24.02.2021 Views

İstikbal Dergi Şubat 2021 Sayısı

İstikbal Gazetesi aylık yayını olan İstikbal Dergi Şubat sayısı yayında

İstikbal Gazetesi aylık yayını olan İstikbal Dergi Şubat sayısı yayında

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ

DERGİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: ŞUBAT 2021

Kötü

karatterin

olmadığı film,

film değildir”

Büyükşehir

kentin doğasına

sahip çıktı

Halkçı

başkandan

esnafa

yardım eli

Baksan

küllerinden

doğuyor

Ellerini kollarını

sallayarak artık

gitmesinler



A Y L I K İ Ş , S İ Y A S E T , S P O R v e Y A Ş A M D E R G İ S İ

Para ile satılmaz

Her ay İstikbal Gazetesi

ile okurlara

ücretsiz olarak dağıtılır

Bir ay boyunca ellerden düşmeyen

İSTİKBAL DERGİ sayesinde

İŞYERİNİZ ve MARKANIZ SÜREKLİ

GÖRÜNÜR OLUP

GENİŞ KİTLELERE ULAŞSIN

REZERVASYON İÇİN İLETİŞİM : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06 e-mail : haber@istikbalgazetesi. com


t

EDiTöR

t10’da

Bir Zamanlar

Eskişehir ve Çibörek

Bu

sevginin

tarifi

yok 14’de

-Adam kullandığı aracı yol

üzerinde öyle bir yere koyuyor ki,

koca yolun trafiğe kapanıyor olması

umurunda bile değil…

-Adam kullandığı araçla kaldırımda

yürüyen insanların yanından

öylesine hızlı geçiyor ki,

kaldırım kenarında biriken suyu

sıçratarak, insanları tepeden tırnağa

ıslatması derdi bile değil.

-Adam kullandığı araçla yaya

geçidine öyle bir hızla geliyor ki,

geçitten karşıya geçmeye çalışan

yaya canını zor kurtarıyor. Bir de

üstüne üstlük okkalı bir küfür

yiyor.

Murat Taşkın

Daha yaşanabilir

kent olmak için

-Adam kullandığı aracını kaldırım

üzerine park edip gidiyor.

-Adam bisiklet ve motosikletini

yaya yolu üzerindeki en

yakın ağaca bağlayıp, yaptığı

gayet normalmiş gibi davranıyor.

-Adam tramvay yolunu kendine

ayrılmış yol gibi kullanıyor.

-Adam kullandığı araçla kırmızı

ışık nedir bilmiyor.

“Adam” diyoruz ama yukarıda

saydıklarımızı yapanların adamlık

ile alakası yok.

HHH

“Kadınlar

Boks

yapmayı

öğrenmeli”

t20’de

“Kötü karakterin olmadığı

film, film değildir”

t22’de

-Adam kullandığı aracı AVM

otoparkının kapısına yakın olsun

diye göz göre göre getirip, engelliler

için ayrılan yere bir güzel

koyuyor. Uyardığınızda neredeyse

“Ne olacak canım. Onlar

da biraz yürüyüversin” diyecek.

-Adam öküzlüğe öyle alışmış

ki, ışık yanar yanmaz önünde araç

olmasa dahi varmış gibi kornaya

basıyor uzun uzun.

-Adam sicim gibi yağmurun

yağdığı bir ortamda kavşağa öyle

bir geliyor ki, bırakın o yağmurda

karşıya geçmeye çalışan

çoluk çocuk ve kadınlara yol vermeyi,

neredeyse vatan haini ilan

edecek.

Bir şehirde olması gereken tek

şey insandır…

Kentte yaşayan insanlarda bulunması

gereken 3 önemli özellik,

yani Sevgi-Saygı-Hoşgörü olmalıdır.

Bu 3 önemli özellik, yaşam

kalitesini doğurur.

Yani…

Yaşanabilirlikten ziyade yaşam

kalitesinin olup olmadığıdır önemli

olan.

Yaşam kalitesinin olup olmadığının

en önemli göstergesi de, o

şehirde yaşayan mutlu insanların

sayısının çokluğudur.

Sonuç olarak:

Eskişehir yaşanabilir bir kenttir

ama yukarıda saydıklarımızı

yapmayanların sayısı ne kadar az

olursa, bu şehir daha da yaşanabilir

bir kent olur…

Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN

4

GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : ŞUBAT 2021

UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA

Sahibi : Burak TÜRKMEN

Gazete, Haber ve Reklam :

Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR

Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06

e-mail : haber@istikbalgazetesi. com

Baskı :

ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ

Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80

İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA

Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86

e-posta : onkamatbaa@gmail.com


Nüfus bir yılda 1.350 arttı

Eskişehirde

erkek sayısı

azaldı, kadın

sayısı arttı.

Kırsalda ise

nüfus geriledi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı 2020 yılı nüfus verilerine

göre Eskişehir’in bir önceki yıla göre nüfusu geçen yıl bin 350 arttı.

2019 yılında 887 bin 475 olan nüfus sayısı, 888 bin 823'e yükseldi.

Geçen yıl il genelinde 443 bin 635 olan erkek sayısı 443 bin 227'ye

inerken, 443 bin 840 olan kadın sayısı ise 445 bin 601'e yükseldi.

Bir önceki yıl 803 bin 941 olan kent nüfusu 806 bin 673'e, kırsal

nüfus ise 83 bin 534'den 82 bin 155'e geriledi.

Şehir merkezinde nüfu artarken, Eskişehir7in ilçe ve köylerinden

oluşan kırsalda ise nüfus oranı gerileme kaydetti.

5


Eskişehir son 3 yılda 41

basamak yükselerek

Dünyanın en güvenilir

şehirleri arasında 8’nci

sırada yeraldı

Araştırma şirketi Numbeo, her yıl

hazırladığı "dünyanın en güvenli

şehirler" listesini açıkladı. Listenin

zirvesinde, Birleşik Arap Emirlikleri'nin

(BAE) başkenti Abu Dabi yer

alırken, Eskişehir, son 3 yılda 41

basamak yükselerek, 8'inci sırada bulunuyor...

Araştırma şirketi Numbeo´nun

açıkladığı dünyanın en güvenilir

şehirlerinin arasında Türkiye´den

Eskişehir de yer aldı. Numbeo´nun her yıl

düzenli olarak hazırladığı `dünyanın en

güvenli şehirler´ 2020 listesinin birinci

sırasında Birleşik Arap Emirlikleri'nin

(BAE) başkenti Abu Dabi yer alıyor.

ANKARA 183'ÜNCÜ, İSTANBUL

263'ÜNCÜ OLDU

DHA'da yer alan habere göre liste, ülkelerin

güvenlik birimlerinden alınan suç

oranlarına göre oluşturuluyor. 431 kentin

değerlendirildiği raporda Türkiye´den

Eskişehir 82.45 puanla 8´inci oldu. Başkent

Ankara 183´üncü, İstanbul 263´üncü, Antalya

61'inci, Bursa 74'üncü, İzmir ise 77'nci

sırada yer aldı.

ESKİŞEHİR 3 YILDA 41 BASAMAK YÜK-

SELDİ

Anadolu Üniversitesi'nin yanı sıra Osmangazi

ve Teknik üniversiteleriyle

yaklaşık 120 bin öğrencinin eğitim

gördüğü 900 bin nüfuslu `öğrenci kenti´

Eskişehir, Numbeo araştırmalarında 2017

yılında 49, 2018 yılında 19, 2019 yılında ise

11´inci sırada yer almıştı.

Son 3 yılda `dünyanın en güvenli şehirler´

listesinde 41 basamak birden yükselen

Eskişehir 2020 yılında ise 8´inci sıraya

yerleşti.

6


Dünyanın en güvenilir şehirleri

1. Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti

Abu Dabi – 88.67 puan

2. Katar'ı başkenti Doha – 88.52 puan

3. Tayvan'ın başkenti Taipei – 85.80 puan

4. Kanada'nın Quebec kenti – 85.36 puan

5. İsviçre'nin Zürih kenti – 83.17 puan

6. Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai şehri – 82.95 puan

7. Almanya'nın Münih şehri – 82.61 puan

8. Türkiye’nin Eskişehir kenti – 82.45 puan

9. İsviçre’nin Bern şehri

10. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya

eyaletindeki Irvine kenti

EN TEHLİKELİ ŞEHİRLER

Karakas, Venezuela

Listeye suç endeksi açısından

bakıldığında yıllardır dünyanın

en tehlikeli şehri olarak kabul

edilen Venezuela'nın başkenti

Karakas, 100 üzerinden 84.6

puanla yine zirvede yer alıyor.

En tehlikeli şehirler

sıralamasının ilk 10'unda

Brezilya ve Güney Afrika'dan

üçer kent bulunuyor. Listede

Güney Afrika’dan turistlerin

uğrak noktalarından Johannesburg

en tehlikeli şehirler

sıralamasında 5’nci sırada yer

alırken, Brezilya’dan Rio de

Janeiro 10’ncu sırada yer alıyor.

EN TEHLİKELİ

ŞEHİRLER

1. Karakas, Venezuela

2. Port Moresby, Papua Yeni Gine

3. Pretoria, Güney Afrika

4. Durban, Güney Afrika

5. Johannesburg, Güney Afrika

6. San Pedro Sula, Honduras

7. Pietermaritzburg, Güney

Afrika

8. Natal, Brezilya

9. Fortaleza, Brezilya

10. Rio de Janeiro, Brezilya

7


Halk istemedi. Büyükşehir Belediyesi dava açtı. Açtığı iki dava da kazanıldı. Aslında kazanan doğa ve Eskişehir oldu.

Büyükşehir, kentin

doğasına

sahip çıktı

Sivrihisar İlçesi Zeyköy Mahallesi’nde faaliyet gösteren ve mermer

ocağı için kapasite artışı ile Alpu İlçesi Esence Mahallesi’nde

kurulması planlanan altın ve gümüş ocağı için alınan ÇED kararlarına,

bölge halkının da talebi ile dava açan Büyükşehir Belediyesi, iki

davayı da kazanarak doğaya verilecek büyük zararın önüne geçti.

Tarım arazilerinin tarım dışı

kullanılması için planlanan her türlü

çalışmanın karşısında olan

Büyükşehir Belediyesi, Sivrihisarlı ve

Alpulu vatandaşların da isteği ile iki bölgeye

zarar verecek projelere karşı dava açtı.

Konuyla ilgili bilgi veren Büyükşehir

Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol

Dairesi Başkanlığı yetkilileri “Sivrihisar

ilçesi Zeyköy Mahallesinde bulunan Mermer

Ocağı Kapasite Artışı ve Kırma Eleme

Tesisi İlavesi için Çevre ve Şehircilik

Bakanlığı “Çevresel Etki Değerlendirmesi

Olumlu Kararı” vermiştir. İncelemelerimiz

ve bölge halkı ile istişarelerimiz sonucu

Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu

Kararı’nın iptali için dava açtık. Mevcut

tesis, 494 bin 300 metrekare alanda 120 bin

metreküp kapasite ile çalışmaktaydı. ÇED

Olumlu Kararı ile faaliyet alanı 902 bin 500

metrekare alana büyütülerek, kapasitesi

900 bin metreküpe çıkarılacaktı. Faaliyet

alanı 886 bin 100 metrekaresi orman

alanından oluştuğu için, açtığımız davada

8

bu genişlemenin orman alanına büyük

zarar vereceğini dile getirdik. Mahkeme de

bilirkişi incelemesi sonucunda, proje için

maden çıkarılırken oluşacak pasanın, dik

yamaçtan aşağı doğru dökülmesinin ormana

zarar vereceğini, küçük kayaç ve

tozların yağışlarla birlikte tarlalara

taşınmasına neden olacağını ve bölge

tarımına olumsuz etki edeceğini, orman ve

tarım alanlarının tahrip edileceğini, toprak

yapısı ve yeraltı sularının olumsuz etkilenmesine

sebep olacağını, kazı alanı

içerisinde bulunan kuru derelerin yağışlı

zamanlarda yüzey sularını ormana

taşıyarak, orman bitkisi üzerinde olumsuz

etkiler oluşturacağını gerekçe göstererek

ÇED Olumlu Kararı’nı itiraz yolu kapalı

olmak üzere iptal etmiştir. Ayrıca, Alpu

İlçesi Esence Mahallesi'nde planlanan Altın

Gümüş Ocağı Projesi için Çevre ve

Şehircilik İl Müdürlüğü ‘ÇED Gerekli

Değildir’ kararı vermiştir. Projenin Alpu

Büyük Ovası'nın verimli tarım arazilerine

zarar vereceğinden itiraz ettik. Alpulu

tarım üreticilerimiz zaten ekonomik olarak

zor günler geçirirken, bir de tarım arazilerine

zarar gelmesiyle daha zor durumda

kalabilirdi. “ÇED Gerekli Değildir” kararına

açtığımız davada da bilirkişi heyeti, ocak ve

pasa alanında yağışlar sonucunda yüzey

suyundan ekili arazilerin etkilenebileceğini,

ocak altındaki yeraltı suyunun kirlenme

olasılığının bulunduğunu, Uyuzhamam Mahallemizin

su deposuna patlamalar ile zarar

verilebileceğini mahkemeye iletmiştir.

Mahkeme Heyeti de tüm bu nedenler ile

tarımsal potansiyeli yüksek olan ve Bakanlar

Kurulu Kararı ile Büyük Ova olarak belirlenen

Alpu Ovası sınırları içinde yer alan

Altın ve Gümüş Ocağı Projesi için 'ÇED

Gerekli Değildir' kararının mevzuata ve

hukuka uygun olmadığını belirterek iptal

etmiştir” şeklinde bilgi verdi.

Büyükşehir Belediyesi yetkilileri,

Eskişehir’in toprağına, suyuna ve

vatandaşların sağlığına zarar verecek her

türlü projenin karşısında olmaya devam

edeceklerini ifade ettiler.


Pandemi nedeniyle çok zor günler geçiren şehir esnafına başkan Büyükerşen’den iki güzel haber :

Büyükerşen’den esnafa

kira müjdesi geldi

Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Büyükşehir Belediyesi kiracısı olan ve pandemi

nedeniyle ekonomik sıkıntılar çeken esnafa 2 önemli müjde verdi. Pandemi nedeniyle faaliyetlerine

ara vermek zorunda kalan belediye kiracılarından 6 ay boyunca kira almayacaklarını açıklayan

Başkan Büyükerşen, faaliyetlerini kısıtlı olarak sürdüren esnafın kirasına da %50 indirim yapıldığını

açıkladı. Öte yandan, 2021 yılı boyunca hiç bir esnafın kirasında artış olmayacağını da belirten

Başkan Yılmaz Büyükerşen, bu desteklerin esnafa nefes ve umut olması dileğinde bulundu.

Korona Virüs ile Mücadele Eylem

Planı kapsamında 1 yıla yakın

süredir esnafa yönelik önemli

destekler sağlayan Büyükşehir Belediyesi,

son olarak belediye meclisinde aldığı karar

ile kendi esnafına da kira desteği sağladı.

