İTÜ DENARK BELLATRİX
YIL 1 GÜZ 2019İTÜ DENARKBellatrixDenizcilik Araştırmaları Kulübü dergisidirİTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet KaracaDenizcilik Teknokenti !Prof. Dr. Sezer IlgınAbidin Daver –Las Mercedes ÇatmasıE. Amiral Cem GürdenizDoğu AkdenizCeyhun YılmazYakışıklı Denizciler…Doç. Dr. Burcu ÖzsoyNeden Antarktika?Onur HoşcaTürk GemiadamlarıTulga ZenginDeniz ve Teknolojiİlhan ElibolAzim ve KararlılıkPara ile satılmaz
- Page 4 and 5: İÇİNDE08İTÜ DENARK Faaliyet Ra
- Page 6 and 7: DENARK BellatrixDenizcilik Araştı
- Page 8 and 9: BAŞKANDANDenark Bellatrix / Güz 2
- Page 10 and 11: DANIŞMAN HOCAMIZDANDenark Bellatri
- Page 12 and 13: RÖPORTAJDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 14 and 15: RÖPORTAJDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 16: RÖPORTAJDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 19 and 20: @itudenarkRÖPORTAJBu süreçte, ç
- Page 21 and 22: NavalCommercialElektroDenizCustom S
- Page 23 and 24: @itudenarkHABERLERRLERRÜZGAR DESTE
- Page 25 and 26: @itudenarkMAKALEgemisinde kullanıl
- Page 28 and 29: MAKALEDenark Bellatrix / Güz 2019F
- Page 30 and 31: BİLİMDenark Bellatrix / Güz 2019
- Page 32 and 33: REKTÖRÜMÜZDENDenark Bellatrix /
- Page 34 and 35: MAKALEDenark Bellatrix / Güz 2019B
- Page 36 and 37: RÖPORTAJDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 38 and 39: RÖPORTAJDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 40 and 41: RÖPORTAJDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 42 and 43: SOSYAL FARKINDALIKDenark Bellatrix
- Page 44 and 45: TARİHDenark Bellatrix / Güz 2019M
- Page 46 and 47: MERCEKTENDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 48 and 49: MERCEKTENDenark Bellatrix / Güz 20
- Page 50 and 51: TARİHİN İZİNDEDenark Bellatrix
YIL 1 GÜZ 2019
İTÜ DENARK
Bellatrix
Denizcilik Araştırmaları Kulübü dergisidir
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca
Denizcilik Teknokenti !
Prof. Dr. Sezer Ilgın
Abidin Daver –Las Mercedes Çatması
E. Amiral Cem Gürdeniz
Doğu Akdeniz
Ceyhun Yılmaz
Yakışıklı Denizciler…
Doç. Dr. Burcu Özsoy
Neden Antarktika?
Onur Hoşca
Türk Gemiadamları
Tulga Zengin
Deniz ve Teknoloji
İlhan Elibol
Azim ve Kararlılık
Para ile satılmaz
İÇİNDE
08
İTÜ DENARK Faaliyet Raporu
10
12
15
18
24
İTÜ DENARK Nasıl Kuruldu?
Kaptan Dr. Öğr. Üyesi Tuba KEÇECİ
İlhan ELİBOL
“I am on board” yılı bence yerinde ve güzel bir uygulama
Doç. Dr. Burcu ÖZSOY
Türkiye, Dünya’da adından bilimle söz ettirme yolunda
önemli adımlar atmaktadır.
Kaptan Halime TUNÇ
Denizcilik bir gelenek işidir ve bir vizyon gerektirir.
Kaptan Ömer Berkay DAĞLI
Denizcilikte Dijital Dönüşümün Gerekliliği
26
Başmühendis Tulga Zengin ile röportaj
28
30
E. Amiral Cem GÜRDENİZ
Bugün yapılacak bir hata gelecekte geri dönüşü olmayan
sonuçlar yaratacaktır.
Araş. Gör. Sinan YİRMİBEŞOĞLU
İlk Kutup Bilim Evi
32
Prof. Dr. Mehmet KARACA ile Röportaj
34
HSEQ Enspektörü Aybars ORUÇ
Tankerler, Siber Tehditlere Karşı Daha Hazır
36
Kaptan Mustafa ÖZYÜREK ile Röportaj
KİLER
39
Tersan Denizcilik İnsan Kaynakları Koordinatörü
Onur HOŞCA
Benim için bir Türk en değerli gemiadamıdır.
42
Sosyal Farkındalık
44
46
49
51
Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’dan İTÜ Denizcilik
Fakültesine
Prof. Dr. Sezer ILGIN
m/v Abidin Daver–m/v Las Mercedes Çatması
Hüseyin Aras ERTAŞ
Kız Kulesi Muhafızları
Emre ERDOĞAN
Cebelitarık Boğazı’nda yüzdüm.
53
Üsküdar Vapuru Faciası
54
57
Ceyhun YILMAZ
Zeyyat Selimoğlu’nun şiirinde dediği gibi denizcilerin
sabit sıfatı var “yakışıklı denizciler”
Öğr. Gör. Murat ÖZEN
Nevin AYPAR, Yani ülkemizin bu günkü adıyla, “En İyi
Kadın Oyuncu” ödülünü alan ilk oyuncusudur.
59
ŞİİR KÖŞESİ
60
KİTAP TANITIMI
DENARK Bellatrix
Denizcilik Araştırmaları Kulübü Dergisi Yıl: 1 Güz 2019
Yönetim
İstanbul Teknik Üniversitesi
Denizcilik Araştırmaları Kulübü adına
Genel Yayın Yönetmeni
Mehmet Talha MINIK
Baş editör
Ahmet Muhammet KÜL
Editör
Gizem ŞAHİN
Teknik Koordinatör
Emre SEÇEN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Deniz KATAR
Reklam Müdürü
Berkant AYLI
Reklam ve Halkla İlişkiler
Tayyip Taha ÇETİN
Röportaj ve İçerik ekibi
Seyfullah SARIKAYA
Berrin AKBABA
Hüseyin ATILGAN
Emin AÇAR
Yusuf CAMCI
Nesrullah DELİBAŞ
Kadir BAŞKIR
Yaren YILMAZOĞLU
Sirye ÜNSAL
Yayın Danışma Kurulu
Furkan GAZİ
Hüseyin Aras ERTAŞ
Destek Veren Kulüpler
Karamürsel MYO Denizcilik Kulübü (Kamil Hakan SEZER)
Yazarlar
Prof. Dr. Sezer ILGIN
E. Amiral Cem GÜRDENİZ
Doç. Dr. Burcu ÖZSOY
Dr. Öğr. Üyesi Tuba KEÇECİ
Öğr. Gör. Pelin HELVACI
Araş. Gör. Sinan YİRMİBEŞOĞLU
HSEQ Enspektörü Aybars ORUÇ
Kaptan Ömer Berkay DAĞLI
Öğr. Gör. Murat ÖZEN
Kapak Fotoğrafı
M. Talha MINIK
Görsel Editör
Hakan KAPLAN
Grafik Tasarım
Levent KANTAROĞLU
lekadesignandapps@mail.com
Baskı
Ajans 1 Matbaa
Reklam - İletişim Adresi
itudenark@gmail.com
Yayın
Yerel- Süreli Yayın
Bu dergide yayımlanan yazılar,
yazarların kişisel görüşleridir.
Bu yazılardan dolayı Denizcilik Araştırmaları
Kulübü Dergisi sorumluluk üstlenmez.
Yayımlanan ilanların sorumluluğu
sahibini bağlar.
FURKAN GAZİ’DEN VEDA
Çok zorlu koşullar altında, anlamsız
itirazlara rağmen irade gösterip kulübümüzü
kuruşumuzun üstünden 2,5 yıllık bir
zamanı geride bıraktık. Hayatım boyunca
onur payesi olarak taşıyacağım, geriye
baktığımda en ciddi gurur kaynağım olan
DENARK kurucu başkanlığının yanı sıra
2019 Bahar döneminde başkanlığı tekrar
üstlenme şerefine nail olmuş birisi olarak,
kulübümüzün 2,5 yılda kat ettiği mesafeyi
büyük bir övünçle izlemekteyim. Görev
süremde denizcilik camiasına ve ülkemiz
denizcilik öğrencilerinin faydasına
yaptığımız işlerden en büyükleri olan kulüp
dergimizi ve ulusal genç denizciler zirvesini
yalnızca kulübümüze ve fakültemize
değil tüm denizcilik camiasına armağan
ve emanet ediyorum. Dünyanın en kilit
coğrafyasında denizciliğimizi ileri taşıma
vazifesini üstlenmeli ve bu uğurda canla
başla çalışmalı, mücadele etmeyiz. Bunu
milletimize, geçmişimize ve ülkemize
borçlu olduğumuz gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
Her ne konuma gelirsek gelelim
başarılarımızı ileriye taşıma arzusundan
asla vazgeçmemeliyiz.
Son zamanlarda denizcilik fakültelerinin
kontenjanlarının artması, okul sayısındaki
artışlar ciddi bir yoğunluğa sebep oldu.
Bu artış beraberinde etik değerlere zarar
verecek düzeyde liyakatin geri plana
atılması gibi olumsuz sonuçlar getirse de
denizciler olarak kendimizi geliştirmeye ve
ispat etmeye yönelik çalışmalar yapmaya
devam etmeliyiz. Bu çalışmaların kulübümüzdeki
ciddi çalışmaları artıracağını umuyorum.
Fakat bunun dışında sektörün gerek
bürokrasi gerek ticari kısımlarıyla alakadar
olan büyüklerimizin bu soruna aciliyetle
müdahale etmesi ve çözüm getirmesi
gerekmektedir. Aksi halde denizcilerimizde
yetkinlik azalırken, çok ciddi istihdam
sorunlarıyla karşı karşıya kalacağımız su
götürmez bir gerçektir. Muktedir olanların
bu sorunları çözmesini beklemek bizlerin
en doğal hakkıdır. Bu konuda fikrimizin
sorulması halinde elimizden gelen desteği
genç denizcilerin bakış açısından sunacağımızın
bilinmesi istemekteyim.
Sözlerime son verirken hem kendi çalışma
arkadaşlarımı hem de bayrağı devrettiğimiz
yeni yönetimimizi canı gönülden selamlıyorum.
Okuldan mezun olurken kendim
için, arkadaşlarım için, tanımadığım ve
tanımayacağım birçok genç denizci için
elinden gelen her şeyi yapmış bir meslek-
taşınızın iç rahatlığıyla mezun olduğumu
bilmenizi isterim. Yer yer ciddi zorluklarla
karşılaşsak da bizleri bağrına basan camiamıza
teşekkür ederim. Sizlere de en önemli
tavsiyem öğrencilik hayatınızı, arkanıza
baktığınızda sadece kendiniz için değil başkaları
için de elinizden geleni yapmış birisi
olarak, o müthiş rahatlıkla noktalamanızdır.
Furkan Gazi
EDİTÖRDEN
Sevgili okurlar, Denark Bellatrix ile bahar
döneminde sizlerleyiz.
Yaz döneminde çalışmalara başladığımız
Bellatrix’i karşılaştığımız tüm aksaklıklara
rağmen yayına almış bulunmanın verdiği
mutluluk ve gurur içindeyim.
Bu sayıda yer alan bizlere destek veren,
yardımlarını esirgemeyen tüm yazarlara ve
dergi ekibine teşekkür ederim. Bir gelenek
halinde Bellatrix’den sonra diğer yıldız
isimleriyle dergimiz sizlerin de destekleri
sayesinde yayın hayatına devam edecektir.
Bu sayıda denizcilik sektörümüz ile öğrenci
buluşmasını, tecrübeli büyüklerimizden
aldığımız röportajları sizlere sunmaya
gayret gösterdik.
Bunun yanı sıra endüstri 4.0 üzerine ehemmiyetle
değindiğimiz bir konu oldu.
Son zamanlarda yaşanan stajyer, staj, yeni
mezunların karşılaştığı zorluklar sektörde
açıkça belli olmaktadır.
Bu sorunlara düşünen, araştıran, sorgulayan
İTÜ Denizcilik Fakültesi öğrencileri
olarak geçmişte olduğu gibi bugün de
tarihimizi, geleneklerimizi ön planda tutarak,
yalnızca kalitemizi göstererek çözüm
bulabiliriz.
Sonuç olarak;
İTÜ DENARK Bellatrix dergisi, bir değişimin
sembolüdür. Modern çağda bizler
fakültemizin ve okulumuzun farkındalığını
Bellatrix sayesinde göstermiş bulunuyoruz
ve göstermeye devam edeceğiz.
Sevgilerimle, teşekkürler...
Mehmet Talha MINIK
BAŞKANDAN
Denark Bellatrix / Güz 2019
İTÜ DENARK FA
Süleyman Doğan GENÇ
2019-2020 Dönemi DENARK Kulüp Başkanı
Dergimizin 2. sayısında sizlerle tekrar
buluştuğumuz için heyecanlı ve gururluyum.
Bellatrix in arkadaşlarımıza
ışık olmasını diliyorum.
İTÜ Denizcilik Araştırmaları Kulübü
(DENARK) olarak 2017 yılında kurulduğumuzdan
beri amacımız her zaman
denizclik öğrencilerini ve denizciliği
ileri taşımak ve kendimizi geliştirmek
olup bu doğrultuda hareket etmekteyiz.
Geçtiğimiz dönemde kendimizi geliştirmek
amacıyla etkinliklerimize devam
ettik. İlk sayımız olan Sirius’u yayınlandıktan
sonra etkinliklerimize aynı
hızda devam ettik ilk olarak dergimizi
Expomarine Fuarında tanıttık.
Doğu Akdeniz sorunu, denizciliğin
geleceği, liman yönetimi, tersane ve
denizcilik psikolojisi gibi çeşitli konulara
değinilen 1. ulusal genç denizciler
zirvesini çeşitli üniversitelerden gelen
öğrenciler ve akademisyenlerle birlikte
gerçekleştirildi.
GEMİMO tarafından düzenlenen Yakamoz
Deniz Kızı konferansına kulüp
olarak katılım sağladık.
Yaz döneminde Karadeniz Holding’in
daveti üzerine safety meeting ve teknik
gezi yapıldı.
2019-2020 eğitim öğretim yılına okul
mezunlarımızdan Karadeniz Holding
Yalova Tersane Teknik Müdürü Göksel
Atak ağabey ve Seçkin Mengeçin
Hocamızın katılımıyla tanışma çayımızı
gerçekleştirerek başladık. Arkasından
staj anıları etkinlikleriyle staj arayan
kardeşlerimize gemi tiplerini ve stajda
karşılaşılabilcek olası durumları anlattık.
Okul mezunumuz Ömer Berkay
DAĞLI ve Novumare Technologies ile
birlikte denizcilik 4.0 ve denizcilikte
gelişen teknoloji adlı çalıştayımızı
gerçekleştirdik.
İTÜ DENARK olarak denizcilik öğrencilerini
geliştirecek etkinliklere devam
etmekteyiz. Bellatrix’in ardından 3.
sayımızın çalışmalarına şimdiden
başlamış bulunmaktayız. Gelecekteki
8
@itudenark
BAŞKANDAN
ALİYET RAPORU
ortam yaratılması gerekmektedir. Türk
denizcilerine sahip çıkılmalıdır. Denizci
haklarını daha iyi anlamalı ve anlatmalıyız.
Genç kardeşlerimize mesleği
sevdirmeliyiz.
Etkinlik planlarımız 2. Ulusal Genç
Denizciler Zirvesini gerçekleştirmek,
araştırmada olduğumuz yeni bilimsel
projeleri ortaya çıkarmak ve gerçekleştirmek.
Denizcilik sektörünün önemli
firmaların yöneticilerini ve okul mezunlarımızı
öğrenci arkadaşlarımızlarla
buluşturup geleceğe ışık tutmaktır ve
bu doğrultuda çalışmalarımıza devam
etmekteyiz.
Dergimizin ilk sayısında olduğu gibi bu
sayıda da coşku ve heyecanla yılmadan
çalışan ekibimize, başta akademik
danışmanımız Yard. Doç. Dr. Tuba
Keçeci olmak üzere desteklerini ve
katkılarını esirgemeyen büyüklerimize
ve şirketlerimize en içten teşekkürlerimi
iletiyorum.
İTÜ DENARK ailesi olarak. Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK’ün şu sözlerini
kendimize hatırlatmak isterim * “ En
güzel coğrafî vaziyette ve üç tarafı
denizlerle çevrili olan Türkiye ; endüstrisi,
ticareti ve sporu ile, en ileri denizci
millet yetiştirmek kabiliyetindedir.
Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz;
denizciliği, Türkün büyük millî ülküsü
olarak düşünmeli ve onu az zamanda
başarmalıyız’’
Bizde DENARK olarak denizciliği,
Türkün büuük milli ülküsü olarak düşünüp.
Türk Denizciliğini geliştirmek için
elimizden gelen gayreti göstermekteyiz.
Tüm arkadaşlarıma katkılarından dolayı
teşekkür ederim. Ayrıca Kulübümüzün
Kuruluşundan itibaren Başkanlık
yapmış ve gelişmesini sağlayan önceki
başkanlarımız sırasıyla Furkan Gazi,
Aycan Özkan ve Kenan Tabak’a teşekkür
ediyorum.
*[Mustafa Kemal Atatürk]
(01. 11. 1937, T.B.M.M. 5.Dönem 3.
Toplanma Yılını Açarken.)
Bir denizcilik fakültesi öğrencisi ve bir
denizci olarak ülkemizde bulunan stajyer
sorunu beni derinden üzmektedir
bir çok kardeşimiz staj bulamamaktadır
ve akabinde işsizlik sıkıntısı çekmeye
başlamaktadır. Sektörümüüzün kanayan
yarası olan staj bulamama sorununa
sektörün ileri gelen firmaları ve okulları
birlik olup bir an önce bu soruna el atmalıdır.
Ayrıca Stajda kötü muameleye
maruz kalan kardeşlerimizin haklarının
korunması için okullarımızın daha
koruyucu davranması ve son yaşanan
trajediden sonra stajyer kardeşlerimizin
kendini güvende hissedebilecekleri bir
9
DANIŞMAN HOCAMIZDAN
Denark Bellatrix / Güz 2019
İTÜ DENARK
Nasıl Kuruldu?
Kaptan Dr. Öğr. Üyesi Tuba KEÇECİ
10
Yaptığı çalışmalarla ve gerçekleştirdiği
etkinliklerle adını
sıkça duyuran kulübümüzün
kuruluş serüveni o kadar eski
değil. Gelin bu serüveni bir de
benim penceremden izleyelim…
Gencecik öğrencilerin istisnasız
her birinin gözlerinin içindeki
ışıltıyı fark etmemek imkânsız.
Bu ışıltıya bakıp geçmek de
bir seçenek, sahip oldukları
dinamizmi ortaya çıkarmak için
bir kıvılcım yakmak ta… Sahip
olduğu güzel şeyleri diğer insanlarla
paylaşmaktan memnuniyet
duyan bir birey olarak, bunu
akademik hayata da yansıtabiliyor
olmak benim için mutluluk
verici. Sadece birkaç yıl önce
düzlem seyir dersini vermekteydim.
Bu meslekte biraz
vakit geçirdikçe, öğrencilerin
yüzlerindeki ifadeden, tavırlarından,
derse olan ilgilerinden
bir şeylerin yolunda gitmediğini
anlıyorsunuz. Haftalar art arda
geçtikçe, öğrencilerimin moral
düzeyinin giderek azaldığını ve
bunun dersteki başarı oranına
yansıdığını fark ettim. Neyse ki,
düzlem seyir dersi sadece tahtada
anlatılan bir ders değil, her
bir öğrenciyle kendilerine tahsis
ettiğim notik harita üzerinde
birebir uygulama yaptığım bir
ders. Takdir edersiniz ki, bu bölümü
kazanmış her bir öğrenci
meşakkatli bir yoldan geçip bu
bölüme yerleşen başarılı birer
birey. Ancak ders ortamında
herkes aynı şartlara tabi olduğu
halde, başarı düzeyleri aynı
seviyede değil. Yaptığımız
sınıf içi birebir uygulamalarda
öğrencilerimle daha iyi bir
iletişim kurma şansını yakaladık.
Aralarda öğrencilerimin
yaptığı paylaşımlarla da düşen
motivasyonun kaynağını fark
ettim. Öğrencilerimin geleceğe
dair meslekle ilgili plan
yapmakta zorlandıklarını, işle
ilgili yapabileceklerinin farkında
olmadıklarını, kendilerini
sadece birer öğrenci olarak görmeye
başlamanın beraberinde
gelen monotonluğun esiri olma
yolunda ilerlediklerini gördüm.
Yalnız tablo o kadar da hüzünlü
değildi. Çünkü öğrencilerim
bulundukları bu durumdan
memnun değillerdi ve durumu
kabul etmek yerine bir arayış
içindeydiler. Ben de sadece kendilerine
örnek olması açısından,
kendi yaptığım çalışmalardan,
karşıma çıkan iş fırsatlarından
bahsetmeye başladım. Derslerde
çok başarılı olmanın tek başına
önemli olmadığından, önemli
olanın önce insan olmak olduğundan
bahsetmekle başladım.
Çalışmakta olduğumuz projeler,
bu projelerin bütçeleri, öğrencilerimin
başvurabilecekleri proje
imkânları ve finans kaynakları
hakkında bilgi vererek, daha
mezun olmadan bu tür konularda
hedeflerinin şekillenmesi
tavsiyesinde bulundum. Sonrasında
ders süresi sona ermesine
rağmen, sınıftan çıkmayarak
soru soran, merak içinde, araştıran
bir doku oluştu. Üniversite
öğrencileri olarak, araştırma
yapmak amacıyla, üniversitenin
kendilerine sağladığı haklardan
birini kullanarak bir kulüp
kurmak niyetinde olduklarını,
mezun öğrencilerimden biri
olan Konuralp SARI aracılığı ile
öğrendim. Kulübün kurulması
ve akademik çalışmaların yürütülmesi
konusunda danışmanlık
davetinde bulunuldu ve tabi
ki ben de memnuniyetle kabul
ettim. Kulübümüzün amaçları
ve vizyonunun belirlenmesi
amacıyla tartışmalar gerçekleştirdik,
kulüp ismini belirlediğimiz
günü dün gibi hatırlıyorum.
Logomuz zaman içinde
değişime uğrasa da en güzel
halini aldı. Herkes samimi,
iyi niyetli ve heyecanlıydı.
Maslak Kampüsünde bulunan
ofise, kulübün açılması için
resmi başvuruda bulunacakları
gün metro istasyonundan bana
gönderdikleri öz çekim fotoğrafı
da unutmuyorum.
Hâlihazırda resmi olarak var
olan kulüplere, bir yenisinin
daha eklenmesi sanıldığı kadar
kolay olmadı. Bürokratik engellerin
hepsini, hep birlikte tek tek
aştık. Başvuru sırasında, geçici
olarak mühendis kadrosunda
bulunmam nedeniyle, kulüp danışmanlığını
yapması amacıyla,
Dr. Öğr. Üyesi Sevilay Can’dan
bize yardımcı olmasını istedik.
Bizleri kırmayan hocamız mühendis
kadrosundan çıkıp tekrar
akademik kadroya geçişim
sürecinde kulüp danışmanlığını
en güzel şekilde yürüttü. Sonrasında
kulübümüzün akademik
danışmanlığını tekrar ben
devraldım.
Kulübümüz kuruluş sürecinde
ve de sonrasında maddi
manevi pek çok zorluktan geçti.
Önyargı ile karşılanarak, diğer
kulüplerin yer aldığı listeye
eklenmeyerek adı geçirilmediği
de oldu, protesto edildiği
de. Böyle bir ortamda, kulübe
üye olmasalar bile takdir edip
tebrik edenlerin sayısı ise hep
gurur verici oldu. Kulübümüz,
kendilerine ve topluma faydalı
işler yapmak üzere Üniversitemizin
kendilerine tanıdığı hakkı
kullanan, öğrencilerin çalışarak
etkinlikler düzenlediği, birlik
beraberlik içinde ayrım yapmadan
bildiklerini birbirleriyle
paylaştığı bir kulüptür. 2019
yılında, Fakültemizin de desteği
ile gerçekleştirdiğimiz Kongre,
görmeye alışkın olunmayan
yapmakta olduğumuz etkinliklerin
en güzel örneklerinden
sadece bir tanesidir. Yaptıkları
patent başvurusu çalışmaları,
2019 yılında tamamlanan ve
IAMU tarafından desteklenen
yürütücülüğünü yaptığım uluslararası
projeye katkıları takdire
şayandır. Hazırlığını yapmakta
oldukları bilimsel çalışmalarla,
2020 yılında gerçekleştirilecek
olan uluslararası Kongrelere
yapılan başvuruları da heves
vericidir. İngilizce pratiklerinin
gelişmesi için yaptıkları
çalışmalar, sektör temsilcilerini
davet ederek gerçekleştirdikleri
söyleşiler, seminerler ve
kahvaltı etkinlikleri, öğrencilere
staj yapma imkânı sağlayacak
kapıları açan tüm çabaları akla
gelen ilk çalışmalarıdır.
Kulübün kuruluşunda ve
yönetiminde özveriyle çalışan
herkesin emeğine kıymet verilmesi
ve saygı gösterilmesi en
büyük dileğimizdir. Önyargıları
yıkıp, bu önyargıların gerçekleşmemesi
için var gücüyle çalışan,
yaptığı faydalı etkinliklerle
Fakültemizi en güzel şekilde
temsil eden ve kuruluş amacına
uygun şekilde çalışmalarını
yürüten tüm güzel yürekli kulüp
üyesi öğrencilerimi bir kez daha
tebrik ediyorum.
Alfa Laval on board
Waste heat
recovery
Steam and
hot water
production
Thermal fluid
heating systems
EGR water
treatment
Cooling and
heating
Desalination
Ballast
water
treatment
Exhaust gas
cleaning
Inert gas
production
Gas
combustion
Crankcase gas
cleaning
Oily waste
treatment
Cargo pumping
Sold and
serviced by
Framo AS
only
Fuel conditioning
Tank cleaning
Filtration
Oil cleaning
As the marine industry changes, Alfa Laval is a constant you can rely on.
For nearly a century, we’ve supplied the equipment and services that safeguard
and enhance your performance. No other supplier offers such a wide range
of proven solutions, or covers so many critical operations on board.
Find your solutions at
www.alfalaval.com/marine
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
“İNSANIN YAPACAKLARI
HAYAL ETTİKLERİYLE
SINIRLIDIR”
İlhan ELİBOL ile Röportaj
12
Eğer sizin için de uygunsa sohbetimize
sizi tanımakla başlayalım.
Öncelikle siz değerli kardeşlerimle böyle
güzel bir röportaj yapma şansına sahip
olmamdan ötürü teşekkür ederim.
Ben A.İlhan Elibol 1985 Kırşehir doğumluyum,
çocukluğum İç Anadolu, Marmara
ve Ege bölgesinin birbirinden güzel şehir
ve kasabalarında geçti evli ve iki çocuk
babasıyım. Evlendiğim tarih itibari ile de
İzmir’de ikamet etmekteyim.
Başarı öykünüzün ardında kimler ya
da neler vardı ve bu süreçte nelerle
karşı karşıya geldiniz?
Şöyle ki; insanın hayatında bazı dönüm
noktaları oluyor benim de hayatımda bu
dönüm noktaları tabii ki oldu. Hayatımda
güzel giden evet başardım dediğim olayların
arkasında şüphesiz ki her anımda bana
en büyük desteği veren, güvenen inanan
ve hatta bu kararlarda gerekirse çok büyük
ekonomik sorunları göze alıp yanımda olan
eşim ve isim vermem ne derece doğru olur
bilmiyorum ama mesleki anlamda bana
ilham bir yön gösteren pusula niteliğinde
olan bazı büyüklerim.
Ben yapı itibari ile hiperaktif diye adlandırdığımız
bir yapıya sahibim, bu sebeple
çocukluğumdan bu yana sürekli çalışmaya
ve ticaret yapmaya meyilli oldum. Hazıra
dayanan bir yaşantı tarzına hiçbir sebep ile
alışmadım ve benimsemedim. İlk bisikletimi
9 yaşında iken aldığım civcivleri
büyütüp horoz yapıp Aydın -Umurlu
pazarında satarak aldım. Yine bir üst modelini
o dönem revaçta olan 18 vites yine
Ankara GMK bulvarında tartıcılık yaparak
kazandığım para ile aldım. Demem o ki
hazıra hiçbir zaman alışmadım. Bunun
bana küçük yaşta çok büyük katkıları oldu
özellikle deniz hayatımda ikili ilişkilerim
de alt ve üstlerim ile diyaloglarımda.
Evliliğimin başladığı yıllara kadar birçok
geçici işlerde çalıştım ve hatta evliliğimin
ilk 4,5 ayına kadar da bu şekilde devam
etti. Tabii ki bu süreç ekonomik çok büyük
sorunları da beraberinde getirdi fakat sürekli
bir arayış içerisindeydim. Benim için
normal bir iş olamamalıydı, aradığım sıradan
bir iş değildi mutlu olmalıydım. Çünkü
mutluluk benim yaşam tarzımın temeli.
Denizciliğe sonradan adım atmışsınız
ve farklı bir alandan geçiş
yapmışsınız anladığımız kadarıyla.
Denizci olmaya ne zaman nasıl
karar verdiniz?
Evet dediğiniz gibi denizcilik mesleğine
sonradan geçtim, o dönem otobüste host
olarak çalışıyor gece seferde gündüzde İzmir
de part-time işlerde çalışıyordum. Yine
seferden geldiğim bir gün konak sahile
uğradım bir banka oturup körfezi izlemeye
başladım demirde olan bir gemi dikkati mi
çekti ve aklımdan geçirdim acaba orada
insanlar nasıl çalışıyor nasıl yaşıyor nasıl
bir hayat sürdürüyorlar o an yanıma bir
amca oturdu, sesli düşünüyorsun çok mu
dikkatini çekti dedi, evet dedim. Çok farklı
bir meslektir başlarsan bırakamazsın dedi
ve ben o an aradığımı bulduğumu anlamıştım.
Sizi bu alana yönelten iç ve dış
faktörler nelerdi? Bu süreci ve bu
süreçte yaşadığınız zorlukları bizlere
anlatır mısınız?
Beni bu mesleğe yönelten tabii ki ekonomik
durumların etkisi var ama ben mesleği
ekonomik durumdan ötürü öğrenmedim
farklı mutlu olacağım mesleği bulmaya çalışırken
öğrendim. İlk olarak Dokuz Eylül
Üniversitesi Denizcilik Fakültesinde başlatılacak
olan bir projeyi öğrendim, fakat
bu projeye katılacak durumum maalesef
yoktu bir çocuğum ve geçindirmek zorunda
olduğum bir ailem vardı ama bir yanımda
Mt central park gemisi second engineer
evet bu benim mesleğim katılmalıyım
diyordu. Eşimle bir karar aldık evimizde
hali hazırda olan birkaç eşyamızı satacak
pasaport ve bebek bezine ayıracak. Ama
bu işe başlayacaktık en kötüsünü düşündük
mutlu ve neşeliydik ve birbirimize destektik
çok olsa tekrar sıfırdan başlarız dedik
ve kararımızı uyguladık. Kurs döneminde
ana kucağında oğlum ile beraber birçok
kez eğitime beraber katıldık o da bu sayede
fakülteyi daha bebek iken tanımış oldu.
Zorlu olan bu dönemde bana sürekli destek
olan hocalarımı tanıdığım da bir kez daha
doğru bir karar aldığımı ve bu meslekte
başladığım noktada kalmayacağımı anlamıştım.
Benim üzerimdeki emeklerini bana
aşıladıkları meslek sevgisini burada anlatmak
ile bitiremem. Şu bir gerçek zorluk
olmadan kesinlikle bir şey başarılmıyor.
Projeyi güzel bir derece ile tamamladım ve
hocalarımın yönlendirmesi ile Genel denizcilikte
yağcı olarak meslek ile tanıştım. Bir
müddet dökme yük diye tabir ettiğim gemide
çalıştıktan sonra tanker gemilerinin bana
daha çok hitap ettiğini düşünerek, Beşiktaş
Denizciliğe geçtim yine aynı dönemde
bir yandan da yarım bıraktığım eğitimi
tamamlama kararı aldım. Gemi içerisinde
o kadar güzel dostluklar edinmiştim ki, bir
yağcı düşünün vardiya dışında 3.mühendisin
geometri çalıştırdığı, baş mühendisin
İngilizce çalıştırıldığı, 2.kaptanın
fizik çalıştırdığı... Bakın arkadaşlar evet
gemide bir hiyerarşi düzeni vardır fakat
insanlar ile diyalog sizin elinizdedir, bu
ince çizgiyi idrak ettiğimizde inanın hiçbir
sorun olamayacaktır. Elbette bende sorun
yaşadım ders kitabımı yırtan okuyamazsın
diyen, hatta zabit olacakmış diye alay eden
@itudenark
RÖPORTAJ
oldu, mesele böyle bir durum da ne klasik
dilekçe yazmak nede çizmiş olduğunuz
doğrultudan geri dönmek mesele sadece
gülümseyip sakin düşünüp sevgi dilini kullana
bilmek, yine o kitaplarımı yırtan kişi
3 ay daha sonra bana matematik çalıştırdı
ve şu an halen görüşüyoruz. Çeşitli tanker
gemilerinde de çalıştıktan sonra farklı bir
sistem görmem ve kendimi geliştirmem
gerektiğini düşündüm ve iş hayatıma Enerji
gemilerin de devam ettim, bir yandan
vardiyamı tutuyor istirahat saatlerinde de
ders çalışarak geçirdim. Çünkü kendime bir
hedef koymuştum. Açık liseyi bitirdim ve
artık zabitlik için bir yol çizmem gerekiyordu
ve ben hizmete dayalı yoldan gitmek
istemedim işin pratik olan kısmını kısmen
görmüş ve teorik kısmını öğrenmem gerektiğini
düşündüğüm için örgün eğitim alarak
yükselme kısmını seçtim.
