22.08.2021 Views

Radiant Sayı 1

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.


Görsel : Elif Doğan

Bir İç Döküş:

Feminizm Ne

Değildir

Feminizm, kadınların sosyokültürel, ekonomik

ve siyasal alanlarda erkeklerle eşit olması

gerektiğini, kadınların istediği alanlarda etkin

konumda olmasını ve hayatlarının kontrolünün

yalnızca kendilerinde olması gerektiğini

savunan bir hareket. Burada hepimiz

hemfikiriz. Peki öyleyse, kadınlar neden hala

kendi eylemlerinin öznesi olduğu için

eleştiriliyor? Bugün bu eleştirileri yapan

ataerkil toplumdan bahsetmeyeceğim, orası

çok ayrı bir konu. Bugün, bunu yapanın kendi

takımımızdan biri olduğu hakkında konuşmak

istiyorum. Çünkü bizler bunu kendimize,

çevremizdeki kadınlara yapıyoruz. Hatta kimi

zaman bunu yaptığımızın farkına bile

varmıyoruz. Eleştirdiğimiz her kimse; o kişinin

alanını, yaşadıklarını hiçe sayarak sertçe

vuruyoruz kelimelerimizle… Bazen durup

düşünüyorum, feminizm eşittir güçlü kadın mı

demektir? Hatta güçlü kadın ne demektir,

kimdir?

Neden çevremizde yalnızca kendisiyle

ilgilenmek isteyen, evlenmek, çocuk sahibi

olmak istemeyen kadınları "feminist" ya da

“güçlü” diye kafamıza kodlarken; evlenmek,

çocuk doğurmak ya da hayatında bir erkeğin

varlığını isteyen kadınlara "güçsüz" damgası

yapıştırıyoruz ya da içten içe onların

diğerlerinden güçsüz olduğunu düşünüyoruz?

Buradaki kilit nokta şu değil midir: Her kadın

kendine yetebilmeli. İsterse bunu tek başına

yapmalı isterse bir başkasıyla, isterse de bir

başkası için. Kendi eyleminin öznesi yine kendi

olmalı. Önemli olan kişinin her istediğini

yapabilme özgürlüğünden ziyade istemediği

bir şeyi yapmama özgürlüğü değil midir zaten.

Bu konuyu durup düşünmemi sağlayan bir

kitap okudum geçtiğimiz günlerde. Bir moda

yazarının kendi deneyimleri doğrultusunda

moda tarihi ile ilgili yazdığı bu kitapta, yazar

feminizmle tanışması üzerine modaya küsüyor


Görsel : Gökberk Arslan

ve bir feministin modayla ilgilenmemesi, bunun

boş bir uğraş olduğunu düşünüyordu. Aslında

kitap bir öz eleştiri niteliğinde yazılmıştı, çok

da güzeldi. Fakat günümüzde de bu

düşünceye sahip birçok insan olması üzerine

düşündüm. Feminist bir kadın neden modayla

ilgilenemez? Ya da neden feminist bir kadın

yalnızca kendi için güzel hissetmeli; ya bir

başkasını etkilemek, ona “güzel” görünmek

isterse? Neden feminist bir kadının biri için

üzülmesi, aşk acısı çekmesi, göz yaşı dökmesi

beklenmez? Ben neden bir şeye üzüldüğüm

zaman sürekli annemin “sen güçlüsün”, ya da

arkadaşlarımın “sen buna üzülecek kız mısın”

laflarını kendime dert ediniyorum… Sürekli

kendimize "Güçlü olmak zorundayım,

ağlamamak zorundayım" gibi telkinlerde

bulunuyoruz; olduğumuz gibi, kalıplara

konulmadan, hissettiğimiz herhangi bir şeyi

“dibine kadar” yaşayamıyoruz bile çoğu

zaman.

Bunu fark ettiğim noktada çevremdeki

kadınlara, anneme, kız arkadaşlarıma en

önemlisi de kendime bakış açım değişti, gelişti.

Kendi var oluşumu herhangi bir şeye

indirgemeden, sadece ben olduğum, bunu

hissettiğim için; hissettiklerimi ve kendimi

kabullendim. Feminizm benim kurtarıcım,

milyonlarca kadının kurtarıcısı. Bunu

birbirimize koz olarak kullanmak, tek tip

“doğru” kadın yaratmak yerine tüm

“farklılıklarımız” ve “güçsüzlüklerimizle”

kendimizi ve birbirimizi kabul edebileceğimiz,

rol yapmamızın gerekmediği, yalnızca

kendimiz olabileceğimiz yarınların var olduğu

umuduyla kendimi avutuyorum.

