You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Kasım & Aralık 2021 | Yıl: 17 | Sayı: 102 | Fiyatı: 25 TL
Helenistik, Roma, Bizans, Osmanlı ve
Cumhuriyet dönemlerine ait miraslar barındırıyor
KADIKÖY’ÜN TARİHİ,
HAYDARPAŞA’DA YENİDEN
YAZILIYOR
Editör
Kadıköy’ün tarihi
bir kez daha yazılıyor...
Kadıköy Life dergisini yayınlamaya başlayalı tam
17 yılı geride bıraktık. Her bir kapak dosyamız,
yepyeni haberlere açılan kapılardı ve sizlerden
şöyle yorumlar gelirdi: “Bu haberleri nereden
buluyorsunuz?”
Kadıköy ve civarı öylesine olaylara tanıklık etmiş ve
etmekte ki, Haydarpaşa’dan Anadolu’ya açılan bu
kadim şehri eğer çok seviyorsanız ve de etrafınıza
bir ağaç budağındaki donuklukla bakmıyorsanız,
birbirinden özel kapaklara sayfalarınızda her
zaman yer vardır.
İşte yeni bir örnek; Haydarpaşa’da gerçekleştirilen
kazılardan Klasik, Helenistik, Roma, Bizans,
Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerine ait kalıntılar
elde edildi. Bu çalışmaya da kayıtsız kalmadık ve
Pınar Baltacı’nın kaleminden özel bir kapak dosyasına
daha imza attık. Hem de çok özel isimlerin
yorumlarını da alarak...
İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Rahmi Asal,
Paganizm ve ezoterik öğretiler araştırmacısı Erhan
Altunay ve bir İstanbul sevdalısı, ünlü gezgin
Saffet Emre Tonguç; Kadıköy Life dergisine özel
verdikleri röportajlarda Haydarpaşa’daki arkeolojik
çalışmaları değerlendirdiler. Kıymetli isimlerin
birleştiği konu ise; “Haydarpaşa Garı işlevini
yerine getirmeli, ancak bu önemli buluntular da
gün yüzüne çıkartılarak, bir açık hava müzesine
dönüştürülmeli” yönünde...
Birbirinden özel fotoğraflar ve bilgiler ışığında bir
kez daha Haydarpaşa’yı sayfalarımızda ağırlıyoruz.
Tarihe tanıklık etmek ve dergimizin geçmişten
geleceğe misyonu doğrultusunda sayfalarımıza not
düşmek için. Buyursunlar
***
Kadıköy sadece derin tarihi geçmişiyle değil, kültürel
yaşamının bugünlere taşıdığı değerleriyle de
çok zengin... Haldun Taner de önemli değerlerimizden...
Geleneksel Türk tiyatrosundan tutun da gazeteciliğe
kadar uzanan özgeçmişiyle yaşamdan en
büyük amacı, ‘gelenekselden evrensele’ ulaşmaktı.
“Türkiye anlamına gelen ‘biz’den, insanlık demek
olan ‘biz’e uzanmak istiyoruz” diyen ve bunu kendi
çapında başaran bir düşün adamı olan Haldun
Taner’in değerli eşi Demet Taner’i de ağırlıyoruz
sayfalarımızda. Feneryolu Ayanoğlu Caddesi’nde
bulunan Haldun Taner Müze Evi’nde gerçekleştirdiğimiz
söyleşide Demet Hanım, yerel yöneticilerden
müzeye dair yakın ilgi bekliyor ve bazı eksikliklerin
giderilmesini istiyor.
***
Öte yandan, Apple markasının Avrupa’nın en
büyük mağazalarından biri için Bağdat Caddesi’ni
tercih etmiş etmesi de bizler için ayrı bir gurur ve
mutluluk kaynağı... Global bir teknoloji devinin
Cadde’mize kattığı heyecanın yanı sıra mimari olarak
dikkat çeken tasarım binası da apayrı bir hava
kattı zaten havalı olan ilçemize.
Ekonomik olarak büyük bir darboğazdan geçtiğimiz
bu süreçte, yeni yılın hepimize güzellikler
getirmesini diliyoruz...
Canan Toprakkaya
Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika
TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER,
MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ,
POLİTİKA DERGİSİ
İmtiyaz Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Fatma Canan Toprakkaya
Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı
Kadir Toprakkaya
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Toprakkaya
Yayın Kurulu
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu,
İnal Aydınoğlu, Sedef Turan
Nusret Karaca, Osman Öndeş,
Muzaffer Ayhan Kara
Haber Müdürü
Cenay Toprakkaya
Editörler
Pınar Baltacı, Yiğit Uygun,
Edip Ozan Üçok, Nil Özer
Fotoğraf Editörü
Emin Küçükserim
Foto Muhabiri
Batuhan Karaman
Görsel Yönetim
Kubilay Şenyiğit
Reklam ve Halkla İlişkiler
Pınar Korkut
Tel: 0553 302 21 97
Basım
Ege Reklam ve Basım
Sanatları San. Tic. Ltd. Şti.
Sertifika No: 45604
Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad.
No: 4/1 Ataşehir - İstanbul
Tel: (0216) 470 44 70
www.egebasim.com.tr
Dağıtım
Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından
son sayfasına kadar olan yazılardan imza
sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların
sorumluluğu reklam sahiplerine aittir.
KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her
türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her
hakkı saklıdır.
İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz.
KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla
doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.
Yayıncı
K-İletişim Basın Yayın ve
Tanıtım Hizmetleri
Karanfil Sokak No: 27/13
Göztepe / İstanbul
Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17
Gsm: 0532 266 82 43
E-posta: kadikoylife@yahoo.com
www.kadikoylife.com
İrtibat Bürosu
Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok.
No: 44/6 Kadıköy / İstanbul
Tel: 0532 470 73 05
ISSN 1307-5535
Kasım & Aralık 2021
Yıl: 17 Sayı: 102 Fiyat: 25 TL
Basım Tarihi: 20 Kasım 2021
Yayın türü: İki aylık, bölgesel,
süreli yayındır.
KADIKÖY LIFE
Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği
üyesidir.
6 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
İçindekiler
6
22
11
42
6
11
22
33
TÜRKİYE’NİN ÜÇÜNCÜ VE
EN BÜYÜK APPLE MAĞAZASI
BAĞDAT CADDESİ’NDE!
Apple’ın Bağdat Caddesi’nde yer alan Türkiye’deki
üçüncü mağazasında müşteriler Apple ürün ve
servislerini inceleyerek, ücretsiz “Today at Apple”
atölye çalışmalarına katılabiliyor.
“KADIKÖY BOSTANLARI”
İLK ÜRÜNLERİNİ VERDİ
Kadıköy’de sağlıklı ve temiz gıda üretimine teşvik ve
erişim kolaylığı sağlamak için hayata geçirilen “Kadıköy
Bostanları” projesinde ilk tohumlar, geçtiğimiz
aylarda toprakla buluşmuştu. Kadıköy Belediyesi,
bostanların ilk ürünlerini vermeye başladığını şu
sözlerle duyurdu: “Kadıköy Bostanları, ilk ürünlerini
vermeye başladı. Bizi aldı bir heyecan.”
AÇIK HAVA MÜZESİ VE
ARKEOLOJİK PARK İLE
KADIKÖY’ÜN TARİHİ,
HAYDARPAŞA’DA YENİDEN
YAZILIYOR
Yeryüzünün güzellikleri kadar artık kayıplara
karışmış bir dünyaya da sadık kalan ve kucak açan
Kadıköy’e bu defa kendi dünyamızdan değil, dünya
medeniyetlerinin penceresinden bakıyoruz. Onların
bize fısıldayacakları, bizlerin ise tüm dünyaya anlatacakları
var. Başlıyoruz… Tabi ki Haydarpaşa’nın
tarihini yeniden yazmaya...
HALDUN TANER HATIRALARI,
MÜZE EVİ’NDE SİZLERİ BEKLİYOR
Demet Taner ile Haldun Taner Müze Evi’nde buluşuyoruz.
Sohbetimiz bu güzel müzenin kuruluş
hikâyesinden başlıyor, Haldun Taner üzerine keyifli
bir söyleşiye dönüşüyor. Siz de sohbetimize ortak
olmak isterseniz buyurun…
42
54
74
54
DUAYEN GAZETECİ MELİH AŞIK’TAN
65 YILLIK MODA HİKÂYESİ
Milliyet Gazetesi’nin uzun yıllardır sevilerek takip
edilen yazarlarından Melih Aşık, tam 65 yıldır
Kadıköylü... Kadıköy’ün değişimine birebir şahit
olan ve bu izlenimlerini sık sık kaleme alan Aşık ile
tarihi Moda İskelesi’ni karşımıza aldığımız güzel bir
Kadıköy manzarasında buluştuk.
KALAMIŞ’TAN KANADALI
BİR GELİN GEÇTİ
Gülseren Südor: “Candan dostlarım olan Romanyalı
gelinden sonra, Kanadalı gelin de aramızdan ayrıldı.
Her ikisinin de benim yaşamımda çok özel yerleri
vardı. Romanyalı gelin olan Eren Eyüboğlu, sanat
yolumda hem hocam hem arkadaşımken; onun
gelini, Kanadalı Hüget Eyüboğlu; yaşamımdaki acı,
tatlı ne kadar olgu var ise paylaşabildiğim bir tür kız
kardeşim idi.”
GÖKHAN TÜRKMEN:
YENİ ALBÜMÜM ‘7’ İLE
KADIKÖY LIFE’DAYIM
Müzik sektörüne büyük bir hareketlilik kazandıran
“7” adlı albümü için konuştuğumuz Türk pop müziğinin
güçlü yorumcusu Gökhan Türkmen; “Benimle
doğru orantılı bir albüm oldu. Romantizm ve
duygularımı ifade etmek için alıştığım bir patikadan
giderken, birden yan yolu fark ettim ve oradan da
aslında hedeflerime gidebileceğimi gördüm” diyor.
33 74
Aktüel
Türkiye’nin üçüncü ve
en büyük Apple mağazası
Bağdat Caddesi’nde!
Apple’ın Bağdat Caddesi’nde yer alan Türkiye’deki üçüncü
mağazasında müşteriler Apple ürün ve servislerini inceleyerek,
ücretsiz “Today at Apple” atölye çalışmalarına katılabiliyor.
PINAR BALTACI
Teknoloji devi Apple, Bağdat Caddesi’ndeki
yeni mağazasının açılışını yaptı. Mağaza,
Apple’ın Türkiye’deki üçüncü perakende
satış mağazası oldu. Üçüncü nesil, özgün
bir konseptle hizmet veren mağazada dört
kat yer alıyor. İki katında Apple destek
ekibi çalışmalarını sürdürürken, diğer iki
katta Apple ürünleri sergileniyor ve satışa
sunuluyor.
AVRUPA’NIN SAYILI APPLE
MAĞAZALARINDAN BİRİ
Türkiye’de Beşiktaş’taki Zorlu Center ve
Üsküdar’daki Akasya AVM’de mağazaları
bulunan Apple’ın Bağdat Caddesi’nde açılan
yeni şubesi, aynı zamanda Avrupa’daki
en büyük mağazalardan biri olma özelliği
taşıyor. Her konuda sizlere yardımcı olacak
uzmanlara danışabileceğiniz, yeni teknoloji
ve ürünler konusunda bilgi alabileceğiniz
mağazanın aynı zamanda keyifle vakit geçirebileceğiniz
bir bahçesi ve oturma alanları
da var. Bu alanda ziyaretçilerine ücretsiz
olarak yüksek hızlı internet hizmeti de veren
mağaza, sloganında da belirttiği gibi müşterilerinin
memnuniyet, fikir ve önerilerine ne
kadar değer verdiğini de gösteriyor.
TASARIMI İLE DE ADINDAN
SÖZ ETTİRİYOR
İspanyol şirketi Empty’nin inşasını üstlendiği
yeni Apple Store’un dış cephesini ve cam
kısımlarını, Murat Palta’nın popüler kültür
ikonlarını geleneksel minyatür sanatıyla birleştirdiği
eserleri süsledi. Sanatçının Bağdat
Caddesi’nin çok renkliliğini, çeşitliliğini ve
hareketliliğini yansıttığı çalışması, mağazanın
konseptiyle ilgili de ipuçları da veriyor.
Bağdat Caddesi’nin Erenköy bölümünde,
342 numarada hizmete giren yeni Apple
Store, alan olarak büyüklüğünün yanı sıra
çalışan sayısıyla da rekor kırmayı hedefliyor.
Aynı zamanda Apple’ın ülkemizdeki ilk
8 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Aktüel
sokak mağazası olan Apple Store, şimdiden
Bağdat Caddesi’ne yeni bir renk ve canlılık
katmaya başladı.
14 FARKLI DİL KONUŞAN
130 KİŞİLİK EKİP
Apple Bağdat Caddesi’nde tüketiciler,
alışveriş yapabildikleri gibi “Today at
Apple” adı verilen atölye çalışmalarına da
katılabiliyorlar. Mağazaya farklı bir görünüm
kazandıran bu dijital enstalasyonla ziyaretçiler,
LiDAR tarayıcısına sahip iPad Pro
ve iPhone 13 Pro modellerini kullanarak,
ekranlarında geleneksel kâğıt süsleme sanatı
ebrudan esinlenilmiş seramik objeleri
AR (sanal gerçeklik) olarak görebiliyorlar.
Apple Bağdat Caddesi’nin dünyanın farklı
yerlerindeki Apple Store’lardan ve Cupertino,
California’daki Apple Center’dan izler
taşıyan tasarımında, Aksaray Yaylak graniti
ve Türk traverteni gibi yerel malzemeler de
kullanılmış. İçeride ziyaretçileri video duvarı
ve “Today at Apple” atölye çalışmalarına ev
sahipliği yapan forum alanı karşılıyor. Üst
katta ise müşterileri, Apple’ın en yeni ürün
ve servislerini yakından inceleyebilecekleri
bir alan bekliyor. Mekânın tamamı, 9
metrelik cam giydirme ön cepheden dışarıyı
görüyor. Apple, Bağdat Caddesi’ndeki mağazasında
14 farklı dil konuşan 130 kişilik bir
ekiple hizmet veriyor.
YAPIMINDA ÇOK SAYIDA YEREL
TÜRK MALZEMELERİ DE KULLANILDI
“Apple Bağdat Caddesi’nin açılışıyla Türkiye’deki
müşterilerimizle sahip olduğumuz derin
ve uzun süreli ilişkilerimizi geliştirmekten
heyecan duyuyoruz” diyen Apple Perakende
ve İnsanlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı
Deirdre O’Brien, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Apple Bağdat Caddesi’nin açılışıyla daha da
çok müşteriyle buluşmak ve bu müşterilere
İstanbul’daki yeni evimizde Apple’ın en iyi
ürün ve hizmetlerini sunmak için sabırsızlanıyoruz.
Türkiye’de yıllardır varız. İlk mağazamızı
2014 yılında açmıştık. O zamandan bu yana
harika işlere imza attık.” Geçtiğimiz günlerde
Habertürk ekranlarında yeni mağazaya ilişkin
açıklamalarda bulunan Deirdre O’Brien, açılış
konuşmasına ek olarak şunları aktardı:
“Daha önce İstanbul’a bir kez geldim ve
çok kısa kaldım. Açılış sürecinde ne yazık
ki orada bulunamadım, ancak kısa sürede
tekrar gelmeyi çok istiyorum. Her zaman
doğru yer ve iletişim kanallarını aradığımız
için bu durağımız Bağdat Caddesi oldu.
Mağazamızın yapımında çok sayıda yerel
Türk malzemelerde kullanıldı ve bina tam
anlamıyla bir sanat eserine dönüştü.”
“APPLE MARKASI ÖNCÜ BİR
GİRİŞİM OLDU”
Öte yandan, Avrupa’nın en büyük mağazalarından
biri için Bağdat Caddesi’ni tercih
etmiş olması nedeniyle görüşlerine başvurduğumuz
Bağdat Caddesi Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı Tekin Esen, dergimize şu
açıklamalarda bulundu: “Bu denli global
bir markayı Bağdat Caddesi’nde görmekten
büyük mutluluk duyuyoruz. Aynı zamanda
da oldukça ümit verici bir gelişme, çünkü
Apple markasının caddemizin vizyonuna
önemli katkılar sağlayacağını düşünüyoruz.
Bununla beraber, Avrupa’nın en büyük mağazalarından
biri olan yapı, mimari açıdan
da bir hayli dikkat çekti. Bundan sonraki
çabalarımız, bu tarz global markaların yeniden
Bağdat Caddesi’ni tercih etmesi üzerine
olacak. Apple markası bir öncü girişimdi,
devamının gelmesi için elimizden geleni
yapacağız.”
Deirdre O’Brien
Tekin Esen
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 9
Ulaşım
Ümraniye-Ataşehir-Göztepe
Metrosu’nda sona doğru
CENAY TOPRAKKAYA
Yapımı eski yönetim tarafından 2017’de
durdurulan, yeniden inşası 20 Eylül 2019’da
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı
Ekrem İmamoğlu tarafından başlatılan
Ümraniye-Ataşehir-Göztepe Metro Hattı’nda
yeni bir aşamaya gelindi. Kentin metro
inşaat tarihinde bir ilk olarak, iki TBM
(Tunnel Boring Machine - Tünel Delme
Makinesi) aynı anda görevini tamamladı.
Hattın kuzey aksındaki Ümraniye ile güney
aksındaki Sahrayıcedit istasyonlarına
ulaşan TBM’lerin geçişi için düzenlenen
törende konuşan İmamoğlu, kentin ulaşım
sorununu çözmenin İstanbul’un en güncel,
derin ve önemli problemine çözüm bulmak
anlamına geldiğini vurguladı.
“Özellikle bugünün gündemi olan iklim
değişikliğiyle mücadelede çevre dostu,
hızlı, konforlu metro inşaatları konusunda
İstanbul, dünyanın en önemli metro
atılımlarından birini yapmakta” diyen İBB
Başkanı İmamoğlu, sözlerine şöyle devam
etti: “Bu anlamda, dünyanın aynı anda en
çok raylı sistem yapan kenti durumundayız.
2020 yılında 18, 2021 yılında 11 kilometre
metro hattını İstanbulluların hizmetine
açtık. 2022’de 18.2, 2023’te 41.5, 2024’te ise
16.7 kilometre metro hattını İstanbullularla
buluşturmayı hedefliyoruz. Böylece, göreve
geldiğimiz Haziran 2019’dan 2024 yılının
sonuna kadar, her yıl ortalama 21’i aşan
kilometre oranına kavuşmuş olacağız.
“SIFIRDAN BAŞLAMAK DAHA KOLAY”
İBB Raylı Sistemler Daire Başkanı Pelin Alpkökin
ise konuşmasında hatla ilgili teknik
detaylara yer verdi. Göreve geldiklerinde
durdurulmuş metro hatlarına işlerlik kazandırmaya
çalıştıklarını aktaran Alpkökin, o
süreçte yaşadıkları zorluklarına dair şunları
söyledi: “Eş zamanlı durdurulmuş 7 metro
hattından, 3 ay gibi bir sürede kredi temin
edilip, işe başlanan hattımız bu. Zaman
zaman durdurulmuş hatlardaki çalışmalarımızla
ilgili bazı eleştiriler geliyor ama
yaşadığımız bu iki senelik süreç içerisinde
kendim ve ekibim adına söyleyebilirim ki,
sıfırdan bir hattın ihalesini yapmaktan çok
daha zor koşullarda bu hatları yeniden
hayata geçirdik.”
GÜNDE 400 BİN YOLCU TAŞINACAK
Günde yaklaşık 400 bin yolcunun seyahat
edeceği hat açıldığında Göztepe İstasyonu’ndan
Halkalı-Gebze Yüzeysel Metro
Hattı’na, Yenisahra İstasyonu’ndan Kadıköy-Kartal-Tavşantepe
Metro Hattı’na, Çarşı
İstasyonu’ndan Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe
Metro Hattı’na entegrasyon
sağlanacak. Kadıköy, Ataşehir ve Ümraniye
ilçeleri arasında 11 istasyona sahip hattın
uzunluğu 13 kilometre, yolculuk süresi 20
dakika, tek yöne yolcu kapasitesi ise 31 bin
olacak. Hattın başlangıç ve bitiş istasyonları,
Göztepe 60. Yıl Parkı ve Ümraniye Kazım
Karabekir Mahallesi olacak.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 11
Çevre
“Kadıköy Bostanları” ilk ürünlerini verdi
KADİR TOPRAKKAYA
Kadıköy’de sağlıklı ve temiz gıda üretimine
teşvik ve erişim kolaylığı sağlamak
için hayata geçirilen “Kadıköy Bostanları”
projesinde ilk tohumlar, geçtiğimiz aylarda
toprakla buluşmuştu. Kadıköy Belediyesi,
bostanların ilk ürünlerini vermeye başladığını
şu sözlerle duyurdu: “Kadıköy Bostanları,
ilk ürünlerini vermeye başladı. Bizi aldı bir
heyecan.”
Kadıköy Belediyesi’nin Moda ve Fenerbahçe’de
pilot uygulama olarak hayata geçirdiği
Kadıköy Bostanları Projesi, düzenlenen
bir törenle açılışını yapmıştı. Kent kültürü
içinde kırsal yaşantının mümkün olabileceği
ve mahallelilerin toprağa dokunarak sağlıklı
gıdaya ulaşabileceğini gösteren projede,
atalık tohumlar toprağa atıldı ve ilk ürünlerini
verdi.
PERMAKÜLTÜR EĞİTİMLERİ DE OLACAK
Kadıköy Belediyesi’nin hayata geçirdiği
proje, pilot uygulama olarak Fenerbahçe ve
Moda’da başladı. Online kayıtla 6 ay süreyle
ücretsiz yer edinen mahalleliler, kendilerine
tahsis edilen 4,5 metrekarelik bostanlarda
ekim yapıp, kendi ürünlerini yetiştirerek
hasadını yaptı. Atalık tohumlarla sağlıklı,
organik gıda yetiştirmenin yanı sıra topluluk
olarak yardımlaşma ve paylaşma gibi değerlerin
de öne çıkmasını sağlayan bostanlarda
bahçe tasarımı, balkon ve arka bahçe tarımı,
permakültür gibi eğitimler ve sürdürülebilir
film ve belgesel gösterimleri de yapılacak.
Belediye, bostan kültürünün yaygınlaşması
için hayata geçirdiği projeyi, ilçenin bütün
mahallelerinde yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Kadıköy Belediyesi Park ve Bahçeler
Müdürlüğü’nün himayesinde sürdürülecek
projede, bostanlardan daha çok kişinin
yararlanması için 6 aylık periyotlarda online
kayıtlar açılacak.
“ŞEHRİN İÇERİSİNDE
BÜYÜK BİR İMKÂN”
Bostanın ilk sahipleri, ürünlerini toplamaya
başladıkları bugünlerde duygularını şu
sözlerle ifade ettiler: “Bostanın duyurusunu
belediyemizin sayfasında gördük ve hemen
başvurduk. Çünkü çok güzel bir proje... En
güzel kısmı da gıdanın nasıl oluştuğunun,
nasıl sofraya geldiğinin çocuklar tarafından
öğrenilmesi. Bunun ne kadar zahmetli ve
emek isteyen bir iş olduğunu öncelikle
kendi çocuklarımız görsün istedik. Gün gün
bu sebzelerin büyümesine tanıklık ediyoruz.
Bu his yaşanır, anlatılmaz. Biz de bu düşünceden
yola çıkarak yaşamaya karar verdik.
Toprakla uğraşmak büyük heyecan veriyor
bizlere, onlara çocuk gibi bakıyoruz. Şehrin
içerisinde büyük bir imkân...”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 13
Çevre
Göztepe 60. Yıl Parkı’na
“Yeşil Bayrak Ödülü”
İBB’nin sorumluluk alanında bulunan Göztepe 60. Yıl Parkı’na Green Flag (Yeşil Bayrak) Ödülü verildi.
25 yıldır dünyanın en güzel ve işlevsel parklarına verilen Yeşil Bayrak, uluslararası bağımsız bir
hakem heyeti tarafından organize ediliyor.
CENAY TOPRAKKAYA
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB)
sorumluluk alanında bulunan parklar,
kentlinin olduğu gibi uluslararası organizasyonların
da takdirini kazanıyor. Kâr amacı
gütmeyen ve 25 yıldır uluslararası bir heyet
ve Keep Britain Tidy tarafından verilen
Green Flag (Yeşil Bayrak) Ödülü’nü, İstanbul
ilk kez aldı. İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar
Daire Başkanlığı sorumluluğunda bulunan
Yıldız Korusu ve Göztepe 60. Yıl Parkı; Belçika,
Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya,
Portekiz ve İsveç’ten 30 parkın kazananları
arasında yer aldı.
HAKEM HEYETİ HAYRAN KALDI
Hakem heyetinde bulunan Carl McClean
ve Emanuel Flecken, Yıldız Korusu ve
Göztepe 60. Yıl Parkı’na övgüler yağdırdı.
Parklardaki alt yapının harika olduğunu
belirten Flecken; “İstanbul’daki yeşil alanlar
çok yüksek bir kalite standardında ve
büyük bir yatırım içeriyor. Parkların tarihini
korumak, bir gurur nedenidir. Bu yüzden
iki parkınızda ödül aldığınız için tebrikler.
Çok yüksek bahçecilik ve tarım standartları
da dahil olmak üzere yapılan tüm zor işleri
takdir ediyoruz” dedi. İstanbul’daki parklara
yapılan yatırımdan çok etkilendiğini vurgulayan
McClean ise; “Parkların yoğun olarak
kullanıldığını görüyorum. Yeşil Bayrak
Ödülü, elde edilmesi kolay bir ödül değildir.
Personelin ve yönetimin sıkı çalışmasının
ve parkların geliştirilmesinde topluluğun
katkısının ifadesidir. Sermaye çalışmalarını
ve parkların tarihi özelliklerini korumanızı
çok takdir ediyoruz” diye konuştu.
HER ŞEY “YEŞİL İSTANBUL” İÇİN
İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Dairesi
Başkanı Prof. Dr. Yasin Çağatay da İBB’nin
ilk defa Yeşil Bayrak Ödülü’nü almanın
heyecanını yaşadığını aktararak; “Bu ödül,
parklarımızı ve yeşil alanlarımızı uluslararası
bir standartta yönettiğimizin onayını veriyor.
Departman olarak, vatandaşlarımızın ‘Yeşil
İstanbul’ geleceği için yeşil alanlarımızın
korunması ve arttırılması konusunda kararlıyız”
ifadelerini kullandı.
6 AYLIK YOĞUN ÇALIŞMA
İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı,
hakem heyeti ile 6 ay süren yoğun
iyileştirme çalışması yürüttü. Sonrasında
İstanbul’a davet edilen heyet, 380 bin
metrekare alana sahip Yıldız Korusu ve 80
bin metrekarelik Göztepe 60. Yıl Parkı’nda
saha gezisi yaptı. Heyet puanlama yaparken
“Karşılama Yeri, Sağlık ve Güvenli, İyi Bakımlı
ve Temiz, Çevre Yönetimi, Biyoçeşitlilik,
Peyzaj ve Miras, Toplum Katılımı, Yönetim,
Pazarlama ve İletişim” ana başlıkları altında
76 adet kriteri göz önünde bulundurdu.
14 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Aktüel
Kadıköy’e yakışır sonuç:
Dünyanın en havalı
45. semti
Dünyaca ünlü Time Out Dergisi’nin açıkladığı “2021’in En
Havalı Semtleri” listesinde, Türkiye’den sadece Kadıköy yer
aldı. Türkiye’de sosyal yaşamı, uzun sahil şeridi, kültür-sanat
etkinlikleri ile öne çıkan Kadıköy, bu özellikleriyle
dünyada da dikkatleri çekti. Yeme-içme, konaklama, gece
hayatı ve kültür-sanat kriterlerinin etkili olduğu sıralamada
Kadıköy, dünyanın en havalı 45. semti oldu.
DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA ANKETLER YAPILDI
Dünyaca ünlü gezi dergisi Time Out’ın “Dünyanın En
Havalı Semtleri 2021” listesi, dünyanın dört bir yanından
27 bin kişi ile yapılan anket sonucu hazırlandı. Buna
göre dünyanın en havalı semti, Danimarka’nın başkenti
Kopenhag’daki Norrebro seçildi. Norrebro’yu,Chicago’daki
Andersonville semti izledi. Seul’daki Jongno 3-ga ise en
havalı üçüncü semt oldu.
HEYECAN VERİCİ VE TATMİN EDİCİ
Listeye Türkiye’den sadece tek bir semt girebildi. Kadıköy,
dünyanın en havalı 45. semti olarak listede yerini aldı. Time
Out’un web sitesinde Kadıköy’ün bisiklet yolunun bulunduğu
sahil yolu, sokaklardaki şık kafeleri ile şehrin en yaşanabilir
semti olduğu ifade edildi. Tarihi Kadıköy Çarşısı’nın
bir fotoğrafının yer verildiği yazıda Kadıköy için; “Sabahtan
akşama kadar İstanbul’da başka hiçbir semt Kadıköy kadar
heyecan verici veya tatmin edici değildir” ifadeleri kullanıldı.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 17
Siz de geç kalmadan evinizin,
fabrikanızın, iş yerinizin deprem raporunu alın.
UYKULARINIZ KAÇMASIN.
DEPREM-ARAŞTIRMA-TESPİT
www.darteskentseldonusum.com
V
HEMEN ARAYIN
0216 550 91 71
Dartes Mühendislik; T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından lisanslı olan, binaların deprem risk raporları konusunda hizmet veren uzman bir kuruluştur.
Ulaşım
Elektrikli scooter denetimleri sürüyor
Kadıköy sakinleri tepkili!
HABER MERKEZİ
Günümüzün popüler ulaşım araçlarından
biri hâline gelen elektrikli scooterlar,
Kadıköy’de ve dolayısıyla gençler arasında
bir hayli yaygın. Özellikle kısa mesafeli
alanlarda tercih edilen scooterlara talep
fazlayken, diğer yönden yaya ve araçlar
için risk oluşturduğunu savunanların
sayısı da hiç az değil.
Trafiği aksatma ve yayaların geçiş hakkını
engelleme konusunda meydana gelen
şikâyetler sonucunda Kadıköy’de polis
ekipleri, elektrikli scooterlara ve motosikletlere
yönelik denetim faaliyetlerini sıklaştırdı.
Yapılan denetimlerde yaya yolunu kullanan
5 elektrikli scooter ve motosiklet sürücüsüne
toplamda bin 570 TL cezai işlem uygulandı.
Scooter kullanıcıları, her geçen gün zamlanan
ulaşım ücretlerine karşılık scooterların
daha avantajlı olduğunu savunurken, yayalar
ise kaldırımları kullanamamaktan şikâyetçi.
Geçtiğimiz günlerde Kadıköy Life sosyal
medya hesaplarında yayınlanan “Scooter
Denetimi” haberine ilişkin haber merkezimize
gelen yorumları sizler için derledik:
• Fenerbahçe Parkı’nda da hep canımızı
kollamak zorundayız :) Hızlı ve kontrolsüz
giden scooterlar sebebiyle…
• Kaldırımdan giden motorlar ne olacak?
• Çok çok yerinde bir karar, kaldırımlar
yayalarındır!
• Ceza çözüm değil. Bisiklet yolları çoğalsın
ki sorun kendiliğinden çözülsün. Avrupa’daki
gibi geniş kaldırımların üzerinde
bisiklet yolu ayrılabilir.
• Hem sürücüler hem de yayalar için çok
tehlikeli, bence tamamen kaldırılmalı.
Şehrin alt yapısı ne zaman müsait olur
ise o zaman tekrar uygulamaya alınabilir.
Aynı şekilde diğer yorumlarda da belirtildiği
için motor sürücülerinin de kaldırım
kullanması yasaklanmalıdır.
• Scooter firmaları da ceza almalı. Bu
aletleri olur olmaz her direğe bağlama
özgürlüğünü kimden aldılar?
• Cadde boyunca bisiklet ve scooter
için şerit var, ayrıca son derece hızlı ve
dikkatsiz gidiyorlar. Kaldırımlara bırakıp
gittikleri araçlar yüzünden bebek arabası
ve tekerlekli sandalye geçişini imkânsız
hâle getiriyorlar.
• Sadece scooterlar olsa iyi, Göztepe’de
üstümüze süren motorlar ne olacak? Asıl
onlar için acil bir önlem alınmalı!
• Parklara scooter giremez tabelası konmuş
ama direklerine scooterlar bağlanmış!
İsveç’in başkenti Stockholm’de
elektrikli scooter sayısının gelecek
yıldan itibaren yarıya indirilmesi
kararı alındı. Scooter sayısı 13 bine
düşürülürken, cuma ve cumartesi
günleri en fazla saatte 15 kilometre
hız yapılmasına müsaade edilecek.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 19
Çevre
Maltepe Meydan Projesi’nde
ilk kazma vuruldu
HABER MERKEZİ
Maltepe Meydan Yayalaştırma ve Tünel
Projesi’nin ilk etabı başladı. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi tarafından gerçekleştirilecek
çalışma kapsamında, Maltepe merkez
bölgesinde 600 metrelik tünel ile trafik yer
altına alınacak. Bu sayede Maltepe, 18 bin
metrekarelik yepyeni ve modern bir meydana
kavuşacak. Yeni yapılacak meydan,
tamamen yayalara açık olacak.
Maltepe’de 40 yılı aşkın süredir devam eden
meydan ve trafik sorunu ile ilgili Maltepe
Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi
harekete geçti. Yıllardır yapımı heyecanla
beklenen Maltepe Meydan Yayalaştırma
ve Tünel Projesi’nin ilk etap çalışmaları
başladı. Yaklaşık 2 yıl boyunca devam edecek
çalışma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
gerçekleştirilecek. Proje kapsamında
Bağdat Caddesi’nin Maltepe merkez bölgesinde
yapılacak olan alt geçit çalışması ile
araç trafiği, Plaj Yolu Sokak ile İkinci İlkokul
Caddesi arasında yer altına alınacak. Böylece
bu bölgede kesintisiz bir ulaşım sağlanacak.
D-100 Karayolu ile sahil yolu bağlantısı için
önemli olan İnönü ve Feyzullah Caddelerinde
trafik akışı devam edecek.
TRAFİĞİN YANI SIRA ALT YAPI
SORUNLARI DA ÇÖZÜLECEK
Çalışmalar, alt geçidin giriş-çıkışı ile beraber
yaklaşık bin metre uzunluğundaki bölgede
yürütülecek. Bu kesimin 550 metre
uzunluğundaki kısmında ise araç trafiğinin
yer altına alınması planlanıyor. Bu sayede
bölge, toplam 18 bin metrekarelik yayalaştırılmış
alana kavuşacak. İBB, bu çalışmaların
yanında bölgedeki alt yapı hatlarını da
yenileyecek. Böylece uzun yıllardır yaşanan
alt yapı sorunları da ortadan kalkacak.
ALTERNATİF GÜZERGÂHLAR BELİRLENDİ
İlk etabına 8 Kasım’da başlanan çalışmalar
kapsamında, Atatürk Caddesi ile Adalı
Sokak arası Kadıköy istikameti, 35 gün
süreyle trafiğe kapatılacak. Bu süreçte trafik
akışı, Atatürk Caddesi ve Adalı Sokak üzerinden
sağlanacak. İlk etap çalışmalarının
tamamlanması ile ikinci etap çalışmalarına
geçilecek. Bu süre içinde Plaj Yolu Sokak
ile Atatürk Caddesi arası Kartal istikameti,
trafiğe 20 gün süreyle kapatılacak. Bu
süreçte trafik, Kadıköy istikametinde iki
yönlü olarak akacak. Çalışmaların devamı
trafik sirkülasyonu, yaya ve araç trafiğini
en az etkileyecek şekilde etaplar hâlinde
yapılacak. Projenin yaklaşık iki yıl içerisinde
tamamlanması planlanıyor.
BAŞKAN KILIÇ’TAN EKREM
İMAMOĞLU’NA TEŞEKKÜR
Maltepe halkının 40 yılı aşkın süredir bu
çalışmayı beklediğini belirten Maltepe
Belediye Başkanı Ali Kılıç, ilk göreve
geldiğinde sorunu çözmeye söz verdiğini,
ancak İBB’nin yeni yönetiminin bu çağrıya
kulak verdiğini vurgulayarak, şunları ifade
etti: “2014 yılında Maltepe’yi yönetmeye
talip olduğum gün, meydan projesi için söz
verdim. 8 yıldır İBB’nin kapısını defalarca
aşındırdım, dönemin belediye başkanlarına
sunum yaptım. Son olarak Ekrem İmamoğlu
başkan seçildiğinde, projeyi kendisine
anlattım. Hemen gerekli hazırlıkların
yapılması için talimatı verdi. Daire başkanlarımızla,
belediyemizin müdürleriyle hep
birlikte uzun bir hazırlık çalışması yaptık.
Ve sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ekipleri, ilk kazmayı vurdu. Teşekkür ediyorum.
Bu süreçte inşaat çalışmaları sırasında
vatandaşlarımız biraz sıkıntı yaşayabilir
ama sonunda Maltepe’nin meydan ve trafik
sorunu kalıcı bir çözüme kavuşacak.”
20 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Çevre
Kalamış Yat Limanı ihalesine
tepkiler sürüyor
HABER MERKEZİ
Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi’ne
ait Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nın
işletme hakkının 40 yıl süreyle özelleştirilmesi
için Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nda
pazarlık usulüyle ihale yapıldı. İhale, 2
milyar 531 milyon TL ile en yüksek teklifi
veren Tek-Art Kalamış ve Fenerbahçe Marmara
Turizm Tesisleri Anonim Şirketi’nde
kaldı. Konuya ilişkin Cumhurbaşkanı kararı
Resmi Gazete’de yayımlandı.
Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı,
Kadıköy Belediyesi’nin de ihaleye girmek
istediğini, fakat ihaleye alınmadıklarını
söyledi ve “Burayı biz betona, ranta teslim
etmeyeceğiz” diyerek özelleştirme kararına
tepki gösterdi. Odabaşı, şu açıklamalarda
bulundu:
“Biz, Özelleştirme İdaresi’nin Kalamış Yat
Limanı ile ilgili yaptığı her şeye karşıydık.
Yapılan imar planı değişikliğine karşıydık,
buranın özelleştirilmesine karşıydık. Çünkü
buranın kamuya terk edilmesini, yani Kadıköy
Belediyesi’ne verilmesini istiyorduk.
Gerekçemiz de şuydu: Burayı 1984 yılında
Kadıköylülerin parasını harcayarak biz inşa
ettik. Buranın tekrar Kadıköy Belediyesi’ne
iadesini istemiştik ama ne yazık ki ne
iademiz kabul gördü ne de bu özelleştirme
uygulaması iptal edildi. Fakat sonra; ‘Bizi
ihaleye alın, eğer gerçekten satma niyetiniz
varsa, burayı biz satın alalım’ dedik. Fakat
ne yazık ki o da kabul görmedi. Belki ben
bugünkü teklif edilen rakamdan daha
yüksek bir rakam teklif edecektim, neden
Özelleştirme İdaresi bizi kabul etmedi? Neden
rakamın daha da yükselmesi için çaba
sarf etmediler?