Esnafa müjdeleri sosyal medya

hesaplarından açıklayan Başkan

Büyükerşen, kararı oy birliği ile alan meclis

üyelerine de teşekkür etti. Destekler

kapsamında pandemi nedeniyle faaliyetlerine

ara vermek zorunda kalan belediye

kiracılarından 6 ay boyunca kira

almayacaklarını açıklayan Başkan

Büyükerşen, faaliyetlerini kısıtlı olarak

sürdüren esnafın kirasına da %50 indirim

yapıldığını açıkladı. 2021 yılı boyunca hiç

bir esnafın kirasında artış olmayacağını belirten

Yılmaz Büyükerşen, bu desteklerin

esnafa nefes ve umut olması dileğinde bulundu.

Meclis toplantısında ayrıca Çukurçarşı'dan

Salhane Köprüsü'ne doğru Porsuk kıyısının

iki bölümünde gerçekleştirilecek dönüşüm

de görüşüldü. Yaya öncelikli tasarımı, yeşil

alanları, meydanları, ticari ve turizm

alanları ile kent merkezinde yeni bir cazibe

merkezi oluşturmaya hazırlanan

Büyükşehir Belediyesi, Porsuk 1 Projesi

kapsamında İş Bankası bölümünde mülk

sahipleri ile yapılacak görüşmeler için

hazırlanan sözleşmeyi de oy çokluğu ile

meclisten geçirdi.

9


Bir Zamanlar Esk

YAZI

Gürcan BANGER

Bazı bölge ve yörelerle karşılaştırıldığında;

Eskişehir hemşehriliği, o yerleşimlerinki

kadar güçlü ve pozitif ayırımcı

değildir. Ama “Neden?” sorusunun cevabının

aranması üzerine pek kafa yorulmaz.

Hemşehrilik ya da Çok Kültürlülük

Eskişehir’in bugünkü haline gelmesini sağlayan

süreç 19’uncu yüzyılın sonlarında başlar.

Bu dönemde gerçekleşen birkaç önemli olay

Eskişehir’i önemli bir yerleşim olma yörüngesine

sokmuştur. Bunlardan birincisi, İstanbul-

Bağdat Demiryolunun yapılması ve trenin gün

sonunda Eskişehir’de duraklama yapmasıdır.

İkinci olarak; Kafkaslardan ve Balkanlardan

gelen göçleri söylemeliyiz. Bu iki önemli olay

sayesinde Anadolu’nun unutulmuş küçük bir

yerleşimi olan Eskişehir, büyük bir kent olma

yoluna çıkmıştır.

Eskişehir’in aldığı göçler, bu kentin çok kültürlü

bir özelliğe sahip olmasını sağladı. Bu

özellik, feodal hemşehriliğin gelişmesinde bir

handikap oluştururken, kentte demokrasi kültürünün,

yurttaşlık anlayışının ve çok kültürcü

bir iklimin meydana gelmesine neden oldu.

Daha sonraki yıllarda üniversitenin kurulması

ve ülkenin her yanından öğrencilerin bu kente

akması, çok kültürlü özelliğin gelişmesini beraberinde

getirdi.

10

Yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı Eskişehir’in

mutfak kültürü, büyük ölçüde kentin

aldığı göçlerle bağlantılı olarak gelişmiş. Kırım

ve Kafkaslardan gelen göçler, Eskişehir mutfağının

ciddi bir bölümünün Kırım mutfak kültürüne

dayalı olarak gelişmesine vesile olmuş.

Bu bağlamda çibörek de Kırımlı göçmenlerle

birlikte Eskişehir’e akmış yemek kültürünün

bir parçasıdır. (Göçmen yemek kültüründen

söz ederken, Sivrihisar gibi kendi ölçeğinde

zengin sayılabilecek bir mutfağı dışarıda bıraktığım

yanılsamasına düşülmemesini dilerim.

Gerçekten Sivrihisar mutfağı, Eskişehir

yemek kültürünü zenginleştiren unsurlardan

bir diğeridir.) Özetle; çokkültürlülük, Eskişehir

mutfağını çeşitlenmiş hale getirir. Çibörek, kökenindeki

kültürle birlikte bu çeşitliliğin en

seçkin örneklerinden birisidir.

Çibörek

Etimolojik bir kaygıyı gidererek başlayayım.

Öncelikle; sözcük konusunda hassas olanlar

için “çibörek” olarak isimlendirmemin nedenini

açıklayayım. Geleneksel bir Tatar yemeği

olan çibörek; şuborek, çuberek, şırbörek, çiberek,

çiğbörek veya çiborek gibi isimlerle de

anılır. Bunlar arasında en yaygın kullanılanı çibörektir.

Türk Dil Kurumu, kendi sözlüğünde

“çiğ börek” olarak yer vermektedir.

Böreğin isminin kökeni konusunda çeşitli görüşler

var. Bazı kişiler böreğin pişirilmesi sırasında

çıkan ses nedeniyle bu ismi aldığını,

kimileri ise Kıpçak

lehçesindeki lezzetli

sözcüğüne bağlayarak

“çibörek” ismini aldığını

söylemektedir.

Basit olarak çiböreği

şöyle tanımlayabiliriz:

“Çiğ kıyma, soğan ve

baharat karışımının

açılmış yufkaya konulup

yağda kızartılmasıyla

yapılan börek...”

İçine konan harç;

kıyma, soğan, az tuz, az karabiber ve su ile hazırlanır.

Çibörek hamuru ise un, az tuz ve

sudan yağılır. Çibörek; adının yanıltıcı olabilmesine

rağmen etli çiğ köfte gibi çiğ et içermez;

ancak et böreğe içli köfteden farklı

olarak pişirilerek konulur.

Nasıl yapılır?

Çiböreğin yapım tarifleri 6-8 kişi için 1 kg un

ve 500 gr kıyma öngörüyor. Dolayısıyla benim

vereceğim tarifte bu ölçeğe bağlı kalmaya çalışacağım.

Bu arada iyi yemek yapmanın olduğu

gibi; tadı damakta kalan ve insanın yedikçe iştihasını

açan çibörek yapmanın bir ustalık olduğunu

teslim etmeliyim.

Çibörek tariflerini araştırırken; hamurun basit

hamur ve yağlı hamur olarak iki farklı biçimde

verildiğini gözledim. Basit hamur; 1 kg un, 500

gr su ve 20-25 gr tuz (bir çay kaşığı tuz) ile

yapılıyor. Basit hamurun yapımı için verilen

tarif şöyle: Un elenir, ortası açılır. Tuz una serpilir.

Ortaya su yavaş yavaş konulup etraftan

un alınarak bulamaç haline getirilir. Akıcılığı

geçince diğer unlarla karıştırılıp ovulur. Hamur

haline getirilir. Unun durumuna göre su eksik

olabilir, gereken su azar azar yedirilerek istenilen

yumuşaklık elde edilir. Çibörek ustaları

bu yumuşaklığı ‘kulak memesi’ olarak ifade

ediyorlar. Hazırlanan hamur dinlendirilir ve

kullanılır.

Çiböreğin içinin hazırlanması konusunda ustaların

verdiği tarife göz atalım: Gerekli malzeme;

500 gr kıyma (bıçak arası olması tercih

nedeni oluyor), 2 adet soğan, 1 çay kaşığı tuz,

1 çay kaşığından biraz az karabiber, istenirse

az miktarda kırmızıbiber, biraz maydanoz ve

yarım bardak sudan oluşuyor. Çibörek üzerine

uzun bir şiir yazmış olan İsmail Otar, kıymanın

süt dananın az yağlı döşünden olmasını ve sinirli

olmamasını tavsiye ediyor. Bir kaba rendelenen

soğanların üzerine kıyma, tuz,

karabiber (isteniyorsa kırmızıbiber, maydanoz)

ve su konulup karıştırılarak harç hazırlanır.


şehir ve Çibörek

Daha önce hazırlanan hamurdan ceviz büyüklüğünde

parçalar alınarak 20 cm dolayında

daireler meydana getirecek biçimde hamurlar

açılır. Hazırlanan börek içi (harç), daire biçiminde

açılmış hamurun üzerine yarım ay şeklinde

ince bir tabaka halinde sürülür. Hamurun

(harç konmayan) diğer kısmı harç sürülen tarafın

üstüne kapatılarak, harcın dışarıya akmaması

için yarım ay şekline gelen çiböreğin

kenarları bir tabakla veya kapatma tırtılı ile

kesilir.

Hazırlanan çibörekler daha önce bir tencerede

kızdırılmış yaklaşık 2 kg yağa (pişirme kabının

büyüklüğünü de dikkate almak suretiyle) atılarak,

her iki tarafı da hafif pembeleşecek şekilde

kızartılır.

İçine harç konduktan sonra çibörekler bekletilmeden

mümkün olduğu kadar kısa sürede kızartılmalıdır.

Bekletip kızartılınca aynı tadı

vermez. Çiböreğin içinin sulu (sorpalı) kalması

ve içinin yarılarak yağ içmemesi istenir. Çibörek

ustaları, harcın biraz sulu olması durumunda

daha makbul olduğuna işaret ediyorlar.

Suyu akan çibörek makbul kabul edilir. Diğer

yandan kızartmadan önce çiböreğin üzerindeki

unun (parçalanmaya veya delinmeye

neden olmadan) silkelenmesini tavsiye ediyorlar;

böylece fazla un, çiböreğin gereğinden

fazla yağ emmesine neden olmuyor.

Geleneksel olarak çibörek, şöyün (şöyin) kazan

adı verilen yarım küre biçimindeki ince dökme

kazanlarda kızartılır. Çiböreğin kuvvetli ateşte

pişirilmesi önerilir.

Çibörek sıcak yenir. Genelde ayran veya

çay ile servis edilir.

Göçler, Çibörek ve Tarih

Çiböreğin tarihle

ilişkisine bakalım.

En yoğun Tatar nüfusunun

yaşadığı illerden

birisi olarak

Eskişehir, Kırım’dan

sonra çiböreğin anavatanı

sayılır. Çiböreğin

Eskişehir ile

birlikte anılmasının

nedeni, 1800’lü yıllarda

ağırlıklı olmak

üzere Eskişehir’in

Kırım’dan ve Balkanlardan

aldığı kitlesel

göçlerdir. Bu

bölgelerden Eskişehir’e

gelen göçmenler,

bu kentte tarım,

el sanatlarında ve yapıcılıkta bazı değişikliklere

neden olurken, aynı zamanda yeni bir

yemek ve mutfak kültürünün de Eskişehir’e

gelmesine vesile olmuşlar.

Kırım’dan Türkiye’ye olan kitlesel göç, 1784

tarihinde Kırım Hanlığı’nın ortadan kalkması

ile başlar. Bu tarihte Rusya, Kırım Hanlığı’nı

kendisine bağlar. Daha önceki tarihlerde de Kırım’dan

Anadolu’ya göçler olduğu bilinmekle

birlikte göçün kitlesel olan bölümü 18’inci

yüzyıl ve sonrasına denk gelir.

Çiböreğin mucidi olarak kabul edebileceğimiz

Kırım Tatarları, Eskişehir’e ilk kez 1856 Kırım

Savaşı sonrasında gelmeye başladılar. O dönemdeki

göçlerin yerleşim yeri ağırlıklı olarak

Odunpazarı semti idi. Bu göçlerin sonuçlarından

birisini Odunpazarı semtindeki bazı yapıların

Kırım tarzındaki bazı kozmetik

değişikliklerle oluştuğunu gözlüyoruz. Örneğin

dairesel balkonların veya çıkmaların (çıkıntıların)

Eskişehir halk mimarisinin

bu dönemde uğradığı değişikliklerden

birisi olduğunu biliyoruz.

Kırım’dan Eskişehir’e olan etnik

göç, ağırlıklı olarak 1877-1878

Osmanlı – Rus Savaşı ve 1878

Teselya Ayaklanması ile başlar.

Bu dönem Anadolu’ya ve Eskişehir’e

gelen göçmenler “93

Muhacirleri” olarak isimlendirilir.

Göç eden topluluklar için Tatarlar,

Abazalar, Çerkesler ve

Balkan Türklerinden oluşmaktadır.

Göçün kitleselliği, gelenlerin

sadece Odunpazarı’nda iskân

edilmelerini imkânsız kılar.

1980’lere kadar daha çok sayıda

olmakla birlikte bugün

hâlâ Eskişehir’in eski ara mahallerinde

kerpiç evler görmek

mümkündür. Bu evlerin yapımı,

yukarıda sözünü ettiğim göçe kadar uzanır. 93

Muhacirleri; kentin kuzeyine, Porsuk Çayı’nın

kuzey yakasındaki bölgeye yerleştirildiler. Buralarda

kerpicin ana yapı malzemesi olduğu,

alçak saçakları olan düşük yükseklikli evler

oluştu. Birbirini dik kesen sokaklar da dikkate

alındığında; bu Tatar mahallerinin yapılanması

geleneksel Odunpazarı yerleşiminden farklı

idi.

Eskişehir’e göç eden Tatarların ağırlıklı işleri

tarım ve hayvancılık idi. Örneğin hayvancılık

geçmişine bağlı olarak deri işleme de bu insanların

getirip geliştirdikleri iş alanlarından

birisi oldu. Tarıma dayalı bir yaşam kültürü,

aynı zamanda tahıl (hamur) odaklı beslenmenin

yaygın olması anlamına gelir. Tatarların

geleneksel işleri, bir yanda hamuruyla diğer

yandan et ve kıymasıyla çibörekte bir simge

olarak kendini ifade eder.

Çibörek ve Şiir

Çibörek üzerine yazılmış çok sayıda şiir var.

Bunların pek çoğu, Tatarların çiböreğe verdiği

önem kadar içlerindeki Kırım hasretini ifade

ediyor. Çibörek üzerine yazılmış en bilinen şiirlerden

birisi İsmail Otar’a ait… İsmail Otar,

Kırım Tatar asıllı bir Türk yazar. Yazdıkları

arasında “Çibörek” isimli şiiri halk arasında en

çok bilineni ve sevilenidir. Şiirin bir bölümü

şöyledir:

“Atalardan kalmış bize: Etli, yağlı, hamuraş.

Köbeteyle katlama, erişte, yantık, mantı,

Sarı burma, kalakay, kavurma börek, uğmaç,

Şilter, salma, irimçik, tabak börek, bazlamaç,

Hurma yemiş, kesmece, öküz börek, kıygaça…

Saysan bitiremezsin adlarını yıllarca.

En başında gelir kutlu çibörek.”

Geleneksel değerlerimize sahip çıkmak açısından

önemli… Dilerim; çiböreği ve diğer kültürel

değerlerimizi yitirmeden hatırlar, tümünü kültürümüzün

unsurları olarak kayıt altına alır ve

mutfağımızda var olmalarını sürdürürüz.

