01.06.2021 Views

ÇevirWomen Haziran Sayısı

ÇevirWomen dergisinin Haziran ayı sayısı çıktı!

ÇevirWomen dergisinin Haziran ayı sayısı çıktı!

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.


Haziran 2021/ Yıl: 1 / Sayı: 4

..............................................................................................

Yayın Sahibi

ÇevirWomen

Genel Yayın Yönetmeni ve

Sorumlu İşler Müdürü

Kevser Taşlık

Editörler

Büşra Ölmez

Elif Melis Babat

Hayranur Çetinkaya

Nafiye Mercan

Nehir Gürbüz

Bengisu Erdem

Kurumsal İletişim ve

Projeler Koordinatörü

Sümeyye Topal

Kapak ve Sayfa Tasarımı

Kevser Taşlık & Tasarım Ekibi

..............................................................................................

İletişim Adresi

cevirwomendergi@gmail.com

Reklam ve İşbirliği için

info@cevirwomen.com

Web Sitesi

https://cevirwomen.wixsite.com/cevirwomendergi

Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın

Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazara

aittir. Gönderilen yazılarda

editoryal değişiklikler yapılabilir.

Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı

yapılabilir.

@cevirwomendergi

ÇevirWomen | 3



İçindekiler

Ünlü Çevirmenler: Nihal Yeğinobalı

Bir Dil Bir Çeviri: Fransızca

Bir Ülke Tanıyalım

Söyleşi: Cansu Alaca

Moda

Köşe Yazısı

Time-line

Save Palestine

Bu Ay



NİHAL YEĞİNOBALI:

RUHUN ÇEVİRMENİ

ÜNLÜ ÇEVİRMENLER .NEHİR GÜRBÜZ

16 Kasım 1927’de Manisa’da dünyaya gelen

Nihal Yeğinobalı, ünlü bir yazar ve çevirmendir.

Tam adı Zeynep Nihal Yeğinobalı olmak ile birlikte

kendisi; Süreyya Sarıca ve Vincent Ewing

takma adlarının da sahibidir. Yeğinobalı, Amerika’dan

İstanbul’a geldiğinde sadece 8 yaşındaydı

ancak orta ve lise öğrenimini şimdiki adı

ile Robert Koleji olan Arnavut Köy Amerikan Kız

Koleji’nde tamamlamıştır. Daha sonra üniversite

eğitimi için Amerika’ya geri dönmüş ve New

York Eyalet Üniversitesi’nde Edebiyat eğitimi

almıştır.

Usta bir çevirmen olarak sayısız klasik ve

çağdaş edebiyatçıyı, romanları ve öyküleriyle

dilimize kazandıran Nihal Yeğinobalı’nın ilk

çevirisi R. Hichens’ten “Allah’ın Bahçesi” 1946

yılında yayımlanmıştır. Aynı şekilde alanında

usta bir çevirmen olarak çok sayıda klasik

ve çağdaş edebiyatçının roman ve öykülerini

Türkçemize kazandırmıştır.

Kendisinin çeviri ve yazıları Hafta, 100 Roman,

Yıldız, Hayat ve Akbaba dergilerinde basılmıştır.

Yeğinobalı’nın, Vincent Ewing adını koyduğu

sözde Amerikalı bir yazar tarafından yazılmış ve

olağanüstü bir anlatım gücüyle kaleme alınmış

“Genç Kızlar” romanı, yıllarca yeni basımlar

yapmıştır.

Usta çevirmenimiz o kadar yeteneklidir ki; bu

kitabı yayıncıya götürdüğünde orada çalışan

kadın, kitaptaki yazara bakarak Yeğinobalı’nın

kitabı çevirdiğini düşünüp

hayretle “Nihal sen bu

kitabı bu kadar genç yaşta

nasıl çevirdin?” diye

sormuştur. Yayımlandığı

dönemde çok okunan ve

çok satılan kitabın gerçek

yazarı ise yıllar sonra Yeğinobalnın

itirafıyla ortaya

çıkmıştır.

1988 yılında yayımlanan

ikinci roman “Mazi Kalbimde

Bir Yaradır”, 1997

yılında yayımlanan “Sitem”

ve kendi hayat hikayesini

anlattığı kitabı “Cumhuriyet Çocuğu” 1999 yılında

yayımlanarak yazarın muazzam romanlarının

arasında yerlerini almışlardır.

Dünya klasiklerinden birçok eseri dilimize kazandıran,

arı ve duru anlatımıyla öne çıkan

yazarımıza bir gün yazmış olduğu “Sitem”

romanıyla ilgili “Neden polisiye türünde yazdın”

diye sorulunca kendisi; “Keşke herkes cinayet

işlemese de roman yazsa, toplumdaki öfkeyi

azaltır. Polisiye romanları okumak da öyle… Biz

de her zaman başı sonu mutlu bitsin, kimse

ölmesin istiyoruz. Gerçek öyle mi ya?” diyerek

cevap vermiştir.

Sayısız çevirilerinin yanı sıra Eflatun Kız (1964),

Belki Defne (2005) ve Gazel (2007) de yazarın

romanları arasındadır. Romanlarında farklı

kurguları ve denenmemişi yeğleyen Nihal

Yeğinobalı, aynı şekilde Manisa’daki konak

yaşamından, feodal ilişkilerden bahsederek

kitabını süslemiştir. Romanlarını, yaşamın temelinin

aşk olduğunu söyleyerek büyük bir

tutkuyla yazmış ve baskın tema olarak tümüne

aşkı eklemiştir.

Yeğinobalı, çevrede kadın yazarlar fazla gözükmezken,

yayın dünyasına çeviriler götürmüş

ve yayınlatmıştır. Ailesinin ve tüm çevresinin

baskılarına rağmen Amerikalı bir yönetmenle

evlenmiş ve üniversitesini orada bitirmiştir.

Kendisi varlıklı bir aileden gelmesine rağmen;

ağlayıp sızlamadan, yalnızca kendine güvenerek,

kimseye boyun eğmeden

çeviri yapmaya ve

yazmaya devam etmiş ve

asla pes etmemiştir. Nihal

Yeğinobalı’yı özel kılan tam

da budur işte…

Asla pes etmemesi, her

şeye rağmen dayanıp

savaşması. Kendisi bu

konu hakkında “Cumhuriyet

Çocuğu” kitabında

kendi hayatından bahsederken

“Az şeyle yetinmek

zorunda olduğu zaman

kişi elindekilerin daha çok

ÇevirWomen | 6 ÇevirWomen | 7



kıymetini bilmekle kalmıyor, bu şeyler tek boyutlu olmaktan çıkıp değişik kimlik ve anlamlara bürünerek

çoğullaşıyorlar, zihin ve hayal gücünü de azı çoğaltmaya, yoku var etmeye kışkırtıyorlar.”

demiştir.

Yeğinobalı, her zaman kadınların, çocukların ve gençlerin en büyük destekçilerinden biri olmuştur.

İnsanın hâlinden, dertlerinden anlayan, insanı seven; Ne tuhaf şey, değil mi? İnsan parmağı kapı

zili gibi cansız bir şeye anlam katabiliyor. Ya da insan zihni en sıradan sese bile anlam yükleyebiliyor,

diyerek insan olmanın inceliklerinden bahseden, kimseyi küçümsemeyen ve insan ruhunu

en iyi tanıyan yazarlardan biri olarak adını tarihe ve bizim kalbimize yazan bir çevirmen olmuştur.

Bizlere, kimseye boyun eğmemeyi, en kötü zamanlarda bile her zaman açık bir kapı bulunduğunu

ve ne olursa olsun kendimize güvenmemizi, dimdik bir şekilde bizi yolumuzdan vazgeçirmeye

çalışan herkesin karşısında durmayı öğreten Nihal Yeğinobalı ,15 Mart 2020 tarihinde İstanbul’da

hayata gözlerini yummuştur. Ama onun bize öğrettikleri hâlâ her birimizin kalbinde olup, bize güç

vermektedir.

Nihal Yeğinobalı’nın hayatı herkes için birer umuttur. Herkese hâlâ ikinci şansların olduğunu

gösteren, ne olursa olsun asla pes etmemizi, savaşmamızı öğütleyen bir kitaptır. Hepimize

hayal etmenin çocukça olmadığını, aksine sonsuzluğa açılan bir kapı olduğunu ve bu sözlerini

“Kim demiş masallar gerçekleşmez diye?” açıklayan, her şeyin siyah ya da her şeyin beyaz olmadığını,

her zaman bir umudun

.

olduğunu savunan bir kahramandır. O sadece kitapları ve yazıları

değil, aynı zamanda insan ruhunu da çevirebilmeyi öğrenmiş başarılı bir çevirmendir.

O, ruhumuzun çevirmenidir.

“Her şey, herkes benim dışımda, benden uzaktaymış gibi geliyordu, her şey

asılsız, dumandan yapılmış gibi her an değişip dağılan… Ya da benim dışımdaki

her şey sahici, cırlak renkli, çığırtkandı da asılsız olan bendim, duman duman

dağılıp yok olan...”

Nihal Yeğinobalı

Photo Credit: ÇEVBİR

ÇevirWomen | 8 ÇevirWomen | 9



“Bir ulusun gerçek yurdu onun dilidir, dil ulusal

dileği belirten güçlü bir varlıktır. Ulusal dil yok olunca,

ulusal duygu da çok geçmeden kaybedilebilir.”

- Wilhelm Humboldt

ÇevirWomen | 10 ÇevirWomen | 11



MOLİÈRE’İN DİLİ: FRANSIZCA

BİR DİL BİR ÇEVİRİ .BENGİSU ERDEM

Fransızca, dünyada en çok konuşulan diller

arasında 5. sırada ve aynı zamanda birçok

ülkenin de resmi dilidir. Dünya nüfusunun

%16’sı Fransızca konuşmaktadır. Belçika’da,

Quebec’te, İsviçre’de, Afrika’da konuşulan

Fransızca birbirinden çok farklıdır. Standart

Fransızca olarak Fransa Fransızcası kabul edilir.

Günümüzde Shakespeare’in dili, Molière’in dili

üzerinde üstünlük kursa da Fransızların

dillerini ve kültürlerini yayma çabalarını her

ülkede kurulan ve aktif olarak çalışan Fransız

Kültür derneklerinden anlayabilirsiniz. Bu

derneklerin yumuşak güç unsuru (soft power)

olarak oynadıkları rol büyüktür.

Tanzimat Dönemi ile birlikte Türkçemize

5000’den fazla Fransızca kelime girmiştir.

Fransa ile kültür, sanat ve edebiyat alanında

etkileşimimiz oldukça fazladır. Bu dönemin

yazarları aynı zamanda Fransız edebiyatından

yoğun bir şekilde çeviri faaliyetleri

gerçekleştirmiştir. Fransızca tesirinin gücü

yazılan romanlarda da göze çarpar.

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası

adlı romanında o kadar çok Fransızca kelime

vardır ki romanın arkasında Fransızca Türkçe

sözlük oluşturulmuştur. (Yağlı, 2012).

Türkçede kullandığımız Fransızca kökenli bazı kelimelere örnek olarak; büfe, piknik, afiş, bluz, kabine,

kart, şoför, komedi, kültür, ambalaj, demokrasi, müze, roman, parti, sentez, taşeron, üniversite,

televizyon, toleransı verebiliriz. Fransızca öğrenirken sizi en çok şaşırtacak durumlardan biri

Türkçede kullandığımız birçok kelimenin aslında Fransızca kökenli olduğunu öğrenmek olacaktır.

Fransızcanın tarihinden bahsetmek gerekirse, MÖ. 5. Yüzyılda Fransa’da 3 tane dil

konuşuluyordu: Yunanca, Galya Dili (gaulois), Ligurya dili (ligure). Romalıların Fransa’yı işgal

etmesi sonucu Latince ile tanışan Fransızlar, bu dili kendi tarzlarında konuşarak yeni bir dil yarattılar.

Fransa Kralı Charlemagne’nın Latince’yi okullarda ve kiliselerde resmi dil konumuna getirmesi

entelektüellerin Latince, halkın ise farklı bir dil konuşmasına yol açtı. 10. Yüzyıla gelindiğinde bu

diller her bölgede farklı şekillerde konuşuluyordu. Paris yakınlarında konuşulan dil yavaş yavaş

yaygınlaşma eğilimi gösterdi. Kral 1. François tüm halkın ortak dilinin Fransızca olmasını sağladı.

