28.06.2021 Views

AYYILDIZ 7

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Gelin Tanış Olalım

AmineMouelhii

Dünya Dİlİ Türkçe İle Gelİn Tanış Olalım

Mİsafİrİmİz Yazar Hande Ortay

Tunus’un saraylarında Osmanlı İzlerİ

TUNUS CUMHURİYETİ TARİH DERS KİTAPLARINDA OSMANI DEVLETİNE BAKIŞ

NABEL


Tunus Türkçe Kulübü

Sınırları Türkçeyle Aşıyoruz

Tunus-2021

Haziran Sayısı



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

Dünya Dili Türkçe İle

Gelin Tanış Olalım

Dergi Yönetmeni :

Dr. Musa KAYA

Kapak Fotoğrafı :

Amine MOUELHİ

Yazı inceleme /

Tasarım :

Sarra RHOUMA

Kapak Tasarımı :

İslem NOUİ

Ses Bayrağımızın Tunus’tan yükselen avazı Ayyıldız’ın dördüncü yılında

yedinci sayısıyla bir kez daha bütün Türkçe sevdalılarına “merhaba” diyoruz.

UNESCO tarafından vefatının 700. yılı olması dolayısıyla anma ve kutlama

programına alınan Yunus Emre’nin, aynı zamanda Türkiye’de 2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı

olarak ilan edilerek anılıyor olması sebebiyle Tunus Türkçe Kulübü olarak Türk dünyasının

ve insanlığın bu büyük şahsiyetini anmak, Türkçe ve Türkiye farkındalığını olumlu yönde

artırmak için farklı etkinlikler düzenlemek istediysek de ne yazık ki çeşitli sorunlar ve salgın

sebebiyle buna muvaffak olamadık.

İnsanlık; yüzyıllar sonrasına seslenen, çağının ötesinde düşünen, eserleri ve eylemleriyle geçmişi, çağını ve geleceği

aydınlatan büyük şahsiyetlerle medeniyet yolunda ilerleyebilmiştir. Bu büyük şahsiyetlerden biri ve gönül dünyamızın

sönmeyen kandili Yunus Emre, hemen hemen herkesin birkaç şiirini bildiği veya en azından birkaç bestelenmiş şiirini

tasavvuf müziği biçiminde dinlediği bir şairimizdir. Daha önce bilimsel çalışmama konu yapmam sebebiyle bu ulu çınar ve

eserlerini biraz daha ayrıntılı inceleme imkânım oldu. Menkıbelerle iç içe geçmiş hayatı ve farklı şairlere ait olduğu düşünülen

şiirleriyle Yunus Emre’yi anlamak da anlatmak da kolay değildir. Gerek yaşam öyküsü gerek eserlerine tam anlamıyla

vakıf olamadığımız Yunus Emre, bütün bilinmezliklere rağmen yine de herkesin gönül kabını dolduracak kadarını sunar.

Onun şiirlerini okuduğunuzda bazen aradan yedi asır geçtiğini unutursunuz, bugünün Türkçesine ve size o

derece yakındır. Her türlü süsten, gösterişten, yabancılıktan ve yavanlıktan uzak şiirler sizi yanıltmasın. Bazen birkaç

satıra bir kitabı sığdırır Yunus Emre… Siz görünenle meşgulken Edebi ve Ezeli olanın sevgisini ancak hal ehlinin

anlayacağı görünmez nakışlarla işler şiirlerine. Bazen de en güzeli en yalın haliyle döker dizelerine.

Onun eserleri birer edebi şaheser olmanın ötesinde bana göre; Türk hoşgörüsünün, saflığının, alçak

gönüllülüğünün, coşkunluğunun, kişiliğinin ifadesidir. Türk milletinin hiçbir dil ve kültürü yok etmeden onlarca

büyük devlet kurarak yüzlerce yıl dünyaya hükmetmesi hoşgörü ve sevginin sadece satırlarda kalmadığını, yetmiş

iki millete aynı nazar ile bakanın Yunus Emre ve onu yetiştiren medeniyet olduğunu dünyaya haykırmaktadır.

YAYINLARIMIZ

Gelim tanış olalım, işi kolay kılalım,

Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

Şu satırların anlatamadığı ne vardır? Yüzyıllar öncesinden sadece günümüze değil yüzyıllar sonrasına yükselen

bu sesleniş; arkasında aziz bir millet ve güçlü devletimizin olduğu binlerce öğretmeni dünyanın dört bir yanında,

onlarca ülkede sevgi ve hoşgörünün dili Türkçemizi öğretmek için yollara düşürmüştür. O büyük şairimizin adını

taşıyan Yunus Emre Enstitümüz başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığımızın çalışmaları sayesinde bütün zorluk ve

engellemelere rağmen ses bayrağımız bütün dünyada dalgalandıran Türkçe ve Türkiye sevdalılarına selam olsun.

Türkçe öğretirken çoğumuzun karşılaştığı bir sorudur: Neden Türkçe? Bu soru ömürlerin

harcandığı başka diller için genelde sorulmaz; çünkü o dillerin sağlam bir tanıtımı yapılmıştır. Türkçenin

konuşur sayısı bile birçok internet sayfasında doğru verilmemiş, dünya dilleri arasındaki sıralaması yanlış

verilerle çok gerilerde gösterilmiştir. Bizler önce kendi milletimize sonra da dünyaya Türkçenin gücünü,

güzelliğini ve yaygınlığını anlatmalıyız. Şahsen her sene başında öğrencilerime ve son olarak Tunus Türkçe

Kulübü olarak Tunus’un ulusal kanallarından Zeytuna TV’de katıldığımız programda da “Neden Türkçe

öğrenilmeli” sorusuna cevap vermeye çalıştık. Tabi ki bizimle veya birkaç kişinin gayretiyle olacak iş değil.

Türkçe, günümüzün yaygın ifadesiyle, bir dünya dilidir. Kıymeti bilinememiş, büyüklüğü anlaşılamamış ve

geleceği öngörülememiş olsa da bugün Türkçemiz, yüz binlerce insanın gönüllü olarak öğrendiği ve en çok öğrenilen

yabancı diller arasında 5. sırada yer alan bir dildir. Yabancı bir ülkede binlerce öğrenciye bu güzel dili öğretmiş veya

tanıtmış olmanın mutluluğunu yaşamış, belli bir deneyime sahip biri olarak diyorum ki: Türkçe ve Türkiye bir dil ve

ülke olmanın ötesinde bir duruştur. Ne mutlu onun bir parçası olanlara! Selam ile…

Dr. Musa Kaya

Faculté des Sciences Humaines et Sociales de Tunis

Türkçe Okutmanı



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

İÇİNDEKİLER

06

Tunus Türkçe

Kulübü:

Sarra RHOUMA

07

Onur konuğumuz :

Prof. Dr. İlyas YAVUZ

08

Hayallerinizi

vazgeçmeyin :

Rimeh SATTAF

22

Tunus Cumhuriyeti

tarih ders kitaplarında

Osmanı devletine bakış:

Abdülkerim ALTAN

26

2021'de

Tunus uzayda:

Nourshene MASTOURİ

26

Tunusbağı :

Ghada CHNİTİ

10

Büyük yazar Stefan

Zweig'in hikayesi :

Amira BEN KRAM

09

Gençlere bir

mektup:

Ramzi BOUZAİENE

11

Okumak benim

varlığım :

Sarra LAHMER

28

Tunus'taki salgın

hastalıkların tarihi:

Bouthaina CHAMMAKHİ

27 30

Bazı Tunus

tiyatrolarını tanıyalım:

Meryem SELLİNİ

Osmanlı'dan kalan

bilimsel miras:

Rowa HAJJİ

14

Montessori

pedagojisi:

Wafa TRABELSİ

34

Ruhumuza Dokunan

Türk Dizileri:

Amira SDİRİ

Safa BARGAOUİ

12 15

Türkiye'de kadının iş

hayatındaki konumu :

Hande ORTAY

Tunus: köleliği

kaldıran ilk ülke:

Nihel NASFİ

32 36

Tunuslu Türkçe

Ailenin önemi :

Sevdalılarına SORDUK

Oumayma BEN MRAD

18

Tunus'un şaşeya'sı:

kökeni ve tarihi :

Fatma TEYEB

39

Küçük bir hatırlatma:

Nermine BOUKADİDA

16

Antik Tunus

19

şehrinin eski öyküler:

Marwa MANSOURİ

Sufizm :

Rym MZOUGHİ

38

Kadın:

Dhouha MZOUGHİ

39

Bir kadının hikayesi:

Amira BOUGHANMİ

20

Tunus'un saraylarında

Osmanlı izleri:

Sarra RHOUMA

40

Ünlü Tunus mutfağı:

Chaima MARNAOUİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

TUNUS TÜRKÇE KULÜBÜ

Değerli Türkçe

sevdalıları, bu sene

yaptığımız faaliyetlerden

fotoğraflar ek olarak

sizinle paylaşmak

istiyoruz.

Tunus Türkçe Kulübü olarak AYYILDIZ dergimizin 7. Sayısının

hazırlamasının kapsamında derginin yazarlarıyla bir araya gelip Türk

lokantasında Türk kahvaltısı yaptık. Ayrıca, sütlaç ve künefe gibi Türk

tatlılarını yiyip güzel sohbet ettik. Gelecek sayıda ele alacağımız konuları

konuştuk, arkadaşlarla yeni fikirleri paylaştık. Bu güzel ve gayretli grup

ile her sayıda daha iyi bir iş çıkarmamız dileğiyle.

onur konuğumuz

Merhaba Sevgili Ayyıldız Dergisi Okuyucuları,

Prof. Dr. İlyas YAVUZ

Tunus Eğitim Müşaviri

Tunus Türkçe Kulübü

olarak sunucu Fady HAMZA ile

Zeytuna televizyonundaki «Ala

Slametkom» adlı programının

misafiri olduk. Bize ayırlan

bölümde TTK hikayesi, faaliyetleri

ve AYYILDIZ dergimizini ele

aldık. Bu güzel program Türkçe

ve Tunus Türkçe külübünün

tanıtımına katkı sağladı.

Sesimiz duyurmak için harika

bir fırsat oldu. Video’yu izlemek

isterseniz, Tunus Türkçe Kulübü

Youtube kanalında bulabilirsiniz.

Tunus Türkçe Kulübü olarak Türkçe öğrencileri,

AYYILDIZ grubu ve derğerli misafirler Türk Hava Yolları Tunus

Merkez müdürü Okan ULUOCAK, Maarif Vakfı Tunus Merkez

müdürü Ali ARIKMERT ve üniversite Türkçe hocalarının

katılımlarıyla Türk restoranda kahvaltı yaptık.

6

Sarra RHOUMA

Aralık 2020 ayında Tunus’ta Eğitim Müşaviri olarak göreve başladım. Tunus’a geldiğimin

ilk günlerinde böyle bir derginin varlığını öğrendim ve bir çırpıda yayınlanmış olan tüm sayılarını

okudum. Tunus ve Türkiye’deki hayattan, edebiyattan, sanattan ve kültürden aradığımız ve ilgimizi

çeken birçok şeyi bu dergide bulmak beni çok mutlu etti. Özellikle de Tunus’lu öğrencilerimizin kendi

üretimlerini Türkçe olarak okumak ayrı bir zevkti. Öncelikle, başta büyük bir özveriyle çalışarak bu

derginin ortaya çıkmasını sağlayan Musa Kaya hocam başta olmak üzere emek veren tüm Tunus

Türkçe Kulübü öğrencilerine çok teşekkür ederim.

Bilindiği gibi Türkiye ile Tunus arasında kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik ve

kültürel bağlar bulunmaktadır. Tunus ile Türkiye arasındaki eğitim alanındaki ilişkiler; 1964 yılından

itibaren yapılan ve 2001 ve 2012 yıllarında revize edilerek geliştirilen Kültür ve İşbirliği antlaşmaları

ile alt yapısı oluşturularak başlatılmıştır. 2013 yılında ise Eğitim ve Mesleki Eğitim Alanlarında

Mutabakat Zaptı imzalanarak bu ilişki somutlaştırılmış, 2014 yılında imzalanan Yükseköğretim

Alanında İşbirliği Antlaşması ile de işbirliğimiz eğitimin her seviyesine yaygınlaştırılmıştır. Görüldüğü

gibi dostluk ve kardeşlik ilişkilerimiz özellikle son yıllarda ciddi bir ivme kazanmıştır. Bu ivmenin

meyvelerinden bir tanesi de ülkemiz tarafından ilk defa Tunus’a bir eğitim müşavirinin atanmış

olmasıdır. Böylece, ülkemiz diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da gelişimini Tunus’lu

kardeşlerimizle birlikte sürdürme niyetini açıkça ortaya koymaktadır.

İlköğretim - Lise diploma ve karne denklik işlemleri başta olmak üzere, özellikle Tunus’tan

Türkiye’ye lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmaları için gitmek isteyen öğrencilerimize süreç

hakkında her türlü danışmanlık hizmeti artık eğitim müşavirliğimizce verilmektedir. Bu vesileyle, siz

değerli Tunus’lu dostlarımıza ve kardeşlerimize kapımızın her daim açık olduğunu, tüm öneri ve

düşüncelerinizi duymaktan mutluluk duyacağımı bilmenizi isterim. Dolayısıyla, ülkemiz ve ülkemizde

eğitim ile ilgili bilgi almak isteyen tüm Tunus’lu kardeşlerimizi Tunus Büyükelçiliği binasında bulunan

Eğitim Müşavirliği bürosuna bekliyoruz. Ayrıca sosyal medya hesaplarımız üzerinden tüm faaliyet

ve duyurularımızdan haberdar olabileceğinizi de hatırlatmak isterim.

Bu vesileyle hepinize sağlıklı ve huzurlu günler diler, en iyi dileklerimi

ve saygılarımı sunarım.

7



AYYILDIZ | 7. Sayı

HAYALLERİNİZİ

VAZGEÇMEYİN

Çocukluğumdan beri çok güzel hayallerim vardır, en önemli şey sporcu olmaktır ve

üniversitede spor bölümü okumaktır. Zaten küçükten beri sporda her zaman birinciydim ve en

iyi yaptığım şey oynamaktı. Mesela zeytin ağaçları tırmanmak, eve kadar koşmak, kız kardeşimle

ailemin önünde şov yapmak. O günden beri bu hayal gerçekleştirmek için en iyisini yaptım.

14 yaşındayken Spor Lisesi’ne gitmek istedim ama benim için çok zordu, çünkü bizim

evimizden çok uzaktı, haliyle yurtta kalmam gerekecek ama o zaman çok küçüktüm. Ne ben ne de

ailem bu duruma kabul etmedik ama asla vazgeçmeye niyetim yoktu. 15 yaşındayken hedefim biraz

değişti, üniversitede Spor bölümü okumaya karar verdim, biliyorum biraz zor olacak ama olsun.

17 yaşındayken herkes bir bölümü seçti ama ben en zorunu seçtim o da matematik bölümünü

ve neden bunu yaptım hala bilmiyorum. O sene çok yoruldum, malum pek sevmedim seçimim,

zaten matimatikde ben en kötü notları alıyordum, ama tabii ki sporda her zamanki gibi birinciydim.

Gelelim en önemli yaşta ve bu yaştan sonra her şey değişecek 18 bu sene de Bakalorya idim

benim çok çalışmam gerekti ama maalesef o yılda çok zor bir matematik öğretmenim vardı. Ondan

çok korkuyordum, o yüzden hiçbir zaman ders hakkında onu tek bir soru sormadım. O senede

derste kaldım. Sonra bütün arkadaşlarım üniversiteye gittiler. O sebepte bir karar aldım, bir daha asla

korkmayacağım. 20 yaşındayken üniversiteye gittim ama maalesef hayal ettiğim üniversite değildi

çünkü puanları çok yüksekti ama sonra çok iyi bir bölüme girdim, sağlıklı ile ilgili ama bu meslekte

devam etmeyeceğim zaten çoktan karar verdim.

Aralık'ta 2018, Manuba kampüsüne yönlendirmek için dosyamı gönderdim.

Şubat'ta 2019 çok güzel bir haber aldım. Mart'ta ailemle beraber Tunus'a gittik.

Birinci sınav başarıyla geçti, sonra pratik sınava yapmak gerekti, o günler

bahar hala olmadı çok yağmur yağıyordu o yüzden sınava ertelemeye

karar verdiler. Üç gün sonra beklenen gün geldi, çok korkuyordum bir de

çok heyecanlıydım. Pratikte birinci sınav 100 metre koşmaktadır ve birinci

oldum, annem ve babam çok sevindiler çünkü bu kadar iyi bir performans

beklemediler. İkinci sınav uzun atlamaktır, üçüncüsü Gülle atmaktır ve en

son bir daha koşmaktır, 800 metre kızlar için ve 1500 metre erkekler için.

Günler geçti, derslerim bitirdim, yaz geldi ve hala sonuçları

çıkmamış. Ramazan Bayramı gününde sonuçları çıktı ve kabul

edilmişim, şoka girdim ağlamaya başladım bütün ailem benim için

çok sevinmişti. O gün çok güzel ve unutulmaz bir gündü benim

için. Şimdi ben Tunus'ta en iyi üniversitesi beden öğretmenin

bölümünde okuyorum. Geçen sene başarı ile geçtim ve sadece 1

yıl kaldı mesleğime girmek için. O yüzden ne olursa olsun hiç kimse

hayalleri vazgeçmemesi lazım çünkü insan ne zaman istediğin bir

şey yapıyorsa yaratır.

8

Rimeh SATTAF

AYYILDIZ | 7. Sayı

Merhaba, Gençler için...

GENÇLERE BİR MEKTUP

Biliyorum ki şu an ülkemiz çok sıkıntılar yaşıyor, bazı insanlar umutlarını

kaybettiler, ülkeyi bırakmak istiyorlar herhangi bir şekilde olsa farketmez.

Evet, çok hassas bir süre yaşıyoruz, ama şimdi biz gençler umutlarımız kaybettmeliyiz,

mucadele etmek lazım çalışmak ve savaşmak lazım yarın için, gelecek gençler için bu ülkeyi

bizi ihtiyacı vardı.

Eğer birşey değiştirmek lazım bu ülkede, bizim vizyonumuz, biz nasıl ülkemiz görmek

istiyoruz, kıymetine bilmek.

Ülkemizin ilerlemesinde yararlanabileceğimiz birçok gençleri yetkinliklerimiz var,

örneğin Tunus'un 22 Mart 2021'de fırlattığı ilk uydu, bu uydu %100 Tunuslu genç yetenekler

tarafından yapılıyor. Tunus, uydu fırlatan ilk Arap ülkesidir ve bu başarı tüm Tunuslular için bir

gururdur.

Tunus'un en dikkat çekici başarılarından biri, 1846'da köleliği kaldıran ilk ülke,

1861'de anayasa çıkaran ilk Arap ülkesi, ev yapımı insansız hava aracı üreten ilk

Arap ülkesi ve ülkemizle gurur duymamızı sağlayan diğer birçok başarı olmasıdır.

Bu yüzden biz gençler her zaman tutkumuzun alanlarında kendimizi geliştirmek

için çabalıyoruz, eğer başarılı olmak istiyorsak, zihniyetlerimizi değiştirmeliyiz, olumsuz

düşünmemek anlamına gelir ve başarınızda size yardımcı olmak için kendimizi başarılı

arkadaşlarla çevreleyeceğiz, kendinizi her zaman geliştirmek için çalışmalıyız çünkü öğrenmenin

bir sınırı yoktur.

