02.02.2022 Views

Voyant (Ocak 2022) 05-web

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Voyant</strong><br />

YIL: 2 SAYI: 5<br />

<strong>Ocak</strong><strong>2022</strong><br />

Estetik<br />

cerrahide<br />

çığır açan<br />

yöntem:<br />

Kök hücre<br />

tedavisi<br />

Ameliyatsız<br />

yüz germe:<br />

İple<br />

askılama<br />

Yıllarca<br />

süren<br />

mezoterapik<br />

etki:<br />

Crystalys<br />

Mutluluk<br />

garantili<br />

medikal<br />

estetik<br />

uygulamaları<br />

Cilt güzelliğinde<br />

ruh, beden ve<br />

zihin dengesi<br />

www.voyantdergi.com


GÜZELLİK SİZE<br />

İYİ GELECEK<br />

EditörV<br />

Cilt, saç ve tırnakların güçlenmesine yardımcı olur.<br />

DN Collagen Plus Hyaluronic Acid’in içeriğindeki özel kollajen peptitleri vücudumuzda<br />

üretimi azalan kollajenin çoğalmasına ve bağ dokusunun güçlenmesine destek olur.<br />

Önerilen miktarda 4 hafta kullanımının 35-50 yaş arası kadınlarda ciltte olumlu<br />

etkileri klinik çalışmalarda gösterilmiştir.<br />

DN Collagen Plus Hyaluronic Acid’in içeriğindeki özel seçilmiş hidrolize kollajen<br />

peptitler vücudun daha fit olmasını sağlar, kilo vermeye destek olur, kasları güçlendirir.<br />

Düzenli kullanım sonucunda selülitlerin azalmasına yardımcı olur.<br />

DN Collagen Plus Hyaluronic Acid, şeker, katkı maddesi, boyar madde ve aroma içermez.<br />

0 545 300 03 03 www.dnbiyomed.com dncollagenII dncollagen DNCollagen<br />

<strong>Voyant</strong><br />

İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

Unico Dijital İletişim Ltd. Şti. adına<br />

Meryem Bilici<br />

Danışma Kurulu<br />

Op. Dr. Altuğhan Cahit Vural<br />

(Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı)<br />

Dr. Banu Özge Öztürk<br />

(Dermatolog)<br />

Dr. Deniz Koral<br />

(Dermatolog)<br />

Prof. Dr. Murat Türegün<br />

(Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı)<br />

Dr. Seran Göçer<br />

(Medikal Estetik Hekimi)<br />

Dr. Yasemin Savaş<br />

(Medikal Estetik Hekimi)<br />

Vedat Günyol Cd.<br />

Defne Sk. No: 1<br />

Flora Rezidans Kat: 1 D. 109<br />

Ataşehir 34750 İstanbul<br />

T +90 216 255 5336<br />

Reklam ve iletişim<br />

info@unicodijital.com.tr<br />

Yapım<br />

Narrator Ajans<br />

Yayın Yönetmeni<br />

Dilek Girgin<br />

dilek@narratorajans.com<br />

Görsel Yönetmen<br />

Engin Perol<br />

Editör<br />

Elif G. Bayramçavuş<br />

İpek Itır Can<br />

Melek Yazıcı<br />

Acıbadem Mh. Betül Sk.<br />

Basın Sitesi G/18<br />

Kadıköy-İstanbul<br />

T +90 216 340 0307<br />

www.narratorajans.com<br />

Baskı<br />

Erk Ofset<br />

Maltepe Mh. Litros Yolu Sk.<br />

A No: 2 -4A İç Kapı No: 412<br />

Zeytinburnu-İstanbul<br />

T +90 532 227 9764<br />

Baskı Yeri ve Tarihi<br />

İstanbul, <strong>Ocak</strong> <strong>2022</strong><br />

Yerel süreli yayındır.<br />

Üç ayda bir yayınlanır.<br />

8.000 adet basılıp dağıtılmıştır.<br />

Ücretsizdir.<br />

Dış güzellik dahil<br />

bedenimizdeki her şey bir<br />

bütün ve cildimizin ihtiyaçlarını<br />

sadece dışarıdan değil içeriden de<br />

desteklemek çok önemli.<br />

Çünkü duygu ve düşünceler gibi<br />

pek çok unsur cilt güzelliğimizi<br />

ve sağlığımızı etkiliyor.<br />

İçimizden gelen<br />

güzelliğin önemi<br />

“Önemli olan dış güzellik değil iç<br />

güzelliktir” şeklinde son derece “klişe” bir<br />

söz vardır. Ama bu söz hakikaten klişe<br />

tanımını hak ediyor mu veya anlamını çok<br />

da keşfedememiş olabilir miyiz?<br />

Pek çok insan güzelliğini sürdürmek<br />

veya geliştirmek, yaş alsa da bunu az<br />

göstermek, başkalaşmadan doğal bir<br />

güzellik içinde ilerlemek için yoğun çaba<br />

harcıyor. Medikal teknolojinin nimetleri<br />

de bol olduğundan bunlardan olanakları<br />

dahilinde yararlanabiliyor. Bunda zaten<br />

bir sorun yok. Ancak dış güzellik için<br />

çaba harcarken iç güzelliği, yani ruh<br />

dinginliğini, sadeliği, kendini keşfedip<br />

anlamayı, sakinleşmeyi, olanı olduğu gibi kabul ederken çözüm yolları da<br />

aramayı nasıl başarabiliriz?<br />

<strong>Voyant</strong>’ın bu sayısının konuklarından olan Dermatoloji Uzmanı Dr.<br />

Ebru Onat Güneş’in de vurguladığı gibi her yaşın bir güzelliği var. Yaşımız<br />

ilerledikçe deneyim kazanıp olgunlaşıyor, farklı bakış açıları kazanıyoruz.<br />

Bedenimizi ve yaşamı sorguladığımızda, algıladığımızda, anladığımızda ve<br />

ihtiyaçlarımızı karşıladığımızda ise bütüncül sağlığa kavuşuyoruz.<br />

Dış güzellik dahil bedenimizdeki her şey bir bütün ve cildimizin<br />

ihtiyaçlarını sadece dışarıdan değil içeriden de desteklemek, bunun için de<br />

