20.11.2021 Views

Sonn

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.


Bir varmış bir yokmuş…

Çok görkemli ve yüce bir kral varmış,

Kocaman yüce krallığında yaşayan bu kralın çok sevdiği ve aşkla evlendiği karısı kraliçe İtara,

Bu güzel şehvetli ve görkemli aşkın tatlı mı tatlı meyvesi olan Manera,

Ve kralın en sadık dostları ve krallığın korumaları olan;

Güçlü korkusuz şövalye Valona ve mısırın en keskin nişancısı okçu Nyıl

Bu ekibe sonradan dahil olmuş şifacı Anahera

Eat Death Armys’i oluşturan bu çok güçlü 3 savaşçı

Krallığa saldıran vahşi ejderhalarla savaşmış,

Deniz canavarlarıyla karşı karşıya gelmiş,

Torpların saldırılarına karşı gelmiş,

Kötü cadı Tianny'nin saldırına karşı durmuş ve daha nice destanlara konu olmuşlardır.

Çıktığı her savaşı kazanan Eat Death Armys'in başaramadığı tek bir görev vardır.

O da zamanında krallıktan kaçan ufak prenses Manera'yı bulmak.

Dondurucu soğuk ve kavurucu sıcaklarda dağları tepeleri denizleri aşan Armys ne yapsalar da

ne etseler de küçük prensesi bulamamışlar ve artık kalan son ihtimal kötü cadı Tianny'nin

prensesi kaçırdığını düşünürler.

Ama bu durum kralı çok üzmektedir ne yapıp ne edip benim güzeller güzeli prensesimi

tahtımın varisi geleceğin kraliçesi Manera’yı kötü cadı Tianny'nin elinden kurtarmam lazım

diye düşünür durur

Günlerden bir gün kral 2 en yakın dostu ve en görkemli savaşçılarını yanına çağırır ve onlara

sorar

"Nasıl yaparız da benim prensesimi cadının elinden kurtarırız"

Lafa hemen Valona atlar ve der ki;

"Kralım hemen silahları kuşanalım ve Nyıl ile cadının şatosuna gidip kızınızı kurtaralım"

Araya Anahera girer ve Valona'yı küçümsercesine şöyle der;

"Asırlardır herkesin defalarca denediği ama kimsenin yenemediği Tianny'yi iki baltayla

yenebileceğini mi sanıyorsun?"

Valona "Hayır, saçmalama yanımda her zaman hedefini bulan kırmızı tüylü oklar da var"

diyerek yüzünü Nyıl’e çevirir

Nyıl soğuk ve ifadesiz bakışlarıyla;

"Bu bir çocuk masalı değil Valona Tianny’yi yenmek o kadar kolay olmayacak"


İçinden "Masallar her zaman çocuklar için olmaz" diye geçirirken Valona

Bir anda kral söze girer ve buyurur;

"Peki sen, sen ne düşünüyorsun Anahera?" diyerek Anahera‘ya meraklı gözlerle bakar

Anahera durgun ve soğuk bir sesle;

"Bence ormanlardan senyum çiçeklerini toplayarak kendimize özel güçler kazandırıp öyle

çıkabiliriz Tianny’nin karşısına"

Bu fikir kralın kafasına çok mantıklı gelir ve yüzünü önce Nyıl’e çevirir

Nyıl "Yani evet senyumlarla güçlendirilmiş bir oku tianny'nin kalbine saplamak daha kolay

olabilir" der

Valona "evet iki baltadan daha iyisi elektrikli iki balta" der.

Senyumların yenildiğinde onları yiyen kişilere farklı farklı element güçleri bahşedeceğini

vurgularcasına

Kral da ekler "sonuçta torplarla savaşmak cadıyla savaşmaktan daha kolaydır"

"o cadının küçük sinir bozucu askerlerinden nefret ediyorum" der Valona sinirlenerek

Eat Death Armys yeni görev için hazırlanmaya başlarlar

Valona koca ağır zırhlarını parlatır baltalarını bileylerken

Nyıl asla ıskalamamasını sağlayan oklarındaki mor tüylerin açılarını kontrol eder.

O sırada Anahera’da bahçesinde yetiştirdiği şifalı otları teker teker dikkatlice dallarından

toplarken odaya birden Valona girer ve yüksek bir sesle

"Selam güzellik" diye seslenir Anahera’ya

Tam o anda bitkileri toplayan Anahera bir anda yüksek sesten afallayıp elindeki saksıyı yere

düşürür

Anahera tam Valona’ya kızacakken Valona hemen lafa girer

"Üzgünüm, seni korkutmak istememiştim"

"Neden geldin senin bileylemen gereken baltaların yok mu" der Anahera sinirle

"Üzgünüm sadece seni görmek istedim görevden önce, özür dilerim seni sinirlendirmek

istemedim" der kısık sesle cümleyi kurduktan sonra kapıyı açıp dışarı çıkarken

Anahera seslenir "Tamam Vall gel buraya biraz fazla tepki gösterdim" ne kadar çaktırmamaya

çalışsa da Valona'nın kendinden hoşlandığını anlayan Anahera

"Ben gerçekten üzgünüm ana seni korkutmak istememiştim" der Valona hala üzgün bir sesle

"Tamam tamam Vall biliyorum sadece bir anda biraz fazla sinirlendim"

