AYYILDIZ 7
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Gelin Tanış Olalım
AmineMouelhii
Dünya Dİlİ Türkçe İle Gelİn Tanış Olalım
Mİsafİrİmİz Yazar Hande Ortay
Tunus’un saraylarında Osmanlı İzlerİ
TUNUS CUMHURİYETİ TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANI DEVLETİNE BAKIŞ
NABEL
Tunus Türkçe Kulübü
Sınırları Türkçeyle Aşıyoruz
Tunus-2021
Haziran Sayısı
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
Dünya Dili Türkçe İle
Gelin Tanış Olalım
Dergi Yönetmeni :
Dr. Musa KAYA
Kapak Fotoğrafı :
Amine MOUELHİ
Yazı inceleme /
Tasarım :
Sarra RHOUMA
Kapak Tasarımı :
İslem NOUİ
Ses Bayrağımızın Tunus’tan yükselen avazı Ayyıldız’ın dördüncü yılında
yedinci sayısıyla bir kez daha bütün Türkçe sevdalılarına “merhaba” diyoruz.
UNESCO tarafından vefatının 700. yılı olması dolayısıyla anma ve kutlama
programına alınan Yunus Emre’nin, aynı zamanda Türkiye’de 2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı
olarak ilan edilerek anılıyor olması sebebiyle Tunus Türkçe Kulübü olarak Türk dünyasının
ve insanlığın bu büyük şahsiyetini anmak, Türkçe ve Türkiye farkındalığını olumlu yönde
artırmak için farklı etkinlikler düzenlemek istediysek de ne yazık ki çeşitli sorunlar ve salgın
sebebiyle buna muvaffak olamadık.
İnsanlık; yüzyıllar sonrasına seslenen, çağının ötesinde düşünen, eserleri ve eylemleriyle geçmişi, çağını ve geleceği
aydınlatan büyük şahsiyetlerle medeniyet yolunda ilerleyebilmiştir. Bu büyük şahsiyetlerden biri ve gönül dünyamızın
sönmeyen kandili Yunus Emre, hemen hemen herkesin birkaç şiirini bildiği veya en azından birkaç bestelenmiş şiirini
tasavvuf müziği biçiminde dinlediği bir şairimizdir. Daha önce bilimsel çalışmama konu yapmam sebebiyle bu ulu çınar ve
eserlerini biraz daha ayrıntılı inceleme imkânım oldu. Menkıbelerle iç içe geçmiş hayatı ve farklı şairlere ait olduğu düşünülen
şiirleriyle Yunus Emre’yi anlamak da anlatmak da kolay değildir. Gerek yaşam öyküsü gerek eserlerine tam anlamıyla
vakıf olamadığımız Yunus Emre, bütün bilinmezliklere rağmen yine de herkesin gönül kabını dolduracak kadarını sunar.
Onun şiirlerini okuduğunuzda bazen aradan yedi asır geçtiğini unutursunuz, bugünün Türkçesine ve size o
derece yakındır. Her türlü süsten, gösterişten, yabancılıktan ve yavanlıktan uzak şiirler sizi yanıltmasın. Bazen birkaç
satıra bir kitabı sığdırır Yunus Emre… Siz görünenle meşgulken Edebi ve Ezeli olanın sevgisini ancak hal ehlinin
anlayacağı görünmez nakışlarla işler şiirlerine. Bazen de en güzeli en yalın haliyle döker dizelerine.
Onun eserleri birer edebi şaheser olmanın ötesinde bana göre; Türk hoşgörüsünün, saflığının, alçak
gönüllülüğünün, coşkunluğunun, kişiliğinin ifadesidir. Türk milletinin hiçbir dil ve kültürü yok etmeden onlarca
büyük devlet kurarak yüzlerce yıl dünyaya hükmetmesi hoşgörü ve sevginin sadece satırlarda kalmadığını, yetmiş
iki millete aynı nazar ile bakanın Yunus Emre ve onu yetiştiren medeniyet olduğunu dünyaya haykırmaktadır.
YAYINLARIMIZ
Gelim tanış olalım, işi kolay kılalım,
Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.
Şu satırların anlatamadığı ne vardır? Yüzyıllar öncesinden sadece günümüze değil yüzyıllar sonrasına yükselen
bu sesleniş; arkasında aziz bir millet ve güçlü devletimizin olduğu binlerce öğretmeni dünyanın dört bir yanında,
onlarca ülkede sevgi ve hoşgörünün dili Türkçemizi öğretmek için yollara düşürmüştür. O büyük şairimizin adını
taşıyan Yunus Emre Enstitümüz başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığımızın çalışmaları sayesinde bütün zorluk ve
engellemelere rağmen ses bayrağımız bütün dünyada dalgalandıran Türkçe ve Türkiye sevdalılarına selam olsun.
Türkçe öğretirken çoğumuzun karşılaştığı bir sorudur: Neden Türkçe? Bu soru ömürlerin
harcandığı başka diller için genelde sorulmaz; çünkü o dillerin sağlam bir tanıtımı yapılmıştır. Türkçenin
konuşur sayısı bile birçok internet sayfasında doğru verilmemiş, dünya dilleri arasındaki sıralaması yanlış
verilerle çok gerilerde gösterilmiştir. Bizler önce kendi milletimize sonra da dünyaya Türkçenin gücünü,
güzelliğini ve yaygınlığını anlatmalıyız. Şahsen her sene başında öğrencilerime ve son olarak Tunus Türkçe
Kulübü olarak Tunus’un ulusal kanallarından Zeytuna TV’de katıldığımız programda da “Neden Türkçe
öğrenilmeli” sorusuna cevap vermeye çalıştık. Tabi ki bizimle veya birkaç kişinin gayretiyle olacak iş değil.
Türkçe, günümüzün yaygın ifadesiyle, bir dünya dilidir. Kıymeti bilinememiş, büyüklüğü anlaşılamamış ve
geleceği öngörülememiş olsa da bugün Türkçemiz, yüz binlerce insanın gönüllü olarak öğrendiği ve en çok öğrenilen
yabancı diller arasında 5. sırada yer alan bir dildir. Yabancı bir ülkede binlerce öğrenciye bu güzel dili öğretmiş veya
tanıtmış olmanın mutluluğunu yaşamış, belli bir deneyime sahip biri olarak diyorum ki: Türkçe ve Türkiye bir dil ve
ülke olmanın ötesinde bir duruştur. Ne mutlu onun bir parçası olanlara! Selam ile…
Dr. Musa Kaya
Faculté des Sciences Humaines et Sociales de Tunis
Türkçe Okutmanı
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
İÇİNDEKİLER
06
Tunus Türkçe
Kulübü:
Sarra RHOUMA
07
Onur konuğumuz :
Prof. Dr. İlyas YAVUZ
08
Hayallerinizi
vazgeçmeyin :
Rimeh SATTAF
22
Tunus Cumhuriyeti
tarih ders kitaplarında
Osmanı devletine bakış:
Abdülkerim ALTAN
26
2021'de
Tunus uzayda:
Nourshene MASTOURİ
26
Tunusbağı :
Ghada CHNİTİ
10
Büyük yazar Stefan
Zweig'in hikayesi :
Amira BEN KRAM
09
Gençlere bir
mektup:
Ramzi BOUZAİENE
11
Okumak benim
varlığım :
Sarra LAHMER
28
Tunus'taki salgın
hastalıkların tarihi:
Bouthaina CHAMMAKHİ
27 30
Bazı Tunus
tiyatrolarını tanıyalım:
Meryem SELLİNİ
Osmanlı'dan kalan
bilimsel miras:
Rowa HAJJİ
14
Montessori
pedagojisi:
Wafa TRABELSİ
34
Ruhumuza Dokunan
Türk Dizileri:
Amira SDİRİ
Safa BARGAOUİ
12 15
Türkiye'de kadının iş
hayatındaki konumu :
Hande ORTAY
Tunus: köleliği
kaldıran ilk ülke:
Nihel NASFİ
32 36
Tunuslu Türkçe
Ailenin önemi :
Sevdalılarına SORDUK
Oumayma BEN MRAD
18
Tunus'un şaşeya'sı:
kökeni ve tarihi :
Fatma TEYEB
39
Küçük bir hatırlatma:
Nermine BOUKADİDA
16
Antik Tunus
19
şehrinin eski öyküler:
Marwa MANSOURİ
Sufizm :
Rym MZOUGHİ
38
Kadın:
Dhouha MZOUGHİ
39
Bir kadının hikayesi:
Amira BOUGHANMİ
20
Tunus'un saraylarında
Osmanlı izleri:
Sarra RHOUMA
40
Ünlü Tunus mutfağı:
Chaima MARNAOUİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
TUNUS TÜRKÇE KULÜBÜ
Değerli Türkçe
sevdalıları, bu sene
yaptığımız faaliyetlerden
fotoğraflar ek olarak
sizinle paylaşmak
istiyoruz.
Tunus Türkçe Kulübü olarak AYYILDIZ dergimizin 7. Sayısının
hazırlamasının kapsamında derginin yazarlarıyla bir araya gelip Türk
lokantasında Türk kahvaltısı yaptık. Ayrıca, sütlaç ve künefe gibi Türk
tatlılarını yiyip güzel sohbet ettik. Gelecek sayıda ele alacağımız konuları
konuştuk, arkadaşlarla yeni fikirleri paylaştık. Bu güzel ve gayretli grup
ile her sayıda daha iyi bir iş çıkarmamız dileğiyle.
onur konuğumuz
Merhaba Sevgili Ayyıldız Dergisi Okuyucuları,
Prof. Dr. İlyas YAVUZ
Tunus Eğitim Müşaviri
Tunus Türkçe Kulübü
olarak sunucu Fady HAMZA ile
Zeytuna televizyonundaki «Ala
Slametkom» adlı programının
misafiri olduk. Bize ayırlan
bölümde TTK hikayesi, faaliyetleri
ve AYYILDIZ dergimizini ele
aldık. Bu güzel program Türkçe
ve Tunus Türkçe külübünün
tanıtımına katkı sağladı.
Sesimiz duyurmak için harika
bir fırsat oldu. Video’yu izlemek
isterseniz, Tunus Türkçe Kulübü
Youtube kanalında bulabilirsiniz.
Tunus Türkçe Kulübü olarak Türkçe öğrencileri,
AYYILDIZ grubu ve derğerli misafirler Türk Hava Yolları Tunus
Merkez müdürü Okan ULUOCAK, Maarif Vakfı Tunus Merkez
müdürü Ali ARIKMERT ve üniversite Türkçe hocalarının
katılımlarıyla Türk restoranda kahvaltı yaptık.
6
Sarra RHOUMA
Aralık 2020 ayında Tunus’ta Eğitim Müşaviri olarak göreve başladım. Tunus’a geldiğimin
ilk günlerinde böyle bir derginin varlığını öğrendim ve bir çırpıda yayınlanmış olan tüm sayılarını
okudum. Tunus ve Türkiye’deki hayattan, edebiyattan, sanattan ve kültürden aradığımız ve ilgimizi
çeken birçok şeyi bu dergide bulmak beni çok mutlu etti. Özellikle de Tunus’lu öğrencilerimizin kendi
üretimlerini Türkçe olarak okumak ayrı bir zevkti. Öncelikle, başta büyük bir özveriyle çalışarak bu
derginin ortaya çıkmasını sağlayan Musa Kaya hocam başta olmak üzere emek veren tüm Tunus
Türkçe Kulübü öğrencilerine çok teşekkür ederim.
Bilindiği gibi Türkiye ile Tunus arasında kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik ve
kültürel bağlar bulunmaktadır. Tunus ile Türkiye arasındaki eğitim alanındaki ilişkiler; 1964 yılından
itibaren yapılan ve 2001 ve 2012 yıllarında revize edilerek geliştirilen Kültür ve İşbirliği antlaşmaları
ile alt yapısı oluşturularak başlatılmıştır. 2013 yılında ise Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında
Mutabakat Zaptı imzalanarak bu ilişki somutlaştırılmış, 2014 yılında imzalanan Yükseköğretim
Alanında İşbirliği Antlaşması ile de işbirliğimiz eğitimin her seviyesine yaygınlaştırılmıştır. Görüldüğü
gibi dostluk ve kardeşlik ilişkilerimiz özellikle son yıllarda ciddi bir ivme kazanmıştır. Bu ivmenin
meyvelerinden bir tanesi de ülkemiz tarafından ilk defa Tunus’a bir eğitim müşavirinin atanmış
olmasıdır. Böylece, ülkemiz diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da gelişimini Tunus’lu
kardeşlerimizle birlikte sürdürme niyetini açıkça ortaya koymaktadır.
İlköğretim - Lise diploma ve karne denklik işlemleri başta olmak üzere, özellikle Tunus’tan
Türkiye’ye lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmaları için gitmek isteyen öğrencilerimize süreç
hakkında her türlü danışmanlık hizmeti artık eğitim müşavirliğimizce verilmektedir. Bu vesileyle, siz
değerli Tunus’lu dostlarımıza ve kardeşlerimize kapımızın her daim açık olduğunu, tüm öneri ve
düşüncelerinizi duymaktan mutluluk duyacağımı bilmenizi isterim. Dolayısıyla, ülkemiz ve ülkemizde
eğitim ile ilgili bilgi almak isteyen tüm Tunus’lu kardeşlerimizi Tunus Büyükelçiliği binasında bulunan
Eğitim Müşavirliği bürosuna bekliyoruz. Ayrıca sosyal medya hesaplarımız üzerinden tüm faaliyet
ve duyurularımızdan haberdar olabileceğinizi de hatırlatmak isterim.
Bu vesileyle hepinize sağlıklı ve huzurlu günler diler, en iyi dileklerimi
ve saygılarımı sunarım.
7
AYYILDIZ | 7. Sayı
HAYALLERİNİZİ
VAZGEÇMEYİN
Çocukluğumdan beri çok güzel hayallerim vardır, en önemli şey sporcu olmaktır ve
üniversitede spor bölümü okumaktır. Zaten küçükten beri sporda her zaman birinciydim ve en
iyi yaptığım şey oynamaktı. Mesela zeytin ağaçları tırmanmak, eve kadar koşmak, kız kardeşimle
ailemin önünde şov yapmak. O günden beri bu hayal gerçekleştirmek için en iyisini yaptım.
14 yaşındayken Spor Lisesi’ne gitmek istedim ama benim için çok zordu, çünkü bizim
evimizden çok uzaktı, haliyle yurtta kalmam gerekecek ama o zaman çok küçüktüm. Ne ben ne de
ailem bu duruma kabul etmedik ama asla vazgeçmeye niyetim yoktu. 15 yaşındayken hedefim biraz
değişti, üniversitede Spor bölümü okumaya karar verdim, biliyorum biraz zor olacak ama olsun.
17 yaşındayken herkes bir bölümü seçti ama ben en zorunu seçtim o da matematik bölümünü
ve neden bunu yaptım hala bilmiyorum. O sene çok yoruldum, malum pek sevmedim seçimim,
zaten matimatikde ben en kötü notları alıyordum, ama tabii ki sporda her zamanki gibi birinciydim.
Gelelim en önemli yaşta ve bu yaştan sonra her şey değişecek 18 bu sene de Bakalorya idim
benim çok çalışmam gerekti ama maalesef o yılda çok zor bir matematik öğretmenim vardı. Ondan
çok korkuyordum, o yüzden hiçbir zaman ders hakkında onu tek bir soru sormadım. O senede
derste kaldım. Sonra bütün arkadaşlarım üniversiteye gittiler. O sebepte bir karar aldım, bir daha asla
korkmayacağım. 20 yaşındayken üniversiteye gittim ama maalesef hayal ettiğim üniversite değildi
çünkü puanları çok yüksekti ama sonra çok iyi bir bölüme girdim, sağlıklı ile ilgili ama bu meslekte
devam etmeyeceğim zaten çoktan karar verdim.
Aralık'ta 2018, Manuba kampüsüne yönlendirmek için dosyamı gönderdim.
Şubat'ta 2019 çok güzel bir haber aldım. Mart'ta ailemle beraber Tunus'a gittik.
Birinci sınav başarıyla geçti, sonra pratik sınava yapmak gerekti, o günler
bahar hala olmadı çok yağmur yağıyordu o yüzden sınava ertelemeye
karar verdiler. Üç gün sonra beklenen gün geldi, çok korkuyordum bir de
çok heyecanlıydım. Pratikte birinci sınav 100 metre koşmaktadır ve birinci
oldum, annem ve babam çok sevindiler çünkü bu kadar iyi bir performans
beklemediler. İkinci sınav uzun atlamaktır, üçüncüsü Gülle atmaktır ve en
son bir daha koşmaktır, 800 metre kızlar için ve 1500 metre erkekler için.
Günler geçti, derslerim bitirdim, yaz geldi ve hala sonuçları
çıkmamış. Ramazan Bayramı gününde sonuçları çıktı ve kabul
edilmişim, şoka girdim ağlamaya başladım bütün ailem benim için
çok sevinmişti. O gün çok güzel ve unutulmaz bir gündü benim
için. Şimdi ben Tunus'ta en iyi üniversitesi beden öğretmenin
bölümünde okuyorum. Geçen sene başarı ile geçtim ve sadece 1
yıl kaldı mesleğime girmek için. O yüzden ne olursa olsun hiç kimse
hayalleri vazgeçmemesi lazım çünkü insan ne zaman istediğin bir
şey yapıyorsa yaratır.
8
Rimeh SATTAF
AYYILDIZ | 7. Sayı
Merhaba, Gençler için...
GENÇLERE BİR MEKTUP
Biliyorum ki şu an ülkemiz çok sıkıntılar yaşıyor, bazı insanlar umutlarını
kaybettiler, ülkeyi bırakmak istiyorlar herhangi bir şekilde olsa farketmez.
Evet, çok hassas bir süre yaşıyoruz, ama şimdi biz gençler umutlarımız kaybettmeliyiz,
mucadele etmek lazım çalışmak ve savaşmak lazım yarın için, gelecek gençler için bu ülkeyi
bizi ihtiyacı vardı.
Eğer birşey değiştirmek lazım bu ülkede, bizim vizyonumuz, biz nasıl ülkemiz görmek
istiyoruz, kıymetine bilmek.
Ülkemizin ilerlemesinde yararlanabileceğimiz birçok gençleri yetkinliklerimiz var,
örneğin Tunus'un 22 Mart 2021'de fırlattığı ilk uydu, bu uydu %100 Tunuslu genç yetenekler
tarafından yapılıyor. Tunus, uydu fırlatan ilk Arap ülkesidir ve bu başarı tüm Tunuslular için bir
gururdur.
Tunus'un en dikkat çekici başarılarından biri, 1846'da köleliği kaldıran ilk ülke,
1861'de anayasa çıkaran ilk Arap ülkesi, ev yapımı insansız hava aracı üreten ilk
Arap ülkesi ve ülkemizle gurur duymamızı sağlayan diğer birçok başarı olmasıdır.
Bu yüzden biz gençler her zaman tutkumuzun alanlarında kendimizi geliştirmek
için çabalıyoruz, eğer başarılı olmak istiyorsak, zihniyetlerimizi değiştirmeliyiz, olumsuz
düşünmemek anlamına gelir ve başarınızda size yardımcı olmak için kendimizi başarılı
arkadaşlarla çevreleyeceğiz, kendinizi her zaman geliştirmek için çalışmalıyız çünkü öğrenmenin
bir sınırı yoktur.
Eğer bir proje fikriniz varsa başarısız olmayı düşünmeyin ve bu proje ilerde başarılı
olacağına inanmanız lazım ve uygulamak için plan yapmanız lazım. Belki ülkemiz projelerin
geliştirilmesine yardımcı olmayabilir, önemli olan kendiniz ve projeniz başarılı olacağına
inancınız ve tabi ki iyice çalışmanız. Çünkü her şey Allah’tan ve sonra çalışmaya dayanır.