Lara Çelikler


2 7

04 Today's Gender

08 Vivienne Westwood

14 Röportaj

15 Slow Fashion

17 İronik Feminist

I N D E K S

1

19 Zombie Eating

22 Bir Sevgi Borcumuz Var

25 Bir Direniştir Yaşamak

27 İlkbayar/Yaz Koleksyionu

31 Ana Tanrıça: Kybele

7 0


Görsel : Gökberk Arslan

“Ve sonsuza kadar mutlu

yaşadılar…”. Bu cümle eminim ki

hepinize tanıdık gelmiştir. Hemen

hemen bunu okuyan herkes

küçüklüğünden beri bu cümle ile

biten hikayeler okumuş, filmler

izlemiştir. Hatta gerçekten sonsuz

mutlulukla biten bir hayatları

olacağının hayalini de kurmuştur.

Peki bu gerçek mi? Hayır dediğinizi

duyar gibiyim. Ben de Disney

prenseslerinin o ihtişamlı, beyaz atlı

prensle tanışma hikayelerini

okuyarak büyüdüm. Sonra bir

baktım o muhteşem hayat,

hayalimizdeki yakışıklı prens bir

yalandan ibaretmiş. Seni hiçbir

prens sonsuz uykundan öperek

uyandırmıyormuş ya da balkabağı

seni partiye götürecek bir arabaya

dönüşmüyormuş.

Disney prenseslerini geçmişten

itibaren üç ana bölümden oluşuyor.

Birinci dönemde Pamuk Prenses,

Külkedisi ve Uyuyan Güzel’e

rastlıyoruz.

Hatırlarsınız ki bu prenseslerimiz

oldukça narin, sessiz, prensini

arayan çaresiz kızlardı. İkinci

dönemde ise karşımıza tuttuğunu

koparan, ev işi yapmayan, kafasına

buyruk prensesler çıkıyor Ariel,

Belle, Jasmine, Pocahontas ve Mulan

gibi. Ariel babasına karşı gelip

aşkının peşinden gidiyor. Mulan

ülkesini kurtarmak için erkek

kılığına girip savaşa katılıyor. Ne

kadar güçlü bir kadın karakterdir

Mulan. Tüm gücüne rağmen bir şeyi

“kurtarabilmek” için “erkek” kılığına

girmesi gerekmiştir. Buna rağmen,

birinci döneme kıyasla çok daha

iyileşmiş bir dönem görüyoruz.

Üçüncü dönem ise benim en favori

dönemim, büyük ihtimalle sizin de

favorinizdir. Prensini beklemek yok,

sonsuz uyku yok, kuşlarla şarkı

söylemek yok. Peki bu karakterler

kim? Cesur filmindeki Merida’yı bilir

misiniz? Ya da Karlar Ülkesi’ndeki

Elsa’yı? Bu karakterlerimiz

hikayelerinde kendilerini buluyorlar,

içlerindeki gücü keşfediyorlar.

Görsel : Ece Nur Saygın

.

Prensini

beklemek yok,

sonsuz uyku yok,

kuşlarla şarkı

söylemek yok.

Radiant | 04


Tam da görmek istediğimiz şey bu. Bana

göre, 18-20 yaş aralığındaki bir kızın da

en ihtiyacı olan şey kendini tanıması,

kendi içindeki gücü keşfetmesi. O yüzden

bu karakterleri izleyince çok mutlu

oluyorum ve bu dönemin filmleriyle,

kitaplarıyla büyüyen çocuklar için çok

seviniyorum.

Küçük çocuklar özellikle kızlar büyürken

prenses hikayelerini izleyip onlara

özeniyorlar. E sonra ne oluyor?

Vücutlarını beğenmemeye başlıyorlar.

Onlar gibi görünmek, onlar gibi giyinmek

istiyorlar. Beş on yaş aralığında bir

çocuğun filmlerde gördüğü vücut şekline

uymaya çalışması da küçücük yaşça

psikolojik bir soruna dönüşüyor. Aynı

zamanda beyaz atlı prens hayaline

tutunuyorlar. Küçük yaşlarından itibaren

bir erkeğin hayatlarına gireceğini ve

onunla evlenip sonsuza kadar mutlu

yaşayacağına inanıyorlar. Ne kadar

korkunç değil mi?

Görsel : Beste İleri

Beni prens

uyandırmadı

kendi kendime

uyandım tabii ki.

Bu olaylar bana çok tanıdık

geliyor. Çünkü ben bunların

hepsini yaşayarak büyüdüm. .

Bir örnek vermem gerekirse,

nedense küçüklükten itibaren

bir erkek hayaliyle büyüyoruz.

Bir de tabii ki evlilik. Kaç

yaşında evlenmeliyim? Nasıl

bir düğünüm olmalı? Ek olarak

sonsuza kadar mutlu yaşamak

sorunsalı. 23 yaşıma geldim,

daha yeni fark ettim kafamın

içinde bu hayallerle

yaşadığımı ve uyandım. Sanki

uzun bir uykudaymışım

uyuyan güzel gibi. Beni prens

uyandırmadı kendi kendime

uyandım tabii ki. Umarım bu

hayallerle büyüyen kızlar da

bir uyanış yaşarlar.

En önemlisi de Disney

prensesleri umarım

kendilerini bulmaya,

adaletsizlik karşısında boyun

eğmemeye, istedikleri şeyler

için savaşmaya devam eder ve

onları izleyen tüm çocuklara

sahip oldukları

potansiyellerini gösterebilir,

onları cesaretlendirebilirler.