Tabii bu da eşim ve benim için büyük bir
karardı ve artık iki çocuğum vardı. 5 yıllık
bir eğitim dönemini ekonomimiz kaldırmayacağı
için iki yıllık bir eğitim ile devam
etmeye karar verdik tabi bu yine bizim için
staj dönemi ile üç yıllık yine evi boşaltma
dönemi idi.
Yine gözümüzü kararttık çayımızı doldurduk
en kötüsünü düşündük ve kararımızı
uyguladık.
Makina zabitliği eğitimime bir eğitim kurumunda
başladım eşim işe girdi ve benim
için zabitanlık kısmı böylelikle başladı
eğitim dönemi tabii ki uzun olduğu için en
azından bir baba ve eş için biraz zorlandık.
Fakat ikinci dönem sonunda bir denizcilik
firmasında makina enspektörü olarak
çalışmaya başlayınca durumu biraz daha
normalleştirdik. Eğitimim sonunda Armona
tankerde stajımı yaptım ve yine aynı firma
Ankara Maltepe GMK Bulvarı, 1996
da 2016’dan 2019’a dek 3.mühendis olarak
görev yaptım. Uzak yol geçişimi tamamladıktan
sonra artık yurt dışı firmalara açılmam
gerektiğini bunun benim kariyerim ve
özellikle yabancı personel ile çalışmanın
bana ayrı bir tecrübe katacağını düşünerek
şuan ki firmam olan Zodıac Maritime
2nd Engineer olarak geçtim ve halen aynı
firmada görev yapmaktayım. Demek istediğim
arkadaşlar siz yeter ki isteyin ve pes
etmeyin, her daim gülümseyin ve gülümsetin
inanın başaramayacağınız hiçbir şey
yok. Çıkış noktasına gelirsek, evet benim
hayatım lise terk otobüslerde hostluktan,
Zodıac Maritime’de 2. Mühendisliğine
uzanan bir yol ama daha halen yolum çok
uzun.
Henüz üniversite sıralarındayken
mesleğin zorluğunu düşünerek
bırakmayı düşünenler oluyor. Bu
noktada aynı yollardan geçmiş insanların
tecrübeleri, bilgi birikimleri
ve deneyimleri öğrenciler için önem
teşkil ediyor. Sizin ‘Ben yapamam
bu mesleği, bana göre değil’ dediğiniz
anlar olduysa bizlerle paylaşır
mısınız?
Ben yapamam bu mesleği dediğim bir an
olmadı fakat konumum değiştikçe tabii ki
ilk seferinde bir heyecanlanma oluyor, bu
konuya aslında biraz meslek dışı bakacak
olursak, zorluklardan ve sorumluluklardan
hayatımız boyunca nereye kadar kaçabiliriz,
evet bugün denizcilikten kaçalım peki
ya yarın neyden kaçacağız? Ya bir sonra
ki gün? Bir gün elbette o sorumluluğu
alacağız ya bir denizci olarak belki bir
öğretmen olarak bir baba olarak ve de bir
anne olarak. Önemli olan hedefimizi değiştirmeden
sorun ve çözüm odaklı olmamız
naçizane benim tavsiyem arkadaşlarımıza
karamsarlığa kapıldıklarında her şeyi
bir kenara bırakıp önce bir düşünmeleri
bugün ben gülümsedim mi veya birisini
gülümsettim mi bakın mutlu bir insanın
çözemeyeceği bir sorun yoktur fakat
karamsarlığa kapılmış bir insan motivasyonunu
düşürmüş bir insan hatalar zincirinin
her zaman başlangıç noktasıdır buda daha
çok hata yapmasına hem kendini hem diğer
çalışma arkadaşlarını tehlikeye sürüklemesi
demektir. Ama yüksek moral ve iyi iletişim
ile aşılamayacak bir problem yoktur.
Henüz yolun çok başında olan denizcilere
bu zorluklarla baş edebilmeleri
için verebileceğiniz tavsiyeler
neler?
Şu an halen daha kendimi yolun başında
görüyorum ama şu anki durumuma gelmem
de dönüm noktam, bu aşamalarda tanıdığım
birbirinden değerli büyüklerim, onların
güzel üslubu bana olan güvenleri ve onların
bende uyandırdığı büyük saygı ve tabii ki
mesleğimi bu denli olan sevgim. Mesleği
sevmesem sanırım bu kadar çabalamazdım.
Yine bir çaba içerisinde yapımdan ötürü
olurdum ama farklı bir meslekte olurdum
Tabii ki her insan kendine özgüdür fakat
mesleki anlamda kendime bir rol model
edindim hatta birden çok desem daha
doğru olur kendimizi sürekli geliştirmemiz
gerekiyor bu anlamda iyi analiz etmemiz
gerekir Amirlerimizi ve bakış açılarını. Rol
model edindiğim değerli büyüklerim gibi
tabii ki olamam ama en azından kat edeceğim
her seviye benim için büyük bir aşama
ve gelişim olacağını düşünüyorum.
Evet birçok firmada ve farklı gemi çeşitlerinde
ve operasyonun ofis departmanında
da görev yaptım. çalışmış olduğum gemi
tipleri; Crude oıl tanker, Chemical tanker,
Supramax ve enerji gemisi burada hem makina
hem güverteci kardeşlerime tavsiyem
gemi tipi ne olursa olsun, önce kedinin can
güvenlikleri ve çalışma arkadaşlarının can
güvenliğine dikkat etmeleri ve İngilizce ye
çok iyi hakim olmaları kendilerini sürekle
geliştirip alanlarında gelişmeleri takip
etmeleri ISM, ISPS, PMS gibi konulara
özellikle uluslar arası sözleşme ve kurallara
hakim olmaları diğer konular da zaten tecrübe
ederek ve araştırma yaparak kendilerini
geliştireceklerdir.
Sizin de bildiğiniz gibi denizcilik çok
kolay bir meslek değil. Bu mesleğin
neredeyse her aşaması zorlu
yollardan geçiyor, çoğu zaman en
zor anlarımızı aştığımız denizlerde
yaşıyoruz. Sizin bu pozisyona gelmenizde
en önemli dönüm noktanız ne
oldu?
Evet yat sektörüne daha doğrusu Yacht management
sisteminde yer alıyoruz. Yapmış
olduğum bir araştırmada bu konuda ne gibi
farklılık getirebileceğimi düşünürken bu
fikir aklıma geldi bildiğiniz üzere Voyage
EASLY CEO’su ve kurucusuyum, Voyage
EASLY ile management a verilemeyen orta
sınıf ve alt Luxs segment motor yatlara online
olarak kendi managementlarını yapma
imkânı sunuyoruz. Bildiğiniz üzere mega
yatlar genelde management şirketlerine
verilirken orta sınıf motor yatlar bu konuda
problem yaşıyor. Sistemimize girdikle-
13
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
2013 kps 9 fatmagul sultan powership
rinde 7/24 crew, maintenance, provısıon
ve bunkerıng gibi birçok şeye sadece bir
site üzerinden zahmetsizce ulaşabiliyorlar
hedefimiz bu sistemi bütün Avrupa’ya
yaymak. Benim arkadaşlarıma naçizane
tavsiyem bizim bu fikrimiz gibi yeni fikir
üretmeleri bu fikirler ile çok daha ileriye
gitmeleri.
Denizcilikte kadınların bu mesleğe
uygun olmadığı görüşü ne yazık ki
günümüzde varlığını sürdürmekte,
hatta bu yıl “I am on board” yılı
ilan edildi. Bu konu hakkında neler
düşünüyorsunuz?
Maalesef kadın arkadaşlarımız, kardeşlerimiz
mesleki anlamda gerek staj dönemi
gerekse staj sonrası dönemde çok büyük
problemler yaşıyorlar. Eski dönemlere
nazaran şu an firmalar bu konuda daha çok
çalışmalar yapıyor fakat halen arkadaşlarımız
zorluk çekiyor. Ben bayanlar ve
erkekler diye sadece bizim mesleğimiz de
değil hiçbir meslekte ayrıma karşıyım, Çok
başarılı bayan kaptan ve mühendis hatta
baş mühendis ve süvari çalışma arkadaşlarımız
var. Kendi hayatımı baz alacak
olursam ben yanımda dimdik duran her konuda
bana destek olan bir bayan sayesinde
bu konumdayım ve daha da eşimin desteği
ile ilerleyeyim. “I am on board” yılı bence
yerinde ve güzel bir uygulama, bayan arkadaşlarımız
her alanda en az bizler kadar yer
bulabilmeli ve gemideki çeşitlilik artmalı.
Okulların stajlara yönelik verdikleri
uygulamalı eğitimlerle ve gelen stajyer
öğrenciler ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Hiçbir arkadaşımızı eleştirmek tabii ki haddimize
değil şu an aranızda bulunup aynı
gemide görev yaptığım stajyer arkadaşlarımız
da mevcut. Meslek hayatımda birçok
stajyer arkadaşım ile görev yaptım. Bu
arkadaşlarım genelde teorik anlamda gayet
başarılı pratikte de hevesli arkadaşlardı.
Hepimizin eksikleri olduğu gibi stajyer
arkadaşlarımızın kardeşlerimizin de eksiklikleri,
psikolojik geçiş dönemleri olacaktır.
Benim kendi düşüncem burada stajyer arkadaşlardan
daha çok bizlere zabitan arkadaşlara
görev düşüyor, arkadaşların gemiye
ilk kez katıldığını, zorlana bileceklerini
psikolojik dönemlerini anlamamız ve onlarında
bir anne ve babanın evladı olduğunu
unutmayıp o şekilde yaklaşıp yıkıcı etki
değil yapıcı etki ile kendilerini geliştirip iyi
bir zabitan olmalarını sağlamalıyız.
Bizler daha yolun başında olsak da
denizciliğe ilk adım attığımız andaki
düşüncelerimiz ve birkaç yıl sonraki
düşüncelerimiz arasında farklılıklar
mevcut olabiliyor. Sizin düşüncelerinizde
farklılıklar mevcut mu?
Denizci olduğum süre içerisinde mesleki
anlamda bir düşünce değişimine kapılmadım,
şu ana dek koyduğum hedef doğrultusunda
gidiyorum.
Bu kadar yol aldıktan sonra denizciliğe
karar verdiğiniz ana dönem şansınız
olsaydı yeniden seçer miydiniz
denizciliği?
Tekrar en başa dönecek olursam evet
pişmanım ama denizci olduğum için değil
şansımı çok daha zorlayıp daha önce
mesleğe başlamadığım için. Kesinlikle
yine denizci olurdum karada hayat süren
insanlara nazaran kazandırdığı tecrübe ve
bakış açısını başka bir meslekte kazanabileceğimi
düşünmüyorum.
Sizce Türk denizciliğinin daha iyi
yerlere gelebilmesi için ne gibi çalışmalar
yapılabilir?
Denizciliğimizin daha çok gelişmesi için
benim düşüncem yabancı dile daha çok
ağırlık vermemiz ve yeni mezun olan
kardeşlerimizin Yabancı firmalara daha
çok yönelmesi özellikle cruise gemilerde
yok denecek kadar az sayıdayız. Maalesef
yeni zabit olan ve olacak arkadaşlarımız
yabancı firmalar konusunda çok çekimser
kalıyorlar.
Anlattıklarınızdan çıkardığımız
kadarıyla bulunduğunuz noktaya
emeklerinizle geldiniz ve kısa
sürede güzel bir ivme yakalayarak
yükseldiniz. Bizlere ilerleyen süreçte
neleri başarmak istediğinizden ve
aklınızdaki projelerinizden bahseder
misiniz?
Şu ana kadar hedef koyduğum konularda
mesleki anlamda ilerleme kaydettiğimi düşünüyorum
fakat ileride hedefim öncelikle
denize devam ederek iyi bir baş mühendis
olmak akabinde Voyage EASLY firmasını
uluslararası isim yapmış bir firma haline
getirmek. Tabii ki hayat bu eşim ile beraber
bir bardak çay ile belki yeni kararlara imza
atarız kim bilir?
Son olarak biz genç denizcilere
önerebileceğiniz film ya da kitaplar
varsa paylaşabilir misiniz?
İlk Defa Tek Başına, Kıçtan Kara, Denizdekiler
kitaplarını tavsiye ederim.
14
@itudenark
RÖPORTAJ
Ayağının buzuyla Arktik seferden dönen
ve seferin liderliğini üstlenen İTÜ Denizcilik
Fakültesi öğretim üyesi, ayrıca Kutup
Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi Müdürü
Doç. Dr. Burcu Özsoy sorularımızı yanıtladı.
1. Arktik’teki çalışmalar niçin önem taşıyor?
Dünya coğrafi olarak 2 kutup bölgesine sahip.
Bunun yanı sıra Himalayalar da barındırdığı
buzullar sebebiyle üçüncü kutup olarak anılmakta.
Arktik ismi latincede kuzey anlamına gelen
“Arktos” kelimesinden geliyor. Yani Dünya’nın
kuzey kutbunu da içine alan ve 66 derece 33 dakika
kuzey enleminin kuzeyine “Arktik” diyoruz.
Bu bölgenin tamamı 20 milyon kilometre kare
olup bunun 14 milyon kilometre karesi Arktik
Okyanusu’ndan oluşuyor. Eskiden Kuzey Buz
Denizi dediğimiz bu sular, uluslararası hidrografi
örgütü (İHO) tarafından okyanus olarak kabul
edildi.
Arktik Okyanusu Dünya’nın en sığ Okyanusu.
Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarıyla
çevrili bu okyanusa kıyısı olan 8 devlet
bulunmakta. Bunlar, Rusya, Norveç, Finlandiya,
İsveç, İzlanda, Kanada, ABD (Alaska sebebiyle),
Danimarka (Grönland sebebiyle).
Dünya’nın diğer kutbuna yani Güney Kutbu’na
baktığımızda ise orada bir kıta görüyoruz.
Antarktika, yani Anti-Arktik (Kuzey’in karşıtı)
yüzölçümü 14 milyon kilometre kare olan Dünya’nın
en büyük beşinci kıtası. Arktik’in aksine
burada hiç bir ülkeye ait topraklar bulunmuyor.
En son keşfedilen bu kıta Güney Okyanusu ile
çevrilmiş durumda.
Antarktika’nın her türlü doğal kaynağından
(balıkçılık hariç) faydalanmak yasak. Ancak
kıta üzerinde ve çevresinde birçok doğal kaynak
rezervi olduğu bilinen bir gerçek.
Arktik’e, yani Kuzey Kutup Bölgesi’ne geldiğimizde
ise durum çok daha farklı. Okyanusa
kıyısı olan 8 devletin münhasır ekonomik bölge
ve kıta sahanlığı tartışmaları sürmekteyken,
Dünya’daki hidrokarbonların çeyreğini barındıran
bu okyanusun tabanından doğalgaz ve diğer
hidrokarbonların çıkarılmasına başlandı.
Her gün haberlerde de gördüğümüz gibi Dünya
iklimi değişmekte. Buna ister hava sıcaklıklarından
isterseniz azalan su kaynaklarından veya
artan uç hava olaylarından bakalım, iklimin
değiştiğini görmemek, hissetmemek mümkün
değil. Orta enlem ülkesi olan Türkiye de bu
iklim değişikliğinden nasibini alıyor. Akdeniz’de
tarihte görülmemiş fırtınalar, İstanbul’da hortum,
daha fazla sel, daha sıcak yazlar ve azalan su
kaynaklarımız bunların başında gelir.
Ancak kutup bölgelerinde iklim değişikliğinin
etkileri çok daha büyük ölçülerde. 1980’lere
kadar kış mevsimlerinde tamamıyla donan
Arktik Okyanusu’nda artık hiç donmayan alanlar
olduğunu görüyoruz. Deniz buzları ve buzullar
(yani karalar üzerindeki buzlar), tıpkı insanların
yazın beyaz kıyafetler giyerek sıcaktan korunmaya
çalışması gibi, güneş ışınlarını geri yansıtarak
Dünya’nın ısısının dengelenmesini sağlarlar.
Ancak azalan deniz buzları daha fazla ısının okyanuslarca
soğurulmasına ve daha fazla ısınmaya
sebep olurken, daha fazla ısınma da daha fazla
deniz buzunun erimesine sebep oluyor. Yani
erime arttıkça daha da artıyor. Ayrıca atmosfer
ve okyanuslar arasındaki ilişkide önemli bir role
sahip olan deniz buzlarının azalması, okyanuslarda
daha fazla karbondioksit çözülmesine ve
okyanusların daha asitli bir hale gelmesine sebep
oluyor. Tabii ki bu değişiklikler ekosistemi de
iklimi de olumsuz etkiliyor. Dünya’daki tatlı
suyun %90’ını barındıran buzullar ise eriyerek
denize karışıyor ve deniz suyu seviyesinin artmasına
sebep oluyor. Dünya’daki tüm buzulların
erimesinin deniz suyu seviyesini küresel olarak
yaklaşık 70 metre arttıracağı tahmin ediliyor.
Tabii ki deniz buzlarının erimesi Arktik Okyanusu’nda
yeni deniz rotalarının açılmasını ve yeni
maden kaynaklarının kullanılabilir hale gelmesini
sağlıyor. Dünya’nın asırlardır kullandığı ve Anadolu’dan
geçen İpek Yolu’nun artık Arktik’ten
geçeceği tahmin ediliyor.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda
Arktik bölge, hem iklimin gözlemlenmesi hem
de yeni rotalar ve maden kaynaklarıyla küresel
ekonomi açısından önem kazanmakta.
2. Artik seyahatinin hazırlık süreci ne kadar
sürdü? Ekip kaç kişiydi, kimlerden oluşuyordu?
Arktik’e ulusal bir sefer düzenleyerek bilimsel
araştırmalar yapılması aslında uzun süredir üzerinde
çalıştığımız bir fikirdi. 2015 yılında kurulan
İstanbul Teknik Üniversitesi Kutup Araştırmaları
Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (İTÜ
PolReC) hedefleri arasında da yer alan bu sefer
için ilk hazırlıklarımız 2019 yılının ilk aylarında
başladı. Sponsor arama çalışmalarının ilk durağı
olan Türkiye İş Bankası, Sayın Genel Müdürü
Adnan Bali’nin olumlu görüşü ve değerli yönetim
kurulu üyelerinin de destekleri ile bizleri hızlı
bir sonuca ulaştırdı.
Sponsorluk onayını aldıktan sonra ise bu projeye
uzun zamandır gönül ve emek veren ekip hem
kendi hem de diğer bilim insanlarının projeleri
ile ilgili izin ve lojistik süreçleri değerlendirip
hazırlıklara başladı.
Sefer ekibi 7 bilim insanı ve yapılan çalışmaları
belgeselleştirip ölümsüzleştirecek bir görüntü
yönetmeninden teşkil edildi. Diğer kutup bölgesine,
yani Antarktika’ya, Cumhurbaşkanlığımız
himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız
uhdesinde ve müdürlüğünü yürüttüğüm İTÜ
PolReC koordinasyonunda düzenlenen 3 ulusal
bilim seferlerinin de liderliğini yaptığım için, ilk
Türk Arktik Bilimsel Seferi’nde de sefer lideri
olarak görev aldım.
Karasal çalışmaların, izin süreçleri sebebiyle
yer almadığı seferimizde Piri Reis Üniversitesi,
Karadeniz Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik
Üniversitesi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda
görevli bilim insanları, 14 kurumdan 41 araştırmacının
dahil olduğu 14 projeye dair örnekleme,
ölçüm ve gözlemleri gerçekleştirdi. Ortaokul
ve lise öğrencileri de bu araştırmalarımıza dahil
15
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
16
oldular.
Özel bir lisenin (BİLFEN) öğrencileri tarafından
üretilen meteoroloji ve kuzey ışıkları gözlem
istasyonunun fizibilite çalışmaları gerçekleştirildi.
Bu çalışma sayesinde hali hazırda Arktik bölgede
bir adet bulunan istasyonun farklı alanlara da
kurularak daha geniş bir kapsama sahip olması
üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca özel bir
ortaokulun (Darüşşafaka) öğrencilerinin ürettiği
arktik ile ilgili el işleri de seferde bilim insanları
tarafından sergilendiler.
3. Artik’ten ne gibi verilerle dönüldü?
Türkiye’de de farkındalığı arttığı üzere plastikler
doğada çok uzun sürede çözünürler. Bu süreçte
bazı zararlı kimyasalları emer ve bu canlıların
içlerinde birikirler. Kutup bölgeleri de bakteriyel
aktivitenin az olduğu ve çözünmenin yavaş
olduğu alanlardır. Her ne kadar kutup bölgeleri
insan nüfusu açısından düşük de olsalar okyanus
ve atmosfer hareketleri ile doğaya bırakılan
plastikler ve diğer kirleticiler kutup bölgelerinde
birikirler. İlk Türk Arktik Bilimsel Seferi (TASE)
kapsamında Arktik Okyanusu’nda mikroplastik,
kalıcı organik kirleticiler, petrol kirliliği, PAH,
POP gibi bölgeye ait olmayan kirleticilere ilişkin
deniz suyu örneklemeleri yapılmış ve pasif örnekleyiciler
yerleştirilerek ölçümler alınmıştır. Bu
örnekler şu an Türkiye’nin farklı kurumlarında
laboratuvar incelemeleri aşamasındadır. Yine sefer
süresine hava kalitesi ölçümü yapılmış, havadaki
kirleticilerin miktar ve günlere göre değişimi
ölçülmüştür. Bölgede turizm ve diğer kaynaklı
hava kirliliğinin artış ve azalışlarının bölgedeki
faaliyetlerle olan ilişkisi incelenmektedir.
Ayrıca ekosistemin ve besin ağının temelini
oluşturan planktonların küresel iklim değişikliği
ile beraber türlerinin ve yayılımlarının incelenmesi
için örnekler alınmıştır. Buradan edinilecek
sonuçlarla besin ağının diğer üyelerine ilişkin de
tespitler yapılacaktır.
İklim ve denizcilik için büyük öneme sahip olan
deniz buzları, büyük alanlara dağılmış haldedir.
Bütün buz alanlarını yerinde gözlemlerle tespit
etmek nerdeyse imkansızdır. Bu sebeple uydu
uzaktan algılama yöntemleri kullanılmaktadır.
Ancak uydulardan alınan verilerin belirli mevsimler
ve alanlar için doğrulanması gerekmektedir.
TASE kapsamında Arktik deniz buzunun
yaz mevsiminde gözlemi yapılmış, bu gözlemle
doğrulanacak uydu verilerinin tüm Arktik Okyanusu
için uygulanması planlanmıştır. Ayrıca yine
uydu verileri ile takibi yapılan buzulların (yani
karadaki buzların) yersel olarak incelenmesi sağlanmış
ve gelecek projeksiyonları ortaya konmak
üzere çalışmalar yapılmaktadır. Yine bunlarla
birlikte makro seviyede yapılan meteorolojik tahminlerin
mikro düzeyde gerçekleşmesi ile ilgili
olarak deniz meteorolojisi gözlemleri yapılmış ve
tahmin modellerine katkı sağlayacak veriler elde
edilmiştir.
Alınan biyolojik örneklerden ticarileştirilebilecek
ürünler geliştirilmesi, ilaç artıklarının araştırılması,
bakteriyel aktivitelerin belirlenmesi gibi birçok
proje daha seferden alınan örneklerle çalışmalar
yapacaktır. Ayrıca TASE’nin uluslararası deniz
hukuku doğrultusunda değerlendirilmesi ve
eğitim/farkındalık çalışmaları gibi sosyal bilimler
alanlarında çalışmalar da gerçekleştirilmektedir.
W
Türkiye, Dünya’da adından bilimle söz ettirme
yolunda önemli adımlar atmaktadır. Kutup
araştırmaları da bunların en önemlilerinden
birisidir. Hem Türkiye’nin kutup bölgelerinde
fiziksel varlığını sağlanmak hem de küresel
iklim değişikliğine dair edinilen verilerle, bizleri
nasıl bir geleceğin beklediğine dair öngörüler ve
tahminler üretmek için kutup bölgelerinde araştırmalar
yapmaya devam edilmesi gerekmektedir.
Devletin en üst makamlarından özel sektöre
kadar birçok kurum ve kişi bu hususun öneminin
farkındadır ve desteklerini vermektedirler. İlk
Türk Arktik Bilim Seferi’ni destekleyen Türkiye
İş Bankasının, başka kurum ve kuruluşlara da
örnek olacağına eminim.
Coğrafi ve iklimsel olarak Dünya’nın en zorlu
bölgeleri olan kutup bölgelerine her yıl bilimsel
seferler düzenlemek, alınan verileri bilinirliği
ve saygınlığı yüksek makalelere çevirmek,
sürekliliğin sağlanması için önemlidir. Bizler de
bu hususta çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye’nin
Arktik’te kalıcı bir üsse ve her iki kutup
bölgesinde de çalışmaları destekleyebilecek bir
araştırma gemisine sahip olmasının çalışmaların
kapsamını genişleteceğini düşünüyorum.
Belki de hepsinden daha önemlisi geleceğin
bilim insanları ve yönetici olan çocuklarımızın
küresel iklim değişikliği ve kutup bölgeleri konusunda
farkındalığının arttırılması için yapılan
çalışmaların sürdürülmesi ve toplumda Dünya’yı
koruma bilincinin yerleşmesi için çalışmalarımıza
devam edeceğiz.
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
Denizde
Kadın
Kaptan Halime TUNÇ ile
Röportaj
18
Merhaba Halime Abla,
Ben İstanbul Teknik
Üniversitesi Denizcilik
Araştırmaları Kulübü dergi
ekibinden Berrin Akbaba.
Röportajımıza sizi tanımakla
başlamak isteriz.
Bize kendinizden bahsedebilir
misiniz?
Merhaba. Doğma büyüme
Mersinliyim. İlkokul, ortaokul
ve lisesi öğretimimi Mersin’de
tamamladıktan sonra, 2001 yılında
İTÜ Denizcilik Fakültesi
Deniz Ulaştırma ve İşletme
Mühendisliği bölümünü kazandım
ve 2006‘da mezun oldum.
2006 yılından beri aktif olarak
denizde görev yapıyorum. Halen
VGroup bünyesinde Kimyasal
tankerlerde Gemi Kaptanı
olarak çalışmaktayım. Evliyim
ve 3 tane sokaktan sahiplendiğim
çocuğum var.(Dünyalar
tatlısı 2 kedi ve 1 köpek)
Kimilerinin hayalidir
denizcilik, kimilerinin
tutkusu kimilerinin de
kaderi. Denizcilik sizin için
ne ifade ediyor?
Denizcilik, benim için tutkudur.
Denizcilik yiğitliktir, mertliktir,
cesarettir. Denizcilik kutsaldır.
Deniz merttir. Hiç arkadan vurmaz,
nerden vuracağını söyler,
uyarır.
Her geçen yıl denizci
kadınların sayısında artış
olmasına rağmen toplumda
kadının denizde işi
ne görüşü yaygın. Mesleğin
cinsiyeti olmaz ama
denizcilik erkek mesleği
olarak değerlendiriliyor
ve kadınların sektörde yer
edemeyecekleri düşünülüyor.
Siz bu konu hakkında
neler söylemek istersiniz?
Bir kadın olarak, bu sektörde
çok güzel yer edindim ve yalnız
değilim. Bu mesleği lâyıkıyla,
çok başarılı şekilde yapan abla
ve kardeşlerim var. Biz, bu negatif
bakış açısına çok güzel örnekler
olarak sektörde rüzgarlar
estirmeye devam ediyoruz.
STCW, kadınlara fırsat eşitliği
verilmesinden bahseder. (Resolution
14- Promotion of the
participation of women in the
maritime industry )
IMO , ‘gender programme’
yürütmekte olup, 2019 Dünya
Denizcilik Günü teması olarak
“Denizcilik sektöründe Kadınları
Güçlendirmek” olarak
belirledi. Bu temanın önderliğinde
IMO, denizcilik idarelerinde
limanlarda ve kurumlarda
kadınlar için kariyer fırsatlarını
teşvik etmeyi ve denizcilik
sektöründe cinsiyet eşitliği
sağlamayı hedefliyor.
Sektörde kadınlar için güzel
şeyler oluyor.
Henüz üniversite sıralarındayken
mesleğin zorluğunun
yanı sıra cinsiyetçi
davranışlar sebebiyle denizciliği
bırakmayı düşünenler
oluyor. Bu noktada
aynı yollardan geçmiş insanların
tecrübeleri, bilgi
birikimleri ve deneyimleri
öğrenciler için önem teşkil
ediyor. Sizin ‘Ben yapamam
bu mesleği, bana
göre değil’ dediğiniz anlar
olduysa bizlerle paylaşır
mısınız?
Maalesef, mobbing öğrencilik
yıllarında başlıyor. Ben, çok
inatçı ve hırslıydım sanırım,
hiç ‘ben yapamam’ demedim.
Ama üzülerek söyleyeyim ki bu
mobbinglerle çok karşılaştım.
Bıktırıp, bezdirip kaçırmak için
çok uğraştılar. Vazgeçmeden,
istediğin yolda yürümenin
gerekliliğine inanıyorum.
Sonunda iki taraftan birisi pes
ediyor. Eğer gerçekten bu yola
baş koyduysanız, vazgeçen siz
olmayın.
Sizin de bildiğiniz gibi
denizcilik çok kolay bir
meslek değil. Bu mesleğin
neredeyse her aşaması
zorlu yollardan geçiyor,
çoğu zaman en zor anlarımızı
aştığımız denizlerde
yaşıyoruz. Sizin bu
pozisyona gelmenizde en
önemli dönüm noktanız
ne oldu?
Denizcilik gerçekten çok
zor bir meslek. Sevmeden
yapılabilecek bir iş değil.
Benim okula kayıt olduğum
andan itibaren tek bir hayalim
ve hedefim vardı; ‘kaptanlığı
almak’ Ne olursa olsun, ne
kadar zorlanırsam zorlanayım,
bu hedefime ulaşacağıma söz
verdim kendime. Yaşadığım her
zorlukta hedefimi ve ne kadar
yaklaştığımı düşünüp, işime
daha fazla sarıldım.
Süvariliğinizi alma sürecinizden
ve bu süreçte
yaşadığınız zorluklardan
bahseder misiniz?
I. zabitliğim döneminde de
gemiye kabul edilme konusunda
zorluklar yaşamıştım. Gemi
tecrübelerimi ve sorunsuz,
başarılı kontrat sürelerimi
gören armatörler, önce bir
‘aaaa, evet’ derken, gözleri,
CV’nin en başındaki ‘Gender
: Female!’ kısmına takılınca
bütün deneyimlerimi göz ardı
edebiliyorlardı.
@itudenark
RÖPORTAJ
Bu süreçte, çalıştığım şirket yöneticilerinden
çok destek gördüm.
Armatörleri cinsiyetimin
değil, tecrübe ve becerilerimin
önemli olduğu konusunda ikna
etmek için uğraştılar ve şans
vermeleri gerektiğini belirterek
bana çok destek oldular. Şans
veren armatörler de pişman
olmadılar. Ama konu, geminin
yönetimi olunca yine tereddütler
oluştu cinsiyet konusunda.
Hiç kadın kaptan tecrübeleri
yoktu ve yeni terfi olacak
bir kadına ‘kaptan’ olarak
gemilerini teslim etmek biraz
düşündürücü oldu.
Sorun şu ki; eğer hiç kimse
bana şans tanımazsa, nasıl tecrübeli
kaptan olabilirdim? Bu
noktada yine şirket yetkilileri
tarafında çok desteklendim.
Fırsat eşitliği için çabaladık ve
pes etmedik. Bir kontrat daha
kendimi ispatlamak gerekti,
sonra bir kontrat daha. Derken,
bir armatör bana bu şansı
vermeyi kabul etti. Sorunsuz
ve başarılı geçen ‘ilk kaptanlık’
deneyimimle gördüler ki
‘kadından kaptan’ olurmuş. Bu
süreçten sonra artık ‘tecrübeli
kaptan’ olarak değerlendirildiğim
için artık o zamanlardaki
zorlukları yaşamıyorum.
seviliyor. Ne mutlu bize ki
çalışan meslektaşlarımız şirket
üzerinde çok güzel intiba bırakmışlar.
Türklerin iş ahlakı ve
çalışkanlıkları takdir ediliyor.
Her şirketin olduğu gibi ‘şirket
etik kuralları ‘ var .‘Kesinlikle
dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapılmaz’
diyen kırmızı çizgileri
var ve çok sıkı uygulanan bir
politika. O yüzden çalıştığım
şirkette kadınlar , ‘bayan’
olarak değil de ‘gemi personeli’
olarak değerlendiriliyor. Ama
şirket , armatör şirketi değil de
management şirketi olduğu için
armatörler bu ayrımı gözetebiliyor.
Dediğim gibi süvariliğimi
alma yolunda bana en büyük
destek şirketten geldi.
Benzer ve farklılık açısından
değerlendirmekten imtina
ederim. Hakkında yorum
yapabileceğim şirket, çalıştığım
şirkettir. Düğer şirket yapıları
konusunda birinci elden değerlendirme
yapamam.