Bugün birçok eğitimli ve başarılı gençlerimiz var, benim
mesajım sizden daha az olanlarla bilginizi paylaşın, ve ülkemizin
artık gençliğine ihtiyacı olduğu için kendini geliştirmek isteyen
her insana fayda sağlayarak başarılı olmak isteyen herkesin
eğitimine yardımcı olun.
Sonunda hayat bizim tercihimizdir, zor sıkıntılar geçer ama
eğer her sabah kalkıp ve hayatımızdaki yeni birşey değiştirmek
niyetimiz vardır bu herşeyi degiştir.
Saygılarımla
9
Ramzi BOUZAİENE
AYYILDIZ | 7. Sayı
Büyük Yazar Stefan Zweig’in
hikayesi…
Avusturyalı romancı, oyun yazarı, şair ve
gazeteci Stefan Zweig, 1881’de Viyana’da doğar.
Ailesi oğlunu kültür seviyesi yüksek bir çocuk olarak
yetiştirmek istediğinden, Stefan, çok küçük yaşlarda
eğitim almaya başladı. Yazar, çok iyi bir eğitim görmüş
Latince, Fransızca, İngilizce, Yunanca dillerini iyi
şekilde konuşmaktadır sonra edebiyata ve şiire ilgi
duymaya başlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Arşiv Memuru
olarak çalıştı. Savaş bittikten sonra Avusturya’ya
orada yerleşti ve Frederike Von Winternit ile evlendi.
1933’te Nazilerin yaktığı kitaplar içinde Yahudi
kökenli Stefan Zweig’in de kitapları da yer alıyordu.
Zweig bundan sonra ülkesini terk ederek Londra’ya
yerleşmek zorunda kaldı. Oradada da huzur bulamadı.
1937 yılında karısı Frederike’den ayrıldı, daha sonra
Lotte Altman ile evlendi yazar. İkinci Dünya savaş
başlayınca Stefan bunca öfkeye seyirci kalmaya
dayanamıyordu. Hissettiği sadece umutsuzluktu,
karısını aldı ve Avrupa’dan ayrıldı, Brezilya’ya gittiler.
Sonra oraya yerleşmeye karar verdi.
Zweig, Hitler’in zorbalığının sonsuza dek
süreceğini sanmıştı, kendisine ve kendi gibilere
yaşanacak yeni bir dünyanın olmadığına inanarak
Brezilya’da 1942 yılı Şubat’ında eşi Lotte ile beraber
intihar eder. İlaçtan içmişler sonra mektuplarını
bırakmışlardı.
Stefan Zweig tanışmak için mutlaka
okuması gereken 3 Kitap :
1-Bilinmeyen bir kadının mektubu : Kitapta
gizemli bir kadının tutuklu aşkı anlatıyor. Ünlü
gazeteci R, kendisine kimden geldiğini bilmediği bir
mektubu fark eder ve okumaya başlar. Mektupta onu
çocukluktan beri seven bir kadının itirafları yazar. Kim
olduğunu söylemeden ona olan sırdaşı aşkını anlatır.
Kadın yıllardır içinde sakladığı aşkını ölmeden önce
bir mektupta itiraf eder.
2-Satranç : Bir yolcu gemisinde dünya
şampiyonu, sıradan bir oyuncu ve eskiden ustalaşmış
ancak bu beceriyi eline bir satranç tahtası yapmadan
başarmış üç satranç oyuncusunun hayatlarının
kesişmesini okuyoruz.
3-Sabırsız Yürek : Uzun boylu ve yakışıklı
bir adam olan Teğmen Anton Hofmiller yaşamaya
başladığı kasabanın ileri gelen soylularından olan
Kekesfalvalar’ın evinde düzenlenen baloya gitmiş
ve dansa davet ettiği kızın felçli olması yüzünden
çok büyük bir gaf yaparak kızın ağlamasına sebep
olmuştur. Holfmıller kıza verdiği bu elemi azaltmak
için onun yanına sık sık gitmeye başlar. Belinden
aşağısı felçli olan bu kızla tanışması sonrasındaki
olaylar Holfmillerin istemi dışında örülecek “Lanet
olası Hoffmiller” e şaşırtıcı bir son hazılayacaktır.
Zweig, eserlerinde derin tutukları var sağlam
karakterli kurguları işledi. Mektuplarıyla döneminin
Avrupa felsefesi ve kültürüne birer anıt dikerken,
psikolojik analizlerindeki olağanüstü başarısı, onun
kitaplarının bu denli sevilmesini sağladı.
Bu listede ise Zweig’in mutlaka okunması
gereken kitaplarından sadece üç tanesi var. Bu listeden
daha fazlası var, ancak eserlerini okumaya bir yerden
başlamak gerek.
AYYILDIZ | 7. Sayı
OKUMAK BENİM VARLIĞIM
Oku {ikraa / {اقرأ ilk kelime KURAN'DA
vahyedildi. Bu bir şeyi gösteriyorsa o zaman
okumanın yararlarını ve avantajlarını
gösterir.
Benim için kitap gerçeklikten kaçmanın tek
yoludur...
Kitapları dünyasında yolculuğum masalları,
efsaneler, romanlar ve sanat kitaplar ile başladı.
Satırları arasında dalıyorum, sözleri inceliyorum ve anlamlarını çıkarıyorum.
Bunun için “Ulusal okuma şampiyonasına” katılma deneyimim hakkinda konuşacağım...
“Ulusal okuma şampiyonası” öğrendiğimde asla tereddüt etmedim. 24 Kasim 2020'de
başladı, ve en çok dikkatimi çeken şey, bu şampiyona sadece çocuklar ve gençler için değil tüm
yaş gruplarına yönelik olması, 65 yaşına kadar. Neden olmaz ! Madem okuyucu yaşlanmıyor yaş
ilerlemesine rağmen...!
Bu şampiyonada katıldığım için çok heyecanlandım, ve benim tek hedefim kazanmak değil,
ama bilgi edinin. Genellikle iki hafta veya daha uzun bir süre içinde 200 sayfalık veya 150 sayfalık bir
kitap okuyorum. Ama bu şampiyona haftada bir kitap okumamı gerektirdi ve bu da beni daha fazla
okumaya sevk etti.
Ayrıca şampiyona defterinde kitap özeti yapmak gerekiyor. Başlangıçta biraz zordu, çünkü
sadece okumaya alıştım, kitap özeti yapmıyorum: kitap okuyorum, sözleri inceliyorum sonra en son
sayfada benim yolculuğum bitiyor.
Bunu burada bitmiyor çünkü değerlendirme oturumlar vardı, ve bunu sorulan sorulardan
benim için çok önemli bir rol oynadı, mesela :“bu kitabın olayları nelerdir? Veya Bu kitap seni nasıl
etkiliyor?” ve bunun gibi birçok sorular ama en çok beğendiğim soru o da bir anlamlı soru “NEDEN
OKUYORSUN?” .. Bir süre sustum sonra şöyle cevap verdim :” öğrenmek için okuyordum. Sonra
cevap aramak için. Ve şimdi varlığımı kanıtlamak için okuyorum çünkü eğer “Dikart” böyle söylüyor
:”düşünüyorum, öyleyse varım” ben öyle diyorum : “Okuyorum, Düşünüyorum, öyleyse Varım..!”.
Okuyorum,
Düşünüyorum,
Öyleyse
varım...!
10
Amira BEN KRAM
11
Sarra LAHMER
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
Hande ORTAY
Doktora Öğrencisi, İstanbul Yeni
Yüzyıl Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
handeortay611903@gmail.com
ORCID ID: 0000-0001-9553-5910
TÜRKİYE’DE KADININ İŞ
HAYATINDAKİ KONUMU
Türkiye’de kadınlar, geçmişten bugüne değin, yaşamlarının her aşamasında çalışmışlardır.
Ev halkına, ülkesine, ekonomisine, kalkınmaya yararlı yönde yardımları olan kadınlar, işgücü
pazarında, güncel konumlarını zorlu uğraşlar sonucu elde etmişlerdir. Yapılan araştırmalar farklı
olsa da, kadınların iş hayatında çeşitli sıkıntılarla karşılaştıklarını göstermektedir. Bu sorunların
sebeplerinin önemli unsurlardan birisi de, cinsiyete dair mesleki ayrımcılıktır. Cinsiyete dair
ayrımcılık, kadının iş yerindeki konumuna odaklanan bir husustur. Kadının işgücüne katılımı
arttırmaya yönelik istihdam politikaları ve gelişimi ile alakalıdır. İş piyasasındaki pozisyonun
iyileşmesi, ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınmalarına olumlu olarak yansıdığından, kadına
yönelik istihdam politikalarının ehemmiyeti daha da artmıştır.
Evrensel anlamda kadının konumu düşük bulunmakta, kadın yaygın olarak erkek ile
aynı düzeyde imkânlara sahip olamamaktadır. Ekonomik açıdan kadınlara istihdam hizmetinin
sağlanması, genel anlamda, erkek istihdamına ek destek olarak değerlendirilmekle ve kadının evde
kaldığı sürede yaptıkları, üretici çalışma karşılığı olarak görülmemektedir. Türkiye’de kadının eğitim,
hukuk ve toplumsal düzeyde ilerlemesi, bu alanlarda güçlü bir konuma gelebilmesi, Cumhuriyet’ten
bu yana gerçekliği olan adımların atılmasıyla başlamış bulunmaktadır. Ülke düzeyinde, özellikle
1980’ler sonrası kadın gruplarının başarılı çabaları sonucunda, kadınların sorununa artarak gelişen
bir duyarlılıkla yaklaşılmıştır. Eğitim ve sosyal verilerle ilgili istatistiki bilgiler incelendiği zaman,
yapılmış düzenlemelerin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ülkemizde kadına yönelik istihdam
politikaları, işgücü piyasasında karşılaştıkları problemlerle bu problemlerin sebeplerine bağlı olarak
gelişmektedir. Bu tür politikaların gelişimi, birkaç alanı da içeren karmaşık bir süreci içermektedir.
Başarılı bir istihdam politikası, bu karmaşık yapıdaki ilişkisel yönlerin derecelerinin yerinde
tayin edilmesini gerektirmektedir. Bu doğrultuda hazırlanan politikalar,
işgücü piyasasındaki problemleri azaltmakta; işgücünün üretkenliğini
arttırarak, ülkenin kalkınmasına hız kazandırmaktadır.
Kadınlar, ev işlerine ayırdıkları zamanı, iş hayatına da
ayırmaktadırlar. Çalışma hayatlarında taşıdıkları kimlikler ile farklı
problemlerle karşı karşıya da kalmaktadırlar. Cinsiyetçiliğin yarattığı
bir takım problemler, kadınların iş hayatına katılımı ile “çalışan
kadın” sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyete dayalı
12
mesleki ayrımcılığın ve iş yaşamının özelliklerinin daha çok
erkeğin sahip olduğu önyargı ve değerlerden kaynaklandığı
görülmektedir.
Ülkemizde ekonomik özgürlüğü olan, hayatlarını
kontrol altına alabilen kadınların oranının düşük olmasına
karşın, toplumda anne ve eş olarak algılanan kadınların
çoğunlukta olduğu görülmektedir. Hal böyle olunca,
kadınların cinsiyetçiliğe dair iş hayatında ayrımcılığa
maruz kalmaları ve buna bağlı olarak da pek çok problemle
karşılaşmalarına neden olmaktadır. Şehirlerde, özellikle düşük
eğitimli kadınların, bu problemlerle daha fazla karşılaştıkları
görülmektedir. Mesleki eğitime, öğretime ağırlık verilerek,
kadınların daha kaliteli işlerde çalışmaları için gerekli
donanımı, bilgilerle sağlanmalıdır. Üstelik meslekler üzerinde
önyargıların ve toplumsal değerlerin değiştirilmesi adına,
bilgilendirici ve eğitici programlar hazırlanmalıdır. “Beceri” ve
“Kabiliyet” avantajının, iş hayatına girmede önemli ölçüde bir adım olduğu öğretilmelidir. İlaveten,
şehirlerde çalışan kadınların, aile içi mesuliyetlerini azaltacak düzenlemelerin yapılması gerekir.
Yaz dönemlerinde çocukların tüm gün gidebileceği okulların açılması gerekmektedir. Bu tür sosyal
yapıların açılması, kişilere maliyet getirdiğinden, pek çok kadının işgücü piyasasında çalışmayı tercih
etmedikleri bilinmektedir. Bu sebeple, bu kurumların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik politikalar
geliştirilmelidir. Yarı zamanlı çalışmak isteyen kadınlara yönelik, piyasalarda esnek zamanlı işlerin
artmasına özgü politikalara öncelik verilmelidir. Ülkemizde, toplumun konvansiyonel değerlerinin
ve bu değerlerin şekillendirdiği toplumsal
cinsiyet devamlı işbölümünün, kadına biçilen
rolleri, hangi işleri yapabilecekleri, hangi
işlerde çalışabilecekleri, hangi meslekleri
seçebilecekleri gibi hususlarda önemli roller
oynadığı görülmektedir. Kadınların iş hayatına
katılımlarını sağlamaya, emeğini erkekler ile
eşit ilkelerde uygulamaya yönelik konularda
çeşitli düzenlemeler üzerinde çalışılmaktadır.
Kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal önyargı
ve ayrımcılığın ve geleneksel değerlerin değişmesi zaman alsa da eğitimin önemli bir faktör olduğu
kabul edilmelidir. Kadına özgü istihdam programlarının belirlenmesinde, “eğitim” ve “kadın”,
çözümün merkezine yerleştirilerek hazırlanmalıdır.
Saygılarımla
13
Hande ORTAY
AYYILDIZ | 7. Sayı
Montessori pedagojisi
"Çocuğun işi, olacağı Adamı yaratmaktır"
Dr. Maria Montessori
Bu yöntemi yaratan
İtalyan doktor Maria
Montessori (1870-
1952), İtalya'dan bu
unvanı alan ilk kadındır.
Roma'daki konuşma
terapisi okulunun müdürü olarak atandı. Ülkesini
feminist kongrelerde temsil ediyor ve çocuk
işçiliğini kınıyor. Dr. Maria, çocukları yetişkinlerin
istediği gibi görmek yerine gerçekte oldukları gibi
gözlemlemek konusunda özel bir dehaya sahipti.
Montessori eğitimi, ilk olarak Roma'da
yoksul okul öncesi çocuklarında kullanılan 100
yıllık bir eğitim yöntemidir. Programın popülaritesi
artmaya devam ediyor. Araştırmalar, Amerika
Birleşik Devletleri'nde 300 devlet okulu ve bazı
liseler de dahil olmak üzere 5000'den fazla okulun
Montessori programını kullandığını gösteriyor.
Montessori eğitimi, çoklu yaş sınıfları,
özel bir eğitim materyalleri seti, uzun süreli
bloklarda öğrenci tarafından seçilen çalışma,
işbirliği, notların ve testlerin olmaması ve hem
akademik hem de sosyal becerilerde bireysel
ve küçük grup eğitimi olarak tanımlanır.
Montessori pedagojisinin Hedefleri:
Montessori pedagojisinin amacı, küçük
çocuklara bilimsel bilgiye dayalı, gelişimlerine
uyarlanmış farklı bir eğitim vermek, tüm
potansiyellerini vurgulamalarını sağlamak ve
onlara bilginin anahtarlarını vermektir.
"Çocuk, bazen bizimkinden çok farklı hareket
eden doğal zihinsel süreçlere göre kendi dinamiğini
uygulayabildiğinde gerçekten kendi başına
öğreniyor ... Çocuk kendi etkinliğiyle, kültürden
yararlanarak değil, çevresinden yararlanarak
öğreniyor. ustadan alıyor. " Dr. Maria Montessori
Bu yöntemin ilkeleri:
Montessori pedagojisi birkaç ilkeye
dayanmaktadır:
*Çocuklarda sözde "hassas" dönemleri,
yani bir tür beceri geliştirmelerinin en muhtemel
olacağı anları birbirinden ayırır.
*Böylece çocuklarda farklı öğrenme
aşamalarını ayırt edebiliriz: dil, hareketlerin
koordinasyonu, düzen, duyuların iyileştirilmesi,
sosyal davranış ve küçük nesnelerin kavranması.
14
Ek olarak, öğrenmeye yönelik duyusal
materyal özeldir ve beş duyunun kullanımına
dayanır. Çocuğun yeni bir aşamayı ancak
bir önceki aşama halihazırda iyi entegre
olduğunda öğreneceğini bilmelisiniz.
Montessori okulu: nasıl çalışır ?:
Geleneksel okulların aksine, Montessori
okulları toplu etkinliklerden ziyade bireysel
etkinlikleri tercih eder. Bir Montessori okulunda,
çocuk gerçekten de öğrenmeyi seçtiği materyale
tek başına gider ve materyal üzerine materyal,
öğrenmesini geliştirir.
Özgürlük kavramı bu nedenle eğitimin
merkezindedir !
Montessori sınıflarında, çocuklar
öğrenmelerinde yaratıcı seçimler yaparken, sınıf
ve yüksek eğitimli öğretmen, süreci yönlendirmek
için yaşa uygun aktiviteler sunar. Çocuklar,
dünyanın bilgisini keşfetmek ve maksimum
potansiyellerini geliştirmek için gruplar halinde ve
bireysel olarak çalışırlar.
Öğretmene "rehber" adı verilir, çünkü rolü
Milli Eğitim öğretmeninden farklıdır. Özellikle,
çocuk ekipmanın nasıl çalıştığını anladığında,
çocuğu keşifte özerk bırakmak için rehber geride
kalır.
Bir Montessori etkinliği örneği:
Renk çarkı çok eğlenceli bir
manuel aktivitedir. Çocuğun
özerkliğine dayalı ve kendine
güveni artıran bir eğitim
yöntemidir. Bu renk çarkı,
çocuğun renklerin nüanslarını
ayırt etmesine, onları
ilişkilendirmesine ve ince motor
becerilerini renk çarkığın iğnelerin
manipülasyonu ile çalıştırılmasına olarak
tanır.
Okul örneği:
Tunus'ta anaokulu (3 ila 6 yaş), bir ilkokul
(6 ila 12 yıl) ve bir kolej (12 ila 15 yıl) içeren bir
Montessori okul grubundan oluşan Uluslararası
Montessori Okulu bulunmaktadır.
Wafa TRABESLİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
Tunus:
Köleliği Kaldıran İlk Ülke
23/01/1846 tarihinde, Ahmet Paşa (1837-1855) tarafından köleliğin kaldırılmasına
işaret ediyor, Hanefi müftü Mehmet Bayrem ve Maliki İmam İbrahim Riyahi
tarafından İslami değerlerle el ele giden bir emir. Bu, Tunus'u bu adımı atan
öncülerden biri yapar, diğer tüm ülkelerden önce ve bununla ilgili resmi bir belge
yayınlayan ilk ülke.
Bu kararname ani değildi, 6 Eylül 1841'de köle ticaretini ve pazarlarda satışını
yasaklayan emirler çoktan önce geldi. Daha sonra başkent Tunus'taki “köle
depolarının” imha edilmesi emri verildi. Aralık 1842'de, yasayla, Tunus topraklarında
doğan herkesin otomatik olarak özgür bir kişi olduğuna karar verildi. Bu nedenle
onları satın almak veya satmak yasak.