arayıp bulmamızı sağlayacak yöntemleri kullanmak çok önemli. Burada<br />

yine bu sayımızın konuklarından olan Medikal Estetik Hekimi Dr.<br />

Gönül Ateşsaçan’ın “Biyografimiz biyolojimiz haline geliyor”<br />

sözünü de alıntılamayı gerekli görüyorum.<br />

Yepyeni yılımız 2020’de, Türkiye’de ve Dünya’da yaşanan ve<br />

her birimizi derinden etkileyen konuların çözüme ulaşması,<br />

bedenimizdeki pek çok sorunun önemli kaynaklarından biri<br />

olan stresimizin azalması, umudumuzun ve hayallerimizin<br />

hep var olması dileğiyle,<br />

Dilek Girgin<br />

OCAK <strong>2022</strong><br />

3


VİÇİNDEKİLER<br />

6 İLK BAKIŞ<br />

Güzellik dünyasından<br />

Aveda Invati Brow Dolgunlaştırıcı Kaş<br />

Serumu, Bioder’den istenmeyen tüylere<br />

karşı karınca yumurtası etkisi, Estée<br />

Lauder Göz Kremi, Herbal Essences<br />

Sülfatsız Aloe Serisi, Jowaé kış bakım<br />

ürünleri, NUXE Serum, Sensibio Defensive<br />

Cream ve Sensibio Defensive Rich Cream,<br />

Naturals by Watsons yeni cilt ve saç bakım<br />

ürünleri.<br />

12 TREND<br />

Sürdürülebilir güzellik<br />

Kozmetik sektöründeki sürdürülebilirlik<br />

çalışmaları ağırlıklı olarak çevreye ve<br />

sağlığa zarar vermeyen, doğal, cilde dost,<br />

yenilikçi, ayrıca vegan ürünler üretme<br />

yönünde ilerliyor.<br />

14 KAPAK RÖPORTAJI<br />

Cilt güzelliğinde ruh,<br />

beden ve zihin dengesi<br />

Dermatoloji Uzmanı Dr. Ebru Onat Göktaş,<br />

“Cilt problemlerinde bütünsel yaklaşım,<br />

asıl kök sebeplerin yakalanması, kök<br />

sebeplerin daha da kronikleşmemesi ve<br />

şiddetlenmemesi adına çok kıymetli”<br />

açıklamasında bulunuyor.<br />

20 RÖPORTAJ<br />

“İple askılama<br />

ameliyatsız yüz<br />

germe işlemidir”<br />

Medikal Estetik Hekimi<br />

Dr. Gönül Ateşsaçan, iple askılama<br />

yönteminin neredeyse estetik yüz<br />

cerrahisine yakın bir germe ve<br />

toparlama sağladığını belirtiyor.<br />

<strong>Ocak</strong><strong>2022</strong><br />

24 GÜNDEM<br />

Mutluluk garantili medikal<br />

estetik uygulamaları<br />

Sevgililer Günü’nde sevgilinize trendy bir<br />

hediye sunmak istiyorsanız önerilerimize<br />

göz atabilirsiniz.<br />

28 İPUCU<br />

Kış bakımının<br />

10 püf noktası<br />

Soğuk hava, rüzgâr ve<br />

yağışların etkisi ile cildimiz kış<br />

aylarında her zamankinden<br />

daha fazla özen ister. Bu<br />

durumda, kış aylarında sağlıklı<br />

ve canlı bir cilde ulaşmak için<br />

neler yapmalıyız?<br />

30 RÖPORTAJ<br />

Estetik cerrahide<br />

çığır açan yöntem:<br />

Kök hücre tedavisi<br />

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi<br />

Uzmanı Op. Dr. Ertan Günal, son on<br />

yılda yapılan araştırmaların kök hücre<br />

tedavisinde çığır açtığını söyleyerek, bu<br />

tedaviyle ilgili detayları paylaşıyor.<br />

34 RÖPORTAJ<br />

“Crystalys’in en<br />

beğendiğim özelliği<br />

cildi gençleştirmesi”<br />

Medikal Estetik Hekimi Dr. Yusuf<br />

Taş ile kristal içerikli dolguları<br />

ve ciddi anlamda dolgunluk<br />

efekti veren Crystalys özelinde<br />

bu dolguların avantajlarını<br />

konuştuk.<br />

38 MAKALE<br />

Parlak bir cilt<br />

ve sağlıklı<br />

görünüm için<br />

gençlik aşısı<br />

Medikal<br />

Estetik Hekimi<br />

Dr. Yasemin Savaş,<br />

makalesinde<br />

içeriğinde hyalüronik<br />

asit, aminoasitler<br />

ve peptitler olan<br />

gençlik aşısının cilde<br />

etkilerini anlattı.<br />

40 MAKALE<br />

Cilt kalitesini<br />

artırıcı işlemler<br />

Medikal Estetik Hekimi Dr. Eda<br />

Mersinlioğlu, mezoterapi, örümcek ağı<br />

estetiği ve mezospider’ı anlattığı bir yazı<br />

kaleme aldı.<br />

42 PSİKOLOJİ<br />

Bütün duygular evrenseldir,<br />

yorumlar kişiseldir<br />

Kişisel Gelişim Uzmanı ve Biyolog Buket<br />

Elbeyoğlu, duyguların nasıl yaşanacağına<br />

ve yaşama nasıl yön vereceğine<br />

mizacımızın ve içinde bulunduğumuz<br />

sosyal-kültürel çevrenin etki ettiğini<br />

belirtti.<br />

44 DİYET<br />

Gebelik döneminde<br />

nasıl beslenmeliyiz?<br />

Anne adaylarının en çok merak ettiği<br />

konulardan biri hamilelik döneminde nasıl<br />

besleneceğidir. Uzman Diyetisyen Elif<br />

Erkin, makalesinde bu konuya değindi.<br />

46 ZOOM<br />

Nar mucizesi<br />

Etkileyici içeriğiyle<br />

bağışıklık sistemimizi<br />

desteklemekten<br />

birçok hastalığa karşı<br />

korumaya kadar pek<br />

çok rol üstlenen değerli<br />

kış meyvesi, cilt sağlığı<br />

ve güzelliğine de katkı<br />

sunuyor.<br />

48 SEYAHAT<br />

Kayak tatilinin<br />

az bilinen adresleri<br />

Türkiye’de pek çok kayak destinasyonu<br />

var. En bilinenleri bir kenara koyuyor, beyaz<br />

örtü üzerinde bol keyif içeren bir keşfe<br />

uzanıyoruz.<br />

52 KÜLTÜR SANAT<br />

<strong>2022</strong>’nin heyecan verici<br />

kültür sanat olayları<br />

Sanatla heyecanlanıyor, hayatı<br />

anlamlandırıyor, farklı bakış açıları<br />

kazanıyoruz. Bu nedenle yepyeni yılımız<br />

<strong>2022</strong>’deki kültür sanat olaylarını mercek<br />

altına almak istedik.<br />

56 TEKNOLOJİ<br />

Teknolojik gelişmeler<br />

hayatın her anında<br />

Hastalıkta ve sağlıkta, zorlu ve keyifli tüm<br />

anlarımızda teknoloji bize eşlik ediyor.<br />

O halde teknolojinin bize sunduğu yeni<br />

nimetlere daha yakından bakma zamanı.<br />

4 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 5


V<br />

İLK BAKIŞ<br />

Aveda Invati Brow Dolgunlaştırıcı Kaş<br />

Serumu ile daha kalın ve dolgun kaşlara ulaşın<br />

Aveda’nın seyrelmiş-incelmiş<br />

saçlar için çözümleri sadece saç<br />

ile sınırlı kalmıyor. Daha dolgun<br />

saçlar sunan Invati Advanced<br />

koleksiyonunun en yeni üyesi olan<br />

Invati Brow Dolgunlaştırıcı Kaş<br />

Serumu, seyrek veya incelmiş kaşlar<br />

için de bir çözüm sunuyor. %96 doğal<br />

türevli ve vegan kaş serumu, daha<br />

kalın, daha dolgun ve daha yoğun bir<br />

kaş görünümü elde etmenize yardımcı<br />

oluyor. Amla ve Japon madımağı<br />

bitkileri gibi doğal içerikli bileşenlerin<br />

kullanıldığı serum, canlı görünümünü<br />

geri kazanmasına yardımcı olmak için<br />

kaşı canlandırıyor ve kaşı beslemeye<br />

yardımcı oluyor. Klinik bir çalışma<br />

sonucunda, katılımcıların tamamı 12<br />

haftalık kullanımdan sonra kaşlarının<br />

dolgun görünümünde bir iyileşme<br />

olduğunu söyledi.<br />

GÜCÜNÜ BİTKİLERDEN ALAN<br />

TEKNOLOJİ<br />

Gücünü bitkilerden alan Invati<br />

Brow Dolgunlaştırıcı Kaş Serumu,<br />

kaşları korumaya, görünümlerini<br />

canlandırmaya ve dolgunlaştırmaya<br />

yardımcı olan bitkisel içerikli<br />

bileşenlerle oluşturulmuş bir formüle<br />

sahip.<br />

l Koruma: Japon madımağı<br />

bitkisi, ilk önce kıl köküne nüfuz<br />

ederek kaşların doğal keratinini<br />

desteklemeye yardımcı oluyor.<br />

l Canlandırma: Ginseng ve<br />

organik sertifikalı zerdeçal, kaşın<br />

altındaki cildi canlandırmak ve<br />

beslemek için diğer bitkisel aktif<br />

bileşenlerle bir araya gelerek<br />

kaşa dolgun görünümünün geri<br />

kazandırılmasında katkı sağlıyor.<br />

l Dolgunlaştırma: Hindistan<br />

halkı tarafından yüzyıllardır canlı<br />

görünen saçları desteklemek için<br />

kullanılan bir ayurveda bitkisi olan<br />

amla, her bir kaş kılının görünümünü<br />

kalınlaştırmaya yardımcı olarak<br />

kaşların daha kalın ve dolgun<br />

görünmesini sağlıyor.<br />

Bioder’den istenmeyen<br />

tüylerde karınca<br />

yumurtası etkisi<br />

İnsanların yüzyıllar boyunca istenmeyen tüylere karşı<br />

doğal yöntemlerden biri olarak kullandığı karınca yumurtası<br />

yağı yeniden keşfedildi. Ve Bioder’in bu keşfiyle istenmeyen<br />

tüylere karşı çözüm için önerilen ürünler arasında yerini aldı.<br />

Böylelikle Bioder, bitkisel ve doğal<br />

ürünlerden oluşan ailesine Ortadoğu<br />

ve Asya’da asırlardır kullanılan karınca<br />

yumurtası yağını da ekleyerek bilimselliği<br />

gelenek ile buluşturdu. İstenmeyen<br />

tüylerde etkili olan karınca yumurtası yağı,<br />

tüyleri inceltmeye, cildi nemlendirmeye<br />

ve pürüzsüzleştirmeye yardımcı oluyor.<br />

Karınca yumurtası yağının Almanya’da<br />

yapılan dermatolojik testlerde, epilasyon<br />

ve depilasyon sonrası kullanımda tüy<br />

görünümünde azalmaya yardımcı<br />

olduğu, tüyleri de incelttiği belirlendi.<br />

Estée Lauder göz kremi,<br />

daha hızlı onarım ve gençlik<br />

formülüyle karşımızda<br />

Günümüzün hızla dijitalleşen<br />

hayatı, uzun saatler süren video ve<br />

konferans görüşmeleri, arka arkaya<br />

izlediğimiz diziler ve geç uyunan<br />

geceler, gözlerimizin sıklıkla fazla<br />

mesai yaptığı anlamına geliyor.<br />

Kozmetik endüstrisinde periorbital<br />

cilt mikro-hareketlerinin etkisini<br />

inceleyen ilk marka olan Estée<br />

Lauder, daha uzun süre uyanık<br />

kalmanın bir sonucu olarak göz<br />

kırpma gibi tekrar eden hareketlerin<br />

artmasının kolajen üretimini<br />

doğrudan etkileyebileceğine ve<br />

göz çevresinde oluşan yaşlanma<br />

belirtilerini hızlandırabileceğine dair<br />

yeni bulgularını ortaya koydu.<br />

Estée Lauder, gözler için yeniden<br />

tasarlanan Chronolux Power<br />

Signal hızlı onarım teknolojisi ve<br />

yenilenen gençliği ortaya çıkaran<br />

formülüyle Advanced Night<br />

Repair Eye Concentrate Matrix<br />

Synchronized Multi-Recovery<br />

Complex Göz Kremi’ni sundu. Yeni<br />

360° Mesh Matrix Teknolojisi, mikro<br />

hareketlere ve mimik çizgilerine<br />

dolgunlaştırma desteği sağlıyor.<br />

Yeni özel tasarımlı criyo-çelik<br />

aplikatörü ile ürün uygulandığında<br />

hassas göz çevresindeki cilt dokusu<br />

anında 2°C’ye kadar soğutuluyor.<br />

Gündüz ve gece kullanıldığında<br />

cilt daha sıkılaşmış, daha yumuşak<br />

ve pürüzsüz hissediliyor. Göz<br />

altı çevresindeki tüm çizgi ve<br />

kırışıklıklar, kaz ayaklarının<br />

ve kaş arasında yer alan ‘11<br />

çizgileri’nin görünümü azalıyor,<br />

gözler canlanmış, diri ve güçlü bir<br />

görünüme sahip oluyor.<br />

Yeni Advanced Night Repair Eye<br />

Concentrate Matrix Synchronized<br />

Multi-Recovery Complex Göz<br />

Kremi, alın çizgileri ve nazolabial<br />

kıvrımlar dahil olmak üzere diğer<br />

mimik çizgilerinde de kullanıma<br />

uygun.<br />

6 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 7


V<br />

İLK BAKIŞ<br />

Herbal Essences<br />

Sülfatsız Aloe Serisi ile doğal özlerle<br />

yüzde 100 beslenmiş saçlar<br />

İngiltere’nin doğadan ilham alan saç bakım<br />

markası Herbal Essences Sülfatsız Aloe Serisi,<br />

mevsim değişikliklerinden kaynaklanan<br />

saçlardaki yıpranmayı yok etmeye yardımcı<br />

oluyor. Herbal Essences Aloe&Mango ve Herbal<br />

Essences Aloe&Bambu olmak üzere iki farklı<br />

çeşide sahip seri; aloe, antioksidanlar, gerçek<br />

botaniklerden oluşuyor ve %93 doğal köken<br />

içeriyor.<br />

Herbal Essences, yeni sülfatsız serisinde<br />

saçlarınızı sertleştirmeden nazikçe temizliyor.<br />

Aynı zamanda diğer sülfatsız şampuanların<br />

aksine duşta köpürerek güzel bir duş deneyimi<br />

sağlıyor. Saçlarını kolaylıkla arındırıp, daha<br />

yumuşak ve nazikçe bir bakım arayanlar için<br />

Herbal Essences Sülfatsız Aloe Serisi, Mango ve<br />

Bambu içeren iki farklı şampuan ve saç kremi<br />

sunuyor. Aynı zamanda güçlü aloe içeren bu<br />

yeni seri, saçlara zengin vitamin ve antioksidan<br />

desteği sağlayarak saçların güçlenmesine,<br />

yenilenmesine ve yıpranmalara karşı<br />

korunmasına yardımcı oluyor. Saçlarla aynı pH<br />

değerine sahip olan aloe bitkisi, içerdiği yüksek<br />

su, vitamin ve minerallerle saçların güçlü bir<br />

şekilde uzayarak ışıl ışıl parlamasını sağlıyor.<br />

l Canlılığını korumak isteyen boyalı<br />

saçlara özel olan Herbal Essences Sülftasız<br />

Aloe&Mango serisi, içerdiği 20 farklı vitamin<br />

ve mineral ile boyadan kaynaklı yıpranmaları<br />

gidererek saçlarını koruyor. Boyalı saçların<br />

rengini, canlılığını ve parlaklığını uzun süre<br />

korumasına yardımcı olarak içeriğindeki botanik<br />

bazlı antioksidanlarla besliyor. Yemyeşil tropikal<br />

meyve aromaları, şeker kamışı ve kalıcı beyaz<br />

misk kokusuyla saçların büyüleyici bir kokuyla<br />

parlamasını sağlıyor.<br />

l Nemini kaybeden saçlara özel olan<br />

Herbal Essences Sülfatsız Aloe&Bambu serisi,<br />

saçları güçlendirip ihtiyacı olan nem desteğini<br />

veriyor. Saçları nazikçe temizleyip yumuşatarak<br />

kaybettiği esnekliği geri kazandırıyor. Su<br />

çiçekleri, yeşil yapraklar ve amber aromasıyla<br />

baş döndürücü bir kokuya sahip olmanızı<br />

sağlıyor.<br />

Kış mevsiminin soğuk<br />

günlerinde cildiniz<br />

Jowaé’ye<br />

emanet<br />

Güney Kore’nin mucizevi bitkilerini ve Fransa’nın üstün<br />

dermokozmetik deneyimini eşsiz bir uyum ile bir araya getiren<br />

Jowaé, doğal nemlendirici ürünleriyle kış aylarının soğuk ve<br />

kuru günlerinde hassaslaşan cildinize eşsiz bir bakım yapıyor,<br />

cildinizi nemlendiriyor ve anında tazelik sunuyor.<br />

JOWAÉ HAFİF DOKULU<br />

NEMLENDİRİCİ KREM-<br />

SAKURA ÇİÇEĞİ ÖZLÜ<br />

Jowaé Hafif Dokulu Nemlendirici Krem,<br />

sakura çiçeği suyu ile cildinizin ihtiyacı<br />

olan canlandırıcı ve nemlendirici etkiyi<br />

sunuyor. Soğuk havanın cildinizde yol<br />

açacağı kuruluklara karşı E vitamini ve<br />

ışıltı kaynağı olan<br />

antioksidan etkili<br />

lumifenol ile cildi<br />

korumaya alıyor ve<br />

güçlendiriyor. %88<br />

doğal içeriğiyle<br />

tüm cilt tiplerinin<br />

kullanımına uygun<br />

olan krem, hafif<br />

jel yapısıyla ciltte<br />

hızlıca emiliyor<br />

ve yasemin çiçeği<br />

notasıyla taze bir<br />

his sağlıyor. Günlük<br />

bakım rutininizin<br />

vazgeçilmezi<br />

olacak olan Jowaé<br />

Hafif Dokulu<br />

Nemlendirici Krem,<br />

sabah ve akşam<br />

dairesel<br />

hareketlerle<br />

uygulanıyor.<br />

JOWAÉ YOĞUN DOKULU<br />

NEMLENDİRİCİ KREM-<br />

SAKURA ÇİÇEĞİ ÖZLÜ<br />

Cildinizde soğuk ve rüzgâr gibi<br />

etkenlerin yol açtığı kuruluklara ve<br />

hasarlara karşı yoğun nemlendirici ve<br />

rahatlatıcı etki sağlayan Jowaé Yoğun<br />

Dokulu Nemlendirici Krem, içeriğindeki<br />

antioksidan etkili lumifenol ve sakura<br />

çiçeği suyu ile hücrelere besleyici ve<br />

canlandırıcı etki sunuyor. Özellikle kuru<br />

cilt tipleri ve hassas ciltlerin kullanımına<br />

uygun olan krem,<br />

cilt tarafından hızlıca<br />

emiliyor ve 8 saate<br />

kadar nemlendirme<br />

aksiyonu sağlıyor.<br />

Asya esintili<br />

formülüyle kış<br />

aylarında cilt<br />

dokusuna taze ve<br />

ışıltılı bir görünüm<br />

kazandırarak,<br />

bakımınızın<br />

vazgeçilmezi<br />

olacak olan Jowaé<br />

Yoğun Dokulu<br />

Nemlendirici Krem,<br />

sabah ve akşam<br />

dairesel hareketlerle<br />

uygulanıyor.<br />

JOWAÉ NEMLENDİRİCİ VE<br />

DOLGUNLAŞTIRICI MASKE<br />

Kuruyan cildinize ışıltılı bir<br />

bakım sunan Jowaé Nemlendirici ve<br />

Dolgunlaştırıcı Maske, jel dokusu sayesinde<br />

cildinize anında nem etkisi sunarak dolgun,<br />

yumuşak ve ışıltılı bir görünüm sağlıyor.<br />

İçeriğindeki sakura çiçeği suyu, tatlı<br />

badem ve keten tohumu özleri, cildinizi<br />

nemlendirirken çiçeksi kokular bırakıyor.<br />

İnce ve hafif yapılı maske, hassas ciltler<br />

dahil tüm cilt tiplerinin kullanımına uygun.<br />

8 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 9


V<br />

İLK BAKIŞ<br />

Performansın ve<br />

duygusallığın yeşil<br />

mücevheri: NUXE Serum<br />

NUXE Serum, en ileri yeşil<br />

teknolojinin faydalarını ilk kez bir<br />

araya getiriyor. Parçalara ayrılmış<br />

botanik yağların yüzde 100 mikro<br />

akışkan enkapsülasyonu olan bu<br />

yenilik, binlerce botanik altın kürecikle<br />

aşılanmış doğal hyalüronik asit içeren<br />

benzersiz ve temiz formülün temelini<br />

oluşturuyor. Her yaştan tüm kadınlar<br />

için üstün performans ve kullanım<br />

keyfi sunan bir doğal konsantre ile<br />

10 yaş daha genç görünen bir cilt<br />

mümkün olabiliyor.<br />

Super Serum (10) inovasyonu olan<br />

NUXE, silikon kullanım ihtiyacını<br />

ortadan kaldıran ve devrim niteliğinde<br />

yeşil bir teknik olan yüzde 100<br />

doğal mikro akışkan enkapsülasyon<br />

tekniğini ilk kez bakım ürünlerinden<br />

birinde kullanıyor. Bu teknikle<br />

parçalarına ayrılmış botanik yağlar,<br />

botanik altın inciler formunda ve<br />

doğal hyalüronik asit ile bir serum<br />

bazında tek tek hassas bir şekilde<br />

aşılanmış binlerce mikro kürecik<br />

şeklinde doğal olarak kapsülleniyor.<br />

İzole edilen ve uygulamaya<br />

kadar korunan olan bu iki aşama,<br />

bileşenlerin tam gücünü muhafaza<br />

etmelerine ve daha etkili olmalarına<br />

yardımcı oluyor, böylece ürün cildin<br />

yüzey katmanlarına derinlemesine<br />

nüfuz ediyor. Ürün ciltle temasta<br />

benzersiz bir duyusal deneyim<br />

sağlıyor: Serum dokusunun ferahlatıcı<br />

hissi, cilt üzerinde eriyen botanik<br />

yağların mikro küreciklerinin ipeksi<br />

hissiyle tamamlanıyor.<br />

Naturals by Watsons’tan<br />

sürdürülebilir ve vegan bakım<br />

Watsons’ın organik içerikli ve vegan markası Naturals by Watsons,<br />

yeni cilt ve saç bakım ürünleriyle doğa dostu bir bakım sunuyor.<br />

Daha çok antioksidan ve daha<br />

az hassasiyet için Sensibio<br />

Ekobiyolojiden ve<br />

cildin kendisinden ilham<br />

alan Bioderma, hassas ve<br />

hassaslaşabilen ciltler için<br />

özel olarak geliştirdiği; hava<br />

ve çevre kirliliği, zararlı<br />

UV ışınları gibi oksidatif<br />

strese neden olan etkenlere<br />

karşı savaşan yepyeni iki<br />

ürünü Sensibio serisine<br />

ekledi. Cildin ihtiyacına<br />

göre iki farklı doku seçeneği<br />

sunan Bioderma, Sensibio<br />

Defensive Cream ve Sensibio<br />

Defensive Rich Cream<br />

ile cildin kendi savunma<br />

mekanizmasını güçlendiren<br />

ve güçlü antioksidanların<br />

etkisiyle ön plana çıkan<br />

DefensiveTM Teknolojisi’yle<br />

birlikte dermatolojik bir<br />

yeniliğe imza atıyor.<br />

Sensibio Defensive<br />

Cream; normal ve karma<br />

hassas ciltler için hafif ve<br />

ferahlatıcı dokusuyla cilde<br />

yumuşaklık ve esneklik<br />

sağlıyor. Sensibio Defensive<br />

Rich Cream ise kuru ve<br />

çok kuru hassas ciltler için<br />

yoğun, besleyici ve koruyucu<br />

dokusuyla cildi besliyor.<br />

Her iki ürün de cildi 12 saat<br />

boyunca nemlendiriyor.<br />

Defensive TeknolojisiTM<br />

sayesinde kalıtsal ve<br />

tetiklenen hassasiyete karşı<br />

etki göstererek, cildin doğal<br />

bariyerini güçlendirmeyi<br />

ve içsel ve dışsal faktörlere<br />

karşı cildi nemlendirerek<br />

yatıştırmayı hedefliyor.<br />

Hafif dokusu sayesinde cilt<br />

tarafından kolayca emiliyor.<br />

Patentli D.A.F kompleksi,<br />

içerdiği ramnoz, mannitol<br />

ve ksilitol sayesinde<br />

cildin tolerans seviyesinin<br />

yükseltilmesine yardımcı<br />

oluyor.<br />

l Naturals by Watsons Aloe Vera<br />

Şampuan, %90’dan daha fazla organik<br />

sertifikalı Meksika aloe vera suyu<br />

içeriyor. Ürün, parlak görünen saçlar için<br />

saç derisini temizlemeye, rahatlatmaya ve<br />

saçları beslemeye destek veriyor.<br />

l Naturals by Watsons Zencefil Şampuan,<br />

sertifikalı organik Sri Lanka zencefili<br />

içeren formülüyle canlandırarak ve enerji<br />

vererek saçların parlaklık kazanmasına<br />

yardımcı oluyor. Saçın sebum dengesini<br />

düzenliyor, saç derisini besliyor ve<br />

nemlendiriyor.<br />

l Naturals by Watsons Hindistan Cevizi<br />

Saç Yağı, organik Tayland Hindistan<br />

cevizi yağı içeriyor. İçeriğindeki asitlerin<br />

nemlendirici özelliğiyle yıpranan<br />

ve hasar görmüş saçları beslemeye<br />

ve nemlendirmeye yardımcı oluyor.<br />

Ürün, saçı besleyen kremsi formülüyle<br />

ekstra nem ve pürüzsüzlük sağlamayı<br />

destekliyor.<br />

l Naturals by Watsons Kahve Saç Kremi,<br />

içerdiği kafein ve antioksidanlarla<br />

saçlara enerji veriyor. Sertifikalı organik<br />

Afrika kahvesiyle formülize edilmiş<br />

ürün, saçlara enerji vererek kırılmaları<br />

azaltmaya ve canlılığını artırmaya<br />

yardımcı oluyor.<br />

l Sertifikalı doğal İtalyan zeytinleriyle<br />

yoğun ve uzun süren nemlendiricilik için<br />

formülize edilmiş Naturals by Watsons<br />

Zeytin Saç Kremi, kuru saçları beslemeye<br />

ve kolay şekil alan saçlara sahip olmaya<br />

yardımcı oluyor.<br />

l Sertifikalı organik Mısır hibiskus<br />

çiçeğinin yenileyici gücüyle donatılan<br />

Naturals by Watsons Hibiskus Günlük<br />

Saç Bakım Kremi, saç dökülmelerini ve<br />

kırılmaları önlemeye yardımcı oluyor.<br />

Yoğun formülüyle saçların doğal nemini<br />

geri kazanmasını destekleyen ürün, saç<br />

hasarlarını onararak kolay şekil alan<br />

saçları mümkün kılıyor.<br />

l Seritifikalı organik Avustralya çay<br />

ağacıylı formülize edilmiş Naturals by<br />

Watsons Çay Ağacı&Saç Derisi Toniği,<br />

çay ağacı yapraklarındaki uçucu yağın<br />

arındırıcı gücüyle saç ve saç derisini<br />

rahatlatmaya yardımcı oluyor. Ferahlatıcı<br />

formülüyle kuru ve yağlı saç derisinin<br />

sebum dengesini düzenleyerek kaşıntılı<br />

saç derisini yatıştırmayı destekliyor.<br />

l Sertifikalı organik Fas argan yağıyla<br />

formülize edilmiş Naturals by Watsons<br />

Argan Vücut Losyonu, cildi beslemeye<br />

ve canlandırmaya yardımcı oluyor.<br />

Bu kıymetli yağ, cildi sıkılaştırmayı,<br />

genç ve ışıltılı bir cilt görünümü<br />

sağlamayı destekliyor. Yağsız formülüyle<br />

kuru ciltlerin günlük nem ihtiyacını<br />

karşılarken pürüzsüz bir bitiş sağlıyor.<br />

l Naturals by Watsons Gül Vücut<br />

Losyonu, sertifikalı organik Fransız<br />

gülleri özü içeren formülü sayesinde<br />

kuru ciltler için yoğun nemlendirme<br />

sunuyor. Ürün, mükemmel kokusunun<br />

yanı sıra yağsız formülüyle ipeksi ve<br />

pürüzsüz bir cilt görünümü sağlamaya<br />

yardımcı oluyor.<br />

l Organik sertifikalı Japon pirinç kepeği<br />

içeren Naturals by Watsons Pirinç<br />

Kepeği Vücut Serumu, cilt tonunu<br />

eşitleyerek vücuda aydınlık bir görünüm<br />

kazandırmaya yardımcı oluyor.<br />

10 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 11


V<br />

TREND<br />

güzellik<br />

Sürdürülebilir<br />

BU<br />

Kozmetik sektöründeki sürdürülebilirlik çalışmaları ağırlıklı olarak<br />

çevreye ve sağlığa zarar vermeyen, doğal, cilde dost, yenilikçi,<br />

ayrıca vegan ürünler üretme yönünde ilerliyor. Aslında bu trendin<br />

karşılığı tüketici tarafında zaten oluşmaya başlamıştı. Özellikle eğitim<br />

seviyesi yüksek tüketiciler çevreci yaklaşımlar konusunda giderek<br />

daha da bilinçleniyor, ürün etiketlerini inceliyor, ürünün içeriğini ve<br />

ambalajların nasıl üretildiğini merak edip araştırıyor.<br />

Sürdürülebilirlik konusu hayatımızın<br />

tam da odağında uzunca bir süredir.<br />

Dünyamızı özellikle son yüzyıldır inanılmaz<br />

derecede kirlettik ve üstelik ısıttık. Çevre<br />

kirliliğinin ve iklim değişikliğinin getireceği<br />

onulmaz zararları ise neyse ki büyük<br />

ölçüde fark etmiş durumdayız. Bu nedenle<br />

dünya devletleri ve şirketleri çalışmalar<br />

yapıyor, planlar hazırlıyor, bu gidişata dur<br />

demek için küçük veya büyük ölçüde çaba<br />

harcıyor veya öyle görünüyorlar.<br />

Sürdürülebilirlik kavramı kozmetik<br />

sektöründe de kendini göstermeye başladı.<br />

Bu önemli, çünkü ekonomideki önemi göz<br />

ardı edilemeyecek olan kozmetik sektörü<br />

her tür ulusal veya uluslararası krizde<br />

gücünü koruyabilmeyi başarıyor. Kozmetik<br />

sektöründeki sürdürülebilirlik çalışmaları<br />

ağırlıklı olarak çevreye zarar vermeyen,<br />

doğal, cilde dost, yenilikçi ve ayrıca vegan<br />

ürünler üretme yönünde ilerliyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Bu da son dönemde sürdürülebilir<br />

güzellik olarak tanımlanabilecek bir bakış<br />

açısını ortaya çıkardı. Aslında bu trendin<br />

karşılığı tüketici tarafında zaten oluşmaya<br />

başlamıştı; kozmetik sektörünü bu konuya<br />

yoğunlaşmaya iten de belki bu talep oldu.<br />

Özellikle eğitim seviyesi yüksek tüketiciler<br />

çevreci yaklaşımlar konusunda giderek<br />

daha da bilinçleniyor, ürün etiketlerini<br />

inceliyor, ürünün içeriğini merak edip<br />

araştırıyor. Dolayısıyla daha doğal, daha<br />

çevreci ve tabii ki insan sağlığına zarar<br />

vermeyen konseptlerde geliştirilen<br />

kozmetik ürünlerini tercih etme eğilimi<br />

gösteriyor. Üstelik sadece ürünün içeriğinin<br />

değil ambalajının da sürdürülebilirlik<br />

kavramına göre üretilmesi önem kazanmış<br />

durumda. Doğada asla yok olmayan<br />

plastikten üretilen kozmetik ambalajlarının<br />

biyoçözünebilir ürünlerle üretilmesi de<br />

sektörün gündeminde.<br />

TRENDE KATILMAK<br />

İSTERSENİZ…<br />

Siz de kozmetikte sürdürülebilir<br />

güzellikten yana tavır almak<br />

istiyorsanız şunlara dikkat<br />

edebilirsiniz:<br />

l Çevreye dost ürünler seçin.<br />

Kozmetik ürünlerinin birçoğunun<br />

zararlı kimyasalları barındırdığını<br />

unutmayın. Alacağınız ürün nasıl<br />

üretilmiş, çevreyi koruma ilkeleriyle<br />

ne kadar özdeş, doğada kayboluyor<br />

mu, paraben ve parafin (vs) gibi<br />

ürünleri içeriyor mu, cilde dost<br />

mu? Sadece bu sorulara istediğiniz<br />

cevapları veren ürünler ilgi alanınıza<br />

girsin.<br />

l Geri dönüştürebilir ambalajlı<br />

ürünleri satın alın. Geri dönüşüm<br />

yıllardır bilinip uygulanıyor. Son<br />

yıllarda pek çok kozmetik firması<br />

da ürün ambalajlarını bu şekilde<br />

üretmeye dikkat ediyor. Kozmetik<br />

ürünlerinizi seçerken ambalajlar<br />

üzerindeki bilgilere dikkat edin, geri<br />

dönüşüme uygun üretilmiş ambalaja<br />

sahip olanları seçmeye özen gösterin.<br />

l Tekrar kullanıma önem<br />

verin. Pratiklik ve kullanım kolaylığı<br />

içeren birçok ürün var etrafımızda.<br />

Kullan at tarzı ürünlerin hayatımızı<br />

kolaylaştırdığı da bir gerçek. Ama<br />

ya sonrası? Bu noktada tekrar<br />

tekrar kullanabileceğiniz ürünlerin<br />

sürdürülebilir güzellik kavramını<br />

destekleyeceğini unutmayın.<br />

l Büyük boy ürünleri tercih edin.<br />

Gerek seyahatte gerek çantalarda<br />

taşımaya uygun küçücük boylarda<br />

pek çok ürünü, yine pratikliği<br />

sebebiyle tercih ediyoruz. Ama<br />

unutmayın ki büyük boy ürünler<br />

kullanırsanız özellikle malzeme<br />

sarfiyatını engelleyerek çevreye<br />

daha az zarar verirsiniz.<br />

l Geri götürme davetlerine<br />

katılın. Bazı firmalar satın aldığınız<br />

ürünün ambalajını iade etmenizi<br />

talep edebiliyor. Bu sürdürülebilirlik<br />

adına güzel bir çağrı. Bu tür davetlere<br />

kayıtsız kalmaz ve iade ederseniz geri<br />

dönüşüme katkıda bulunursunuz.<br />

l Yeniden doldur (refill) ürünleri<br />

tercih edin. Sonuçta satın almak<br />

istediğiniz ambalaj değil, ambalajın<br />

içindeki. Dolayısıyla ambalajı bir kez<br />

satın alıp ürünü bittikçe yeniden aynı<br />

ambalajın içine doldurabilirsiniz. Bu<br />

yöntem hem daha ekonomik hem de<br />

daha sürdürülebilirdir.<br />

l İhtiyaçlarınızı doğru belirleyin.<br />

Kabul edelim ki kozmetik ürünlerinin<br />

her biri ilgimizi çekiyor, sahip olma<br />

dürtümüzü harekete geçiriyor. Ama<br />

hakikaten hepsine ihtiyacımız var<br />

mı? Bu noktada gerçekten ihtiyacınız<br />

olanları almanız sürdürülebilir<br />

güzelliğe katkı sağlamanıza imkân<br />

verecektir.<br />

12 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 13


V<br />

RÖPORTAJ<br />

Cilt güzelliğinde<br />

ruh, beden ve<br />

zihin dengesi<br />

Sağlıklı ve canlı bir cilt yapısının<br />

olmazsa olmazları nelerdir?<br />

İçeriden dışarıya yansıyan sağlık<br />

ve güzellik çok başka. O yüzden<br />

ancak sağlıklı bir beden ile sağlıklı<br />

bir cilt mümkün. İlk aşama, sağlıklı<br />

bir bedene sahip olmak. Bedenin<br />

ihtiyaçlarını karşıladığımız takdirde<br />

cildin ihtiyaçlarını da karşılıyoruz.<br />

Böylece cildin ışıldaması ve parlaması<br />

çok daha uzun süreli oluyor, içten gelen<br />

bir canlılık ve sağlık içeriyor.<br />

Doğal güzellikten yana bir hekimsiniz,<br />

sizce doğal güzellik nedir?<br />

Herkesin içinde saklı olan,<br />

kendine özgü, başkalaşmamış bir<br />

güzelliği var. Bence doğal güzellik<br />

bizi kendimize yabancılaştırmayan,<br />

aynaya baktığımızda yabancı birini<br />

görüyormuş gibi hissettirmeyen ama<br />

zamanın yıpratıcı etkilerinin onarıldığı<br />

ve yapılandırıldığı bir güzelliktir.<br />

Güzelliğin gençlikle özdeşleşmekten<br />

çıkıp her yaşta korunabilir<br />

ve sürdürülebilir olması nasıl<br />

sağlanabilir?<br />

Belki klişe olacak ama her yaşın<br />

bir güzelliği var. Yaşımız ilerledikçe<br />

tecrübe kazanıyoruz, olgunlaşıyoruz,<br />

duygularımız, düşüncelerimiz ve<br />

yaşama bakışımız değişiyor. Bu da<br />

bedenimize ve cildimize yansıyor.<br />

Önemli olan olduğumuzdan daha genç<br />

görünmek değil, o yaşın olgunluğuna<br />

Dermatoloji Uzmanı Dr. Ebru Onat Göktaş, cilt sağlığı ve<br />

güzelliğinde ruh, beden ve zihin dengesinin çok önemli olduğunu<br />

vurguluyor, “Cilt problemlerinde bütünsel yaklaşım, asıl kök<br />

sebeplerin yakalanması, kök sebeplerin daha da kronikleşmemesi<br />

ve şiddetlenmemesi adına çok kıymetli” açıklamasında bulunuyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