Eğer bir proje fikriniz varsa başarısız olmayı düşünmeyin ve bu proje ilerde başarılı

olacağına inanmanız lazım ve uygulamak için plan yapmanız lazım. Belki ülkemiz projelerin

geliştirilmesine yardımcı olmayabilir, önemli olan kendiniz ve projeniz başarılı olacağına

inancınız ve tabi ki iyice çalışmanız. Çünkü her şey Allah’tan ve sonra çalışmaya dayanır.

Bugün birçok eğitimli ve başarılı gençlerimiz var, benim

mesajım sizden daha az olanlarla bilginizi paylaşın, ve ülkemizin

artık gençliğine ihtiyacı olduğu için kendini geliştirmek isteyen

her insana fayda sağlayarak başarılı olmak isteyen herkesin

eğitimine yardımcı olun.

Sonunda hayat bizim tercihimizdir, zor sıkıntılar geçer ama

eğer her sabah kalkıp ve hayatımızdaki yeni birşey değiştirmek

niyetimiz vardır bu herşeyi degiştir.

Saygılarımla

9

Ramzi BOUZAİENE



AYYILDIZ | 7. Sayı

Büyük Yazar Stefan Zweig’in

hikayesi…

Avusturyalı romancı, oyun yazarı, şair ve

gazeteci Stefan Zweig, 1881’de Viyana’da doğar.

Ailesi oğlunu kültür seviyesi yüksek bir çocuk olarak

yetiştirmek istediğinden, Stefan, çok küçük yaşlarda

eğitim almaya başladı. Yazar, çok iyi bir eğitim görmüş

Latince, Fransızca, İngilizce, Yunanca dillerini iyi

şekilde konuşmaktadır sonra edebiyata ve şiire ilgi

duymaya başlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı başlayınca Arşiv Memuru

olarak çalıştı. Savaş bittikten sonra Avusturya’ya

orada yerleşti ve Frederike Von Winternit ile evlendi.

1933’te Nazilerin yaktığı kitaplar içinde Yahudi

kökenli Stefan Zweig’in de kitapları da yer alıyordu.

Zweig bundan sonra ülkesini terk ederek Londra’ya

yerleşmek zorunda kaldı. Oradada da huzur bulamadı.

1937 yılında karısı Frederike’den ayrıldı, daha sonra

Lotte Altman ile evlendi yazar. İkinci Dünya savaş

başlayınca Stefan bunca öfkeye seyirci kalmaya

dayanamıyordu. Hissettiği sadece umutsuzluktu,

karısını aldı ve Avrupa’dan ayrıldı, Brezilya’ya gittiler.

Sonra oraya yerleşmeye karar verdi.

Zweig, Hitler’in zorbalığının sonsuza dek

süreceğini sanmıştı, kendisine ve kendi gibilere

yaşanacak yeni bir dünyanın olmadığına inanarak

Brezilya’da 1942 yılı Şubat’ında eşi Lotte ile beraber

intihar eder. İlaçtan içmişler sonra mektuplarını

bırakmışlardı.

Stefan Zweig tanışmak için mutlaka

okuması gereken 3 Kitap :

1-Bilinmeyen bir kadının mektubu : Kitapta

gizemli bir kadının tutuklu aşkı anlatıyor. Ünlü

gazeteci R, kendisine kimden geldiğini bilmediği bir

mektubu fark eder ve okumaya başlar. Mektupta onu

çocukluktan beri seven bir kadının itirafları yazar. Kim

olduğunu söylemeden ona olan sırdaşı aşkını anlatır.

Kadın yıllardır içinde sakladığı aşkını ölmeden önce

bir mektupta itiraf eder.

2-Satranç : Bir yolcu gemisinde dünya

şampiyonu, sıradan bir oyuncu ve eskiden ustalaşmış

ancak bu beceriyi eline bir satranç tahtası yapmadan

başarmış üç satranç oyuncusunun hayatlarının

kesişmesini okuyoruz.

3-Sabırsız Yürek : Uzun boylu ve yakışıklı

bir adam olan Teğmen Anton Hofmiller yaşamaya

başladığı kasabanın ileri gelen soylularından olan

Kekesfalvalar’ın evinde düzenlenen baloya gitmiş

ve dansa davet ettiği kızın felçli olması yüzünden

çok büyük bir gaf yaparak kızın ağlamasına sebep

olmuştur. Holfmıller kıza verdiği bu elemi azaltmak

için onun yanına sık sık gitmeye başlar. Belinden

aşağısı felçli olan bu kızla tanışması sonrasındaki

olaylar Holfmillerin istemi dışında örülecek “Lanet

olası Hoffmiller” e şaşırtıcı bir son hazılayacaktır.

Zweig, eserlerinde derin tutukları var sağlam

karakterli kurguları işledi. Mektuplarıyla döneminin

Avrupa felsefesi ve kültürüne birer anıt dikerken,

psikolojik analizlerindeki olağanüstü başarısı, onun

kitaplarının bu denli sevilmesini sağladı.

Bu listede ise Zweig’in mutlaka okunması

gereken kitaplarından sadece üç tanesi var. Bu listeden

daha fazlası var, ancak eserlerini okumaya bir yerden

başlamak gerek.

AYYILDIZ | 7. Sayı

OKUMAK BENİM VARLIĞIM

Oku {ikraa / ‏{اقرأ ilk kelime KURAN'DA

vahyedildi. Bu bir şeyi gösteriyorsa o zaman

okumanın yararlarını ve avantajlarını

gösterir.

Benim için kitap gerçeklikten kaçmanın tek

yoludur...

Kitapları dünyasında yolculuğum masalları,

efsaneler, romanlar ve sanat kitaplar ile başladı.

Satırları arasında dalıyorum, sözleri inceliyorum ve anlamlarını çıkarıyorum.

Bunun için “Ulusal okuma şampiyonasına” katılma deneyimim hakkinda konuşacağım...

“Ulusal okuma şampiyonası” öğrendiğimde asla tereddüt etmedim. 24 Kasim 2020'de

başladı, ve en çok dikkatimi çeken şey, bu şampiyona sadece çocuklar ve gençler için değil tüm

yaş gruplarına yönelik olması, 65 yaşına kadar. Neden olmaz ! Madem okuyucu yaşlanmıyor yaş

ilerlemesine rağmen...!

Bu şampiyonada katıldığım için çok heyecanlandım, ve benim tek hedefim kazanmak değil,

ama bilgi edinin. Genellikle iki hafta veya daha uzun bir süre içinde 200 sayfalık veya 150 sayfalık bir

kitap okuyorum. Ama bu şampiyona haftada bir kitap okumamı gerektirdi ve bu da beni daha fazla

okumaya sevk etti.

Ayrıca şampiyona defterinde kitap özeti yapmak gerekiyor. Başlangıçta biraz zordu, çünkü

sadece okumaya alıştım, kitap özeti yapmıyorum: kitap okuyorum, sözleri inceliyorum sonra en son

sayfada benim yolculuğum bitiyor.

Bunu burada bitmiyor çünkü değerlendirme oturumlar vardı, ve bunu sorulan sorulardan

benim için çok önemli bir rol oynadı, mesela :“bu kitabın olayları nelerdir? Veya Bu kitap seni nasıl

etkiliyor?” ve bunun gibi birçok sorular ama en çok beğendiğim soru o da bir anlamlı soru “NEDEN

OKUYORSUN?” .. Bir süre sustum sonra şöyle cevap verdim :” öğrenmek için okuyordum. Sonra

cevap aramak için. Ve şimdi varlığımı kanıtlamak için okuyorum çünkü eğer “Dikart” böyle söylüyor

:”düşünüyorum, öyleyse varım” ben öyle diyorum : “Okuyorum, Düşünüyorum, öyleyse Varım..!”.

Okuyorum,

Düşünüyorum,

Öyleyse

varım...!

10

Amira BEN KRAM

11

Sarra LAHMER



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

Hande ORTAY

Doktora Öğrencisi, İstanbul Yeni

Yüzyıl Üniversitesi,

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

handeortay611903@gmail.com

ORCID ID: 0000-0001-9553-5910

TÜRKİYE’DE KADININ İŞ

HAYATINDAKİ KONUMU

Türkiye’de kadınlar, geçmişten bugüne değin, yaşamlarının her aşamasında çalışmışlardır.

Ev halkına, ülkesine, ekonomisine, kalkınmaya yararlı yönde yardımları olan kadınlar, işgücü

pazarında, güncel konumlarını zorlu uğraşlar sonucu elde etmişlerdir. Yapılan araştırmalar farklı

olsa da, kadınların iş hayatında çeşitli sıkıntılarla karşılaştıklarını göstermektedir. Bu sorunların

sebeplerinin önemli unsurlardan birisi de, cinsiyete dair mesleki ayrımcılıktır. Cinsiyete dair

ayrımcılık, kadının iş yerindeki konumuna odaklanan bir husustur. Kadının işgücüne katılımı

arttırmaya yönelik istihdam politikaları ve gelişimi ile alakalıdır. İş piyasasındaki pozisyonun

iyileşmesi, ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınmalarına olumlu olarak yansıdığından, kadına

yönelik istihdam politikalarının ehemmiyeti daha da artmıştır.

Evrensel anlamda kadının konumu düşük bulunmakta, kadın yaygın olarak erkek ile

aynı düzeyde imkânlara sahip olamamaktadır. Ekonomik açıdan kadınlara istihdam hizmetinin

sağlanması, genel anlamda, erkek istihdamına ek destek olarak değerlendirilmekle ve kadının evde

kaldığı sürede yaptıkları, üretici çalışma karşılığı olarak görülmemektedir. Türkiye’de kadının eğitim,

hukuk ve toplumsal düzeyde ilerlemesi, bu alanlarda güçlü bir konuma gelebilmesi, Cumhuriyet’ten

bu yana gerçekliği olan adımların atılmasıyla başlamış bulunmaktadır. Ülke düzeyinde, özellikle

1980’ler sonrası kadın gruplarının başarılı çabaları sonucunda, kadınların sorununa artarak gelişen

bir duyarlılıkla yaklaşılmıştır. Eğitim ve sosyal verilerle ilgili istatistiki bilgiler incelendiği zaman,

yapılmış düzenlemelerin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ülkemizde kadına yönelik istihdam

politikaları, işgücü piyasasında karşılaştıkları problemlerle bu problemlerin sebeplerine bağlı olarak

gelişmektedir. Bu tür politikaların gelişimi, birkaç alanı da içeren karmaşık bir süreci içermektedir.

Başarılı bir istihdam politikası, bu karmaşık yapıdaki ilişkisel yönlerin derecelerinin yerinde

tayin edilmesini gerektirmektedir. Bu doğrultuda hazırlanan politikalar,

işgücü piyasasındaki problemleri azaltmakta; işgücünün üretkenliğini

arttırarak, ülkenin kalkınmasına hız kazandırmaktadır.

Kadınlar, ev işlerine ayırdıkları zamanı, iş hayatına da

ayırmaktadırlar. Çalışma hayatlarında taşıdıkları kimlikler ile farklı

problemlerle karşı karşıya da kalmaktadırlar. Cinsiyetçiliğin yarattığı

bir takım problemler, kadınların iş hayatına katılımı ile “çalışan

kadın” sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyete dayalı

12

mesleki ayrımcılığın ve iş yaşamının özelliklerinin daha çok

erkeğin sahip olduğu önyargı ve değerlerden kaynaklandığı

görülmektedir.

Ülkemizde ekonomik özgürlüğü olan, hayatlarını

kontrol altına alabilen kadınların oranının düşük olmasına

karşın, toplumda anne ve eş olarak algılanan kadınların

çoğunlukta olduğu görülmektedir. Hal böyle olunca,

kadınların cinsiyetçiliğe dair iş hayatında ayrımcılığa

maruz kalmaları ve buna bağlı olarak da pek çok problemle

karşılaşmalarına neden olmaktadır. Şehirlerde, özellikle düşük

eğitimli kadınların, bu problemlerle daha fazla karşılaştıkları

görülmektedir. Mesleki eğitime, öğretime ağırlık verilerek,

kadınların daha kaliteli işlerde çalışmaları için gerekli

donanımı, bilgilerle sağlanmalıdır. Üstelik meslekler üzerinde

önyargıların ve toplumsal değerlerin değiştirilmesi adına,

bilgilendirici ve eğitici programlar hazırlanmalıdır. “Beceri” ve

“Kabiliyet” avantajının, iş hayatına girmede önemli ölçüde bir adım olduğu öğretilmelidir. İlaveten,

şehirlerde çalışan kadınların, aile içi mesuliyetlerini azaltacak düzenlemelerin yapılması gerekir.

Yaz dönemlerinde çocukların tüm gün gidebileceği okulların açılması gerekmektedir. Bu tür sosyal

yapıların açılması, kişilere maliyet getirdiğinden, pek çok kadının işgücü piyasasında çalışmayı tercih

etmedikleri bilinmektedir. Bu sebeple, bu kurumların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik politikalar

geliştirilmelidir. Yarı zamanlı çalışmak isteyen kadınlara yönelik, piyasalarda esnek zamanlı işlerin

artmasına özgü politikalara öncelik verilmelidir. Ülkemizde, toplumun konvansiyonel değerlerinin

ve bu değerlerin şekillendirdiği toplumsal

cinsiyet devamlı işbölümünün, kadına biçilen

rolleri, hangi işleri yapabilecekleri, hangi

işlerde çalışabilecekleri, hangi meslekleri

seçebilecekleri gibi hususlarda önemli roller

oynadığı görülmektedir. Kadınların iş hayatına

katılımlarını sağlamaya, emeğini erkekler ile

eşit ilkelerde uygulamaya yönelik konularda

çeşitli düzenlemeler üzerinde çalışılmaktadır.

Kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal önyargı

ve ayrımcılığın ve geleneksel değerlerin değişmesi zaman alsa da eğitimin önemli bir faktör olduğu

kabul edilmelidir. Kadına özgü istihdam programlarının belirlenmesinde, “eğitim” ve “kadın”,

çözümün merkezine yerleştirilerek hazırlanmalıdır.

Saygılarımla

13

Hande ORTAY



AYYILDIZ | 7. Sayı

Montessori pedagojisi

"Çocuğun işi, olacağı Adamı yaratmaktır"

Dr. Maria Montessori

Bu yöntemi yaratan

İtalyan doktor Maria

Montessori (1870-

1952), İtalya'dan bu

unvanı alan ilk kadındır.

Roma'daki konuşma

terapisi okulunun müdürü olarak atandı. Ülkesini

feminist kongrelerde temsil ediyor ve çocuk

işçiliğini kınıyor. Dr. Maria, çocukları yetişkinlerin

istediği gibi görmek yerine gerçekte oldukları gibi

gözlemlemek konusunda özel bir dehaya sahipti.

Montessori eğitimi, ilk olarak Roma'da

yoksul okul öncesi çocuklarında kullanılan 100

yıllık bir eğitim yöntemidir. Programın popülaritesi

artmaya devam ediyor. Araştırmalar, Amerika

Birleşik Devletleri'nde 300 devlet okulu ve bazı

liseler de dahil olmak üzere 5000'den fazla okulun

Montessori programını kullandığını gösteriyor.

Montessori eğitimi, çoklu yaş sınıfları,

özel bir eğitim materyalleri seti, uzun süreli

bloklarda öğrenci tarafından seçilen çalışma,

işbirliği, notların ve testlerin olmaması ve hem

akademik hem de sosyal becerilerde bireysel

ve küçük grup eğitimi olarak tanımlanır.

Montessori pedagojisinin Hedefleri:

Montessori pedagojisinin amacı, küçük

çocuklara bilimsel bilgiye dayalı, gelişimlerine

uyarlanmış farklı bir eğitim vermek, tüm

potansiyellerini vurgulamalarını sağlamak ve

onlara bilginin anahtarlarını vermektir.

"Çocuk, bazen bizimkinden çok farklı hareket

eden doğal zihinsel süreçlere göre kendi dinamiğini

uygulayabildiğinde gerçekten kendi başına

öğreniyor ... Çocuk kendi etkinliğiyle, kültürden

yararlanarak değil, çevresinden yararlanarak

öğreniyor. ustadan alıyor. " Dr. Maria Montessori

Bu yöntemin ilkeleri:

Montessori pedagojisi birkaç ilkeye

dayanmaktadır:

*Çocuklarda sözde "hassas" dönemleri,

yani bir tür beceri geliştirmelerinin en muhtemel

olacağı anları birbirinden ayırır.

*Böylece çocuklarda farklı öğrenme

aşamalarını ayırt edebiliriz: dil, hareketlerin

koordinasyonu, düzen, duyuların iyileştirilmesi,

sosyal davranış ve küçük nesnelerin kavranması.

14

Ek olarak, öğrenmeye yönelik duyusal

materyal özeldir ve beş duyunun kullanımına

dayanır. Çocuğun yeni bir aşamayı ancak

bir önceki aşama halihazırda iyi entegre

olduğunda öğreneceğini bilmelisiniz.

Montessori okulu: nasıl çalışır ?:

Geleneksel okulların aksine, Montessori

okulları toplu etkinliklerden ziyade bireysel

etkinlikleri tercih eder. Bir Montessori okulunda,

çocuk gerçekten de öğrenmeyi seçtiği materyale

tek başına gider ve materyal üzerine materyal,

öğrenmesini geliştirir.

Özgürlük kavramı bu nedenle eğitimin

merkezindedir !

Montessori sınıflarında, çocuklar

öğrenmelerinde yaratıcı seçimler yaparken, sınıf

ve yüksek eğitimli öğretmen, süreci yönlendirmek

için yaşa uygun aktiviteler sunar. Çocuklar,

dünyanın bilgisini keşfetmek ve maksimum

potansiyellerini geliştirmek için gruplar halinde ve

bireysel olarak çalışırlar.

Öğretmene "rehber" adı verilir, çünkü rolü

Milli Eğitim öğretmeninden farklıdır. Özellikle,

çocuk ekipmanın nasıl çalıştığını anladığında,

çocuğu keşifte özerk bırakmak için rehber geride

kalır.

Bir Montessori etkinliği örneği:

Renk çarkı çok eğlenceli bir

manuel aktivitedir. Çocuğun

özerkliğine dayalı ve kendine

güveni artıran bir eğitim

yöntemidir. Bu renk çarkı,

çocuğun renklerin nüanslarını

ayırt etmesine, onları

ilişkilendirmesine ve ince motor

becerilerini renk çarkığın iğnelerin

manipülasyonu ile çalıştırılmasına olarak

tanır.

Okul örneği:

Tunus'ta anaokulu (3 ila 6 yaş), bir ilkokul

(6 ila 12 yıl) ve bir kolej (12 ila 15 yıl) içeren bir

Montessori okul grubundan oluşan Uluslararası

Montessori Okulu bulunmaktadır.

Wafa TRABESLİ

AYYILDIZ | 7. Sayı

Tunus:

Köleliği Kaldıran İlk Ülke

23/01/1846 tarihinde, Ahmet Paşa (1837-1855) tarafından köleliğin kaldırılmasına

işaret ediyor, Hanefi müftü Mehmet Bayrem ve Maliki İmam İbrahim Riyahi

tarafından İslami değerlerle el ele giden bir emir. Bu, Tunus'u bu adımı atan

öncülerden biri yapar, diğer tüm ülkelerden önce ve bununla ilgili resmi bir belge

yayınlayan ilk ülke.

Bu kararname ani değildi, 6 Eylül 1841'de köle ticaretini ve pazarlarda satışını

yasaklayan emirler çoktan önce geldi. Daha sonra başkent Tunus'taki “köle

depolarının” imha edilmesi emri verildi. Aralık 1842'de, yasayla, Tunus topraklarında

doğan herkesin otomatik olarak özgür bir kişi olduğuna karar verildi. Bu nedenle

onları satın almak veya satmak yasak.