TEKLİFİMİZLE PARANIN KAMUYA
KALMASINI SAĞLAYACAKTIK
2-3 yıl önce yapılan ihaledeki rakamın dolar
karşılığı 664 milyondu. Bugün son verilen
teklif, 2 milyar 531 milyon TL, kaba bir
hesapla 300 milyon dolara geliyor. Yani bir
önceki alınan teklifin de yarı fiyatına verildi.
Niye bu kadar acele ediyorsunuz, derdiniz
ne? Bir şeyi satacaksanız, en yüksek fiyata
satmanız gerekir. Neden Kadıköy Belediyesi’nin
teklifini almadınız? Belki biz yüksek
bir teklif verecektik. Biz belki Kadıköy
halkıyla beraber dayanışmayla bu rakamın
çok çok üzerinde bir teklif verip, bu paranın
kamuya kalmasını sağlayacaktık, neden bizi
ihale dışı bıraktınız?
KARARI ANAYASA MAHKEMESİ’NE
GÖTÜRECEĞİZ
Burada sadece nihai pazarlık bitti, bizim
mücadelemiz bitmedi. Bizim davalarımız
devam ediyor. Bugün itibariyle ihalenin bu
rakamı belli olduktan sonra, benim anayasa
hukukçularıyla yapacağım bir toplantım var.
Bu süreci Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz.
Çünkü Anayasa’nın en önemli ilkesi olan
eşitlik ilkesine aykırı davranıldı, Kadıköy
Belediyesi ihale dışı bırakıldı. Şeffaflığa
aykırı davranıldı, bizim teklif vermemiz
engellendi. Bu ihaleyi yaptılar ama ne
yapacaklarını halen bilmiyoruz. Burayı biz
betona, ranta teslim etmeyeceğiz ve buraya
kimsenin çökmesine müsaade etmeyeceğiz.
Bu mücadele bitmedi; olanca hızıyla,
bütün gücümüzle devam edecek.”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 21
Aktüel
Boyner’den Erenköy’de yepyeni bir deneyim alanı;
BOYNER CADDE
HABER MERKEZİ
1998 yılından bu yana Şaşkınbakkal’da
bulunan mağazası ile keyifli alışverişin ve
Bağdat Caddesi’nin buluşma noktası olan
Boyner, Erenköy’deki yeni yerinde hizmet
vermeye başladı. “Hayatı büyük yaşa, cesur
yaşa” mottosu ile açılan Boyner Cadde;
yenilikçi konsepti, barındırdığı ilklerle perakende
sektöründe bir dönüm noktasına
imza atarak; deneyim odaklı mağazacılığı
teknoloji, sanat, sürdürülebilirlik ve spor ile
buluşturuyor.
Koşulsuz müşteri mutluluğu teknolojilerini
ve müşteri deneyimini odağına koyan
Boyner, Erenköy’de açtığı 5 bin metrekare
alana yayılan 5 katlı mağazası ile geleceğin
deneyim mağazacılığını İstanbul’a getirdi.
Beş duyumuzun ötesine hitap eden teknolojiyi
yaratıcılıkla harmanlayan ve tüketici
deneyimini yaşam deneyimi hâline getiren
Boyner Cadde; “minimum atık, minimum
israf” ve “maksimum mutluluk” hedefliyor.
Müşterilerine sürdürülebilir, doğa dostu, yaratıcı,
yenilikçi, samimi, doğal bir atmosfer
ve sporla iç içe yaşam alanı sunan Boyner
Cadde, Boyner’in hâlihazırda sunduğu
dinamik ve yenilikçi ürünlerle birlikte bu
mağazaya özel yeni marka ve koleksiyonları,
çok özel bir ortamda moda severlerle
buluşturuyor.
SOKAK VE HAYATLA
İÇ İÇE BİR DENEYİM MERKEZİ
Boyner’in yeni mağazası, yaşamın akışı ve
İstanbul’un dinamizmiyle iç içe bir deneyim
fırsatı sunuyor. Mağaza; ziyaretçilerine
sokakla, hayatla iç içe, doğal
ve hayatın akışıyla uyumlu
olduğu gibi sürprizlerle
dolu bir hareket alanı
açıyor. “Mükemmel
dekore edilmiş
ve ışıklandırılmış”
mağazacılık kalıplarını yıkan Boyner
Cadde; en doğal hâliyle yaşayan, öğrenen
ve öğrendikçe gelişen, kendini yenileyen,
üretimin 7/24 devam ettiği bir yaşam alanı
yaratıyor, kendini gizlemiyor, tüm çıplaklığı,
doğallığı ve samimiyetiyle dostane bir
ortam sunuyor. Sunduğu interaktif, orijinal,
beklenmedik ve güvenilir alışveriş ve yaşam
deneyimiyle misafirlerini özel ve evinde hissettirmeyi
başaran Boyner Cadde, gündelik
hayatın küçük detaylarını heyecan verici,
keyifli, zengin ve unutulmayacak “anılar”
hâline getiriyor.
BAĞDAT CADDESİ’NE
HAREKET VE ENERJİ KATACAK
“Hayatı büyük yaşa, cesur yaşa” mottosu
ile açılan Boyner Cadde, sporu da büyük
yaşamaya davet ediyor. Mental ve fiziksel
sağlık için sporun önemiyle ilgili farkındalık
yaratmak isteyen Boyner, Boyner Cadde’de
düzenleyeceği farklı spor etkinlikleri ile
Bağdat Caddesi’ne hareket ve enerji katacak.
Sporu sürdürülebilirlikle de buluşturan
mağazada, yaşam ve deneyim alanlarında
pedal çevirdikçe elektrik
üretimi yapan iki adet
bisiklet bulunuyor.
Misafirler bu
bisikletleri
Eren Çamurdan
kullanarak bir yandan hareket ederken,
diğer bir taraftan telefon şarj edebilecek.
“SADECE BİR MAĞAZA DEĞİL, BİR YAŞAM
ALANI TASARLAMAK İSTEDİK”
Boyner Cadde ile geleceğin mağazacılık konseptini
hayata geçirdiklerini belirten Boyner
Büyük Mağazacılık CEO’su Eren Çamurdan,
şunları ifade etti: “Müşteri deneyimini en öne
koyan Boyner Cadde’de geleceğe dönüyor,
geleceğin deneyim mağazacılığını bugüne
getiriyoruz. Boyner Cadde’nin hem bizim
için hem de perakende sektörü için bir milat
olduğunu düşünüyoruz. Doğa dostu, sürdürülebilir
bir yaklaşımla birlikte teknoloji,
sanat ve sporu odağına alan Boyner Cadde
ile sadece bir mağaza değil, sokakla iç içe
yaşayan samimi bir yaşam alanı tasarlamak
istedik. Burada misafirlerimize içten
ve doğal bir ortamda iyi zaman geçirirken,
yepyeni deneyimler edinme fırsatı yaratıyoruz.
Boyner Cadde’yi Bağdat Caddesi’nin
doğal bir uzantısı hâline getiriyor, sınırları
kaldırıyor, böylelikle perakendeyi sürdürülebilirlikle,
teknolojiyle, sanatla, sporla, sohbet
ve eğlenceyle buluşturuyor, misafirlerimizi
samimi bir ortamda ağırlamayı hedefliyoruz.
23 yıllık Bağdat Caddesi
sakini olarak Boyner Cadde’nin yeni
yerinde ve çığır açan bu yepyeni
konseptiyle müşterilerimiz ve
Boyner arasındaki duygusal
bağı derinleştireceğine
yürekten inanıyoruz.”
22 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Detaylı bilgi bilgi www.teknosa.com/hizli-teslimat adresinde.
Kapak
Kadıköy’ün tarihi,
Haydarpaşa’da
yeniden yazılıyor
Helenistik,
Roma, Bizans,
Osmanlı ve Cumhuriyet
dönemlerine ait
miraslar
barındırıyor
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın ortak yürüttüğü, Haydarpaşa
Garı’nın hemen arkasındaki 300 dönümlük arazide gerçekleştirilen kazılarda Klasik, Helenistik,
Roma, Bizans, Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerine ait kalıntılar elde edildi.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından başlatılan arkeolojik kazılar sırasında, şu ana dek
“Körler Ülkesi” olarak bilinen Khalkedon (Kadıköy) antik kentine ait mimari kalıntılar,
mezarlar, binlerce obje, kilise, hamam ve çok sayıda sikke bulundu.
24 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kapak
PINAR BALTACI
Kadıköy’ün zengin yeryüzü tarihi, bir süredir
yeraltı dünyasının gizemiyle birleşiyor. Sadece
Kadıköy değil, tüm İstanbul’un tarihine
ışık tutan Haydarpaşa arkeolojik kazıları
son 3 yıldır sürüyor. Kadıköy’ün çeşitliliğine
çeşitlilik katacak kazılarda hem Helenistik,
Roma ve Bizans, hem de Osmanlı ile Cumhuriyet
dönemlerine ait kalıntılar mevcut.
“Körler Ülkesi”, İstanbul’un sayfiyesi, sanatçıların
ve kültür insanlarının evi Kadıköy… Geçen
yıllar misyonunu geriletmedi, daha da büyük
zenginlikler kattı. Bu zenginliklerin hepsi,
gözümüzün görebileceği yakınlıkta değil.
Yerin altında katman katman birikmiş tarihin
adresi; Haydarpaşa Tren Garı… Reyonların
hemen arkasındaki açık alanda hummalı
bir çalışmayla yıllardır süren kazılar, bizlere
binyıllar öncesinden sesleniyor. M.Ö. 5. yüzyıla
kadar uzandığı tespit edilen kazılarda eski
kilise kalıntıları, sikkeler ve toplu mezarlar,
öne çıkan bulguların sadece bazıları.
Geçen 3 yıllık zaman diliminde 140 bin
metrekarelik alanın 68 bin metrekaresindeki
çalışmalar tamamlandı ve peronlar kaldırıldı.
Tüm bu hummalı arkeolojik kazıların detaylarını,
İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü
Rahmi Asal’dan dinledik. Asal, çalışmaların
büyük bir titizlikle sürdüğünü ifade ederken,
bulguların önemine dikkat çekti. Araştırmacı-Yazar
Erhan Altunay ise Haydarpaşa’nın
tarihsel gerçekliğinin yanı sıra gizli kalmış
dinamiklerini şu sözlerle yorumladı: “Burada
bulunan en eski mimari eserler, M.Ö. 3.
ve 4. yüzyıllara kadar gidiyor. Hatta ele geçirilen
onbinin üzerindeki sikkelerin içinde
bundan da eski tarihe, Khalkedon şehrinin
ilk sikke basımına kadar gidenleri var.” Ünlü
gezi yazarı Saffet Emre Tonguç da Cumhuriyet
döneminde de kalbimizde yer etmiş
Haydarpaşa’ya olan özlemini dile getirerek,
son tarihsel gelişmelere dair bilgiler sundu.
Yeryüzünün güzellikleri kadar artık kayıplara
karışmış bir dünyaya da sadık kalan
ve kucak açan Kadıköy’e bu defa kendi
dünyamızdan değil, dünya medeniyetlerinin
penceresinden bakıyoruz. Onların bize
fısıldayacakları, bizlerin ise tüm dünyaya
anlatacakları var. Başlıyoruz…
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 25
Kapak
“ Haydarpaşa Garı,
bir ören yeri havasına büründü”
İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Rahmi Asal: “Artık bu alanda kazılarla beraber kalıntıların
korunmasına yönelik çalışmaları da başlatmamız gerekiyor. Biz şu an ona odaklanmış durumdayız.”
Arkeolojik çalışmaların son bulmasının ardından ‘gar’ işlevini sürdürmesi beklenen
Haydarpaşa’nın bir bölümünün açık hava müzesine dönüştürüleceği de gündemde!
Haydarpaşa Garı’nın arkasında bulunan peronlar,
menfez, İbrahimağa ve İbrahimağa
manevra bölgelerini içine alan alanda yürütülen
çalışmalarda ortaya çıkan buluntularda,
antik şehre ait önemli ipuçları da elde
edildi. 13 Mayıs 2018 tarihinden bu yana
devam eden çalışmalara dair açıklamalarda
bulunan İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü
Rahmi Asal, tren istasyonunun arkasında
bulunan alanda büyük bir ekiple ve titizlikle
faaliyet gösterdiklerini belirtti.
“İstanbul için çok özel bir alan ortaya çıkarıldı”
diyen Asal, sözlerine şöyle devam etti: “Haydarpaşa
Garı’nın arkası, neredeyse bir ören
yeri havasına büründü. Çalıştığımız alan, bugünkü
Kadıköy’ün antik dönemdeki adı olan
Khalkedon’un batı limanı içinde. Çok önemli
kalıntı ve buluntulara rastlandı. Bunlardan biri
‘Opus Sectile’ döşemeli özel bir konut. Hamamıyla
birlikte değerlendirdiğimiz bir yapı,
M.S. 5. yüzyıla tarihleniyor. Azize Bassa Kilisesi
(Sainte Bassa Kilisesi) diye antik kaynaklarda
modern araştırmacıların yayınlarında da
geçen, Bizans dönemi için önemli bir kalıntı.
Onun bir bölümüne rastladık.
KAZILARDA ÇOĞUNLUKLA
BİZANS DÖNEMİNE RASTLIYORUZ
Apsisinin içinde çoklu, yaklaşık 28 bireyin
gömüldüğü bir toplu mezar ortaya çıkarıldı.
Helenistik döneme ait bir platform,
muhtemelen bir mezar anıtına ait kaide
bulundu, hemen yanında bir lahitle beraber.
Bununla birlikte çok sayıda küçük
buluntu elde edildi. Özellikle İstanbul
için gerçekten inanılmaz bir rakam olan
yaklaşık 12 bin sikke; altın, gümüş, bronz
sikke elde edildi ki bunların içerisinde en
Rahmi Asal
26 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kapak
önemlisi de M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenen,
Kadıköy’ün ilk sikkelerinden bir tanesi
olarak tespit edildi. Daha öncesinde var
olan buluntulardan biri ama burada, ilk
kez arkeolojik kazıda ortaya çıkması, bilgi
vermesi açısından önemli. Çok sayıda amfora,
kandil ve günlük yaşama ait buluntular
ortaya çıkarıldı. Bahsettiğim sikke çok
önemli. Helenistik döneme ait mezar anıtı,
platformu, kaidesi de öyle. Toplu mezar,
Azize Bassa Kilisesi’nin kalıntısı ve sikkeler
de yine önemli bulgulardan. Kazılarda çoğunlukla
erken Bizans dönemine ait kalıntılara
rastlıyoruz. Bunun yanında Osmanlı
dönemine ait yapılaşmalar da var.”
“KRONOLOJİK BİR YERLEŞME HÂKİM”
M.Ö 5. yüzyıldan, Khalkedon’un ilk kent
sikkelerinden birinden başlayarak günümüze
kadar kesintisiz bilgiler elde edildiğini
vurgulayan Rahmi Asal; “Klasik dönem,
Helenistik dönem, Roma dönemi, Bizans
dönemi, Osmanlı dönemi ve geç Osmanlı
dönemine ait, hatta erken Cumhuriyet
dönemine ait kalıntıları burada tespit ettik.
Yani kesintisiz kronolojik bir yerleşme
dönem dönem de olsa var. Şu anda alanın
doğal kodu olan tren istasyonlarının
peronlarının ve rayların hemen başladığı
koddan kimi yerde yaklaşık 2 metreye, kimi
yerde 30-40 santimetreye indik. Burada
her döneme ait yoldan hamama, bir küçük
konuta, bir saray kalıntısından bir ayazmaya
ait kalıntılar ortaya çıkarıldı. En yüksek
kazımız 2 metre civarında” ifadelerini
kullandı.
“TARİH VERMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Bu tür kazıların Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
hedefleyip, planlayarak yaptığı kazılar
olmadığını, burada Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı’nın bir projesine bağlı olarak
çalıştıklarını aktaran Asal; “Daha çok da
o projenin bizi yönlendirdiği ya da çıkan
arkeolojik kalıntılara göre bizim projeyi yönlendirdiğimiz
bir süreç yaşanıyor. Yaklaşık
üç yıldır burada çalışıyoruz. Şu anda yeni bir
proje üzerinde, çıkan arkeolojik kalıntıları
da değerlendiren ve projenin içine katan
yeni bir proje çalışmasının devam ettiğini
biliyoruz. O proje, önümüzdeki günlerde
bizim önümüze gelecek. Biz de Kültür ve
Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul Arkeoloji
Müzeleri Müdürlüğü olarak bu konudaki
kazı sonuçlarımızı, değerlendirme raporumuzu
Koruma Bölge Kurulu’na ileteceğiz.
Orada bu konu değerlendirilecek. Ona göre
de önümüzdeki süreç şekillenecek. Açıkçası
arkeolojik kazılar için bir tarih vermek çok
da mümkün değil” diye konuştu.
“GAR İŞLEVİNİ DEVAM ETTİRMELİ”
Haydarpaşa Garı’nın kentin en sembolik
eserlerinden, yapılarından biri olduğunu
belirten İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü
Rahmi Asal, hem arkeologların hem sanat
tarihçilerinin hem de vatandaşların önceliğinin
Haydarpaşa Garı olması gerektiğini ifade
etti. “Gar işlevini devam ettirmeli. Arkeolojik
kalıntılarımızı da buna entegre etmeliyiz. En
doğru tanımı bu şekilde yapabiliriz” diyen
Asal, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sadece
Kadıköy’den bahsetmeyeceğim, bugünün
İstanbul’undan bahsedelim. 800 bin yıllık
geçmişi olan bir şehir... Yani Yarımburgaz
Mağaraları, Fikirtepe, Yenikapı, Yunan,
Roma, Bizans’ıyla kentin ne kadar kıymetli
olduğunu, neresine bir kazma vurursanız
vurun, insanlık tarihine çok önemli tarihi ve
kültürel bilgiler, veriler sunan bir şehir olduğunu
bu kazılardan da anlamaya başladık.
Kadıköy özelinde konuşursak, Kadıköy için
antik kaynakların verdiği bilgiler dışında
arkeolojisi ve sanat tarihi ile ilgili bilgimiz
ne yazık ki azdı. Bu kazılar, somut arkeolojik
belgelerle Kadıköy tarihini yeniden yazıyor,
oluşturuyor diyebiliriz.”
AÇIK HAVA MÜZESİ,
KAPALI MÜZELER, SERGİ ALANLARI
Geçtiğimiz dönemlerde kazılara dair
açıklamalarda bulunan Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürü
Yalçın Eyigün ise alanın gar işlevini sürdürmesinin
yanında müzeye dönüştürebileceğinin
de müjdesini şu sözlerle vermişti:
“Arkeolojik kazılarımız devam ediyor. 250’yi
bulan işçimiz, 15 arkeologun denetiminde
ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nün
kontrolünde Koruma Kurullarının
kararları doğrultusunda çalışılıyor. Bundan
sonra sadece Haydarpaşa Garı değil, sadece
tren değil, Haydarpaşa Garı ve arkeolojik bir
kazı alanı, arkeolojik bir park, endüstriyel
miras müzemiz diye üç fonksiyon olmasını
planlıyoruz. Toplam alanımız 475 bin
metrekare. İşimiz bittiğinde sadece 75 bin
metrekaresi demiryoluyla ilişkili alanlar
olsun; gerisinde açık hava müzesi, kapalı
müzeler, sergi alanları ve seyir koridorları
olsun istiyoruz.”
AZIZE BASSA KILISESI
Azize Bassa Kilisesi’ne ait mimari kalıntıların
apsidal bir parçası duruyor.
O bölümde ayrıca bugüne kadar en
yüksek sayıdaki, 28 bireye ait iskelet
kalıntısına rastlanıldığı da edindiğimiz
bilgilerden. Aynı döneme ait içi
mermer kaplı bir mezar da bulunuyor.
Uzmanlar, bu mezarın muhtemelen
M.S. 6. yüzyıl erken Bizans dönemine
ait olduğunu düşünüyorlar. İçerisinde
ise 8 bireye ait iskelet elde edilmiş.
Bunlardan 3 tanesi belgelenip, kaldırılmış.
İkisinin erkek birey olduğu
belirlenmiş. Diğer 5 tanesinin çalışmaları,
arkeologlar tarafından devam
ettiriliyor. Bu çalışmalar sonucunda
iskeletlerin hastalıkları, ölüm şekilleri,
yaşları, cinsiyetleri ile ilgili bilgilerin
elde edileceği düşünülüyor. Özellikle
ölü hediyesi, mezar hediyesine denk
gelinme durumunda tarihlendirme
anlamında da daha kesin bir bilgi vermenin
mümkün olacağı söyleniyor.
DUVAR DIPLERINDEKI OCAKLAR
VE MADEN ERGITME POTALARI
Kazı çalışmaları sırasında en son
ortaya çıkarılan mekânlardan birinin
M.S. 5-6. yüzyıla ait taş tuğla örgülü
bir yapı kalıntısı olduğu da aktarılan
bilgilerden. Peronların kaldırılmasıyla
ortaya duvar dibine yapılmış olan
ocaklar ve maden ergitme potaları
çıkmış. Tahminlere göre burayı bir ergitme
atölyesi olarak kullanıyorlardı.
Uzmanlar, potaların büyüklüğü ve yapının
bugüne kadar sağlam ulaşmasını
‘enteresan’ olarak nitelendiriyor.
Malzeme analizleriyle birlikte dönem
bilgisine ulaşılacağı öngörülüyor.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 27
Kapak
Yüzyıllar içerisinde değişen
misyonuyla Haydarpaşa
Paganizm ve ezoterik öğretiler araştırmacısı,
yazar Erhan Altunay ile kapalı kapılar
arkasındaki Haydarpaşa’yı konuştuk. Haydarpaşa’nın
hem günlük yaşam içerisindeki
misyonunu hem de tarihi işlevini değerlendiren
Altunay, sorularımızı büyük bir özenle
yanıtladı.
Erhan Altunay
Erhan Bey, öncelikle sizden
Haydarpaşa’nın İstanbul için önemini
dinlemek isteriz. Anadolu’nun uzun
yıllar İstanbul’a açılan kapısı olan
Haydarpaşa’yı siz nasıl anlatırsınız?
Haydarpaşa nasıl anlatılır ki? Buradan
“şimendifer” geçmeden önce Haydarpaşa
Çayırı, Kadıköy’ün en önemli mesire yerlerinden
biriydi. Sünnet düğünleri, kutlamalar,
gösteriler yapılır; ister Müslüman, ister
gayrimüslim pek çok kimse buraya yeşilliğe
koşardı. Haydarpaşa adı, Kadıköy gibi en
eski zamanlardan beri bilinen bir isimdi.
Haydarpaşa, adını 16. yüzyılda yaşamış
olan, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim
dönemi vezirlerinden Haydar Paşa’dan
almıştı ve burada paşanın bir konağı vardı.
Düşününce, Haydar Paşa’nın konağının
burada olmasının o dönem için ne kadar
önemli olduğu ortaya çıkar. Bir de o dönemki
güzelliğini gözümüzün önüne getirirsek,
daha da iyi anlarız. Kadıköy Rıhtımı’ndan
itibaren koskoca bir çayır düşünün; içinden
bir zamanlar Himerios, sonraları Haydarpaşa
Deresi, Ayrılık Çeşmesi Deresi ya da Seyit
Ahmet Deresi diye adlandırılan dere geçiyor
ve etrafı av hayvanları ile dolu…
Peki, çayırın tarihinde yeni bir sayfa
açıldığı dönemler ne zamana denk gelir?
1872’den itibaren çayırın tarihinde yeni bir
sayfa açılır. Demiryolları şebekesi, lojmanlar
ve gar, bir anda çayırı doldurur. Çayırın
türbeleri bile bu yapıların arasında kalır.
Gar belki de Ayrılık Çeşmesi’nin uzağında
ayrılanların kavuştuğu bir yer de olmuştur.
Anadolu’dan gelenler İstanbul’a kavuşurken,
eski Türk filmlerinin görüntüleri canlanır;
tahta bavulu ile emektar merdivenlerden
inenler şehrin kalabalığına karışırken,
Haydarpaşa arkalarından bakar.
Bu satırları yazarken benim de anılarım
canlanır ve Ankara’da okuduğum yıllarda
Anadolu Ekspresi’ne yetişmek için garda
nasıl koştuğum, sisli anıların içinden
gözümün önüne gelir. Bu nedenledir ki
İstanbul, karşısındaki Haydarpaşa ile birlikte
anılır Anadolu’dan gelenler için. Garın
28 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kapak
içindeki sıradışı süslemelere bile bakmadan
geçenlerin aklında İstanbul’a kavuşmak
vardır. Yaşanmışlıklar Haydarpaşa’ya karışırken,
burada yeni bir hayat başlar. Bugün
ise Haydarpaşa, bütün bu bilinenlerden
öncesinden sakladıklarını aşikâr etmekte
ve Kadıköy tarihi, daha doğrusu Khalkedon
yeniden yazılmakta.
Haydarpaşa’da yapılan kazılarda Klasik,
Helenistik, Roma, Bizans, Osmanlı ile
Cumhuriyet dönemlerine ait kalıntılar
elde edildi. Bu çeşitliliğe dair neler
söylersiniz?
Bir zamanlar Byzantion ve Khalkedon, boğazlara
hükmeden iki şehirmiş. Tarihe baktığımızda,
bu iki şehrin kaderi hep beraber
gitmiş. Bu açıdan baktığımızda, Kadıköy de
İstanbul gibi seneler boyunca tamamen bir
süreklilik içinde iskân edilen bir şehir olmuş.
Burada bulunan en eski mimari eserler,
M.Ö. 3.- 4. yüzyıllara kadar gidiyor. Hatta ele
geçirilen onbinin üzerindeki sikkelerin içinde
bundan da eski tarihe, Khalkedon şehrinin ilk
sikke basımına kadar gidenleri var.
Alan, bu dönemlerden itibaren yoğun
olarak iskân edilmiş ve Roma kalıntılarının
yanında Helenistik döneme ait mimari
yapılar da gün yüzüne çıkmış. En yoğun
yapılaşma ise Bizans döneminde olmuş.
Bunun dışında, 1204 yılında burada
Haçlı ordularının konakladığı ve ardından
Üsküdar’a geçtiği bölge Türklerin eline geçtikten
sonra bazı binaların zarar gördüğü
söylenebilir. Bu buluntular, bu alanın Grek
döneminden beri var olduğunu gösteriyor;
yani bu alan düzlük olarak eski dönemlerde
gelen alüvyonlardan meydana
gelmemiş. Ancak derenin taşıdığı alüvyonlar,
burayı Osmanlı döneminde kapamış ve
çayır olmasına sebep olmuş. Bu nedenle
de Osmanlı sonrası yapılara rastlamak
olası görünmüyor.
Tabii Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi
buluntuları her zaman çıkıyor. Bölgenin
Osmanlı öncesinde bu kadar yoğun iskân
edilmesi de tarihçilerin surların içine hapsettiği
Khalkedon şehrinin ağırlık merkezinin
buraya kaymasını sağlıyor. Özellikle
Bizans’ın ünlü Azize Euphemia ve Azize
Bassa’ya adanmış yapılarının da burada
olması, buraya verilen çok büyük önemi
gösteriyor. Bu bağlamda, bölgenin tarihi
Grek dönemlerine kadar giderken, belki de
İstanbul’da olduğu gibi Neolitik ve sonrası
yerleşimlerini de barındırıyor olabilir.
Özellikle Fikirtepe, Pendik, Küçükbakkalköy
ve civar buluntulara bakıldığında bu hiç de
olanaksız gözükmemekte.
Son olarak, bölgenin Pagan çağındaki
değerine ilişkin neler söylersiniz?
Khalkedon şehrinin Pagan tarihinin çoğu
yazılı kaynağından biliniyor olması, bu
alanı da önemli kılmakta. Kadıköy’de birçok
Pagan tapınağının olduğu bilinmekte...
Bugün bu tapınaklardan iz kalmamış olsa
da kayıtlarda durmakta. Özellikle Hekate ya
da Poseidon gibi İstanbul’da popüler olan
tanrıça ve tanrı kültlerinin varlığı önemlidir.
Fenerbahçe’de Hera Tapınağı olması, Khalkedon’un
kültürel alanını da göstermekte.
Öte yandan, Khalkedon sikkelerinde ya da
Çiftehavuzlar mezar stelinde rastladığımız
üç ayaklı kazan da buralarda bir bilicilik
merkezinin ipuçlarını vermekte. Haydarpaşa
alanı olarak baktığımızda, burada Afrodit
altarı ya da tapınağı olduğu düşünülmekte.
Hatta başka tapınak ya da altarların çıkması
şaşırtıcı olmayacaktır.
Tabii Hristiyanlık öncesine ait her yapının
incelenmesi, bu tarihe büyük katkıda
bulunacaktır. Kadıköy’ün Pagan ve Bizans
dönemine ait kalıntılar, büyük bir hızla yok
edilmekte. Sadece ortada dolaşan ihbarlara
baktığımda çok eserin yok olduğu, çok
kalıntının üzerine beton dökülerek binaların
altında yok edildiği, en çok konuşulan konulardan.
Şehrin hafızasını, mekânın hafızasını
geri dönüşsüz yok etmenin cinayetten farkı
yoktur ve herkes bu konuda uyanık olmalıdır.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 29
Kapak
Taşı toprağı altın!
Ünlü gezi yazarı Saffet Emre Tonguç ise Haydarpaşa paylaşımında bölgenin arkeolojik gelişmelerine
dikkat çekerken, sayısız filme ve fotoğrafa konu olan bu özel bölgeye olan özlemini dile getirdi.
Saffet Emre Tonguç
• İstanbul’a göç dalgasının yaşandığı
yıllarda çokça kullanılırdı bu “Taşı toprağı
altın” tanımı. Bence İstanbul’u çok güzel
anlatıyor, fakat başka bir açıdan... Evet,
bu şehrin taşı toprağı altın ama bana göre
sakladığı eşsiz tarihten geliyor o altın
değeri. Dünyada bu kadar imparatorluk
kalıntısına katman katman rastlayabileceğiniz
başka bir şehir yok.
• Haydarpaşa Garı’nın olduğu alanda 3 yıldır
yürütülen arkeolojik kazılarda yol yarılandı
sayılır. Şimdiye dek aynı alanda Helenistik,
Roma, Bizans, Osmanlı ile Cumhuriyet
dönemlerine ait miraslar bulundu.
• Hedef, kazıların 2 yıl içinde tamamlanması.
Bittiğinde Kadıköy’ün en merkezi noktasında
çok kıymetli bir arkeolojik park
ve açık hava müzesi de olacak. Şimdilik
gelişmeleri takipteyiz; heyecanla...
• Geçtiğimiz günlerde çok önemli yeni
kalıntılar ve buluntular gün yüzüne çıktı.
5. yüzyıla tarihlenen ve hamamı da olan
bir özel konut, Bizans döneminden kalan
Azize Bassa Kilisesi, toplu mezar, bir
döküm atölyesi, Osmanlı döneminden
bir çeşme ve yeni sikkeler bulunanlar
arasında.
• Kazılarda bulunan sikke sayısı 20 bini geçti!
Üstelik içlerinde M.Ö. 5. yüzyılda basılan
Kadıköy’ün ilk sikkelerinden biri de var.
• 2. Dünya Savaşı döneminde yapılan bir de
sığınak çıktı ortaya. Olası bir saldırı durumunda
askerleri korumak için inşa edilmiş.
2 metre genişliğe sahip sığınağın elektrik
panoları, tuvaletleri gibi bölümleri duruyor.
• Haydarpaşa Garı, bence İstanbul’un en
güzel yapılarından biri... Sayısız fotoğrafa,
filme ev sahipliği yapmış bir İstanbul
simgesi. Onu tekrar asıl işleviyle görmeyi
çok özledik. Çalışmalar bittiğinde hasret
de bitsin diye dileyerek bekliyoruz.
30 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kapak
Haydarpaşa Eski Pasaport Dairesi
Rıhtımın Haydarpaşa bölgesinden görünüşü
Haydarpaşa Limanı ve
gar alanının unutulmuş
yapıları
Haydarpaşa Rıhtım İdaresi Binası
NURETTİN EDİZ
Bütün İstanbulluların ama özellikle biz
Kadıköylülerin hizmete girmesini büyük bir
özlemle beklediği Haydarpaşa Garı’nın geleceği
hakkında sanırım hiç kimsenin net bir
fikri yok. Son birkaç yıldır gazete manşetlerine,
TV haberlerine gar alanındaki arkeolojik
kazılar sebebiyle konu olan Haydarpaşa, ne
olursa olsun gar olarak hizmet vermesini
beklediğimiz nadide bir yapıdır.
100 yıldan fazla bir süredir ayrılıkların,
kavuşmaların, felâketlerin, kutlamaların ev
sahipliğini yapmış olan Haydarpaşa Garı’nın
günün birinde derin bir sessizliğe gömülüp,
tıpkı bir zamanlar peronlarında birbirine el
sallayan yolcular gibi yalnızlıkla baş başa
kalacağını hiçbirimiz akıl edemezdik.
Haydarpaşa Kadın-Erkek Bekleme Salonu
Gar alanında uzun süredir yapılan arkeolojik
kazılar, Kadıköy’ün tarihine dair her gün
yeni bilgi ve belgeyi gün ışığına çıkarıyor.
Ülkemizin tamamı, kültürel anlamda
binlerce yıllık muazzam bir tarihin izlerini
taşıyor. Bizler bunun ne kadar farkındayız,
bu mirasa ne kadar sahip çıkabiliyoruz? İşte
asıl soru ya da sorun bu!
Kazılar sırasında raylar altında yatan
binlerce yıllık tarihi eserler ortaya çıkarılırken,
insan ister istemez düşünüyor;
“Peki, Haydarpaşa’da liman ve gar için inşa
edilmiş 100-150 yıllık yapılar ne durumda?”
Hiç uzatmadan söyleyeyim, İstanbul
Üniversitesi arşivinden edindiğim ve burada
paylaştığım fotoğraflarda gördüğünüz, oya
Haydarpaşa Polis Merkezi
Haydarpaşa Silo
gibi işlenmiş bu cânım yapıların büyük bir
bölümü yok edilmiş ya da harabe durumda!
Kısa süre önce “Kadıköy Ansiklopedisi”
Facebook sayfasında paylaştığım eski
Pasaport Dairesi Binası’nın son durumunu
görebilmek için alana girmek istedim, ancak
resmi yazışmadan olumsuz cevap aldım. Bu
arada gar çalışanları dahi arkeolojik kazılar
yüzünden alana giremiyormuş, en azından
bana söylenen bu. Fakat birkaç kişiden
öğrendiğim kadarıyla yapı hâlâ harabe
haldeymiş. Birkaç yıl önce de durumu böyleydi,
görkemli giriş bölümü zaten çok daha
önce yıkılmıştı.
Sizleri Haydarpaşa Garı ve liman alanındaki
yapıların ilk günlerdeki güzelliklerini belgeleyen
fotoğraflarla başbaşa bırakırken, bir
kez daha vurgulamak istiyorum; “Haydarpaşa
gardır, gar kalacak!”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 31
Aktüel
Sinematek’te
film gösterimleri
başladı
Kadıköy Belediyesi, 12 Eylül 1980 darbesiyle
kapanan Türk Sinematek Derneği’nden sonra
Sinematek ruhunu yeniden canlandırıyor.
Kadıköy’de Yoğurtçu Parkı yakınlarında inşası
tamamlanan Sinematek / Sinema Evi, aralık
ayında yapılacak resmi açılış töreni öncesi
gösterimlerine başladı.
Kadıköy Belediyesi, 25 Ağustos 1965 tarihinde
Onat Kutlar ve arkadaşları tarafından
İstanbul’da kurulan ve 1980 askeri darbesiyle
birlikte kapanan Türk Sinematek Derneği’nin
mirasını, derneğin ilk üyesi olan Jak
Şalom’un girişimiyle “Sinematek / Sinema
Evi” projesiyle yaşatıyor. Sinematek / Sinema
Evi, pandemi koşullarının dayattığı uzun bekleme
sürecinin ardından yeni binasında gösterimlerine
başladı. Aralık ayında yapılacak
resmi açılış töreni öncesi, Kadıköy Belediye
Başkanı Şerdil Dara Odabaşı ev sahipliğinde
bir tanıtım gecesi düzenlendi. Geceye; Onat
Kutlar’ın eşi Filiz Kutlar, Yılmaz Güney’in eşi
Fatoş Güney, Türk Sinematek Derneği’nin
kurucularından şair, yazar, çevirmen Cevat
Çapan, sinema dünyasından tanıdık simalar,
yönetmenler ve sinema eleştirmenleri katıldı.
“KADIKÖY’ÜN KÜLTÜR ATLASINA
BİR İŞARET KOYMUŞ OLACAK”
Gecede konuşan Kadıköy Belediye Başkanı
Şerdil Dara Odabaşı, “Sinematek / Sinema
Evi” projesini hayata geçirmenin mutluluğu
ve gururunu yaşadığını belirterek, sözlerini
şöyle sürdürdü: “Türkiye’de Sinematek’in
acısı tatlısıyla uzun bir macerası var. Bu
maceranın tamamı, mutluluk ve iyi hatıralar
üzerine kurulmuş değil ama bugün
mutluyuz. 12 Eylül’ün gadrine uğramış
bu eşsiz kurumun, 40 yıl sonra Kadıköy
Belediyesi’nin çatısı altında yeniden hayata
dönmesinin gururunu yaşıyoruz. Sinematek
/ Sinema Evi, hem sinema sanatına katkı
sağlayacak hem de Kadıköy’ün kültür atlasına
kıymetli bir işaret koymuş olacak. Atölye
ve sergiler olmak üzere çeşitli etkinliklerle
de takipçilerinin sinema kültürünü zenginleştirecek
bir kurum olacak.”
“40 SENELİK UZUN HASRET BİTİYOR”
Sinematek / Sinema Evi’nin Genel Sanat
Yönetmenliğini yapan yönetmen, akademisyen,
senarist Emin Alper de konuşmasında
şunları ifade etti: “Şu an kapılarımızı
açmamızda büyük katkıları ve emeği olan
Belediye Başkanımız Şerdil Dara Odabaşı’na
teşekkür ediyorum. Sinematek
kapandıktan 40 sene sonra, bu uzun hasret
bugün burada bitiyor. Bu, Jak Şalom’un bir
rüyasıydı. Kendisinin Kadıköy Belediyesi’ne
götürdüğü teklifin sonucunda proje haline
getirildi burası. Bir önceki dönemin Kadıköy
Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’na da
buradan teşekkür ediyorum. Bu tarihi bina,
aslına uygun olarak sıfırdan yapıldı ve Sinematek’in
hizmetine sunuldu.”
“SİNEMATEK, ÖZGÜR FİLMLERİN SESİ”
Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney’in de katıldığı
gece, Yılmaz Güney’in “Umut” filminin
gösterimiyle başladı. Programda konuşan
Fatoş Güney; “Sinematek, özgür filmlerin
bir sesi. Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filmindeki
hikâye, babasının yaşadığı gerçek bir hikayedir
ve 1970-71 yılında sansürün yakasına
yapıştığı filmlerden birisidir. Bugün hâlen
Yılmaz Güney filmlerine gizli bir sansür var.
Sinematek’in de bu konuda özel bir alan
açacağına ve sinema sanatına, Türkiye’nin
kültür ve sanat hayatına mutlaka değerli
katkıları olacağına inanıyorum” dedi.