14 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 15


V<br />

RÖPORTAJ<br />

FİZİKSEL, ZİHİNSEL<br />

VE RUHSAL BOYUTTA<br />

SİNDİRİMİN ÖNEMİ<br />

l “Hipokrat’ın ‘Ne yiyorsak ondan<br />

oluşuyoruz’ diye bir sözü var. Gerçekten<br />

de ne yiyorsak oyuz, çünkü bu neyi ne<br />

kadar sindirebildiğimizle değişen bir şey.<br />

Hepimizin sindirim sistemi, çalışma şekli<br />

ve evrimleri farklılık gösteriyor.<br />

l Beslenmenin asıl hikmeti,<br />

hücrelerimizi fonksiyonel besinlerle<br />

beslemek. Sindirim çok enerji harcayan<br />

bir sistem. Bir de zaten sindirimin kendi<br />

doğal sürecinde vücut enerji harcıyor ve<br />

atıklar ortaya çıkıyor. Bu atıklar bedenin<br />

temizleme sistemleri tarafından<br />

temizlenip atılıyor.<br />

l Ama boş kalorili toksik gıdalar<br />

aldığımızda vücudumuz kendi vitamin<br />

ve mineralleriyle hücreleri onarıp<br />

yapılandırmak yerine bunları atabilmek<br />

için uğraşıyor. Enerjimiz boşa gidiyor<br />

ve vücudumuzu çevresel faktörlerden<br />

koruyacak, hücrelerimizi yenileyecek,<br />

mikroplara karşı savaşmamızı<br />

sağlayacak enerji kalmıyor. Vücudumuz<br />

yavaş yavaş hastalanmaya başlıyor. Bu<br />

nedenlerle neyi, ne kadar sindirdiğimiz<br />

çok önemli. Sindirilemeyen her şey<br />

vücudumuzda çöp olarak kalıyor.<br />

l Tüm bunlar fizik bedenimizde<br />

olan kısım. Bir de duygu ve düşünce<br />

bedenimizde yaşadıklarımızın<br />

sindirimini var; başımıza gelen olaylar<br />

ve ilişkilerimiz gibi. Bunları duygu<br />

ve düşünce bedenimizde ne kadar<br />

anlamlandırıp hazmedebiliyoruz?<br />

Bu kısım neleri stres olarak<br />

algıladığımıza bağlı olarak değişiyor.<br />

Anlamlandıramadıklarımızı stres<br />

olarak algılıyoruz; kendimizi veya<br />

karşımızdakini suçluyoruz.<br />

l Bunlar hep bedenimizin geri<br />

planında stres çarkını döndürüyor ve<br />

stres hormonlarının salgılanmasına<br />

neden oluyor. Böylesi bir durumda<br />

vücudumuzun kendi onarıcı sistemleri<br />

baskı altında kalıp hücre yenilemeyi,<br />

yapılandırmayı, hasar tespitini yeterince<br />

uygulayamıyor. Bu durum da<br />

hücre hasarına ve yıkımına, kronik<br />

hastalıklara kapı aralıyor. O yüzden<br />

sindirim hem yediklerimizi hem de<br />

yaşadıklarımızı sindirmek açısından bir<br />

bütün.”<br />

dair yansımaları değiştirmeden hasarlanan<br />

kısımları düzeltmek, azalanları yerine<br />

koymak, bu şekilde yaşınızın en sağlıklısı<br />

ve en iyisi olmanızı sağlamak.<br />

“ÖNCE OLANI KORUYALIM”<br />

Tüm bunlar neden çok önemli sizce?<br />

Kendimizi iyi hissetmek istiyoruz ve<br />

aynaya baktığımızda gördüğümüzden<br />

memnun olmamız iyileşme<br />

reaksiyonlarımızı hızlandırıyor. O anlamda<br />

iyi hissetmeyi çok önemsiyorum ama bunu<br />

kendimize yabancılaşmadan yapmalıyız.<br />

Alınanı yerine koyan, yıprananı onaran, var<br />

olanı koruyan uygulamalar çok kıymetli.<br />

Önce olanı koruyalım ama bunu hem<br />

doğru yaşam alışkanlıklarıyla yapalım<br />

hem de içeriden eksileni yerine koyalım.<br />

Eksileni karşılamak açısından, yaşla<br />

birlikte azalan kolajen, hyalüronik asit,<br />

vitamin ve mineraller içeren mezoterapiler<br />

çok gerekli, çünkü her yaşta önemli olan<br />

cilt kalitesini artırmaktır. Cilt kalitesi iyi<br />

olduğunda yaptığınız her şey kendini daha<br />

çok gösteriyor, daha doğal oluyor. Yani<br />

mezoterapi işin temeli. Hastanın kendi<br />

kanını ayrıştırarak tekrar ona verdiğimiz<br />

PRP de cildi onarıp yapılandıran bir<br />

işlem. Cildin kalitesini artırdıktan sonra<br />

ihtiyaç duyuyorsak botoks ve dolgu gibi<br />

uygulamalar var. Ama iç beden enerjisini<br />

dengelemediğimiz ve iç bedeni sağlığına<br />

kavuşturmadığımız zaman bunların etkileri<br />

yarım kalıyor, bu nedenle beraber yapalım.<br />

Zaten iç bedeni görmezden gelerek yapılan<br />

uygulamaların ömrü kısa oluyor, gerçekten<br />

ulaşması gereken yere de ulaşmıyor. O<br />

biraz daha sahte bir güzellik oluyor, bu da<br />

benim güzellik anlayışıma uymuyor.<br />

Bu noktada ruh, beden ve zihin dengesinin<br />

önemi nedir?<br />

İnsan, sadece görünenden ibaret bir<br />

varlık değil. Fizik bedenimizi görüyor ve<br />

onunla sınırla olduğumuzu düşünüyor<br />

olsak da bir zihin yapımız ve ruhumuz<br />

da var. Biz aslında yaşamı ruh, zihin<br />

ve beden bütünlüğünde yaşıyoruz.<br />

Dolayısıyla fiziksel ihtiyaçlarımızın<br />

yanında zihinsel ve ruhsal ihtiyaçlarımızı<br />

da göz önünde bulundurarak yaşamı ve<br />

bedeni anladığımızda, ihtiyaçlarımızı<br />

karşıladığımızda bütüncül sağlığa<br />

ulaşıyoruz. Bu da yaşamımızda daha<br />

doyurucu ve daha sağlam bir yapı<br />

oluşturuyor, sağlığımıza da yansıyor. Aksi<br />

durumda bir şeyler sağlık adına da cilt<br />

güzelliği adına da yarım kalıyor.<br />

Ruhumuz yorgun olduğunda fiziksel<br />

olarak da yorgun hissetmemiz tarzı bir<br />

durum mu bu?<br />

Evet, çünkü fizik bedenimizin yanı<br />

sıra duygu, düşünce, enerji ve ruhsal<br />

bedenlerimiz de var. Bunlar ayrı katmanlar<br />

değil, tam tersine iç içe geçmiş durumdalar<br />

ve hepsi birbirine yansıyor. Yani ruhta ve<br />

duygu bedeninde olan bir şey fizik bedeni<br />

de etkiliyor. İnsan her şeyden önce enerjisel<br />

bir varlık. Yaşamda her şey enerjiden<br />

oluşuyor ve beden de enerji sayesinde var.<br />

O nedenle birtakım problemlerin sebebini<br />

sadece fizik bedende aramamak, diğer<br />

bedenleri de sorgulayıp dengelemek lazım.<br />

“CİLDİMİZ İÇ BEDENİMİZİN<br />

YANSIDIĞI BİR SİSTEM”<br />

Toparlamamız gerekirse, bütünsel<br />

yaklaşım ne demektir?<br />

Cildimiz sağlığımızın aynasıdır. İç<br />

bedenimizin, ruh, zihin ve fizik bedenin<br />

yansıdığı bir sistemdir ve en geniş<br />

organımızdır. Bedenimizi yöneten iki önemli<br />

sistem var: Birisi beyin ve sinirler, diğeri<br />

de bağırsaklar ve oradaki sinir sistemi.<br />

Beynimiz ve cildimiz, bağırsaklarımız ve<br />

cildimiz arasında doğrudan bir iletişim söz<br />

konusu. Yani zihinde, duygu bedeninde<br />

ve bağırsaklarımızda olan pek çok şey<br />

cildimizi etkiliyor. Aslında hepsi bir bütün.<br />

Stres olarak algıladığımız şeylerin varlığında<br />

vücudumuz stres hormonları, mutlu<br />

olduğumuzda ise endorfin gibi hormonları<br />

salgılıyor. Duygularımız ve düşüncelerimiz<br />

enerji içeriyor, bu enerjiler hormonlarımıza<br />

ve hormonlarımız aracılığıyla direkt<br />

cildimize yansıyor. Ciltte gördüğümüz tüm<br />

reaksiyonlar, aslında görünenden ziyade<br />

görünmeyen kısımları sorgulamamızı<br />

sağlıyor.<br />

Bütünsel yaklaşım kapsamında<br />

cildimizde bir problem olduğunda<br />

mutlaka fizik bedenin yanı sıra ruhsal ve<br />

zihinsel bedeni de sorgulamak istiyoruz.<br />

Cilt kuruduğunda, kırıştığında ya da<br />

herhangi bir kızarıklık olduğunda sadece<br />

buna odaklanırsak görünenin arkasındaki<br />

görünmeyenleri kaçırmış oluyoruz, ayrıca<br />

zaman kaybediyoruz.<br />

Görünmeyenlere müdahalede<br />

geciktiğimizde ise hücre ve doku<br />

hasarlanmaları devam edip kronikleşiyor,<br />

problem daha artmış ve şiddetlenmiş<br />

olarak geri gelebiliyor. Oysa iç sistemde<br />

ve duygu bedeninde olanları, vücudun<br />

stres olarak algıladıklarını sorgulayıp<br />

bu kısımları dengelediğimizde ciltteki<br />

problemin iyileşmesinde hız kazanıyoruz.<br />

O yüzden cilt problemlerinde bütünsel<br />

yaklaşım, asıl kök sebeplerin yakalanması,<br />

kök sebeplerin daha da kronikleşmemesi ve<br />

şiddetlenmemesi adına çok kıymetli.<br />

“STRES DİREKT CİLDE YANSIYOR”<br />

Ciltle ilgili problemleri aradığımızda içine<br />

stresi de bu yüzden mi koyuyoruz?<br />

Evet, çünkü stres pek çok hastalığın<br />

gelişmesindeki önemli sebeplerden biri<br />

ama cilt hastalıklarıyla ilişkisi çok daha<br />

fazla. Çünkü stres direkt cilde yansıyor.<br />

Tabii ki bu noktada kişisel farklılıklarla<br />

neleri stres olarak algıladığımız da çok<br />

önemli. O nedenle bunları hep kişiye özel<br />

sorgulamamız gerekiyor.<br />

Bütünsel yaklaşımda hangi noktalara<br />

önem vermek lazım?<br />

İnsanın ruh, zihin ve bedenden<br />

oluştuğunu akılda tutarak, bedeni de bir<br />

bütün olarak düşünerek hareket etmeliyiz.<br />

Örneğin, ciltte bir problem oluştuğunda<br />

iç sistemde ne olduğu sorgusunu<br />

yapmalıyız. Cildimiz en önemli detoks<br />

organlarımızdan biri; karaciğer, akciğerler,<br />

böbrekler, bağırsaklar ve lenfatik sistem<br />

ile birlikte vücudumuzun detoks sistemini<br />

oluşturuyor. Bu noktada sistemin diğer<br />

unsurlarında bir eksiklik veya azalmanın<br />

var olup olmadığının, cildin neden bu<br />

kadar çalışmak zorunda olduğunun ve<br />

toksik yük altında niye bu kadar ezildiğinin<br />

sorgusunun yapılması lazım. Bütünsel<br />

yaklaşım dediğimiz şey aslında bu.<br />

Dermatologsunuz, kozmetoloji<br />

alanında çalışıyorsunuz ve tamamlayıcı<br />

tıpla bunları destekliyorsunuz. Bu<br />

kombinasyonun artıları nelerdir?<br />

Yaşam çok dinamik ve her şey çok<br />

hızlı değişiyor. Cildimiz ise değişen<br />

sistemle karşılaşan ilk organımız ve içerisi<br />

de çok hızlı değişiyor. Bu süreçte cildin<br />

ihtiyaçlarını sadece dışarıdan karşılamak<br />

yeterli olmuyor, içeriden de desteklemek<br />

önem kazanıyor. İşte bu noktada<br />

tamamlayıcı tıp uygulamalarının kıymeti<br />

büyük. Her şeyin bu kadar sık değiştiği,<br />

modern yaşamın hayatımızı bir yandan<br />

kolaylaştırırken bir yandan da zorlaştırdığı<br />

süreçte cildimizin yükü giderek artıyor.<br />

Hem içeriden hem dışarıdan inanılmaz<br />

bir toksik yükle karşılaşıyoruz. Cildimiz<br />

bunları gıdalarla, elektromanyetik<br />

dalgalarla, çevresel kirliliklerle alıyor. Ayrıca<br />

zamanla da yarışıyoruz, çünkü yaşımız<br />

ilerledikçe hücrelerimizin yenilenme hızı<br />

azalıyor. Tamamlayıcı tıp uygulamaları<br />

“RUHSAL ALAN, BİZE BÜYÜK BİR ŞİFA KAYNAĞI OLUŞTURUYOR”<br />

l “Tamamlayıcı tıp konusunda da uzmanlaşmaya yöneldim, çünkü klasik tıp yaklaşımlarının artık yetmediğini hastalarımda görmeye<br />

başlamıştım. Özellikle cilt hastalıklarıyla çok yakından ilgileniyorum. Cilt hastalıklarının çoğunun kronik olması, toksik yükün artmasıyla<br />

giderek şiddetlerinin artması ve klasik tedavi yöntemlerinin yeterli olmaması beni sorgulamaya itti. Farklı şeyler yapılabilir mi sorusunu<br />

sorduğumda karşıma farklı bilgiler çıktı. Buzdağının altındaki kök sebepleri bulduğumuzda ve orayı iyileştirdiğimizde, görünenin<br />

kendiliğinden iyileştiğini fark ettim.<br />

l Bu amaçla bedeni bir bütün olarak algılamamı sağlayan ve bütüne ulaşmama yarayan akupunktur, ozon terapi, nöral tedavi,<br />

homeopati, hipnoz, biorezonans, aromaterapi, meditasyon, enerji alanı gibi tamamlayıcı tıp yöntemlerini öğrendim. Kök sebepleri<br />

iyileştirmek amacıyla tedavi yöntemlerini kombinleyerek uygulamaya başladım.<br />

l Ruhsal alan, bize büyük bir şifa kaynağı oluşturuyor. Orada bazı şeyleri dengelediğinizde iyileşme çok hızlanıyor. Vücudun iletişim<br />

hızı, ışık hızından yüksek. Yani bir hücrede bir şey olduğunda bütün hücrelerin bundan haberi oluyor. Duygusal, ruhsal ve düşünsel alanda<br />

bir şeyi değiştirdiğimde fizik bedendeki iyileşmenin çok hızlandığını gördüm.”<br />

16 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 17


V<br />

RÖPORTAJ<br />

sayesinde zamana karşı durmak mümkün<br />

oluyor.<br />

Hastalarınızın tamamlayıcı tıp ile ilgili<br />

uygulamalarınıza yaklaşımı nedir?<br />

Hem Batı tıbbı bilgilerini hem de onun<br />

eksik kaldığı noktalarda tamamlayıcı tıp<br />

bilgilerini sentezleyerek kullanıyorum. Ama<br />

bunları kullanırken çok dikkatli olmak<br />

gerekiyor. Çünkü hasta tamamlayıcı tıp<br />

yöntemlerine karşıysa zaten bunlardan<br />

yararlanamıyor.<br />

O nedenle bunların neler olduğunu<br />

iyi anlatmak ve anlamalarını sağlamak<br />

gerekiyor. Batı tıbbını kullandığımızı ve<br />

bunları tamamlayıcı tıp ile tamamladığımızı<br />

anlattığımızda genellikle hastalarımızın<br />

ilgisini çekiyor ve yararlanmak istiyorlar.<br />

Ama bilimin uzağında uygulandığı<br />

zaman bu uygulamalar çok yanlış yerlere<br />

gidebiliyor. O yüzden bunları hekimlerin<br />

uygulaması çok önemli.<br />

“KOZMETİK AKUPUNTUR İLE ÇOK<br />

BÜYÜK ARTILAR KAZANIYORUZ”<br />

Akupunkturun daha çok sigara bırakma<br />

ve zayıflama gibi konularda uygulandığını<br />

biliyoruz. Kozmetik akupunktur nasıl<br />

bir uygulama ve cilt üzerindeki etkileri<br />

nelerdir?<br />

Fizik bedenimizde dolaşım, sinir<br />

ve lenfatik sistemler gibi bir de enerji<br />

meridyenlerimiz var. Bunlar vücudumuzun<br />

her bölgesine ulaşabiliyorlar ve enerjinin<br />

iletilmesinden sorumlular. Enerji<br />

meridyenlerindeki bu enerji, diğer dolaşım<br />

sistemleri gibi kapalı değil açık bir sistem<br />

ve evrensel enerjiyle de bağlantı halinde.<br />

İnsan, çevresiyle bu sistem aracılığıyla<br />

bağlantı kuruyor.<br />

O yüzden girdiğimiz bir ortamdaki<br />

enerjisel değişimleri fark edebiliyoruz,<br />

bazen negatif enerji alıp çıkıyoruz ya<br />

da astrolojik olaylardan etkileniyoruz.<br />

Akupunktur felsefesine göre, bu<br />

enerji meridyenlerinde dengelemeler<br />

yaratarak fizik bedende oluşan blokajları<br />

düzeltebiliyoruz, çünkü problemlerimizin<br />

ilk başladığı yer enerji meridyenlerindeki<br />

blokajlar aslında. Bir blokaj olduğunda<br />

o bölgeye giden kan akımının, sinirsel<br />

uyarımın ve lenfatik sistemin çalışması<br />

yavaşlıyor. Yani enerjide oluşan bir<br />

değişiklik fizik bedene yansıyor ve hastada<br />

ilk müdahale edilmesi gereken yer de orası.<br />

Estetik anlamında da akupunkturu<br />

daha çok bu kısma müdahale etmek için<br />

kullanıyoruz. Sigara bırakma ve zayıflama<br />

konuları dışındaki hastalıkların enerji<br />

boyutundaki başlangıç yerine müdahale<br />

edebiliyoruz. Kozmetik akupunkturda<br />

da özellikle yüzün dolaşımına, lenfatik<br />

dolaşımına ve sinirsel uyarımına, bunları<br />

dengelemek amacıyla uygulamalar<br />

yapıyoruz. Kozmetik akupunktur ile hem<br />

genel bedenin enerjisini dengeliyor hem<br />

de lokal etkiyle cilt sağlığı ve güzelliği<br />

anlamında çok büyük artılar kazanıyoruz.<br />

Biorezonanstan ve bunun cilt üzerindeki<br />

etkilerinden söz edebilir misiniz?<br />

Biorezonans her şey frekanslardan<br />

oluşuyor mantığıyla geliştirilmiş bir<br />

yöntem. Eğer madde boyutunda bir şeyleri<br />

değiştirmek istiyorsak enerji boyutunda<br />

onun bilgisini değiştirmeliyiz. Frekanslar<br />

üzerinden dengeleme yaratarak bunu<br />

sağlayabiliyoruz. Frekans üzerinde bir<br />

şeyleri dengelediğimizde fizik bedene<br />

yansıyan etkileri zaten iyileşmiş oluyor.<br />

Bunun cilde yansıyan etkilerini alerjik<br />

reaksiyonlarda alerjenlerin frekans<br />

bilgisinin tersini kullanarak, kronik<br />

hastalıklarda ise frekanslar üzerinden<br />

karaciğerde, bağırsaklarda, böbrekte,<br />

lenfatik sistemde gerekli uyarımları<br />

yaparak değiştirebiliyoruz. Ya da cilt<br />

üzerinde rezonans frekanslar üzerinden<br />

hücreleri uyararak, dengeleyerek, onların<br />

frekanslarını ayarlayarak iyileşmeyi<br />

hızlandırabiliyor, destekleyebiliyoruz.<br />

Kişisel gelişim eğitimleri de aldınız. Bunun<br />

işinize etkisi neler oldu?<br />

Bu eğitimlere özellikle ruhu ve<br />

ihtiyaçlarını, duygularımızın bizi nasıl<br />

yönettiğini, düşünce yapımızın bizi<br />

nasıl etkilediğini fark etmek ve bunları<br />

hastalarıma en doğru şekilde aktarmak<br />

amacıyla ihtiyaç duydum. Hepimizin<br />

öfkeleri, kızgınlıkları, kırgınlıkları,<br />

suçluluk duyguları var. Öğrendiğimiz ya da<br />

ailemizden gelen bilinçaltı kalıplarımızla<br />

endişe taşıyoruz. Yetersizlik, değersizlik,<br />

korku hissedebiliyoruz. Düşük frekanslı bu<br />

etkileri yönetememek vücudumuzda stres<br />

etkisi yaratıyor.<br />

Vücut neyi stres olarak algılarsa algılasın<br />

bedendeki etkiler aynı oluyor. Kortizol ve<br />

adrenalin gibi salgılar, yıkıcı reaksiyonlara<br />

sebebiyet veriyor. Bunlardan özgürleşmek<br />

adına yaşamı okumak çok önemli.<br />

Kişisel gelişim öğretileri, unuttuğumuz<br />

kadim ilimler aslında. Başımıza gelenlerin<br />

nedenlerinin içimizden kaynaklı olduğunu,<br />

dışarısı olarak gördüğümüz şeylerin<br />

içimizin yansıması olduğunu anlamak<br />

lazım. İçinde olmayan bir şey dışına<br />

yansımıyor.<br />

Bu evrensel yansıma yasasıdır. Bazen<br />

haksızlığa uğruyoruz; çünkü bir şey<br />

öğrenmemiz, içimizdeki bir şeyleri<br />

değiştirmemiz gerekiyor. Bunlar tekrarlayan<br />

döngüler oluşturuyor. Anlayabilmek<br />

için bilmek gerekiyor. Kişisel gelişim<br />

eğitimleri, bunları doğru okumamı ve stresi<br />

yönetebilmemi sağlıyor.<br />

Modern hayatın getirdiği<br />

yüklerden dolayı zihnimiz çok aktif.<br />

Zihni susturabilmek lazım ki vücut<br />

kendini onarsın ve iyileştirsin. Bunu<br />

yapmadığımızdan vücudumuz sürekli stres<br />

altında yaşıyor. Bu noktada anda kalma<br />

sanatı olan meditasyon da çok önemli.<br />

Meditasyonla tek bir şeye odaklanıp zihni<br />

sakinleştirebiliyoruz.<br />

Tüm meditasyon teknikleri aynı<br />

şeye hizmet ediyor: zihin sakinleşsin,<br />

müdahale edici etkisi zayıflasın, ruhum<br />

ile bedenim uyum sağlasın ve ruhumun<br />

sesini duyabileyim. Zihni susturmamız<br />

ruhumuzun sesini duymamızı<br />

kolaylaştırıyor. Ruhumuz her zaman<br />

doğruyu ve yanlışı biliyor. Bu şekilde daha<br />

doğru kararlar verebiliyoruz.<br />

“SANATSAL UYGULAMALARDA MEDİTATİF DURUMDA OLUYORUZ”<br />

l “Fotoğraf çekmeyi, resim yapmayı, doğada zaman geçirmeyi çok seviyorum. Sanatsal uygulamalarda meditatif durumda oluyoruz,<br />

çünkü zihni ona odaklıyoruz. Fotoğraf çekerken ya da resim yaparken zihin renklerde, çizgilerde oluyor. Ve zihni bir şeye odakladığınızda<br />

vücudu sakinleştiren parasempatik sistem aktif hale geliyor, bunun da sağlığa büyük katkısı var.<br />

l Zihnimi susturduğum için ruhumla daha rahat bağlantıda oluyor ve daha dengede kalıyorum. Dengede kaldığımda bu benim<br />

etrafıma da yansıyor. Olanı biteni daha net görüyorum. Hastalarımı ruhsal olarak daha iyi hissedebiliyor, fizik bedenin ötesini daha rahat<br />

görebiliyor, bütüncül fayda sağlayabiliyorum.<br />

l Bizler sadece beş duyuyla sınırlı varlıklar değiliz. Sezgi yeteneği, yani hissetmek hepimizde var. Düzenli meditasyon yapmak zihni<br />

sakinleştirdiğinden diğer yetiler gelişiyor. Yani seziyorum, bana söylenmesine gerek kalmıyor. Çünkü anlayabiliyor, karşımdakini fizik<br />

bedenin ötesinde zihniyle ve ruhuyla bir bütün olarak görebiliyorum. Eğer ben hastamın ruhuna ve zihnine de fayda sağlamak istiyorsam<br />

o zaman orayı da hissedebilmem lazım.<br />

l Hobilerimiz bize bu imkânı veriyor ve ifade edemediklerimizi ifade etmemizi sağlıyor. Yaşamda her şeyi kelimelere dökemiyoruz ama<br />

örneğin, resim yaparak duygularımızı ifade edebiliyoruz. Hobiler ayrıca yaşamı yorumlamamızı da değiştirip bize daha geniş bir perspektif<br />

kazandırıyor ve iyileştirici hormonlarımızı artırıyor. Tüm bunlar da sağlığa yansıyor.”<br />