Köleliğin kaldırılması kararnamesinin ilk maddesinde Tunus'ta köleliğin yasaklandığı belirtiliyor
ve "her insan, ırkı veya cinsiyeti ne olursa olsun özgür bir kişidir". Kararname ayrıca köleliğin kurbanı
olan herkesin konuyu adalet mahkemesine taşıyabileceğini belirtiyor. İster Tunuslu ister yabancı
olsun, bu emre karşı gelenlere ceza verildi.
İslami imamlar ve bilim adamları, peygamber Muhammed'in “sallallahu aleyhi ve sellem”
hayatından bu yana uzun zaman önce köleliğe karşı çıkan İslami ilkelere uygun olduğu için bu adımı
oldukça desteklediler.
Bu dini geçmiş, sonuç olarak, bu yeni yasanın halk tarafından kabul edilmesine katkıda
bulunmuştur. Tunus'ta köleliğin yaygın bir uygulama olmadığını, aslında çoğunluk tarafından hor
görüldüğünü ve belirli coğrafi bölgelerle sınırlı kaldığını belirtmek önemlidir.
Ahmet Bay'ın bu kararı "milletin özü olarak özgürlüğe"
inandığı için verdiği iddia ediliyor, sarayında pratik
yapmıyordu ve köleliğin kaldırılması çağrısında bulunan
İngiliz 1839 hareketinden etkilendi.
Bu kararname Tunus tarihinin en önemli belgelerinden
biri olarak kabul edilir ve temel sosyal reformlar arasında yer alır.
Bu, Arap İslam dünyasında Tunus'un öncü konumunu örnekledi.
Tarihçiler ayrıca bu yasayı yalnızca ilerici değil, aynı
zamanda Fransa'nın köleliği yalnızca 1848'de ve ABD'nin
1865'te kaldırdığını göz önünde bulundurarak, zamanının
ötesinde olduğunu da düşünüyorlar.
2018'de UNISCO, "Dünya Kayıtları Hafızası" na köleliği ortadan kaldırma deneyimini resmen
kaydetti. 2019'da 23 Ocak, eski Cumhurbaşkanı “Beji Kaid Essebsi” tarafından İnsan Haklarını
pekiştirmenin bir yolu olarak Köleliğin kaldırılması için ulusal bir gün ilan edildi.
15
Nihel NASFİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
Antik Tunus şehrinin eski öyküler
Antik Tunus kenti yedinci yüzyılda kurulmuştur, tam olarak 698’de. Daha önce halkının
zenginliğiyle tanınmıştı ve şimdi kültürel ve eğitim açısından bir dönüm noktası olarak kabul
ediliyor. Uzun yıllara rağmen, Arap ve İslam mimarisinin mirasını korumaya devam ediyor, o
yüzden 1979 yılında, UNESCO dünya mirası listesinde insanlığın kültür mirası olarak sınıflandırdı.
Ayrıca, birçok farklı bina içeriyor; evler, kahveler, askeri kışlalar ve pazarlar gibi ... Bugün
bazıları müzelere, Kültür evlerine veya kahvelere dönüştü ve diğerleri de aynı kaldı..
Bu makalede, antik Tunus şehrinin bazı tarihi kilometre taşlarının öyküsünü sizi
anlatacağım.
1) Hotab Al Beb Kahvesi:
Geleneksel Tunus dekoruna sahip bir mekan olan bu mekan, kültürel
akşamların tadını oraya çıkarabilirsiniz. Zeytuna camilerde farklı
bilimler okuyan öğrenciler için bir konutu. Daha önce, bu camii ayni
zamanda ibadet ve öğrenmek için bir yerdi, felsefe, tıp, astronomi,
matematik ve özellikle İslami edebiyat ve dini eğitim kurslar vardı.
Dahası, duvarlarda Allah'ı ve Peygamber Hz. Muhammed'i övmenin
bazı süsleme şiirlerini görebilirsiniz.
4)Dar Huseyin:
Antik kentteki tanınmış saraylardan biridir, on
sekizinci yüzyılda inşa edilmiştir ve 1957 yılından,
bu ev Ulusal Miras Enstitüsü'nün genel merkezi
oldu.
5) Dar Baş Hamba:
Bugün "Akdeniz Kültür Merkezi" adı altında
müze ve kültür alanı haline gelen antik kentteki
önemli Türk saraylarından biridir.
6) Ilberka Pazarı:
Ilberka'nın pazarı şehrin kalbinde yer alıyordu,
1612 yılında Osmanlı döneminde ticaret merkeziydi
ve savaş kölelerini ve satmak için kullanırdı. Ama
1846 yılında Tunus, Ahmed Paşa'nın kararının
kölelerini ortadan kaldırmış ilk dünya oldu. Bugün
bu pazarda altın ve gümüş satılır.
2) Inba Kahvesi:
1228'den itibaren Afrika'nın en eski kafe; adının
sebebi üzüm ağaçlarıyla süslenmiş olmasıdır
güzelliğini ve özgün zarafetini artırın için.
7) Eşammaiya Okulu:
Bu okul, on üçüncü yüzyılın başında kurulmuştur.
Kuzey Afrika'da dini bilimler dersi veren ilk okul.
Bugün bu okul, geleneksel el sanatlarını öğretmek için
bir mesleki eğitim merkezi haline geliyor.
3) Alkasba'nın Meydanı:
Tunus'taki en eski askeri kışlalar ve valilik
merkez 893’te, ve aslında duvarların tunus
şehrinin duvarlarına bitişik olduğu bir kaleydi.
Elli yılların sonlarında, duvarların ve
çevresindeki bazı binaların yıkılması “Sahet
Alkasba” adındaki bir meydanı getirmişti.
16
8) As-Slimaniya Okulu:
Antik kentteki tarihi kilometre taşlarından biridir, 1754
yılında Osmanlı döneminde Ali Paşa'dan alınan bir emirle
inşa edilmiştir. Diğer okullarda olduğu gibi dini ve dilsel
dersler verdi, ama bugün dernekler ve kulüpler için bir
merkez oldu.
Tunus'un antik şehri pek çok tarihi yerle dolu dönüm noktası, bunların çoğu yeniden restore edilmiş
ve ardından Ulusal Miras Enstitüsü ve bazı diğer derneklere bağlı kalmıştı. Bugün halk ve turistler için
açıldılar, orada tarihini keşfedebilir ve duvarlardaki süslemelerin keyfini çıkarabilirler.
17
Marwa MANSOURİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
Tunus’un şaşeya’sı : kökeni ve tarihi
Tarihsel referanslara göre şaşeya kelimesinin kökeni «özbekistan» cumhuriyeti’nin başkenti
«Taşkent» şehirinin eski adı olan «shash» sıfatından türemiştir 670 yılında «ukba ibn Nafi» önderliğinde
Ağlak’ın başkenti kayravan’a onu fethetmek ve Islam’ı yaymak için ve ordu mensuplarından (perslerden)
şaş kentinden şövalyeler giydiler. Şaşeya ve ondan şaşeya endüstrisi yayıldı ve kairouanian şaşeya
oldu.
Ancak savaşlar ve kıtlıklar nedeniyle örgü endüstrisi kayravan’dan Fas’ın Fez kentine taşındı
ve oradan kısa bir süre sonra bir ekonomik ve kültürel refah dönemi yaşadığı Ispanya’nın Endülüs
kentine taşındı, Endülüs şaşeya endüstrisi «Granada» ve «kordoba»da yayıldı ve gelişti. Endülüslülerin
sınır dışı edilip kuzey Afrika ülkelerine özellikle Tunus’a sürüldükleri 17 yüzyılın başlarına kadar ve
Endülüslülerin Tunus’a girişi tekstil endüstrisi de onlarla birlkte geri döndü. Birçok iyileştirme ve
tadilat var 18 ve 19 yüzyıllarda zirveye hükümdarlık döneminde «Suk Al Şavaşin» olarak bilinen küçük
ve büyük pazarın kurulmasıyla ulaşıldı «Hamuda Paşa Bey Al Husseini»nin eski şehirdeki Al Zaytuna
camii maamur’un yanında bugün hala ayakta.
SUFIZM
Sufiler, bu dünyada tasavvufun kökeninin ahlaki davranışların, ibadetin,
münzeviliğin, yasaklardan kaçınmanın, hayatta çaba göstermenin ve Allah’ı anmanın çoğalması
olduğuna inanırlar.
Tasavvufu kimin başlattığı tam olarak bilinmemekle birlikte İran’a yakınlığı nedeniyle ilk
olarak Kufe’de ortaya çıktığı söyleniyor. Sufizm üçüncü yüzyılın sonunda zirveye ulaştı ve İran’da,
ardından Irak, Mısır, Fas ve Tunus’ta yayılmaya devam etti.
Sufi tarikatları antik çağlardan beri Tunus’un her yerinde kuzey, güney, doğu ve batıda ortaya
çıkmıştır. Sufizm erkekleri ve kadınları içeriyordu ve izleri modern zamanlara kadar devam etti.
Tunuslular için büyük bir ağırlığı ve değeri vardır, antik ve modern mirasına ve geleneklerine
baktığınızda, bunu fark edilmesi kolaydır. Tasavvufun ilk imaları Tunus’ta Ağlabid ve Senhaji
döneminden beri başladı, ancak toplu ilahiler ve anma konseyleri Abu Mediyan Şuaib Al-Ansari’nin
gelişini takiben Hafsid dönemine kadar başlamadı.
Tunus’un her köşesinde kendine özgü bir Sufi metodu olduğu ve bu yöntemle ibadet ve
Allah’a yakınlık ile ilgili ritüellerin türbelerin olduğu yerlerde ve zaviyelerde tutulduğu biliniyor.
Tunus’ta Sufi tarikatları çoktur ve bir yöntemden diğerine çok farklıdır. Bazıları, Hasan el-
Şedli mezhebine göre müzik aletlerinin kullanmadan ilahi ve dualar söylemeyi yeterli buluyorlar.
Ayrıca, «hadra» adlı bir sufi tipi var. Tunus’ta çok yaygın oldu, genellikle şarkı söylemeye, dans
etmeye ve tef çalmaya dayanır.
Şaşeya tanımı pek çok Islami ce Mağrip halkının giydiği bir erkek şapkası ve Tunusluları
birbirini takip eden nesiller boyunca farklı Kılan şeylerin göstergesi olan geleneksel bir fes. Kullanıcıya
göre değişiyor Tunuslu ve renkleri zevklere göre değişen kadın duvağının yanı sıra Libyalıların giydiği
siyah örgü var.
Şaşeya yapımının aşamaları Ağ kadınların evlerde ördükleri yünden yapılmıştır ve daha sonra
sıcak su ve yeşil sabunla birbirine tutunana ve küçülünceye kadar yuvarlak bir başlık yapmak için
döndürürler ki bu kubus olarak bilinir, şaşeya sert taşlara dönüşmesi anlamına gelir ve şaşeya kılları
çıkıp dokunulduğunda yumuşayan beyaz bir tül haline getirlir ve ardından boyar.
18
Fatma TEYEB
Hadra, Tunus’taki Sufi mezhepleri «Harjat», çeşit mevsimlerde ve bayramlarda kutlayan bir
yöntemdir. Ayrıca, sahnelerde yer aldığı yurtiçi ve yurtdışında etkileyici bir göstermedir. Tunus’taki
önemli geleneksel ve halk şarkı sanatlarından biri sayılır ve bu sanat tiyatroya taşındı. Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in doğum gününde bu gösterme yapılıyor.
Sufi şenliği, Tunusluların «ziyaret» kutlamalarına
katılmak için akın ettiği Kartaca Tiyatrosu’nda her yıl
düzenleniyor. Tunus’taki Sufizm etkinlik hakkında daha
fazla bilgi edinmek için bir video bağlantısı bırakıyorum :
https://www.youtube.com/watch?v=4PrgPJF1Jik.
19
Rym MZOUGHİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
TUNUS’UN SARAYLARINDA OSMANLI
İZLERİ
Osmanlılar Tunus'tan Bu mermer zeminin döşemesinde ve
ayrılarak yemek ve giyim gibi birçok pencereler ve kapılar çerçevelerinin
alanı ve Tunus şehirlerinin çoğunu dekorasyonunda kullanılmıştır,
süsleyen sarayları içeren günümüze sarayın duvarları Tunus'un çinileriyle
kalan izlerini bıraktılar. Saraylar, 17. kaplandı. Ayrıca, sarayda iki kutlama
yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı
döneminde Tunus'taki eski şehirde ve
salonu vardır.
Roma mozaik sanatının
komşu şehirlerde kurulmuştur. Türk, Türkiye'deki Zeugma Mozaik
Mağrip, Endülüs, Avrupa, özellikle Müzesi'nden sonra dünyadaki
İtalyan dahil olmak üzere birçok
mimari üslupla özel oldu.
ikinci müzesi olarak kabul edilir.
Koleksiyonu, MÖ 2. yüzyıldan MS 6.
Osmanlı sarayları, geometrik yüzyıl sonrasına kadar uzanan binlerce
süslemeler, bitkiler ve çizgilerin yanı Roma mozaik resmini içerir. Müze,
sıra, demir oymacılığı, çanak çömlek eski haliyle, bir grup ahır ve depodan
ve yerli veya ithal mermer gibi çeşitli oluşan bir zemin kattadır. Ayrıca, bir
malzeme ve tekniklerin kullanımı ile dehliz ve mimarisinde MS 18. ve 19.
farklı olmuştur.
yüzyıllarda Tunus'taki mimarinin
Bu metinde, Tunus’ta gelişimini vurgulayan birçok odalı üç
günümüze kadar gelebilmiş en belirgin
sarayları hep birlikte öğreneceğiz.
kat vardı.
Büyük saray'a gelince ya da
"meclis", bir iç avlu ve üstü kapalı
Manuba Vilayeti, Osmanlı revaklar etrafında inşa edildi, yüksek ve
döneminde uzun süre hükümet kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır.
karargahı olarak kalmış, bu da orada Saray, misafirler için karşılıklı iki lüks
bulunan çok sayıda sarayı açıklıyor, salona sahiptir. Birinci salon kubbe
bunlardan en önemlisi Bardo'daki
Hükümet Sarayıdır.
salonu olup, çatısı on altı kenarlı
bir kubbe şeklini alır. Bu salonun
Bu saray 1574 tarihinde karşısında haç şeklini alan ve Tunus
yapıldı, sonra Tunus’u peş peşe yöneten üslubunda dekore edilmiş ikinci salon
Osmanlı Beyleri defalarca bu sarayı bulunur.
genişletip güzelleştirmişler. Endülüs, Tarihi önemi nedeniyle saray,
Asya ve Avrupa etkileri ile karışan 1857'de güvenlik sözleşmesinin ilan
eklemeler, onu orjinal güzelliğinden etme töreni ve 1861'de Tunus için
ilk anayasayı ilan etme
töreni da dahil olmak
üzere birçok önemli
tarihi olaya ev sahipliği
yaptı. Bardo sarayı,
özellikle 18. yüzyılın
başlarından 19. yüzyılın
sonuna kadar Osmanlı
yönetimi altında gelişen
daha güzel kılmıştır, bu yüzden bir
başyapıt gibi görünüyordu. Geçmişte
bu saray, Beylerin saltanatının
merkeziydi ve bugün Bardo Müzesi
ve Tunus Parlamento'sunu kapsıyor.
Saray, küçük saray ve büyük saray'dan
oluşur.
Küçük saray (müze), merkezi
carrara mermerinden bir çeşme ile
süslenmiştir, karşılıklı iki revakla
çevrili bir avlu etrafında inşa edilmiştir.
Tunus mimarisinin
benzersizliğinin bir modeli olarak kabul
edilir. Mimari, dekorasyon ve her türlü
nakış açısından (Alçı, ahşap ve yaldızlı
tavanlarda) bir özelliği olmuştur.
Müzeye dönüştürülen tek
saray Bardo'daki küçük saray değildi,
Gül Sarayı (Ksar El-Verda) da aynı
kaderi paylaştı. 1986'da Tunus
ordusunun hatırasını koruyan bir
müzeye dönüştü. Gül Sarayı, 1782'den
20
1814'e kadar Tunus'u yöneten
Hammuda Paşa döneminde 1798
yılında inşa edilmiştir.
"Büyük Kule" olarak anılır ve
bu saray uzun süre yönetici ailenin
tatil yeri olarak kullanılmıştır. Ayrıca
önde gelen yabancı şahsiyetleri
kabul etmek ve barındırmak için de
kullanıldı. 1840 yılında Ahmed Bey
büyük kuleyi süvarileri sahiplenmek
için görevlendirdi ve askeri kışla
oldu. Ve 1984 yılında Tunus askeri
tarihine adanmış bir müzeye
dönüştürülmüştür.
Saray, başkent Tunus'un
batısındaki Manuba vilayetinde
bulunuyor. Avlusunda tanklar gibi
ağır makineler ve duvar topları
gibi toplar, ayrıca bağımsızlığın ilk
yıllarında kullanılan araç ve gereçlere
ve 1970'lerde Tunus ordusu tarafından
kullanılan Amerikan yapımı bir F-86
uçağı bulunur.
Askeri Müze, değerli
arkeolojik koleksiyonlar, 23.000'den
fazla silahı içeriyor. Tunus askeri
tarihinin tüm dönemlerine ait savaş
gemileri, toplar, ağır silahlar, savaş
modelleri ve yağlıboya bulunuyor.
Kule, geniş tarlalar ve meyve
bahçeleri arasında inşa edildi, süslü
cephesi geniş bir avluya bakmaktadır,
ayrıca doğu tarafında Türk başlıklı
sütunlar üzerinde taşınan bir revak ile
sınırlandırılmıştır. Cephe genellikle,
sarmal başlıklarla tepesinde özel
taşından oyulmuş sütunlar üzerinde
AYYILDIZ | 7. Sayı
taşınan uzun bir revağa giden mermer
bir merdivenden oluşur. Cephenin üst
duvarlarında ise yapının Endülüs-Fas
üslubuna ait olduğunu gösteren alçı
yazıtlar bulunuyor.
Dört bir yanı alçı kemerlerle
serpiştirilmiş mermer sütunlar üzerine
oturtulmuş revaklarla çevrilidir.
Türk üslubundan ilham alan uyumlu
ve örtüşen süslemeler ve çizimlere
sahiptir. Saray ayrıca eklentilerle
donatılmıştır. Bunlardan en önemlileri
mutfak, cami, depolar ve ahırlardır.
En önemli saraylardan
biri bakır kubbesinin sarayıdır
(Kubbet El-Nhass), sarayın inşası
Muhammed el-Raşid Bey (1756-
1758) dönemine kadar uzanmaktadır.
Hammuda Paşa El-Hüseyni (1782-
1814) döneminde, 1805 civarında
yapılan değişiklikler ve tadilatlar buna
eklenmiştir. Manuba vilayeti'ndeki
saray Tunus mimarisinin
görkemlerinden biri olarak kabul
ediliyor, birde bu saray, Osmanlı
mimarisinin özellikleri ile Fas Endülüs
üslubunun birleştirildi.
Bakır kubbesini adlandırma
konusunda iki versiyon var : ilk
versiyon diyor ki Harem kanadının
üzerinde büyük bir kubbe vardı ve
üzeri bakır bir tabaka ile kaplanmıştı.
Diğer versiyon ise saray havuzunu
örten bakır bir kubbe, Tunuslu ustalar
tarafından özellikle Raşid Bey'in
yüzerken güneşten korunması için
yaptırılmıştır diyor.
Manuba'daki genel olarak
saray mimarisine benzer şekilde, genel
dikdörtgen yapı, ziyaretçiye bir yücelik
ve zarafet hissi vermek için zeminin
yüzeyinden yükselir, büyük meydanın
içinden ziyaretçinin bakışları devasa
beyaz bir cepheye yönlendiriliyor.