Denizcilikte kadınların bu
mesleğe uygun olmadığı
görüşü ne yazık ki günümüzde
varlığını sürdürmekte,
hatta bu yıl “I am
on board” yılı ilan edildi.
Bu konu hakkında neler
düşünüyorsunuz?
Sektörde çok güzel şeyler
oluyor. IMO, çok anlamlı bir
projeye imza atarak farkındalık
yarattı ve bu şekilde devam
etmesini umarım.
Kadın çalışan sayısını arttırmayı
hedefleyen bu projenin
şu ana kadar etkili olduğunu
görüyorum.
Hep derim, ‘HE’ , ‘he’ dir,
‘SHE’nin içinde ‘he’ vardır.
Aynı eğitimi alıp, aynı süreçlerden
geçiyoruz. Bilgilerimiz,
becerilerimiz asla bir erkekten
daha az değil. Bu mesleği
kadınlar da çok iyi yapar,
yapıyorlar.
Staj döneminizde ve ilk
zabitlik zamanlarınızda en
çok dikkatinizi çeken şey
ne oldu?
Gemi personelinin gemide
kadın görmeye alışık olmaması,
gemiye ‘çalışmaya gelen’
kadın stajyer ya da zabite nasıl
yaklaşacaklarını bilememeleri,
onlardan rahatsız olmaları ve
sanki onlar yüzünden ortamları
bozulmuş gibi davranmaları
çok dikkatimi çekmişti. Ben
kendimi gemide kadın olarak
değil de ‘stajyer, zabit’ olarak
düşünürken ve görürken, onların
sadece cinsiyetimi görmüş
olmaları çok üzücüydü.
Bir erkek stajyer, staj tamamlarken,
benim çok başarılı
staj tamamlamam gerekliliği,
herkes sıfırdan başlarken bir
kadının eksiden başladığının
farkına varmıştım.
Bizler daha yolun başında
olsak da denizciliğe
ilk adım attığımız andaki
düşüncelerimiz ve birkaç
yıl sonraki düşüncelerimiz
arasında farklılıklar
mevcut olabiliyor. Sizin
düşüncelerinizde farklılıklar
mevcut mu?
Tabi ki. Yıllar geçiyor, yaş alıyoruz,
dünya değişiyor. Hayata
bakışımız değişiyor. Düşüncelerimiz
her zaman değişecek.
İlk mesleğe başladığımda
zaman sanki hiç geçmeyecek,
sanki ben hep savaş içinde olacakmışım
gibi hissediyordum.
Şimdi ise dönüp baktığımda,
geçen zamanın hiç kolay olmadığını
ama bir şekilde geçtiğini
görüyorum. Hayat çok zorlaştırılmıştı,
neden olduğunu hiç
anlamasam da. Ama yaşarken
Sizin gözlemlediğiniz
kadarıyla yabancı şirketlerin
Türk denizcilere ve
kadınların denizde çalışmasına
bakış açıları nasıl?
Türk firmaları ile benzer
noktaları var mı? Hangi
açılardan farklılık gösteriyorlar?
Çalıştığım şirkette Türkler çok
19
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
daha zordu elbette. Ama yıllar
geçtikçe kolaylaştı. Zaman
geçtikçe insanların bana hayatı
zorlaştırmasından çok, işime
daha fazla konsantre oldum.
Bu kadar yol aldıktan
sonra denizciliğe karar
verdiğiniz ana dönem şansınız
olsaydı yeniden seçer
miydiniz denizciliği?
Bir gün bile pişmanlık duymadım.
Tek tercih yapmıştım
üniversite sınavında. Şimdi, şu
gün , denir ya ‘şimdiki aklımla’
yine aynı tercihi yapardım.
Henüz denizciliğe adım
atmamış fakat atmayı
düşünenlere tavsiyeleriniz
var mı?
Çok iyi araştırmalarını tavsiye
ederim. Günümüzde sosyal
medya çok güçlü ve bu mesleği
yapan kişilere erişmek çok
kolay. Ne iş yapacaklar, gemide
yaşam nasıl, nasıl bir kariyer
onları bekliyor çok iyi araştırmalarını
tavsiye ederim. Bu
meslek gönül vermeden yapılacak
bir meslek değil. İşte bir
sorun yaşadığında akşam evine
dönüp, iş stresinden uzaklaşamıyorsun.
Bunların bilincinde
olarak mesleğe adım atmalarını
öneririm.
Sizce Türk denizciliğinin
daha iyi yerlere gelebilmesi
için ne gibi çalışmalar
yapılabilir?
İlk başta eğitim. Topluma
denizcilik şuuru aşılanmalı.
Denizcilik eğitimi veren fakülte
ve kurumlar, denizci adaylarını
çok kaliteli şekilde yetiştirmeli.
Kişisel fikrim; sadece ülkemizin
geleceği değil, dünyamızın
da geleceği, denizleri bağlıdır.
Denizci bir ülke olmak adına,
deniz araştırmalarının arttırılması
gerekliliğine inanıyorum.
Denizcilik bir gelenek işidir ve
bir vizyon gerektirir.
Eğitime ve araştırmalara daha
fazla önem vererek denizcilik
vizyonunu ilerletmeliyiz.
Son olarak biz genç denizcilere
önerebileceğiniz film ya
da kitaplar varsa paylaşabilir
misiniz?
Deniz ve denizciliği konu alan
izlediğim filmlerden tavsiye
edebileceklerim;
Sarmaşık, Sona Doğru, The
Finest Hours , Crimson Tide,
The Guardian, Life of Pi
Kitaplardan ise; Denizin
Çağrısı - Jack London, Bir
Kayıp Denizci- Gabriel Garcia
Marquez , Viya Böyle- Ünal
Celasın
20
Denize karadan bakmakla ,
denizden bakmanın ne kadar
farklı olacağını hesap etmeleri
gerekliliğini düşünmeliler.
Naval
Commercial
ElektroDeniz
Custom Solutions
Service
Elektro Deniz is Authorized Distributor of famous European navigation &
communication equipment manufacturers in Turkey. Our vision is, to be the
first choice in Maritime Navigation & Communication solutions in Turkey.
E X C E L L E N C E I N S H I P C O N T R O L
General:
edel@elektrodeniz.com
Sales:
sales@elektrodeniz.com
Service:
service@elektrodeniz.com
Web:
www.elektrodeniz.com
Naval Project: ahmetemre@elektrodeniz.com
Tel:
+90 216 392 77 29 pbx
Fax: +90 216 392 77 33
Address:
Aydıntepe Mah. Güzin Sok. Gemdok San.Sit.
No:17/2 34947 Tuzla İstanbul-TÜRKİYE
FOR FURTHER DETAILS.
HABERLER
Denark Bellatrix / Güz 2019
HABE
MAERSK VE WALLENİUS WİLHELMSEN LEO YAKITINI GELİŞTİRİYOR
AP Moller-Maersk ve Wallenius Wilhelmsen deniz taşımacılığında lignin
etanol yağı (LEO) kullanmanın çevresel ve finansal uygulanabilirliğini
araştıracak koalisyonu oluşturmak üzere Kopenhag Üniversitesi ve
büyük müşterileri ile güçlerini birleştirdi.
Denizcilik sektörü küresel CO2 emisyonlarının %2-3’ünü oluşturuyor.
Bununla birlikte denizcilik sektörü otomotiv veya havacılıktan çok farklı
yakıt gereksinimlerine de sahiptir. Bu nedenle, bu sektörün çevresel
etkilerini azaltmak için günümüzde alternatif çözümler aranıyor.
Wallenius Wilhelmsen İcra Kurulu Başkanı Craig Jasienski, “LEO, tedarik
zinciri sürdürülebilirliği için ileriye atılacak büyük bir adım olacak ve
bugünün filosu için uygulanabilir bir çözüm olma potansiyeli taşıyor,”
dedi. Küresel şirketler dünya çapındaki dağıtılmış mallarının tüm değer
zinciri boyunca emisyon azaltma potansiyellerini araştırdıkça, sürdürülebilir
taşımacılık ve lojistik ihtiyacı daha yaygın hale geliyor.
Kopenhag Üniversitesi şu anda bu potansiyel deniz yakıtının laboratuvar
çapında geliştirilmesini yürütmektedir. Proje, 2020 yılının ikinci
çeyreğinde yakıtı gerçek gemi motorlarında test etmeyi hedefliyor.
CHİTTAGONG GEMİ YIKIM TERSANESİNDE FACİA
27.450 GT Medelin Atlas isimli gemi bu yılın başlarında adı
değiştirilerek yıkım amacıyla satıldı. Yerel haberlere göre yıkım
esnasında gaz maskesi olmayan işçiler geminin makine
dairesinde bir boruyu kestiklerinde etrafa zehirli gaz yayıldı.
Sitakunda polis karakolu 3 kişinin hayatını kaybettiğini doğruladı.
Bangladeşli yetkililer olayla ilgili soruşturma başlattı.
Ayrıca World Maritime News’in verilerine göre söz konusu
tersanede daha öncede benzer kazalar gerçekleşmiş.
DÜNYANIN EN BÜYÜK KONTEYNIR GEMİSİNE TÜRK
KAYINVALİDENİN İSMİ VERİLDİ
Asyaport Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Soyuer’in kızı Ela Soyuer
Aponte ile evli olan MSC’nin patronu Diego Aponte geçen aylarda
denize indirdiği dünyanın en büyük konteynır gemisine kayınvalidesi
Gülsün Soyuer’in ismini verdi. 399.9 metre boyunda, 61.55 metre
genişliğinde ve 22.960 TEU taşıma kapasitesine sahip MSC Gülsün,
dünyanın en büyük konteyner gemisi unvanını elinde bulunduruyor.
232.618 GT hacme sahip MSC Gülsün, dünyanın ilk MGX-24 sınıfı olma
özelliğini de taşıyor.
22
@itudenark
HABERLER
RLER
RÜZGAR DESTEKLİ GEMİ SEVK PROJESİ RESMİ OLARAK BAŞLATILDI
Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu’nun 3.4 milyon Euro’luk destek yaptığı Interreg
Kuzey Denizi Avrupa programı tarafından finanse edilen Rüzgar Destekli
Gemi Sevk (WASP) projesi resmen onaylandı ve başlatıldı.
Proje sevkıyat ortakları arasında Scandlines Gedser-Rostock, Boeckmans Ship
Management ve Van Dam Shipping ile birlikte kısa bir süre sonra eklenecek iki
ortak daha var.
Kuzey Denizi bölgesindeki yüksek rüzgar enerjisi potansiyeli ve rotor yelkenleri,
emme kanatları ve sert yelkenler gibi yenilikçi, otomatik rüzgar itme
teknolojileri bu kaynağı doğrudan toplayabilir. Ayrıca yükselen yakıt fiyatları,
piyasa kararsızlığı, emisyon azaltma direktifleri, karbon fiyatlandırma, sıkılaştırma
düzenleyici ve politika ortamı gibi etkenler rüzgar çözümlerini gelecek
için ticari olarak daha cazip kılıyor.
Rüzgar sevk sistemleri, mevcut gemilere % 5-20 yakıt ve emisyon tasarrufu
ve muhtemelen % 30’a varan oranda tasarruf sağlayarak kurulabilir veya potansiyel
olarak daha yüksek tasarruflarla optimize edilmiş yeni yapılara dahil
edilebilir.
İTÜ MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ BU YIL İLK
ÖĞRENCİLERİNE KAPILARINI AÇTI
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve İstanbul Teknik Üniversitesi
(İTÜ) iş birliğinde kurulan “İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu
Lisesi”, 2019-2020 eğitim öğretim döneminde ilk öğrencilerine
kapılarını açtı.
“Bilişim teknolojisi”, “elektrik elektronik teknolojisi” ve
“denizcilik” olmak üzere 3 alanda mesleki ve teknik eğitim
veren okulda, derslere lise öğretmenlerinin yanı sıra İTÜ
öğretim üyeleri de giriyor. Ayrıca, öğrencilere ilk yıl İngilizce
hazırlık eğitimi alma imkanı da sağlanıyor.
- Öğretmen : 5
- Öğrenci : 90
- Derslik : 4
- Öğretim Şekli : Tam gün
- Yabancı Dil : İngilizce
23
MAKALE
Denark Bellatrix / Güz 2019
Denizcilikte Dijital Dönüşüm
Gerekliliği: Viya Böyle!
Kaptan Ömer Berkay Dağlı
M/T “Gelecek” gemisinde sıradan bir gün;
köprü üstü vardiya zabiti uçsuz bucaksız Atlantik
Okyanusunu seyrederken, şeffaf ekran
ile donatılmış lumbuzdan etraftaki gemilerin
CPA ve TCPA’lerini kontrol ediyor. Gemi kaptanı,
yapay zekâ yardımı ile yükleme planının
etkinliğini denetlerken, tabletinden blockchain
ile oluşturulmuş dijital B/L’deki figürleri plan
ile karşılaştırıyor. 2. Kaptan ve emniyet zabiti,
yıkaması tamamlanmış tankların içerisini
görüntülemek için kullanacakları drone’un
son kontrollerini yapıyor. Bu sırada makine
dairesinde çarkçıbaşı ve 2. Mühendis, arttırılmış
gerçeklik gözlüklerini kullanarak ana
makinenin 3 boyutlu simülasyonu yardımıyla
bakım-onarım sürecini tartışıyor. 3. Mühendis
ise atölyede 3-D yazıcı ile bakım için kullanılacak
yedek parçaları yazdırıyor. Aşçıbaşı,
akşam yemeği menüsünü hazırlamak için IoT
(Internet of Things) sayesinde kolayca ulaşabildiği
anlık kumanyalık envanterini gözden
geçiriyor. Bu sırada Türkiye’de bulunan kara
ofisinde, M/T “Gelecek” gemisini işleten
firmanın enspektörleri, gemideki sensörlerden
alınan anlık performans bilgilerini değerlendiriyor.
Operasyon bölümündeki sorumlu,
yapay zekanın yardımıyla bir sonraki seyir
için gereken süreyi ve yolda gerekecek yakıtı
hesaplıyor.
Bu “sıradan” günün yaşanması sizce
ne kadar zaman alacaktır?
Christian Hülsmeyer 22 yaşındayken
Maxwell’in elektromanyetizm çalışmalarından
esinlenerek bugün kullandığımız radarın temelini
atalı 114 yıl oldu. Gemilerde elektronik
sistemlere dayalı teknolojinin ilk örneği kabul
edilen bu “Telemobiloskop” cihazı ilk zamanlarında
hiç ilgi görmemesine rağmen kendi
başına yepyeni bir dönüşümün habercisiydi:
“Akıllı Denizcilik”.
Teknolojik gelişmelerin son yıllarda üstel
(eksponansiyel) bir hıza ulaşması sonucunda
bildiğimiz ne varsa değişiyor, uyandığımız
her sabah yepyeni bir dünyaya doğuyor. Bu
üstel gelişimi, yaşıyor olsak bile, gözümüzde
canlandırmak çok zor. Örneğin, düzlemsel
şekilde atılan 30 adım sizi bir sokağın başından
ortasına doğru götürecekken, üstel şekilde
atacağınız 30 adım dünyanın çevresini 26 kere
dolaşmanızı sağlar . Bu baş döndürücü hız
hiçbirimizin kaçamayacağı devrim ve dönüşümlere
gebe. 2017 yılında Sea Asia tarafından
yapılan ankete göre denizcilik sektöründe
çalışan yöneticilerin %94’ü sektörde akıllı bir
dönüşümün zamanının geldiğini düşünüyor .
Üstelik bu akıllı dönüşüme “karasal” dünya
ayak uyduralı bir hayli oluyor; M/T “Gelecek”
24
1
Swords, S. (2008) Technical History of the Beginnings of Radar. Herts: Institution of Engineering and Technology.
2
https://bigthink.com/in-their-own-words/the-difference-between-linear-and-exponential-thinking
3
http://www.seatrade-maritime.com/news/asia/maritime-leaders-call-for-adoption-of-technology-sea-asia-2017-survey.html
@itudenark
MAKALE
gemisinde kullanılan bütün teknolojiler hali
hazırda hayatımızda yer alırken, bunların
endüstriyel kullanımları da karasal organizasyonlar
arasında oldukça yaygın.
Bugün Almanya’nın önderliğinde gerçekleşen
endüstriyel devrim ve ilgili kavram Endüstri
4.0, günlük hayatımız da bile oldukça yer
etmiş durumda. Sempozyumlar, devlet kurumlarının
sunduğu vizyon planları, ana haberlerde
Endüstri 4.0’a uyumlu üretim haberleri v.b.
Peki bu kavramlarla bunca sarmalanmışken,
dünya ticaretinin büyük çoğunluğunun yükünü
taşıyan denizciliğin 4.0’ı ne durumda?
İlk 3 endüstri devriminin ardından, 2015
yılında Singapur Limanı’nda otomatik şekilde
yük elleçlemesi yapılan NYK Adonis konteyner
gemisi, bu anlamda Denizcilik 4.0’ın ilk
örneği sayılıyor . Otonom gemilerin ancak
dedikodusu ve hayalinin mümkün olduğu
zamanlarda, siber-fiziksel sistem anlayışına
uygun şekilde simüle edilmiş bir süreç olarak
yürütülen operasyon, denizciliğin dijital dönüşümü
anlamında tabir-i caiz ise “aya atılan ilk
adım” kıymetinde.
Yeni endüstri devriminin merkezinde yer alan
Siber-fiziksel sistemler, insan faktörünün
en aza indirilip, daha verimli, ucuz ve yeşil
süreçlere ulaşmayı amaçlıyor. Bu bağlamda,
üretimdeki bütün verilerin dikey ve yatay
olarak paylaşıldığı etkin ve verimli bir süreç
yapısı olarak tasarlanan Ürün Yaşam Döngüsü
Yönetimi (PLM) sisteminin gemilerdeki
operasyonlara uyarlanması da mümkün.
Yakın zamanda A.P. Moller Maersk tarafından
kullanılmaya başlanan mobil uygulamalar
sayesinde hem müşteriler hem de karadaki
ve denizdeki operatörler bütün bir operasyon
sürecini dijital ortamdan takip edebiliyor.
Bu durumun elbette en büyük faydası da
hataların ve kazaların önceden tahmin edilerek
önlenmesi veya azaltılması. Bunun yanında
sağlanan müşteri memnuniyeti ve artan kar
oranları da Maersk’in dünya ticareti üzerindeki
söz hakkını güçlendiriyor.
Rolls Royce, ABB, Maersk gibi şirketlerin dijital
dönüşüm çabaları bir yana, 4.0 devriminin
fikir öncüsü Almanya, bu avantajını denizcilikte
de kullanmakta iddialı. Alman Ekonomi
ve Enerji Bakanlığı’nın BMW ile birlikte Mart
2017’de yayınladığı “Maritime Agenda 2025”
raporu , denizlerin sürdürülebilir şekilde kullanılması
ve Almanya’nın denizcilik merkezi
olma özelliğinin güçlendirilmesi amacıyla
izlenecek yol haritasını sunuyor. Bu rapor
çerçevesinde dijital dönüşümün hızlandırılması
ve gemi inşa teknolojilerinin iyileştirilerek
verimli bir hale getirilmesi gerekliliğine büyük
yer verilmiş. Almanya’nın ardından Hollanda,
Norveç, Finlandiya, Singapur ve Çin de
denizciliğin dijital dönüşümünde rol oynamak
için çalışmaları hızlandırmış durumda.
TÜBİTAK verilerine göre ülkemiz şu anda
Endüstri 2,6 seviyesinde. Buna karşılık,
geçtiğimiz aylarda Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından hazırlanıp sunulan “Dijital
Türkiye Yol Haritası” ve bu çerçevede
kurulan Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm
Ofisi hem bölgemiz hem de gelişmekte olan
ülkeler arasındaki rekabetimiz açısından
büyük önem taşıyor. Yol haritasında planlanan
AR-GE faaliyetleri, sanayi teşvikleri ve
projeler büyük oranda Endüstri 4.0 devriminin
gerçekleşmesini amaçlarken, birçok fabrika
bu bağlamda dönüşüm sürecini başlatmış
durumda. Bunun yanında, denizcilik özelinde
bu konuda bir öngörü ve yol haritası mevcut
olmasa da şirketler tarafından dijital dönüşüm
odaklı ve yenilikçi çalışmalar da sürdürülmekte.
Ancak bu çalışmaların uygulamada da
kendine yer bulması ve dönüşümün hızlanması
da bir gereklilik.
Peki ilk adım nasıl atılmalı? Verilerin analitiği
hem maliyetinin nispeten düşük olması hem
de etkilerinin kısa sürede görülebilmesi
nedeniyle yukarıda bahsi geçen bu sürecin
başlangıç noktası konumunda. Denizcilik,
bünyesinde barındırdığı birçok süreç gereği
(makine otomasyonu, kargo işlemleri, köprü
4 http://haugesundkonferansen.no/content/uploads/2017/02/Beate-Kvamstad-Lervold.pdf
5 http://www.endustri40.com/siemens-plm-surecleri-ile-endustri-4-0/
6 https://www.bmwi.de/Redaktion/EN/Publikationen/maritime-agenda-2025.pdf
7 https://www.sanayi.gov.tr/tsddtyh.pdf
8
https://www.wago.com/infomaterial/wago_ebook/60313048/html5/index.html?&locale=ENG&pn=25
9
https://www.patersonsimons.com/wp-content/uploads/2018/06/TMS_SmartPort_InsightBee_Report-to-GUIDE_01.02.18.pdf
10
https://www.oecd.org/g20/key-issues-for-digital-transformation-in-the-g20.pdf
üstü seyir ve planlama faaliyetleri v.b.) yüksek
ölçekte veri üreten bir endüstri . Günümüzde
ise bu veriler en çok müşteri ilişkileri yönetimi
(CRM) ve planlı bakım-onarım sistemleri
(PMS) çerçevesinde kullanılmakta. Ancak
daha gelişmiş veri analitiği yöntemlerinden
ve yapay zekâ uygulamalarından faydalanılarak
(tahmine dayalı analiz, anomali saptama
analizi v.b.) bu “Big” verilerin daha anlamlı
ve işlevsel hale getirilmesi mümkün. Örneğin,
Royal Caribbean’a ait 12 kruvaziyer gemisinde
kullanıma başlanan data analitiği sistemleri
sayesinde, yıllık kazançta %4 oranında (12
milyon USD) artış görülmüş .
Bu noktada her dönüşüm gibi, Endüstri 4.0’ın
da kendine has zorlukları mevcut. OECD
tarafından yayınlanan raporda, dijital dönüşüm
konusunda G20 ülkelerinin en çok eğitim, veri
güvenliği ve yatırım başlıklarında problemler
yaşadığı vurgulanıyor . Bu genel durum
elbette denizcilik için de geçerli. M/T Gelecek
gemisinde görev yapan personelin dijital
dönüşüm konusunda yeterli bilgi seviyesine
sahip olmasının yanı sıra, bu konudaki farkındalığı
da yüksek olmalı. Bu boyut aynı zamanda
karada yürütülen AR-GE faaliyetlerine de
yönlendirici özellik taşıyacağından, büyük bir
öneme sahip. Ayrıca siber güvenlik konusunda
önleyici, iyileştirici ve geliştirici çalışmaların
yapılması yalnız IMO regülasyonları
açısından değil, şirketlerin elde edeceği fayda
ve sahip olacakları güvenlik açısından da değerlendirilmeli.
Ancak bu gelişmeler ışığında
milli ülkümüz olan denizciliğin az zamanda
benimsenip başarılması ve dünya ligindeki
yerimizin kısa sürede yükselmesi mümkün
olacaktır.
25
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
DENİZ VE
TEKNOLOJİ
Tulga Zengin ile Röportaj
26
Ben İstanbul Teknik
Üniversitesi Denizcilik
Araştırmaları Kulübü
dergi ekibinden Mehmet
Talha Mınık. Röportajımıza
sizi tanımakla
başlamak isteriz. Bize
kendinizden bahsedebilir
misiniz?
Ben Tulga Zengin, Yüksek
Denizcilik Okulu 1987
Makine Bölümü mezunuyum.
2000 yılından itibaren
Uzakyol Baş Mühendis
yeterliliğinde ve YASA
DENIZCILIK şirketi dökme
bölümünde Teknik Müdür
olarak görevime devam
etmekteyim.
Günümüz endüstri 4.0
çağında gemi sanayi ve
deniz taşımacılığı sizce
bu teknolojinin neresinde?
Şirket olarak yakın
dönemde filonuza yeni
gemiler katıldı. Bu gemilerde
kullanılan makineler
ile sizin staj yaptığınız
gemilerin makine donanımları
arasındaki temel
farklar nelerdir?
Günümüz teknolojisi geçmişe
göre çok daha hızlı gelişim
göstermiştir. 2000’den bu
yana geçen 19 yıllık süreçte
daha öncenden yaşanan 150-
200 senelik bilgi birikimi ve
teknolojideki gelişim hızı ikiye
/ üçe katlanmış ve internet
devrimi ile beraber yaygın
bilgi ağı ve bilgiye erişim
muazzam derecede arttığından
endüstriye olan etkisi de
denizcilik sektöründe bir o
kadar fark edilmektedir. Daha
önce gemi makine sistemlerinde
mekanik, pnömatik ve
hidrolik bazlı kontroller mevcut
iken günümüz teknolojisi
sayesinde daha çok elektrik
ve elektronik kontrollerin
ağırlığı söz konusudur.
Gemi ana makine ve diğer
yardımcı sistemlerde
gün geçtikçe değişimler
görüyoruz bu değişimler
önümüzdeki yıllarda
sizce ne ölçüde olacak?
Filomuzun gemilerinde
yer alan MAN marka ana
makineler MAN firmasının
yapmış olduğu yeniliklerle
donatılmış durumda. Makine
üretici firmaları bir rekabet
halinde. Teknolojiye en iyi
ayak uyduran firmalar verimlilik,
güvenlik ve kalite konularında
kendini ispat etmek
için yenilik ve önümüzdeki
regülasyonlara uyumluluk
özellikle çevreye duyarlı makineler
üretmek için çalışmalarına
önem veriyorlar.
İnsan hatasının minimize
edileceği, bakım tutum saat
aralıklarının daha uzatılacağı,
işletme ofislerinden
gemiye software programları
üzerinden direkt müdahale
edilebileceği ( AMS-Alarm
Monitoring System / Köprüüstü
cihazları RMS-Remote
Monitoring System vs
gibi) gibi konular çok yakın
zamanda tüm yeni gemilerin
ortak özelliği olacaktır.
Biz zabit adayları teknolojiye
ayak uydurmak ve
kendi teknik gelişimimizi
tamamlamak için sizce
ne gibi çalışmalar yapmalıyız?
Tavsiye verebilir
misiniz?
Teknolojiyi takip eden ve bu
teknolojiyi kullanabilen birer
zabit olmanız için sürekli
okuyup, araştırmanızı ve
bunları okuldaki derslerinizle
bağdaştırmanızı tavsiye
ederim. Bu bağlamda yazılım
dillerini, elektrik-elektronik
bilgilerinizi ilerletmeniz gerekiyor.
Sizlere tavsiyem merak
edin, sorgulayın, araştırın ve
kendinizi geliştirin
2020 IMO %0,5 Sülfür
Limiti Regülasyonu
konusunda şirketinizin
çalışmaları ne yönde?
Türkiye denizcilik filosu
olarak bu regülasyona
şu an hazır mı?
Bu konudaki hazırlıklarımız
tamam. Referans olarak Denizcilik
Dergisindeki yazıma
göz gezdirmeniz faydalı
olacaktır. İnternet ortamından
kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Yeni makine zabitleri ve
Baş mühendisleri için
yeni elektronik kontrollü
makineye adaptasyon
ve yeni gelmiş Ballast
Water Treatment sistemi
ile ilgili zabitanlara
eğitim vermeyi planlıyor
musunuz?
Evet, şirket olarak bu tarz
eğitimleri sürekli yapıyoruz,
yapmaya da devam edeceğiz.
Katkılar için her türlü destek
vermeye hazırız.
MAKALE
Denark Bellatrix / Güz 2019
Fatih Sondaj Platformunun
Doğu Akdeniz’de
Yarattığı Etki
E. Amiral Cem Gürdeniz
28
Doğu Akdeniz yirmi birinci
yüzyılda şüphesiz gelecek on
yıllar için üzerinde çok yoğun
emek ve kaynak harcayacağımız
jeopolitik çekim alanıdır.
Üç kıta ve deniz havzaları olarak
Karadeniz ile birlikte Hazar
ve Tuna, Ege, Kızıldeniz, Basra
ve Hint Okyanusu bu sularda
buluşmaktadır. Bu alan KKTC
ile birlikte 21.yy’da kaderimizi
şekillendirecektir. Bugün
yapılacak bir hata gelecekte
geri dönüşü olmayan sonuçlar
yaratacaktır. Bu kapsamda en
büyük önceliğimizin Doğu
Akdeniz deniz yetki alanları
yani Mavi Vatan olduğunu
hatırlatmak isterim. Bu alan,
KKTC’deki askeri varlığımız
ile KKTC’nin geleceğinden
soyutlanamaz. Diğer bir deyişle
anavatan, yavru vatan ve mavi
vatanın 21.yy’da ayrılmazlığı
artık bir seçenek değil jeopolitik
gereksinimdir. Bu süreçte
ilk devlet uygulamamız olan
2002 yılından bu yana geçen
süreçte başta donanmanın
gambot diplomasi uygulamaları
olmak üzere pek çok olay
yaşandı. Ancak bunları içinde
şüphesiz en önemli iki hamle
Mavi Vatan Tatbikatı ile tatbikattan
bir ay sonra Fatih Sondaj
platformunun Baf Batısındaki
hamlesidir.
Fatih için, 3 Mayıs 2019 günü
yayınlanan NAVTEX (Denizcilere
İlan), tarihi bir dönüm
noktasıdır. Bu ilan Türk siyasi
ve denizcilik tarihinde yerini
almıştır. 3 Mayıs- 3 Eylül
2019 tarihleri arasında Türk
kıta sahanlığı içinde Kıbrıs
Adası Batısında Fatih Sondaj
gemimizin fiili alan çalışması
yapacağı dünyaya ilan edilmiş,
kısa süre sonra gemi Baf batısı
45 mildeki mevkiine ilerlemiş
ve çalışmalara başlamıştır.
Hatırlanacağı üzere söz konusu
bölgede geçtiğimiz dönemlerde
Barbaros; sismik araştırma
gemimiz ile delme ve sondaj
faaliyetlerine yönelik 3 boyutlu
sismik taramalar yapılmıştı.
Daha sonra Fatih, Alanya
açıklarında eğitim delmeleri ile
hazırlıklarını tamamlamış ve
en nihayet gerçek operasyon
başlatılmıştır. Böylece arkasına
AB, ABD ve İsrail ile Mısır’ı
alan Güney Kıbrıs ve Yunanistan
ikilisinin emrivakilerine
fiili alan çalışması ile cevap
verilmiş, tartışmalı alandaki
mavi vatanın dibine ilk delme
gerçekleştirilerek bir nevi
bayrak dikilmiştir. Fatih’in
bu hamlesi Denizkurdu 2019
Tatbikatı ile desteklenmiş ve
büyük etki yaratmıştır.
Bu hamle öyle bir etki yaratmıştır
ki Güney Kıbrıs basını
Fatih’in bu faaliyetini, 1974
Temmuz’undaki Barış Harekâtı
ve 1983 Kasım’ındaki KKTC
ilanından sonra Güney Kıbrıs’a
yönelik en büyük saldırı olarak
nitelemiştir. Diğer yandan
Kıbrıslı Rumların yanında olan
AB, ABD, Yunanistan ve Mısır’ın
bu haklı hamlemize basın
açıklamaları yoluyla verdikleri
tepkilere Dışişleri Bakanlığının
değişik zamanlarda verdiği cevabi
notalar son derece etkili ve
doyurucudur. İçerde inanılmaz
çalkantılı ve sancılı bir seçim
süreci yaşayan Türkiye’nin
böylesine önemli bir dış politika
sorununda sağlam duramayacağını
ve Fatih gemisini
geri çekeceğini düşünenlere en
güzel cevap verilmiştir.
Sorun çok karmaşıktır. Güney
Kıbrıs Rumları, Kuzey Kıbrıs’ı
tanımamaya devam ettiği
sürece, Türkiye, Güney Kıbrıs’ı
tanımayacaktır. Böylece,
temeli deniz alan sınırlandırması
(delimitation) sorunu
olan Doğu Akdeniz sorunu,
karşılıklı tanıma ve masaya
oturma anı gelene kadar devam
edecektir. Bu durum, sorunu
içinden çıkılamaz boyutta
kronikleştirecektir. Halbuki,
1976 yılında kıta sahanlığı
krizi nedeni ile Ege’de savaşın
eşiğine geldiğimiz Yunanistan,
Türkiye ile Bern’de masaya
oturmuş ve kıta sahanlığı sınırlandırmasının
yapılamayacağı
ortaya çıkınca, kısa sürede iki
ülke Ege açık deniz alanlarında
sismik araştırma yapmayacakları
konusunda 12 Mart 1976
tarihli mutabakat muhtırasını
imzalamışlardı. Bu kördüğümü
çözmenin en uygun yöntemi
Kıbrıs’ta iki ayrı devletin
ilanıdır.
