HÜTBAT Bülten - Tıbbın Geleceği
Tıbbın Geleceği Sempozyumu için çıkardığımız bu sayıda, hekim adayları olarak bizleri ileride nelerin beklediğine bir ışık tutmak istedik. Emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunarız, iyi okumalar (^◡^)
Tıbbın Geleceği Sempozyumu için çıkardığımız bu sayıda, hekim adayları olarak bizleri ileride nelerin beklediğine bir ışık tutmak istedik. Emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunarız, iyi okumalar (^◡^)
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Nanoteknolojinin güncel bir kullanımı da yeni bir aşı sınıfı olan, DNA -veya RNA- temelli aşılardır. Bazı CO-
VID-19 aşılarında da bu sınıfta yer alan mRNA aşıları kullanılıyor. Bu aşılarda, geleneksel aşılarda kullanılan
zayıflatılmış veya öldürülmüş virüs yerine, spesifik viral proteinlerin genetik kodu (mRNA) kullanılıyor. Taşınacak
olan tüm virus değil sadece mRNA olacağından, bu molekül kanda daha kolay yıkılıyor. Bunu engellemek
için mRNA’yı bir taşıyıcıyla koruyarak kullanıyoruz. Nanomateryaller de burada, taşıyıcı olarak kullanılıyor.
Bahsettiğim bazı nanoteknolojik uygulamalar hâlâ klinik araştırma sürecindeler, birçoğu da FDA (Amerikan
Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından insan kullanımı için onaylanmış durumda. Görüldüğü gibi tıpta nanoteknoloji;
göreceli olarak hâlâ yeni, gelişmekte olan ve aynı zamanda geleneksel yöntemlerin sahip olmadığı birçok
avantaj sağlamasıyla büyük umutlar vadeden bir alan. Nanoteknolojinin tıpta değiştirip geliştirebileceği her
şeyi, bize açacağı yeni pencereleri düşünür ve bunlar üzerine kafa yorarken unutulmaması gereken bir diğer
durum ise nanopartiküllerin biyolojik organizmalarla nasıl etkileştiğinin hâlâ tam olarak anlaşılamamış olmasıdır.
Yani tıpta nanoteknolojinin tüm olanaklarının kullanılması için hâlâ birçok çalışma yapılması gerekiyor
ama bu başarıldığında, insan sağlığı için yepyeni bir dönemin başlayacağından da hiç şüphe yok.
Selin Şahin
Bir Kas Gibi Kasılıp Akciğer Gibi
Nefes Alabilir: ORGAN ÇiPLERi
Laboratuvar deneylerinde kullanılan ve sıvıları,
hacmi 10-9-10-18 litre arasında değişen
ve boyu yüzlerce mikrometreyi bulabilen
mikrokanallar boyunca kontrol eden mikroakışkan
sistemler (‘’lab on-a-chip’’) gelişmekte
olan “organ-on-a-chip” (OoC, organ çipleri)
teknolojisinin başlangıcıydı. 2000’li yılların
başından beri doku mühendisliği alanlarında
çalışan araştırmacılar, hücrelerin in vitro ve
in vivo koşullardaki fizyolojik fonksiyon farklılığını
gidermek için mikroakışkan cihazları
hücre kültürü uygulamalarında kullanmışlardır.
“Organ-on-a-chip” terimi ise ilk defa 2010
yılında insan akciğerinin organ düzeyindeki
fonksiyonunu yansıtmak üzere mikroakışkan
bir çip geliştiren Donald Ingber tarafından
kullanılmıştır.
İndüklenmiş pluripotent kök hücreler (iPSCs) ve karışık hücre
kültürü yetenekleri, genom düzenleme, 3D yazıcı, sofistike
hücre sensörleri, mikroakışkanlar ve mikrofabrikasyon mühendisliği
gibi bağımsız gelişen teknolojilerin bir noktada buluşması,
geçtiğimiz on yılda organ-on-a-chip alanındaki dramatik
gelişmeyi mümkün kılmıştır.
34