Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sayı: 1
Ocak 2022
Vişnezade
dergi.visnezade
dergivisnezade@gmail.com
"Ben diyorum ki bir dergi yapalım, insanlar yazılarını falan gönderir. Nasıl sence?"
Bu bizim dört günde dergi çıkarma maceramızın ilk sözleriydi. Maceramızı başarıyla tamamlamış
olmanın verdiği mutlulukla, yeni yılda yeni başlangıçlar diyerek geliyoruz sizlere. Ve planımız her
ay sizlere konuk olmak elbette.
Sizlere konuk olmak dediğime bakmayın. Siz kendinize konuk olacaksınız aslında, çünkü burada
yazar sizsiniz.
Herkese sağlıklı, mutlu, huzurlu yıllar dileriz! Umarız 2022 herkese dilediğini getirir.
İyi okumalar.
Vişnezade
Varlık
Yelkenler şimdi inmiş bir halde, varlığımı örten o gemide
Demir attım şiirlere, asla orda kalamayacaklarını bildiğim halde
İskeleden ve senden oldukça uzak, açık denizlerdeyim şimdi
Hayali bile yok varlığının, yokluğunsa hep benimle
Salt yalnızlığım, deniz kokusu ve su katılmamış acılarımla baş başayım
Fikirler yok bu gemide, duygular yok, sen yoksun
Olsun, zararı yok, şiirler var
Sen kadar güzel, ben kadar acı.
Miray Dursun
Gün aymakta sevgilim, senin için ve benim
Güneş penceremden göz kırpıyor
Belki de bir ışıktır bahar gözlerinden yansıyan
Ve sabah rüzgârı ile güzel bir koku geliyor
Belki de kokundur toprak saçlarından gelen
Gün Aymakta Sevgilim
Ah sevgilim, gün aymakta bizim için
Ve gün ayıyorsa gül yüzünü görebileyim diye
Tanrıya dua etmeliyim, gün bitmesin
Ve gül yüzünü daha fazla görebileyim diye
Ve inci gülüşünü görebileyim, gün yüzüme gülsün diye
Mithrass
Hiç aşırı derecede fazla unutmak istediğiniz bir şey oldu mu? Mesela aşırı korku dolu bir anı, belki
sevdiğinizin gözlerinizin önünde ölmesi ya da araba kazasından sonra hayatta kaldığınızı fark
ettiğiniz o “an”ı hiç unutmak istediniz mi?
Bana soracak olursanız bu bir insanın kendisine isteyerek ya da istemeden yapabileceği en kötü
şeylerden birisidir. Unutmak en nihayetinde bir çözüm gibi gelebilir ama tıpkı görmezden gelmek
gibi unutmak da hiçbir zaman bir şeyler için çözüm olamaz. Bir şeyi görmezden gelmeniz ya
da unutmak istemeniz demek artık ondan alabileceğiniz ya da onun size katabileceği veya sizden
alabileceği hiçbir şey olmadığı anlamına gelir. Ki bence bu da olayın esas yanlışını oluşturur.
Çünkü insan bir şeye karşı duygusal ya da fiziksel, ki çoğu zaman ikisini birden, dürtüler besleyebilen
bir canlıdır. Bundan mütevellit, insanlığını kaybetmek bir insanın yaşayabileceği en kötü
durumdur. Hatta doğasına bile aykırıdır demek şu noktada yanlış olmaz diye düşünüyorum.
Çünkü az önce de dediğim gibi insanın, hatta canlının en büyük ve aynı zamanda en basit özelliği
yaşadığı şeylere bir tepki vermesidir aslında; sıcak bir şeye mi dokundun, elini çekersin ya da
kendini tehlikede mi hissediyorsun, kaçarsın. Eğer bir şeyi unutmak yani ona tepki vermek istemiyorsan
bu canlılığının bir parçasının gittiğinin, yani en nihayetinde ölmeye başladığının bir
göstergesidir. Aslında bu noktada canlılığın doğasına aykırıdır çünkü her canlının en temel amacı
yaşamak ve neslini devam ettirmektir ama şu anda ilk kısımla daha çok ilgileniyoruz.