Doğu Akdeniz’de karşımızda
siyasi ahlak ve diplomatik
nezaket yoksunu, güvenilirliği
yok denecek kadar az, fırsatçı
ve şımarık bir Rum devletçiği
vardır. Türkiye’nin aynı
masada oturmayı reddettiği ve
tanımadığı Güney Kıbrıs, adeta
deniz haydutluğu yaparak akla,
hukuka ve tarihsel gerçeklere
tamamen aykırı bir şekilde kendi
MEB sınırlarını 2004 yılında
ilan etmiştir. Hızını alamamış,
hükümetin Annan Planını
desteklemiş olmasından da güç
alarak sözde MEB içinde ilan
ettiği 13 alanda 2007 yılında
lisans vererek dev enerji şirketlerini
yanına almıştır. Yangından
mal kaçırırcasına haydut
@itudenark
MAKALE
devletin sahasına rıza gösteren
ve adeta Türkiye karşıtı
bloklaşmalara neden olan bu
şirketler ve arkasındaki büyük
devletler arsızca bu hırsızlığa
ortak olmuşlardır. Oynanan
tiyatroda en çok duyulan da
Türkiye’nin uluslararası
hukuka saygıya davet edilmesi
olmuştur. (ABD’nin Irak, Libya
ve Suriye’ye demokrasi götürüyoruz
demesi gibi bir şey....)
Bu karmaşık durum aslında
Birleşik Kıbrıs ya da çözüm
süreci denen federalist çözüm
sürecini de imkânsız hale
getirmiştir. Zaten bu hedefin ne
denli imkânsız olduğu son 45
yılda ortaya çıkmıştır. Kıbrıs’ta
iki bağımsız devletin kurulması
ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
1959-1960 kuruluş anlaşmalarının
ortadan kalkması
deniz alanlarında yaşanan ve
her geçen gün beraberinde
tırmanma riski taşıyan deniz
yetki alanları sorununa da nefes
aldırabilecektir.
Bu süreçte Yunanistan Güney
Kıbrıs’ı dizginleyip onun
Türkiye’yi karşısına alan cahil
cesaretine dur diyeceğine aksine
kışkırtarak kavgaya itmiştir.
Ancak şüpheniz olmasın iş ciddi
safhaya gelip Güney Kıbrıslı
Rumlar Yunanistan’dan kendileri
için fedakârlık yapmalarını
isterse yanlarına gitmeyecektir.
Bunu 1974 Sampson darbesinde
de gördük, 1997 S-300
krizinde de. ABD’nin İran’a
askerî harekât yapma tehditlerinin
havada uçuştuğu, gerilimin
her geçen gün tırmandığı bir
konjonktürde, Güney Kıbrıs’ın
‘’bizi Türkiye’den koruyun
ve Fatih’i sahadan çıkarttırın’’
talebine AB ülkelerinin ne
cevap vereceğini bilmek için de
kâhin olmaya gerek yok.
Denizdeki Misakı Milli sınırlarımız
artık bellidir. Fatih bu
sınırlar içinde ilk kez delme
işlemini gerçekleştirmiştir. Bu
alanı savunmak, kullanmak ve
gelecek nesillere devretmek yaşayan
nesillerin görevidir. Hattı
Müdafaa yoktur Sathı Müdafaa
vardır ve bu satıh Akdeniz’deki
Mavi Vatandır. Mavi Vatanı
tehdit eden İkinci Sevr mutlaka
yırtılıp çöpe atılacaktır.
Gelecek yüzyıllarının kaderinde
bu kadar önemli yer tutan
doğu Akdeniz’de Münhasır
Ekonomik bölge sınırlarımızın
ilan edilmesi ve bu gelişme
paralelinde Libya ve Suriye
ile karşılıklı sınırlandırma
anlaşmalarının tesisi için dış
politikamızda gerekli değişikliklerinin
yapılması dikkate
alınmalıdır. Bu çerçevede
Mısır ile Mursi ve İhvan odaklı
kan davasına dönüşen politik
çekişmeye son verilerek karşılıklı
çıkar maksimizasyonuna
dayanan ilişkiler tesis edilmelidir.
Bu sağlandığı takdirde
Mısır, Kıbrıslı Rumlar aleyhine
kaybettiği deniz alanlarına yeniden
kavuşabilecek müzakere
ortamını yaratabilecektir. Türkiye’nin
henüz bir deniz yetki
alanları kanunu yoktur. Gerek
kıta sahanlığı gerek MEB sınırları
içinde devlet yetkilerini
kanunlaştıran bir yasanın ivedi
hayata geçirilmesi her üç deniz
alanımızda devlet uygulamalarını
güçlendirecektir.
Diğer yandan KKTC’de
federalist çözüm dönemi Rum
tarafının yarım asırdır sürdürdüğü
istismarcı tutum nedeniyle
fiilen kapanmış durumdadır.
Artık iki bağımsız devletin
varlığı temeline dayanan
sürece yönelmek kaçınılmazdır.
KKTC’de son yıllarda artan
Türkiye aleyhtarlığı ve Rum
muhipliğini azaltacak ana vatan
ve yavru vatan ile yakınlaşmayı
sağlayacak, her iki ekonominin
bütünleşmesine yönelik
tedbirlerin alınmasında Tatar
Hükümetine her türlü destek
verilmelidir.
Yunanistan ile GKRY arasında
1993 yılından beri özel bir
“ortak güvenlik antlaşması”
yürürlüktedir. Ayrıca haziran
ayında Fransa ile Kıbrıslı Rumlar
bir deniz üssü anlaşması
imzalamışlardır. Söz konusu
üs anlaşmaları ile adada fiilen
Türk tarafı aleyhine bozulan
askeri dengenin yeniden tesisi
için ivedilikle donanmamızın
ve hava kuvvetlerimizin stratejik
ihtiyaçlarını karşılamak
maksadıyla Magosa yakınında
deniz üssü; Geçitkale’de hava
üssü kurulması zorunlu hale
gelmiştir. Benzer şekilde 1999
yılında alınan MGK kararına
rağmen, sonradan engellenen
doğu Akdeniz’de büyük çapta
inşa ve onarım tersanesinin kurulma
süreci ivedilikle yeniden
başlatılmalıdır.
Bir diğer güvenlik sorunu
olarak İsrail’in son on yılda ada
üzerindeki varlık ve etkisini
gerek KKTC’de toprak ve
mülk alarak; gerekse Güney
Kıbrıs’taki askeri varlığını
tatbikatlar ve silahlandırma
projeleri üzerinden artırması
dikkatle izlenmelidir. Özellikle
Karpas’ta kurulan İsrail sermayeli
ve sahipli marinanın yakın
takibi sağlanmalıdır. Diğer
yandan Rusya ile her alanda
gelişen ilişkilerin artık KKTC
boyutunda da somut ve verimli
bir sonuca odaklanması hedeflenmelidir.
Bu kapsamda S-400
projesinden değil vaz geçmek,
aksine Rusya ile stratejik
ilişkileri geliştirmek hedeflenmeli
ve Rusya KKTC ve Doğu
Akdeniz’deki Türkiye çıkarları
konusunda ikna edilmelidir.
Aynı durum Çin ile ilişkiler için
de geçerlidir.
Tüm bu gelişmeler paralelinde
Doğu Akdeniz’de bu yıl
içinde kurulan ve dışlandığımız
Doğu Akdeniz Gaz Forumuna
karşılık Türkiye, Suriye, Lübnan
ve Libya ile ortak, Doğu
Akdeniz Enerji Forumu da
Türkiye tarafından kurulmalı,
Rusya gözlemci olarak davet
edilmelidir.
29
BİLİM
Denark Bellatrix / Güz 2019
İLK KUTUP BİLİM EVİ
Araş. Gör. Sinan Yirmibeşoğlu
2015 yılında İstanbul Teknik
Üniversitesi Kutup Araştırmaları
Uygulama ve Araştırma Merkezi
Doç. Dr. Burcu Özsoy’un kurucu
müdürlüğü ile resmi olarak faaliyete
geçirilmiştir. Bugüne kadar ilk
3 Ulusal Antarktik Bilim Seferi ve
Birinci Ulusal Arktik Bilim Seferleri
bu merkez koordinasyonunda
başarı ile tamamlanmıştır. Merkez
çalışanları yapılmakta olan kutup
bilimlerinin ülkemizde 7’den 70’e
herkese aktarılabilmesi hususunda
da detaylı çalışmaları uzun
süredir yapmaktadır. Uzman kişi
sayısının az olması sebebiyle önce
İTÜ Kutup Araştırmaları Öğrenci
Kulübünü kurarak onlarca genç
üniversite öğrencisinin yetiştirilmesi
ve bu farkındalık çalışmalarını
devralmaları sağlanmıştır. Daha
sonra kalıcı bir farkındalık merkezi
oluşturulmak için bir müze önerisi
Tuzla Belediyesine sunulmuş ve
çok önemli destek sağlanmıştır.
Böylece ülkemizin İlk Kutup Bilim
Evi Tuzla Belediyesi tarafından
desteklenerek Tuzla Şelale Park’ta
ücretsiz olarak *Dünya Antarktika
Günü’nde açılmıştır.
Kutup bölgeleri yaklaşık 60 derece
enlemlerinden sonraki yüksek
enlemleri içine alan bölgelerdir.
Arktik ve Antarktika Dairesi 66°
33′ 39” enlemlerine karşılık gelmektedir.
Bu bölgeler Dünya’nın
en soğuk yerleri olarak kabul
edilirken birçok bilimsel çalışmaya
ev sahipliği yapar. Dünya’nın iklim
dengeleyicisi olarak kabul edilen
bu buzlu bölgeler en başta okyanus
akıntılarının devamlılığına ve
yörüngesine etki yapar iken, atmosfere
ve özellikle Güneş’ten gelen
ışınların beyaz yüzeyler ile geri
yansıtılmasında önemli rol oynar.
Günümüzde sıcaklık değerlerinin
bazı bölgelerde artması sebebiyle
buzullar ve deniz buzları büyük
oranda erime göstermektedir.
Buzulların erimesi deniz seviyelerinin
yükselmesine sebep olur
iken, deniz buzlarının erimesi gemi
rotalarının açılmasında önemli rol
oynar. Erimeler insan faaliyetlerini
kolaylaştırsa da iklim dengesi ve
çevre için olumsuz etkiye sahiptir.
Kutup ayısı başta olmak üzere birçok
kutup hayvanı ısınma sebebiyle
tehlike altına girmeye başlamıştır.
Bugüne kadar yüzlerce bilim
insanımız, denizcilerimiz ve diğer
birçok kişi kutup bölgelerini ziyaret
etmişlerdir. Bu bölgelere gitmek
hiç de kolay olmadığı için bizlere
kutup bölgelerini tecrübe ettirebilecek
olan **Kutup Bilim Evi’ne
herkesi davet ediyoruz.
Küçük Bir Gezi:
Kutup Bilim evine girdiğimizde
bizleri kutup zaman tünelimiz karşılar.
Bu zaman yolculuğu bizleri
kıtanın bulunuş öyküsüne ve çeşitli
kaşiflerin hikayelerine götürür.
Türk tarihindeki kutup bölgelerinde
yapılmış en önemli çalışmaların
biri olan Piri Reis’in Dünya haritası
da bu tünelde yer alır. Harita 1513
yılında diğer kaşiflerin haritalarındaki
bilgiler de derlenerek zamanın
en önemli kartografı ve amirali
olan Piri Reis tarafından yapılmış
ve Antarktika Kıtası’na en yakın
adaları da içermektedir. Bu özelliği
ile kıta hakkındaki ilk haritalar
arasında yer alır. Kuzey Kutbunun
keşfi ve ilk varan kaşif de zaman
tünelinde Arktik bilgileri kapsamında
bulunabilmektedir. Güney
Kutbunda yer alan ve Dünya’nın en
büyük beşinci kıtası olan Antarktika
Kıtası’nda 3 bilim insanımızın
değerli bilimsel çalışmaları sonrası
bazı bölgelere soy isimleri verilmiştir.
Tünelde bu bölgelerin kıta
üzerindeki mevkisi de gösterilmektedir.
Antarktika Kıtası 1959 yılında
imzalanan Antarktika Anlaşması
ile korunmakta ve barış – bilime
adanmış durumdadır. Ülkemiz
1996 yılında Antarktika Antlaşması’na
taraf olmuştur. 2015 yılında
ise İstanbul Teknik Üniversitesi
Kutup Araştırmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Doç. Dr. Burcu
Özsoy’un kurucu müdürlüğü ile
(Polar Research Center – PolReC)
kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı
himayelerinde, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı uhdesinde ve
İTÜ PolReC koordinasyonunda
gerçekleştirilen İlk ve İkinci Türk
Antarktika Bilim Seferi’nin detaylı
açıklamaları tünelde yerini almıştır.
Geçtiğimiz yıllarda ise ülkemiz
Antarktika Çevre Protokolüne imza
atarak kıtanın korunmasını amaçlayan
çalışmalarda yerini almıştır.
kıyafetleri de burada sergilenmektedir.
Soğuk odadan sonra bizleri Kutup
Bölgeleri bilgileri barındıran oda
karşımıza çıkar. Burada okyanus
akıntıları, Arktik ve Antarktika
Haritası, coğrafi açıklamalar vb.
bilgiler bulunur. Arktik Konseyi ve
Antarktika Anlaşması açıklanarak
kutup bölgelerinin nasıl yönetildiği
buradan öğrenilebilir.
Daha sonraki odada ise kutup
hayvanlarının bilgileri ve maketleri
yer almaktadır. Kutup Ayısı sadece
Arktik Bölgesi’nde yaşar iken penguenler
sadece güney yarım kürede
bulunur ve bu iki kutup canlısı
birbiriyle asla karşılaşamaz. Penguen
çeşitleri yaklaşık 16 civarında
olup sadece 6 türü Antarktika’ya
avlanmak için ulaşabilmektedir.
Hayvanlar bölümünden sonra ise
sunum odası bizleri çeşitli belgesel
gösterimleri ile karşılar. Burada birçok
etkinlik düzenlenebilmektedir.
Ayrıca bilim evinin dış kısmında
büyük penguen maketi yer almakta
ve yön kutup yön tabelası fotoğraf
çektirmeniz için en iyi noktalardandır.
* Dünya Antarktika Günü: 1 Aralık’ta
tüm Dünya’da Antarktika Günü
olarak kutlanmaktadır. 1 Aralık 1959
30
Zaman tünelinden sonra Kutup
İklimini tecrübe edebileceğiniz
-17˚C’ye kadar soğutulabilen bir
soğuk oda bizleri karşılar. Buraya
girmeden önce kutup şartlarına
uygun üst katmanlar giyilerek
odaya girilir. Odada 1967 yılında
kıtada çalışmalar yapmış ilk bilim
insanımız Atok Karaali’nin kıyafeti
yer alır. Ulusal Antarktik Bilim
Seferlerinde kullanılan Türk kutup
tarihinde Antarktika Anlaşması imzalanarak
kıta koruma altına alınmıştır.
**İlk Kutup Bilim Evinin bilimsel
bilgileri Doç. Dr. Burcu Özsoy, Arş.
Gör. Kpt. Özgün Oktar, Arş. Gör.
Kpt. Sinan Yirmibeşoğlu, Prof. Dr.
Latife Çakır Bayram ve diğer bilim
insanları tarafından derlenmiştir.
Kutup Kıyafetleri Atok Karaali’nin
ailesi ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından verilmiştir.
@itudenark
HABERLER
HABERLER
TURİSTİK TEKNE ÜRETİCİSİ HALİT ŞAHİN FRİG MOTİFLERİ
TAŞIYAN TEKNE YAPTI
Eskişehir Teksan Sanayi Sitesi’nde bulunan atölyesinde tamamen
el işçiliği ile çeşitli boyutlarda kayıklar üreten Anadolu
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu Halit Şahin, pek
çok bölgeye turizm amacıyla tekne ve Sultan Kayıkları ihraç
ediyor. Tekne ve kayıkların yapımında Selçuklu, Osmanlı, Frig
gibi dönemlerden esinlenen Şahin, turistik bölgeye göre motifler
de işliyor.
Otantik tekne ve kayık üretiminin Türkiye’de çok gelişmediğini
aktaran Şahin, “Firmamız her geçen gün büyüyen iş gücü ve
ürün tasarımları ile geleceğe daha sağlam ve emin adımlarla
yürüyor. Bu kapsamda yeni ürün ve üretim teknolojileri
kullanılarak ürün ağımızı artırmak ve yenilenebilir enerjinin
kullanıldığı elektrikle çalışan kayıklar üretmeyi planlıyoruz. Bu
formda üretilen kayıklar hem daha çevreci hem de daha az
yakıt tüketiyor. Ekonomik olarak da oldukça verimli durumda.
KOSGEB’te bizi bu konuda oldukça destekliyor. Çok yakın bir
zamanda yurt dışı ihracatlarımıza da başlayacağız” ifadelerini
kullandı.
Son olarak, yaptığı yeni kayıktan bahseden Şahin, “Görülen
kayık Frig Vadisinden esinlenerek yapılmış, burada bulunan
tarihsel ve kültürel dokuları, oradaki yapılardan örnek alınarak
hazırlanmış bir tekne. Özelliği tamamen fiberglastan yapılmış
olması. Batmaz özelliğe sahip çok uzun ömürlü bir tekne. Yeni
teknolojiyle donatılarak önümüzdeki günlerde turizm alanında
hizmete girecek.” dedi.
DARGEB FAALİYETE GEÇTİ
DENİZ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME, GÖNÜLLÜLÜK, KÜLTÜR, SANAT ÖĞRENCİ BİRLİĞİ
“Bu ülke hepimizin. Ama esas siz gençlerin. Mücadeleden yılmak yok, tamam mı?”
Logosunda yer alan bandırma vapurunun anlamı: DARGEB, 19 Mayıs 2019 tarihinde fikri
olarak doğuşunu gerçekleştirdi. Logoda yer alan Bandırma vapuru Gazi Mustafa Kemal
ATATÜRK’ÜN izinden giden denizci öğrenciler için bir sembol niteliği taşıyor. Logonun
etrafında yer alan halat, birlikte yer alan tüm denizci öğrencileri ayrım gözetmeksizin
birbirine bağlayan bir bağı sembolize ediyor Kurulma amacı deniz, kültür, sanat,
eğitim, araştırma, gönüllülük başlıkları altında Türk denizci öğrencilerini aynı platformda
bir araya getirmektir. Geleceğin mimari olan öğrencilerin kendilerini geliştirerek Türk
denizciliğine katkı sağlamalarına imkân temin etmektir.
Her konuda öğrencilerin kendi sorunlarına platform içerisinde çözüm bulmalarını
hedefliyorlar. Denizcilik sektöründe yer alan bölümlerin öğrencilerinin birbirlerini daha
iyi tanımalarına, bölümler arası ilişkilerin güçlendirilmesine yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Ayrıca DARGEB Stajyer hakları el kitapçığını Kasım ayında yayınladı.
infodargeb@gmail.com
sosyal medya: dargeb
31
REKTÖRÜMÜZDEN
Denark Bellatrix / Güz 2019
Prof. Dr. Mehmet KARACA ile Röportaj
32
Öncelikle, röportaj teklifimizi
kabul ettiğiniz için
teşekkür ederiz. Biz İstanbul
Teknik Üniversitesi
Denizcilik Araştırmaları
Kulübü dergi ekibinden
Ahmet Muhammet Kül
ve Mehmet Talha Mınık.
Sizinle bu röportajımızda
yeni nesil teknolojilerin
denizcilik üzerine etkilerinden
ve uygulanabilirliği
açısından konuşmak
istiyoruz. Bildiğiniz üzere
karada birçok teknoloji
eş zamanlı kullanılabiliyor.
Bu teknolojiler şu
anlık denizde pekâlâ kullanıl(a)mıyor.
Bu konuda
ne düşünüyorsunuz?
İnsanlar yeterince deniz kaynaklarından
faydalanamıyor.
Türkiye’de bu konuda yeterli
sayıda insan birikimine sahip
olmasına rağmen yeterince
denizciliğe önem verilmiyor.
Aslında toplumda farkındalık
oluşturmak lazım bu konuda.
Bu da tabii sadece üniversitelerin
değil de bütün kurumların;
özel, tüzel, medya gibi
kurumların beraberce hareket
ederek denizin, denizciliğin
farkındalığını oluşturmaları
lazım. Her açıdan, insanlık
için deniz büyük bir kaynak
aslında; ulaşımdan diğer
sektörlere kadar her alanda
faydalanılması gereken bir
nimet. Biz de bu konuda öncü
üniversitelerdeniz. Kuruluşumuz
1773’de denizciliğe
ait. Mühendishâne-i Bahrî-i
Hümâyûn; Deniz Mühendisliği
Mektebi. Her ne kadar gemi
yapma konusunda övünsek de
ciddi bir unvanımız var. Ama
maalesef farkındalık oluşturma
konusunda kurumlar ve
kişiler yeterince aktif olmadıkları
için yeteri kadar değer
almadığını düşünüyorum.
Hâlihazırda yapılan çalışmalarda
yakın gelecekte
teknolojinin, denizcilik
üzerine olan hakimiyetini
görebileceğiz. Denizcilik
denilince akla ilk gelen
üniversite şüphesiz ki
İTÜ, bu akışın neresinde
yer alacak? İTÜ’nün çalışmasını
hangi düzeyde
görüyorsunuz?
Bizi aslında Ortaköy’deki
Meslek Teknik Anadolu Lisesinde
denizciliği de özellikle
lise eğitiminde üstlenmemizin
yeganelerinden bir tanesi de
daha derine inmekti. Üniversite
eğitimi son aşama. Bunun
ilkokullara, ortaokullara,
liselere inmesi lazım. Oradaki
amacımız bilişimle beraber
özellikle otonom deniz araçları
konusunda insan kaynağını
oluşturmak, yetiştirmek ve
geliştirmek. Aslında İTÜ bu
misyonu üstlenmiş, benimsemiş
vaziyette. Ben başarılı
olacağımıza inanıyorum.
Biraz sabretmemiz gerekiyor,
insan kaynağının oluşması
epey bir süre alıyor. Çoğu
fakültemizde özellikle de
Denizcilik Fakültemizde yakında
göreceksiniz çok önemli
projelere imza attım, atmaya
da devam ediyorum.
Elbette ki İTÜ, tüm bu
çalışmaların öncüsü
olabilecek kapasitede ve
donanımda. İTÜ Denizcilik
Fakültesi, Türk denizciliğine
hizmet olarak bir
Denizcilik Araştırma ve
İnovasyon Merkezi’ne ev
sahipliği yapması konusunda
ne düşünüyorsunuz?
Hazırlığımıza başladık, 3 4
yıldır Deniz Teknokent’i üzerinde
çalışıyoruz. İTÜ, Teknokentler
kurma konusunda en
başarılı üniversitelerden biri.
Dünya’da da üniversitelerin
kuluçka merkezlerinde ilk 5’e
girmesi tesadüfi değil. Bu,
ciddi bir birikimin olduğunu
gösteriyor. Enerji Teknokent’i
olarak başladık, çünkü enerji
çok önemliydi. Ciddi anlamda
Enerji Enstitümüzle beraber
Enerji Teknokent’i iç içe
çalışıyor. Orada yeni ürünler
üretmeye Türkiye’nin enerjisine
katkı sunmaya çalışıyor.
Yeni hedefimiz de söylediğim
gibi birkaç yıldır üzerinde
çalışıyoruz Deniz Teknoken-
@itudenark
REKTÖRÜMÜZDEN
ti’ni Denizcilik Fakültemizin
yakınında kurmak. Bununla
ilgili birkaç firmamız var.
Oradaki hocalarımız kurdular
firmaları.
Bildiğiniz üzere yakın
zamanda Antartika’ya
giden araştırma gemisinde
okulumuzdan değerli
akademisyenlerimiz de
bulunmuştu. Özellikle
de isminiz burada da
zikretmek istediğimiz
Doç. Burcu Özsoy hocamız,
bir kadının denizcilik
mesleği üzerinde yapabileceklerini
gösterdi.
Siz kadınların denizciliği
meslek edinmesi üzerinde
ne düşünüyorsunuz?
Kadınlar sadece denizcilikte
değil her alanda var. Bir işin
ciddiyeti, yapılabilirliği konusunda
kadınlar erkeklere göre
büyük yeteneklere sahiptirler.
Bu açıdan güveniyoruz. Hem
bilimsel alanda hem iş hayatımızda
çok başarılı kadınlarımız
var. Bu proje de iyi bir
örnek. İTÜ Kutup Araştırmaları
Uyg-Ar Merkezi’nin
başına bilerek, bilinçli olarak
Burcu hanımı atadım. Bu işin
ne kadar doğru olduğunu son
4 yılda gördük. Bu konuda
Burcu Hanıma çok müteşekkirim.
Bu kadar inovasyon ve
teknolojiden bahsettik.
Biraz daha bu konuyu
açmak ve şu anda aktif
olarak devam eden bir
projeden bahsetmek
istiyoruz; Makine Öğrenmesi.
Tabii daha önce
de bahsettiğimiz gibi,
bu teknolojinin kara
şartlarında uygulanması
çok yaygın ama denizde
değil. İTÜ Denizcilik
Fakültesi öğrencilerinin
de bu konudaki çalışmaları
bulunmaktadır. İTÜ
olarak bu çalışmalara ne
gibi bir destek verebilirsiniz?
Bu konuda doğru adres İTÜ
Yapay zekâ ve Veri Uygulama
Arge Merkezi. Sanırım orada
da Denizcilik Fakültesinden
arkadaşlar var. Otonom araç
zaten kendi içinde Makine
Öğrenmesi. Yıllardır devam
eden bir süreç. Denizcilik
Fakültesindeki öğrenciler bu
merkezle çok daha sıkı fıkı
olursa, iş birliği yaparsa bu
alanda iyi bir yere geleceğimize
inanıyorum. Türkiye’de
de ilk kez bizde kuruldu böyle
bir merkez. Bir müjde daha
vermek istiyorum. Önümüzdeki
yıl Temmuz’da da Yapay
Zeka ile ilgili uluslararası
çalıştay ve konferans düzenleyeceğiz.
Burada daha çok
öğretim üyelerimizin görünür
olmasını sağlayacağız.
İTÜ MTAL bu sene açıldı,
bu liseden Denizcilik
Fakültesine gidecek
olan öğrenciler denizcilikte
Endüstri 4.0’a
hazır olarak mı eğitim
görecekler? İTÜ Mesleki
Teknik Anadolu Lisesi’nin
denizcilik fakültesi için
önemi nedir?
Dikine büyümeyi sağlayacak
bir alan bu. Dikine büyümekten
kastım; lisemizden mezun
olan bir öğrenci Denizcilik
Fakültesine girdiğinde önceden
müthiş bir donanımlı
olacaklar. Diğer lise öğrencilerine
göre hayata daha önde
başlayacaklar.
Teknolojiyle başladık,
teknolojiyle bitirelim
istiyoruz. Hâlihazırda kullanımı
çok yaygınlaşan
VR teknolojisinin denizcilik
öğretimi üzerinde
kullanılmasına nasıl
bakıyorsunuz?
Şu anda lisemizde VR Teknolojisiyle
dil öğretiyoruz. Yani
lisede aktif olarak kullanmaya
başladık. Eğitim ve diğer
sektörlerde mutlaka kullanılması
gerekiyor. Bu teknoloji
mutlaka gelecektir ki Deniz
Teknokent’inde bu konuda
araştırma yapan firmayı istihdam
edebiliriz. Özel bir proje
olabilir, büyük bir destek
sağlayabiliriz.
Teşekkürler.
33
MAKALE
Denark Bellatrix / Güz 2019
Bu yazı Aybars Oruç tarafından “ICMET Oman 2019” uluslararası konferansına gönderilen “Tanker Industry is More
Ready against Cyber Threats” isimli çalışmasından sadeleştirilerek yayınlanmıştır. Konu çalışmanın hazırlanması
esnasında faydalanılan tüm kaynaklar, akademik etik çerçevesinde belirtilmiştir.
Tankerler, Siber Tehditlere
Karşı Daha Hazır
HSEQ Enspektörü Aybars Oruç
34
Gerek yapılan akademik araştırmalar gerek
ise düzenlenen hedefli ya da hedefsiz
saldırılar sebebi ile denizcilik sektöründe
siber güvenlik ön plana çıkmaya başlamıştır.
GPS, ECDIS, AIS ve ARPA-Radar
gibi çeşitli seyir ekipmanlarının
zaaflarını gösteren akademik çalışmalar
mevcuttur. Ayrıca dünya basınına yansıyan
siber saldırılar da bulunmaktadır.
Danimarka merkezli Maersk, petya
virüsünün bulaşması sonucu yaklaşık
300 milyon dolarlık bir ekonomik kayba
uğramıştır. Novorossiysk-Rusya açıklarında,
yaklaşık 20 geminin GPS’i yanlış
pozisyon göstermiştir. Güney Kore tarafından
yaklaşık 280 geminin etkilendiği
bir GPS jamming saldırısı bildirilmiştir.
Kıbrıs’tan Djibouti’ye gitmekte olan
8250TEU kapasiteli bir konteyner gemisinin
seyir sistemleri ise 10 saat süresince
saldırganların kontrolüne geçmiştir.
Bunlar şu ana kadar gerçekleştirilen ve
basına yansıyan siber saldırıların sadece
bir bölümü.
Gelişen teknoloji, otonom gemi planları,
yapılan akademik çalışmalar ve yaşanan
saldırılar IMO’yu harekete geçirdi. IMO,
ISM Code gereğince denizcilik şirketlerinin
01 Ocak 2021 tarihine kadar SMS
manuellerine denizde siber güvenlik risk
değerlendirmesi bölümünün eklenmesini
zorunlu kılarak 01 Ocak 2021 tarihinden
sonra gerçekleştirilecek olan ilk DoC
denetinde bu kuralın sorgulanacağını
deklare etti.
Sadece IMO değil, aynı zamanda tanker
operatörleri için önem taşıyan OCIMF
(Oil Companies International Marine
Forum) ve CDI (Chemical Distribution
Institute) da gelişmelere kayıtsız kalmadı.
OCIMF tarafından geliştirilen denet
programları olan TMSA ve SIRE’nin
içerisine siber güvenlikle ilgili sorular
eklenirken, CDI da SIR’ın yeni versiyonunda
siber güvenlikle ilgili kriterlere
yer verdi.
Kuru yük gemileri için ise Rightship
dikkate değer bir denet hizmeti sağlamaktadır.
Rightship tarafından kuru yük
gemileri için hazırlanan Inspection and
Assessment Report’un içerisine siber
güvenlikle ilgili sorular eklendi.
Rightship, özel bir şirketken OCIMF ve
CDI ticari amaç gütmezler. Onların arkalarında
BP, Shell, Chevron gibi Major
Oil Company olarak isimlendirilen dev
şirketler vardır ve bu şirketler tarafından
tankerler üzerinde iyi bir denetim mekanizmasının
kurulması istenmektedir.
Ayrıca OCIMF, IMO tarafından verilen
“Consultative Status” unvanına sahiptir.
Tanker taşımacılığının geçmişinde pek
çok kaza yer almaktadır. Bu durum
OCIMF ve CDI’ın oluşumunu tetiklemiştir.
Kâr amacı gütmeyen bu kuruluşlar
tankerlerde meydana gelebilecek
kazaların sayısını azaltmayı ve sunulan
hizmet kalitesinin artmasını amaçlamaktadır.
OCIMF denetleri tüm tanker
tiplerini ilgilendirirken CDI denetleri
kimyasal ve gaz tankerleri üzerine
yoğunlaşmıştır. Her iki kuruluşun da gerçekleştirdiği
denetler tanker işletmeciliği
yapan firmaların ticari hayatını etkileyebilecek
düzeydedir.
SIRE (Ship Inspection Report Programme)
ve TMSA (Tanker Management and
Self Assessment denetleri OCIMF tarafından
geliştirilmiştir. SIRE denetleri,
gemi üzerinde gerçekleştirilirken TMSA
denetleri tanker operatörlerinin ofislerinde
gerçekleştirilir.
SIRE denetleri VIQ (Vessel Inspection
Questionnaire) adı verilen bir soru
bankası kullanılarak gemide gerçekleştirilir.
1993 senesinde başlatılan SIRE
programı günün şartlarına uygun olarak
geliştirilmiştir. Son versiyonu VIQ 7
olarak tanımlanır. VIQ 7, 17 Eylül 2018
tarihi itibari ile yürürlüğe girmiştir. VIQ
7’nin içerisinde 12 adet soru kategorisi
yer almaktadır. “Denizde Güvenlik
(Chapter 7: Maritime Security)” kategorisinin
altına siber güvenlikle 4 adet soru
konulmuştur. Her ne kadar soru sayısı 4
adet ile sınırlı gibi görülse de sorular ile
@itudenark
MAKALE
ilgili açıklamalar dikkate alındığında çok
daha detaylı içeriklere sahip oldukları
ortaya çıkmıştır. Sorular, genel hatları ile
incelendiğinde siber saldırılara yönelik
bir risk değerlendirmesinin yapılması,
müdahale yöntemlerinin belirlenmesi ve
gemi personelinin eğitimi ön plana çıkmaktadır.
Yapılan denetlemelerde siber
güvenlik planlarının gemiye özel olma
durumunun, USB ile RJ-45 bağlantılarının
yetkisiz erişime kısıtlandığının ve
personel eğitim kayıtlarının sorgulandığı
gözlemlenmektedir.
TMSA denetleri genellikle tanker operatörlerinin
ofislerinde gerçekleştirilir.