Bazıları devasa ağaçların yayılmış
gölgelerini kaplıyor, ve ziyaretçi, taştan
yapılmış geniş bir merdivenden geçer.
Mimari olarak Hammuda
Paşa tarafından yaptırılan ve yakınında
bulunan "Gül Sarayı"na benziyordu.
Saray, her tarafı çevreleyen bahçe
ve meyve bahçelerinin ortasında
yer almaktadır, toplamda üç kattan
oluşmaktadır. Bakır kubbesinin sarayı
birçok partiye ve toplantıya ev sahipliği
yapıyor.
Başkent Tunus'a birkaç
kilometre uzaklıkta, 1855-1859 yılları
arasında 4 yıl süren Muhammed
Paşa döneminde kralların ve beylerin
ikametgahı olarak inşa edilen Marsa'da
Saadet Sarayı var (Kasr Al-Saada).
Bu saray, diğer Osmanlı saraylarına
kıyasla nispeten yeni sayılır, ayrıca
El-Nasır Bey tarafından karısının
onuruna yaptırılmış ve bu olay 1914-
1915 yılları arasında Birinci Dünya
Savaşı sırasında olmuştur.
Yıllar sonra, bu saray,
Marsa belediyesinin merkezine
dönüştürülmüştür. Daha önce,
25 Temmuz 1957'de Tunus
Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı
seçildiğinde, Kartaca Sarayı'ndaki
restorasyon ve genişletme
çalışmaları varmış o yüzden
Cumhurbaşkanı Habib Burgiba
o sürede bu sarayda oturmuştur.
Tarihi Kartaca şehrinde
bulunan Zarruk Sarayı (Ksar Zarruk),
Fransız sömürgecilerinden bağımsızlık
ve Cumhuriyetin ilanından önce
Tunus'taki beylerin yaşadığı son
saraydır. Bu saray, 1957 yılında
iktidardan indirilene kadar Al-Amin
Bey'in ikametgahıydı.
Al-Amin Bey görevden
21
alındıktan sonra bu güzel saray, Ulusal
Arkeoloji Enstitüsü, Ulusal Çeviri
kurumu ve Tunus Bilim, Edebiyat
ve Sanat Akademisi gibi araştırmaya
adanmış birçok kurumu barındırmıştır.
Şu anda (Baytu Al Hekme) Bilgelik Evi
Kurumu'nun merkezidir.
Saray, Türk, Arap ve Endülüs
tarzları gibi tasarımlarının çeşitliliği
ile farklı ve özel oldu, ve Zarruk Sarayı,
Kartaca şehrinin ünlü olduğu antik
Roma kalıntıları ile çevrilidir. İnşası,
General Ahmed Zarruk tarafından
1860 yılında 19. yüzyıla kadar uzanıyor.
1864 yılında Ali İbn Gadahım'ın
devrimi sırasında ülke için bir kontrol
merkeziydi.
Osmanlı saraylarının varlığı
sadece Tunus'un kuzey ve batı
civarında değil, aynı zamanda Dar
Hammuda Paşa da dahil olmak üzere
birçok sarayın bulunduğu Tunus eski
şehrini de içeriyordu. Hammuda Paşa
El-Muradi tarafından şehzade iken
1630 yılında yaptırılmış bir saraydır.
Saray, Kasbah'taki hükümet
merkezinin yakınında, Sidi Ben Arus
Caddesi'nde yer alır. Dar Hammuda
Paşa, eski şehrin mimarisini
değiştirmeyen en eski ve en büyük
saraylarından biri olarak kabul
ediliyor. 1631'de babasının yerine
tahta geçip Bey olmadan ve Dar Al
Bey'de yaşamak için taşınmadan
önce bu saray, eski şehirdeki Şehzade
Hammuda Paşa Al-Muradi'nin ilk
eşiyle birlikte ikametgahıydı.
Bu sarayların çoğu, Tunus'un
bağımsızlığından sonra, ülkede bir
yönetim merkezi ve birçok devlet
idaresi için kurum olarak, ziyaretçinin
Tunus'un büyük medeniyetini, derin
tarihini ve takip eden medeniyetleri
birleştiren mimarisini öğrendiği
kurumlar olarak kullanıldı. Tunus'taki
Osmanlı mirası saraylarla sınırlı
kalmamış, cami, mescid ve okul gibi
mimari başarılarına kadar uzanmıştır...
Sarra RHOUMA
AYYILDIZ | 7. Sayı
TUNUS CUMHURİYETİ TARİH DERS KİTAPLARINDA
OSMANI DEVLETİNE BAKIŞ
Tunus Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafındanTemel Eğitim 6. Sınıf Tarih
Ders Kitabında Osmanlı devletinin işlenişini ele aldığımız bu yazımızda ders kitabındaki
metinleri Arapça aslından birebir tercüme etmeye sadık kaldık.
Asıl gayemiz, siz değerli okuyucularımız ile Tunus’ta yaşayan ve Tunus
hakkında bilgi sahibi olmak isteyen Türk vatandaşlarımıza resmi kaynaklardan Osmanlı
eser ve olayları hakkında bilgi sunmaktır.
Temel Eğitim 6. Sınıf Tarih Ders Kitabında Osmanlı’ya bakışı şu şekilde
yorumlamak mümkündür:
- Osmanlı devletinin, Tunus topraklarını hıristiyan İspanyollardan kurtarması
sevinçle karşılanmıştır.
- Osmanlı devletine bağlı Tunus Beyliğiyle ilgili tarihi olaylar belirli birkaç tarihçi
ve özellikle 19. yüzyıldan itibaren Fransız seyyah ve konsoloslarının hatıratlarından
yapılan alıntılara dayandırılmıştır.
- 1881’de başlayan Fransız sömürgesinden kurtulabilmek için bölgesel ayaklanmalar, işçi isyanları, sendikal ve
siyasi oluşumların etkili olduğu görülmektedir.
- II. Dünya savaşı sonrasında Habib BURGİBA, Ferhat HAŞET ve bir çok bağımsızlık yanlısı liderin yurt içinde ve
yurt dışında (Özellikle Mısır’da) Birleşmiş Milletlerin kararlarına istinaden bağımıszlık mücadelesi verdikleri, sömürüye
karşı halkı ayaklandırdıkları anlatılmış ve bu liderlerden kahramanlıkla bahsedilmiştir.
OSMANLI- İSPANYA SAVAŞI VE TÜRKLERİN TUNUS HAKİMİYETİ (1574 – 1881)
Osmanlı devleti Tunus’u almak için iki hamle yaptı.
- Miladi 1529 yılındaki ilk hamlede Barbaros Hayrettin’in başkent Tunus’u savaşsız bir şekilde aldığı ve buna karşı
Fatimi devletinin İspanyollardan yardım istediğini görüyoruz.
- İkinci hamle 1574 tarihinde Sinan Paşa tarafından yapıldı ve Tunus Osmalı toprağı haline getirildi.
Ӻ Miladi 16. Yüzyılın Ortalarında Osmanlı ve İspanya
İmparatorluklarının Akdeniz Havzasındaki Genişleme
Haritası
* Osmanlı İmparatorluğu
* İ s p a n y a İ m p a r a t o r l u ğ u
Ders Kitabı Sayfa 5
Ӻ “...Sinan Paşa, Yeniçeri 1 askerlerinden dört bin kadarını
Tunus’ta bıraktı... ve her yüz kişinin başına Dayı (Yüzbaşı)
denilen bir yönetici tayin etti... Vatan 2 topraklarının
kayıt, vergi ve asayışı için Bey ismi verilen bir yönetici
görevlendirdi... bir de Askeri Kadı tayin etti... Divan’daki 3
askeri işlerin yürütülmesini Ağa’ya, davaların ayrılması işini
de Kadı’nın tasarrufuna ve Paşa’nın gözetimine bıraktı...”
(Ibn Ebi Diyaf, El-İthaf, M.1, C.2, S.26-27)
1.
Yeniçeri veya İnkişariye: Yeni ordu
2.
Vatan: Yani cihat
3.
Divan: Yeniçeri zabıtlarından oluşan meclis
Ders Kitabı Sayfa 9
Ӻ 1574 ile 1631 yılları arasında Tunus’ta iki farklı siyasi
aşama oldu: Paşaların egemenliği ve Dayıların egemenliği.
Ders Kitabı Sayfa 10
Ӻ “...Osmanlı ordusu (Sinan Paşa
komutasında Tunus’a) hücum etti...
İspanyollar ve beraberlerinde Muhammed
Bin Hasan El-Hafsi Bastion’a 1 kaçtılar.
Osmanlı ordusu şehri ve yönetim yeri
Kasba’yı ele geçirdi... (Sinan Paşa)
Bastion’u alana kadar kuşatmaya devam
etti... ve Muhammed Bin Hasan El-Hafsi’ye
karşı zafer kazandı... böylece Muhammed
Bin Hasan, Beni Hafsi devletiyle birlikte yok oldu...”
(Ibn Ebi Diyaf, EL-İthaf, M.1, C.2, S.20-21)
1.
Bastion : Halkelvadi’deki (Başken tTunis’te bir yer) İspanyol kalesi
Ӻ “...Afrika coğrafyasında Osmanlı padişahı adına
fermanlar yayınlandı, minberlerde hutbeler okundu,
dirhem ile dinar üzerine Osmanlı padişahının ismi basıldı
ve böylece Tunus, şerefli memlekete eklenmiş oldu...”
(Ibn Ebi Dinar, El-Mu’nis, S.200)
Ders Kitabı Sayfa 8
Ӻ “... (Hayrettin Barbaros)
Miladi 1529’da başkent Tunus’u
savaşmadan aldı... Osmanlı
Padişahının ismini mimberlerden
ilan ettirdi ve sikkeye 1 bastırdı...”
(Ahmed Bin Ebi Dyaf, İthaf Ehl El-Zaman
Bi Ahbar Muluk Tunus ve Ahd Aman, Dar
El-Arbiyye Lil Kitab, 2001, M1, C.2, S.11)
1.
Sikke : Para Ders Kitabı Sayfa 7
MURADİ DEVLETİ VE İCRAATLARI (1613- 1705)
1574’de Tunus’un Osmanlı topraklarına katılmasından kısa bir süre sonra, 1631 tarihinde I. Murat Bey
darbeyle yönetimi ele geçirdi ve böylece Muradiler devri başlamış oldu..
Ӻ “... I. Murat Bey... vergi toplama memuruydu, Hocası (Ramazan Bey)’e bir darbe yaptı ve yönetimi
ele geçirdi... bu durumu... Bab-ı Ali’ye 1 bildirdi ve gelenek (Paşalık lakabı) ona geçti. (Miladi 1631)...”
[Ibn Ebi Dinar, Al-Muens, S.227-228 (Düzenlendi)]
1.
Bab-ı Ali: Osmanlı Devleti
22
Ӻ .
AYYILDIZ | 7. Sayı
MURADİ BEYLERİN SECERESİ
BEY ADI
HÜKÜM TARİHİ
1 I. Murat Bey Dönemi 1613- 1631
2 Hammude Paşa El-Muradi Dönemi 1631- 1666
3 II. Murat Bey Dönemi 1666- 1675
4 Ali Bey Dönemi 1675- 1686
5 Muhammet Bey Dönemi 1686- 1696
6 Ramazan Bey dönemi 1696- 1699
7 III. Murat Bey Dönemi 1699- 1702
(Tarafından: Tevfik El-Başbuş, Musua Medina Tunus, El-Selsele
El-Tarihiye, Adet 8, 1999, S. 424) Ders Kitabı Sayfa 11
Ӻ MURADİLERİN BAŞKENT TUNİS’TEKİ
ESERLERİNDEN BAZILARI:
• Sidi Mahrez Camii: Muhammet Muradi Bey
zamanında inşa edildi.
• Muradiye Medresesi: II. Murat Bey zamanında
inşa edildi. Zeytuna Camisinin batı kapısı tarafında
bulunuyor.
• Muradi Hammude Paşa Camii: Sekizgen yapılı
minaresiyle diğerlerinden ayrılır.
Ders Kitabı Sayfa 12
ENDÜLÜS SÜRGÜNÜ (HİCRETİ) VE NETİCELERİ
İspanyollar tarafından sürgün edilen müslüman Endülüs Araplarına iskan için Tunus’un bütün toprakları açıldı.
Süreç içerisinde Endülüs müslümanları Tunus’un eğitim, kültür, sanat, tarım, dokumacılık, sanayi, müzik gibi bir çok
alanını geliştirdikler.
Ӻ “...Bu senede (M.S. 1609) İspanya’nın sahibi 1 tarafından
sürgün edilen Endülüslüler (toplu) olarak hıristiyan ülkesinden
geldiler. Bunlar kalabalık bir halktı. Osman Dayı onlara
memlekette (Tunus’ta) yer açtı... Onlara istedikleri yerde
iskan izni verdi. Onlar da araziler aldılar, imar ettiler. Oralarda
yaşayıp genişlediler ve ülkenin bir çok yerine yerleştiler...”
(Bin Ebi Dinar, El-Muens, S.204)
1.
İspanya’nın Sahibi: İspanya Kralı III. Filip, 1598- 1621 yılları arasında
hükmetti.
Ӻ III. Filip’in Kararı (M.S. 22/09/1609):
“... Bütün Muriskiyin 1 cinsiyetine tabi olanlar
çocuklarıyla birlikte bu kararın ilanından itibaren üç
gün içinde (İspanya’dan) göç etmek zorundalar...”
(Muhammed Abdullah ‘Anan, Niheyet El-Endülüs ve Tarihel
A’rab El-Mutanasirin, 3. Baskı, Kahire, 1966, S. 396-397)
1.
Muriskiyin: M.S. 1492’de Gırnata’nın düşmesinden sonra İspanya’da
kalan müslümanlara verilen isim.
Ӻ “Bilinen üç önemli Endülüs hicreti vardır. (M.S. 13. yüzyıl,
15. yüzyıl ve 17. yüzyıl) İçlerinde alim, tüccar, çiftçi ve
esnafların olduğu 80 binden fazla muhacir 17. yy’da ülkeye
(Tunus) ulaştı...” Ders Kitabı Sayfa 14
Ӻ TUNUS’A YERLEŞEN ENDÜLÜSLÜLERİN
ÖNEMLİ İSKAN YERLERİ:
Testur, Kal’a Endülüs, Binzerte, Rafraf, Tunis, Tabarka,
El-Sulukia, Suleyman, Grombalia, Nienu, Zağwan, Vadi
Majarda... bu şehirler veya köylerin çoğu Endülüslü
muhacirler tarafından kurulmuş ve yerleşilmiştir.
Ders Kitabı Sayfa 15
Ӻ “...(Endülüslüler) bölgelerini mükemmelleştirdiler...
meyve ağaçları diktiler... çeverelerindeki bütün
mıntıkalar neredeyse bostanlar, meyve ağaçları
ve bakımlı baklagillerle doluydu. Ürünlerinin
çoğunu satmak için Tunis’e götürürlerdi...”
(C. A. Bisunal*, El-Rihla İle Tunus 1724, Tercüme ve
Tahkik Muhammed El-‘Arbi El-Sunusi, Merkez Naşr El-
Jemi’i Tunis, 2003, S. 103)
*Bisunal: Fransız seyyah, 1724’te Tunus’u ziyaret etti.
Ӻ “Endülüslüler özellikle ülkenin güneyinde barajlar,
sulama kanalları, sondaj kuyuları açtılar; rüzgargülüyle
çalışan su çarkları kullandılar. Çanak- çömlek, seramik,
parfümeri ve ipek böcekçiliği gibi pek çok sanayii
geliştirdiler...”
Ders Kitabı Sayfa 16
Endülüslülerin Mimari Alandaki Etkileri:
Kubbeleri yeşil tuğlalarla kaplama Kubbe içlerini çeşitli kabartmalarla süsleme
Duvarları alçı ve sırla sıvama Tavanları işlemeli ahşapla süsleme Ders Kitabı Sayfa 17
HÜSEYNİ DEVLETİNİN KURULUŞU VE ÖNEMLİ İCRAATLARI (1705- 1956)
Muradiler dönemi, İbrahim Şerif’in Cezayirlilere esir düşmesiyle sona erdi. Müslüman kanı dökülmemesi için
ileri gelenlerin kararıyla Tunus Beyliğinin yönetimi Hüseyin Ben Ali’ye verildi. Böylece iki buçuk yüz yıl sürecek olan
Hüseyniler dönemi başlamış oldu.
Ӻ “...Türk asıllı (İbrahim Şerif)... Türk Sbayhi 1 Ağası
olana kadar terfi etti... halka iyi göründü ve nezaketli
davrandı... sonra İbrahim’in hali ilk başta göründüğünün
zıttı oldu... Eli zulme bulaştı ve halkın mallarını gasbetti...”
(Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 1, Kısım 2, S. 80)
1.
Sbayhiyye: Atlı askerler.
Ӻ “...İbrahim Şerif Tunus’a yerleştiğinde, Cezayir
(Hükümdarının)... onunla savaşmaya kararlı olduğunu ve
savaşmak için yola çıkmaya hazırlandığını öğrendiğinde
hemen El-Kef kalesini güçlendirdi... Cezayir (Ordusu)
geldiğinde iki grubu gören Said’in Çocukları* kaçtı... Birçok
Arap onları takip etti... ve sonra Cezayirliler onu esir aldılar...”
[Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 1, Kısım 2, S. 83
(Uyanrlanmışştır.)]
* Tunus’ta bir kabile (Çevirenin notu)
23
HÜSEYNİLERDEN KALAN BAZI ESERLER:
*Bir El-Ahjar Medresesi: Bu medrese, Ali Bey’in son eseri
olarak biliniyor. Başkent Tunus’taki Nehc-ül Bacha’da (Paşa
Caddesi) bulunuyor.
*Sahab El-Taba’ Camii: Hamude Paşa döneminin başveziri
Yusuf Sahab El-Taba’ tarafından başkent Tunis’te yaptırıldı.
*Souk El Bey: Hüseyni Hamude Paşa tarafından yaptırıldı.
Başkent Tunis’teki Hükümet Sarayı (Başbakanlık binası)
civarında bulunuyor.
*Attarin Kışlası: Yeniçeri askerlerinin ikamesi için Hüseyni
Hamude Paşa’nın emriyle yaptırıldı. Başkent Tunis’te bulunan
bu bina şu anda Milli Kütüphane olarak kullanılmaktadır.
Ders Kitabı Sayfa 21
AYYILDIZ | 7. Sayı
19’UNCU YÜZYILDA TUNUS’TAKİ KRİZİN TEZAHÜRLERİ
19. yüzyılda Osmanlı devletiyle paralel olarak Tunus Beyliğinin de dış borçlar almaya ve zayıflamaya başladığı
görülmektedir. Ders kitaplarında, özellikle bu yüzyılda Tunus Beyliği ile ilgili tarihi olaylar belirli birkaç tarihçi, Fransız
seyyah ve konsolosların hatıratlarına dayandırılarak aktarılması dikkat çekmektedir.
Ӻ “... O gece (21 Aralık 1814 çarşamba gecesi)
Osman Bey’in 1 oğulları babalarının öldürülme haberini
aldılar ve... böylece panik içinde dışarı çıkıp kaçtılar...”
(Ibn Ebi El-Diaf, El-İthaf, M. 2, C. 3, S. 98)
1.
Osman Bey: Birkaç ay hükümdarlık yaptı, Hüseyni Hamude Paşa’nın
kardeşidir
Ders Kitabı Sayfa 24
Ӻ Fransa’nın Sousse’deki konsolos yardımcısı, 1853
yılında Tunus’taki rejimi şöyle anlatıyor: “...Bey ve Paşa
lakabını taşıyan yönetici mutlak ve sınırsız güce sahiptir,
hiç bir kanuna bağlı kalmadan iradesine göre hükmeder...”