Fransızca, 1634 yılında Kardinal Richelieu’nün çalışmaları ile kurulan Fransız Akademisi

(L’Académie Française) ile birlikte yeni bir döneme girdi. 16. Yüzyıldan önce herkes Fransızcayı

istediği gibi yazıyordu. Montaigne, Rabelais gibi ünlü yazarların kendi yazım biçimleri vardı.

Akademinin amaçlarından biri Fransızca için bir norm oluşturmaktı. Bunun için Fransız Akademisi

sözlüğü hazırlandı. Soylular sınıfı kasıtlı olarak Fransızca imla kurallarının zorlaştırılmasını talep

ediyordu. Fransız Akademisi’nin 1835 yılında çıkardığı sözlükte, kelimelerin yazılışında değişiklikler

yapıldı. İmla kurallarına uygun yazma, okullara öğretmen alımında birincil kriterdi. Fransızcayı

doğru yazabilmek o kadar büyük önem arz ediyordu ki 19. Yüzyılda Fransa’da her memurun

zorunlu olarak dikte sınavına girmesi gerekiyordu. Milletçilik hareketlerinin yükselmesiyle beraber

Fransızcanın imlası daha çok benimsendi.

Fransızca Çeviri

Fransızca diğer Batı dilleri ile benzer çeviri zorluklarına sahiptir. Karşılaşılan zorluklardan biri; tek

bir Fransızcanın olmamasıdır. Quebec’te, Belçika’da (Brüksel ve Valon Bölgesi farklı olmak üzere),

Afrika’da konuşulan Fransızca arasında büyük farklılıklar ile karşılaşabilirsiniz. Bunu aşmak için

bu kültürleri ayrı ayrı tanımanız ve araştırmanız gerekir. Farklı diyalektlere ait deyimlere, kelimelere

dikkat etmekte fayda vardır.

Fransızcanın günlük dili ve argosu da her dilde olduğu gibi çok farklıdır. Aynı zamanda kelimeleri

tersten yazma, örnek olarak fou-ouf (Verlan dili) oldukça yaygındır. Çevirmenler olarak, bu dile de

hâkim olmak zorundayız.

Kaynak kültürde var olan öğeler, erek kültürde var olmayabilir. Bu öğelerin çevirisi de çevirmenin

inisiyatifinde olacaktır. Kültürel aktarım çevirinin her zaman başlıca sorunlarından biri olmuştur.

Çevirmenler olarak; iki dil, iki kültür arasında iletişim köprüsü oluşturan bizler, ele aldığımız metnin

analizini yapmakla yükümlüyüz. Bunun ardından, metin içerisinde uygulayacağımız yöntemlere

karar vermeliyiz. .

ÇevirWomen | 12 ÇevirWomen | 13



BİR ÜLKE TANIYALIM .HAYRANUR ÇETİN

WILLKOMMEN ZUM OKTOBERFEST!

Oktoberfest veya Ekim Festivali, 1810 yılından

beri her yıl Bavyera eyaletinin Münih şehrinde

kutlanır. Festival, Eylül ayının son günlerinde

başlar, Ekim ayının ilk haftasında sona erer.

Dünyanın en büyük halk festivali olan Oktoberfest’e

her yıl yaklaşık 6 milyon insan katılmaktadır.

Bira, festivalin simgesi haline gelmiştir.

Bu festival için özel olarak biralar mayalanır.

Ayrıca festivalde kadınların Dirndl, erkeklerin

ise Lederhosen denilen geleneksel kıyafetleri

giydiklerini görebilirsiniz.

DÜNYANIN EN BÜYÜK HAYVANAT BAHÇESİ

Berlin Zoolojik Bahçesi ya da diğer bir adıyla

Zoologischer Garten Berlin, 1844 yılında Berlin’de

açılmıştır. Almanya’nın en eski hayvanat

bahçesidir. 1.500 farklı hayvan türüne ve

20.000’e yakın hayvana ev sahipliği yapmaktadır.

Yılda ortalama 3 milyon ziyaretçi ile Avrupa’da

en çok ziyaret edilen hayvanat bahçesi

unvanına sahiptir.

Almanya veya resmi adıyla Almanya Federal

Cumhuriyeti, Orta Avrupa’da yer alan bir ülkedir.

En büyük şehri ve başkenti Berlin’dir, resmi

dili ise Almancadır. Almanya, Avrupa Birliği

ülkeleri arasında en fazla nüfusa sahip ülkedir

ve dünyanın en büyük 3. ekonomisine sahiptir.

Almanya tarihi, Cermen kabilelerinin bu bölgede

devlet kurmasıyla başlar. Devlet, 1871 yılında

ulusal birliğini sağlayana kadar burada farklı

imparatorluk ve krallıklar kurulmuştur. Bu yıllar

arasında Almanya’dan tüm Avrupa’ya yayılan

Protestan Reformu gerçekleşmiştir. 1517’de

Martin Luther görevini kötüye kullanan Roma

Katolik Kilisesi’ne karşı bir bildiri hazırlayıp

bunu kilise kapısına asmıştır. Böylelikle reform

hareketini resmen başlatmıştır. 1871-1918

yılları arasında varlığını sürdüren Alman İmparatorluğu,

1914 yılında I. Dünya Savaşı’nda

yer almıştır. Almanya’nın da içinde bulunduğu

İttifak Devletleri savaşı kaybetmiştir. Alman

İmparatorluğu, 1918 yılında ihtilal yapılıp cumhuriyetin

ilan edilmesiyle son bulmuştur. Daha

sonra Weimar Cumhuriyeti kurulmuş ve 1933’e

kadar varlığını sürdürmüştür. 1933 yılında Hitler

devletin başına geçmiştir. 1939 yılında Almanya’nın

Polonya’yı işgal etmesi ve Birleşik Krallık

ve Fransa’nın da Almanya’ya savaş ilan etmesiyle

II. Dünya Savaşı başlamıştır. Dünyanın

her tarafına yayılan savaş 1945 yılında son

bulmuştur. 1949’da savaşı kaybeden Almanya,

Doğu Almanya ve Batı Almanya olarak ikiye

bölünmüştür. Doğu Almanya, Sovyet kontrolündeyken

Batı Almanya ise Amerika Birleşik

Devletleri, Birleşik Krallık ve Fransa kontrolünde

olmuştur. Doğu ve Batı’yı ayıran Berlin Duvarı

1961 yılında örülmüştür. Duvarın örülmesindeki

amaç, Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya

kaçan insanları engellemektir. Duvarın 1989’da

yıkılmasıyla birlikte Doğu ve Batı Almanya

birleşmiş ve şimdiki Almanya Federal Cumhuriyeti

haline gelmiştir.

Köklü tarihiyle Almanya’yı daha yakından tanıyalım,

los geht’s!

ALMANYA’NIN SİMGESİ: KOLNER DOM

Almanya denilince akla gelen ilk yerlerden biri

olan Köln Katedrali, Almanya’nın Köln şehrinde

bulunmaktadır. Katedralin yapımına 1248 yılında

başlanmış ve katedral, tam 632 yıl sonra 1880

yılında tamamlanmıştır. Gotik tarzdaki mimarisiyle

ön plana çıkan ve 157 metre uzunluğa

sahip olan katedral, UNESCO Dünya Mirası

Listesi’nde bulunmaktadır. Burada, kilisenin en

tepesine çıkıp Köln manzarasını izleyebilirsiniz.

ÇevirWomen | 14 ÇevirWomen | 15



MÜZELER ADASI

Müzeler Adası, Berlin’in Mitte ilçesinden geçen Spree Nehri’nin üzerinde bulunan adadır. Adanın

kuzey kısmındaki 1 kilometrekarelik alanda dünyaca ünlü 5 adet müze bulunmaktadır. Müzeler,

II. Dünya Savaşı’ndan günümüze gelebilmiş tablolardan Antik dönem eserlerine ve heykellerine,

Bizans, Anadolu, Antik Çağ dönemlerinden kalma sanat eserlerinden İslam sanatındaki eserlere

kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Adada bulunan 5 müze de 1999 yılından beri UNESCO Dünya

Mirasları Listesi’nde bulunmaktadır. Yılda yaklaşık 3 milyon ziyaretçiye ulaşan Müzeler Adası,

Almanya’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.

MINIATUR WUNDERLAND

Hamburg’da yer alan Miniatur Wunderland dünyanın en büyük demiryolu minyatürüdür. Minyatürün

ilk bölümü 2001 yılında ziyaretçilere açılmıştır. Buradaki otomobil ve trenler İskandinavya,

İsviçre, İtalya, Amerika, Avusturya ve Almanya gibi birbirinden güzel yerlerden geçmektedir. Farklı

bir deneyim sunan Miniatur Wunderland, Almanya’ya yolunuz düştüğünde ziyaret edilmesi gereken

yerlerden biri..

EAST SIDE GALLERY

Doğu Yakası Galerisi, Berlin Duvarı’nın 1.3 kilometre uzunluğundaki bir parçasıdır. Dünyanın en

büyük açık hava galerisi olma özelliğine sahiptir. Dünyanın farklı yerlerinden ressamlar gelerek duvarda

kendi eserlerini yaratmışlardır. Toplamda 105 resim içerir. Doğu Yakası Galerisi uluslararası

bir özgürlük anıtıdır. Bu resimler, özgürlük, umut, daha iyi bir gelecek düşüncelerini vurgulamaktadır.

Duvardaki en bilinen resimlerden biri der Bruderkuss yani Kardeşlik Öpücüğü’dür.

ÇevirWomen | 16 ÇevirWomen | 17



“Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir, insanı aydınlatan

dilin kıymetini bil.”

- Yusuf Has Hacib

ÇevirWomen | 18 ÇevirWomen | 19



Almanya denildiğinde aklımıza ilk olarak arabalaları ve biraları gelse de moda alanında İtalya ve

Fransa’dan sonra en güçlü ülkelerden biri.

New York, Milano ve Paris’teki markalar her zaman güçlü ifade şekilleriyle ülkelerini tanıtma konusunda

istekliyken, söz konusu Alman moda markaları olunca görünen o ki onlar kökenlerini pek

belirgin bir şekilde ifade etmiyor.

Alman modası, tasarımı her şeyden önce koyan minimal, titiz bir estetik anlayışıyla tüm odağı

üstünde tutma eğiliminde olan bir yapıya sahip.

MODANIN

KALBİ

BU SAYIMIZDA

ALMANYA’DA

Bu kadar fazla konuşmak yeter! Gelin

currywurst ve bürokrasi diyarında bizlere bahşedilen en iyi Alman giyim markalarına bir göz atalım.

adidas

Adidas’ın sokak modasının bir simgesi

olduğunu söylemek aslında yetersiz kalıyor.

Gerçekten de Alman giyim markalarının

tartışmasız öncüsü adidas, spor ayakkabı ve

sokak kültürüne o kadar yerleşmiş bir halde ki,

çoğu kişi bu markanın Amerika menşeli

olduğunu düşünüyor. Üç Şeritli marka,

rapçilerden İngiliz futbol holiganlarına kadar her

kesimde hayranlık uyandırmaya devam ediyor.

Bu hayranların hepsi de markanın sportif

ama zamansız tasarım diline ve yeniliğe olan

bağlılığına ilgi duyuyor.

Markanın kurucusu Adolf Dassler, takım arkadaşı

olan kardeşiyle yollarını ayırmadan – yani

kardeşi PUMA’yı kurmadan önce, ilk olarak

1940’lı yıllarda kardeşi Rudolf ile ayakkabı

tasarlamıştı. Memleketleri Herzogenaurach ise

hala bugün bölünmüş durumda.

ATIYOR!

MODA .NAFİYE MERCAN

ÇevirWomen | 20 ÇevirWomen | 21



PUMA

Adidas’ın kurucusu Adolf “Adi” Dassler’in

kardeşi ve ezeli rakibi Rudolf tarafından kurulan

PUMA’nın spor giyim seçenekleri bazılarına

daha az ikonik gelse de moda dünyasında kesinlikle

etkisi olan bir marka. Kült klasik ayakkabı

tasarımlarından, Rihanna ve Stampd gibi ünlü

isimlerle yaptıkları çağdaş iş birliklerine kadar,

Herzogenaurach’ın en ünlü ikinci markası, ezeli

rakiplerinin gölgesinde olsa da uzun ve şanlı bir

sokak giyim geçmişine sahip.