"Eee nasılsın hazır mısın göreve" diye ekler Anahera


"Evet tabii ki prensesi kurtarıcaz" der Valona emin bir ses tonuyla

"Ya yenilirsen Vall ya Tianny senden daha güçlüyse"

"Benden güçlü olabilir belki ama yanımda sen varsın bizden güçlü olamaz Ana, sen

yanımdayken kimse benden güçlü olamaz belki baltalarım ona işlemez belki zırhlarım onun

büyüsü altında ezilebilir onu yenemeyebilirim ama sen yanımda olduğun sürece asla ona

yenilmem"

İçinden gülümseyerek "Ben senin yanındayım Vall kazansak da kaybetsek de yanındayım

kazanırsak beraber kutlamaları yapar, kaybedersek son gücümle yanına sürünür son

saniyelerimde senle beraber gökyüzünü izleriz" Valona’ya sevgisini anlatmak isteyen Anahera

"O zaman hazırlanalım ana çünkü her iki ihtimalde de ben kazanıyorum!"

Odadan büyük bir mutlulukla çıkar Valona

Anahera hazırlanmaya devam ederken çantasına ışıldayan sanki sihirli eşyalar koyduğunu

görür Nyıl nişancılığı kadar gözleri de iyi olduğunu kanıtlarcasına

Bunların ne olduklarını ne kadar merak etse de yıllardır sırt sırta savaşa girdiği Anahera’dan

şüphe duyması aptallıktı

En sonunda Armys çıkacakları görev için hazırlardı

Son olarak kralın yanına giderler kral onları altına sikkeler ile kutsadıktan sonra daha önce

görülmemiş kadar büyük, o kadar zırhı ve ekipmanı taşıyacak kadar güçlü atlarına atlayıp 4

nala yola koyulurlar.

Günler belki haftalar boyunca aralıksız yol alan bu efsane savaşçılar ve heybetli atları en

sonunda cadının topraklarına ıssız ve ürkütücü Majlis ormanlarına varırlar.

Bu büyülü ve ürkütücü orman torplara ve senyumlara ev sahipliği yapar

Ormanın girişinde koca koca ağaçları ve içerden gelen ürkütücü sesleri dinlerken Valona söze

girer;

"Bence ormanda geçireceğimiz zorlu süreçten önce bir gece burada kamp yapmalıyız"

Nyıl "evet haklısın Valona hem dostlarımızın da biraz dinlenmeye ihtiyaçları var" dedi

atlardan bahsederek

"Bence de onlara ihtiyacımız var" diyerek hemen atlar için şifalı bir karışım yapmaya başladı

Anahera

Valona ve Nyıl de beraber çadırları kurmaya başladılar

Hava da yavaş yavaş kararmaya başlıyordu Nyıl ateş için hazırlıklar yaparken Valona

Anahera'nın yanına gidip

"Hey nasılsın ana kendini yorgun hissediyor musun? günlerdir yollardayız sonuçta"

"Hayır iyiyim bu gece dinlenmek bana iyi gelecek"


"Çok garip değil mi?" diye sordu Valona

"Ne?" diyerek yüzünü Valona’ya çevirdi Anahera

"Saçların Ana, sanki gökyüzü gibi" dedi gün batımını izlerken

"Teşekkür ederim" dedi Anahera ve Valona’nın yanına oturarak gökyüzünü izlemeye

başladılar beraber

Yani en azından Anahera öyle zannediyordu Valona’nın kendini izlediğini fark edene kadar

sordu "Neden sen de gökyüzünü izlemiyorsun çok güzel şu an" Anahera

"İzliyorum ben de kendi gökyüzümü izliyorum..." dedi Anahera’nın gözlerini içinde

kaybolmuşçasına

"...hem ayrıca ben senin baktığın şeye her gece bakabilirim her gece yıldızları izleyebilir her

gece deniz sesini duyabilirim ama her gece bu kadar güzel gözler içinde kaybolamam ki"

O anda Nyıl yanlarına geldi "Hadi kumrular yemek yiyip uyumamız lazım yarın büyük gün"

Anahera ve Valona utanarak birlikte ayağa kalkıp ateşin başında toplandılar adeta bir aşçı

edasıyla Nyil'in pişirdiği etleri yemeye koyuldular iştahla yemeğini yerken Valona

"Ellerine sağlık Nyıl ama sıcak bir lentil çorbası da iyi olurdu" diyerek gülmeye başladı ve

kahkahalara Nyıl de dahil oldu çünkü önceden Anahera’nın onlara iyileştirici güçleri olan

lentil çorbası sözü vardı

Bir anda sanki sihir yaparcasına çantasından nasıl hala sıcak olduğu anlaşılmayan birer tas

lentil çorbası çıkardı

Efsanelere göre bu çorbayı içen herkimse asla hasta olmaz bağışıklık sistemi yenilmezmiş

“Size ihtiyacım var çocuklar o yüzden hazırlıklı geldim"

Çorbayı taslara bölerek hep beraber içmeye başladılar çorbayı içtikten sonra

Nyıl "İyi geceler çocuklar" diyerek kendi çadırına girer

Valona’da ayağa kalkarken Anahera kolundan tutarak

"Bana masal anlatır mısın Vall? yoksa ben uyuyamam"

"Seni uyurken izlemek istediğim için değil sadece sen istediğin için anlatırım" der

gülümseyerek beraber çadıra girdikten sonra Anahera uzanır Valona başına oturup başlar

masal anlatmaya

"Bir varmııış bir yokmuş

Lanitra adında tüm köylere iyilik yapan gökyüzünden geldiği düşünülen bir ruh varmış bu ruh

ne kadar herekse yardım etse de açları doyursa da hastaları iyileştirse de hiçbir zaman olan

olaylara müdahale etmez yapılan kötülükleri engellemez ya da engelleyemezmiş belki buna

gücü yetmez belki de yetse bile karışmazmış hiçbir kimseye zarar vermezmiş.


