundan dolayı
Belgin’in evlenmesini istemediği
için engel oldu ve sözlüsü hiçbir
şey söylemeden terk etti. Bunun
üstüne çok acı çeken Belgin
tekrar sahnelere döndü. Yazın
Adana’da sahneye çıkması için
teklif geldi. Adana’ya gitti. Hayatının
bu şehirde kararacağından
bihaberdi. Onu her zaman
en önden izleyen ‘Halis Serbes’
adındaki adam… İlk başlarda
her şey dört dörtlüktü ve Belgin
annesine karşı gelip evlendi. İşte
her şey o zaman başladı. Belgin
eve kapatıldı. Her gün şiddete
maruz kaldı. Her seferinde affetti.
Fakat ne mi değişti? Hiçbir
şey.. Hem sahne kariyerinden
olan hem hayatından olan
güzeller güzeli Belgin evi terk
etti. Yine hiçbir şeyden habersiz
sahneye çıktıktan sonra yüzüne
kezzap atıldı. Bir süre çok zorlu
tedaviler gördü. Tek gözünü
kaybetti. Sonraları oluşturduğu
yeni imajıyla kariyerinde çok
önemli işlere imza attı. Şarkıları
büyük ses getirdi. Her şeye
rağmen iyi olmaya çalışırken, bir
gün sahne çıkışı annesiyle otele
geldiğinde karşısına ‘Halis Serbes’
tekrar çıktı ve önce annesini,
sonra Belgin’i vurdu.. Sizce
kim suçluydu? Belgin’i ilk aşkına
vermeyen annesi mi? Yoksa
Adana teklifini kabul eden Bergen
mi? Bunlar olmasaydı öldürülmez
miydi? Sizce bu olaylara
bu bakış açısıyla mı bakmalıyız?
Kısa giymeseymiş, gece o
saatte ne işi varmış, o erkekle
gitmeseymiş… ve daha birçoğu.
Ne o işi kabul ettiği için bergen
suçlu, ne annesi kızını düşündüğü
için suçlu ne de Günümüzde
olması gerektiği gibi özgür
yaşayan kadınlarımız suçlu. Tek
suçlu katil Halis Serbes ve onun
gibi insan demeye dilimizin
varmadığı kişiler. Türkiye’de her
yıl yüzlerce kadın öldürülüyor.
Bergen sadece bunlardan bir
tanesi. Buna dur denmesi için
daha kaç yüz tane kadının, kaç
yüz tane ailenin canı yanacak?
Umarım şiddetin her türlüsünün
sona erdiği günleri görebiliriz.
Herkesin hakları dahilinde
özgürce yaşayabildiği bir dünya
diliyorum, diliyoruz.
40 |Yüksek İhtisas Tıp Öğrencileri Birliği
AYAZ
1 TİYATRO
Yeşil Yol
”Yoruldum patron!”
Filmini izledim zaten kitabını
okumaya ne gerek var diyenler
428 sayfa sonrasında bunu tekrar
söyleyebilecek mi hiç zannetmiyorum.
Dev cüsseli, çocuk kalpli
adam John Coffey’nin hikayesinde
kendinizden bir parça bulabilceğiniz
çok şey var.
ŞATONUN ALTINDA | 31 Mart-Akün Sahnesi
‘Kan, kanı çağırır derler...’
Macbeth’in ölümünden sonra başlayan oyun;
Macbeth’in hikayesini iki çamaşırcı kadının gözünden
anlatıyor. Hiçbir şeye inanmayan ve herşeyle
dalga geçen, zamanın ötesinden iki kadının anlatımıyla
clown, fiziksel hikaye anlatıcılığı, grotesk
oyunculuk, bufon gibi farklı oyunculuk stillerini
harmanlayan bir deneme “Şatonun Altında”.
Görünüş itibarıyla korkutucu denilebilecek karakterler
dekor nesnesi olarak birkaç çarşaf ve
mandal kullanarak farklı bir komedi diliyle oynanan
bu oyuna yeni nesil tiyatro severler eminim ki
bayılacaktır. Ülkemizde çokça görülmeyen fiziksel
tiyatronun bu harika örneği herkesin hayatında
bir kere izlemesi gereken tarzda.
Oyuncular: Pınar AKKUZU/Gürel ARSAL
1 KİTAP
TETİKLEYİCİ
UNSUR
1 PLAYLİST
Ayaz Playlistimiz
”Kulaklarımızın pası silinsin”
Yerel birlik gönüllülerimizin bu ay
en çok dinlediği şarkıları ekleyerek
oluşturduğu bu harika playliste de
göz atmanızı mutlaka öneriyoruz.
Hoşunuza giden şarkıları dinledikten
sonra siz de bu ay en çok dinlediğiniz
şarkıyı eklemeyi unutmayın.
41