(Hakkında: C. Ganyaj, Asval El-Himayel Fransiyye Bi-
Tunus, Tunus Yayınevi, 1968, S. 64)
Ӻ .
1860 Yılında Tunus Devletinin Bütçesi
Gelir: 17.564,406 Riyal 1
Gider:
19.303,531 Riyal
(Hakkında: C. Ganyaj, Asval El-Himaye... S. 95)
1.
Riyal: Tunus para birimi. 19. yy’da yaklaşık 1,40 Fransız Frangına
tekabül ediyordu.
Ders Kitabı Sayfa 25
Ӻ “...ve Hükümet (Tunus Hükümeti) Avrupa’dan borç üstüne
borç aldı. İlk borçlanma 35 milyon (Frank) idi. Bu borç, 19
milyon kadar olan önceki borcu ödemek için alındı. Fakat
bu borçlar Mali Komisyon*oluşturulana kadar ödenemedi...”
(V. Muhammed Bayram, (V. Muhammed Bayram, Safvatel
İ’tibar S. 432)
*Mali Komisyon: Duyunu Umumiye Komisyonu. (Çevirenin notu)
MALİ KOMİSYON (DUYUN-U UMUMİYE):
Avrupa ülkeleri tarafından 1869’da Muhammed Sadık
Bey’e dayatılan uluslararası bir mali komisyondur. Bu
komisyonun amacı Tunus bütçesini kontrol etmek ve
borçları tahsil etmekti.
Ders Kitabı Sayfa 26
Ӻ “... Bey, (Muhammed Sadık Bey) mecliste görüşme
yapıyordu... taki (bazıları) şöyle diyene kadar: ‘Çözüm
basittir. İ’ane vergisi 1 iki katına çıkarılmalı ve istisnasız
bir şekilde, ödeme durumlarına bakılmaksızın
bütün vatandaşlardan tahsil edilmelidir.’ Bu
değerlendirmeden sonra Bey, söylenenleri onayladı...”
(Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 3, Kısım 5, S. 114)
1.
İ’ane Vergisi: Muhammed Bey döneminde her şahıstan toplanan bir
vergi çeşididir. O zamanki değeri 36 Riyaldı.
Ders Kitabı Sayfa 27
Ӻ 1864 Ayaklanmasının Yayılma Haritası:
Ayaklanmanın patlak verdiği alan
Ayaklanmanın kapsadığı alanlar
Ayaklanmanın kapsamadığı alanlar
Ayaklanmaya Katılan Bazı Kabileler:
Majer, Faraşiş, Evled Sa’id,
Hummame ve Ruğma Kabileleri
Ӻ Fransa’nın Tunus Başkonsolosu, ülkesinin dışişleri bakanına yazdığı 14 Nisan 1865 tarihli mektubundan: “...
içeriden getirilen 250- 300 kadar Arap Şeyhinin 1 şiddetli bir şekilde kırbaçlandıkları kesindir. Bu emirlerin uygulandığı
da kesindir... Bardo Sarayının avlusunda... kırbaçlananların bir kısmının bu işkencede öldüğü de kesindir.”
(Hakkında: Vasaik Tunusiyye, Ibn Gazam Ayaklanması, Tunus Yayınevi, C. 2, S. 198)
1.
Arap Şeyhleri: İsyancı kabilelerin liderleri Ders Kitabı Sayfa 28
AHMET BEY’İN ASKERİ VE SOSYAL ALANDAKİ ISLAHATLARI (19. yy)
Tunus Beyliğinin yöneticileri bu dönemde tıpkı Osmanlı devletinde olduğu gibi Avrupa’nın etkisi ve biraz da
zorlamasıyla sosyal, siyasi, askeri gibi pek çok alanda çeşitli ıslahatlar yaptılar.
1837 => Ahmet Bey devrinin başlangıcı 1846 => Kölelerin özgürleştirilmesi
1840 => Bardo Askeri Lisesinin Kuruluşu 1855 => Ahmet Bey devrinin sonu Ders Kitabı Sayfa 30
SİYASİ ISLAHATLAR: GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ VE 1861 ANAYASASI
1861 Anayasası Arap ve İslam dünyasında yayınlanan ilk anayasadır. Bunun için Tunuslular tarafından bir
gurur kaynağı olarak addedilmektedir.
GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ: Bu kanunu, Muhammet Paşa
Bey 1857 yılında ilan etti. 11 maddeden oluşuyordu.
Hazırlayanlar arasında reformcu Ahmet Ebi Diyaf da vardı.
GÜVENLİK SÖZLEŞMESİNDEN BAZI ALINTILAR: Bu
antlaşma özgürlüklerin düzenlenmesini, yazılmasını
ve ayrıntılandırılmasını teminat altına almaya davet
ediyordu... Şu maddeler üzerine inşa edildi:
Birinci Madde: Bu sözleşme farklı din, dil ve ırka sahip bütün
reaya (halk) ve eyalet sakinlerimizin şerefli bedenlerinin,
kıymetli mallarının ve onurlu ırzlarının güvenliğini teminat
altına alır...
İkinci Madde: Kanun önünde (vergi ödemede) herkes
eşittir.
Dördüncü Madde: Gayrimüslim vatandaşlarımız dinlerini
değiştirmeye zorlanamaz ve dini vecibelerini yerine
getirmeleri engellenemez...
Onuncu Madde: Eyaletimize gelen herkesin mesleğini
sürdürme ve çalışma hakkı vardır.
On Birinci Madde: Eyalaetimize gelenlerin... mal,
mülk ve arazi edinme hakları vardır.
(Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 2, Kısım 4, S. 242- 243)
1861 ANAYASASI: Güvenlik Sözleşmesiyle şart koşuldu.
Muhammed Sadık Bey tarafından ilan edildi. Bey’in,
bakanların, çalışanların ve halkın görevlerini tanımlayan
114 maddeden oluşuyordu.
1861 ANYASASINDAN BAZI BÖLÜMLER:
Madde 9: Yönetici (Bey), Güvenlik Sözleşmesinin
hiçbir maddesini ve kurulduğu kanunların hiçbirini ihlal
etmemelidir...
Madde 11: Bey, yasayı ihlal ederse Büyük Meclis’e karşı
eylemlerinden dolayı sorumludur.
Madde 20: Vezirler (Bakanlar) Bey’in izniyle hareket eder,
Bey’e ve Büyük Meclise karşı sormludurlar.
Madde 23: Ceza, İnfaz ve Sıkıyönetim Kurulu askeri ve
ticari konular hariç tüm afet ve felaketleri yönetir.
Madde 44: Büyük Meclis en fazla 60 üyeden
oluşur. Meclisin üçte biri vezirlerden... ve geri
kalan üçte ikisi halkın ileri gelenlerinden seçilir...”
(Tunus Cumhuriyeti Anayasası, Muhammed El-Şerif
Tarafından Derlendi ve Yorumlandı, Dar El-Mizen
Yayınları, 1999, S. 33-35)
Ders Kitabı Sayfa 33 Ders Kitabı Sayfa 34
24
AYYILDIZ | 7. Sayı
TUNUS’UN İŞGALİ VE FRANSIZ HİMAYESİNİN BAŞLAMASI
Tunus’un Fransız sömürgesinden kurtuluşunda bölgesel ayaklanmalar, işçi isyanları, sendika ve siyasi oluşumlar
etkili oldu.
Tunus’u bağımsızlığına kavuşturan ilk cumhurbaşkanı Habib BURGİBA’NIN yanı sıra Ferhat HAŞŞET ve bir
çok liderin isimi Tunus’taki bir çok alanda yaşatılmaktadır.
Her sene 20 Mart’ta Fransız sömürgesinden kurtuluşu simgeleyen Bağımsızlık Bayramı kutlanmaktadır.
Son Fransız askerinin Tunus topraklarını terkettiği 15 Ekim günü yine her sene resmi bayram olarak
kutlanmaktadır.
Ӻ “... (Fransa) Tunus’u işgal etmeye teşebbüs etmedi... (Sadece) nufusu az olan, teknik ve ekonomik olarak
geri kalmış, kaynaklarına yatırım yapamayan bu ülkeyi ayrıcalıklı hale getirme (tekelleştirme) arzusundadır.”
(Jules Ferry, Ali Mahjubi’nin kitabına cevabından, İntisab El-Himayel Fransiyye bi Tunus, Sras Yayıncılık, 1986, S. 147)
Ӻ Fransa’nın Tunus’u İşgal Haritası:
Ders Kitabı Sayfa 41
Ӻ BARDO ANTLAŞMASINDAN BAZI
MADDELER:
İkinci Madde: ...Tunus Bey’i, Fransız
askeri otoritesinin ihtiyaç duyduğu yerlerde
güvenlik önlemi almasını kabul eder...
Dördüncü Madde: ...Fransa Cumhuriyeti,
Eyalet devleti ile Avruapa devletleri
arasındaki mevcut antlaşmaların kefilidir.
Beşinci Madde: Tunus’ta mukim Fransız
Bakanı, Tunus Beyi’nden önce Fransa
Cumhuriyeti devletini temsil eder.
Altıncı Madde: Fransa devletinin vekilleri ve
konsolosları yabancı devletlerde Tunus ve
halkının çıkarlarını korumakla mükelleftir.
Kasr El-Said: 12 Mayıs 1881, İmzalayanlar:
Muhammed Sadık Bey – General Briar
Ali Mahcubi tarafından, İntisab El-Himaye...
S. 152- 154
Ӻ Bardo Antlaşması: Bardo Sarayında
imzalanan bu antlaşma aynı zamanda
“Kasr El-Said Antlaşması” veya
“Himaye Antlaşması” olarak da bilinir.
Bu antlaşma 10 madde içeriyordu.
Ӻ MARSA İTTİFAKINDAN BAZI
MADDELER:
Birinci Madde: Ulu Bey’in amacı; Fransız
hükümetinin himayesinin tamamlanması için
gerekli görülen idari, adli ve mali ıslahatların
yapılmasında hükümete yardımcı olmaktır.
İkinci Madde: ... Bey, Fransız hükümetinin
izni olmadan gelecekte Tunus eyaleti
hesabına kredi kullanamayacağını taahhüt
eder.
Dördüncü Madde: Bu ittifak; 12 Mayıs 1881’de
imzalanan anlaşmayı tamamlar ve onaylar.
Marsa:8 Mayıs 1883,İmzalayanlar: Ali Bey-
Paul Cambon
Ali Mahcubi tarafından, İntisab El-
Himaye...S. 155-156
Ders Kitabı Sayfa 42
Üç yüzyılı aşkın süre Osmanlı idaresinde kalan Tunus, diğer eyaletlerden farklı olarak Beyleri merkezden (Bab-ı
Ali) atanmıyordu. Osmanlı hanedanında olduğu gibi “Beylik” babadan oğula geçiyordu. 19. yy’dan itibaren yönetimin
zayıflamaya başladığı Tunus, 1881’de Fransa’nın işgaliyle tamamen elden çıkmıştır. Fransız işgaline karşı Bab-ı Ali’den
yardım istense de, maalesef Osmanlı devleti başka bir çok yerde aynı durumla karşı karşıya olduğu için beklenen
yardımı gönderememiştir. Ancak Tunuslular, Anadolu’da verdiğimiz Milli Mücadelenin aynısını Fransızlara karşı vatan
topraklarının her yerinde ayaklanmalarla, eylemlerle vermiş ve nihayetinde 1956’da yetmiş yıllık sömürgeden kurtulmuş
ve Arap dünyasından farklı olarak demokratik bir cumhuriyet kurmayı başarmışlardır. Tunus’u özgürlüğüne kavuşturan
ilk Cumhurbaşkanı Habib BURGİBA’NIN, Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü örnek alması ve onun yöntemiyle Tunus
devletini şekillendirmesi aslında bir nevi Türkiye Cumhuriyetinin bir benzerinin aynı mücadele yöntemiyle eski Osmanlı
topraklarında tesis edilmesi, Osmanlı bayrağının dalgalandığı toprakların birbirinden kopmadığının göstergesidir. Yine
Beyler döneminden beri kullanılan Tunus Cumhuriyetinin bayrağı ile Türkiye Cumhuriyeti bayrağının küçük bir detay
haricinde aynı olması iki devletin birbirinden ayrı düşmüş aynı ananın evlatları olduğunu göstermektedir. Tunus’u 24 yıl
baskıcı rejimle yöneten Zeynelabidin BEN ALİ’YE karşı 2010 yılında Arap Baharı olarak bilinen halk ayaklanmasının
Tunus’ta başlaması ve başarılı olması Tunusluların dayatmaya, esarete boyun eğmediklerinin en güncel ve açık
örneklerinden biridir. Bu minvalde siz değerli okuyucularımızı Tunusla sadece bayraklarımızdaki küçük ayrıntı kadar
farklı olan kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz, ataları Türk olan çoğu Tunusluyla şeklimiz, yemeğimiz, dillerinde
Türkçeden kalmış kelimelerimiz ve daha nice benzerliklerimizle tanışmanız, merak edip keşfetmeniz için beş yüzyıl
önce başlayan, unutulmaya yüz tutmuş olsa da aslını hala kaybetmemiş mazideki vatandaşlarımızın memleketlerine
tarihi bir yolculuğa çıkarmaya çalıştık.
Son söz olarak, 6 yıldır Tunus’un değişik vilayetlerinde görev yapmış ve hemen hemen Tunus’un tüm
coprafyasını gezmiş, görevini tamamlayıp vatanına dönmesine yaklaşık bir ay kalmış bir Türkçe Öğretmeni olarak
Tunus’ta kendimi hiç yabancı hissetmediğimi belirtmek isterim. Yerel halkla her zaman iç içe yaşadım, konuştukları
dili konuştum, yediklerini yedim, içtiklerini içtim; düğünlerinde, sünnetlerinde, yemek davetlerinde, ev sohbetlerinde,
çarşı, pazar, tren, sokak, resmi dairelerinde bulundum ve Anadoludaki kadar samimi, sıcak misafirperliklerini yaşadım.
Bütün bunlar için kendimi gerçekten bahtiyar addediyorum. Bu tecrübeyi ve güzellikleri kazanmama vesile olan Türkiye
Cumhuriyeti devletime ve okullarında kendimi ülkemdeki kadar rahat hissettiğim dünyalar tatlısı, çalışkan, meraklı,
güler yüzlü, Türk dilini ve kültürünü -özellikle de dizilerini- en az bir Türk kadar bilen, çok özleyeceğim öğrencilerimle
tanışmama olanak sağlayan Tunus Cumhuriyetine de teşekkürü borç biliyorum.
Eğer daha önce Tunus’u bilmeyen ve bir şeyler merak etmeye başlayan okuyucularımız varsa en kısa zamanda
Tunus’u ziyaret etmelerini ve iklimi kadar sıcak insanlarını tanımalarını mutlaka tavsiye ediyorum. Kalın sağlıcakla.
25
24.06.2021 Sousse/ TUNUS
Abdulkerim ALTAN, Türkçe Öğretmeni
AYYILDIZ | 7. Sayı
2021’DE TUNUS UZAYDA
AYYILDIZ | 7. Sayı
BAZI TUNUS TIYATROLARINI
TANIYALIM ...
Muhammed Abid, Tunuslu NASA’da
bir baş makine mühendisi yardımcısı,
“perseverance” 18 Şubat 2021’de ilk kırmızı
gezegen gönderildi NASA tarafından robot
ameliyatide katıldı.
Challenge one :
22 Mart 2021’de Tunus onun ilk uydusu « challenge one » uzayda
attı. İlk Arap ve 6. Afrika’da yerel olarak yapılmış uydu, 100% Tunuslu
üniversitelerden mezun mühendisler tarafından yapıldı.
Bu uydu dunya’da ilk kez bir veri aktarım protokolü « Lora » kullanıyor.
2030’a kadar Tunus 30 diğer uydu uzayda göndermek planlıyor.
Dünyayı uzaydan “challenge one” gönderildi ilk fotoğraf
TUNUSBAĞI
1559 yılında 2. Philip Malta şövalyelerine ve Napoli'nin
genel valisi, trablusgarp ve Cerbe adası karşı bir keşif gezisi yetki
verdi.
Nourshene MASTOURİ
TURISTLER VE KEŞIF VE TARIHI SEVENLER IÇIN GÖRÜLMESI GEREKEN YERLERDIR
KARTACA ARKEOLOJIK TIYATROSU
Uzun yüzyıllar boyunca canavarlar, köleler ve tutsaklar
arasındaki bir güreş arenasından dünyanın en ünlü tiyatrolarından
birine dönüştü. Kartaca arkeolojik tiyatrosu. Tunus başkentinin
kuzey banliyösünde, Kartaca’nın batı köşesinde yer almaktadır.
Akdeniz’e bakan Odeon Yaylası’nın kıyısında, MS 2. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiştir.
Tiyatronun harika bir mimarisi var. Tiyatronun pistleri, onu yer titreşimlerinden koruyan
karmaşık bir bodrum sistemi oluşturur. Tiyatro, hükümdarlar ve lordlar için ayrılmış ön pistler,
insanlar için orta pistler ve köleler için üst pistlerden oluşuyor. Kapasitesi 8.000 seyirciyi aşıyor.
On yıllardır, bu arkeolojik tiyatro, çoğu Tunus ve Arap dünyasının en prestijli festivallerinden biri olan
Uluslararası Kartaca Festivali’nin etkinlikleri kapsamında olmak üzere en büyük müzikal ve tiyatro gösterilerine
ev sahipliği yapma konusunda küresel bir kültürel itibar kazanmaktadır.
TUNUS BELEDIYE TIYATROSU
Tunus Belediye Tiyatrosu, Fransız mühendis "Resplendnd" (tiyatroya "Resplendnd"
can adı verildi) tarafından tasarlanan mimarisi (modern sanat) ile tanımlanır ve 20 Kasım
1902'de hizmete sunulur. Tunus'ta ve dünyada tiyatro sahnesinin devleri tarafından
birçok ünlü oyun sahnelendi. 1992 yılından beri Ulusal Miras Listesi'ne girmiştir.
İçeride beyaz duvarlar ve tavanlar kavisli çizgiler, insan figürleri, hayvanlar, çizimler, doğadan ilham alan formlar
ve altınla kazınmış tarih, salon ve merdiven girişlerini süsleyen lüks mermer sütunlar ve heykellerle bezenmiş.
Birçok dekorasyon ve şeklin ortasında, tiyatro ziyaretçileri tarafından nadiren fark edilen bir çizim, Veli
Mahrez Bin Halaf'ın cami ve mozolesinin bir figürü gizlenir. Tunus şehri belediye meclisinin mimarlardan
sahneye Arap-İslam dokunuşu eklemelerini istediği Avrupa heykelleri arasında
bu figürün varoluş hikayesi, Tunuslular arasında büyük bir ayrıcalığa sahip olan
ve geniş şöhreti ve 13. yüzyıl Hafsi devleti döneminde oynadığı rolün metaforu
olarak "Şehrin Sultanı" lakaplı Mahrez Ben Halaf'ın mozolesinin seçilmesiyle
ortaya çıktı... 1300 kişilik kapasiteye sahiptir.
Yolda çok büyük bir fırtına koptu hem hastalık hem de
susuzluk bu yüzünden birinci ve asıl varış noktası Trablusgrap
değiştirdiler ve Cerba adasın'a doğru yola çıktılar. Cerbaya
varınca bir çiti yapmaya başladılar. O sırada Osmanlı bir filo
piyala paşa kumtanlık altında yola çıktı. 11 Mayıs 1560 Türkler
Cerba adasına yulaştılar Hıristiyan güçlerine sürpriz oldu.