Tüm köyler kasabalar krallıklar ona hediyeler hazırlar bolluğu bulunan ürünlerinden ona

verirlermiş ki olmayan ürünleri isteyebilsinler.

Onun sayesinde insanlar mutlu mesut geçinirken bir gün zengin ve kötü bir cadı onun sihirli

güçlerini çalarak onu yenmiş ve onun huzur yaydığı tüm topraklara zulüm getirmiştir.

Tüm köyleri birbirine düşman etmiş halkları kıtlığa sürüklemiştir ister istemez tüm köyler

erzaklar ve topraklar için birbirlerine savaş açmıştır.

En ufak yemek kırıntıları bile çok önemliymiş ta ki yüce bir kral çıkıp tüm köylüleri kocaman

bir krallık kurmaya ikna edene kadar tabii ki krala itiraz edenler olmuş

"hoyor boz doho goçloyoz komsoyo boyon oğmoyoz" (hayır biz daha güçlüyüz kimseye

boyun eğmeyiz)

Kral bu aptalları hiç umursamadan fikirleri için mücadele etmeye devam etmiş batı kasabaları

doğu kasabaları derken büyümeye ve güçlenmeye devam etmiş ve o cahil salak insanlarda

başka seçenekleri kalmadığını fark edip kralın yanına çıkıp af dilemişler teker teker, kral da o

kadar vicdanlı ve yüce biriymiş ki onları da krallığına kabul etmiş ve her gece Lanitra’nın geri

gelmesi için dualar edilirken bir anda kutlamalar için Lanitra'ya dua edilmeye başlanmış ve

kocamaaaan krallık hem açlıktan sefaletten kurtulup hem de cadıdan korunarak mutlu mesut

yaşamaya başlamışlar"

"Bu da bizim krallığımızın doğuş masaladır küçükken bize hep anla..." derken Valona

Anahera’nın mışıl mışıl uyuduğunu görünce birden susup o cesur güçlü ve sert kızın masumca

uyuyuşunu izlemeye daldı.

O kadar seviyordu ki onu sadece bunun için bile bir masal yazılabilirdi.

Yavaş yavaş nefes alışverişini izlerken istemsizce uyuyan güzelin turuncu gün batımı saçlarıyla

oynamaya başladı.

O kadar huzurlu hissediyordu ki Valona bunu yaparken sanki yarın savaşa değil de baloya

hazırlanacaktı.

Ama sanki saçları gün batımındaki halinden daha koyuydu ama bu umrunda değildi çünkü

Valona o güzel dolgun turuncu saçları değil o Anahera’nın güzel saçlarını seviyordu her ne

renk olursa olsun.

Sonra çadırın dışından bir ses geldi Valona ormanın derinliklerinde hapis kalmış kralın teklifini

reddeden bir zamanlar güçlü ama artık açlık ve sefalet içinde yaşayan halkın çığlıkları

olabileceğini düşünerek sükûnetini bozmadı ama tam o sırada çadırın önünde bir gölge gürdü

bu ne bir insana ne de bir hayvana benziyordu.

O an kafasında canlandı bu bir torp tu ama nasıl olabilirdi nasıl buraya kadar gelmiş

olabilirlerdi torpun ayaklarının yerden kesildiğini gördü tam ufak baltasını ayak bileğinden


çıkarırken üzerinde atlayan torp bir anda savruluverdi sonra bir hışımla çadırdan çıktı ve can

dostu Nyıl’in mor tüylü okunun torpun kalbine saplandığını gördü ve arkasına baktığında

Nyıl’in soğuk ve ifadesiz suratıyla karşılaştı

"Teşekkür ederim dostum nişancılığın kadar sezilerinde iyiymiş"

"Biz de Anahera’dan öğrendik birkaç şey" diyerek soğuk suratını tam bir gülümseme alırken

bir anda korkuyla

"Ana nerde o iyi mi?" diye sordu Nyıl

Valona Anahera’nın çadırın içindeki gölgesine bakarak

"Evet dostum o içerde uyuyor"

"Hemen toparlanmamız lazım ve bunların nasıl buraya kadar geldiğini öğrenmemiz" diyerek

eşyalarını atın sırtına yüklemeye başladı Nyıl

Valona da bir yandan eşyalarını toplarken bir yandan da ne kadar istemese de Anahera’yı

uyandırmak için çadıra girdi ve saçlarını yavaş yavaş okşayarak uyandırdı

Hepsi eşyalarını toplayıp zırhlarını kuşanıp düşünmeye başladır nasıl olabiliyordu

Anahera’nın aklına birden Valona’nın anlattığı masal gelmişti

"Vall anlattığın masal eksikti"

Valona şaşkın gözlerle Anahera’ya döndü "nasıl? neresi eksikti?"