Bu sayede de bu hikayelerle

büyüyen çocuklarımız da

güçlü, tuttuğunu koparan,

özgüvenli bireylere

dönüşürler. Çünkü biz

gücümüze inanırsak

aşamayacağımız engel yok!

Mana Akkor

Radiant | 05




Vivienne Westwood, moda tarihine

adını altın harflerle kazımış kuşkusuz

en ikonik, en uyumsuz, eksantrik,

yetenekli, marjinal ve parlak bir

tasarımcı. Kendi yolu gibi gördüğü

öğretmenliği tek bir kalemde silip atan

ve öğretmenlik yaptığı okulu, sıkıcı aile

yemeklerini, kısıtlanan özgürlüğünü

bir an önce sona erdirmek adına bu

yoldan aniden sapan ve hayatının

dönüm noktasını başlatan, kendi

ayaklarının üzerinde durmuş güçlü bir

kadın… Bu yola adım atmasıyla

beraber artık ne kendi hayatı, ne de

moda eskisi gibi kalacaktı.

Eski eşinden ayrılıp hem partneri hem

de Sex Pistols'un menajeri Malcolm

McLaren ile beraber adlarını “Let it

Rock” koydukları butikte punk

tasarımlarıyla moda öncülerinin önünü

kestiğinde henüz butik 2-3 yıllık bile

yoktu. İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in

yüzü tam şekilde baskılanan tişörtler,

emniyetin pimleri; lateks kumaşından

pantolonlar, esareti kıyafete yansıtma

ve ekoseler ilk olarak Westwood’dan

çıkmaktaydı. Her yeni sezon için butik

Vivienne’nin koleksiyon ve neo

romantiklikten evrimleşmesini takip

ediyordu ve sloganlar sürekli

değişiyordu. Örneğin “Yaşamak için

çok hızlı, Ölmek için çok genç”,

“Seditionaires”, “World’s End” gibi

akımları vardı.

Yaşamak için

çok hızlı,

ölmek için

çok genç"

.

Vivienne Westwood’un kısa süre

içerisinde ünü giderek arttı ve

tasarımcı tarafından hazırlanmış

olan “Pirate” koleksiyonu 1981

yılında Londra Moda Haftasına

çıkmaya uygun görüldü. Tasarımcı

sanat, tarih, yakın gençlikten

ilham alarak tasarladığı Punk

Dönemini bu şekilde kapattı.

Bunun sonucunda Boy George,

Adam ve Karıncalara kadar

yeraltı “Yeni Romantik”

dönemindeki hareketinin

unutulmaz bir parçası olan birçok

pop yıldızının üniforması haline

gelen haydutların, züppelerin ve

korsanların izlenimini veren

romantik, unisex ve renkli kıyafet

Westwood’un yeni akımı oldu.

Koleksiyondaki kült öğe ise

korsan botuydu: hem unisex, hem

rahat hem de havalıydı.

Vivienne Westwood daha sonra

tasarımcı Keith Haring ile tanıştı.

Birbirinden uzak ve uyumsuz iki

tasarımcı, sportif dokunuşların

asya esintileriyle ve rengârenk

parçalarla bir araya gelerek

podyuma çıkarıldı. Madonna

koleksiyonu ilk gördüğünde tam

anlamıyla bayıldı ve birkaç kez

tasarımları üstünde taşıdı. Daha

sonra bu ikilinin ünü giderek arttı.

Radiant | 08


Vivienne için kalite ve

işçiliğinin en önemli

işareti, akışkanlığı, fikri,

toplumsal baskıyı,

dayatmaları, yeniliği,

akımı ve terziliği tek bir

kıyafette birleştirmekti.

.

Bu sırada Malcolm McLaren’le

ortaklıklarının sonu geldi.

90’larda bir gösteri için tasarımcı

Westwood, çökmekte olan teatral

bir atmosferi temel aldı.

Şezlonglar ve halılarla süslenmiş

bir sette pudralı yüzlü, pembe

dudaklı modeller, dondurma

yalayıp birbirlerine göz kırparak

tembelce hareket eden bir tema

vardı. Bunun sebebi dikkatleri,

gösterişli ve hacimli abiye

elbiselerden ve fiyonklu

gömleklerden uzaklaştırmaktı.

Bunu çok iyi başaran Vivienne,

gösterideki en odak noktasını ise

çıplak göğüsleri, çok kısa bir mini

eteği ve elinde bir Magnum ile

Kate Moss’a yönlendirdi. Bu

yönlendirme her ne kadar yanlış

anlaşılsa da, vermek istediği

mesaj kadınların özgürlüğüne

yönelikti.

Westwood, günümüze kadar

süren tarihselcilik ve cinsellik

üzerine olan dayatılmaları bolca

ekose, binicilik kıyafetleri ve

İngiliz mizahından ilham alarak

kıyafetlerine yansıtıyordu. On

Liberty, Comme des Garçons'un

"Topaklar ve yumrular"

koleksiyonu, bu konseptin bir tür

embriyonik versiyonu olarak

kabul ediliyordu.