ACRONYM

ACRONYM, işlevi öne çıkaran, maksimum performans için yüksek kaliteli teknik kumaşlarla performans

donanımında dünya lideri bir markadır. Neredeyse yok denilecek kadar az pazarlama

stratejisi kullanan ACRONYM’in projeleri, TIME Dergisi’nin 2002’deki en havalı tasarımları listesinde

yer edinmişti.

GmbH

Serhat Işık ve Benjamin Alexander Huseby ve bünyesinde daha pek çok paydaşı barındıran bir

topluluk tarafından kurulan GmbH, Berlin’in en efsanevi gece kulüplerinin dans pistlerinden doğan

ortak bir marka. Milano’daki üst düzey bir fabrikadan temin edilen istenmeyen malzemelerden

üretilen parçalara sahip marka, günümüz moda endüstrisinin, dar formaların, PVC pantolonların,

hacimli deri ceketlerin ve yeleklerin aşırı tüketimine direniyor.

Marka, Analog MD Clone Jacket ve Alman Özel Kuvvetlerinin üreticileri olan KHS Tactical Equipment

Germany ile yaptığı iş birlikleriyle özgünlüğünü ortaya koymuştu. Errolson Hugh’un markası,

giysilerin yapabilecekleri ve yapamayacakları konusunda sürekli yenilikler yapıyor ve sınırları zorluyor.

Markanın son derece alışılmışın dışında olan NikeLab iş birliği de sınırları zorlama isteğinin

bir kanıtı niteliğinde. Gerçekten de markanın tasarımcısı Nike’ın yüksek performanslı ACG serisinin

yeniden doğuşunda önemli bir rol oynamıştı. .

ÇevirWomen | 22 ÇevirWomen | 23



Dizi/Film

Podcast Önerileri

BU AY .ELİF MELİS BABAT

Herkese merhabalar! Sıcacık yaz günlerine giriş yaptığımız Haziran ayında sizi şaşırtmak için

soğuk ülkelerden birine gittik ve önerilerimizi Almanca dilinden olan dizi, film ve podcastlerden

hazırladık. Her zamanki gibi dilin ne olduğu önemli değil aşağıdaki her şey keyifli vakit geçireceğiniz,

pijama partisi yaparken izleyebileceğiniz ya da ben bir melankoliğim dediğinizde

hüznünüze eşlik edecek öneriler. Öyleyse los geht’s!

planları var. Hem ütopik tıbbi mucizelerin olduğu

hem de aşk ve gizemi güzelce harmanlayan

bu diziyi sakın es geçmeyin.

bir şekilde kendini Batı Berlin’de buluyor. Sırları

tek tek ortaya çıkarırken Doğu’nun katılığından

uzaklaşıp Batı’daki hayatı görmeye ve farklı birine

dönüşmeye başlıyor. Her an heyecan dolu

bir ajan dizisi diyebiliriz buna. Mini dizi olarak

geçiyor ancak devam dizileri Deutschland

86 (2018 IMDb 7.6) ve Deutschland 89 (2020

IMDb 7.8) isimleriyle yayınladı. Sayılardan anlayabileceğiniz

gibi ilki 1983, ikincisi 1986 ve

üçüncüsü 1989 yani Berlin Duvarı’nın yıkıldığı

senede geçiyor.

DİZİLER

Tribes of europa

(2021- IMDb IMDb 6.8 / Bilim Kurgu) :

Daha çok yeni birkaç ay öncesinde yayınlanmış

olan bu dizi 2074 yılında geçiyor. Dünya büyük,

gizemli bir patlamanın ardından çok değişmiş.

Artık insanlar ülkeler, ırklar halinde değil kabile

(tribe) halinde yaşamaktadırlar ve bu kabileler

aralarında distopik bir savaş halindedirler.

Dizinin daha ilk sahnelerinden göreceğiniz

üç kardeş kabilelerine açılan savaştan sonra

üç ayrı yola ayrılırlar. Hepsi farklı zorluklardan

geçer. Ancak özellikle biri Avrupa’nın hatta

dünyanın kaderini değiştirecek bir küpü gitmesi

gereken yere ulaştırmaya çalışacaktır. Dizi

sadece altı bölümden oluşuyor ve her bölümün

30 dakika olduğunu ele alırsak güzel bir cumartesi

günü için izlenecek daha iyi bir seçenek

göremiyorum. Kendinizi distopik bir maceraya

hazırlayın ve hemen mısırınızı patlatın!

Biohackers

(2020- IMDb 6.8 / Bilim Kurgu):

Yine sezonu kısa, bölümleri sizi sıkmayacak bir

dizi karşınızda. Hafta sonunuzu ya da bir Salı

akşamınızı keyifli bir diziye ayırmak isterseniz

seçiminiz Biohackers olabilir. Hem finalde merak

ettiklerinizi çok yakında gelecek olan ikinci

sezonda öğrenebileceksiniz. İçeriğine gelecek

olursam; bir tıp öğrencisinin Almanya’daki en

iyi tıp fakültelerinden birine girmesiyle başlıyor

hikaye. Ancak izledikçe görüyoruz ki baş karakterimizin

en başından beri çok farklı intikam

Babylon Berlin

(2017- IMDb 8.4 / Neo-noir – Polisiye):

Bu dizi için Almanya’nın en sağlam dizilerinden

biri diyebilirim. 1920’lerde 1. Dünya Savaşı

sonrası Berlin’i izliyoruz. Gereon Rath isimli bir

komiser Köln şehrinden Berlin’e bir soruşturmayı

devam ettirmek için gelir. Rath’ın incelediği

dava basit gibi gözükse de içine girdikçe

karmaşık bir hal alır. Dizinin konusu, gizemi de

sizi çekecektir ancak şahsen ben, dönem dizisi

aşığı biri olarak bu diziyi ayrı bir sevdim. Berlin

metrosundan asansörlere her şey tamamen

1920’lerden fırlamış gibi. Ayrıntılara önem verildiğini

adım adım hissettiren bir dizi.

Skylines

(2019 IMDb 7.6 / Dram):

Frankfurt şehrinde bir arkadaşıyla hiphop

tarzında müzik yapan Kalifa’nın Skylines isimli

bir plak şirketi tarafından fark edilmesiyle başlar

her şey. Kalifa şirkete girdikten sonra görür ki;

şirketin başındaki kişiler yasa dışı birçok şey

üzerinden de para kazanmaktadır.

Fun Fact: Gerçekten de Skylines isminde bir

plak şirketinin var olmasından dolayı telif ve

isimlerini kötüye çıkarma sebeplerinden dizi

maalesef iptal edildi.

Deutschland 83

(2015 IMDb 8.1 / Dram – Suç):

Almanya Soğuk Savaş döneminde geçen bu

dizi Doğu Berlin’den Batı Berlin’e bir askerin

ajan olarak geçirilmesiyle başlıyor. Asker bunu

en başta reddetse ve gitmek istemese de hem

tehditler hem de karşılığında yapılan teklifler ile

4 blocks

(2017-2019 IMDb 8.2 / Suç):

Her bölüm aksiyon, heyecan ve hareket arıyorsanız

istediğiniz diziyi buldunuz. Almanya’nın

Türk mahallelerinden birinde geçen bu diziyi

izlerken de yurtdışında yaşayan Türk ve Arap

topluluklarla ilgili fikir edinebilirsiniz. Hikayedeki

baş karakterimiz Toni Arap çetelerle yasa dışı

birçok iş yapmaktadır. Ancak bunların hepsini

geride bırakıp ailesiyle düzgün bir hayata devam

etmek istese de yakasını bir türlü kurtaramaz.

Üç kardeşin en büyüğü olan Toni herkesin

yükünü omuzlarında taşıyarak mecburi olarak

bu işlere bulaşıyor.

ÇevirWomen | 24 ÇevirWomen | 25



How to sell drugs online (Fast)

(2019- IMDb 7.9 / Dram – Komedi – Suç):

Bu kadar savaş, dram, polisiye önerisinin

üstüne biraz da daha gençlik kokan, komik

bir dizi önermek istiyorum. Amerika’dan yeni

dönen sevgilisinin kendisine olan ilgisini kaybettiğini

gören Moritz onun ilgisini yeniden kazanmak

için uyuşturucu satma işine girişir. Evet,

kulağa ne kadar saçma geldiğinin farkındayım

ancak Moritz’in kafasının da pek yerinde olduğu

söylenemez. Bir defalık diye düşünürken

kendini Avrupa’nın en büyük uyuşturucu tacirlerinden

biri haline getirir. Eğlenceli, komik ve

hareketli bir dizi sizi bekliyor.

Das leben der anderen

(2006 IMDb 8.4 / Dram – Gerilim):

Bonuslar:

Bad banks (2018- IMDb 8.0 / Dram), Freud

(2020- IMDb 6.5 / Psikolojik – Gizem), Dogs of

Berlin (2018 IMDb 7.6 / Polisiye) , Dark (2017-

2020 IMDb 8.8 / Bilim Kurgu - Gizem),

Stromberg (2004 – 2012 IMDb 8.3 / Sitcom)

FİLMLER

Yine Almanya’nın Soğuk Savaş döneminde

geçen bir içerik daha. Ülkenin güçlü gizli polis

örgütü Stasi’nin istihbarat elemanı Yüzbaşı

Gerd Wiesler rejime karşı olabileceği düşünülen

bir çiftin evini dinlemeye başlar. Ancak gün

geçtikçe bu yaptığı işten pişmanlık duyacaktır.

Çiftin rejime karşı olmakla ilgili şüpheli hiçbir

tavrını görmez ve giderek çiftin hayatında kendini

kaptırırken bulur. Zamanla Wiesler adama

bazı konularda yardım edecektir.

Isi and ossi

(2020 IMDb 6.4 / Komedi – Romantik):

‘Kafamı hiç yoramam, benim çerezlik bir filme

ihtiyacım var’ diyenler kendini hemen bu filmin

önüne bıraksın. Klişe ama sevdiğimiz zengin

kız fakir oğlan ilişkisi izliyoruz bu filmde. İlişkisi

diyince öyle birbirlerine aşık falan değiller. Başroldeki

kızımız ailesini sinir etmek için oğlanla

birlikteymiş gibi davranır, ailesinin tersine gider.

Ama bu oyundan gerçek şeyler oluşmaya

başlar.

Persian Lessons

(2020 IMDb 7.4 / Dram – Savaş):

Gerçek hikayeden esinlenilmiş bu film beni bir

miktar göz yaşına boğdu. Film, Fransız Yahudisi

bir adamın Nazi askerleri tarafından esir alınması

ve hayatını kurtarmak için İranlı olduğu

yalanını söylemesiyle başlıyor. Adamın şansına

komutan Farsça öğrenmek için yanıp tutuşuyormuş,

hazır İranlı birini bulunca kendisine

dili öğretmesini istiyor. Burada karakterimizin

Farsça tek bir kelime bile bilmemesi dışında bir

sorun yok. Adamın yakalanmaması için dişlerinizi

sıkarak izleyeceğiniz bir yandan da hüzünleneceğiniz

bu filmi sakın kaçırmayın.

Das Experiment

(2001 IMDb 7.7 / Dram – Gerilim):

Dikkat diyeyim bu film psikolojinizi altüst edebilir.

Aslında anlatılacak çok bir şey de yok. Film

1971 yılında gerçekten uygulanan Stanford

Hapishane Deneyi üzerinden işleniyor, nitekim

ismi de buradan geliyor. Film ana olarak itaat

ve otoriteyi konu alıyor. Kısacası deneyde bir

grup insana mahkum bir kısmına da gardiyan

olmaları söyleniyor. Gardiyanlara cop veriliyor

ancak kullanmamaları söyleniyor. Amaç mahkum

ve gardiyanların psikolojilerini incelemek.