18 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 19


V<br />

RÖPORTAJ<br />

“İple askılama<br />

ameliyatsız<br />

yüz germe<br />

işlemidir”<br />

İple askılamanın neredeyse estetik<br />

yüz cerrahisine yakın bir germe<br />

sağladığını belirten Medikal Estetik<br />

Hekimi Dr. Gönül Ateşsaçan,<br />

“İple askılama yüzünün hemen<br />

toparlanmasını istemekle birlikte<br />

cerrahi operasyonları tercih<br />

etmeyen hastalar için iyi bir<br />

seçenektir” diyor. Ayrıca bu işlemde<br />

hasta memnuniyetinin yüzde 80-<br />

90’lara ulaştığını vurguluyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

İple askılama işlemine hangi durumlarda<br />

ihtiyaç duyuluyor?<br />

Yüz bölgesindeki yaşlanma;<br />

bağ dokusunun zayıflamasını, yağ<br />

yastıkçıklarının küçülmesini, kolajen ve<br />

elastikiyet kaybını, kemik yapısındaki<br />

değişikliklerin tümünü içeren bir süreçtir.<br />

Bu süreç beraberinde kırışıklıkları ve<br />

sarkmaları getiriyor. Yaşımızı ele vermeye<br />

hatta olduğumuzdan daha yaşlı ve<br />

yorgun görünmeye başlıyoruz. Yüzdeki<br />

sarkmaların azaltılmasında cerrahiye<br />

alternatif yöntemler gün geçtikçe artıyor.<br />

Bunlar arasında ilk sırada olanlardan<br />

iple askılama, ameliyatsız yüz germe<br />

işlemidir. İple askılama birçok olumlu<br />

etkiyi beraberinde getiriyor: kırışıklıklar<br />

azalıyor, yüz ovali ortaya çıkıyor, çene<br />

kemiği daha belirgin hale geliyor, medikal<br />

iplerin etrafında oluşan kolajen sayesinde<br />

cilt gençleşiyor, elmacık kemiğinin daha ön<br />

plana çıkmasıyla yüzde Hollywood yanağı<br />

etkisi beliriyor ve doğal görünüm meydana<br />

geliyor.<br />

Estetik yüz cerrahisi yerine hangi<br />

sebeplerle iple askılama tercih ediliyor?<br />

İple askılama yüzündeki hafif ve<br />

orta derecedeki sarkmalardan ve hacim<br />

kaybından şikâyetçi olan, yüzünün hemen<br />

toparlanmasını istemekle birlikte cerrahi<br />

operasyonları tercih etmeyen hastalar<br />

için iyi bir seçenektir. Bilindiği gibi yüz<br />

bölgesi estetik ameliyatlardan sonra ancak<br />

üç ila ayda toparlanabiliyor. Neredeyse<br />

estetik ameliyata yakın germe sağlayan<br />

iple askılamada ise hastanın iyileşmesi<br />

sadece bir hafta sürüyor, hasta günlük<br />

yaşamına hemen geri dönebiliyor. Ayrıca<br />

iple askılama işlemi art arda yapılabiliyor,<br />

konforu ve hasta memnuniyeti de çok<br />

yüksek. Tüm bu nedenle dünyada ve<br />

ülkemizde çok tercih ediliyor.<br />

“İPLE ASKILAMA, YÜZÜN<br />

BÜTÜNÜYLE YUKARIYA<br />

TOPLANMASINI SAĞLIYOR”<br />

İple askılama yüz bölgesinde nasıl bir etki<br />

yaratıyor?<br />

İple askılama işleminde yüzün sarkan<br />

alt 1/3 kısmını düzeltmek için yüzü<br />

yukarıdan çekmemiz gerekiyor. İki ucunda<br />

çift iğne olan “double needle-Fransız askısı”<br />

adı verilen iplerle elmacık kemiklerinin<br />

hizasından veya şakaklardan vektörel<br />

yönde yüzün alt bölgelerine iniyoruz. Aynı<br />

zamanda ipin diğer ucunu saçlı deride ve<br />

bazen de kulak arkasında tutturuyoruz.<br />

“YANSIZ OLARAK BİLGİ<br />

VERMEYİ GÖREV OLARAK<br />

GÖRÜYORUM”<br />

l “Televizyonda bir yıldır program<br />

yapıyorum. Medikal estetikle ilgili dünya<br />

trendlerini inceleyip bu trendleri uygulayan<br />

hekimleri konuk alıyorum. Hekim<br />

olmayan ama kendi alanında uzman olan<br />

konuklarım da oluyor. Ben hem kliniğime<br />

gelen hastalara hem de sosyal medyadaki<br />

takipçilerime sürekli bilgilendirmede<br />

bulunuyorum ve televizyonda çok daha<br />

geniş kitlelere ulaşıyorum. Tamamen<br />

yansız olarak bilgi vermeyi görev olarak<br />

görüyorum. Özellikle beslenme konusuna<br />

önem veriyor, tariflerimi paylaşıyorum. Bir<br />

kişinin bile yaşamını değiştirmesine destek<br />

olursam ne mutlu bana.<br />

l Tabii ki bir hekim ve hasta olarak çok<br />

yönlü bir bakış açım var. Ayrıca hem medya<br />

araçlarını kullanarak hem de çevremdeki<br />

insanlara birebir sorarak insanların en<br />

çok neleri merak ettiğini belirlemeye<br />

çalışıyorum. Bazen enerji çalışmalarını da<br />

işleyebiliyorum. Örneğin kök çakra kiloyu,<br />

cinselliği ve parayı etkiler; bunlar zaten<br />

herkesin sorunu. Para da bir enerji, onu<br />

çekmek lazım. Kadınlar sadece verici olursa<br />

dişil enerjileri düşüyor, eril enerjileri artıyor.<br />

Bu da hormonlarını bozuyor.”<br />

20 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 21


V<br />

RÖPORTAJ<br />

Hastanın yaşam şekline ve cilt yapısına<br />

bağlı olarak değişmekle birlikte, yüz<br />

bölgesinde en çok burun yanındaki<br />

(nazobial) çizgilerde çökme oluyor,<br />

ağız köşesi ve çene arasında çizginin<br />

(marionette) sarkmasıyla buldog görüntüsü<br />

oluşuyor, çene hattı (jawline) sarkıyor. İp<br />

askılama kaşlar, gözler, yanaklar, gıdı ve<br />

çene bölgesine uygulanabiliyor; yüzün<br />

bütünüyle tıpkı ameliyat yapılmış gibi<br />

yukarıya toplanmasını sağlıyor.<br />

Ne tür ipler kullanıyorsunuz?<br />

Bu işlemde içeriğinde PDO<br />

(polidioksanon), PLA (polilaktikasit),<br />

polikaprolakton olan, etkinliği bir buçuk<br />

yıl kadar süren eriyen ipleri veya ana<br />

maddesi silikon ve iç kısmı polyester olan,<br />

biyoyumlu, etkinliği beş yıl kadar devam<br />

eden “Fransız askısı” dediğimiz kalıcı<br />

ipleri kullanıyoruz. İp seçimini hastanın<br />

tercihine, beklentisine, yüz şekline,<br />

“ARİSTO YAŞAM PROGRAMI<br />

İLE KİŞİYİ DÖNÜŞTÜRÜYOR,<br />

MEDİKAL ESTETİK İŞLEMLERİ<br />

İLE DEĞİŞTİRİYORUZ”<br />

l “Hastalar kliniğimizde dönüşüm ve değişim<br />

yaşıyor. Dönüşüm için kişinin mutlaka içten<br />

değişmesi gerekiyor. Bütünsel iyilik; duygu,<br />

düşünce, ruh ve bedenin iyi olma halidir. Bu da<br />

kişinin tedavisine aktif katılımıyla gerçekleşir;<br />

tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi.<br />

l Aynaya baktığımızda kırışıklıklarımızı<br />

görüyorsak gerçekten iyi hissetmiyoruz. Ama<br />

kendimize yatırım yapıyorsak iyi hissediyoruz,<br />

hormonlarımız değişiyor, üstelik yaşamımıza daha<br />

iyi şeyleri çekiyoruz. İyi olma hali, fiziksel ve ruhsal<br />

bütünlük gerektiriyor. Çok depresif olan, büyük<br />

üzüntü ya da hastalık yaşamış birinin fiziksel olarak da<br />

örneğin kaşları çatılıyor, gözleri aşağıya iniyor, yüzü<br />

sarkıyor. Yaşadığımız her şey bedenimizi etkiliyor.<br />

Aslında yaşadığımız olaylar ve duygular bedeni, cildi<br />

şekillendiriyor. Biyografimiz biyolojimiz haline geliyor.<br />

l Ben hastalarımın iyi hissetmesi için de<br />

çeşitli tedaviler yapıyorum; homeopati, manyetik<br />

biorezonans (titreşim-frekans tıbbı), enerji terapisi<br />

gibi. En önemli frekans değişimlerinden biri besinlerdir.<br />

Diyet programımla besinleri dengeliyorum. Genelde<br />

hayvansal gıdaların çok az, titreşimi yüksek<br />

olan sebzelerin, meyvelerin, bakliyatın ise çok<br />

tüketilmesini öneriyorum. Bu beslenme düzeniyle<br />

hastanın cildi güzelleşiyor.<br />

l Yani hastaya sadece fiziksel olarak değil,<br />

bütünsel olarak bakıyorum. Örneğin, sadece medikal<br />

yüz estetiği için gelmiş bir hastanın cildinde çok<br />

geniş gözenekler veya akneler varsa süt, yoğurt<br />

ve peynir gibi gıdaları kesiyorum. Hayvansal gıda<br />

yediğimizde cildimiz daha sıkı olacak sanıyoruz<br />

ama tam tersine cildimiz daha da çöküyor ve belli<br />

yerlerle yağ toplanıyor. Hastanın yakınlarda yaşadığı<br />

travmaları öğreniyor, onu geçmişiyle birlikte inceliyor<br />

ve tanıyorum. Hastalarıma hem fiziksel hem ruhsal<br />

olarak dokunuyorum.”<br />

yaşına, cilt tipine ve uygulanan bölgeye<br />

göre yapıyoruz. Hasta gençse veya iplerin<br />

vücudunda kalmasını istemiyorsa geçici<br />

ipleri, ileri yaşlardaysa ve yıllarca rahat<br />

etmek istiyorsa kalıcı ipleri, bazen de<br />

kombine işlemleri tercih edebiliyoruz. Son<br />

beş yıldır iple askılamada kullandığımız<br />

iplerin hepsi 360 derece etki yaratıyor.<br />

“İŞLEM EN FAZLA 10 DAKİKA<br />

SÜRÜYOR”<br />

Uygulama nasıl yapılıyor?<br />

Uygulama yapmadan önce hastanın<br />

elmacık kemiklerini, marionette çizgisini,<br />

jawline çizgisini inceliyor, “fox eyes/<br />

cat eyes” dediğimiz kaş kaldırma ve<br />

göz çekme işlemleri açısından dikkatle<br />

değerlendiriyoruz. Uygulamanın tamamı<br />

bir buçuk saati bulabiliyor, ancak işlemin<br />

kendisi en fazla 10 dakika sürüyor. İple<br />

askılama invaziv bir işlem olup lokal<br />

anesteziyle uygulanıyor.<br />

Uygulama sonrasında hastayı neler<br />

bekliyor?<br />

İşlem sonrasında yüz bölgesinde şişlik<br />

veya morluk oluşmuyor, iz kalmıyor. Bazen<br />

anestezi nedeniyle hafif ödem görülebiliyor.<br />

Hastanın 24-48 saat boyunca yüz korsesi<br />

takması ve yemek yerken ağzını çok<br />

açmaması gerekiyor.<br />

Bu işlem kimler için uygun?<br />

İple askılamayı genelde 45 yaş ve üstü<br />

hastalar tercih ediyor. İlgi yüksek, şu anda<br />

neredeyse herkes iple askılama istiyor.<br />

Hem ülkemizden hem yurt dışından gelen<br />

hastalarımız var. Kadınlar kadar erkekler<br />

de bu işlemi yaptırıyor. Bununla birlikte<br />

20’li yaşlardaki hastalarım olduğunu da<br />

söylemeliyim. İple askılama işlemini ben de<br />

yaptırdım, dolasıyla hekim olmanın yanı<br />

sıra bir hastayım. Bu nedenle hastalarımın<br />

şikâyetlerini çok daha iyi algılıyorum. İple<br />

askılamada hastanın yüzü doğru seçilmeli.<br />

Cilt çok ince ve kırışmış ise sonuç istenen<br />

düzeyde olmayacak, kalın ve çok ağır ise<br />

ipler bu işlem için yetersiz kalacaktır. Önce<br />

dolgu, HIFU, mezoterapi yapıp daha sonra<br />

askı uygulayabiliyoruz. Ama çok geniş<br />

yüzlerde iple askılama yapılmaz, önce<br />

yüzü inceltmemiz gerekir. Dokular çok<br />

sarkmışsa da önce doldurup sonra yüzü<br />

aynı düzleme getirmemiz lazım.<br />

Uygulamanın etkisi ne zaman ortaya<br />

çıkıyor?<br />

Uygulama anında çizgiler ve sarkmalar<br />

tama yakın düzeliyor. İşlemin yerleşmesi ve<br />

daha doğal görünmesi için bir ila üç hafta<br />

arasında bir sürenin geçmesi gerekiyor. İlk<br />

hafta hasta memnuniyeti -gerginlik değil<br />

de daha doğal görünüm açısından- yüzde<br />

20’yken üçüncü hafta sonunda yüzde 80-<br />

90’lara ulaşıyor.<br />

“BESİNLERLE<br />

İYİLEŞMEMİZ MÜMKÜN”<br />

l “Diyet, Yunancada ‘yaşam<br />

şekli’ demek. Benim geliştirdiğim<br />

‘Aristo Diyeti’ tanımı buradan geliyor.<br />

Dünyada değişmeyen tek şey<br />

değişimdir, değişmemiz gerekiyor. Hiç<br />

kimse tek başıma yaşamıyor; evde bir<br />

kişi değişirse bir süre sonra üç dört<br />

kişi değişiyor. Benim beslenme şeklim<br />

çevremi de hastalarımı da etkiliyor,<br />

bakış açım herkese geçmeye başlıyor.<br />

İnsanların tarifleri de yavaş yavaş<br />

değişiyor. Sık sık gördüğümüz şeyleri<br />

taklit ediyoruz. Çok yağlı yemekleri<br />

sürekli yaparsam beni izleyenler/<br />

takip edenler de yağlı yemek yapar.<br />

Sağlıklı tarifleri vermemim nedeni de<br />

bu. Bu benim için bir görev; bilginin<br />

zekâtı gibi. Bir hekim olarak Aristo<br />

Diyeti ile görevimi yapmaktan çok<br />

keyif alıyorum. Aslında bu bir diyet<br />

değil, yaşam şeklimizin değişmesi.<br />

Örneğin, sabah kalktığımızda ne<br />

yiyeceğimizi düşünmeden yiyorsak o<br />

artık bizim alışkanlığımız olmuştur.<br />

Bu alışkanlığın kazanılması üç altı<br />

hafta arasında değişiyor.<br />

l Tüm hastalarımla daha iyi<br />

uyku uyuması, ileride daha sağlıklı<br />

olmak adına aynı bedende sağlığını<br />

koruyarak ilerlemesi, vitamin ve<br />

mineral dengesini sağlamak için nasıl<br />

beslenmesi gerektiği, bol su içmesi,<br />

çay ve kahveyi az tüketmesiyle ilgili<br />

sohbet ediyorum. Yüzde 90 bitkisel<br />

bazlı (sebze, meyve, bakliyat), yüzde<br />

10 hayvansal bazlı beslenmemiz<br />

lazım. Hayvansal gıda bir süre sonra<br />

bizi yorgun ve halsiz yapıyor. Sürekli<br />

hayvansal gıda alanlar ilaçlarla<br />

iyileşmeye çalışıyor, oysa besinlerle<br />

iyileşmemiz mümkün. Bitkisel bazlı<br />

beslenenler çok daha enerjik olurlar,<br />

uykuları düzelir, stresleri azalır. Vakit<br />

buldukça meditasyon yapmak ve<br />

anda kalmak da çok önemli.”<br />

22 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 23


V<br />

GÜNDEM<br />

Botoks değil<br />

NoTOX!<br />

Mutluluk garantili<br />

medikal estetik<br />

uygulamaları<br />

Medikal estetik uygulamaları, karşımızdakini son derece memnun eden hediye<br />

seçenekleri arasına çoktan girdi. Sevgililer Günü’nde sevgilinize trendy bir<br />

hediye sunmak istiyorsanız önerilerimize göz atabilirsiniz.<br />

Melek Yazıcı<br />

Yıllar önce Amerika’da uygulanmaya<br />

başlayan, kısa bir süre önce de Türkiye’ye<br />

giriş yapan NoTOX, estetikteki yeni<br />

trendimiz. Bu yeni uygulama botoksun<br />

pabucunu dama atar mı bilemiyoruz ama<br />

kendisini biraz daha yakından tanımak<br />

istedik.<br />

Bildiğiniz gibi botoks uygulaması,<br />

kırışıklıklarla savaşımızda olmazsa<br />

olmazımız, baş tacımız. Medikal estetik<br />

uygulamalarındaki devrimimiz. Tabii<br />

ki botoksun kullanılmaya başlamasının<br />

üzerinden yıllar geçti. Onun peşi sıra<br />

dolgular geldi, mezoterapiler ortalığı kasıp<br />

kavurdu, iple askılama (vs) hayatımıza girdi.<br />

Pek çok medikal estetik hekimi, artık tüm<br />

bunları bütünleşik olarak uygulamaktan,<br />

hastalara en doğal ve en “kendi gibi”<br />

görünümü sunmaktan yana. Öte yandan<br />

medikal estetikteki yenilikler tabii ki son<br />

sürat devam ediyor. Yakın zamanda da bu<br />

alana NoTOX uygulaması girdi.<br />

NOTOX’UN BOTOKSTAN FARKI<br />

NoTOX’un botokstan en büyük farkı,<br />

doğal yüz ifadesini daha fazla koruması.<br />

Bu uygulama, yüz bölgesindeki ince<br />

kırışıklıkları yok ederken sizi daha yorgun<br />

gösteren derin ve kalıcı kırışıklıkların<br />

ortadan kalkmasını destekliyor, daha taze<br />

ve daha genç bir cilt vadediyor.<br />

Kırışıklığa sebebiyet veren damarları<br />

gevşetmek amacıyla radyofrekansın<br />

kullanıldığı, bu yapılırken iki sivri uca<br />

sahip iğne aracılığıyla belirli dozda<br />

radyofrekans enerjisinin aktarıldığı<br />

uygulama, cilde kesinlikle kimyasal bir<br />

sıvı verilmemesiyle dikkat çekiyor. Botoks<br />

uygulaması, yüz bölgesindeki kasları geçici<br />

olarak dondururken NoTOX, cilt içindeki<br />

sinirleri onarıyor.<br />

FDA (US Food and Drug<br />

Administration-Amerika Gıda ve İlaç<br />

Dairesi) onaylı NoTOX’un ciltteki<br />

kırışıklıkları iki yıl içinde azalttığı<br />

belirtiliyor. Glabellar Furrow Relaxation<br />

(GFX) adıyla da bilinen NoTOX, adı<br />

üzerine asıl olarak kaşlar arasındaki bölgeyi<br />

hedefliyor, daha kalkık kaşlar vadediyor,<br />

alın bölgesindeki kırışıklıkları gideriyor.<br />

Bununla birlikte NoTOX’un bir başka farkı<br />

da kaşa yakın kırışıklıklarda, gözaltı ve<br />

ağız çevresi bölgelerinde de etkin sonuçlar<br />

vermesi. Bilindiği gibi botoks, bu bölgelerin<br />

tedavisinde kullanılamıyor.<br />

NoTOX, düşük çapraz bağlı hyalüronik<br />

asit içeriğine sahip. Bu özelliğiyle hem en<br />

ince ciltlerde hem de en ince çizgilerde bile<br />

fayda sağlıyor, ayrıca doğal bir gençleşme<br />

sunuyor.<br />

NoTOX, 15 dakikalık bir sürede<br />

uygulanıyor. Sonuç, uygulamanın hemen<br />

sonrasında fark ediliyor, etkisi ise 6-8 ay<br />

devam ediyor.<br />

Bu uygulama, alın ve ağız bölgesinde<br />

kırışıklıkları, kaz ayağı, kaş çatma çizgisi,<br />

sigara içenlerde ve çok güneşlenenlerde<br />

görülen soluk cilde sahip olanlara<br />

öneriliyor. Öneri yaş grubu ise 30 ve üstü.<br />

NoTOX, en çok botoksu deneyip memnun<br />

kalmayanlar tarafından tercih ediliyor.<br />

NoTOX’un ağrılı bir tedavi olmadığını,<br />

enjeksiyon işlemi sonrasında oluşabilen<br />

şişlik, morluk ve kızarıkların da kısa<br />

sürede kaybolduğunu belirtmeliyiz. Bir<br />

başka notumuz ise şu: NoTOX’tan botoks<br />

uygulamasının kalıcılık sürecini uzatmak<br />

için de yararlanılabiliyor.<br />

24 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 25


V<br />

GÜNDEM<br />

Ultrasonun gücü adına: HIFU<br />

Gelişen teknoloji, medikal estetik<br />

uygulamalarındaki seçenekleri hızla<br />

artırıyor. Ultrason dalgalarından ve küçük<br />

iğneli uçlarla uygulanan radyofrekans<br />

dalgalarından yararlanılarak yapılan<br />

uygulamalar ise son dönemde sık sık tercih<br />

ediliyor. Ameliyatsız cilt gençleştirme<br />

sağlayan HIFU (Ultraformer yüksek şiddetli<br />

fokuslu ultrason) da bunlardan biri. Yüz<br />

bölgesine yüksek yoğunluklu odaklanmış<br />

ultrason dalgalarının verildiği bu uygulama<br />

cildi en derinden en yüzeye kadar yeniliyor,<br />

cildi ve cilt altı dokusunu sıkıştırıyor, yağ<br />

dokusunun hacmini azaltıyor.<br />

ETKİSİ BİR, BİR BUÇUK YIL<br />

SÜRÜYOR<br />

FDA (US Food and Drug<br />

(Administration-Amerika Gıda ve İlaç<br />

Dairesi) tarafından onaylanmış olan<br />

uygulama sırasında cildin üç farklı<br />

derinliğine ultrason dalgaları veriliyor,<br />

bunlar 1,5, 3 ve 4,5 mm derinliğe ulaşıyor.<br />

Uygulama, cilde zarar vermeden cilt<br />

altındaki dokularda direkt etki oluşturuyor.<br />

Ciltte herhangi bir ağrı veya tahriş<br />

yaratmadığı gibi ciltteki kolajeni uyarıp<br />

hızlandırıyor. Kesi ve yara izi olmaması<br />

da ayrı bir avantaj. HIFU uygulaması üç<br />

seansta tamamlanıyor. Sonuçlar bir ay<br />

içinde görülmeye başlansa da maksimum<br />

sonuca ulaşılması dört ila altı ayı bulabiliyor.<br />

HIFU uygulamasının etkisi bir, bir buçuk<br />

yıl sürüyor. Eğer yüz bölgesinde çok<br />

fazla sarkma varsa HIFU uygulaması, iple<br />

askılama yöntemiyle kombine edilebiliyor.<br />

Bu kombine işlem sonrasında yüz bölgesinde<br />

bir hafta boyunca küçük cilt dalgalanmaları<br />

olabiliyor. Sonuçlar ise hemen görülüyor.<br />

HIFU uygulamasından yüz bölgesi dışında<br />

kollarda, iç bacaklarda ve karın bölgesinde<br />

de yararlanılabiliyor. Atopik cilt yapısına<br />

sahip olanlara ise bu uygulama önerilmiyor.<br />

Kategorisindeki<br />

en güçlü kokteyl<br />

olan Tiziano’yu<br />

deneyimleyin<br />

Mezoterapi, yüz gençliği ve güzelliğinde<br />

vazgeçilmez bir yöntem ama ürün tercihi<br />

de çok önemli. Ürün tercihi söz konusu<br />

olduğunda ise Tiziano’dan söz etmemek<br />

olmaz. Tiziano, yaşlanma sorunlarına karşı<br />

uygulanan ve oldukça başarılı sonuçlar<br />

elde edilen bir kokteyl. İçeriğinde organik<br />

kök hücreleri (meristem hücreleri), Omega<br />

CTP kompleksi, Omega 3-6-9, bakır<br />

peptit, resveratrol, kolajen, hyalüronik asit<br />

bulunan Tiziano, aminoasitlerden oluşan ve<br />

aynı zamanda meristem hücreleri içeren tek<br />

mezoterapi kokteyli olarak tanımlanıyor.<br />

Tiziano’nun kategorisindeki en güçlü<br />

kokteyl olduğunu da vurgulamalıyız.<br />

35 YAŞ VE ÜSTÜ İÇİN UYGUN<br />

Antiaging amacıyla kullanılan<br />

Tiziano’nun içeriğindeki maddeler<br />

genellikle 35 yaş ve sonrasında vücut<br />

tarafından üretilemiyor. Bu nedenle de<br />

yüz bölgesinde ince çizgiler, sarkma ve<br />

çökme gibi yaşlanma belirtileri oluşmaya<br />

başlıyor. Tiziano mezoterapi kokteyli<br />

ile bu problemler ortadan kalkıyor, cilt<br />

onarılıp besleniyor, lifting etkisiyle de ciltte<br />

sıkılaşma meydana geliyor.<br />

İnce çizgileri giderme, ciltte liftin etkisi<br />

yaratma ve cildi forma sokma konularında<br />

son derece becerikli olan Tiziona<br />

mezoterapi kokteyli, gözaltı torbaları dahil<br />

yüz ve boyun bölgelerinin yanı sıra dekolte,<br />

eller, göbek, kol altları ve uyluk içlerine<br />

uygulanıyor. İçeriğinde bulunan organik<br />

kök hücreler, resveratrol ve bakır peptit<br />

sayesinde zamanla yaşlanmaya bağlı olarak<br />

incelen cildi onarıyor ve kalınlaştırıyor.<br />

Ayrıca Tiziano gibi Rönesans mezoterapi<br />

ailesinin bir başka üyesi olan Michalengelo<br />

ile sağlanan ve yağ yıkımı sonrası<br />

oluşabilecek sarkmaları da önlüyor. Bu<br />

kokteyl, uzman medikal estetik hekimleri<br />

tarafından dört ila sekiz seans arasında<br />

cilde enjekte ediliyor. Tedavi sonra erdikten<br />

sonra ise üç ayda bir cildin ihtiyacına göre<br />

tekrarlanıyor.<br />

Genelde mezoterapi yöntemlerinde 100-<br />

200 arası iğneli işlem yapılıyor. Tiziano’nun<br />

önemli bir farkı da burada; sadece 20-24<br />

özel noktaya uygulanıyor. Aktif maddeler, 3<br />

cm aralıklarla uygulanan bölgeye homojen<br />

olarak dağılıyor, yani daha az uygulama<br />

noktası ile daha etkin sonuçlar elde<br />

ediliyor.<br />

26 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 27


V<br />

İPUCU<br />

Cildimiz kış aylarında her zamankinden daha fazla özen ister.<br />

Çünkü soğuk hava kan dolaşımını yavaşlatır, dolayısıyla cildimizin nem ihtiyacı artar.<br />

Rüzgârlı ve yağışlı havalar ise cildimizi yıpratır. Pandemi şartlarının olumsuz etkisi de cabası.<br />

Peki bu durumda, kış aylarında sağlıklı ve canlı bir cilde ulaşmak için neler yapmalıyız?<br />

Melek Yazıcı<br />

Kış<br />

bakımının<br />

10 püf<br />

noktası<br />

1Cildinizin kurumasını<br />

engelleyin. Kış aylarında cildimiz<br />

kurur, hatta pul pul dökülmeler<br />

yaşayabilir. Soğuk havanın etkisiyle<br />

kızarıklıklar, siyah noktalar ve sivilceler<br />

de oluşabilir. Bunları engellemek<br />

için cildinizi temizlerken köpük<br />

formundaki hafif ürünler kullanın, cilt<br />

tipinize uygun bakım ve yağ kontrolü<br />

yaptırın.<br />

2<br />

Cildinizi nemlendirmeyi ihmal<br />

etmeyin. Cildin nem dengesini<br />

korumak her zaman önemli<br />

ama kış aylarında biraz daha önemli.<br />

Bu nedenle kış aylarında daha güçlü<br />

nemlendiriciler kullanın, yüzünüzün<br />

yanı sıra boyun bölgenizi ve ellerinizi<br />

nemlendirmeye özen gösterin. Çünkü<br />

bu bölgeler de kıştan yoğun olarak<br />

etkileniyor. Aynı şekilde dudaklar<br />

da kışın sıklıkla kuruyup çatlıyor.<br />

Nemlendiricinizi günde birkaç kez<br />

uygulayın, ayrıca yüksek nemlendirme<br />

etkisine sahip maskeleri ve serumları<br />

da ilgi alanınıza alın.<br />

3<br />

Peeling ve buhar uygulamaları<br />

yapın. Kış aylarında yıpranan<br />

cildinize nefes aldırmak ve<br />

yenilemek için peeling yapın, bu<br />

şekilde ölü hücrelerden kurtulun, kan<br />

akışınızı hızlandırın ve cilt bariyerinizi<br />

güçlendirin. Cildinize buhar<br />

uygulayarak da daha iyi nefes almasını<br />

sağlayın.<br />

4<br />

Güneş koruyucu ürünler<br />

kullanın. Güneşin zararlı etkileri<br />

sadece yaz aylarında değil kış<br />

aylarında da geçerli. Dolayısıyla güneş<br />

koruyucu ürünleri her gün dışarıya<br />

çıkarken cildinize uygulayın.<br />

5<br />

Doğal ve doğru ürünler<br />

kullanın. Kimyasallar hayatımızın<br />

her yerinde ve bizler de kimyasal<br />

içermeyen gıda dahil her ürünün<br />

peşinde koşuyoruz. Cildimize de doğal<br />

ürünler uygulamamız, bunun yanı sıra<br />

ürünleri cilt yapımıza ve ihtiyaçlarına<br />

göre seçmemiz çok önemli. Tabii ki<br />

bunu sadece kış aylarında değil, yılın<br />

her günü gündeminize almalısınız.<br />

6<br />

Cildinizi canlandırmak için<br />

medikal estetik uygulamalarından<br />

destek alın. Cildinizde daha canlı<br />

ve daha genç bir görünüm için gençlik<br />

serumlarından mezoliftinge kadar uzanan<br />

bir çerçevede pek çok medikal estetik<br />

uygulaması mevcut. Serumla uygulanan,<br />

cilt kalitenizi artırıp leke ve aknelerden<br />

kurtulmanıza destek veren glutatyon<br />

tedavisini de göz ardı etmeyin.<br />

7<br />

Sağlıklı beslenmeye özen<br />

gösterin. Bol su içmeyi ihmal<br />

etmeyin, çünkü bol su içmek cilde<br />

kaybettiği nemi geri vermenin en doğal<br />

yoludur. Antioksidan açısından zengin<br />

yeşil yapraklı sebzeler, havuç, balık,<br />

kuruyemiş ve yumurta gibi gıdalarla<br />

cildinizi destekleyin. A, C ve E vitamini<br />

takviyelerini de cilde olan olumlu<br />

etkileri nedeniyle tercih edin.<br />

8<br />

Duş alma sürenizi kısaltın.<br />

Yaz aylarında günde birkaç<br />

kez yapılan duş alma aktivitesi<br />

kış aylarında doğal olarak azalıyor.<br />

Bu da kötü bir şey değil, çünkü kış<br />

aylarında cildimiz daha çok kuruyor.<br />

Cilt kuruluğunu daha fazla artırmamak<br />

için kış aylarında duş sayısıyla birlikte<br />

süresini de azaltmakta fayda var. Bu<br />

sırada yağ bazı yoğun ürünleri tercih<br />

etmeniz de cildinize iyi gelecektir.<br />

9<br />

Uykunuza dikkat edin. Dış<br />

etkenlere maruz kalmadan sağlıklı<br />

ve yeterli bir şekilde uyumak<br />

cildimize gayet faydalı. Karanlıkta<br />

uyuyarak antioksidan melatonin<br />

hormonunun salgılanmasına izin verin.<br />

İyi ve sağlıklı uyku hem hücrelerimizin<br />

çoğalmasına olumlu etki ediyor hem de<br />

kolajen uyarımını artırıyor. Tüm bunlar<br />

da cildimize olumlu yansıyor.<br />

10<br />

Stresi yönetin. Hepimizin<br />

bildiği gibi yaşadığımız<br />

dünya kendi başına bir stres<br />

kaynağı. Ondan kurtulmak son derece<br />

zor olsa da cildimizde yağ üretimini<br />

artıran, bariyerlerini olumsuz etkileyen<br />

ve pek çok cilt problemine neden olan<br />

stresi doğru yönetebilirsek cildimizi de<br />

korumuş oluruz.<br />

28 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 29


V<br />

RÖPORTAJ<br />

Estetik cerrahide<br />

çığır açan yöntem:<br />

Kök hücre<br />

tedavisi<br />

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ertan Günal, son on yılda yapılan<br />

araştırmaların kök hücre tedavisinde çığır açtığını belirtiyor. Op. Dr. Ertan Günal, kök hücrelerin yüze<br />

ve boyuna enjekte edilmesinin ince kırışıklıkların ve boyun çizgilerinin, leke, akne ve akneye bağlı izlerin<br />

azalması, cilt kalitesinin artması ve cildin sıkılaşması gibi sonuçları olduğunu açıklıyor.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