"Kötü cadıya neler olduğunu anlatmadın...?"

Nyıl bir anda söze girerek "Kralın cadıyı ormana hapsettiği masal mı?" diye sordu

Anahera "Evet cadıyı ormana hapsetti ormanın içinde istediğini yapabiliyor cadı" dedi

"Peki ya ormanı genişletiyorsa?"

Nyıl ve Valona şaşkın gözlerle birbirine bakarken

Valona "Ama o kadar güçlü olamaz ki kendi büyüsüyle hapsoldu oraya bunu nasıl

değiştirebilir?” dedi

Anahera "Ya senyumları toplamayı öğrenmişse ya onlarla gücü daha da artırmışsa" diye

cevap verdi

"Ama bu imkânsız nasıl olur senyumların iyi ruh Lanitra’nın büyüttüğü meyveler onları kötü

insanlar kullanamaz ki"

"Haklısın" dedi Anahera

"Ama insanların büyü güçlerini alabiliyor" diye söze girdi Nyıl

Anahera ve Valona meraklı gözlerle Nyıl ağzından çıkacak kelimelere bakıyordu

"Ya önce ormanda hapsolan köylülere yedirip sonra onların güçlerini çalıyorsa?"


"Peki ya nesillerdir orda ve tüm bitkiler de onun gözetimi altında bunu neden şimdi yapıyor

ki?" diye sordu Valona

"Çünkü kadim dostum, içerden mahsur kalan ilk insanlar kralımız teklifini cahilce reddettiği

için iyi olamayan kötü düşüncelere sahip insanlar ama yeni yetişen gençler öyle değiller onlar

masum ve iyiler"

"Evet bu çok mantıklı hem içerideki insanların nasıl hayatta kaldıklarını da merak ederdim o

kötü cadının yanında" dedi durumu özetlercesine

"Artık tek plan prensesi kurtarmak değil o cahil insanların masum evlatlarının da bize

ihtiyaçları var" dedi Anahera

"Hayır ana görevimizi tehlikeye atamayız ana prensesi kurtardıktan sonra ordularımızla gelir

bu ilerlemeyi durdururuz ama şu an ki ilk planımız belli" der Valona o bu yüzden kralın en

sadık dostudur görevleri her zaman kusursuz bir planla halleder

Anahera’nın yüzü düşer ve o da farkındadır görevin riske atılmamasının gerektiğinin hem

kendileri dönemezse kim bu olanları krala anlatacaktır ki?

Son hazırlıklar yapılır ve ormanın içine girer tüm Armys üyeleri

Karanlık ormanda atlarla ilerlerken uzaktan çığlık sesleri duyulmaya başlar ve kara kara

dumanların yükseldiğini görürler

Köyün yakınlarına ulaştıklarında gece olmuştur ve köye baktıklarında torpların köyde yaşayan

insanlara zulmederek senyumları cadıya götürmek için toplattırdıklarını görürler hem atları

dinlendirmek için hem de senyumları torpların elinden nasıl alacakları konusunda plan

yapmak için ufak bir kamp ateşi yakıp düşünmeye başlarlar

Nyıl "Bence girip sessizce kimse fark etmeden biraz senyum alsak anlamazlar bile" diye lafa

girer

Anahera "Peki ya anlarlarsa, analar ve masum insanların çaldıklarını düşünürlerse tamam

onlara yardım etmicez ama onlara da bu kötülüğü yapamayız" der

Valona söze girip "Peki ya tüm gücümüzle saldırsak onlara hem halktan biraz erzak alsak hem

onları da en azından bir süre korumada tutsak nasıl olur?" diye sorar arkadaşlarına

Bu plan hem halka yardım etmek isteyen hem de torpların kalplerini kendi oklarıyla

durdurmak isteyen Nyıl ve Anahera’nın hoşuna gider

Bu plan için hazırlanıp yatmak için tulumlarına girerler

Gece Valona Anahera’ya seslenir

"Pssst Ana uyuyor musun?"

Anahera sanki bu soruyu beklercesine Valona’ya döner

"Hayır köylülerin çığlıkları aklıma geliyor, onları düşünerek uyuyamam ki" der


Valona üzgün bir sesle "Üzgünüm Ana ama önceliğimiz prensesi kurtarmak ama sana söz

veriyorum onları kurtarmak için sonra dönücez ki biliyorsun sana söz verirsem tutarım ben"

Anahera anlayışlı bir tavır ve gülümser bir ses tonuyla

"Biliyorum Vall sen sözünü tutarsın ayrıca haklısında dönemezsek kimse bilmez ki burada

olanları krallıktakiler buradakilerin çoktan öldüklerine inanıyorlar"

"İyi geceler Vall"

"İyi geceler ana bu arada sana masal anlatırsam bir daha bana hakaret etmeyeceğine söz

vermiştin"

"Evet Vall sana bundan sonra torp demem söz"

"Tatlı rüyalar Lanitra (iyilik ruhu anlamında)" der Valona ve uykuya dalarlar

Anahera sabah Valona’nın saçlarını okşayarak uyandırıldığında Valona ve Nyıl’in çoktan

hazırlandıklarını ve ortalıkta hiç iz bırakmadıklarını gördü.