Denekler deneyi fazla içselleştirince ve durum

kötüleşince deneye 6 gün sonunda son

veriliyor. Ancak filmde deney bu kadar kısa

sürmüyor ve sonuçları ölüm ve ciddi psikolojik

sorunlar oluyor.

için bir grup asker görevlendirilir. Filmde bu

görevi alan askerlerin zorluklarla nasıl başa çıktıklarını

harika bir kurgu eşliğinde izliyoruz. Film

savaş psikolojisini, insanların olaylar karşısında

nasıl değişebildiğini, zalimliği çok güzel

yansıtıyor. İzlemeden geçmeyin derim.

Under Sandet / Land of Mine

(2015 IMDb 7.8 / Savaş – Dram):

İkinci Dünya Savaşı sırasında Danimarka

kıyılarında milyonlarca mayını etkisizleştirmek

Bonuslar: Betonrausch (Rising High) (2020

IMDb 5.8 / Komedi), Das Boot (1981 IMDb 8.3

/ Aksiyon - Savaş), 3 Turken ein Baby / 3 Türk,

Bir Bebek (2015 IMDb 5.5 / Komedi ), Der Untergang

(Çöküş) (2004 IMDb 8.2 / Dram – Savaş

Prélud (2019 IMDb 6.0 / Dram)

ÇevirWomen | 26 ÇevirWomen | 27



Deutsche Welle – Warum Nicht:

Bir gazetecilik öğrencisinin günlük hayatının anlatıldığı bu podcast A1’den B2 seviyesine kadar

dinleyicilere içerik sunuyor. Gramatik kurallar açısından da, kulak dolgunluğu geliştirmek için de

dinlenebilir.

Coffee Break German:

Önceki sayılarımızda da bahsettiğim bir podcast idi bu. 8 dilde serisi bulunmakta. Konuşmacılar

belirli temalardaki metinlerin, konuşmaların, sohbetlerin üzerinden gramatik ve günlük bilgiler veriyolar.

Oldukça keyifli.

Deutsche Welle – Mission Berlin:

Bu podcast Almanya’yı kurtarmaya çalışan Anna’nın maceralarını anlatıyor. Oldukça kısa bölümleri

olan bu podcastte hızlı ve faydalı bilgiler edinebilirsiniz.

Freunde Sein?: Bu podcastte sorular önceden belirleniyor ancak cevaplar spontane gelişiyor. Evet

daha önce de birçok podcastte duyduğunuz bir konsept bu. Ancak bunu Almanca dinlemek

apayrı zevkli. .

ÇevirWomen | 28 ÇevirWomen | 29



v

“Kültür zeminle orantılıdır. O zemin milletin seciyesidir.”

- M. Kemal Atatürk

ÇevirWomen | 30 ÇevirWomen | 31



SÖYLEŞİ

Her ay birbirinden farklı sektörün önemli isimleri, ünlü çevirmenlerimiz ve ilgili bölümlerden mezun arkadaşlarımızı

sizlerle buluşturduğumuz köşemizin bu ayki konuğu Çevirmen, İçerik Yazarı aynı zamanda

Fransızca Öğretmenliği yapan Cansu Alaca Hanımefendi. Söyleşimizde kendisinin dil yolculuğundan eğitim

hayatına ve sektöre dair birçok konudan bahsettik. Cansu Hanım’a bizlerle bu güzel ve içten söyleşiyi

gerçekleştirdiği için çok teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Dilersiniz söyleşimize daha fazla

sizleri bekletmeden geçelim.

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

İsmim Cansu. 1991, İstanbul doğumluyum. 2014 yılında

Marmara Üniversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık

bölümünden bölüm birincisi ve fakülte ikincisi

dereceleriyle mezun oldum. Çevirmenim, içerik yazarıyım

ve aynı zamanda Fransızca öğretmeniyim. Ancak uzun

süredir meslek hayatıma ağırlıklı olarak çevirmenlik

ve içerik yazarlığı yaparak devam ediyorum. İstanbul/

Kadıköy’de yaşıyorum.

Fransızcaya olan ilginiz ne zaman başladı ve buna

dair bir anınız var mı? Lisede almış olduğunuz dil

eğitiminin dil yolculuğunuzda bir etkisi olduğunu

düşünüyor musunuz?

SÖYLEŞİ .SÜMEYYE TOPAL

caya olan ilgim tam da bu noktada başladı. İlgim gitgide

artmaya başladı ve kendimce her zaman “radikal” olarak

değerlendirdiğim bir karar alarak, üniversitede Fransızca

ile içli dışlı olabileceğim bir bölüm okumaya karar verdim.

Dolayısıyla bu noktada o sıralar okumakta olduğum

İngilizce bölümü beni Fransızca Mütercim Tercümanlık

bölümüne götüren bir köprü olmuş oldu. Hiçbir zaman

“Acaba İngilizceyi konuşabildiğim bu dili de akıcı bir

şekilde konuşabilir miyim, anlayabilir miyim?” diye bir

soru sormadım kendime. Zira her şeyden önce bu dilin

bir müzikalitesi olduğuna inanıyor ve öğrendikçe kendimi

daha da mutlu hissediyordum.

Çevirmenliğe çeviriye ilginiz ilk ne zaman başladı?

Ablam İngilizce öğretmeni ve aramızda yaklaşık 10 yaş

var. Dolayısıyla ben küçüklüğümden beri sözlüklerin,

yabancı dil kitaplarının ve yabancı şarkıların aralarında

büyüdüm. İster istemez ablamın yaptığı ödevlere, projelere

vs. tanıklık etme sürecim oldu. Bu durumun beni

yabancı dil öğrenmeye teşvik etmede büyük bir katkısı

olduğunu düşünüyorum. Yabancı dil bölümünde okuyan

bir öğrenci olarak lisede ve öncesinde fazlasıyla yabancı

şarkılar dinliyordum. Öğrendiğim her yeni yabancı

şarkı sözlerini Türkçeye çevirmekten çok keyif alırdım.

Böylece bir yandan kelime çalışması yapar bir yandan da

bir dilden başka bir dile aktarım yapmış olmaktan mutlu

olurdum. Yabancı basının ülkemiz hakkında yayımladığı

haberler de ilgimi çok çekerdi, aynı şeyi burada

da yapardım, kısa kısa haberleri Türkçeye çevirir ve

sonrasında aynı haberin bizim ulusal basınımızda yayımlanan

hâliyle karşılaştırma yapardım. Bir de herkesin

bildiği yabancı dil öğrenilirken okunan başlangıç-orta-zor

seviyelerinde hikâye kitapları vardır. Bu kitapları okurken

bir yandan cümle cümle çevirisini yapardım, kimi zaman

sözlü kimi zaman yazılı olarak. Bir cümleyi çevirebiliyor

olmak o cümleyi okuyup anladığımı gösterirdi ve bu da

beni bir hayli mutlu ederdi. İşte kendimce geliştirmiş

olduğum bu tarz küçük aktivitelerle çeviriyle içli dışlı

olmaya başladım.

Tanzimat Dönemi ve Erken Cumhuriyet edebiyatında

yazarların ve yarattıkları karakterlerin Fransızcaya

düşkünlüğünü gözlemliyoruz. Bunların sizin Fransızca

öğrenmenizde bir etkisi oldu mu?

Tanzimat Dönemi “Batı Edebiyatı” denildiğinde benim

aklıma da doğrudan Fransız Edebiyatı geliyor. Ahmet

Mithat Efendi ve Recaizade Mahmut Ekrem gibi eserlerinde

bolca Fransızca kelimeye ve Fransız kültürüne

düşkün karakterlere yer verdiklerine özellikle lisede

gördüğüm Edebiyat derslerinde şahit olma fırsatım oldu.

Açıkçası hiç sizin sormuş olduğunuz soru penceresinden

bakmamıştım fakat şimdi durup düşündüğümde belki

de Fransızca öğrenmeme dolaylı yoldan da olsa katkısı

olmuştur diye düşünüyorum. Zira az önce bahsettiğim

gibi Fransızca olan ilgim de lise yıllarımda başladı. Bu

soru vesilesiyle şu anda aklıma Ahmet Mithat Efendi’nin

“Felatun Bey ile Rakım Efendi” kitabı aklıma geldi.

Fransızcaya ve Fransız kültürüne düşkün olan Felatun

Bey, Fransız kültürüne yönelme durumunu bir saplantı

hâline getirmiş, konuşurken araya üç beş Fransızca

kelime serpiştiren ve Fransız dilini gösteriş için kullanan

bir karakterdi. Okurken bu tavırları ister istemez garipsemiştim

tabii, zaten eserin vermek istediği mesaj da

Fransız dil, kültür ve hayat tarzını yeterince tanımadan,

her şeyi yüzeysel olarak algılayarak bir yola çıkmaya

çalışmanın olumsuz sonuçlarıydı. Demek istediğim, bir

dili öğrenirken sadece o dilin yapısını ve kurallarını öğrenmek

yeterli olamayabiliyor; kültürel değerleri de göz ardı

etmemek gerekiyor. Sonuç olarak, Tanzimat Dönemi ve

Erken Cumhuriyet edebiyatı eserlerinin beni bu noktada

beslediğini söyleyebilirim.

Fransızcayı öğrenirken ve Mütercim-Tercümanlık

bölümünü okurken zorlandığınız anlar oldu mu? Olduysa

bunlarla nasıl başa çıktınız? Bu konuda Fransızca

öğrenenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Her bölümün kendine has zorlukları olduğu gibi benim

bölümümde de birtakım zorluklar vardı. Sözlü çeviri

derslerimizde güncel konulara dair haber, söyleşi, belgesel,

tartışma programı gibi videolar veya ses kayıtları

dinler, bunların ardıl olarak tercümelerini yapmaya

çalışırdık. Fransızlar gerçekten kimi zaman çok hızlı

konuşabiliyor ve bu durumda birçok kelimeyi yutabiliyorlar.

Hâl böyle olunca, söylenmek isteneni anlamakla

güçlük çekiyorsunuz. Bir süre uzun ve soluksuz kurulan

cümleleri anlamakta sıkıntı yaşadım fakat hiçbir zaman

pes etmedim, anlayana kadar sürekli olarak başa sardım,

tekrar tekrar dinledim. Bazen anlamadığım o kelimeyi

kendim çözdüm, bazen de hocalarımdan destek aldım.

Dinlediğini anlama becerilerimi geliştirmek için de vakit

buldukça yolda yürürken, ders çalışırken bu tarz Fransız

programlarını dinlemeye başladım. Dinledikçe daha kolay

anladığımı fark ettim. Yabancı dil gerçekten ilgi bekleyen

bir bebek gibi: Üzerine düşmeniz, onu asla boş bırakmamanız

gerekiyor. Aksi takdirde köreliyorsunuz ya da

unutuyorsunuz. Bir de hukuki metinleri çevirirken birtakım

zorluklar yaşardım. Özellikle kelime ve üslup açısından.

Onun için de Türkçe-Fransızca-İngilizce karşılaştırmalı

metinleri inceler ve öğrendiğim kelimelerden kendime

bir terminoloji listesi çıkarırdım. Karşıma benzer kelime

ve kelime grupları geldiğinde kendi kendime oluşturmuş

olduğum bu referans dosyamdan destek alırdım. Kimi

insan için “Fransızca, öğrenilmesi çok zor bir dildir.”

gibi bir algı var ne yazık ki fakat bunun doğru olduğunu

düşünmüyorum. Evet, İngilizce ile kıyasladığımızda cümle

yapısı olarak apayrı bir dil ancak bu, o dilin öğrenmesi

zor bir dil olduğu anlamına gelmemeli zira her insanın dil

Öncelikle lisede yabancı dil ağırlıklı (İngilizce) bölüm

okuduğumu belirtmek isterim. İngilizce veya başka bir

dil fark etmeksizin bir dünya dilini öğrenme ve bu dili

konuşabilme isteğim hep vardı, bu yüzden bu bölümü

okumayı tercih ettim. Lisede 11. sınıfta seçmeli ders

olarak Fransızca görmeye başladık ve benim Fransızöğrenme

süreci farklıdır. Her şeyden önce bir şeyi öğrenebilmek

için istemek gerekir. Gerçekten istedikten ve

kararlı olunduktan sonra neden öğrenilmesin ki?

En sevdiğiniz Fransızca kitap, şarkı ve film nedir?