11


Son zamanlarda özellikle sosyal

medya platformlarında Z kuşağına

yönelik yapılan paylaşımlar,

bu gençler ile alakalı bazı yargılar

oluşturuyor. Z kuşağını genelleyen

yargılarla, bu grubun tamamının

“boş” işlerle uğraştığına dair bir

algı yaratılıyor. Belli bir kesime ait

videolar, fotoğraflar servis edilip

gençler sürekli linç ediliyor. Bu videoları

izleyenler tüm gençlerin

bütün günlerini parklarda, sokaklarda

tiktok çekerek geçirdiğini düşünüyorlar.

Hiçbir şeyle alakası

olmayan, genel kültür yönünden

zayıf, akademik bilgisi yerlerde olan

bir gençlik profili çiziliyor. Atatürk’ün

güvendiği, Türkiye Cumhuriyetini

emanet ettiği Türk gençleri,

yıllardır Türk insanına da yapılan

“aptal” muamalesine maruz bırakılıyor.

Öyle ki, bizler yıllarca kendimizle

alay ettik. “Başka ülkede

yaşayamam” “Coğrafya kaderdir”

gibi sözde esprilerle sosyal medyada

kendi varlığımızı aşağılara çektik.

Bizden bir şey olmazcılar bir tarafta,

bu ülkede yaşanmazcılar bir tarafta

yaşadığımız kutsal toprakların hakkını

veremedik.

GELECEĞİN IŞIKLI

ÇİÇEKLERİ

Özellikle oluşturulmuş bu yargılara

kapılıp, bizleri bir arada tutan

değerlerden uzaklaştık. Ortak paydalarımızda

bile kendi aramızda

tartışmaya başladık. Bu ülkenin insanlarıyla

bir yere varılamaz algısını

pompalayanlar, şimdi gözlerini

gençlere çevirdiler. “Bu gençlerden

bir şey olmaz” algısını yaratmaya ve

bu algıyı destekler nitelikteki -belli

bir kesime ait- video ve fotoğrafları

yaymaya devam ediyorlar. Bizler de

daha önce olduğu gibi yine aynı hataya

düşüyoruz. Gençleri yargılayıp

onları sadece yansıtılan kadar algılıyoruz.

Çok kıymetli, kendini geliştiren,

her alanda dönemin

yetişkinlerinden daha yetkin olan

bir genç kesim var. Ülkemizi gururla

temsil edecek bu gençlerimize sahip

çıkmak, onlara hak ettikleri değeri

vermek, hatta eleştirdiğimiz gençlerimizin

yetenekli olduğu alanları

keşfetmek yerine; onları eleştirip

durmamızın ne anlamı var? Bu çocuklar

bizim evlatlarımız. Bu çocuklar

bizim geleceğimiz. Onlara

yatırım yapmanın yollarını aramak,

sanatsal faaliyetlerine katkı sağlamak,

spora, bilime yönlendirmek

varken; defalarca düştüğümüz hatalara

düşüyoruz. Eleştiriyoruz, yargılıyoruz,

düşüncelerini, tercihlerini

kabul etmiyoruz. Bazen öyle ileri gidiliyor

ki hakaretler birbirini kovalıyor.

Alıştığımız şekilde davranmıyor

oluşları, yetişkinlerle aynı şeyler düşünmemeleri

pek çok kişiyi rahatsız

ediyor. Ancak kabul edilmelidir ki;

farklı olmak kötü bir şey değildir.

Dönem değişirken, gençlerin sabit

kalmalarını, “eskiden olduğu gibi”

davranmalarını beklemek, ülkemizin

geleceğini hiçe saymaktır. “Bizim

zamanımızda…” deyip onları değişime

kapatmaya çalışmak büyük

haksızlıktır. Her biri bizim istikbalimizdir.

Ve Uluönderimiz Mustafa

Kemal Atatürk’ün de dediği gibi,

“Biz her şeyi gençliğe bırakacağız...

Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır.

Bütün ümidim gençliktedir.”

Emine Girgin

eminagirgin@hotmail.com

ERKEKLER NE SÖYLER,

KADINLAR NE ANLAR?

‘Seni seviyorum ama

çok kıskançsın. Seninle yapamam.’

Hoop, işte durun orda bakalım. Zaten bir

kere ama’dan önce kurulan en pırıltılı kelimelerle

süslenmiş cümleler bile

yalandır arkadaşlar.

Siz ama’dan sonrasına odaklanın. Ne

diyor bay ukala, ‘çok kıskançsın. Seninle

yapamam’ diyor. Yani odaklanmanız

gereken yer ‘yapamayacak’ olma kısmı.

O adam seni sevmiyor. Kıskanmayan

kadın yoktur orada bir el sıkışalım. Hem

bir kere erkekler de çok kıskanıyor ki.

12

Gerçekten bir ilişki varsa ortada, iki

tarafta da tatlı kıskançlıklar olacaktır.

‘Ben seni kıskanmıyorum’ diyorsa, ‘seni

kıskanacak kadar henüz sevmedim’ diyordur.

Çünkü kıskançlık güvenmekle

doğru orantılıdır. Peki, kıskanmıyorum

dediğinde güvenecek kadar tanıyor mu

seni? Zaman kavramı burada devreye

giriyor işte. Ne kadar güvenmiyorsan o

kadar kıskanıyorsun. Güven zamanla

kazanılır, yaptıklarınla ve yapacaklarınla.

Kıskanmasını istemiyorsan güvenini

sağlayacaksın. Birbirinizi yeni tanıdığınız

zaman daha iyi tanıyabilmek için birbirinizi

kıskanırsınız. Tanıdıktan sonra bu

duygu ortadan kalkar zaten. Bu fazlasıyla

normal bir şeydir. Erkeğin kadına veya

kadının erkeğe daha fazla ait hissetme

isteğiyle birbirlerine ayırabildikleri

zamanı başkaları ile paylaşmaktan

kaçınma halinin güvensizliği temsil eden

kıskançlık duygusu arasındaki ince

çizgiyi anlayabilmek mesele.

Anlamak istemeyip problem ediyorsa

orada bir problem vardır. Aman dikkat!

Yoksa gönül eğlendirmiş olmasın? Öy-


Gözlerini açtığında kendini yorgun

hissediyordu.

Dün gece yine çok ağlamıştı.

İnsan gözyaşı dökerken “dayak”

yemiş gibi hisseder miydi?

Ağlamak kavganın bir başka haliydi.

Kendinle kavganın…

Ne zaman kendini hırpalarcasına

ağlasa ertesi günü tüm vücudu ağrırdı.

Öyle bitkin bir güne gözlerini açmıştı

yine…

Olanları sorguluyordu.

“Neden böyle oldu?” sorusunu yineleyip

duruyordu o kahverengi kanepede otururken…

Delirmişçesine bir öne bir arkaya gidiyor

ve aynı soruyu soruyordu: “Neden ben?”

Bir yandan başını ovalarken bir yandan

da bir yerlerde hata yapıldığının bilincindeydi…

Ama o hata neredeydi?

Uzun uzun ağladığı o gece korkuyu en

derinlerinde hissetmişti aslında, bir şeylerin

eskisi gibi olmayacağını da…

Bir şeylerin eskisi gibi olmaması neden

korkuturdu ki insanı?

Neden telaşa düşürürdü?

Belki yenisi daha güzeldi.

Bilinmezlik güven mi vermezdi?

Bilmiyordu.

Tek bildiği beynine savaş açan o düşüncelerin

kendisini esir aldığıydı.

Neden tutamıyordu şu öfkesini?

Çıldırasıya ağlamıştı…

Çıldırasıya bağırmıştı.

Kendine, ona, buna…

Evde suskunca oturan eşyalara bile…

Ağlamak iyi derlerdi de neden bu kadar

BİR ÖYKÜ…

Özge Zaim

ozgezaim1@gmail.com

“zavallı” hissettirirdi?

Odasına geçti.

Gözlerindeki şişliği hissederken kararını

da vermişti aslında...

Valizini toplamaya başladı.

“Bazen gitmek kalmaktan iyidir” klişesini

tekrarlayıp durdu.

Ya kendisini kandırıyordu ya da gerçekten

öyleydi.

Mantıklı düşünecek bilinci yoktu o

sıra…

Hissettiği bu gidiş diğerlerinden farklıydı.

Sorularını sorarken kendisiyle de yüzleşmişti.

Kendine verdiğin hesap bir başkasına

verdiğin hesaptan daha ağırdı.

O bunu başarmıştı.

Valizini tamamladıktan sonra etrafa

bakmadan dışarı attı kendisini…

Temiz havayı ciğerlerinde hissetti, iyi

geldi.

O sabah ki bitkinliği de azalmıştı.

Yürüdükçe kendisine geliyordu, adım

attıkça hayat sanki ona doğru yaklaşıyordu,

onun tarafına geçiyordu.

Cesaret ve güven hayatın sırrı mıydı?

Telefonunu kontrol etti, arayan yoktu.

Olmaması daha iyiydi, iyi hissetmeye

başladıysa da kimseye laf anlatacak hali

yoktu.

Siyah 12 kapının önünde durduğunda

içerisinin boş olduğunu fark etti.

Sanki şoför ona bakıyordu.

Gözlerine…

Olanları biliyor muydu?

Ne zaman kendini çaresiz hissetse dışarıdan

da anlaşıldığını düşünürdü.

Kafasını başka tarafa çevirdi.

Hırpalanmanın ardından verdiği kararın

onun yaşamında dönüşüm olduğunu fark

etmeden bir süre ilerledi yavaş yavaş giden

dolmuşun içerisinde…

O esnada etrafına hiç bakmadı.

Akıl edecek hali mi vardı?

Sonra…

Aylar geçti…

Ayla birlikte acı da geçti, keder de…

Her şey geçerdi aslında…

Yeni fark etti.

Geçmişe dönüp baktığında bildiği tek

bir şey vardı.

Yanından geçen tanımadığı o insanların,

iki dakika selamlaştığı bilinmez kişilerin hayatına

bir katkısı olacaktı.

Yaşam ondan önce her şeyi akıl etmiş,

iyileşmesi için hazırlığa geçmişti bile…

O günü hiç unutamıyordu, o dolmuşu…

O havayı…

Çok ağladığı o geceyi…

Kendinden emin şu cümleleri tekrarladı

dışarıda yağan kara bakarken…

Ve söz verdi:

“Daha çok gül!

Daha çok kahkaha at!

Daha çok sev!

İnadına, inadına, inadına…

Yaşam senden sadece bunu istiyor.”

leyse geçmiş olsun. Doldurduysan tecrübelerinle ceplerini,

şimdi yazdıklarımı iyi oku sende. Çünkü bizzat test ettim

onayladım.

Klişe cümlelerle erkeklerin aslında ne söylemek istediğini ve

biz kadınların ne anladığını (özür diliyorum, anlamak istediğini

desem daha doğru olacak çünkü öylesi işimize geliyor) açıkça

yazacağım.

Erkek: Beni diğer erkeklerle karıştırma. Ben çok net bir

adamım. Siyah ve beyaz kadar net.

Aslında söylemek istediği: Ben tam da o erkekler gibiyim.

Şuanda seni elde etmek için dürüstlüğü oynuyorum. Bende

seni bırakacağım.

Kadının anladığı: Bu erkek gerçekten çok farklı. Dürüstlüğüyle

beni etkiliyor.

Erkek: Bende ilişki korkusu var.

Aslında söylemek istediği: Hiç ilişkiyle uğraşamam. Yatalım,

gezelim,eğlenelim ama benden ciddi bir birliktelik bekleme.

Kadının anladığı: Bu kez farklı hissediyor ki bana böyle bir

şeyden bahsediyor. Biraz daha sabredersem zamanla o da

isteyecektir. Ona yardım edeceğim ve gidişatımız

değişecek.Böylelikle korkulacak bir şey olmadığını görecek.

Erkek: Duygularını gösterebilen bir adam değilim ben. Bu

konularda biraz beceriksizim.

Aslında söylemek istediği: Aşk, sevgi, çiçek, böcek hiç bana göre

değil. Hiç bir şey hissetmiyorum.

Kadının anladığı: Geçmişte yaşadığı acı deneyimler yüzünden

bana böyle söylüyor yoksa onunda bir şey hissettiğinden eminim.

Duygularını elbet gösterecek.

Erkek:Keşke daha önce tanışmış olsaydık.

Aslında söylemek istediği: Şuan hiç ilişki yaşayacak halim yok.

Bir sevgilim olsun istemiyorum ama elimin altında olmandan

da rahatsız değilim. İstediğimiz zaman görüşüp takılabiliriz.

Kadının anladığı: Ah canım! O da benden çok etkileniyor. Beni

ne kadar çok istediğini görebiliyorum.

Erkek: Sen çok kıskanç bir kadınsın. Nasıl olacak bilmiyorum.

Aslında söylemek istediği: Ben kıskançlıklara gelemeyecek

kadar rahat yaşayan bir adamım. Beni arayıp sorman rahatsız

ediyor.

Kadının anladığı: Onu ne kadar çok sevdiğimi kıskanmamdan

anlıyor. Bana zamanla hak verecektir.

Erkek:Sen bana fazlasın ve daha iyilerine layıksın.

Aslında söylemek istediği: Senden çok sıkıldım. İlişki ihtimalimiz

bile yok. Hayal kurmaktan vazgeç.

Kadının anladığı: Kendisini bana yakıştıramıyor ve kendini

kötü hissediyor. Canım! Onu çok seviyorum. Sevgimi daha çok

göstermeliyim ki kendine güveni gelsin.

Erkek: Sana çok değer veriyorum ve seni üzmek istemiyorum.

Aslında söylemek istediği: Seni en çok ben üzücem ve sana

değer vermiyorum. Aklın varsa benden uzaklaş.

Kadının anladığı: Beni çok önemsiyor ve üzmemek için gerçekten

elinden geleni yapacak.Hem o beni üzmüyor ki!

13


Beyin ameliyatı geçiren 75 yaşındaki Mücella

Çetin’e doktorlar “Bol bol oksijen alması lazım”

deyince eşi Memduh Çetin kolları sıvadı

Bu sevginin

Karısı nefes alabilsin

diye evinin önüne

küçük bir orman yarattı

tarifi yok

14

Dediler ki biri var, karısı

yaşasın diye evinin önüne

orman yapmış…

Yok artık diyorum, okyanus

da getirmiş mi yanına diye ekliyorum

dalgayla karışık…

İnanmıyorum.

İnanamıyorum…

Hem bir kişinin evinin

önüne orman yaptığına hem de

“karısı yaşasın” kısmına…

Garip geliyor.

“Var mıdır böyle aşklar?”

diye de sormadan edemiyorum

bir yandan…

Bir kişinin nefes alabilmesi

için ormanlar serilir mi önüne

diye düşünüyorum ardından…

İmkansızlar gerçekleşir mi?

Sorularımın yanıtını bulamıyorum.