Kasabaya doğru yola koyuldular ortalıkta sanki onların geleceğinin haberi yayılmış gibi sadece

5-6 tane torp kalmıştı

Anahera’ya

"Sen geride dur sana bir şey olmasına izin veremem Ana" dedi Valona

Nyıl de bu görüşü desteklercesine kafasını salladı torpları ortadan kaldırmak üzere kasabaya

iyice yaklaştılar

Valona gözüne 2 torp kestirip tam üzerine doğru koşarken bir anda ikisin de göğsüne yediği

mor tüylü bir okla yere yıkıldığını gördü ve arkasına dönüp baktığında

Nyıl ona bakarak sinsice gülümsüyordu bu onların arasında olan bir yarışmaydı kim daha çok

torp avlayacak ve bunu anlayan Valona hemen arkasına doğru dönüp kendi üzerine doğru

koşan bir torpun göğsüne baltasını saplamıştı ve hemen ardından torpun göğsünden baltasını

çıkarıp başka bir torpa gözlerini dikmişti bile

Nyıl yayını diğer torpun üzerine doğru tam germişti ki Valona iki baltasını da torpa doğru

savurarak birini torpun göğsüne saplamıştı hemen ardından torp daha yere düşmeden önce

baltanın ahşap kısmına bir ok saplanmıştı Valona Nyıl’e döndü aynı sinsi gülümsemeyi atarak

"Biz de öğrendik senden bir şeyler" diyerek arkasını döndü ve diğer torpları aramaya başladı

ama hiçbiri ortada gözükmüyordu ve Nyıl ile göz göze geldiler

İkisi de aynı anda Anahera’yı bıraktıkları yere koşmaya başladılar yanına vardıklarında

gördükleri şeye ikisi de inanamamıştı

Anahera onlara gülümseyerek "Durum berabere beyler 2-2-2" dedi Valona’nın ona hediye

ettiği 2 küçük baltayı torpların üstünden çıkararak köyde senyum aramaya koyuldular köy

halkı korkulu ve bitik gözlerle onlara bakarken bu iş pek de kolay değildi köyün her yerini


arayıp taradılar ama nafile torplar topladıkları tüm senyumları çoktan cadının şatosuna doğru

yola çıkarmıştı bile.

Valona "Acele edelim çocuklar belki yolda yakalayabiliriz" dedi

Tam o sırada köy halkından bir çocuk Valona’nın kolundan tutarak "Efendim lütfen bize

yardım edim yalvarırım efendim" dedi

Valona acınaklı gözlerle çocuğa dönerek "Üzgünüm evlat ama söz size yardıma gelicez"

diyerek yürümeye devam etti ama Anahera Valona’nın gözlerinin dolduğunu fark etti

çocuğun yanına bir ekmek ile giderek "Büyük şövalyenin sana hediyesi" diyerek ellerine bir

ekmek parçası bıraktı ama o an fark etti ki çocuğun elleri kan içinde hemen dönüp Valona’nın

kolunda koca bir yara olduğunu fark etti koşarak Valona’nın yanına gitti.

Kolunu açıp yarayı göstererek "İyi misin Vall? yaran ağır gözüküyor"

Valona sanki hiçbir şey olmamış gibi davranarak "Küçük bir çizik Ana sabaha kadar iyileşir"

dese de

Anahera elbisesinden bir parça yırtarak Valona’nın koluna pansuman yapmaya başlar

"Atların yanına gidince ben hemen bir ilaç hazırlarım” der

Valona "Gerek yok Ana merak etme iyi..."

Anahera tek kaşını kaldırıp attığı bir bakışla adeta Valona’nın sesini kesmiştir

Valona gülümseyerek "Sen her çizildiğinde bana böyle bakacaksan bunu daha çok

yapmalıyım" der

Anahera’da gülümseyerek Valona’ya bir yumruk atar.

Atlara doğru yürürlerken Valona ana Anahera’yı düşünceli düşünceli yürürken görür ve sorar

"iyi misin Ana?"

"Evet iyiyim sadece o daha ufacık bir çocuktu" der

"Tekrar gelicez Ana merak etme tekrar gelicez" deyip yürümeye devam ederler

Vardıklarında Nyıl "bence bir gece daha burada kalabiliriz Vall, yaran ağır gözüküyor"

Valona ağzını tam kelimelerle doldurmuştu ki Anahera söze girdi

"Nyıl haklı ben ilacı hazırlamaya başlıyayım" dedi Valona’nın itirazına fırsat vermeden

Anahera karışımı hazırlarken Nyıl’e pansumanı değiştirip bir ateş yakıp başında otururlar

"Gerçekten iyi misin Vall kötüysen söyle göreve gerçekten ara verelim"

"Hayır Nyıl iyiyim çok daha ağır yaralarım olduğunu ve bunları nasıl atlattığımı iyi biliyorsun"

"Evet Vall haklısın sen gördüğüm en güçlü tanksın" der gülerek

Ateşin başına Anahera gelir yaptığı sıcak lentil çorbasından birer tas getirir birini Nyıl’e verir

ve Valona’nın yanına oturarak çorbayı içirmeye başlar


Anahera’nın gökyüzü gibi olan saçlarını izlerken çorba içmek Valona’yı o kadar mutlu etmiştir

ki gerçekten kolu biraz acısa da bu anın hiç bitmemesini diler

Nyıl "İyi geceler çocuklar, Vall sen de uyu ki iyileşebilesin sana ihtiyacımız var dostum"

diyerek tulumuna yerleşir

Valona Anahera’ya dönerek "Sıra sende" der

"Ne sırası Vall anlamadım"

"Masal sırası geçen gün ben sana anlatmıştım"

"Ama ben masal bilmem ki daha önce hiç duymadım da okumadım da"

"Tamam o zaman biraz mırıldansan da olur diş ağrısı kadar olmasa da senin sesini duymak

benim vücudumdaki tüm ağrılara iyi geliyor"

Anahera kısık bir sesle mırıldanmaya başlar ve gecenin bitiminde duyduğu son ses ona ait

olduğunu bilerek Valona çok huzurlu bir uykuya dalar belki senelerdir uyuduğu en güzel uyku

bu olabilirdi.