Kitap olarak, Raphaëlle Giordano’nun Ta deuxième

vie commence quand tu comprends que tu n’en as

qu’une (İkinci hayatın sadece tek bir hayatın olduğunu

öğrendiğinde başlar) ve André Gide’in Pastoral Senfoni

olduğunu söyleyebilirim. Film olarak, Léon: The Professional,

Jeux d’enfants ve eskilerden Louis de Funès’nin

tüm komedi filmleri diyebilirim. Şarkılardan da Hélène

Ségara – Elle, Tu L’aimes ve Joe Dassin – Et si tu n’existais

pas diyebilirim. Özellikle eskimeyen klasik Fransızca

şarkıları dinlemekten büyük keyif alıyorum.

Aldığınız eğitimde ve meslek seçiminizde kendinize

örnek aldığınız birisi ya da birileri var mıydı?

İlk başta da belirttiğim gibi, örnek aldığım ilk kişi ve en

büyük destekçim ablam oldu. Gerek aldığım eğitimlerde

gerekse dil öğrenirken verdiği tavsiyelerle ve tecrübeleriyle

her zaman yol göstericim oldu, olmaya da devam

ediyor. Çeviri sektörü çerçevesinde de kendisine ve

çalışmalarına çok saygı duyduğum Dijital Tercüme’nin

CEO’su, ÇeviriBlog grubunun kurucusu, Çeviri ve Yerelleştirme

Uzmanı Sayın Senem Kobya’yı kendime her

yönüyle örnek alıyorum. Her biri referans kaynağı niteliği

taşıyan projelerini, seminerlerini ve röportajlarını ilgiyle

takip ediyorum. Çeviri sektörünü ve çevirmenleri görünür

kılan çalışmalarının mesleki anlamda bana çok büyük bir

katkısı olduğunu söyleyebilirim.

ÇevirWomen | 32 ÇevirWomen | 33



Erasmus veya benzeri exchange öğrenci değişim programlarına

katıldınız mı? Katıldıysanız eğer öğrenci

arkadaşlara tavsiye eder misiniz? Yurt dışı deneyiminiz

oldu mu?

Erasmus veya benzeri exchange öğrenci değişim

programlarına katılmadım fakat kendim bireysel olarak

hem turistik hem de eğitim amaçlı başta Fransa olmak

üzere çeşitli ülkelerde bulundum. 2013 Avrupa Birliği

Bakanlığı Genç Çevirmenler Yarışması’nda Fransızca

dilinde dereceye girerek Brüksel’deki yerleşik AB kurumlarını

ziyaret etme ve buradaki çeviri eğitimlerine katılma

fırsatım oldu. Bunun dışında öğretmenlik yaptığım yıllarda

öğrencilerimle birlikte gittiğim Fransa gezisinde “Fransız

kültürünü yakından tanıma” konseptli çalışmalarımız ve

eğitimlerimiz oldu. Bu süreçte Fransız aileler yanında

kaldık ve benim için de güzel bir deneyim oldu. İster

Erasmus olsun ister başka bir eğitim programı, -gerçi şu

sıralar pandemiden dolayı yurtdışı seyahatleri pek mümkün

görünmese de- imkânı olan her öğrenci arkadaşa

yurtdışında bulunmayı mutlaka tavsiye ederim çünkü

birebir o kültürün insanıyla konuşmak, yaşamak ve bir

şeyler paylaşmak çok daha farklı. Dilin

öğrenilmesinin kültürel çevreyle ilgili olduğunu düşünüyor

ve dil öğreniminde kültürel ve günlük yaşam kısmının göz

ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Zira kelimelere

ve cümlelere anlam katan bu kelime ve cümlelerin kullanıldığı

kültürel ve toplumsal bağlamdır.

Tercümanlık haricinde Fransızca öğretmenliği de

yaptınız. Fransızca öğreticiliğinin çevirmenlikle kıyaslandığında

avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Mezun olduktan sonra pedagojik formasyon eğitimi

aldım ve yaklaşık 4 yıl boyunca Fransızca öğretmenliği

de yaptım. Nedeni ise, yeni mezun bir çevirmen olarak

bir türlü iş bulamayışım olmuştu. Böyle olunca, fırsatları

değerlendirerek formasyon eğitimi aldım ve kendime

ikinci bir meslek edindim. Fransızca öğretmenliğinin

çevirmenlikle kıyaslandığında şu gibi bir dezavantajı var

diyebilirim: Fransızca öğretmeni olunca size bir kitap

veriliyor ve bu kitaptaki her konuyu tek tek anlatmanız

bekleniyor. Örneğin, “ben geçmiş zaman konusunu

sevmiyorum, anlatmak da istemiyorum.” deme gibi

lüksünüz yok. Bu konuyu hazırlayıp öğrencilerinize sunmanız

gerekiyor. Ancak çevirmenlikte ise “uzmanlık alanı”

dediğimiz bir konu var. Çeviri yaptıkça, farklı metin türleri

gördükçe ne tür metinleri daha kolay çevirdiğinizi veya

ne tür metinlere daha çok ilgi duyduğunuzu gözlemleyebiliyor

ve kendinize bir yol haritası çizebiliyorsunuz. Bu

yolun sonunda da örneğin bir freelance çevirmen olarak,

herhangi bir çeviri ofisine “ben pazarlama/teknik/edebi

metinler alanında iyiyim” veya “hukuki çeviride iyi değilim,

uzman da değilim, bu tarz metinleri çeviremem.” diyebiliyorsunuz.

Böyle olunca da çeviri ofislerinden gelen işler,

sizin ilgi ve uzmanlık alanlarınıza göre şekilleniyor. Son

olarak Fransızca öğreticiliğinin avantajı olarak, aslında

herkesin bildiği şeyi söyleyeceğim: ara tatil ve yaz tatili

gibi belirli süreli tatilleri olması.

Freelance tercüman olarak uzun bir süre çalıştığınızı

biliyoruz. Freelance tercümanlığın avantaj ve dezavantajları

sizce nelerdir?

Öncelikle avantajlardan bahsedecek olursam, yukarıda

bahsetmiş olduğum uzmanlık alanı devreye giriyor ve

çeviri yeteneklerim doğrultusundaki metinler üzerinde

çalışıyorum bu da doğal olarak daha keyifli bir çalışma

ortamı sunuyor bana. Çalışma saatlerimi, şeklimi kendime

göre belirleyişim, ev ortamımda oluşum, kendi bilgisayarımı,

sözlüğü, masamı kullanıyor olabilmem bile beni

fazlasıyla motive edebiliyor. Acil bir çeviri söz konusu

olmadıkça, kendim için günün en verimli saatini kendim

belirleyebiliyorum; bu kimi zaman sabah saatleri olurken

kimi zaman da akşam saatleri olabiliyor. Bilgisayarım

yanımda olduğu sürece istediğim yerden çalışabiliyorum.

Çeviri birim fiyatını kendim belirleyebiliyorum. Farklı çeviri

ofisleriyle iletişimde olarak farklı iş imkanları sağlayabilecek

bağlantıları kendim seçebiliyorum. Çeşit çeşit çeviri

projeleri içinde yer alarak hem müşteri profillerini tanıma

fırsatım oluyor hem de gerek proje yöneticileri gerekse

yöneticilerle iletişim ve sorun çözme becerilerimi geliştirebiliyorum.

Dezavantaj olarak da eğer sabit bir çeviri ofisi

ile düzenli bir şekilde çalışılmıyor ise her ay düzenli olarak

gelir etmenin söz konusu olmadığını söyleyebilirim. Tam

zamanlı olarak çalışan çevirmenler, aylık olarak belirli

bir maaş alırlarken freelance sistemde yaptığınız çeviri

kadar ödeme alırsınız. Aslında bu da yaptığınız çevirilerle,

kendinizi geliştirip göstermenizle doğru orantılıdır. Başka

bir deyişle, sunduğunuz işlerle kendinizi görünür kıldıkça

sektörel çevreniz daha da genişleyebilir ve bu da sizi kimi

zaman tam zamanlı çalışan bir çevirmenin kazandığından

daha fazlasını getirebilir. Bir de konusu açılmışken son

olarak belirtmek isterim; serbest çevirmen denilince akıllara

işini özensiz bir şekilde yapan, disiplinsiz ve plansız

bir şekilde çalışan bir çevirmen profili gelmesin. Aksine

serbest çevirmen çalışma düzenini kendisi belirlediği için

daha sistematik bir şekilde ilerler.

Bu bağlamda zaman yönetimini nasıl yapıyorsunuz?

Freelance çalışmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Gelen çeviri projesinin yoğunluğuna, kendi uygunluk durumuma

ve tabi ki teslim süresine göre zaman yönetimimi

planlıyorum. Çeviri bir ekip işidir, yani sadece çevirmenin

bir metni çevirmesiyle bitmiyor. Çevirmenden sonra o

metin, proje yöneticisinden, editörlerden, redaktörlerden

ve metnin türüne göre yerelleştirme

uzmanlarından vs. geçiyor. Dolayısıyla, müşteri tarafında

işin sekteye uğramaması için hep bir adım önde gidecek

şekilde ayarlıyorum kendimi. Zaten öncesinde proje

yöneticileri tarafından bir deadline veriliyor. Ben çevirip

işimi bu sürede göndereyim ki ekibin diğer üyeleri de

süreci tamamlayabilsin. Tabi bu süre zarfında hastalık gibi

mücbir sebepler olduğunda zamanı ve süreci yönetmek

adına mutlaka proje yöneticilerini mutlaka bilgilendiriyorum.

Bu gibi durumlarda ya ek süre tanınıyor ya da

çeviri projesine başka bir çevirmen devam ediyor. Sonuç

olarak, aslında kilit nokta karşılıklı iletişim diyebilirim. Biz

çevirmenlerin görevi zaten insanlar ve kültürler arasında

iletişim sağlamak fakat öncesinde kendimi aramızdaki

iletişimi sağlayabilelim ki çeviri de nihai amacına ulaşabilsin.

Freelance çalışmak isteyenlere de başlıca tavsiyem

her daim iletişime açık olmaları ve çeviri sürecinde veya

başlangıcında çevrilecek metin ile ilgili anlamadıkları bir

nokta olması halinde mutlaka çeviriyi ileten kişi ile irtibata

geçmeleri. Bir de “ne olursa çeviririm.” dememelerini

tavsiye edebilirim. Farklı farklı metin türlerini deneyerek

yeteneklerini ve ilgi alanlarını ölçsünler. Kendilerine bir

uzmanlık alanı belirlemeye çalışsınlar. Çevirmen de

olsak her alanda, her konuda %100 bilgi sahibi olacağız

diye bir kaide yok. O yüzden belirli alanlarda kendini

güçlendirmelerinin büyük katkısı olacağına inanıyorum.

Böylece hem olası çeviri hatalarının önüne geçebilirler

hem de gelen çeviri projelerini daha sağlıklı bir şekilde

değerlendirebilirler. Son olarak, okumaktan asla geçmesinler.

Ne olduğu hiç önemli değil. Yeter ki okusunlar,

yeni şeyler öğrenmeye aç olsunlar ve kaliteli bir çevirinin

kaynak metnin doğru bir şekilde okunup anlaşıldığından

geçtiğini de hiç unutmasınlar.

Kendinize vakit ayırabiliyormusunuz? Boş zamanlarınızda

neler yapıyorsunuz?

Evet, planlı bir şekilde çalışma prensibini benimsediğim

için kendime vakit yaratabiliyorum. Kitap aşığı bir çevirmen

olarak okumaya oldukça vakit ayırmaya çalışıyorum.

Özellikle gerek yabancı dillerdeki gerekse Türkçe tarihi ve

polisiye romanları okumaktan büyük keyif alıyorum. Taş

boyamayı çok seviyorum. Ara sıra bu aktiviteyle kafamı

boşaltmaya çalışıyorum. Onun dışında düzenli olarak

ayda bir veya iki kere tiyatroya giderdim fakat Covid-19

salgınından beri ne yazık ki evlere kapanmak durumunda

kaldık. Tek temennim kısa sürede normal yaşantımıza

geri dönebilmek. Evlere kapandığımız şu süreçte boş

zamanlarımda kitaplarıma ve çevirilerime yoğunlaşmış

durumdayım aksi takdirde zaman bir türlü geçmek

bilmiyor.

Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat tecrübeniz

var mı?