“Yine de diyorum yine de

git bir bak bakalım Özge” dikilir

mi sevda uğruna bir çift

ağaç…

Gözlerinle gör…

Dikilmişse aşkın hala nefes

aldığına şahit olacaksın, dikilmemişse

de ceketini alıp “Aşk

bildiğimiz aşk işte” diyerek

yavaş yavaş geldiğin yoldan

geri döneceksin.

Kaybın olmaz diye düşünüyorum.

Tutuyorum evin yolunu…

Mamure Mahallesi- Tüzün

Sokak’ta bu bahsettiğim yer…

Hava Şubat ayı için inanılmaz

sıcak…

Bir ara kalın montumu giydiğime

pişman oluyorum.

Yakıştıramıyorum bu havayı

Şubat’a…

Bir yandan söylenmeye

devam ediyorum bir yandan

aklımda hala “karısı yaşasın


diye evin önüne orman yaptığını” iddia

eden o amca kafamı kurcalamaya devam

ediyor.

Varıyorum ki “adam halı!”

Memduh Çetin…

Sivrihisarlı…

Uzun yıllar mobilyacılık yapmış…

78 yaşında…

Eşi Mücella Çetin 75 yaşında…

Geçtiğimiz sene beyin kanaması geçiriyor…

Birkaç ciddi ameliyat oluyor.

“BEN ONSUZ YAŞAYAMAM”

Yıkılıyor bizim Memduh Amca, “Ben

onsuz yaşayamam” diyor bir nevi…

Ve sevdiğini kaybetmemek uğruna

elinden geleni yapıyor.

Hayatta her şeyin çaresi var diyor

yani, sen elinden geleni yaptıktan

sonra…

Anlatmaya başlıyor öyküsünü Memduh

Amca…

Doktorlar: “Eşinin nefes almaya ihtiyacı

var, bol bol güneş görecek, vitamini

oradan alacak.” diyor ben evin

önüne ağaç dikme fikrinin nasıl ortaya

çıktığını sorunca…

“DOKTORLAR GÜNEŞ ALACAK,

OKSİJEN ALACAK DEDİ”

Yüzünde umutlu bir gülümseme ile

konuşmasına devam ediyor:

“Eşim beyin ameliyatı geçirdi. Felç

oldu. Doktor güneş alacak, vitamin alacak,

oksijen alacak dedi. Eve de doktorlar

geldi, yürüyemiyordu. Hep ben

bakıyorum. Gittim iki tane çam aldım.

Getirdim, evimin önüne koydum, zabıtalar

yasak dedi. O zaman

Migros sokakta oturuyordum.

Belki 10 kere

geldiler. Sürekli yasak

dediler.”

“EŞİM YAŞASIN

DİYE UĞRAŞTIM”

Yüzüne bir öfke yayılıyor

ardından Memduh

Amca’nın Tepebaşı

Belediyesi’nin zabıta binasına

gidişini anlatmaya

başladığı esnada:

“Sonra bende Tepebaşı

Belediyesi’nin Zabıta

binasına gittim. Bir

odaya girdik. Büyük bir

çerçevede 40-50 tane

zabıta fotoğrafı vardı.

Yasak diyorlar sürekli?

İki tane çam yasak olur

mu? Çamın ne zararı olabilir?

Zaten araba konmuyor

evin önüne... Ben

eşim için uğraşıyorum.

55 senelik hayat arkadaşım…

Biz daha bir gün kavga etmedik,

hayatımız çok güzeldi. Güneşten vitamin

alacak dediler. Onun için bu çamları

aldım. Bazılarını parayla aldım, bazılarını

Odunpazarı Belediyesi ve Tepebaşı

Belediyesi yolladı. Sonra ben zabıtalarla

tartıştım. Çamın faturasını da götürdüm.

Olmaz da olmaz diyorlar. Bakın dedim,

Kuran-ı Kerim var mı burada dedim,

bende 3 oğlan 5 torun var dedim. Torunlarımın

üzerine yemin ediyorum, benim

ailem için uğraşıyorum, yapmadığımı bırakmam

dedim, ben bu çamları dikeceğim

dedim. Ailem için dedim. Hepsinin

gözleri döndü. Bir genç arkadaş dedi ki,

abinin TC kimlik numarasını al, kimlik

bilgilerini al, dedi. Eşimin yüzde 85

sakat raporu vardı, onu da çektiler. İmzaladım

her şeyi, verdim. Çıktım, geldim

buraya…”

Cümleler döküldükçe dudaklarından

yüz ifadesi öfkeden gurura doğru dönüşüyor.

“50 AĞAÇ VAR”

Tüzün Sokağa nasıl geldiğini söylemeye

koyuluyor ardından:

“Ev sahibi ameliyat olacakmış, annesi

yerleşecekmiş bizim eve, o evden

taşındım, burayı tuttum. 3 aydır buradayım.

Buranın da kaldırımı geniş. Buraya

çam aldım.”

Evin önüne yerleştirdiği çam ağaçlarını

saymaya çalışıyorum.

Başaramayınca ona yöneltiyorum

soruyu: “Kaç çam var?”

Kısa bir düşünmenin ardından şöyle

konuşuyor:

“50’ye yakın ağaç var. Karışık ama

zeytin ağacı da var gül ağacı da…”

Gözlerindeki umudu görüyorum ama

yine de sormadan edemiyorum: “Faydası

oldu mu peki ağaçların eşinin hastalığına?”

Gözlerinin en içi gülüyor…

“ISTIRABI YOK SANCISI

YOK DAHA NE İSTERİM BEN?”

Bir yandan da konuşmasını sürdürüyor:

“Olmaz mı? Evin önüne bankta koydum.

Buraya çıkıp oturuyor. Güneşte

oturuyor. Çay içiyoruz. Komşular geliyor.

Tepebaşı ve Odunpazarı çam yolladı.

Daha ne isterim ben? Sancısı, ıstırabı

yok. Onun için hayat oluyor. Zabıtalar

belki 100 kere geldi. 170 imza topladım.

Hepsini eşim için yaptım. Yaşasın diye

yaptım. Çünkü çok seviyorum onu. Bir

yağmur yağsın burcu burcu çam kokuyor.

Bundan büyük mutluluk mu var?”

Geçen seneden beri 50 ağaç diktiğini

ve hala da dikeceğini söyledikten

sonra eşini almaya gidiyor.

Kol kola apartman çıkarlarken öyle

güzel bir ifade var ki yüzlerinde…

“ADINI AŞIKLAR PARKI KOYDU”

Onu görseler “Mutluluğun resmini”

yeniden çizerlerdi diye düşünüyorum.

Kendi yarattığı ormanın bir bölümünün

adını “Sevgililer ve Aşıklar parkı”

koymuş Memduh Amca…

Gülümserken fotoğraflarını çekiyorum.

İçim huzurla dönüyorum evime…

“Aşk hala yaşıyor” diye de söylüyorum

bir yandan yürürken…

RÖpoRtAj

Özge Zaim

15


Covid-19 Kamuoyu algıları araştırmasının

Halkın

yüzde

67,3’ü

ortaya koyduğu ilginç sonuç

VİRÜSÜN BİYOLOJİK SİLAH

OLARAK ÜRETİLDİĞİNE İNANIYOR

11 Kasım-4 Aralık

2020 tarihleri

arasında 26 ilde kent

merkezlerinde

yaşayan 18 yaş üzeri

1000 kişiyle yapılan

görüşmelerin

sonuçlarına göre, Türk

halkının yarısından

fazlası salgınla ilgili

endişe taşımaya

devam ediyor. Halkın

yüzde 69.1’i Covid-19

salgınının ortaya

çıkmasındaki en etkili

faktörü Çinlilerin gıda

ve beslenme anlayışı

olduğu görüşüne

katılırken, koronavirüsün

biyolojik

silah olarak üretilmiş

olduğu görüşüne ise

yüzde 67.3’ü katılıyor.

16

2020 Mart ayı itibarıyla Türkiye’de baş

gösteren koronavirüs salgının etkileri

2021 yılında da devam ediyor. Kadir

Has Üniversitesi Türkiye Çalışmaları

Grubu ile Global Academy yönlendirmesinde

saha çalışması

Akademetre Araştırma tarandan

gerçekleştirilen “Covid-19 Kamuoyu

Algıları 2020” araştırması, Türkiye

kamuoyunun koronavirüs salgını ve

aşı çalışmalarına yönelik

yaklaşımlarını mercek altına alıyor.

Kamuoyuna göre koronavirüsün

birinci sebebi: Çinlilerin beslenme

anlayışı

“Covid-19 Kamuoyu Algıları

Araştırması”nda katılımcılara yöneltilen

“Koronavirüsün ortaya çıkmasında

aşağıdaki faktörler ne düzeyde etkili

olmuştur” sorusunun yanıtları içinde birinci

sırayı yüzde 69.1’lik oran ile

‘Çinlilerin gıda ve beslenme anlayışı’

aldı. ‘Biyolojik silah olarak üretilmiştir’

ifadesine katılanların oranı yüzde 67,3

olurken, katılımcıların yüzde 62.7’si

‘Doğadaki mevcut virüslerin dönüşümü

neden olmuştur’, yüzde 60.1’i ‘İnsanların


vahşi hayvanların yaşam sahasına

girmesi sonucu aradaki temasın artması

nedeniyle olmuştur’, yüzde 56.5’i ‘Allah’ın

takdir-i ilahisidir’, 55.3’ü ‘Hayvanlarla

insanların daha çok bir arada yaşamaları

nedeniyle çıkmıştır’, yüzde 49.1’i

‘Kıyametin yaklaşmış olmasına delalettir’,

ve 45.4’ü ise ‘Dünyadaki genel

ahlaksızlığın sonucudur’ ifadelerine

katıldıklarını beliriler.

Türkiye’nin aşı tercihi “Milli Aşı” oldu

Araştırma sonuçlarına göre; Türk

halkı’nın yüzde 60.4’ü koronavirüsle ilgili

endişeli olduğunu belirtirken, çeşitli

ülkelerin “Covid-19 Aşısı Üretmesi Durumunda

Aşı Olma İsteği” sorusuna Türk

halkının yüzde 70.2’si, üretilmesi halinde

Türkiye menşeli aşıyı yaptıracaklarını

beliri. Yüzde 46.7’lik bir kesim Almanya

menşeli aşıyı olacağını ifade ederken,

sıralama Rusya yüzde 43.2, Çin yüzde

41.3, ABD yüzde 41.1, İngiltere yüzde 40.6

şeklinde devam ei.

Koronavirüs konusunda bilgilenme

arı, endişe azaldı

“Koronavirüs konusunda ne kadar

endişeliniz” sorusuna verilen

“endişeliyim” ve “çok endişeliyim”

cevapları toplamının Nisan 2020’ye göre

13 puanlık bir düşüş göstererek yüzde

60.4 olması toplumun koronavirüs

konusundaki bilgilenmesinin artmasına

bağlı olarak endişe düzeyinin düşmüş

olması şeklinde yorumlanmaktadır. Benzer

şekilde, “Koronavirüs’e yakalanma

olasılığınızı belirtir misiniz?” soruna verilen

yakalanma olasılığım ”yüksek” ve

”çok yüksek” cevaplarını verenlerin

toplamının da Nisan 2020’den bu yana 13

puan artarak, yüzde 33,5’e ulaşması da

bu bilgilenmenin sonucu olarak

değerlendirilebilir.

Şahsi önlemlerin başında maske

kullanımı geliyor

“Koronavirüsten korunmak için şahsi

olarak önlemlere ne oranda dikkat ediyorsunuz”

sorusunun yanıtları arasında

83,9’luk oran ile ‘Dışarı çıktığımda maske

takıyorum’ cevabı ilk sırayı aldı. Hemen

ardından yüzde 79,7’lik oran ile ‘Sık sık

ellerimi sabunla yıkıyorum’ yanıtı

gelirken, katılımcıların; yüzde 78,5’i

‘Birine/bir şeye temas edince kolonya

kullanıyorum’, yüzde 76.4’ü ‘Mecbur

kalmadıkça evden çıkmıyorum’, yüzde

73.9’ü ‘Bir tanıdığımla karşılaşınca

tokalaşmıyorum/öpmüyorum’, yüzde

72’si ‘Kimsenin bana 1,5 metreden daha

fazla yaklaşmasına izin vermiyorum’,

yüzde 70.2’si ‘Aile ve akrabalarımla

görüşmüyorum’, yüzde 69.8’i

‘Arkadaşlarımla görüşmüyorum’, yüzde

60.1’i ‘Dışarı çıktığımda eldiven

kullanıyorum’, yüzde 58.4’i ise ‘İşe gitmiyorum’

olarak yanıtladı.

Öte yandan, Nisan 2020’de yapılan benzer

araştırma sonuçları ile

karşılaştırıldığında, şahsi önlemler

konusundaki duyarlılığın her bir önlem

alternatifinde 15 ila 20 puan arasında

düşmüş olması, Haziran ayından itibaren

uygulanan “normalleşme” adımları sonucunda

oluşan tutum değişikliğine işaret

etmekte ve sonbahardan itibaren

görülen koronavirüs vakası sayılarındaki

artışa paralellik göstermektedir. Bu noktada,

ilk üç sırada yer alan “maske,

sabun, kolonya” kullanımı dışındaki önlemlerde

20 puan ve üzerinde düşüşler

görümüşür.

—————————————

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Mustafa Aydın koordinasyonunda

akademik bir ekip tarandan

yürütülen “Türkiye Eğilimleri 2020”

araştırmasının bir parçası olarak

gerçekleştirilen “Covid-19 Kamuoyu

Algıları 2020” araştırması

17


A.Ü. SODİGEM Müdürü Doç. Dr. Yusuf Levent Şahin

“SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞI

GENÇLERİ BASKI ALTINA ALIYOR”

Sosyal medya bağımlılığının gençleri her

gün öz değerlendirme baskısına maruz

bıraktığına dikkat çeken SODİGEM

Müdürü Doç. Dr. Yusuf Levent Şahin,

“Gençler yaptıkları öz değerlendirme

sonucunda, sosyal konumlarını belirleme

açısından üzerlerinde bir baskı

hissediyor ve yapılan araştırmalar

bağımlılık ile depresyon arasında açık

bir ilişki olduğunu bizlere gösteriyor”

diye konuştu.

Kullanım oranı ve yoğunluğu giderek

sosyal medyaya

duyulan

bağımlılık,

çocuk ve

gençler başta

olmak üzere her

yaştan birey

için ciddi riskler

taşıyor. Anadolu

Üniversitesi

Sosyal Medya ve

Dijital Güvenlik

Eğitim, Uygulama

ve

Araştırma

Merkezi (SODİ-

GEM) Müdürü

Doç. Dr. Yusuf

Levent Şahin,

“Yapılan

araştırmalar

dünya genelinde

gençler arasında başta Facebook

olmak üzere tüm sosyal medya

platformlarına yönelik kayda değer bir

bağımlılığın söz konusu olduğunu

göstermektedir. Bilim uzmanları

arasında sosyal medya platformlarına

yönelik bağımlılığın bir hastalık sayılıp

sayılmamasına ilişkin henüz bir uzlaşı

mevcut değildir. Ancak uzmanların ortak

fikri, bu bağımlılık türünün kaliteli ve

sağlıklı hayatı olumsuz etkilediği

yönünde oluşmuş durumdadır.