Yine dediklerimin yanlış anlaşılmasını istemediğimden açıklama ihtiyacı hissediyorum, sabah ettiğiniz
kahvaltıyı unuttunuz diye bir anda ölmeye başladınız demek istemiyorum elbette. Yani
yanlış yaptığınızı düşündüğüm şey, size acı veren ya da canınızı sıkan bir durumu unutmak istemeniz
ve unutmak için bir çaba göstermenizdir. Konuyu özetleyecek olursak, intiharın her türünde
olduğu gibi duygusal anlamda yapılan intihar da, hatta bazen diğerlerinden bile daha fazla,
aşırı rahatsız edici ve iğrenç bir durumdur.
Teresia
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Susamadım yine. Çok denedim, çok uğraştım ve yine beceremedim.
Şimdiyse bunun pişmanlığıyla dolanmaktayım etrafta. Bana olmayacağını, bunu devam
ettiremeyeceğini söyledin. Hoş, zaten bunu bilmiyordum sanki. İnsanları ne zaman suçlayabiliriz
sence? Onlar bize sırtını çevirdiklerinde mi? Peki ya biz çoktan onlara çevirdiysek… Ya da bizi
kendilerine uzak görmeye başladıklarında mı? Ya biz onları kendimizden uzaklaştırdıysak… Seni
de suçlamıyorum, merak etme. Sen söylemen gerekeni söyledin, yapman gerekeni yaptın. Ben ise
yapmamam gerekeni.
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Sözümü tutamadım. Alışılagelmiş o çocuksu hareketlerimi takınıp
dışarı çıktım. Yağmuru çok severdin. Ne güzel ince yağıyordu, ben de ahmak olandım zaten.
Şimdi de hasta bir şekilde yatıyorum öyle. Kızmazsın bana değil mi? Kızma zaten, sadece çocuk
kaldım.
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Gidecek yerim yoktu, ben de ağacın altına gittim. Eskiden de bu
kadar boş muydu bu toprak? Dolduran duygular mıydı sadece? Ne kadar da yabancılaşmış. Nerede
o hayaller kuran çift, nerede o gülüşmeler… Hepsi aklımda artık ağ tutmuş birer anı. Çıkıp
gelsen ya tekrar, tekrar etse o gülüşmeler. Ben buradayım, desen eskisi gibi. Hiçbir şey kötüye
gitmemiş olsa, sen yanımda olsan.
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Hayallere daldım yine. Gece senin fısıltılarınla uyandım. Gök
gürültüsünden korkarak uyandığımda hep böyle yapardın. Yağmur her yeri yıkadığı gibi beni de
yıkıyor. Bir şimşek çakıyor. Sanırım şu senin yüzündü. Beni izlediğini biliyordum. Yine sesim
çıkmıyor, yine söyleyemiyorum sana hissettiklerimi… Çok uzaktasın. Ya yakınımda olsaydın,
şimşeğin oluşturduğu bir silüet olmak yerine? Sıkıca sarılırdım herhalde. Verdiğin sözü hatırlatırdım
sana. Neden burada olmadığını sorardım, neden elimden tutmadığını, belki neden beni bırakıp
gittiğini… Fısıltıların yavaş yavaş soluyor, yine gidiyorsun işte. Geri gel olur mu? Bir dahakine
bırakmayacağım seni. Bir dahakine…
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Anıların beni alıkoymasına izin verdim. Aklıma geldi geçen zamanlar.
Hatırlıyor musun ilk bakıştığımız zamanı? Seni bilmiyorum, ancak zaman benim için
kaybolmuştu resmen. Hayattan ayrı duruyordum işte o anda. Kelebekler dahi şaşırmıştır bu duruma.
Yüzümde o salakça gülümsemeyle geçmişti tüm gün. Adını dahi sormak aklıma gelmemişti.