Lisede İngilizce ağırlıklı bölümde okurken Fransızca

öğrenmeye karar verdiğimde kararımı destekleyen ailem

ve yakın çevrem dışında bazı kişilerden “İngilizceden

sonra Fransızca mı? Ne alaka? İngilizceyi ilkokuldan beri

öğreniyoruz ama daha doğru dürüst bile konuşamıyoruz

sen Fransızcayı nasıl öğreneceksin? Üniversitede zorlanırsın.

Çok zor bir dilmiş, ben öyle biliyorum.” gibi

görüşler almıştım. Ancak bu tarz görüşlerin şevkimi kırmasına,

kararımı etkilemesine izin vermedim aksine daha

da hırslandım. Sonuçta bu benim kararımdı,

yaşayacak ve görecek olan da bendim. Bugün geriye

dönüp baktığımda, “İngilizcenin yanında iyi ki bir ikinci dil

daha öğrenmişim.” diyorum. Özetle, kendinize güvenin,

asla pes etmeyin ve başkalarının görüşlerinin sizi

etkilemesine izin vermeyin. İyi dans edip edemediğiniz

kimsenin umurunda olmasın. Yaşayın ve görün; nasıl

dans edebildiğinize, bu dansa devam etmek isteyip istemediğinize

siz karar verin.

Geçtiğimiz günlerde ilk çeviri kitabınız, Sophie

Bouchard’ın kaleme aldığı “Atlı Karınca Dönmeyi

Bırakınca” yayımlandı. Öncelikle tekrardan tebrik

ederiz. Genelde, edebi çevirinin çok zahmetli ve az

ÇevirWomen | 34 ÇevirWomen | 35



kazançlı olduğu düşünüldüğünden pek tercih edilmez.

Siz kitap çevirmeni olmaya nasıl karar verdiniz?

Öncelikle tebrikleriniz için çok teşekkür ederim. Kitap

çevirisi her zaman yapmak istediğim bir şeydi fakat bir

türlü kısmet olmamıştı. Çeviri romanlar okuduğumda

çevirmen biyografisine özellikle göz atardım (genel de

bu kısım okurların gözünden kaçar fakat çevirmenlik

mesleğini icra edince bakma gereği duyuyorsunuz:)).

Öğrencilik yıllarımda yazarın yanında çevirmenin de

biyografisini paylaşan yayınevleri gördüğümde çevirmeni

ve onun emeğini görünür kıldıkları için buna gerçekten

çok sevinirdim. “Acaba bir gün ben de bir kitap çevirebilir

miyim?” diye sorardım kendime sonra da. Edebi çeviriler

standart çevirilerden başta üslup yönü olmak üzere çok

farklıdır. İşin içerisine duygular, kelime oyunları, deyimler,

atasözleri girer. Kimi zaman bazı kelimelerin hedef dilde

karşılığı bile olmaz. Kitap çevirim sürecinde tek bir kelimenin

karşılığını bulabilmek için saatlerce, hatta günlerce

düşündüğüm oldu. Kimi kitap çevirisi için “deli işi” diyor,

ben de onlara “ben bu deli işini zaten sevdiğim için yapabiliyorum.”

diyorum. Çünkü kitap çevirisinin edebiyatı ve

kitapları sevmeden, istekli olmadan yapılacak bir iş olmadığını

açık yüreklilikle söyleyebilirim. Kitap çevirisi her

şeyden önce büyük bir özveri, araştırma ve sabır istiyor.

Kelimeleri ve cümleleri eşelemeyi, gerekli yerlerde okura

not düşerek onun daha iyi anlamasını sağlamayı gerektiriyor.

Edebi çeviride yetenekli olduğumu düşünüyor ve bu

yolda kendimi daha da geliştirmek istiyordum. Buradan

yola çıkarak kitap çevirmeni olmaya karar verdim diyebilirim.

Şu anda da ikinci kitap çevirim üzerinde çalışıyorum.

İster 200 sayfalık bir kitap çevirisi olsun ister bir sayfalık

bir metin çevirisi, bence her çeviri çevirmen tarafından

ortaya konulan ve sadece onun parmak izlerini taşıyan

yepyeni bir üründür. O nedenle, ben de Fransızcadan bir

kitap çevirerek güzel Türkçemize bir ürün kazandırdığım

için gururlu ve mutluyum.

Kitap çevirmeni ne yapar, çeviri süreci nasıl ilerler?

Bize biraz süreçten bahseder misiniz?

Öncesinde kitap çevirmenliğine nasıl başladığımdan bahsetmek

ve böylece kitap çevirmenliği yapmak isteyenlere

de yol göstermiş olmak isterim. Öncesinde, internette

araştırma yaparak Fransızca kitap çevirileri yayımlayan

yayınevlerine web siteleri üzerinden öz geçmişimi ilettim.

Çeşitli yayınevleriyle görüşmeler yaptım derken en

sonunda bir yayıneviyle görüşlerimiz uyuştu ve tarafıma

deneme metinleri gönderdiler, bu metinleri çevirerek

kendilerine tekrardan gönderdim ve editörlerin çevirimi

olumlu bulmalarının ardından karşılıklı bir çevirmen

sözleşmesi imzaladık. Sözleşmeyi imzalamadan önce

Çevbir’in sitesinde yayımlamış olduğu Tip Sözleşme’yi

inceledim ve bir karşılaştırma yaptım, her şeyden emin

olduğumda da çeviri sürecim başlamış oldu. Bu süreçte

yayınevinin editörü ile sürekli iletişimdeydim. Bazı

yayınevlerinin kendilerince yayınevi politikaları olabiliyor

(örneğin argo ifadelerin yumuşatılması gibi), bu gibi konularda

kendilerinden bilgi aldım. Çeviri sürecinin

tamamlanmasının ardından da son okumalar gerçekleşti

ve kitap yayımlandı. Son olarak şunu da belirtmek isterim:

Bir yayınevi için tam zamanlı ya da freelance kitap

çevirmeni olarak çalışabilirsiniz, tek farkı tam zamanlı

olduğunuzda düzenli bir maaş alırsınız ancak freelance

olduğunuzda ödemeleriniz gerçekleştirdiğiniz kitap

çevirisi projeleri kadar gerçekleşir. Burada önemli olan

freelance olarak çalışma kararı aldığınızda kitap çevirisi

için uygun vakti yaratabilmeniz.

Kitap çevirisi alanında kendini geliştirmek isteyen

kişilere ne tür önerilerde bulunursunuz?

En başta da belirttiğim gibi, kitap çevirisi alanında

ilerleyebilmek için kitapları sevmek, sabırlı, istekli ve

özverili olmak gerekiyor. Bunun dışında bol bol kitap

okumak vazgeçilmez olmalı diye düşünüyorum. Yabancı

klasik eserleri ve bunların Türkçe çevirilerini yaparak

kendilerini deneyebilirler, kendi çevirilerini yayımlanmış

çevirilerle karşılaştırarak çeviri becerilerini daha ileriye

taşıyabilirler. Bunun dışında, Türkçeye sahip çıkmayı,

Türkçeyi güzel konuşmayı ve yazmayı, kendi kendinin

editörü olmayı alışkanlık hâline getirmelerini tavsiye

ediyorum. İnsan kimi zaman kendi hatasını göremez bu

nedenle edebi metin veya başka türden bir metin olsun,

çevirdikleri metinleri yüksek sesle kendilerine veya yanlarından

birileri varsa onlara okuyabilirler. Böylece anlatım

bozukluğu, yanlış kelime seçimi, kulak tırmalayan ifade

gibi hataları var ise bunları görme şansları daha da artar.

Bir de yayınevleri kitap çevirmenlerine kitabın yanında

bir de çeviri kılavuzları gönderirler. Bu kılavuzda beklenen

üslup, sayfa düzeni vs. gibi çeviri sürecinde dikkat

edilmesi gereken noktalar yer alır. Sonrasında sorun

yaşamamak adına bu hususları mutlaka göz önünde

bulundurmaları gerekir. Son olarak, bir kitap çevirmeninin

olabildiğince yalın bir Türkçe kullanarak aktarım yapabilmesi

için TDK sözlüğünü kendine yol arkadaşı edinmesi

gerektiğini düşünüyorum.

Meslek hayatınızda bir kadın olarak çalışmanın avantajlarını

veya dezavantajlarını gördünüz mü?

Bir yazıda 1600’lü yıllar öncesinde, isimsiz kadınlar

çevirmenler olduğunu, bu kadın çevirmenlerin çeviri

eserlerinin erkek isimleriyle (ki bunlar genelde eşlerinin

ismi veya takma erkek isimleri oluyormuş) yayımlandığını

ve çevirinin bir erkek işi olarak görüldüğünü okumuştum.

Günümüze dönüp baktığımda ise çok şükür böyle bir

dönemde değiliz artık diyorum. Mesleklerin cinsiyeti olmadığını

düşünüyorum. Kadın çevirmen-erkek çevirmen

diye bir ayrıma girmiyor, işini layıkıyla yapıp yapmadığıyla

ilgileniyorum. Bir kadın çevirmen olarak bugüne kadar,

dezavantaj diyebileceğim bir durumla karşılaşmadım.

Birlikte çalıştığım insanlar karşılıklı iletişime açık, işini

profesyonelce yapan, emeğe ve her şeyden önce insana

değer veren kişilerden oluşuyor, belki de bu yüzdendir.

Sadece çevirmenlik mesleğinde değil, birçok

meslekte kişinin avantajların birçoğunu kendisinin

yarattığını düşünüyorum. Ne kadar özenli, kaliteli ve titiz

işler ortaya koyarsak o kadar çok avantajı ve olumlu geri

dönüşü olur diye düşünüyorum.

Hedeflediğiniz/Hayal ettiğiniz noktaya vardığınızı

düşünüyor musunuz?

Çevirmenlik mesleğinin hiçbir zaman “tamam oldu, ben

her şeyi öğrendim, her konuyu biliyorum.” denebilecek

bir meslek grubu olduğunu düşünmüyorum. Aksine,

her gün kendimize yepyeni şeyler kattığımız bir meslek

olduğuna inanıyorum. Örnek vermek gerekirse, geçen

yıla kadar hayatımızda “Covid-19, sosyal mesafe” gibi

kavramlar yer almıyordu. Bu, çeviri sektörü için de geçerli

bir durum. Salgınla birlikte virüse dair hayatımıza yepyeni

kelimeler girdi ve sağlık sektöründeki çeviri ihtiyacı da bu

oranda arttı; bizler de çevirmenler olarak bu tarz kelimelerin

farklı dillerdeki karşılığını bulmaya çalıştık. Demek

istediğim şu ki, evet ben çevirmen olmayı ve farklı

kültürler arasındaki dil bariyerleri yıkmayı hedefledim

ve bunu elimden geldiğince en iyi şekilde yapmaya

çalışıyorum. Bu benim hedeflediğim bir noktaydı. Ancak

çeviriye dair öğrenme sürecime hiçbir zaman hedef

koymuyorum çünkü biliyorum ki bu süreç ben çevirdikçe

asla son bulmayacak zira dil de tıpkı bizler gibi yaşayan

ve zamanla değişen sosyal bir varlık.

Çeviri öğrencilerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Çeviri sektöründen asla uzak kalmamalarını ve katılabilecekleri

her türlü online seminer vb. gibi etkinliklerde

yer almalarını, kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum.

Bu tarz etkinliklerle sektöre ait iletişim ağlarını da

genişletme fırsatı yakalayabilirler. Kendilerine inanmaktan

ve güvenmekten hiç vazgeçmesinler çünkü onlar da çok

iyi biliyor ki çeviri yapmak her dil bilenin yapabileceği bir

eylem değil. Öz geçmiş hazırlama konusunda titiz olmalarını

da tavsiye ediyorum çünkü yapılan araştırmalar iş

başvurularındaki olumsuz geri dönüşlerin veya hiç dönüş

yapmama sebebinin özensiz hazırlanmış öz geçmişler

olduğunu söylüyor. Türkçemizi veya bildiğimiz diğer dilleri

kurallarına göre konuşmayı ve yazmayı kendilerine görev

edinmelerini tavsiye ediyorum. Bu nokta, bir çevirmen

için çok önemli olmalı diye düşünüyorum. Mümkün

olduğunca pratik yaparak farklı çeviri metinleri üzerinde

terminoloji çalışması yapmalarını ve kendi uzmanlık alanlarını

yavaş yavaş şekillendirmelerini öneriyorum. Yabancı

markaların web sitelerini incelemek de çok faydalı olabilir:

sitelerdeki dil seçeneğini önce bildikleri yabancı dilde

okuyup ardından Türkçe dil seçeneği seçerek karşılaştırma

yapabilirler. Bu benim öğrencilik yıllarımda sıklıkla

yaptığım bir aktiviteydi ve faydasını da gördüm.