BİRBİRİNDEN DEĞERLİ SEÇKİLER
SİNEMASEVERLERİ BEKLİYOR
Sinematek / Sinema Evi, sinemaseverlere
birbirinden değerli seçkiler sunuyor. 13
Kasım 2021-30 Ocak 2022 tarihleri arasında
izlenebilecek olan, Goethe-Institut İstanbul
ve Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel
Festivali işbirliğiyle hazırlanan ilk programın
odağında, dışavurumcu Alman sineması ve
sinema dünyasının öncü yaratıcı yönetmenlerinden
Metin Erksan var. Sinematek/
Sinema Evi, iki ya da üç aylık programlarla
seyircisine sinema tarihinin kilometre taşlarından
örülü seçkiler ve onlara eşlik eden
panel, konferans, sergi gibi etkinlikler sunacak.
Seçkilerde sinema tarihine yön veren ve
modern sinema dilinin oluşmasına büyük
katkılar sağlamış akımlar ve ekollere, toplu
gösterimlerle Türkiye ve Dünya sinemasının
büyük ustalarının filmlerine yer verilecek.
Kadıköy Belediye Başkanı
Şerdil Dara Odabaşı Emin Alper Fatoş Güney Filiz Kutlar
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 33
Aktüel
Üsküdar ve Balat’ın
akşam mezatları
İstanbul’a
güzellik
katıyor
CENAY TOPRAKKAYA
İstanbul’un Anadolu Yakası’nda Üsküdar Antikacılar
Çarşısı, Avrupa Yakası’nda da Fatih
ilçesindeki Balat semti, eski eşya tutkunlarını
buluşturan iki adresin başında geliyor.
Her akşam gerçekleştirilen mezatlar, eski
eşyaları yeni sahipleriyle buluşturuyor; eski
eşyaların yaşanmışlıklarını hayatlarına ortak
etmek isteyenleri bir araya getiriyor. Poğaça,
börek, akşam simidi ve sıcacık çay eşliğinde
hasbihâl edilirken, gözler merakla münadinin
satışa çıkardığı eşyaları takip ediyor.
Üsküdar ve Fatih Balat’ta antika ve değerli
kullanılmış eşyaların satıldığı dükkânlarda
aynı saatlerde düzenlenen mezatlar, insanların
tanışıp kaynaştıkları samimi ve sıcak
dostluklara kapı aralıyor. Rengârenk evleri
ve taş döşeli dar sokakları ile mütevazı
bir görünüme sahip tarih kokulu Balat’ta
ve İstanbul’un en eski kültür ve yerleşim
alanı Üsküdar’da gerçekleştirilen mezatlar,
eski eşyaların ruhunu bugüne taşıyan ve
modern hayatla harmanlayan antikacılar ve
bu tarihi sokaklarda gezinenlerin katılımıyla
her akşam saat 19.00’de başlıyor.
ANTİKA MERAKLILARI
“HASTALIKLARINI” YATIŞTIRIYOR
Gece yarılarına kadar devam eden ve her
şeyin haraç mezat satıldığı küçük dükkânlarda
antika meraklıları “hastalıklarını”
yatıştırırken, yolu buralara düşenler kapı
önlerinde dikilerek olan biteni anlamaya
çalışıyor. Eski eşyaların ruhunu seven
antikacılar, artık müdavimi hâline geldikleri
mezatları hiç kaçırmıyor; arkadaşlarıyla
buluşup sohbet ederken bir yandan işlerine
yarayacak, belki daha sonra birkaç misline
satacakları eşyaları almak için gözleri ve
kulakları münadiyi takip ediyor.
BİR NEVİ ZAMAN YOLCULUĞU
Neler satılmıyor ki bu dükkânlarda... Ahşap
oyma eserler, tamir edilen eski abajurlar,
radyolar, pikaplar, plaklar, şamdan ve gaz
lambaları, fincanlar, kupalar, saat ve gümüş
takılar, değerli-değersiz objelerden oluşan
koleksiyonlar, Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinden
bugüne ulaşmayı başarmış kitap
ve saatler, mutfak eşyaları, farklı kültürlerin
çay takımları ve dekoratif ürünler, insanları
bir nevi zaman yolculuğuna çıkarıyor.
“BAŞKASININ ÇÖPÜ,
ONLARIN HAZİNESİ OLABİLİR”
Üsküdar’da yaklaşık 5 senedir müzayede
sunuculuğu yapan Onur Dikici, eşyanın
enerjisinin insanı çağırdığına dikkat
çekerek, dolaşırken sebebi olmasa bile
içinde herhangi bir eski eşyayı alma isteği
olduğunu, bunu ilk kez Beyoğlu Antikacılar
Fuarı’nda deneyimlediğini söyledi. Böylece
mezatlarda münadilik yapmaya başladığını
ve eski ürünlerle kurduğu gönül bağını işe
dönüştürdüğünü anlatan Dikici, münadilik
yaparken tiyatro eğitimi almasının da büyük
etkisi olduğunu şöyle aktardı: “İşim bana
psikolojik olarak iyi geliyor ve insanlara
iyi hissettirdiğim için mutlu oluyorum. İki
aşırı uç insanın birbirine öfkeyle değil ama
teşhir edilen bir ürünü sahiplenmek için
verdiği mücadeleyi izleyebiliyorsunuz. Bu
da etraftaki insanlara eğlenceli bir ortam
sunduğu için yaşanan olay, gerginlikten
ziyade eğlenceye dönüşüyor. Sokakta birbirini
görse kafasını çeviren insanlar burada
canciğer olup, muhabbet edebiliyor. Ayrıca
o iki uç insan, bir ürünü aldıktan sonra o
ürün hakkında oturup sohbet edebiliyor.
Yani mezat, insanları buluşturan bir sosyal
aktivite dönüşüyor. Mezadın gerçekten çok
rahatlatıcı bir etkisi de var.”
34 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kent Hafızası
Haldun Taner hatıraları,
Müze Evi’nde sizleri
bekliyor
PINAR BALTACI
Kadıköy’ün en önemli değerlerinden biridir
Haldun Taner… Hem edebi eserleri hem
de Türk tiyatrosuna olan katkılarıyla tarihe
ismini altın harflerle yazdıran Taner, aynı
zamanda Kadıköy kent hafızası ve tarihi
için de hayli önemli bir isim. Kadıköy’ün
denize nazır güzel cephesindeki tarihi yapı
içerisinde Şehir Tiyatroları’na ismini veren
Haldun Taner, kuşkusuz Kadıköy’de ismi en
sık anılan duayenlerden.
Geçtiğimiz yıllarda Feneryolu’nda kurulan
Haldun Taner Müze Evi, kendisini merak
eden sanatseverler için doğru adres…
Küçük, eski bir yapı içerisinde sevgili eşi
Demet Taner ve Kadıköy Belediyesi’nin
katkılarıyla hizmete giren müzede; Taner’e
ait eski fotoğraflar, el yazıları ve özel
eşyaları incelemek mümkün. Hem Müze
Evi’ni henüz bilmeyenlere tanıtmak hem de
Haldun Taner’i Demet Hanım’dan dinlemek
için yolumuzu Feneryolu’na çeviriyor ve
Demet Taner ile Haldun Taner Müze Evi’nde
buluşuyoruz. Sohbetimiz bu güzel müzenin
kuruluş hikâyesinden başlıyor, Haldun Taner
üzerine keyifli bir söyleşiye dönüşüyor.
Siz de sohbetimize ortak olmak isterseniz
buyurun…
Müze 2018 yılının mart ayında açıldı,
ancak sanıyorum girişimler çok daha
eski yıllara dayanıyor…
Evet doğru, uzun bir sürecin sonucunda
kuruldu müze. 1993 yılında ilk defa
dönemin Belediye Başkanı Sayın Cengiz
Özyalçın ile görüşmeye başladık. O dönem
Belediye Meclisi, burayı Haldun Taner
Müzesi olarak onayladı. En baştan bu yana
hep bu bina konuşuluyordu. O zamanlar
burası Gazete Kadıköy binasıydı. Cengiz
Bey’in ardından Selami Öztürk belediye
başkanlığı görevini üstlenince, kendisiyle
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 35
Kent Hafızası
iletişim kurdum. İlgilendi ve gazeteyi buradan
çıkarttı, böylelikle müze çalışmalarına
başladık. Ülkemizin önemli mimarlarından
Cengiz Bektaş ve Ressam Mustafa Pilevneli
ile buranın müze binasına dönüştürülmesi
için büyük çaba sarf ettik. Bina ikinci
derecede tarihi eser olduğu için Anıtlar
Kurulu’ndan da izin almak gerekiyordu ve
o süreci bekledik. Açılış ise Aykurt Nuhoğlu
döneminde gerçekleşti ve kendisi buranın
açılması için büyük katkılar sundu.
Günümüzde Kadıköy Belediyesi ile
ilişkileriniz nasıl?
Yukarıda isimlerini andığım üç belediye
başkanıyla daima iletişim hâlindeydim, her
zaman yanımda oldular. Sanıyorum pandemi
dolayısıyla Sayın Şerdil Dara Odabaşı
çok meşgul. Henüz kendisiyle müzeyle ilgili
eksiklikleri konuşmak için bir araya gelemedik.
Müze yaklaşık iki yıldır pandemi olduğu
için kapalı, ancak artık gerekli tedbirler
alınarak tüm yurtta kültür-sanat faaliyetleri
sürüyor. O sebeple müzenin de yakın
zamanda açılmasını çok isterim. Burada
insanlar tek tek içeriye maskeyle alınabilir,
bir sorun teşkil edeceğini sanmıyorum.
2018 yılında müzemiz açıldığı zaman, yaklaşık
iki yıl boyunca binada çok güzel etkinlikler
yaptık. Şahsen tanıdığım çok sayıda dostumla
söyleşiler düzenledim. İlk söyleşimiz Gülriz
Sururi ile oldu; ardından Ataol Behramoğlu,
Metin Akpınar, Hıfzı Topuz, Erol Manisalı,
Selçuk Erez, Liz Behmoaras, Rona Aybay,
Özlem Özdemir, Mesut Ilgın, Zeliha Berksoy,
Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Gülsen Tuncer ve
daha birçok değerli isimle çok güzel söyleşiler
gerçekleştirdik. Bu kültür toplantılarının yeniden
hayata geçmesini çok isterim. Kadıköy
Kaymakamı Sayın Mustafa Özarslan, bir gün
buradan geçerken müzeyi görmüş. Bana
telefon ederek buluşmak istediğini söyledi.
Müzede var olan eksiklikleri, belediye ile ortak
çalışarak karşılayabileceğini ifade etti. Bu
değerli yaklaşımı için buradan da kendisine
teşekkürlerimi sunuyorum.
Haldun Taner Müze Evi’nde
ziyaretçileri neler bekliyor?
Müzeye girer girmez Haldun Taner’in biyografisi
ile karşılaşacaklar. Haldun Taner’in
masası, daktilosu, babası Ahmet Selahattin
Bey’in kütüphanesi ve yazı masası var.
Bunun yanında yurtdışındaki oyunlardan
afişler ve özel arşiv fotoğrafları, el yazıları
ve bazı özel eşyaları da bulunuyor. Yalnız
bu küçük alan çok daha şık olabilir, ihtiyaç
hâlinde daha estetik bazı objeler konulabilir.
Müzeye pandemi sürecinin öncesinde
kültür toplantılarımızın dışında çok sayıda
eğitim kurumundan öğrenciler de geldiler.
Onlarla röportajlar yaparak hem Haldun
Taner’i anlattık hem de uzun uzun tiyatro ve
edebiyat üzerine konuşma olanağı bulduk.
Sadece İstanbul’dan değil, Anadolu’dan
da çok sayıda ziyaretçiyi ağırladık burada.
Bundan sonraki süreçte de müze açıldığı
takdirde hem ziyaretçilerimizi tekrar ağırlayabilir
hem de belgesel gösterimlerle onu
gençlere tanıtmaya devam edebiliriz.
Bu noktada Haldun Taner ve Kadıköy’ü
konuşmak istiyorum. Haldun Taner ismi,
Kadıköy Meydanı’nda bulunan Şehir
Tiyatroları sahnesiyle de sık sık anılıyor.
Kadıköy, geçmişten gelen misyonunun
yanında son yıllarda Haldun Taner ismine
yakışır bir kültür-sanat merkezi olmaya
da başladı. Siz nasıl yorumlarsınız bu
durumu?
Haldun Taner, ömrünün büyük bir kısmını
Kadıköy’de geçirmiş bir insan. Farklı
zamanlarda Erenköy, Feneryolu ve Moda’da
yaşadı. İmaj olarak da eski Kadıköylüler
tarafından da çok benimsenmiş biriydi her
zaman. Zaten müzeye girdiğiniz zaman hemen
soldaki duvarı boydan boya kaplayan,
Kadıköy vapurunda çekilmiş bir fotoğrafını
görüyorsunuz. Haldun Taner, değerli gazeteci
Ali Sirmen’in bir yazısında belirttiği gibi
Kadıköy’ün en güzel semtlerinden biri olan
Mühürdar’ı “Yalıda Sabah” adlı öyküsüyle
edebiyata kazandırmış olan biridir.
Şu anda Kadıköy’deki Haldun Taner Sahnesi’nde
gerçekleştirilen restorasyon, teknik
aksaklıklar dolayısıyla çok gerekliydi. Tarihi
ve estetik çehresi korunarak yeniden hayata
kazandırılacak olan bu yapı, okuduğuma
göre hem Haldun Taner Kültür Merkezi hem
de Şehir Tiyatroları’na bağlı Haldun Taner
Sahnesi olarak kültür hayatına kazandırılacak.
Bu nedenle büyük mutluluk duyuyorum
ve bunun Kadıköy’e çok yakıştığını düşünüyorum.
Eğer burada Haldun Taner’e ait
özel bir yer ayırmayı düşünürlerse, elimde
olan bazı eşyaları da oraya bağışlamayı çok
36 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kent Hafızası
isterim. Böyle bir hayalim var. Henüz böyle
bir arzuda bulunmadım ama Sayın Ekrem
İmamoğlu’nun da buna sıcak bakacağını
düşünüyorum.
Sizin de çok eski Modalı olduğunuzu
biliyorum. Bu doğrultuda geçmişten
bugüne Kadıköy’ü nasıl anlatırsınız?
Haldun Taner’in Kadıköy’ün kültür-sanat
dünyasına ne gibi katkıları oldu?
Kadıköy her zaman bir kültür merkezi gibiydi,
özellikle de Moda... Moda’da sadece edebiyatta
değil, müzikte ve tiyatro alanında da
çok önemli isimler yetişmiştir. Hâlâ da bu
özelliğini koruyor. Kültür ve sanata çok açık
bir yer. Ben Kadıköy’ün her şeye rağmen
eski İstanbul’un özelliklerini taşıdığını görüyorum.
Kadıköy’de oturmak bana mutluluk
veriyor. Kadıköy’ün vapuru, güvercinleri,
rıhtımı, eski binaları, eski semtleri ve hâlâ
geçmişi hatırlatan birbirinden özel yapıları,
bana eski günlerin rüzgârını estiriyor.
Haldun Taner, kökleri eskilere dayanan İstanbullu
bir aileden geliyor. Sadece edebiyatta
değil, gazete yazılarında da İstanbul’u çok iyi
anlatan yazılar yazmıştır. Bu yazılarda “Ben
İstanbulluyum, sen değilsin” şeklinde bir yaklaşım
asla sergilemezdi. Ona göre bu şehrin
değerini bilen, onu gerçekten seven ve katkı
yapan herkes bir anlamda İstanbulluydu.
İstanbul’u anlatan bir yazısında şöyle der:
“İstanbullu olmadıkları hâlde İstanbul’u en
iyi tasvir etmiş olan İbrahim Çallı da İstanbul’dur.
Üsküplü Yahya Kemal de Adapazarlı
Sait Faik de öyle... Her türlü şovenizmden
nefret eden bir insan olduğum için
şimdi elbet ‘Ne mutlu İstanbulluyum’ diye
bitirmeyeceğim bu yazıyı. Ama kalemimin
ucuna gelen başka bir cümleyi de durduramayacağım;
‘Ne mutlu İstanbul’u yaşayana,
yaşayacak olanlara...”
Peki, biraz da sizin hikâyenizi dinleyelim.
Nasıl tanıştınız?
Aynı semtte oturduğumuz için ortak kültürel
toplantılarda buluşuyorduk. Ben de o
süreçlerde Moda’daki bu toplantılara çok katılırdım.
Haldun Taner, hem edebiyat hem de
tiyatro alanında çok tanınan biriydi. Bu karşılaşmalar
önce dostlukla başladı, ardından
bir sevgiye dönüşerek evlilikle sonuçlandı.
Nasıl geçiyordu o zamanlar
Kadıköy’de günleriniz?
Hep etkinliklerdeydik; tiyatrolar, konserler,
toplantılar... Okumakla ve üretmekle
geçiyordu günlerimiz. İkimiz de güzel olan
her şeyi birlikte paylaşmayı severdik. Bu
aramızdaki paylaşım çok önemliydi. O
anların bana verdiği mutluluğu hâlâ yaşıyorum.
Çevremiz çok genişti; genellikle kültür
insanları, sanatçılarla bir araya gelirdik.
Yurtdışından gelen yazarlar, çoğunlukla Haldun
Taner ile görüşmek isterlerdi. Devekuşu
Kabare Tiyatrosu ilk kurulduğu zaman ülkemize
gelen bazı sanatçılar oraya da gelirler,
Haldun Taner birkaç yabancı dili çok iyi
bildiğinden replikleri çevirerek, onların da
zevk alarak dinlemesini sağlardı.
Bu denli yurtdışı bağlantısı olmasına
rağmen Türkiye’de kalarak, bu
topraklarda kültür ve sanatın gelişmesi
adına büyük çalışmalar harcamış olması
oldukça önemli…
Haldun Taner, ülkesini çok seven biriydi.
Kendisini yetiştiren bu topluma karşı görev
bilinci çok yüksekti. Evimiz ve telefonumuz,
gençlere her zaman açıktı. Eve gelen her telefona
kendisi çıkar, arayan her genci ilgiyle
dinler ve elinden gelen yardımı yapardı. Bu
yardım çoğunlukla eğitim konusunda olur,
bazen de bu gençlerin yazdığı yazıları okuyup,
görüş bildirmek şeklinde gerçekleşirdi.
Son olarak, Haldun Taner Tiyatrosu’nu
da sizden dinlemek isterim...
Haldun Taner, geleneksel Türk tiyatrosunun
bütün özelliklerini çok iyi bilen
biriydi. Amacı, gelenekselden evrensele
ulaşmaktı. “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”
oyunu, Batılı tiyatronun Türkiye’de başlama
sürecine dair ipuçları barındırır. Bu eserinin
önsözünde şöyle söyler: “Türkiye anlamına
gelen ‘biz’den, insanlık demek olan ‘biz’e
uzanmak istiyoruz.” Ve bunu kendi çapında
başarmış bir insandır. Çok kültürlüydü
ve çok çalışkandı. Yurtdışında katıldığı
toplantılara, verdiği konferanslara birlikte
gittiğim zaman başkalarının ona karşı olan
tutumlarını gözlemlerdim. Bir kişinin kendi
ülkesini iyi temsil edebilmesi için vatan
sevgisinin yanında bilgisinin ve kişiliğinin
de başka insanların gözünde saygıya layık
olması gerekir. Ben, Haldun Taner’e olan bu
saygıyı hep görmüşümdür.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 37
İlçelerimiz
“Atatürk Yolu” yenilendi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ekim 1932
tarihinde Şile’ye yaptığı ziyaret esnasında
Tahlisiye İstasyonu’nu ziyaret etmek istemiş,
ancak istasyona giden yolu yetersiz bulup,
“Atatürk Yolu” olarak anılan bölgeyi işaret
ederek, orada yeni bir yol yapılmasını istemişti.
Atatürk’ün bu isteği yerine getirilerek,
Tahlisiye Yolu kısa zamanda kullanıma açıldı
ve bir süre sonra bu alan “Atatürk Yolu”
olarak anılmaya başlandı.
Şile için önemli bir manevi değeri olan
Atatürk Yolu, Şile Belediyesi tarafından
planlanan proje ile yenilenerek, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün ilçeyi ziyaret ettiği
günde düzenlenen törenle yeniden hayata
kazandırıldı. Uzun yıllardır kullanımda
olmayan Atatürk Yolu’na, Şile Belediyesi
tarafından hayata geçirilen yenileme projesi
kapsamında 20 oya ağacı, 215 zakkum
ağacı, 50 adet leylendi ağacı dikilerek, 600
metrekare alan yeşillendirildi. Yol boyunca
uzanan merdiven aksının sağlı sollu korkuluklarına
da taraklı mozaik çalışması yapıldı.
Aks boyunca 20 adet nostaljik aydınlatma
armatürüyle aydınlatılan alanın, giriş rekreasyonuyla
birlikte projesi tamamlandı.
Aydos Orman Yolu
genişletiliyor
Ada sakinlerinden akülü
araç yasağına tepki
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin UKOME toplantısında aldığı
karar doğrultusunda, 5 Ekim’den itibaren Adalar ilçe sınırlarında
motorsuz-elektrikli taşıt kullanımı kısmen yasaklandı. Adalar
halkının tepkisiyle karşılanan uygulamaya göre, ulaşım ve lojistik
alanında usul ve esasları değiştiren kararla akülü araç kullanabilmek
için 66 yaş sınırı getirildi.
Araçların da ön ya da arkasındaki sepetler için 35x50x35
santimetre ebat şartı kondu. Ayrıca, hazırlanan uyarı afişleriyle
kullanım belgesi olmaksızın elektrikli araçlara binilemeyeceği,
belgenin kişiye özel hazırlanacağı, bu araçların yayalaştırılmış
alanlara giremeyeceği duyuruldu. UKOME kararının, Adalar’ın
engebeli yapısı göz önüne alındığında özellikle yüksek kesimde
oturanların ve esnafın hayatını zorlaştıracağı düşünülüyor. Mevcut
uygulamada bile yayalaştırılmış alanlara elektrikli araçlarıyla
girmek isteyenler zabıta ile karşı karşıya gelirken, bu anlara
ilişkin görüntüler de sosyal medyada sık paylaşılıyor.
Pendik Belediyesi ekipleri, dar olması sebebiyle sık sık kazaların
yaşandığı Aydos Orman Yolu’nu genişletiyor. Ekipler, yer yer 5
metreye kadar düşen yolun genişliğini 8 metreye çıkaracak.
Pendik Çamlık ile Kartal Yakacık arasında yer alan ve son yıllarda
“kestirme yol” olması sebebiyle kullanımı artan Aydos Orman
Yolu’nda sık sık kaza tehlikesinin yaşanması üzerine yolun genişletilmesi
kararı alındı. Pendik Belediyesi
ekipleri, bazı bölgelerde
genişliği 5 metreye kadar düşen
yolu 8 metre genişletmek için
çalışmalara başladı. Yolda hava
ve zemin şartlarına dayanıklı 4
katmanlı yol imalatı yapan ekiplerin
çalışmaları tamamlandığında,
Aydos Orman Yolu’ndaki kaza
riski minimuma inmiş olacak.
38 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
İlçelerimiz
Tuzla’da atık yağ biriktirene
temizlik seti
Ataşehir’e yepyeni bir
kütüphane ve okuma parkı
Ataşehir’e yeni bir hizmet merkezi daha kazandırılıyor. Atatürk
Kütüphanesi tamamladığında ilçenin eğitim ve kültür yaşamına
yeni bir vizyon kazandırarak, kitap ve okuma sevdalılarına
hizmet verecek.
Ataşehir Belediyesi ve Gönüllü Hizmet Vakfı tarafından 7 bin
500 metrekarelik alanda, 750 metrekare oturumlu, 4 kattan
oluşan toplam 3 bin metrekare inşaat alanına sahip yeni bir
kütüphane, Ataşehirlilerin hizmetine sunulacak. İçerenköy
Mahallesi su deposu mevkiinde yapımına başlanacak Gönüllü
Hizmet Vakfı Atatürk Kütüphanesi’nde Atatürk kitaplığı, sergi
salonu, etüt ve çalışma alanları ile dijital kütüphane yer alacak.
Aynı alanda meydan ile okuma parkı da yapılacak. Ataşehir
Belediyesi ile Gönüllü Hizmet Vakfı’nın işbirliğiyle gerçekleştirilen
kütüphane ve okuma parkının, 2023 yılının ilk çeyreğinde
hizmete açılması planlanıyor.
Vatandaşları sıfır atık çalışmalarına teşvik etmek isteyen Tuzla
Belediyesi, özel bir kampanya başlattı. Bu kapsamda evlerinde
ya da iş yerlerinde atık yağları toplayan ve topladıkları yağları
Tuzla Belediyesi ekiplerine teslim eden vatandaşlara, temizlik seti
hediye ediliyor.
Tuzla Belediyesi, çevre bilincini geliştirmek ve doğaya zarar vermeden
yaşama anlayışını güçlendirmek amacıyla ilçe genelinde
ödüllü “Bitkisel Atık Yağ Toplama Kampanyası” başlattı. Tuzla
Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı’nın talimatıyla hayata geçirilen
kampanya kapsamında evlerinde ya da iş yerlerinde biriktirdikleri
atık yağları Tuzla Belediyesi ekiplerine teslim eden vatandaşlara;
içerisinde bulaşık sabunu, bulaşık süngeri ve Vileda takımı gibi
ürünlerin yer aldığı temizlik
seti hediye ediliyor. Vatandaşlar,
biriktirdikleri atık yağların
alınması için Tuzla Belediyesi
Beyaz Masa’yı arayarak
kayıt oluşturabiliyor. Kayıt
sonrasında Tuzla Belediyesi
Atık Yağ Toplama Ekipleri,
adreslere giderek atık yağları
teslim alıyor. Ödüller, toplanan
atık yağların litresine
göre veriliyor.
Beykoz’da yeniden kürek sesleri
Beykoz Belediyesi’nin spor yatırımları kapsamında ilçenin yakın tarihteki
gibi yeniden su sporları merkezi olması için attığı adımlara bir yenisi
eklendi, ilçede uzun bir aradan sonra yeniden kürek takımı kuruldu.
Boğaz kıyısında açılan Su Sporları Merkezi’nde yaz mevsimi boyunca
her yaştan ilçe sakinini kanoyla buluşturan, profesyonel sporcuların ve
halka açık yarışmaların yer aldığı Su Sporları Festivali’ne ev sahipliği
yapan Beykoz’da kürek faaliyetleri yeniden başladı. İlçedeki yetenekli
gençlerden şampiyonlar yetiştiren Beykoz Belediyesi Gençlik ve Spor
Kulübü bünyesinde çalışmalar yapacak yeni kürek takımı, ulusal
yarışma ve şampiyonalarda ilçeyi temsil edecek. Yeni kurulan takım
sayesinde denizle iç içe olan ilçede gençler ve çocuklar, kürek sporuyla
tanışma fırsatı bulacak.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 39
İlçelerimiz
İstanbulensis Robotik Takımı,
Teknofest’te 2. oldu
Eğitim ve kültür vadisi
Çekmeköy
Çekmeköy Belediyesi, kültür ve eğitim hizmetleri kapsamında
çalışmalarına devam ediyor. Mehmet Akif Mahallesi’ndeki
Mevlana Parkı içerisinde yapımı tamamlanan, ayrı ayrı sınıflandırılmış
6 bin 500 kitabın bulunduğu, gençlerin kitap okuyup
araştırma yaparken çaylarını yudumlayacağı Evliya Çelebi
Kütüphanesi açıldı.
Kütüphanede felsefe, psikoloji,
doğa bilimleri, matematik,
teknoloji, sanat, edebiyat,
tarih gibi birçok alanda yazılmış
çok sayıda eser yer alıyor.
Bilgiye ve bilgi kaynaklarına
daha kolay erişim sağlanması
amacıyla kurulan kütüphanede
çocuk, genç ve yetişkin
kitapları ayrı ayrı sınıflandırılmış olup, toplamda 6 bin 500 kitap
okuyucuların hizmetine sunuldu. Kütüphane, kitap okuma ve
çalışma alanı olarak kullanılan bölümünde aynı anda 32 kişi
misafir edilebilecek. Çalışma ve okumalarına kısa bir mola
vermek isteyen misafirlere, ücretsiz olarak çay ikram edilecek.
Sultanbeyli Belediyesi Bilim ve
Teknoloji Merkezi, bu sene de
Teknofest yarışmalarında yerini
aldı. “İnsansız Su Altı Sistemleri”
kategorisinde finale kalan İstanbulensis
Robotik Takımı, aldığı
puanlarla yarışmayı 2. olarak
tamamladı. Konuyla ilgili değerlendirmelerde
bulunan Sultanbeyli
Belediye Başkanı Hüseyin
Keskin, şunları ifade etti:
“Teknofest, ülkemize büyük katkıları olan bir organizasyon. Gençlerimize
ufuk açması bakımından oldukça önemli... Her yıl Sultanbeyli
Belediyesi olarak yarışmalara katılıyoruz. Bu sene de hem
stant kurduk hem de Bilim ve Teknoloji Merkezi’nden faydalanan
gençlerimiz yarışmalara katıldı. Bunlardan biri olan İstanbulensis
Robotik Takımı, aldığı puanlarla ‘İnsansız Su Altı Sistemleri’ kategorisinde
2. oldu. Gençlerimizi tebrik ediyor, daha nice başarılara
imza atacaklarına yürekten inanıyoruz. Onları desteklemeyi daima
sürdüreceğiz.”
Maltepe’de “Uluslararası
Taş Heykel Sempozyumu”
Maltepe Belediyesi’nce düzenlenen halklar
arası diyalog, dostluk, barış ve kültür
kardeşliği temalı “Uluslararası Maltepe Taş
Heykel Sempozyumu” başladı. Sempozyumun
tanıtım toplantısı, Başıbüyük’teki
Maltepe Belediyesi Sosyal Tesisleri’nde
gerçekleştirildi.
7 MAHALLEYE
7 HEYKEL
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, tanıtım
toplantısında yaptığı konuşmada Özbekistan,
Gürcistan, Rusya ve Türkiye olmak
üzere 4 ülkeden 7 heykel sanatçısının heykel
çalışmalarının başladığını ifade ederek;
“7 heykeltıraşımızın eserlerini, mahalle
muhtarlarımız ile anlaşarak 7 mahalleye
yerleştireceğiz. Gelecek yıl 10 mahalleye 11
heykeli yerleştirerek, Maltepe’yi kültür-sanat
merkezine dönüştüreceğiz” dedi.
40 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
İlçelerimiz
Kartallı çocuklar yönetimde söz sahibi
Kartallı çocukların belediye yönetimine katılması ve
söz sahibi olmaları amacıyla çocuklara yönelik belediye
hizmetlerinin artırılması, çocuk odaklı programlara
daha fazla yatırım yapılması, “çocuk dostu bütçe”
uygulamalarını düzenlemek ve başlatmak adına Kartal
Belediyesi Çocuk Meclisi’ni kuran ve ilk oturumunu 23
Nisan 2020’de gerçekleştiren Kartal Belediyesi, ikinci
dönem için üye başvurularını almaya başladı.
Kartal Belediyesi Kreş Müdürlüğü bünyesinde faaliyet
gösteren ve bu kapsamda 4 birleşimin gerçekleştirildiği
Kartal Belediyesi Çocuk Meclisi’nde; 1. dönem
4 birleşimde görüşülen 17 gündem maddesi içerisinden
47 meclis kararı alındı ve bunlardan 23 tanesi
tamamlandı. Çocuk Meclisi’nde alınan kararlar doğrultusunda,
aralarında “Sesli Kütüphane” projesinin de olduğu
birçok önemli proje hayata geçirildi. “Söz Sende,
Haydi Katıl Bize!” sloganını kullanan Kreş Müdürlüğü,
6-14 yaş aralığındaki öğrencilerin başvurularını almaya
devam ediyor.
Türkiye’nin en kapsamlı
tematik hayvan parkı
Ümraniye’de!
Ümraniye Belediyesi, ilçedeki birçok parkta yaptığı revizyon
çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek, bir süre önce Tatlısu
Mahallesi’ndeki Kaşif Kalkavan Parkı’nda çalışma başlatmıştı. Bu
parkın diğerlerinden farkı ise Ümraniye’de ilk defa minik dostlar
için özel bir park alanı olması. Ümraniye Belediyesi Minik Dostlar
Parkı sayesinde köpeklerin şehir ortamında daha keyifli, daha
özgür vakit geçirebilmeleri ve eğitilmeleri sağlanacak.
Avrupa standartlarına uygun, yaklaşık 2 bin 600 metrekare alan
üzerine yapılan Türkiye’nin en kapsamlı tematik hayvan parkında;
8 adet köpek oyun parkuru, 1 adet kum havuzu, yürüyüş
yolu, bisiklet yolu, dinlenme alanları, spor aletleri ve futbol sahası
bulunuyor.
Üsküdar Belediyesi’nden
vatandaşlara sabah çorbası
Üsküdar Belediyesi, yıllardır devam eden ve artık gelenek hâline
gelen hafta içi her gün 06.00-08.00 saatleri arasında bedava çorba
dağıtımına yeniden başladı. Belediye, bu kapsamda sabah
saatlerinde işe yetişme telaşında olan İstanbullulara ve okula
giden öğrencilere sıcak çorba ikramında bulunuyor.
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi
Türkmen, konu ile ilgili yaptığı
açıklamada; “Siz sabahları işe,
okula giderken sıcak sıcak çorba
içmeyi ve ısınmayı, biz de sizlerle
buluşmayı ve muhabbeti çok
özlemiştik. Pandemi nedeniyle
ara verdiğimiz Üsküdar’ın şifalı
çorbası yeniden kaynamaya başladı
çok şükür. Hafta içi her sabah
saat 06.00 itibariyle İskele’de
olacağız” şeklinde konuştu.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 41
Kentsel Dönüşüm
Binaların yıkım kaosu sona eriyor!
KADİR TOPRAKKAYA
Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı
Av. Ali Güvenç Kiraz, 13 Ekim 2021 tarihinde
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren “Binaların Yıkılması Hakkında
Yönetmelik” ile birlikte gelen yeniliklere
değinerek, yönetmeliğin ayrıntıları hakkında
bilgi verdi. İşte, Av. Ali Güvenç Kiraz’ın
Kadıköy Life okurları için kaleme aldığı
yazısı:
“2012 yılında hayatımıza giren kentsel
dönüşüm ile birlikte mahallelerimizde
yaşanan bina, site yıkımlarını gözlerimizle
gördük ve maalesef birçok yıkımın
amatörce yapıldığına da şahit olduk. Bazı
yıkımlarda yıkım personelinin öldüğüne ve
yaralandığına, yine yoldan geçen insanların
ve araçların ciddi zararlar gördüğünü de bu
noktada izledik.
Ali Güvenç Kiraz
Yurtdışına çıkanlar, her dönüşlerinde orada
yapılan inşaat yıkımlarının ne kadar profesyonelce
yapıldığını görebildiler ve anlattılar.
Burada ise bir müteahhit, binayı yıkarken
tüm yolu kapatabiliyor ve bunu kapatırken
de yola o binadan bir koltuk koyarak güvenliği
aldığını düşünebiliyordu. Yine binalar
yıkılırken amatörce bir şekilde yıkımların
yapıldığını, iş güvenliği ve insan sağlığının
hiçe sayıldığını da söyleyebiliriz.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, artık bu kaosa
bir son verdi ve 01.07.2022 tarihinde yürürlüğe
girmek üzere Binaların Yıkılması Hakkında
Yönetmeliği yayımlamış oldu. Bu yönetmelik
ile hem kentsel dönüşüm hem de olmayan
yerlerdeki her türlü bina yıkımının ne şekilde
yapılacağı belirlenmiş oldu ve bir de artık
dünyada çokça yapılan ama Türkiye’de
maalesef başarılı olmayan patlamalı yıkımın
esasları da düzenlenmiş oldu.”
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren “Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik”
neler getiriyor?
✓ 21,50 metreden yüksek binalar için fenni
sorumluluk, inşaat mühendisine ait olacaktır.
Ayrıca 2 bodrumlu veya patlayıcı
ile yapılan yıkımlarda da inşaat mühendisi,
fenni mesul olmak zorundadır.
42 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kentsel Dönüşüm
✓ Artık tüm binalar, o binayı yıkmaya
uygun sınıfta yeterliliğe sahip yapı müteahhitti
sorumluluğu altında yıkılacaktır.
Eskiden müteahhitler, bir yıkım şirketine
yıkım işini verirler ve sorumluluk almazlardı.
Yeni düzenleme ile yapı müteahhiti,
artık yıkımda temel sorumlu olmuştur.
✓ Yıkımlarla ilgili en fazla konuşulan insan,
özellikle de çocuk sağlığını çok etkileyen,
son yıllarda kentsel dönüşüm nedeniyle
alerji ve hava yolu hastalıklarının
artmasında etken olan bina yıkımlarında
ortaya çıkan asbest ve kimyasal maddelerin
binalardan önce güvenli bir şekilde
sökülüp uzaklaştırılması zorunluluğu
getirilmiş ve bu yapılmadan binaların
yıkımına geçilemeyeceği net olarak
tanımlanmıştır.
✓ Kültür ve Tabiat Varlıkları etkileşim
alanına giren her yapı için, yıkım ruhsatı
düzenlenmeden önce Kurul onayı alınmak
zorunluluğu getirilmiştir.
✓ Mevcut yönetmelik kapsamında artık
Avrupa Birliği yıkım standartları da uygulanacaktır.
✓ Yıkımda artık yetkili kılınan müteahhit,
bir taşeron firma ile çalışacak ise yıkımın
tüm esaslarını yani Yıkım Planı’nı hazırlayarak
ilgili firmaya verecek, ilgili firma
tüm çevre güvenlik önlemlerini, trafik
tedbirlerini, iş güvenliğini alacak, tüm alt
yapı ile ilgili işlemlerin nasıl sonlandırılacağını,
bitişik nizam yapılaşma var ise
buna ilişkin tedbirleri bu plan kapsamında
uygulayacaktır. Belediyeler, yıkım
ruhsatı vermeden önce Yıkım Planı’nı
inceleyecekler ve eksiklik halinde 10 gün
içinde bu eksikliklerin düzeltilmesini
isteyeceklerdir. Eksiklik yok ise başvu-
rudan itibaren ilçe belediyeleri, artık
15 gün içerisinde yıkım ruhsatı vermek
zorundadır. Eksiklik var ve giderilmiş ise
beş gün içerisinde yıkım ruhsatı verilmek
zorundadır.
✓ Yıkım ruhsatı alındıktan sonra artık
binaların yıkıma başlama süresi 1 aydır.
Yıkıma 1 ay içinde başlanacak ve her
hâlükarda 3 ay içerisinde tamamlanacaktır.
Bu gerçekleşmediği takdirde yıkım
ruhsatı geçersiz hâle gelecek ve yeniden
yıkım ruhsatı alınacaktır. Bu, çevremizde
yer alan binalar açısından müteahhit
kaynaklı gecikmeleri veya keyfiyeti artık
sona erdirmiştir.
✓ Yıkım ruhsatı almış olan müteahhit,
yıkıma başlayacağı tarihten 7 gün önce
ilgili mülki idare amirine (kaymakama)
bildirimde bulunmak zorundadır.
✓ Yıkımı yapılacak olan binanın 2,5 metre
yüksekliğinde paravan konulmak suretiyle
kapatılması zorunluluğu getirilmiştir.
✓ Yıkıma başlamadan 3 gün önce, komşu
tüm parsellerde oturanlara gerekli duyuru
yapılmak zorundadır.