Sizden öncelikle kök hücrenin ne olduğunu<br />

öğrenebilir miyiz?<br />

Kök hücreler, olgunlaşmış hücreleri ve<br />

dokuları üreten, sürdürme ve farklılaşma<br />

kapasitesine sahip hücrelerdir. Son on<br />

yılda yapılan araştırmalar kök hücre<br />

tedavilerinde çığır açmıştır. Şu anda<br />

birçok branşta tedaviye cevap vermeyen<br />

hastalıklarda veya hastalığın ilerlemesinin<br />

durmadığı durumlarda kök hücre tedavileri<br />

kullanılmaktadır. Bu çalışmalar gösteriyor<br />

ki gelecek yıllarda kök hücre birçok<br />

hastalıkta altın standart olarak yer alacaktır.<br />

Kök hücreler, yeni doğanlarda yüksek<br />

miktarda oluyor ve yaş ilerledikçe<br />

azalıyor, değil mi? Karşılaştırma<br />

yapabilmek adına örneğin bir bebekte ve<br />

65 yaşındaki bir bireyde kaç kök hücre<br />

olduğunu belirtebilir misiniz?<br />

Dünyaya yeni gelen bebeklerde her<br />

10.000 hücreden biri kök hücredir. Ancak<br />

yaşın ilerlemesiyle birlikte bu oran azalır.<br />

65 yaşındaki orta yaşlı bir kişide kök hücre<br />

sayısı 1 milyonda birdir.<br />

“KÖK HÜCRE ALANINDA CİDDİ<br />

GELİŞMELER OLDU”<br />

Kamuoyu, estetikte kök hücre tedavisini<br />

yıllar önce müzisyen Sertab Erener’in<br />

Almanya’ya gitmesi, kök hücre tedavisi<br />

yöntemiyle cilt gençleştirme yapmasıyla<br />

duydu. Elbette o günden bugüne kök hücre<br />

tedavisinde çok yol alındı. Neler değişti<br />

mesela son yıllarda?<br />

Tabii ki teknolojinin ilerlemesi ile her<br />

alanda olduğu gibi kök hücre elde etme,<br />

çoğaltma ve kullanım alanlarında da ciddi<br />

gelişmeler oldu. Şu anda elde edilen kök<br />

hücre sayıları eskiye göre çok daha yüksek.<br />

Ayrıca hangi bölgelerden elde edilen kök<br />

hücrelerin daha faydalı olduğunu biliyoruz<br />

veya hangi hücre tipinin hangi hastalıkta<br />

ya da hangi estetik işlemde daha başarılı<br />

olduğunu da biliyoruz. Bu da yapılan<br />

tedavide başarı oranlarını çok yükseltiyor.<br />

Türkiye’de ne zamandır uygulanıyor bu<br />

tedavi? Hastaların ilgisi ne düzeyde?<br />

Türkiye’de on yıldır kök hücre<br />

tedavileri uygulanmaktadır ama son bir iki<br />

yıldır kullanım alanlarının artması ve alınan<br />

başarılı sonuçlar kök hücre tedavisinin<br />

yaygınlaşmasını sağladı.<br />

Şu anda hem yurt içi hem de yurt<br />

dışında birçok hastamıza hem hastalıkların<br />

tedavisinde hem de estetik uygulamalarda<br />

ve cerrahilerde kök hücre tedavisi<br />

yapmaktayız. Gün geçtikçe de talebin<br />

arttığını görüyoruz.<br />

Tedavide kullanılan kök hücreler, eskiden<br />

daha çok kemik iliği ve kordon kanından<br />

alınıyordu diye biliyoruz. Günümüzde<br />

kök hücreler vücudun başka hangi<br />

bölgelerinden alınıyor?<br />

Birçok dokudan kök hücre elde<br />

edebiliriz; kemik iliği, kemik, kıkırdak,<br />

kan, yağ veya deri. Hem elde edilen kök<br />

hücrenin sayısının ve kalitesinin fazla<br />

olması hem de teknik olarak daha kolay<br />

ve pratik olması sebebiyle şu anda en çok<br />

tercih ettiğimiz doku yağdır. Alınan yağın<br />

ileri teknoloji yöntemleri ile ayrıştırılması<br />

sonucunda kaliteli ve yüksek sayıda kök<br />

hücre elde edebiliyoruz.<br />

“YAŞLANMANIN TEMELİNDE KÖK HÜCRE SAYISININ AZALMASI VARDIR”<br />

“Yaşla beraber kök hücre sayısı azaldığı için vücudumuzdaki hücre yenilenmesi yavaşlar. Aslında yaşlanmanın temelinde de kök hücre<br />

sayısının azalması vardır. Örnek olarak, yüzümüzdeki cilt ve cilt altındaki kök hücre sayısının azalması, yüzümüzdeki derilerin sarkması,<br />

cildimizin kalitesinin azalması, lekelerin düzelmemesi ve yüzümüzdeki volüm eksikliklerinin sebeplerinden bir tanesi de yenileme yapacak<br />

kök sayısının azalmasıdır.”<br />

30 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 31


V<br />

RÖPORTAJ ????????V<br />

Kök hücreler hangi hastalıkların<br />

tedavisinde kullanılıyor?<br />

Günümüzde o kadar çok alanda kök<br />

hücre tedavisi uygulanıyor ki burada<br />

saymakla bitmez. Ama estetik uygulamalar,<br />

diz kapağı gibi eklem rahatsızlıkları,<br />

nörolojik hastalıkların tedavileri, kanser<br />

tedavileri, kısırlık tedavileri ve ereksiyon<br />

problemleri şu an en sık yapılan kök hücre<br />

tedavileridir.<br />

“DAHA GENÇ VE DAHA FERAH<br />

YÜZLER ELDE EDEBİLİYORUZ”<br />

Kök hücrelerin yüz estetiğinde kullanımı<br />

nasıldır ve faydaları nelerdir?<br />

Kök hücreleri estetik cerrahide en çok<br />

kullandığımız alan yüz bölgesidir. Elde<br />

edilen kök hücrelerin yüze ve boyuna<br />

enjekte edilmesi ile ince kırışıklıkların<br />

azalması, cilt kalitesinin artması, leke<br />

tedavileri, akne ve akneye bağlı skarların<br />

(izlerin) tedavileri, cildin sıkılaşması ve<br />

boyun çizgilerinin azalması sağlanabilir.<br />

Böylece daha genç ve daha ferah yüzler elde<br />

edebiliyoruz.<br />

Ayrıca elde edilen %100 stromal<br />

kök hücre (svf) ile zenginleştirilmiş yağ<br />

dolgularıyla kalıcı ve çok daha homojen<br />

çene, yanak, dudak belirginleştirme, kaş<br />

kaldırma, ışık dolgusu ve alın dolguları<br />

yapıyoruz.<br />

İkinci sırada saç uygulamaları geliyor.<br />

Yine elde edilen svf, yani kök hücreler ile<br />

saç dökülmeleri engelleniyor, saçın güçlü<br />

ve daha dolgun gözükmesi sağlanıyor. Her<br />

saç telinin kalınlaşması ile daha yoğun<br />

bir görünüme ulaşabiliyoruz, hatta bu<br />

uygulama bazı hastalarda yeni saç kökü<br />

çıkartıyor.<br />

Kök hücreleri başka bölgelerde de<br />

kullanıyor musunuz?<br />

Seçilmiş vakalarda meme ve popo yağ<br />

enjeksiyonlarına yine yüzde olduğu gibi<br />

kök hücre ekleyerek çok daha kalıcı ve çok<br />

daha iyi sonuçlar alabiliyoruz. Verdiğimiz<br />

yağların erime oranları çok azalıyor. Bu<br />

sayede verdiğimiz yağlar boşa gitmiyor ve<br />

hastaların uzun süre kullanacakları yağ<br />

enjeksiyonları yapabiliyoruz.<br />

KÖK HÜCRE TEDAVİSİ<br />

ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA<br />

NASIL GELİŞECEK?<br />

“Bu hızla giderse kök hücre tedavisinin<br />

geleceği noktayı tahmin edemiyorum.<br />

Sanırım ileride çok daha fazla alanda ve çok<br />

daha fazla hastalıkta temel tedavi olacak.<br />

Bizim alanımız olan estetikte ise temel<br />

yöntemlerden bir tanesi olacağı kesin gibi<br />

duruyor.”<br />

“TÜM İŞLEM SÜRESİ 40 DAKİKA<br />

İLA 1 SAAT ARASINDA DEĞİŞİYOR”<br />

Kök hücre tedavisi tam olarak nasıl<br />

yapılıyor?<br />

Öncelikle operasyonun büyüklüğüne,<br />

yapılacak bölgelerin sayısına ve alanın<br />

genişliğine göre lokal anestezi mi tercih<br />

edeceğimize yoksa genel anestezi altında<br />

mı yapacağımıza karar veriyoruz. İşleme,<br />

bize gereken yağı almakla başlıyoruz. Bu<br />

işlem yaklaşık 10 dakika sürüyor. Daha<br />

sonra alınan yağlar, özel kitler ve cihazlar<br />

ile ayrıştırılıyor. İstediğimiz miktarlarda<br />

kök hücre ve eğer yapacaksak kalıcı yağ<br />

dolguları hazırlanıyor. Operasyon planımıza<br />

göre kök hücrelerimizi ve kalıcı yağ<br />

dolgularımızı belirlenen bölgelere enjekte<br />

ediyoruz. Toplamda tüm işlem süresi 40<br />

dakika ila 1 saat arasında değişiyor.<br />

Tedavi sonrasındaki süreç nasıl ilerliyor?<br />

Hastanın nelere dikkat etmesi lazım?<br />

Bu işlem sonrası hastamızı bir<br />

iki saat dinlendirdikten sonra evine<br />

gönderebiliyoruz. Hastaların birkaç gün<br />

hafif morluğu ve şişliği olabilir, ağrı<br />

neredeyse yok denecek kadar azdır.<br />

Genellikle hastalarımız ikinci ya da<br />

üçüncü gün, günlük hayatlarına<br />

dönebiliyor. Bol sıvı alınması ve<br />

özellikle ilk hafta yağ dolgusu yapılan<br />

yerlere baskı olmaması önemli.<br />

Bu tedavinin riskleri var mı?<br />

Açıkçası operasyon süresinin kısa<br />

olması, hastanın kendi yağ dokusunun<br />

kullanılması ve operasyon alanlarının<br />

küçük olması sebebiyle diğer yöntemlere<br />

göre kök hücre tedavilerinin riskleri çok<br />

azdır. Deneyimli ellerde neredeyse hiç<br />

komplikasyon görmüyoruz.<br />

“HASTALARIMIZ SONUCU<br />

İŞLEMİN HEMEN SONRASINDA<br />

GÖRÜYOR”<br />

Tedavinin etkisi ne zaman görülmeye<br />

başlıyor ve etki ne kadar sürüyor?<br />

Hastalarımız kök hücre ve kök hücre<br />

ile zenginleştirilmiş yağ enjeksiyonlarının<br />

sonucunu işlemin hemen sonrasında<br />

görüyor. Ama ciltteki ve saçtaki etkileri<br />

ikinci ayda maksimuma çıkıyor. Yani<br />

işlemin tam sonuçlarını görmemiz ikinci<br />

veya üçüncü ayda oluyor diyebiliriz.<br />

Sizin kullandığınız kök hücreyle<br />

zenginleştirilmiş yağ enjeksiyonları ile<br />

klasik yağ enjeksiyonlarının farkı nedir?<br />

Klasik yağ enjeksiyonlarında ne kadar<br />

titiz çalışsak da verdiğimiz yağların %30<br />

ila %40’ı ameliyattan sonraki bir ay<br />

içinde eriyor. svf ile zenginleştirilmiş yağ<br />

dolgularında bu oran %5 ila %10 arasında,<br />

yani alınan yağların çok büyük bir kısmı<br />

ömür boyu hastada kalıyor. Dahası bu<br />

yöntem ile yağ dolgusunun inceliğini<br />

ve homojenitesini ayarlayabiliyoruz. Bu<br />

sayede daha pürüzsüz, cilt yüzeyinde<br />

dalgalanmaların olmadığı ve daha kontrollü<br />

dolgular yapabiliyoruz. Ayrıca tabii ki kök<br />

hücrenin etkisiyle ciltteki gençleşme ve<br />

sıkılaşma normal yağ dolgularına göre çok<br />

daha fazla oluyor.<br />

PRP, kök hücre tedavisi midir?<br />

PRP, kandan elde edilen trombosit<br />

hücrelerinden zengin plazmadır. Şöyle<br />

yanlış bir algıyı düzeltmek gerek; saf yağ<br />

transferleri ve PRP, gerçek kök hücre<br />

tedavisi değildir. Tabii ki bunları biz de<br />

kullanıyoruz ve birçok alanda etkilidir<br />

ama bizim kullandığımız yöntemle<br />

karşılaştırıldığında hücre sayıları, hücre<br />

etkinliği ve kullanım alanları çok daha<br />

azdır.<br />

Kök hücre tedavisinin hangi yaştan<br />

itibaren yapılması daha doğru olur?<br />

Aslında bu tedavilerin bir yaşı yok.<br />

İhtiyaç halinde her yaşta yapılabilir ama<br />

tabii ki cildin yaşlanmasının hızlandığı<br />

40’lı yaşlar en büyük hasta grubumuzu<br />

oluşturuyor.<br />

İLERİDE BU TÜR TEDAVİLER ÇOK DAHA EKONOMİK KOŞULLARDA YAPILABİLECEK Mİ?<br />

“Tabii ki öyle olacak. Ne yazık ki şu anda kullandığımız cihazlar ve kitler yurt dışından geliyor. Ama Türkiye’de bunların üretilmesiyle<br />

ilgili birçok çalışma var. Belki önümüzdeki beş yıl içinde yerli ve kaliteli kök hücre kitleri kullanılacak. Bu da ekonomik olarak<br />

rahatlamamızı sağlayacak.”<br />

32 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 33


V<br />

RÖPORTAJ<br />

“Crystalys’in en<br />

beğendiğim özelliği<br />

cildi gençleştirmesi”<br />

Medikal Estetik Hekimi<br />

Dr. Yusuf Taş ile kristal içerikli<br />

dolguları ve Crystalys özelinde<br />

bu dolguların avantajlarını<br />

konuştuk. Dr. Yusuf Taş,<br />

ciddi anlamda dolgunluk<br />

efekti veren Crystalys’in en<br />

beğendiği özelliğinin ise cildi<br />

gençleştirmesi olduğunu ve<br />

bu ürünün yıllarca süren cilt<br />

yenileyici mezoterapik etki<br />

yarattığını ifade etti.<br />

Melek Yazıcı<br />

Meryem Bilici<br />

34 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 35


V<br />

RÖPORTAJ<br />

“KRİSTAL İÇERİKLİ<br />

DOLGULARIN DAHA DA<br />

POPÜLER OLACAĞINI<br />

DÜŞÜNÜYORUM”<br />

l “Crystalys gibi mezoterapik etkisi<br />

olan kristal içerikli dolguların kullanım<br />

miktarı açısından birkaç yıl içinde<br />

hyalüronik asit içeren dolguların çok önüne<br />

geçeceğini, daha da geliştirileceğini ve<br />

popüler olacağını düşünüyorum.<br />

l Bazı hekim arkadaşlarım, bu<br />

uygulamayı yapmaktan çekiniyor. Ama<br />

aslında hyalüronik asit içeren dolguları<br />

uygularken dikkat edilmesi gereken bütün<br />

kurallar, Crystalys gibi kristal içerikli<br />

dolgular için de uygulanırsa hiçbir sorun<br />

yaşanmaz.<br />

l Tabii ki hyalüronik asidi eritebilmek<br />

gibi bir avantajımız var ama kristal içerikli<br />

dolguları da serum fizyolojik aracılığıyla<br />

eritebilmek mümkün. Sadece kristal içerikli<br />

dolguları yüzeye uygulamamak gerekiyor.<br />

Bunu yaptığınız sürece diğer dolgularla<br />

arasında risk yönünden hiçbir fark yok.<br />

l Bu dolgular çok avantajlı. Ürünü<br />

zorlanmadan enjekte ediyorsunuz, ödem<br />

ve yoğun bir ağrı görmüyorsunuz. Sadece<br />

hafif bir kızarıklık oluyor ki bu zaten tüm<br />

dolgu işlemlerinde geçerli.”<br />

Kristal içerikli dolguların özellikleri ve<br />

avantajları neler?<br />

Yabancı bir hastamın özellikle kalsiyum<br />

hydroxipatite dolgu istemesi sayesinde<br />

kristal içerikli dolgudan haberdar oldum.<br />

Biraz araştırdım ama kullanımı bana pek<br />

pratik gelmedi; hazırlamak, sulandırmak<br />

(vs) zorundaydık. Daha sonrasında ise<br />

Crystalys ile tanıştım. Bu ürün, en başta<br />

yüksek oranda (yüzde 55,7) kalsiyum<br />

hydroxipatite içeriyor. Bildiğiniz gibi yıllar<br />

geçtikçe yüz bölgesindeki bağ dokular<br />

ve yağlar aşağıya doğru sarkıyor, daha da<br />

önemlisi kemik dokuda kayıp meydana<br />

geliyor. Kalsiyum hydroxipatite ise yeni<br />

kemik oluşumunu sağlıyor, kolajeni<br />

artırdığı ise bilimsel olarak kanıtlanmış<br />

durumda. Crystalys’in hazır enjektör olarak<br />

sunulması, kullanım açısından pratik<br />

olması da avantaj. Üstelik ciddi anlamda<br />

dolgunluk efekti veriyor ve uzun süreli<br />

kalıcılığa sahip. Bununla birlikte kendi<br />

adıma Crystalys’in en beğendiğim özelliği<br />

cildi gençleştirmesi, yıllarca süren cilt<br />

yenileyici etkisi ve bir mezoterapi ürünü<br />

olması.<br />

“İNSANLARIN BİLİNÇ SEVİYESİ<br />

YÜKSELDİ”<br />

Hastaların kristal içerikli dolguya<br />

tepkileri ne yönde?<br />

Eskiden daha çok botoks ve dolgu<br />

yapıyorduk ama artık hastaların talebi<br />

kristal içerikli dolgu yönünde. Sosyal<br />

medya ve televizyon programları aracılığıyla<br />

insanların bilinç seviyesi yükseldi. “Herkes<br />

aynı görünüyor” şikâyetinde bulunuyorlar<br />

ve farklı uygulamalar ile cilt kalitelerini<br />

artırıcı yöntemlere yöneliyorlar. Crystalys,<br />

cildi gerçekten güçlendiren bir ürün ve<br />

bence tercih edilmesinin asıl sebebi cilt<br />

gençleştirici etkisi. İleride çok daha popüler<br />

olacağını ve daha yoğun kullanılacağını<br />

tahmin ediyorum. Bu ürün özellikle,<br />

“Hocam bana bir şey yap ama doğal olsun,<br />

belli olmasın, çevremdekiler sadece bende<br />

bir farklılık ve hoşluk olduğunu düşünsün”<br />

diyen hastalar, yani dolgunluk yerine<br />

parlaklık isteyenler için ideal bir tercih.<br />

Ürünün uzun süreli kalıcı etkisinden söz<br />

ettiniz. Etkisi ne kadar devam ediyor?<br />

Crystalys, dolgu efekti açısından iki yıl<br />

hatta bazen daha uzun süreli kalıcı etkiye<br />

sahip. Mezoterapik etkisi ise uygulamadan<br />

bir ay sonra başlayıp 8-10 yıla kadar<br />

devam ediyor. Ayrıca hyalüronik asit içeren<br />

dolgulara göre fiyat-performans açısından<br />

daha avantajlı, çünkü aynı sonuca daha<br />

az ürün kullanarak ulaşabiliyoruz. Ama<br />

unutulmaması lazım ki Crystalys’in etkisi<br />

zamana yayılan bir etki.<br />

“UYGULAMA ZORLUĞU SÖZ<br />

KONUSU DEĞİL”<br />

Diğer dolgulardan uygulama açısından bir<br />

farkı var mı?<br />

Aslında çok farkı yok, tek dikkat<br />

edilmesi gereken kristal içerikli dolguyu<br />

kemik üstüne ve cildin derin dokusuna<br />

uygulamak. Bunun dışında diğer dolgulara<br />

göre bir uygulama zorluğu söz konusu<br />

değil. Ürünü kemik üstü çalıştığımız zaman<br />

kemik oluşumunu sağlamakla birlikte<br />

kolajen sentezini artırıyor. Cilt altı derin<br />

çalıştığımızda ise kolajen sentezini direkt<br />

uyarıyor. Karboksi metil selüloz (kıvam<br />

artırıcı bir ham madde) bir hafta içinde yok<br />

oluyor ve ortaya kalsiyum hydroxipatite<br />

çıkıyor. Bu da eridikçe kolajen sentezini<br />

uyarıyor ve kolajen seviyesi artarak<br />

yükseliyor.<br />

Hangi yaştan itibaren uygulanabiliyor?<br />

Her yaş grubunda uygulayabiliyoruz.<br />

Diyelim ki son derece genç, örneğin 25<br />

yaşındaki bir hasta bu uygulamayı istedi.<br />

Böyle bir durumda öncelikle hastanın cilt<br />

yapısına ve kolajen uyarıcısına ihtiyacı<br />

olup olmadığına bakıyorum, ihtiyacı varsa<br />

kullanabiliyorum. İkinci olarak daha<br />

önce herhangi bir dolgu işlemi yaptırıp<br />

yaptırmadığını öğreniyorum. Hasta hiç<br />

dolgu yaptırmadıysa hyalüronik asit içeren<br />

dolguyla başlamayı tercih ediyorum, çünkü<br />

önce efektini, sonucunu görmesi lazım.<br />

Gördüğünden memnun kalırsa Crystalys’i<br />

öneriyorum veya Crystalys’i sulandırıp cilt<br />

altına mezoterapi yapıyorum.<br />

“ÇİFT ETKİ SUNUYOR”<br />

Dolgu yaptırmak isteyen ama Crystalys’i<br />

hiç bilmeyen bir hastanıza bu ürünü nasıl<br />

anlatıyorsunuz?<br />

Benim için hastamın beklentisi, ne<br />

kadar değişim istediği, bu değişime hazır<br />

olup olmadığı çok önemli; öncelikle<br />

bunları anlamaya çalışıyorum. Ardından<br />

hem hyalüronik asitli hem de kristal<br />

içerikli dolguların özelliklerini anlatıyorum<br />

ve seçenek sunuyorum. Hyalüronik<br />

asitli dolguların daha yoğun dolgunluk<br />

verdiğini, örneğin Crystalys’in ise daha<br />

hafif bir dolgunluk sunduğunu, artı olarak<br />

da zamanla cildi gençleştirdiğini ve bu<br />

gençleşme etkisinin yıllarca sürdüğünü<br />

belirtiyorum. Zaten böyle bir seçenek<br />

sunduğunuzda hastanın kristal içerikli<br />

dolguya yöneleceği çok açık. Crystalys,<br />

dolgunluk ve cilt gençleştirme olarak çift<br />

etki sunuyor, mezoterapik etki yaratıyor.<br />

Böyle çok fazla ürün yok.<br />

Bu ürün yaşlanma etkilerini çok<br />

gösteren boyun bölgesinde ve ellerde de<br />

kullanılabiliyor mu?<br />

Yaşlanma tabii ki bütünsel bir süreç.<br />

Hepimiz daha çok yüzle ilgilensek de<br />

boyun ve eller de çok kıymetli ve önlem<br />

alınması gereken bölgeler. Çünkü belli bir<br />

seviyeden sonra boyun ve eller kırışıklıkları<br />

ve yaşı çok belli ediyor. Ayrıca toparlanması<br />

ve tedavi süreci uzun oluyor. Crystalys’i<br />

buralarda da çok rahatlıkla kullanıyor, hatta<br />

boyunda yüz bölgesine göre çok daha iyi<br />

sonuçlar alabiliyorum.<br />

Boyun bölgesi çeşitli mezoterapi<br />

ürünleri ve botoks aracılığıyla da<br />

gençleştirilebiliyor. Uygulayacağınız<br />

yönteme nasıl karar veriyorsunuz?<br />

Pek çok hekim gibi ben de tek bir<br />

uygulamadan çok kombine uygulamaları<br />

tercih ediyorum. Crystalys’i kullandıktan<br />

sonra hastama kolajen artırıcı mezoterapiler<br />

önerebiliyor, mezobotoks yapabiliyor,<br />

iple askılama yöntemiyle tedavisini<br />

destekleyebiliyorum. Özellikle boyun<br />

bölgesinde bugüne kadar tek bir ürün hiç<br />

kullanmadım ve yüz bölgesinde de böyle<br />

çalışmaya başladım.<br />

İyi sonuçlara ulaşmak için kombine tedavi<br />

mi yapmak gerekiyor?<br />

Hastanın mutlaka hayal ettiği bir sonuç<br />

var, aynı şekilde hekimin de. Ama tek bir<br />

işlemle buna ulaşamıyorsunuz, çünkü<br />

sonuç yarım kalıyor. İple askılama ile yüzü<br />

yukarı doğru astınız, fakat cildin yüzeyi<br />

mat, leke ve gözenekler var, sarkmış. Cildin<br />

bu durumunu dolgu ve mezoterapiyle<br />

desteklediğinizde sonuç çok daha iyi<br />

oluyor. Elimizde bu kadar çok ürün varken<br />

bunları kombine olarak kullanmak çok<br />

daha avantajlı. Benim bir de hastamla<br />

birlikte yaş almak gibi bir isteğim var.<br />

Gelsin, 10-15 yılı birlikte götürelim. Bu<br />

şekilde yönlendirme yaptığınızda hastanın<br />

size olan güveni artıyor ve zaten böyle de<br />

olması gerekiyor.<br />

Medikal estetik işlemleri, cerrahi<br />

işlemlerden daha çok mu tercih ediliyor?<br />

İnsanlar, medikal estetik işlemleri<br />

pratikliği, ekonomik oluşu ve sosyal<br />

hayata çok çabuk dönebilmeleri gibi<br />

nedenlerle tercih ediyor. Ama bu noktada<br />

biz hekimlere düşen önemli bir görev var;<br />

hastayı doğru yönlendirmek. Örneğin<br />

ben, estetik cerrahi olmasını gerektiğini<br />

düşündüğüm hiçbir hastaya müdahalede<br />

bulunmuyorum.<br />

Tabii ki botoksunu, dolgusunu<br />

ve mezoterapisi, yani basit işlemleri<br />

yapıyorum ama sonucunu kestiremiyorsam<br />

iple askılamayı veya burun dolgusunu<br />

yapmıyorum. Direkt olarak ameliyat olması<br />

gerektiğini söylüyorum. Bu tür işlemlerde<br />

cerrahi en üst noktadır, ne yaparsak<br />

yapalım cerrahinin vereceği sonucu çok da<br />

fazla veremeyebiliriz. Dolayısıyla o sınırı<br />

hem hastanın mutluluğu ve sağlığı hem<br />

de kendi hekimliğimiz açısından çok iyi<br />

korumamız lazım.<br />

DİĞER KRİSTAL İÇERİKLİ DOLGULARA GÖRE CRYSTALYS’İ TERCİH ETME SEBEBİ<br />

l “Sadece Crystalys için değil tüm dolgu ürünleri için tercih sebeplerim aynı. FDA (Food and Drug Administration-Birleşik Devletler<br />

Gıda ve İlaç Dairesi) onayını ve T.C. Sağlık Bakanlığı kaydını önemsiyorum. Ürünün kaç yıldır ve kaç ülkede var olduğu, bu ürünü kullanan<br />

hekim arkadaşlarımın deneyimleri de benim için çok mühim.<br />

l Tabii ki ürünü getiren firma da aynı şekilde önemli. Firma söz konusu ürünün arkasında ne kadar duruyor, herhangi bir sorunda ne<br />

kadar ulaşılabilir oluyor, danışman hekimleri aracılığıyla size ne kadar destek veriyor, ne kadar eğitim ve bilgilendirme yapıyor? Sonuç<br />

olarak firmanın güvenilir bir firma olması lazım. Böyle bir firmayla çalışmak hekim için büyük bir avantaj.<br />

l Eminim ki kristal içerikli dolgular popüler oldukça pek çok farklı firma ortaya çıkacaktır ama ben bir ürünü kullanmayı tercih<br />

ederken tüm bunlara bakıyorum. Muhtemelen bütün hekimler de bunlara dikkat ediyordur.”<br />