Köleliğin kaldırılması kararnamesinin ilk maddesinde Tunus'ta köleliğin yasaklandığı belirtiliyor

ve "her insan, ırkı veya cinsiyeti ne olursa olsun özgür bir kişidir". Kararname ayrıca köleliğin kurbanı

olan herkesin konuyu adalet mahkemesine taşıyabileceğini belirtiyor. İster Tunuslu ister yabancı

olsun, bu emre karşı gelenlere ceza verildi.

İslami imamlar ve bilim adamları, peygamber Muhammed'in “sallallahu aleyhi ve sellem”

hayatından bu yana uzun zaman önce köleliğe karşı çıkan İslami ilkelere uygun olduğu için bu adımı

oldukça desteklediler.

Bu dini geçmiş, sonuç olarak, bu yeni yasanın halk tarafından kabul edilmesine katkıda

bulunmuştur. Tunus'ta köleliğin yaygın bir uygulama olmadığını, aslında çoğunluk tarafından hor

görüldüğünü ve belirli coğrafi bölgelerle sınırlı kaldığını belirtmek önemlidir.

Ahmet Bay'ın bu kararı "milletin özü olarak özgürlüğe"

inandığı için verdiği iddia ediliyor, sarayında pratik

yapmıyordu ve köleliğin kaldırılması çağrısında bulunan

İngiliz 1839 hareketinden etkilendi.

Bu kararname Tunus tarihinin en önemli belgelerinden

biri olarak kabul edilir ve temel sosyal reformlar arasında yer alır.

Bu, Arap İslam dünyasında Tunus'un öncü konumunu örnekledi.

Tarihçiler ayrıca bu yasayı yalnızca ilerici değil, aynı

zamanda Fransa'nın köleliği yalnızca 1848'de ve ABD'nin

1865'te kaldırdığını göz önünde bulundurarak, zamanının

ötesinde olduğunu da düşünüyorlar.

2018'de UNISCO, "Dünya Kayıtları Hafızası" na köleliği ortadan kaldırma deneyimini resmen

kaydetti. 2019'da 23 Ocak, eski Cumhurbaşkanı “Beji Kaid Essebsi” tarafından İnsan Haklarını

pekiştirmenin bir yolu olarak Köleliğin kaldırılması için ulusal bir gün ilan edildi.

15

Nihel NASFİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

Antik Tunus şehrinin eski öyküler

Antik Tunus kenti yedinci yüzyılda kurulmuştur, tam olarak 698’de. Daha önce halkının

zenginliğiyle tanınmıştı ve şimdi kültürel ve eğitim açısından bir dönüm noktası olarak kabul

ediliyor. Uzun yıllara rağmen, Arap ve İslam mimarisinin mirasını korumaya devam ediyor, o

yüzden 1979 yılında, UNESCO dünya mirası listesinde insanlığın kültür mirası olarak sınıflandırdı.

Ayrıca, birçok farklı bina içeriyor; evler, kahveler, askeri kışlalar ve pazarlar gibi ... Bugün

bazıları müzelere, Kültür evlerine veya kahvelere dönüştü ve diğerleri de aynı kaldı..

Bu makalede, antik Tunus şehrinin bazı tarihi kilometre taşlarının öyküsünü sizi

anlatacağım.

1) Hotab Al Beb Kahvesi:

Geleneksel Tunus dekoruna sahip bir mekan olan bu mekan, kültürel

akşamların tadını oraya çıkarabilirsiniz. Zeytuna camilerde farklı

bilimler okuyan öğrenciler için bir konutu. Daha önce, bu camii ayni

zamanda ibadet ve öğrenmek için bir yerdi, felsefe, tıp, astronomi,

matematik ve özellikle İslami edebiyat ve dini eğitim kurslar vardı.

Dahası, duvarlarda Allah'ı ve Peygamber Hz. Muhammed'i övmenin

bazı süsleme şiirlerini görebilirsiniz.

4)Dar Huseyin:

Antik kentteki tanınmış saraylardan biridir, on

sekizinci yüzyılda inşa edilmiştir ve 1957 yılından,

bu ev Ulusal Miras Enstitüsü'nün genel merkezi

oldu.

5) Dar Baş Hamba:

Bugün "Akdeniz Kültür Merkezi" adı altında

müze ve kültür alanı haline gelen antik kentteki

önemli Türk saraylarından biridir.

6) Ilberka Pazarı:

Ilberka'nın pazarı şehrin kalbinde yer alıyordu,

1612 yılında Osmanlı döneminde ticaret merkeziydi

ve savaş kölelerini ve satmak için kullanırdı. Ama

1846 yılında Tunus, Ahmed Paşa'nın kararının

kölelerini ortadan kaldırmış ilk dünya oldu. Bugün

bu pazarda altın ve gümüş satılır.

2) Inba Kahvesi:

1228'den itibaren Afrika'nın en eski kafe; adının

sebebi üzüm ağaçlarıyla süslenmiş olmasıdır

güzelliğini ve özgün zarafetini artırın için.

7) Eşammaiya Okulu:

Bu okul, on üçüncü yüzyılın başında kurulmuştur.

Kuzey Afrika'da dini bilimler dersi veren ilk okul.

Bugün bu okul, geleneksel el sanatlarını öğretmek için

bir mesleki eğitim merkezi haline geliyor.

3) Alkasba'nın Meydanı:

Tunus'taki en eski askeri kışlalar ve valilik

merkez 893’te, ve aslında duvarların tunus

şehrinin duvarlarına bitişik olduğu bir kaleydi.

Elli yılların sonlarında, duvarların ve

çevresindeki bazı binaların yıkılması “Sahet

Alkasba” adındaki bir meydanı getirmişti.

16

8) As-Slimaniya Okulu:

Antik kentteki tarihi kilometre taşlarından biridir, 1754

yılında Osmanlı döneminde Ali Paşa'dan alınan bir emirle

inşa edilmiştir. Diğer okullarda olduğu gibi dini ve dilsel

dersler verdi, ama bugün dernekler ve kulüpler için bir

merkez oldu.

Tunus'un antik şehri pek çok tarihi yerle dolu dönüm noktası, bunların çoğu yeniden restore edilmiş

ve ardından Ulusal Miras Enstitüsü ve bazı diğer derneklere bağlı kalmıştı. Bugün halk ve turistler için

açıldılar, orada tarihini keşfedebilir ve duvarlardaki süslemelerin keyfini çıkarabilirler.

17

Marwa MANSOURİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

Tunus’un şaşeya’sı : kökeni ve tarihi

Tarihsel referanslara göre şaşeya kelimesinin kökeni «özbekistan» cumhuriyeti’nin başkenti

«Taşkent» şehirinin eski adı olan «shash» sıfatından türemiştir 670 yılında «ukba ibn Nafi» önderliğinde

Ağlak’ın başkenti kayravan’a onu fethetmek ve Islam’ı yaymak için ve ordu mensuplarından (perslerden)

şaş kentinden şövalyeler giydiler. Şaşeya ve ondan şaşeya endüstrisi yayıldı ve kairouanian şaşeya

oldu.

Ancak savaşlar ve kıtlıklar nedeniyle örgü endüstrisi kayravan’dan Fas’ın Fez kentine taşındı

ve oradan kısa bir süre sonra bir ekonomik ve kültürel refah dönemi yaşadığı Ispanya’nın Endülüs

kentine taşındı, Endülüs şaşeya endüstrisi «Granada» ve «kordoba»da yayıldı ve gelişti. Endülüslülerin

sınır dışı edilip kuzey Afrika ülkelerine özellikle Tunus’a sürüldükleri 17 yüzyılın başlarına kadar ve

Endülüslülerin Tunus’a girişi tekstil endüstrisi de onlarla birlkte geri döndü. Birçok iyileştirme ve

tadilat var 18 ve 19 yüzyıllarda zirveye hükümdarlık döneminde «Suk Al Şavaşin» olarak bilinen küçük

ve büyük pazarın kurulmasıyla ulaşıldı «Hamuda Paşa Bey Al Husseini»nin eski şehirdeki Al Zaytuna

camii maamur’un yanında bugün hala ayakta.

SUFIZM

Sufiler, bu dünyada tasavvufun kökeninin ahlaki davranışların, ibadetin,

münzeviliğin, yasaklardan kaçınmanın, hayatta çaba göstermenin ve Allah’ı anmanın çoğalması

olduğuna inanırlar.

Tasavvufu kimin başlattığı tam olarak bilinmemekle birlikte İran’a yakınlığı nedeniyle ilk

olarak Kufe’de ortaya çıktığı söyleniyor. Sufizm üçüncü yüzyılın sonunda zirveye ulaştı ve İran’da,

ardından Irak, Mısır, Fas ve Tunus’ta yayılmaya devam etti.

Sufi tarikatları antik çağlardan beri Tunus’un her yerinde kuzey, güney, doğu ve batıda ortaya

çıkmıştır. Sufizm erkekleri ve kadınları içeriyordu ve izleri modern zamanlara kadar devam etti.

Tunuslular için büyük bir ağırlığı ve değeri vardır, antik ve modern mirasına ve geleneklerine

baktığınızda, bunu fark edilmesi kolaydır. Tasavvufun ilk imaları Tunus’ta Ağlabid ve Senhaji

döneminden beri başladı, ancak toplu ilahiler ve anma konseyleri Abu Mediyan Şuaib Al-Ansari’nin

gelişini takiben Hafsid dönemine kadar başlamadı.

Tunus’un her köşesinde kendine özgü bir Sufi metodu olduğu ve bu yöntemle ibadet ve

Allah’a yakınlık ile ilgili ritüellerin türbelerin olduğu yerlerde ve zaviyelerde tutulduğu biliniyor.

Tunus’ta Sufi tarikatları çoktur ve bir yöntemden diğerine çok farklıdır. Bazıları, Hasan el-

Şedli mezhebine göre müzik aletlerinin kullanmadan ilahi ve dualar söylemeyi yeterli buluyorlar.

Ayrıca, «hadra» adlı bir sufi tipi var. Tunus’ta çok yaygın oldu, genellikle şarkı söylemeye, dans

etmeye ve tef çalmaya dayanır.

Şaşeya tanımı pek çok Islami ce Mağrip halkının giydiği bir erkek şapkası ve Tunusluları

birbirini takip eden nesiller boyunca farklı Kılan şeylerin göstergesi olan geleneksel bir fes. Kullanıcıya

göre değişiyor Tunuslu ve renkleri zevklere göre değişen kadın duvağının yanı sıra Libyalıların giydiği

siyah örgü var.

Şaşeya yapımının aşamaları Ağ kadınların evlerde ördükleri yünden yapılmıştır ve daha sonra

sıcak su ve yeşil sabunla birbirine tutunana ve küçülünceye kadar yuvarlak bir başlık yapmak için

döndürürler ki bu kubus olarak bilinir, şaşeya sert taşlara dönüşmesi anlamına gelir ve şaşeya kılları

çıkıp dokunulduğunda yumuşayan beyaz bir tül haline getirlir ve ardından boyar.

18

Fatma TEYEB

Hadra, Tunus’taki Sufi mezhepleri «Harjat», çeşit mevsimlerde ve bayramlarda kutlayan bir

yöntemdir. Ayrıca, sahnelerde yer aldığı yurtiçi ve yurtdışında etkileyici bir göstermedir. Tunus’taki

önemli geleneksel ve halk şarkı sanatlarından biri sayılır ve bu sanat tiyatroya taşındı. Peygamberimiz

Hz. Muhammed’in doğum gününde bu gösterme yapılıyor.

Sufi şenliği, Tunusluların «ziyaret» kutlamalarına

katılmak için akın ettiği Kartaca Tiyatrosu’nda her yıl

düzenleniyor. Tunus’taki Sufizm etkinlik hakkında daha

fazla bilgi edinmek için bir video bağlantısı bırakıyorum :

https://www.youtube.com/watch?v=4PrgPJF1Jik.

19

Rym MZOUGHİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

TUNUS’UN SARAYLARINDA OSMANLI

İZLERİ

Osmanlılar Tunus'tan Bu mermer zeminin döşemesinde ve

ayrılarak yemek ve giyim gibi birçok pencereler ve kapılar çerçevelerinin

alanı ve Tunus şehirlerinin çoğunu dekorasyonunda kullanılmıştır,

süsleyen sarayları içeren günümüze sarayın duvarları Tunus'un çinileriyle

kalan izlerini bıraktılar. Saraylar, 17. kaplandı. Ayrıca, sarayda iki kutlama

yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı

döneminde Tunus'taki eski şehirde ve

salonu vardır.

Roma mozaik sanatının

komşu şehirlerde kurulmuştur. Türk, Türkiye'deki Zeugma Mozaik

Mağrip, Endülüs, Avrupa, özellikle Müzesi'nden sonra dünyadaki

İtalyan dahil olmak üzere birçok

mimari üslupla özel oldu.

ikinci müzesi olarak kabul edilir.

Koleksiyonu, MÖ 2. yüzyıldan MS 6.

Osmanlı sarayları, geometrik yüzyıl sonrasına kadar uzanan binlerce

süslemeler, bitkiler ve çizgilerin yanı Roma mozaik resmini içerir. Müze,

sıra, demir oymacılığı, çanak çömlek eski haliyle, bir grup ahır ve depodan

ve yerli veya ithal mermer gibi çeşitli oluşan bir zemin kattadır. Ayrıca, bir

malzeme ve tekniklerin kullanımı ile dehliz ve mimarisinde MS 18. ve 19.

farklı olmuştur.

yüzyıllarda Tunus'taki mimarinin

Bu metinde, Tunus’ta gelişimini vurgulayan birçok odalı üç

günümüze kadar gelebilmiş en belirgin

sarayları hep birlikte öğreneceğiz.

kat vardı.

Büyük saray'a gelince ya da

"meclis", bir iç avlu ve üstü kapalı

Manuba Vilayeti, Osmanlı revaklar etrafında inşa edildi, yüksek ve

döneminde uzun süre hükümet kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır.

karargahı olarak kalmış, bu da orada Saray, misafirler için karşılıklı iki lüks

bulunan çok sayıda sarayı açıklıyor, salona sahiptir. Birinci salon kubbe

bunlardan en önemlisi Bardo'daki

Hükümet Sarayıdır.

salonu olup, çatısı on altı kenarlı

bir kubbe şeklini alır. Bu salonun

Bu saray 1574 tarihinde karşısında haç şeklini alan ve Tunus

yapıldı, sonra Tunus’u peş peşe yöneten üslubunda dekore edilmiş ikinci salon

Osmanlı Beyleri defalarca bu sarayı bulunur.

genişletip güzelleştirmişler. Endülüs, Tarihi önemi nedeniyle saray,

Asya ve Avrupa etkileri ile karışan 1857'de güvenlik sözleşmesinin ilan

eklemeler, onu orjinal güzelliğinden etme töreni ve 1861'de Tunus için

ilk anayasayı ilan etme

töreni da dahil olmak

üzere birçok önemli

tarihi olaya ev sahipliği

yaptı. Bardo sarayı,

özellikle 18. yüzyılın

başlarından 19. yüzyılın

sonuna kadar Osmanlı

yönetimi altında gelişen

daha güzel kılmıştır, bu yüzden bir

başyapıt gibi görünüyordu. Geçmişte

bu saray, Beylerin saltanatının

merkeziydi ve bugün Bardo Müzesi

ve Tunus Parlamento'sunu kapsıyor.

Saray, küçük saray ve büyük saray'dan

oluşur.

Küçük saray (müze), merkezi

carrara mermerinden bir çeşme ile

süslenmiştir, karşılıklı iki revakla

çevrili bir avlu etrafında inşa edilmiştir.

Tunus mimarisinin

benzersizliğinin bir modeli olarak kabul

edilir. Mimari, dekorasyon ve her türlü

nakış açısından (Alçı, ahşap ve yaldızlı

tavanlarda) bir özelliği olmuştur.

Müzeye dönüştürülen tek

saray Bardo'daki küçük saray değildi,

Gül Sarayı (Ksar El-Verda) da aynı

kaderi paylaştı. 1986'da Tunus

ordusunun hatırasını koruyan bir

müzeye dönüştü. Gül Sarayı, 1782'den

20

1814'e kadar Tunus'u yöneten

Hammuda Paşa döneminde 1798

yılında inşa edilmiştir.

"Büyük Kule" olarak anılır ve

bu saray uzun süre yönetici ailenin

tatil yeri olarak kullanılmıştır. Ayrıca

önde gelen yabancı şahsiyetleri

kabul etmek ve barındırmak için de

kullanıldı. 1840 yılında Ahmed Bey

büyük kuleyi süvarileri sahiplenmek

için görevlendirdi ve askeri kışla

oldu. Ve 1984 yılında Tunus askeri

tarihine adanmış bir müzeye

dönüştürülmüştür.

Saray, başkent Tunus'un

batısındaki Manuba vilayetinde

bulunuyor. Avlusunda tanklar gibi

ağır makineler ve duvar topları

gibi toplar, ayrıca bağımsızlığın ilk

yıllarında kullanılan araç ve gereçlere

ve 1970'lerde Tunus ordusu tarafından

kullanılan Amerikan yapımı bir F-86

uçağı bulunur.

Askeri Müze, değerli

arkeolojik koleksiyonlar, 23.000'den

fazla silahı içeriyor. Tunus askeri

tarihinin tüm dönemlerine ait savaş

gemileri, toplar, ağır silahlar, savaş

modelleri ve yağlıboya bulunuyor.

Kule, geniş tarlalar ve meyve

bahçeleri arasında inşa edildi, süslü

cephesi geniş bir avluya bakmaktadır,

ayrıca doğu tarafında Türk başlıklı

sütunlar üzerinde taşınan bir revak ile

sınırlandırılmıştır. Cephe genellikle,

sarmal başlıklarla tepesinde özel

taşından oyulmuş sütunlar üzerinde

AYYILDIZ | 7. Sayı

taşınan uzun bir revağa giden mermer

bir merdivenden oluşur. Cephenin üst

duvarlarında ise yapının Endülüs-Fas

üslubuna ait olduğunu gösteren alçı

yazıtlar bulunuyor.

Dört bir yanı alçı kemerlerle

serpiştirilmiş mermer sütunlar üzerine

oturtulmuş revaklarla çevrilidir.

Türk üslubundan ilham alan uyumlu

ve örtüşen süslemeler ve çizimlere

sahiptir. Saray ayrıca eklentilerle

donatılmıştır. Bunlardan en önemlileri

mutfak, cami, depolar ve ahırlardır.

En önemli saraylardan

biri bakır kubbesinin sarayıdır

(Kubbet El-Nhass), sarayın inşası

Muhammed el-Raşid Bey (1756-

1758) dönemine kadar uzanmaktadır.

Hammuda Paşa El-Hüseyni (1782-

1814) döneminde, 1805 civarında

yapılan değişiklikler ve tadilatlar buna

eklenmiştir. Manuba vilayeti'ndeki

saray Tunus mimarisinin

görkemlerinden biri olarak kabul

ediliyor, birde bu saray, Osmanlı

mimarisinin özellikleri ile Fas Endülüs

üslubunun birleştirildi.

Bakır kubbesini adlandırma

konusunda iki versiyon var : ilk

versiyon diyor ki Harem kanadının

üzerinde büyük bir kubbe vardı ve

üzeri bakır bir tabaka ile kaplanmıştı.

Diğer versiyon ise saray havuzunu

örten bakır bir kubbe, Tunuslu ustalar

tarafından özellikle Raşid Bey'in

yüzerken güneşten korunması için

yaptırılmıştır diyor.

Manuba'daki genel olarak

saray mimarisine benzer şekilde, genel

dikdörtgen yapı, ziyaretçiye bir yücelik

ve zarafet hissi vermek için zeminin

yüzeyinden yükselir, büyük meydanın

içinden ziyaretçinin bakışları devasa

beyaz bir cepheye yönlendiriliyor.