Varlığındı çünkü beni benden alan. Ne var ki zaman sana ne getirirse onunla yaşıyorsun.
Zaman geri döndü ve hiç olmadığı kadar gerçek. Kelebekler durgun, hayat ruhuma alaycı bir şekilde
bakıyor. Kar yağıyor sanki ruhuma.
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Yine senden uzaklaşmaya çalıştım. Kafamdan çıkarıp atmak,
sonsuza kadar silmek istedim. Bir şeyler yoluna girer sandım, çok pişmanım… Bana, beni bırakmayacağını
söylemiştin ya, o geldi aklıma. Durdum ve aklıma gelen o sesi dinledim, senin sesini.
Bir duyduğumda her şeyi çok güzel eden, bir duyduğumda her şeyi mahveden… Yine fotoğrafına
bakıyorum işte boş gözlerle. Yanımdaki o boşluğun soğuğu içimi ürpertiyor. Düşünüyorum.
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Kabullendim. Gerçeklere boyun eğmenin diretmekten daha kolay
olduğunu kabullendim. Senin olmayışını kabullendim. Bankta oturuyorum şimdi. Gözlerini
görüyorum gökyüzünde, milyarlarcalar. Tam senin sevdiğin gibi her şey şu anda.
Bugün çok kötü bir şey yaptım. Bu notu yazmaya karar verdim. Bende, senden kalan ne varsa
somutlaştırmak istedim. Yanlış yaptım. Soyut şeylerin soyut kalması gerektiğini bilemedim, üzgünüm.
Şimdi ise sandalyemde rahatsızca kıpırdanıyorum. Biliyorum ki beni, her zamanki o anlamlı
bakışlarınla yerden yere vuracaksın. Biliyorum ki bana yine sarılacaksın. Ne var ki zaman
senden de benden de daha kudretli. Zaman yine kapımı tıklatmaya başladı. "Ben geldim." diyor o
boğuk sesiyle. Üzgünüm, ama sanırım senden önce ona sarılacağım…
Özgür Yolcu
Halka
Yüzündeki halkaları sayar mısın hiç?
Ben dün gece binlerce halka saydım.
Eski arkadaşım Sonbahar
Sarar mısın beni yapraklarımdan?
Saymak, sahipliğin geçmiş geleneğiymiş.
Ve ben sahipmişim gibi bütün bir güne,
Kalktım oturduğum yerden,
Zamanın kadife boşluğunda
Saydım saniyeleri, dakikaları, saatleri,
Azdan ileri.
Çoktan geri
Ayırt etmek bu kadar zor olmasa
Dönerdi belki halkalar
Hatıralarını yanına alıp hatırlamak,
Terk etmeseydi unutmak fiilini.
Hatırlıyorum şimdi,
Bir olup, bir olmayan yerlerde unutmayı.
Şapkam gökyüzünden
eşlik ediyor
Sabahları güneşe,
Bu akşam benliğime
Dalgınlık şimdi sıra sana geldi.
Çıkıp gel de, KURTAR BENİ.
Yüzündeki zincirleri sayar mısın hiç?
Ben bir gece de bütün hapishaneleri dolaştım.
Yanağındaki yıldızları sayar mısın hiç?
Ben bi gece milyonlarca yıldız saydım.
Anlattım mı sana bilmiyorum.
Ben son günlerde
Olup olamadık yerlerde saçlarımı unutuyorum.
Sokağın ortasında buldum,
Geçen gün ellerimi.
Saçlarıma daha hiç dokunmadan beyazlar,
Döküldüler hep birlikte siyahlıklara.
Hiç yaşamadan sarıyı,
Hiç yaşamadan yeşili,
Mevsimlerin utangaçlığı,
kızartmadan daha
Yanağındaki çocukluğunu
Hiç kurumadan,
Hiç Kırılmadan,
Ağlamadan.
Ellerim cebimde,
Kapının önünde dururken.