Böylelikle tanker operatörünün ofisi de
fiziki olanaklar açısından değerlendirmeye
tabi tutulur. Terör riski gibi bazı
durumlarda TMSA denetleri tanker operatörünün
ofisi yerine farklı bir ülkede de
gerçekleştirilebilir. Bu durumda TMSA
deneti sırasında incelenecek kayıtlar
önceden bildirilerek şirket temsilcilerinin
yanlarında getirmesi talep edilir. Denetlerde,
VIQ ile benzer bir soru bankası
kullanılmaktadır. Sorular çeşitli kategorilere
ayrılmıştır. Ayrıca, sorular da
1-4 arasında değişen zorluk düzeylerine
sahiptir. Birinci seviye sorular en basit
olanlar iken dördüncü seviye sorular
tanker işletmecilerini daha fazla zorlar.
Şirketler mümkün olduğunca bütün
şartları karşılamaya çalışırlar. Çünkü
bu onların ticari hayatlarını ve rekabet
koşullarını etkiler.
2004 senesinde denizcilik endüstrisine
tanıtılan TMSA, 2008 senesinde ve daha
sonra da 2017 senesinde günün ihtiyaçları
doğrultusunda revize edilmiştir. Son
versiyonu TMSA 3 olarak anılmakta
olup 01 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. TMSA 3 içerisindeki “Deniz
Güvenliği (Element 13: Maritime Security)
kategorisi altında siber güvenlikle
ilgili kriterler yayınlanmıştır. Sorular ve
sorulara ait açıklamalar incelendiğinde
TMSA 3 denetinde de VIQ 7’ye benzer
olarak siber risk değerlendirmesi ve
farkındalık eğitimlerinin ön plana çıktığı
görülmektedir. Ayrıca, çalışanların sosyal
medya kullanımına da atıfta bulunulmuştur.
CDI denetleri de VIQ denetlerinde
olduğu gibi gemi üzerinde gerçekleştirilir.
CDI da tıpkı OCIMF denetlerinde
olduğu gibi “Ship Inspection Report”
adını vermiş olduğu bir soru bankası
üzerinden denetlerini yapar. Bu soru bankasını
ihtiyaçlar dahilinde revize eder.
02 Eylül 2019 tarihinde yürürlüğe giren
9.8.1 versiyonunda siber güvenlikle ilgili
sorulara yer vermiştir.
Hem kimyasal tankerler hem de gaz
tankerleri için hazırlanan CDI Ship
Inspection Report’un 02 Eylül 2019
tarihinde yürürlüğe giren 9.8.1 versiyonunda
siber güvenlikle ilgili iki sorunun
eklendiği görülmektedir. CDI Ship
Inspection Report 14 bölüme ayrılmıştır.
Siber güvenlikle ilgili sorular “Güvenlik
(Section 12: Securiy)” kategorisinin
altında yer alıyor. Sorular incelendiğinde
siber tehditlere karşı risk değerlendirmesi,
önleyici tedbirlerin alınması ve acil
durum müdahale planının hazırlanması
isteniyor. Ayrıca gemi personelinin siber
güvenlik tehditlerine karşı farkındalığının
artması için gerekli eğitimlerin
düzenlenmesi de aranan şartlar içerisinde
yer alıyor. CDI denetlerinin son versiyonunun
henüz yürürlüğe girmesi sebebi ile
tanker operatörlerini ne derece etkileyeceği
bilinemiyor.
Her ne kadar OCIMF ve CDI kadar güçlü
durumda olmasa bile en azından kuru
yük gemilerine yönelik denet hizmeti sunan
Rightship’ten de bahsetmek faydalı
olacaktır. Rightship aslında sadece kuru
yük firmaları için değil, tanker firmaları
için de hizmet vermektedir. Ancak
tankerler için denetlerini yine SIRE
soru bankaları üzerinden yapmaktadır.
Yani tankerlere yönelik SIRE denetleri
yapmak için gerekli yetkiye sahip bir
firmadan bahsediyoruz.
Kuru yük gemilerine yaptıkları denetleri
ise “Inspection and Assessment Report
for Dry Cargo Ships” isimli, kendi
geliştirdikleri bir soru bankası üzerinden
gerçekleştiriyorlar. Bu denetler gemi
üzerinde gerçekleştiriliyor. Hazırladıkları
soru bankasının 10 adet bölümü olup
siber güvenlikle ilgili sorular “Emniyet,
Güvenlik & Çevre Yönetimi (Section
4: Safety, Security & Environmental
Management)” kategorisi altında yer
almaktadır. Siber güvenlikle ilgili olan
bu sorular 11 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanan
“11” revizyon numarasına sahip
soru bankası birlikte geldi. Yani Rightship’in
de soru bankalarını sektör talepleri
doğrultusunda güncellendiğini ifade
etmemiz mümkün. Siber güvenlikle ilgili
soruları incelediğimizde siber güvenlik
prosedürlerinin bulunmasının istendiği
ve bu prosedürlerin içerisinde acil durum
müdahale planı ile risk değerlendirmesinin
sorgulandığı görülmektedir. Ayrıca
yazılım ya da donanımlar ile ilgili servis
raporlarının kayıt alınması da Rightship
tarafından talep edilmektedir. Siber
güvenlikle ilgili eğitimlerin verilmesi de
aranan şartlar arasında.
Tanker operatörleri arasında yapılan benchmarking
toplantılarındaki görüşmeler
doğrultusunda söylenebilir ki yapılan
denetler sırasında şuan için özellikle
gemiye özel bir siber güvenlik planının
arandığı, USB port ve RJ-45 bağlantılarının
fiziksel ya da yazılımsal olarak
kontrol altında tutulmasının istendiği,
gerek gemi gerek ise ofis personelinin
siber güvenlikle ilgili farkındalıklarının
arttırılması amacı ile çeşitli eğitimlerin
düzenlenmesi ve bu eğitimlere ait
kayıtlarının saklanmasının talep edildiği
görülmektedir.
İlerleyen yıllar içerisinde denetlemeler
esnasında siber güvenlikle ilgili hususların
daha detaylı olarak irdeleneceği ve
tanker operatörlerini bu hususta daha
fazla zorlayacağı öngörülmektedir.
Konteyner, RO-RO gibi diğer gemi türlerini
işleten denizcilik firmalarını siber
tehditlere yönelik tedbir almaya zorlayan
herhangi bir organizasyon bulunmamaktadır.
Bu sebeple 01 Ocak 2021
tarihinden sonra girecek oldukları DoC
denetlerinde kötü sürprizlerle karşılaşmaları
olasılığı söz konusudur. Kuru yük
işletmecisi firmalar için ise Rightship en
azından bir farkındalık yaratmıştır.
35
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
36
MEŞAKKATLİ
MEZUNİYET
Kaptan Mustafa Özyürek
ile Röportaj
Ben İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik
Araştırmaları Kulübü dergi
ekibinden Hüseyin Atılgan. Röportajımıza
sizi tanımakla başlamak
isteriz. Bize kendinizden bahsedebilir
misiniz?
Merhaba. Ben Mustafa ÖZYÜREK, 27
Mart 1982 Fatsa doğumluyum. İlk ve orta
öğrenimimi Fatsa’da tamamladım. 1995-
1996 yılında Fatsa Anadolu Denizcilik
Meslek Lisesini kazandım. 1 yıl hazırlık,
3 yıl lise eğitimimi tamamladıktan sonra
2000 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi
Denizcilik Meslek Yüksekokulu güverte
bölümünü kazandım. Okulu 3 ay okuduktan
sonra kayıt dondurdum ve özel
bir denizcilik firmasında 9 ay 10 gün staj
yaptım. Staja gideceğim zaman yapacağım
stajın okul yönetmeliği tarafından kabul
göreceğini söylediler. Fakat okul yönetimi
minimum yarım dönem ders almam
gerektiğini gerekçe göstererek yapmış
olduğum stajı kabul etmedi. Okul 2.’si
olarak 4.11 ortalama ile okulu dereceyle
bitirdim. Bitirdikten sonra Türkiye’nin en
büyük firmalarından birisi olan Arkas Denizcilik’te
şu anki adıyla Arkas Holding’te
stajımı yaptım. Stajımı yaptıktan sonra 3.
Kaptan ve 2. Kaptan olarak mesleğimi icra
ettim. 2. Kaptan olarak çalışırken askerlik
tezini de alabilmek için kısa süreliğine
başka bir şirktin gemisine çıktım. Tezimi
aldıktan sonra Arkas’a geri döndüm. 2010
yılında Arkas Holding’ten ayrıldım. 2014
yılında Arkas Holding’e geri döndüm.
Arkas Holding’e geri döndüğümde birkaç
limandan kılavuz kaptanlık teklifi aldım.
Teklifler cezp edici olduğu için kabul ettim.
Fakat 2012 yılında değişen kılavuzluk
mevzuatı gereği Denizcilik Fakültesi ya da
Deniz Harp Okulu mezunu olmadığım gerekçesiyle
kılavuz kaptan olamadım. Daha
sonrasında kılavuz kaptan olabilmek için
DGS kursuna gittim. Ders çalıştım ve DGS
sınavına girdim. 2015 yılında Denizcilik
Fakültesine giriş yaptım. Sonrasında ders
kabulü için bütün evraklarımı hazırladım.
Fakat sadece İTÜ’de olan 5 akademik yıl
kuralı sebebiyle daha önceden aldığım
derslerin hiçbiri kabul edilmedi. Bunun
üzerine alınan senato kararını yargıya
taşıdım. Mahkeme sürecinde bu kararın
yürütmesi durduruldu. Daha önce aldığım
derslerin tamamı kabul edildi. 2018 yılının
bahar döneminde okul da üniformalı öğrenci
olarak okumaya başladım. Almadığım
dersleri 2018 bahar-güz dönemi ve 2019
bahar döneminde alarak eksik kredilerimi
tamamladım. 2 Temmuz 2019 tarihinde
3.59 ortalama ile İTÜ Denizcilik Fakültesinden
mezun oldum.
Tekrar okul kazanıp eğitiminizi
tamamladınız. Eskiden gördüğünüz
eğitim ile şimdi ki eğitim arasında
ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
Bizim lise ve 2 yıllıktaki eğitim zamanın
da 1990-2000’li yıllara denk geliyor. Bizim
eğitim aldığımız zaman da şu anki eğitim
olanakları, şu anki imkanlar, sistemler,
kolaylıklar yoktu. Öğretim tamamen öğretim
görevlerinin ve öğrencilerin azmi ve
isteğiyle oluyordu. Biz mesleği bu şekilde
öğrendik. Eksiklerimiz oldu. Eksiklerimizi
gemide tamamladık. Şu anki eğitim
de öğrenciler bizim sahip olamadığımız,
keşkesini hayal ettiğimiz bir sürü olanaklara
sahipler. Ancak öğrenci profili değiştiği
için ellerindeki olanakların kıymetini
bilmiyorlar ve onları kullanmak istemiyorlar.
Böylece öğrencilerin istekli olanları
çok yukarlara, isteksiz olanları çok aşağı
gidebiliyor.
Yeni eğitim sistemine göre yetişen
biz Denizcilik Fakültesi öğrencilerine
ne gibi tavsiyelerde bulunurdunuz?
Eskiden denizcilik eğitimi veren okullarda
hiyerarşik sistem katıydı. Katının derecesi
aşırı katıydı. Bu tabii kabul ettiğimiz,
tasvip ettiğimiz bir sistem değil. Ama şu
anda bir denizcilik öğrencisinin kendisini
herhangi bir mühendislik okuyan öğrenci
gibi görmemesi gerekiyor. Sonuç itibarıyla
okulu bitirdiğinde hiyerarşik sistemin
olduğu bir yerde çalışması gerekiyor. Buna
ayak uydurması için okullarda aşırıya
kaçmamak şartıyla öğrencilerin demoralize
edildiği değil, motivasyonunun sağlandığı
yeni bir sistemin denizcilik fakülteleri tarafından
oluşturulup uygulanması gerekiyor.
Çünkü gemiye gelen, ilk kez staja çıkan ve
bu sistemi bilmeyen öğrenciler bunu dışarı
yansıtıyor. Bu öğrencilerin gemiye ve deniz
hayatına alışmaları daha uzun sürüyor.
Çoğu zaman da biz bu öğrencileri kaybediyoruz.
Onlar bunu daha önce görmedikleri
için, hiyerarşik sisteme alışık olmadıkları
için belki çok iyi bir zabit, çok iyi bir
mühendis olabilecek iken bunu küçük
@itudenark
RÖPORTAJ
yaşta da idrak edemediklerinden denizden,
deniz hayatından soğuyor, uzaklaşıyorlar.
Böylece aslında biz bir nesli kaybediyoruz.
O yüzden bu hiyerarşik sistemin değişmesi
gerekiyor. Hiyerarşinin olduğu, bilindiği
ama ne çok sert ne de çok yumuşak olan
bir sistemin bütün öğrencilere verilmesi
gerekir.
Üniformayı tekrar giydiniz ve mezun
oldunuz. Neler hissettiğinizden kısaca
bahsedebilir misiniz?
Şimdi üniformayı ilk giydiğim gün aklıma
geliyor, biraz utanmıştım, biraz çekinmiştim,
biraz kabullenememiştim. Çünkü uzun
yıllar gemi kaptanlığı yapmış bir kişinin
tekrar okula dönüp üniforma giymesi,
orada kendi stajyerleriyle beraber eğitim
alması biraz ağırıma gitmişti ama okuldaki
kardeşlerimizin o yaklaşımları, ondan
sonra benim o ortamı kabul etmem, onlarla
beraber sımsıkı birbirimize sarılmamız benim
tuhaflığımı, üzerimdeki o çekingenliği
attı. Ve üniformayı daha da sıkı giymemi
sağladı. Sonrasında kendimi onlara bir rol
model olarak gördüm. Çünkü bilirsiniz
denizcilik okullarında üniforma zorunludur.
Üniformanın da düzgün giyilmesi gerekir.
Ben onlara 15 yıl sonra, gemi kaptanı
olunduğunda bile, o üniformanın layıkıyla
giyilebileceğini, o üniformaya saygı duyulduğunu,
saygı duyulabileceğini gösterdiğimi
düşünüyorum. Çoğu kardeşimiz benim
üniforma giydiğime özenerekten onlar da
kendileri saç sakal tıraşlarına ve giyim
kuşamlarına bu sayede özen gösteriyorlardı.
Ama ilk baştaki, ilk günlerim benim için
biraz tuhaf geçmişti. Şimdi pekâlâ giydim,
yine olsa yine giyerim. O üniformayı belli
bir süre giydikten sonra çok alışmıştım,
çok sevmiştim. Daha bunun üzerinde bir
okul olmadığı için tekrar giyer miyim?
Bilmiyorum.
Fakülteden mezun olduktan sonra
2. ve 3. dil olarak hangi dilleri önerebilirsiniz?
Ayrıca mezun olduktan
sonra aldığımız sertifika ve eğitimler
haricinde almamız gereken sertifika
ve eğitimler neler olmalıdır?
Denizcilik mesleğini yapan, denizci olan
kardeşlerimiz, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı haricinde uluslararası
dünya vatandaşı olarak görmesi ve bu
şekilde davranıp, düşünmesi gerekmektedir.
Bizim denizciliğimizin bu kadar
geride kalmasındaki en büyük etmenlerden
bir tanesi sadece Türkçeyi iyi anlayıp,
konuşmamızdır. Aslında Filipinlilerin ve
Hintlilerin dünyadaki en yaygın denizci ya
da denizcilik sektörünü elinde bulundurmalarının
en büyük sebebi her ikisinin de bir
İngiliz kolonisi olması, İngiliz sömürgesi
olması, İngilizce eğitimlerinin iyi olmasından
kaynaklıdır. Kesinlikle bizimle
örtüşemeyecek derecede denizcilik bilgileri
zayıftır. Ama ne yazık ki İngilizce bilgileri
denizcilik bilgilerinin üzerine çıkmış ve
dünya da denizcilik sektörünü ele almışlardır.
Benim tavsiyem her denizci kardeşimizin,
her denizcinin görevine, rütbesine
göre İngilizce bilmesi, rütbesi yükseldikçe
İngilizce seviyesini arttırması, çok iyi bir
İngilizce seviyesine sahip olması kesinlikle
birinci şarttır. Ancak bu şekilde biz Türk
Denizciliğini Dünya Denizciliği arasında
ön safhalara çıkartabiliriz ve Türk denizcilerimizi
dünya denizcileri arasında yine en
pak noktaya taşıyabiliriz yoksa taşıyamayız.
İngilizce bilmediği için tanınmayan,
bilinmeyen, kendini gösteremeyen bir sürü
denizci ağabeyimiz, kardeşimiz var. Onlar
İngilizce bilselerdi çok farklı noktalarda,
çok farklı makam ve mevkilerde kesinlikle
ve kesinlikle olacaklardı. 3. dil sizin ne iş
yapmak istediğiniz ve nerede bulunmak
istediğinize göre değişebilecek bir dildir.
Örneğin; broker olmak isterseniz, Karadeniz
piyasasında bulunmak isterseniz hiç
şüphe yok ki Rusçanızın olması gerekir.
Çünkü Karadeniz’deki bütün ülkeler ya
Rusça konuşur ya da Rusça anlarlar. Eğer
Amerika kıtasında bir iş yapıyorsanız kesinlikle
ve kesinlikle İspanyolca bilmeniz
gerekir. Çünkü Amerika kıtasında Brezilya
ve Şili haricindeki bütün ülkeler İspanyolca
konuşuyor. Yani İspanyolca bildiğinizde,
3.diliniz İspanyolca olduğunda çok büyük
bir ayrıcalığa sahip olacaksınız. Bende
okulda okurken 2002-2003 yılında İspanyolca
kursuna gitmek istemiştim. İspanyolca
kursu açmak istemiştik ama yeterli
sayıya ulaşamadığımız için İspanyolca
kursu açamamıştık. Ya da yükselen bir
değer, büyük bir pazar olan Çin, belki çok
zorlanılır, öğrenmesi çok zor olabilir ama
Çinceyi de 3. dil olarak listeye eklenmesi
gereken en önemli dillerden bir tanesi
olarak görüyorum.
Şirketlerin verdiği eğitimler zabitlerin
gelişimi açısından yeterli midir?
Arkas olarak biz şöyle düşünüyoruz;
Okul bitiren genç kardeşlerimizin okulda
almış oldukları eğitim onların sadece zabit
olması için yani 3. ya da 4. kaptan ve 3.
37
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
38
ya da 4. mühendis olmaları için verilen bir
eğitim. Biz 1. kaptan, 2.kaptanlarımızı ve
başmühendis, 2. mühendislerimizi kendimiz
yetiştiriyoruz. Kendi şirket bünyemizde
ki 1. kaptan, 2. kaptan, başmühendis ve
2. mühendislerimizi örnek alarak, onları
rol model alarak, öğrencilerin eksiklerini
giderecek şekilde onları hem denizciliğe
kazandırıyoruz hem de onların iyi bir noktaya
gelmelerini sağlıyoruz.
Gemi personelinin çalışma temposu
takibi nasıl yapılır? Daha verimli
çalışma ortamı nasıl oluşturulur?
Gemideki personelin çalışma temposu,
çalışma saatleri, çalışma koşulları, MLC
(Maritime Labour Convention) adı altında
belirli bir düzene koyulmuştur. Çalışma
saatleri günlük ve haftalık olarak düzenlenmiştir.
Günlük uyku saatleri düzenlenmiştir.
İstisnai durumlar dahilinde bir kişi
günde maksimum 14 saat çalışabilir. Geri
kalan 10 saatlik kısmın minimum 6 saati
uyku olmalıdır. Bunun takibi de, çalışma
temposunun takibi de, çalışma saatlerinin
kayıtlarıyla ortaya çıkar. Hepinizin aklına
gelebilir. Herkes çalıştığı saati anlık olarak
bir kağıda mı yazıyor? Hayır. Bir yere
yazılmıyor ama genel hatlar itibarıyla herkesin
yaptığı iş, çalışma saatleri belirlidir,
bu çalışma saatlerinin dışına çıkılacak ekstralar
belirlidir. Bunlar; geminin manevraları
ya da acil durumlarda yapılan müdahaleler
olabilir. Bunların da başlangıç ve bitiş
saatleri kayıt altına alındığı için personelin
çalışma ve dinlenme saatleri %100 olmasa
da %90-%95 kayıt altına alınır. Gemideki
daha verimli çalışma ortamı tamamen
yöneticinin elinde olan bir ortamdır, bir
güçtür. Çünkü Gemi Kaptanı ve Başmühendisi
personeline nasıl yaklaşırsa, onlara
iş verirken bunu onlara sevdirerek yaptırmak
isterse bu kişilerin temposunu artırır.
Bıktırıcı, onları bezdirici bir şekilde tavır
ve davranışlara girerlerse otomatikman
bütün personelinin hem çalışma ortamını
bozar hem de onları demoralize etmiş olur.
Gemide zabitler ve diğer personeller
arasında iletişim nasıl olmalıdır?
Gemide yönetim kadrosu; zabitler, kaptan,
başmühendis şeklindedir. Birde personel
kısmı vardır. Bu iki grubun arasındaki iletişim
belirli bir hiyerarşik sisteme dayanır.
Herkesin bağlı olduğu bir amiri, bağlı olduğu
bir birimi vardır. 2. Kaptanın yağcıya,
fittere iş vermesi ya da bir çarkçıbaşının
güvertedeki bir gemiciye iş vermesi onun
amiri olarak davranması doğru değildir. Bu
hiyerarşik olarak düzenlenmiştir. Herkes
kendi biriminden sorumludur. Birimindeki
personel de kendi amirine karşı işinden
sorumludur. İletişim bu şekilde düzenlenmiştir.
Bunun dışına çıkacak durumlar
olabilir. Mesela fitter, gemide bir tane fitter
varsa makine fitteri olarak görülebilir ama
güverteye çıktığı zaman 2. Kaptanın emrindedir
ve 2. Kaptanın verdiği işleri yapar.
Ya da MLC gereği bir şikâyet prosedürü
vardır. Bu prosedürde de makine tayfasının
şikâyet mercii geminin 2. Kaptanıdır. Güverte
bölümünün de şikâyet mercii geminin
başmühendisidir.
Gemide yönetici olmanın zorlukları
nelerdir? Bu zorlu koşullar altında
kalındığında yapılması gerekenler
nelerdir?
Bunu bir gemi kaptanı olarak cevaplıyorum.
Yönetici olmak, 2. Kaptan, 3. Kaptan
onlar da birer yöneticidir, gemide bir
hiyerarşi yapı gereği 2. Kaptan, Başmühendis,
güverte makine departmanları bunun
üzerinde bir de gemi kaptanı vardır. Gemi
kaptanı geminin kaptanıdır. Güvertenin
ya da makinenin kaptanı değildir. Birçok
zorlukla karşılaşırsınız. Ben burada kendi
yaşadığım, karşılaştığım bir zorluğu, bir
anımı size anlatmak istiyorum. 2011 yılında
Filipinler’in güneyi Daboa Limanından
kalktım. Pasifikte, Filipinler’in doğu
sahilinde Shingai’a doğru hareket ettim.
O gece üzerimizden 12 hava geçti. Orkan
sahile vurduğunda Filipinler Sahillerinde
tam 6000 kişinin ölmesine sebep oldu. Biz
onun gece yarısı hem merkezinde kaldık,
üzerimizden geçti, hem de en derinliklerine
kadar o havayı hissettim. Yönetici olmak;
o gemideki bütün personelin kendi evladın
olduğunu, kendi canın olduğunu, onların
canı için kaygılanmak, onların canı için
kaygılandığında dizlerinin altını hissetmemekmiş.
Ben personele bir şey olacak
diye korkumdan, üzüntümden dizlerimin
altını hissetmedim. Yönetici olmak; kendi
komutundaki milyar dolarlık geminin ve
yükün kaygısını hissetmek, gerçekten o
gece iliklerime kadar hem personelin yaşamını,
kaygısını, hem de geminin kaygısını
hissettim. Şunu sorabilirsiniz. Kendiniz
hakkında hiçbir kaygınız olmadı mı?
Kendim hakkımda sadece dizlerimin altını
hissetmediğim kaygı oldu. Başka hiçbir
kaygım olmadı. Yönetici olmak böyle bir
şey.
Ayrıca bir denizci olarak duygusal
anlarınızda sizi etkileyen şiir, kitap
veya müzik önerebilir misiniz?
Ben staj yaptığımda, zabitlik yaptığımda,
bütün personel, bütün zabitan aynı anda yemek
yerdik. Kaptan, Başmühendis, bütün
zabitler ayna anda o yemeğe oturup yerdik.
Kaptan ve Başmühendis yemek sonunda
başlarından geçen hikayeleri ya da tecrübelerini
birbirleriyle böyle bir muhabbet ortamında
anlatırlar ve biz onların anlattıklarını
ders alırdık. Onların deneyim tecrübelerini
bedavadan öğrenirdik. Şimdi ise bu kalmadı.
Artık yeni jenerasyon, yeni stajyerler,
zabitler yemek bittikten sonra herkes akıllı
telefonunu eline alıyor, tabletini eline
alıyor, kamarasında ya oyun oynuyor,
playstation tarzı, ya sosyal medyada var
olan zamanını harcıyor ya da güncel film
ve dizileri izliyor. Bunlar olmasın demiyorum
ama bence kendini iyi yetiştirmek isteyen
bir zabitin, bir denizcinin, Kaptan ve
Başmühendisin muhabbetine mutlaka eşlik
etmesi gerekiyor. Bunu da yine bir örnekle
söyleyebilirim. Ben gemi kaptanlığımda
Chittagong Limanına gittim. Chittagong
Limanına daha önce hiç gitmemiştim. Ama
Chittagong sefere çıkınca böyle beynimde
ben oraya gittiğimi hissettim. Çünkü daha
önce çalışmış olduğum Kaptanım bana
orayı anlatmıştı. Ben oraya gitmeden orayla
ilgili her türlü bilgiye sahiptim. 17 gün
demirde kaldık, demirde tahliye yaptık.
17 gün boyunca neredeyse tüm gemiler
gelgit akıntısıyla demir tararken ben hiç
demir taramadım. Bütün gemiler demirde
hırsızlık, çalıntı olaylarına maruz kalırken
biz bunların hiçbirine maruz kalmadık. O
zaman şunu anladım; işte Kaptan ve Başmühendislerin
ortamında bulunduğumda,
onların anlattıklarını dinlediğimde bunu bir
ders olarak zihin kayıt ediyormuş.
@itudenark
RÖPORTAJ
TÜRK GEMİADAMLARI
Onur Hoşca ile Röportaj
cekte bu uygulamalarla ilgili
gelişmeleri Tersan Tersanesini
sosyal medya hesabından takip
edebilirsiniz.
Şirketinize personel alırken
esas aldığınız temel
nokta nedir? Bir stajer
adayını sizin şirkette neler
bekliyor?
Ben İstanbul Teknik
Üniversitesi Denizcilik
Araştırmaları Kulübü dergi
ekibinden Ahmet Muhammet
Kül. Röportajımıza
sizi tanımakla başlamak
isteriz. Bize kendinizden
bahsedebilir misiniz?
Merhaba. Ben Onur Hoşca.
2006’dan itibaren bu camianın
içindeyim. 2005 Kamu
Yönetimi mezunuyum. Şirketin
kuruluş tarihi olan 1 Ocak
2010’dan itibaren Tersan
Denizcilik’te İnsan Kaynakları
Koordinatörü olarak çalışmaktayım.
7 adet kimyasal
tanker gemileri ile başladığımız
gemi yönetimine, aynı kalite,
sadakat, inanç ve istekle devam
ediyoruz. Her şeyden önce
gerek gemi çalışanlarının gerek
kara çalışanlarının mutlu ve
huzurlu olduğu bir firma olmak
en büyük arzumuz.
TERSAN firmasını son zamanlarda
sıkça duymaya
başladık. En son Dünya’nın
en büyük balıkçı
gemisini suya indirdiğinizle
başlayalım isterseniz.
Böyle bir gemiyi Türk
firmasının inşa etmesi
nasıl bir his? Ne düşünüyorsunuz
bu konuda?
Bugün 3000 kişiyi aşkın bir rakamla
Tersan Tersanesi her gün
gelişmeye ve büyümeye devam
etmektedir. Ayrıca; gemi yönetimi
tarafında da yaklaşık 200
kişilik gemi personeli kadrosuyla
kendi gemilerini işletme
faaliyetine devam etmektedir.
Tabii ki böyle bir gemiyi Türk
firması olarak inşa etmemiz
Türk denizciliği adına çok
gurur verici bir gelişmedir.
Norveç ve Rusya’ya yeni inşalara
halen son hızımızla devam
etmekteyiz. Hatta Norveç
başbakanı, Norveç’e bu kadar
gemi inşa eden firmayı merak
edip bizzat ziyarette bulunmuştur.
Bu tür olaylar, doğal olarak
Türk denizciliği adına %100
Türk sermayesi olan firmamız
için gurur verici gelişmelerdir.
Tersan ve yenilik kelimelerini
yan yana görmek,
inanın bizi çok mutlu ediyor.
TERSAN olarak yeni
nesil teknolojilerin yakın
gelecekte denizciliğin üzerine
uygulanmasına bakış
açınız nedir ve TERSAN
firması bu teknolojiyle
ne zaman tanışacak veya
tanıştı mı? Bu konuda ne
gibi yenilikleriniz/çalışmalarınız
var?
Konusunda uzman Türkiye’nin
en kalifiye ve yetenekli insanlarından
oluşan müthiş bir AR-
GE ekibimiz var. Yeniliklere,
fikirlere çok açığız. Tabii ki her
çalışanın kendisini geliştirmeye
devam etmesi, bugün sahip
olduğuyla yetinmemesi ve
sürekli ileriye gitmesi gerekir.
Yeni teknolojileri denizcilik
üzerine uygulamada şirketimiz
öncü diyebilirim, yakın gele-
Bu konuda ısrarla üzerinde
durduğumuz ve inandığımız
düşüncemiz; her stajyer
bir değerdir ve bizim için
gelecekte bir Kaptan ve Baş
Mühendis adayıdır. Stajyerliği
hiçbir zaman okulun bitirilmesi
için gereken bir görev
olarak görmedik. Gemideki staj
dönemini en verimli şekilde
tamamlatıp, Vardiya Zabiti ve
Mühendisi olarak dönmelerini
istiyoruz. Bu doğrultuda gerek
gemi üzerinde gerekse staj
sonrası dönemde gerekli eğitim
programlarıyla ve değerlendirmeleriyle
birlikte zabit olarak
bünyemizde çalışmaya teşvik
ediyoruz. Özetlemek gerekirse
stajyer politikası firmamızın
gelecek planlamasıdır.
Şirketlerin Türk denizciliğine
katkı olarak Türk
zabitlerini yetiştirmesini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle bu bizim birinci
misyonumuz olmalı. Daha önce
çalıştığım firmalarda yabancı
zabit istihdam eden birisi
39
RÖPORTAJ
Denark Bellatrix / Güz 2019
olarak çok açık ve net biçimde
ifade etmem gerekirse; Türk
zabitleri Dünya’nın en değerli
zabitleri arasındadır. Tabii ki
arada kötü örnekler çıkıyor ve
bu kötü örnekleri sektör zaten
kendi içinde eliyor. Bugün baktığımızda
birçok değerli Türk
zabiti yabancı firmalarda çalışıyorlar
ve başarıyla ülkemizi
temsil ediyorlar. Düşüncem şu
ki; bugün yabancı firmalarda
çalışan bir zabitimiz, yarın o
firmayı Türkiye’de yatırım yapmaya
teşvik edip binlerce Türk
personelin çalıştığı bir firmayı
ülkemize çekebilir. Bu yüzden
ülkemizdeki firmaların Türk
zabitlerine yatırım yapması,
mesleki ve kişisel gelişimlerine
destek olması birinci öncelik
olmalı.
gemideki staj dönemini faydalı
ve başarılı geçirmeleridir. Hiçbir
zaman ucuz hesap yapıp,
gemilerimizde çalışan stajerleri
usta gemici veya yağcı olarak
değerlendirmedik, onları zabit
adayı olarak gördüğümüz
için, staj dönemlerini faydalı
ve başarılı tamamlamalarını
istiyoruz. Daha sonra eğitim
enspektörümüz tarafından
değerlendirmeye tabi tutuyoruz.
Bu kriterleri karşılayan ve
hak eden stajerimizi, gerekli
eğitim periyodu sonrası zabit
kadromuza dahil ediyoruz.
Gemilerinizde bulunan
personellerinizin ruh sağlığı
ile ne kadar ilgilisiniz?
Gemide çalışan her personel
bizim için değerlidir. Görev
ayırt etmeksizin her çalışanımızla
yakından ilgileniriz,
onları gemiye katılmadan önce
ve gemiden indikten sonra
ofise davet edip dinleriz. Gemi
personellerimizin neredeyse
tamamına yakını eski personellerimiz
olduğu için herkes
birbirini tanır, ailecek görüşürler
vs. Bu da tabii ki gemi
ortamının huzurlu olmasını
sağlar. Ailelerinden uzak aylarca
aynı insanları gören ortamda
çalışanları düşündüğünüzde,
böyle bir ortamı yaratmak ruh
sağlığı için de olumludur.
Gemilerinizde bulunan
personellerinizin yeterince
sosyal aktivite yaptığınız
düşünüyor musunuz?
Bildiğiniz üzere MLC gereği,
gemi çalışanlarının gemi
üzerinde sosyal aktivitelerinin
şartlar dahilinde maksimum
derecede karşılanması gerekir
zaten. Bunun için internet,
spor salonu, oyun konsolları,
kütüphane gibi aktivitelerle,
personellerimizi gemi üzerinde
desteklemeye devam ediyoruz.