Bazıları devasa ağaçların yayılmış

gölgelerini kaplıyor, ve ziyaretçi, taştan

yapılmış geniş bir merdivenden geçer.

Mimari olarak Hammuda

Paşa tarafından yaptırılan ve yakınında

bulunan "Gül Sarayı"na benziyordu.

Saray, her tarafı çevreleyen bahçe

ve meyve bahçelerinin ortasında

yer almaktadır, toplamda üç kattan

oluşmaktadır. Bakır kubbesinin sarayı

birçok partiye ve toplantıya ev sahipliği

yapıyor.

Başkent Tunus'a birkaç

kilometre uzaklıkta, 1855-1859 yılları

arasında 4 yıl süren Muhammed

Paşa döneminde kralların ve beylerin

ikametgahı olarak inşa edilen Marsa'da

Saadet Sarayı var (Kasr Al-Saada).

Bu saray, diğer Osmanlı saraylarına

kıyasla nispeten yeni sayılır, ayrıca

El-Nasır Bey tarafından karısının

onuruna yaptırılmış ve bu olay 1914-

1915 yılları arasında Birinci Dünya

Savaşı sırasında olmuştur.

Yıllar sonra, bu saray,

Marsa belediyesinin merkezine

dönüştürülmüştür. Daha önce,

25 Temmuz 1957'de Tunus

Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı

seçildiğinde, Kartaca Sarayı'ndaki

restorasyon ve genişletme

çalışmaları varmış o yüzden

Cumhurbaşkanı Habib Burgiba

o sürede bu sarayda oturmuştur.

Tarihi Kartaca şehrinde

bulunan Zarruk Sarayı (Ksar Zarruk),

Fransız sömürgecilerinden bağımsızlık

ve Cumhuriyetin ilanından önce

Tunus'taki beylerin yaşadığı son

saraydır. Bu saray, 1957 yılında

iktidardan indirilene kadar Al-Amin

Bey'in ikametgahıydı.

Al-Amin Bey görevden

21

alındıktan sonra bu güzel saray, Ulusal

Arkeoloji Enstitüsü, Ulusal Çeviri

kurumu ve Tunus Bilim, Edebiyat

ve Sanat Akademisi gibi araştırmaya

adanmış birçok kurumu barındırmıştır.

Şu anda (Baytu Al Hekme) Bilgelik Evi

Kurumu'nun merkezidir.

Saray, Türk, Arap ve Endülüs

tarzları gibi tasarımlarının çeşitliliği

ile farklı ve özel oldu, ve Zarruk Sarayı,

Kartaca şehrinin ünlü olduğu antik

Roma kalıntıları ile çevrilidir. İnşası,

General Ahmed Zarruk tarafından

1860 yılında 19. yüzyıla kadar uzanıyor.

1864 yılında Ali İbn Gadahım'ın

devrimi sırasında ülke için bir kontrol

merkeziydi.

Osmanlı saraylarının varlığı

sadece Tunus'un kuzey ve batı

civarında değil, aynı zamanda Dar

Hammuda Paşa da dahil olmak üzere

birçok sarayın bulunduğu Tunus eski

şehrini de içeriyordu. Hammuda Paşa

El-Muradi tarafından şehzade iken

1630 yılında yaptırılmış bir saraydır.

Saray, Kasbah'taki hükümet

merkezinin yakınında, Sidi Ben Arus

Caddesi'nde yer alır. Dar Hammuda

Paşa, eski şehrin mimarisini

değiştirmeyen en eski ve en büyük

saraylarından biri olarak kabul

ediliyor. 1631'de babasının yerine

tahta geçip Bey olmadan ve Dar Al

Bey'de yaşamak için taşınmadan

önce bu saray, eski şehirdeki Şehzade

Hammuda Paşa Al-Muradi'nin ilk

eşiyle birlikte ikametgahıydı.

Bu sarayların çoğu, Tunus'un

bağımsızlığından sonra, ülkede bir

yönetim merkezi ve birçok devlet

idaresi için kurum olarak, ziyaretçinin

Tunus'un büyük medeniyetini, derin

tarihini ve takip eden medeniyetleri

birleştiren mimarisini öğrendiği

kurumlar olarak kullanıldı. Tunus'taki

Osmanlı mirası saraylarla sınırlı

kalmamış, cami, mescid ve okul gibi

mimari başarılarına kadar uzanmıştır...

Sarra RHOUMA



AYYILDIZ | 7. Sayı

TUNUS CUMHURİYETİ TARİH DERS KİTAPLARINDA

OSMANI DEVLETİNE BAKIŞ

Tunus Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafındanTemel Eğitim 6. Sınıf Tarih

Ders Kitabında Osmanlı devletinin işlenişini ele aldığımız bu yazımızda ders kitabındaki

metinleri Arapça aslından birebir tercüme etmeye sadık kaldık.

Asıl gayemiz, siz değerli okuyucularımız ile Tunus’ta yaşayan ve Tunus

hakkında bilgi sahibi olmak isteyen Türk vatandaşlarımıza resmi kaynaklardan Osmanlı

eser ve olayları hakkında bilgi sunmaktır.

Temel Eğitim 6. Sınıf Tarih Ders Kitabında Osmanlı’ya bakışı şu şekilde

yorumlamak mümkündür:

- Osmanlı devletinin, Tunus topraklarını hıristiyan İspanyollardan kurtarması

sevinçle karşılanmıştır.

- Osmanlı devletine bağlı Tunus Beyliğiyle ilgili tarihi olaylar belirli birkaç tarihçi

ve özellikle 19. yüzyıldan itibaren Fransız seyyah ve konsoloslarının hatıratlarından

yapılan alıntılara dayandırılmıştır.

- 1881’de başlayan Fransız sömürgesinden kurtulabilmek için bölgesel ayaklanmalar, işçi isyanları, sendikal ve

siyasi oluşumların etkili olduğu görülmektedir.

- II. Dünya savaşı sonrasında Habib BURGİBA, Ferhat HAŞET ve bir çok bağımsızlık yanlısı liderin yurt içinde ve

yurt dışında (Özellikle Mısır’da) Birleşmiş Milletlerin kararlarına istinaden bağımıszlık mücadelesi verdikleri, sömürüye

karşı halkı ayaklandırdıkları anlatılmış ve bu liderlerden kahramanlıkla bahsedilmiştir.

OSMANLI- İSPANYA SAVAŞI VE TÜRKLERİN TUNUS HAKİMİYETİ (1574 – 1881)

Osmanlı devleti Tunus’u almak için iki hamle yaptı.

- Miladi 1529 yılındaki ilk hamlede Barbaros Hayrettin’in başkent Tunus’u savaşsız bir şekilde aldığı ve buna karşı

Fatimi devletinin İspanyollardan yardım istediğini görüyoruz.

- İkinci hamle 1574 tarihinde Sinan Paşa tarafından yapıldı ve Tunus Osmalı toprağı haline getirildi.

Ӻ Miladi 16. Yüzyılın Ortalarında Osmanlı ve İspanya

İmparatorluklarının Akdeniz Havzasındaki Genişleme

Haritası

* Osmanlı İmparatorluğu

* İ s p a n y a İ m p a r a t o r l u ğ u

Ders Kitabı Sayfa 5

Ӻ “...Sinan Paşa, Yeniçeri 1 askerlerinden dört bin kadarını

Tunus’ta bıraktı... ve her yüz kişinin başına Dayı (Yüzbaşı)

denilen bir yönetici tayin etti... Vatan 2 topraklarının

kayıt, vergi ve asayışı için Bey ismi verilen bir yönetici

görevlendirdi... bir de Askeri Kadı tayin etti... Divan’daki 3

askeri işlerin yürütülmesini Ağa’ya, davaların ayrılması işini

de Kadı’nın tasarrufuna ve Paşa’nın gözetimine bıraktı...”

(Ibn Ebi Diyaf, El-İthaf, M.1, C.2, S.26-27)

1.

Yeniçeri veya İnkişariye: Yeni ordu

2.

Vatan: Yani cihat

3.

Divan: Yeniçeri zabıtlarından oluşan meclis

Ders Kitabı Sayfa 9

Ӻ 1574 ile 1631 yılları arasında Tunus’ta iki farklı siyasi

aşama oldu: Paşaların egemenliği ve Dayıların egemenliği.

Ders Kitabı Sayfa 10

Ӻ “...Osmanlı ordusu (Sinan Paşa

komutasında Tunus’a) hücum etti...

İspanyollar ve beraberlerinde Muhammed

Bin Hasan El-Hafsi Bastion’a 1 kaçtılar.

Osmanlı ordusu şehri ve yönetim yeri

Kasba’yı ele geçirdi... (Sinan Paşa)

Bastion’u alana kadar kuşatmaya devam

etti... ve Muhammed Bin Hasan El-Hafsi’ye

karşı zafer kazandı... böylece Muhammed

Bin Hasan, Beni Hafsi devletiyle birlikte yok oldu...”

(Ibn Ebi Diyaf, EL-İthaf, M.1, C.2, S.20-21)

1.

Bastion : Halkelvadi’deki (Başken tTunis’te bir yer) İspanyol kalesi

Ӻ “...Afrika coğrafyasında Osmanlı padişahı adına

fermanlar yayınlandı, minberlerde hutbeler okundu,

dirhem ile dinar üzerine Osmanlı padişahının ismi basıldı

ve böylece Tunus, şerefli memlekete eklenmiş oldu...”

(Ibn Ebi Dinar, El-Mu’nis, S.200)

Ders Kitabı Sayfa 8

Ӻ “... (Hayrettin Barbaros)

Miladi 1529’da başkent Tunus’u

savaşmadan aldı... Osmanlı

Padişahının ismini mimberlerden

ilan ettirdi ve sikkeye 1 bastırdı...”

(Ahmed Bin Ebi Dyaf, İthaf Ehl El-Zaman

Bi Ahbar Muluk Tunus ve Ahd Aman, Dar

El-Arbiyye Lil Kitab, 2001, M1, C.2, S.11)

1.

Sikke : Para Ders Kitabı Sayfa 7

MURADİ DEVLETİ VE İCRAATLARI (1613- 1705)

1574’de Tunus’un Osmanlı topraklarına katılmasından kısa bir süre sonra, 1631 tarihinde I. Murat Bey

darbeyle yönetimi ele geçirdi ve böylece Muradiler devri başlamış oldu..

Ӻ “... I. Murat Bey... vergi toplama memuruydu, Hocası (Ramazan Bey)’e bir darbe yaptı ve yönetimi

ele geçirdi... bu durumu... Bab-ı Ali’ye 1 bildirdi ve gelenek (Paşalık lakabı) ona geçti. (Miladi 1631)...”

[Ibn Ebi Dinar, Al-Muens, S.227-228 (Düzenlendi)]

1.

Bab-ı Ali: Osmanlı Devleti

22

Ӻ .

AYYILDIZ | 7. Sayı

MURADİ BEYLERİN SECERESİ

BEY ADI

HÜKÜM TARİHİ

1 I. Murat Bey Dönemi 1613- 1631

2 Hammude Paşa El-Muradi Dönemi 1631- 1666

3 II. Murat Bey Dönemi 1666- 1675

4 Ali Bey Dönemi 1675- 1686

5 Muhammet Bey Dönemi 1686- 1696

6 Ramazan Bey dönemi 1696- 1699

7 III. Murat Bey Dönemi 1699- 1702

(Tarafından: Tevfik El-Başbuş, Musua Medina Tunus, El-Selsele

El-Tarihiye, Adet 8, 1999, S. 424) Ders Kitabı Sayfa 11

Ӻ MURADİLERİN BAŞKENT TUNİS’TEKİ

ESERLERİNDEN BAZILARI:

• Sidi Mahrez Camii: Muhammet Muradi Bey

zamanında inşa edildi.

• Muradiye Medresesi: II. Murat Bey zamanında

inşa edildi. Zeytuna Camisinin batı kapısı tarafında

bulunuyor.

• Muradi Hammude Paşa Camii: Sekizgen yapılı

minaresiyle diğerlerinden ayrılır.

Ders Kitabı Sayfa 12

ENDÜLÜS SÜRGÜNÜ (HİCRETİ) VE NETİCELERİ

İspanyollar tarafından sürgün edilen müslüman Endülüs Araplarına iskan için Tunus’un bütün toprakları açıldı.

Süreç içerisinde Endülüs müslümanları Tunus’un eğitim, kültür, sanat, tarım, dokumacılık, sanayi, müzik gibi bir çok

alanını geliştirdikler.

Ӻ “...Bu senede (M.S. 1609) İspanya’nın sahibi 1 tarafından

sürgün edilen Endülüslüler (toplu) olarak hıristiyan ülkesinden

geldiler. Bunlar kalabalık bir halktı. Osman Dayı onlara

memlekette (Tunus’ta) yer açtı... Onlara istedikleri yerde

iskan izni verdi. Onlar da araziler aldılar, imar ettiler. Oralarda

yaşayıp genişlediler ve ülkenin bir çok yerine yerleştiler...”

(Bin Ebi Dinar, El-Muens, S.204)

1.

İspanya’nın Sahibi: İspanya Kralı III. Filip, 1598- 1621 yılları arasında

hükmetti.

Ӻ III. Filip’in Kararı (M.S. 22/09/1609):

“... Bütün Muriskiyin 1 cinsiyetine tabi olanlar

çocuklarıyla birlikte bu kararın ilanından itibaren üç

gün içinde (İspanya’dan) göç etmek zorundalar...”

(Muhammed Abdullah ‘Anan, Niheyet El-Endülüs ve Tarihel

A’rab El-Mutanasirin, 3. Baskı, Kahire, 1966, S. 396-397)

1.

Muriskiyin: M.S. 1492’de Gırnata’nın düşmesinden sonra İspanya’da

kalan müslümanlara verilen isim.

Ӻ “Bilinen üç önemli Endülüs hicreti vardır. (M.S. 13. yüzyıl,

15. yüzyıl ve 17. yüzyıl) İçlerinde alim, tüccar, çiftçi ve

esnafların olduğu 80 binden fazla muhacir 17. yy’da ülkeye

(Tunus) ulaştı...” Ders Kitabı Sayfa 14

Ӻ TUNUS’A YERLEŞEN ENDÜLÜSLÜLERİN

ÖNEMLİ İSKAN YERLERİ:

Testur, Kal’a Endülüs, Binzerte, Rafraf, Tunis, Tabarka,

El-Sulukia, Suleyman, Grombalia, Nienu, Zağwan, Vadi

Majarda... bu şehirler veya köylerin çoğu Endülüslü

muhacirler tarafından kurulmuş ve yerleşilmiştir.

Ders Kitabı Sayfa 15

Ӻ “...(Endülüslüler) bölgelerini mükemmelleştirdiler...

meyve ağaçları diktiler... çeverelerindeki bütün

mıntıkalar neredeyse bostanlar, meyve ağaçları

ve bakımlı baklagillerle doluydu. Ürünlerinin

çoğunu satmak için Tunis’e götürürlerdi...”

(C. A. Bisunal*, El-Rihla İle Tunus 1724, Tercüme ve

Tahkik Muhammed El-‘Arbi El-Sunusi, Merkez Naşr El-

Jemi’i Tunis, 2003, S. 103)

*Bisunal: Fransız seyyah, 1724’te Tunus’u ziyaret etti.

Ӻ “Endülüslüler özellikle ülkenin güneyinde barajlar,

sulama kanalları, sondaj kuyuları açtılar; rüzgargülüyle

çalışan su çarkları kullandılar. Çanak- çömlek, seramik,

parfümeri ve ipek böcekçiliği gibi pek çok sanayii

geliştirdiler...”

Ders Kitabı Sayfa 16

Endülüslülerin Mimari Alandaki Etkileri:

Kubbeleri yeşil tuğlalarla kaplama Kubbe içlerini çeşitli kabartmalarla süsleme

Duvarları alçı ve sırla sıvama Tavanları işlemeli ahşapla süsleme Ders Kitabı Sayfa 17

HÜSEYNİ DEVLETİNİN KURULUŞU VE ÖNEMLİ İCRAATLARI (1705- 1956)

Muradiler dönemi, İbrahim Şerif’in Cezayirlilere esir düşmesiyle sona erdi. Müslüman kanı dökülmemesi için

ileri gelenlerin kararıyla Tunus Beyliğinin yönetimi Hüseyin Ben Ali’ye verildi. Böylece iki buçuk yüz yıl sürecek olan

Hüseyniler dönemi başlamış oldu.

Ӻ “...Türk asıllı (İbrahim Şerif)... Türk Sbayhi 1 Ağası

olana kadar terfi etti... halka iyi göründü ve nezaketli

davrandı... sonra İbrahim’in hali ilk başta göründüğünün

zıttı oldu... Eli zulme bulaştı ve halkın mallarını gasbetti...”

(Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 1, Kısım 2, S. 80)

1.

Sbayhiyye: Atlı askerler.

Ӻ “...İbrahim Şerif Tunus’a yerleştiğinde, Cezayir

(Hükümdarının)... onunla savaşmaya kararlı olduğunu ve

savaşmak için yola çıkmaya hazırlandığını öğrendiğinde

hemen El-Kef kalesini güçlendirdi... Cezayir (Ordusu)

geldiğinde iki grubu gören Said’in Çocukları* kaçtı... Birçok

Arap onları takip etti... ve sonra Cezayirliler onu esir aldılar...”

[Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 1, Kısım 2, S. 83

(Uyanrlanmışştır.)]

* Tunus’ta bir kabile (Çevirenin notu)

23

HÜSEYNİLERDEN KALAN BAZI ESERLER:

*Bir El-Ahjar Medresesi: Bu medrese, Ali Bey’in son eseri

olarak biliniyor. Başkent Tunus’taki Nehc-ül Bacha’da (Paşa

Caddesi) bulunuyor.

*Sahab El-Taba’ Camii: Hamude Paşa döneminin başveziri

Yusuf Sahab El-Taba’ tarafından başkent Tunis’te yaptırıldı.

*Souk El Bey: Hüseyni Hamude Paşa tarafından yaptırıldı.

Başkent Tunis’teki Hükümet Sarayı (Başbakanlık binası)

civarında bulunuyor.

*Attarin Kışlası: Yeniçeri askerlerinin ikamesi için Hüseyni

Hamude Paşa’nın emriyle yaptırıldı. Başkent Tunis’te bulunan

bu bina şu anda Milli Kütüphane olarak kullanılmaktadır.

Ders Kitabı Sayfa 21



AYYILDIZ | 7. Sayı

19’UNCU YÜZYILDA TUNUS’TAKİ KRİZİN TEZAHÜRLERİ

19. yüzyılda Osmanlı devletiyle paralel olarak Tunus Beyliğinin de dış borçlar almaya ve zayıflamaya başladığı

görülmektedir. Ders kitaplarında, özellikle bu yüzyılda Tunus Beyliği ile ilgili tarihi olaylar belirli birkaç tarihçi, Fransız

seyyah ve konsolosların hatıratlarına dayandırılarak aktarılması dikkat çekmektedir.

Ӻ “... O gece (21 Aralık 1814 çarşamba gecesi)

Osman Bey’in 1 oğulları babalarının öldürülme haberini

aldılar ve... böylece panik içinde dışarı çıkıp kaçtılar...”

(Ibn Ebi El-Diaf, El-İthaf, M. 2, C. 3, S. 98)

1.

Osman Bey: Birkaç ay hükümdarlık yaptı, Hüseyni Hamude Paşa’nın

kardeşidir

Ders Kitabı Sayfa 24

Ӻ Fransa’nın Sousse’deki konsolos yardımcısı, 1853

yılında Tunus’taki rejimi şöyle anlatıyor: “...Bey ve Paşa

lakabını taşıyan yönetici mutlak ve sınırsız güce sahiptir,

hiç bir kanuna bağlı kalmadan iradesine göre hükmeder...”

