YukEdebiyatKasımAralık2021
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sayfa 40
dağlarda güttüğü, akşam
da getirip tekrar ağıllarına
kattığı küçükbaş hayvanlar
olduğunu anlamam
fazla sürmedi. Alışacaktım
böyle böyle işte.
Soruyu yanıtlamak
dışında bütün akşam ağzını
açmayan çoban Servet'in,
adına tezat biçimde
yoksul bir görüntüsü ve
epeyce uzun bir boyu vardı.
Gövdesinin geri kalanına
orantılı olarak elleri
de çok büyüktü. Öğrendim
ki çocukken de böyleydi
ve köyde oynadığı
arkadaşlarının vicdansız
alaylarından çok çekmişti.
Şimdi ise kahveye çıktığında,
diğer gençlerin
döndüre döndüre çektiği
tespihler ona ufak geldiği,
parmaklarına takıldığı
için annesinin doksan dokuzluk
namaz tespihlerinden
birini yanına alır,
onu çevirirdi. Yirmi üç
yaşındaydı daha. Köye
indiği zamanlarda, meydanı
titreten heybetli yürüyüşüyle,
ömründe şampuan
görmemiş kömür
karası saçlarıyla ve esmer
yüzünün orta yerine Yaradan
tarafından hediye
edilmiş çakır gözleriyle,
gören kızları bir daha
baktırırdı Servet. Kapı önlerinde
üçü beşi bir aradayken
onun geçişini gizli
bakışlarla izleyen, elleriyle
ağızlarını kapatarak
gülen ve kendi aralarında
fıkırdaşan bu kızların hiçbiriyle
işi olmazdı oysaki.
Onun gözü Sevde' den
başkasını görmüyordu.
Servet'in bu ilgisini
sofra kurulurken fark ettim.
Sol yanımda bağdaş
kurmuş bu yerel Davut
heykelinin, ev sahibinin
kızı içeri girdiği andan
itibaren dönüştüğü aciz
hale tanıklık etmek ilginçti.
Yüzüne yansıyan o çocuksu
heyecan, yanaklarının
kıpkırmızı oluvermesi,
alnında boncuk boncuk
beliren ter damlaları
ve ani hareketlerle sağa
sola, güya kızla ilgisiz
yerlere bakmaya çalışan
gözleri, o kadar çok şey
anlatıvermişti ki kısa süre
içinde. Bir anda, muhtarla
ev sahibinin konuşmaları
kulağımdan silinmiş, yanımdaki
bu devasa utangaçlık
anıtı daha çok ilgimi
çekmeye başlamıştı.
Tabii bir de karşı tarafı
vardı bu işin. Kızda durum
nasıldı acaba? Sofra
bezini serip üstüne kısa
bacaklı küçük bir yemek
sehpası koyduktan sonra
bir daha gelmemişti kız.
Ekmek tenceresini, kaşıkları
annesi getirmiş; kız
bir süre daha görünmemişti.
İştahla yenen yemek
esnasında az önceki
kızı düşünmeye başladım.
Başörtüsünün önünden
belki kazayla belki
sofradaki birine bir işaret
olarak indirilivermiş birkaç
sarı telin gölgesindeki
yüzünde ve bilhassa o bal
rengi gözlerinde, o neredeyse
tamamen inik kapakların
altından sadece
önüne bakan gözlerinde
hiçbir emare görememiş,
Servet'in hislerine karşılık
bulup bulmadığına dair
en ufak bir ipucu sezinleyememiştim.
Doğaldır ki
odada babası olunca gözlerini
kaldırıp bakması
bile mümkün değildi kızcağızın,
anlamıştım. Yine
YÜK Ede biyat