Bağımlılık bu noktada gençlerin ve özellikle

de çocukların kişilik gelişimi

açısından kilit bir kavram olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bağımlılık sonucu

ortaya çıkan kişilik değişimlerinin

yönünün ve şeklinin ortaya konulması

da oldukça zordur. Çocuk ve gençleri

odak gruplara alarak yapılan

18

araştırmalarda, bağımlılık sonucu bireylerin

neredeyse her gün bir öz

değerlendirme yaptığı ve bunun sosyal

konumu belirleme açısından üzerlerinde

bir baskı oluşturduğu yönünde sonuca

varılmıştır. Yani aşırı sosyal medya

kullanımı ile bireylerin bir öz

değerlendirme baskısına maruz kaldığını

söyleyebilmekteyiz. Sosyal medya

bağımlılığı ve depresyon arasındaki

ilişkiye bakıldığında ise, özellikle sosyal

medyada yansıtılan hayatın bireylerin

gerçek hayatlarından çok daha farklı

olması durumunun; gençlerin algısını

değiştirerek doğru sosyal

konumlandırma yapmalarına engel

olması sebebiyle depresyona yol açtığı

yapılan araştırmalarda açıkça

saptanmıştır” dedi.

“Birey Dijital Bağımlılığını Kontrol

Altına Alamadığında Bir Uzmana

Danışmalıdır”

Gençlerin sosyal medya kullanımları üzerine

yapılan araştırma sonuçlarına da

dikkat çeken Doç. Dr. Şahin, “Pew Research

Center’ın 2018 yılında

gerçekleştirdiği araştırmaya göre, sosyal

medya üzerinde gençlerin yüzde 42’si

hakarete, yüzde 16’sı fiziksel tehdide

uğramakta ve her altı gençten biri kendini

rahatsız eden, istenmeyen

davranışlara maruz kalmaktadır. Gençlerin

yüzde 90’ı çevrimiçi tacizi bir

sorun olarak görürken, yüzde 63’ü ise

bu durumu ciddi bir problem olarak

tanımlamaktadır” dedi.

Bu bağlamda sosyal medya ve diğer dijital

medya platformlarına yönelik

bağımlılığının çözümü için yapılan

araştırmalar ışığında gençlere yönelik

öneril-

erde bulunan Doç.

Dr. Şahin, “Sosyal

medya bildirimlerini

kapatın ve

ekran başında

harcadığınız

zamanı azaltın.

Sosyal medyadan

kopacağınız bir

zaman aralığı belirleyin,

bunu

arkadaşlarınıza

bildirin ve sosyal

medyaya

harcadığınız bu

zamanı başka

alanlarda

değerlendirin.

Örneğin ilginizi

çeken bir konuda

vakit harcamaya

özen gösterin,

bir hobi edinin.

Arkadaşlarınız ve ailenizle zaman

geçirin. Sosyal medyayı günlük bir rutin

olarak değil, bir ödül olarak görün,

sıklıkla kullanmamaya özen gösterin. Az

kullandığınız ya da bir süredir

kullanmadığınız uygulamaları ise silin

ve bu uygulamalarda vakit harcamanın

önüne geçin. Ekran başında geçirdiğiniz

süreyi belirleyin. Akıllı cihaz temelli

bağımlılığı azaltmak veya sona erdirmek

için gerçekleştireceğiniz bu yöntemlerle

öncelikle bir öz farkındalık

sağlayabilirsiniz. Ancak dijital

bağımlılığın bireylerin kendisi

tarafından kontrol altına alınamadığı durumlarda

mutlaka profesyonel yardım

alınması gereklidir. Aksi takdirde dijital

bağımlılık, özellikle gençlerin hayatını

ve geleceğini olumsuz yönde etkileyen

ve çözülmesi giderek zorlaşan bir sorun

haline gelebilmektedir” diye konuştu.


SAĞLIKLI KİLO VERMEK İÇİN

İŞTE SİZE 7 TÜYO

Toplum olarak yanlışımız kilo problemini

estetik sorun olarak görmemiz.

Asıl doğru olan ise fazla kilolarınızın

sağlığınızı tehdit eden bir problem

olarak görmektir. Önemli olan uygulayacağınız

sağlıklı beslenme programını

yaşamınızın devamında da uygulamak.

1.Kahvaltı edin

Kahvaltı günün en önemli öğünü.

Özellikle zayıflamak isteyenler mutlaka

güne kahvaltı ile başlamalı. Örnek protein

olan yumurta, tam tahıllı ekmek

,zeytin ve posa bakımından zengin yeşilliklerle

kahvaltı edebilirsiniz. Klasik

kahvaltıdan sıkılanlar için yoğurt ve

yulaf şeklinde kahvaltı tercih edebilirsiniz.

2.Sağlıklı yağları tercih edin

Bilinenin aksine yağlar kilo aldırmaz.

Sağlıklı yağ seçimi yaparsak daha

iyi yağ kaybı sağlarız. Yağlar vücutta vitamin

emiliminde ve dolaylı yoldan kişinin

sağlıklı kilo kaybetmesinde çok

önemlidir. Ceviz, fındık, badem gibi sağlıklı

kuruyemişlerden alacağımız yağlar

önemlidir. Yemeklere katacağımız yağ

olarak zeytinyağı tercih edilmelidir.

3.Protein tüketin

Burada demek istediğim protein diyeti

yapmak değil. Günlük sağlıklı beslenme

tablosunda besinlerden gelen

enerjinin %15-20’sinin protein grubundan

sağlanmasıdır. Kaliteli protein kaynakları

olan süt, yumurta, tavuk göğsü,

peynir ,et, kurubaklagil grupları beslenme

düzenimize eklenmelidir. Proteinli

gıdaların glisemik indeksi düşüktür

ve uzun süre tokluk sağlayarak acıkmanızın

önüne geçer. Ayrıca kas hacminin

artmasını sağlar ve daha hızlı ve kaliteli

yağ yakımına destek olur.

4.Akşamları sebze tüketin

Sebzeler kalorisi düşük besin

grubundandır. Ayrıca posa oranı

yüksek, bağırsak dostu, tok tutan ve

mideyi yormayan besinlerdir. Akşam

yemeklerinde tüketilen sebzenin sindirİmi

et grubuna göre daha kolaydır.

Akşam yemeklerinde sebze tüketmek

kişinin zayıflamasına doğrudan yardımcı

olur.

5.Egzersiz yapın

Egzersiz kilo verimine doğrudan

katkı sağlar, yağ hücrelerinin

küçülmesine, kas

hacminin artmasını sağlar.

Ayrıca kişinin hem

fiziksel hem ruhsal olarak

kendini iyi hissetmesini

sağlar. Zayıflama

yakılan kalorinin alınan

kaloriden fazla olmasıdır.

Ne kadar çok kalori

açığı oluşturursak egzersiz

ile o kadar daha

kaliteli zayıflarız.

6. Su içerek

sağlıklı zayıflayın

Su vücut için en

önemli kaynaktır. Besinlerin

sindirilebilmesi,

dolaşımın sağlanması,

vücuttan atıkların düzgün

bir şekilde atılması

için su olmadan olmaz. Bazen açlık hissederseniz

su içip biraz bekleyelim. Eğer

açlık duygusu yok oluyorsa bu açlık

değil susamışsınız demektir. Vücutta

yağ yakımının sağlanabilmesi için

su gereklidir. Eğer hiç su içmeden

zayıflıyorsanız cildinizin solduğu,

göz altlarınızın çöktüğünü fark

ederseniz bu sağlıklı zayıflama değildir.

7.Uyku düzeninizi

sağlayın

Az uyuyan veya stres altında

olanlar genellikle kilo alır. Yetersiz

uyku doygunluk sinyali gönderen

leptin hormonu seviyesinde azalmaya

sebep oluyor. Açlık hormonu

seviyesini ise yükseltiyor. Ayrıca

uykusuzluk kortizon hormon seviyesini

yükseltip iştahı arttırıyor.

Kısacası az uyumak veya uyku düzensizliği

hormonal dengeyi alt

üst ederek kişinin iştah yönetimini

sağlayamamasına sebep olur.

19


Fazla kilolardan kurtulmak için boksa başlayan

17 yaşındaki Dilara Yücel’in hedefi olimpiyatlar

“Kadınlar Boks

yapmayı öğrenmeli”

Eskişehir’de fazla kilolarından kurtulmak için boksa başlayan 17

yaşındaki Dilara Yücel, kısa sürede lisans alarak profesyonel maçlara

çıkmaya başladı. Boks sayesinde 80 kilodan 69 kiloya kadar düşen

Yücel, Eskişehir’in ilk profesyonel boksçusu olurken şimdiki hedefi ise

olimpiyatlara katılarak Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edebilmek.

Fazla kilolarından kurtulabilmek

için boks sporuna başlayan Dilara

Yücel, kısa sürede boks

sporunda amatörlükten profesyonelliğe

yükseldi.

80 KİLO İLE BAŞLADI

69 KİLOYA DÜŞTÜ

Aslen Avusturya’da doğan Dilara

Yücel, 13 yaşındayken 80 kilo olması

üzerine Avusturya’da boks sporuna yazıldı.

Amatör olarak boksa başlayan

Yücel, ailesinin Türkiye’ye kesin dönüş

yapması üzerine memleketi Eskişehir’e

döndü.

Boks sporunu Eskişehir’de de 1 yıldır

yapan Dilara Yücel, karşısında rakip

tanımıyor.

Sablon Spor Merkezi’nde boks antrenörü

Celal Olucak ile birlikte çalışan

Dilara Yücel, kısa sürede fazla kilolarından

kurtularak 69 kiloya kadar

düştü.

Fazla kilolarından kurtulmasına

rağmen boks sporunu bırakamayan

Yücel, kısa sürede amatörlükten

profesyonelliğe geçiş yaparak lisanslı

sporcu oldu.

3 PROFESYONEL KARŞILAŞ-

MANIN 2’SİNİ NAKAVT BİRİSİNİ

PUANLA KAZANDI

Eskişehir’in de ilk profesyonel boksçusu

olan Dilara Yücel, bugüne kadar 69

kiloda çıktığı 3 profesyonel maçın ikisini

nakavt, diğerini ise puanla kazandı.

4 yıl önce fazla kilolarından kurtulmak

için boksa başladığını belirten

Yücel, “Boksa başladıktan 5 ay sonra

Türkiye Şampiyonasına katıldım. 2020

yılında profesyonel boksa geçiş yaptım.

Profesyonel boks yaşantımda 3 galibiyet

aldım. Şimdi 13 Şubat tarihinde Ukrayna’da

yapılacak olan şampiyonaya hazırlanıyorum.

Boksa başlarken amacım

fazla olan kilolarımı verebilmekti. 80 kilodan

69 kiloya kadar düştüm. Fazla

olan kilolarımı verdim. Şimdi ise amacım

olimpiyatlara katılarak Türkiye’yi en iyi

şekilde temsil edebilmek. Dünya Şampiyonluğu

kemerini Türkiye’ye getirebil-

20


mek” dedi.

ÖZELLİKLE KADINLAR

BOKS YAPMAYI ÖĞRENMELİ

Son yıllarda yaşanan kadınlara şiddet

olayları nedeniyle kadınların mutlaka

kendilerini savunabilecekleri bir

sporu yapmalarını tavsiye eden Yücel

şunları söyledi:

“Kesinlikle kadınlara bir

dövüş sporunu, özellikle boks

yapmalarını tavsiye ediyorum.

Gerçekten bir kadın olarak içinize

çok güzel bir öz güven hissi

geliyor. Kendinizi çok emin hissediyorsunuz.

Hiçbir şey için geç

değil. Hayal kursunlar ve kurdukları

hayali başarmak için ellerinden

geleni yapıp,

savaşsınlar. Ben öyle yaptım,

öyle devam ediyorum.”

KORKMASINLAR

BURUNLARI KIRILMAZ

Boks sporunda genellikle

burun kırılmasının doğru olmadığını

ifade eden Yücel, “Bakın

yüzümde bir morluk yok. Burnumda

kırık ta yok. Asla boksta

burun kırılır diye bir tabir yoktur.

Bu yanlış bir bilgilendirmedir”

dedi.

UKRAYNA’DAKİ KARŞILAŞMAYA

HAZIRLANIYOR

Yücel, boksla birlikte hayatının tamamen

değiştiğini ve bu süreçte özellikle

ailesinin en büyük destekçisi

olduğunu söyledi.

13 Şubat’ta gerçekleşecek Ukrayna

Dünya Şampiyonası Boks Gecesinde 4.

maçı için ringe çıkacak olan Yücel, “13

Şubat’taki dördüncü profesyonel maçım

için hazırlanıyorum. Daha sonra Türkiye

Şampiyonası’nda dövüşeceğim. Kendimi

fiziksel ve psikolojik olarak hazır hissediyorum.

Çıkıp en iyi şekilde dövüşeceğime

inanıyorum. Bir gün

içerisinde 3-4 saat süren sabah ve

akşam idmanı yapıyoruz” şeklinde

konuştu.

HEDEFLERİ YÜKSEK

TUTTUK

Dilara Yücel’in boks antrenörlüğünü

yapan Celal

Olucak, hedefleri yüksek tuttuklarını

belirterek, şunları

söyledi:

“Avrupa Şampiyonluğu,

Dünya

Şampiyonluğu

hedeflerinin

yanı sıra

Türkiye’de

de hedeflerimiz

var.

Türkiye’de

de her

boksörün rüyasında

olan olimpiyatlara

girebilmek. İnşallah hem amatörde

hem de profesyonelde en zirveye

gidebilmek. Boks spor olarak zor olmasa

da antrenmanları ve yaşantısıyla zor bir

spordur. İnsana önce sağlık kazandırır,

ondan sonra dayanıklılık, hız, kuvvet,

koordinasyon kazandırır. Bir insanın

dünyada sağlıklı yaşamak için, sağlıklı

yaşlanmak için ihtiyacı olan her şeyi

bokstan alabilirler. Dolayısıyla herkesi

boksa davet ediyorum. Kadın-erkek herkesi

boks yapmaya bekliyoruz. Boks

sağlıktır, güvendir. Özellikle ülkemizdeki

kadınların son durumun göz önüne alırsak,

kadın cinayetlerinden sonra kadınlarımızın

kendilerini korumak için

mutlaka bu sporu yapması gerekir. Dilara

daha 17 yaşında. Dilara, Türkiye’de,

dünyada 17 yaşında profesyonel olup,

çıktığı 3 maçta hepsini kazanan ve

4’üncü karşılaşmasına çıkacak olan tek

boksör. Bu anlamda tarihe geçti. Ayrıca,

lisans çıkartılarak dövüşen ilk

boksör.

Dilara, Türk kadınının

dünyada

neler yapabileceğine

en iyi

örnek.”