İki taraf arasında savaştan kaç saat sonra Hıristiyan
kadırgalarının yarısı alındı yada denizde battı. Üç ay sonra
garnizon teslim oldu ve piyale paşa 5000 esir İstanbul’a aldı.
Onlarla birlikte bir kaç Tunuslu asma fidelerini bi zafer hatıra
olarak İstanbul’a getirmiş ve oraya diktirmiş ve bu bahçenin
içinde havuz yaptırmış ve bu yüzden bahçenin adı Tunusbağı
bahçesi koydular. O zamanlar İstanbul şehri dışında bir yerdi
ama şimdilik konu dönme dolap sokağı ile Tunusbağı caddesi
arasında bulunduğunu zannediliyor. Bununda Tunusbağı tarihli
hikayesi.
26
Ghada CHNİTİ
EL JEM'DEKI ROMA TIYATROSU
Tunus'taki Mahdiya eyaletinde ve eski zamanlarda (Tisros) olarak
adlandırılan sahil kenti El-Jem'de Afrika'daki en büyük Roma kalıntılarından birini
buluyoruz. 1800 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilmiş ve yaklaşık 35 bin seyirci barındıran büyük Roma
tiyatrosu "El-Jem Amfi Tiyatrosu" dur. Roma İmparatoru II. Gordian tarafından MS 238'de inşa edilmiş, Roma'daki
imparatorluk başkentindeki muadili ile karşılaştırılabilecek büyük bir Roma tiyatrosuydu. Arkeologların ve
tarihçilerin gözünde El-Jem Amfitiyatrosu, en yüksek kalitede bir mimari ve sanat eseri olarak kalmıştır.
Çağlar boyunca amfitiyatro, insanlık tarihinde dönüm noktalarını oluşturan birçok olay yaşandığı için büyük
tarihi olaylara sahne olmuştur. Roma Kolezyumu gibi büyük tiyatrolar
listesine katıldığı için dünyanın en büyük tiyatrolarından biridir. UNESCO
onu 1979'da Dünya Mirası Listesine kaydetti. Bir ölüm sahnesinden bir
yaşam tiyatrosuna ... Jem Tiyatrosu, bir canavar dövüşleri arenası ve kanunu
çiğneyen kölelerin, savaş esirlerinin ve büyük suçluların vücutlarının
parçalandığı kanlı bir tiyatroydu.
Sadece bu tiyatrolara sahip değiliz... Her şehirde bir tiyatro var diyebiliriz, Bizerte, Sussa, Cerbe,
Sfax gibi diğer ünlü amfi tiyatrolar buluyorsunuz ve Tabarka panoramik manzaralı amfi tiyatrosunu
yeniden inşa etti, denizin merkezinde amfitiyatro... Görmek için...
27
Meryem SELLINI
AYYILDIZ | 7. Sayı
TUNUS'TAKİ SALGIN
HASTALIKLARIN TARİHİ
Tunus, eski çağlardan beri salgın hastalıkların farklı dönemlerde yayıldığına tanık oldu.
Bu birçok ölüme, sosyal ve ekonomik krizin yaşanmasına yol açtı. Bu salgın hastalıklardan en
önemlileri : "veba" ve "kolera" dır.
Vali "Abd al-Rahman Ibn al-Habib" döneminde sekizinci yüzyılın ortalarında, "veba"
Tunus'a girdi ve art arda yedi yıl kaldı ve nüfusun büyük bir kısmının ölümüne yol açtı.
Ağlabit döneminde Birinci Ziyadat Allah, Sicilya'yı işgal etmesi için “Esad İbnü'l-Furat" nı
göndermiştir, ama Tunus ordusu bir salgın ve kıtlık ile isabet etti. Bu bela, 828 yazında birçok
asker ve komutanların ölümüne yol açtı, "Esad İbnü'l-Furat" dahil.
1149 yılında, Prens Senhaji "Hassan bin Ali" döneminde, bu felaketler yeniden Tunus'un
başına geldi. "Birinci El-Mustansir Billah" döneminde, ülkede özellikle 1262 yılında doğudan
gelen bir salgın patlak verdi, sultan da isabet etti ve mucizevi bir şekilde kurtuldu.
Aynı dönemde Fransa Kralı "Louis IX", Hristiyanlığı yaymak için Tunus'a girmek
istediğinde ve 1270 yılında büyük bir orduyla Kartaca sahiline indiğinde, kendisi ve ordusu bir
"Tifo" (Typhoide) salgınıyla vuruldu.
"Moors" Tunus'a girdiğinde, 1348'de "veba" ortaya çıktı, bu sefer kuzey "Moğolistan"dan
geliyor. Hazar Denizi'ne, sonra da Konstantinolara, sonra da Akdeniz'e giden ticaret yolunu
takıp etti. 1347'de Massenia'ya Sicilya'da girdi, ardından Napoli, Marsilya ve Funes'e, oradan da
Alexandria'ya, oradan da Tunus'a geldi.
AYYILDIZ | 7. Sayı
Yaklaşık iki yüz yıl sonra, on yedinci yüzyılın
başında, Tunus'ta en tehlikelisi "Bu Rişa" salgını
olan birkaç salgın yayıldı. Ülkenin hükümdarı
"Osman Bey" bu salgına direnmeye çalıştı,
hastaları kabul etmek için özel dükkanlar inşa
etmek. 1689 kışında "Muhammed bin Murad"ın
hükümdarlığı sırasında, veba ülkeyi işgal etti,
sekiz ay sürdü ve 80.000 kişi öldü.
On sekizinci yüzyılın başında, Tunus
ülkesi başka ülkelerden gelen gemiler tarafından bir veba salgınıyla yeniden yaralandı. Önce
Trablus'tan Tunus'un güneyine girdi ve sonra başkente ulaştı, üç yıl kaldı ve kurban sayısı
40.000 kişiye ulaştı.
1721-1722 yılları arasında Hüseyin Bin Ali, etkilenen bölgelerden gelen gemilere katı bir
karantina uyguladı. Tunus'taki ilk karantina olarak kabul edilir, ancak tüm Arap Mağrip'te.
1755'te bu karantina, Doğu Cezayir ile Batı Tunus arasındaki kara yollarında uygulandı.
Tunus, 1705'ten 1784'e kadar veba yok oldu. Komşu ülkeler ise böyle bir dönem yaşamadı.
Haziran 1784'te veba yeniden Tunus'a girdi ve uzun ateşkes (yaklaşık 80 yıl) sona erdi.
Veba, 150 hacı taşıyan bir Fransız gemisiyle şehre girdi. Bu gemi vebanın hüküm sürdüğü
İskenderiye'den geçti. Ölü sayısı arttı : Başkentte günde ortalama 90 vaka ve ülkenin diğer
bölgelerinde 300 vaka. "Hammuda Paşa", bu salgına karşı çeşitli önleyici tedbirler aldı.
Örnekler verebiliriz : Vebanın ölü kıyafetlerini ve evi mobilyalarını yakmak, Tunus şehrinin
mezarlıklarına ölülerin gömülmesinin önlenmesi, mezarların derinliğindeki artış... Ülkenin
şeyhleri bu önlemleri reddetti. Çünkü onlara göre, Tanrı'nın hükmüne ve kaderine itiraz ediyor.
Bu da iki farklı görüşün ortaya çıkmasının alanı açtı : İlk görüş, salgını Tanrı'dan bir hüküm
olarak gören muhafazakar taraftır, bu nedenle kişi bununla yüzleşmemelidir. İkinci görüş ise
merkezi otorite ve onun modernleşme eğilimi ile temsil edilmektedir.
1818 yazında, vebanın tekrar geri dönüp iki yıl sürmesiyle Tunus büyük bir felaket yaşadı.
Başkentin yaklaşık 30.000 sakini bundan öldü. Ağustos 1820'de, salgın tamamen geçti.
Sultan Al-Hafsi "Al-Mutavakel Ala Allah V" hükümdarlığı sırasında, Tunus'ta salgın 1444
- 1453 yılları arasında dört kere yayıldı. Ölü sayısı özellikle dördüncü seferde arttı. Ölenlerin
sayısının günde 1000'e ulaşması ve toplamda 400.000'in ölmesi muhtemeldir, resmî defterlere
kayıtlı olmayan ölüleri saymamak, Bu olayların çağdaş tarihçisi İbn Ebî Dinar'a göre. Sultan
ülkeyi başkentten kaçtı ve uzun süre uzak kaldı. Bazı ihtiyarlar ve vatandaşlar bu hastalığın
ülkedeki ahlaki bozulma ve yaygın yolsuzluktan kaynaklandığına inandılar.
On beşinci yüzyılın doksanlı yıllarının ortalarında, çelişkili haberler diyor : Ülkenin
sultanı "Abu Zakaria Yahya" veya oğlu "Abu Yahya Zakariya" vebadan öldü. "Muhammed el-
Arusi el-Matvi"ye göre “Hafsid Sultanlığı” kitabında bu karışıklık meydana geldi, çünkü o
dönemde çok sayıda tarihçi ve tanık da vebadan öldü.
28
"Ahmed Bey" döneminde, 1849 yılında, yani
yaklaşık 30 yıl sonra, Ülkede kolera adında yeni bir
salgın yayıldı. Şeyh "Sidi Ibrahim Al-Riahi" dahil on
binlerce kişi hayatı kaybetti. Temmuz 1856'da kolera
tekrar geri döndü. Trablus'tan Cerbe'ye girdi ve
ardından ülke geneline yayıldı, 6000 Tunuslu öldü.
"Muhammed Sadik Bey" döneminde Tunus
Krallığı iflas ve ekonomik çöküşe girmiştir. Kıtlık ve
yüksek fiyatlara ek olarak kolera ve tifo ateşi yayıldı.
Bu, bazı tarihçilere göre, nüfusun yaklaşık üçte iki
oranında azalmasına yol açtı.
29
BOUTHAİNA CHAMMAKHİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
Bakteriyolojihane_i şâhâne:
Osmanlı'dan kalan bilimsel miras
Salgın bulaşık ve ölüm vakası arttığından dolayı tathiriye ve tanzifiye (dezenfeksiyon) icrasi başlamıştır
Ve bu hususta fetva alınarak Karantina ilan edilip tahaffuzhaneler kurulmuştur!
Aslında 19.yüzyılın Osmanlı topraklarındaki insanların tüm bu şahit olduğu koşular ne ilk defa
yaşanmıştır ne son defa yaşanılacaktır.
Tarihin hadiseleri tetkik edilirse, Insanı muhtelif
dönemlerde ve coğrafi mekanlarda çeşitli doğal afetlerle ve
vebalarla birden bire karşılaşmıştır. Bu sebeple insanlar bu
unsurların gizemlerini, etkenlerini ve yayılmarını anlamaya
çalıştıkça bu konuda bilgi sahibi olup adım adım bilinçlenmektedir.
Osmanlı imparatorluğunda da özellikle 19.yüzyılda
büyük bulaşıcı hastalıklar (kuduz çiçek kolera vb) görülmeye
başladığından beri bu dönem hem zor hem korkuç olmuştur.
Bu sebeple Sultan 2. Abdulhamit döneminde araştırma,
kolera salgınını kontrol altına almak ve durumu teşhis etmek
amacıyla tanınmış Fransiz bakteriyolog Dr. Loui Pasteur’den bir
bakteriyoloji uzmanı olarak aday göstermeyi istenmiştir.
Bakteri bilimi kurumu
Bakteryolojihane-i Şahane’nin
Niaşantaş binası.
Pastör tarafından iktirah edilen Dr. André Chantemsse 1893’te Türkiye’ye gelişinin ardından
Istanbul'un kirli suları, kusurlu yıpranmış kanalizasyon sistemi ve tethiriyenin (dezenfeksiyon) ıcratlarını
önemi bilinmediğinden dolayı kolera'ya yol açtığnı keşfetmiştir.
Dr. Chantemesse Mekteb-i Tıbbiye’de Dr. Zoeros Paşa'nın 1887’de kurduğu laboratuvarda, yaptığı
araştırmanın sonuçlarına göre, meydana çıkan kolera tüm Osmanlı topraklarına yayılmasını engellemek ve
içme sularını dikatlice tahlil etmek için bir kaç tedbirleri tavsiye edip ayrı bir biyolojihane kurmasını acil bir
ihtiyaç olarak göstermiştir.
AYYILDIZ | 7. Sayı
Bakteriyolojihane değişiklikleri
1895 yılında kuspalazı aşısının hazırlanması için eski
bina yeterli olmadından dolayı Bakteriyolojihane-i şahane
Nişantaşı’ya taşınmıştır.
Binanın içerisinde Laburatvar, müdür odası, büro,
kitaplık, laburatvar, kuspalazı seromun hazırlanması için bölüm,
sınıf, öğrenciler için laburatvarlar ve etüv odası bulunmaktaydı.
Dışında ise deney hayvanlarını yetiştirme dairesi mevcuttur.
Bilim araştırma kurumu Çemberlitaş’ta Yorgancıbaşı
Konağı'na nakledilerek ismini Bakteriolojhane-i Osmani’ye
değiştirilmeden evvel 1901 yılında hayvan incelenmesi
nedeniyle Bakteriolojihane'deki veteriner bölümü Sultanahmet'te
Bakteriyolojihane-i Baytari adıyla bir binaya ayrılmıştır.
Çemberlitaş’taki Bakteriyolojihane-i
Osmani’nin binasının son hali.
Bunun yanında 1931 yılından itibaren kurum merkezi Ankara’da hizmet etmiştir. Nitekim
Bakteriyolojihane-i Şahane’ye çok sayıda değişiklik geçirmiştir.
Geçmişte vurulan damgalar
Tarihin hafızasında yer alan Dr. Chantamesse, Dr. Maurice Nicole, Dr Paul louis simond, Dr Mustafa
Adil Şehzadebasi, Bahriyeli Kaymakam Nuri, Kaymakam Ziya, Solkolagası Rıfat, Dr. Kemal Muhtar, Dr.
Ziyaeddin Seyfullah, Dr. Refik Güran, Dr.hsan Sami, Osman Nuri ve Rafael Asseo Beyler vb araştırmacılar
Bakteriolojihane-i Şahane’de yaptığı araştırmalarının sayesinde her biri bir dönemde damga vurmuştur.
Salgınlar ve bulaşıcı hastalıklarala savaşma yolculuğunda bu yabancı ve Türk parlak simalar
bakteriyolojik tetkik yapmayı, su bakteriyolojisini anatomo-patolojik araştırmayı, bakteriyologlar yetistirmeyi
ve kolera,tifo, tetanos, veba, dizanteri gonokok ve difteri (kuspalazı) serumları hazırlamayı başarmasıyla
binlerce kişin, hayatını onlara borçludur.
Kisacası Osmanlı imparatorluğu devletin siyasi ekonomi sosyal işlerine önemsemesinin yanında
bilim dünyasına katılarak nesilden nesile aktarılan ilmî eserler bırakmıştır.
Aynı yılda Padişahın emriyle "Bakteryolojihane-i Şahane" ismi alınarak ilk Osmanlı bilimsel araştırma
kurumu inşa edilmeye başlanmiştir. Ancak binanın yapımı
tamamlanıncaya kadar su analizleri ve çalışmaları Mektebe-i
Tıbbiye-i Şahane'nin laboratvarında yapılmaya devam etmiştir.
Bakteryolojihane
O zamanlarda Fransadan gelen Dr. Maurice Nikole kurumun
başına getirilince Demirkapı Askeri Tıbbiye Mektebi bahçesinde
Nisan 1894 tarihinde yapılan binada bilimsel araştırma ve ders
vererek bakteriyologlar yetiştirme görevine başlamıştır.
Aslında kurumun açılımı gerçekleşmesinden sonra tıbbi aletlerin
Paris’ten sipariş edilip tüm gereken malzemeler için 214.272 kuruş
sarf edilmiştir.
Dr. Louis Simond Bakteriyolojihane’ deki
laboratvarında çalışırken ve elyazısı ile
Bakteryolojihane-i Şahane’nin görevleri.
Çemberlitaş’ta açılan yeni Bakteriyolojihane-i
Osmani, Ortada Müdür Dr. Louis Simond ve
yardımcıları, solunda : Dr Ziya Seyfullah, sağında
: Dr Rifat Muhtar Beyler.
Rowa HAJJİ
30
31
AYYILDIZ | 7. Sayı
Tunuslu Türkçe Sevdalılarına
SORDUK
SORU : Türkiye'ye gitme fırsatınız olursa, orada nasıl planlar
yapacaksınız, ve hangi şehirleri ziyaret edeceksiniz ?
Türkiye güzel bir ülke. Tarihi parlak olaylar ve başarılarla doludur. Üstelik
bu ülkede çok güzel yerler var. Bir gün ziyaret etme şansım olsaydı gezilecek çok yer
var. Her şeyden önce İstanbul’u ziyaret etmek istiyorum. Oraya gideceğim zaman
Sultan Ahmet Camii olarak da bilinen mavi camiyi ziyaret edeceğim. Beyoğlu ve
Galata, gece hayatı ve eğlence açısından popüler alanlardır. Etkileyici mimarisi,
tarihi mekanları, yemekleri, alışverişi, gece hayatı ve egzotik atmosferi deyince
İstanbul demektir. Benim için dünyanın en sevdiğim yerlerinden biridir. Bir diğer
önemli bölge var o da Nevşehi'dir, günümüzün turistik atraksiyonları, gökdelenleri
ve alışveriş merkezleri ile tanınır. Ayrıca, Türkiye'de ziyaret etmek istediğim
yerlerden biri olan Bodrum. Tapınaklar, heykeller, döşeli sokaklar ve Anıt Mezar,
Bodrum'u Antik Dünyanın Yedi Harikasından biri yapar. Yaz aylarında ziyaret
edilmesi en çok tavsiye edilen yer Antalya'dır. Plajları çok muhteşem
ve temiz. Beyaz kumları, su sporları, tatil köyleri ve restoranları ile
bilinir. Son olarak, Türkiye güzel bir ayrıcalıktır. Keşke bir gün onu
ziyaret etme, güzel şehirlerinin tadını çıkarma ve tertemiz güzel
kumsallarında yüzebilme şansım olsaydı.
AHLEM
CHEBBI
SORU: Türkiye'de yaşacak olsanız, hangi şehriyi seçersiniz ve neden?
Seçeceğiniz şehirdeki en meşhur yemeğinin tarifi kısaca yazabilir misiniz?
Türkiye güzel ve harika bir ülke. En sevdiğim yerlerden biri şüphesiz İstanbul.
İstanbul ve güzelliğinin büyüsü ile tanışmam ilk Türk pembe dizilerinden geçti. İkincisi,
internetteki araştırmam yoluyla, çünkü henüz ziyaret etmedim. İstanbul hakkında en
sevdiğim şey, üç seviyedeki zenginliği, dini, kültürel ve turistik. Birinci, dini: İstanbul'a
olan hayranlığım Sultan Ahmed Camii'nde yatıyor. Eski bir cami. Duvarlarının rengini,
mimarisinin mavi rengiyle ayrılan Sidi Bu Said olan Tunus'ta güzel bir yer ile paylaştığı
için özel bir karaktere sahiptir. İkinci, kültürel : Kalbimde en sevdiğim yerlerden biri
de Dolmabahçe Sarayı. Çok büyük ve lüks bir saray. Çekici bir zarafete sahip olup en
önemli özelliği, bu köprüde bir bardak çay içebileceğiniz Boğaz Köprüsü manzarasıdır.