(Hakkında: C. Ganyaj, Asval El-Himayel Fransiyye Bi-

Tunus, Tunus Yayınevi, 1968, S. 64)

Ӻ .

1860 Yılında Tunus Devletinin Bütçesi

Gelir: 17.564,406 Riyal 1

Gider:

19.303,531 Riyal

(Hakkında: C. Ganyaj, Asval El-Himaye... S. 95)

1.

Riyal: Tunus para birimi. 19. yy’da yaklaşık 1,40 Fransız Frangına

tekabül ediyordu.

Ders Kitabı Sayfa 25

Ӻ “...ve Hükümet (Tunus Hükümeti) Avrupa’dan borç üstüne

borç aldı. İlk borçlanma 35 milyon (Frank) idi. Bu borç, 19

milyon kadar olan önceki borcu ödemek için alındı. Fakat

bu borçlar Mali Komisyon*oluşturulana kadar ödenemedi...”

(V. Muhammed Bayram, (V. Muhammed Bayram, Safvatel

İ’tibar S. 432)

*Mali Komisyon: Duyunu Umumiye Komisyonu. (Çevirenin notu)

MALİ KOMİSYON (DUYUN-U UMUMİYE):

Avrupa ülkeleri tarafından 1869’da Muhammed Sadık

Bey’e dayatılan uluslararası bir mali komisyondur. Bu

komisyonun amacı Tunus bütçesini kontrol etmek ve

borçları tahsil etmekti.

Ders Kitabı Sayfa 26

Ӻ “... Bey, (Muhammed Sadık Bey) mecliste görüşme

yapıyordu... taki (bazıları) şöyle diyene kadar: ‘Çözüm

basittir. İ’ane vergisi 1 iki katına çıkarılmalı ve istisnasız

bir şekilde, ödeme durumlarına bakılmaksızın

bütün vatandaşlardan tahsil edilmelidir.’ Bu

değerlendirmeden sonra Bey, söylenenleri onayladı...”

(Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 3, Kısım 5, S. 114)

1.

İ’ane Vergisi: Muhammed Bey döneminde her şahıstan toplanan bir

vergi çeşididir. O zamanki değeri 36 Riyaldı.

Ders Kitabı Sayfa 27

Ӻ 1864 Ayaklanmasının Yayılma Haritası:

Ayaklanmanın patlak verdiği alan

Ayaklanmanın kapsadığı alanlar

Ayaklanmanın kapsamadığı alanlar

Ayaklanmaya Katılan Bazı Kabileler:

Majer, Faraşiş, Evled Sa’id,

Hummame ve Ruğma Kabileleri

Ӻ Fransa’nın Tunus Başkonsolosu, ülkesinin dışişleri bakanına yazdığı 14 Nisan 1865 tarihli mektubundan: “...

içeriden getirilen 250- 300 kadar Arap Şeyhinin 1 şiddetli bir şekilde kırbaçlandıkları kesindir. Bu emirlerin uygulandığı

da kesindir... Bardo Sarayının avlusunda... kırbaçlananların bir kısmının bu işkencede öldüğü de kesindir.”

(Hakkında: Vasaik Tunusiyye, Ibn Gazam Ayaklanması, Tunus Yayınevi, C. 2, S. 198)

1.

Arap Şeyhleri: İsyancı kabilelerin liderleri Ders Kitabı Sayfa 28

AHMET BEY’İN ASKERİ VE SOSYAL ALANDAKİ ISLAHATLARI (19. yy)

Tunus Beyliğinin yöneticileri bu dönemde tıpkı Osmanlı devletinde olduğu gibi Avrupa’nın etkisi ve biraz da

zorlamasıyla sosyal, siyasi, askeri gibi pek çok alanda çeşitli ıslahatlar yaptılar.

1837 => Ahmet Bey devrinin başlangıcı 1846 => Kölelerin özgürleştirilmesi

1840 => Bardo Askeri Lisesinin Kuruluşu 1855 => Ahmet Bey devrinin sonu Ders Kitabı Sayfa 30

SİYASİ ISLAHATLAR: GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ VE 1861 ANAYASASI

1861 Anayasası Arap ve İslam dünyasında yayınlanan ilk anayasadır. Bunun için Tunuslular tarafından bir

gurur kaynağı olarak addedilmektedir.

GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ: Bu kanunu, Muhammet Paşa

Bey 1857 yılında ilan etti. 11 maddeden oluşuyordu.

Hazırlayanlar arasında reformcu Ahmet Ebi Diyaf da vardı.

GÜVENLİK SÖZLEŞMESİNDEN BAZI ALINTILAR: Bu

antlaşma özgürlüklerin düzenlenmesini, yazılmasını

ve ayrıntılandırılmasını teminat altına almaya davet

ediyordu... Şu maddeler üzerine inşa edildi:

Birinci Madde: Bu sözleşme farklı din, dil ve ırka sahip bütün

reaya (halk) ve eyalet sakinlerimizin şerefli bedenlerinin,

kıymetli mallarının ve onurlu ırzlarının güvenliğini teminat

altına alır...

İkinci Madde: Kanun önünde (vergi ödemede) herkes

eşittir.

Dördüncü Madde: Gayrimüslim vatandaşlarımız dinlerini

değiştirmeye zorlanamaz ve dini vecibelerini yerine

getirmeleri engellenemez...

Onuncu Madde: Eyaletimize gelen herkesin mesleğini

sürdürme ve çalışma hakkı vardır.

On Birinci Madde: Eyalaetimize gelenlerin... mal,

mülk ve arazi edinme hakları vardır.

(Ibn Ebi El-Diyaf, El-İthaf, Cilt 2, Kısım 4, S. 242- 243)

1861 ANAYASASI: Güvenlik Sözleşmesiyle şart koşuldu.

Muhammed Sadık Bey tarafından ilan edildi. Bey’in,

bakanların, çalışanların ve halkın görevlerini tanımlayan

114 maddeden oluşuyordu.

1861 ANYASASINDAN BAZI BÖLÜMLER:

Madde 9: Yönetici (Bey), Güvenlik Sözleşmesinin

hiçbir maddesini ve kurulduğu kanunların hiçbirini ihlal

etmemelidir...

Madde 11: Bey, yasayı ihlal ederse Büyük Meclis’e karşı

eylemlerinden dolayı sorumludur.

Madde 20: Vezirler (Bakanlar) Bey’in izniyle hareket eder,

Bey’e ve Büyük Meclise karşı sormludurlar.

Madde 23: Ceza, İnfaz ve Sıkıyönetim Kurulu askeri ve

ticari konular hariç tüm afet ve felaketleri yönetir.

Madde 44: Büyük Meclis en fazla 60 üyeden

oluşur. Meclisin üçte biri vezirlerden... ve geri

kalan üçte ikisi halkın ileri gelenlerinden seçilir...”

(Tunus Cumhuriyeti Anayasası, Muhammed El-Şerif

Tarafından Derlendi ve Yorumlandı, Dar El-Mizen

Yayınları, 1999, S. 33-35)

Ders Kitabı Sayfa 33 Ders Kitabı Sayfa 34

24

AYYILDIZ | 7. Sayı

TUNUS’UN İŞGALİ VE FRANSIZ HİMAYESİNİN BAŞLAMASI

Tunus’un Fransız sömürgesinden kurtuluşunda bölgesel ayaklanmalar, işçi isyanları, sendika ve siyasi oluşumlar

etkili oldu.

Tunus’u bağımsızlığına kavuşturan ilk cumhurbaşkanı Habib BURGİBA’NIN yanı sıra Ferhat HAŞŞET ve bir

çok liderin isimi Tunus’taki bir çok alanda yaşatılmaktadır.

Her sene 20 Mart’ta Fransız sömürgesinden kurtuluşu simgeleyen Bağımsızlık Bayramı kutlanmaktadır.

Son Fransız askerinin Tunus topraklarını terkettiği 15 Ekim günü yine her sene resmi bayram olarak

kutlanmaktadır.

Ӻ “... (Fransa) Tunus’u işgal etmeye teşebbüs etmedi... (Sadece) nufusu az olan, teknik ve ekonomik olarak

geri kalmış, kaynaklarına yatırım yapamayan bu ülkeyi ayrıcalıklı hale getirme (tekelleştirme) arzusundadır.”

(Jules Ferry, Ali Mahjubi’nin kitabına cevabından, İntisab El-Himayel Fransiyye bi Tunus, Sras Yayıncılık, 1986, S. 147)

Ӻ Fransa’nın Tunus’u İşgal Haritası:

Ders Kitabı Sayfa 41

Ӻ BARDO ANTLAŞMASINDAN BAZI

MADDELER:

İkinci Madde: ...Tunus Bey’i, Fransız

askeri otoritesinin ihtiyaç duyduğu yerlerde

güvenlik önlemi almasını kabul eder...

Dördüncü Madde: ...Fransa Cumhuriyeti,

Eyalet devleti ile Avruapa devletleri

arasındaki mevcut antlaşmaların kefilidir.

Beşinci Madde: Tunus’ta mukim Fransız

Bakanı, Tunus Beyi’nden önce Fransa

Cumhuriyeti devletini temsil eder.

Altıncı Madde: Fransa devletinin vekilleri ve

konsolosları yabancı devletlerde Tunus ve

halkının çıkarlarını korumakla mükelleftir.

Kasr El-Said: 12 Mayıs 1881, İmzalayanlar:

Muhammed Sadık Bey – General Briar

Ali Mahcubi tarafından, İntisab El-Himaye...

S. 152- 154

Ӻ Bardo Antlaşması: Bardo Sarayında

imzalanan bu antlaşma aynı zamanda

“Kasr El-Said Antlaşması” veya

“Himaye Antlaşması” olarak da bilinir.

Bu antlaşma 10 madde içeriyordu.

Ӻ MARSA İTTİFAKINDAN BAZI

MADDELER:

Birinci Madde: Ulu Bey’in amacı; Fransız

hükümetinin himayesinin tamamlanması için

gerekli görülen idari, adli ve mali ıslahatların

yapılmasında hükümete yardımcı olmaktır.

İkinci Madde: ... Bey, Fransız hükümetinin

izni olmadan gelecekte Tunus eyaleti

hesabına kredi kullanamayacağını taahhüt

eder.

Dördüncü Madde: Bu ittifak; 12 Mayıs 1881’de

imzalanan anlaşmayı tamamlar ve onaylar.

Marsa:8 Mayıs 1883,İmzalayanlar: Ali Bey-

Paul Cambon

Ali Mahcubi tarafından, İntisab El-

Himaye...S. 155-156

Ders Kitabı Sayfa 42

Üç yüzyılı aşkın süre Osmanlı idaresinde kalan Tunus, diğer eyaletlerden farklı olarak Beyleri merkezden (Bab-ı

Ali) atanmıyordu. Osmanlı hanedanında olduğu gibi “Beylik” babadan oğula geçiyordu. 19. yy’dan itibaren yönetimin

zayıflamaya başladığı Tunus, 1881’de Fransa’nın işgaliyle tamamen elden çıkmıştır. Fransız işgaline karşı Bab-ı Ali’den

yardım istense de, maalesef Osmanlı devleti başka bir çok yerde aynı durumla karşı karşıya olduğu için beklenen

yardımı gönderememiştir. Ancak Tunuslular, Anadolu’da verdiğimiz Milli Mücadelenin aynısını Fransızlara karşı vatan

topraklarının her yerinde ayaklanmalarla, eylemlerle vermiş ve nihayetinde 1956’da yetmiş yıllık sömürgeden kurtulmuş

ve Arap dünyasından farklı olarak demokratik bir cumhuriyet kurmayı başarmışlardır. Tunus’u özgürlüğüne kavuşturan

ilk Cumhurbaşkanı Habib BURGİBA’NIN, Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü örnek alması ve onun yöntemiyle Tunus

devletini şekillendirmesi aslında bir nevi Türkiye Cumhuriyetinin bir benzerinin aynı mücadele yöntemiyle eski Osmanlı

topraklarında tesis edilmesi, Osmanlı bayrağının dalgalandığı toprakların birbirinden kopmadığının göstergesidir. Yine

Beyler döneminden beri kullanılan Tunus Cumhuriyetinin bayrağı ile Türkiye Cumhuriyeti bayrağının küçük bir detay

haricinde aynı olması iki devletin birbirinden ayrı düşmüş aynı ananın evlatları olduğunu göstermektedir. Tunus’u 24 yıl

baskıcı rejimle yöneten Zeynelabidin BEN ALİ’YE karşı 2010 yılında Arap Baharı olarak bilinen halk ayaklanmasının

Tunus’ta başlaması ve başarılı olması Tunusluların dayatmaya, esarete boyun eğmediklerinin en güncel ve açık

örneklerinden biridir. Bu minvalde siz değerli okuyucularımızı Tunusla sadece bayraklarımızdaki küçük ayrıntı kadar

farklı olan kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz, ataları Türk olan çoğu Tunusluyla şeklimiz, yemeğimiz, dillerinde

Türkçeden kalmış kelimelerimiz ve daha nice benzerliklerimizle tanışmanız, merak edip keşfetmeniz için beş yüzyıl

önce başlayan, unutulmaya yüz tutmuş olsa da aslını hala kaybetmemiş mazideki vatandaşlarımızın memleketlerine

tarihi bir yolculuğa çıkarmaya çalıştık.

Son söz olarak, 6 yıldır Tunus’un değişik vilayetlerinde görev yapmış ve hemen hemen Tunus’un tüm

coprafyasını gezmiş, görevini tamamlayıp vatanına dönmesine yaklaşık bir ay kalmış bir Türkçe Öğretmeni olarak

Tunus’ta kendimi hiç yabancı hissetmediğimi belirtmek isterim. Yerel halkla her zaman iç içe yaşadım, konuştukları

dili konuştum, yediklerini yedim, içtiklerini içtim; düğünlerinde, sünnetlerinde, yemek davetlerinde, ev sohbetlerinde,

çarşı, pazar, tren, sokak, resmi dairelerinde bulundum ve Anadoludaki kadar samimi, sıcak misafirperliklerini yaşadım.

Bütün bunlar için kendimi gerçekten bahtiyar addediyorum. Bu tecrübeyi ve güzellikleri kazanmama vesile olan Türkiye

Cumhuriyeti devletime ve okullarında kendimi ülkemdeki kadar rahat hissettiğim dünyalar tatlısı, çalışkan, meraklı,

güler yüzlü, Türk dilini ve kültürünü -özellikle de dizilerini- en az bir Türk kadar bilen, çok özleyeceğim öğrencilerimle

tanışmama olanak sağlayan Tunus Cumhuriyetine de teşekkürü borç biliyorum.

Eğer daha önce Tunus’u bilmeyen ve bir şeyler merak etmeye başlayan okuyucularımız varsa en kısa zamanda

Tunus’u ziyaret etmelerini ve iklimi kadar sıcak insanlarını tanımalarını mutlaka tavsiye ediyorum. Kalın sağlıcakla.

25

24.06.2021 Sousse/ TUNUS

Abdulkerim ALTAN, Türkçe Öğretmeni



AYYILDIZ | 7. Sayı

2021’DE TUNUS UZAYDA

AYYILDIZ | 7. Sayı

BAZI TUNUS TIYATROLARINI

TANIYALIM ...

Muhammed Abid, Tunuslu NASA’da

bir baş makine mühendisi yardımcısı,

“perseverance” 18 Şubat 2021’de ilk kırmızı

gezegen gönderildi NASA tarafından robot

ameliyatide katıldı.

Challenge one :

22 Mart 2021’de Tunus onun ilk uydusu « challenge one » uzayda

attı. İlk Arap ve 6. Afrika’da yerel olarak yapılmış uydu, 100% Tunuslu

üniversitelerden mezun mühendisler tarafından yapıldı.

Bu uydu dunya’da ilk kez bir veri aktarım protokolü « Lora » kullanıyor.

2030’a kadar Tunus 30 diğer uydu uzayda göndermek planlıyor.

Dünyayı uzaydan “challenge one” gönderildi ilk fotoğraf

TUNUSBAĞI

1559 yılında 2. Philip Malta şövalyelerine ve Napoli'nin

genel valisi, trablusgarp ve Cerbe adası karşı bir keşif gezisi yetki

verdi.

Nourshene MASTOURİ

TURISTLER VE KEŞIF VE TARIHI SEVENLER IÇIN GÖRÜLMESI GEREKEN YERLERDIR

KARTACA ARKEOLOJIK TIYATROSU

Uzun yüzyıllar boyunca canavarlar, köleler ve tutsaklar

arasındaki bir güreş arenasından dünyanın en ünlü tiyatrolarından

birine dönüştü. Kartaca arkeolojik tiyatrosu. Tunus başkentinin

kuzey banliyösünde, Kartaca’nın batı köşesinde yer almaktadır.

Akdeniz’e bakan Odeon Yaylası’nın kıyısında, MS 2. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiştir.

Tiyatronun harika bir mimarisi var. Tiyatronun pistleri, onu yer titreşimlerinden koruyan

karmaşık bir bodrum sistemi oluşturur. Tiyatro, hükümdarlar ve lordlar için ayrılmış ön pistler,

insanlar için orta pistler ve köleler için üst pistlerden oluşuyor. Kapasitesi 8.000 seyirciyi aşıyor.

On yıllardır, bu arkeolojik tiyatro, çoğu Tunus ve Arap dünyasının en prestijli festivallerinden biri olan

Uluslararası Kartaca Festivali’nin etkinlikleri kapsamında olmak üzere en büyük müzikal ve tiyatro gösterilerine

ev sahipliği yapma konusunda küresel bir kültürel itibar kazanmaktadır.

TUNUS BELEDIYE TIYATROSU

Tunus Belediye Tiyatrosu, Fransız mühendis "Resplendnd" (tiyatroya "Resplendnd"

can adı verildi) tarafından tasarlanan mimarisi (modern sanat) ile tanımlanır ve 20 Kasım

1902'de hizmete sunulur. Tunus'ta ve dünyada tiyatro sahnesinin devleri tarafından

birçok ünlü oyun sahnelendi. 1992 yılından beri Ulusal Miras Listesi'ne girmiştir.

İçeride beyaz duvarlar ve tavanlar kavisli çizgiler, insan figürleri, hayvanlar, çizimler, doğadan ilham alan formlar

ve altınla kazınmış tarih, salon ve merdiven girişlerini süsleyen lüks mermer sütunlar ve heykellerle bezenmiş.

Birçok dekorasyon ve şeklin ortasında, tiyatro ziyaretçileri tarafından nadiren fark edilen bir çizim, Veli

Mahrez Bin Halaf'ın cami ve mozolesinin bir figürü gizlenir. Tunus şehri belediye meclisinin mimarlardan

sahneye Arap-İslam dokunuşu eklemelerini istediği Avrupa heykelleri arasında

bu figürün varoluş hikayesi, Tunuslular arasında büyük bir ayrıcalığa sahip olan

ve geniş şöhreti ve 13. yüzyıl Hafsi devleti döneminde oynadığı rolün metaforu

olarak "Şehrin Sultanı" lakaplı Mahrez Ben Halaf'ın mozolesinin seçilmesiyle

ortaya çıktı... 1300 kişilik kapasiteye sahiptir.

Yolda çok büyük bir fırtına koptu hem hastalık hem de

susuzluk bu yüzünden birinci ve asıl varış noktası Trablusgrap

değiştirdiler ve Cerba adasın'a doğru yola çıktılar. Cerbaya

varınca bir çiti yapmaya başladılar. O sırada Osmanlı bir filo

piyala paşa kumtanlık altında yola çıktı. 11 Mayıs 1560 Türkler

Cerba adasına yulaştılar Hıristiyan güçlerine sürpriz oldu.

