15.11.2021 Views

YukEdebiyatKasımAralık2021

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Sayfa 30

yapıtlarını, böylece son derece

entelektüel ve politik

olarak sunulan atipik yazarlar

aracılığıyla da okurların

aldatılmasının sağlandığını;

Oğuz Atay bize o alçakgönüllü

tavırlı sözcükleriyle ve

çok net bir şekilde anlattığını

göreceksiniz. 30 Eylül

1972 tarihinde Yeni Ortam

Gazetesi’nde yayınlanan Pakize

Kutlu’yla yaptığı konuşmada

Oğuz Atay diyor

ki:

“Eleştirmenlerimizin,

daha doğrusu uzun süredir

yazmayanların dışında olanların

kafasında belirlenmiş, sınırları

çizilmiş bir roman tanımı

var sanıyorum. Bu yüzden bir

kitabı, bu ölçülere uyup uymamasına

göre değerlendiriyorlar.

Belki de benim yazdığım bir

bakıma karmaşık ve alışılmadık

sayfalar için henüz bir kalıp

bulamadılar.

Okuryazarı az olan ülkemizde

bile, okuyucular böyle

bir kitap yayımlandığını haber

alırlarsa, birçok yazarımızın

aklından bile geçiremeyecekleri

bir yetenekle daha neler neler

okuyabileceklerine inanıyorum.

Okuyucuyu yeteneksiz sayarak,

yazmak istediklerini sadeleştirme

çabasına girişenlerin

de neden oturup yazdıklarını

anlamıyorum.”

Bunları söyleyen

Oğuz Atay bugün yaşasaydı,

ona kim selam verirdi?

Ya da şöyle sorayım. Oğuz

Atay, bu yapıtlarını şimdi

yazsaydı, yayınlanır mıydı?

O gün de yayınlanmadılar,

bugün de yayınlamazlardı

(iii)

Yayınlanmazdı , çünkü…

Bir akademisyen olmasına

karşın hiçbir yapıtını

bir akademisyen gibi kaleme

almayan Oğuz Atay, hayatı,

bu ülkeyi, bu ülkede

yaşayan insanları tüm yönleriyle

sorgularken aslında

nasıl başkaldırdığını, yapıtlarında

(özellikle Tutunamayanlar’da)

o güne kadar gelmiş

geleneksel roman disiplinini

darmadağın eden, klasik

bakış açısını bir halının

üzerindeki tozları gibi silkip

atan bir içerikle yazmıştır.

Dönemin edebiyat otoritesinin

belirlediği anlayışı da

yerle bir eden anlatımı vardı.

Son derece üst bir bilinçle

ve şaşırtıcı kaleme alınmış

bu yapıtlar, yakın dönem

romancılığına da bir itirazdır.

Tutunamayanlar’da,

o güne kadar görülmemiş

yöntemle, hatta bugüne kadar

görülmemiş cesaret örgüsüyle

ele alınan konular;

zaman zaman geriye dönüşlerle,

zaman zaman dünya

edebiyatıyla, felsefeyle, zaman

zaman bir metafor değirmeninde

öğütülür gibi

karıştırılır, bu anla yüzleştirilir.

Bu girift kurgu içerisinde

Selim Işık ve Turgut Özben

isimli roman kahramanları,

okuyucuyla yüz yüze

getirilmeye çalışılır. Okuyucu

da önce kendisinden,

çevresindeki insanlardan

bahsedildiğini anlamaz.

Çünkü hayatın eleştirisi,

okuyucuya, denizin dibindeki

keşfedilmeyi bekleyen

istiridyenin içindeki bir inci

gibi sunulur. Ancak korkusuz

okuyucu ona doğrudan

ulaşabilecektir. Ama Oğuz

Atay, okuyucuya kim olduğunu

hatırlatmaya çalışsa

da okuyucu içgüdüsel bir

tavırla kendini benimsemez,

bu kahramanın öteki insan

olduğuna inanmak ister.

Kim ister ki hayata dair kuşkuları

olan korkak bir kahraman

olmayı. Ama Oğuz

Atay’ın başarısı da ve büyüklüğü

de burada kendini

gösterir. Bu kez romanın

üçüncü kahramanı olarak

karşımıza çıkan bir iç ses

olan Olric’i ete kemiğe büründürür.

Olric sayesinde

herkesin yaşadığı bunalımları,

hayata dair soruları,

YÜK Ede biyat

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!