Westwood’un konsepti ise en çok

sevdiği tarihsel görüntülere

bakma, üzerinde yeniden işleme

üzerineydi. Vivienne için kalite ve

işçiliğinin en önemli işareti,

akışkanlığı, fikri, toplumsal

baskıyı, dayatmaları, yeniliği,

akımı ve terziliği tek bir kıyafette

birleştirmekti. Vivienne

Westwood, dünyada gelişen

olaylara meydan okumak için her

zaman bir araç olarak modayı

kullandı.

Elif Uranlı

Radiant | 09


cafe

society

.

show

Gösterideki odak noktasını ise çıplak göğüsleri, çok kısa bir mini eteği ve

elinde bir Magnum ile Kate Moss’a yönlendirdi. Bu yönlendirme her ne kadar

yanlış anlaşılsa da, vermek istediği mesaj kadınların özgürlüğüne yönelikti.

Radiant | 10



Film izlerken eski sevgilinin adını

duyduğunda salya sümük

olabilirsin, geceleri çevrimiçi mi değil

mi diye bakıyor olabilirsin ya da

mesaj atmamak,

aramamak için kendini zor tutuyor

olabilirsin. Bunların hiçbiri senden güç

eksiltmez. Sen

güçlerin en güzeline sahipsin: tüm

kalbinle sevebilme gücüne! Kolay

lokma olurum, kırılgan

gözükürüm, umursamayınca

seviyorlarmış falan diye kendini

kısıtlamana gerek yok. Gerçek

sevgi bu kalıpların çok üstünde. Ne

senin dayanamayıp “Özledim...”

yazman ne de

sarhoşken “Seni çok seviyorum!” diye

ağlayarak araman bir erkeğin

sevgisini etkiler. Ama

güçlü bir kadın olarak senin bunu

bilmene zaten gerek yok! Çünkü sen

ona göre hareket

etmeyecek, kendini ne iyi

hissettiriyorsa onu yapacaksın.

Sonradan pişman olabilir,

kendinden utanabilirsin. O bir anda

yaptıkların, hislerinin arkasında

durabilecek kadar güçlü

bir kadın olduğundan başka hiçbir şey

göstermez. En kötü gül, geç! Emin ol

pehlivan olmaya

hiç gerek yok; korkularını, utancından

kızaran yanaklarını, göz yaşlarını

benimse.

Kırılganlığınla barışmak kadar güzeli

var mı?

Bizdeki bu güçlü kadın profili bizi bazı

stratejilere itiyor tabi. İlişkileri yalnızca

sürdürürken

değil, onların temelini atarken de.

Mesela eğer iç sesin ‘Fazla ihtiyaç

duyar gibi gözükme’,

‘Kendini ağırdan sat’ gibi şeyler

söylüyorsa yalnız değilsin.

Kendini olası bir hayal

kırıklığından korumak isterken kendi

benliğinden uzaklaşma, yeter. Kötü

bir ilk buluşma

mıydı? Eve geldiğinde gözünden

yaşlar süzülünce bile kendini

sorgulama sakın!

Genelde güçlü olmayı dışarıdan

nasıl gözüktüğümüzle

tanımladığımız için kendimize öyle

bir baskı yapıyoruz ki içten içe

güçsüz hissetmeyi kabullenemiyor,

kendimize bunun için eziyet

ediyoruz. Güçlü gözükme

endişemizin kaçınılmaz sonucu da

bazen en yakınlarımızın dahi

“Sana bir şey olmaz”, “Halledersin

sen” demesi oluyor. Oysa

kırılganlığınla barışmak onu dış

dünyayla paylaşabilmeni, böylece

duygusal vb. olarak herhangi bir

desteğe ihtiyacın olduğunda

sorununla çok daha kolay

Kırılganlığınla barışmak kadar

güzeli var mı?

baş edebilmeni sağlar. Güçlü kadın

olayım derken

yardım istemekten korkma. Çok

üzgünken erkek arkadaşını arayıp

“Gelir misin? İyi

hissetmiyorum ve sana ihtiyacım var”

dememek için tutma kendini.

Diyebilirsin, hala güçlü bir

kadınsın. Romantik bir film sahnesinde

ağlayacak bir omza ya da özgüveninin

diplerde

olduğu bir anda sevgilinin sana “Çok

güzelsin” demesine ihtiyaç duyabilirsin.

Hala güçlü bir

kadınsın. İşte bu yüzden inan bana,

pehlivan olmaya gerek yok tatlım!

Görsel : Beste İleri

Radiant | 12


Türkçe Küfürler ve Kadın

Almanya’da yaşamaya

başladığımdan beri birçok milletten

insanla tanıştım. Yakın

arkadaşlarımın çoğu yabancıydı, bu

yüzden onların yaşam şekli,

yemekleri, dilleri hakkında birçok

bilgi edinme şansı buldum. En çok

dikkatimi çeken şeylerden biri

küfürlerdi. Almanca,Fransızca,

Rusça, Ingilizce gibi dillerde içinde

anne geçen küfür günlük

konuşmada kullanılmıyor.