Sabah olmuştu ve Valona çığlık sesleriyle uyandı kendini çok iyi hissediyordu hemen

çığlıkların geldiği yöne doğru ilerledi çığlıklar dün baskın yaptıkları köyden geliyordu ama

köye geldiğinde fark etti ki gelen sesler çığlık değil kutlama sesleriymiş ve yaşlı birini çevirip

sordu

"Ne oldu nedir bu neşenizin sebebi?"

Köylü cevap verdi "LANİTRAAA!!!"

Valona anlam verememişti sorusunu yineledi "Ne oldu?"

Köylü "Lanitra geri döndü dün gece tüm köy halkına yiyecek ve şifa getirdi hastaları iyileştirdi

açları doyurdu" dedi

Valona inanamadı "Nasıl olur Lanitra sadece bir çocuk masalı" dedi şaşkınlık ifadesi ile

Köylü gülümseyerek "Masallar her zaman çocuklar için değildir" dedi ve kutlamanın olduğu

yere doğru Valona’nın yanından uzaklaştı

Valona şaşkınlığıyla birlikte kamp alanına geri döndüğünde Anahera ve Nyıl hala uyuyordu

Hemen Anahera’nın yanına giderek "Hey Ana uyan neler olduğuna inanamayacaksın!"

Anahera sanki hiç uyumamışçasına çok yorgun bir şekilde uyanır

"Ne oldu Vall neler oluyor"

"Köydekiler Lanitra’nın geldiğine inanıyorlar"

"Nasıl yani bir çocuk masalına mı inanıyorlar?"

"evet ama o kadar mutlu ve refah içind..."

Anahera Valona’nın sözünü keserek


"Vall kolun"

Valona bir anda koluna bakar daha gece kolunda koca bir yarık varken şu an kolunda en ufak

bir çizik bile yok

Valona üst üste defalarca şaşırırken Anahera söze girer

"Belki Lanitra gerçektir ha?"

"Hayır ana o bir masal büyük bir ihtimal senin yaptığın karışım iyi geldi ya da gece

mırıldandığın şarkı"

O esnada başlarında dikilen Nyıl’i fark ederler

"Dostum bazen beni gerçekten korkutuyorsun"

Tüm sohbeti dinleyen Nyıl’in ifadesiz suratının yerini şaşkınlık ifadesi aldı ama toparlanıp

devam etmek zorundaydılar

Yola çıkmak için toparlanmaya başlarlar

Tüm izleri yok etmişlerdi sadece Anahera’nın Valona için yaptığı ilaç dışında…

Köyün önünden geçerken tüm köylülerin Lanitra için teşekkür ettiklerini gördüler önlerinden

geçerken Anahera’nın ekmek verdiği çocuk Anahera’yı işaret ederek "İşte o, Lanitra o" diye

bağırmaya başladı tüm köylüler Anahera’ya baktılar Nyıl ve Valona da dahil olmak üzere

Anahera’da açıklama yapmak istercesine "Dün bir parça ekmek verdim bu yüzden olabilir"

dedi ve atını hızlıca sürmeye devam etti.

Yolu yarılamışken Valona suratı kıpkırmızı olmuş Anahera’ya "Küçük bir çocuk işte ona iyilik

yaptığın için seni Lanitra sanması çok normal"

"Evet haklısın" diyerek atını sürmeye devam etti

Valona Anahera’nın neden böyle davrandığını merak etmişti kötü bir şey yapmamıştı ki

Yolda 4 nala ilerlerken içleri senyumalarla dolu kervana denk gelmişlerdi ama bu kervan belki

30 belki 50 torp tarafından korunuyordu.

Plan yapmak için çok geçti çünkü torplar da onları fark etmişlerdi

Atlarından hızlıca inip savaşmaya başladılar Valona adeta delirmişçesine aynı anda 4-5 torpla

mücadele ediyordu

Nyıl çoktan birkaçının göğsüne oklarını saplamıştı bile

Anahera da 1 torpun göğsüne baltasını geçirmiş diğerinin göğsünden baltasını çıkarmaya

çalışıyordu

Ama sayıları çok fazlaydı ve asla bitmiyor hatta azalmıyorlardı bile Valona’nın zırhı torplardan

akan mor kanla kaplanmıştı

Nyıl artık okları yakın mesafeden torpların göğsüne saplıyordu


Artık yorulmuşlardı ve kaybediyorlardı her bir savaşçının üzerine en azından 3-4 tane torp

binmişti tam o anda inanılmaz bir şey oldu

Amanah bir anda tüm torpları teker teker ezmeye başladı sanki bir at değil de bir dev

edasıyla önüne kattığı tüm torpları dümdüz ediyordu tüm Armys ekibi bu olanları şaşkın

gözlerle izliyordu ortada tek bir torp kalmayana kadar ortalıkta koşuşturdu

Bir tane bile torp kalmayınca sanki zaferini kutlarcasına iki ayak üzerinde şahlandı sonra

usluca Valona’nın yanına geldi

"Aferin beni güzel kızıma hepimizin hayatını kurtardın" der Amanah'ın göğsünü okşayarak

Nyıl senyumların başına giderek kahkaha atmaya başladı

"Evet dostum başardık senyumlara ulaştık"

Valona da koşarak yanına gelir ve neredeyse tüm elementlere ait senyumlar vardır.