✓ Patlamalı yıkım yapılacaksa, belediye
başkanlığı o bölge halkını 7 gün önceden
bilgilendirecektir. Patlamalı yıkım gününde
gerekli güvenlik, yangın ve sağlık
ekibi hazır bulundurulmak zorundadır.
✓ Bitişik nizam yapılaşma olan yerlerde
yıkımın komşu parsele ve binaya zarar
vermemesi için kısmen veya tamamen
elle yıkım tekniği uygulanması şart
koşulmuştur.
✓ Tam yıkım çatıdan başlayarak aşağıya
doğru yapılacak ve alt düşeyde yıkım
işlemleri de yapılarak aynı anda yıkım
yapılamayacaktır. Tüm yıkım sürecinde
yıkılan alanlar zemine hemen indirilecek
ve asla zeminde ve zemin çevresinde
çukur oluşturulmayacaktır. Çevremizde
gördüğümüz birçok yıkımda yola ve
kaldırımlara ne şekilde zarar verildiğini
görmekteyiz. Artık yıkım yapan asla
zemine ve çevreye zarar vermeyecektir.
✓ Yıkım atıkları hiçbir şekilde dere, ırmak,
nehir ve akarsu doldurulması suretiyle
dökülemeyecektir.
✓ Hafriyat atıklarının geri dönüşümünün
yapılabilmesi için tüm asbest ve kimyasal
içerikleri söküldükten sonra seçici
yıkım yapılacaktır.
✓ Yıkımlarda en fazla sorun oluşturan ve
çevrede yaşayanları ciddi şekilde tehdit
eden tozlarla ilgili olarak çevre mühendisi
onaylı bir çevre yönetimi süreci Yıkım
Planı’na eklenmek zorundadır.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 43
Özel Röportaj
Duayen gazeteci Melih Aşık’tan
65 YILLIK MODA
HİKÂYESİ
PINAR BALTACI
Milliyet Gazetesi’nin uzun yıllardır sevilerek
takip edilen yazarlarından Melih Aşık, tam
65 yıldır Kadıköylü... Kadıköy’ün değişimine
birebir şahit olan ve bu izlenimlerini sık sık
kaleme alan Aşık ile tarihi Moda İskelesi’ni
karşımıza aldığımız güzel bir Kadıköy manzarasında
buluştuk. Buyurun, başlıyoruz…
Öncelikle çok sevdiğiniz Kadıköy’ü
dinlemek isterim sizden. Bir ömrün
65 yılında Kadıköy, hayatınızın
neresindeydi?
Çocukluğumda bir süre Çamlıca tarafında
oturduktan sonra ailemle birlikte Kadıköy’e
geldik. Sırasıyla Altıyol, Söğütlüçeşme ve
Mühürdar’da yaşadıktan sonra Moda’ya
yerleştik ve tam 60 yıldır da buralıyız.
Moda’nın yıllar içindeki değişimine 65 yılda
sadece ben değil; her an, her gün hepimiz
tanık oluyoruz. Geçenlerde bir arkadaşımla
sohbet ederken; “Bir mahallede manav, çiçekçi,
terzi, kasap olur ama Moda’da bunlar
neredeyse tamamen ortadan kalktı, artık
sadece kafeler var” dedi. Çok da haklıydı.
Ne yazık ki Moda’da adım başı yeni yeni
kafeler açılıyor. Eskiden küçük dükkânlar
işe yaramazdı; şimdi küçük dükkânı alıyor,
önündeki kaldırımı da çalıp dükkâna katarak,
kocaman bir kafe yapıyorlar. Böylelikle
bir de kaldırım işgali sorunu baş göstermeye
başladı. Kafe bolluğu, etkinlik çeşitliliği
ve insanların deniz şeridine kolay ulaşımı,
Moda’yı her geçen gün daha da popülerleştiriyor.
Sokaklar kalabalıklaşıyor.
Sanıyorum özellikle hafta sonu
Moda’da dışarıya çıkmakta
zorlanıyorsunuz…
Evet, doğru... Hafta sonları genellikle dışarıya
çıkmamaya çalışıyorum. Biraz önce de
söylediğim gibi kalabalığın başlıca sebebi,
denize kolay ulaşım. Ne yazık ki İstanbul’da
halkın denizi izleyebileceği alanları
yok ettiler ve insanlara nefes alacak alan
bırakmadılar. Örneğin, Bakırköy-Sirkeci
arasındaki sahil yolunun denize bakan kısmı
halka tamamen kapalı. Yolu aşıp, sahile
çıkamıyorsunuz. Semtlerin çoğu havasız.
Hâl böyle olunca da herkes kolay ulaşım
sağladığı için Kadıköy’ü seçiyor. Metro ve
Marmaray çalışmaya başlayınca, kalabalık
iki kat arttı.
44 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Özel Röportaj
“Eskiden herkes Kadife
Sokak’ın gürültüsünden
şikâyet ederdi, ancak
şimdilerde her yer Kadife
Sokak oldu. Özellikle içkili
mekânlar kurallara uymuyor.
Şikâyeti kesmemek,
alışmamak lazım... Nihayet
birileri bu şikâyetlere kulak
verecektir.”
Moda’nın uzun yıllar birçok dönemine
şahitlik eden biri olarak, eski Moda’yı
nasıl anlatırsınız?
Moda, eskiden de tercih edilen bir bölgeydi.
Gündüz plaja gelinir, akşamları insanlar
güzel güzel giyinir ve Kadıköy veya Bahariye’den
Moda’ya inerlerdi. Gece Moda Deniz
Kulübü’nde Ajda Pekkan gibi sanatçılar
sahneye çıkar, İstanbullular sandallarla
iskelenin yanındaki koyda onları dinlemeye
gelirlerdi. Akşam üstü gezintilerinde yanınızdan
gelip geçenlere selam verir, göz göze
gelirdiniz. Eskiden kaldırımlarda yan yana
sohbet ederek yürümek mümkündü. Bunun
ayrı bir keyfi vardı. Şimdi neredeyse slalom
yaparak, tek sıra yürünüyor.
Bu aşamada sık sık gündeme getirdiğiniz
kaldırım sorununa dair neler söylersiniz?
Kuşkusuz yan yana yürüyemememizin
temel sebebi de bu…
Evet, ne yazık ki kafeler kaldırıma çok sayıda
masa çıkarttığı için yaya olarak yürümekte
zorlanıyoruz. Esasında Paris ve Berlin gibi
şehirlerde de kaldırımlara masa çıkarma
kültürü olduğunu biliyoruz, hatta çok da güzel
görünüyor. Fakat bu Avrupa ülkelerinde
kaldırımlar da yollar kadar geniş olduğu için
insanların geçişi engellenmiyor. Bizde hem
kaldırımlar dar hem de masa ve sandalyelerin
hiçbir ölçüsü yok. Şişli Belediyesi, bir
dönem denetim yapıyordu. Kaldırımın üçte
birini mekâna, kalan üçte ikisini ise yayaya
ayırmıştı. Nişantaşı’nda da uyguladılar, ancak
Şişli’de durum ne oldu takip edemedim.
Kadıköy’de de bu şekilde denetimler attırılabilir.
Halkın da bu konuda hassas olması
gerektiğini, yaya yürüme hakkını savunması
gerektiğini düşünüyorum.
Biraz da Kadıköy’ün güzelliklerini
konuşalım. Kadıköylü olmayı,
Kadıköylülüğü nasıl anlatırsınız?
Nedir Kadıköy’ün büyüsü?
Karşı tarafa göre Kadıköy, daha yeşil ve ferah.
Binalar Avrupa yakasında olduğu gibi
boğucu da değil. Avrupa’da pek çok kenti
gezdim, sık sık da gözlemlerimi anlatırım.
Bir gün ekranda Londra’yı izliyordum, eşim
sordu; “Sen Londra’da mı yaşamak isterdin,
Paris’te mi?” diye. Ben daha önce bu
iki kentte de yaşamaya çalışmış biri olarak
gözümün önünden her yeri geçirdim ve
dedim ki; “Ben Kuzguncuk’ta yaşamak
isterdim.”
Bunun üzerine eşimle Kuzguncuk’ta yaşamaya
karar verdik ve bir gün ev bakmak için
çıkıp gittik. Hakikaten Kuzguncuk, grafiği
çok güzel bir yer… Denize yakın, caddeye
girer girmez bir tarafta kilise, diğer tarafta
havra karşılıyor sizi. Biraz ilerleyince ise boyalı
ahşap evleri görüyorsunuz. Çok beğendik
ve bir kafede oturmaya başladık. Akşam
saat 18.00 oldu. Bir baktık ki hiç kimse kalmadı
ortada. Etrafa bir süre baktıktan sonra
“Ben burada yaşayamam” dedim. Çünkü şu
an evimiz Moda Caddesi’ni görüyor ve gelen
geçeni izleyebiliyoruz. Hareketli yaşamın
içindeyiz. Denizi gören ev merakım yok
benim, gelen geçen insanları görebileyim
yeterli... Bu arada Kadıköy’ün çok önemli
bir farkı da özgürlük alanı olması... Kız-erkek
serbestçe dolaşıyor. Bakan, eden, karışan,
görüşen yok. Varoşlardan gelen gençler,
burada belli bir şehir kültürüyle buluşuyor.
Bu da Kadıköy’ü ayrıca cazip kılıyor.
Bu keyifli Kadıköy sohbetinin ardından
sizi yakalamışken gazeteciliğin
bugününü de sormak isterim. Ülkemiz
basın tarihinin önemli dönemlerine
tanıklık etmiş ve eden biri olarak
mesleğimiz günümüzde hangi noktada?
Ben bu mesleğe TRT’de başladım. 1966
yılında sadece teleks vardı. Sonra faks cihazı
çıktı ve ardı arkası gelmeyen teknolojik buluşlar,
hayatımızda hızla yer etmeye başladı.
Gazetecilik de günümüze kadar büyük değişimler
yaşadı. Ancak bu teknik gelişmelerin
yanında gazeteciliğin temelini oluşturan,
araştırma, bilgileri derleme, doğru yorumla
okuyucuya sunma sanatı ne yazık aynı
oranda gelişmedi. Bu süreçte televizyon
ve sosyal medya, basını ezip geçti. Basın,
kendini pek yenileyemedi. Ayrıca basının bir
de sansür ve otosansür sorunu var ki, oraya
hiç girmeyelim!
“Kadıköy’de çocuk parkı sorunu var.
Geçtiğimiz yaz torunum geldi yurt dışından,
bir süre Ada’da kaldılar. Orada
keyifli vakit geçirdi. Ancak Kadıköy’e
gelince işler aynı olmadı. Geldiği ilk
gün parka çıktık, bir daha gitmek
istemedi. Evde oynadı. Çünkü parklar
ne yazık ki özensiz ve baştan aşağıya
kum... Bu parklar aynı zamanda kedi,
köpeğin tuvalet mekânı oluyor. Park
zemininde kauçuktan oluşan bir malzeme
kullanılmalı. Kum havuzu ayrı
yerde olabilir. Bu arada park dışında
boş alanlarda çocukların eğlenebileceği
aletler olabilir. Batı’da örnekleri var.
Yeter ki siz çocukları mutlu etmeyi ve
geliştirmeyi hedefleriniz arasına alın.”
Kadıköy Life Dergisi Yazı İşleri Müdürü av. İrem
Toprakkaya, Melih Aşık ve Pınar Baltacı...
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 45
Sivil Toplum
Kadıköy’ün hafızasını canlı tutan oluşum;
BELLEK KADIKÖY
Kadıköy’ün değerli isimlerinden Sayın Demir Alp Serezli’yi bu röportaj yayınlanmadan önce maalesef kaybettik.
Kadıköy’ün geçmişini ve kültürel değerlerini yaşatmak için büyük emek sarf eden Demir Alp Serezli’yi saygı ve
sevgiyle anıyor, Kadıköy’e ve “Bellek Kadıköy” oluşumuna dair son sözlerini sizlerle paylaşmaktan buruk da
olsa mutluluk duyuyoruz. Anısına saygıyla...
PINAR BALTACI
1990’lı yılların başından bu yana Kadıköy
sevdasıyla sosyal, kültürel ve sanatsal etkinlikler
düzenleyen grup, bir süredir “Bellek
Kadıköy” ismiyle çalışmalarına devam
ediyor. Kadıköy’ün kültürel hafızasını canlı
tutmak adına faaliyetlerini sürdüren Bellek
Kadıköy’ün çalışmalarını, kurucularından
Demir Alp Serezli ile konuştuk.
Bugün Kadıköy’ün her daim hatırlanması
gereken değerlerini gençlere aşılamak için
kolları sıvayan Bellek Kadıköy’ün hikâyesi
1990’lı yıllara dayanıyor: “Bu zamana kadar
çeşitli isimlerle faaliyetlerimizi Kadıköy’de
yürüttük. Bulunduğumuz mekân bazen bir
derneğin kültür komitesi oldu, bazen imaj
değiştirmek isteyen bir kafeteryanın gönüllüleri;
kimi zaman bir ilkokulun sahnesini
düzenleyip orada etkinlikler yaptık, kimi
zaman ise bir atölyenin içerisinde faaliyetlerimizi
sürdürdük. Şimdilerde ise Pasha Otel’in
lobisinde toplantılarımızı yaparak bir araya
geliyoruz. Çalışmalarımıza 1990’lı yılların
başında Saint-Joseph Lisesi mezunları
olarak oluşturduğumuz kültür komitesinde
başladık. Farklı zamanlarda okula tekrar
döndük, zaman zaman ise ayrıldık. Ancak her
dönem ekip çalışmasıyla yolumuza devam
ettik. Bellek Kadıköy’ün bir kültürel faaliyet
olarak çalışmaya başladığı zamanlar o yıllara
dayanıyor. Bir gün Kadıköy’e dair de bir şeyler
yapmamız gerektiğini düşündük. Sadece
okulla değil, çevremizle de ilgilenmemiz
gerektiğini düşünerek harekete geçtik.
KADIKÖY’DE İLK SEMT ÖRGÜTLENMESİ
O zamanlarda çalışmalarımızı Saint-Joseph’li
arkadaşlarımızın yanı sıra gönüllü
kişilerle yürütüyorduk. Ardından kente dair
bir şeyler yapma fikri gelişince, yeni bir macera
başladı. Çalışmalarımızın ilk temellerini
Bahçe&Bahçe Kültür Evi’nde attık. Ardından,
Kadıköy Kültür Dostları Derneği’ne
dönüştük ve gururla hatırladığım bir projeyi
hayata geçirdik. Moda Yaver Bey Sokağı’nı
merkezimize alarak, Kadıköy’de ilk semt
örgütlenmesi modelini hayata geçirdik.
Dönemin belediyesi ve kaymakamlığının
da desteklediği çalışmamızda, 5000 kişilik
bir alanda 11 sokak, 2 caddede gerçek
anlamda batı kentlerindeki yönetim modelinin
ilk pilot çalışmasını gerçekleştirdik. Bu
uygulama kat mülkiyeti gibi bir yasaya bağlı
olmadığı için sonuçları insafa kaldı. Böylelikle
kendi derneğimizi kuramadığımız için
o dönem belediyenin Moda Gönüllüleri’ne
dönüştük. Semt örgütlenmesi, bizim için
bir hayli önemliydi. O dönem bir sokağın
bütün apartman yöneticilerinden doğal,
mimari, kültürel ve sosyal çevre sorumluları
46 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Sivil Toplum
belirlemiş ve onun içinden de bir sokak
temsilcisi seçmiştik. Ardından çalışmalarımız
o doğrultuda sürdü. Bu başarılı projede
ben de farkındalık yaratmak adına bir süre
apartman görevlisi olarak çalıştım. Tabii
arkamda çok emek veren bir ekiple…”
GENETİK KODLARINDA
KÜLTÜREL FAALİYETLER VAR
Bunun yanında gönüllü ekiple Moda
İlkokulu’nun salonunu da yenilediklerini
ifade eden Serezli, oluşumun aralıklarla da
olsa her daim faaliyetlerini sürdürdüğünü
dile getirerek; “Kadıköy’ün kentsel hafızası
açısından önemli bir yere sahip olan Moda
İlkokulu’nun salonunu kız kardeşim, çağdaş
ebru sanatçısı Füsun Arıkan anısına yeniledik
ve orada da çalışmalarımıza devam ettik.
Faaliyetlerimize bu geçen yıllar içerisinde
dönem dönem ara versek de sivil toplumculuk
ruhu içimize işlediği için çalışmalardan
çok uzak kalamadık. Böylelikle genetik
kodlarında temelde kültürel faaliyetler
olan Bellek Kadıköy’ü bugünlere taşımayı
başardık. Kültürel faaliyetlerin yanında semt
örgütlenmesinin yasal boşluklar altında çok
zor olacağını düşünerek, zamanla ilkelerimizi
değil ama amaçlarımızı yeniden belirledik.
Böylelikle kültürel anlamda farkındalık
yaratmak için insanların önce geçmişlerini
bilmesi gerektiğinde karar kıldık. Ancak
bu şekilde semt sakinleri hareket geçerek,
‘Ne yapabilirim?’ sorusuna cevap aramaya
koyuldular. Bir süredir bu doğrultuda devam
eden çalışmalarımızı sadece sosyal medya
hesaplarında değil, web sitesi aracılığıyla da
kitlelere ulaştımanın yollarını aramaya başladığımız
noktada imdadımıza gençler yetişti.
Genç arkadaşlarımızı da ekibe kattıktan
sonra dijitalleşen dünyanın içerisinde daha
da aktif bir şekilde yer almaya başladık. Yakında
bir web sayfası kurarak çalışmalarımızı
orada sunacağız” şeklinde konuştu.
KADIKÖY’E DAİR KÜLTÜREL VE
TARİHSEL ARAŞTIRMALAR
Demir Alp Serezli, Bellek Kadıköy’ün bu
zamana kadar ortaya koyduğu çalışma ve
projeleri ise şu sözlerle özetledi: “Pandemi
döneminde de Kadıköy’e dair araştırmalarımız
sürdü. Kadıköy’ün doğal, mimari,
kültürel ve sosyal hayatına dair araştırmalar
yaptık. Biz farklı zaman dilimlerinde yüz
yüze 300’ün üzerinde etkinliği hayata geçirmiş
bir grup olarak, pandemi döneminde
sanal olarak faaliyetlerimize devam ettik.
Özellikle araştırma grubumuzda (bu gruba
biz mutfak ve sandık odası da diyoruz) bir
hareketlilik oluşmaya başladı. Son 11 ay
içerisinde Kadıköy’e dair hazırladığımız
özgün sunum sayısı 500’ü aşmış durumda.
Şuan toplamda 85 kişilik bir çekirdek
kadromuz var. Bunların 30’u, her hafta
ilçemizin kültürüne ve tarihine ilişkin
sunumlar hazırlıyorlar. Bu çalışmalarımız
artarak sürecek.”
“KENTSEL HAFIZAYLA OYNAMAYIN”
Kadıköy’ün belleğine dair çabalarını, Kadıköy’de
bitmemesi gereken kültürel bağlar
ekseninde anlatan Serezli, sözlerini şöyle
sürdürdü: “İlk olarak tek bir Kadıköy’ün
olmadığını söylemek isterim. Çünkü bölge
bölge farklılıkları içerisinde barındıran
bir ilçe burası. Her mahallenin ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerekli. Tüm bu değerlerin
bozulması da eski Kadıköylüler olarak
bizlerin içini sızlatıyor. Burada bir Moda
İlkokulu’nun renginin krem sarıdan griye
boyanmış olması bile bizi üzüyor. Kentsel
hafızayla çok fazla oynamamak gerekiyor.
Bugünlerde Bellek Kadıköy’de semt örgütlenmesiyle
kent belleğini canlı tutmak adına
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 6 kişilik bir
yönetim birimimiz, iki farklı grubumuz var.
Araştırma grubu mutfak, bunları sunan grup
iletişim grubu olarak faaliyet gösteriyor. Fiziki
anlamda sergiler, konferansları organize
eden grup, ayrıca faaliyetlerini sürdürüyor.
Bunun yanında bir de eşgüdüm birimi var. O
ekip de yönetim birimlerinin aldığı kararları
uyguluyor, sorunları da yönetime iletiyorlar.
Bunun yanında bir de 6 ayda bir dönem
başkanımızı değiştiriyoruz. Böylelikle farklı
yüzlerle çalışma olanağımız oluyor.”
“FARKINDALIK FAALİYETLERİNİ
GÜÇLENDİRECEĞİZ”
Demir Alp Serezli,sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Hayata geçirdiğimiz tüm bu farkındalık
faaliyetlerinin, ancak ileride tekrar
kaymakamlık ve belediyeyi ikna ederek
semt örgütlenmesine geçersek daha da
işe yarayacağının farkındayız. Fakat yine
de şuan evvela farkındalık yaratmalıyız.
Siz de geçtiğimiz günlerde Kadıköy Life
Dergisi sayfalarında tersine göç konusunu
yazmıştınız. İşte bu noktada tersine göçe
engel olmak adına farkındalık faaliyetlerini
güçlendirerek, Kadıköy’e aitlik duygusunu
güçlendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Sözlerimi bitirirken, Bertolt Brecht’in
Galileo Galilei oyunundan bir anekdotu da
hatırlatmak isterim. Orada Andreas, İtalya’yı
kastederek diyor ki; ‘Üstat ne mutlu o
ülkeye ki sizin gibi kahramanlar yetiştirmiş.’
Galileo’nun cevabı ise şöyle oluyor: ‘Ne
mutlu bir ülkeye ki kahramana gereksinimi
yoktur.’ Kahraman bana göre sorumlulukları
erteleyip, sünger gibi emerek kendini feda
eden kişidir. Kişiler yerine sistem kahraman
olmalıdır. Ben de son 30 yılımı bunun üzerine
kurgulamaya çalıştım. Kesinlikle bu bir
ekip işidir. Birlikte çalıştığım arkadaşlarıma
da ayrı ayrı sevgilerimi sunuyorum.”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 47
Advertorial
Ev ve ofis tasarımlarında yeni trend ürünler
Akkılıç Home Design’da!
Mimar Edanur Akkılıç, özel ilgi alanı olan ev
ve ofis dekorasyonu konusunu mesleki vizyonuyla
birleştirerek “Akkılıç Home Design”
markasını hayata geçirdi. Evin yanında ofis
dekorasyonu için de modern ve klasik obje
olanakları sunan Akkılıç Home Design’ın
ürünlerini Instagram, Trendyol ve akkilichomestudio.com
isimli web sitesi üzerinden
inceleyebilirsiniz.
Akkılıç Home Design’ın kurucusu Edanur
Akkılıç, Polonya’da eğitim almış bir mimar.
Dekorasyon konusuna olan özel ilgisi
sonucunda kendi dekorasyon firmasını
kurduğunu ifade eden Akkılıç, ürünlerine
dair şu bilgileri aktardı: “İnşaat sektöründeki
krizler, biz mimarları dekorasyon konusuna
yöneltmeye başladı. Ben hayatımın her
döneminde bu alanla ilgiliydim, akademik
eğitimimle de bu ilgimi ilerlettim. Böylelikle
projelerimde kendi ürünlerimi kullanmayı
amaçlayarak, Akkılıç Home Design’ı hayata
geçirdim. Ev ve ofis aksesuarlarının satışını
Edanur Akkılıç
yaptığım firmamı, kısa sürede yurt dışı
sınırlarına da taşımak istiyorum.”
“HERKESİN EVİ GÜZEL OLSUN”
Ürün satışlarının perakende, toptan ve proje
bazlı yapıldığını belirten Mimar Edanur
Akkılıç, sözlerini söyle sürdürdü: “Sipariş
üzerine özel üretimler de yapabiliyoruz,
ancak genelde satışlarımızı elimizde olan
mevcut ürünlerle sürdürüyoruz. Akkılıç
Home Design ürünlerini dijital mecralarda
bulmak mümkün. Instagram, Trendyol ve
web sitemiz aracılığıyla bizlere ulaşabilirler.
Ürünlerimiz, çeşitli ev ve ofis aksesuarlarından
oluşuyor. Heykeller, biblolar, seramikler,
kırlentler, mumlar ve masa tekstili eşyaları
ilk aklıma gelenler arasında. Ürünlerimiz
keten, yarı keten olmasının yanında işleme
detaylarına sahip. İsteyen müşterilerimiz
için eşyalarda özel baş harfi ya da isim
de ekleyebiliyoruz. Tamamen müşterinin
tercihine göre ilerliyoruz. Kısacası bir evi,
hatta her türlü yaşam alanını güzelleştirecek
tüm ürünler bizde mevcut. Esas amacımız,
her kesimden insana hitap ederek, her türlü
bütçeye uygun ürünler sunmak. ‘Herkesin
evi güzel olsun’ ilkesinden yola çıkarak
emek veriyoruz.”
TALEBE UYGUN TASARIM
ALTERNATİFLERİ...
Eda Hanım, daha çok 20-55 yaş arasındaki
kadın kitleye hitap ettikleri dile getirerek;
“Örneğin, kahve sunum tepsileri ya da o
sunum tepsilerini tamamlayan ürünler özellikle
çok tercih ediliyor, ya da TV ünitelerinin
yanlarına biblolar, duvarlara da tablolar
ve saatler… Bunun yanında otellere de
hizmetimiz var. Oteller içerisindeki nevresim
takımları, kırlentler ve masa örtülerini
temin edebiliyoruz. Ben mimar olduğum
için genel itibariyle projelerin inşaat kırım
dökümünden, en son yerleştirdiğimiz bir
vazonun yerine kadar bizim sorumluluğumuzda.
O sebeple tasarım konularına
hakimim ve bu konuda oldukça titizim. Bir
de kadın olmamdan kaynaklı ince detayları
görebildiğimi de düşünüyorum. Yeni bir
ev düzecek ya da ürün alacak kişiler, bizi
ilk geldiğinde hem kendi önerilerimiz hem
de onların talepleri doğrultusunda örnek
bir tasarım sunuyoruz. Ardından bu örnek
tasarım üzerinden revizyona gidiyor, en
sonunda müşterinin onayladığı tasarımı
hayata geçiriyoruz” diyerek, sözlerini şöyle
sonlandırdı:
HEM KALİTELİ HEM DE
UYGUN FİYAT SEÇENEKLERİ
“Eskiden daha çok ithal ürünler geliyormuş,
fakat artık ülkemizde tüm bunları üreten
büyük firmalar var. Ürünlerimiz genelde
ithal ama talebe göre Türkiye üretimlerimiz
de olabiliyor. Bazı durumlarda aciliyeti olan
ürünlerde ya da pandemi gibi sınırların
kapalı olduğu dönemlerde ülkemizde üretim
yaptırıyoruz. Ayrıca ürünlerimiz, büyük
markalarda satılan ürünlerle aynı kalitede
ve daha uygun fiyatlarda. İnsanlar da bu
durumda bizleri tercih etmeye başlıyorlar,
böylelikle çok fazla talep oluşuyor. Ancak
bugün ülkemizde tercih edilen tarzlar,
temelde modern ve klasik olarak ikiye ayrılıyor.
Ev hanımları genelde gold tonlarında,
gösterişli, daha çok klasik avangart modelleri
tercih ederken; ofislerde genelde daha
çok modern, mat ve sade ürünler seçiliyor.
Her tarzda ürün stoklarımızda mevcut...
Tüm bunlar dışında düğünlere, davetlere,
otellere en çok masa tekstili ürünleri
satıyoruz. Ayrıca sözlerimi sonlandırmadan
belirtmek isterim ki, tüm Türkiye’ye kargo
imkânımız da var. İstanbul içerisinde ise
dilerlerse elden de teslim yapabiliyoruz.”
AKKILIÇ HOME DESIGN
i akkilichomedesign
d www.akkilichomestudio.com
48 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Sektör
İZOCAM,
“ enerji verimli şehirler” için
yalıtımın önemine dikkat çekti
Dünya Şehircilik Günü, 8 Kasım’da Türkiye’nin
ve dünyanın kentleşme gündemi
hakkında düzenlenen etkinliklerle kutlandı.
56 yıldır Türkiye’de yalıtım sektörüne öncülük
eden İzocam, bu önemli günde hem
artan enerji maliyetlerini düşürerek tasarruf
etmek hem de geleceğin ihtiyacı olan “enerji
verimli şehirler” oluşturulması amacıyla
yalıtımın önemine dikkat çekti.
Gün geçtikçe artış gösteren sera gazı salımı,
küresel ısınmayı tetikleyerek iklim krizine
zemin hazırlıyor. Gelecekte daha yaşanabilir
bir dünya hedefine ulaşabilmemiz için çok
geçmeden enerji kullanımını azaltmamız ve
var olan kaynaklarımızı çok daha verimli bir
şekilde kullanmaya başlamamız gerekiyor.
Bu bilinçle ortaya çıkan “enerji verimli
şehirler” kavramı, ekolojik sorunlardan
arınmış yaşam alanları için enerji politikalarının
küresel bazda stratejik bir yaklaşımla
belirlenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.
“YALITIM, İKLİM KRİZİYLE MÜCADELEDE
EN ÖNEMLİ KALKANIMIZ”
Dünya ülkelerinin bu hedef doğrultusunda
en önemli adımlardan biri olan sera gazı
salımının sıfırlanmasına yönelik uluslararası
anlaşmalara imza attığını belirten İzocam Genel
Direktörü Murat Savcı; “2030 yılına kadar
karbon emisyonlarının 1990 yılı seviyelerine
göre yüzde 55 oranında azaltılmasını ve 2050
yılına kadar Avrupa kıtasının ilk karbon-nötr
kıta olmasını amaçlayan Avrupa Birliği, 14
Temmuz’da yayınladığı ‘Fit for 55 Package’
ile yol haritasını belirledi. Buna göre, 2030
yılına kadar sera gazı emisyonunun yüzde
55 seviyesine çekilmesi için bina sektöründe
emisyonların yüzde 60 oranında azaltılması
gerekiyor. Binalardan ortaya çıkan
emisyonların çoğu ise genel alan ısıtma ve
soğutmasından kaynaklanıyor. Bu noktada
da binalarda yalıtımın önemi devreye giriyor.
Yalıtım, dünyamızı bekleyen küresel ısınma
ve iklim krizi tehlikesiyle mücadelede en
önemli kalkanımız” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’ne dayanarak hazırlanan Paris
Anlaşması ile de endüstriyelleşme öncesi
döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının
2 santigrat derecenin olabildiğince altında,
mümkünse 1,5 derece seviyesinde tutulması
hedefleniyor. Anlaşmada, Kyoto Protokolü’nden
farklı olarak, taraf ülkelerin ulusal katkı
beyanlarını (Intended Nationally Determined
Contribution / INDC) sunarak, emisyon azaltım
ve sınırlama hedeflerini koyması isteniyor.
Kısa süre önce Paris Anlaşması’nı onaylayan
ülkeler arasına katılan Türkiye’nin de daha
önce hazırlanan 2030 hedefindeki ulusal katkı
beyanlarını güncelleyerek; “enerji, atık, ulaşım,
binalar, tarım” sektörlerinde emisyon azaltım
hedeflerini yeniden sunması planlanıyor.
Türkiye’de INDC beyanı ile birlikte yeni
yapılan konut ve hizmet binalarının Binalarda
Enerji Performans Yönetmeliği’ne uygun
enerji etkin olarak inşa edilmesi gerekliliği, binalarda
Enerji Kimlik Belgesi (EKB) oluşturularak
enerji tüketimlerinin yıllara bağlı olarak
azaltılması zorunluluğunu getirdi. Geçtiğimiz
sene yürürlüğe girmiş olan EKB zorunluluğunun,
binaların ısı yalıtımı açısından değerinin
belirlenmesinde önemli bir faktör olduğuna
değinen Murat Savcı; “Yeni binalarda EKB
sınıfının en düşük C sınıfı olması bekleniyor.
Isı yalıtımı standartlarına göre inşa edilmeyen
ve Enerji Kimlik Belgesi C’den düşük olan yeni
binalar artık ruhsat alamıyor. EKB sadece
yeni binalar için değil, eski binalar için de
göz önüne alınması gereken bir konu. Eski
binaların tadilatı sırasında ısı yalıtımı göz
önüne alınırsa, hem EKB sınıfı yükseltilebilir
ve konut değeri artar hem de buradaki hane
halkı için doğalgaz faturalarında yüzde 60’ın
üzerinde bir tasarruf sağlanmış olur” dedi.
Murat Savcı
MULTİ KONFOR BİNALAR İLE
YÜZDE 90 ENERJİ TASARRUFU
Bir konutta yaşam konforunu belirleyen
en önemli unsurun doğru yalıtımla doğru
ısıl değerlere ulaşmak olduğunu kaydeden
Savcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğru yalıtım; ısı yalıtımı yapılırken
binaların yangın riski ve yanıcılık yükü ile
ses yalıtımı değerleri de göz önüne alınarak
uygun malzeme ve kalınlıkta, yönetmeliklerin
belirttiği şekilde yalıtım uygulamasının
yapılmasını ifade eder. Doğru yalıtım, binaların
ve konutların değerlerini artırırken,
kentlerin yaşam standartlarını da yükseltir;
ülke ekonomisine de katkı sunar.”
Enerji verimliliğini en önemli gündem
maddesi olarak benimsediklerini ifade
eden İzocam Genel Direktörü Murat Savcı,
yalıtım - enerji verimliliği - multi konfor evler
ilişkisinin de altını çizerek; “En fazla enerji
verimliliğine multi konfor binalar ile ulaşılıyor.
Sıfıra yakın enerjili ev kavramından
türeyen ve biyo iklimsel tasarımı hedefleyen,
sürdürülebilir, ekolojik, ekonomik ve
sosyal etmenleri göz önünde bulunduran
multi konfor binalar, yüksek enerji tasarrufuyla
birlikte azami ısıl konforu sunuyor.
Kusursuz akustik ve görsel konfor, kaliteli iç
ortam havası, yangın korunumu ve güvenliği
sağlayan, hem iç mekânlarda hem de
dış mekânlarda son derece esnek tasarım
çözümleri barındırabilen multi konfor binalar,
yalıtımsız bir binaya göre en az yüzde
90 enerji tasarrufu sağlamayı hedefliyor”
diyerek sözlerini sonlandırdı.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 49
Müzik
Adalar’da “4 Ada 1 Koro”
Yeni hayata geçirilen “4 Ada 1 Koro Musiki Topluluğu” hakkında görüşlerine başvurduğumuz
koronun çalıştırıcısı Handan Kavas: “Koromuz saygın ve musiki kültürünü özümsemiş bir gruptan
oluşuyor. Marmaray hattına bağlı olarak motor ve vapur ile ulaşım, hem çok rahat hem de çok
zevkli. Musikiyi seven herkesi koromuza bekliyoruz.”
KADİR TOPRAKKAYA
Adalar Belediyesi, kültür sanat alanında bir
yeniliğe daha imza atarak, “4 Ada 1 Koro”
adlı Türk müziği topluluğunu oluşturdu.
Koro, ilk konserini Anadolu Kulübü’nün
Büyük Salonu’nda muhteşem bir performansla
gerçekleştirdi.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan
ayrılışının 83. yılı nedeniyle 10 Kasım’da
düzenlenen konser büyük ilgi gördü.
Atatürk ve silah arkadaşlarına saygı duruşu
ve İstiklâl Marşı ile başlayıp, Ata’mızın sevdiği
şarkı ve türkülerle süren konserde yer
bulamayan bazı dinleyiciler, koroyu ayakta
izlemek durumunda kaldı.
Aynı zamanda Aşiyan Musiki Derneği Yardımcı Şefi ve
usul-nota-nazariyat hocası da olan Handan Kavas;
koro çalışmalarını kanunda eşi Sadık Kavas,
udda Şeref Deveci ile birlikte gerçekleştiriyor.
Sunuculuğunu Özlem Işık’ın yaptığı dinletide;
Hülya Küçük, Zümrüt Barutçu, Rüştü
Müjde, Cevahir Karabulut, Rahşan Aydın,
Azize Aysu Durmaz, İbrahim Macit, Ahmet
Sığar, seslendirdikleri solo eserler ile büyük
alkış aldı. Konsere eşlik eden saz üstatları
ise şu isimlerden oluştu: Kanunda Sadık
Kavas, kemanda Alper Asutay, ritim sazda
Ferruh Yarkın, udlarda Cihan Karakuş ve
Şeref Deveci.
HANDAN KAVAS ÇALIŞTIRIYOR
“4 Ada 1 Koro Musiki Topluluğu” adını taşıyan
ve son derece başarılı performanslar sergileyen
Adalar Belediyesi’nin bu güzel korosunu,
Kadıköy merkezli Aşiyan Musiki Derneği’nin
kurucularından Handan Kavas çalıştırıyor.
Büyükada Belediye Binası’nda haftada bir
gün yapılan çalışmalarla önemli mesafeler
kat etmeyi başaran koroda; Büyükada
başta olmak üzere Heybeliada, Burgazada,
Kınalıada sakinleriyle Gebze, Kadıköy, Şişli ve
Bakırköy’den katılan koristler bulunuyor.
“SEVDİKLERİMİZİN ARDINDAN”
ANMA KONSERİ
Koronun yanı sıra Aşiyan Musiki Derneği de
büyük bir konsere hazırlanıyor. “Sevdiklerimizin
Ardından” başlıklı konser, 12 Aralık
Pazar günü saat 18.00’de Yeditepe Kongre
Salonu’nda gerçekleşecek. Münip Utandi,
Adnan Mungan, Çiğdem Yarkın, Şükrü
Türkmen, Merve Utandi Kalkan’ın sanatçı
olarak katkıları ile Aşiyan Musiki Derneği’nin
“Sevdiklerimizin Ardından” konseri ücretsiz
olup, giriş serbest olacak. Bu konserde ağırlıklı
olarak İnci Çayırlı, Zeki Çetin ve keman
sanatçısı İhsan Aslan anılacak.
50 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Müzik
Kaan Şehirkahyasıoğlu:
İnsanların içindeki o ritim
kıvılcımını alevlendirmek istiyoruz
Kadıköy Ritimist Perküsyon
Atölyesi’nin kurucusu ve hocası
Kaan Şehirkahyasıoğlu; “İlgisi
olmayan insanlarda da ilgi
uyandırmak, insanların içindeki
o ritim kıvılcımını alevlendirmek
istiyorum. Bir ritim sanatçısı olarak
hedefim bitmez” diyor.
NİL ÖZER
Türkiye’de tek olduklarının altını çizen, Kadıköy
Ritimist Perküsyon Atölyesi’nin kurucusu
ve hocası Kaan Şehirkahyasıoğlu, başka bir
şube açmak istemiyor. Bu büyüklükte ders
yapan, izdihamın olduğu konserler veren
başka bir atölyenin olamadığını, 80 yaşında
bile öğrencilerinin geldiğini belirten Kaan
Hoca’dan çalışmaları hakkında bilgi aldık.
Kaan Hocam, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ritim serüvenim klasik olacak ama küçükken
başladı. Darbuka, bağlama gibi... Babamdan
karne hediyesi olarak enstrüman
isterdim. Sonra İstanbul Teknik Üniversitesi
Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na girdim.
Vurmalı çalgılar üzerine uzmanlaşmaya
başladım. Bitirme tezimi ve yüksek lisans
tezimi yine vurmalı çalgılar üzerine yaptım.