36 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 37


V<br />

MAKALE<br />

Parlak bir cilt ve<br />

sağlıklı görünüm için<br />

gençlik aşısı<br />

İçeriğinde hyalüronik asit,<br />

aminoasitler ve peptitler olan gençlik<br />

aşısı, cildin gençliğini uzun süre<br />

korumak, kırışıklıkları ve sarkmayı<br />

önlemek amacıyla yapılıyor. Cilt,<br />

gençlik aşısı aracılığıyla canlılığını ve<br />

nemini uzun süre muhafaza ediyor,<br />

yaş alma belirtileri ise önleniyor.<br />

Dr. Yasemin Savaş<br />

Medikal Estetik Hekimi<br />

(Dr. Yasemin Savaş Kaliteli Savaş Kliniği Koordinatörü)<br />

Aslında hepimiz çok iyi biliyoruz ki<br />

cildimizin bakıma ve öneme, yani özene<br />

her zaman ihtiyacı var. Çünkü cildimize<br />

ne kadar iyi bakarsak o kadar sağlıklı,<br />

parlak ve canlı görünen bir cilde sahip<br />

oluyoruz. Işıl ışıl ve neme doymuş bir cilt<br />

ise kendimizi iyi hissetmemizi sağlıyor.<br />

Bunun için de cildimizin ihtiyacı olan<br />

medikal estetik uygulamalarını, konusunda<br />

uzman doktorumuzun belirlediği<br />

periyotlarda yaptırmamızda fayda var.<br />

AŞILARLA ARAMIZI İYİ<br />

TUTMALIYIZ<br />

Medikal estetik uygulamaları<br />

kapsamında cilde uygulanan aşılar,<br />

oluşabilecek problemleri önlemeye<br />

yönelik koruyucu işlemlerden birisidir. Yaş<br />

aldığımız süre boyunca cildimizin de aynı<br />

doğrultuda bakıma ihtiyacı oluyor.<br />

Hem yaş almanın verdiği cilt<br />

hasarlarından hem de çevresel etkenlerden<br />

zarar gören cildimizin korunma<br />

ihtiyacından dolayı cilt altına yapılan<br />

aşılarla aramızı iyi tutmalıyız.<br />

Çünkü aşılar ilerde oluşabilecek<br />

sarkmalar, kırışıklıklar, lekelenmeler,<br />

damar ve pigment bozuklukları, nem<br />

kayıpları, ciltte matlaşma, geniş gözenek,<br />

cilt kalitesinde ve elastikiyetinde azalma,<br />

hacim kayıpları gibi problemleri önlemek<br />

amacıyla yine bize yardımcı oluyor.<br />

Cilde uygulanacak aşıların temelinde<br />

cildin ileriye yönelik ihtiyaçlarını doğru<br />

belirlemek, cildi doğru analiz etmek ve<br />

ihtiyaca yönelik koruyucu uygulamayı<br />

yapmak yatıyor.<br />

Her birindeki hedefler ve içerikler<br />

bu nedenle farklılık gösteriyor. Yaş alma<br />

sürecinde kişileri bekleyen sorunlar,<br />

çoğu zaman bu aşıların kombine olarak<br />

uygulanmasını da gerektiriyor.<br />

Daha parlak, daha taze ve daha sağlıklı<br />

bir cilt görünümünün yanı sıra ciltte<br />

sıkılaşma için de önerilen cilt aşılarının<br />

başında ise “gençlik aşısı” geliyor.<br />

GENÇLİK AŞISI NEDİR?<br />

Gençlik aşısı, cildin gençliğini uzun<br />

süre korumak amacıyla yapılan bir<br />

aşıdır. İçeriğinde hyalüronik asit, cildin<br />

ihtiyacı olan aminoasitler ve peptitler<br />

vardır. Gençlik aşısı uygulamasına cildin<br />

durumuna ve risk faktörlerine göre 20-30<br />

yaş arasında başlanabiliyor.<br />

Bu aşı, yoğun alkol ve sigara kullanımı<br />

olan, akıllı binalarda uzun süre vakit<br />

geçiren ve güneş ışınlarına uzun süre<br />

maruz kalan ciltler için özellikle öneriliyor.<br />

Gençlik aşısı yüz, boyun, dekolte,<br />

özellikle göz çevresi, el üstü ve diz<br />

bölgesine küçük iğneler yardımıyla<br />

uygulanabiliyor ve işlem sadece 15-20<br />

dakika kadar sürüyor.<br />

Öncesinde cilde uyuşturucu bir krem<br />

sürülerek konforlu bir uygulama yapılması<br />

sağlanıyor. Kırışıklıkları ve sarkmaları<br />

önleyici olarak kullanılan aşı aracılığıyla<br />

cilt korunuyor, canlılığını ve nemini uzun<br />

süre muhafaza ediyor, yaş alma belirtileri<br />

önleniyor.<br />

Ciltte nem artışı, parlaklık, canlılık,<br />

dirilik ve duru bir görüntü aşının etkileri<br />

arasında bulunuyor. Gençlik aşısının farklı<br />

formları var.<br />

Yaş ve cildin ihtiyacını belirleyerek<br />

doğru ürünle uygulama yapmak etkinliği<br />

artırıyor.<br />

GENÇLİK AŞISI KALICI MI?<br />

Gençlik aşısı yapıldıktan sonraki bir<br />

iki gün içinde ciltte bir aydınlanma ve<br />

dokularda dolgunlaşma gözlemleniyor.<br />

Ortalama 3 aylık bir zaman diliminde<br />

aşının etkisi maksimum seviyeye ulaşıyor<br />

ve sonraki aylar boyunca cilt gençleşmeye<br />

devam ediyor.<br />

Gençlik aşısı da diğer birçok aşı ve cilt<br />

gençleştirme uygulaması gibi belli bir süre<br />

için etkilidir. Kalıcılığı, cildin durumuna ve<br />

kişinin alışkanlıklarına, yaşına, cilt bakım<br />

rutinine bağlı olarak uzayıp kısalabiliyor.<br />

Cilt yaşına ve ihtiyaçlarına göre kişiye<br />

özel oluşturulan 3-4 seanslık protokol<br />

tamamlandıktan sonra gençlik aşısının cilt<br />

üzerindeki etkileri 6 ay ila 1 yıla kadar<br />

kalıcıdır.<br />

CİLT AŞISI İLE İLGİLİ DETAYLAR<br />

l Cilt aşısının kalıcılığı 1 yıla kadar devam ediyor.<br />

l Uygulama ortalama 4 seansta yapılıyor, seans sayısı cildin ihtiyacına göre değişiyor.<br />

l İşlem sonrasında ciltte hafif bir kızarıklık olabiliyor, başka herhangi bir yan etki<br />

görülmüyor.<br />

l Yine de işlem sonrasında morluk önleyici krem, nemlendirici ve güneş koruyucu<br />

krem kullanılıyor.<br />

l Cilt aşısı, hamileler dışında ihtiyacı olan herkese uygulanabiliyor.<br />

l Uygulama öncesi ve sonrasında hamama ve saunaya girmek, peeling gibi işlemler<br />

yaptırmak önerilmiyor.<br />

l Hasta sosyal hayatına hemen dönebiliyor.<br />

GENÇLİK AŞISININ<br />

ETKİLERİ NELERDİR?<br />

l Alın çizgilerinin<br />

giderilmesinde etkilidir.<br />

l Yüzün tamamında<br />

gençleştirme, kırışıklık giderme<br />

ve cilt canlandırma amacıyla<br />

kullanılıyor.<br />

l Boyun halkalarının<br />

görünümünü tamamen siliyor<br />

ya da önemli ölçüde hafifletiyor,<br />

boynu sıkılaştırıyor.<br />

l Gıdı ve çene hattını<br />

sıkılaştırıyor.<br />

l Dekolte bölgesi<br />

gençleştirmede son zamanların<br />

popüler uygulamaları arasındadır.<br />

l El gençleştirme, yaşlılık<br />

lekelerini giderme ve doku<br />

kaybını telafi etmede son derece<br />

başarılıdır.<br />

l Daha enerjik bir göz çevresi<br />

ve tazelenmiş bakışlar için kaş<br />

çevresine uygulanabiliyor.<br />

KİMLER GENÇLİK AŞISI<br />

YAPTIRABİLİR?<br />

Gençlik aşısı, her yaştan<br />

yetişkin kadın ve erkeklerin<br />

kullanımına uygundur. Özellikle<br />

30 yaşından sonra ciltteki<br />

hyalüronik asit azaldığı için cilt<br />

canlılığını yitirmeye başlıyor.<br />

Solgun ve matlaşmış cilt,<br />

yetişkinler arasında yaygın<br />

problemlerden birisidir ve<br />

temel sebebi cildin yeteri kadar<br />

hyalüronik asit üretemiyor<br />

olmasıdır.<br />

l Cildinde gençliğin canlılığını<br />

özleyen herkes, gençlik aşısıyla<br />

capcanlı bir yüze kavuşabiliyor.<br />

l Kırışıklık, cilt sarkması,<br />

yaşlılık lekeleri gibi şikayetleri<br />

olan 30 yaş sonrası kadın ve<br />

erkekler gençlik aşısı için uygun<br />

adaydır.<br />

l Gençlik aşısı antiaging<br />

koruma sağladığı için cildini<br />

zamanın olumsuz etkilerine karşı<br />

korumak isteyenlerin güzellik<br />

ve bakım rutinlerine dahil<br />

edebileceği bir uygulamadır.<br />

38 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 39


V<br />

MAKALE<br />

Cilt kalitesini<br />

artırıcı işlemler<br />

Hızla gelişen yeni teknolojileri,<br />

yeni ürünleri ve uluslararası<br />

çalışmaları takip edip kıyaslıyor,<br />

hastalarımın en doğal ve en<br />

güzel hallerine kavuşmaları için<br />

büyük bir keyifle kendi kliniğimde<br />

uyguluyorum. Makalemde <strong>Voyant</strong><br />

okurlarına popüler medikal estetik<br />

uygulamaları arasında yer alan<br />

mezoterapi, örümcek ağı estetiği ve<br />

mezospider’dan söz etmek istiyorum.<br />

Dr. Eda Mersinlioğlu<br />

Medikal Estetik Hekimi<br />

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi’nden 2008 yılında mezun<br />