İki taraf arasında savaştan kaç saat sonra Hıristiyan

kadırgalarının yarısı alındı yada denizde battı. Üç ay sonra

garnizon teslim oldu ve piyale paşa 5000 esir İstanbul’a aldı.

Onlarla birlikte bir kaç Tunuslu asma fidelerini bi zafer hatıra

olarak İstanbul’a getirmiş ve oraya diktirmiş ve bu bahçenin

içinde havuz yaptırmış ve bu yüzden bahçenin adı Tunusbağı

bahçesi koydular. O zamanlar İstanbul şehri dışında bir yerdi

ama şimdilik konu dönme dolap sokağı ile Tunusbağı caddesi

arasında bulunduğunu zannediliyor. Bununda Tunusbağı tarihli

hikayesi.

26

Ghada CHNİTİ

EL JEM'DEKI ROMA TIYATROSU

Tunus'taki Mahdiya eyaletinde ve eski zamanlarda (Tisros) olarak

adlandırılan sahil kenti El-Jem'de Afrika'daki en büyük Roma kalıntılarından birini

buluyoruz. 1800 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilmiş ve yaklaşık 35 bin seyirci barındıran büyük Roma

tiyatrosu "El-Jem Amfi Tiyatrosu" dur. Roma İmparatoru II. Gordian tarafından MS 238'de inşa edilmiş, Roma'daki

imparatorluk başkentindeki muadili ile karşılaştırılabilecek büyük bir Roma tiyatrosuydu. Arkeologların ve

tarihçilerin gözünde El-Jem Amfitiyatrosu, en yüksek kalitede bir mimari ve sanat eseri olarak kalmıştır.

Çağlar boyunca amfitiyatro, insanlık tarihinde dönüm noktalarını oluşturan birçok olay yaşandığı için büyük

tarihi olaylara sahne olmuştur. Roma Kolezyumu gibi büyük tiyatrolar

listesine katıldığı için dünyanın en büyük tiyatrolarından biridir. UNESCO

onu 1979'da Dünya Mirası Listesine kaydetti. Bir ölüm sahnesinden bir

yaşam tiyatrosuna ... Jem Tiyatrosu, bir canavar dövüşleri arenası ve kanunu

çiğneyen kölelerin, savaş esirlerinin ve büyük suçluların vücutlarının

parçalandığı kanlı bir tiyatroydu.

Sadece bu tiyatrolara sahip değiliz... Her şehirde bir tiyatro var diyebiliriz, Bizerte, Sussa, Cerbe,

Sfax gibi diğer ünlü amfi tiyatrolar buluyorsunuz ve Tabarka panoramik manzaralı amfi tiyatrosunu

yeniden inşa etti, denizin merkezinde amfitiyatro... Görmek için...

27

Meryem SELLINI



AYYILDIZ | 7. Sayı

TUNUS'TAKİ SALGIN

HASTALIKLARIN TARİHİ

Tunus, eski çağlardan beri salgın hastalıkların farklı dönemlerde yayıldığına tanık oldu.

Bu birçok ölüme, sosyal ve ekonomik krizin yaşanmasına yol açtı. Bu salgın hastalıklardan en

önemlileri : "veba" ve "kolera" dır.

Vali "Abd al-Rahman Ibn al-Habib" döneminde sekizinci yüzyılın ortalarında, "veba"

Tunus'a girdi ve art arda yedi yıl kaldı ve nüfusun büyük bir kısmının ölümüne yol açtı.

Ağlabit döneminde Birinci Ziyadat Allah, Sicilya'yı işgal etmesi için “Esad İbnü'l-Furat" nı

göndermiştir, ama Tunus ordusu bir salgın ve kıtlık ile isabet etti. Bu bela, 828 yazında birçok

asker ve komutanların ölümüne yol açtı, "Esad İbnü'l-Furat" dahil.

1149 yılında, Prens Senhaji "Hassan bin Ali" döneminde, bu felaketler yeniden Tunus'un

başına geldi. "Birinci El-Mustansir Billah" döneminde, ülkede özellikle 1262 yılında doğudan

gelen bir salgın patlak verdi, sultan da isabet etti ve mucizevi bir şekilde kurtuldu.

Aynı dönemde Fransa Kralı "Louis IX", Hristiyanlığı yaymak için Tunus'a girmek

istediğinde ve 1270 yılında büyük bir orduyla Kartaca sahiline indiğinde, kendisi ve ordusu bir

"Tifo" (Typhoide) salgınıyla vuruldu.

"Moors" Tunus'a girdiğinde, 1348'de "veba" ortaya çıktı, bu sefer kuzey "Moğolistan"dan

geliyor. Hazar Denizi'ne, sonra da Konstantinolara, sonra da Akdeniz'e giden ticaret yolunu

takıp etti. 1347'de Massenia'ya Sicilya'da girdi, ardından Napoli, Marsilya ve Funes'e, oradan da

Alexandria'ya, oradan da Tunus'a geldi.

AYYILDIZ | 7. Sayı

Yaklaşık iki yüz yıl sonra, on yedinci yüzyılın

başında, Tunus'ta en tehlikelisi "Bu Rişa" salgını

olan birkaç salgın yayıldı. Ülkenin hükümdarı

"Osman Bey" bu salgına direnmeye çalıştı,

hastaları kabul etmek için özel dükkanlar inşa

etmek. 1689 kışında "Muhammed bin Murad"ın

hükümdarlığı sırasında, veba ülkeyi işgal etti,

sekiz ay sürdü ve 80.000 kişi öldü.

On sekizinci yüzyılın başında, Tunus

ülkesi başka ülkelerden gelen gemiler tarafından bir veba salgınıyla yeniden yaralandı. Önce

Trablus'tan Tunus'un güneyine girdi ve sonra başkente ulaştı, üç yıl kaldı ve kurban sayısı

40.000 kişiye ulaştı.

1721-1722 yılları arasında Hüseyin Bin Ali, etkilenen bölgelerden gelen gemilere katı bir

karantina uyguladı. Tunus'taki ilk karantina olarak kabul edilir, ancak tüm Arap Mağrip'te.

1755'te bu karantina, Doğu Cezayir ile Batı Tunus arasındaki kara yollarında uygulandı.

Tunus, 1705'ten 1784'e kadar veba yok oldu. Komşu ülkeler ise böyle bir dönem yaşamadı.

Haziran 1784'te veba yeniden Tunus'a girdi ve uzun ateşkes (yaklaşık 80 yıl) sona erdi.

Veba, 150 hacı taşıyan bir Fransız gemisiyle şehre girdi. Bu gemi vebanın hüküm sürdüğü

İskenderiye'den geçti. Ölü sayısı arttı : Başkentte günde ortalama 90 vaka ve ülkenin diğer

bölgelerinde 300 vaka. "Hammuda Paşa", bu salgına karşı çeşitli önleyici tedbirler aldı.

Örnekler verebiliriz : Vebanın ölü kıyafetlerini ve evi mobilyalarını yakmak, Tunus şehrinin

mezarlıklarına ölülerin gömülmesinin önlenmesi, mezarların derinliğindeki artış... Ülkenin

şeyhleri bu önlemleri reddetti. Çünkü onlara göre, Tanrı'nın hükmüne ve kaderine itiraz ediyor.

Bu da iki farklı görüşün ortaya çıkmasının alanı açtı : İlk görüş, salgını Tanrı'dan bir hüküm

olarak gören muhafazakar taraftır, bu nedenle kişi bununla yüzleşmemelidir. İkinci görüş ise

merkezi otorite ve onun modernleşme eğilimi ile temsil edilmektedir.

1818 yazında, vebanın tekrar geri dönüp iki yıl sürmesiyle Tunus büyük bir felaket yaşadı.

Başkentin yaklaşık 30.000 sakini bundan öldü. Ağustos 1820'de, salgın tamamen geçti.

Sultan Al-Hafsi "Al-Mutavakel Ala Allah V" hükümdarlığı sırasında, Tunus'ta salgın 1444

- 1453 yılları arasında dört kere yayıldı. Ölü sayısı özellikle dördüncü seferde arttı. Ölenlerin

sayısının günde 1000'e ulaşması ve toplamda 400.000'in ölmesi muhtemeldir, resmî defterlere

kayıtlı olmayan ölüleri saymamak, Bu olayların çağdaş tarihçisi İbn Ebî Dinar'a göre. Sultan

ülkeyi başkentten kaçtı ve uzun süre uzak kaldı. Bazı ihtiyarlar ve vatandaşlar bu hastalığın

ülkedeki ahlaki bozulma ve yaygın yolsuzluktan kaynaklandığına inandılar.

On beşinci yüzyılın doksanlı yıllarının ortalarında, çelişkili haberler diyor : Ülkenin

sultanı "Abu Zakaria Yahya" veya oğlu "Abu Yahya Zakariya" vebadan öldü. "Muhammed el-

Arusi el-Matvi"ye göre “Hafsid Sultanlığı” kitabında bu karışıklık meydana geldi, çünkü o

dönemde çok sayıda tarihçi ve tanık da vebadan öldü.

28

"Ahmed Bey" döneminde, 1849 yılında, yani

yaklaşık 30 yıl sonra, Ülkede kolera adında yeni bir

salgın yayıldı. Şeyh "Sidi Ibrahim Al-Riahi" dahil on

binlerce kişi hayatı kaybetti. Temmuz 1856'da kolera

tekrar geri döndü. Trablus'tan Cerbe'ye girdi ve

ardından ülke geneline yayıldı, 6000 Tunuslu öldü.

"Muhammed Sadik Bey" döneminde Tunus

Krallığı iflas ve ekonomik çöküşe girmiştir. Kıtlık ve

yüksek fiyatlara ek olarak kolera ve tifo ateşi yayıldı.

Bu, bazı tarihçilere göre, nüfusun yaklaşık üçte iki

oranında azalmasına yol açtı.

29

BOUTHAİNA CHAMMAKHİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

Bakteriyolojihane_i şâhâne:

Osmanlı'dan kalan bilimsel miras

Salgın bulaşık ve ölüm vakası arttığından dolayı tathiriye ve tanzifiye (dezenfeksiyon) icrasi başlamıştır

Ve bu hususta fetva alınarak Karantina ilan edilip tahaffuzhaneler kurulmuştur!

Aslında 19.yüzyılın Osmanlı topraklarındaki insanların tüm bu şahit olduğu koşular ne ilk defa

yaşanmıştır ne son defa yaşanılacaktır.

Tarihin hadiseleri tetkik edilirse, Insanı muhtelif

dönemlerde ve coğrafi mekanlarda çeşitli doğal afetlerle ve

vebalarla birden bire karşılaşmıştır. Bu sebeple insanlar bu

unsurların gizemlerini, etkenlerini ve yayılmarını anlamaya

çalıştıkça bu konuda bilgi sahibi olup adım adım bilinçlenmektedir.

Osmanlı imparatorluğunda da özellikle 19.yüzyılda

büyük bulaşıcı hastalıklar (kuduz çiçek kolera vb) görülmeye

başladığından beri bu dönem hem zor hem korkuç olmuştur.

Bu sebeple Sultan 2. Abdulhamit döneminde araştırma,

kolera salgınını kontrol altına almak ve durumu teşhis etmek

amacıyla tanınmış Fransiz bakteriyolog Dr. Loui Pasteur’den bir

bakteriyoloji uzmanı olarak aday göstermeyi istenmiştir.

Bakteri bilimi kurumu

Bakteryolojihane-i Şahane’nin

Niaşantaş binası.

Pastör tarafından iktirah edilen Dr. André Chantemsse 1893’te Türkiye’ye gelişinin ardından

Istanbul'un kirli suları, kusurlu yıpranmış kanalizasyon sistemi ve tethiriyenin (dezenfeksiyon) ıcratlarını

önemi bilinmediğinden dolayı kolera'ya yol açtığnı keşfetmiştir.

Dr. Chantemesse Mekteb-i Tıbbiye’de Dr. Zoeros Paşa'nın 1887’de kurduğu laboratuvarda, yaptığı

araştırmanın sonuçlarına göre, meydana çıkan kolera tüm Osmanlı topraklarına yayılmasını engellemek ve

içme sularını dikatlice tahlil etmek için bir kaç tedbirleri tavsiye edip ayrı bir biyolojihane kurmasını acil bir

ihtiyaç olarak göstermiştir.

AYYILDIZ | 7. Sayı

Bakteriyolojihane değişiklikleri

1895 yılında kuspalazı aşısının hazırlanması için eski

bina yeterli olmadından dolayı Bakteriyolojihane-i şahane

Nişantaşı’ya taşınmıştır.

Binanın içerisinde Laburatvar, müdür odası, büro,

kitaplık, laburatvar, kuspalazı seromun hazırlanması için bölüm,

sınıf, öğrenciler için laburatvarlar ve etüv odası bulunmaktaydı.

Dışında ise deney hayvanlarını yetiştirme dairesi mevcuttur.

Bilim araştırma kurumu Çemberlitaş’ta Yorgancıbaşı

Konağı'na nakledilerek ismini Bakteriolojhane-i Osmani’ye

değiştirilmeden evvel 1901 yılında hayvan incelenmesi

nedeniyle Bakteriolojihane'deki veteriner bölümü Sultanahmet'te

Bakteriyolojihane-i Baytari adıyla bir binaya ayrılmıştır.

Çemberlitaş’taki Bakteriyolojihane-i

Osmani’nin binasının son hali.

Bunun yanında 1931 yılından itibaren kurum merkezi Ankara’da hizmet etmiştir. Nitekim

Bakteriyolojihane-i Şahane’ye çok sayıda değişiklik geçirmiştir.

Geçmişte vurulan damgalar

Tarihin hafızasında yer alan Dr. Chantamesse, Dr. Maurice Nicole, Dr Paul louis simond, Dr Mustafa

Adil Şehzadebasi, Bahriyeli Kaymakam Nuri, Kaymakam Ziya, Solkolagası Rıfat, Dr. Kemal Muhtar, Dr.

Ziyaeddin Seyfullah, Dr. Refik Güran, Dr.hsan Sami, Osman Nuri ve Rafael Asseo Beyler vb araştırmacılar

Bakteriolojihane-i Şahane’de yaptığı araştırmalarının sayesinde her biri bir dönemde damga vurmuştur.

Salgınlar ve bulaşıcı hastalıklarala savaşma yolculuğunda bu yabancı ve Türk parlak simalar

bakteriyolojik tetkik yapmayı, su bakteriyolojisini anatomo-patolojik araştırmayı, bakteriyologlar yetistirmeyi

ve kolera,tifo, tetanos, veba, dizanteri gonokok ve difteri (kuspalazı) serumları hazırlamayı başarmasıyla

binlerce kişin, hayatını onlara borçludur.

Kisacası Osmanlı imparatorluğu devletin siyasi ekonomi sosyal işlerine önemsemesinin yanında

bilim dünyasına katılarak nesilden nesile aktarılan ilmî eserler bırakmıştır.

Aynı yılda Padişahın emriyle "Bakteryolojihane-i Şahane" ismi alınarak ilk Osmanlı bilimsel araştırma

kurumu inşa edilmeye başlanmiştir. Ancak binanın yapımı

tamamlanıncaya kadar su analizleri ve çalışmaları Mektebe-i

Tıbbiye-i Şahane'nin laboratvarında yapılmaya devam etmiştir.

Bakteryolojihane

O zamanlarda Fransadan gelen Dr. Maurice Nikole kurumun

başına getirilince Demirkapı Askeri Tıbbiye Mektebi bahçesinde

Nisan 1894 tarihinde yapılan binada bilimsel araştırma ve ders

vererek bakteriyologlar yetiştirme görevine başlamıştır.

Aslında kurumun açılımı gerçekleşmesinden sonra tıbbi aletlerin

Paris’ten sipariş edilip tüm gereken malzemeler için 214.272 kuruş

sarf edilmiştir.

Dr. Louis Simond Bakteriyolojihane’ deki

laboratvarında çalışırken ve elyazısı ile

Bakteryolojihane-i Şahane’nin görevleri.

Çemberlitaş’ta açılan yeni Bakteriyolojihane-i

Osmani, Ortada Müdür Dr. Louis Simond ve

yardımcıları, solunda : Dr Ziya Seyfullah, sağında

: Dr Rifat Muhtar Beyler.

Rowa HAJJİ

30

31



AYYILDIZ | 7. Sayı

Tunuslu Türkçe Sevdalılarına

SORDUK

SORU : Türkiye'ye gitme fırsatınız olursa, orada nasıl planlar

yapacaksınız, ve hangi şehirleri ziyaret edeceksiniz ?

Türkiye güzel bir ülke. Tarihi parlak olaylar ve başarılarla doludur. Üstelik

bu ülkede çok güzel yerler var. Bir gün ziyaret etme şansım olsaydı gezilecek çok yer

var. Her şeyden önce İstanbul’u ziyaret etmek istiyorum. Oraya gideceğim zaman

Sultan Ahmet Camii olarak da bilinen mavi camiyi ziyaret edeceğim. Beyoğlu ve

Galata, gece hayatı ve eğlence açısından popüler alanlardır. Etkileyici mimarisi,

tarihi mekanları, yemekleri, alışverişi, gece hayatı ve egzotik atmosferi deyince

İstanbul demektir. Benim için dünyanın en sevdiğim yerlerinden biridir. Bir diğer

önemli bölge var o da Nevşehi'dir, günümüzün turistik atraksiyonları, gökdelenleri

ve alışveriş merkezleri ile tanınır. Ayrıca, Türkiye'de ziyaret etmek istediğim

yerlerden biri olan Bodrum. Tapınaklar, heykeller, döşeli sokaklar ve Anıt Mezar,

Bodrum'u Antik Dünyanın Yedi Harikasından biri yapar. Yaz aylarında ziyaret

edilmesi en çok tavsiye edilen yer Antalya'dır. Plajları çok muhteşem

ve temiz. Beyaz kumları, su sporları, tatil köyleri ve restoranları ile

bilinir. Son olarak, Türkiye güzel bir ayrıcalıktır. Keşke bir gün onu

ziyaret etme, güzel şehirlerinin tadını çıkarma ve tertemiz güzel

kumsallarında yüzebilme şansım olsaydı.

AHLEM

CHEBBI

SORU: Türkiye'de yaşacak olsanız, hangi şehriyi seçersiniz ve neden?

Seçeceğiniz şehirdeki en meşhur yemeğinin tarifi kısaca yazabilir misiniz?

Türkiye güzel ve harika bir ülke. En sevdiğim yerlerden biri şüphesiz İstanbul.

İstanbul ve güzelliğinin büyüsü ile tanışmam ilk Türk pembe dizilerinden geçti. İkincisi,

internetteki araştırmam yoluyla, çünkü henüz ziyaret etmedim. İstanbul hakkında en

sevdiğim şey, üç seviyedeki zenginliği, dini, kültürel ve turistik. Birinci, dini: İstanbul'a

olan hayranlığım Sultan Ahmed Camii'nde yatıyor. Eski bir cami. Duvarlarının rengini,

mimarisinin mavi rengiyle ayrılan Sidi Bu Said olan Tunus'ta güzel bir yer ile paylaştığı

için özel bir karaktere sahiptir. İkinci, kültürel : Kalbimde en sevdiğim yerlerden biri

de Dolmabahçe Sarayı. Çok büyük ve lüks bir saray. Çekici bir zarafete sahip olup en

önemli özelliği, bu köprüde bir bardak çay içebileceğiniz Boğaz Köprüsü manzarasıdır.

Üçüncü, turistik : İstanbul, Tunus için en ünlü turizm yeridir. Kültürel yakınlık göz

önüne alındığında, Türkiye'ye, özellikle İstanbul'a seyahat için vize veya karmaşık

prosedürler de yoktur. Sonuçta sevdiğim en meşhur yemeklerden biri

baklava ve künefe olsa da yöntem kolay yapılsa da özellikle krema,

fıstık, knafeh hamur ve baldan oluşan kunafa ama İstanbul'daki

lezzetleri en iyisi, özellikle Boğaziçi Köprüsü'nde çay ile.