Üçüncü, turistik : İstanbul, Tunus için en ünlü turizm yeridir. Kültürel yakınlık göz
önüne alındığında, Türkiye'ye, özellikle İstanbul'a seyahat için vize veya karmaşık
prosedürler de yoktur. Sonuçta sevdiğim en meşhur yemeklerden biri
baklava ve künefe olsa da yöntem kolay yapılsa da özellikle krema,
fıstık, knafeh hamur ve baldan oluşan kunafa ama İstanbul'daki
lezzetleri en iyisi, özellikle Boğaziçi Köprüsü'nde çay ile.
ASMA
TRABELSI
32
AYYILDIZ | 7. Sayı
SORU : Türkiye ya da Türkçe ilk nerede duydunuz ? Ve Türkiye
hakkında ilk bildiğiniz ve ilginiz çeken şeyler nelerdir ?
2012'de kocam Türkiye'ye gitti ve İstanbul'u ve bazı
Türkçe kelimeleri tanıdı. 2013'te diziyi (Ötesiz insanlar) izledim
ve oyuncuların performansını ve verdiği mesajı beğendim.
Ardından 2014'ten 2018'e beş sezonluk diziyi (Diriliş Erturgul)
takip ettim. Şimdi "Kuruluş Osman" izliyorum.
Türkiye'den ilk ilgimi çeken şeylerden biri şuydu: Devletin
kuruluş tarihi. Selçuklu devleti ve Osmanlı devleti hakkında
birçok tarihi kitap okudum. MS 17. yüzyılda Osmanlı Devleti,
okullar inşa ederek, bilim ve bilim adamlarına önem vererek
Tunus ülkemize olumlu bir etki yaptı. Şimdiki
zamanımıza gelince, bize ulaşan giysi, ayakkabı ve
çanta imalatında gösterilen ustalığı ve resimlerle
gördüğüm güzel doğayı seviyorum.
SORU : Tunus ve Türkiye arasındaki
ortak noktalar çok, siz onlardan 5 tane
söyleyebilir misiniz ?
Ne kadar farklı kıtalar ve halklar olursa olsun,
her zaman birçok ortak nokta buluyoruz. Tunus ile
Türkiye arasında pek çok benzerlik var, bunlardan
ilki din. Her iki halk da İslam'ı benimsiyor. Ayrıca,
İki ülkede de aynı gelenek vardır misal bir yolcunun
arkasına su dökmek gibi. Aynı Zamanda, Her iki ülke de
baklava gibi tatlıları ile meşhurdur. Son olarak, her
iki halk de özellikle diğer ülkelerden gelen
yabancılar için büyük cömertlikleriyle
tanınırlar.
AYA
BRIKI
SOUMAYA
KHACHTELI
SORU : Biliyoruz ki Türkiye'deki en sevdiğiniz
şehir Eskişehir'dir. Bu şehirde sizin ilginiz çeken şey nedir
ve sizin için diğer ülkelerin ne farkı vardır ?
Bir çok insan bana sordu Eskişehir neden bu kadar
seviyorum?
Genelde insanlar İstanbul'u güzel ve ünlü bir şehir olduğu seviyor
ama ben Eskişehir'i yaşanacak en güzel şehir buluyorum. Eskişehir,
Türkiye kuzeybatıda, Anadolu'da Porsuk Nehri üzerinde yer
almaktadır. Eskişehir, Anadolu üniversitesi gibi dünyaca ünlü
birçok üniversiten varlığından dolayı bir öğrenci şehri olarak da
bilinir. "Sazova Bilim Eskişehir kültür ve sanat parkı" Bu bahçede
Disney saraylarını andıran çok güzel bir saray var. Şehsen ben de
büyüleyici yaşil doğa alanlarıyla Eskişehir'i
seviyorum. Umarım bu şehir olan aşkım
hakkında sorunuzu cevaplamışımdır.
Umarım bir gün birlikte ziyaret ederiz.
FATMA
NAJAH
33
SORU : Neden ya da nasıl Türkçe
öğrenmeyi başladınız ?
Türkçe öğrenmeyi dört
yıl önce başladım. Aslında
Türkçe ile hikayem Türk
dizilerle başladı. "Gümüş"
izlediğim ilk dizisiydi.
Zamanla dili sevmeyi
başladım. Bu yüzden, Türkçe
kurs almayı karar verdim. Tam
öğrenince Türkiye'ye ziyâret
etmeyi planlıyorum çünkü
diziler sayesinde şehirleri,
kültürü, yemeği ve âdetleri
çok beğendim.
NESRIN
BOUHALLI
SORU : Kendi memleketinizde
görülmesi gereken yerler ve en
meşhur yemekler nedir ?
NEAPOLİS
“KÜÇÜK CENNET”
: Nabel şehri, Kabile
anavatanının Güney
kesiminin kıyısında,
Tunus’un kuzeydoğusunda
yer almaktadır. Kabile anavatanı, Tunus
ve Akdeniz havzası tarihinde önemli bir
yere sahiptir ve şehilerinin ve kırsalının
refahı, aşağıdakiler de dahil olmak üzere
çeşitli faktörlerden kaynaklanmktadır.
Aferika ve Avrupa’ya birbirine bağlayan
aktif ticari yollara bakan mükemmel
konum “sicilya, kabile anavatanından
yaklaşık 140 km uzaklıktadı” / Kıyı şeridi
balık bakımından zengindir ve çeşit
turunçgiller var, “portakal, limon, zeytin
ve üzüm bağlarının yetiştirilmesi ile
bilinir”, tarımsal faaliyete uygun doğal
ortam / İlkbaharda portakal çiçeklerin
damlatması / İspanyol “Moresk”Arapların
ortaya çıkışıyla on yedinci yüzyıldan beri “
harissa” ile ünlüdür / Çömlekçilik/Nakış/
Bakır Endüstrisi/Paspas imalatı/Tatlılar.
BESMA BEN
NEJMA
AYYILDIZ | 7. Sayı
Ruhumuza Dokunan
Türk Dizileri
Bir gün hayat dersi vereceğini hiç düşünmemiştim.
İki yıl önce, "Hercai" adlı bir Türk dizisini izlemeye başladım.
Başından beri onu takip ettim. Ama yavaş yavaş fark ettim ki Türk
dili için bir tutku doğdu. Türkçe’ye aşkımı Hercai dizisiyle başladı.
Önce, hiç düşünmedim ki bir dizi Türk dilini konuşmayı seçtim,
Önce, hiç düşünmedim ki bir dizi beni aşık ediyor Türkçe’ye. Ama
sonra, Hercai dizi sayesinde, Türkçe benim favorim oluyor. Türkçe
çok geniş bir dil olduğunu keşfettim, bu yüzden, Türkçe’ye aşkımı
büyüyor.
Aslında, "Sümeyye Koç"un ünlü romanından esinlenen
bir dizidir. Aslında dizi genç bir adamın hikayesini anlatıyor
"Miran", çocukluğunu korkunç bir şekilde yaşayan "Miran" intikamla büyüdü. Gençliğini, ailesinin
ölümünden kendisinin sorumlu olduğuna inandı, ailenin yanında intikam anını beklemeye adayan.
Diğer ailenin kızı ile evlenmeye zorlandı büyükannesinin intikam arzusuyla hareket eden. Bu kız
onun adı "Reyan". Ve intikam almak için evliliğinin ertesi günü onu terk etti. Ama onu şaşırttı, ona
deli gibi aşık oldu. Daha sonra, tüm dünyanın aktardığı büyük bir aşk hikayesinin doğmasına neden
olan hatalı bir intikam hikayesine tanık oluyoruz ve Mardin'in en güzel bölgelerinden birinde yer
alır.
Bence, bu diziyi cok seviyorum çünkü o çok muhteşem bir dizi. Gösteri beni en çok cezbeden
şey, aşkın gücünü görmemdi. Aslında, Aşk "Miran" ve "Reyan" 'ı dönüştürdü, onlar için, intikam
yok çünkü Aşk ve mucize var. En önemlisi bu diziden herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini öğrendim.
Sadece bu şansı hak etmelisin. Nitekim onu bıraktıktan sonra "Reyan" yine de Miran'a ikinci bir
şans verdi. Bu Aşık "Miran" bu şansı gerçekten hak ettiğini kanıtladı. Ona sevgisini verdi ve ona
hayatların en güzelini ona söz verdi. Yani Reyan pişman olmadı. Ona inandı, ona olan aşkına inandı.
Bunu izlemek beni ikinci şansa inandırdı.
Ayrıca dizinin yönetmenliği ve yapımı muhteşemdi, ve aktörler
ve aktrisler uyumlu ve yetenekliydi. Onun için, dizi büyük başarı elde
etti. "Hercaii" dünyayı dolaştı ve Tunus'a geliyor. Diziyi ilginç buluyorum
çünkü onun sayesinde güzelce bir çok şey öğrendim. Bana gerçekten
birkaç hayat dersi verdi ve hayatımı olumlu
yönde etkiledi. "Reyan" ve "Miran" 'ın aşkı her
yerde. Bu iki sevgili, onları gerçekten iki efsane
olarak görüyorum. Bana öyle geliyor ki dizi
bir cesaret ve fedakarlık okulu oldu. "Reyan"
rolünü kusursuz bir şekilde canlandıran en tatlı
oyuncu "Ebru Şahin"'den tatlılığı ve duyarlılığı
öğrendim. Ona ve aşk ve Allah’ımın gücüne
inandı, mucizeler yaratabilir.
34
Bizi mutlu eden küçük şeyler Reyan bana
da öğretti. O ruhun ve kalbin saflığını temsil
AYYILDIZ | 7. Sayı
eder."Miran" hayat dersleri vermeyi başardı. O da aşk duygularını
göstermeyi ve suç ve üzüntü başardı. "Miran" bana hatalarından nasıl
ders çıkaracağımı öğretti. Aslında, o çaba göstermeyi bırakmadı onu
mutlu etmek için. Ayrıca, her zaman tutkusu ve görevi arasında kalan
insanın durumunu mükemmel bir şekilde tercüme etmeyi başardı.
Rolü çok iyi oynadı, bu yeteneği için gerçekten tebrik ediyorum.
Üstelik böyle bir intikamın bir gün onu aşık kahramanın eşsiz sembolü
yapacağını kimse düşünmezdi. Bu çifte teşekkür
ediyorum, intikam ateşinin biraz sevgiyle açıldığını
öğrendim. Nefretin ardından aşk geleceğini ve en
kötüsünden sonra en iyisinin geleceğini de öğrendim.
Zamanla güvenin kazandığını da ve bazen ikinci bir
şans verdiğimiz için pişmanlık duymayız öğrendim.
Aşkın asil bir duygu olduğunu biliyordum. Bu
olduğunu çok güzel bir şey biliyordum. Diziye aşık
oldum, ve oyuncular benim ailem oldu. Hatta benim
mutlu sebebidir. Türk memleketinin mirasını ve
güzelliğini keşfetme şansı buldum, bu dizi Teşekkürler,
çünkü dizi ülkenin en güzel bölgelerinden birinde geçiyor. Bence,
Mardin çok güzel… Yakından görebildim, bu bölgenin güzelliğini
yakından görebildim. Ayrıca, mimarisi konağı sevdim, özellikle «Umut
Konağı». O harika bir Konak. Onu çok sevdim. Böylece, bu dizi sayesinde
yeni bir kültür, yeni bir ülke keşfettim ve özellikle kendimi keşfettim.
"Reyan" ve "Miran" karakterleri sayesinde, nereye gidersek
gidelim umut ve sevginin var olduğunu öğrendim. Kendi kendilerine dedikleri zaman
hep haklıydılar :"Çünkü umut var". Şimdi hercai dizisi bitti ama bu
dizi hep hafızamda ve kalbimde kalacak. Hercai dizisi yok artık ama
Reyan ve Miran hala var.
Sizi çok
seviyorum
Sevgili Miran : "Akın Akınözü" ve Reyan "Ebru Şahin" çok uzaktan
teşekkür ederim çünkü siz hayatımın bir parçası oldunuz. Bana
sevgi ve sabırla ilham veren iki efsane sonsuza kadar kalacaksınız.
Her zaman tarih tarafından hatırlanacaksınız çünkü siz aşıkların
sembolleri olacaksiniz. Sizi temin ederim güzelliğiniz ve iyiliğinizle
tüm dünyayı dolaşmayı gerçekten başardınız. Aşkın olduğu yerde
kötülüğe yer olmayacağını ispatladınız. Size hayranlığımı ve sevgimi
dünyanın öbür ucundan gönderiyorum.
Amira SDİRİ
Bir gün Türkçeye aşık olacağımı düşünmedim. Ama 2016'da bir gün "Medcezir" adlı bir
Türk dizisi izlemeye başladım, ve özellikle Serenay SARIKAYA ve Çağatay UKUSOY olmak üzere
oyunculara aşık oldum. O andan itibaren daha fazla izlemeye başladım ve ne kadar çok izlersem
o kadar çok keşfetmek isterim. Aslında kültürleri, özellikle Türkler için kahvaltının önemi, modası
hakkında pek çok şey öğrendim ve Türkiye'nin ne kadar güzel olduğunu fark ettim, bu yüzden
Türkçe öğrenmeye karar verdim.
35
Safa BARGAOUİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
Aılenın
önemi
Bir gün televizyonda bir program
seyrettim konusu “Anne ve babanın
doğruluğu”ydu. İşte o zaman bu konu hakkında
bir sürü şeyler yazmayı karar verdim. Benim
tarafımdan annem ve babamın varlığını ne kadar
önemli ve değerli benim hayatımda göstermek
istedim. Tabii ki söyleyeceklerimi onların bizim
için ki fedakarlıkları çok iyi anlatmaz ve az
kalır. Ama o sözler aracılığıyla ne kadar onları
seviyorum anlayabilirsiniz ve sanırım herkes bu
hissettiklerimi paylaşıyor.
Bu konuda iki ayrı şeyden bahsedeceğim
ben, daha doğrusu iki ayrı dünya ama o
iki dünya aynı konuya aittir o da “Aile”.
Doğduğumuz günden itibaren,
her gittiğimiz yer, her attığımız adım, her
konuştuğumuz kelime yanımızda unutulmaz
insanlar bulurduk. Tanıdık yüzler. Mükemmel
yüzler. Ana ve babanın yüzleridir. Bizim ilk hayat
rehberidir. Bizim ilk ve son memnuniyet, zevk
ve mutluluktur. Anneler ve babalar bir pırlanta
parçası gibi bizim hayatımızda, her gittiğimiz yer
parlıyor ve bizim yollarımızı açılıyor ve aydınlıyor.
Onlar Allah'tan güzel ve değerli bir hediyedir.
36
Annelerimiz ve babalarımız dünyaya
geldiğimiz andan beri bizi gözlerini gibi
bakıyorlardı. Bizi kurtarmak için risk atıyorlardı.
İlk attığımız adım neşeli ve mutlu oldular.
İlk konuştuğumuz an heyecanlandılar ve ilk
düştüğümüz an hemen koşup bizi kaldırdılar.
Bizimle gülüyorlar ve bizimle ağlıyorlar. En zor
anlarımızda bizim yanımızda kalıyorlar, bize
destek oluyorlar ve hep tavsiye ediyorlar. Onlar
gecelerimizin ayıdır ve sabahlarımızın güneşidir.
Acı çektiğimiz zaman acımızı ve derdimizi
bizimle paylaşıyorlar ve mutlu olduğumuz
zaman mutluluğumuzu bizimle de paylaşıyorlar.
Bazı insanlar ebeveynlerine,
maalesef, önemi vermiyorlar. Sürekli onlara
küfür ediyorlar, bağırıyorlar ve saygısızlıkla
davranıyorlar. Hatta bazılarından, anneleri ve
babaları bile dövüyorlar. Aslında, bir gerçek
hikaye varmış ”iki adam varmış annesiyle
yaşıyorlarmış ve onlar çok fakirmişler. Bir
gün yurt dışına kaçmak için annesinden para
istemişler, hem de zorbalıkla, ama o zavallı
kadının o kadar çok parası yokmuş. Zaten
kötü hallerde yaşıyorlarmış. İşte o an, onlara
durumunu anlatınca, annesi yalan söylemiş
sanmışlar, ona çok kızmışlar ve kötü bir şekilde
annesini öldürmüşler. Sonra kadının bıraktığı
parasından ne çalmışsa çalmışlar ve kaçmışlar.
Polis, cinayet yerine gelince o masum kadın
kanlarda bulmuşlar ve onun vücudunda çok
bıçak izileri fark etmişler. Onun vücudundan
birçok yerinden kan kanıyormuş ama o
kadının zalim oğullarının kaçak halleri çok
fazla sürmemiş ve polis hemen işini yapmışlar
ve onları yakalamışlar. Sonu şöyle ki, Kadın
AYYILDIZ | 7. Sayı
gömüp gitmiş, onlar hapishaneye girmişler ve
hedeflerine yetişememişler. Ne paranın bir
faydası olmuş ne de annesinin rızasını almışlar.
Onların hayatındaki en güzel kadını sonsuza
kadar kaybetmişler.
Bazı insanlar da onların yetiştiren iki
kişinden kurtulmak için elinden geleni yapıyorlar
çünkü insan büyüyünce bazı şeyleri unutmaya
başlıyor, daha hassesli oluyor ve eskiden
daha fazla yardıma ve bakıma ihtiyacı var
oluyor. Ve o tür insanlar annesi ya da babası
ya da ikisi büyük ve ağır bir yük olduğunu
zannedince hemen onları yetimhaneye
atıyorlar. Maalesef, bu zamanlarımızdaki öyle
kalpsiz ve vicdansız insanlarla yaşıyoruz.
Nasıl, hasta olunca, gecelerde senin
yanında duran kadını kolayca unutuyorsun?
Nasıl senin için, geleceğin için ve mutluluğun için
çalışan ve para getiren adamı unutabiliyorsun
ve kıyabiliyorsun ? haksızlık olmuyor mu ?
benim için annem ve babamsız yaşayamıyorum,
mahvoluyorum, hayatımın bir tadı yok oluyor
çünkü. Ailenin çevresinde bazı sıkıntılar
yaşanabilir, belki de bazı anlaşmazlıklar da
olabilir ama herkesin başına öyle şeyler gelebilir.
Hayat böyle sonuçta, bazen sorunlu ve bazen
huzurlu ama annelerimizden ve babalarımızdan
kolay kolay vazgeçemeyiz.
Bazı insanlar da bu konuda büyük
sıkıntılar yaşıyorlar. Bu insanlar ne ananın
sevgisi hissedebiliyorlar ne de babanın apsisi
bilebiliyorlar. Hayat onların için çok zor çünkü
37
ailesiz, sevgisiz ve rehberliksiz büyüdüler.
“Yetim insanlardan bahsediyorum”. Bizim ilk
doğduğumuz andan büyümüze kadar bize
hayat rehberi lazımdır. Yanımızda güvendiğimiz
kişiler lazımdır bize doğru ve yanlış şeyleri
göstermek için. İşte o yetim insanlar bütün
bunlarından mahrumdur. Ailenin sıcaklığının
dışında yaşayamaz ki insan.
Biz, bir kere, düşündük mü hiç ? Eve
döndüğümüz zaman tepkimiz nasıl olacaktı eksik
bir şey fark edince? Mesela, eğer yemeğimiz
hala pişmediyse annelerimize hemen kızıyoruz
ve bağırıyoruz, odaya girince ve her şeyi hala
düzenlenmediği görünce onları azarlıyoruz. Ama
diğer tarafa bakınca, belki yanlış olduğumuz
anlardık ve içinde yaşadığımız kutsama Allah’a
şükür ederdik.