Bildiğiniz üzere zabit
adaylarınızı stajyerlik
hizmetinden sonra zabitlik
için şirket olarak bir
sınava-mülakata tabi tutuyorsunuz.
Bu mülakattaki
değerlendirme kriterleriniz
nelerdir?
40
Tercihimiz her şeyden önce,
ahlaklı, saygılı, kendini ifade
edebilen, insan ilişkileri kuvvetli
adaylardır. Tabiki yabancı
dil olarak İngilizce artık olmazsa
olmaz bir kriterdir. Kabul
edilen stajerlerden beklentimiz,
<!-- Generator: Adobe Illustrator 23.0.1, SVG Export Plug-In . SVG Version: 6.00 Build 0) -->
<svg version=”1.1” id=”katman_1” xmlns=”http://www.w3.org/2000/svg” xmlns:xlink=”http://www.w3.org/1999/xlink” x=”0px” y=”0px”
viewBox=”0 0 47 75” style=”enable-background:new 0 0 47 75;” xml:space=”preserve”>
<style type=”text/css”>
.st0{fill:#FFFFFF;}
</style>
<title></title>
<desc></desc>
<path class=”st0” d=”M46.6,51.3c-0.1-0.1-0.2-0.4-0.3-0.5s-0.1-0.2-0.2-0.2c-4-5.3-8-10.7-11.9-16.1c-0.8-1-1.5-2.1-2.2-3.2
c0.2-0.2,0.3-0.5,0.5-0.7c0.4-0.6,0.8-1.1,1.1-1.7c2.5-3.7,5-7.4,6-11.8c0.9-4.3,0.1-8.8-2.3-12.1c-2-2.8-4.8-4.4-8.2-4.8
c-0.1,0-0.3,0-0.5,0C27.9,0,27,0,25.8,0h-4.7c-1.1,0-2,0-2.9,0.1c-0.2,0-0.3,0-0.4,0c-3.4,0.4-6.3,2-8.2,4.8
C7.3,8.2,6.4,12.8,7.4,17c1,4.4,3.5,8.2,6,11.8c0.4,0.6,0.8,1.1,1.1,1.7c0.2,0.2,0.3,0.5,0.5,0.7c-0.7,1.1-1.5,2.1-2.2,3.2
C8.9,39.9,4.9,45.3,0.9,50.6c0,0-0.1,0.1-0.1,0.2c-0.1,0.1-0.2,0.3-0.3,0.5c-0.3,0.2-0.5,0.6-0.4,1c0.1,0.5,0.6,1,1.1,0.9l8.5-0.9
l2,7c0.1,0.4,0.4,0.7,0.8,0.7h0.1c0.3,0,0.6-0.2,0.8-0.5c2.3-3.5,4.6-6.9,6.8-10.4c1.1-1.7,2.2-3.3,3.3-5c1.1,1.7,2.2,3.3,3.3,5
c2.3,3.5,4.6,6.9,6.8,10.4c0.2,0.3,0.5,0.5,0.8,0.5c0,0,0.1,0,0.2,0c0.4-0.1,0.7-0.3,0.8-0.7l2-7l8.5,0.9c0.5,0.1,1-0.3,1.1-0.9
C47,51.8,46.9,51.5,46.6,51.3z M9.3,16.6c-0.8-3.7-0.1-7.7,1.9-10.5c1.6-2.2,3.8-3.5,6.5-3.9c0.1,0.1,0.2,0.1,0.3,0.2
c0.2,0.1,0.3,0.2,0.4,0.2c1.1,0.6,2.2,1.3,3.2,2.1C21.9,4.9,22,5,22.1,5.1c-1.9,2.3-2.8,5.3-2.6,8.3c0.2,2.6,1.4,4.9,2.8,7
c-0.2,0.3-0.4,0.6-0.6,0.9c-0.6,0.8-1.1,1.6-1.7,2.5c-1.2,1.9-2.5,3.8-3.8,5.8l0,0c-0.4-0.6-0.8-1.1-1.1-1.7
C12.6,24.3,10.2,20.6,9.3,16.6z M25.5,13.2c-0.1,1.9-1,3.6-2,5.3c-1-1.6-1.9-3.4-2-5.3c-0.2-2.4,0.6-4.8,2-6.7
C24.9,8.5,25.7,10.9,25.5,13.2z M18.6,48.1c-1.9,2.8-3.8,5.7-5.6,8.5l-1.6-5.8c-0.1-0.4-0.5-0.7-1-0.7h-0.1l-7,0.7
c3.8-5,7.6-10.1,11.2-15.2c0.9-1.2,1.8-2.5,2.6-3.8l0,0l0,0c1.6-2.4,3.2-4.8,4.7-7.1c0.5-0.8,1-1.5,1.6-2.4c0.3-0.5,0.7-1,1-1.5l0,0
l0,0c1.5-2.2,2.9-4.7,3.2-7.5c0.2-3.3-1-6.7-3.3-9.1l0,0l0,0l0,0c-0.4-0.4-0.8-0.8-1.2-1.1C22.5,2.8,22,2.4,21.4,2h4.4
c1.1,0,1.9,0,2.7,0.1c0.1,0,0.2,0,0.3,0c2.8,0.3,5.2,1.7,6.8,4c2,2.8,2.8,6.8,2,10.5c-0.9,4-3.3,7.6-5.7,11.1
c-0.4,0.6-0.8,1.1-1.1,1.7c-0.3,0.4-0.5,0.8-0.9,1.3c-2.4,3.7-4.9,7.4-7.3,11.1l0,0l0,0C21.3,44,19.9,46,18.6,48.1z M36.8,50.2
Halit AYAR
c-0.5,0-0.9,0.2-1.1,0.7l-1.6,5.8c-1.9-2.8-3.8-5.7-5.6-8.5c-1.2-1.9-2.5-3.8-3.8-5.7c2-3.1,4.1-6.2,6.1-9.3
c0.6,0.8,1.2,1.7,1.8,2.5C36.2,40.8,40,46,43.8,50.9L36.8,50.2z”/>
</svg>
İstanbul Taksim’de saldırı sonucu bıçaklanarak hayatını
kaybeden İTÜ Elektrik Mühendisliği öğrencisi Halit Ayar’a
Allah’tan rahmet, başta ailesi olmak üzere yakınlarına ve
İTÜ camiasına başsağlığı dileriz.
Mustafa KOÇ
Kısa bir süre önce staj yaptığı gemide hayatını
kaybeden Piri Reis Üniversitesi Deniz Ulaştırma İşletme
Mühendisliği öğrencisi Mustafa KOÇ’a Allah’tan rahmet,
başta ailesi olmak üzere yakınlarına ve denizcilik
camiasına başsağlığı dileriz.
SOSYAL FARKINDALIK
Denark Bellatrix / Güz 2019
GELECEĞE
GÜLÜMSE
PROJESİ
Geleceğe Gülümse, çocukların
gözpınarlarında büyüyen,
üniversiteli gençlerin kalbinden
Anadolu’nun köy okullarına
yol olan bir proje. Hani
insanın içinde hiç büyümeyen
bir çocuktan bahsederler,
hani insanın gözbebeklerinde
parlayan bir ışıktan. Geleceğe
Gülümse, o ışıkları, o çocukları
çağıran bir proje. Burak
Boralı gençlerin, okullarında
öğrendikleri sevgiyi, Ülkü
annelerinden o hep duydukları
vefa hissini kütüphane yapıp
Anadolu’ya bırakmaları.
Anneler çocuklarını büyümediklerini
iddia ederek severler
ya, bu çocuklar büyüyor. Bu
çocuklar büyüyor, kocaman
oluyor, uzun uzun yollar
gidiyor. Gittikleri yere ümit
bırakıyorlar, heves ekiyorlar.
Gelecek büyütüyorlar gittikleri
yerde. Biz de okulumuz
öğrencileri olarak bunun bir
parçası olduk, dahil oldukça
iyi hissettik. Geleceğe Gülümse
ile büyüyenlerden biri
de bizler olduk.
Okulumuz Güverte Bölümü’nden
2017 yılında
birincilikle mezun olan Kpt.
Fatih Gülen’in de aralarında
bulunduğu Geleceğe Gülümse
gönüllüleri; Bartın, Yozgat,
Çorum, Bayburt, Çanakkale,
Elâzığ, Tekirdağ, Adıyaman
illerinde imza attıkları
projeler ile hem Anadolu’nun
çocuklarıyla iletişim kurdular
hem de sil baştan kütüphaneler
inşa ettiler. Projenin
ilk alanı hep kitap oldu, yola
çıkış noktası kitaptı. Çocukları
büyütecek olan kitaptı,
çocukların kalplerini onlara
42
@itudenark
SOSYAL FARKINDALIK
açacak olan kitaptı.
Büyüttükleri projeye sanat
odası, bilgisayar atölyesi, fen
laboratuvarı eklediler. Çocuk
öğrenmeliydi, çocuk sanat
öğrenmeliydi, çocuk yazılım
öğrenmeliydi. En çok da Anadolu’nun
çocuğu öğrenmeliydi.
Yapılan bir odayı sanat
odasına ayırdılar, sanat odasına
bir ressamı konu edindiler.
Bir yerde büyüyecek Vincent
Van Gogh’lar, Monet’ler
olacağına inanırsanız ilham
bulmakta hiç zorlanmazsınız.
Maker-space bilen gönüllü sayısı
bile çok azdı, ancak yeri
geldiğinde elektrik çarşısında
3D yazıcıların parçalarını
aradılar. Bir yerde teknolojinin
dâhilerinin yetişeceğine
inanırsanız kendinizden daha
çok onlar için çalışırsınız.
Memleket sevdası Geleceğe
Gülümse projesinde bunu
anlatır, Geleceğe Gülümse
bir yandan vatanını sevmek
gibidir biraz da bu yüzden.
Bu toprağa en çok bilimin
sanatın yetişeceğini düşündüğünüzde
büyütürsünüz ancak
geleceğe Gülümse gibi çocuk
temelli bir eğitim projesini.
aldı her bir gönüllü. Proje iç
hassasiyetleriyle büyüdü, cep
telefonunun yasak olduğu ve
çocuklarla göz teması kurmadan
konuşmamaya dikkat
eden deneyimli bir ekip oluştu
zamanla. İçerik eğitimleri
de böyle evrildi. Çocuklara
anlatmak için kadın hakları
insan hakları, eşitlik, adalet
ve yeri geldiğinde çevrenin
korunması, yeri geldiğinde
diş sağlığı temalı onlarca
konu geliştirildi. Çocuk gelişiminin
bir parçası olan her
ne varsa Geleceğe Gülümse’
de bu bağlamda geliştirildi
ve özel uzmanlardan yardım
alınarak Geleceğe Gülümse
projesi hem bir eğitim projesine
hem de okulların fiziki
imkanlarını seviye atlatan bir
gönüllülük sürecine eğrildi.
Öyle çok çalıştılar ki bunun
için koca gönüllü sponsorlar
buldular. Ziraat Bankası, Halk
bankası, Marsh&McLennan,
Burganbank gibi sponsorlar
edindiler. Anlattıkça hırslanmayı
öğrendiler, hırslandıkça
daha büyük işler başarmak
istediler. Bunu yeri geldiğinde
Türkiye’nin en büyük
şirketlerine anlattılar ve onları
da bu hayali gerçek yapmaya
inandırdılar.
Çocuklara bot mont götürmeyi
de hayal etmediler,
bir kucak hayalin yanında.
Çocukların ihtiyacı olabilecek
her şeyi bir yandan sağlamaya
çalışırken bir yandan da koşa
koşa çocuklara okuyacak
kitaplar temin ettiler. Sırf onlara
anlatmak için hikayeler
öğrendiler, sırf onlarla daha
iyi konuşmak için eğitim
43
TARİH
Denark Bellatrix / Güz 2019
Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’dan
İTÜ Denizcilik Fakültesine
Öğr. Gör. Pelin Helvacı
44
Osmanlı donanmasının 1770’te Çeşme’de uğradığı
yenilgi, denizcilik tarihinde İnebahtı’dan
(1571) sonra görülen ikinci önemli felaket oldu.
Ruslar’ın Baltık Denizi’nden hareket eden donanmasının
İngiliz ve Danimarkalı denizcilerin
nezareti altında Akdeniz’e gelmesi ve Çeşme’de
Osmanlı donanmasını yakması, Osmanlı devlet
adamları üzerinde bahriyenin modernleşmesi
gerektiği konusunda uyarıcı rol oynadı. 1513
ve 1523 yıllarında Piri Reis’in Atlantik haritası
ve Akdeniz haritaları devrinin en ileri eserleri
arasındayken Osmanlı yöneticilerinin, 1770’te
döneminin gerektirdiği coğrafya ve denizcilik
bilgisine sahip olmadan Ruslar’ın Baltık filosunun
Akdeniz’e geçmesini mümkün görmemeleri,
faciayla sonuçlandı ve denizciliğin modernleşmesinin
temellerini attı.
Daha önce Bonneval (Humbaracı Ahmet Paşa)
önderliğinde Humbaracı Ocağı (1735) ve Baron
de Tott önderliğinde Topçu Ocağı (1772) ile başlayan
askeri modernleşme, Mekteb-i Riyaziye
adında bir matematik okulunun kurulmasıyla
devam etti. Bu sürecin en önemli kurumlarından
biri, Baron de Tott’un kuruluş tarihini 1773
olarak kaydettiği (Bazı kaynaklarda 1774 veya
1776 olarak geçmektedir) Mühendishane-i
Bahri-i Hümayun oldu. Haliç tersanesinde, eski
gemilerin çekildiği bir “çeşm” (hangar) içinde
açılan okul, gemi inşaatı ve deniz haritalarının
hazırlanması amacıyla faaliyete geçmiştir.
O zamanki adıyla “Hendesehane,” Osmanlı
Devleti’nde matematik ve istihkâm derslerinin
Batı kaynaklarından yararlanılarak verildiği ilk
kurumdur.
Okulun yönetimine getirilmiş olan Cezayirli
Hasan Hoca, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve
Mühendishane-i Bahri-i Hümayun gravürü
(1788) Mahmud Raif, Tableau des nouveaux
reglemens de l’Empire Ottoman
İtalyanca’ya hâkim olan bir gemi mühendisiydi.
1781’e kadar okulun yöneticisi olan Hasan
Hoca, zengin bir kütüphane oluşturmuş, bir
kısmı bugüne de kalmış olan yabancı dilde yazılmış
kitapları okula kazandırmıştır. Hendesehane,
devletin donanmaya olan ihtiyacı, nedeniyle
daha kuruluş aşamasında deniz mühendisliğine
kaymış, Hasan Hoca’dan sonra yerine gelen
Seyyid Osman Efendi döneminde okula mühendishane
denmeye başlanmıştır. Okul, mekân ve
eğitim bakımından yetersiz olsa da, III. Selim
(Saltanatı: 1789-1807) okula ayrı bir önem
vermiştir. Sultan, Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nden,
içinde Batlamyus’un coğrafya kitabının
Arapça tercümesinin de olduğu kitaplar göndermiş,
gözlem ve ölçüm aletlerinin Fransa’dan
temin edilmesini sağlamış ve okula bağlı bir
matbaanın kurulmasına olanak sağlamıştır. Yabancı
kaynaklarda “Tatbiki Deniz Mühendishanesi”
olarak da geçen mühendishaneyi 1781’de
ziyaret eden Rahip Toderini, daha çok kaptan
ve devlet ricalinin çocuklarının eğitim gördüğü,
mevcudun elli kişi olduğu okuldan şöyle bahseder:
“Hoca günde dört saat ders vermektedir.
Talebeler derslere Salı ve Cuma hariç her gün
sabahleyin başlamaktadır. Talebeler kaptan paşanın
tahsis ettiği öğle yemeğini yemeden -ki bu
yemek oldukça iyidir- mühendishaneden dışarı
çıkamazlar.” Okulda, Fransız Lafitte-Clave başta
olmak üzere Fransız uzmanlarla dönemin önemli
matematikçilerinden Gelenbevi İsmail Efendi ve
Kasapbaşı İbrahim Efendi gibi önemli isimler
de ders vermiş ve öğrencilerin okula devam
etmesini sağlamak ve eğitim kalitesini arttırmak
için 1786’da yükseköğretimin ilk nizamnamesi
yapılmıştır. Nizamnamede, belli sayıda öğrenciye
dersleri öğrenmek ve daha sonra başkalarına
öğretmek şartıyla Mühendishane’ye devam
ettikleri müddetçe belli bir maaş bağlanmasına
karar verilmiştir. Ayrıca bu öğrencilere berat verilecektir.
Bu dönemde anılması gereken önemli
bir kaynak, Lafitte-Clave’ın ders kitabı olarak
hazırladığı Elémens de Castormétation et de
Fortification Pasagère adlı eserin Usulü’l-Maarif
fi Tertib-i Ordu ve Tahsinihi Muvakkaten adıyla
Türkçeye çevrilmesi ve 1787’de Fransız Elçilik
Sarayı’ndaki matbaada basılmasıdır.
İTÜ Denizcilik Fakültesinin tarihi ise 1884’e
dayanmaktadır. 19. yüzyıl Osmanlı ticari deniz
taşımacılığına eğitimli insan gücü kazandırmak
amacıyla Heybeliada’daki Deniz Harp
Okulu’nun bir bölümünde eğitim veren bu
kuruluş, 1908’de kısa bir süre kapanmış,
Mühendishane-i Berri-i Hümayun Topçu
Mektebi öğrencileri, Salt Araştırma Fotoğraf
Arşivi
1909’da Çarkçıbaşı Hamit Naci Bey (Özdeş)
tarafından Azapkapı’da özel okul olarak Milli
ve Hususi Ticaret-i Bahriye Kaptan ve Çarkçı
Mektebi adıyla yeniden açılmıştır. Güverte ve
Makine bölümlerinde 4 yıl eğitim veren okul, bir
müddet Yüksekkaldırım’da ve Paşalimanı’nda
eğitim verdikten sonra, 1927’de, uzun süre kalıcı
olacağı Ortaköy’e taşınmıştır. 1928’de “Âli
Deniz Ticaret Mektebi” adıyla devletleştirilen
ve İktisat Bakanlığı’na bağlanan okul, her biri
ikişer yıl olmak üzere lise ve yüksek eğitim seviyesinde
mezunlar vermiştir. Okul, 1930’da yatılı
duruma getirilmiş, 1934’te ise Yüksek Deniz
Ticaret Mektebi adını almıştır. Kurum, 1946’da
Yüksek Denizcilik Okulu adını almış ve çeşitli
düzenlemelere tabi olmuştur. 1981’de Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı içine alınan ve Tuzla’ya
taşınarak Denizcilik Yüksek Okulu adını alan
okul, 1992’de İTÜ’ye bağlı olarak Denizcilik
Fakültesi olmuştur.
Bu yazıda şu kaynaklardan faydalanılmıştır:
Beydilli, Kemal. Türk Bilim ve Matbaacılık
Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası
ve Kütüphânesi, 1776-1826. İstanbul: Eren
Yayınları, 1995.
Bostan, İdris. Beylikten İmparatorluğa Osmanlı
Denizciliği. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006.
Kaçar, Mustafa. “Osmanlı İmparatorluğu’nda
Askeri Teknik Eğitimde Modernleşme Çalışmaları
ve Mühendishanelerin Kuruluşu.” Osmanlı
Bilimi Araştırmaları, 1998, s. 69-137.
Çeçen, Kâzım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin
Kısa Tarihçesi. İstanbul: İTÜ Vakfı Yayınları,
1990.
* İTÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
Bölümü.
Madde 4
Dernek’in mevzuu ve gayesi: Dernek’e üye olan tersane sahipleri lüzumlu tesanüdü
temin etmek, lokal tesis etmek, Milli gemi inşa sanayiini inkişaf ettirmek, gerek
mevcut tersanelere gerekse Devletin göstereceği mahalde acilen kurulacak
tersanelere Devlet himaye, teşvik ve yardımını temin etmek üzere ilgili bütün
Bakanlıklarla, özel ve kamu kuruluşları nezdinde çalışmalar yapmaktadır.
MERCEKTEN
Denark Bellatrix / Güz 2019
TÜRK BOĞAZLARINDA MEYDANA GELEN BİR ÇATMA OLAYI
(m/v Abidin Daver–m/v Las Mercedes Çatması ) İLE İLGİLİ
İNGİLİZ DENİZ MAHKEMESİ (The High Court of Justice Queen’s
Bench Division, Admiralty Court)
TEMYİZ MAHKEMESİ (The Supreme Court of Judicature
Court of Appeal- Her Majesty’s Court of Appeal)
VE LORDLAR KAMARASI (House of Lords) KARARLARI
Prof. Dr. Sezer Ilgın
46
A) GENEL OLARAK;
Türk Boğazlarında meydana
gelen deniz kazalarından sonra
hukuki açıdan konu, Boğazlar
dışında herhangi bir deniz
alanında meydana gelen deniz
kazalarında olduğu şekilde,
“idari” soruşturmanın yanı sıra,
“cezai safha” ve taraflar arasındaki
tazminata ilişkin “hukuki
safha” olmak üzere, iki ayrı
kısımda yürütülmektedir.
Türk boğazlarında meydana
gelen deniz kazalarında
ceza davalarının tümü suçun
işlendiği yer olması nedeni ile
Türkiye’de görülürken, hukuk
davalarının bir kısmında,
tarafların anlaşmasıyla, ihtilafın
çözümünün yurt dışına götürüldüğü
bilinmektedir.
Türk Boğazlarında meydana
gelen çatmalarda, çatmanın
yabancı gemiler arasında meydana
gelmiş olması halinde,
taraflar arasındaki hukuki
ihtilafın yurt dışına götürüldüğü
daha sık olarak görülmektedir.
Bazen, taraflardan
birinin veya her ikisinin Türk
olduğu hallerde dahi ihtilafın
hukuki safhasının çözümü için
yurt dışına gidildiği de zaman
zaman gözlenmektedir. Bu tür
olaylarda da sigortaların, tekne
ve makine sigortaları ile P & I
sigortalarının ve bunların “reasürer”lerlerinin
ve sigortaların
yanı sıra varsa “charterer”lerın
baskısının da etken olduğu
görülmektedir.
Bu şekilde Türk Boğazlarında
meydana gelip de taraflar
arasındaki hukuki sorunların
çözümünün yurt dışına
götürüldüğü olaylardan büyük
bir çoğunluğunda da ihtilafın
İngiltere’de ve özellikle Londra’da
hakemde veya mahkemede
çözümünün tercih edildiği
gözlemlenmektedir.
Ancak bazı olaylarda, Türk
Boğazlarında meydana gelen
kazalardan doğan hukuki sorunların
çözümünün tarafların
karşılıklı rızası olmadan, yani
tek taraflı olarak, İngiltere’ye
götürülmek istendiği zaman
zaman görülebilmektedir.
Bu yolda talepte bulunanlar
da, İngiliz yargısının, dünyanın
neresinde olursa olsun
meydana gelen tüm hukuki
sorunların çözümünde genelde
kendisini yetkili görme yolundaki
yaklaşımından ve yine
aynı doğrultuda dünyanın her
hangi bir yerinde meydana
gelen ve İngiltere ile hiç bir
ilgisi olmayan olaylarda dahi,
hatta olaya karışan gemilerin
dışında, tarafların başka gemileri
hakkında da, süratle ve
kolayca “seferden men” kararı
alınmasını ve teminatın zorunlu
olarak bu ülkede verilmesini ve
ihtilafın çözümünün bu ülkeye
çekilmesini sağlama yolundaki
uygulamalarından yararlandıkları
bilinmektedir.
Bu yaklaşımı, aşağıda özetlenecek
olan ve İngiliz hukukuna
ilişkin birçok bilimsel yayında
“yargı yeri” konusunda atıf
yapılan “Abidin Daver-Las
Mercedes” davasında da görmek
mümkündür.
Türk Boğazlarında, bir Türk
gemisi ile Küba bayraklı bir
gemi arasında meydana gelen
bir çatma olayı ile ilgili bu
davada; İngiliz mahkemesinin
yetkili olup olmadığı konusu
tartışılmış ve bu tartışma,
Londra’daki Deniz Mahkemesi’nde
(The High Court of
Justice Queen’s Bench Division,
Admiralty Court) başlayıp,
İngiliz Temyiz Mahkemesi”nden
(The Supreme Court of
Judicature Court of Appeal-Her
Majesty’s Court of Appeal)
geçtikten sonra İngiliz Lordlar
Kamarası’nda (House of Lords)
sonuçlanmıştır. Bu kararlar,
İngiliz hukukunda yargı yeri
konusunda son derece önem
taşıyan ve konuya ilişkin olarak
birçok mahkeme kararında atıf
yapılan ve son yıllarda yazılmış
birçok yabancı bilimsel eserde
de yer alan önemli kararlardır.
B) OLAYIN İNGİLTERE’YE
İNTİKALİ
Olayı takiben, “Abidin Daver”
gemisi donatanı olay mahallinin
yargı yeri açısından bağlı
olduğu Sarıyer Asliye Hukuk
Mahkemesine başvurarak bu
olay nedeni ile doğan zararlarının
tahsilini teminen, Küba
bayraklı “Las Mercedes”
gemisi üzerinde gemi alacaklısı
hakkını ileri sürerek seferden
men kararı almış ve bu kararı
infaz ettirmiştir.
Tedbiri takiben 10 gün içerisinde
yine Sarıyer Asliye Hukuk
Mahkemesinde alacağın tahsiline
ilişkin dava açılmış ve bu
arada davalı “Las Mercedes”
gemisi donatanının teminat yatırmasından
sonra gemi serbest
bırakılmıştır.
Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesinde
açılan bu dava
@itudenark
MERCEKTEN
devam ederken, olaydan üç ay
sonra “Las Mercedes” gemisi
donatanı İngiltere’de konuyu
yargıya intikal ettirip, o tarihte
İngiltere’nin Barry limanında
bulunan, yine “Abidin Daver”
gemisinin donatanının “Gazi
Osman Paşa” adlı bir başka
gemisi hakkında seferden men
kararı almış ve bu kararı uygulatmıştır.
“Abidin Daver” gemisi donatanı,
olayın İngiltere ile hiçbir
ilgisi bulunmadığını, Türk
Boğazlarında meydana gelen
çatma olayında yetkili mahkemenin
Türk Mahkemeleri olduğunu
ileri sürerek, bu karara
itiraz ile takibin durdurulmasını
talep etmiştir. Bu arada, itiraz
prosedürünün sonuçlanmasının
zaman alacağı düşünülerek
teminat verilmiş ve seferden
men edilen “Gazi Osman Paşa”
gemisinin salıverilmesi ve seferine
devam etmesi sağlanmıştır.
C) İNGİLİZ DENİZ MAHKE-
MESİNİN (The High Court of
Justice Queen’s Bench Division
Admiralty Court) KARARI:
Denizcilik Mahkemesinin (The
High Court of Justice Queen’s
Bench Division Admiralty
Court) Kararı’ nda; bu olayda
çatmanın Türk karasularında
olduğu, gemilerden “Abidin
Daver”in Türkiyede ikamet
eden Türk mürettebat tarafından
yönetilen bir Türk gemisi
olduğu, diğer gemi “Las Mercedes”in
çatmadan kısa bir süre
önce, tanıklığı maddi olaya
ilişkin olan Türk kılavuz kaptan
tarafından demir mahalline
getirildiği, “Las Mercedes”in
her hangi bir mürettebatının
gerektiğinde Türk Mahkemesindeki
duruşmalara katılabileceği,
Yargılamanın Londra
yerine Türkiye’de yapılmasında
uygunluk bulunduğunun ileri
sürüldüğü, ayrıca davacının
davayı bu mahkemenin yargı
yetkisine sokabilmesi için tek
nedenin, davalının bir gemisinin
normal ticari faaliyeti
sırasında İngiltere’ye gelmesi
olduğu ve yargı yeri olarak, bu
mahkemeye göre Sarıyer Bölge
Mahkemesinin (Sarıyer Asliye
Hukuk) daha uygun olduğu konusunda
hiç şüphe bulunmadığı
açıklanarak, varılan bu görüş
doğrultusunda, söz konusu
çatma olayı ile ilgili olarak
taraflar arasında çıkan ihtilafın
Sarıyer Mahkemesinde daha
uygun bir şekilde görüleceği,
davacının Sarıyer Mahkemesinde
yargı açısından her hangi
bir olumsuzluk yaşamayacağı
belirtilerek, bu sebeplerle
buradaki davanın da durdurulmasına
“Stay of Action” karar
verilmiştir.
Karar davacı “Las Mercedes”
gemisi donatanı vekilleri tarafından
önceki gerekçeler ileri
sürülerek temyiz edilmiştir.
D) İNGİLİZ TEMYİZ MAH-
KEMESİNİN (The Supreme
Court of Judicature Court of
Appeal-Her Majesty’s Court
of Appeal (Civil Division))
KARARI:
İngiliz Temyiz Mahkemesi
(The Supreme Court of Judicature
Court of Appeal- Her
Majesty’s Court of Appeal
(Civil Division)) konuya ilişkin
kararında; Türk donatanın
Türk Mahkemelerine ve Türk
usulüne alışık bulunduğu,
bunun şüphesiz doğru olduğu,
ancak her iki tarafın da İngiliz
Mahkemelerine eşit olarak
yakın veya yabancı olduğu, bu
nitelikte ihtilafların çözümünde
fırsat eşitliği ve fedakârlık eşitliği
açısından söylenebilecek
şeylerin olduğu hatırlatılmıştır.
Kararda İngiliz Deniz Mahkemesinin
Türk Mahkemesine
üstün bir mahkeme olduğunun
söylendiği, ancak kendilerinin
belirli mahkemelerin göreceli
değerleri konusunda bir görüş
bildirmekten kaçınma konusunda
önceki Mahkeme hakimine
katıldıkları, açıklanmıştır.
Kararın devamında, İngiliz
Deniz Mahkemesinin bu alanda
asırlar öncesine giden büyük
uluslararası denizcilik tecrübesi
olduğu, Türk Mahkemesinin de
uzun yıllar denizcilik tecrübesi
olduğundan bir an dahi
şüphe edilmediği, ancak bunun
uluslararası veya yaygın,
kapsamlı olduğundan çok şüpheleri
bulunduğu, bunun Türk
Mahkemelerinin bir eleştirisi
olmadığı ve eleştiri olarak da
ele alınmamasının gerektiği,
bunun coğrafyanın bir tesadüfü
sonucu olduğu, İngiliz Mahkemelerinin
ise, Avrupa’nın dışında
bir ada üzerinde bulunduğu,
bunun tarihsel sonucu olarak,
denizcilik ihtilafları ile Türkiye
veya benzer konumdaki diğer
ülkelere göre çok daha fazla
ilgilendikleri beyan edilmiştir .
Daha sonra, davacıların Türkiye
yerine İngiltere’ye gelmekle
karşı taleplerinde(mukabil
davada) % 15’lik bir garanti
yatırmaktan kurtulmak gibi
yargısal bir avantajları olacakları
hususu da tekrarlanarak,
sonuçta temyiz talebinin kabulü
ile “Admiralty” Mahkemesi
kararının bozulmasına karar
verilmiştir.
İngiliz Temyiz Mahkemesinin
bu kararı üzerine, “Abidin Daver”
gemisi donatanı vekilleri,
bir üst temyiz makamı olan “İngiliz
Lordlar Kamarası”na (The
House Of Lords) başvurmuştur.
Talep, önce “Lordlar Kamarası
Temyiz Komitesi”nde bir ön
incelemeden geçirildikten sonra
konu Lordlar Kamarasında
görüşülmeye değer bulunarak
gündeme alınmıştır.
E) İNGİLİZ LORDLAR KA-
MARASI’NIN (The House Of
Lords) KARARI
İngiliz Lordlar Kamarası’nın
(The House Of Lords) Kararında
önce olay özetlenerek, diğer
ülkelere ait ticaret gemilerinin
Boğazda seyrinin; uluslararası
konvansiyona (Boğazlar
Rejimine Dair 20 Temmuz
1936 tarihli Montrö Sözleşmesine)
tabi olmakla beraber,
kazanın olduğu mahallin Türk
karasuları içerisinde yer aldığı,
belirtilmiştir.
Lordlar Kamarası kararında,
ayrıca, Türk hukuk sistemi hakkında
bilgi de verilerek, Türk
Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 1927 tarihli olduğu,
Kemal Atatürk tarafından
47
MERCEKTEN
Denark Bellatrix / Güz 2019
48
başlatılan, Türk Hukuku’nun
batılılaştırılması çerçevesinde
kabul edildiği, İsviçre’nin
“Neuchatel” kantonunun
1922 tarihli usul yasanın esas
alınarak hazırlanmış olduğu, o
tarihte Türk Hukuk reformunun
“civil law” sistemini kabul
eden batı Avrupa ülkelerinde
kullanılan usul kurallarının son
hali ile yazılmış bulunduğu,
burada mahkemenin, İngiliz
hukuk sistemindeki hakime
göre daha fazla aktif soruşturma
görevi üstlendiği, “Türk
Ticaret Hukuku”nun önemli bir
bölümünün 1920’lerdeki yargı
reformundan beri yürürlükte
bulunduğu, bunda da benzeri
sebeplerle 1895 tarihli Alman
Ticaret Kanunu’nun esas alınmış
olduğu açıklanarak, denizde
çatma ile ilgili olarak Türk
hukukunun özde İngiliz hukuk
sistemi ile farklı olduğunun
ileri sürülemeyeceği sonucuna
varılmıştır.