ASMA

TRABELSI

32

AYYILDIZ | 7. Sayı

SORU : Türkiye ya da Türkçe ilk nerede duydunuz ? Ve Türkiye

hakkında ilk bildiğiniz ve ilginiz çeken şeyler nelerdir ?

2012'de kocam Türkiye'ye gitti ve İstanbul'u ve bazı

Türkçe kelimeleri tanıdı. 2013'te diziyi (Ötesiz insanlar) izledim

ve oyuncuların performansını ve verdiği mesajı beğendim.

Ardından 2014'ten 2018'e beş sezonluk diziyi (Diriliş Erturgul)

takip ettim. Şimdi "Kuruluş Osman" izliyorum.

Türkiye'den ilk ilgimi çeken şeylerden biri şuydu: Devletin

kuruluş tarihi. Selçuklu devleti ve Osmanlı devleti hakkında

birçok tarihi kitap okudum. MS 17. yüzyılda Osmanlı Devleti,

okullar inşa ederek, bilim ve bilim adamlarına önem vererek

Tunus ülkemize olumlu bir etki yaptı. Şimdiki

zamanımıza gelince, bize ulaşan giysi, ayakkabı ve

çanta imalatında gösterilen ustalığı ve resimlerle

gördüğüm güzel doğayı seviyorum.

SORU : Tunus ve Türkiye arasındaki

ortak noktalar çok, siz onlardan 5 tane

söyleyebilir misiniz ?

Ne kadar farklı kıtalar ve halklar olursa olsun,

her zaman birçok ortak nokta buluyoruz. Tunus ile

Türkiye arasında pek çok benzerlik var, bunlardan

ilki din. Her iki halk da İslam'ı benimsiyor. Ayrıca,

İki ülkede de aynı gelenek vardır misal bir yolcunun

arkasına su dökmek gibi. Aynı Zamanda, Her iki ülke de

baklava gibi tatlıları ile meşhurdur. Son olarak, her

iki halk de özellikle diğer ülkelerden gelen

yabancılar için büyük cömertlikleriyle

tanınırlar.

AYA

BRIKI

SOUMAYA

KHACHTELI

SORU : Biliyoruz ki Türkiye'deki en sevdiğiniz

şehir Eskişehir'dir. Bu şehirde sizin ilginiz çeken şey nedir

ve sizin için diğer ülkelerin ne farkı vardır ?

Bir çok insan bana sordu Eskişehir neden bu kadar

seviyorum?

Genelde insanlar İstanbul'u güzel ve ünlü bir şehir olduğu seviyor

ama ben Eskişehir'i yaşanacak en güzel şehir buluyorum. Eskişehir,

Türkiye kuzeybatıda, Anadolu'da Porsuk Nehri üzerinde yer

almaktadır. Eskişehir, Anadolu üniversitesi gibi dünyaca ünlü

birçok üniversiten varlığından dolayı bir öğrenci şehri olarak da

bilinir. "Sazova Bilim Eskişehir kültür ve sanat parkı" Bu bahçede

Disney saraylarını andıran çok güzel bir saray var. Şehsen ben de

büyüleyici yaşil doğa alanlarıyla Eskişehir'i

seviyorum. Umarım bu şehir olan aşkım

hakkında sorunuzu cevaplamışımdır.

Umarım bir gün birlikte ziyaret ederiz.

FATMA

NAJAH

33

SORU : Neden ya da nasıl Türkçe

öğrenmeyi başladınız ?

Türkçe öğrenmeyi dört

yıl önce başladım. Aslında

Türkçe ile hikayem Türk

dizilerle başladı. "Gümüş"

izlediğim ilk dizisiydi.

Zamanla dili sevmeyi

başladım. Bu yüzden, Türkçe

kurs almayı karar verdim. Tam

öğrenince Türkiye'ye ziyâret

etmeyi planlıyorum çünkü

diziler sayesinde şehirleri,

kültürü, yemeği ve âdetleri

çok beğendim.

NESRIN

BOUHALLI

SORU : Kendi memleketinizde

görülmesi gereken yerler ve en

meşhur yemekler nedir ?

NEAPOLİS

“KÜÇÜK CENNET”

: Nabel şehri, Kabile

anavatanının Güney

kesiminin kıyısında,

Tunus’un kuzeydoğusunda

yer almaktadır. Kabile anavatanı, Tunus

ve Akdeniz havzası tarihinde önemli bir

yere sahiptir ve şehilerinin ve kırsalının

refahı, aşağıdakiler de dahil olmak üzere

çeşitli faktörlerden kaynaklanmktadır.

Aferika ve Avrupa’ya birbirine bağlayan

aktif ticari yollara bakan mükemmel

konum “sicilya, kabile anavatanından

yaklaşık 140 km uzaklıktadı” / Kıyı şeridi

balık bakımından zengindir ve çeşit

turunçgiller var, “portakal, limon, zeytin

ve üzüm bağlarının yetiştirilmesi ile

bilinir”, tarımsal faaliyete uygun doğal

ortam / İlkbaharda portakal çiçeklerin

damlatması / İspanyol “Moresk”Arapların

ortaya çıkışıyla on yedinci yüzyıldan beri “

harissa” ile ünlüdür / Çömlekçilik/Nakış/

Bakır Endüstrisi/Paspas imalatı/Tatlılar.

BESMA BEN

NEJMA



AYYILDIZ | 7. Sayı

Ruhumuza Dokunan

Türk Dizileri

Bir gün hayat dersi vereceğini hiç düşünmemiştim.

İki yıl önce, "Hercai" adlı bir Türk dizisini izlemeye başladım.

Başından beri onu takip ettim. Ama yavaş yavaş fark ettim ki Türk

dili için bir tutku doğdu. Türkçe’ye aşkımı Hercai dizisiyle başladı.

Önce, hiç düşünmedim ki bir dizi Türk dilini konuşmayı seçtim,

Önce, hiç düşünmedim ki bir dizi beni aşık ediyor Türkçe’ye. Ama

sonra, Hercai dizi sayesinde, Türkçe benim favorim oluyor. Türkçe

çok geniş bir dil olduğunu keşfettim, bu yüzden, Türkçe’ye aşkımı

büyüyor.

Aslında, "Sümeyye Koç"un ünlü romanından esinlenen

bir dizidir. Aslında dizi genç bir adamın hikayesini anlatıyor

"Miran", çocukluğunu korkunç bir şekilde yaşayan "Miran" intikamla büyüdü. Gençliğini, ailesinin

ölümünden kendisinin sorumlu olduğuna inandı, ailenin yanında intikam anını beklemeye adayan.

Diğer ailenin kızı ile evlenmeye zorlandı büyükannesinin intikam arzusuyla hareket eden. Bu kız

onun adı "Reyan". Ve intikam almak için evliliğinin ertesi günü onu terk etti. Ama onu şaşırttı, ona

deli gibi aşık oldu. Daha sonra, tüm dünyanın aktardığı büyük bir aşk hikayesinin doğmasına neden

olan hatalı bir intikam hikayesine tanık oluyoruz ve Mardin'in en güzel bölgelerinden birinde yer

alır.

Bence, bu diziyi cok seviyorum çünkü o çok muhteşem bir dizi. Gösteri beni en çok cezbeden

şey, aşkın gücünü görmemdi. Aslında, Aşk "Miran" ve "Reyan" 'ı dönüştürdü, onlar için, intikam

yok çünkü Aşk ve mucize var. En önemlisi bu diziden herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini öğrendim.

Sadece bu şansı hak etmelisin. Nitekim onu bıraktıktan sonra "Reyan" yine de Miran'a ikinci bir

şans verdi. Bu Aşık "Miran" bu şansı gerçekten hak ettiğini kanıtladı. Ona sevgisini verdi ve ona

hayatların en güzelini ona söz verdi. Yani Reyan pişman olmadı. Ona inandı, ona olan aşkına inandı.

Bunu izlemek beni ikinci şansa inandırdı.

Ayrıca dizinin yönetmenliği ve yapımı muhteşemdi, ve aktörler

ve aktrisler uyumlu ve yetenekliydi. Onun için, dizi büyük başarı elde

etti. "Hercaii" dünyayı dolaştı ve Tunus'a geliyor. Diziyi ilginç buluyorum

çünkü onun sayesinde güzelce bir çok şey öğrendim. Bana gerçekten

birkaç hayat dersi verdi ve hayatımı olumlu

yönde etkiledi. "Reyan" ve "Miran" 'ın aşkı her

yerde. Bu iki sevgili, onları gerçekten iki efsane

olarak görüyorum. Bana öyle geliyor ki dizi

bir cesaret ve fedakarlık okulu oldu. "Reyan"

rolünü kusursuz bir şekilde canlandıran en tatlı

oyuncu "Ebru Şahin"'den tatlılığı ve duyarlılığı

öğrendim. Ona ve aşk ve Allah’ımın gücüne

inandı, mucizeler yaratabilir.

34

Bizi mutlu eden küçük şeyler Reyan bana

da öğretti. O ruhun ve kalbin saflığını temsil

AYYILDIZ | 7. Sayı

eder."Miran" hayat dersleri vermeyi başardı. O da aşk duygularını

göstermeyi ve suç ve üzüntü başardı. "Miran" bana hatalarından nasıl

ders çıkaracağımı öğretti. Aslında, o çaba göstermeyi bırakmadı onu

mutlu etmek için. Ayrıca, her zaman tutkusu ve görevi arasında kalan

insanın durumunu mükemmel bir şekilde tercüme etmeyi başardı.

Rolü çok iyi oynadı, bu yeteneği için gerçekten tebrik ediyorum.

Üstelik böyle bir intikamın bir gün onu aşık kahramanın eşsiz sembolü

yapacağını kimse düşünmezdi. Bu çifte teşekkür

ediyorum, intikam ateşinin biraz sevgiyle açıldığını

öğrendim. Nefretin ardından aşk geleceğini ve en

kötüsünden sonra en iyisinin geleceğini de öğrendim.

Zamanla güvenin kazandığını da ve bazen ikinci bir

şans verdiğimiz için pişmanlık duymayız öğrendim.

Aşkın asil bir duygu olduğunu biliyordum. Bu

olduğunu çok güzel bir şey biliyordum. Diziye aşık

oldum, ve oyuncular benim ailem oldu. Hatta benim

mutlu sebebidir. Türk memleketinin mirasını ve

güzelliğini keşfetme şansı buldum, bu dizi Teşekkürler,

çünkü dizi ülkenin en güzel bölgelerinden birinde geçiyor. Bence,

Mardin çok güzel… Yakından görebildim, bu bölgenin güzelliğini

yakından görebildim. Ayrıca, mimarisi konağı sevdim, özellikle «Umut

Konağı». O harika bir Konak. Onu çok sevdim. Böylece, bu dizi sayesinde

yeni bir kültür, yeni bir ülke keşfettim ve özellikle kendimi keşfettim.

"Reyan" ve "Miran" karakterleri sayesinde, nereye gidersek

gidelim umut ve sevginin var olduğunu öğrendim. Kendi kendilerine dedikleri zaman

hep haklıydılar :"Çünkü umut var". Şimdi hercai dizisi bitti ama bu

dizi hep hafızamda ve kalbimde kalacak. Hercai dizisi yok artık ama

Reyan ve Miran hala var.

Sizi çok

seviyorum

Sevgili Miran : "Akın Akınözü" ve Reyan "Ebru Şahin" çok uzaktan

teşekkür ederim çünkü siz hayatımın bir parçası oldunuz. Bana

sevgi ve sabırla ilham veren iki efsane sonsuza kadar kalacaksınız.

Her zaman tarih tarafından hatırlanacaksınız çünkü siz aşıkların

sembolleri olacaksiniz. Sizi temin ederim güzelliğiniz ve iyiliğinizle

tüm dünyayı dolaşmayı gerçekten başardınız. Aşkın olduğu yerde

kötülüğe yer olmayacağını ispatladınız. Size hayranlığımı ve sevgimi

dünyanın öbür ucundan gönderiyorum.

Amira SDİRİ

Bir gün Türkçeye aşık olacağımı düşünmedim. Ama 2016'da bir gün "Medcezir" adlı bir

Türk dizisi izlemeye başladım, ve özellikle Serenay SARIKAYA ve Çağatay UKUSOY olmak üzere

oyunculara aşık oldum. O andan itibaren daha fazla izlemeye başladım ve ne kadar çok izlersem

o kadar çok keşfetmek isterim. Aslında kültürleri, özellikle Türkler için kahvaltının önemi, modası

hakkında pek çok şey öğrendim ve Türkiye'nin ne kadar güzel olduğunu fark ettim, bu yüzden

Türkçe öğrenmeye karar verdim.

35

Safa BARGAOUİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

Aılenın

önemi

Bir gün televizyonda bir program

seyrettim konusu “Anne ve babanın

doğruluğu”ydu. İşte o zaman bu konu hakkında

bir sürü şeyler yazmayı karar verdim. Benim

tarafımdan annem ve babamın varlığını ne kadar

önemli ve değerli benim hayatımda göstermek

istedim. Tabii ki söyleyeceklerimi onların bizim

için ki fedakarlıkları çok iyi anlatmaz ve az

kalır. Ama o sözler aracılığıyla ne kadar onları

seviyorum anlayabilirsiniz ve sanırım herkes bu

hissettiklerimi paylaşıyor.

Bu konuda iki ayrı şeyden bahsedeceğim

ben, daha doğrusu iki ayrı dünya ama o

iki dünya aynı konuya aittir o da “Aile”.

Doğduğumuz günden itibaren,

her gittiğimiz yer, her attığımız adım, her

konuştuğumuz kelime yanımızda unutulmaz

insanlar bulurduk. Tanıdık yüzler. Mükemmel

yüzler. Ana ve babanın yüzleridir. Bizim ilk hayat

rehberidir. Bizim ilk ve son memnuniyet, zevk

ve mutluluktur. Anneler ve babalar bir pırlanta

parçası gibi bizim hayatımızda, her gittiğimiz yer

parlıyor ve bizim yollarımızı açılıyor ve aydınlıyor.

Onlar Allah'tan güzel ve değerli bir hediyedir.

36

Annelerimiz ve babalarımız dünyaya

geldiğimiz andan beri bizi gözlerini gibi

bakıyorlardı. Bizi kurtarmak için risk atıyorlardı.

İlk attığımız adım neşeli ve mutlu oldular.

İlk konuştuğumuz an heyecanlandılar ve ilk

düştüğümüz an hemen koşup bizi kaldırdılar.

Bizimle gülüyorlar ve bizimle ağlıyorlar. En zor

anlarımızda bizim yanımızda kalıyorlar, bize

destek oluyorlar ve hep tavsiye ediyorlar. Onlar

gecelerimizin ayıdır ve sabahlarımızın güneşidir.

Acı çektiğimiz zaman acımızı ve derdimizi

bizimle paylaşıyorlar ve mutlu olduğumuz

zaman mutluluğumuzu bizimle de paylaşıyorlar.

Bazı insanlar ebeveynlerine,

maalesef, önemi vermiyorlar. Sürekli onlara

küfür ediyorlar, bağırıyorlar ve saygısızlıkla

davranıyorlar. Hatta bazılarından, anneleri ve

babaları bile dövüyorlar. Aslında, bir gerçek

hikaye varmış ”iki adam varmış annesiyle

yaşıyorlarmış ve onlar çok fakirmişler. Bir

gün yurt dışına kaçmak için annesinden para

istemişler, hem de zorbalıkla, ama o zavallı

kadının o kadar çok parası yokmuş. Zaten

kötü hallerde yaşıyorlarmış. İşte o an, onlara

durumunu anlatınca, annesi yalan söylemiş

sanmışlar, ona çok kızmışlar ve kötü bir şekilde

annesini öldürmüşler. Sonra kadının bıraktığı

parasından ne çalmışsa çalmışlar ve kaçmışlar.

Polis, cinayet yerine gelince o masum kadın

kanlarda bulmuşlar ve onun vücudunda çok

bıçak izileri fark etmişler. Onun vücudundan

birçok yerinden kan kanıyormuş ama o

kadının zalim oğullarının kaçak halleri çok

fazla sürmemiş ve polis hemen işini yapmışlar

ve onları yakalamışlar. Sonu şöyle ki, Kadın

AYYILDIZ | 7. Sayı

gömüp gitmiş, onlar hapishaneye girmişler ve

hedeflerine yetişememişler. Ne paranın bir

faydası olmuş ne de annesinin rızasını almışlar.

Onların hayatındaki en güzel kadını sonsuza

kadar kaybetmişler.

Bazı insanlar da onların yetiştiren iki

kişinden kurtulmak için elinden geleni yapıyorlar

çünkü insan büyüyünce bazı şeyleri unutmaya

başlıyor, daha hassesli oluyor ve eskiden

daha fazla yardıma ve bakıma ihtiyacı var

oluyor. Ve o tür insanlar annesi ya da babası

ya da ikisi büyük ve ağır bir yük olduğunu

zannedince hemen onları yetimhaneye

atıyorlar. Maalesef, bu zamanlarımızdaki öyle

kalpsiz ve vicdansız insanlarla yaşıyoruz.

Nasıl, hasta olunca, gecelerde senin

yanında duran kadını kolayca unutuyorsun?

Nasıl senin için, geleceğin için ve mutluluğun için

çalışan ve para getiren adamı unutabiliyorsun

ve kıyabiliyorsun ? haksızlık olmuyor mu ?

benim için annem ve babamsız yaşayamıyorum,

mahvoluyorum, hayatımın bir tadı yok oluyor

çünkü. Ailenin çevresinde bazı sıkıntılar

yaşanabilir, belki de bazı anlaşmazlıklar da

olabilir ama herkesin başına öyle şeyler gelebilir.

Hayat böyle sonuçta, bazen sorunlu ve bazen

huzurlu ama annelerimizden ve babalarımızdan

kolay kolay vazgeçemeyiz.

Bazı insanlar da bu konuda büyük

sıkıntılar yaşıyorlar. Bu insanlar ne ananın

sevgisi hissedebiliyorlar ne de babanın apsisi

bilebiliyorlar. Hayat onların için çok zor çünkü

37

ailesiz, sevgisiz ve rehberliksiz büyüdüler.

“Yetim insanlardan bahsediyorum”. Bizim ilk

doğduğumuz andan büyümüze kadar bize

hayat rehberi lazımdır. Yanımızda güvendiğimiz

kişiler lazımdır bize doğru ve yanlış şeyleri

göstermek için. İşte o yetim insanlar bütün

bunlarından mahrumdur. Ailenin sıcaklığının

dışında yaşayamaz ki insan.

Biz, bir kere, düşündük mü hiç ? Eve

döndüğümüz zaman tepkimiz nasıl olacaktı eksik

bir şey fark edince? Mesela, eğer yemeğimiz

hala pişmediyse annelerimize hemen kızıyoruz

ve bağırıyoruz, odaya girince ve her şeyi hala

düzenlenmediği görünce onları azarlıyoruz. Ama

diğer tarafa bakınca, belki yanlış olduğumuz

anlardık ve içinde yaşadığımız kutsama Allah’a

şükür ederdik.

Bir yetim çocuk, yüzde seksen tahmin

edebiliyorum, ki aklında sahte bir aile koruyor

sırf mutlu olmak için ve büyüyünce diyor ki

“ keşke eve gelince annemi ve babamı beni

bekliyorlardı bulsaydım, keşke zor anlarımda o

iki güçlü el tutsaydı beni düşmemekten, keşke

benim de bir aile olsaydı bütün sorunlarımı

birlikte çözeseydik. Güçsüzlüğüme ve

umutsuzluğuma yeni bir umut verseydi ve bana,

hayatta, yardımcı olsaydı.”