21


Yeşilçam’ın Eskişehirli usta oyuncusu NURİ ALÇO

evinin kapılarını İSTİKBAL DERGİ’ye açtı

“Kötü karakterin olmadığı

film, film değildir”

Nuri Alço denildiği zaman…

Sayfalar dolusu yazı yazılabilir

aslında…

Çünkü anlatılacak, kaleme

alınacak o kadar çok yönü var

ki…

Haa kendine has bir müzik

tarzı bile var Nuri Bey’in…

Filmlerde de sürekli yer alan o

melodiyi ne zaman duysak

direk aklımıza o gelir.

Başka hiçbir sanatçıda yoktur

bu özellik…

Yeşilçam da “kötü adam”

denildiği zaman da akla gelen

ilk isimdir değil mi?

Kendisi hiç öyle değil ama…

Röportaj teklifi sunduğumuzda

hiçbir kaprise girmeden evine

konuk olabileceğimizi söylüyor.

Şaşırıyoruz.

Hiçbir sanatçıda görmediğimiz

kadar esprili, rahat, mütevazı…

Kime söylesem Nuri Bey ile röportaj

yapacağımı, “Aman

gazoz içme sakın” esprileri de

mutlaka yapıldı tabi…

O ise alışmış, yadırgamıyor.

Haa benim fotoğraf çekimi

için hazırlıklı geldiğimi görünce

ve çantamdan çıkardığım gazozlara

bakarken kahkahayı

patlatıyor: “Allah seni!”

Karşılıklı gülüşüyoruz.

Ve geçmişe, hayata dair uzun

uzun, keyifli bir sohbet

gerçekleştiriyoruz usta oyuncuyla…

22

Yeşilçamla ilk nasıl tanıştınız?

Yeşilçamla ben 1976 yılında tanıştım. Eskişehir’de

Faiz Er’deydim o zaman. Faiz Er Eskişehir-

Kütahya- Afyon bölgelendirmesini yaparken

öyle bir teklif geldi. Tabi İstanbul’da fabrika. İstanbul’a

gidip geliyorum. İstanbul’da tabi gazetecilerin,

filmcilerin, yapımcıların dikkatini çekmiş

demek. Öyle tekliflerde bulundular bana. Yarışmaya

katılır mısın, ne olur falan diye… Katıldım

bende. O zaman “Saklambaç”, “Kelebek” gazeteleri

vardı. Onların fotoroman, kral- kraliçe yarışmaları

vardı. Ses hayat mecmuaları vardı o

zaman. Tarık Akan’dan sonra ben girdim. Orada

kazandım, birinci oldum. Aynı zamanda gazetelerde

de birinci olunca ilk başlamam oldu. Mankenlik,

podyum da başladı. O zaman Türkiye’de

sayılı mankenler vardı. Melih Akalın vardı mesela.

Hamamyolu’nda Akalın Pasajı’nın sahibinin

kızı, arkeolog, iyi bir arkadaşımdır. Onunla birlikte

başladık. Sinemada da birinci olunca sinemaya

geçtim. Bu kez Faiz Er ilaç fabrikasını

bıraktım ve sinemaya devam ettim.

“KAYIP KIZLAR FİLMİNE AİLEM KARŞI

ÇIKTI”

Aileniz bir şey dedi mi?

Benim ailem tabi bir şey demedi.

İyi para kazanıyordum ama

tabi burada da daha iyi bir durumdayım.

Benim ailemin tepkisi

ilk çektiğim karakter oyunculuğunda

çektiğim an oldu. “Kayıp

Kızlar” filmiyle bir ailem karşı

çıktı ama sonra diğer rolleri de

görünce alıştılar, kabul ettiler. Yapacak

bir şey yok tabi ki...

Hep kötü olarak anılmak

nasıl bir duygu?

Yoo, pek kötü anılmıyorum

şu an da… Benim üzerime sevilen

bir sanatçı görmüyorum. Üç nesil

birden seviyor. Şu anda Türkiye’de değil, dünyada

duvarlara ismi yazılan tek sanatçıyım.

Bütün minibüslerde, yollarda, arabaların kornalarında

dahi benim müziğim olan tek sanatçı

benim…

“KÖTÜ KARAKTER OYNAMAK MESAJ

VERMEKTİ ASLINDA…”

Filmlerde genelde kötü karakter olarak çıkıyorsunuz

ya, o anlamda sordum…

Tabi kötü karakterde oynamak büyük mesaj

vermek aslında… Şu andaki filmlerin hiçbirinde

bir mesaj göremezsiniz. Aksine çok tepki alıyorsunuz.

Bugün dizilere baktığınız zaman “Arıza”

var, “Ramo” var, “Çukur” var falan… Bunlara baktığınız

zaman hep şiddeti uyguluyorlar. Genç

nesil, evdeki çocuklar seyrettiği zaman filmleri

pırasa gibi adam öldürüyorlar. Adam öldürdükten

sonra ne polis geliyor, ne emniyete alınma var,

ölüleri sokakta bırakıp gidiyorlar. Bunları hiç

kimse görmüyor mu? Adalette yargılama yok

mu? Çocuklar seyrettiği zaman aaa adam öldürülüyor,

demek ki hiç soran yok diyor. Yani mesajlar

çok çirkin, çok kötü. Ama bizim zamanımızda

her olaydan sonra bir polis gelirdi, bir emniyette


yargılama olurdu, bir ceza

olurdu. Uyuşturucu satanın,

uyuşturucu kullananın bu tür bu

işleri yapanların cezaları vardı.

Adalet tarafından, devlet tarafından

hep işleniyordu. Bunlar

önemli. Şimdikilere bakmayın.

Şimdikiler gerçekten bilmiyorum

ama internet nedeniyle mi, teknoloji

çok ilerledi çünkü… İlerleyince

tabi, bakıyorsunuz şimdi,

internet olayından dolayı bir

sürü evlilikler yıkılıyor, bir sürü

kişi çocuğunu bırakıyor, ayrılıklar

yaşanıyor. Kadın evde boş vakitlerinde

internette başkasıyla tanışıyor.

Yok bana şiddet uyguladı

bahanesiyle evi terk ediyor, çocuklarını

bırakıyor, evli insanların,

çocuklu insanların yanlarına

gidiyor. Bugünkü işlenen programlara

baktığınızda, sabahları

hangi kanalı açarsanız açın, bunları görüyorsunuz.

Bugün Müge Anlı’nın programı olsun, tamam,

çok güzel şeyler buluyorlar, yakalıyorlar ama hep

bunlar işleniyor.

“BENİM FİLMLERİMDE ŞİDDET YOKTU”

Sizin filmlerinizde şiddet yoktu mu diyorsunuz?

Yoktu tabi ki, bizim zamanımızda şiddet mi

vardı? Gerçekten yoktu. Olsa da bu kadar değildi.

Nadir, tek tük çıkıyordu ki böyle televizyonlara,

bilmem nereye konu olacak bir şey değildi. Ayrılıkların

çoğu şimdi hep şiddet, hep şiddet… Nedir

bu şiddet? Kadına şiddet, şiddet… Erkeğe de şiddet

uygulanıyor bugün, kadına da şiddet uygulanıyor.

Ölümün hiçbir değeri yok, insan canının

hiçbir değeri yok şu anda... Bir hayvan ölüsü gibi

vurulup, atılıp gidiliyor.

Son zamanlarda ekranlarda göremiyoruz

sizi… Bu nedenlerden dolayı mı başka sebepleri

mi var?

Hükümetin biraz problemleri oluyor, kanallarda

yönetmenler değişti, eski oyuncular, eski

aktörler pek kalmadı. Biz tabi eski oyuncuyuz.

Bize şu anda Allah’a şükür bir sakatlığımız yok,

bir şeyimiz yok. Bir filmde oynayabiliriz. Var şu

anda güzel diziler ama tabi biraz da seçici olmak

gerekiyor. Fazla seçici olunca da uzak kalıyorsunuz

televizyonlara… Yine programlarda, canlı şeylerde

görünüyorsunuz, çıkıyorsunuz yani…

“KORKUYORUM”

Bir küsme olayı yok yani…

Var şu anda iki üç tane teklif ama bu koronadan

dolayı hep Nisan’a ertelendi. İnşallah olur.

Yeni bitirdim bir tane işte… İzmir Seferihisar köyünde

bitti. Bir film yaptık. Korkuyoruz tabi, yapsak

da devamlı hastanelerde kontrollerden

geçiyoruz. Ozon yaptırıyorum devamlı… Her hafta

ozon yaptırıyorum. Kanımı aldırıyorum, ozon

yaptırıyorum, bağışıklığımı kuvvetlendirmek

için… Çok dikkat etmek gerekiyor. Sonuna doğru

yaklaşıyoruz gibi geliyor. İnşallah aşılar netice

verir de kurtulur millet…

RÖpoRtAj

Özge Zaim

“ESKİDEN KADIN OYUNCU BULAMIYOR-

DUK, ŞİMDİ ANNELERİ GETİRİYOR”

İnsanların en merak ettiği bir şeyi sormak

istiyorum. Eskiden filmlerde sahneler çok cesurdu.

O sahneler nasıl çekiliyordu? Araya yastık

mı konuyordu?

Valla biz profesyonel oyuncuyuz. Koymaya

gerek yok. Altında tabii ki iç çamaşırı var fakat

tabi ona göre oynarken yorganı sıkıştırıyorsun

araya falan filan… Onun oyunları var. İşte yorganın

altından bacağın çıplak çıkıyor, iki bacağın gözükmesi

falan bir takım şeyler… Eskiden kadın

oyuncu bulamıyorduk, kadın sanatçı bulamıyorduk.

Şimdi anneleri getiriyor, aileleri getiriyor kız

çocuklarını…Bebek gibi kızları getiriyorlar. Ya bu

nerede kalacak kardeşim? Anadolu’dan getiriyorsun

bu kızını tamam meşhur olsun, sinemada

para kazansın istiyorsun ama bu nerede kalacak?

Eee sizde kalsın diyorlar. Ben bekar adamım,

bende nasıl kalacak böyle bir kız. Aynı evde yaşamak

ne demek, nasıl bir cesaret, nasıl bir

yürek? Tamam, paran olur, gelirsin, ev tut, ailesi

başında olsun, üç kız arkadaş toplansın bir evde

otursun. Sizde başında ailesi olarak oturun. Yani

burası Kurtlar Vadisi sofrası. Bugün yönetmeni

var, oyuncusu var, bilmem nesi var. Herkes bir

taviz de bulunacak, bir şey de bulunacak kıza…

Yani bir an da ciddi olmayan, kendini bir an da

kaybeden kişiler de oluyor. Benim nasıl “Kayıp

Kızlar” filminde çektiğim piyasada meşhur olmak

için evden kaçan kızlar falan aynı şeyler yaşanıyor

şimdi de… Ama kimse bir sıkıntı duymuyor.

Aileler rahat çünkü para getiriyor. Annesine para

verdi mi kız tamam bitti. Ki biz ne zor şartlarda,

tek kamera ile çalıştık. O zaman evlere telefon

zor bağlanıyordu. Çağrı cihazları vardı. Çağrı cihazları

ile işe gidiyorduk. Eve telesekreter kuruyorduk

ki acaba bir filmden, şirketten aradılar mı

ki? Şimdi öyle değil ki… Şimdi Amerika ile bile görüntülü

görüşebiliyorsunuz.

“SAHNELER GERÇEĞE YAKINDI”

Sahneler gerçeğe yakındı yani… Yastık

yoktu…

Tabi canım gerçeğe yakındı. Normal, bildiğin…

Tabi bazen kamera oyunları oluyor tabi ki…

Türkan Şoray’ın öpüşme kanunu vardı. Bilmem ne

vardı. O zaman tek kamera çalışıyorsun. Hiç

öpüşmeden öpüşmüş gibi gösterebilirsin. Kızı

amorsa alıp saçlarından tutup kafasını yan çevirdiğin

zaman, yattığın zaman yan tarafına, ensesine

doğru öpüşürmüş gibi gözükürsün. İlla

dudağına değil. Şimdi öyle bir şey yok. Şimdi

şakır şakır öpüşüyorlar, sevişiyorlar. Herhangi bir

olay yok. Rahatlar. Çok rahatlar…

“YEŞİLÇAM’DA SAYGI VARDI”

Filmlerde eskiden ahlak mı vardı?

Tabi… Saygı vardı. Yeşilçam dediğiniz zaman

Yeşilçam örnek bir şirket gibiydi. Yeşilçam da sanatçı

olmak kolay bir şey değil. Bir- birine

sevgi, saygı, yolda giderken gi-

yiminle,

kıyafetinle örnek bir

insan oluyorsun. Sabahta olsa

eşofmanlarına, çorabına

kadar bütün kıyafetlerine bakıyorlar.

Örnek teşkil etmek

çok önemli bir şey… Bir gazinoya,

bir yere gittiğiniz zaman

herkese örnek olacaksın. Şimdikiler

hep Bebek sahilinde reklam

peşinde… Bizde

gerçekten bir Fatma

Girik’i, bir Türkan Şoray’ı

bir sürü oyuncu

var. Bunları bir yerde

görebiliyor musunuz?

Her gün bir

yerde, her gün bir

yerde… Ne kadar

az çıkarsan kamera

karşısına o

kadar gündem de,

meşhur olursun.

Ağırlığın olur.

Şimdikilerde

maalesef öyle bir şey göremiyorsunuz.

“ROLÜ GÖRÜNCE BENİM

AİLEM HACI HOCADIR, BEN OY-

NAYAMAM DEDİM”

Beğendiğiniz bir oyuncu var

mı? Özellikle kötü rolde?

Neden kötü role taktın sen?

Anlamadım ki ben… Kötü karakter

olmasa film olmaz. Ben ilk oyunculuğa

başladığımda Türk sinemasının

imparatoru Türker İnanoğlu,

bugün Türk sineması varsa onun

sayesinde var. Bugün Gülşen Bibikoğlu

ile evli kendisi işte, onunla

da filmim var, orada fotoğraflarım

var. O bile bana başrol sensin diye

teklif etti. Tarık Akan, Ahu Tuğba

vardı. Tarık 4 gün oynadı, emniyet

müdürünü oynuyor. Ben olayları

yapıyorum, yaratıyorum, ooo…

Kasıp kavuruyorum. 22 iş günü çalıştım ben…

Tarık 4 gün çalıştı… Ne o? Başrol Tarık Akandı…

Gazeteciler geliyordu röportaj için, senaryo soruyorlardı.

Vallahi bilmiyorum, Nuri’ye gidin sorun

diyordu. Bütün oyunu o yönetiyor, ben polisi oynuyorum

diyordu. Ne kadar güzel saygı vardı.

Şimdikilere sen sor bakalım öyle diyebiliyor mu?