Kararın devamında, tarafların
hiç birinin ve dava konusu
olayın İngiltere ile ilgisinin
bulunmadığı, dava konusu
çatmanın, Türk karasularında
ve Boğaz civarında ikamet
eden Türk mürettebat tarafından
yönetilen bir Türk gemisi
ile, çatma olayı öncesi demir
yerine yine mahalli bir Türk
kılavuz kaptan tarafından yönlendirilen
Kübalı mürettebat
kontrolündeki bir Küba gemisi
arasında meydana geldiği, Türk
mahkemesi tarafından tayin
edilen sörveyörlerin (bilirkişilerin)
olaydan sonra birkaç
gün içerisinde rapor verdikleri,
çatmadan sonra Türk gemisindeki
hasarın bölgedeki Türk
limanında incelendiği, Türk
tarafının tanıkları açısından
bakıldığında; yargılamanın
İngiltere ile kıyaslandığında
yakındaki Türk mahkemesinde
yapılmasında uygunluk ve
masraflardan tasarruf açısından
bunun tek yol olarak görüldüğü,
Kübalı tanıklar açısından
ise, İngiltere ve Türkiye
arasında seçim için çok az bir
fark ortaya çıktığı, bidayet
mahkemesince (Admiralty
Court) de açıklandığı üzere,
davanın görüleceği ülke olan
Türkiye’nin sadece olayla sıkı
ilişkisi olan bir mahal olmadığı,
aynı zamanda elverişlilik
ve masraflar açısından da en
uygun ve en doğal yer olduğu,
deniz davalarında Türkiye’deki
yargılama masrafları ve ücreti
vekaletin, İngiltere’de görülen
benzer davalardaki yargılama
masrafları ile ücreti vekaletten
daha fazla olduğunu ileri
sürebilmek için delil bulunmadığı,
ancak aynı çatma olayında
kusur tayını ile ilgili olarak iki
ayrı yargı yerinde yapılacak
masrafların tek yargı yerine
göre çok daha fazla olacağının
aşikar bulunduğu, açıklanmıştır.
Gerek bidayet mahkemesi
hakiminin ve gerekse İngiliz
Temyiz Mahkemesinin, hukuk
usulü açısından diğer ülkelerdeki
“civil law” hukuk sistemini
kabul eden Türkiye’de çatma
konusunda Mahkemedeki yargılama
ile, benzeri davalarda
usul açısından “common law”
sistemi ne göre İngiltere’de
yapılacak yargılamanın adalet
kalitesi açısından mukayesesinden
kaçındıkları, İngiliz Temyiz
Mahkemesi’nin ve Lordlar
Kamarasının benzeri görüşlerini
diğer bazı kararlarında da
dile getirdiği, İngiliz hakimi
tarafından böyle bir mukayesenin
dikkate alınmasının veya
İngiltere’deki davanın durdurulmasına
ilişkin takdir hakkını
kullanırken bundan etkilenmesinin
uygun bulunmadığının
belirtildiği açıklanmıştır.
Lordlar kamasındaki bu
davada, İngiltere’de veya bir
yabancı yargı yerinde davanın
devamına karar verilirken,
delillerle desteklenen objektif
standartların dikkate alınması
gerektiği de bildirilmiştir.
Elverişsizlik ve masraflar
hususlarından ayrı olarak, iki
ayrı yargı yerinde iki ayrı davanın
sürdürülmesine müsaade
edilmesi durumunda, bu iki
mahkemenin birbiri ile çelişen
kararlar vermesi ihtimalinin de
bulunduğu, böyle bir durumda
davacıların diğerinden
daha önce karar almak üzere
bir yarışa girebilecekleri, bu
konuda bir takım sıkıntıların
yaşanabileceği ve iki uygar
ve dost ülkenin mahkemeleri
arasında, karışıklık ve adaletsiz
sonuçlara yol açabilecek böyle
bir duruma mahal verilmemesi
gerektiği belirtilmiştir.
Kararda ilaveten, İngiliz
Temyiz Mahkemesi hakimlerinin
mahkemeler arasındaki
karşılaştırmadan kaçınırlarken,
vicdanlarının, kabule
mecbur kaldıkları bu hususla
aynı doğrultuda olmadığı ileri
sürülmekte ve Temyiz Mahkemesinin
kararından alıntı
yapılarak, bu mahkemenin
kararında bu konuda “İngiliz
Deniz Mahkemesinin bu alanda
asırlar öncesine giden büyük
uluslararası denizcilik tecrübesi
olduğu, Türk Mahkemesinin de
uzun yıllar denizcilik tecrübesi
olduğundan bir an dahi
şüphe edilmediği, ancak bunun
uluslararası veya yaygın,
kapsamlı olduğundan çok şüpheleri
bulunduğu, bunun Türk
Mahkemelerinin bir eleştirisi
olmadığı ve eleştiri olarak da
ele alınmamasının gerektiği,
bunun coğrafyanın bir tesadüfü
olduğu, İngiliz Mahkemelerinin
ise, Avrupanın dışında
bir ada üzerinde bulunduğu,
bunun tarihsel sonucu olarak
denizcilik ihtilafları ile, Türkiye
veya benzer konumdaki diğer
ülkelere göre çok daha fazla
ilgilendikleri” beyan edilirken,
aslında tam bir mukayesenin
yapılmış olduğu belirtilmiştir.
Sonuçta, Türk Boğazlarında
meydana gelen söz konusu
çatma olayında, İngiliz Lordlar
Kamarası, (House of Lords); en
üst düzeyde yargı organı olarak,
İngiliz Temyiz Mahkemesinin,(Court
of Appeal) İngiliz
Deniz Mahkemesinin (Admiralty
Court) kararının bozulmasına
ilişkin kararını bozarak,
bidayet mahkemesinin kararını
benimsemiş ve davanın İngiltere’deki
Mahkemede değil,
Türk Mahkemesinde görülmesi
gerektiği yolundaki kararı, bu
suretle onamış bulunmaktadır.
@itudenark
TARİHİN İZİNDE
KIZ KULESİ MUHAFIZLARI
Atatürk’ün doğum günü olarak
kabul ettiği ve 100. yılını kutladığımız
19 Mayıs 1919 gününü
Bandırma Gemisi Kaptanı
İsmail Hakkı Durusu ve gemi
mürettebatını daha iyi anlamak,
gizli kahramanlarla dolu tarihimize
biraz da olsa ışık tutmak
amacıyla bu yazıyı derledim.
İsmail Hakkı Durusu 1871
yılında Kayseri’nin Zincidere
beldesinde doğdu. Babası Hacı
Ahmet Efendi’nin de kaptan
oluşu onu bekleyen süreçte
denizciliği seçmesinde çok büyük
bir etken haline geldi. Bu
hayalini gerçekleştirmek için
Osmanlı İmparatorluğu’nun
tüccar kaptan okulu olan Leyli
Tüccar Kaptan Mektebi’nden
1891 yılında mezun oldu. 24
Mart 1892 yılında mesleğine
ilk adım olan stajyer kaptanlığı
doğduğu ilin ismiyle şanlanmış
Kayseri vapurunda yaptı.
Zabitlik yılları ise Bahri Cedit,
Ali Saib Paşa ve Dolmabahçe
gemilerinde geçti. Bundan
sonra Şeref, Medine, Mekke,
Selanik, Kaplan, Sakarya ve
Bahri Cedir gemilerinde ikinci
kaptanlık görevini yürüttü. İniş
ve çıkışlarla dolu bu hayatın
cilvesi ona 1 Nisan 1915
tarihinde vurdu ve kaptanlığına
atandığı Doğan Vapuru fırtına
sonucu Marmara Denizi’nde
battı. Osmanlı Seyr-i Sefain
İdaresi tarafından açığa alındı.
Soruşturma sonunda ihmali olmadığı
anlaşıldığında görevine
döndü. Bundan sonra Ankara
gemisi ikinci kaptanlığını yaptı.
Bu sırada 1. Dünya Savaşı’nın
sonuçları, bir zamanlar aldığı
kararlarla dünyanın dinamiğini
değiştiren İmparatorluğun
yaşamının sonlarına geldiğinin
en büyük kanıtıydı. Yeni bir
vazife doğmuştu. Vazife halkın
kurtuluşuydu. Bu kutsal görev
için Mustafa Kemal Paşa ve
silah arkadaşları Samsun’a
gitme kararı aldı. Deniz yoluyla
yapılacak bu yolculuk için bir
kaptan seçildi ve bu kaptanın
adı İsmail Hakkı Durusu idi.
Mustafa Kemal Paşa tarafından
Şişlideki evine çağrıldı. Kaptan
eve vardığında Paşa tarafından
karşılandı ve beraber rota üzerinde
konuşup kıyıya yakın uygun
bir rota saptadılar. Düşman
savaş gemilerinin muhtemel
saldırılarında gemiyi karaya
oturtabilmek için alınmıştı bu
karar. Geminin Marmara’da
çalışması ve 41 yaşında olmasından
ötürü İsmail Hakkı Durusu
hazırlıklar için izin istedi.
Bandırma vapurunun hazırlığı
16 gün sürdü. Bandırma Yelken
ve buhar donanımlı, demir
uskurlu, 48,9 metre uzunluğunda,
6 metre genişliğindeydi
ve ilkokul kitaplarında bile
görmemizin mümkün olduğu
iddiaların aksine Bandırma
gemisi pusulasız ve paraketesiz
bir gemi değildi.
Atatürk ve silah arkadaşlarının
Kız Kulesi’nden sandalla
katıldığı Bandırma gemisinde
22 kişilik kurmay heyetin yanı
sıra er, onbaşı ve çavuşlardan
oluşan 25 kişilik bir grup da
vardı. 25 kişi de gemi mürettebatından
olmak üzere gemide
toplamda 73 kişi bulunmaktaydı.
İsmail Hakkı Durusu’nun
ilk kez Karadeniz’e açıldığına
dair asılsız iddialara en
güzel açıklama Torunu Nejat
Ulugöl tarafından yapılmıştır:
“Kaptanın 1919’dan önce 5 yıl
boyunca Karadeniz’e sefer yaptığını
birileri göz ardı etmiştir.
Mesleğinde 30 yılı doldurmuş
ve Hindistan’a kadar gitmiş bir
kaptan, nasıl olur da ‘Karadeniz’e
ilk kez açılıyordu’
diye takdim edilir, anlamak
imkânsız.”
İsmail Kaptan’ın hatırladıklarıyla
3 gün süren bu seferi
şöyle açıklamıştır: “Boğazdan
çıkarken müthiş bir fırtınayla
karşılaştık. Şiddetli fırtınaya
rağmen yolumuza devam etmeye
karar verdik. Mahiyetindekiler,
deniz tuttuğu için birer
birer kamaralara girip yattılar.
Atatürk ise, kıç taraftaki köşkte
bir köşeye dayanmış oturmakta
idi. Metanet ve tefekkür içinde
bulunuyordu. Son süratimiz
olan 7 mil ile Karadeniz’in sert
dalgaları arasında yolumuza
devam ettik. Mustafa Kemal,
Karadeniz’e açıldıktan sonra
‘İtilaf Devletleri’nin zarar
vermesinden uzak olmak için
sahili takip eden rotada gidiniz,
bir tehlike halinde gemiyi sahile
oturtunuz’ emrini verdi.17
Mayıs gece yarısı İnebolu’ya,
18 Mayıs öğle üzeri Sinop’a
ulaştık. Bin bir türlü müşkülat
içinde 19 Mayıs şafak vakti
Samsun’a vardık. Paşa ve mahiyetindekiler
iskeleye çıktı.”
İsmail Hakkı Kaptan, soyadı
kanunu çıktığında Durusu
soyadını aldı. 10 Ağustos
1922 tarihinde yaş haddinden
emekli oldu. Atatürk, 16 Mayıs
1919’da ayrıldığı İstanbul’a 8
yıl sonra ayak bastı. Daha kalacağı
Dolmabahçe’ye gitmeden,
şahsen anılarını canlandırmak
için yaptığını düşündüğüm,
Ertuğrul yatıyla Boğaziçi’nde
geziye çıktı. Akşam Dolmabahçe’de
800 kişinin katılımıyla
davet verilecekti. Atatürk’ün,
davette çağırdığı kişilerden
birisi ise devlet tarafından
‘Efendi Kaptan’ ünvanı verilen
Zincidereli İsmail Hakkı Durusu
idi. Yaptıklarından ötürü
bir karşılık beklentisi oluşturacağını
düşünen İsmail Kaptan
davete katılmadı, daha sonraki
davetlere ise rahatsızlığından
ötürü teşrif edemedi. Atatürk,
İsmail Hakkı Bey’e, ihtiyacı
olan bir şeyin ve emekli maaşının
yeterli olup olmadığını sorduğunda,
kendisinin, görevini
başarmanın ve ülke hizmetinde
böyle bir şerefe layık olmanın
gururu içinde gelen tekliflere
sıcak bakmadığını söyleyen
mütevazı, sakin ve alçakgönüllü
gerçek bir vatan kahramanı
idi.
Efendi Kaptan 1940 yılında
İstanbul’da vefat etti. Türkiye
Denizcilik İşletmeleri,
19 Mayıs 1999’da Karşıyaka
vapuruna İsmail Hakkı Durusu
adını verdi. Buna karşılık
tarihimizin çok önemli bir
parçası olan Bandırma gemisini
maalesef elimizde tutamadık.
Gemi, 1925 yılında Bozmacı
İlhami isimli Türk armatöre
satıldı ve bu armatör tarafından
hurda edildi.
Bizler bu ve bunun benzeri
olayların bilincinde olarak
tarihimizdeki gizli kahramanları
araştırıp onların ruhlarını
yaşatabilir ve böylece ülkenin
kurulmasında verilen emekleri
boşa çıkarmamak için bir
çaba göstermiş oluruz. Yazımı
tecrübeleriyle hayatın her
konusunda bizlere yardımcı
olan danışmanımız Dr. Tuba
Keçeci’ye, liderliğiyle bizi bu
noktalara ulaşmamızı sağlayan
Kurucu Başkan Furkan Gazi’ye
ve dergide emeği geçen herkese
teşekkürlerimle bitirmek istiyorum.
49
TARİHİN İZİNDE
Denark Bellatrix / Güz 2019
KAHRAMANLAR
Süvari: İsmail Hakkı Durusu
İkinci Kaptan: Üsküdarlı Tahsin Bey
Çarkçıbaşı: Hacı Süleyman Bey
İkinci Çarkçı: Süleyman Bey
Kâtip: İsmail Bey
Güverte Lostromosu: Hasan Reis
Serdümen: Temel Şükrü Efendi
Serdümen: Basri Ali Efendi
Ambarcı: Ahmet Hasan Efendi
Ambarcı: Maksut Süleyman Efendi
Vinççi: Osman Emin Efendi
Vinççi: Galip Ali Efendi
Ateşçi: Halil Yusuf Efendi
Ateşçi: Mansur Arif Efendi
Ateşçi: Bahri Mehmed Efendi
Kömürcü: Mehmed Hasan Efendi
Kömürcü: Mehmed Ali Efendi
Tayfa: Rahmi Hüseyin Efendi
Tayfa: Cemil Süleyman Efendi
Tayfa: Temel Mesut Efendi
Birinci Kamarot: Tevfik Muharrem Efendi
İkinci Kamarot: Mehmed İbrahim Efendi
Muavin Kamarot: Ahmet Muhtar Efendi
Kamarot Yamağı: Halit Mustafa Efendi
Aşçı: Hacı Hamdi Osman Efendi
Bu konuyla alakalı İsmail Hakkı Kaptan’ın torunu Nejat Bey’den
randevu talep ettik (Cengiz Karabüber Bey’e yardımları için teşekkürlerimi
sunarım). Kendileri de olumlu yanıtladılar. Görüşmede
Nejat Bey, İsmail Kaptan’ın alçakgönüllü ve çok saygın biri olduğundan
ve emekliliğinden sonra da mütevazi bir hayat süren İsmail
Hakkı Kaptan’ın Kasımpaşa’daki evinin bahçesiyle ilgilendiğinden
bahsetti. Nejat Bey, İsmail Kaptan’a yaşananları anlatmasını istediğinde
İsmail Kaptan’ın cevabı şu şekilde olurmuş. “Oğul kaptanın
görevi nedir? Yolcusunu alıp sağ salim limanına ulaştırmaktır. Ben
de sadece görevimi yaptım.”
Hazırlayan : Hüseyin Aras ERTAŞ
50
@itudenark
SPOR
TEHLİKELİ
SULARDA
Emre Erdoğan ile Röportaj
duygu? Bu zamana kadar hedefiniz
doğrultusunda birçok boğazı yüzerek
geçtiniz en keyif aldığınız deniz
hangisiydi?
Bugüne kadar yüzerek geçmekten en keyif
aldığım deniz Cebelitarık Boğazı’ydı.
Tarifa kasabası bu zamana kadar gördüğüm
doğal güzelliğini korumuş ender yer lerden
biriydi. Denizi masmavi ve tertemizdi.
Heryerde yunuslar ve balinalar vardı.
Avrupa’dan Afrika’ya yüzmek ve iki kıyıda
farklı medeniyetleri görmek benim için
inanılmaz bir deneyimdi.
Ben İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik
Araştırmaları Kulübü dergi
ekibinden Emin Açar. Röportajımıza
sizi tanımakla başlamak isteriz. Bize
kendinizden bahsedebilir misiniz?
1986 İzmir doğumluyum. Liseyi İzmir’de
okudum. Ardından ABD’deki Lona Collega’da
Uluslararası Ticaret eğitimi aldım.
Ayrıca Finans Mühendisliği Master’ı
yaptım. Ortak olduğum spor salonunda bireysel
antrenörlük yapıyorum. En çok keyif
aldığım şeylerden biri de farklı araştırmalar
yapmak. Genellikle hafta sonları eşimle
beraber yüzme parkurlarımı temizliyorum.
Aynı zamanda da belli sürelerde küçük
organizasyonlar yaparak arkadaşlarımızla
beraber koyları temizliyoruz. Bunun yanında
aktif bir TURMEPA üyesiyim.
Daha sonra yurt dışı parkurlarım başladı.
Cebelitarık Boğazı’nda yüzdüm. Arkasından
İngiltere’den Fransa’ya kadar 45
kilometre olan Manş’ı 9 saat 35 dakikada
bitirdim. Orada Türkiye tarihinde ilk kez
erkekler genel klasmanında birincilik
kupası aldım. Bir sonraki sene de ABD’ye
Catalina Adası’ndaki yaklaşık 40 kilometre
uzunluğundaki boğazı gece saat 23:00 ‘te
başlayarak 9 saat 50 dakika da tamamladım.
Şu an Amerika’daki en iyi ilk 30 derecenin
içerisindeyim. Son olarak Sensodyne
Promine’nin desteğiyle, Japonya’da 30 km
uzunluğundaki Tsugaru Boğazını, 7 saat 36
dakika yüzerek geçtim.
Oceans Seven hedefiniz doğrultusunda
hırçın sularda yüzerek okyanusları
geçiyorsunuz. Bu hedefiniz
doğrultusunda hangi parkurlar
kaldı?
Okyanus denince çoğumuzun aklına köpek
balıkları gibi insana zarar verebilecek
hayvanlar geliyor. Yüzme sırasında bu tarz
canlılarla karşılaştınız mı ? Bize yüzme
sırasında yaşadığınız bir anınızdan bahsedebilir
misiniz?
Son olarak geçtiğim Tsugaru Boğazı’nda
bir Mai Mai balık sürüsü bana çarptı.
Onlara bakarken aşağıdaki yön gösterici
örtünün altından köpekbalığı belirdi. Çok
şükür ki köpek balığını, kovucu elektro
manyetik frekans anında kaçırdı. Mai
Mai’ler biraz daha benimle yüzdüler.
Onlarla yüzmek biraz aklımı dağıttı ve
Suyla nasıl tanıştınız? Ne kadar
süredir yüzüyorsunuz? Açık deniz
yüzücülüğünün diğer yüzme
branşlarından farklı ve zor yönleri
nelerdir?
Çocukluk ve ergenlik yıllarımda su topu
ile ilgilendim. Daha sonrasında su topunu
bırakarak, serbest dalış yapmaya yöneldim.
Geçen zamanla fark ettim ki benim yerim
denizler. Ama denizin altı değil, üstü.
Bunun üzerine açık su yüzücüsü olmaya
karar verdim.
Yüzme alanında birçok rekora ve
madalyaya sahipsiniz? Bize bunlardan
bahsedebilir misiniz?
Çanakkale Boğazı benim ilk yüzme deneyimim
oldu. Yarışmayı 500 kişi arasında
dördüncülükle tamamladım. Bu beni çok
mutlu etti ve açık su yüzmesine daha sıkı
sarılmamı sağladı.
Üç parkurum kaldı. Birincisi; Hawaii’de
bulunan Oahu ve Molokai adaları arasında
41.8 km’lik Molokai Boğazı. İkincisi;
Yeni Zellanda’da bulunan Kuzey ve Güney
adaları arasındaki Cook Strait ve son olarak
İrlanda ve İskoçya arasında 34,5 km’lik
Kuzey Kanalı parkuru bulunuyor.
Yakın zamanda Sensodyne Promine
ile özel bir sponsorluk anlaşması
gerçekleştirdiniz. Bize bu sponsorluktan
bahsedebilir misiniz?
Evet Sensodyne Promine ile özel bir
sponsorluk anlaşması gerçekleştirdik. Bu
özel proje ile “her koşulda güçlü” kalma
sırlarımı daha geniş kitlelere aktaracağım.
Ayrıca bu iş birliği bana da güç verecek ve
her koşulda güçlü kalmamı sağlayacak. Her
platformda da belirttiğim gibi benim için
“her koşulda güçlü olmak” çok önemli. O
nedenle ne olursa olsun, bu zorlu parkuru
da mutlaka geçeceğimi düşünüyorum.
Açıkçası “her koşulda güçlü olmak” benim
hayat felsefem diyebilirim.
Boğazları yüzerek geçmek nasıl bir
51
SPOR
Denark Bellatrix / Güz 2019
52
beni rahatlattı. Yüzmelerim sırasında illa ki
çeşitli denizanalarına ve deniz canlılarına
rastlıyorum fakat bu beni korkutmuyor,
denize ve içinde barındırdığı tüm canlılara
şevkat duyuyorum
Birçok denizde hatta okyanuslarda
yüzdünüz, deniz kirliliği hakkında ne
düşünüyorsunuz? Dergimizin okuyucularının
büyük kısmı geleceğin
denizcileri bu konuda vereceğiniz
tavsiyeler birçok denizi kirlilikten
kurtarabilir.
Ben yılın 300 gününü denizde geçiriyorum.
Böyle olunca, bir bağlılık hissetmeye başlıyorsunuz.
Denizde kötü giden şeyler sizin
de kalbinizi kırmaya başlıyor. Haftanın
6 -7 günü denizin kirli olmasına kayıtsız
kalamam. Denizde gördüğüm çöpler evim
kirletilmiş hissi veriyor. Ben şahsen katlanamıyorum.
Her gittiğim ve yüzdüğüm
yerde mütemadiyen denizleri temizlemeye
çalışıyorum. Hatta bu yüzden mayolarım
esnedi diyebilirim çünkü cebimde çöpleri
temizlemek için torba taşıyorum. Denizlerimiz
her türlü fedakarlığı hakediyor…
Elinize torbayı aldıktan sonra zaten bırakamazsınız.
Daha sonra bu hayatınızın bir
parçası haline geliyor.
Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili
ancak su sporları salon sporları kadar
yaygın değil. Sizce su sporlarının
yaygın olmamasının sebebi nedir?
Su sporlarını yaygınlaştırmak için
çalışmalarınız veya düşünceleriniz
var mı?
Türkiye maalesef ki yurtdışında yüzme
branşında çok adı geçen bir ülke değil.
Benim misyonum Türk bayrağını oralara
götürmek. Çünkü bizim gerçekten ülkece
buna ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki
gençlerin şu anki tek hedefi üniversiteye
girebilmek. Bu hedef genç sporcularda ve
ailelerinde ciddi kaygılara neden oluyor.
Fakat yapılan son araştırmalarda sporun
öğrenme yetilerine pozitif katkı sağladığı
tespit edilmiş. Gençlerin spor başarıları
üniversite kazanma endişesinin altında
eziliyor. Bu mentalite değişmez ise yüzme
de, diğer olimpik branşlar gibi hak ettiği
yeri bulamayacaktır.
Boğazların değişen koşullarına rağmen
pes etmeden 10 saat boyunca
yüzebiliyorsunuz. Fiziksel ve mental
olarak “her koşulda güçlü kalmayı”
neye borçlusunuz? Ailenizin bu
konudaki rolu nedir?
Aslında bu zorlu yarışlar her koşulda güçlü
olmayı ve güçlü kalmayı gerektiriyor. Bu
durum, zamanla kendime misyon edindiğim
bir bakış açısı oldu. Zamanla kendi
yollarımı keşfettim. Şu anda antrenmanlarımı
fiziksel ve mental olarak ikiye
ayırıyorum. Mental olarak; meditasyon
yapıyorum. Aile desteği olmadan bu işin
yapılması çok zor. Bazen mental ve fiziksel
olarak düşüşe geçebilirsiniz. Hatta kendinizi
bu işi neden yaptığınıza dair sorgulayabilirsiniz.
Bu gibi durumlarda size güvenen
bir aileniz varsa tekrar ayağa kalkarsınız.
Özellikle eşim Gizem bu konudaki en büyük
destekçim. Her kendimi kötü hissettiğimde
bana moral ve motivasyon sağlamıştır.
Her ne kadar yüzme bireysel bir spor
olsa da, açık su yüzmesi bir takım işidir.
Benim takımımda birinci ailemi, yakın
dostlarım ve Sensodyne Promine ailesi var.
Bu sayede kendimi daha güçlü ve güvende
hissediyorum.
Dalgalarla boğuşmak sağlıklı bir vücut
istiyor. Bize beslenme tarzınızdan
ve diyetinizde özellikle dikkat
ettiğiniz unsurlardan bahsedebilir
misiniz?
Ben Akdeniz diyeti uyguluyorum. Genellikle
bol zeytinyağlı, yüksek oranda
karbonhidrat ve bunun yanında dengeli
yağ ve protein alıyorum. Herkesin kendi
vücudu için uygun diyeti bulması gerekir.
Ben bundan önce ketojenik, düşük karbonhidratlı
diyet uyguluyordum. Bunun bana
uygun olmadığını gördükten sonra Akdeniz
diyetine döndüm. Hayat boyu sürdüremeyeceğiniz
diyete girmemenizi tavsiye
ederim. Günlük ortalama 3500- 4000
kalori tüketiyorum.
Bu arada benim gibi sporu hayatının
merkezinde tutanlar için beslenmenin yanı
sıra ağız ve diş sağlığı da önemli çünkü diş
hekimimden gün içinde tükettiğimiz besinlerin
vücudumuz için çok faydalı olsa da
dişlerimiz için zararlı olabileceğini öğrendim.
Bunu şöyle örneklendireyim; beslenme
programımda yer alan yüksek vitaminli
sebze ve meyvelerin birçoğunun içinde
asit varmış ve bu asidik yapı pH’ı belli bir
seviyenin altındaki tüm gıdalarda mevcutmus.
Portakal, limon, kuru meyveler gibi
sıklıkla tükettiğim şeylerde yüksek oranda
varmış hatta. Asit ise diş minesine zarar
verebiliyormuş zamanla ve dişin altındaki
sarı katmanı ortaya cıkararak dişlerin sarı
gorunmesine sebep olabiliyormuş. Diş sağlığı
da hem özgüvenim için hem de vücut
sağlığımı tamamlamak için çok kritik. Bu
noktada da “her koşulda güçlü” kalmamda
bana destek olan Sensodyne Promine ile
dişlerimin güçlü kalmasını sağlıyorum.
Güç sadece kas gücü değildir, güçlü dişlere
sahip olmak bana özgüven veriyor.
Türkiye’de ve uluslararası yarışlarda
20’nin üzerinde kupa ve ödülünüz
bulunuyor. Bu yarışmalara nasıl
hazırlanıyorsunuz? Antremanlarınız
nasıl geçiyor?
Fiziksel olarak; haftada 30 ila 40 km arası
yaz, kış fark etmeksizin denizde yüzüyorum.
Teknik antrenmanlarım için havuzda
yüzmeyi tercih ediyorum. Bunun yanında
haftada 4 gün kara antrenmanlarımdan
animal flow, crossfit ve postür düzeltici
egzersizler yapıyorum. Belli periyodlarda,
yorulduğumu hissettiğim ve bitirmeye
yaklaştığım 5 km’lik deniz antrenmanının
sonuna bir kilometre daha ekleyerek aklımı
ve bedenimi bu yolculuğa hazırlıyorum.
@itudenark
İZLER
Üsküdar Vapuru
Faciası
Bizler tesadüfen ölmüyoruz, tesadüfen
yaşıyoruz...
1 mart 1958 - İzmit’in dışında lise olmadığından,
başta gölcük ve Karamürsel ilçeleri
olmak üzere diğer sahil şeridindeki yerleşim
birimlerindeki gençler, maliyeti ucuz olduğu
için daha çok deniz yolculuğu ile İzmit’teki
liseye gidiyorlardı. Cumartesi günü öğlene
kadar olan öğrenimin ardından bu ilçelerde
oturan öğrenci ile yolcular, saat 13.00 sıralarında
vapura dolmuştu. Yıllarca İstanbul
Boğazı’nda hizmet eden ve oldukça eski
olan Üsküdar Vapuru, çoğunluğu lise öğrencisi
600 yolcusuyla Kavaklı iskelesinden
hareket etti. O gün lodos her zamankinden
şiddetli. Kaptan Mehmet AŞÇI neredeyse
halatları koparacak kadar sert esen lodosun
daha da kuvvetleneceğinden endişe edip
kalkış saatini 12:20’yi beklemeden 10 dakika
önce “Demir alın” talimatını verir. Daha
yolculuğun ilk dakikalarında kitlenen dümen
dolabı adeta yaşanacak felaketin ilk habercisidir.
Buna rağmen Mehmet Kaptan zar zor
yolcularla dolu olan vapuru dalgalara karşı
çevirmeye başarır. Fakat “Üsküdar” Derince
yakınlarına ulaştığında Mehmet Kaptan’ın
korktuğu başına gelir. Hava tıpkı gece gibi
kararmış artan fırtına ile beraber dalgaların
boyu da yükselmiştir…
Kalkışın üzerinden 26 dakika geçtiğinde,
emektar vapur saatte 130 km hızla esen
rüzgâra ve dev dalgalara daha fazla dayanamamıştır.
Önce kaptan köşkü kopup denize
uçar, ardından sola yatan vapur hızla su
almaya başlar. 3 dakika içinde ve saat tam
12:53’te sulara gömülen vapurdan geriye
kurtulmak için birbirinin üzerine çıkan, ezen
inanların çığlık sesleri ve vapurun enkaz
parçalarından başka hiçbir şey kalmaz.
Türkiye’nin en büyük deniz faciası olarak
kayıtlara geçecek olan bu kaza geride çok
fazla tanık bırakmamıştır. Çünkü her şey bir
anda olup bitmiştir.
O gün hava o kadar kararmış ki Karamürsel
ve köylerinden gökyüzünün bir anda
yıldızlarla dolduğu görülmüştür. Karamürsel
Akçat Köy sakinlerinden Fuat Pınar da o
vapurun içindeydi. Kendisi Milli Yüzücüydü.
Karamürsel’den Hereke’ye kadar yüzüp
geri gelebilecek kapasiteye sahipmiş. Ancak
o gün o faciada kendisini bile kurtaramamıştır.
Kurtulanlardan öğrendiğimiz üzere iyi
yüzücü olduğunu bilenler el ve ayaklarına
sarılıp hep birlikte boğulmalarına sebep
olmuşlardır.
Arama kurtarmalar günlerce sürdü. Olayın
hemen ardından Gölcük’teki Donanma
Komutanlığı’ndan yardıma gelen denizaltı
ve savaş gemileri denize dökülen yolculardan
çok küçük bir bölümünü kurtarabildi.
İlk gün sadece 40 kişinin kurtulduğu ancak
kazada kaç kişinin hayatını kaybettiği net
olarak belirlenememiştir. Vapurun sefere
500’den fazla yolcuyla çıktığı ve resmi
olarak çoğunluğunun lise öğrencilerinden
oluşan 387 kişinin hayatını kaybettiği
kabul edilir. Günlerce kıyıya vuran cesetler
toplanır. Üsküdar Vapurunun yerinin tespiti
için özel bir çalışma başlatılır. 3. günün
sonunda 15 kulaç derinde yatan vapura
ulaşan 14 dalgıç, projektör ışıklarının altında
sabaha kadar ceset çıkarılır. Batan vapurdan
cesetlerin tamamı çıkarıldığında takvimler
5 Mart tarihini göstermektedir. 8 Mart’ta
resmi olarak arama kurtarma çalışmalarının
durdurulduğu açıklanır. Bu durum aileler
arasında büyük tepkiye neden olur. Eylemler
yapılır, kefenlerle yürüyüşler düzenlenir. Bu
eylemlerin ardından balıkçı tekneleri arama
yapabilmeleri konusunda resmi izin çıkarır.
Körfez, günlerce balıkçı ağlarıyla su yüzüne
ceset çeken teknelerle dolup taşar. Kazanın
13. gününde denizden bir ceset daha çıkar bu
ceset Kaptan Mehmet Aşçı’ya aittir. Kaptan
için batma anında atlayıp kendini kurtardı
diye yalan haberlerle çalkalanmaktaydı. İçi
balık dolu bir ağla gemiye çekilen Mehmet
Kaptan’ın cebinden 160 kuruş, bir çakı ve
sarı lacivert bir tespih çıkar. Kaptanın kolundaki
saati 14:00’de durmuştur.