Birçok farklı grup ve sanatçıyla; Burhan
Öçal, Harem gibi isimlerle çaldım. Dünyada
ve Türkiye’nin birçok yerinde çalmaya devam
ettim. Türkiye’nin önemli şirketleriyle
workshoplar yapmaya başlarken, katılımcıların
istek ve ısrarıyla Kadıköy Ritimist
Perküsyon Atölyesi başlamış oldu.
Kadıköy Ritimist Perküsyon Atölyesi’nde
hangi eğitimler veriliyor? Pandemi
döneminde ilgi arttı mı?
Atölyemizde vurmalı çalgıların büyük
bölümünün dersini veriyoruz. Bunun çok
büyük bölümünü darbuka kaplıyor. Dünya
vurmalı sınıflarında congo, tumba, bongo
gibi enstrümanlar da çalıyoruz sınıflarda.
Aynı zamanda bendir dersleri veriyoruz.
Pandemi döneminde mevcut sayımızı aza
indirerek derslerimize devam ettik. Aşı
olmadığı için tedirgin ama çok dikkatli
çalıştık. İnsanlar bunalmış ve sıkılmıştı,
ancak sürekli çalıştık. Sezon sonu konserlerimizi
de yaptık. Aşıların olmasıyla
birlikte büyük bir rahatlık oldu ve rutinimize
döndük, hatta talep konusunda bir
patlama oldu.
Katılımcılar atölyeden ayrıldıktan sonra
neler söylüyor? Çok eğlenceli, stres savar
gibi duruyor. Terapi gibi...
Kimisi “Hocam sizi seviyorum” diyor, kimisi
sınıfı eğlenceli buluyor, kimisi de “Psikologuma
da gidiyorum, ancak burası bana
daha iyi geliyor” diyor. MS, Alzheimer başlangıcı
yaşayan, beyin hastalıkları geçirmiş,
ameliyat olmuş hastalarımızdan da katılanlar
var. Burada olmaktan çok memnunlar,
kendilerine iyi geldiğini söylüyorlar. Böyle
bir yelpazenin içinde olduğum için çok
mutlu ve memnunum.
Genellikle hangi yaş ve meslek grubu
kişiler katılıyor?
18 yaş üstüyle çalışıyoruz. 80 yaşında
dahi öğrencilerimiz oluyor. Aklınıza kim
geliyorsa, doktordan fabrika sahibine kadar
öğrencilerimiz geliyor. Vizyon sahibi, dünya
insanı katılımcılarımız. Bu anlamda çok
şanslı olduğumu düşünüyorum. Bunu da
bayılarak keyifle söylüyorum.
Kadıköylülerin ilgisi nasıl? Etkinlik
takviminizde neler var?
Kadıköylülerin ilgisi bu seneye kadar çok
yukarıda değildi işin açıkçası. Bu yıl daha
fazla oldu. Metrobüs ve Marmaray sayesinde
Avrupa yakasından çok insan geliyor. Adapazarı,
Beylikdüzü, Büyükçekmece’den gelen
öğrencilerimiz bile var. 19 Şubat’ta Kadıköy
Sahne’de atölyenin ilk konserini yapacağız.
Sonrasında da kapanış konserini haziran
ayında gerçekleştireceğiz. Onun dışında birçok
yere davet ediliyoruz. Pandemiyle bunları
beklettik, şimdi onları programlayacağız.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 51
Çocuk Edebiyatı
Polisiye tadında
bir okul hikâyesi;
Kayıp Defter
PINAR BALTACI
En sevilen çocuk kitaplarının yaratıcılarından
ödüllü yazar Gülsevin Kıral’ın yeni eseri
“Kayıp Defter”, Günışığı Yayınları etiketiyle
raflarda yerini aldı. Diğer kitaplarında
olduğu gibi gizem ve mizahı önde tutan bir
dil kullanan yazara, yeni kitabının yanı sıra
çocuk kitaplarında meydana gelen artışı
sorduk.
Uzun yıllardır çocuk ve gençlik edebiyatı
için eserler kaleme alan ödüllü bir
yazarsınız. Tekerleme, şiir, öykü ve
roman türlerinde oldukça zengin bir
koleksiyonunuz var. Bugünün dünyasında,
geleceği de düşünerek, çocuklar ve
gençler için yazmak, onların dünyasına
hitap etmek nasıl hissettiriyor size?
Çocuklar için yazmak, yetişkinlere yazmaktan
çok farklı. Bunca çeldirici arasında
onların dikkatlerini çekmek ve okumaya
devam etmelerini sağlamak büyük bir sınav.
Öte yandan dünyayı, çevrelerini tanımaya
hevesli zihinlerine misafir olabilmek çok
zevkli, çok onur verici. Düşüncelerini hep
dürüstçe ifade ettikleri için eleştirilerini
öğretici buluyor, beğenilerinden ise çok, çok
mutlu oluyorum.
Kitaplarımın ileride okunacağını hayal
etmekte zorlanıyorum. Teknoloji öyle baş
döndürücü bir hızla gelişiyor ki, yazdığımız
kurgular kısa bir süre sonra güncelliğini
yitiriyor. 2010 yılında basılan “İstanbul’u Çalıyorlar”
isimli kitabımı yazarken bilgisayarda
“ICQ” uygulaması üzerinden haberleşmek
çok yeni bir gelişmeydi ve bunu kullanarak
kahramanımın babasına
yardım etmesini sağlamıştım.
Belki bugün bu kitabı okuyan
çocuklar, niye telefon değil de
bilgisayar üzerinden haberleşiyorlar
diye yadırgıyorlardır.
Bu nedenle, yazarken geleceği
düşünmüyorum. Kitaplarımda
ele aldığım konular bugüne ait,
benim de dert ettiğim, zihnimi
meşgul eden şeyler oluyor. Umudum; ileride
çocukların kitaplarımdan aldıkları zevki,
okurken akıllarına takılan bir soruyu ya da
cevabın peşine düşmelerini hatırlamaları.
Kayıp Defter’de yaşanan macera,
çocukların arkadaşlıklarını
sorgulamalarına, birbirlerine dair
keşiflere yol açıyor. Bugünün ilişkilerini
de göz önünde bulundurursak, insan
nasıl tanır arkadaşını?
Sanıyorum insan hem kendini hem arkadaşını,
başına gelen olaylar ve yaşadıkları
karşısında aldığı tavırlar, duruşlar ile tanıyor.
Bu gibi durumlar bize ne kadar cesur, inançlı,
azimli veya gayretli olduğumuzu gösteriyor
ve kimi zaman değerlerimizi gözden
geçirmemizi dayatıyor, kimi zamansa onlara
sadık kalıp kalamayacağımızı sınıyor. Şekli,
yöntemi değişse de insan eskiden de şimdi
de benzer sınavlardan geçiyor, tezahürleri
farklı olsa da aşktan, dostluktan, kavgadan
aynı şeyi anlıyor, aynı şekilde etkileniyor.
Kimi zaman yeni nesil ile aramızda büyük
farklar olduğunu, onların teknoloji yüzünden
daha yüzeysel ilişkiler kurduğu zannına
kapılıyoruz. Aradaki ekranın kısıtlayıcı bir
yönü olsa da onlar kolay iletişim kurabilmeleri
sayesinde uzaktaki dostları ile bağlarını
koparmıyor; heyecanlarını, sevinçlerini,
üzüntülerini anında paylaşabiliyorlar. Bu da
ilişkilerine başka bir boyut kazandırıyor. Dolayısıyla,
görünümü farklı olsa da ilişkilerin
özünün değişmediğini düşünüyorum.
Tüm dünyada çocuk kitaplarının en çok
yayımlandığı dönemlerden birinden
geçiyoruz. Nicelik bu kadar artarken, bu
alandaki üretimin niteliğinde de iyiye
doğru bir gidiş var mı sizce?
Bugün çoğu ebeveyn, çocuklarını ailenin
merkezine koyuyor; onların gelişimlerini,
eğitimlerini birincil amaçları olarak
belirliyor. Kendileri okumaya zaman
ayırmasalar/ayıramasalar bile kitabın
çocuğun hayatında önemli bir yer tutmasını
istiyorlar. Bu da doğal olarak nitelikli
kitaba olan talebi artırıyor. Yıllar içinde
baskı kalitesindeki artışı, resimlerin daha
özenli hâle geldiğini rahatlıkla gözlemleyebiliriz.
Hatta daha dikkatle incelersek,
illüstrasyonların yalnızca metne eşlik
eden unsurlar olmaktan çıkıp, kitaba
başka bir boyut kattığını da görebiliriz.
Metnin içeriği ise toplumların demokrasi,
eşitlik, özgürlük kavramlarını ne kadar
içselleştirdiğine paralel olarak gelişiyor.
Bir başka deyişle, bu alandaki nitelik artışı
daha yavaş oluyor.
Yazımı olumlu bir beklentiyle bitireyim.
İnanıyorum ki çocuk kitaplarının içeriğindeki
olumlu artış, toplumdaki ilerlemeden
hızlı olacak.
“Bu kitapta dostluk, ihanet,
haksızlık, suçlama, dışlama,
önyargı gibi temalara yer verdim.
Çocuğun dünyasını zedelememeye
özen göstermek ve bir
kitapla ona yeni karşılaşmalar
sunabileceğimiz gerçeğini göz
ardı etmemek kaydıyla, her
konunun çocuk edebiyatında
işlenebileceğini düşünüyorum.
Yazarken zorlandığımda mizah
elimden tutuyor, kitabın duygusunu
hafifletiyor.”
52 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Resim
Ressam Tülin Kaynak’ın
eserleri Pakistan’da!
Kadıköylü ressam Tülin Kaynak’ın eserleri,
Pakistan’ın ünlü sanat müzesi Lyalpur’da
sergileniyor. Eserlerine sosyal medya
kanallarında rastlayan müze yönetiminin
teklifine olumlu yaklaşan Kaynak, iki çalışmasını
karşılıksız olarak müzeye bağışlama
kararı almaktan dolayı çok mutlu olduğunu
dile getirdi.
AÇILIŞA DAVET EDİLDİ
Eserlerinin Pakistan’ın Faisalabad kentinde
bulunan Lyalpur Sanat Müzesi’ne ulaşmasının
ardından Tülin Kaynak’ı müzenin
10 Kasım’da gerçekleşen açılışına davet
eden Müze Direktörü Sidra Shah Muhammad;
“Müzemizde iki eseri yer alan, dost
ve kardeş ülke kabul ettiğimiz Türkiye’nin
sanatçısı ile açılışımızda birlikte olmaktan
büyük mutluluk duyuyoruz” dedi.
TÜLİN KAYNAK’IN ESERLERİ ÜZERİNE
Sanat tarihçisi ve akademisyen Emre
Zeytinoğlu, Tülin Kaynak’ı değerlendiren
yazısında şunları ifade etti: “Bir sanatçının
nasıl yapıtlar üreteceğine karar vermesi, ilk
anda çok da bilinçli olmayabilir. Bu karar
süreci, başlangıçta rastlantılara bağlı olmakla
birlikte giderek insanın kendisini tanımasının
ve yetilerini kullanabilme becerisine
erişebilmesinin eseridir. Böylece, örneğin
bir ressamın önce şu ya da bu yollara
yönelmesi ve sonuçta da kendi karakterini
yansıtabilen bir tavrı benimsemesi, elbette
uzun bir zamana gereksinim duyar. Bu söz
edilen durum ise sanata yakın olan kişileri
hiç şaşırtmaz ve bunun olağan bir serüven
olduğu üzerinde kolaylıkla birleşilir. Çünkü
neredeyse hiçbir sanatçı yoktur ki o çıktığı
yolda büyük dalgalanmalar yaşamaksızın
kendi eğilimini saptayabilsin.
Tülin Kaynak’ın sanatı da bu süreçten
bağımsız değildir kuşkusuz. O da ilk
adımlarda, birbirlerinden farklı eğilimdeki
ressamların atölyelerinde bazı denemelerde
bulunmuş, sanat tarihine ilgi duymuş ve soyut
resme ulaşmıştır. Fakat şu var: Onun her
döneminde, hangi tür resmi denerse denesin
değişmeyen tek şey, kendi özgürlüğünü
sonuna kadar kullanma isteğidir. Hatta bir
röportajda, Mehmet Güleryüz’ün ona şöyle
bir şey söylediğini aktarır: ‘Ben sana özgür
olman lazım diyorum; sen pencereyi açıp,
kafa üstü atlıyorsun.’
Pencereden kafa üstü atlamaya varan bir
özgürlük isteği… Tülin Kaynak’ın resme başladığından
beri bu duygudan kurtulamadığı
açıktır. Birtakım olayların, alışılmış kavramların,
öğrenilmiş bilgilerin hep bir sınır
koyduğunu düşünür ve kendisini bunların
dışına atmak ister. Yine aynı röportajda şunu
der: ‘Sınırlardan hoşlanmıyorum. Herhangi
bir sınır bile bana taklit gibi geliyor. Devamlı
özgür ve açık bir çalışma fikrini benimsiyorum.
Günlük olaylar bile girmiyor resmimin
içine, çünkü beynimizin içi çözemediğimiz
şeylerle dolu.’ Ve işte o, kendi yaşam biçimini
oluşturan bu karakterini belli ki tam anlamıyla
soyut resimde keşfetmiştir.
Tülin Kaynak’ın ‘Beynimizin içi çözemediğimiz
şeylerle dolu’ cümlesi üzerinde durmak
gerekir. Öyle ki bu cümle bize hemen çevremizdeki
tüm olguları, alışkanlıkları, yarar ve
zarar hesaplarını, işlevi ve işlevsizliği, iyiyi ve
kötüyü, doğruyu ve yanlışı ve daha bunlar
gibi pek çok tanımı aşan, bunların dışına çıkıp
olmadık yerlere yönelen bir zihni işaret eder.
Peki, başıboş kalmış bir zihin nerelere doğru
hareketlenir? Buna kesin bir yanıt veremiyoruz.
Oysa şunu biliyoruz: Zihin, kendi olanaklarını
özgürce harekete geçirdiğinde arzuyu,
hazzı ve bilgiyi o kadar geniş bir alana yayar
ki, artık oralarda daha önce deneyimlenmiş
tek bir şeye bile rastlamak olanaksızdır. O
hâlde sezgilerin genişlediği, yargıların kalıplardan
kurtulduğu bir yerdir bu alan. Kısacası,
‘beynimizin çözemediği’ yerlere doğru, yani
bilinmeze doğru çıkılan bir yolculuktur.
Sonuçta, Tülin Kaynak’ın sanatı üzerine
birkaç şey söylemek istiyorsak, onun
soyuta olan ilgisini bu bilinmezlik merakına
bağlamamız yerinde olacaktır. Bu ilginin bir
serüvene açılma arzusunu yükselteceği de
kuşku götürmez, fakat bunun ötesini düşünmeyi
de ihmâl etmemek gerekir. Şöyle ki;
bilinmezliğe açılma merakı, insanın kendi
doğasından gelen niteliklerini düşünmesi
ve oralara ulaşma arzusudur pekâlâ…
Anımsamalıyız ki soyut resmin en bilinen
isimlerinden biri olan Vassily Kandinsky ile
atonal müziğin yaratıcısı Arnold Schönberg
arasındaki mektuplaşmalardan çıkan o
ünlü cümle şuydu: ‘Derine, derine, daha
derine…’ Hiç deneyimlenmemiş yerlere
doğru… ‘İnsan’ denilen şey, kendisini ya da
başkalarını tanıyabildiği sınırların çok daha
ötesinde olabilir çünkü.”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 53
Heykel
“
Milliyet Sanat’ın
Heykelde Yeni Keşifler”
ödülü Kadıköy’e!
Burak Ayazoğlu:
“Genellikle üretimimdeki
kaygıyı beslediğine ve
destekleyeceğine inandığım
malzemeyi kullanmayı tercih
ediyorum. O an istediğim
tekniği bilmiyorsam da gidip
öğreniyorum. Burada da bir
değişim hâkim.”
PINAR BALTACI
Kadıköy, sanat ve sanatçılarıyla konuşulmaya
devam ediyor. Milliyet Sanat’ın heykel
sanatçılarını desteklemek için düzenlediği
“II. Heykelde Yeni Keşifler” yarışmasında
seçilen 10 eser, Kemer Country’de yapılan
özel açılış etkinliğiyle sanatseverler ile buluştu.
Kadıköylü heykeltıraş Burak Ayazoğlu,
“İsimsiz” adlı eseriyle birinci seçilerek,
yarışma kapsamında yurt dışı atölye sanat
eğitimi almaya hak kazandı.
Yaklaşık 10 yıldır çalışmalarını Yeldeğirmeni’ndeki
atölyesinde sürdüren sanatçıyı,
atölyesinde çalışırken yakalıyoruz. Sanatçıları
ve atölyeleriyle tanınmaya başlanan
Yeldeğirmeni kimliğine yepyeni bir başarı
kazandıran Burak Ayazoğlu’nu, güzel birer
kahve eşliğinde atölye kokusunu soluyarak
dinliyoruz: “Kadıköy doğumluyum. Ben de
birçok sanatçının sık sık dile getirdiği gibi
çocukluğumdan beri bir şeyler çiziyordum.
Lise döneminde ise çevremizdeki iyi bir
yönlendirmeyle güzel sanatlar lisesine başladım.
Ardından lisedeki herkes gibi benim
de hedefim Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi oldu. Bu hedef gerçekleşince,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik
Bölümü’nde eğitim almaya başladım.
ATÖLYEM OYUN ALANIM GİBİ…
Okul bitmeden önce bölümün bana sunduğu
malzeme skalasının dışına çıkmaya
başlamıştım. Hem ruhları hem de hisleri
bambaşka olan seramik ve metal malzemeleri
birleştirerek başladım üretimlerime.
O zamanlardan beri her zaman başka
arayışları hep içimde tutarak yenilemeye çalıştım.
Hem materyal hem de fikir açısından
deneme ve risk alma sürecim devam etti.
Denemeye her zaman açıktım ve atölyem
de bu durumda bana daima katkı sağladı.
Bir yerden sonra atölyemi oyun alanım olarak
değerlendirmeye başladım. Sanatıma
da öyle bakıyorum. Tabii dönem dönem
üretimlerimde farklı kaygılar oluyor ama
sonuçta üretimlerimle istediğim kadar oynamayı
ve değiştirmeyi amaç ediniyorum.”
“ÜRETİMLERİMDE FARKLI TEKNİKLER
KULLANIYORUM”
Eserlerini teknik olarak da yorumlayan
sanatçı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Eserlerimde
malzemenin benim için tabii ki çok
büyük önemi var. Fakat tek bir malzemeye
saplanıp, sadece onun üzerinden devam
etmenin benim için hiçbir anlamı yok.
Genellikle üretimimdeki kaygıyı beslediğine
ve destekleyeceğine inandığım malzemeyi
kullanmayı tercih ediyorum. O an istediğim
tekniği bilmiyorsam da gidip öğreniyorum.
54 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Heykel
Burada da bir değişim hâkim. Geçmişimde
seramik, metal, demir kaynak gibi çeşitli
teknikleri kullandım. Son yıllarda da daha
çok üç boyutlu modellemeler üzerine çalışıyorum.
Dijitalde var olan, dijitalde tasarlanıp,
ardından fiziksel dünyada kendine yer
bulan işlerim var. Ortaya koymak istediğim
üretimi hangi teknik daha etkili bir biçimde
verebilecekse, ben ona yöneliyorum.”
YARIŞMAYA PROJE BAZLI BİR
ESERLE KATILDI
“Biraz da yarışma sürecini konuşalım.
Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdin?”
diye soruyorum. Şöyle yanıtlıyor Ayazoğlu:
“Ürettiğim, elimde işlerim ve fikirlerim
olduğu bir süreçte biraz da arkadaşlarımın
ısrarıyla katıldım yarışmaya. Yarışmaya en
başında var olan bir ürünle katılabileceğiniz
gibi ileride üretmeyi düşündüğünüz bir
projeyle de katılabiliyorsunuz. İki aşamalı
“Yarışmaya
dijitalde
modellemesini
gerçekleştirdiğim
bir eserle katıldım.
İlk aşamayı geçtikten
sonra işi hızlıca
ürettim.”
ilerleyen bir yarışma. İlk aşamadan sonra
10 kişi seçildi ve o kişilerle bir sergi düzenlendi.
Ben dijitalde modellemesini gerçekleştirdiğim
bir eserle katıldım. İlk aşamayı
geçtikten sonra işi hızlıca ürettim; sergi
süreci başladı ve benim açımdan güzel bitti.
Şimdi önümüzdeki dönemde Almanya’ya
gideceğim eğitim için.”
“YELDEĞİRMENİ,
KADIKÖY’ÜN KAPALI KUTUSUYDU”
Yaklaşık 10 yıldır Yeldeğirmeni’ndeki
atölyesinde sanatsal çalışmalarını sürdüren
başarılı heykeltıraş Burak Ayazoğlu ile
geçmişten bugüne güzel bir Rasimpaşa
Mahallesi sohbeti de yapıyoruz. Sanatçı,
değişimi şu sözlerle anlatıyor: “10 yıldır
Yeldeğirmeni’nde ve hep aynı atölyedeyim.
Onun evvelinde de Rıhtım bölgesinde bir
evim vardı, yaklaşık 15 senedir buralara
hâkim olduğumu söyleyebilirim. Bugünle
kıyasladığım zaman şuan ile hiç alakası
olmayan bir Yeldeğirmeni’nden bahsedebilirim.
Buraya sanatçı olarak gelip atölye
kuran ilk dalga ekipten biri olarak, çok eskiden
beri burada yaşayan, Yeldeğirmeni’nin
yerlisi olarak adlandıracağım kişilerde dahi
bir değişim ve dönüşüm yaşandığına şahit
oldum. Zamanla çok fazla arkadaşımla o
dönem buralarda atölye bakarken bulduk
kendimizi. Nedeni o süreçlerde buranın
daha ekonomik olmasıydı. Bir alana da
ihtiyacımız vardı ve şehrin içerisinde olarak
sosyalleşme ihtiyacımızın karşılandığı
bölgelere de yakın olmak istiyorduk. O
zamanlar insanların kriminal durumlardan
dolayı çok girmek istemediği yerlerdi
buralar. Bunun yanında kapalı bir kutu gibi
bilinmeyen bir yerdi. Böylelikle pek çok
atölye açıldı yavaş yavaş süreç içerisinde.
Tabii o zaman etrafta sosyalleşebilecek
kamusal ve özel alan yoktu. Kafelerin sayısı
azdı dahi diyemiyorum, çünkü hiç kafe
yoktu. Sanatçılar, birbirlerinin atölyesine
giderek sosyalleşiyordu. “
“ATÖLYELER AZALDI, KAFELER ARTTI”
Günümüzde İstanbul’un en popüler mahalleleri
arasında yer alan Yeldeğirmeni’nin
bugününe ışık tutan entelektüel yaşantısına
değinen Ayazoğlu, sözlerini şöyle sonlandırıyor:
“Şuan sizin de söylediğiniz gibi
oldukça popüler bir noktaya geldi. Bu popülerliğin
bir sanatçı olarak kendi açımdan
avantajına dair şunu söyleyebilirim ki, çok
fazla insanla tanışma olanağı buldum burada.
Normal hayatta karşıma çıkmayacak
insanlar, mahalleyi gezmeye geldiklerinde
atölyeme uğramaya başladı. Sadece hâlihazırda
çok fazla atölye olduğu düşünülse
de eskiye oranla bu sayı ciddi ölçüde azaldı,
kafeler artmaya başladı. Bu da mahallemizdeki
dönüşüme başka bir örnek...”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 55
Yaşam Öyküsü
Kalamış’tan
Kanadalı bir gelin geçti
GÜLSEREN SÜDOR
Candan dostlarım olan Romanyalı gelinden
sonra, Kanadalı gelin de aramızdan ayrıldı.
Her ikisinin de benim yaşamımda çok özel
yerleri vardı. Romanyalı gelin olan Eren
Eyüboğlu, sanat yolumda hem hocam
hem arkadaşımken; onun gelini, Kanadalı
Hüget Eyüboğlu; yaşamımdaki acı, tatlı ne
kadar olgu var ise paylaşabildiğim bir tür kız
kardeşim idi.
Yıllar önce Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Biz
Mektup Yazardık” isimli kitabını birlikte derler
ve Bedri Rahmi’ye yazılmış veya onun kendi
yazıp, ikinci nüshasını sakladığı yüzlerce mektubu
incelerken bir gün “Yahu biz seninle bu
kadar yakınız, birbirimize neden hiç mektup
yazmadık? Galiba birbirimizden uzakta da
olsak hep telefonla konuşabilme olanağına
sahip bir kuşağın temsilcileriyiz” demiştik.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Evet, biz mektuplaşmak yerine telefonlaşırdık.
Sevgili kardeşim Hüget; bu mektubu
sana 19 Eylül 2021’de, saat 09.00’da Fenerbahçe’den
yazıyorum. Bugün 81. yaş günün.
Sana sürpriz olarak sevdiğin börekleri yapıp,
yanına bir de mektup ekleyerek kargo
ile göndereceğim. Hatırlayacak mısın bilemem,
ülkemize ilk geldiğin zamanlarda hafif
aksanlı Türkçen ve gözlük altından muzipçe
bakan gözlerin ile gülümseyerek; “Yahu
siz Türklerin bir çeşit yufkası, bin bir çeşit
böreği var. Ben artık yediğim her değişik böreğin
tarifini almaktan yoruldum” demiştin.
Ben ise aradan geçen yarım asırdan fazla
zaman sonunda, bizlerden çok daha tadı
tuzu yerinde Türk mutfağının yemeklerini ve
böreklerini yaptığın hâlde yine de senin için
yaptığım böreği fırına koyup, ilk kez sana bir
mektup yazmaya koyuldum.
Gülseren Südor ve Hüget Eyüboğlu
19 Eylül 2014...
İskilip Belediyesi’nde
Hüget Eyüboğlu’na
doğum günü sürprizi.
56 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Yaşam Öyküsü
Ta ki bu koyuldum cümlesini bitirdiğim
sırada, cep telefonumdan gelen mesaj sesinin
ardından bana hiç haber vermeden,
dönüşü olmayan çok uzun bir yolculuğa
çıktığını öğrenene kadar... Aradan geçen
günler ise hep sana yazmaya başladığım
bu mektubu bitirmem mi gerekir diye
düşünerek geçti. Hüget, sen de biliyorsun
ki Bedri Hoca’nın vefatından sonra tam 13
sene, Eren Hanım ile bir tür hoca-öğrenci
ilişkileri içinde uzun zamanlar geçirdim.
O zaman boyutunda Kalamış’taki evde
onunla birlikte resim yaptık, Türk ve dünya
sanatını takip ettik. Hep birlikte İstanbul’da
peyzaja da çıktık, mavi yolculuk da yaptık,
hatta yakın veya uzak yerlere doğru da gezilerimiz
oldu. O yaşlı hâli ile İstanbul’daki
sanatsal olayları takip etmekte zorlanırken
ve de katılamazken, ben ve Teoman onun
bir tür atölye dışı haberler muhabiri gibi
olduk.
Eren Hanım’la olan dostluğumuz sürerken
ben öğretmenlik, ressamlık, annelik vs.
derken; sen Cerrahpaşa Hastanesi’nde
laboratuvar ve doktorluk çalışmaları, Bülent
Berkarda ile özel klinikteki çalışmalar,
çeşitli bilimsel yayınlar ve kitaplar yazıp, bir
yandan da Eyüboğlu Ailesi’nin gelini olma
yükünün ağırlığını taşıyordun. Ancak yine
de fırsat bulduğumuzda dertleşip, konuşmaya
çalışıyorduk.
Yıllar içinde denk gelen tatillerimizde,
Mehmet’in organize ettiği gezilerde de sık
sık buluştuk. Çiçek toplamak için Çerkezköy’e
kadar gitmeye, Vefa Bozacısı’nda boza
içmeye, ille de Boğaz’da balık yemeye, yine
Mehmet’in teknesi ile balık tutmaya, bir
çuval midye toplayıp, Kalamış’taki evin bahçesinde
hepsini meydan ateşi büyüklüğündeki
mangal ateşinde pişirip yemeye kadar
ne çok anı biriktirdik. Mehmet’in de 2009
yılındaki kaybının ardından her ikimizin de
emekli olması sonucunda daha sık görüşmeye
başladık. Van’a yazma sergisi açmaya
gittiğimiz günleri, Çorum’da gece yarısı Yazılı
Kaya Belgeseli’nin çekimi sırasındaki iki
ninenin anıları dinlediğimiz anların komikliğini,
60 yıl sonra açtığım sergi anılarımızı
nasıl unuturum?
“Sen binlerce kilometre uzaktan, Kanada’nın
Quebec kentinden mektuplaşarak
aşık olduğun Eren-Bedri Rahmi’nin yakışıklı
oğlu Mehmet ile evlenip, bir süre ülkende
ve Amerika’da yaşadıktan sonra Amerika’da
doğan sevgili biricik oğlun Rahmi’yi de alıp,
nasıl hiç tanımadığın ülkemizde yaşamaya
gelebildin?” şeklindeki soruma çok büyük
bir içtenlikle; “Gülseren, ben gönlümün
istediği yere sevdiğimle birlikte geldim. Tüm
zorluklarına katlanacağımı başta bilerek”
diye yanıt vermiştin. Zaten bu başlangıç
ve daha sonraki süreci, Türkiye İş Bankası
Yayınları’ndan çıkan “Kanadalı Bir Gelinin
Anılarında” isimli kitabında harika bir açık
yüreklilikle açıkladın. Emekliliğinde ve
2009’da Mehmet’i de kaybettikten sonra
vaktini tümüyle verdiğin, Eyüboğlu’ların
tüm kültürel ve sanatsal mirasını, özellikle
de yazılı dokümanlarını arşivleyerek toparlarken,
bir yandan da giderek gerçek bir
yazma ustası oldun.
Bu arada Rahmi de babası Mehmet’in
derlemeye başladığı karı-koca Eyüboğluların
yüzlerce tablosunu ve desenlerini daha
çağdaş olan bilgisayar ortamına yerleştirip,
çok detaylı bir tarama, arşivleme işleri ile
meşgulken, bir yandan seninle birlikte
Eyüboğluları için çok kapsamlı sergiler ve
kitap çalışmaları yaptı. CHP’nin ressamlar
için hazırladığı “Yurt Gezileri” programı
çerçevesinde Çorum’a giden Bedri Rahmi
Eyüboğlu, bu şehrin ufak bir kasabası olan
İskilip için 28 Eylül 1942 yılında burada
zamanın donduğunu ve sanki ressamlar
ve fotoğrafçılar için yaratılmış bir yer olduğunu
söyler. İşte Hüget, kayınpederinin
bu sözlerinden etkilenerek gidip İskilip’i
gördüğünde, bana burada sonsuza kadar
yaşayabileceğini söylediğinde ve bir ev
satın alıp, başka bir evde de B. Rahmi için
bir kültür sanat evi açmak istediğinden
ilk bahsettiğinde; “Ama Hüget, bu çok
ütopik ve yorucu bir iş. Düşünce olarak çok
güzel ama kotarmak için hem maddi hem
manevi çok büyük güce ihtiyacın olacak”
demiştim. Sonuçta tabi ki düşündüğün ve
yine gönlünün istediği gibi bu işi de başardın.
Hem de en iyi şekilde...
İskilip’in sosyal kültürel ve sanatsal hayatına
önemli katkılar sağlayan Çatalkara ve Yazmalı
Konak’ın restorasyonu yapılıp, iş açılışa
geldiğinde nerede ise İstanbul’daki tüm
tanıdığın dost, arkadaş, medya mensubu ve
sanatçıları davet ettin. O gecenin sonunda,
senin çok yorgun olan bedenin dimdik
ayakta ve gözlerinin içi gülerek “Oldu, mayası
tutacak galiba Gülseren” demiştin. Hem
de nasıl tuttu... Kendini İskilip’in sanatsal
ve kültürel açıdan eğitimine ve tanıtımına
verdin. Birçok resim, yazma, seramik vs.
gibi kursları ve sergiler açıp, yine yazma
basımının yanında çeşitli sanatsal faaliyetlerin
oluşturulmasına önayak oldun. O kadar
ki Çorum’un İskilip ilçesinin fahri hemşehrisi
bile seçildin.
Yalnız öngöremediğin bir şeyler de vardı
doğrusu... Seni çok üzen İskilip’le bağını
koparan süreç, zaten daha başlangıçta
devreye girmişti. Bizlerin görüp de maalesef
senin göremediğin şeyi neden o zaman
sana söyleyemedik; hepimizin senden özür
dilemesi lazım ama artık çok geç. İskilip’te
şu, bu derken herkesin bildiği gibi devran
değişti. Her iki konağı kapatıp, geriye döndüğünde
düştüğün çok derin bir boşluktan
kurtulman epey zaman aldı ama derhal yeni
yeni projeler oluşturmayı düşünmeye başlamıştın.
Bazılarını tabii ki koşullar ve sağlığın
elverdiğince kotarabildin.
“Artık yoruldun Hüget, bırak bunları. Üzülme,
gel seyahat edelim, yaşamımızı birlikte
güzelleştirelim” diyen arkadaşın Osman
ile son zamanlarda çok mutlu olduğunu
biliyorum. Paylaşacak daha birçok yaşlılık
anılarımız olacaktı. Olmadı ama... “Hüget
bizleri böyle boynu bükük bırakıp, neden
gittin?” diye sormuyorum. Yalnız “Sensiz olmak
zor be kardeşim” diyorum. Seni seven
ve her zaman sevgi ile anacak arkadaşın
Gülseren Südor...
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 57
Kitap
Cem Sultan’ın aşk hikâyesi,
Çağla Ural’ın kaleminden çıktı:
SULTANLA SON DANS
“Sultanla Son Dans, gerçek olaylardan esinlenilmiş kurgu bir hikâyedir.
Romanda İkinci Dünya Savaşı yıllarında New York’ta sürgünde yaşayan
genç ve yakışıklı Osmanlı Şehzadesi Cem Sultan ile New Yorklu bir mafya
ailesinin kızı Sofia’nın macera dolu aşk hikâyelerini yazdım.”
PINAR BALTACI
Uzun süredir yaşamını Amerika’da sürdüren
Kadıköylü yazar Çağla Ural’ın yeni kitabı
“Sultanla Son Dans”, Destek Yayınları etiketiyle
raflarda yerini aldı. Osmanlı Şehzadesi Cem
Sultan ile New Yorklu bir mafya ailesinin kızı
Sofia’nın aşk hikâyesi ekseninde tarihsel
gerçeklikler sunan kitabı, Çağla Ural’dan
dinliyoruz.
58 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Kitap
Merhabalar Çağla Hanım, sizinle “Esir
Şehirde Bir Kadın” isimli kitabınızın
yayımlanmasının ardından Moda’da
güzel bir sohbette buluşmuştuk. Bu
buluşmanın ardından neler yaptınız?
Görüyorum ki zamanınız üreterek
geçmeye devam etmiş…
Merhabalar… Evet, “Esir Şehir Bir Kadın”
yayımlandıktan sonra sizinle hikâyenin
başladığı Moda’da sohbet etmiş, gençliği
Moda’da bir konakta geçen anneannemden
dinlediğim gençlik anılarının, bana
kitabı yazmamda nasıl ilham verdiğini
konuşmuştuk. Esir Şehirde Bir Kadın’ın
yayımlanmasının ardından, İkinci Dünya
Savaşı dönemi hikâyelerine büyük ilgim
olduğundan, bu dönemde geçen bir
roman yazmaya karar verdim. Yazmaya
başladıktan kısa bir süre sonra maalesef
Covid-19 ortaya çıktı ve pandemi
yaşamımızı esir aldı. Sultanla Son Dans’ın
çoğunu pandemi döneminde, dış dünya
ile ilişkimizi kesmiş bir hâlde evde geçirirken
yazdım.
Yeni kitabınızın ismi bir hayli dikkat
çekici… Sultanla Son Dans’ta kimlerin
hikâyesine dokunuyorsunuz?
Sultanla Son Dans, gerçek olaylardan
esinlenilmiş kurgu bir hikâyedir. Romanda
İkinci Dünya Savaşı yıllarında New
York’ta sürgünde yaşayan genç ve yakışıklı
Osmanlı Şehzadesi Cem Sultan ile New
Yorklu bir mafya ailesinin kızı Sofia’nın
macera dolu aşk hikâyelerini yazdım.
Genç aşıkların arasına girecek olan
zorlu mafya ilişkileri ve kanlı İkinci Dünya
Savaşı nedeniyle hikâyemiz New York’tan
Kuzey Afrika’ya, Avrupa’dan Ankara’ya
kadar uzanıyor; birçok değişik tarihi olaya
ve karaktere de dokunuyor. Ünlü gangster
Şanslı Luciano, Son Halife Abdülmecid,
“Çiçero” kod isimli Ankaralı ünlü casus
İlyas Bazna ve daha pek çok ilginç karakterin,
aşk hikâyemizin içine işlendiğini
göreceksiniz.
İkinci Dünya Savaşı süreci ve hayatı
her daim merak konusu olmuş Osmanlı
Şehzadesi Cem Sultan’ın… Bu hikâyeyi
konu alma fikri nasıl çıktı ortaya?
Bir önceki romanım Esir Şehirde Bir Kadın’ı
bitirdikten sonra yine bir tarihi roman yazmaya
hazırlanıyordum. Aklımda bazı ilginç
hikâyeler vardı. O ara eşim iş sebebiyle
Avrupa’da bir kongreye katılmıştı. Kongre
sonrası Amerika’ya dönerken, orada toplantıda
tanıştığı yabancı isimli genç bir iş
adamı ile uçakta yan yana denk gelmişler
ve zaten tanıştıkları için sohbete başlamışlar.
Eşimin Türk olduğunu isminden
anlayan yabancı bey, bir süre sonra aslen
Türk olduğunu, hatta bir Osmanlı şehzadesi
olduğunu açıklamış. Bir kâğıda aile
ağacını çizerek, babasının ve dedelerinin
hangi şehzadeler olduğunu göstermiş.
Eşim eve geldiğinde bana bu olayı anlattı,
“Senin ilgini çekeceğinden eminim” dedi.
Bu olay, bana sürgüne yollanmış hanedan
ailesini araştırmam ve bu konuda bir kitap
yazmam için ilham oldu. Hanedan üyelerinin
hangi ülkelere gittiklerini, yaşamlarına
nasıl devam ettiklerini, nasıl yaşamlar
sürdüklerini incelemeye başladım. Bu
araştırmalarımda karşıma İkinci Dünya
Savaşı döneminde çok ilginç bir yaşam
sürmüş bir şehzade çıktı. O döneme zaten
fazlasıyla ilgi duyduğum için Şehzade
Cem’in yaşamından kurgu bir roman
yaratmaya karar verdim ve Sultanla Son
Dans’ı yazdım.
Araştırma sürecinde hangi
kaynaklara başvurdunuz?
Araştırmalarımı yaparken hem yabancı
hem de yerli kaynaklara başvurdum.
Osmanlı hanedan ailesinin nerelere
gittiklerini, nerelere yerleştiklerini ve nasıl
yaşadıklarını öğrenmek için kendileri ile
yapılmış röportajları dinledim, bu konuda
yazılmış kitapları inceledim. Daha sonra
İkinci Dünya Savaşı dönemi New York,
Avrupa ve Türkiye tarihini kapsayan tüm
kaynakları inceledim. Savaşın gidişini,
muharebeleri ve detayları anlayabilmek
için kitaplar, gazeteler, belgeseller, haritaları
inceleyip, savaş taktiğini ve detayları
analiz etmeye çalıştım. Dönemin politik
gündemini de iyi anlamaya çalıştım. Bunun
yanında dönemin eğlence hayatını,
giyim modasını, mağazaları, restoranları
hatta menülerini bile inceledim. Yani
kısaca bir yazar olarak kendimi romanın
geçtiği döneme yerleştirdim ve tarihin
sayfalarında kaybolurken karşıma çıkan
her detayı bir dantel gibi işleyip, romanımla
bütünleştirmeye çalıştım.