Şimdi o bütün acıları hissedemiyoruz

çünkü öyle kötü bir şey daha önce düşmedi

başımıza, daha önce hissetmemiştik ama

eğer ailemizden birini kaybediyoruz işte o an o

acıyı anlardık, ve o kişinin değerini ve önemini

anlardık.

Sonuçlanmak için, bir yazı ve oyuncu

varmış adı” Michael Andrew Fox” demiş ki ” Aile

sadece tek önemli bir şey değil, aile herşeydir.”

Tüm takdir ve sevgiyle...

Oumayma BEN MRAD



AYYILDIZ | 7. Sayı

AYYILDIZ | 7. Sayı

KADIN

Kadının olmadığı bir dünya, göz bebeksiz bir göz, çiçeksiz bir bahçe, ışınsız güneş gibi. Kadın

annedir, eş, sevgili, arkadaş, kız kardeş, yol arkadaşı, mekanın ışığı ve her evin ve ailenin temelidir.

Kadın olmadan önce tüm haklara sahip olması gereken bir insandır. Kadınlar anıların kokusudur

ve her toplumun yarısıdır.

Kadınlar, medeniyetlerin gelişmesinin ve yükselişinin temeli ve toplumların refah ve

gücünün sebebidir. Kadının toplumdaki önemi inkar edilemez. Gelecek neslin inşa edilmesinde ve

beslenmesinde önemli bir role sahiptir. Etrafındakiler için enerji ve güven ile parlayan bir mücevher

gibidir. Aslında aile başarısı için anneye bağlıdır.

Orta çağda insanların kadın hakkında tek bir fikri vardı ; yani, ev işlerini kontrol etmek ve

çocukları yönetmek için doğmuşlardır. Ancak günümüz dünyasında, gelişmek ve parlamak için

yeni kapılar açan kadınlar yerini aldı. Kadının rolü sadece dengeli ve sağlıklı bir aile yaratmakla

ilgili değildi.

Bankalar, hastaneler, havayolları, okullar gibi hizmet sektörüyle de giriyorlar ve kendi işlerini

kurmakla ilgilenmeye başardılar. Kendi alanlarında mükemmel sonuçlar sağlıyorlar. Güvenlik

hizmetlerine de aktif olarak katılıyorlar : askeri, polis, donanma gibi. Tüm bu hizmetler toplumu

bir sonraki seviyeye taşıyorlar. Birçok hükümet veya özel alanda aktif oldular.

Kadınların güçlendirilmesi, toplumun genel gelişimi için anahtar terimlerden biridir.

Toplumun büyümesinin sürdürülmesine yardımcı oluyor ve ulusların geleceğini şekillendiriyor.

O bir doktor, mühendis, avukat, yazar, öğretmen ... ve çalışan kadının sahip olduğu zeka ve

dayanıklılık nedeniyle çoğu zaman erkeği geride bırakıyorlar. Kadının toplumdaki statüsü her

geçen gün artıyor. Dünyadaki tüm önemli pozisyonlar ulaşmaya başardılar.

Bir kadının varlığını herkes takdir etmeli. Toplumun başarısı ve gelişimi için en önemli

motivasyonlardan biridir. Gerçekte, erkeklerden farklı değiller. Aslında, çoğu zaman adamı

destekliyor, elini tutuyor ve daha iyi bir yarın inşa etmek için bir araya geliyorlar. Doğru yolda

birlikte yürümeye devam ediyorlar.

Kadınlar milletin öncüleridir. Onlar bizim gururumuz, kibirimiz, umudumuz ve

güçlerimizdir. Allah dünyadaki tüm kadınları korusun.

Küçük bir hatırlatma

Zor bir yıl geçirdikten sonra, sınavı geçtim ve Tunus’ta yani başkent’te okuyacağımı kesinleşti.

O günü hiç unutmuyorum, istediğim bölümü okuyacağım için çok mutlu ve heyecanlıyım. Her

şeyi ayarlayıp, ailemin evinden ayrılıp, yurtta yerleşmiştim.

Yavaş yavaş, hayat zorluklarıyla karşılaşmaya başladım. Ve bir gün, oda arkadaşımla uzun ve

yorucu bir gün geçirdikten sonra, ev işleriyle uğraşırken, bir an annelerimiz aklıma geldi. Onların

ne kadar ağır bir sorumluluk taşıdıkları ve varlıkları ne kadar önemli olduğunu biraz daha anladım.

"Anne" duyunca sizin aklınıza ne geliyor ?

Senin için kendini parçalayan, iyi yerlere gelmen için hirpalanan,

seni okutmak için her şeyini veren, sevildiğini hissettiren,

elinde tabakla koşturan, sen yedikçe doyuyan, seni mutlu ve

rahat görebilmek için uğraşan, güçlü bir kadın geliyor benim

aklıma mesela. Onlar yaşımız gelip geçse de bizi çocuk görmeyi

devam etselerde ve onların koruyucu tavırları bizi ne kadar

darlasa da, unutmayalım ki "Anne olmadan anlamayız".

Hayat çok kısa. Annenizi kırmayın! Kıymetini bilin çünkü o sizi koşulsuz seven ve yalnız ya

da mutsuz hissettiğinizde sığınabileceğiniz tek kişidir. Annesiz hayat çok boş ve anlamsız ve anne

sevgisi dolduramaz derecede önemlidir.

Nermine BOUKADİDA

Bir kadının hikayesi :

Sayda Ayşa El Manubiya

Üç bin yıl önce, kadınlar Arap tarihinde ve genelde dünyada çok özel ve unutulmaz izler bıraktı.

Tarih boyunca insanlara rehberlik edip onları aydınlatarak öncü ve rol model olmayı başardı. Hiç şüphe

yok ki bu tür kadınlar çok azdı, ancak kendi dönemlerinde çok ünlü ve güzel bir örnek oldu. En önemli

ikonik figürlerden biri Sayda Ayşa El Manubiya’dır. Sayda Ayşa El Manubiya veya Lella El-Manubiya olarak

bilinen, Tunuslu bir kadın. 12. yüzyılın ikinci yarısında Hafsi döneminde ismini yaygın oldu. MS 595 / 1197’de

Tunus’un kuzeybatısındaki küçük bir köyde, daha doğrusu Manuba vilayetinde doğdu. Şeyh Omran ben

Hac Süleyman el-Manubi’nin kızı ve aynı zamanda «Sidi Omar» koruyucusu ve annesi Fatima Ben Abdul

Semea’dır.

Sayda Ayşa El Manubiya, Tamazight (Amaziğ) dilini konuşuyordu. Ayrıca, babası ona Arapça ve

Kur’an-ı Kerim’i iyice öğretti. Hayatında 1.520 kez Kur’an-ı Kerim’i tamamını okudu. Abu Said Al Beji ve

İmam Abu Hassan AL Şedli’nin öğrenciydi ve çalışmalarına devam etmek için babasının desteğini aldı

ve onun kırk takipçisinden biri oldu. Bu kadın, temiz gönüllülüğü, nimetleri ve iffetiyle tanınan birisidir.

Fakirlere ve muhtaçlara çok yardım ediyordu. Ve diyorlar ki, cebinde bir kuruş varsa ve

onu hayır kurumuna vermezse, «Bu akşamki dualarım eksik» derdi. Bu belki de onun

nezaketinin ve cömertliğinin en iyi kanıtıdır.

Sayda Ayşa El Manubiya, 13. yüzyılın ikinci yarısına kadar 70 yıl yaşadı. 21

Receb, 655 AH / 1266 AD Cuma günü vefat etti. Bugün bir bahçede eski “Gorjani”

mezarlığına gömüldü. Ancak ölümünden sonra halk onun hakkında birçok

hikaye ve efsane ortaya çıkardı. Ve insanlar Allah’a yaklaşmak için bu kadının

türbesine gittiler. Huzur ve rahatlığı arayanlar orada buldular.

38

Dhouha MZOUGHİ

39

Amira BOUGHANMİ



AYYILDIZ | 7. Sayı

Mlukhiya (Arapça

‏,(ملوخية:‏ pişirilmesi altı saatten fazla

süren popüler bir geleneksel

Tunus yemeğidir. Mlukhiya, yağ

ve et içerir ve son olarak baharat

ve yulaf lapası eklenir.

Blankit salatası (Arapça

:

بالنكيت ‏,(سلطة tipik olarak ekmek, yaban turpu,

yumurta ve ton balığından

oluşan bir Tunus salatasıdır.

ÜNLÜ TUNUS MUTFAĞI

ANA YEMEK :

Bir Tunus kış yemeği olan

Lablebi (Arapça : ‏,(لبالبي soğuk

havalarda ısınan bir yemektir.

Özellikle nohut, harissa, baharat

ve zeytinyağının eklenmesiyle

yapılır.

Brik Danuni (Arapça :

دنوني

‏,(بريك en ünlü Tunus tariflerinden biridir ve

içerisinde çeşitli ve farklı şeyler

koyabiliriz (mesela: kıyma).

Hava ekmeği

(Arapça : خبزة ‏,(هواء

ya da pek çok kişinin dediği gibi bisküvi ekmeği,

aynı zamanda hem hazırlaması

kolay hem de çok lezzetli olan

tatlılar için en lezzetli Tunus

yemeklerinden biridir ve bu

isim, bu yemeğin çok güzel

olmasından dolayı gelmiştir.

Hiç pişirilmemiştir, ancak hava

pişirme yöntemi esas olarak

hazırlama kolaylığına bağlıdır.

Kaftaji (Arapça ‏,(كفتاجي:‏ en

popüler Tunus yemeklerinden

biridir. Kaftaji, kızartmaya

dayanır ve içindeki en önemli

malzeme biberdir. Aynı

zamanda acı yemek olarak da

sınıflandırılır.

MEZELER :

Milevi

(Arapça : ‏,(مالوي Tunus’un en ünlü « fast food

» yiyeceklerinden biridir. Ve

tek başına veya sandviç olarak

yenebilen bir ekmektir.

TATLILAR :

El Galah fındık (Arapça

فندق:‏ ‏,(الغلّة

Tunus yemeklerinden biridir, biber ve patatesin

kıyma ile doldurulup domates

sosuna konuluyor. Dolma’ya

biraz benzer.

Frikasse (Arapça

‏,(فريكاسي:‏ Tunus mutfak geleneğinden

tuzlu bir çörek. « Fast food »

satıcılarında olduğu gibi evde

de hazırlanıyor, Hamur topları

piştikten sonra patates, harissa,

ton balığı, siyah zeytin ve

yumurta ile doldurulur.

En ünlü Tunus tatlılarından

biri samsa (Arapça

‏,(صمصة:‏ fındık ve bal içerir.

En sevilen tatlılardan biri olan

kağıt (Arapça

ورقة:‏ ‏(كعك bayram ve özel günlerde servis

edilmektedir.

Tunus baklavası (Arapça

‏(بقالوة:‏

Tunus tatlısı olarak kabul edilir ve hazırlanma şekli

ve bazı malzemeler açısından

Türk baklavasından ayrılır.

AYYILDIZ | 7. Sayı

Yazılar Kaynakçası

• Idefix : Stefan Zweig Kimdir ?

• hachette.fr : Stefan Zweig : 8 livres pour (re)découvrir son œuvre

• Vikipedi : Stefan Zweig

• Iyi ki : Stefan Zweig : Hayatı, Savaş Yılları, Eserleri ve İntiharı

Noonpost : 2018 : 6 تونس في العثمانية القصور أبرز من •

Noonpost : 2020 : جمالً‏ تونس زادت الوافدة العمارة فنون العثماني..‏ اإلرث • Commune de la

Marsa : السعادة قصر تاريخ • Institut National du

Patrimoine : منوبة بولية التاريخية المعالم •

Aawsat : تونس متاحف وأكبر البرلمان مقر يضم باردو..‏ قصر • Anadolu

ajansı : للموسيقى العالمي باليوم تحتفي الصوفية األناشيد من نفحات تونس •

ar.lemaghreb : وإقناع إمتاع ‏»الزيارة«‏ عرض : قابس مهرجان • noonpost.com : تونس"‏ إلى األندلس من الهجرة التونسية"،‏ ةيشاشلا‎

Wikipedia : شاشية • üsküdar belediyesi : Tunusbağı Bahçesi

• montreal arabic : La grande bataille de Djerba

• Site de L'institut National du Patrimoine

• La commune - Tunis ET La commune - Carthage

• Open

Democracy : تونسي نسوي رمز قصة المنوبية:‏ السيدة • Anadolu

ajansı : تونس في العبودية إلغاء على عاما 175 بالعالم األولى •

justice.gov.tn: الرّق منع • Unesco : The Abolition of Slavery in Tunisia 1841-1846

• Maghreb

voices : الرق تونس ألغت سنة 172 قبل • Sky news

arabia : روسيا من الصناعي قمرها تطلق تونس • Youtube : La Tunisie, premier pays du Maghreb à lancer un satellite

fabriqué 100 % localement

• Webdo.tn : NASA Perseverance : Un Tunisien parmi les ingénieurs de

la mission Mars 2020

• Kitap: La formation de l'homme - Maria Montessori

• Angeline L., and Nicole E-Q. 2006. THE EARLY YEARS: Evaluating

Montessori Education. Science pp. 1893 – 1894

• Association Montessori Internationale (AMI) – founded by Maria

Montessori in 1929 and with teacher training offered in 35 countries

around the world.

• OSMANLI BİLİMİ ARAŞTIRMALARI, STUDIES IN OTTOMAN SCIENCE,

Editör Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009.

OSMANLI BİLİMİ ARAŞTIRMALARI, STUDIES IN OTTOMAN SCIENCE,

Editör Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009.

• 1893-1895 İstanbul Kolera Salgınında Avrupalı Uzmanlar ve Osmanlı

Devleti’nde Sağlık Modernizasyonuna Katkıları, European Physicians/

Specialists During the Cholera Epidemic in Istanbul 1893-1895 and

their Contributions to the Modernization of Healthcare in the Ottoman

State, Nuran Yıldırım, Hakan Ertin, Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi,

Ocak 2020; Cilt 25, Özel Sayı 1.

• L'Institut Impérial de Bactériologie de Constantinople,par Maurice

HUET, HISTOIRE DES SCIENCES MÉDICALES - T O M E XXXIV -

№ 3 – 2000.

• PAUL-LOUIS SIMOND ve BAKTERİYOLOJİHANE-İ OSMANİ’NİN

ÇEMBERLİTAŞ’TA AÇILIŞI (21 Eylül 1911), Şeref Etker, Osmanlı

Bilimi Araştırmaları X/2 (2009).

• BAKTERYOLOJHANE-_ SAHANE’NIN KURULUSU VE FAALYETLERI,

MARMARA ÜNVERSTESI, TÜRIKYAT ARASTIRMALARI ENSTITÜSÜ

TARIH ANABILIMDALI, YAKINÇAG TARIH BILIMDALI, (YÜKSEK

LSANS TEZ), SINAN ÇAKIR, ISTANBUL, 2006.

و*‏ الفقيه بين المغرب بالد في الجتماعي الحراك الطاعون:‏ بدع و العون حسين،‏ بوجرة،‏ 2011

بيروت العربية،‏ الوحدة دراسات مركز المير،‏ و ‏.الطبيب •

افريقية*‏ أخبار في المؤنس الدينار،‏ ابي بابن المعروف الرعيني القاسم بن محمد القيرواني،‏ 1993

تونس سعيدان،‏ مؤسسة ‏.وتونس،‏ •

منشورات*‏ المان،‏ وعهد تونس ملوك بأخبار الزمان اهل اتحاف احمد،‏ الضياف،‏ ابي ابن 1971

تونس التونسية،‏ الجامعة Fotoğraflar Kaynakçası

• linternaute.fr : Stefan Zweig : biographie courte de l'auteur du

Monde d'hier

• kitapkolik : Stefan Zweig

Noonpost : 2018 : 6 تونس في العثمانية القصور أبرز من • Institut National du

Patrimoine : منوبة بولية التاريخية المعالم • Pinterest : Tunusbağı, Üsküdar (1964) : sanatistan

• Twitter : Tunusbağı Caddesi’nin eski tabelası : @carnafauna

• Instagram :

wildtunis : الشماعية المدرسة •

Artravelers.com : البركة سوق • Foursquare : Dar Bach Hamba

• Facebook

sayfası : افريقيا في مقهى اقدم ‏"العنبة"‏ • Bina.tn : Café du Souk

الباب على الخطاب قهوة السوق مقهى • Anaolu

ajansı : للموسيقى العالمي باليوم تحتفي الصوفية األناشيد من نفحات تونس • Youtube : Ziara 2016 Avec Paroles

• instagram : medina de tunis

• Wikimedia

Commons : ‏)الشاشية)‏ التونسي التقليدي اللباس • Facebook

sayfası : التونسية الشاشية : تعرف • Webdo.tn : NASA Perseverance : Un Tunisien parmi les ingénieurs

de la mission Mars 2020

Tunisien.tn : تونسية بعيون األرضية للكرة صورة أوّل 1: تحدّي الصناعي القمر • nachoua.com : Photos et Images Anciennes de Tunisie

raseef22.net : المنّوبيّة السيّدة • Daily montessori : Montessori Theory

• montessori.tn : Ecole Montessori Internationale Tunisie

• montessori.fr : Comprendre Montessori.pdf

• Wikipedia : Maria Montessori

• Maghreb

voices : الرق تونس ألغت سنة 172 قبل • Wikipedia : Flag of Tunisia.

• Bakteriyolojihane : Aşı Portalı : Türkiye'de Aşının Tarihçesi

• Dr. Louis Simond Bakteriyolojihane’ deki laboratvarında çalışırken

ve elyazısı ile Bakteryolojihane-i Şahane’nin görevleri. : OSMANLI

BİLİMİ ARAŞTIRMALARI, STUDIES IN OTTOMAN SCIENCE, Editör

Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2009.

• Bakteryolojihane-i Şahane’nin Niaşantaş binası. : 1893-1895

İstanbul Kolera Salgınında Avrupalı Uzmanlar ve Osmanlı Devleti’nde

Sağlık Modernizasyonuna Katkıları, European Physicians/

Specialists During the Cholera Epidemic in Istanbul 1893-1895

and their Contributions to the Modernization of Healthcare in the

Ottoman State, Nuran Yıldırım, Hakan Ertin, Anadolu Kliniği Tıp

Bilimleri Dergisi, Ocak 2020; Cilt 25, Özel Sayı 1.

• Çemberlitaş'ta açılan yeni Bakteriyolojihane-i Osmani , Ortada

Müdür Dr. Louis Simond ve yardımcıları, solunda: Dr Ziya Seyfullah,

sağında: Dr Rifat Muhtar Beyler. : PAUL-LOUIS SIMOND ve

BAKTERİYOLOJİHANE-İ OSMANİ’NİN ÇEMBERLİTAŞ’TA

AÇILIŞI (21 Eylül 1911), Şeref Etker, Osmanlı Bilimi Araştırmaları

X/2 (2009).

• Çemberlitaş‟taki Bakteriyolojihane-i Osmani‟nin binasının son hali.

: PAUL-LOUIS SIMOND ve BAKTERİYOLOJİHANE-İ OSMANİ’NİN

ÇEMBERLİTAŞ’TA AÇILIŞI (21 Eylül 1911), Şeref Etker, Osmanlı

Bilimi Araştırmaları X/2 (2009).

40

Chaima MARNAOUİ



Tunus Türkçe Kulübü

Tunus Üniversitesi

9 Nisan İnsani Ve Toplumsal Bilimler Fakültesi

Tunus Türkçe Kulübü

tunusturkce

tunusturkcekulubu2017@gmail.com

Tunus Türkçe Kulübü - TTK

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!