Yazmaya çalışıyordum bir cümleyi,
Kelimeler olmadan.
Mırıldanıyordu kulağımda
Haydar Ergülen, Attila İlhan.
Özgürlük vakti gelip
Açılınca kapılar,
Çıktılar üstüme
İnsanlar, bağırışlar, cümleler.
Sıcaklığı boynumda hissedildi
Damgalanmış
Çürümüş bir parça soluğun
Yıllar önce kazınmıştı derisine sorumlulukları
Tırnaklarıyla yolmaya çalışıyordu şimdi
Kapatıldığı paslı demir kafesi.
Paydos vakti kaçan köleler gibiydi
Yolculuk -
Ayağında taşlar
Boynunda zincirler
Ayakta düştüler
Kaldırımların içi boş çizgilerine
Tutunamadım
Düştüm
Bir yanılgı takıldı camlara
Bir yanılgı takıldı kapılara
Sadece ben görebilirdim onu
Sadece ben duyabilirdim.
Aceleci bir ruh koşuyordu,
Dikkatsizlik ile biten bir sona
KOŞ dedim kendi kendime
Git kurtar onu oradan
Kurtar kendini buradan
Ama kapatılmışım çoktan
Halkaların yıldızların geri dönemediği
Küçücük bir hapishane hücresine.
Bağırdım
Tüm gücümle
Duymadı beni dikkatsizlik
Hiçbir zaman duymayacağı gibi
Kaçtı gitti gecenin karanlığına
Şimdi kim gelirse buraya
Kim gelecekse buraya
sayacak
Ve soracak
-Benliğindeki halkaları saydın mı hiç?
Diye
Ve son kez bağıracağım
-AMA BEN HİÇ SAHİP OLMAMIŞIM Kİ
BENLİĞİME
Emirhan Tan
Yüzündeki pişmanlıkları sayar mısın hiç?
Ben bir gece sonsuz kere pişman sayıldım
Şimdi ne halkaları sayabiliyorum sokakta
Ne kadife boşlukta görebiliyorum yıldızları
Ne bulabiliyorum saçlarımı,
kollarımı çürüttüğüm sokaklarda.
Böldüler beni
Öyle baştan sondan değil
Tam ortadan
Ne seneydi ama! Pandemi, dolar, Bitcoin falan derken bir tanesini daha bitirdik. Sıradan bir sene
olduğunu söyleyebilmeyi çok isterdim aslında. Ama bu ülkede sıradan bir sene geçirmek çok zor.
Her yerinden şiddet, adaletsizlik, drama ve boş gösteriş akan bir ülkede sıradan zaman geçirmek
çok zor. Hoş, bunlar o kadar çok olmaya başladı ki insanlar bunları kanıksayıp sıradanlaştırmaya
başladı da ben hâlâ kanıksamamaya çalışıyorum.
Böylesine bir seneden sonra insanlar bir günlüğüne de olsa kafa dağıtmak istiyor tabii. Bu yüzden
aslında diğer hiçbir günden farkı olmayan 31 Aralık için planlar yapıyoruz, sözler veriyoruz.
Böyle dediğime bakıp kızmayın, ben de yılbaşı kutluyorum ama günün anlamı yok işte. Kutlama
dediğim de artık ne kadar oluyorsa; dışarı çıkıp iki tabak yemek ve iki bardak bira alınca zaten bir
servet ödeyip çıkıyoruz mekandan. Evde kutlamak “daha hesaplı” ama asla “hesaplı” değil, yine
de en mantıklısı gibi. Bu noktada kiminle kutlayacağınız da çok kritik hale geliyor. Yanınızdaki
kişi(ler) televizyon programlarını açıp bunları yorumlamanın zevkli olacağını düşünüyorsa işiniz
çok zor. Ben buna katlanamıyorum mesela. Hele bir de geri sayımdan birkaç dakika önce yeni
yılla alakalı dilekler dileyip “barış, huzur ve kardeşlik” edebiyatı yapıyorlar ya, o anda televizyonu
parçalayasım geliyor. Dürüst olalım, savaşın içinde kalan kişi siz değilseniz dünya barışı ya da savaşın
bitmesi o kadar da umurunuzda olmaz. Hatta yeni yıl programlarında televizyonda
“kardeşlik edebiyatı” yapan ama kamera kapanınca sisteme hizmet etmeye devam eden ya da
okulu bırakıp dünyayı falan dolaşarak millete meydan okuyup boş aktivizm yapan kişilerdenseniz
barış ve kardeşlik kavramlarının dünyadaki eksikliği sizin işinize bile gelir. Bu yüzden televizyon
illa açık kalacaksa yapay bir üslupla seyirciye seslenen sunucular yerine dizi ya da film izlemek
daha mantıklı.