Kitapta bir aşk hikâyesinin gölgesinde
bizleri ne gibi tarihsel süreçler
bekliyor? Örnekler verir misiniz?
Hikâyemizde Şehzade Cem ve İtalyan
mafya Liderinin kızı Sofia, New York’ta tanışırlar
ve birbirlerine âşık olurlar. Ancak,
İkinci Dünya savaşı tüm hızıyla devam
etmektedir ve Amerika da savaşın içine
çekilmek üzeredir. İtalyan mafyası bu
savaşta büyük rol oynayacaktır. Şehzade
Cem, savaşa katılma arzusundadır. Aşıkların
yolları ayrılırken, maceralı yolculukları
onları okyanusun ötesine farklı kıtalara
sürükleyecektir. Hikâyemizde okuyucuyu
Kuzey Afrika çatışmaları, Normandiya
çıkartması, Ankara’da casusların oynadığı
espiyonaj oyunları, savaşın ortasında kalan
hanedan üyelerinin verdikleri yaşam
mücadelesi gibi tarihi olaylar ve iki aşık
gencin birbirine kavuşmak için verdikleri
amansız mücadele bekliyor.
Kitap içerisinde Şems-i Tebrizi, Mevlâna
ve Nazım Hikmet gibi isimlerden minik
alıntılar da görüyoruz. Bunun özel bir
anlamı var mı? Bu isimler bizlere neler
söylüyor kitapta?
Evet, kitapta her bölüm başında Şems-i
Tebrizi, Mevlâna, Nazım Hikmet, Sun Tzu
gibi isimlerden alıntılar var. Romanımda
her farklı karakterin yaşadığı duygular,
çelişkiler veya zorluklarla ilgili işlediğim
temalar var. Örneğin, Şehzade Cem kendini
kayıp şehzade olarak görüyor ve nereye
ait olduğunu, gerçekte kim olduğunu anlamak
amacıyla içsel bir yolculuğa çıkıyor.
Bununla da yetinmiyor, kendini bulmak
için savaşa katılıyor; okyanusları, kıtaları
geçiyor, bambaşka yerlere gidiyor. Şehzadenin
bu çelişkisini ben Şems-i Tebrizi’nin
anlamlı dizeleri ile açıklamaya çalıştım:
“Ne yöne gidersen git; doğu, batı,
kuzey ya da güney,
Çıktığın her yolculuğu içine doğru bir
seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kişi,
sonunda arzı dolaşır.”
Alıntıları, olayların gidişine ve
karakterlerin kişisel özelliklerine,
yaşadıkları çelişki ve zorluklara
uygun olarak seçtim ve hikâyem ile
bütünleştirdim.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 59
Tiyatro Dell’Arte’den yeni oyun;
Annemin Sesleri
PINAR BALTACI
Başrollerini Ceren Erginsoy ve Serkan Ateş’in paylaştığı “Annemin
Sesleri”, Kadıköy Yeldeğirmeni’nin sevilen sahnelerinden
Tiyatro Dell’Arte’de seyircisiyle buluşmayı sürdürüyor. Oğulcan
Yılmaz’ın yazdığı, yönetmenlik koltuğunda ise Batuhan Baygın’ın
oturduğu “Annemin Sesleri”, bir anne-oğul hikâyesini
konu alırken; tiyatro severlere oyunun en can alıcı sorusuyla
sesleniyor: “Limonata içer misiniz?”
TURNELER DEVAM EDECEK
Anne ve oğul arasındaki ilişkiyi dramatik bir hikâyeyle konu
alan iki kişilik oyunda anne rolünü canlandıran Ceren Erginsoy,
oyun ile ilgili Kadıköy Life Dergisi’ne yaptığı açıklamada
şunları ifade etti:
“Oyunu çok seviyorum ve benim için çok keyifli oynamak. Bir
de bu ekipteki en tecrübeli sayılan da benim. Yönetmenimiz
ilk kez sahneye oyun koydu, oyun yazarımız da öyle. Bence
o kadar başarılılar ki… Ve bu tiyatroda olmaktan da büyük
mutluluk duyuyorum. Burayı çok seviyorum, bu da bir bütünlük
sağlıyor. Bundan sonraki süreçte de oyunlarımız devam
edecek. Turneler yaptık ve yapmayı sürdürüyoruz. Her çağda
olabilecek bir oyun olduğu için her yerde ve şekilde oynanabilecek
bir oyun.”
“HER DÖNEME HİTAP EDEBİLECEK BİR OYUN”
Oyunun diğer oyuncusu Serkan Ateş ise dergimize şu açıklamalarda
bulundu: “Oyun her döneme hitap edebilecek,
her zamanın oyunu diyebiliriz. İnsana ait olan tüm duyguları
görebileceğiniz ve yaşayabileceğiniz de bir oyun aynı zamanda.
Esasında bir aile ve ev içi hikâyesi… Bir anne ve oğulun
kendi hayatları ve kendi ilişkileri üzerinden yaptıkları genel bir
hesaplaşma ve
çatışma biçimi diyebilirim.
Herkesin
tiyatromuza gelir
gelmez evlerinin
kapısını kapatıp,
kendi dünyasına
çekiliyormuş gibi
bir duyguya kapılmasını
istiyoruz.
Bu amaçla yola
çıktı hikâye. Karşılığını
da yavaş
yavaş bulduğumuzu
söyleyebilirim.”
Etkinlik
Arif Atılgan’dan
Yoğurtçu Parkı’nda
imza günü
KADİR TOPRAKKAYA
Kadıköy’ün kent hafızası hakkında önemli eserleri bulunan
Kadıköylü araştırmacı-yazar Arif Atılgan, K-İletişim Yayınları
etiketiyle yayımlanan son kitabı “Geçmişten Günümüze Haydarpaşa”
için imza günü düzenledi. Kadıköy’ün son günlerde
gündeminde olan Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleştirilen etkinlik,
dostların buluşmasına sahne oldu.
DOLU DOLU KADIKÖY SOHBETLERİ
Konu kent hafızası olunca, imza gününün ana teması da derin
sohbeti beraberinde getirdi. Etkinliğin dolu dolu Kadıköy sohbetiyle
sürdüğünü dile getiren Arif Atılgan; “Kadıköy yazmakla,
anlatmakla tükenmeyecek kadar dolu. Bu nedenle hem yazmaya
hem anlatmaya devam edeceğim” dedi.
“KADIKÖY’DE ZAMAN” 3. BASKIYA HAZIRLANIYOR
İmza günü sırasında yapılan açıklamada, Arif Atılgan’ın “Geçmişten
Günümüze Haydarpaşa” kitabından önce ikinci baskısı
yapılan “Kadıköy’de Zaman” kitabının üçüncü baskıya hazırlandığı,
“Evvel Zaman İçinden Yeldeğirmeni” adlı kitabının ise
yeni gelişmeler de eklenerek farklı bir bakış açısı ile K-İletişim
Yayınları tarafından yeniden yayımlanacağı bilgisi paylaşıldı.
İmza gününde Arif Atılgan’a
“Geçmişten Günümüze
Haydarpaşa” ve “Kadıköy’de
Zaman” kitaplarını imzalatmak
ve Kadıköy sohbetinde bulunmak
üzere gelenler arasında, Moda’nın
eski isimlerinden Gülnur Akdora ve
Mimar Seda Kula da vardı.
ATAŞEHİR ÇÖZÜM
AKADEMİ OKULLARI
Hedeflediğimiz eğitim politikasında istediğimiz
seviyeye ulaşmış bulunmaktayız.
Çağının çok ötesindeki eğitim anlayışımız ile
İSTANBUL’da eğitime yeni bir boyut açıyoruz.
Ayrıcalıklı eğitim anlayışımız, kaliteli ders
içeriklerimiz, bizi biz yapan en büyük değerdir.
cozumakademiokullari.com
cozumakademiokullari.com
Şerifali Mah. Kızkalesi Sk. No:19 İstanbul
0216 386 78 78 – 0549 648 01 22
Sağlık
Varis problemine
dikkat!
Tedavi edilmeyen varisler ve toplar damar
yetmezliği, varis yarası (venöz ülser) gibi
ciddi olumsuz sonuçlara
yol açabilir.
Acıbadem Kadıköy Hastanesi doktorlarından
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Arzu
Ercan, varis problemi ve güncel tedavi yöntemleri
konusunda merak edilenleri anlattı.
VARİS NEDİR, TİPLERİ NELERDİR?
Varis, bacak toplardamarların genişleyip
kıvrılarak, bükümlü ve görünür hâl
almasıdır. Varis tipleri her hastada ayrı ayrı
olabileceği gibi, birkaç çeşit bir arada yani
kombine de olabilirler.
Örümcek ağı varisler: Bu damarlar, ciltte
yüzeysel yerleşim gösterir. Yıldız şekilli veya
örümcek ağına benzer şekillidir. Müdahale
edilmezse tüm bacağı sarabilir.
Orta boy varisler: Ciltten hafif kabarık, çapları
4 mm’den küçük olan mavi, yeşil renkte,
elle zor hissedilen varislerdir
Büyük varisler: Deriden kabarık ve ayakta
durdukça iyice kabararak belirginleşir. Yatıp,
bacaklar yukarı kaldırıldığında kaybolurlar.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Varisin tedavisi uzun yıllardır ameliyatla
gerçekleştirilmekteydi; son yıllarda ise
tedavi için geliştirilen yeni teknolojik cihazlar
sayesinde, varisin ameliyatsız tedavisi
giderek artmakta.
Cerrahi tedavi: Önceden daha büyük kesilerle
yapılan ameliyatlar, artık çok daha küçük
kesilerle yapılmakta. Dikiş kullanılmıyor,
sadece iz kalmasını önleyici hassas ve özel
teknikle dikişsiz cerrahi tedavi uygulanıyor.
Ameliyatsız varis tedavisi: Venöz yetmezlik,
son yıllarda en çok yol kat eden ve yenilenen
hastalıkların başında gelir. Her branş ve
hastalıkta olduğu gibi iyileşme süreci uzun
cerrahilerin yerini, iş gücü kaybına daha az
neden olan ve daha estetik iyileşme lüksü
sunan müdahaleler almaya başladı. Varis
tedavisinde kapalı yöntemle yapılan işlemler
şöyle özetlenebilir:
• Isı yöntemleri ile kapalı müdahaleler
• Yapıştırma yöntemi ile müdahaleler
Varisin estetik tedavileri:
• Skleroterapi (İğne, köpük tedavisi):
Hastalıklı damarın içine çok ince bir
iğne ile girilerek az miktarda damar
kurutucu ilaç verilir. Kullanılan ilaçlar,
genellikle yüksek konsantrasyonlu
tuzlardan oluşur. Bu çözeltiler hasta
damarın iç cidarını bozarak, damarın
kapanmasına neden olurlar. Estetik
olarak varisli damar yok edilmiş olur.
Çok ince iğneler kullanıldığı için işlem
fazla ağrı vermiyor. Varisli bölgenin
genişliğine göre enjeksiyon sayısı ve
tedavi seansı değişiyor.
• Radyo frekans yöntemiyle varis
tedavisi: Radyo frekans adıyla anılan
bu cihazlar, ince ve orta kalınlıkta
kılcal damar tedavisinde kullanılır. Deri
üzerinden direkt damara dokunularak
uygulanır, cihazın ucu damara değdiği
an varis yok olur. Çok pratiktir ve
etkindir. Uygulama genellikle tek
seansta tamamlanır, ancak çok yaygın
vakalarda seans gerekebilir.
Uygulama Öncesi
Kabuklanma
(2-3 hafta)
Uygulamadan hemen sonra
Görüntünün kaybolması
(3-5 hafta)
Varisiniz varsa
nelere dikkat edilmeli?
• Hareketsiz kalmayın.
• Yüksek topuklu ayakkabı giymeyin.
• Çok dar giysiler giymeyin.
• Aşırı güneşlenmeyin.
• Ayaklarınızı yukarı kaldırın.
• Fazla kilolardan kaçının.
• Baharatlardan uzak durun.
• Soğuk su masajı yapın.
• Doktorunuzun verdiği ilaç ve/veya
varis çorabını kullanın.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 63
Sağlık
Kendileri bir toz zerresi kadar
ama hasarları büyük...
Akar ve maytlar
sağlığımızı bozuyor
“Ev tozu” olarak bilinen, ancak mikroskopla
görülebilen akar ve mayt, eklem bacaklı
olan canlılar. Sıcak ve nemli ortamlarda hızla
çoğalırlar. Akarlar, sıklıkla zeminde çökmüş
hâlde durur ve yürümekle, hareketle kolayca
havaya karışırlar. En çok da halı, koltuk, yatak
ve tüylü veya kirli ortamları severler.
Konu hakkında dergimize açıklamalarda
bulunan Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr.
Oktay Alver, ev tozlarına dikkat çekti. Kapalı
ortamların sık sık havalandırılması gerektiğini
belirten Alver, ev tozlarının neden alerji
yaptığını ve alınması gereken önlemlerle
ilgili soruları cevapladı
Ev tozu nedir?
Ev tozunda alerjiye neden olabilen canlıların
yanı sıra bu akarlara besin olabilecek
cansız maddeler ve canlılar bir arada
bulunur. Canlı olarak akarlar, polenler,
Oktay Alver
böcekler, mantar sporlarını; cansız olarak
da evcil hayvan tüyleri, iplik, doğal lif ve deri
döküntüsü içerir. Ev tozu akarlarının direkt
kendileri değil, öldükten sonra çürüyen
vücut ve dışkı parçacıklarının toz hâline
gelmesi alerjiye yol açar. Ve o tozlar hava
yoluyla alındığında solunum yollarında,
deriye temas ettiğinde deride, yiyeceklere
bulaştığında sindirim sisteminde alerjiye
neden olur. Hava yolu kaynaklı alerjilerin
yüzde 50’sini, ev tozu akarları ve polenler
meydana getirir.
Ev tozu neden alerji yapıyor?
Ev tozu akarlarının içermiş olduğu enzimler
solunum yolu hücrelerini bozarak, alerjenin
vücuda girmesine neden olur.
Akar neden eşyaları, halıyı, yorganı,
perdeyi, koltuğu, yastığı, mobilyayı,
hatta kitabı, oyuncağı, bibloları mesken
tutuyor?
İnsanlarda alerjiye neden olan akarlar;
insanların deri döküntüleri, mantar, bakteriler
ve kendi dışkısı ile beslenir. Ev tozu
akarları, özellikle yaşamaları için gerekli
olan yüzde 75 nem düzeyinin ve 25°C
sıcaklığın, beslenebileceği besin maddelerinin
bulunduğu ortamları çok severler
ve burada hızlı çoğalırlar. Dolayısıyla ev
içinde de bu ortamlar genellikle binaların
zemin katlarında bulunup; duvardan duvara
halıyla kaplı, gerektiği gibi havalandırılmayan,
insanların bir arada oturdukları odalar,
yatak odaları (özellikle yatakların dikiş yerleri,
çarşaflar), ev tozu akarlarının gerek canlı
gerekse ölmüş ve çürümüş vücut parçaları
ve dışkılarının en fazla bulunduğu yerler. Ev
tozu akarları öldükten sonra çürüyen vücut
parçaları ve dışkı parçacıkları toz hâline
gelerek hava yoluyla perdelerin, mobilyaların,
kitapların ve bibloların üzerinde yerleşir.
Aynı zamanda çürümüş vücut parçaları
ve dışkı parçacıkları, gerek direkt gerekse
hava yoluyla halıyı, yorganı, koltuğu, yastığı,
oyuncağı da mesken tutar.
Çocukları akarlardan korumak için
neler yapmalı?
Ev güneşli saatlerde sık sık havalandırılarak
nem azaltılmalı. Yatak takımları haftada en
az bir kez değiştirilmeli ve çamaşır makinesinde
70 ⁰C’de yıkanmalı. Çocuk odalarında
mümkün olduğunca az eşya bulundurulmalı.
Kitap, biblo, oyuncak gibi eşyaları kapalı
dolaplarda muhafaza edilmeli. Akarların
yoğun olarak yaşayabileceği pelüş ve tüylü
oyuncaklar uzaklaştırılmalı. Kalın veya ağır
perde yerine ince tül veya stor perde tercih
edilmeli. Halı mümkünse kaldırılmalı, yerine
küçük ince kilim kullanılmalı. Kullanılan yatak,
yastık ve yorgan; yün, kaz tüyü veya kuş
tüyü olmamalı, mümkünse akar geçirmeyen
tıbbi özel kılıflarla kaplanmalı. Ev tozu
akarı alerjenlerinin uzaklaştırılması için tüm
ev, haftada en az bir kez yüksek vakumlu
veya HEPA filtreli bir elektrik süpürgesi ile
temizlenmeli. Temizlik sırasında alerjik
birey odada bulunmamalı, temizlik sonrası
hafif nemli bir bezle eşyaların tozu alınmalı.
Çocuklara her türlü kumaştan (pelüş bebek,
tüylü kumaştan yapılmış oyuncaklar vb.)
yapılmış oyuncaklar alınmamalı.
Aşı var mı?
Ev tozu akarlarına karşı aşı olarak alerjen
spesifik immunoterapi uygulaması bulunmakta.
Aşı ile kişide doğal enfeksiyon taklit
edilerek, doğal bağışıklığa benzer bir yanıt
oluşturulup, kişinin korunması amaçlanmakta.
Aşı yapıldıktan 3-5 yıl süreyle yüzde
70-80 oranda korunma elde edilebilmekte.
64 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Sağlık
Akciğer kanserinde
erken teşhis hayat
kurtarıyor
Kanser kaynaklı ölümlerin yüzde 25’inin sorumlusu olan akciğer kanseri,
önemli bir halk sağlığı problemi... Geçtiğimiz yıl dünya genelinde
2.7 milyon kişi akciğer kanseri tanısı alırken, 1 milyon 76 kişi aynı
sebepten hayatını kaybetti. Aslında hastalığın seyri, hastalık oranı ve
ölüm oranının neden bu kadar yüksek olduğunu açıklıyor. Çünkü akciğer
kanseri, çoğunlukla doktora başvuracak kadar şikâyet ve belirti vermiyor;
verdiğinde ise ileri evre akciğer kanseri ile karşı karşıya kalınıyor. Bu
nedenle, düzenli kontroller hayati önem taşıyor.
Akciğerler, vücuda oksijen alınmasını ve
karbondioksitin atılmasını sağlayan yaşamsal
öneme sahip organlardır. Ancak bu
hayati organların ve bronş sisteminin ağrı
duyusundan yoksun olması ve genellikle ilk
belirti olan öksürüğün sigara içen hastalar
tarafından bir semptom olarak değerlendirilmemesi
sonucu, akciğer kanseri tanısı
çoğunlukla ileri evrelerde konuluyor.
ERKEN TANI, DAHA YÜKSEK
TEDAVİ BAŞARISI SAĞLIYOR
Son birkaç yıldır akciğer kanseri tanısı almış
kişilerde yapılan reseptör ve genetik mutasyon
taramaları ile tedavide aşama kaydediliyor
ve sağ kalımda başarı sağlanıyor. Tüm
kanser türlerinde olduğu gibi akciğer kanserinde
de erken tanı koymak, daha yüksek
tedavi başarısı olasılığı veriyor. Hayatta kalma
oranları, kanserin türü ve tanı anında ne
kadar yayıldığına bağlı olarak büyük ölçüde
Uzm. Dr. Muharrem Tokmak
Bayındır İçerenköy Hastanesi
Göğüs Hastalıkları Uzmanı
değişiyor. Akciğer kanseri tanısı almış
her 3 kişiden biri en az 1 yıl yaşarken,
20 kişiden biri 10 yıl yaşıyor.
Bazı kanser türlerinde önceden fark edilen belirtiler
erken tanıya götürebiliyor. Ancak akciğer
kanserinde durum her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor.
Akciğer kanseri semptomlarının
ve belirtilerinin oluşumu birkaç yıl sürebiliyor
ve bazen hiç belirti vermeden sinsice ilerleyebiliyor.
Çoğunlukla akciğer kanseri, doktora
başvuracak kadar şikâyet ve belirti verdiğinde
geç kalınmış ya da ileri evre akciğer kanseri
ile karşı karşıya kalmış oluyoruz. Hastalığın
bu seyri, hastalık oranı ve ölüm oranının da
neden bu kadar yüksek olduğunu açıklıyor. Bu
yüzden tüm dünyada erken teşhis için akciğer
kanseri taramaları yapılıyor. Erken evrede tanı
konulan hastalar, cerrahi şansını yakalayarak
hastalıkta kür sağlanabiliyor.
40 YAŞ ÜSTÜ BİREYLER DÜZENLİ
OLARAK TARAMALARINI YAPTIRMALI
Akciğer kanseri taramalarını, 40 yaş üstü
herkesin tüm risk faktörlerinden bağımsız
olarak yaptırması gerekiyor. Sigara içmeyenler,
yılda bir kez akciğer röntgeni çektirmeli
ve şüpheli lezyon görülmesi durumunda
akciğer tomografisi ile taranmalıdır.
Sigara içenler ise her yıl bir kez direkt düşük
doz akciğer tomografisi çekilerek, yıllık taramalarını
yaptırmak üzere göğüs hastalıkları
kliniğine başvurmalıdır. Akciğer tomografisi,
erken tanıda en önemli tanı yöntemidir.
3 HAFTAYI GEÇEN ÖKSÜRÜĞE
DİKKAT EDİN!
Akciğer kanserinde en önemli ve en sık görülen
semptom öksürüktür. Özellikle 3 haftayı
geçen öksürüklerin kanlı balgamla beraber
gelmesi durumunda, hemen göğüs hastalıkları
uzmanı kontrolü gerekir. Akciğer kanserinin
diğer belirtileri ise şu şekildedir: Nefes darlığı,
hırıltılı solunum, iştah kaybı, ateş, kilo kaybı,
ses kısıklığı, göğüs ağrısı, yüz ve boyunda şişme,
omuz, kol ağrısı, sırt ağrısı, yutma güçlüğü,
baş ve kemik ağrıları, yorgunluk, halsizlik.
AKCİĞER KANSERİNE
NEDEN OLAN FAKTÖRLER
Sigara: Akciğer kanseri hastalarının yüzde
80-90’ında sigara öyküsü görülüyor. Akciğer
kanseri riskini artıran faktörlerin başında
sigara yer alıyor. Kanser gelişme riskini; sigaraya
başlama yaşı, sigara içme süresi, içilen
sigaranın tipi ve günlük tüketilen sigara
miktarı etkiliyor. Sigara içmeyenlere kıyasla
içenlerin kanser riski, 10 ila 30 kat arasında
artıyor. Kadınlarda yüzde 90, erkeklerde ise
yüzde 79 oranında sigara içiminin akciğer
kanseri ile direkt ilişkisi olduğu biliniyor.
Çevre: Endüstriyel ve çevresel faktörler,
akciğer kanseri gelişimi açısından önem
arz ediyor. Radon gazı, asbest, hava kirliliği,
radyoizotoplar, ağır metaller ve hardal gazı
gibi maddelere maruz kalmak ile akciğer
kanseri arasında ilişki olduğu biliniyor.
Genetik: Kalıtsal etkenlerin akciğer kanseri
gelişiminde etkili olduğu öne sürülüyor.
Ailede akciğer kanseri olan birey varsa
yakalanma riski 2-4 kat artıyor.
Virüsler: HIV enfeksiyonu olan kişilerde
akciğer kanseri, daha yüksek olasılıkla
ortaya çıkıyor.
Radyasyon: Herhangi bir kaynaktan gelen
radyasyon, akciğer dokusuna zarar vererek
bronş hücrelerin yapısında bozulmalara ve
karsinogeneze neden olabiliyor.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 65
Sağlık
Obeziteyi
‘endoskopik’
yöntemle alt edin
Obezite, günümüzde tüm dünya üzerinde
en önemli sağlık problemlerinden birisini
oluşturuyor. Medicana Ataşehir Hastanesi
Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yaşar
Çolak, ameliyatsız mide küçültme ameliyatı
olarak da bilinen endoskopik yöntemle
obezite operasyonuna ilişkin merak edilenleri
anlattı:
“ÖNCELİKLE YAŞAM TARZINIZI
DEĞİŞTİRİN”
Tanım olarak obezite, kilo ve boy ile yapılan
vücut kitle endeksi dediğimiz bir hesaplama
yöntemiyle belirleniyor. Vücut kitle
endeksinin 25’in üzeri olması kilolu, 30 ve
üzeri olması ise obez olarak değerlendiriliyor.
Obezitede öncelik ise yaşam tarzı değişiklikleri.
Bunların başında diyet ve fiziksel
aktivitenin artırılması yer alıyor. Ancak 6
aylık profesyonel bir desteğe rağmen yeterli
kilo kaybının sağlanamaması durumunda,
alternatif tedaviler gündeme geliyor.
ENDOSKOPİK VE CERRAHİ YÖNTEMLER
Bunları özetleyecek olursak, endoskopik
yöntemler ve cerrahi yöntemler olarak ikiye
Prof. Dr. Yaşar Çolak
ayırabiliriz. Endoskopik yöntemler; mide
botoksu, mide balonu ve endoskopik mide
küçültme işlemi olarak özetlenebilir. Cerrahi
yöntemler ise muz mide ameliyatı olarak
da isimlendirilen sleeve gastrektomi ve
mide by pass ameliyatı olarak özetlenebilir.
Son yıllarda dünyada bazı merkezlerde
yapılmaya başlanan endoskopik yöntemle,
yani ağızdan bir kamera yardımı ile mideye
girilmek suretiyle yapılan bir işlemdir. Bir
cerrahi değildir ve işlem sırasında karında
herhangi bir kesi veya ameliyat izi olmaksızın,
baştan sonra endoskopik yöntemle
yapılır. Hasta anestezi altında uyutulurken,
endoskopik özellikli cihazlar yardımı
ile midenin içerisinden dikilerek mideyi
küçültmeye ve mide hacmini azaltmaya
yarayan bir yöntemdir. İşlem sonrası hasta
aynı gün taburcu olabiliyor veya işleme
bağlı olarak bir gece hastanede kontrol
amacıyla tutulabiliyor. Ertesi gün hastamız
taburcu olup, günlük hayatına dönebiliyor.
İşlemden beklenen, yaklaşık yüzde 30’luk
bir kilo kaybı... Örneğin, 120 kiloluk bir
insanda yaklaşık 35 kiloluk bir kayıpla 85
kiloya indirebilen bir yöntem.
KİMLER YAPTIRABİLİR?
18 yaş üstü, vücut kitle endeksi 30 ve üzeri
olanlar, 6 aylık diyet ve egzersize rağmen
ideal kiloya ulaşamayan kişilerde uygulanabilen
bir yöntem.
RİSK AZALIYOR
İşlem tamamen endoskopik bir yöntem
olduğundan karında bir kesi olmaz, aynı şekilde
mide kesilip çıkartılmayacağı için de
ameliyata bağlı dikiş yerinden karın içine
kaçak gibi ameliyatın istenmeyen riskleri
bulunmaz. Ayrıca ameliyattan farklı olarak
hastalar hızla taburcu olup, gündelik işlerini
yapar hale gelebilirler.
HASTA ŞİKÂYETLERİ KISA SÜRÜYOR
Bu işlem güvenli bir yöntem olarak kabul
edilmekte olup, işlem sonrası birkaç gün
mide ağrısı, yanma ve bulantı gibi şikâyetlere
yol açabilir. Bu şikâyetler, bazı ilaç ve
önerilerle yönetilebilir. Yöntem ameliyat
olmadığı için ameliyatta karşılaşabilecek
kanama, mide kaçağı gibi riskleri de barındırmaz.
YAKLAŞIK 2 HAFTA YUMUŞAK GIDALAR
İLE BESLENMELİSİNİZ
İşlemden 8 saat sonra su içimine başlanabilir,
ertesi gün yarı katı yumuşak gıdalara
geçilebilir ve yaklaşık 2 hafta bu tarz
yumuşak gıdalarla beslendikten sonra katı
gıdalara geçilir.”
66 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Sağlık
Soğuk havalarda
gözlerinizi korumanın
yolları
Soğuyan havalar, tıpkı bağışıklık sisteminde
olduğu gibi gözlerde de belirli rahatsızlıkların
oluşmasına sebep olabiliyor. Fotokeratitis
(kar körlüğü), göz kuruluğu, göz
yaşarması, ışık hassasiyeti ve çift görme gibi
rahatsızlıkların bu dönemlerde oluşabildiğini
belirten Dünyagöz Altunizade’den Op. Dr.
Burcu Tanrıverdi; “Gözlerimiz soğuğa karşı
dayanıklı organlarımızdan biri olmasına
rağmen, bu durum soğuktan etkilenmeyecekleri
anlamına gelmiyor. Alınacak
ufak önlemler sayesinde, soğuk havalar
sebebiyle oluşabilecek pek çok rahatsızlığı
engellemek mümkün” dedi.
GÖZLER DE ETKİLENİYOR
Sonbaharın bitmesiyle birlikte gittikçe daha
da soğuyan havalar, herkesin dışarı çıkarken
daha tedbirli davranmasını ve hastalıklara
karşı korunmasını zorunlu kılıyor. Bu
dönemde aynı bağışıklık sisteminde olduğu
gibi, gözlerde de ciddi rahatsızlıklar oluşabiliyor.
Soğuk havaların gözlerde oluşturabileceği
etkiler hakkında bilgiler paylaşan Op.
Dr. Burcu Tanrıverdi; “Kış aylarında soğuyan
havaya karşı evlerimizi ısıtıyoruz. Ancak
Op. Dr. Burcu Tanrıverdi
düşük nem oranları sebebiyle, gözlerde
kuruluk oluşabiliyor. Soğuk kış rüzgârları ve
düşük nem sebebiyle oluşan bu rahatsızlığa
karşı alınabilecek en iyi önlemler, bol su
tüketimi ve omega 3 kullanımı olacaktır.
Bunun yanı sıra gözlerde sıklıkla gözlemlenen
yaşarmalar da soğuk hava sebebiyle
gözlerde oluşabilecek rahatsızlıklar arasında
yer alıyor. Dönemsel alerjilerin yanı sıra
sert rüzgârlar ve soğuk havalar sebebiyle
oluşabilen bu rahatsızlık gözlemlendiğinde,
hızlıca bir göz muayenesine gidilerek
sebeplerinin araştırılmasında büyük fayda
var” açıklamalarında bulundu.
GÖRME KAYBI OLUŞABİLİR
Düşük ısı ve nem oranlarının gözlerde
oluşturduğu etkiler kadar, direkt olarak
soğuyan hava teması sebebiyle görme
kayıplarına kadar varan sonuçlar gözlemlenebildiğini
ifade eden Tanrıverdi; “Görmede
oluşan kayıplar, özellikle soğuk havalarda
uzun süre dışarıda zaman geçiren kişilerde
gözlemlenir. Eğer soğuk havalar sebebiyle
görme yetinizde bir değişiklik oluştuğunu
hissediyorsanız, hemen uzman bir göz
hekimine giderek detaylı bir göz muayenesi
yaptırın. Zamanında müdahale edilmediği
hâlde bu gibi görme kayıpları, uzun sürelere
yayılabilir ve ilerleyen dönemlerde geri dönüşü
daha zor olan sonuçlara yol açabilir”
şeklinde konuştu.
KAR KÖRLÜĞÜ
GÖZLERİNİZİ KARARTMASIN
Özellikle kar ve buzdan yansıyan ultraviyole
ışınlarının yansıyarak göze zarar
vermesiyle oluşan ve halk arasında kar
körlüğü olarak bilinen fotokeratitis hastalığının
ciddi ağrılara yol açabildiğinin altını
çizen Op. Dr. Burcu Tanrıverdi; “Gözde
ağrı, batma, yanma, aşırı sulanma, ışığa
karşı hassasiyet ve görme bozuklukları
gibi şikâyetlere yol açabilen fotokeratitis
rahatsızlığı, karlı havalarda araç kullanan
veya kış sporlarıyla ilgilenen kişilerde
daha sık görülüyor. Kar körlüğünün gözleri
etkilemeye başlamasının ardındaki 8 ile 12
saatlik süreçte, ışığa karşı hassasiyet başlar
ve bu hassasiyet ilerledikçe gözlerde aşırı
sulanma ve batma belirtileri görülmeye
başlanır. Tedavi edilmediği takdirde, gözde
oluşan ağrılarda ciddi bir artış gözlenir. Gözün
kornea epitel hücrelerini etkileyen bu
rahatsızlık, renk kontrastının kaybolmasına
ve çevrenin sadece beyaz görülmesine sebep
olabiliyor. Genelde geçici problemlere
yol açmasına rağmen, UV ışınlarına uzun
süreli maruz kalınan durumlarda kalıcı
görme kaybına varacak sonuçlar doğurabiliyor”
uyarısında bulundu.
BU ÖNLEMLER İŞE YARIYOR
Soğuk havalara karşı gözleri korumak
için alınabilecek önlemler ile ilgili bilgiler
aktaran Tanrıverdi; “Kış ayları gözler
için ideal bir iklim oluşturmasa dahi,
gözlerinizi bu dönemde de rahatlıkla
korumanızı sağlayacak önlemler alabilirsiniz.
Nemlendirici göz damlaları ile göz
kuruluğuna karşı önlem almanın yanı sıra
karlı havalarda UV ışınlara karşı koruma
sağlayan güneş gözlükleri kullanarak,
gözlerde oluşabilecek yansımaları ve
ışık hassaslığı oluşumu engellenebilir.
Ayrıca gözlerinde kırma kusurları olan
kişilerin kış aylarında lens yerine gözlük
kullanmaları, gözlerin soğuk rüzgârlardan
korunmasını sağlamanın yanı sıra göz
ısısının korunmasına yardımcı olacaktır”
diyerek sözlerini tamamladı.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 67
Yaşamın İçinden
Ütopyaları
gerçekleştiren oluşum;
PATRONSUZ
KURYE
PINAR BALTACI
Hem
patronsuz
hem
çevreci!
Pandemi sürecinin yasaklı zamanlarında evden
çıkmakta zorlanan yaşlı ve hastalara sıcak
yemek dağıtma amacıyla bir dayanışma
faaliyeti olarak kurulan oluşum, bugünlerde
“Patronsuz Kurye” ismiyle çalışmalarını
sürdürüyor. Küçük esnafla dayanışma sağlayarak
bir çeşit alternatif ekonomi projesi
yaratan Patronsuz Kurye ekibi, bisiklete
gönül vermiş kişilerden oluşuyor.
Hem patronsuz hem de çevre dostu bir girişim
Patronsuz Kurye... Kâr amacı gütmeden
hem küçük esnafla dayanışma hâlinde olmak
hem de boş vakitlerini bisiklet üzerinde
geçirmek için harekete geçen grubun ortaya
çıkış hikâyesini Oktay Yalçın’dan dinliyoruz:
“Yaklaşık 8 aydır faaliyetlerini sürdüren Patronsuz
Kurye’yi hayata geçiren ilk kadronun
arasındaydım. Çalışmalarımıza pandemi
sürecinde karantinadaki hastaların evlerine
yemek taşımak amacıyla başladık. Ardından
bu dayanışma faaliyetini biraz daha genişleterek,
o dönemde sıkıntı yaşayan işletmelerle
anlaşmaya başladık.
ASIL YUVAMIZ KADIKÖY
Diğer taraftan, pandemi sürecinde iş koluyla
doğru orantılı işsiz kalan insanlarla da dayanışma
sağladık. Bunların yanında patronsuz
Bilal Bebek, Oktay Yalçın ve Altar Kınay.
olmamızla birlikte bir çeşit alternatif ekonomi
alanı oluşturduğumuzu da söyleyebilirim.
Herhangi bir aracı olmadan, herkes kendi
performansına göre gelirini elde ediyor.
Başlangıçtan bu yana 200’ün üzerinde kurye
arkadaşımız oldu. Şu an aktif şekilde çalışan
yaklaşık 20-25 kişilik bir ekip olarak özelikle
Caddebostan ve Moda bölgesinde faaliyet
gösteriyoruz. Bu iki bölgede aktif olmamızın
yanı sıra bazen Avrupa yakasına da gidiyoruz.
Ancak asıl yuvamız Kadıköy...”
SOSYAL MEDYA PLATFORMALARI
ÜZERİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
Patronsuz Kurye çalışanları, farklı meslek
gruplarından oluşuyor. Sanatçısı da var, garsonu
da… Önemli olan tek nokta, dayanışmaya
katkı sunarak bu güzel kolektif çalışma
şekline uyum sağlamak. Herhangi bir patrona
ve lidere gerek duymaksızın faaliyetlerini
sürdüren oluşumun işleyişine dair detayları
Yalçın’dan dinlemeye devam ediyoruz: “Anlaşmalı
olduğumuz işletmelerin de içerisinde
bulunduğu bir WhatsApp grubundan iletişim
sağlıyoruz. Gelen talepler doğrultusunda,
müsait olan arkadaşımız teslimatı gerçekleştiriyor.
Kendi aramızda iş bölümü yapıyoruz,
ancak bunu yaparken de tamamen gönüllük
esasına dayanarak ilerliyoruz. Karar alma
gerektirecek bir sürecin içerisindeysek de
ortaklaşa fikir birliği oluşturmaya özen gösteriyoruz.
Gün içerisinde üç saatlik çalışma aralığımız
bulunuyor. Herkes bir gün önceden
çalışmak istediği saat aralıklarını yazıyor ve
o şekilde planlama yapıyoruz. Bisikleti olup
da ekimize katılmak isteyen herkes, bizlere
WhatsApp ve Instagram üzerinden ulaşabilir.
Siparişlerimiz genellikle sıcak yemek
oluyor, anlaşmalı olduğumuz işletmeler de
bu sektörden. Tabii çeşitli evrak, kitap ya da
obje taşımaları gibi kişisel teslimatları da
gerçekleştiriyoruz. Onlar da bize Instagram
üzerinden ulaşıyor.”
HEM SPOR HEM DAYANIŞMA
Latin dansları ve paten eğitmenliği yapan
Bilal Bebek ise sadece bir aydır ekibin
içerisinde. İnsanların mutlu oldukları işleri
yapmasının gerekliliğine vurgu yapan Bebek,
Patronsuz Kurye oluşumunu şu sözlerle
anlatıyor: “İşimizin patronsuz olması benim
açımdan çok iyi, çünkü ben kendi işinin
patronu olmayı seven biriyim. İnsanın mutlu
olduğu işi yapması gerekiyor. Şu an henüz
bir ayım dolmadı, hem spor olsun hem de
küçük işletmelere bir faydam olsun diye buradayım.
Kadıköy civarında yaşıyorum. Her
gün burada değilim, sadece müsait olduğum
zamanlarda geliyorum ve bu zamana kadar
hiçbir sorun yaşamadım. Dilediğim zaman
bisikletime atlıyor, hem günlük kazanç elde
ediyorum hem de birilerine faydam olduğunu
bildiğim bir iş yapıyorum.”