Son olarak, derginizin bu sayısında bana bir söz hakkı

sunduğunuz için çok teşekkür ediyor, size ve çeviriye

gönül vermiş herkese başarılar diliyorum..

ÇevirWomen | 36 ÇevirWomen | 37



“Kültürün ilk basamağı, anadilini iyi konuşmak ve

iyi yazmaktır.”

- Peyami Safa

ÇevirWomen | 38 ÇevirWomen | 39



Coğrafya Kaderdir,

Coğrafya FİLİSTİN!

KÖŞE YAZISI .BÜŞRA ÖLMEZ

“Ölümüne masum doğan kız, üzülme

Saman sarısı kıvırcık saçların için

Hiç uzamadılar biliyorum, uzayamadılar

Gökten bombalar yağıyordu doğduğun gece

Alevler iniyordu

İplik iplik, hüzme hüzme

Memede uyuyan çocuklar bir daha uyanmadılar

Bir çiğnemlik et oldular yeniden

Yandılar için için

Yandılar günlerce

Ölümüne masum doğan kız üzülme

Saman sarısı kıvırcık saçların için

Sırf sen üzülme diye

Bir gün saçlarını uzatacak Filistin…”

AHMET TEZCAN

1897’den beri süren bir savaş.. 1897’den

beri akan kan.. Şehitler ölmüyordu, şehitleri

öldüremiyordu katiller. La Tahzen diye

haykırıyordu gökyüzü, üzülme diye bağırıyordu

dağlar, deniz kan döküyordu. La Tahzen diye

kabarıyordu deniz. Ne içindi tüm bunlar? Bu

kadar kan dökmeye değer miydi?

100 yılı aşkındır süren Filistin- İsrail sorunu, sadece

2 devlet arasındaki bir sorun değil, İsrail’i

kuranların çıkardığı bir sorun! Gelin bu sorun

nasıl ortaya çıkmış ve kimler önderlik etmiş bir

bakalım.

Avustralyalı gazeteci Thedor Herzl liderliğinde

bir kongre düzenlendi, Birinci Siyonizm Kongresi.

Bu kongreye tüm dünyadan yaklaşık olarak

200 delege katıldı. Ve konu başlığı ne biliyor

musunuz? “Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması.”

Google Search’de “İsrail devletinin kurucusu

kimdir, Siyonizm’i kim çıkarmıştır,” şeklinde

arama yaptığınızda tek bir isim çıkıyor; Thedor

Herzl.

Herzl, Yahudi Devleti (Der Judenstaat) adıyla

çıkardığı kitabındaSiyonizmin kuruluşunu

anlatmış ve Yahudiler’in kendi devletini kurmasını

savunmuştur. Özellikle Avrupa’daki

Yahudi düşmanlığına karşı bu fikri geliştirmiştir.

Bu görüş, Kongre sonrasında ortak karara

bağlanınca Filistin’e göçler gecikmiyor tabii,

1914 yılında siyonist göçmenlerin sayısı

40.000’e ulaşıyor.

Sykes-Picot Antlaşması’ndan bahsetmezsek

olmaz. Çünkü demiştim ya sadece İsrail-Filistin

sorunu değil bu, herkes kendince bir söz sahibi.

1916 yılında İngiliz Sir Mark Skyes ve Fransız

François

Georges-Picot arasında imzalanan bu anlaşma

sonrasında dengeler değişiyor. Osmanlı’nın

idaresinde olan Ortadoğu topraklarına hakim

olmak istiyorlar ve böylelikle bu antlaşma ile

bölge ikiye ayrılıyor. Asıl olay bundan sonra

başlıyor aslında.

Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bir

mektup yazılıyor. Kim tarafından? Dönemin İngiltere

Dışişleri Bakanı Arthur Balfour tarafından.

Balfour, siyonistlerin önderlerinden Lord Rothschild’e

gönderdiği mektupta; Müslüman Arapların

çoğunlukta olduğu Filistin bölgesini

Yahudilere yurt olarak göstererek, bu bölgede

bir Yahudi Devleti’nin kurulmasını desteklediğini

belirtmiştir. Bunun üzerine bölgedeki siyonist

göçmenler artmış ve Yahudiler nufüsun üçte

birini oluşturmuştur. Hal böyle olunca da İngiltere,

Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu

1947’de Birleşmiş Milletler’e devretmiştir.BM

ise bölgeyi Filistin ve Arap devletleri

arasında bölmeyi önermiştir.

Paylaşım planı, Filistin’in yüzde 56,47’sini Yahudi

devletine, yüzde 43,53’ünü de Arap devletine

bırakıyordu ve BM Genel Kurulu’nda 33 ülkenin

oyuyla plan onaylandı.

Yahudi güçleri’nin(İrgun ve Lehi militanları) Filistine

ilk saldırısı 9 nisan 1948’de başlamış oldu.

Filistinliler, o günü “El Nakba” diye anıyorlar,

yani “Felaket” günü. Kudüs yakınlarındaki Deir

Yasin köyünde çok sayıda Filistinli’yi katlettiler.

Filistin’in tamamını “kurtarmak” için harekete

geçen ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün

lideri Yaser Arafat, BM toplantısına

çağrıldı(1974). Silahıyla kürsiye gelen Arafat,

siyonist projeyi kınadı ve “Bugün bir elimde

zeytin dalı, bir elimde özgürlük savaşçısının

silahı var. O zeytin dalını düşürmeyin,” dedi.

Bu konuşma, Filistinlilerin uluslararası tanınma

çabalarına büyük katkı sağladı.Fakat İsrail geri

adım atmadı.

1988 yılında Yaser Arafat, BM’ler toplantısına

tekrar çagrıldığında FKÖ’nün İsrail devletinin

varlığını kabul ettiğini açıkladı. Bu açıklamasıyla

Filistin halkından tepki alsa da asıl planının ne

olduğunu kimse bilmiyordu. Arafat’ın ne yapmaya

çalıştığını anlayan Filistin Merkez Konseyi,

Yaser Arafatı Filistin devlet başkanı ilan etti.

ÇevirWomen | 40 ÇevirWomen | 41



1993 yılında İsrail başkanı İzak Rabin ve Filistin devlet başkanı Yaser Arafat arasında Oslo anlaşması

imzalandı.Böylelikle tarafların nihai statü anlaşması imzalayacağı ve Filistinlilerin kendi

topraklarını özgürce yönetmesi öngörülüyordu.Ama İsrail anlaşmaya sadık kalmadı. Tüm Filistinliler

sokaklara döküldü, yüzlerce sivil katledildi. İsrail’in sözlerine ve anlaşmaya uymamasına karşılık

BM ve Batı Dünyasından çıt çıkmıyordu.Eğer anlaşmayı bozan Filistin tarafı olsaydı hepimiz

Filistin’in başına neler geleceğini biliyoruz. Ama konu İsrail olunca Batı Dünyası ve BM dut yemiş

bülbüle dönüyor. Bununla ilgili olarak, Filistinli yazar ve siyasi analist Ömer Caara, “Güçlü ve zayıf

iki taraf arasında imzalanan herhangi bir anlaşma, anlaşma değil, diktedir,” açıklamasında bulundu.

1996 yılında öfke ve tahrik içeren bir kampanyaya

hedef olan Başbakan İzak Rabin, bir aşırı

dinci Yahudi tarafından öldürüldü. Suikastin

ardından Şimon Peres başbakan oldu.

Peres, seçimlerde Benjamin Netenyahu’ya

kıl payı yenildi. Netanyahu, Oslo anlaşmalarına

karşı çıkıyor, “güvenlik içinde barış’’ tezini

savunuyordu. Netanyahu işgal topraklarında

yerleşim inşasının dondurulması kararını kaldırarak

Arapları öfkelendirdi.

El Aksa Camii’nin altına, arkeolojik amaçlarla

bir tünel kazılması için izin verince de, tepkiler

daha da şiddetlendi.

Gel gelelim 2002 yılında İsrail güçleri, Batı

Şeria’nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına

girip bölgeyi ele geçirdi. Filistinliler, burada bir

katliam yapıldığını iddia etseler de Birleşmiş

Milletler’in bu konuda hazırladığı bir rapor,

“sivilleri tehlikeyle karşı karşıya bırakan şiddet

olayları” dolayısıyla her iki tarafı da suçladı ama

ortada bir katliam olmadığı sonucuna ulaştı.

2004’de İsrail güçleri Yaser Arafatı, Batı

Şeria’nın Ramallah şehrinde bulunan bir binada

ev hapsinde tutmaya başladı. Önce evin suyunu

kestiler sonrada elektriğini. Filistin liderini tüm

dünyaya aciz göstermeye çalışıyorlardı.

Bir şekilde basın mensuplarını içeriye sokmayı

başaran Arafat, buradan tüm dünyaya seslenmiş

oldu. Grip teşhisiyle ve İsrail’in izin vermesiyle

Paris’teki bir hastaneye götürüldü ama her

şey için geç kalınmıştı.Gerçek ölüm sebebi ise

bilinmemektedir.

İsrail-Filistin mücadelesi,hayatının çoğunu

bu uğurda harcamış olan çok başkan gördü.

Sonuç hala değişmedi, zulüm hala bitmedi.

Bugün İsrail, tarihi Filistin topraklarının yüzde

85’inden fazlasını işgal altında tutuyor. Peki,

bu kadar işgal İsrail’e yetiyor mu? Yetmiyor,

Kudüs’ün en eski mahallelerinden

Şeyh Cerrah’ta Yahudi yerleşimci terörü ve

işgali devam ediyor…

KAYNAKÇA

Kaynaklar: BBC, Aljazeera, Reuters, Euronews.

https://1000kitap.com/filistin-ahmet-tezcan--262939

https://www.gzt.com/mecra/oslo-anlasmasi-artik-olu-3560507

https://bianet.org/bianet/siyas-

O zaman bir hayal

.

daha kuralım biz:

et/192219-israil-filistin-sorununun-tarihce-

si-1897-den-2018-e#top

Bir ikindi vakti oturmuşuz, Mescid-i Aksa’nın

avlusundayız.

ÇevirWomen | 42 ÇevirWomen | 43



“Uygarlığımız ilerlemiyor diyemeyiz; çünkü her

savaşta daha yeni öldürme yöntemleri kullanılıyor.

- Will Rogers

ÇevirWomen | 44 ÇevirWomen | 45



#SAVEPALESTINE

Merhaba Sevgili ÇevirWomen okuyucuları!

Bildiğiniz üzere geçtiğimiz ay sosyal medyada çok ses getiren stop-motion türündeki SaveRalph

adındaki kısa film hakkında sizlerle düşüncelerimi paylaşmıştım. Bu ayki konumuza geçmeden

evvel izninizle sizlere almış olduğum olumlu tepkiler ve güzel yorumlar için ne kadar mutlu olduğumu

dile getirmeden ve sizlere teşekkürlerimi sunmadan konumuza geçmek istemedim. Tüm güzel

yorumlarınız için çok teşekkür ederim. İnanıyorum ki birlikte dünyayı değiştireceğiz.

Gelelim bu ayki konumuza, #SavePalestine. Maalesef geçtiğimiz Ramazan ayının son günlerinde,

Nisan ayında Kudüs’te yaşanılan olaylar karşısında hepimizin yürekleri burkuldu. Orada yaşanılan

bu acımasız saldırıların son bulması için hem sosyal medyada hem de kendi bulunduğumuz

çevremizde dua zincirleri oluşturmaya ve çeşitli boykot –eylem aktivitelerinde bulunmaya çalıştık.