olduktan sonra uzmanlık eğitimimi<br />

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

(yeni ismiyle Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu<br />

Şehir Hastanesi) Acil Tıp Kliniği’nde<br />

acil tıp uzmanı olarak tamamladım.<br />

Güzelliğe ve güzelleşmeye olan ilgim<br />

nedeniyle de mezoterapi ve medikal<br />

estetik uygulamalarına başladım. Bu<br />

süreçte medikal estetik uygulamaları<br />

ile ilgili eğitimlere katıldım ve yayınları<br />

takip ettim. Mezoterapi ve medikal<br />

estetik alanına Medipol Üniversitesi’nden<br />

mezoterapi sertifikamı aldıktan sonra tam<br />

anlamıyla giriş yaptım. Hızla gelişen yeni<br />

teknolojileri, yeni ürünleri ve uluslararası<br />

çalışmaları takip edip kıyaslıyor,<br />

hastalarımın en doğal ve en güzel hallerine<br />

kavuşmaları için büyük bir keyifle kendi<br />

kliniğimde uyguluyorum. Makalemde<br />

<strong>Voyant</strong> okurlarına popüler medikal estetik<br />

uygulamaları arasında yer alan mezoterapi,<br />

örümcek ağı estetiği ve mezospider’dan söz<br />

etmek istiyorum.<br />

MEZOTERAPİNİN KULLANIM<br />

ALANI ÇOK GENİŞ<br />

Mezoterapi; vitaminlerin, minerallerin,<br />

aminoasitlerin, enzimlerin tek başına ya<br />

da genellikle karışım halinde derinin orta<br />

tabakasına mikro enjeksiyon yöntemiyle<br />

uygulanmasına verilen isimdir.<br />

Mezoterapinin kullanım alanı çok<br />

geniştir. Mezoterapiden kas iskelet<br />

sistemi hastalıkları ve fibromiyalji gibi<br />

pek çok durumda yararlanılsa da en sık<br />

olarak cilt yenileme, antiaging, bölgesel<br />

zayıflama, selülit, çatlaklar, lekeler, yara<br />

ve sivilce izleri, saç dökülme tedavilerinde<br />

kullanılıyor.<br />

Kliniğimde gıdı, basen ve göbekteki<br />

bölgesel yağlanmaları eritmeyi ve forma<br />

sokmayı hedef alan enzimatik lipoliz<br />

adını verdiğimiz mezoterapi çeşidini<br />

sık sık uyguluyorum. Saç ve saçlı<br />

deriye uyguladığımız mezoterapi de<br />

saç dökülmesini önlemede ve yeni saç<br />

çıkarmada bize gayet başarılı sonuçlar<br />

veriyor.<br />

Yine aynı şekilde göz ve göz çevresi<br />

mezoterapisini, leke mezoterapilerini<br />

ve selülit mezoterapilerini sıklıkla<br />

kullanıyorum.<br />

Eskiden ajanlar tek tek karıştırılarak<br />

mezoterapi yapılıyordu, fakat günümüzde<br />

her sorun için ayrı ayrı hazırlanmış çok<br />

güzel ve etkili karışımlar var. Muayenenin<br />

ardından ihtiyaca uygun olan karışımı<br />

doğru miktarda ve doğru katmana<br />

verdikten sonraki ikinci ve üçüncü günde<br />

bile cilt kalitesindeki artışı ve yüzlerindeki<br />

parlamayı hastalarım fark ediyor, bu da<br />

tedavinin devamlılığı için bize motivasyon<br />

sağlıyor. Yaklaşık üç altı ay arası yapılan<br />

koruma tedavilerine devam edildiğinde<br />

beklentimiz olan sağlıklı bir cilde sahip<br />

olunuyor.<br />

ÖRÜMCEK AĞI ESTETİĞİ<br />

KIRIŞIKLIKLARIN VE<br />

SARKMALARIN GİDERİLMESİNDE<br />

ROL OYNUYOR<br />

Yer çekimine ve ilerleyen yaşa bağlı<br />

olarak zaman içinde yüzümüzde oluşan<br />

ince kırışıklıklar ve elastikiyet kaybına<br />

bağlı sarkmalar kötü hava koşulları,<br />

sağlıksız beslenme ve sık kilo alıp<br />

vermeyle beraber daha da derinleşmeye<br />

başlıyor. Örümcek ağı estetiği tam da bu<br />

noktada cilt kalitesinin artırılmasında, yüz<br />

formunun geri kazandırılmasında ve ince<br />

kırışıklıkların giderilmesinde rol oynuyor.<br />

Örümcek ağı estetiğini cinsiyet farkı<br />

göstermeksizin cilt kalitesini artırmayı<br />

hedefleyen, yorgun ifadeden kurtulmak<br />

isteyen, hafif ve orta derece sarkıklığı olan<br />

yüzlere uyguluyoruz.<br />

Oldukça güvenilir bir uygulama<br />

olan örümcek ağı estetiğinde yıllardır<br />

cerrahide yararlanılan polidiaksanon<br />

ipleri kullanıyoruz. Vücuda hiçbir yan<br />

etkisi bulunmayan bu medikal ipleri tıpkı<br />

bir örümcek ağı gibi cilt altına işleyerek<br />

yerleştiriyoruz.<br />

Örümcek ağı tedavisinin temelinde<br />

ciltte yaşa bağlı olarak azalan kolajenin<br />

üretiminin teşvik edilmesi yatıyor. Sorunlu<br />

bölgeye yerleştirilen ipler güçlü bir lifting<br />

etkisi sağlıyor, aynı zamanda bu ipler<br />

erirken cilt reaksiyon vererek kolajen<br />

elastin üretiyor ve lifting etkisi gittikçe<br />

artıyor.<br />

MEZOSPIDER, ÖRÜMCEK AĞI<br />

İLE MEZOTERAPİNİN GÜÇLERİNİ<br />

BİRLEŞTİRİYOR<br />

Mezospider işlemi benim sıkça ve çok<br />

severek uyguladığım, sonuçlarından da<br />

oldukça memnun olduğum, örümcek ağı<br />

estetiğinin ve mezoterapinin güçlerini<br />

birleştiren kombine bir uygulamadır. Kısaca<br />

şöyle özetleyeyim: Örümcek ağı estetiğinde<br />

kullanılan ipleri yerleştirdikten sonra<br />

vücudun ihtiyacı olan aminoasit, vitamin<br />

ve hyalüronik asit içeren mezoterapi<br />

karışımlarını ince iğneler aracılığıyla<br />

sorunlu bölgeye göndererek hem örümcek<br />

ağı estetiğini hem de mezoterapi seansını<br />

aynı anda tamamlamış oluyoruz. Cilt<br />

kalitesini artırıcı etki, iki uygulama aynı<br />

anda yapıldığından çok daha fazla oluyor.<br />

Mezospider işlemi, lokal anestezik<br />

kremin uygulanmasından sonra yaklaşık<br />

45 dakika sürüyor. Bu işlem son derece<br />

güvenli minimal invaziv bir yöntemdir.<br />

İşlem sonrasında kısa süreli ödem ve küçük<br />

morluklar olabiliyor. Bunun dışında bir yan<br />

etki beklenmiyor. Sıklıkla uygulamadan<br />

hemen sonra günlük hayata devam<br />

edilebiliyor.<br />

Sonuçlar işlemin hemen ardından<br />

kısmen fark edilse de asıl etki birkaç<br />

hafta sonra ipler erimeye başlarken ortaya<br />

çıkıyor. Cilt altı bağ dokusunda yeni<br />

kolajen ve elastin sentezinin uyarılmasıyla<br />

yaklaşık bir yıl kalıcılık göstererek ciltte<br />

gerginlik etkisi oluşturuyor.<br />

40 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 41


V<br />

PSİKOLOJİ<br />

Bütün duygular<br />

evrenseldir,<br />

yorumlar kişiseldir<br />

<strong>2022</strong>’DE SEVGİYE<br />

TESLİM OLUN!<br />

Sizlere tavsiyem, tüm duygulara<br />

saygıyla yaklaşmanız, gösterdiği adresleri<br />

önemsemeniz, bastırarak onların<br />

karşısında durmamayı öğrenmenizdir. 2020<br />

ve 2021’de insanlık her dönemde olduğu<br />

gibi yine birçok duyguyu deneyimledi ama<br />

yaşanan korona salgını nedeniyle en çok<br />

korku, panik, endişe ve üzüntüye teslim<br />

oldu. <strong>2022</strong>’de mutluluğa, aşka, en çok da<br />

sevgiye teslim olabilmenizi diliyorum.<br />

En temel duygular korku, öfke,<br />

mutluluk ve üzüntü olarak kabul<br />

edilir. Günlük hayatımıza bu duygular<br />

hâkim olur. Ancak duyguların nasıl<br />

yaşanacağına, hangi davranışları<br />

etkin hale getireceğine, yaşama nasıl<br />

yön vereceğine, bir duyguya hangi<br />

duygunun eşlik edeceğine, duygunun<br />

ne kadarının ifade edilebileceğine<br />

mizacımız ile içinde bulunduğumuz<br />

sosyal ve kültürel çevre şekil verir.<br />

Buket Elbeyoğlu<br />

Kişisel Gelişim Uzmanı-Biyolog<br />

“Hayat adil değildir” deriz ve hemen<br />

hepimiz bu konuda hemfikirizdir. Bu<br />

konuya başka bir pencereden baktığınızda<br />

ise inanın çok adil davranıldığını da<br />

göreceksiniz. “Bu nedir?” dediğinizi duyar<br />

gibiyim: Duygular!<br />

Duygular -yoğunlukları değişebilmekle<br />

beraber- eğer bir duygu kütlüğü yoksa<br />

her bireyde mevcuttur. En temel duygular<br />

korku, öfke, mutluluk ve üzüntü olarak<br />

kabul edilir. Dünyanın neresinde, hangi<br />

sosyokültürel ya da ekonomik koşulda<br />

olursak olalım bu duyguları hepimiz illaki<br />

deneyimleriz.<br />

Yaradan, göz açıp kapayıncaya<br />

kadar geçen ve “ömür” denen şu kısacık<br />

süreçte rengimizi, boyumuzu posumuzu,<br />

beden denen giysimizi, zekâmızı, maddi<br />

imkânlarımızı farklı verse de özünde adil<br />

davranmış, aynı vermiş duygularımızı.<br />

Örneğin, Prens William’ın eşi İngiltere<br />

Cambridge Düşesi Kate Middleton’ın<br />

bebeğini kucağına aldığında hissettiği<br />

duyguyla Afrika’nın çok fakir bir<br />

bölgesindeki annenin duyguları farklı<br />

değildir. Düşesin hissettiği mutluluk, sevinç<br />

gibi duygular daha kaliteli, daha yüksek ya<br />

da daha içten değildir inanın ki! Çok büyük<br />

bir şirkette CEO olmayı hedefleyen ve aynı<br />

şirkette temizlik görevlisi olarak çalışmak<br />

isteyen kişilerin her ikisi de hedeflerine<br />

ulaştığında konumları, sahip oldukları<br />

maddi olanaklar çok farklıdır ama duygu<br />

düzeyi bakımından asla farklı değildirler.<br />

Dünyanın en zenginlerinden Yunan<br />

armatör Aristotle Onassis’in tek oğlunu<br />

uçak kazasında kaybettiğinde duyduğu<br />

acı ile dünyanın başka bir yerinde<br />

evladını kaybeden bir babanın duyguları<br />

farklı olabilir mi? Onassis, dünyanın en<br />

zenginlerinden biri diye yüreği daha az<br />

yanmış, daha az üzülmüş olabilir mi?<br />

Hasta evladının başında bekleyen bir<br />

annenin ıstırabı zengin, fakir, güzel, çirkin,<br />

entelektüel, cahil oluşuna göre değişebilir<br />

mi?<br />

Yukarıda belirttiğim gibi en temel<br />

duygular korku, öfke, mutluluk ve üzüntü<br />

olarak kabul edilir. Günlük hayatımıza<br />

bu duygular hâkim olur ve bizler mutlu,<br />

üzgün, hayal kırıklığına uğramış, öfkeli<br />

olup olmadığımıza göre kararlar alırız.<br />

Hatta hobilerimizi ve aktivitelerimizi bile<br />

bizde kışkırttıkları duygulara göre seçeriz.<br />

Ancak duyguların nasıl yaşanacağına, hangi<br />

davranışları etkin hale getireceğine, yaşama<br />

nasıl yön vereceğine, bir duyguya hangi<br />

duygunun eşlik edeceğine, duygunun ne<br />

kadarının ifade edilebileceğine mizacımız<br />

ile içinde bulunduğumuz sosyal ve kültürel<br />

çevre şekil verir.<br />

Sıradan bir trafik kazasında bile<br />

kimimiz karşımızdakine sopayla saldırma<br />

noktasına gelebilecek kadar cinnet<br />

geçirebilirken, duygularını yönetebilme<br />

becerisi olan bir başkası aynı durumda<br />

karşısındakine “geçmiş olsun” diyebilecek<br />

nezaketi gösterebilmektedir. Kısacası bütün<br />

duygular evrenseldir, yorumlar kişiseldir.<br />

Çoğu zaman onları olumlu ya da<br />

olumsuz olarak sınıflandırmakla yanlış<br />

yapsak da bütün duygular gerekli ve<br />

değerlidir. Örneğin, “Korku olmasaydı<br />

bugün insanlık var olamazdı” dersek hiç de<br />

abartmış olmayız. Birçoğumuz sadece neşe<br />

ve mutluluğun sağlıklı duygu olduğuna<br />

inanır, diğer duygulardan kaçmak için<br />

uğraşır. Oysa gerçek haz ve mutluluk,<br />

duyguların tamamıyla ilişkili olduğunda var<br />

olabilir. Örneğin, üzüntüyü bilmeseydik<br />

mutluluk bu kadar kıymetli ve anlamlı<br />

olabilir miydi?<br />

DUYGULARIMIZI İFADE ETMEZSEK<br />

ÇIĞ GİBİ BÜYÜRLER<br />

Duygular, vücudumuzda güçlü<br />

fizyolojik değişimlere sebep olur. Örneğin,<br />

heyecandan avuçlarımız terler, korkudan<br />

kalbimiz hızlı hızlı çarpar, üzüntüden<br />

midemize taş oturmuş gibi olur ya da<br />

öfkeden dişlerimiz birbirine kenetlenir.<br />

Bizler biyolojik açıdan tüm bu duyguları<br />

ve sonuçlarını kısa süreli olduğu takdirde<br />

tolere edebilecek ve yönetebilecek<br />

donanıma sahip olarak yaratılmışızdır.<br />

Ancak korku, öfke, üzüntü gibi duyguları<br />

güvenli ve üstesinden gelecek şekilde<br />

ifade edemezsek, bastırır ve yok sayarsak<br />

bu duygular ömrünü tamamlayamaz,<br />

ruhlarımızda birikir ve benzer her olayda<br />

daha da katlanarak adeta bir çığ gibi büyür.<br />

Bizim için asıl olumsuz süreçler de bundan<br />

sonra başlayacaktır. Çünkü duyguların<br />

kimyası özünde enerjidir ve biliyoruz ki<br />

enerji de yok olamaz.<br />

Biz toplum olarak duyguları bastırma<br />

eğilimindeyiz. “Kan kusup kızılcık şerbeti<br />

içtim” ve “kol kırılır yen içinde kalır” gibi<br />

atasözlerimiz buna en güzel örneklerdir.<br />

Cezalandırmayla, tepkiyle, belayla<br />

karşılaşmamak ya da “hep iyi bilinmek”,<br />

“el alem ne der” gibi düşüncelerle<br />

duygularımızı bastırırız.<br />

Bu bastırılmış duygular (öfke, suçluluk,<br />

üzüntü, hayal kırıklığı vb.), bugünümüzü<br />

ve geleceğimizi mutlu, sağlıklı, huzurlu,<br />

üretken ve kötü alışkanlıklardan uzak<br />

yaşamamızı engelleyen en güçlü enerjiler<br />

olarak varlığını koruyacaktır. Birikmiş bu<br />

yoğunluk (duygular), vücudumuzda hapis<br />

kalır ve yaşam enerjimizi düşürerek birçok<br />

rahatsızlığa (fiziksel bir hastalık, ruhsal<br />

bir sorun ya da davranışsal bir problem)<br />

veya soruna (ilişkilerde sürekli başarısızlık,<br />

bir sorunun tekrar tekrar karşınıza<br />

çıkması, bağımlılıklar, yeme bozukluğu,<br />

özgüven eksikliği vb.) dönüşerek tekrar<br />

dile gelecektir. Biz bu “hastalıkların” ya<br />

da sorunların altında yatan mesajları<br />

okuyamadığımız takdirde de çoğalarak bize<br />

geri dönmesi kaçınılmaz olacaktır.<br />

Bedenimiz bizimle hastalıklar yoluyla<br />

konuşur. Bugün bilinmektedir ki duyguları<br />

bastırıp söylemek istediklerini ele<br />

almadıkça bu enerjiler bizde zihinsel ve<br />

fiziksel birçok sorunun hatta hastalığın<br />

Duyguları hissedebilmek çok önemli ama<br />

onları yararınıza ve sağlığınıza olacak<br />

şekilde “akıllıca” anlamanız ve kullanmanız<br />

koşuluyla. Buket Elbeyoğlu’nun<br />

“Duygulara Teslim Ol-Ma” kitabı da<br />

gerçek yaşam hikâyelerine dayanarak<br />

işte bu konuyu anlatıyor.<br />

temelini oluşturmaktadır. Bu durumun<br />

sağlığımız üzerindeki fiziksel etkileri<br />

son derece olumsuz olabilir. Bu olumsuz<br />

etkileri anlatmakla bitiremeyiz. En<br />

önemlisi bağışıklık sistemimiz zayıf düşer,<br />

hasta olma riskimiz çok büyük ölçüde<br />

artar. Yıllarca kalıtım ve çevrenin bizi<br />

şekillendirdiğini, yönettiğini kabul ettik.<br />

Ama artık bilinçli bir zihin yapısının yani<br />

sağlıklı duygu ve düşüncelerin kalıtım ve<br />

çevreden de üstün olduğunu biliyoruz.<br />

İçinde bulunduğumuz duygu durumunun<br />

genleri etkilediği bir gerçektir. Bir biyolog<br />

olarak diyorum ki genler kaderimiz değildir<br />

ve tetiklenmedikçe aktif olamaz yani<br />

uykudadır.<br />

42 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 43


V<br />

DİYET<br />

Gebelik döneminde<br />

nasıl beslenmeliyiz?<br />

En zor zamanlarda, en mutlu günlerde, ilk adımlarda,<br />

her göz yaşında, hem başarı hem başarısızlıkta koşulsuz<br />

sevmenin adıdır annelik. Anne olma fikrinde bile insanın<br />

içini tarifsiz bir duygu kaplar. Elbette en çok sevinç ve<br />

heyecan duygularını yaşatsa da endişe de beraber gelir.<br />

Anne adaylarının sıkça merak ettiği konulardan biri de<br />

tüm bu özel süreçte nasıl besleneceğidir.<br />

Elif Erkin<br />

Uzman Diyetisyen<br />

Hamilelik sürecinde anne adayının<br />

11 ila 14 kilo arasında bir kilo artışı<br />

yaşaması normal sayılır. Anne düşük kilo<br />

aralığındaysa bu rakam 16, yüksek kilo<br />

aralığında ise 8-9 kg’dır. Bunun üzerine<br />

çıkılması kalorisi yüksek fakat besin değeri<br />

düşük gıdalar tüketildiği anlamına gelebilir.<br />

Bu da bebekten ziyade annenin kilo<br />

alımına neden olur. “Sen iki canlısın çok<br />

yemelisin, hamilesin her istediği istediğin<br />

kadar yiyebilirsin” gibi söylemlere göre<br />

hareket edilmemelidir.<br />

Gebeliğin 12. haftasına kadar<br />

hormonlar vücutta yüzlerce kat artış<br />

sağlar. Bu nedenle anne adayında mide<br />

bulantıları, kusma, koku hassasiyeti ve<br />

sindirim problemleri görülebilir. Süreçteki<br />

en önemli faktör, bebeğin büyüme ve<br />

gelişimini etkileyen sağlıklı bir ortam<br />

oluşturulmasıdır. Bu sebeple anne adayı<br />

ilk 3 ayında kendisini en rahat hissettiği<br />

şekilde beslenebilir. Ancak gebeliğin 3.<br />

ayından sonra hormonlar düzene gireceği<br />

için hamilelikte beslenme hem anne adayı<br />

hem de bebek için ciddi önem taşımaya<br />

başlayacaktır. Peki, hamileler neler yemeli,<br />

hamilelikte beslenme listesi nasıl olmalı?<br />

Hadi gelin birlikte inceleyelim.<br />

İLK 3 AY AZ AMA SIK<br />

BESLENİLMELİDİR<br />

Öncelikle anne adayına hamilelikten 3<br />

ay önce ve hamileliğin ilk 3 ayı folik asit<br />

takviyesi alması önerilir. Akabinde anne<br />

adayına yaşayabileceği mide bulantıları<br />

ve koku hassasiyeti nedeniyle yağsız,<br />

kokusuz, baharatsız ve tuzlu yiyecekler<br />

yemesi tavsiye edilir. Bu gibi atıştırmalıklar<br />

bulantının bastırılmasında faydalı olacaktır.<br />

Balık, yumurta, kırmızı et ile süt ve süt<br />

ürünleri tüketilmesi de normal bir bireyin<br />

beslenmesinde olduğu gibi önemlidir.<br />

Ancak anne adayında bu ürünlere<br />

hassasiyet başlamışsa tüketmek için<br />

kendisini zorlamasına gerek yoktur. Çünkü<br />

ilk 3 ay bebek, annenin beslenmesinden<br />

olumlu ya da olumsuz etkilenmez. Yani<br />

hamilelikte beslenme sürecinde ilk 3 ay,<br />

anne adayının kendisini rahat hissettiği<br />

şekilde olmalıdır.<br />

Bu dönem özel bir çaba gerektirmez.<br />

Yalnızca sosis, salam, hazır meyve suyu<br />

gibi raf ömrü uzun olan, katkı maddesi<br />

içeren işlenmiş gıdaların tüketilmemesine<br />

özen gösterilmelidir. Mide yanması fazlaysa<br />

soda içilebilir. Zencefil ise mide bulantısına<br />

oldukça iyi gelmektedir.<br />

3. AYDAN SONRA BESLENMEYE<br />

DAHA FAZLA DİKKAT<br />

EDİLMELİDİR<br />

Gebeliğin 3. ayından itibaren<br />

hormonlar düzene girmeye başlar, bununla<br />

beraber anne adayı da hem fiziksel<br />

hem de psikolojik olarak daha rahat bir<br />

sürece girer. 3. ay itibariyle hamilelikte<br />

beslenme bebeğin gelişimi ve anne<br />

adayının sağlığı için büyük önem taşır.<br />

Gebeliğin bu sürecinden itibaren günlük<br />

alınması gereken enerji 2.200 kalori<br />

düzeylerine çıkartılmalıdır. Yani beslenme<br />

düzeyi artırılmalı, 3 ana öğün ve annenin<br />

ihtiyaç duyduğu miktarda (1-3) ara öğün<br />

yapılmalıdır. Öğünlerde meyve, süt, yoğurt<br />

gibi hem kan şekerini dengeleyecek hem<br />

de açlık hissini bastıracak sağlıklı gıdalar<br />

tüketilebilir.<br />

ÖZEN GÖSTERİLMESİ<br />

GEREKENLER<br />

Süt ve süt ürünlerinin tüketimi<br />

oldukça önemli: Hamilelikte beslenme<br />

süreci günlük bir düzen gerektirir. Her<br />

gün en az 1 bardak süt, bir kâse yoğurt ve<br />

peynir muhakkak tüketilmelidir. Yumurta<br />

protein açısından oldukça zengin bir<br />

gıda olduğundan haftanın en az 3 günü<br />

muhakkak beslenme ritüeline eklenmelidir.<br />

Hamilelik sürecinde protein ve kalsiyum<br />

alımı bebeğin gelişimi için büyük önem<br />

taşıdığından ötürü süt ve süt ürünleri ile<br />

yumurta bolca tüketilmesi gereken gıdalar<br />

arasındadır.<br />

Kırmızı et yemeden olmaz: Anne<br />

karnında bebeğin büyümesi, sinir<br />

sisteminin oluşumu, kaslarının gelişimiyle<br />

enzim ve hormonların düzeni gibi pek<br />

süreç protein kaynağı ile rayına girer.<br />

Kırmızı et ise en önemli protein kaynağı<br />

olarak sayıldığından ötürü haftanın en az<br />

2 günü beslenme listesinde bulunmalıdır.<br />

Kırmızı et ayrıca yağ, su, fosfor, sodyum,<br />

magnezyum, kalsiyum, çinko, demir<br />

ve bakır mineraller ile B grubuna ait<br />

vitaminler bakımından da oldukça<br />

zengindir. Ancak et tüketiminde etin<br />

iyi pişmiş olmasına dikkat edilmelidir.<br />

Az pişmiş et kalın bağırsaklarda bakteri<br />

üretimine yol açabileceğinden hamilelikteki<br />

beslenme sürecinde tavsiye edilmez.<br />

(Şarbon açısından çok iyi pişmiş etler<br />

tüketilmelidir.)<br />

Balık tüketimi ihmal edilmemeli:<br />

Omega 3 ve 6 yağ asitleriyle protein<br />

bakımından oldukça zengin bir besin<br />

olan balık, bebeğin beyin ve göz gelişimi<br />

için oldukça önem taşır. Ancak bazı balık<br />

türlerinde bulunan yüksek miktardaki<br />

cıva oranı bebek için tehlikeli olabilir.<br />

Bu nedenle haftada 350 gramdan fazla<br />

olmayacak şekilde levrek, çipura, somon<br />

gibi büyük balıkların tüketimi olumlu<br />

yönde önem taşırken midye, istiridye,<br />

kılıçbalığı, köpek balığı, uskumru ve<br />

şusi gibi çinko değeri yüksek ürünlerin<br />

tüketilmesi zararlı kabul edilir.<br />

Akdeniz usulü beslenme alışkanlığı<br />

haline getirilmeli: Akşam yemeklerinde<br />

hem vitamin kaynağı bakımından hem de<br />

bağırsaklar açısından muhakkak zeytinyağlı<br />

sebze yemekleri tüketilmelidir.<br />

Kuruyemiş ihmale gelmez: Omega<br />

yağ asitleri bakımından zengin olan ceviz,<br />

badem, kuru incir ve kuru kayısı gibi<br />

gıdalar günde birkaç adet olmak üzere<br />

beslenme listesine eklenmelidir. Tatlı<br />

ihtiyacınızı da dengelemeye yarayacak bu<br />

gıdalar, hamilelikteki beslenme sürecinizde<br />

sizi tatlı, pasta, hamur işi, çikolata gibi<br />

kalori oranı yüksek ve sağlıksız gıdalardan<br />

uzak tutacaktır.<br />

Günde 3 litre sıvı tüketilmeli: Su<br />

tüketimi gebelikte büyük önem taşır. Her<br />

birey için su tüketimi oldukça önemli olsa<br />

da hamilelikte bu ihtiyaç daha çok artar.<br />

Su tüketimi rahim kasılmalarını azaltır,<br />

idrar yolu enfeksiyonu ihtimalini düşürür,<br />

kabızlığı ve vücudun ödem tutmasını<br />

engeller, mide yanması ve bulantısı<br />

gibi şikayetlerin önüne geçer. Sade su<br />

içimi en faydalısı olsa da günde 3 litreyi<br />

tamamlamak için açık çay, süt, ayran, çorba<br />

ve maden suyu gibi gıdalarla da sıvı ihtiyacı<br />

desteklenebilir. Hamilelikteki beslenme<br />

sürecinde asitli ve gazlı içeceklerden uzak<br />

durulmalıdır.<br />

Sigara ve alkol hayat alışkanlığından<br />

çıkarılmalı: Sigara tüketimi, bebeğinizin<br />

ihtiyaç duyduğu kan, oksijen ve besin<br />

gibi maddelerin bebeğe ulaşımını<br />

azaltır. Bu da gebelik sırasında düşük<br />

riskini iki katına çıkartır. Alkol tüketimi<br />

ise beyin gelişimini olumsuz yönde<br />

etkileyerek sinir hücrelerinin gelişimine,<br />

fonksiyonuna ve yaşam sürelerine zarar<br />

verir. Ayrıca gebelikte alkol tüketimi<br />

kemik ve kıkırdak hücrelerinde de erken<br />

ölümlere sebep olabilir. Bu nedenle anne<br />

adaylarının en fazla dikkat etmesi gereken<br />

konuların başında alkol ve sigara tüketimi<br />

gelmektedir.<br />

Sporsuz olmaz: Hamilelikte beslenme<br />

kesinlikle sınırsız yemek yiyebilmek demek<br />

değildir. Kaliteli ve dengeli beslenme ile<br />

beraber yapılacak düzenli spor hem rahat<br />

bir gebelik süreci geçirilmesine hem de<br />

sağlıklı ve kolay doğum yapılabilmesine<br />

olanak sağlar. Hamilelik sürecinde haftada<br />

en az 2 gün yürüyüşe çıkabilir, yüzebilir<br />

ya da gebelere özel yoga ve pilates gibi<br />

sporlardan yararlanabilirsiniz. Ağırlık<br />

içeren egzersizler, bisiklet ve paten gibi<br />

tehlikeli aktivitelerden ise uzak durmak<br />

gerekir.<br />

44 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 45


V<br />

ZOOM<br />

Nar<br />

mucizesi<br />

Etkileyici içeriği ile bağışıklık sistemimizi desteklemekten birçok<br />

hastalığa karşı korumaya kadar pek çok rol üstlenen değerli kış<br />

meyvesi, cilt sağlığı ve güzelliğine de katkı sunuyor.<br />

Narın tadı da güzel içeriği de. Kış<br />

aylarının değerlisini vazgeçilmez kılan<br />

en önemli özelliği ise çok güçlü bir<br />

antioksidan (serbest radikallerle savaşarak<br />

bunların hücrelere zarar vermesini<br />

önleyen bileşikler) olmasıdır. Kendisine<br />

o kıpkırmızı rengini veren polifenolleri<br />

(bitki bileşikleri) barındırır. Aynı zamanda<br />

antiaging (yaşlanma karşıtı), antiviral ve<br />

antitümör özellikleri taşır. B1, B2, B6, C,<br />

E, K, folat ve beta karoten gibi vitaminleri;<br />

çinko, fosfor, kalsiyum, potasyum, demir<br />

ve magnezyum gibi mineralleri içerir; lif ve<br />

protein açısından da son derece zengindir.<br />

Nar, bu etkileyici içeriği ile bağışıklık<br />

sistemimizi desteklemekten birçok<br />

hastalığa karşı korumaya kadar pek çok rol<br />

üstlenir.<br />

KANSER VE KALP SAĞLIĞI<br />

SAVAŞÇISI<br />

Nar pek çok kanser türüyle<br />

ilgili riski düşürebiliyor, özellikle<br />

prostat, mide, kolon, akciğer ve<br />

meme kanserine karşı etki<br />

gösterdiği belirtiliyor.<br />

“Doğal kalp ilacı” olarak<br />

da tanımlanan bu müthiş<br />

meyve kalbi korurken<br />

damarları onarıyor,<br />

damar tıkanıklığını<br />

önlüyor, kan<br />

basıncının düşmesini<br />

destekliyor. Kötü<br />

kolesterolü düşürüp<br />

iyi kolesterolü<br />

yükselterek kalp<br />

krizi ve felç riskini<br />

azaltabiliyor. Nar<br />

kabuğundan<br />

yapılan bitki<br />

özlerinin ise<br />

damar sertliği<br />

oluşmasına sebebiyet<br />

veren iltihaplanmaları<br />

ve plakları önleyebildiği<br />

düşünülüyor. İnsülin direncini<br />

ve kan şekerini düşürme<br />

noktasında da etkisi bulunuyor.<br />

Narın faydaları bu kadar<br />

sanıyorsanız yanılıyorsunuz,<br />

çünkü narın çok önemli bir<br />

etkisi de sindirim sistemiyle<br />

Melek Yazıcı<br />

ilgili. Nar suyu sindirim sistemindeki<br />

iltihaplanmalarda, taneleri ise kabızlık<br />

probleminde etkili. Bol lif içeriği ve düşük<br />

kalorisiyle tokluk sağlayarak kilo vermeye<br />

de katkı sağlıyor. Ayrıca hafızayı koruyarak<br />

özellikle Alzheimer hastalığının ilerlemesini<br />

yavaşlattığına inanılıyor. Kortizol<br />

seviyelerinde düşüş meydana getirerek<br />

stresinin azalmasına yardımcı oluyor.<br />

Son olarak narın yumurta ve embriyo<br />

koruyucusu olduğunu, sperm etkinliğini<br />

artırdığını belirtmeliyiz.<br />

GERÇEK BİR CİLT DOSTU<br />

Yaşlanma karşıtı narın cildimize<br />

de pek çok faydası var. Öncelikle<br />

cildimizdeki kolajen sentezini uyarıyor,<br />

bu sayede cildimiz daha pürüzsüz, parlak<br />

ve sıkı görünüyor. Cildimizi harika bir<br />

şekilde nemlendiriyor. İnce çizgilerle ve<br />

kırışıklıklarla savaşmamıza yardımcı oluyor.<br />

Antiviral özelliğiyle cildimizi iyileştiriyor,<br />

sivilce ve akne gibi enfeksiyonlara<br />

karşı koruyor. Cilt yaraları üzerinde<br />

etkisi bulunuyor. Narın güneşin zararlı<br />

etkilerine karşı cildimizi koruma görevi de<br />

bulunuyor.<br />

NAR KABUĞU<br />

ÖZÜTÜ İÇEREN<br />

PASTİLİN COVİD-19<br />

VARYANT<br />

VİRÜSLERİNDE<br />

ETKİLİ OLDUĞU<br />

İSPATLANDI<br />

Yüz yüze eğitim sırasında<br />

çocukları koruma altına alacak<br />

önlemler her ebeveynin bir numaralı<br />

gündemi doğal olarak. Henüz aşılama<br />

yapılamayan 12 yaş altı çocuklar için<br />

maske, mesafe ve hijyen tedbirlerinin<br />

yanı sıra bilimsel kanıta dayalı<br />

doğal besin takviyelerinin önemi<br />

de uzmanlar tarafından sıklıkla<br />

vurgulanıyor. Türkiye’nin önde gelen<br />

bir bilim kuruluşu, yaptığı araştırma<br />

sonucunda, nar kabuğu özütü içeren<br />

pastilin Covid-19 başta olmak üzere<br />

MERS ve SARS gibi virüsleri yok<br />

ettiğini onayladı. Nar kabuğu özütü,<br />

zencefil ve zerdeçal içeren formülün<br />

son olarak koronavirüs varyantları<br />

üzerinde etkinliği de araştırıldı.<br />

Geçtiğimiz aylarda tamamlanan<br />

İngiliz varyantıyla ilgili çalışmada,<br />

Türkiye’de laboratuvar ortamında<br />

araştırması yapılan ağızda eriyen<br />

ürünün virüsün hücre içerisine<br />

girmesini engellediği görüldü. Ürün<br />

son olarak Hindistan’da hastalar<br />

üzerinde destek tedavi olarak<br />

denendi. Çalışmalar, nar kabuğu<br />

özütlü bitkisel formülün Covid-19<br />

virüsünün varyantlarına karşı da<br />

etkili olduğunu gösterdi.<br />

46 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 47


V<br />

SEYAHAT<br />

Kayak tatilinin<br />

az bilinen adresleri<br />

Sömestrin vazgeçilmezi olan kayak tatili, aynı zamanda romantik mi romantik bir<br />

Sevgililer Günü etkinliği olarak da çok çekici. Türkiye’de pek çok kayak destinasyonu var.<br />

Uludağ, Kartalkaya, Kartepe ve Palandöken gibi en bilinenleri bir kenara koyuyor,<br />

beyaz örtü üzerinde bol keyif içeren bir keşfe uzanıyoruz.<br />

İpek Itır Can<br />

EGE’NİN YENİ<br />

BEYAZI<br />

Denizli<br />

Kayak<br />

Merkezi<br />

Türkiye, tarihsel ve kültürel<br />

olduğu kadar coğrafik olarak da<br />

öylesine ilginç özelliklere sahip<br />

ki! Bu nedenle akla ilk olarak<br />

denizi ve güneşi getiren Ege<br />

Bölgesi’nde bir kayak merkezi<br />

olması hiç de şaşırtıcı değil.<br />

Üstelik Akdeniz Bölgesi ile özdeş<br />

Antalya’da, “sabah kayak, öğleden<br />

sonra deniz” şeklinde lanse edilen<br />

Saklıkent Kayak Merkezi varken.<br />

Ege Bölgesi’nin güneyinde yer<br />

alan ve denizi, kıyısında olmasa<br />

da adında taşıyan Denizli, daha<br />

çok şifalı sularıyla biliniyor,<br />

bembeyaz travertenlere sahip<br />

olan Pamukkale’si ile UNESCO<br />

Dünya Mirası Listesi’nde yer<br />

alıyor. Bununla birlikte bu güzel<br />

şehrin bir beyazı daha var: Denizli<br />

Kayak Merkezi. Yani Denizli,<br />

yerli ve yabancı turistlerine<br />

sıcak sularında şifa bulmanın<br />

ve travertenlerinde yürüyüp<br />

coşmanın yanı sıra 2016 yılından<br />

bu yana kayak yapma ve diğer kış<br />

sporlarını deneyimleme olanağı<br />

da sunuyor.<br />

Denizli Büyükşehir Belediyesi<br />

bünyesinde hizmet veren Nikfer-<br />

Bozdağ’daki Denizli Kayak<br />

Merkezi, 2.420 m yüksekliğe<br />

sahip. Havaalanına 141, şehir<br />

merkezine ise 78 km uzaklıkta.<br />

Merkezin amatör ve profesyonel<br />

dahil farklı seviyelerdeki<br />

kayakçılara hitap eden 9 adet pisti<br />

var ve bunların toplam uzunluğu<br />

9.703 metre. Saatte 2.700 kişi<br />

kapasiteli 2 telesiyej, 1 teleski ve<br />

yürüyen bandın hizmet verdiği<br />

merkezde snowboard yapma<br />

olanağı da bulunuyor. Sezon<br />

süresi 3 ay olarak tanımlansa<br />

da burada kasım ayından mayıs<br />

ayına kadar kar bulunuyor.<br />

Denizli Kayak Merkezi, “az<br />

sisli, az rüzgârlı, topografik yapısı<br />

güzel, herkesin kayak yapmasına<br />

uygun, hem kar türü hem kar<br />

tutması açısından çok iyi” bir<br />

merkez olarak tanımlanıyor.<br />

48 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong><br />

49


V SEYAHAT<br />

TAM BİR KAR KOMPLEKSİ<br />

Kastamonu Ilgaz<br />

Kış Sporları Turizm<br />

Merkezi<br />

Tarihi ve kültürel dokusu kadar doğasıyla da büyüleyici olan<br />

Kastamonu, Küre ve Ilgaz dağlarıyla çevrili. Bu özelliği sayesinde de<br />

bol kar yağışına sahip, dolayısıyla kış sporları için göz ardı edilmemesi<br />

gereken bir şehir. Güzel Kastamonu, zaten bu özelliğine önem vermiş<br />

ve şiirlere konu olan Ilgaz Dağı üzerinde bir kayak merkezini çoktan<br />

konumlandırmış.<br />

Kastamonu Uzunyazı Havalimanı’na 40 km uzaklıkta yer alan<br />

Kastamonu Ilgaz Kış Sporları Turizm Merkezi, aralık ayından nisan<br />

ayına kadar kayak yapma olanağı sunuyor. Buradaki kar kalınlığı 0,50 m<br />

ila 2,5 m arasında değişiyor. Bu kar kompleksinde Ilgaz Kayak Merkezi<br />

ile Yurdun Tepe Kayak Merkezi olmak üzere iki merkez yer alıyor. Ilgaz<br />

Kayak Merkezi’nde 660, 950, 1.200 ve 1.400 metre uzunluklarında 4<br />

kayak pisti bulunuyor. Yurdun Tepe Kayak Merkezi’nde ise kolay, orta<br />

ve zor olmak üzere çeşitli pistler var. Bunlardan 5.600 metrelik pistte<br />

Alp disiplini kayak ve snowboard yapılabiliyor. Çift oturaklı 1 adet<br />

telesiyej tesisinin çalıştığı merkezin civarında safari, yürüyüş ve piknik<br />

de gibi aktiviteler yapmak da mümkün.<br />

Kastamonu’da büyülü bir kar tatili yaşamanın yanı sıra Karadeniz’in<br />

en uzun sahil şeridini (170 kilometre) keşfedebilir, dünyanın sayılı<br />

değerleri arasında yer alan Valla Kanyonu ve Ilgarini Mağarası’nı ziyaret<br />

edebilir, Gideros Koyu’nda güzel vakit geçirebilirsiniz.<br />

KRİSTAL KAR KEYFİ<br />

Ardahan Yalnızçam<br />

Kayak Merkezi<br />

Kayakseversiniz ve üstelik kristal kar seviyorsunuz. O<br />

halde 2018 yılında faaliyetine başlayan Ardahan Yalnızçam<br />

Kayak Merkezi tam da size göre olabilir. Çünkü yakın<br />

zamana kadar sadece Alp Dağları ile Sarıkamış’ta bulunduğu<br />

düşünülen kristal kar Ardahan’ın Yalnızçam’ında da mevcut.<br />

Şehir merkezine 20 km uzaklıkta olan ve 2.715 m<br />

yüksekliğiyle göz dolduran Ardahan Yalnızçam Kayak<br />

Merkezi’nde farklı seviyelere hitap eden 6 pist (280 m’den<br />

3.300 m’ye kadar) ve 3 km uzunluğundaki 1 telesiyej<br />

hattı bulunuyor. Rüzgâr geçirmeyen kabinlere sahip olan<br />

saatte 800 kişi taşıma kapasiteli telesiyejin Türkiye’nin<br />

en modernlerinden biri olduğu belirtiliyor. Merkezde<br />

2 adet teleski de bulunuyor. Burada ayrıca snowboard<br />

yapma olanağı da mevcut. Kış turizminde adını yeni yeni<br />

duyurmaya başlayan Ardahan Yalnızçam Kayak Merkezi’nin<br />

bir başka artısı ise kayak yaparken sunduğu sarıçam<br />

ormanları manzarası.<br />

Türkiye’nin Gürcistan sınırındaki şehri Ardahan,<br />

Yalnızçam Kayak Merkezi’nin yanı sıra deniz seviyesinden<br />

1.956 m yüksekliğindeki Çıldır Gölü, 10.000 yıllık bir<br />

geçmişe sahip olan Akçakale Adası, erken Orta Çağ<br />

dönemine ait olduğu düşünülen Şeytan Kalesi, Osmanlı<br />

Dönemi’ne ait (16. yy) Ardahan Kalesi ve daha birçok<br />

değeriyle dikkat çekiyor.<br />

CAZİBE NOKTASI<br />

Kahramanmaraş<br />

Yedikuyular<br />

Kayak Merkezi<br />

Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve<br />

Akdeniz bölgelerinin keşişim noktasında yer alan,<br />

kültürel özellikleriyle olduğu kadar doğal<br />

güzellikleriyle dikkat çeken Kahramanmaraş,<br />

2018 yılında açılan ve uluslararası standartlara sahip olan<br />

Yedikuyular Kayak Merkezi ile çok daha cazip.<br />

Şehir merkezine 13 km uzaklıkta bulunan Yedikuyular<br />

Kayak Merkezi, aralık ve mart ayları arasında 4 ay boyunca<br />

kayak yapmaya uygun. Bu dönemde kar kalınlığı ortalaması<br />

ise 1 m civarında. Toplamda 5.000 kişi kapasiteli merkezde<br />

3 kategorili 7 km’lik pist bulunuyor. Burada serbest stil,<br />

Alp disiplini, kuzey kombine ve kayakla atlama gibi farklı<br />

branşlarda kayak yapmak mümkün. Kayakseverlere sunulanlar<br />

arasında 1 adet telesiyej hattı (760 m), teleski hattı (430 m) ve<br />

yürüyen bant (100 m) da var. Merkez ayrıca snowboard, kar<br />

motoru ve kızak tutkunlarına da seçenekler sunuyor. Karda<br />

yürüyüşten keyif alanlar için doğa yürüyüşü olanağı da mevcut.<br />

Doğa tutkunları, kayak ve diğer kış sporlarının keyfini<br />

çıkarmanın yanı sıra Yavşan ve Başkonuş yaylaları, Döngel,<br />

Savruk ve Gümüşkaya mağaraları, Ekinözü İçmeleri ve<br />

birbirinden keyifli mesire yerlerini de ziyaret edilebilir.<br />

GÖL MANZARALI<br />

Burdur Salda<br />

Kayak Merkezi<br />

Akdeniz Bölgesi’ndeki Burdur şehrimiz Sagalossos<br />

Antik Kenti, Kibyra Antik Kenti ve Tiyatrosu, İnsuyu<br />

Mağarası ve Burdur Gölü (vs) ile tanınıyor. Ancak<br />

“Türkiye’nin Maldivler’i” olarak tanımlanan Salda<br />

Gölü, son yıllardaki müthiş popülaritesiyle Burdur ile<br />

ilgili her şeyin önüne geçmiş durumda. Turkuaz renkli<br />

bu tektonik göl, 185 m derinliğe sahip. Bu da onu<br />

Türkiye’nin en derin, dünyanın da üçüncü<br />

en derin gölü yapıyor.<br />

Kayak merkezleriyle ilgili bir yazıda Salda<br />

Gölü’nden bahsetmemizin sebebi ise böylesine enfes<br />

bir manzaraya karşı kayak keyfi yapmanın mümkün<br />

olduğunu söylemek. Çünkü Burdur’da uzunca bir<br />

süredir bu müthiş gölle aynı ismi taşıyan bir kayak<br />

merkezi var. Salda Gölü manzaralı Salda Kayak Merkezi,<br />

Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Eşeler Dağı’nda, 2.079 m<br />