68 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Yaşamın İçinden
İstanbul’un kültür taşıyıcıları
tarihten gelen izleri
yaşatmaya devam ediyor
CENAY TOPRAKKAYA
Tarihten bu yana “Yeditepeli Şehir” olarak
anılan İstanbul, üç imparatorluğa başkent
olmasının yanı sıra binlerce yıllık geçmişiyle
pek çok kültüre ev sahipliği yapmaya devam
ediyor. Kültürel değişimlerden, teknolojik
gelişmelerden ve sayısız göçlerden etkilenen
İstanbul’da tarihten gelen izleri yaşayan ve
yaşatan birçok sanatçı varlığını sürdürüyor.
İstanbul’da tarihin izlerini takip ederek,
geleneksel kültürü yaşamaya devam eden
isimlerden oyuncu Mehmet Emin Kadıhan,
müzisyen Çağlar Fidan ve Karagöz sanatçısı
Cemal Fatih Polat, çalışmalarını Kadıköy
Life Dergisi okuyucularına anlattı. Dünyada
ilgiliyle takip edilen Türk dizilerinde rol alan
oyuncu Mehmet Emin Kadıhan, oyuncuktan
arda kalan zamanlarında deriden
tasarımlar yapıyor. Oyunculuğu mevsimlik
işçiliğe benzeten Kadıhan, deri tasarım işler
üretmeye dizi setleri bittiğinde kalan boş zamanını
değerlendirmek için bir hobi olarak
başladığını söyledi.
“KADİM SANATLARIMIZIN ÜRETİM
MERKEZLERİNDEN BİRİ ÜSKÜDAR”
Üsküdar’da mütevazı bir atölyede deriden
el yapımı çanta, cüzdan gibi ürünler tasarladığını
belirten Mehmet Emin Kadıhan,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında geleneksel
bir sanat bu. Yüzyıllardan beri yapılan,
‘saraciye’ dedikleri bir meslek. Ancak
maalesef bugün unutulmaya yüz tutmuş
meslekler arasında yerini aldı gibi bir durum
var. O yüzden danışabileceğimiz, bilgi
alabileceğimiz, çıraklığını yapabileceğimiz
pek kimseye ulaşamadık.” Üsküdar’ın da
geleneksel sanatları yaşatan pek çok ustaya
ev sahipliği yapan eski bir semt olduğunun
altını çizen genç oyuncu; “Böyle bir
mekânın Üsküdar’da olması, kendi adıma
mutluluk veren bir şey. Kadim sanatlarımızın
üretim merkezlerinden biridir Üsküdar”
değerlendirmesinde bulundu.
“MECLİS GELENEĞİ SÜRÜYOR”
Osmanlı dönemi kahvehane müziği üzerine
akademik çalışmalarını sürdüren müzisyen
Çağlar Fidan da ilk kahvehanelerin Şamlı ve
Halepli iki Arap tarafından 1550’li yıllarda
açıldığını ve buralarda müzik performanslarının
da sergilendiğini kaydetti. Fidan,
İstanbul’da eskilerin meclis dediği toplantı
geleneğinin hâlâ sürdüğüne dikkat çekerek,
bu geleneğe dair ilk kaynağın bir minyatür
olduğunu dile getirdi. Şehrin klasik Türk
müziğiyle çok fazla bağının olduğuna
değinen Çağlar Fidan, şunları kaydetti:
“Kadıköy’de mesela bir sokağa girersiniz,
ismi Nuri Duyguer Sokağı’dır. Bu, 1900’lerde
meşhur bir sine kemaninin ismidir veya
Selahattin Pınar Sokağı’na ya da Direklerarası
Sokağı’na girersiniz. Buralar 1800’lerin,
1900’lerin eğlence hayatının tam merkeziydi.
Özellikle kahvehanelerin, kıraathanelerin
çok yoğunlaştığı bir bölgeydi. Bir mevlevihaneyi
görürsünüz mesela. Mevlevi ayinleri,
yine müzikle birlikte adı alınacak bir çeşit
ibadet tarzlarından biri. Bunun gibi aslında
İstanbul’da Osmanlı Türk müziği ile bağını
hissedebileceğimiz çok fazla mekân var.”
“BİZİM OYUNUMUZ, GÖLGE
OYUNUNDAN AYRILIYOR”
Geleneksel kültürü yaşadığı çağla harmanlamaya
çalışan sanatçı Cemal Fatih Polat
ise alanında “Hayali Balaban” mahlasıyla tanındığını
söyledi. Polat, Karagöz oyununun
Osmanlı dönemi eğlence kültürlerinden
biri olduğunu hatırlatarak; “Gölge oyunu,
farklı materyallerle yapılmış figürlerin bir
ışık önünde perdeye yansıtılması sanatı.
Fakat bizim oyunumuz, biraz daha gölge
oyunundan ayrılıyor. Çünkü renkli tasvirler
kullanıyoruz ve renkli gölge olmaz. O
yüzden Karagöz oyunu diye başlı başına bir
oyun olarak tanımlıyoruz” diye konuştu.
SANATÇININ HAYALİNDEKİNİ YANSITAN
BİR HAYAL PERDESİ
Karagöz’ün yaklaşık 600 yıllık bir geçmişi
olduğuna değinen Cemal Fatih Polat, bugün
bu sanata ilginin giderek arttığını ve belki de
çağının en parlak dönemlerinden birini yaşadığını
dile getirdi. Polat, Karagöz oyununun
sanatçının hayalindekini yansıtan bir hayal
perdesi olduğunu aktararak, güncel tasvirlerin
de perdede temsil edilebileceğini kaydetti.
Cem Karaca, Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Barış
Manço, Zeki Müren, Louis Armstrong gibi
usta isimlerin aralarında yer aldığı güncel
sanatçıları sahnelemeye salgından sonra
başladığına işaret eden Cemal Fatih Polat,
şunları anlattı: “Öncesinde ben de klasik
oyunları oynuyordum. Örneğin yapmadığım
şeyleri, aslında biraz da perdede yapıyorum.
Saz çalamam ama Aşık Veysel’le başarıyorum
ya da piyona çalamam ama Fazıl Say
ile piyona çalıyorum. Geçmişte İstanbul’da
Karagöz oyunu daha çok meydanlar ve
kahvehanelerde oynatılıyordu. Kahvehane
kültürü olmadan önce meydanlarda oynatılan,
sokakta açık alanda yapılan bir şeydi.
Ben de sanırım bundan esinlendim.”
Mehmet Emin Kadıhan
Çağlar Fidan
Cemal Fatih Polat
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 69
Spor
“
Yasemin Yıldız:
Sporun cinsiyeti yoktur,
kadınlar çok daha başarılı olacaktır”
Türkiye’nin en büyük yamaç paraşütü uçuş okulu Fenomen Air Sports’un Yamaç Paraşütü Eğitmeni
Yasemin Yıldız; “Sporun cinsiyeti yoktur ve kadınlar her işte olduğu gibi bu işte de başarılı olmaktadır.
Gelecekte çok daha büyük başarılara imza atacaklarına hiç şüphemiz yok” diyor.
NİL ÖZER
Yasemin Yıldız, 20 yıldır yamaç paraşütü
sporu ve eğitmenliği yapan, benzer şekilde
uzun yıllar yamaç paraşütü mesafe ve hedef
branşlarında uluslararası yarışmalarda milli
takımda yer alarak, ülkemizi temsil etmiş
bir sporcu. Abdullah Yıldız, 21 yıldır yamaç
paraşütü sporu ve eğitmenliği yapan, uzun
yıllar yamaç paraşütü mesafe ve hedef
branşlarında uluslararası yarışmalarda milli
takımda yer alarak, ülkemizi başarıyla temsil
etmiş kıymetli bir eğitmen. Geçtiğimiz
günlerde Kadıköy Kalamış’ta gerçekleşen
ve yoğun ilgi gören Big Boyz Festival’de
tanıştığımız, Fenomen Air Sports çatısı altında
hayattaki ortaklıklarını işleriyle devam
ettiren başarılı çift ile keyifli bir söyleyişi
gerçekleştirdik.
Fenomen Air Sports ne zaman kuruldu?
Kaç kişiden oluşan bir ekibiniz var?
Fenomen Air Sports, Türk Hava Kurumu
bünyesinde yaklaşık 10 yıllık havacılık geçmişinin
ve eğitmenlik kariyerinin ardından;
girişimci ruhuyla yamaç paraşütü sporunun
her kesimine hitap edecek ve sporun gelişmesine
katkı sağlayacak tüm ihtiyaçlara
cevap verecek bir okul kurma hayaliyle yola
çıkan uzman eğitmenler tarafından 2010
yılında kurulan, Türkiye’nin en büyük yamaç
paraşütü uçuş okulu. Yamaç paraşütü denilince
eğitim öncelikli olmak üzere; tandem
uçuşundan (sporu bilen deneyimli bir pilot
eşliğinde ikili uçuş) motorlu yamaç paraşütü
gösteri uçuşuna, her türlü yamaç paraşütü
ekipman satışından tüm bu ekipmanların
bakım ve onarımına, bünyesinde birbirini
destekleyen faaliyet kolları ile dünyada
da örneği bir elin parmaklarını geçmeyen
okulların Türkiye’deki tek örneği.
70 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Spor
Bizim sosyal medyada kullandığımız
hashtagimiz #allaboutparagliding. Yamaç
paraşütü denilince aklınıza ne geliyorsa,
bunu tek bir çatı altında bu spora ilgi duyan
herkese ulaştırmak ve sporun her seviyesinde
yaşayacakları deneyim ve başarılarında
onlara eşlik etmekten büyük keyif alıyoruz.
Ekibimiz şu an yaklaşık 20 kişiden oluşmakta
olup; ekip arkadaşlarımızla yakaladığımız
sinerji, işimizin profesyonelliğini icra ederken
arka tarafta aile gibi kenetlenmiş bir takıma
dönüşüyor ki, bu da bizi sahada daha
da güçlü kılıyor. İlerleyen yıllar için hedef
projelerimizi hayata geçirdikçe, bu sayıda
kontrollü bir büyümeyi de öngörüyoruz.
Fenomen Air Sports’ta yer alan
eğitimlerden kısaca bahseder misiniz?
Yamaç paraşütü eğitimlerinde Uluslararası
Havacılık Federasyonu (FAI)’nın Türkiye’de
yetkili tek otoritesi olan Türk Hava Kurumu
tarafından verilen uluslararası geçerliliğe
sahip sertifikalı eğitimler gerçekleştiriyoruz.
Bu eğitimler, Başlangıç Pilot (P-2) düzeyinden
başlıyor ve Tandem Pilot (T-1) eğitimine
kadar devam ediyor. Eğitimin ilk basamağı
olan Başlangıç Pilot eğitimi, yaklaşık 6 gün
süren ve bu süreçte kursiyere yamaç paraşütünün
nasıl sevk-idare edildiğini öğreterek,
irtifa süzülüşünde 7 uçuş yaptırdığımız
bir eğitim. Burada kursiyer, tüm uçuşlarını
biz eğitmenlerin telsiz komutları ile kendisi
yapıyor. Bu eğitim seviyesinin amacı, spora
merak saran bireyleri yamaç paraşütü ile
tanıştırmak. Bu aşamadan sonra sırasıyla
Orta Seviye (P-3) Pilot, Pilot (P-4), Deneyimli
(P-5) Pilot basamakları gelmekte ve bunun
ardından eğitmenlik ve tandem pilotluğu
gibi kişinin bireysel hobiden mesleğe dönüştürebileceği
süreçler başlamakta.
Yamaç paraşütü yapmanın
belli kriterleri var mı?
Her spor branşı gibi bu sporun da birtakım
kriterleri var tabii ki. Öncelikle eğitim almak
isteyen bireylerin 16 yaşından gün alması
gerekiyor. Sonrasında ise havada yaşanabilecek
bir olumsuzluğu önlemek adına kalp,
sara, epilepsi gibi ne zaman ortaya çıkacağı
kestirilemeyen bir rahatsızlığının olmaması
gerekiyor. Bunun dışında kursiyerlerimizde
aradığımız öncelikli kriter, bu sporun bir
doğa sporu olduğunun farkında olarak
azimle, havacılık disipliniyle ve keyifli geçecek
bir eğitim sürecine mental hazırlıkla
gelmeleri. Devamında bizler, eğitimin gerekliliklerini
tüm profesyonelliğimizle hayata
geçiriyor olacağız.
Ülkemizde yamaç paraşütüne ilgi nasıl?
Neredeyse ülkemizde yamaç paraşütü
sporuna ilk başlayan kuşaktan gelen uzman
eğitmenlerimizle sporun her geçen gün
daha da bilinir olması bizleri mutlu ediyor.
Burada belirtmeden geçemeyeceğim;
yamaç paraşütü sporu, güç gerektiren bir
spor değildir, tamamen teknik işidir. Tekniği
doğru öğrenip uygulayabilen her birey, bu
sporda başarılı olabilir. Bunu belirtmemin
bir sebebi, yamaç paraşütüne kadınların
biraz daha çekinerek bakıyor olduğunu görmemiz.
Okulumuzun kuruluşundan bu yana
verdiğimiz eğitimlerde; katıldığımız seminer,
organizasyon ve etkinliklerde bu konuya
özellikle vurgu yapıyoruz ve sonuçlarını da
gayet hissedilir şekilde görmeye başladık.
Sporun cinsiyeti yoktur ve kadınlar her işte
olduğu gibi bu işte de başarılı olmaktadır.
Gelecekte çok daha büyük başarılara imza
atacaklarına hiç şüphemiz yok.
En çok hangi bölgeler yamaç paraşütü
yapmaya elverişli?
Ülkemiz bu konuda gerçekten eşsiz bir
coğrafyaya sahip. Türkiye’nin hemen hemen
her bölgesinde uçuşa uygun alanlar bulmak
mümkün. Okulumuzun bu konuda üç
lokasyonda yerleşkesi mevcut. Merkez ofisimiz,
İstanbul’a bir saat mesafede bulunan
Serdivan - Sakarya’da. Bu bölgeyi seçmiş
olmamızın öncelikli sebebi, Karadeniz’den
esen ve karaya yemyeşil bir doğadan
geçerek ulaşan hava akımlarının özellikle
başlangıç eğitim seviyeleri için son derece
uygun ve verimli olması. İkinci merkezimiz
Pamukkale - Denizli’de yer almakta olup,
eğitim seviyelerinin içeriğinde gerekli olan
bazı uçuşları yapmak için zaman zaman o
bölgede faaliyet gösteriyoruz. Ancak düzenli
ve sürekli kullandığımız bir sahamız olmamakla
birlikte yine bir ofis ve dersliğimiz
bu bölgede de mevcut. 2020 yılı itibariyle
okulumuzun üçüncü merkezini, dünyanın
da yamaç paraşütü sporunda Nirvana
olarak değerlendirdiği Ölüdeniz’de faaliyete
geçirmiş bulunmaktayız. “Cloudbase Travel
Agency” adıyla faaliyete geçirdiğimiz bu
“okul-outdoor store-tandem uçuş-kafe”
konseptli oluşum ile Türkiye’de bir ilk’e
daha imza attık. Türkiye’de bir örneği
olmayan bu merkez, geçtiğimiz haftalarda
bizlerin de bilfiil görev aldığı 21. Ölüdeniz
Hava Oyunları’na katılım gösteren yerli
ve yabancı pilotlarca da yoğun ilgi gördü
ve beğenildi. Amacımız, sporun her türlü
gerekliliğini ve ihtiyacını tek bir kanaldan
meraklılarına ulaştırmak ve yolda yapacak
daha çok işimiz olduğunun farkındayız.
Çok korkan kişilerin çoğu, ilk deneyimi
yaşadıktan sonra vazgeçemiyormuş.
Sebebi nedir?
Aslında uçuş korkusu ve yükseklik korkusu,
çok karıştırılan iki kavram. Genelde
bu kavram karmaşası nedeniyle, kişiler
öncelikle mesafeli kalmak istiyor yamaç
paraşütü sporuna. Ancak bu süreci doğru
tanımlamanın öncelikli yolu, o kişilerle
yapacağınız bir tandem uçuşunda saklı.
Bu uçuş deneyimi ile kişi aslında hayatı
boyunca bir daha asla unutamayacağı ve
çoğunluğunun da bir daha vazgeçemeyeceği
bir virüs ile tanışıyor; havacılık virüsü... Ve
şimdiden uyarayım, bu virüs damarlarınızda
bir kez gezmeye başladığında, artık sizler
de bizler gibi bu sporun birer bağımlısı
hâline geliyorsunuz ve o keyfi yaşamadan
yapamıyorsunuz.
Pahalı bir spor mu? Özellikle
malzemeleri?
Havacılık sporları içerisinde en çok talep
gören branş, yamaç paraşütüdür. Bunun iki
öncelikli sebebi var; öncelikle eğitim sonrası
bireysel yapılabilirliği en kolay spor olması.
Diğer sebep ise sizin sorunuzun da cevabı
aslında; havacılık sporları içerisindeki en
ucuz branş, yamaç paraşütüdür.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 71
Aktüel
Hayatındaki kilometre taşları ile gönüllülük hikâyesini anlattı
İnal Aydınoğlu, Gaziantep
FACE dergisine kapak oldu
KADİR TOPRAKKAYA
Yazar, eğitmen, iş insanı ve hayırsever
kimlikleriyle Kadıköy’ün önde gelen isimleri
arasında yer alan İnal Aydınoğlu, Gaziantep
FACE Dergisi’ne kapak oldu. Aydınoğlu’nun
Gaziantepli olması ve her ortamda Gaziantep
ile gurur duyduğunu dile getirmesi
nedeniyle dergi yönetiminin dikkatini çekerek
davet edildiğini belirten Gaziantep FACE
Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Şafak Salıcı;
“Gaziantepli olan ve ömrünün 43 yılını
gönüllülük ve eğitim projelerine adayan
bir hemşehrimizi sayfalarımıza konuk etmiş
olmanın onur ve huzuru içerisindeyiz”
yorumunda bulundu.
Gönüllülük kavramının Türk milletinin yapısına
çok uygun bir kavram olduğunu, Türk
milletinin sevgide, şefkatte, merhamette cömert
ve aile bütünlüğünün sağlam olduğunu
yazdığı kitaplarda ve katıldığı söyleşilerde
vurgulayan İnal Aydınoğlu ise; “İnsanın
gönlünü, sevgisini, şefkatini, merhametini,
maddi, manevi bütün olanaklarını başka
insanlarla paylaşması, bu verdiklerinden
hiçbir karşılık beklememesi gönüllülük
kavramını oluşturmaktadır” dedi.
“GÖNÜLLÜLÜK BENİM
BEREKETİMİ ARTTIRDI,
HAYATIMI GÜZELLEŞTİRDİ”
Hayatının 43 yılını gönüllülüğe adadığı
bilgisini paylaşan Aydınoğlu; “Ben aynı
zamanda bir iş insanıyım. Gönüllülük,
işime hiç zarar vermedi. İş hayatımın yoğun
günlerinde bile günlük mesaimin yarısını
gönüllülüğe, yarısını işime ayırdım. Gönüllülük
benim bereketimi arttırdı, hayatımı
güzelleştirdi. Bana özgüven verdi, inancımı
ve başka insanlara olan ilgimi kuvvetlendirdi.
İşime zerre kadar zarar vermedi. Çünkü
gönüllülük yapan insanın, Allah’ın eli hep
üstünde olur” diye konuştu.
“GÖNÜLLÜLÜĞÜ BİLEREK
GÖNÜLLÜ OLMADIM”
Gönüllülüğü bilerek gönüllü olmadığının
altını çizen İnal Aydınoğlu, sözlerini şöyle
sürdürdü: “Askerlik dönüşü mevcut işimi
kaybetmiştim. İflas etmiştim, büyük bir
darlık içindeydim. Emlak komisyonculuğuna
başladım. Bir gün bir arkadaşım
gönüllü topluluğundan bahsetti ve beni de
davet etti. 43 seneden beri hiçbir gönüllü
ile alışveriş yapmadım. Çünkü etrafımdaki
bütün gönüllüler de bir, iki emekli maaşıyla
geçinen, gönlü zengin olan insanlar. Orada
ben insanlığımı kazandım.
GÖNÜLLÜLÜĞE BAĞLANDIM
İlk projemiz, Fikirtepe’deki bir ilkokulda soğuk
havalarda giyecek ayakkabı bulamayan
çocuklar içindi. Çevremizdeki gönüllülerden
para topladık. Çocuklara bir miktar bot, bir
miktar da yağmur geçirmeyen mont aldık.
O montu ve botu alan çocukların onlara
nasıl sarıldıklarını, büyük bir sevinçle nasıl
evlerine koştuklarını gördüm. Dedim ki bu
gönüllülük, bir çocuğu bu kadar sevindirebilmek
ne kadar yüce bir şey. O tarihten beri
ben gönüllülüğe bağlı oldum.”
“GÖNÜLLÜLÜK İNSAN İŞİ”
“Dediler ki bana; ‘Senin evin,
ofisin kira. Bunları ödemek
için büyük bir darlık içindesin.
Gönüllülük zengin adamın
işi.’Ancak şimdi onlar da anladılar
ki gönüllülük insan işi… İnsan
olmak isteyen her kimse mutlaka
gönüllü olmalı. Şimdi eşim de
kendini bir vakfa adadı, orada
çalışıyor. İki oğlum, vakfımızın
yönetiminde görev alıyor. Ailece
kendimizi gönüllülüğe adamış
insanlarız. Gönüllülük, bizim
hayatımızı güzelleştirdi.”
72 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Gökhan Türkmen
Yeni albümüm
“7” ile birlikte
farklı yollar keşfettim
Can Nergis
Oyunculuk mesleği,
istemeden yapabileceğin
bir iş değil!
Özlem Türkad
Kadıköy’e kültür sanat
çok yakışıyor
Oyuncu, Youtuber,
influencer, yazar ve genç anne
Akasya Asıltürkmen
Life Magazin
Oyuncu, Youtuber,
influencer, yazar ve genç anne;
Akasya Asıltürkmen
PINAR BALTACI
Kısa sürede sosyal medyanın sevilen yüzlerinden
biri olan oyuncu Akasya Asıltürkmen,
artık bir influencer... Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
Tiyatro Bölümü’nden mezun olmasının
ardından kendisi için büyük bir tutku olan
oyunculuğa başlayan Asıltürkmen, kızı Pera
dünyaya geldikten sonra önce Youtuber,
ardından ise influencerlığı hayatına katarak,
özellikle girişimci kadınları destekleyen
çalışmalar yürütüyor.
Uzun yıllar Galata Kulesi’ne bakan bir evde
yaşayan Akasya Asıltürkmen, doğup büyüdüğü
Kadıköy’ün sakinliğini aradığını ifade
ederek, yıllar sonra yeniden ilçemize yerleşti.
Bu gelişin Kadıköy’ün mavisine ve yeşiline
de bir kaçış olduğunu dile getiren oyuncu
ile projelerini, sosyal medya platformlarını
ve anne olduktan sonra değişen hayatını,
huzurlu bir Kalamış manzarasında konuştuk.
Galata’daki evinizi yıllar önce bir
programda görmüş ve “Ne kadar da
güzelmiş” diye geçirmiştim içimden.
Uzun yıllar Avrupa yakasında ikamet
ettikten sonra ne oldu da tekrar
Kadıköy’e döndünüz?
Ben aslında hep Kadıköylüydüm. Evet, Galata’da
güzel bir evim vardı, ancak ben artık
yuvaya geri dönmek istedim. Orada yüksek
tavanlı bir apartmanda oturuyordum ve tarihi
doku içerisinde güzel bir hayatım vardı. Fakat
ne olursa olsun orası çok kozmopolit bir
yer. Bırakın çocuğumla vakit geçirecek yeri,
köpeğimi gezdirecek alan bile bulmakta zorlanıyordum.
Kadıköy ise doğup büyüdüğüm
yer ve tüm ailem burada yaşıyor. O yüzden
hem kızım Pera’yı burada büyütmek hem de
artık daha dışarıya dönük bir hayat yaşamak
istedim. Burada çok fazla park, bahçe var ve
bu durum hem kızımı hem de beni çok mutlu
ediyor. Hatta hayallerimin dahi ötesinde oldu
her şey. Çünkü burası hem çocuk yetiştirmek
için hem de derin nefes alıp, açık havada spor
yapmak için harika bir bölge. Bunun yanında
sosyal ve kültürel faaliyetleri de çok fazla.
Bundan sonra da hayatıma burada devam
edeceğim gibi görünüyor.
O zaman tekrar hoşgeldiniz! Özellikle
pandemi sürecinde Instagram’da sizi
çok sık görmeye başladık. Pandeminin
öncesinde oyunculuğa dair projeleriniz
var mıydı?
Evet, pandemiden evvel 2,5 ay süren yoğun
bir çalışmanın ardından “Karanlıkta Komedi”
isimli oyunumuzun prömiyerini Kadıköy
Halk Eğitim Merkezi’nde yapmıştık. Ancak ne
yazık ki pandemi sürecine girdik ve göz açıp
kapayıncaya kadar neredeyse 2 sene geçti.
Şimdilerde ise oyunculuk anlamında bazı yeni
müjdelerim olacak. Yakın zamanda bu yakadaki
bir toplulukla tekrar tiyatroya döneceğim.
74 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Life Magazin
Kadıköy’e yerleşip, daha sakin bir ortamda
yaşamaya başlayıp, üstüne mecburi izolasyon
sürecine girince de oyunculuk dışındaki
işlerime yoğunluk vermeye başladım. Öncelikle
kadınlara istihdam sağlamak amaçlı
network marketing işine girdim. Bir de tabii
dijitalde ilerleme sürecim devam ediyordu.
Bu süreçte çok içerik çıkaramasam da bir
YouTube kanalım vardı. Onun yanında sosyal
mecralarda farklı işbirlikleri yaparak yoluma
devam ettim. Bunun yanında çocuk kitaplarıma
yenilerini eklemek için de çalışmalara
başladım. Kafa Çocuk ve Bilim Dergisi’nde
yayımlanan aylık hikâye ve masallarımdan
oluşan bir kitap serisi hazırladım. Kitap çok
yakında raflarda olacak. Tüm bunlara ek olarak
eğitim ve seminer süreçlerim de yaklaşık
2 senedir aktif şekilde sürüyor. Hem eğitim
alıyorum hem de veriyorum.
Son yıllarda dijital dünya, özellikle
ekonomik anlamda yeni kapılar aralıyor.
Siz deneyimleriniz doğrultusunda sosyal
medya mecralarının bu yükselişini nasıl
yorumluyorsunuz?
Pandeminin dijital dünya üzerindeki etkileri
yadsınamaz. İzolasyon süreci, özellikle satış
ve pazarlama konusunda bambaşka bir alanın
açılmasına sebep oldu. Çünkü insanlar
artık dükkânlara gidip alışveriş yapamayacak
durumda. Bu da yepyeni bir sektörün kapanmamak
üzere açılmasını ve derinleşmesini
sağladı. Tabii internetten alışveriş uzun
yıllardır var olan bir şey, ancak bu derece değildi.
Bu doğrultuda biz influencerlar kıymete
bindik diyebilirim. Çünkü insanlar deneyimlemeden
bir şey almaktan hiç hoşlanmıyor.
Biz de bu deneyimi onlara sunuyoruz.
Deneyimin çok değerli olduğuna ben de
bizzat hamilelik dönemimde tanık oldum.
Örneğin, hamile olduğumu ilk öğrendiğimde
hemen internetten hamilelik süreci ve
bebek bakımı konusunda videolar izlemeye
başladık. Tüm bunları izlerken anlatma
kabiliyetime de güvenerek, “Akasya Ana”
isimli YouTube hesabını hayata geçirdim.
Böylelikle bugünlere geldik. İnsanlar bizlerin
deneyimlerine şahitlik ederek sadece
becerebildikleri değil, beceremedikleri
şeylerden de pay çıkararak yalnız olmadıklarını
hissediyorlar. Mükemmel anne ve
mükemmel kadın portresinin çok dışında,
deneme-yanılma yöntemiyle yolunu bulmaya
çalışan bir insan olduğumu göstermeye
çalışıyorum.
Ve tüm bunları yaparken de kadın
girişimcileri destekleyici faaliyetlerde
bulunuyorsunuz. Biraz da bu süreci
konuşalım mı?
Aslında ben de dahil hepimiz birer kadın
girişimciyiz. Bu, birden fazla alt başlığı olan
kocaman bir tanım... Amasya’da kendi bahçesinde
kuruttuğu sebzelerden konserve
yapan kadın da kadın girişimci, evinde
örgü ören de, bir dükkân açıp kendi kafesini
işleten ve internet üzerinden satış yapan
da... Bunların ortak özelliği kadın olmaları
ve birdenbire hayatlarında yepyeni bir
kazanç kapısı açmaya başlamış olmaları.
Kendilerine yeni alanlar açabilen cesur
kadınlar, kadın girişimciler çatısı altında
toplanıyor. İrili ufaklı girişimciler var. O
kadar ilginç ve güzel hikâyeler çıkıyor ki bu
kadın girişimcilerden... Mesela kurumsaldan
sıkılıp, hayallerini gerçekleştirmek isteyenlerden
tutun da ekonomik özgürlüğünü
kazanmak zorunda olan kadına kadar
yepyeni kapılar açılıyor. Tüm bu hayallerin
vücut bulması noktasında yol gösterici çok
sayıda inisiyatif var. Bir araya gelerek özel
eğitimlerle kadınların daha sağlıklı şekilde
iş hayatına atılmalarını sağlıyorlar. Ben de
gerek Zoom toplantılarında gerekse de
yüzyüze bazı eğitimlerle kadınlara özellikle
yaratıcılık konusunda atölyeler veriyorum.
Son zamanlarda bu yaratıcılık derslerini
“Hayallerini Erteleme” adı altında gerçekleştiriyorum.
Çocuktan sonra sizin gibi her daim üreten
bir kadının hayatında neler değişiyor?
Annelik deneyiminizden bahseder
misiniz? Pera ile günleriniz nasıl geçiyor?
Eğer kendinizi merkezden çıkarmamayı
başarırsanız, aslında çok da fazla bir şey
değişmiyor. Tabii eskisi gibi spontane,
aklınıza estiği gibi hareket edemiyorsunuz
ama merkezde kendiniz olduğunuz sürece
çocuk da yerini bilmeye başlıyor. Ben özellikle
yayınlarımda da daha çok bu konuyu
ön plana çıkarmaya çalıştım. Bana kalırsa
en iyi annelik, yapabildiğin anneliktir ve
hatta önce can, sonra canan... Artık modern
çağda bir annenin elinde sabunlu bezle
çocuğunun peşinde koşması o kadar da
mümkün bir şey değil.
Şimdilerde zaten anneler çalıştığı için çocuklar
çok küçük yaşlarda kreşe başlıyorlar.
Kadınların çocukları olsa dahi kendi ekonomik
özgürlüklerini sağlamaları gerekiyor.
Bir kadın; evi, kocası ve çocuğundan ibaret
olmamalı. Toplum en modern hâliyle bile
erkeğe değil ama kadına bu baskıyı yapıyor.
Benim hayattaki en önemli tanımımın annelik
olabilmesi için benim hayatım boyunca
annelik yapmış olmam gerekir. Ben daha
çok yeni bir anneyken sahip olduğum en
önemli şey annelik olabilir. Pera ile de bizim
bu doğrultuda bir diyalogumuz var. Kızım
beni anlıyor. Ben ona asla laf geçirmeye
çalışmıyorum, çünkü Pera zaten laftan
anlayan bir çocuk...
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 75
Life Magazin
Gökhan Türkmen:
Yeni albümüm
“7” ile birlikte
farklı yollar
keşfettim
Müzik sektörüne büyük bir
hareketlilik kazandıran “7” adlı
albümü için konuştuğumuz Türk
pop müziğinin güçlü yorumcusu
Gökhan Türkmen; “Benimle doğru
orantılı bir albüm oldu. Romantizm
ve duygularımı ifade etmek için
alıştığım bir patikadan giderken,
birden yan yolu fark ettim ve
oradan da aslında hedeflerime
gidebileceğimi gördüm” diyor.
NİL ÖZER
Aralıksız üretmeye devam eden, kalıcı
şarkıların huzur dolu sesi, film tadındaki
klipleriyle müzik sektöründe önemli
bir kariyere sahip, ailesiyle örnek bir
sanatçı olan Gökhan Türkmen’le yeni
albümü “7” ve Kadıköy’ü konuştuk.
“7” adlı albümünüz, çıkış sloganı
“İyi yaşa” ile pandemi sürecinde
yayınlandı. Çalışmanız nasıl başladı?
Geçtiğimiz yıl sevgili Mert Carim ile
“Deli” parçasını tamamladığımızda,
prodüktör dostum Genco Arı ve bizler,
ritme gerçekten yükseldik. Ve motivasyonumuz
öyle arttı ki, peş peşe benzer
renklerde parçaları tamamladık. Uzun
zamandır disco bir albüm yapmayı
arzu ediyordum. İnsanlar salınsın;
hayatlarındaki güzelliklerin, özgürlük
duygularının farkına varsın, hatta dışarı
yansıtsın. Mert Carim, Genco Arı, Burcu
Arı, Sinem Türkmen, Barış Büyük ve
tüm GTR ekibinin yanı sıra sanat yönetmeni
dostum Murat Joker ve ekibi…
Herkesin emeği büyük!
76 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Life Magazin
Yeni albüm 7’nin farkı nedir? Akustikten
biraz daha sound olarak elektroniğe
geçiş yaptınız…
Aslında benimle doğru orantılı bir albüm
oldu. Romantizm ve duygularımı ifade
etmek için alıştığım bir patikadan giderken,
birden yan yolu fark ettim ve oradan da aslında
hedeflerime gidebileceğimi gördüm.
Duygularını daha özgür ifade edebilen, hayatın
güzelliklerinin daha çok farkında olan
ve bu güzelliklere de ritimle gitmeyi, hayatın
olasılıklarını ve alternatiflerini görmeyi
tercih eden bir adamı yansıtan albümdür
“7”. Diğerlerinden farkı; teknik olarak analog
kaydedilen enstrümanlarla sound’un disco
funk, hiphop, groovy olmasını belirtebilirim.
Günümüz müzik piyasasında solo
albümler, yerlerini single çalışmalara
bıraktı. “7” albümünden sonra solo
albüm mü yoksa tekli şarkılar mı olacak?
Dünyadaki tüketim çılgınlığı, dijital dünya
için de geçerli. Sürekli üretimin piyasada
tatlı ve yapıcı rekabet yaratmasından memnunum
tabii ki. Diğer yandan, her şeyin bir
zamanı vardır. Bu dönem, bir single furyası
dönemi. İnsanların yaşamlarındaki zaman
ve hızlı değişkenler de müzik endüstrisindeki
single çeşitliliğine talepleri arttırıyor.
Kendi müzik listelerini oluşturup, ruhsal
ve duygusal durumlarını kendi arzularına
göre listelemek istiyorlar. Bu anlaşılabilir bir
durum. Neden olmasın? Şuan birkaç proje
üzerinde çalışıyoruz. 7’nin ardından devam
edeceğimiz projemizi çiziyoruz. Sürpriz olacaktır.
Sadece şunu söyleyebilirim; üretilen
ürün single olmayı gerektiren bir şarkı ise,
öyle olacaktır. Albüm ile tamamlanması
gerekiyorsa -ki bu süreç içerisinde kendini
gösterir- o zaman albüm olarak devam
edilir.
Türkiye’de albümleri ve şarkıları çok
çabuk tükettiğimizi hep dile getiriyoruz.
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dünya dönüşüyor, dönüşürken de onun
hızına yetişme çabasındayız. Bu bizim biraz
kontrolümüz dışında gelişen bir yaklaşım
çoğu zaman. Evet, çabuk tüketiyoruz ama
önemli olan, o tükettiklerimizin bize neler
katıp katmadığı; bizim gelişimimize, ilerlememize
katkı sağlayıp sağlamadığı...
Müzik dışında sanatın farklı dallarıyla
ilgileniyor musunuz?
Tiyatroyu ailecek çok seviyoruz. Sezon
başlayınca elimizden geldiği kadar gitmeye
çalışıyoruz. En son “Bir Baba Hamlet” oyununa
gittik. Çok beğendik, harikaydı.
Çocuklarınızın, özellikle de adaşım
Nil’in müzikle ilgisi nasıl?
Harika, çok seviyor. Doğasında var gibi,
onunla doğmuş gibi. Yabancı hiç değil. Ada
da tabii ki ablasının izinde…
İstanbul ve Anadolu yakası dediğimizde
en çok nereleri gezmeyi seviyorsunuz?
Moda, Bağdat Caddesi, Caddebostan sahil
ve Kadıköy...
Özellikle Kadıköy’ün sizin için
bir anlamı var mı?
Kadıköy, Şifa doğumluyum. Çocukluğum,
gençliğim Kadıköy’de geçti. Çok seviyorum.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 77
Life Magazin
Özlem Türkad:
Kadıköy’e kültür sanat
çok yakışıyor
PINAR BALTACI
Son yılların en sevilen nostaljik dizilerinden
Seksenler’deki Rukiye rolüyle yıllardır evimize
konuk olan oyuncu Özlem Türkad, gerçek
bir Kadıköy aşığı... Tam 20 yıldır Kadıköy’de
yaşayan Türkad, bir süredir Moda Burnu’nda
restore ettiği eski bir cumbalı konakta
hayatını sürdürüyor ve kendi tabiriyle tam
anlamıyla eski Kadıköy nostaljisini yaşıyor
ve yaşatıyor. Filmler, diziler ve tiyatro sahnelerinin
yanı sıra Kadıköy’deki yaşantısını
konuştuğumuz usta oyuncu, Kadıköy Life
Dergisi okuyucularına özel açıklamalarda
da bulundu.
“BAMBAŞKA BİR YAŞAM STANDARTIYLA
HAYATLARIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ”
Pandemi süreciyle kısıtlanan dünyadan
çıkıp, tekrar yaşamın içerisinde olduğumuz
bugünlerden mutluluk duyduğunu
ifade eden Özlem Türkad, geçen süreci şu
sözlerle değerlendiriyor: “Pandemi süreci,
başlarda bir hayli korkutucuydu. Bilim kurgu
bir dünyanın içerisinde yaşıyor gibiydik
ama sonucunda insanoğlu her şeye alıştığı
gibi buna da alıştı. Ancak şimdilerde bambaşka
bir yaşam standardına sahip olarak
hayatlarımızı sürdürüyoruz. Bunu yapmak
da artık zor gelmiyor bana. Özellikle aşı
olduktan sonra kendimi daha da güvende
hissetmeye başladım.”
“Peki ya bir oyuncu olarak hisleriniz nasıldı
bu süreçte?” diye soruyorum, şöyle yanıtlıyor
Türkad: “İzolasyon süreci, uzak kaldığım
bazı hayat dinamiklerine karşı herkeste
olduğu gibi ben de büyük bir özlem yarattı.
Fakat sonrasında her şeyin kıymetini daha
iyi bilmeye başladım. Bu da pandemi sürecinin
olumlu tarafı diyebiliriz. Öğle saatlerinde
bir sinemada oturup film seyretmenin,
akşam oyuna gitmenin ve oyun çıkışında bir
yerlerde oturup, o oyunu düşünmenin ne
denli kıymetli olduğunu hissettim. Umarım
artık ayrı kalmayız.”