"Acaba önce hangisini yesem" ateş, su, toprak, tahta ve daha niceleri

(Valona "Tahta?"

Yazar "Tahta tabi, zoruna mı gitti?")

Birer birer yemeye başlarlar her yediklerinde kendilerine bahşedilen bu güçleri denerler

Valona öncelikle yıldırım sonra ateş ve toprak elementlerini yer ve bunları yıldırım saçan

alevli sert baltalarında test eder.

Nyıl su ve hava senyumlarını yer ve bunları dondurabilen çok hızlı oklarıyla test eder.

Ama o esnada Anahera hiçbir senyum yememiş tadına bile bakmamıştır.

Valona yanına yaklaşarak ona bir su senyumu uzatır

"Bu senin için iyi olabilir"

Anahera senyumu yer ama vücudunda hiçbir değişiklik olmaz

Valona şaşkın gözlerle Anahera’ya bakarken Anahera lafa girer

"Gerçekten o kadar senyum içinden boş olanı mı seçtin Vall?" diyerek gülümsemeye başlar

Valona o vakte kadar senyumların boş çıkabileceğini bilmiyordur

"Nasıl yani?" diye sorar

Anahera "Senyumların bazıları sadece yiyen kişiyi doyurmak için vardır" der

Bitkiler konusunda asıl uzman Anahera olduğu için Valona sesini çıkaramaz

Akşam olur hava kararırken tekrar tulumları çıkarır kamp ateşini yakar ve etlerini pişirirler

Ateşin başında Nyıl ile Valona tartışmaya başlarlar

"...hayır Amanah’ın ezdiği tüm torplar bana yazılır"


"Hayır Amanah’a yazılır" diyerek yarışmanın nasıl gittiğine bakılırken

Anahera yemeğin üstüne içilecek soğuktan koruyan çayları getirir

"Saol Ana çok uzun zamandır içmiyorduk özledim" der Valona çay bardağını eline alırken

Nyıl de aynı şekilde "Teşekkürler Ana ben de özlemiştim"

Anahera da "Herkes çayı sever" der sanki Yazar’a atıfta bulunurcasına

Afiyetle çaylarını içtikten sonra Nyıl ve Valona tulumuna girer

Anahera Valona’ya yaklaşarak "Sıra ben de"

"Anlamadım Ana ne sırası?"

"Hani ben sana dün masal anlatamadım ya"

"Olsun mırıldanmanda bana iyi geldi bak bu da kanıtı" iyileşen kolunu göstererek

"Bugün düşündüm ve ben de bana küçükken anlatılan Lanitra masalı aklıma geldi ve ben de

onu anlatsam"

"Olur Ana her gece seni sesini duyarak uyuyabilirim"

"Bir varmııış bir yokmuş

Lanitra adında bir ruh varmış bu ruhun zaten ne kadar iyi ne kadar yardımsever olduğunu

biliyoruz

Köylere sadece geceleri yardım etmeye gelir kimseye görünmeden gidermiş

Bu ruhu gören birkaç insan varmış onların tasvirlerine göre bu ruhun saçlarında içinde sanki

yıldızlar varmış

Bazıları saçlarını gün batımındaki turuncu

Bazıları gece de ki siyah

Bazıları gündüzdeki beyazlık olarak anlatmış

Ama hepsinin ortak anlattığı tek bir şey varmış gözleri o kadar siyahmış ki bir kere bakınca

görmek istediğin te şey o olurmuş

Uzun mu uzun bir elbisesi varmış sanki kanatlarını saklamak istercesine

O köye indiğinde herkes uykuya dalar ve kimse onu göremezmiş o uzun pelerini andıran

elbisesi sanki tüm köyün üzerine huzur tohumları serperek ilerler

Herkes Lanitra’nın geldiğini sabah istemsizce çok mutlu uyandığında anlarmış

Kimse onu görmesin diye yüzünü boyalarla kaplar ki yüzüne bakınca onun güzelliğinden

kimse etkilenmesin

Onun sihirli elleriyle dokunduğu herkes iyileşiverir ve bir daha kolay kolay hasta olmazmış


Ama kimseye hiç kimseye kötülük yapmazmış kötülere bile

Günlerden bir gün kötü niyetli bir cadı özel karışımlarla yaptığı bir iksir ile bu ruhun ya da

meleğin sihrini çalmak için plan yapmış

Kolunda koca bir yara açmış ve Lanitra’nın gelmesini beklemiş

Lanitra gece cadının yanına geldiğinde cadı onu bir tuzağa düşürüp sihirli bir karışımla onun

tüm sihir gücünü ondan çalmıştır

Ama sihri o kadar kuvvetlidir ki ufak ufak senyumlara bölünüp yaşadığı koca ormanın her bir

tarafına dağılmıştır kalbi ve beyni en güçlü iki parça olarak kalmıştır cadı ne kadar beyin

gücünü kendine alabilmişse de kalbini alamaz

Çünkü cadının bir kalbi yoktur ve bir gün kalp parçasını alabilen biri cadının sahip olduğu tüm

güçlere sahip olup onla savaşabilece..."