Bir yetim çocuk, yüzde seksen tahmin
edebiliyorum, ki aklında sahte bir aile koruyor
sırf mutlu olmak için ve büyüyünce diyor ki
“ keşke eve gelince annemi ve babamı beni
bekliyorlardı bulsaydım, keşke zor anlarımda o
iki güçlü el tutsaydı beni düşmemekten, keşke
benim de bir aile olsaydı bütün sorunlarımı
birlikte çözeseydik. Güçsüzlüğüme ve
umutsuzluğuma yeni bir umut verseydi ve bana,
hayatta, yardımcı olsaydı.”
Şimdi o bütün acıları hissedemiyoruz
çünkü öyle kötü bir şey daha önce düşmedi
başımıza, daha önce hissetmemiştik ama
eğer ailemizden birini kaybediyoruz işte o an o
acıyı anlardık, ve o kişinin değerini ve önemini
anlardık.
Sonuçlanmak için, bir yazı ve oyuncu
varmış adı” Michael Andrew Fox” demiş ki ” Aile
sadece tek önemli bir şey değil, aile herşeydir.”
Tüm takdir ve sevgiyle...
Oumayma BEN MRAD
AYYILDIZ | 7. Sayı
AYYILDIZ | 7. Sayı
KADIN
Kadının olmadığı bir dünya, göz bebeksiz bir göz, çiçeksiz bir bahçe, ışınsız güneş gibi. Kadın
annedir, eş, sevgili, arkadaş, kız kardeş, yol arkadaşı, mekanın ışığı ve her evin ve ailenin temelidir.
Kadın olmadan önce tüm haklara sahip olması gereken bir insandır. Kadınlar anıların kokusudur
ve her toplumun yarısıdır.
Kadınlar, medeniyetlerin gelişmesinin ve yükselişinin temeli ve toplumların refah ve
gücünün sebebidir. Kadının toplumdaki önemi inkar edilemez. Gelecek neslin inşa edilmesinde ve
beslenmesinde önemli bir role sahiptir. Etrafındakiler için enerji ve güven ile parlayan bir mücevher
gibidir. Aslında aile başarısı için anneye bağlıdır.
Orta çağda insanların kadın hakkında tek bir fikri vardı ; yani, ev işlerini kontrol etmek ve
çocukları yönetmek için doğmuşlardır. Ancak günümüz dünyasında, gelişmek ve parlamak için
yeni kapılar açan kadınlar yerini aldı. Kadının rolü sadece dengeli ve sağlıklı bir aile yaratmakla
ilgili değildi.
Bankalar, hastaneler, havayolları, okullar gibi hizmet sektörüyle de giriyorlar ve kendi işlerini
kurmakla ilgilenmeye başardılar. Kendi alanlarında mükemmel sonuçlar sağlıyorlar. Güvenlik
hizmetlerine de aktif olarak katılıyorlar : askeri, polis, donanma gibi. Tüm bu hizmetler toplumu
bir sonraki seviyeye taşıyorlar. Birçok hükümet veya özel alanda aktif oldular.
Kadınların güçlendirilmesi, toplumun genel gelişimi için anahtar terimlerden biridir.
Toplumun büyümesinin sürdürülmesine yardımcı oluyor ve ulusların geleceğini şekillendiriyor.
O bir doktor, mühendis, avukat, yazar, öğretmen ... ve çalışan kadının sahip olduğu zeka ve
dayanıklılık nedeniyle çoğu zaman erkeği geride bırakıyorlar. Kadının toplumdaki statüsü her
geçen gün artıyor. Dünyadaki tüm önemli pozisyonlar ulaşmaya başardılar.
Bir kadının varlığını herkes takdir etmeli. Toplumun başarısı ve gelişimi için en önemli
motivasyonlardan biridir. Gerçekte, erkeklerden farklı değiller. Aslında, çoğu zaman adamı
destekliyor, elini tutuyor ve daha iyi bir yarın inşa etmek için bir araya geliyorlar. Doğru yolda
birlikte yürümeye devam ediyorlar.
Kadınlar milletin öncüleridir. Onlar bizim gururumuz, kibirimiz, umudumuz ve
güçlerimizdir. Allah dünyadaki tüm kadınları korusun.
Küçük bir hatırlatma
Zor bir yıl geçirdikten sonra, sınavı geçtim ve Tunus’ta yani başkent’te okuyacağımı kesinleşti.
O günü hiç unutmuyorum, istediğim bölümü okuyacağım için çok mutlu ve heyecanlıyım. Her
şeyi ayarlayıp, ailemin evinden ayrılıp, yurtta yerleşmiştim.
Yavaş yavaş, hayat zorluklarıyla karşılaşmaya başladım. Ve bir gün, oda arkadaşımla uzun ve
yorucu bir gün geçirdikten sonra, ev işleriyle uğraşırken, bir an annelerimiz aklıma geldi. Onların
ne kadar ağır bir sorumluluk taşıdıkları ve varlıkları ne kadar önemli olduğunu biraz daha anladım.
"Anne" duyunca sizin aklınıza ne geliyor ?
Senin için kendini parçalayan, iyi yerlere gelmen için hirpalanan,
seni okutmak için her şeyini veren, sevildiğini hissettiren,
elinde tabakla koşturan, sen yedikçe doyuyan, seni mutlu ve
rahat görebilmek için uğraşan, güçlü bir kadın geliyor benim
aklıma mesela. Onlar yaşımız gelip geçse de bizi çocuk görmeyi
devam etselerde ve onların koruyucu tavırları bizi ne kadar
darlasa da, unutmayalım ki "Anne olmadan anlamayız".
Hayat çok kısa. Annenizi kırmayın! Kıymetini bilin çünkü o sizi koşulsuz seven ve yalnız ya
da mutsuz hissettiğinizde sığınabileceğiniz tek kişidir. Annesiz hayat çok boş ve anlamsız ve anne
sevgisi dolduramaz derecede önemlidir.
Nermine BOUKADİDA
Bir kadının hikayesi :
Sayda Ayşa El Manubiya
Üç bin yıl önce, kadınlar Arap tarihinde ve genelde dünyada çok özel ve unutulmaz izler bıraktı.
Tarih boyunca insanlara rehberlik edip onları aydınlatarak öncü ve rol model olmayı başardı. Hiç şüphe
yok ki bu tür kadınlar çok azdı, ancak kendi dönemlerinde çok ünlü ve güzel bir örnek oldu. En önemli
ikonik figürlerden biri Sayda Ayşa El Manubiya’dır. Sayda Ayşa El Manubiya veya Lella El-Manubiya olarak
bilinen, Tunuslu bir kadın. 12. yüzyılın ikinci yarısında Hafsi döneminde ismini yaygın oldu. MS 595 / 1197’de
Tunus’un kuzeybatısındaki küçük bir köyde, daha doğrusu Manuba vilayetinde doğdu. Şeyh Omran ben
Hac Süleyman el-Manubi’nin kızı ve aynı zamanda «Sidi Omar» koruyucusu ve annesi Fatima Ben Abdul
Semea’dır.
Sayda Ayşa El Manubiya, Tamazight (Amaziğ) dilini konuşuyordu. Ayrıca, babası ona Arapça ve
Kur’an-ı Kerim’i iyice öğretti. Hayatında 1.520 kez Kur’an-ı Kerim’i tamamını okudu. Abu Said Al Beji ve
İmam Abu Hassan AL Şedli’nin öğrenciydi ve çalışmalarına devam etmek için babasının desteğini aldı
ve onun kırk takipçisinden biri oldu. Bu kadın, temiz gönüllülüğü, nimetleri ve iffetiyle tanınan birisidir.
Fakirlere ve muhtaçlara çok yardım ediyordu. Ve diyorlar ki, cebinde bir kuruş varsa ve
onu hayır kurumuna vermezse, «Bu akşamki dualarım eksik» derdi. Bu belki de onun
nezaketinin ve cömertliğinin en iyi kanıtıdır.
Sayda Ayşa El Manubiya, 13. yüzyılın ikinci yarısına kadar 70 yıl yaşadı. 21
Receb, 655 AH / 1266 AD Cuma günü vefat etti. Bugün bir bahçede eski “Gorjani”
mezarlığına gömüldü. Ancak ölümünden sonra halk onun hakkında birçok
hikaye ve efsane ortaya çıkardı. Ve insanlar Allah’a yaklaşmak için bu kadının
türbesine gittiler. Huzur ve rahatlığı arayanlar orada buldular.
38
Dhouha MZOUGHİ
39
Amira BOUGHANMİ
AYYILDIZ | 7. Sayı
Mlukhiya (Arapça
,(ملوخية: pişirilmesi altı saatten fazla
süren popüler bir geleneksel
Tunus yemeğidir. Mlukhiya, yağ
ve et içerir ve son olarak baharat
ve yulaf lapası eklenir.
Blankit salatası (Arapça
:
بالنكيت ,(سلطة tipik olarak ekmek, yaban turpu,
yumurta ve ton balığından
oluşan bir Tunus salatasıdır.
ÜNLÜ TUNUS MUTFAĞI
ANA YEMEK :
Bir Tunus kış yemeği olan
Lablebi (Arapça : ,(لبالبي soğuk
havalarda ısınan bir yemektir.
Özellikle nohut, harissa, baharat
ve zeytinyağının eklenmesiyle
yapılır.
Brik Danuni (Arapça :
دنوني
,(بريك en ünlü Tunus tariflerinden biridir ve
içerisinde çeşitli ve farklı şeyler
koyabiliriz (mesela: kıyma).
Hava ekmeği
(Arapça : خبزة ,(هواء
ya da pek çok kişinin dediği gibi bisküvi ekmeği,
aynı zamanda hem hazırlaması
kolay hem de çok lezzetli olan
tatlılar için en lezzetli Tunus
yemeklerinden biridir ve bu
isim, bu yemeğin çok güzel
olmasından dolayı gelmiştir.
Hiç pişirilmemiştir, ancak hava
pişirme yöntemi esas olarak
hazırlama kolaylığına bağlıdır.
Kaftaji (Arapça ,(كفتاجي: en
popüler Tunus yemeklerinden
biridir. Kaftaji, kızartmaya
dayanır ve içindeki en önemli
malzeme biberdir. Aynı
zamanda acı yemek olarak da
sınıflandırılır.
MEZELER :
Milevi
(Arapça : ,(مالوي Tunus’un en ünlü « fast food
» yiyeceklerinden biridir. Ve
tek başına veya sandviç olarak
yenebilen bir ekmektir.
TATLILAR :
El Galah fındık (Arapça
فندق: ,(الغلّة
Tunus yemeklerinden biridir, biber ve patatesin
kıyma ile doldurulup domates
sosuna konuluyor. Dolma’ya
biraz benzer.
Frikasse (Arapça
,(فريكاسي: Tunus mutfak geleneğinden
tuzlu bir çörek. « Fast food »
satıcılarında olduğu gibi evde
de hazırlanıyor, Hamur topları
piştikten sonra patates, harissa,
ton balığı, siyah zeytin ve
yumurta ile doldurulur.
En ünlü Tunus tatlılarından
biri samsa (Arapça
,(صمصة: fındık ve bal içerir.
En sevilen tatlılardan biri olan
kağıt (Arapça
ورقة: (كعك bayram ve özel günlerde servis
edilmektedir.
Tunus baklavası (Arapça
(بقالوة:
Tunus tatlısı olarak kabul edilir ve hazırlanma şekli
ve bazı malzemeler açısından
Türk baklavasından ayrılır.
AYYILDIZ | 7. Sayı
Yazılar Kaynakçası
• Idefix : Stefan Zweig Kimdir ?
• hachette.fr : Stefan Zweig : 8 livres pour (re)découvrir son œuvre
• Vikipedi : Stefan Zweig
• Iyi ki : Stefan Zweig : Hayatı, Savaş Yılları, Eserleri ve İntiharı
•
Noonpost : 2018 : 6 تونس في العثمانية القصور أبرز من •
Noonpost : 2020 : جمالً تونس زادت الوافدة العمارة فنون العثماني.. اإلرث • Commune de la
Marsa : السعادة قصر تاريخ • Institut National du
Patrimoine : منوبة بولية التاريخية المعالم •
Aawsat : تونس متاحف وأكبر البرلمان مقر يضم باردو.. قصر • Anadolu
ajansı : للموسيقى العالمي باليوم تحتفي الصوفية األناشيد من نفحات تونس •
ar.lemaghreb : وإقناع إمتاع »الزيارة« عرض : قابس مهرجان • noonpost.com : تونس" إلى األندلس من الهجرة التونسية"، ةيشاشلا
•
Wikipedia : شاشية • üsküdar belediyesi : Tunusbağı Bahçesi
• montreal arabic : La grande bataille de Djerba
• Site de L'institut National du Patrimoine
• La commune - Tunis ET La commune - Carthage
• Open
Democracy : تونسي نسوي رمز قصة المنوبية: السيدة • Anadolu
ajansı : تونس في العبودية إلغاء على عاما 175 بالعالم األولى •
justice.gov.tn: الرّق منع • Unesco : The Abolition of Slavery in Tunisia 1841-1846
• Maghreb
voices : الرق تونس ألغت سنة 172 قبل • Sky news
arabia : روسيا من الصناعي قمرها تطلق تونس • Youtube : La Tunisie, premier pays du Maghreb à lancer un satellite
fabriqué 100 % localement
• Webdo.tn : NASA Perseverance : Un Tunisien parmi les ingénieurs de
la mission Mars 2020
• Kitap: La formation de l'homme - Maria Montessori
• Angeline L., and Nicole E-Q. 2006. THE EARLY YEARS: Evaluating
Montessori Education. Science pp. 1893 – 1894
• Association Montessori Internationale (AMI) – founded by Maria
Montessori in 1929 and with teacher training offered in 35 countries
around the world.
• OSMANLI BİLİMİ ARAŞTIRMALARI, STUDIES IN OTTOMAN SCIENCE,
Editör Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009.
OSMANLI BİLİMİ ARAŞTIRMALARI, STUDIES IN OTTOMAN SCIENCE,
Editör Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009.
• 1893-1895 İstanbul Kolera Salgınında Avrupalı Uzmanlar ve Osmanlı
Devleti’nde Sağlık Modernizasyonuna Katkıları, European Physicians/
Specialists During the Cholera Epidemic in Istanbul 1893-1895 and
their Contributions to the Modernization of Healthcare in the Ottoman
State, Nuran Yıldırım, Hakan Ertin, Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi,
Ocak 2020; Cilt 25, Özel Sayı 1.
• L'Institut Impérial de Bactériologie de Constantinople,par Maurice
HUET, HISTOIRE DES SCIENCES MÉDICALES - T O M E XXXIV -
№ 3 – 2000.
• PAUL-LOUIS SIMOND ve BAKTERİYOLOJİHANE-İ OSMANİ’NİN
ÇEMBERLİTAŞ’TA AÇILIŞI (21 Eylül 1911), Şeref Etker, Osmanlı
Bilimi Araştırmaları X/2 (2009).
• BAKTERYOLOJHANE-_ SAHANE’NIN KURULUSU VE FAALYETLERI,
MARMARA ÜNVERSTESI, TÜRIKYAT ARASTIRMALARI ENSTITÜSÜ
TARIH ANABILIMDALI, YAKINÇAG TARIH BILIMDALI, (YÜKSEK
LSANS TEZ), SINAN ÇAKIR, ISTANBUL, 2006.
•
و* الفقيه بين المغرب بالد في الجتماعي الحراك الطاعون: بدع و العون حسين، بوجرة، 2011
بيروت العربية، الوحدة دراسات مركز المير، و .الطبيب •
افريقية* أخبار في المؤنس الدينار، ابي بابن المعروف الرعيني القاسم بن محمد القيرواني، 1993
تونس سعيدان، مؤسسة .وتونس، •
منشورات* المان، وعهد تونس ملوك بأخبار الزمان اهل اتحاف احمد، الضياف، ابي ابن 1971
تونس التونسية، الجامعة Fotoğraflar Kaynakçası
• linternaute.fr : Stefan Zweig : biographie courte de l'auteur du
Monde d'hier
• kitapkolik : Stefan Zweig
•
Noonpost : 2018 : 6 تونس في العثمانية القصور أبرز من • Institut National du
Patrimoine : منوبة بولية التاريخية المعالم • Pinterest : Tunusbağı, Üsküdar (1964) : sanatistan
• Twitter : Tunusbağı Caddesi’nin eski tabelası : @carnafauna
• Instagram :
wildtunis : الشماعية المدرسة •
Artravelers.com : البركة سوق • Foursquare : Dar Bach Hamba
sayfası : افريقيا في مقهى اقدم "العنبة" • Bina.tn : Café du Souk
الباب على الخطاب قهوة السوق مقهى • Anaolu
ajansı : للموسيقى العالمي باليوم تحتفي الصوفية األناشيد من نفحات تونس • Youtube : Ziara 2016 Avec Paroles
• instagram : medina de tunis
• Wikimedia
Commons : )الشاشية) التونسي التقليدي اللباس • Facebook
sayfası : التونسية الشاشية : تعرف • Webdo.tn : NASA Perseverance : Un Tunisien parmi les ingénieurs
de la mission Mars 2020
•
Tunisien.tn : تونسية بعيون األرضية للكرة صورة أوّل 1: تحدّي الصناعي القمر • nachoua.com : Photos et Images Anciennes de Tunisie
•
raseef22.net : المنّوبيّة السيّدة • Daily montessori : Montessori Theory
• montessori.tn : Ecole Montessori Internationale Tunisie
• montessori.fr : Comprendre Montessori.pdf
• Wikipedia : Maria Montessori
• Maghreb
voices : الرق تونس ألغت سنة 172 قبل • Wikipedia : Flag of Tunisia.
• Bakteriyolojihane : Aşı Portalı : Türkiye'de Aşının Tarihçesi
• Dr. Louis Simond Bakteriyolojihane’ deki laboratvarında çalışırken
ve elyazısı ile Bakteryolojihane-i Şahane’nin görevleri. : OSMANLI
BİLİMİ ARAŞTIRMALARI, STUDIES IN OTTOMAN SCIENCE, Editör
Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009.
• Bakteryolojihane-i Şahane’nin Niaşantaş binası. : 1893-1895
İstanbul Kolera Salgınında Avrupalı Uzmanlar ve Osmanlı Devleti’nde
Sağlık Modernizasyonuna Katkıları, European Physicians/
Specialists During the Cholera Epidemic in Istanbul 1893-1895
and their Contributions to the Modernization of Healthcare in the
Ottoman State, Nuran Yıldırım, Hakan Ertin, Anadolu Kliniği Tıp
Bilimleri Dergisi, Ocak 2020; Cilt 25, Özel Sayı 1.
• Çemberlitaş'ta açılan yeni Bakteriyolojihane-i Osmani , Ortada
Müdür Dr. Louis Simond ve yardımcıları, solunda: Dr Ziya Seyfullah,
sağında: Dr Rifat Muhtar Beyler. : PAUL-LOUIS SIMOND ve
BAKTERİYOLOJİHANE-İ OSMANİ’NİN ÇEMBERLİTAŞ’TA
AÇILIŞI (21 Eylül 1911), Şeref Etker, Osmanlı Bilimi Araştırmaları
X/2 (2009).
• Çemberlitaş‟taki Bakteriyolojihane-i Osmani‟nin binasının son hali.
: PAUL-LOUIS SIMOND ve BAKTERİYOLOJİHANE-İ OSMANİ’NİN
ÇEMBERLİTAŞ’TA AÇILIŞI (21 Eylül 1911), Şeref Etker, Osmanlı
Bilimi Araştırmaları X/2 (2009).
40
Chaima MARNAOUİ
Tunus Türkçe Kulübü
Tunus Üniversitesi
9 Nisan İnsani Ve Toplumsal Bilimler Fakültesi
Tunus Türkçe Kulübü
tunusturkce
tunusturkcekulubu2017@gmail.com
Tunus Türkçe Kulübü - TTK