Arkadaşlarıma küfürlerimizi

çevirdiğimde bana “Ne kadar kötü

küfürleriniz. var.” dendi. Sonrasında

düşündüm ve Bu iğrençliği çoğunuz

belki fark etmediniz bile, çünkü artık

o kadar olağan hale geldi ki bunlar.

Küçücük çocukların bile dilinde

hepsi. Sıradan bir konuşmanın

içinde bile öylece çıkıyorlar ağızdan.

Almancada küfür neredeyse hiç

kullanılmıyor. Birçok Alman

arkadaşım oldu ama “Scheisse”

(herkes biliyordur) ya da en fazla

“Arsch” (kıç) dışında küfür

hiçbirinden duymadm.

Görsel : Gökberk Arslan

Hatta birara üniversitede takıldığım

kalabalık bir Alman erkek grubu

vardı ve günlük konuşmalarında

hiç küfür kullanmıyorladı. Ne

kızından ne erkeğinden hiç küfür

duymadım. Gelelim Türk erkeğine...

Türk erkeklerinin çoğu korumacı bir

yapı gösteriyor, yanındaki

karısı/annesi/kız arkadaşına biri bir

laf etse orada mutlaka bir olay

çıkarıyor. Fakat Türk

erkeği kadar da kendi milletinin

kadınını eleştiren bir millet var mıdır,

bilmiyorum... Son zamanlarda fark

ettim ki “Türk kızı” lafı bir hakaret

algısı yaratıyor. Her gün Türk kızının

ne denli kötü olduğuyla ilgili bir

yazıya rastlıyorum.

En çok kullanılan

küfürlerde anneye,

kadına ne denli

iğrenç şeyler

söylendiğini fark ettim.

Bir şey anlatayım; benim burada bir

Rus arkadaşım var, erkek. Bir

keresinde dinlediğimiz bir

şarkıda Rus kız isimleri geçiyordu,

kızlardan tahmin ettiğiniz anlamda

bahsediliyordu. Ben de

arkadaşıma takılayım biraz dedim

kızdırmak için. Fakat o gün anladım

ki bu konu onun en

hassas olduğu konulardan biriydi.

Arkadaşım gerçekten çok kızdı ve

Rus kızlarına bir şey

söylüyorsam o zaman onun

annesini, teyzesini, arkadaşlarını,

tüm tanıdıklarını da kastetmiş

olacağımı ve bunun da hoş bir şey

olmayacağını söyledi. Kızlar

hakkında bir daha hiçbir şey

söylemedim. Bence ne demek

istediğimi bu örnek biraz olsun

anlattı.

Burada Almanyadaki gençliğin de

çok sık kullandığı bir uygulama var.

Benim de sürekli girip

okuduğum bir yer, forum gibi biraz.

Mesela orada bir kez bile kimsenin

Alman kızlarıyla ilgili

kötü bir şey yazdığını görmedim.

Ama Almanya’da şunu da fark ettim.

Gurbetçi Türk erkekler

Alman kızlarından da hiç

hoşlanmıyor, onları çok hafif(!)

buluyorlardı. Yani Türkler nereye

giderlerse gitsinler kadınlardan

nefret ediyorlar sanırım.

Küfürlerimiz, yaşam tarzımız,

davranışarımız çoğu kadınlara saygı

içermiyor. Nereden tutsan

elinde kalıyor. Kimse Türk kızına

hakaret ederken annesine, kız

kardeşine ya da arkadaşına da

hakaret ettiğini fark etmiyor. Kimse

küfür ederken ne dediğine dikkat

etmiyor. Her gün yeni

bir başlık yaratılıyor “Türk kızı şöyle”

diye. Olayın Türk kızlarıyla da

alakası yok, bizim

erkeklerimiz genel olarak kadınları

hor görüyor.

Aslı Ayyıldız

Radiant | 13


Nergiz BİNOĞUL

Yüksek Mimar

AKANT TASARIM RESTORASYON

info@akanttasarim.com

Röportaj (04.08.2021):

Başak Saygı / İç Mimar

Y. Mimar Nergiz Binoğul, Yıldız Teknik

Üniversitesinden 1983 yılında Mimarlık

Fakültesinden mezun olarak Rölöve

Restorasyon Yüksek Lisans eğitimini aynı

üniversitede 1985 yılında tamamlamıştır.

Değerli Eşi A. Engin Binoğul ile Akant

Tasarım ve Restorasyon Ofisi’ni

kurmadan önce Eminönü Belediyesi-İmar

ve Planlama Müdürlüğü, İstanbul

Büyükşehir Belediyesi-Boğaziçi İmar

Müdürlüğü Proje Tasdik ve Ruhsat Şefliği

ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi-İmar

Müdürlüğü gibi alanlarda profesyonel

olarak görev almıştır.