Kiminle kutlayacağınızın da çok kritik olduğunu söyledim ya, illa biriyle kutlamak zorunda da
değilsiniz. Yalnız başınıza vakit geçirmek her zaman bir seçenek, hatta kişiliğinize göre bence bazen
en iyi seçenek. Herkes insanları sevmek zorunda değil sonuçta. Zaten ideal bir yılbaşı kutlaması
hazırlamak için daha uygun bir ortam olamaz çünkü içeceğiniz içecekten yiyeceğiniz yemeğe
kadar kendiniz karar verirsiniz. Ama bütün bunlardan yaşı ilerlemiş insanlara bahsederseniz
sizin “hiç arkadaşı olmayan, hayatsız, sıkıcı” stereotipte olduğunuzu düşünebilirler, beni göz
önünde bulundurursak ufak bir haklılık payları da olabilir. Ama yalnızlığın verdiği zevki veren
şey de fazla yok. Hayatınızdaki çoğu kararınızı kimseye bağlı kalmadan siz verirsiniz. Bunun getirdiği
özgürlük hissi paha biçilemez, kozasından çıkan kelebek gibi hissedersiniz. Öte yandan
zaman zaman canınızı da sıkabilir, yanınıza sizi gerçekten anlayabilecek birilerini de isteyebilirsiniz.
Yalnızlığa alışırsanız bunu yapmak çok zorlaşır, özgürlüğünüz pranganız olur.
Neyse, çok sapmışım konudan. Ben bir şeyler karaladım ama yılbaşını nasıl kutlayacağınız tamamen
size kalmış tabii ki. Bir günlüğüne eğlenin en azından. Zaten bazı şeyler olmadıkça savaşın
biteceği de ekonomimizin düzeleceği de yok. Çok da kafa yormamak gerekiyor galiba.
Mutlu yıllar!
Başar Yücel
İşte yine o his geliyor. Pençelerinin yaptığı baskıyı boynumda ve yavaşça bedenimin her yerinde
dalga dalga yaydığı ısısını hissedebiliyorum. Kontrolü ele almaya çalışıyor. Bunca zaman sonra
bununla nasıl başa çıkabilirim hala bilmiyorum. Sanırım alışmışlık hissi ve bilinçsizce yaptığım
normalleştirme ile başa çıkabildiğimi sanıyorum, fakat her seferinde beni yanıltacak bir şey buluyor.
Bu hissi tarif etmem çok zor. Her şeyin yolunda olduğunu düşünürsün ama yolunda olmayan
bir şeylerin varlığını bilirsin ve bu seni rahatsız eder. Yüzleşmek zor gelir, kaçarsın, en diplere saklarsın.
Varlığını hissettirene kadar onların orada olduğunu bile unutursun. Sonra bir anda yüzeye
doğru, adeta içeriden bedeninin yüzeyine doğru sanki seni boğarcasına çıkmaya başlar. İşte o
zaman anlarsın hiçbir şeyin aslında yolunda olmadığını.
Ara sıra beni yoklamaya geliyor, o pençelerimi üzerimde gezdiriyor. Ben buradayım, diyor, kaçış
yok senin için. Ne zaman sona erdiğini düşünsem kendisini bana hissettirecek bir şey buluyor.