Anahera masalı Valona’nın uykuya daldığını fark ettiğinde bitirmiştir

Gecenin karanlık ve geç saatlerinde Nyıl bir ses duyar ve gözlerini açtığında Anahera’nın

tulumundan çıkıp köye doğru yürüdüğünü fark eder ve onu takip etmeye karar verir ve köye

yaklaştığında üzerine uzun bir elbise geçirip yüzüne boyalar sürdüğünü görür, keskin

gözleriyle ve bir anda Anahera havalanıp köye süzülerek gittiğini görünce aynı anda o kadar

çok duygu hissetmiştir ki korku, heyecan, mutluluk, şaşkınlık olduğu yerde dakikalarca

hareket edememiştir adeta bir sinema salonunda oturup kalmıştır

Kendini toparlamaya başlayınca bir hışımla Valona’nın yanına gelmiştir

"hey Vall uyan o Lanitra!"

Valona yarı uykulu ne olduğunu anlamamış bir şekilde uyanıp

"Neyden bahsediyorsun Nyıl? kim Lanitra?"

"Anahera, Vall o aslında Lanitra"

"Saçmalıyorsun Nyıl bu nasıl olabilir ki?"

"Onu gördüm elbisesini giyerken yüzünü boyarken ve en önemlisi de gökyüzünde

süzülürken"

"Rüya görmüşsün Nyıl bak Ana tulumunda uyuyor" içi şişkin tulumu göstererek

Nyıl tulumu görünce afallayıp tulumun yanına Anahera’ya bakmaya gider ama o haklıdır

tulumun içi çimlerle doldurulmuştur

"Vall bu tulum boş" tulumu ters düz ederek çimleri dökerken Valona’ya haklı bir bakış atar

Valona tulumundan çıkarak "O nerde Nyıl?" der

Nyıl kolundan sürükleye sürükleye Valona’yı köye götürür

Köyün üzerinde yıldız gibi parlayan, süzülen o kadını gördüğünde Valona da Nyıl ile aynı

şekilde birkaç dakika donup kalmıştır


"Şimdi anladın mı Vall? nasıl bize sıcacık çorba yaptığını

Nasıl senin kolunu hemen iyileştirdiğini şimdi anladın mı?" diye sorar heyecanlı bir sesle

Anahera ile yaşadığı tüm anılar bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer bu olaylar

yaşanırken Lanitra bir anda onlara doğru süzülmeye başlar

Onları gördüğünde o da biraz afallamıştır ve gök saçlı kadın süzülerek yanlarına indiğinde

Valona sorar "Ana?"

Anahera gülümseyerek "Evet Vall benim"

"Ama neden? neden bunca zamandır bize Lanitra olduğunu söylemedin?"

"Değilim ki"

"Ana yanımıza süzülerek indin" der şaşkın şaşkın bakarken

Kalbi o kadar hızlı atıyordur ki Anahera kalbinin sesini uzaklardan duyabiliyordur

"Sakin ol Vall hepsini açıklayabilirim" dedikten sonra Anahera

Valona ve Nyıl tüm dikkatlerine ona verip dinlemeye başlarlar

"Hani yıllarca önce krallıktan kaçan küçük bir prenses vardı ya

İşte o kız kraliçenin yani annesinin ona anlattığı masaldan sonra krallığını kötü cadıdan

korumak için Lanitra’nın kalbini aramaya çıktı"

Valona söze girerek "Dün geceki masal mı?" diye sordu

"Evet Vall o masal işte o masal gerçek oldu o prenses kalbi buldu ve cadıyı yenmek için sihri

kendine aldı

Ama daha çok küçüktü ve cadıyı yenemezdi

Krallığa geri dönerek kralın en güçlü korumalarının yanında eğitim aldı

Kendini savunmanın dışında dostluğu ve aşkı da gördü" dedi Valona’nın gözlerinin içine

bakarak

"Cadının insanların ruhunu çalarak ormanı ilerletmek ve krallığa saldırmak istediğini biliyordu

o yüzden cadıyla savaşmak ve buradaki insanları kurtarmak için geri döndü

Evet ben hem küçük prenses Manera

Hem Eat Death Armys üyesi Anahera

Hem de gökyüzü ruhu Lanitrayım"

KISIM 1

SONU


“Lanitra” Malgaşça’da “Gökyüzü”

“İtara” Kinyarwandaca’da “Fener”

“Manera” Korsikaca’da “Eda

“Valona” Malgaşça’da “Ay”

“Nyıl” Macarca’da “Ok

“Anahera” Maori Dilinde “Melek”

“Tianny” Malgaşça’da “Sevilmeyen”

“Senyum Malayca’da “Gülüş”

“Majlis” Malayca’da “Belediye”

“Lentil” İngilizce’de Mercimek

“Amanah” Malayca’da “Güven”

“Torp” “Torpil” Kısaltması

Avatar: The Last Airbender

Sezon: 3

Bölüm: 3


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!