Bahariye Mevlevihanesi Rölöve,

Restitüsyon, Restorasyon ve Çevre

Düzenleme Projesi, Taksim Cumhuriyet

Anıtı Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon

Projesi, Belvü Oteli Restitüsyonu ve BJK

İnönü Stadyumu Yenileme Projesi, Akant

Tasarım ve Restorasyon Ofisinin yaptığı

projelerden sadece birkaçıdır. Proje

Müellifleri olarak Y. Mimar Nergis Binoğul,

eşi Y. Mimar A. Engin Binoğul ile Baha

Tanman ve Can Binan danışmanlığında

‘Eyüp Bahariye Mevlevihanesi Projesi’ ile

ödül almışlardır.

Çok değerli Yüksek Mimar Nergiz Binoğul

ile yaptığımız röportaj, ufkunuzu açacak.

Meslek hayatına nasıl girdiğini, mesleki

serüvenindeki hislerini, ilgi alanlarını,

deneyimlerini ve tavsiyelerini paylaştığı

bu röportajda kendisine sonsuz teşekkür

eder, siz değerli okuyuculara keyifli

okumalar dilerim.

Meslek seçiminizde etkili faktör

nedir? Mesleğiniz hep istediğiniz

bir alan mıydı?

Çocukluğumdan itibaren resme ve

çizime ilgim vardı. Ancak üniversite

giriş seçmelerinde buna doğrusu çok

dikkat etmedim. Açıkta kalmamak

için. Ama mimarlığı kazandığımı

öğrenince çok sevindim. Mezuniyet

zamanı gelince de bazı sınıf

arkadaşlarımızla yüksek lisans

programında rölöve restorasyon ana

bilim dalını seçtik. Bu benim için

önemli bir yol ayrımı oldu.

Profesyonel hayatınızda dönüm

noktası olarak tanımlayacağınız bir

olay var mıdır?

Meslek hayatımdaki birinci dönüm

noktası mezuniyet sonrası girdiğim

belediyede 7.5-8 yıl çalıştıktan sonra

ayrılmak oldu. Eşimle beraber

ofisimizi kurduk ve eski eser projeleri

yapmaya başladık.

En keyif aldığınız projeniz

hangisidir? Bu projeyi

diğerlerinden ayıran nokta nedir?

En keyif aldığım proje “Bahariye

Mevlevihanesi” Rekonstrüksiyon

projesidir. Olmayan bir yapıyı eldeki

dokümanla ve araştırmalarla, iz

sürerek ortaya çıkarmak, bunun

yanında danışman hocamız Prof. Dr.

Baha Tanman’ la çalışmak, ondan

çok şey öğrenmek çok heyecan verici

ve keyifliydi.

İstanbul’un geçmişten günümüze

barındığı medeniyetlerin getirisi

olan çok katmanlı yapılarına;

rölöve, restitüsyon ve restorasyon

projelerinizle dokunmanın verdiği

hissi tanımlamak için

kullanacağınız kelimeler ne

olurdu?

Heyecan ve mutluluk.

Mesleki serüveninizde kadın

olmanın zorlukları var mıdır?

Sahada çalışmanın kadın olarak

zorlukları var tabi ki. Fiziki olarak ne

yazık ki erkekler kadar güçlü değiliz.

Karşılaştığınız zorluklarla nasıl

başa çıkarsınız?

Koordinasyonla.. Sorunu çözmek ve

yol haritası çizerek koordinasyonu

sağlayarak zorlukları yenmeye

çalışırım.

Projelerinizde ve hayatınızda

başarıyı nasıl tanımlarsınız?

Benim için başarı bir süreç sonunda

elde edilir. Bugünden yarına değil,

çalışarak ve çok deneyim elde

ederek, öğrenmeye devam ederek..

Belki de bizim meslekten böyledir.

Bilemiyorum..

İlgi alanlarınız nedir, kendinize

ayırdığınız bir gün neler yapmaktan

hoşlanırsınız?

İş dışındaki zamanlarımda aileme

zaman ayırmaktan, evde zaman

geçirmekten, dostlarımla buluşup

sohbet etmekten hoşlanırım.

Başarılı bir mimar olarak, kadın

mimarlara kariyer yolculuklarında

ne tavsiye edersiniz?

Öncelikle başarılı bulduğunuz için

teşekkür ederim. Ancak kadın erkek

ayırmadan; genç arkadaşlarıma

öğrencilik yıllarından itibaren onlara

mesleklerinde katkı sağlayacak çeşitli

yan dallarda da çalışmalarını, daha

sonra da uzmanlaşmalarını öneririm.

Çalıştıkları öğrendikleri her şey ileride

mesleklerine katkı sağlayacaktır

eminim.

Radiant | 14


Bilinçli, Yavaş ve Sürdürülebilir Moda

Sürdürülebilir moda, hızlı moda

geleneğine karşı oluşan ve ekolojik

bütünlüğü korumanın yanı sıra insan

ve emek sömürüsünü reddeden, etiği

kendine ilke edinerek moda

endüstrisini değiştirmeyi ve

yavaşlatmayı hedefleyen bir hareket

hatta bir bakıma uyanış olarak

tanımlanabilir. Peki sürdürülebilir ve

yavaş moda neden önemli, bu

hareketi hayatımıza nasıl dahil

edebiliriz ve nereden başlamalıyız?