BİROL GÜVEN’DEN ‘EV YAPIMI’
SEKSENLER
Seksenler dizisi, pandemi sürecine hızlıca
ayak uyduran yapımların başında geldi. Birol
Güven’in fikriyle bu süreçte evlerden çekim
yapan oyuncular, ev hâlleriyle izleyicisinin
karşısına çıktılar. Sürecin bir hayli zor olduğunu
belirten Özlem Türkad, şunları söylüyor:
“İnanın bu çekim süreci oldukça zor geçti.
Çünkü bu iş, ekip işi... Biz evlerde hem ışıkçının
görevini üstlendik hem kameramanın.
Üstüne üstlük bir de oynadık. Sanat grubunun,
set çalışanlarının yaptığı işi tek başına
aynı anda yapmak, büyük zaman ve emek
gerektiren bir süreçti. Fikir Birol Güven’den
78 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Life Magazin
çıktı, ancak hepimizin daha öncesinde bu
konuyla ilgili bir hayal kurmuşluğu olduğu
için fikri çok olumlu karşıladık. Çok eğlendik,
güzel de oldu ama gerçekten fiziki olarak
hayata geçirmesi zor bir iş. İnsanlar ilk önce
ilgi gösterdiler, çok sevdiler, fakat zamanla
çok parçalı hikâyeler oluşmaya başladı ve
her evin ayrı bir hikâyesi olunca da ortak bir
anlatıda buluşamamaya başladık.”
SEKSENLER DİZİSİ VE
NOSTALJİK DÜNYAYA YOLCULUK
Sonuç olarak her hâli sevilen bir Seksenler
dizisinden bahsediyoruz. Sırrını Türkad
anlatıyor: “Kim özlemez ki çocukluğunu?
Severek izleyen insanların algısındaki ortak
nokta bu yönde diye düşünüyorum. Çok özlenen
bir dönem 1980’li yıllar... Türkiye’nin
siyasi ve sosyolojik kabuk değiştirmeye
başladığı ve birçok yeni olayın yaşandığı bir
dönem, dolayısıyla çok fazla malzeme var.
Bununla birlikte 80’li yıllara nazaran bugünleri
teknolojik gelişmelerin de etkisiyle çok
hızlı yaşayınca, o eski günlerin sadeliğine
olan özlem de doğal olarak artıyor. Küçük
mahallede bir ailenin hikâyesini konu alan
dizimizin zamanla mahalledeki hikâyelere
de değinmesiyle birlikte çok sevildiğini
düşünüyorum. Bununla birlikte dizinin TRT
ekranlarında yayınlanması da bu nostaljik
havayı destekliyor.”
“7 NUMARA, ABSÜRT KOMEDİNİN
İLK ÖRNEKLERİNDENDİ”
Bir neslin zihnine kazınan 7 Numara dizisinde
Karadenizli Asiye karakterine hayat veren başarılı
oyuncuya biraz da o yılları soruyorum.
7 Numara ile bir evin içerisinde kocaman bir
hikâye yaratıldığını dile getiren Özlem Türkad,
sözlerini şöyle sürdürüyor: “7 Numara’nın alamet-i
farikası, alışılmışın dışında kız ve erkek
gruplarının aynı evin içerisinde olmasındaydı.
O evde kent ve köy kökenli çok sayıda farklı
karaktere sahip öğrenci birlikte yaşıyordu. Ev
sahiplerinin o öğrencileri alıp, sarıp sarmasıyla
da tek bir evin içerisinde çeşitliliği bol ve
kocaman bir hikâye yaratıldı. O güne değin
bu kadar çok çelişki barındıran ve bu denli
sempatik olan bir hikâye bence yazılmamıştı.
Çok da güzel kast yapıldı ve iyi oyuncular da
oynadı. Oya Yüce’nin senaryosunu yazdığı
bir işti. Bugün dahi açıp senaryoyu okusanız,
edebi olarak müthiş espriler olduğunu
göreceksiniz. Hatta günümüzde çok sayıda
yapımda karşımıza çıkan absürt komedinin
ilk ve küçük çağrışımlarını 7 Numara’da
görebilirsiniz. Çok özeldir onun yeri bende.
Oradaki oyuncuların bazıları yazarlık da yaptılar,
gerçek anlamda bir ekip işiydi. Çok güzel
hatırlayacağım her zaman...”
Yüzümüzü bugünlere dönüyor ve yeni
projeleri konuşuyoruz: “Seksenler, bu sezon
günlük dizi olarak devam edecek. Onun
dışında Zeki Demirkubuz’un son filmi Hayat’ta
küçük bir rolüm olacak. Ayrıca henüz
netleşmeyen proje fikirleri de var, bu sene
beni farklı alanlarda da izleyebileceksiniz.
Şehir Tiyatroları’ndan istifa ettikten sonra
çok uzun süredir sahneye çıkmadım. Bir
oyuncu olarak nefes aldığımı ve işimi yaptığımı
hissettiğim yer tiyatro sahnesi oldu her
zaman. Bu bağlamda özenle seçerek içime
sinen bir projeye ‘evet’ diyebilmeyi çok
arzı ediyorum. Umarım yakın zamanda bu
konuda da yeni müjdeler veririm.”
“DURU SAHNE’NİN YERİNE
YENİSİ YAPILMALI”
Söyleşimiz Kadıköy sohbetiyle son buluyor.
Kadıköy’e kültür sanatın çok yakıştığını
aktaran Türkad, 20 yıllık evini şu sözlerle
anlatıyor: “Kadıköy’de bu denli çok etkinlik
ve sahne olunca çok mutlu oluyorum.
Hatta yetmiyor, daha da fazla olmalı diye
düşünüyorum. Mesela, Kadıköy Anadolu
Lisesi ile birlikte yıkılan Duru Sahne’nin
yanına benzeri ya da muadili yeni bir sahne
açılsa keşke. Yer sorunu varsa, sahne okulun
içerisinde dahi olabilir. Çok da hoş olur. Ayrıca,
Kadıköy ve kültür-sanat demişken Rexx
Sineması’nı anmasak olmaz. En çok Rexx
Sineması’na üzülüyorum. Çünkü bence bir
kentin kimliğini belirleyen şeyler, her zaman
yerli yerinde durmalı. Bunun illa tarihi bir
yapı olmasına gerek yok, yakın geçmişinize
değmesi dahi yeterli. Rexx Sineması’nın
büyük salonunda film izlemek kadar keyif
veren bir şey yoktu. Diliyorum kurtarılır.”
“Semtimin en sevdiğim
yanı, sokak hayvanlarıyla
barışık olması. Benim
sokağımda tanıdığım,
geçerken yanından
selam verip sevdiğim,
ismini bildiğim sayısız
çocuk var. Evimizdeki
4 kedimizle birlikte
onların da bakımı ve
beslenmesiyle yakından
ilgiliyiz. Onlar olmazsa
olmaz.”
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 79
Life Magazin
CAN NERGİS:
Oyunculuk mesleği,
istemeden yapabileceğin
bir iş değil!
“Arka Sokaklar”, “Börü”, “Yasak Elma”, “Kâğıt Ev” gibi
önemli yapımlarda rol alan, oyunculuk kariyerinde
her geçen gün yükselişe geçen Can Nergis; “İstesen
de istemesen de her işi yaparsın. Sadece ve sadece
oyunculuk, istemeden yapabileceğin bir iş değil.
Hissetmen ve sevmen gerekli” mesajı verdi.
NİL ÖZER
Geçtiğimiz günlerde Rumeli Balkan Dernekleri tarafından
“En İyi Erkek Oyuncu” ödülüne layık görülen, yeni jenerasyonun
dikkat çeken oyuncularından Can Nergis, 8 yıl
yurt dışı serüvenini; Hindistan, Çin, Pakistan, Tayland gibi
ülkelerde oyunculuk ve modellik kariyerini Kadıköy Life
okuyucuları için anlattı.
Merhaba Can Bey, nasılsınız? Bu aralar neler
yapıyorsunuz?
İyiyim, teşekkür ederim. Konya’da TRT için çekilen “Hz.
Mevlana” dizisinde rol alıyorum. Konya’ya gidip geliyoruz,
yoğun geçiyor günler.
Projeleri hangi kriterlere göre kabul ediyorsunuz?
Oyuncular, hikâye, hangi kanalda yayınlanacağı ve yapım
şirketine bakıyorum. Benim için bunların hepsi tamamsa,
kabul ediyorum. Ondan sonrası sürpriz (gülüyor).
“Yasak Elma” dizisinin oyunculuk kariyerinize bir ivme
kazandırdığını düşünüyorum. Katılıyor musunuz?
Her değişik proje, değişik bir ivme kazandırıyor. Farklı projelerin
farklı fanları oluyor. Hepsinin ayrı bir tadı oluyor. Yasak
Elma’ya sonradan dahil oldum. Güzel bir tecrübe oldu.
Değişik bir fan kitlesi, değişik bir tarz yakalamış oldum.
“Börü” dizisinden sonra Yasak Elma’da çalıştım. Benim için
80 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Life Magazin
iyi oldu, üzerime yapışan damgayı temizlemiş
oldum bu sayede (gülüyor). “Kâğıt Ev”
de çok güzel bir projeydi, yazık oldu.
Uzun yıllar yurt dışında yaşadınız. Tomris
Giritlioğlu’nun teklifi üzerine İstanbul’a
geliyor, “Her şeye Rağmen” dizisiyle
oyunculuk dünyasına adım atıyorsunuz.
İstanbul’a ve çalışma şartlarına uyum
sağladınız mı?
Alışmak zorundasınız. Dünyanın neresine gidersen
git, alışmak zorundasın. Her yerin bir
şartı var. 8 yıllık bir yurt dışı tecrübem var.
Özlüyorum oraları tabii. Ancak Türkiye’ye
de geleli 10 sene oldu. Çoluklu çocuklu bir
adamım artık. İşimi seviyorum. Bir düzene
oturttum hayatımı. Sette işim biter bitmez
hemen evime giderim.
Yurt dışında modellik yapıyordunuz.
Şimdi Türkiye’nin sevilen, dikkat çeken
oyuncuları arasında yer alıyorsunuz.
Sevdiniz mi oyunculuğu?
Vallahi istesen de istemesen de her işi yaparsın.
Gidersin ofiste oturursun, mağazada
çalışırsın. Sadece ve sadece oyunculuk, istemeden
yapabileceğin bir iş değil. Hissetmen
ve sevmen gerekli...
Oyunculuğunuzu beslemek adına eğitim
alıyor musunuz?
Doğal oyunculuktan yanayım, elimden ne
geliyorsa yapıyorum. Türkiye’ye ilk geldiğimde
Türkçe ders bile almıştım. Çünkü
Taice ve İngilizce konuşmaktan Türkçem
bozuktu. “Ben oyuncuyum. Oldu bitti”
diyemezseniz. Sürekli kendinizi yetiştirmek
zorundasınız.
Oyunculuk hayalleriniz
nereye kadar uzanıyor?
Uzanıyordu da kollarımı kestiler. 2012 yılında
Los Angeles’e gidiyordum. Tam gitme
hazırlığı aşamasında Türker İnanoğlu, menajerime
“Gelsin görüşelim” demiş. Sadece
görüşeceğiz zannediyordum. Los Angeles
biletimi almışım, her şey tamam. Türker
Bey’le tanıştık, konuştuk. Bir kâğıt verdi;
“İmzala, hemen başla” dedi. Ben menajere
bakıyorum, menajerim bana. Los Angeles
biletlerim yandı. Evim ve projelerim hazırdı.
Bir baktım ki Arka Sokaklar dizisindeyim. O
bitti, diğer proje başladı derken 10 yıl oldu.
Evlendim, çocuğum oldu. Eeee nereye
gidelim artık...
Bilmiyorum ama fanlarınız okuyunca “İyi
ki gitmemiş” diyeceklerdir. Peki, dünyayı
gezen biri olarak İstanbul için neler
söylemek istersiniz?
“İstanbul’u yaşayabiliyorsan yaşa. Her şeyiyle
yaşayabiliyorsan bu şehirde kal” derim.
Öbür türlü İstanbul’da durup, İstanbul’u
kirletmenin bir anlamı yok. Dünyayı dolaştım,
35 şehir gezdim, yaşadım. İstanbul
gibi bir şehir bulamadım, çok güzel bir
şehir. Her şeyi içinde olan başka bir yer yok
ama bunun şartı da para akacak. Ömrüm
yollarda geçiyorsa, yaşayamıyorsam doya
doya, köyüme dönerdim. Burada kalmanın
anlamı yok.
Anadolu yakasını, özellikle Kadıköy’ü
biliyor musunuz?
Avrupa yakasında oturuyorum. Ancak
setlerden dolayı Anadolu yakasını bir hayli
öğrendim. Kadıköy çok hareketli, enerjisi
yüksek, güzel bir semt...
Bu kadar gezmiş, çok şey yaşamış biri
olarak yazdığınız hikâyeleriniz var mı?
İleride kendi öykülerinizi çekmek ister
misiniz?
Tek başıma gurbette o kadar çok şey yaşadım,
o kadar mücadele ettim ki... O zamanlar
BlackBerry telefonlar vardı. Yazdıklarımı
ona kaydederdim, sonra kendime mail
atardım. Çok yakın bir dostum, “Bunlarla
uğraşma” dedi. Ben de bıraktım.
Belki tekrar yazarsınız, hikâyelerinizi
çekersiniz. Belli mi olur…
İstiyorum aslında neden olmasın... Ne güzel
başlamıştım yazmaya, insanın hevesini
kursağında bırakıyorlar.
Oyunculuk dışında farklı alanlara ilgi
duyuyor musunuz?
Hobilerim var. Kaptanım. Yurt dışında da
kaptanlık yapıyordum, burada da yaptım.
Yurt dışından ilk geldiğimde İstanbul Boğazı’nda
4 adet teknem vardı, organizasyon
işleri yapıyorduk. Şimdi deniz aracım var,
teknelerden de 1 tanesi kaldı. Diğer yandan
pilot olmak için eğitim alıyorum, az dersim
kaldı. Aslında bütün ekstrem sporlarına çok
büyük bir ilgim var.
Hayranlarınıza Kadıköy Life aracılığıyla
neler söylemek istersiniz?
Beni nerede görmek istiyorlarsa, lütfen
iletsinler. Yazmalarını istiyorum. Herkese
teşekkür ederim...
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 81
Sektör
Gayrimenkul danışmanlığı markası CB/Trio-İstanbul
ÖDÜLE DOYMUYOR
Kadıköy Fenerbahçe merkezli ünlü emlak ofisi
Coldwell Banker/Trio-İstanbul, sektörün en prestijli
ödüllerini bünyesinde toplamayı sürdürüyor.
Sezgi Bilge önderliğinde 2005 yılında Fenerbahçe’de
kurulan ve her geçen yıl portföy büyüklüğünü
genişleterek yükselten Coldwell Banker/Trio-İstanbul
Ofisi, gayrimenkul sektöründeki başarılarını ödüllerle
taçlandırmaya devam ediyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ofislerinden
de katılımın olduğu etkinlikte bir de
panel düzenlendi. Sezgi Bilge, katıldığı
bu panelde sektörün geleceği hakkında
önemli açıklamalarda bulundu.
82 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Sektör
Antalya’da düzenlenen “Gen Blue Camp”
organizasyonunda 2021 yılının iki çeyreğinin
başarısını kupayla taçlandıran Sezgi Bilge ve
iş ortakları; “Çok çalıştık ve bu ödülü hak ettik”
ifadesini kullandılar.
BAŞARILARINI KUPA İLE TAÇLANDIRDILAR
Emlak ofisi, son olarak geçtiğimiz günlerde Antalya’da
düzenlenen “Gen Blue Camp” organizasyonunda, 2021
yılının iki çeyreğinin başarısını kupayla taçlandırdı.
1600 DANIŞMAN, 122 OFİS
Türkiye genelinde Coldwell Banker markası altında çalışan
1600 profesyonel gayrimenkul danışmanı ve 122 ofisin
katıldığı dev buluşmada düzenlenen bir törenle kupa ve
ödülünü alan Sezgi Bilge; “Bu başarımızdaki ana sebeplerden
biri, ofisimizdeki iş ortaklarımızın alanlarında tecrübeli
ve donanımlı isimlerden meydana geliyor olması” dedi.
İYİ BİR TAKIM RUHU
Sözlerini “İyi bir takım ruhuyla uyum içinde çalışıyoruz”
diyerek sürdüren Bilge; “Aramızda sanayi ve bankacılık
sektöründe görev almış üst düzey yöneticiler de var. Her
sektörden iş ortaklarımız olduğu gibi teknik anlamda
önemli kurumlardan eğitim de alarak, alt yapımızı güçlü
tutmaya özen gösteriyoruz” ifadelerini kullandı.
Gayrimenkul
işlemlerinde en fazla
ciro ile şampiyonluk
ödülünü almaya hak
kazanan Coldwell
Banker/Trio-İstanbul
Ofisi Kurucusu Sezgi
Bilge; “2021 yılını
şampiyonlukla
bitireceğiz” dedi.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 83
Mekân
Kurabiye kültürü
gelişerek yayılıyor
Son yıllarda ülkemizin lezzet yolculuğunda
gelişen bir başka sektör de “bakery” oldu.
Yurt içi ve yurt dışından olmak üzere pek
çok kültürün lezzetleri, ülkemizin dört bir
yanında çoğalmaya başladı. Bu durum bir
yandan tüketicilere seçenekler sunarken,
farklı lezzetlerle tanışmalarına da olanak
sağlıyor.
220 DERECE COOKIES
Bu zincire son katılan halkalardan biri de
Ezgi Baykut tarafından sektöre kazandırılan
“220 Derece Cookies” oldu. Bağdat Caddesi’nin
Caddebostan bölümünde kapılarını
açan küçük ama bir o kadar sevimli mekânda,
gerçek tereyağı ve doğal malzemelerle
hazırlanan özgün kurabiyeler konuklara
servis ediliyor.
AYNI ANDA 220 DERECEDE ÜRETİLİYOR
Ürünlerin aynı anda fırına verilip, 220
derecede ve 5 dakikalık bir zaman diliminde
pişirilerek servis edildiğine dikkat çeken
Baykut; “En belirgin özelliğimiz bu. Yani
ürünler önceden hazırlanıp, dondurularak
ya da ikinci defa ısıtılarak servis edilmiyor.
Sadece bir defa fırın görüyorlar” diyor.
KURABİYE TUTKUSUNDAN GELİYOR
Uluslararası ilişkiler ve siyaset eğitimi alan
Ezgi Baykut, Amerika’da ve İngiltere’de
eğitim için bulunduğu dönemlerde farklı
kurabiye çeşitleriyle tanıştığını ve bu lezzetleri
tek tek test etmesi sırasında bunun
bir tutkuya dönüştüğünü dile getiriyor. En
çok da Helge Rubinstein tarafından İngiltere’de
kurulan ve bütün dünyaya yayılan
kurabiye zinciri Ben’s Cookies’ten etkilendiğini
belirten Ezgi Baykut, sözlerini şöyle
sürdürüyor: “Bir anlamda kendime örnek
aldım. ‘Türk damak zevkine nasıl hitap
edebilirim?’ sorusundan da yola çıkarak ve
söz sahibi ustalardan destek alarak, kendi
konseptimi belirledim. Aldığım ilk geri
dönüşler, büyük bir memnuniyet şeklinde.
Bu da bana güç veriyor.”
HEDEF, TÜRK KURABİYE MARKASI
ZİNCİRİ OLMAK
Baykut, gelecekte 220 Derece Cookies’ten
Türkiye merkezli bir kurabiye markası zinciri
yaratmayı hedeflediğini sözlerine eklerken;
bu konuda şimdiden franchise talepleri geldiğini,
ancak kendisinin önce şubeleşmek,
sonrasında ise franchise vermeyi istediğini
ifade ediyor.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 85
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
YAVUZ SELIM SELÇUK’TAN
SUADIYE’DE KOSTÜM PARTISI
Suadiye Anneleri Kurucusu Tuğçe Selçuk, oğlu Yavuz Selim Selçuk
ile birlikte geçen ay Suadiye’deki Cafe Fio’da 50 kişinin katıldığı
bir kostüm partisi düzenledi. Oldukça eğlenceli geçen kahvaltılı
etkinlik, bir anlamda “Yaza veda, kışa merhaba” partisiydi.
Noyan Sezer, Pınar Miras, Esra
Vuralmörek, Peyker Hangül,
Nazlı Deniz Yavaş, Sibel Kotil,
Elif Özkan, Asrın Karaca, Belis
Gülay, Ruken Selimoğlu, Ebru
Gökbalcı, Gökçe Karabıyık,
Gözde Hese, Aysegül Bulgu,
Sevde Demirel, Büşra Öztürk,
Mina Çetiner, Duygu Sarı, Tülin
Türkkan, Kübra Çelebi, Tuğçe
Selçuk, Duygu Çolak, Burçe
Bekaslan ve Merve Garan...
KAMIL ATALAY:
YORGUNLUK
ATMA ZAMANI
Büyük Kulüp’te Yüksek Divan Kurulu
Yönetim Kurulu Üyeliğinin yanı
sıra Başkan Yardımcılığı görevini de
üstlenen Kamil Atalay, oldukça yorucu
geçen bir dönemin ardından Moda
Kayıkhane’nin eğlence dolu gecelerine
katıldı. Kamil Atalay, Yeşim Kalkan ve
Berna Atalay...
SONBAHARDA
BOĞAZIÇI
Dünyanın incisi Boğaziçi’ni sonbaharda
gezerek yaşamak bir başkadır. Denememiş
olanların mutlaka denemesi gerektiğini hatırlatıyor,
hatta tavsiye ediyoruz. Hele bir de
bu gezi Saffet Emre Tonguç’un rehberliğinde
olduğunda… Bu tavsiyemize uyan dostumuz
Kadıköy Modalı ressam Füsun Kuseyrioğlu
ve arkadaşları Neslihan Tezeren ile Sema
Kızıltan.
86 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
“İYI KI VARSINIZ! HEP
BIRLIKTE SIRADAKI
YAŞLARA...”
Kadıköylü yazarımız, programcı Tuba Emlek, yeni yaşına
ulaşmış olmanın mutluluğunu sosyal medyada anlamlı bir
gönderi ile paylaştı: İşte, onun sözleri: “İyisiyle kötüsüyle bir
yaşı daha geride bıraktık. Mücadele azmiyle, sevgiyle, saygıyla
hep birlikte neler biriktirmişiz. Hepimiz için, ülkemiz için güzel
dilekler diledim. Sürprizleriyle doğum günüme anlam ve neşe
katan aileme, dostlarıma, arayan, mesaj gönderen herkese çok
çok teşekkürler. İyi ki varsınız! Hep birlikte sıradaki yaşlara...”
MEHMET ASLANTUĞ’DAN
YENI PROJELER
Şu sıralar yazdığı tiyatro oyunu sahnelenen yazar Burak
Akyüz, ünlü aktör Mehmet Aslantuğ ile Kadıköy Kalamış’ta bir
araya geldi. Aslantuğ, bu buluşmada yakın zamanda hayata
geçirmeyi düşündüğü projelerinden söz etti.
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
KARACA VE VARINLIOĞLU
AILELERININ MUTLU GÜNÜ
Nusret & Rennan Karaca çiftinin
Türk Alman Üniversitesi’nde görev
yapan akademisyen kızları Selin
Karaca ile Beşir & Sülünay Varinlioğlu’nun
bilgisayar mühendisi
oğulları İlter Varinlioğlu, Galatasaray
Kalamış Tesisleri Teras’ta
gerçekleşen düğünle hayatlarında
yeni bir sayfa açtılar. Kadıköy Life
Ailesi olarak bu güzel çiftimize bir
ömür boyu mutluluklar diliyoruz.
FERIT KASAR’IN
‘KUYUMCU KAFESI’
Kadıköy’ün bir başka renkli ismi Ferit Kasar’ın
belki de Türkiye’de ilk olabilecek, “Kuyumcu Kafe”
olarak yorumladığımız Bağdat Caddesi’ndeki ikinci
mağazasında rastladığımız Nakkaş Denizcilik
Kurucusu Gabi Nakkaş ve eşi Margareth Hanım,
cemiyet haberleri sayfalarımız için istediğimiz
kareyi oluşturdular. Canan Toprakkaya, Gabi Nakkaş,
Margaret Nakkaş, Ferit Kasar, Sona Kasar.
MODA KAYIKHANE
AKŞAMLARI
Moda’nın eğlence hayatına büyük canlılık kazandıran
Moda Kayıkhane’nin özlenen konserleri
yeniden başladı. Pandemi nedeniyle bir süre
kapalı kalan mekânın müdavimleri, “Oh be dünya
varmış” demekten kendilerini alamadılar. İşte bu
isimlerden bazıları: Aynur Daşdemirli, Derya Çal,
Hatice Boztaş, Dilek Şenol, Songül Turan, Zübeyde
Uzunal, Pelin Üstün ve Ayşe Kesim.
CUMA KEBAP,
PAZAR KAHVALTI
RANDEVUSU
Demir Ailesi’nin vazgeçilmezleri arasında yer alan
cuma akşamları kebap, pazar günleri kahvaltı
geleneği yıllardır sürüyor. Tercih ettikleri mekân
ise Park Adana Ataşehir oluyor. Coşkun Demir,
Dilek Demir ve Neslişah Asel Demir.
88 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
ÜNLÜ GUSTO MEHMET
YALÇIN, VISKININ
HIKÂYESINI ANLATTI
Moda Deniz
Kulübü, uzun bir
aradan sonra sosyal
etkinliklerine
yeniden başladı.
Bu buluşmalardan
biri de ünlü gusto
Mehmet Yalçın’ın
“Viskiye Yolculuk”
adlı etkinliği oldu.
Kulüp üyelerinden
sadece 75 kişinin
katılımı ile sınırlı
olan buluşmada
Mehmet Yalçın, 200. yılını kutlayan Johnnie Walker
markasının hikâyesini anlattı. Geceye katılanlar arasında
bizler de vardık. Ayhan Alpakın, Hülya Botasun,
Osman Serim, Zeynep Kakınç, Teoman Taşpınar,
Deniz Erkul, Canan Toprakkaya, Kadir Toprakkaya, Alp
Artam ve Begüm Tekin.
ÖZEL KADIKÖY
KIZ KOLEJI 1967
MEZUNLARI
Türkiye genelinde pek çok yönetici ve başarılı
isim yetiştiren Özel Kadıköy Kız Koleji
mezunlarının yeri bir başkadır Kadıköy’ün
tarihinde. Hele aralarında Gülten Çetindağ
Tibet’in de bulunduğu 1967 mezunları
vardır ki, aradan 55 yıl geçmiş olmasına
rağmen hâlâ aynı sıcaklıkla buluşmalarını
sürdürürler. Ayaktakiler: Sedef Özeray,
Jale Tolga, Gülseren Süer, Alev Toker,
Nuvid Atakul, Leyla Dilber, Nilgün Özen,
Huriye Batı. Oturanlar: Reyhan Yarar, Gülten
Çetindağ Tibet, Semra Ünsal.
AVUKATLAR
BULUŞMASI
Aynı zamanda Bağdat Caddesi Derneği
Kurucu Başkanı da olan Gayrimenkul Hukuku
Uzmanı Av. Ali Güvenç Kiraz’ın meslektaşları
ile Avrupa Yakası’nın ünlü bir kebap mekânında
buluşması, “hayırlı bir gelişme” için
yorumlanmış olsa da biz nedenini anlayamadık.
Av. Lütfiye Karlıoğlu, Av. İsmail Altan, Av.
Şehrizan Tanrıverdi, Av. Bülent Ağkoç ve Av.
Ali Güvenç Kiraz.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 89
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
KAYMAKAM BEY’DEN
“KÖRLERIN ÜLKESI” YORUMU
Kadıköy Kaymakamımız Dr. Mustafa Özarslan, son derece renkli ve aktif
bir yönetici... Mesai saatleri dışında sürekli Kadıköy’ün sokaklarında
dolaşır, sorunları dinler, notlar alır, çözüm yolunda çaba harcar. En merak
ettiği konu ise Kadıköy için neden “Körler Ülkesi” yorumu yapıldığı
olmuştur. İşte bu soruya yerinde cevap bulmak adına eşi Reva Beray
Hanım ile birlikte gittiği Sarayburnu’nda aldığı cevap; “İyi ki öyle düşünmüşler
ve Kadıköy, bu güzelliğini muhafaza edebilmiş” oldu.
ASAF EREM FINANS
UZMANLARINDAN
BILGI ALDI
Büyük Kulüp üyelerinden Asaf Erem’i, finans
dünyasının ünlü danışmanları ile bilgi alışverişi
sırasında görüntüledik. Onu gören dostları ise;
“Bu demek oluyor ki, Asaf Bey’i takip edeceğiz”
yorumunda bulundular. Bizler de takip etme kararı
aldık. Serdar Sement, Osman Aytaman, Şebnem
Uysal, İlknur Eyüboğlu Özkan ve Asaf Erem.
BALIKÇININ
BAĞDAT CADDESI
TUTKUSU
Tuzla’nın en eski ve ünlü balık mekânları arasında ilk
sırada yer alan Adil Balık İşletmecisi Salih Karaoğlu, her
ne kadar Tuzla’da yaşıyor ve çalışıyor olsa da Bağdat
Caddesi’nden uzak kalmayı asla düşünmüyor. Dostlarıyla
buluşmalarını da kendi mekânı yerine Cadde’de yapıyor.
İşte bunlardan biri de Göztepe A11 Hotel’de yapılan
buluşma olarak objektiflerimize yansıdı.
PASLI PELIKAN’IN
KONUKLARI
Moda sahilinin özel balık mekânlarından
Paslı Pelikan’da Türkmen Ailesi’ne rastladık.
Acıbadem’de oturan aile, mekâna ilk kez geldiklerini
ve lezzetlerinden son derece memnun
kaldıklarını paylaştı. Yiğit Ata Türkmen, Gökhan
Türkmen, İlknur Türkmen ve Defne Türkmen.
90 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
TEVFIK YILMAZ’IN
AILE BULUŞMASI
Adı Safranbolu ile bütünleşen Kadıköylü iş insanlarımızdan
Tevfik Yılmaz, en çok değer verdiği ailesi
ile buluşmalarından birinde objektiflerimize takıldı.
Mekân ise tabi ki kurucuları arasında yer aldığı
Develi Marin idi. Tevfik Yılmaz, Nejla Yılmaz, Merve
Yılmaz, Gürcan Yılmaz ve Güven Yılmaz.
STRADA’DA
ÜÇ GÜZEL, ÜÇÜ DE
BIRBIRINDEN GÜZEL!
Suadiye’nin yeni mekânlarından Strada’da rastladığımız
üç güzeli görünce, “Hangisi en güzel?”
diye sormak geldi içimizden. Dönüp bir daha
baktığımızda, “Üçü de birbirinden güzel” diyerek
başlık yaptık. Tuğçe Yumuk, Naz Kızılgün, Neva
Samancı.
KOCAMAN BIR
AILE OLMAK...
Tevfik Yılmaz gibi ailesine fazlasıyla düşkün olan
isimlerden biri de Azmi Oktay... Maltepe’ye büyük
hizmetleri geçen Azmi Oktay’ın en çok istediği şey,
ailesiyle bir arada olmak... O, “Kocaman bir aile
olmuşuz” sözünü tekrar tekrar duymak istediği için,
bu birlikteliği çok sevdiğini de düşünmek mümkün.
PARK ADANA’DA
DOĞUM GÜNÜ
Park Adana’nın pazar kahvaltısında
doğum günü kutlaması da vardı. Bu yıl
Bilfen öğrencisi olarak okula başlayan
minik Sadem, 6. yaşını ailesi ve akrabaları
ile kutladı. Betül Pekkuzu, Meryem Etem,
Yasemin Demir, Ezgi Kınalı, Seçil Pekkuzu,
Fatma Kınalı ve Didem Karaca.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 91
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
Eşsiz lezzetler Acıbadem Balıkçısı’nda!
Her ne kadar “Balık denize karşı yenir” derlerse
de bu sözü geçersiz kılacak bir balık
restaurantının olduğu haberini yazalım istedik.
Evet; Acıbadem’de, Acıbadem Caddesi
üzerinde Acıbadem Balıkçısı var. Dışarıdan
mütevazi, sakin bir balık restaurantı görünümüne
sahip; işte yanılgı burada başlıyor.
Mekân öylesine titiz, öylesine özenli ki,
lezzet düşkünleri bunu hemen anlayabiliyor.
Balıklar her gün buzhaneye girmeden
mekâna geliyor. Bu durumun lezzet ve
sağlık açısından çok önemli olduğuna
üzerine basarak vurgu yapıyor mekânın
sahibi Osman Bey. Mekânda alkol servisi
olmadığı için bu boşluğu lezzete yüklenerek
kapatmayı hedefledikleri, ayrıntılardan belli
oluyor. Örneğin, Ankara Çubuk’tan gelen
ve şişelenmiş olarak servis edilen bir turşu
suyu var ki, özellikle de şu pandemi günlerinde
tam bir probiyotik...
MEZE ÇEŞİTLERİNDE HAYLİ İDDİALI
Beykoz’da, Beykoz Konakları karşısında
bir şubesi bulunan Acıbadem Balıkçısı’nın
soğuk mezeler konusunda hayli iddialı
olduğunu söylemek mümkün. Kuru patlıcan
dolması, borani, barbunya pilaki, Çerkez tavuğu,
falafel, közleme patlıcan gibi özel lezzetler,
mekânın ısrarla arananlar listesinde
bulunuyor. Tatlılar da mutlaka test edilmesi
gerekenler arasında. Güveçte meyveli tahin
helvası ise mekâna özel bir lezzet... Kabak
tatlısı, ekmek kadayıfı ve kaymaklı ayva tatlısı
da diğer seçenekler arasında yer alıyor.
KADIKÖY VE ÜSKÜDAR’A
PAKET SERVİS HİZMETİ
Acıbadem Balıkçısı’nın bir diğer önemli hizmeti,
Kadıköy ve Üsküdar arasında paket servis
verebiliyor olması. Mekân, soğuk meze çeşitleri
ile birlikte günlük taze balıkları, temizlenmiş
veya pişirilmiş olarak evlere gönderebiliyor.
Mekânın en iddialı olduğu lezzetlerden biri levrek
buğulama... Karadeniz’in enfes levreği, tereyağının
eşsiz aroması ile birleşip, şefin özel sunumuyla
müşterilere servis ediliyor.
92 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Park Adana müdavimleriyle
hasret gideriyor
“Acısıyla, tatlısıyla daima sizlerleyiz” diyen
Ataşehir Park Adana ‘da lezzet yolculuğu
devam ediyor. Sayfalarımıza konuk ettiğimiz
müdavimleri ise; “Pandemi sürecinde
mahrum kalmıştık, şimdilerde ne çok özlediğimizi
bir kez daha anladık” yorumunda
bulunuyorlar.
KREŞ ANNELERİNİN DOSTLUĞU
Çocuklarının ilk eğitimlerini aldıkları kreşte
tanışan annelerin dostluğu sürüyor. Onlar
bu son derece anlamlı bağlantıyı kaybetmemek
adına her ay farklı bir mekânda buluşuyor.
Bu buluşmaların çoğuna ev sahipliği
yapan mekân ise Ataşehir Park Adana… İşte
yine böyle bir buluşmada Banu Saruhan,
Ayşe Kara, Ferda Çekinmez, Hülya Ertek
Kurşun ve Ayşegül Desovalı’yı sayfalarımıza
konuk ediyoruz.
Dr. Bülent Koçer, Mehmet Evrensel...
Erdal Erdemir, Nurcan Erdemir...
Celal Doğan, Derya Doğan...
Orhan Gümüş, Ali Koçal, Selin Koçal, Emel Köroğlu, Emre
Köroğlu, Ercan Güneş, Hatice Güneş ve Sibel Gümüş.
Arya Buldur, Sevgi Buldur, Onur Buldur,
Mehmet Karadağlı, Ahsen Karadağlı.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 95
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
Damla & Özgüç
çiftine bir ömür boyu
mutluluklar
Pandemi süreci biter bitmez evlilik sezonu da açıldı. Damla Özer
& Özgüç Karataş çifti de sezonu açan genç çiftlerimiz arasında
yerini aldı. Geçtiğimiz ekim ayında hayatlarını birleştiren çiftin
tanışması, üniversite yıllarına dayanıyor. Kocaeli Üniversitesi
mezunu olan Damla ve Özgüç, hayatlarını da tanıştıkları şehir
Kocaeli’nde birleştirdi.
SABAH NİKÂH, AKŞAM EĞLENCE
Kocaeli Evlendirme Dairesi’nde dünya evine giren çift,
sabah saatlerinde gerçekleşen nikâhlarının ardından akşam
saatlerinde semtin nezih mekânlarından birinde yakın arkadaşlarıyla
bir araya geldi. Kadıköy Life Ailesi olarak mutlulukları
gözlerinden okunan Damla & Özgüç çiftine bir ömür boyu
mutluluklar diliyoruz.
96 : kadikoylife.com Kasım & Aralık 2021
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Kalbur’un, kalburüstü geceleri
devam ediyor
Ataşehir’in ünlü mekânı Kalbur Et, kalburüstü
lezzetleriyle konuklarını ağırlamayı sürdürüyor.
Et ve meze çeşitleri yanında tescilli Adana
kebabında da hayli iddialı olan mekân,
İstanbul’un en uzak köşelerinden bile konuklarına
ev sahipliği yapıyor. Metin Akdemir
yönetimindeki Ataşehir Kalbur’un bir başka
özelliği ise, Kars bölgesinin yüksek gastronomi
değerine sahip olan Kars kazının mekânda
özel konuklara servis edilebiliyor olması.
SOYAK YENİŞEHİR SAKİNLERİNDEN
“KARS KAZI TESTİ”
Soyak Yenişehir Sitesi sakinlerinden Yetkin
Ailesi, “Kars kazı testi” için yaptırdıkları
Kalbur Et rezervasyonu sonrası bu keyfi
yaşayabilmiş olmanın mutluluğu içerisindeydiler.
Fotoğraf için mekânın sahibi Metin
Akdemir’in de karede yer almasını isteyen
Ada Yetkin, Ceyda Yetkin, Haluk Yetkin,
Neşe Yetkin, İlayda Aykan Karakurt, Onur
Kalbur’un daimi müdavimleri arasında yer alan
Aytaç Şahin, Tuğba Şahin, Eda Belgen ve Mehmet
Belgen’in ortak açıklaması şöyle oldu: “Tek dileğimiz,
bu lezzetin yıllarca sürmesi.”
Karakurt ve Yiğit Yetkin, ona özel olarak
teşekkürlerini ilettiler.
NİCE YILLARA TOLGA ŞENER
Arkadaşları, Tolga Şener’in 48. yaş gününü
sürprizlerle kutlamak için Kalbur Et’i tercih
Lara Görken, Emirhan Göl, Semra Aksu,
Leyla Başkurt, Hamiyet Demiroğlu.
edenler arasındaydı. Lezzetli bir yemeğin ardından
şampanya ve pasta ile devam eden
kutlamalar, Tolga Şener’e verilen hediyeler
ve nice yıllar dilekleriyle sona erdi. Kadıköy
Life Ailesi olarak bizler de Tolga Şener’e nice
aydınlık yıllar diliyoruz.
Kasım & Aralık 2021 kadikoylife.com : 97
Merkez:
Acıbadem Mh. Acıbadem Cd. No:96, 34718 Kadıköy / İstanbul
Şube:
İncirliköy Mh. Soğuksu Cd. No:35, 34800 Beykoz / İstanbul