Peki bu saldırılar nasıl başladı, olaylar nasıl gelişti, hangi ülkeler ve isimler Kudüs’e destek oldu,

ateşkes nasıl ilan edildi ve en önemlisi biz Filistin halkı için, onların yaşadıkları bu olaylar karşısında

neler yapabiliriz bunları sizin için ele aldık.

6 Mayıs 2021’de İsrail Yüksek Mahkemesinin

Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesinde oturan

bazı Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmasına

ve başka bir yere yerleştirilmesine karar

vermesi üzerine, Mescid-i Aksa’daki Filistinlilere

orantısız müdahale sonrası başlayan

protestolarla büyüyen ve daha sonra karşılıklı

saldırılara dönüşerek çatışmalar devam

etti. Kudüs’te Müslümanlar için kutsal olan

Ramazan ayında, Nisan sonunda başlayan

gerilim “Kudüs Günü” yaklaşırken daha da

tırmandı.

İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal ettiği 1967 yılındaki

Altı Gün Savaşı’nın yıl dönümünü

İbrani takvimine göre bazı Yahudiler tarafından

“Kudüs Günü” olarak kutlandığından ve bu kutlamaların

9-10 Mayıs tarihlerine denk

gelmesi nedeniyle bir grup Yahudi tarafından

Mescid-i Aksa’ya baskın çağrıları yapıldı. Ancak

aynı tarihlerde Müslümanlar içinde Ramazan

Ayı gerçekleşmekteydi. Sabah namazını Doğu

Kudüs’ün “Eski Şehir” bölgesinde yer alan

Mescid-i Aksa’da kılan binlerce Filistinli

tekbirler getirerek protesto yürüyüşü

gerçekleştirmiş, Harem-i Şerif’in bazı noktalarına

barikatlar kurmuştur. İsrail Hükümeti

tarafından protestolara izin verilmeyeceği

söylenmiş, İsrail polisi, Filistinlilere göz yaşartıcı

gaz, plastik mermi ve ses bombalarıyla müdahale

edilmiştir.

10 Mayıs günü Gazze şeridinde sivil veya Hamas

üyesi ayırmadan hava saldırıları başlatıldı.

Mescid-i Aksa ve çevresinde İsrail Polisi’nin

Filistinlilere polis şiddeti ile orantısız müdahale

sırasında cami avlusundaki ağaçlardan biri alev

aldı.

Aynı sıralarda Ağlama Duvarı tarafında Kudüs

Günü kutlamaları coşkuyla devam ediyordu.

İsrail parlamentosunun Filistinli vekillerinden

Aymen Odeh, bir grup İsraillinin yangını

izleyişini sosyal medya hesabından aktardı.

Hangi ülkeler tepkilerini ortaya koydu?

Diploması açıdan nasıl gelişmeler sağlandı?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi konuyu

görüşmek üzere 10 Mayıs’ta kapalı oturum için

toplandı. Çin, Norveç ve Tunus 14 Mayıs’ta

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısı

talep ederken, ABD itiraz etti. Konsey iki kez

özel olarak toplandı, ancak ABD’nin itirazları

ÇevirWomen | 46 ÇevirWomen | 47



üzerine bir bildiride mutabakata varamadı. 12

Mayıs’ta İsrail-Filistin İşleri ve Basın ve Kamu

Diplomasisi Müsteşar Yardımcısı Hady Amr’ın

bölgeye “derhal” gönderileceği açıklandı.

13 Mayıs’ta Hamas, saldırıları ‘karşılıklı temelde’

durdurmaya hazır olduğunu belirterek ateşkes

teklifinde bulundu. Netanyahu kabinesinin teklifi

reddettiğini bildirdi.

İsrail tarafından gerçekleştirilen çatışmalar

karşısında Avrupa Birliği, Birleşmiş milletler,

Arap birliği, İslam İş birliği Teşkilatı ve Uluslararası

Ceza Mahkemesi gibi uluslararası organizasyonlar

ve Arjantin, Avustralya, Bahreyn,

Birleşik Arap Emirlikleri, Ermenistan, Kanada,

Fas, Pakistan, Rusya, Sudan ve Türkiye gibi

devletler bazı çağırılarda ve bir takım siyasi

yaklaşımlarda bulundu. Birleşmiş Milletler

Genel Sekreteri António Guterres, Ramazan

ayının sonunu belirten İslami bir bayram olan

Ramazan Bayramı’na atıfta bulunarak “Bayram

ruhuna saygı nedeniyle” derhal ateşkes

çağrısında bulundu. İsrail’in tüm planlanan

tahliyeleri iptal etmesini ve ‘’güç kullanımında

maksimum kısıtlama’’ kullanmaya çağırdı

Türkiye-İstanbul, Ürdün-Amman, ABD- Manhattan,

Washington DC. , İngiltere-Londra, Afrika-Cape

Town ve Japonya-Tokyo gibi bölgelerde

Filistin yanlısı protestoların yanı sıra bazı

bölgelerde aynı zamanda İsrail yanlısı protestolar

yapıldı.

Ayrıca Dünyaca ünlü birçok yıldız isim, Pink

Floyd grubunun solisti ve bas gitaristi müzisyen

Roger Waters, şarkıcı Dua Lipa, oyuncu Lena

Headey Filistinli top modeller Bella ve Gigi

Hadid ve Nobel Barış Ödülü sahibi Pakistanlı

aktivist Malala Yousafzai sosyal medya hesaplarından

İsrail’in acımasızca yapmış olduğu

saldırılara karşı tepkilerini koyarak Filistin’e

destek verdi.

İsrail ve Hamas arasında nasıl bir ateşkes

antlaşması sağlandı? Ateşkes nasıl ilan edildi?

İsrail ve Gazze’yi yöneten Hamas arasında ateşkes

yürürlüğe girdi. Ateşkesle 11 gün boyunca

süren çatışmalar sona erdi. Sağlık Bakanlığı’na

göre İsrail’in saldırılarında aralarında

100’den fazla kadın ve çocuğun da bulunduğu

en az 243 kişi öldü. İsrail ise saldırıları sonucu

en az 225 Hamas ve diğer örgüt mensubunun

öldüğünü savunuyor.

Yetkililer ayrıca, İsrail’de aralarında iki çocuğun

da bulunduğu 12 kişinin öldüğünü bildirdi.

Ateşkes basitçe, her iki tarafın süresiz ya da

belirli bir süre çatışmayacaklarını duyurması.

Her iki taraf da yerel saatle Cuma sabaha karşı

02:00’de çatışmalara son verme konusunda

uzlaştı. İsrail Başbakanlık Bürosu’ndan yapılan

açıklamada, İsrail’in çatışmaların durdurulmasını

“karşılıklı ve koşulsuz” olarak kabul ettiği belirtildi.

İngiliz Başbakanı Borris Johson yapılan

ateşkes antlaşmasının sadece kısa süreli bir

çözüm olduğunu ve tarafların kalıcı bir çözüm

bulmaları gerektiğini vurguladı.

İşte Dünyaca ünlü isimlerin tepkileri;

Pink Floyd’un grubunun solisti ve bas gitaristi

Müzisyen Roger Waters:

“İsrail’i her koşulda destekliyorum” şeklinde

açıklamada bulunan ABD Başkanı Joe Biden’a

seslenerek, “İnsanların, evlerinden soykırım gibi

çıkarılmasına destek oluyorsunuz. Sen nasıl

hissederdin Joe Biden? Evinde oturuyorsun,

orası senin evin, ailenle yüzyıllardır yaşadığınız

yer ve bazı pislikler onu alıp gidiyor” sözleriyle

eleştirdi. Waters, “Burası bizim. Ben sekülerim.

Evini senden alıyorum. Ne yapacağın umurumda

değil. Öl. Hem bu en iyisi olurdu. Yani inanamıyorum.

Bu (yaklaşım) beni sinirlendiriyor”

ifadelerini kullandı. Waters İsrail devletinin bir

‘apartheid’ (ırkçı) bir devlet olarak nitelendirdiğini

dile getirdi.

Filistin asıllı Amerikalı ünlü model Bella Hadid:

“Eğer Amerikalıysanız bilin ki ödediğiniz vergilerin

bu yaşananlarda payı var! İsrail’e her yıl

3,8 milyar dolar ödüyoruz. Bunu biliyor muydunuz?”

diyerek paylaşımda bulundu. Aynı zamanda

Hadid çeşitli kullanıcıların paylaşımlarını

Instagram’dan takipçileriyle paylaşarak olaylar

hakkındaki yorumlarını dile getirdi. Ve yaptığı

paylaşımlardan birinde Mescid-i Aksa’da namaz

sorasındaki saldırı görüntülerini paylaşan Hadid

”Bu görüntü benim midemi bulandırıyor. Hem

de Ramazan ayında namaz esnasında İzlemesi

çok zor. Allah’ım lütfen onları koru” yorumunu

yaptı.

Filistin asıllı ABD’li modeller Bella Hadid ile

kardeşi Gigi Hadid ve yine Filistin’e destek

veren şarkısı Dua Lipa, New York Times gazetesinde

yer alan tam sayfa bir ilanda “İsrail’i

kınayıp Hamas’a sessiz kalmakla” suçlandı.

Amerikalı haham Shmuley Boteach’in başında

olduğu “Dünya Değerler Ağı” adlı örgüt

tarafından verilen ilan, Filistin’e destek veren 3

ünlü ismi doğrudan hedef gösterdiği gerekçesiyle

sosyal medyada yoğun tepkilerle karşılaştı.

Filistin’i daha yakından tanımak ve yaşanılan

çatışmaları takip etmek adına neler yapılabilir?

Filistinlilere nasıl yardımcı olabiliriz?

Aslında baktığımızda dünyada birçok çatışmalar

ve olaylar yaşanıyor ve biz yaşanılan olayların

kaçına ne derece hakimiz? Bizler onlara

yardımcı olmak için çeşitli yardım kuruluşlarına

bağışlarda bulunuyoruz ya da kendi aramızda

İsrail’e karşı boykot başlatıyoruz fakat bu

yaptığımız yardımlar ve boykotlar maalesef

yeterli değil, Onları daha iyi anlamak için bu

yaşanılanların sebeplerine, geçmişine bakarsak

ve etrafımızla öğrendiklerimizi paylaşarak

toplumu bilgilendirirsek böylece yaşanılanlara

sessiz kalmış olmayız ve belki de onlar için

bilinçli adımlar atarak güzel bir gelecek inşa

edebiliriz. Aksi takdirde yaşanılanlara sadece

birkaç ülkenin ve birkaç uluslararası organizasyonların

tepkilerini belirtmesi dışında herkes

uyumaya devam edecek. İşte o noktada

insanlık bitecek. Sizde bu konuda bilinçlenmek

ve yaşanılanlara sessiz kalmak istemiyorsanız

aşağıda belirtmiş olduğum yerli ve yabancı

kaynaklara ulaşarak, okuyarak öğrendiklerinizi

çevrenizle paylaşarak masumların sesi olabilirsiniz.

.

ÇevirWomen | 48 ÇevirWomen | 49



Hem kendiniz alabileceğiniz hem de ücretsiz

e-book şeklinde ulaşabileceğiniz yabancı

kitaplar;

- Freedom Is a Constant Struggle

- Black Power and Palestine

- The Question of Palestine

- Orientalism

- On Palestine

- The Ethnic Cleansing of Palestine

- Palestine Speaks

- On Edward Said

- Culture And Resistance

- On Anti-Semitism

- Apartheid Israel

- Uncivil Rites

- Fateful Triangle

- The Battle for Justice in Palestine

- Gaza In Crisis

Yerli kitaplar;

- Özgürlüğünü Bekleyen Toprak Filistin

- Yeni Binyılda Filistin Sorunu

(The Question of Palestine)

- Kudüs ey Kudüs

- Araftaki Filistin

- Kudüs Bir Şehrin Biyografisi

- Toprağımızın kokusu: Filistin ve İsrail’in

sesleri

Kaynaklar:

BBC

Wikipedia

CNN Turk

NTV

ÇevirWomen | 50 ÇevirWomen | 51



“İhtiyar adamlar, savaş ilan ederler; fakat savaşan

ve ölen gençlerdir ve her türlü meşakkat ve

sıkıntıyı çeken de gençlerdir.”

- Herbert Clark Hoover

ÇevirWomen | 52 ÇevirWomen | 53



ÇevirWomen | 54 ÇevirWomen | 55



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!