Başından sonuna sürükleyen bir karakter oyuncusu

çok önemli. Filmi var eden, filmi gerçek seyrettiren

karakter oyuncudur. Kayıp Kızlar da, Tele

kızlar da, Taçsız kraliçe de, Yosma da benim arka

arkaya çektiğim filmdi. Ben ilk Kayıp Kızlar’ı çektiğim

filmde Türker İnanoğlu’na dedim ki ben

nasıl oynarım? Benim ailem hacı, hocadır. Bana

senaryo vermiyor. Ne oynayacağım diyorum. Ya

sana senaryoya gerek yok ki, ben senin nasıl

oyuncu olduğunu biliyorum diyor. Böyle bir yapımcı.

Öyle deyince senaryoyu isteyemiyorsun

da… Diyorum ki çizgimi bileyim. Ya karı satan,

kadın satan, uyuşturucu satan, pezevenk bir

adamı oynayacaksın diyor. Dediği zaman kıpkırmızı

oldum ben… Aileme nasıl bakacağım? Hepsi

hacı, hoca… Hepsi böyle… Seyrettiklerinde ağlamışlar

zaten ikisi de… Düşünebiliyor musun?

Allah rahmet eylesin… Sonra tabi diğer filmleri

gördükçe bakıyorlar ki rahat, ondan sonra kabullendiler

bazı şeyleri…

“ESKİŞEHİR’DEN ÇIKAN SANATÇI HİÇBİR

YERDEN ÇIKMAZ”

Unutamadığınız bir anı var mı peki?

Unutamadığım film anısı çok tabii ki. Cüneyt

Arkın benim hemşerim. Eskişehir'den çıkan sanatçı

hiçbir yerden çıkmaz. Eskişehir'den çıkan

sanatçı çok var. Vazife uğruna filmi var mesela.

Onun ben kızını uyuşturucu batağına filan düşürüyorum.

Cüneyt Arkın da emniyet müdürünü oynuyor.

Kızının peşine düşüyor, benim peşime

düşüyor. Kilyos’da çekiyoruz, helikopterle kaçıyorum,

ayaklarına sarılıyorum, çıkıyorum üstüne.

Koşuyor, yetişiyor, bacaklarıma asılıyor, çıkıyor. O

cüsseyle, o şeyle. Cüneyt Arkın 10 numaradır

yani, bakmayın şuanda kortizonlarla vücudu deforme

oldu ama oyuncu olarak dünyada ikinci

yani şu anda. Dünyada ikinci oldu. Helikopterin

üzerine çıkıp 4 katlı apartman yüksekliğine çıkıyoruz.

Aşağıya baktığında sadece karton kutular

var. Karton kutular minder kadar gözüküyor.

Yumruğu alacaksın, savrulacaksın, aşağıya düşeceksin

kartonların üzerine bir de Cüneyt

abi arkadan üzerime atlayacak. Kemiklerin

kırılır, paramparça olur. En

ufak hata kabul etmez. Tek kamera

çekiyorsun. Şimdiki gibi 4-5 kamera

yok. Şu anda yönetmeni

sette göremiyorsunuz. Arka

odada monitörden izliyor. Bizde

yönetmen yanımızda olur ve

‘motor’ sesini duyduğumuz

zaman herkes titrerdi. Filmlerde

negatif çekiliyor ve yurtdışından

geliyordu. Filmi harcama

şansın yok. Yanlış oynama şansın

yok, tekrarı yok. Şimdi olmadı,

sil, baştan çek. Çok emek

verildi, çok güzel işler çıktı. Bazıları

23


şimdi beğenmez. Cüneyt Arkın şöyle böyle. Lan sen

Cüneyt Arkın gibi ata binebilir misin? 4 nala giden

atın üzerinden inip, atın diğer tarafına atlayan, atın

altından geçip diğer tarafa çıkan bir adam görebilir

misin? Yine 4 nala giden atı düşüren adam görebilir

misin? Şimdiki filmlerde adam öldürülüyor, adam öldürürken

gözünü kısıyor yada gözünü kapatıyor. Silahın

sesinden korkuyor. Adam öldüren adam

gözlerini kapatmaz ki. Nereye ateş ettiğini görmüyor.

Ama böyle adamlar iş yapıyor maalesef. İş yaparken

yönetmenin veya onun, bunun tanıdıkları. Meşhur

olayım da para almayayım diyen insanlar var şu

anda piyasada.

“SANATÇILAR GİZLİ MİLLETVEKİLİDİR”

Film sektörü haricinde bir iş yaptınız mı? Siyasete

girmeyi düşündünüz mü?

Siyaset sanatçılara göre değil. Bizler halkın insanlarıyız,

halk bizi seviyor. Şimdi burada cephe

olman AKP’li olman, CHP’li, MHP’li, İYİ Partili olman,

oraya gitsen diğer tarafı karşına düşman alacaksın,

hasım alacaksın. Halk herkesin içinde. Sanatçı bir

kere halkın içinde gezecek, halkın sorunlarını, dileklerini,

isteklerini Ankara’ya merkeze iletecek insanlar.

Sanatçılar, davranışlarıyla, hareketleriyle gidip oralarda

konuşma, sosyal sorumluluk projelerine katılmaları

gerekir. Sanatçılar bana göre gizli

milletvekilleridir bence. Gerçekten milletin içinde isteklerini,

arzularını, taleplerini yerine getirmek için

hükümet büyüklerini zaten dost edinmişler. Bir belediye

başkanına git, emniyet müdürünün makamına

git zaten kapılar ardına kadar açık. Valiye, bakanlara

git aynı şekilde kapılar açık. Hepsiyle içli dışlısın. Vatandaşın

taleplerini onlara iletebilirsin. Milletvekiliyiz

biz aslında. Sanatçılar, ‘fahri milletvekili’ oluyor aslında.

Nasıl bir yerdeki yürüyüşe katılıyorsun, gezi

olayları bilmem ne olayları katılıyorsun ya dışlanıyorsun

ya da gündem yaratıyorsun. Hükümete göre

ters düştüğün zaman gidiyorsun. Yani

yok oluyorsun,

sabun gibi eriyorsun. Ben Eskişehir sevdalısıyım.

Eskişehir’den çıkmayan birisiyim.

Eskişehirspor’un yanındayım. Her sanatçıyı Eskişehir’de

göremezsin. Ben Eskişehir'den değil Türkiye’nin

neresinden adaylığımı koyarsam koyayım

kazanırım ben. Cüneyt abi koydu, kazanamadı. Onun

büyük şanssızlığı gerçek isminin Fahrettin Cüretlibatır

olması ve seçim kağıtlarında gerçek isminin yazıyor

olmasıydı. Sandığa giden vatandaşlar Fahrettin

Cüretlibatır ismini tanımadı ki. Cüneyt Arkın diye seçmen

kağıtlarına yazsalardı kazanabilirdi. Siyaseti

sevmemek mecburiyetindeyiz. Halkın isteklerini, sorunlarını

dile getirecek insan sanatçıdır. Milletvekilleri

çoğu maaş için bu işi yapıyor. Halkın içinde olan

biz sanatçılarız. Bazı sanatçılar hükümete yakın oluyor,

onların televizyonlarında iş almak için uğraşıyorlar.

Şimdi o bitecek öteki hükümet gelecek. O zaman

ne olacak? Nasıl dönecek öbür tarafa. Bu sanatçıların

özel yaşantısına baktığınızda ne namazı bilir ne iman

gücü vardır. Her türlü hovardalığı yapıyorsun. Ondan

sonra da dinden bahsediyorsun. Yok böyle bir şey.

Din de Müslümanlık ta her şey bizler için. Dinimiz içimizde,

bizim ne yaptığımızı kimse bilmez. Yeter ki

Türk topraklarına sahip çık.

24

“PANDEMİDE EVDEYDİM”

Pandemide neler yaptınız?

Evde vakit nasıl geçti?

Pandemide de evdeydim.

Bir süre İstanbul’daki evimde, bir

süre Eskişehir’deki evimde kaldım.

Kız kardeşlerim, ablalarım

zaten Eskişehir’de. Bütün aile

burada. Onları ziyaret ile geçiyor.

Mühim olan korunmak. Korunuyorum

tabii ki. Her hafta

özel bir hastanede kontrolden

geçiyorum, her hafta ozon tedavisi

yaptırıyorum. Gayet iyiyim.

Kalabalık ortamlardan kaçıyorum.

Maskemizi eksik etmiyoruz.

Dışarıda maskesiz

dolaştığında zaten ters tepki alıyorsun.

Sırf halk için yapmayacaksın,

kendi sağlığın için

yapacaksın. Pandemi bir anda

götürüyor. Neleri ben biliyorum.

Bu mikroba inanmayan birçok

arkadaşım vardı. Bu süreçte

esnaf ve sanayicilerimiz de zor

bir süreçten geçiyor. İşyerlerini

kapatanlar, iflas edenler var. HES

kodu ile kapalı olan esnafların da

faaliyetlerine başlaması gerektiğini

düşünüyorum. Bu işyerlerinde

çalışan onlarca insan var,

evlerine ekmek götürmek istiyorlar.

Bir çalışan olarak düşünmeyeceksin.

Onun eşi çoluğu çocuğu en

az 5 kişi olarak düşüneceksin.

Benim kendi işim ama ben bile yaklaşık

1 yıldır oturuyorum. 9 Mart tarihinde

Azerbaycan'da bir güzellik

yarışmasından geldim. O zamandan

beri boştayım. Neredeyse 1 yıl oldu.

Festivaller vardı, reklam çekimleri

vardı hep kaldı. Önemli olan tabii ki

sağlığımızın yerinde olması.

“ESKİŞEHİRLİ OLARAK EN ÇOK

TANINAN SANATÇILARDAN BİRİSİ-

YİM”

Son olarak ilave etmek istedikleriniz

nelerdir?

Eskişehirli olarak en çok tanınan sanatçılardan

birisiyim. Her platformda Eskişehirli

olduğumu gururla açıklıyorum ve Eskişehirli

olmaktan gurur duyuyorum. Eskişehir Büyükşehir

Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e

de her zaman destek olan ve onun arkasında

olan birisiyim. Büyükerşen’i ve çalışmalarını

her yerde anlatıyorum. Maalesef başkanımız

Yılmaz Büyükerşen bize sahip çıkmadı. Neden

çıkmıyor? Onu merak ediyorum. Bugün baktığınızda

Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller

Müzesi'nde balmumu heykelimin olması gerekir.

Orada benim bir kare resmim bile yok. Eskişehir'in

yerlisiyim, Eskişehir’de yaşıyorum ama

benim balmumu heykelim yapılmadı, yapılması

için bir teklif de gelmedi. Eskişehir’de düğünlerde

şarkı söyleyen yerel sanatçının bile balmumu heykeli

varken beni bırakın Türkiye'yi dünya tanıyor.

Benim orada mumyam yok. Şehir dışından gelen

misafirlerimi Eskişehir’in önemli parklarını ve müzelerini

gezdiriyorum. Balmumu Müzesi’ni gezdirdiğim

kişiler bile benim orada neden heykelimin

olmadığını soruyorlar. Bu onların kendi ayıplarıdır.

Büyükerşen’i severim, karşılaştığımızda da konuşuruz.

Cumhuriyet Bayramlarında smokinlerimizi

giyip halkı bayramını birlikte kutladığımız anlar

var. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt,

Hamamyolu Caddesi Yediler Parkı’nda bir ağacın

dallarına Cüneyt Arkın ve benimle birlikte 5 sanatçının

ismini verdi. Yine Odunpazarı Belediyesi

benim adıma bir ‘Gazoz Müzesi’ açtı.

Büyükerşen’den de Balmumu Müzesi’ne heykelimi

yapmasını beklerim.

Çok teşekkür ederiz Nuri Bey… Değer

kattınız.

Ben teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum.


VÜCUT DİRENCİNİ

ARTIRACAK ÖNERİLER

Korona

virüs

sürecinde

Dünyada ve ülkemizde etkisi tüm

hızıyla devam eden Covid-19 virüsünün

neden olduğu hastalıkla mücadele edebilmek

için bağışıklık sisteminin güçlü

olması gerekiyor. Bu dönemde vücut

direncini artırmanın yolu ise doğru

gıdalarla dengeli bir beslenme düzeninden

geçiyor.

Doğal besinler tercih edilmeli

Koronavirüse

yakalandıktan sonra, belirtisi

olsun ya da

olmasın, her bireyin

yiyecek içecek düzenine

çok dikkat etmesi gerekmektedir.

Hastalık

süresince tüm besin

ögeleri dengeli ve

düzenli olarak

tüketilmeli, doğal yiyecekler

tercih edilmelidir.

Yapılacak uygun bir

diyetle bağışıklık sistemi

güçlendirilebilir, aynı zamanda

kilo kontrolü de

sağlanabilir. Vücudun

savunma sistemini

destekleyen çinko, demir

ve A, C, D ve E vitaminleri

gibi belirli mikro

değerler, besinlerde

çokça bulunmaktadır.

Sebze ve meyveler, bu besin değerleri

açısından yüksek yoğunluğa sahiptir ve

bu nedenle bağışıklık sistemini

güçlendirmek için tüketilmesi gerekir.

Özellikle besinlerden yeterli düzeyde

alınamayan D vitamini bu dönemde çok

önemlidir. Vücuttaki D vitamini düzeyi

kontrol edilerek, düşüklük varsa gerekli

replasman tedavisine başlanmalıdır.

Nasıl bir etki yapacağı bilinmeyen bir

virüsle bu süreçte insan vücudunun

savaşabilmesi için bağışıklık sisteminin

güçlendirilmesine odaklanılmalıdır.

Koronavirüse karşı

bol sıvı alınmalı

Süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünleri,

meyve, sebze, kuru baklagillerin

olduğu bir beslenme programı bağışıklık

sistemini güçlendirecektir. Şeker, pirinç,

beyaz undan yapılan hamur işleri ile

fast food türü besinlerin alımı

sınırlandırmalıdır. Kilo verme

sürecindeyken hastalığa yakalananların

çok düşük kalorili ve eksik besin öğeleri

bulunan diyetleri yapmaması gerekir.

Özellikle tat ve koku duyusunun yok

olması nedeniyle beslenme konusunda

sorunlar yaşanabilmektedir. Özellikle tat

duyusunun olmaması sebebiyle

beslenme güçlüğü ortaya çıkmaktadır.

Hastalık sürecinde tüm besin öğeleri

dengeli şekilde tüketilmeli, bol sıvı

alınmalıdır. Vücudun yaklaşık % 60’ını

oluşturan su hayati öneme sahiptir. Su

içmeyi engelleyen çay ve kahve tüketimi

sınırlandırılmalı, uygun bitki çayları tercih

edilmelidir. Yani vücuttan sıvı

atmayı sağlayan diüretik etkili kafeinli

içecekler hastalık süresince dengeli

tüketilmelidir.

Bağışıklık için mikro

besinleri içeren yiyecekler

• A vitamini: Havuç, lahana, biber,

ıspanak, ton balığı ve yumurta.

• C vitamini: Turunçgiller, çilek,

mango, domates.

• D vitamini: Balık, et, yumurta, süt

ürünleri ve mantarlar.