yüksekliğinde bulunuyor. Şehir merkezine 77 km, Salda<br />

Gölü’ne ise 17 km uzaklığındaki kayak merkezinde<br />

farklı seviyelerde 5 adet (1.000 ila 1.500 m arasında)<br />

pist, 1 telesiyej (860 m), ayrıca teleski var. Burada<br />

kayaklı koşu ve biatlon (kayaklı koşu ve tüfekli atış)<br />

yapmak da mümkün. Aralık ayından nisan ayına kadar<br />

50-100 cm arasında karla kaplı olan Burdur Salda Kayak<br />

Merkezi, daha çok günübirlik turistlere hitap ediyor.<br />

50 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 51


VKÜLTÜR SANAT<br />

<strong>2022</strong>’nin<br />

heyecan<br />

verici kültür<br />

sanat<br />

olayları<br />

Sanatla heyecanlanıyor, ilham<br />

alıyor, farkındalığımızı artırıyor,<br />

büyüyüp olgunlaşıyor, hayatı<br />

anlamlandırıyor ve farklı bakış<br />

açıları kazanıyoruz. Bu nedenle<br />

yepyeni yılımız <strong>2022</strong>’deki<br />

kültür sanat olaylarını mercek<br />

altına almak istedik. Dünyada<br />

kısa bir kültür sanat turuna<br />

hazırsanız başlayalım.<br />

İpek Itır Can<br />

ABBA,<br />

ABBA-tar’ları ile<br />

<strong>2022</strong> baharında<br />

sahnede<br />

Dünya, <strong>2022</strong>’nin Mayıs ayında tüm<br />

zamanların en önemli ve en çok dinlenen<br />

pop gruplarından biri olan ABBA’nın<br />

sahneye dönüşüne tanıklık edecek.<br />

Bu dönüş kelimenin tam anlamıyla<br />

muhteşem ve çok teknolojik olacak.<br />

Çünkü konserlerde ABBA’nın yani Agnetha<br />

Faltskog, Björn Ulvaeus, Benny Andersson<br />

ve Anni-Frid Lyngstad’ın ABBA-tar’ları<br />

(avatarları) yer alacak. ABBA, bu konseri<br />

“Eskiyle yeniyi, gençle çok genç olmayanı<br />

birleştiren, dördümüzü yeniden bir araya<br />

bir konser” olarak tanımlıyor. ABBA, son<br />

albümünü 1981’de çıkarmıştı. ABBAtar’ları<br />

da o dönemki, yani 40 yıl önceki<br />

görüntülerine, gençliklerine sahip olacak.<br />

ABBA, bu projede “Star Wars”ın<br />

yaratıcısı George Lucas’ın kurduğu<br />

Industrial Light & Magic stüdyosundan<br />

850 kişilik bir ekiple çalıştı. İşte ABBAtar’ları<br />

görsel efekt uzmanlarından oluşan<br />

bu ekip yarattı. Çalışma sırasında ABBA<br />

üyelerine özel giysiler giydirildi ve 160<br />

tane kamera onları saatlerce kameraya aldı.<br />

Grup, yeni albümü “Voyage”deki şarkıları<br />

defalarca seslendirdi. Ayrıca grubun arşiv<br />

görüntülerinden de yararlanıldı. Bu şekilde<br />

grup üyelerinin hareketleri ve jestleri,<br />

performans yakalama tekniğiyle dijital<br />

olarak toplanmış oldu.<br />

ABBA’nın “Voyage” konseri, Londra’daki<br />

Queen Elizabeth Olympic Park’ta, bu proje<br />

için inşa edilen 3 bin kişilik ABBA Arena’da<br />

gerçekleştirilecek. Bir buçuk saat sürecek<br />

konserlerde ABBA klasiklerinden 22 şarkı<br />

seslendirilecek. ABBA-tar’lara 10 kişilik<br />

canlı orkestra eşlik edecek. Bu sanal konser<br />

aracılığıyla “Star Wars” filmlerinin yaratımı<br />

sırasında kullanılan görüntü teknolojileri de<br />

sahneye taşınmış olacak.<br />

İsveçli grup ABBA, 1972-1982 yılları<br />

arasında yaptığı efsanevi şarkılarla dünya<br />

çapında ünlü oldu. 1974’te “Waterloo”<br />

şarkısıyla Eurovision Şarkı Yarışması’nı<br />

kazandı. “Mamma Mia”, “Dabcing Queen”<br />

ve “Money Money Money” dahil pek<br />

çok hit yarattı. 1982’de grup dağıldıktan<br />

sonra dördü de bireysel olarak müzik<br />

çalışmalarını sürdürdü. Tekrar birleşmeleri<br />

yönündeki bütün teklifleri de geri<br />

çevirdiler. ABBA albümleri bugüne kadar<br />

400 milyondan fazla sattı.<br />

ABBA’nın “Voyage” konser biletleri,<br />

https://abbavoyage.com/ adresinden<br />

alınabiliyor.<br />

52 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 53


V<br />

KÜLTÜR SANAT<br />

Bob Dylan’ın dünyası<br />

keşfedilmeyi bekliyor<br />

Efsanevi Amerikalı folk şarkıcısı Bob Dylan adına<br />

yaptırılan Bob Dylan Center, 10 Mayıs <strong>2022</strong>’de ABD-<br />

Oklahoma, Tulsa’da açılacak. Olson Kundig tarafından<br />

tasarlanan merkez, orijinal el yazmaları, yayınlanmamış<br />

kayıtlar, daha önce görülmemiş konser performansları,<br />

fotoğraflar da dahil olmak üzere Bob Dylan’ın yarattığı<br />

ve sahip olduğu 100.000’den fazla özel kültürel hazineyi<br />

barındıracak ve sergileyecek. Merkezde yer alan öğeler,<br />

Bob Dylan’ın bir sanatçı olarak şekillendiği yıllara da<br />

ışık tutacak. Üç katlı müzenin cephesini ünlü fotoğrafçı<br />

Jerry Schatzberg tarafından 1965’de çekilen ve merkeze<br />

bağışlanan az bilinen bir Bob Dylan fotoğrafı süslüyor.<br />

Bob Dylan arşivinin sergilenmesi, Dylan tarihçisi<br />

Jennifer Lebeau’nun önderliğinde film deneyimi<br />

yaşatılması, Dylan’ın kayıtlarından birinde bulunmanın<br />

nasıl bir şey olacağının stüdyo ortamında deneyimlenmesi,<br />

“Like a Rolling<br />

Stone”, “Tangled Up<br />

in Blue”, “Chimes<br />

of Freedom” gibi hit<br />

Dylan şarkılarının<br />

yaratımına Columbia<br />

Records Gallery’de tanık<br />

olunması, Dylan’ın<br />

Minnesota’daki ilk<br />

yıllarından günümüze<br />

kadar olan yaşamının<br />

multimedya zaman<br />

çizelgesinin incelenmesi,<br />

Dylan ile ilgili filmler,<br />

belgeseller ve konser performanslarının gösterim odasında<br />

izlenmesi ziyaretçileri bekleyenlerden bazıları olacak.<br />

Babaannesinin kökenleri İstanbul’a uzanan 81 yaşındaki<br />

Bob Dylan, dünyanın en etkili ve çığır açan sanatçılarından<br />

biri olarak kabul ediliyor. Müzik serüveni 1960’larda<br />

başlayan ve albümleri 125 milyondan fazla satan Bob<br />

Dylan, 11 kez Grammy Ödülü’nü kazandı. Müzisyenliğinin<br />

yanı sıra yazar ve şair olarak yaptığı çalışmalar popülerliğini<br />

artırdı. Bob Dylan, 2012’de Amerika eski Başkanı Barack<br />

Obama tarafından Başkanlık Özgürlük Madalyası ile<br />

onurlandırıldı, 2016’da ise “Amerikan şarkı geleneğinde<br />

yeni şiirsel ifadeler yarattığı” için Nobel Edebiyat Ödülü’ne<br />

değer görüldü.<br />

Ege Art’ın fotoğraf arşivinden.<br />

Füsun Onur,<br />

<strong>2022</strong> Vedenik<br />

Bianeli’nde Türkiye’yi<br />

temsil edecek<br />

Türkiye’nin medarı iftiharlarından sanatçı Füsun Onur,<br />

23 Nisan-27 Kasım <strong>2022</strong> tarihlerinde hayata geçirilecek<br />

olan Venedik Bienali 59. Uluslararası Sanat Sergisi’nde<br />

Türkiye Pavyonu için yapıt üretmek üzere seçildi. Türkiye<br />

Pavyonu’nun küratörlüğünü İstanbul Bienali ile İstanbul<br />

Kültür ve Sanat Vakfı-İKSV’deki güncel sanat projelerinin<br />

direktörü olan Bige Örer üstlenecek.<br />

Füsun Onur (83), yarım yüzyılı aşan heykel ve resim<br />

kariyerinde sınırlara meydan okumasıyla dikkat çekti,<br />

avangardın Türkiye sanatında yer edinmesinde rol üstlendi,<br />

mekâna yönelik düzenlemeler (enstalasyon) yapan ilk<br />

kadın sanatçı olarak tanımlandı, yurt içi ve yurt dışında<br />

kişisel ve karma sergilerde yer aldı.<br />

Türkiye Pavyonu Danışma Kurulu üyelerinin<br />

Füsun Onur ile ilgili açıklaması çok önemli: “Füsun<br />

Onur yalnızca yapıtlarıyla değil, yaşam biçimiyle de<br />

hayat ve sanat arasında kurduğu şiirsel ilişkiyi yaşayan<br />

ender sanatçılardandır. Onur, kavramsal sanatın temel<br />

yönelimlerini kendi şiirinden yola çıkarak keşfeder. Havaya<br />

saçtığı sözcükler, günlük yaşam parçacıkları ve masallar,<br />

kendiliğinden kurdukları ilişkilerin ürünü olan, kırılgan<br />

nesneler olarak çıkar karşımıza. Sanat, onun için büyük<br />

söylemlerin ifadesi değil, varlığı ile yeryüzü arasındaki<br />

biricik alanda doğan sınırsız bir yaratıcılık kaynağıdır.<br />

Füsun Onur’un yerleştirmeleri kimlik, kültür, dil gibi<br />

evrensel olarak tanımladığımız sınırları silme ve belirli<br />

bir yer ve mekâna bağlı olmaksızın canlı varlıklar içinde<br />

bir nota olarak yaşamlarını sürdürme becerileriyle öne<br />

çıkarlar.”<br />

Bizans sahil sarayı<br />

Bukoleon, gün ışığına<br />

çıkarılıyor<br />

Güzel İstanbul’un Bizans döneminden kalan<br />

tarihi yapıları çok önemli, çok değerli. Bunlardan<br />

biri de Cankurtaran ile Kumkapı semtleri arasındaki<br />

Çatladıkapı’da bulunan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde<br />

yer alan Bukoleon Sarayı.<br />

İstanbul’un en eski yapıları arasında adı geçen<br />

1600 yıllık Bizans sahil sarayının içler acısı durumu,<br />

tarihe meraklı pek çok İstanbulluyu üzüyordu. Büyük<br />

İmparatorluk Sarayı kompleksi içindeki Bukoleon<br />

Sarayı’nda sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />

tarafından kazı ve restorasyon çalışmaları başlatıldı, hızla<br />

da devam ediyor. Yapılan kazılarda İstanbul’daki bilinen en<br />

eski çeşme ve arkasında çeşmeyi besleyen sarnıç, sarayın<br />

anıtsal giriş sütunlarının ve limana inen merdivenlerin bir<br />

kısmının yanı sıra çeşitli buluntular ortaya çıkarıldı. <strong>2022</strong><br />

yılı sarayın geçmiş yıllardaki kullanımını, bu noktada<br />

deniz ulaşımının nasıl ilerlediğini ve sarayın planını ortaya<br />

çıkarmayı hedefleyen restorasyon için önemli bir yıl,<br />

çünkü son aşamaya bu yıl içinde gelinecek. Meraklıların<br />

restorasyon alanına ziyaretleri de belli ki artacak.<br />

Bukoleon adı, aslan ve boğanın mücadelesi anlamına<br />

geliyor. Saray, II. Theodosius (408-450) zamanında<br />

yaptırılmış, bununla birlikte şu an var olan kalıntıların<br />

İmparator Theofilos (829-842) dönemine ait olduğu<br />

düşünülüyor. Sarayın merdivenlerle ulaşılan ve<br />

imparatorların kullanımı için oluşturulan bir de limanı<br />

vardı. Saray, fetih sonrasında bölgenin iskana açılması<br />

nedeniyle yerleşimlerin altında kaldı, 1870’lerdeki<br />

demiryolu yapımı sırasında ise batı kanadı tamamen yok<br />

oldu. Yakın bir gelecekte ise bir müze olarak ziyaretçilerini<br />

kucaklayacak.<br />

Norveç’in en büyük<br />

müzesi ziyaretçileriyle<br />

buluşmaya hazırlanıyor<br />

Norveç Ulusal Sanat, Mimarlık ve Tasarım Müzesi,<br />

11 Haziran <strong>2022</strong> tarihinde başkent Oslo’da açılacak. Bu<br />

müzenin özelliklerinden biri İskandinavya’daki en büyük<br />

sanat müzesi olması; yaklaşık 55.000 metrekarelik bir<br />

alana sahip. İkinci özelliği ülkedeki The National Gallery<br />

(Ulusal Müze), The Museum of Contemporary Art (Çağdaş<br />

Sanat Müzesi) ve eski Kunstindustrimuseet olmak üzere<br />

üç önemli kurumda yer alan eserleri bir araya getirmesi;<br />

müzede 5.000’den fazla eser sergilenecek. Bir başka özelliği<br />

ise sera gazı emisyonunu yüzde 50 oranında azaltacak bir<br />

tasarıma sahip olması. Müzenin çatısında bulunan yaklaşık<br />

2.500 metrekarelik Işık Salonu ve çatı terasının sunduğu<br />

Oslo Limanı ve<br />

fiyort manzaraları<br />

da diğer artıları.<br />

Müzede<br />

sergilenecek en<br />

önemli eserlerden<br />

biri, “var oluşsal<br />

kaygının yansıması”<br />

olarak tanımlanan,<br />

Norveçli ressam<br />

Edvard Munch’un<br />

“Çığlık” tablosu.<br />

Tablo, Leonardo da<br />

Vinci’nin “Mona<br />

Lisa”sından sonra<br />

dünyanın en ünlü<br />

ikinci eseri olarak<br />

nitelendiriliyor.<br />

Tablonun dört<br />

versiyonundan<br />

biri üzerinde<br />

1904’de keşfedilen “Sadece bir deli tarafından boyanabilir”<br />

yazısının kim tarafından yazıldığı konusu uzun yıllar<br />

spekülasyonlara yol açmış, sonunda bunu yazanın Munch<br />

olduğu sonucuna varılmıştı. Müzede “Çığlık” tablosunun<br />

yanı sıra Munch’a ayrılan bir galeride sanatçının diğer<br />

eserleri de yer alacak.<br />

54 OCAK <strong>2022</strong><br />

OCAK <strong>2022</strong> 55


V<br />

TEKNOLOJİ<br />

Göz hastalıklarında<br />

yeni teknolojiler<br />

Göz bölgesindeki hastalıkların<br />

tedavisinde artık yeni teknolojiler<br />

uygulanıyor ve bu şekilde sonuçlar<br />

daha hızlı elde edilebiliyor. Bu<br />

teknolojilerden biri olan PLEXR<br />

Plazma Enerjisi; göz kapağı<br />

sarkmaları ve düşüklüğü, göz çevresi<br />

dokularında sıkılaşma, göz çevresi<br />

antiaging, göz çevresinde biriken yağ<br />

(ksantalesma), göz çevresinde kötü<br />

huylu olmayan kitleler, papillomalar,<br />

siringoma, kapak kenarı kitleleri<br />

(bir kısmı kötü huylu olmayan),<br />

bazı oküler yüzey bozukluklarında<br />

uygulanıyor. PLEXR Plazma<br />

Enerjisi, cilt ve cilt altı dokularının<br />

kendini yenilemesini-iyileştirmesini<br />

sağlıyor, bir nevi yara yeri iyileşme<br />

mekanizmasını tetikliyor.<br />

Göz kuruluğu da günümüzde en<br />

hızlı artan göz sağlığı sorunlarının<br />

başında geliyor. Erken önlem<br />

alınmadığında sadece yaşam<br />

kalitesini bozmakla kalmayıp oküler<br />

yüzey bozukluklarına ve kronik göz<br />

hastalıklarına da yol açabiliyor. Yıllar<br />

boyunca damla ve pomatlarla tedavi<br />

edilen göz kuruluğunun çözümünde,<br />

yeni bir teknoloji olarak IPL-Intense<br />

Pulsed Light lazer tedavisi dikkat<br />

çekiyor. Bu yöntemde, hekim<br />

muayenesinin ardından kuruluk veya<br />

oküler hastalık şiddetini ölçen bir<br />

uygulama aracılığıyla seans süresi ve<br />

sıklığı planlanıyor, sonraki aşamada<br />

hastaya hekim tarafından lazer<br />

uygulanıyor.<br />

IPL tedavisi ve LLT (Lower<br />

Level Light) terapi kombine maske<br />

tedavileri birlikte toplam üç beş<br />

seans kullanıldığında, hastada<br />

uzun süreli iyileşme ve yaşam<br />

kalitesinde ciddi artış sağlanıyor.<br />

Yöntem, göz kuruluğunun yanı<br />

sıra gözyaşı filminin koruyucu<br />

tabakasındaki bozulma ve çeşitli göz<br />

kapağı iltihaplarında, akne rozasea<br />

(gül hastalığı), kapak ve göz yüzey<br />

sorunlarında da etkin sonuçlar<br />

veriyor. Tekrarlayan göz kapağı kisti<br />

ve arpacıklar gibi bazı klinik tablolar<br />

için de yüz güldürüyor.<br />

Teknolojik<br />

gelişmeler<br />

hayatın<br />

her anında<br />

Hastalıkta ve sağlıkta, zorlu ve keyifli tüm<br />

anlarımızda teknoloji bize eşlik ediyor.<br />

Hayatımıza konfor, geleceğimize ise umut katıyor.<br />

O halde teknolojinin bize sunduğu yeni nimetlere<br />

daha yakından bakma zamanı.<br />

Elif G. Bayramçavuş<br />

Mastercard, görme engelliler için kart tasarladı<br />

Dünya nüfusu 8 milyar ve bu nüfusun<br />

1 milyarı engelli. Dünya Sağlık Örgütü<br />

verilerine göre söz konusu 1 milyar içinde<br />

39 milyonu kör ve 245 milyonu orta-ileri<br />

derecede görme kusurlu olmak üzere<br />

284 milyon kişi görme engeline sahip<br />

bulunuyor. Böylesine büyük bir kitlenin<br />

ihtiyacının farkına varan Mastercard, görme<br />

engelli kişilere yönelik olarak “Touch Card”<br />

ismini verdiği bir kart geliştirdi. Bu kart,<br />

görme engelli kişilere alışverişlerinde güven<br />

ve bağımsızlık duygusu verirken dokunsal<br />

bir çözüm sunuyor.<br />

Touch Card, kısa kenarındaki<br />

çentiklerle görme engelli kişilerin ellerinde<br />

tuttukları kartın kredi kartı mı, banka kartı<br />

mı, yoksa ön ödemeli bir kart mı olduğunu<br />

anlamalarını sağlıyor.<br />

Touch Card özelliğine sahip kredi<br />

kartlarının kenarında yuvarlak, banka<br />

kartlarında kare, ön ödemeli kartlarda ise<br />

üçgen çentik bulunuyor.<br />

Mastercard’ın bu yeni ve inovatif<br />

tasarımı, İngiltere’de Royal National<br />

Institute of Blind People (RNIB) ve ABD’de<br />

VISIONS/Services for the Blind and Visually<br />

Impaired organizasyonları tarafından<br />

incelenip onaylanmış bulunuyor.<br />

56 OCAK <strong>2022</strong> OCAK <strong>2022</strong> 57


V<br />

TEKNOLOJİ<br />

Salomon Ultra-Glide ile ultra maratonlarda<br />

daha iyi performans<br />

Salomon markasının yeni ürünü<br />

Ultra-Glide ayakkabı, uzun mesafeli<br />

patika koşularında performanstan ödün<br />

vermeden konforu<br />

yaşamak isteyenler<br />

için yaratıldı.<br />

Hafifliği, yol tutuşu<br />

ve ayak yapısına<br />

uyumuyla dikkat<br />

çeken Ultra-<br />

Glide’ın tasarım<br />

sürecinde<br />

Kilian Jornet,<br />

Courtney Dauwalter ve Francois D’Haene<br />

gibi ultra maraton branşının yıldız ve<br />

ikon isimlerinin tavsiyelerinden<br />

de yararlanıldı. Her<br />

seviyedeki ultra<br />

maraton<br />

koşucusunun kullanabileceği bir model<br />

olan Ultra-Glide, sadece 260 gram<br />

olmasına rağmen ayak ve bacak koruması<br />

noktasında yüksek niteliklere sahip.<br />

Energy Surge teknolojisi sayesinde ayağın<br />

zemindeki engelleri hissetmemesini ve<br />

kumaş kalitesi sayesinde ayağın hava<br />

almasını sağlayan Ultra-Glide;<br />

Sensifit ve Quicklace<br />

sistemleri sayesinde de<br />

isterseniz 20 dakika isterseniz<br />

20 saat koşun, çok az yorgunluk<br />

hissetmenizi sağlıyor.<br />

58 OCAK <strong>2022</strong><br />

Gürültüyü HONOR Earbuds<br />

2 Lite kulaklıkla engelleyin<br />

Kalabalık ortamlarda herhangi<br />

bir etkenden bağımsız olarak keyifle<br />

müzik dinlemek isteyenler için<br />

HONOR Earbuds 2 Lite kablosuz<br />

kulaklık, ideal bir teknolojik<br />

çözüm sunuyor. Çünkü net bir<br />

ses performansı sunan kulaklık,<br />

gürültü engelleme özelliğine sahip.<br />

Ergonomik tasarımlı ürün, 32 saate<br />

kadar süren pil ömrüyle kesintisiz<br />

müzik ve görüşme sağlıyor. Bu<br />

şekilde kullanıcılar toplu taşıma<br />

araçları gibi kalabalık ortamlarda<br />

müziğin keyfini sonuna kadar<br />

çıkarabiliyor, farkındalık moduyla<br />

da istediklerinde dışarıyı kolayca<br />

duyabiliyor.<br />

İki adet Mikro-Elektro-Mekanik<br />

Sistemli (MEMS) silikon mikrofonla<br />

donatılan kulaklık, geleneksel dalga<br />

gürültü azaltma teknolojisi ve bir<br />

Derin Nöral Ağ (DNN) algoritmasını<br />

Çift Anti-Rüzgâr teknolojisiyle<br />

kullanarak arayan kişinin sesini<br />

ayrıştırıyor ve sesli arama<br />

deneyimini iyileştiriyor. 10 mm’lik<br />

dinamik sürücülere sahip olan<br />

HONOR Earbuds 2 Lite ile kesintisiz<br />

ve yüksek netlikte sesli ve videolu<br />

görüşmeler yapılabiliyor.<br />

Dijital bebek telsiziyle ebeveyn ve<br />

bebek arasındaki mesafeler kalkıyor<br />

Bebeğinin her anını takip etmek<br />

isteyen ebeveynin yardımına Weewell’in<br />

WMA420 Dijital Bebek Telsizi koşuyor.<br />

WMA420 Dijital Bebek Telsizi, dijital<br />

kablosuz teknolojisiyle bebek ve ebeveyn<br />

arasında mükemmel berraklıkta bir<br />

iletişimin sağlanmasını destekliyor, 300<br />

metre geniş çekim mesafesiyle ebeveynin<br />

aklı bebeğinde kalmıyor. Bebeğini uyutan<br />

anne babalar, telsizi yanlarına alarak gönül<br />

rahatlığıyla kendine vakit ayırabiliyor ve<br />

bebeğini sık sık kontrol etmek zorunda<br />

kalmayarak zamandan tasarruf ediyor.<br />

Ürünün dijital DECT teknolojisi,<br />

yüksek güvenlik sağlamasının yanı sıra<br />

parazitleri ve hat karışmalarını ortadan<br />

kaldırarak mükemmel ses kalitesi sunuyor.<br />

Karşılıklı konuşma özelliği sesi bebeğe<br />

iletip yalnız olmadığı hissini verirken,<br />

sakinleştirici ninniler bebeği rahatlatarak<br />

daha rahat uykuya dalmasına yardımcı<br />

oluyor. Telsizin gece ışığı özelliği, odayı<br />

bebeğin huzurlu hissedeceği loş bir ortam<br />

haline getiriyor. Ortam sıcaklık sensörü<br />

ve alarm ise oda sıcaklığının belirli bir<br />

seviyede sabit kalmasını sağlıyor.


I<br />

PURECARE<br />

Kablolu Kablosuz 4’ü 1 Arada Başlıklı Islak Kuru Epilatör’ün<br />

Birden fazla başlığı ile pürüzsüz bir cilde sahip olmanın yanında,<br />

yumuşak ve bakımlı bir cildin tadını çıkarın!<br />

Masaj Başlığı: Kan dolaşımını iyileştirir,<br />

selülitli bölgelere iyi gelir, cildin görünümünü<br />

gözle görülür şekilde düzeltir.<br />

Peeling Fırçası: Düzenli kullanım ile ciltteki ölü<br />

deriyi atar, batık oluşumunu önler.<br />

Traş Başlığı: Hassas bölgelerdeki tüyleri kızarıklık<br />

ve kabarma olmadan kökünden alır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!