Bir düşünce tohumu yerleştiriyor içime. İyiden karışmış zihnimi iyice allak bullak ediyor, adeta
düşünceler istilasına maruz bırakıyor. Çok fazla düşünceye sahip olup aynı zamanda düşünememek..
Bir beyin tutulması gibi. Adeta yağmur damlaları gibi zihnimde yağıyor, ama kaçabilecek
hiçbir yerim yok. Sırılsıklamım. Tek yapabildiğim bu his karşısında boyun eğmek. Bu zihnimdeki
işkenceye katlanmak zorundayım. Eğer ki karşı koymaya kalkarsam her şeyin daha kötü olacağını
biliyorum. Bildiğim her şeyi, yaptığım, sevdiğim, düşündüğüm, arzuladığım her şeyi bana
sorgulatacak. Benliğim yok olacak, kimliğimi kaybedeceğim. Sadece ve sadece yabancı bir bedenden
ibaret olacağım. Boşluğun içinde süzülen herhangi bir aksiyon yapabilme yeteneğinden yoksun
bir beden… Bazen yağmur hafiflediğinde, evet, diyorum, işte şimdi bitti ve bir daha geri gelmeyecek.
Bu sadece bir numara, sonrası daha kötü olacak ve ben her seferinde buna çaresizce inanıyorum.
Savaş öncesi bir sessizlik gibi adeta. Sonra sağanak başlar, büyük bir fırtına kopar ve
benim tek yapabildiğim şey ise bu fırtına içinde tutunabilecek bir şeyler bulabilmek olur. Ben mi
yapıyorum gerçekten bütün bunları yoksa yaptığımı mı zannediyorum? Bu onun planının bir
parçası mı? Kesinlikle delirmemi istiyor
Aleyna Paylan
Gömsünler Beni
Bir yürek ellerimde atıyor
Sevda sözleri parmak uçlarımda
Aşk mevsimini yitirince
Yaz yağmurlarına gömsünler beni
Gün meltemi gibi içime diniyor nefesin
En güzel yaşımda tanıdım seni
Aşk mevsimini yitirince
Zaman aralıklarına gömsünler beni
Sesin tütüyor kulaklarıma
Veda sözleri parmak uçlarımda
Aşk mevsimini yitirince
İki dudağının arasına gömsünler beni
Berceste
Gupse
Kafesimde bir kalp,
Durmadan atan, hep sızlayan.
Lokalime açılan kapaklarda
Sık kirpikler,
Gözyaşlarımı Tanrı kulundan saklayan.
Kar beyaz yanaklarımda
Al al bir kan beni elle veren.
Bi' tutam samimiyet belki bu
İçimi ısıtan,
Aramızda bi karış mesafe, sayende.
Dudaklarım kıvrıldı hayrola?
Güzel bir haber mi var?
Nisan
-.-. . ...- .- .--. .-.. .- .-. /
.- ... .-.. .. -. -.. .- /
... . -. -.. . --..-- /
..-. .- .-. -.- .. -. .- /
...- .- .-. -.-.-- /
.. .-.. -.- /
... .- -.-- .. /
.. -.-.. .. -. /
-.-.. --- -.- /
.... . -.-- . -.-. .- -. .-.. .. -.-- -.. .. -.- --..-- /
.... . -.-- . -.-. .- -. .. -- .. --.. .. /
.--. .- -.-- .-.. .- .--.. - .. --.-. .. -. .. --.. /
...- . /
--- -.- ..- -.. ..- --. ..- -. ..- --.. /
.. -.-.. .. -. /
- . ... . -.- -.- ..-- .-. /
. -.. . .-. .. --.. .-.-.- /
-- ..- - .-.. ..- /
...- . /
... .- --. .-.. .. -.- .-.. .. /
-.-- .. .-.. .-.. .- .-. -.-.-- /