Kuşkusuz, hızlı moda sektörü hiç

durmadan kendini yenilemek zorunda

olan bir sektör. Çoğu hızlı moda

markası üretimlerini kendi yapmıyor;

ürünler son halini alıp bizlere ulaşana

kadar birçok farklı üreticiden geçiyor.

Bu da daha fazla emek sömürüsü ve

taşeron kullanımı anlamına geliyor.

Büyük çoğunluğunu kadın işçilerin, bir

kısmını da çocukların oluşturduğu bu

fabrikalarda işçiler temel ihtiyaçlarını

dahi karşılayamayacakları kadar az

bir ücret karşılığında çalıştırılıyorlar.

Tam da bu noktada sürdürülebilir

moda imdadımıza yetişiyor ve biz

tüketicilere çevre dostu, yüksek

kaliteli, en önemlisi de etik, adil bir

ortamda üretilen ürünler sunuyor.

Düşük üretim rakamları nedeniyle

fabrikalarda çalışan işçilerin refahına

ve haklarına önem veriyor, emek

sömürüsüne ve çocuk işçiliğine dur

diyor. Buna ek olarak kaynak

kullanımını ve kirliliği düşük tutmayı

amaçlıyor. Tüm bu bahsettiklerim

günlük hayatta bir ürün alırken

düşündüğümüz ve endişelendiğimiz

konular olmayabilir fakat 1 jean

pantolon için yaklaşık 10.850 lt. su

kullanıldığı düşünülürse, hızlı

modanın kaynak tüketimini daha net

bir biçimde gözlemleyebilir ve

zararlarını daha net anlayabiliriz

(kaynak: https://sutema.org/kirilgandongu/su-ayak-izi.15.aspx).

Lara Çelikler

1 jean pantolon için yaklaşık

10.850 lt. su kullanıldığı

düşünülürse, hızlı modanın

kaynak tüketimini daha net bir

biçimde gözlemleyebilir ve

zararlarını daha net anlayabiliriz

Zaten bana kalırsa bu hareketi

hayatımıza dahil etmeye karar

vermedeki en önemli etken zararlarını

net bir biçimde görebilmek. Kaçımız.

bir ürünü alırken kumaşına, ipliğine,

içeriğine, üretim yerine ya da

çevremize verdiği zararlara dikkat

ediyoruz? Hızlı moda markalarından

aldığımız, bir sezon trend olunca

giydiğimiz, sonraki sezon dolabımızın

karanlık köşelerine ittiğimiz ürünler

tercih etmektense; her sezon

giyebileceğimiz, zamansız ve uzun

ömürlü ürünleri; lokal ve ideolojik

açıdan bize yakın olan markaları

tercih etmeliyiz. Kendi görüş

alanımızın dışında gerçekleşen

olaylara sırtımızı çevirerek yokmuş

gibi davranmak yerine gerçeklerle

yüzleşerek daha iyi bir gezegen için

hep birlikte çabalamalı, emek

sömürüsüne hayır demeliyiz.

Eğer sizler de bu yavaş, bilinçli ve

etik modanın bir parçası olmaya

kararlıysanız ve tek ihtiyacınız biraz

motivasyonsa şimdi başlamak için en

doğru zaman! İşte bu yolculuğa

başlarken yararlanabileceğiniz bazı

kaynaklar:

The True Cost belgeseli

Instagram: @slowfashionandtextile

Web: slowfashionandtextile.com/

Instagram: @seekingtheelephant

Radiant | 15


Sürdürülebilir moda imdadımıza

yetişiyor ve biz tüketicilere çevre

dostu, yüksek kaliteli, en

önemlisi de etik, adil bir ortamda

üretilen ürünler sunuyor. Düşük

üretim rakamları nedeniyle

fabrikalarda çalışan işçilerin

refahına ve haklarına önem

veriyor, emek sömürüsüne ve

çocuk işçiliğine dur diyor. Buna

ek olarak kaynak kullanımını ve

kirliliği düşük tutmayı amaçlıyor

.

Görsel : Ece Nur Saygın

Hızlı moda markalarından

aldığımız, bir sezon trend olunca

giydiğimiz, sonraki sezon

dolabımızın karanlık köşelerine

ittiğimiz ürünler tercih

etmektense; her sezon

giyebileceğimiz, zamansız ve

uzun ömürlü ürünleri; lokal ve

ideolojik açıdan bize yakın olan

markaları tercih etmeliyiz.

Radiant | 16


İronİk Femİnİst

Amerika’nın önde gelen

kurucularından bir tanesi olan bilim

insanı, filozof, yatırımcı, iş ve siyaset

insanı... Benjamin Franklin.