Üsküdar Vapuru faciasından sonra şehir
hattı vapurlarında can yeleklerinin nerede
olduğu ve kaç adet olduğunu bildiren tablolar
herkesin görebileceği yerde teşhir edilir.
Bu facianın ardından Gölcük’te Barbaros
Hayrettin Lisesi kurulur. 2 Nisan 1958’de
“İzmit Körfez Hattı” yolcu talebi olmadığı
için tamamen kapatılır.
Üsküdar Vapuru faciası her sene Karamürsel’de
şehitlerimizi anma töreni ile yâd
edilir. Bu duyarlılığından dolayı Karamürsel
Belediye Başkanımız İsmail Yıldırım’a ilk
önce bir Karamürsel halkı olarak daha sonra
da denizciler olarak çok teşekkür ederiz.
Karamürsel MYO Denizcilik Kulübü
53
DENİZ VE EDEBİYAT
Denark Bellatrix / Güz 2019
Yakışıklı Denizciler
Ceyhun Yılmaz ile Röportaj
54
Merhaba Ceyhun Bey,
Röportaj teklifimizi kabul
ettiğiniz için tekrar teşekkür
ederiz. İlk olarak
Ceyhun Yılmaz’ı sizden
dinleyebilir miyiz? Radyoculuk
yaptınız, oyunculuk
yaptınız, çok güzel
şiirleriniz var. Biraz da
sizden dinleyebilir miyiz
kendinizi?
Ben kendimi yabancı birisiyle
bir Danimarkalıyla, Kenyalıyla
tanışıyormuş gibi anlatacak
olursam; ben bir iletişimciyim.
Radyo, televizyon, sosyal
medya, sahne benim iletişim
dallarını kullandığım alanlar.
Aynı zamanda da edebiyatla
uğraşıyorum. Şiir yazmaya
çalışan, şiir kitapları olan
biriyim. Hayata genelde
böyle işini yapmak zorunda
kalan değil de işini yaşama
keyfine ulaşanlardanım. Çok
seviyorum hayatı anlamayı ve
anlatmayı. Anlatmak içinde
kendime oyuncaklar buldum
kendime bunlardan biri de şiir
diğeri mizah ve işte tatlılık.
42 yaşında bir erkek çocuğu
olarak düşünebilirsiniz beni.
Şiir dediniz, biz biraz da
şiirden bahsetmek istiyoruz.
Şiirle tanışmanız
nasıl oldu? Toplumda genel
bir algı şu şekildedir;
şairler genelde acılardan,
üzüntülerden beslenmiştir.
Ama sizin mizah
yönünüzde çok kuvvetli.
Nasıl özetlersiniz bu
durumu?
Kıkır kıkır bir evde büyüdüm.
Rahmetli babaannemiz çok
komikti, babam halen çok
komiktir. Rahmetli annemizin
de mizaha yakınlığı vardı
en azından kahkahası boldu,
ablam da çok komiktir. Benim
tıraş köpüğümü, “Bu nasıl
şampuan?” deyip kafasına
süren bir kızdı. Mahallemiz
de iyiydi. İstanbul Bahçelievler’de
büyüdüm. Komşuların
evinde yaşadık hep, annem
beni bulmak için 3 4 eve
bakardı. Öyle bir ortamdaydık.
Film gibi bir çocukluk
yaşadım. Şu anki çocuklara
göre bizim çocukluğumuzdaki
en büyük fark; biz tiyatroyla,
komediyle, kabareyle çok
ilgiliydik. Nejat Uygur’un
Minti Minti’si; Zeki Alasya,
Metin Akpınar denilen o muhteşem
adamların Deve Kuşu
Kabaresi… Bunlar bizim
arkadaşlar arasında dinleyip,
izleyip, ezberleyip, birbirimize
şakalarını yaptığımız eserlerdi.
Bu özellik sadece bende değil
birçok arkadaşımda da vardı.
Oradaki kelimeleri merak
etmekle başladı her şey.
Ardından ben neşeli, komik
bir çocukken hüznü keşfettim.
Bu soruya şöyle cevap veriyorum
genelde; 13 yaşına kadar
yazdığım şiirler var şu an
elimde ama ben bunların şiir
olduğunu bilmiyorum. Başkaları
bunlara “şiir” dedi. Ben
de şiir ne? diye merak ettim.
Sonra Orhan Veli Kanık’la
tanıştım. Ardından da bu hale
geldim.
İstanbul’da yaşayan şairlerde
genel olarak İstanbul
sevgisi, denize olan
aidiyet varan bir hissiyat
gözlemledik yaptığımız
araştırmalarda. Sizin denize
bakış açınız nasıl?
Bence insanoğlunun su kenarıyla
ilgili bir aşkı var zaten.
Sebebi; suyu hayat olarak
görmüşüz. Suyun olduğu
yerde hayattan korkmamışlar
ve suyun kenarına gelmişler.
8 bin yıllık yerleşim yeri olan
İstanbul’da gelenler direkt
suyun etrafına yerleşmişler.
Sonra gelenler bir arkaya,
daha sonrakiler bir arkaya…
Bu şekilde yerleşmişler. Bir
ormanda kaybolsanız ilk
arayacağınız şey su olur insan
olarak. Suyu bulmak istersiniz.
Hayvanlar bile suya
yakın yaşarlar. Erkeksi bir şey
olarak eve bakmak için sudan
bir şeyler çıkarmak; avlamak
gerekir. Bu duygularla insanlarda
suyun kenarına bir hasret
var. İstanbul’a gelince Akgün
Akova’nın Marmara isimli bir
şiiri vardır. Size bir kısmını
okuyacağım.
“Yani sen de denizsen Marmara,
Otur hesapla bak, üç kere
daha denizim senden,
Ama bana deniz diyen yok, o
başka dava.
Sarıyer’in oralara mavi bir
nokta koyan yok,
Atlaslara falan da yazılmaz
tuh ki adım.
Ne dersen de dünya tersine
dönüyor Marmara,
Seni boğazlar besliyor iki
ucundan,
Ben de altı boğazı ay ortası
biten maaşla.
Kızıp köpürme ama,
Hiç deniz görmesek, yutardık
@itudenark
DENİZ VE EDEBİYAT
belki Marmara...”
“Marmara’nın neresinden
yazdın abi bu şiiri?” dedim.
“Evden yazdım.” dedi. Evi
denize bakmıyor. “Nasıl?
“dedim. “Ulan göremesek şiir
yazamayacak mıyız?” dedi.
O zaman kafamda bir şey açtı
bu. İstanbul’un güzelliğini
anlatmak için sahil kenarında
olmaya gerek yok. Şairin
ölümden sonraki acıyı dahil
anlatmak için ölmesine de gerek
yok. Şair dediğin her yere
gidebilen herkesin ensesinden
bakabilen her zamanı gezebilen
demektir. İyi ki bu şehirde
doğmuşum. Eğer bu şehirde
doğmasaydım illa ki bulurdum
burayı.
Edebiyat ve denizciliğin iç
içe olduğunu birçok şairimizde
görüyoruz. Denizi
edebiyat için gerçekten
ilham verici bir kavram
olarak düşünebilir miyiz?
Denizciliğin edebiyatla bağlantısından
önce size bir bilgi
vermek istiyorum. İlk radyo
yayı denizcilere yapılmıştır.
Bunu araştırmanızı rica ediyorum.
Bu çok manalı radyonun
ve iletişimin değeri buradan
çıkıyor. Çünkü o denizciler
ilk defa bir duyguyla baş başa
kaldılar; “yalnız değiliz”.
Çünkü deniz düz bir yalnızlık
bence. Gözlemlediğim kadarıyla
bütün denizcilik uzun bir
yalnızlık içinde. Bu yalnızlığı
paylaşmak da dünyanın en
anlamlı hareketlerinden biri.
O yüzden bu denizcilerin
yalnızlıkla ilgili olan o hüznüne
radyo bir gülümsemeyle
gelmiş. Aynı zamanda da bu
denizcilerin hüznü benim çok
hoşuma gidiyor. Mesela biz
kadeh kaldırırken çoğu zaman
“Yer yüzündeki bütün denizcilere
“ diye kaldırırız. Onların
o yalnızlığı anılması gerekir.
Denizlere gidenler beklenirler
ve dünyanın en güzel şeyidir
beklemek. Beklemenin evreleri
vardır ve ben onu birçok
şiirimde anlatıyorum. En
güzel evresi de dönmesinden
umudunu kestiğin halde özleyip
beklemek. O kadar müsait
ki şiire denizcinin hayatı...
Sunay abinin anlattığı çok
güzel hikayeler vardır. Nara
Burnu’ndaki bir genç kızla
deniz astsubayının hikayesi
vardır. Onda da mesela onun
hüznünü görürüm. Edebiyata,
sanata, iletişimin her dalına
müsait bir meslek.
Birçok şarkıda denizciliğin
izlerini görüyoruz
“Demir attım yalnızlığa,
deniz ve mehtap” gibi.
Sizce denizcilik, deniz,
gemi bu kavramlar edebiyatımızda
yalnızlığı mı
sembolize ediyor ya da
başka anlamları var mı?
Biliyorsunuz, Amerikan filmlerinin
topluma etkisi çoktur.
Amerika’da “Başkan eski
denizcidir.” falan gibi bir hava
vardır. Çünkü Amerika’da
denizci demek bizdeki komandoya
tekabül ediyor. Bir de
denizciler daha naif insanlardır,
birbirlerine kibar davranırlar.
Onlarda da komando olan
denizcidir gibi bir durum var.
Zeyyat Selimoğlu’nun şiirinde
dediği gibi denizcilerin sabit
sıfatı var “yakışıklı denizciler”.
Bence tüm zamanlarda
bu sıfatı hak eden tek meslek
denizciliktir. Mesela yakışıklı
doktorlar, yakışıklı manavlar
yok ama yakışıklı denizciler
var. Çünkü o mevsimine göre
bembeyaz mevsimine göre
simsiyah olması çok güzel.
Mesela anneler çocuklarını
denizci üniformasıyla görmeyi
çok isterler. Benim annem
çok isterdi ama ben jandarma
olarak yaptım. Denizcilerin
arasına girdiğimde farklı
havayı hissederdim. Birbirleriyle
olan diyalogları, hayata
bakış açıları... Yani özlemek
bir insanı eğiten, öğreten bir
şeydir. Denizcilikte özlemekle
çok ilgili bir meslek. Kimisi
ailesinden kimisi çocuğundan
ayrı kalıyor. O yüzden soruna
her dönemde popüler bir fiyakası
olan meslek diyebilirim.
Birçok şairimizin şiirlerinde
özellikle denizle
ilgili atıflar bulunuyor.
Özellikle Orhan Veli’nin
Gemilerim şiiri benim de
en çok sevdiğim şiirlerden
birisidir. Sizin favori
olarak denizle ilgili şair
veya şiiriniz var mı?
Biz denizin ortasında bir şehirde
büyüdüğümüz için deniz
çok farklı duygular veriyor
bize. Ben boğazla ilgili size
şiirlerimden bir tanesini söylemek
istiyorum. 1942 isimli
bir şiirim var. O şiirde bir
şey anlatıyorum. Bir sinema
devini anlatıyorum. İzzet Günay’ın
hayatından bir belgesel
izlerken bir şey gördüm. 1942
yılında denizciler boğazda
balık avlarken denize vura
vura balık avlarlarmış, bağıra
çağıra ağ ata ata… Malumunuz
sabahın ilk saatleri güneş
doğarken avlıyorlarmış. Salacak
kıyısındaki evlere tayfalar
ellerinde poşetlerle giderek
kapılarına balık bırakırlarmış.
Sabah sizi rahatsız ettik özür
mahiyetinde. Avladıkları
balıkları o kıyıda satmazlarmış,
kendi mahallelerinde
satmazlarmış. Çok enteresan.
Şiirimde bu olgulardan bahsediyorum.
Beyaz perdede denizciliği
göremiyoruz. Sizce
denizcilikle ilgili yapımlar
sinemada yer almalı mı?
Tabii ki olmalı. Mesela pilotlarla
ilgili yaptılar daha önce.
Denizcilerle ilgili en iyi film
bence Ekrem Bora’nın Denizciler
Geliyor isimli filmi.
Bütün zamanın yakışıklıları
denizci olmuşlar ve harika bir
denizcilik filmi. Çok sıcak bir
55
DENİZ VE EDEBİYAT
Denark Bellatrix / Güz 2019
nın ötesine geçen ve aslında
kandırmadan daha namuslu bir
sıfat olarak görüyorum. Bazı
insanlara bazı şeyleri zannettirebilirim.
Bu zannettirme bir
yere çare olabilir. İknatör, asıl
beni tanımlayan sıfat. Herhangi
bir konuda sizi ikna eden
anlamında bir kelime bana ait.
İknatörün mesleğini şu şekilde
açıklayabilirim: sizi herhangi
bir konuda ikna ediyorum, siz
buraya geldiğinizde sıfırdınız,
ben sizi eksiye veya artıya
çağırıyorum. Yani siz normal
bir şekilde yaşarken ya sizi
duygulandırıyorum ya neşelendiriyorum…
Aslında, sizi
buna ikna ediyorum.
Sosyal medyada size
karşı yoğun bir ilgi var.
Sıkı bir takipçi kitleniz var
bu ilgiden memnun musunuz
ve sosyal medya
hayatınızın neresinde yer
alıyor?
Sosyal medyayı ilk kullananlardanım.
Radyoda twitter
nasıl kullanılır, retweet nasıl
yapılır… Bunları anlattığımı
hatırlıyorum. Şundan memnunum
beni çok sağlam insanlar
takip etti. Kaç kişinin takip
ettiği önemli değil kimlerin
takip ettiği önemli.
Son olarak denizci öğrencilerin
mutlaka okuması gerektiğini
düşündüğünüz şiirler
kitaplar var mı?
56
film bence mutlaka izlemelisiniz
hele sizin gibi mesleğe
harıl harıl çalışarak gelen
kardeşlerim. O filmin içinde
denizci rolü olmayan biri isim
var Hulusi Kentmen. Hulusi
Bey bir denizcidir. O filmin
içinde Hulusi Kentmen’in de
bulunması bence denizciliğe
çok güzel bir selam olmuş.
Sizce ülkemizde denizciliğe
yeteri kadar önem
veriliyor mu?
Sunay abinin çok güzel bir lafı
var; “Biz denizden korkuyor
gibiyiz” diyor usta. Bence hiç
ilgilenmiyoruz ve asla denizi
kullanamıyoruz. İstanbul
trafiğinin sebeplerinden birisi
de budur. Kadıköy- Kartal
hattı gibi boğazın kendi
hattında giden deniz dolmuşlarının
olmamasıdır veya deniz
taşımacılığının sadece belli bir
kesimin kullanabileceği kadar
pahalı bir hale getirmektir. Bir
gün İstanbul, denizden korkmadan
denize kendini atarsa
sorunlarını da çözecektir.
Twitter hesabınızda “iknatör,
sandırıcı” yazıyor.
Bunları bize açıklayabilir
misiniz?
Kendi meslektaşımı bulamadığım
için kendime bir meslek
bulmak istedim. Yani radyo
programları yapıp, sahneye
çıkıp, şiir yazıp, televizyon
programları yapan başka bir
tanıdığım yok. Bu yüzden
kendime bir meslek bulmak
istedim ve iknatör yaptım
adımı. Sandırıcı ve ilişkilendirici
de var. İlişkilendirici, bir
mevzuyu başka bir mevzuyla
eşleştirebilme yani bir duyguyu
başka bir duyguyla anlatabilme
sanatı yani metaforik
anlatım. Sandırıcı, kandırma-
- Şiir olarak Orhan
Veli, Turgut Uyar, Özdemir
Asaf, günümüzden de Sunay
Akın ve Murathan Mungan.
Yakın zamanda kaybettiğimiz
Küçük İskender, İlhan
Berk gibi isimler de var tabii
ki. Edebi olarak da Bernard
Shaw ve Oscar Wilde isimli
iki edebiyatçı benim kafamı
tamamen dünyaya açtı.
Onların o çıkarım kitapları
Gülen Düşünceler, Gülümseyen
Deyişler kitaplarından
çok faydalandım. Dostlarıma
tavsiye ederim.
@itudenark
KÜLTÜR SANAT
TÜRK SİNEMASININ ‘TEMİZ YÜZLÜ SAF KIZI:
NEVİN AYPAR’
1934 İstanbul-Kadıköy doğumlu olan sanatçı, Çamlıca Kız Lisesi
öğrencisiyken tanıştığı Vedat Karaokçu ve Sururi Kardeşler
tarafından çok beğenilir. Sadettin Erbili’in yönlendirmeleri ile
Tiyatroya başlar.
1946’ da Ses Operet’i bale kadrosuna katılır. ‘Üç Güvercin’ adlı
operette başroldedir.1946 da yönetmenliğini Şadan Kâmil’in yaptığı
‘Toros Çocuğu’ adlı filmle başrole yükselir.
1947 yılı bunca iş arasında, Nevin Aypar’a kalp çarpıntılarını aşk
heyecanlarını da birlikte getirir.1947 ‘de ilk evliliğini yapar ve bu
evlilikten Semaver adında bir oğlu olur. Çocuğu henüz altı aylıkken
eşini askerlikte yakalandığı amansız bir hastalıktan kaybeder.
1953 yılında Ö. Lütfi Akad’ın yönettiği ‘Altı Ölü var-İpsala Cinayeti’
filminde başarılı performans sergiler ve birçok yönetmenin
dikkatini çeker.
Nevin Aypar, 1958 de ikinci evliliğini yapar ve eşiyle beraber
kendi adına Aypar Film Şirketini kurar ve ‘Dikenli Çit’ adlı filmin
yapımcısı olur.
1962 de İran televizyonunda şarkılı, türkülü, operet müzikli bir
programı yayınlanır. 1966 yılından itibaren filmlerinde artık anne
rollerini üstlenir.
Oyuncu, Yönetmen, İTÜ Güzel Sanatlar Eğitimi
Bölümü Öğr. Gör. Murat Özen
Nevin Aypar yalnızca birlikte rol aldığı arkadaşlarının değil, üstün
sanat gücü iş ahlâkı ve disiplini ile yönetmenlerinde her zaman
gözdesi olmayı başarmıştır.1989 da Ankara Film Festivali tarafından
‘Jüri Özel Ödülü’ ile onurlandırılır.
1990 yıllardan sonra televizyon dizileri ve filmlerinde büyükanne
rolleri ile beğeni toplar. Yıllar ona sanatını terk ettirmemiştir. Çünkü
sanatçının emeklisi olmaz sözünü prensip edinmiştir.
NEVİN AYPAR’IN TÜRK SİNEMASINDAKİ YERİ
Türk sinemasına, özellikle Türk sinemasının Yeşilçam dönemine,
1980 öncesine baktığımızda, oyunculuk konusunda karşımıza
çıkan en önemli olgu, bu dönemde ki ‘Yıldız Oyuncu’ olgusudur.
Yani filmlerin, her şeyden önce ve her şeyden çok, geniş seyirci
kitleleri tarafından çok tutulan başrol oyuncularına dayalı ve
bunlardan hız alan, bunlarla beslenen bir dönemi. Nevin Aypar’
da özellikle 1946 da ‘Toros Çocuğu’ filmiyle başlayan sinemadaki
başrol oyuncu serüvenine özellikle 1967 yılındaki Sadri Alışıkla
başrollerini paylaştığı, ‘Gecekondu Peşinde’ filmine kadar devam
eder. Yurda Dönüş, Toprak, Ölüm Saati, Mahallenin Namusu,
Ölüm Deresi, Kanlı Taşlar, Zeynep’in İntikamı, bu anlamda
bakabileceğimiz önemli filmleridir. Yıldız oyuncu durumunun her
oyuncuda olduğu gibi Nevin Aypar’ın filmlerinde de oyunculuğu
maalesef tekdüzeliğe sokar.
Yeşilçam sinemasında oyunculuk çizgisi, uzun bir süre, kişilik
yaratmak değil de kalıcı bir tip oluşturmaya dayalı olduğundan,
57
KÜLTÜR SANAT
Denark Bellatrix / Güz 2019
Romantik jön, saf genç kız, kötü adam, Altın kalpli fahişe, vamp
kadın gibi kavramlar oyunculara yapışır. Bu durum, Oyunculuk
açısından tekrar, bir dezavantaj olduysa da oyuncunun gelişen
izleyici kitlesi tarafından tutulmasında, hatta mitos yaratmasında
bir avantajdı. Kişiliklerle, kişiliklerin derinlikleri ile pek ilgilenilmedi.
Oyuncuya bir hazırlanma, yorum payı pek tanınmadı.
Nevin Aypar’ın bu anlamda sinemamızdaki, yıldız oyuncu kavramı
içerisinde, ona yapışan kavram ‘temiz yüzlü, saf kız’ kavramıdır.
Bu durumdan kendisi de sıkılır zaman zaman. Verdiği bir röportajda,
artık hep aynı rolleri oynamaktan bıktım, kötü kadın rollerini
de oynamak istiyorum der. O dönem için bu durum oyuncunun,
hatta yönetmenin karana bağlı olmadığı, daha çok yapımcı ve
bölgelerdeki işletmecilerin kararına bağlı olduğundan durum hiçbir
zaman değişmez. Dolayısıyla oyunculuk tekdüzelikten kurtulmaz.
Hep aynı mimikler ve jestler, hep aynı olan ruh hali içerisinde
sürüp gider. 1972 ve 1980 arası sinemadaki soluklanmadan Nevin
Aypar’da faydalanır. 1980 sonrası bazı şarkılı filmlerde, Emrah
(Ölesiye sevmek), Bülent Ersoy (Biz Ayrılamayız, Ferdi Tayfur
(Affet Allah’ım) yer alır.
1989’dan itibaren ruh dünyasındaki değişmelerle yaşam tarzı da
değişmeye başlar. İnanç dünyasının derinleşmesi gelen teklifleri de
değiştirir. Haluk Kurdoğlu ile oynadığı, Reis Bey, Yalnız değilsiniz
bu döneme ait önemli filmlerindendir.
Türk sinemasındaki en önemli izi 1948’de ‘Bir Dağ Masalı’ filmindeki
rolüyle Ülkemizde ilk defa, Yerli film Yapanlar Cemiyeti
(Y.F.Y.C) tarafından düzenlenen film festivalinde “En İyi Genç Kız
Oyuncu ödülünü” almasıdır. Aynı festivalde Cahide Sonku, “En İyi
karakter Kadın Oyuncu” ödülünü almıştır. Yani ülkemizin bu günkü
adıyla, “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan ilk oyuncusudur.
Nevin Aypar, bir dönemin ‘Yıldız’ oyuncusu, Ses Operetindeki bedene
dayalı oyunculuğu ve sinemamızdaki Bir Dağ Masalı, Toros
Çocuğu, Ölüm Saati, Altı Ölü Var, Lale Devri, Toprak filmlerindeki
rolleriyle hiçbir zaman hafızalarımızdan silinmeyecektir.
‘Bazı insanlar vardır ki ilk bakışta bir şey ifade etmezler; sessiz,
sakin, adeta siliktirler. Bunlarla biraz meşgul olur, sathi görüşü
yırtmak için küçük bir külfeti göze alırsanız, işin rengi tamamen
değişecektir. Göz boyamak, kendilerini beğendirmek için türlü
cambazlıklara başvuran dikkati çekmek için inanılmaz numaralar
icat eden, umulmayacak boyalara bürünen birçok kof ve boş
şöhretin aksine bunlar gayet sıcak, pek canlı, bir o kadar uysal,
kafa dengi kısacası her yönden hakiki değer sahibi kimselerdir.
Gürültüden, alayişten hoşlanmaz, değerleri boyunda görünmekten
dahi çekinirler. Mahviyet sahibi, efendi ve yine kısacası insandırlar.
Uzun boylu görüşmüşlüğüm yoktu. Nevin Aypar’ı görmemle,
çok olsa bir saatlik sohbet içinde tanımaya çalışmam sırasında
onun duruşu, oturuşu, konuşuşu bana hep bunları hatırlattı’ ¹
¹Orhan KUYUCAKLI, Kelebek Dergisi, 7 Mayıs 1956
58
@itudenark
ŞİİR KÖŞESİ
Çok Sevmişti
Herhangi bir geminin limandan ayrılmasına bile ağlar oldum
Sonra akşamların gelişi gündüzlerin vedası üzdü beni
Sayende yaşadığıma bile efkarlanıyorum
Artık gerisini sen düşün
Sebepsiz hüzünlerdir benim kirpiklerim
İster istemez öpüp kaçarlar beni
Hiçbir şey olamamış gibi
Nasıl bir selama mutlu oluyorsam
Sensizliğimde bir yağmur damlası bazen kahrediyor beni
Çok genç öleceğim belki
Belkide yaşayanlar kendi nefeslerine bile inanamayacaklar öldüğümde
Elbette her veda gibi hüzünle uğurlanacağım
Kimileri üzülecek kimilerinden fazla
Az yaşadı diyecekler arkamdan az yaşadı
Ama çok sevmişti...
Ceyhun Yılmaz
Ayrılış,
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.
Orhan Veli Kanık
59
KÜLTÜR SANAT
Denark Bellatrix / Güz 2019
KİTAP
Gizem Şahin – Yelkenli
Edebiyatsız geçen vakitlerde bir gizim, izler bırakırım ardımda.
Aslında çok şeyim, benzerlerimden bir şiir fazlayla.
Kısacası mürekkebim deniz kokmalı.
Çünkü ben bir deniz kızıyım.
Yelkenli, denizi seven bir kadının kaleminden dökülmüş şiir ve denemelerle içinde denizden,
maviden izler taşıyan bir eserdir. Bu yüzden eser sahibi kendinden deniz kızı diye bahseder.
Deniz ve mavi bir bütün olarak şairi tamamlar. Şiirden bağımsız bir deniz, denizden
bağımsız bir şiir düşünülemez. Edebiyat ve denizi sevenler bu eserde kendi dünyalarından
izler bulacaktır.
Kaptan Ömer Asmalı - Gemi Kurtarma Operasyonları ve Kriz Yönetimi
“İyi dostlar, iyi kitaplar, bir de huzurlu bir vicdan: İşte ideal hayat.” Sözünden de
yola çıkarak “Gemi Kurtarma Operasyonları ve Kriz Yönetimi” kitabının Başta
Ülkemiz yayın hayatı olmak üzere, Denizcilik camiasına ve eğitim dünyamıza ve
öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyoruz
KİTAP HAKKINDA
Gemi limanda güvendedir, ama gemiler limanda beklemek için yapılmazlar. Her gemi amaç ve
faaliyetlerine göre hareket eder bu esnada sebebi ve kaza türü ne olursa olsun bazı talihsizliklerde
yaşayabilir. Kazazede gemilerin personelini hangi milletten olursa olsun, benzer koşuşturma içinde
olduklarını görüyoruz. Herkes gemisini kurtarmak için çeşitli metotlar dener. Deniz acımasız, zaman
çok önemli, şartlar değişkendir. Bu nedenle doğru zamanlama, doğru plan ve planı uygulama gemi ve
personeli için hayati önem taşır.
Denizi okumakla veya görmekle anlayamayız denizi öğrenmek için onunla yaşamalı onunla aynı
havayı solumalıyız. Alışık olunmadığı olaylar her zaman insanı stres içine sokar ve bütün bildiklerini
unutturabilir. Bu kitap ülkemizde bilinen sanılan bilinmeyenlerin anlatıldığı kendi türünde ilk kitaptır.
Kitap, teknik bilgiler olduğu kadar yaşanmış olaylardan kesitler sunulmakta, kazazedelerin duygu ve
düşünceleri ile kurtarmacıların verdiği mücadeleler, yaşadığı sevinç ve sıkıntılar da anlatılmaktadır.
Denizde çalışanlar başta olmak üzere, öğrenciler, denizcilik firmaları ve denizle ilgilenen kurum ve
kuruluşlar için denizde acil durumların farklı açılardan bakılarak okuyucuya farkındalık yaratması
gayesi ile hazırlanmıştır.
60
@itudenark
KÜLTÜR SANAT
TANITIMI
Teşekkür,
1973-1977 yılları arasında Ortaköy’deki Yüksek Denizcilik Okulu’nda okurken, protokol dersimiz
vardı. Dersimizin hocası Müh. Halit Gürdeniz’di. Her zaman şık giyinir, denizci desenli kravatını
takardı. Yavaş yavaş, tane tane konuşur, bıkmadan usanmadan denizcinin nasıl olması gerektiğini
paylaşırdı.
Mezun olduktan sonra da kendisi ile balık günlerinde ve çeşit toplantılarda karşılaştık. Binlerce öğrenci
mezun etmesine rağmen, bizleri hatırlamak ve mahcubiyetini belli etmemek için hemen kağıdını
çıkartıp ismini not olmasını dün gibi hatırlıyorum.
Denizde çalıştığım süre içerisinde ve denizden ayrıldıktan sonra, kendisinin bize öğrettiklerinden çok
faydalandım. Vefatından sonra yaptığı hizmetlere karşılık oğlu E. Amiral Cem Gürdeniz’i arayarak
kendisini açtığımız İlkfer Denizcilik Müzesi’nin “Anılar” duvarına bazı anı belgelerini koymak istediğimi
söyledim.
Yaşamı çocukluğundan bu yana denizlerle bezenmiş olan E. Amiral Cem Gürdeniz hemen ilgilendi.
Üstelik arşivindeki ilk baskı ‘Protokol/Nezaket Kuralları’ kitabını da bize getirdi. En son 2005 yılında
güncellenen kitabı görünce çok heyecanlandım. Kendisine bu vesile ile tekrar teşekkür ediyorum.
Amiral Gürdeniz bir yazısında “Denizin kendine has görgü kuralları vardır.” diyor ve şöyle anlatıyordu;(1)”
Babam Halit Gürdeniz, 1949 Yüksek Denizcilik Okulu mezunu bir denizciydi. 1968 yılında
bize beş metrelik kürekli bir sandal almıştı. 10 yaşındaydım. Bana ilk öğrettiği, kıçtankara olduğumuz
Büyükdere’deki evimizin önündeki rıhtımdan avara eder etmez, usturmaçaları içeri almam ve bağlama
halatlarını derhal güverte üzerinde tüce etmemdi. Bu rutin asla bozulmazdı.
Fransızca görgü (Âdâb-ı Muaşeret/ Görgü Kuralları) anlamına gelen ‘Savoir Vivre’ teriminin kelime
karşılığı ‘Yaşamayı Bilmek’tir. Denizin ve denizciliğin de kendine göre bir görgü geçmişi vardır.
Toplumların yüzyıllar önce yerleşik toplum düzenine geçtiği ve güçlü burjuvazinin aristokrasiyi kendine
örnek alarak değerlerini yarattığı göz önüne alınırsa, Görgü Kuralları’nın uygarlığın en önemli
sıçrama alanı olan deniz ve denizcilikte de gelişmesi sürpriz değildir.” Diyordu.
Hocamızın anı duvarını hazırlarken, bu kitabın güncellenmesi gerektiğini ve daha detaylı yazılabileceğini
daha önce defalarca arkadaşlarımızla tartıştığımız aklıma geldi ve kitabı tekrar okurken,
bir bölüm dikkatimi çekti; “Gelecekte daha da geniş anlamlı ve topluluğumuza cevap verilebilecek
nitelikte bir kitabın hazırlanmasına nüve teşkil etmesi temennisi ile şimdilik özet olarak takdim
ettiğim notlarımla, sizlerin hayat yolunda karşılaşması muhtemel güçlüklerinizden dolayı travers seyir
sürenizi asgari hadde indirebilirsem kendimi mutlu sayacağım” diyordu.
Ben de bu bölümdeki önerisine uymaya ve bunu geliştirmeye karar verdim. Hemen araştırmalara
başladım. Bu konuda yazılmış ve yayımlanmış hayli sayıda eser bulunuyordu; Protokol Kitabı, Deniz
Kuvvetlerinde Örf, Adet ve Nezaket Kuralları kitabı, Halit Gürdeniz’in ‘Yönetim ve Liderlik’ (2) başlıklı
eseri ve sektörde yayımlanan Kıyafet Yönetmenliği, çeşitli disiplin makaleleri, Charles Johnson
ve Daniel Defoe gibi, Tauss Denizcilik Yayınları ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı web sayfasındaki
bazı yayınları inceledim. (3) Her bilgiyi kaydettim ve günümüz denizci kuşakları adına yeniden
güncellemeye karar verdim. Bu vesile E. Amiral Cem Gürdeniz’e, Prof. Selçuk Nas’a, Sabri Çağrı
Sezgin’e ve Sn. Osman Öndeş’e çok teşekkür ederim.
Denizcilerin çağlar berisinden gelen yaşamları kendine özgü inançlar, görgü kuralları yaratmıştır. Denizler
asla aldırmazlığı affetmez. Denizler bütünüyle dikkat demektir, itina demektir, saygı demektir.
Bu eserimi Sevgili Hocam Halit Gürdeniz’in anısına armağan ediyorum.
Müh. A. İlker Meşe
61
Her an, her yerden online erişim,
Birbirine entegre 30’un üzerinde modül,
Hızlı ve kullanıcı dostu deneyim sunan,
Planlı bakım ve gemi işletme platformu.
Gemi işletmesi için tek adres:
www.navatom.com
NAVATOM
Ship Management Software