Hepimizin muhtemelen hayatında en

az bir kere de olsa duyduğu

isimlerden bir tanesi. Başarıları,

sosyal hayatı, Amerika’nın

kurucularından biri olması ve

100$’ın üstündeki resminden çok

daha ilginç birisi aslında. Orta sınıf

17 çocuklu bir ailenin en genç erkeği

olarak hayatına başlayan Benjamin

Franklin, içgüdüsel yetenekleri ve

hırsları sayesinde sahip olduğu

markasını tamamen kendisi inşa

etmiş. 2 sene aldığı örgün eğitim

sonrasında kendisini orta sınıftan

yüksek sosyeteye taşımış. O süreçte

Amerika Bağımsızlık Bildirgesini ve

Amerikan Anayasasını hazırlamış.

Benjamin Franklin yaptığı işlerle ne

kadar konuşulmaya değer biri olsa

da, aslında aşk hayatı da bir o kadar

konuşulmaya değermiş. Benjamin

Franklin, kendini hem feminist olarak

tanımlarken hem de ünlü bir kalp

kırıcıymış. Üye olduğu seks

kulüpleri, sürekli değiştirdiği

metresleri, ünlü aşıkları ve kadınlara

olan düşkünlüğüyle yüksek

sosyetenin en hareketli aşk

hayatlarından bir tanesine sahipmiş.

Franklin'in gönül işleri gençliğinde

başlamış. 1720'de 14 yaşındayken,

Boston sokaklarında sıralanan

"doksiler" ve "gezintiler"in ilgisini

çeken meraklı ve hormonlu bir

gençmiş. Franklin 17 yaşındayken

Philadelphia'ya taşınmış ve daha

sonra evleneceği kadın olan, 15

yaşındaki Deborah Read ile flört

etmeye başlamış. Ancak 1724'te

Londra'ya gitmiş ve Deborah’a

rağmen akşamlarını sayısız “kötü

şöhretli” kadının yatağında geçirmiş.

Londra’da geçirdiği süreçte evlilikle

ilgili fikirleri oluşmuş.

Metreslerinden ortalama

15 çocuğu olduğu

düşünülen

Benjamin Franklin’in,

tüm bunlara karşın

kendisini feminist olarak

tanımlaması bence

oldukça ironik.

Daha sonrasında genç bir

arkadaşına evlilik ile ilgili şunları

söylemiş: “Tek bir insan, evlilikle

sahip olacağı değere sahip değildir.

O tamamlanmamış bir Hayvandır.

Bir Çift Makas'ın tuhaf yarısına

benzer. Sağduyulu, sağlıklı bir eş

alırsanız, mesleğinizdeki endüstriniz,

iyi ekonomisi ile bir servet evliliği

sürdürmeye yeterli olacaktır.” İki yıl

sonra Philadelphia'ya dönmüş ve

sonunda 1730'da bir nikahsız nikah

töreniyle Deborah ile evlenmiş. Tabi

ki statü için evlenen Benjamin

Franklin’in evlilik yeminleri onun

çapkınlıklarını durdurmak için engel

olmamış. Libidosunu ve statüsünü

tatmin etmek için evlendiği söylenen

Görsel : Beste İleri

Benjamin Franklin’in kadınlara

olan zaafı bitmemiş. Bir grup

liberal erkeğin sahip olduğu

“Medmenham Monks” isimli seks

kulübünün üyesiymiş. Hatta bir

keresinde bir anne ve kızını

baştan çıkarmaya, arkadaşlarının

metreslerini çalmaya çalışmış.

Yaşlandıkça kadınlara olan

tutkusu artmış. Normalde

aşıklarını olgun kadınlardan

seçerken 70’li yaşlarının en büyük

eğlence ve umut kaynağı ise genç

kadınlarmış. Metreslerinden

ortalama 15 çocuğu olduğu

düşünülen Benjamin Franklin’in,

tüm bunlara karşın kendisini

feminist olarak tanımlaması bence

oldukça ironik. Kişisel olarak

Franklin’in sahip olduğu feminist

görüşlerin hepsinin tamamen

kadınların dikkatlerini çekmek için

kullanılan bir yöntem olduğunu

düşünüyorum. Kadınları ve onların

öğrenme potansiyellerini

savunurken, bu potansiyele de

sınırlamalar getirmiş.

Radiant | 17








you

are

so

Görseller : Beste İleri

much

more

Radiant | 24










ekip

KURUCU / EDA DOLUNAY, DİLAN GÜNANA

EDİTOR / LARA ÇELİKLER

TASARIM / BESTE İLERİ

YAZARLAR

ASLI AYYILDIZ

BAŞAK SAYGI

BELİZ İMGE BAYÜLGEN

BERCİS ERTÖZ

EDA DOLUNAY

EDA GÖLELİ

ELIF KARBEYAZ URANLI

ILGIN SUDE SAK

IRMAK SAYGI

LARA ÇELİKLER

MANA AKKOR

MELİSA YENİCE

MERT ANTAL

MISRA GÜNDEŞ

PELİN KOÇYİĞİT

TUANA DURMAYÜKSEL

bize ulaşın

info.theradintt@gmail.com


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!