• E vitamini: Fındık, badem, ay

çekirdeği.

• Çinko: İstiridye, sakatat, peynir,

yulaf ezmesi ve mercimek.

• Demir: Et, baklagiller, susam ve

darı.

Hastalık süresince hafif

egzersiz yapılmalı

Koronavirüs tedavi sürecinde evde

düzenli şekilde hafif egzersizlere devam

edilmelidir. Her ne kadar önemli bir belirti

olan kas ağrıları ortaya çıksa da,

yapılacak hafif egzersizler moral

düzeyini de yükseltecektir. Bedensel

yorgunluk hastalık süresince en az indirilmeli,

uyku için ayrılan süre

artırılmalıdır. Spor bir yandan bağışıklık

sistemini harekete geçirirken, diğer yandan

da vücudu zorlamaktadır. Vücut,

yorucu egzersizlerden sonra

enfeksiyonlara karşı daha

duyarlı olmaktadır. Açık

pencere etkisinin kurbanı

olmamak için sadece hafif

egzersizler yapılmalıdır.

Hastalığın etkisini

azaltmak için

öneriler

• Bu dönemde vücuda

kuvvet vereceği

düşüncesiyle fazla yemek

yemek doğru bir yaklaşım

değildir. Her besin grubu

uygun şekilde tüketilmelidir.

• Gün içerisinde öğünler

atlanmamalı, aralarda

sağlıklı atıştırmalıklar tercih

edilmelidir.

• Hastalık süresince bol

su içilmelidir. Özellikle vücutta

biriken toksinleri

atmak için sıvı alımı önemlidir.

• Koronavirüs tedavisi süresince C

vitamini zengini limon, portakal, greyfurt,

mandalina ve kivi gibi bağışıklık

sistemini güçlendiren meyveler

tüketilmelidir.

• Ateş yükselmesi nedeniyle ortaya

çıkan terlemenin olumsuz etkisini yok

edebilmek için ıslak giysiler sık sık

değiştirilmelidir. Çok olmamak kaydıyla

alınacak ılık bir duş vücudu

rahatlatacaktır.

• Günlük en az 8 saat uyku

bağışıklık sistemini güçlendirecektir.

Hastalık süresince gün içerisinde gece

uykusunu etkilemeyecek 1-2 saatlik kestirmeler

iyi gelecektir.

• Bağışıklık sistemini etkileyen alkol

tüketilmemelidir. Özellikle solunumu

etkileyen sigaradan ise mutlaka uzak

durulmalıdır.

• Gelişigüzel vitamin ve takviye

ürün kullanımından kaçınılmalı, mutlaka

doktora danışılmalıdır.

25


Pandemi nedeniyle zor günler geçiren Eskişehirli

esnafa Odunpazarı Belediyesi destek oldu

Halkçı başkandan

esnafa yardım eli

‘Halkçı Başkan’ olarak tanınan Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, bir sosyal belediyecilik

çalışmasına daha imzasını aı. Başkan Kurt, son olarak COVİD-19 (Koronavirüs) salgını nedeniyle aylardır

işyerlerini açamayan, bu nedenle de tükenmek üzere olan esnaf için düğmeye

bastı. Esnaf ve meslek odaları ile bir araya gelen Başkan Kurt, ihtiyaç sahibi esnafa

Halk Kart vererek, Odunpazarı Belediyesi’nin ihtiyaç sahibi vatandaşlar için

hayata geçirdiği Halk Market'ten esnan da faydalanmasını sağlayacak.

26

Daha önce birçok kez esnaflarla buluşan;

esnaf ve meslek odaları ile toplantı yapan

Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt,

COVİD-19 (Koronavirüs) salgını nedeniyle aylardır

işyerlerini açamayan, bu nedenle de tükenmek

üzere olan esnaf için harekete geçti.

Meslek ve esnaf odalarının başkanları ile bir

araya gelen Başkan Kurt, Odunpazarı Belediyesi

olarak Odunpazarı esnafına destek olacaklarını

açıkladı. Odunpazarı Belediyesi

Meclis Salonu’nda gerçekleşen buluşmaya;

Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı

Ekrem Birsen, Kahveciler Odası Başkanı Zeki

Çoban, Bakkal ve Bayiler Esnaf Odası Başkanı

İsmail Hakkı Ördek, Lokantacılar Odası Başkanı

Bahar Bilen, Kantin İşletmecileri Esnaf

Derneği Başkanı Ferda Kaya ile Müzisyenler

ve Sahne Sanatları Derneği Başkanı Mustafa

Demir katıldı.

ESNAFA HALK MARKET DESTEĞİ

Koronavirüs salgını nedeniyle kepenk açamayan

esnafın yaşadığı sorunları bildiklerini belirten

Başkan Kurt, esnafa destek olmak ve

onların yalnız olmadığını göstermek için çalıştıklarını

vurguladı. Başkan Kurt, Odunpazarı

Belediyesi’nin ihtiyaç sahibi vatandaşlar için

hayata geçirdiği Halk Market'ten, bundan

sonra Odunpazarı esnafının da faydalanacağını

söyledi. Esnafa Halk Market’ten faydalanabilmesi

için Halk Kart vereceklerini belirten

Başkan Kurt, bu noktada esnaf ve meslek odalarından

destek istedi. Pandemi döneminde

yaklaşık 10 bin aileye sıcak yemek ve erzak

desteği sağladıklarını dile getiren Başkan Kurt,

“Esnafımızın da yanında olalım istedik. Esnafımıza,

Halk Kart vererek destek olacağız.

Bize listeleri verin, biz de hazırlığımızı yapalım.

Önümüzdeki haftadan itibaren de

esnafımız Halk Market’ten faydalansın”

dedi. Halk Market’teki ürünlerin de Odunpazarı

esnafından alındığına dikkat çeken Başkan

Kurt, ürün alırken de dolaylı olarak esnafa

destek olduklarının altını çizdi. Esnaf ve meslek

odaları, ihtiyaç sahibi esnaflarla ilgili

Odunpazarı Belediyesi Sosyal Yardım İşleri

Müdürlüğü’ne liste verecek, listede adı olan esnafın

adına ‘Halk Kart’ çıkartılacak. Esnaf,

adına düzenlenen Halk Kartı’nı, Halk Market’ten

alacak. Halk Kart’ını alan esnaf, her ay

Halk Market’ten alışveriş yapabilecek.

“ESNAFIMIZ HATIRLANDIĞINI,

YALNIZ OLMADIĞINI BİLECEK”

Odunpazarı Belediyesi’ne esnafı yalnız bırakmadığı

için teşekkür eden Esnaf ve Sanatkarlar

Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen,

verilecek olan bu Halk Kart’lar ile zor

durumda olan esnafın rahat bir nefes alacağını

belirtti. Odunpazarı Belediyesi’nin bu desteğinin

çok anlamlı olduğuna dikkat çeken Kantin

İşletmeleri Esnaf Derneği Başkanı Ferda Kaya,

“11 aydır çalışmıyoruz, ilk kapanan esnaf biz

olduk. 11 ayda 11 iş günü çalıştık. Sabah 9 ile

12.30 arası sınırlı sayıda öğrenciye çalışabildik.

Zor günler geçiriyoruz. Arkadaşlarımız

verdiğiniz desteğe çok sevinecek. Bu zor

günde, sizin bize destek vermeniz bizi onurlandırdı.

Biz bu yardımlarınızı emanet olarak

kabul ediyoruz. İşlerimiz yoluna girdiğinde biz

de Halk Market’e katkıda bulunuruz. Yaptığınız

yardımlar bizi çok mutlu etti. Hatırlanmış

olduk. Teşekkür ederiz.”


Odunpazarı Belediyesi resmi

web sitesi dopdolu ve yenilikçi

anlayışı ile hizmetine başladı

Odunpazarı’nda

yepyeni bir sayfa

Odunpazarı Belediyesi, resmi web sayfasını (www.odunpazari.bel.tr) vatandaşların daha kolay ve

etkin bir şekilde kullanabilmesi için yeniledi. Odunpazarı Belediyesi resmi internet sitesi yeniledi.

“www.odunpazari.bel.tr” adresli web sitesi, vatandaşların belediye ile ilgili her türlü bilgiye kolayca

ulaşımını sağlayacak şekilde, görsel ve fonksiyonel olarak yepyeni bir görünüme kavuşturuldu.

Modern bir ara yüze sahip olan web

sitesinde, belediyenin hayata geçirdiği

proje ve verdiği hizmetlerin yanı sıra birçok

bilgi yer alıyor. ‘Online Hizmetler’,

‘Hizmet Rehberi’ ve ‘Yaşam Rehberi’ gibi

vatandaşın işini kolaylaştıracak

bir çok sekmenin bulunduğu

web sitesinde, ayrıca

10.00-16.00 saatlerinde aktif

olacak ‘online canlı destek’ de

yer alıyor. Odunpazarı Belediyesi’nin

resmi web sitesine

giren vatandaşlar, e-belediye

üzerinden yaptıkları işlemlerin

yanı sıra, ‘online işlemler’ sekmesinden

online başvuru ve

ödeme, sorun ve istek takibi

ile kütüphane sisteminin takibi

gibi birçok işlemi online olarak

yapabilecek. Yenilenen web sitesi

ile Odunpazarı Belediyesi’nin

birçok hizmetine

ulaşmak da bir tık kadar yakın

hale geldi. Web sitesinde vatandaşın

cenaze başvurusundan,

bilgi edinme formuna,

iskan için gerekli evraklara

kadar birçok hizmete nasıl ulaşılacağı

detaylı olarak anlatılıyor.

YAŞAM REHBERİ EKLENDİ

Odunpazarı Belediyesi’nin yenilenen

web sayfası ile vatandaşlara

sunduğu bir yenilik de

‘yaşam rehberi’ ile oldu. Odunpazarı

web sitesine giren vatandaşlar,

yaşam rehberi

sekmesinden engelli şarj istasyonları,

kamu kurumları, konaklama,

AVM’ler, müzeler ve

tarihi mekanlar, gar ve terminaller,

akademik meslek odaları,

esnaf odaları, odalar

birliği, mesire alanları, belediye

birimleri, ticari işletmeler,

akaryakıt istasyonları, ücretsiz

wifi noktaları, bankalar, hastaneler,

eczaneler, okullar, taksi

durakları, banka ve ATM’ler,

polis karakolları ve veterinerlerin adres

ve konum bilgilerine rahatlıkla ulaşabilecek.

Ayrıca işletme sahipleri, yaşam rehberi

içerisinde bulunan ‘İşletmeni Rehbere

Ekle’ seçeneği ile firmalarını yaşam rehberi

içerisine ücretsiz olarak ekleyebilecek.

SİTE İLE İLGİLİ İSTEK VE ŞİKÂYETLER

İÇİN GERİ BİLDİRİM FORUMU EKLENDİ

Gerçekleştirdiği hizmetlerde

şeffaflığa her zaman önem

veren Odunpazarı Belediyesi,

bu anlayışını yenilenen web

sitesine de taşıdı. Vatandaşlar

‘güncel’ sekmesinde yer alan

‘Belediye bugün ne yapıyor’

bölümüne tıklayarak, o anda

yapılan çalışmaları kolaylıkla

takip edebilecek.

SEN DE SAHİPLEN!

Siteye eklenen yeniliklerden

biri de hayvan sahibi olmak

isteyen vatandaşlar için oldu.

Odunpazarı Belediyesi’nin

Hayvan Sağlığı Merkezi’nde

bulunan hayvanları sahiplenmek

isteyen vatandaşlar için

güncel sekmesinin altına ‘sen

de sahiplen’ bölümü açıldı.

Hayvan sahiplenmek isteyen

vatandaşlar, bu bölümü tıklayarak,

Hayvan Sağlığı Merkezi’nde

bulunan hayvanları

görebilecek. Bu bölümde hayvanların

sağlık bilgileri ile vatandaşların

bu hayvanlara

nasıl sahip olacaklarına dair

bilgiler de yer alıyor.

TEST YAYINI BAŞLADI

Odunpazarı Belediyesi’nin yenilenen

web sitesi test yayınına

başladı. Siteye

vatandaşlar, site ile ilgili istek

ve şikâyetlerini bildirebilmeleri

için ‘geri bildirim forumu’

eklendi. Siteye giren vatandaşlar

site ile ilgili istek ve şikâyetlerini

bu formu

doldurarak bildirebilir. Yetkililer,

mobil uygulamaların da en

kısa sürede hizmete gireceğini

açıkladı.

27


GÖNÜL SOHBETLERİ

AHMEt URFALI

. . .

“BEN GELMEDIM DAVA IÇIN,

. . . . . .

BENIM ISIM SEVI IÇIN”

.

Anadolu’nun birinci fetret dönemi

diyebileceğimiz 13.Yüzyılın

sonu ile 14.Yüzyılın başlarında yaşayan

Yunus Emre, bu zaman diliminde

pek çok siyasi, askeri,

sosyal ve kültürel buhranlara tanıklık

etmiştir. Anadolu Selçuklu

Devleti otoritesini kaybetmiş, istilalar,

isyanlar ve iskân sorunlarıyla

boğuşmaktadır. Moğol istilası

bütün acımasızlığıyla sürmekte,

Haçlı Seferleri büyük sıkıntılara

sebep olmaktadır. Anadolu, gerek

doğudan gerekse batıdan sıkıştırılmakta,

Babai ve Cimri isyanları ise

iç huzur ve asayişi ortadan kaldırmaktadır.

(1)

Öte yandan kıtlık ve yoksulluk

had safhada hüküm sürmektedir.

Yunus Emre’nin yaşadığı yıllarda

Anadolu’nun henüz manevi bütünlüğü

kazanılamamış, milli birlik dağılmış,

Selçuklu devlet yapısı taht

kavgaları sebebiyle temelinden

sarsılmış, Moğol orduları her yanı

ezip geçmiş, büyük bir kuraklık

yurdu kasıp kavurmaktadır. Genç

Osmanlı beyliği henüz taze bir

fidan olarak boylanmaktadır.

Kinin, mevki ve mansıp ihtirasının

at oynattığı, kardeşin kardeşe düşman

olduğu o yıllarda Yunus, sanki insanları

bütünleyici, birleştirici, bir

potada kaynatıp birbirine kaynaştırıcı

unsur olarak gösterilmiş bir Tanrı lütfu,

bir Tanrı ihsanı ve armağanı, bir Tanrı

rahmetidir.

O, türlü iç ve dış etkilerle parçalanmış,

sükûn ve huzura muhtaç bir yurda,

elinde sevgi, dilinde barış reçeteleriyle

sevmeyi, sevilmeyi aşılamak, kini yok

etmek, sevgiye dayalı bir barış düzeni

kurmak için dünyaya gelmiştir.(2)

Böyle bir çağda sevgi dilini kullanarak

Mehmet Kaplan, Yunus Emre’nin;

‘’ Ben gelmedim davi için, benim

işim sevi için

Dost'un evi gönüllerdir, gönüller

yapmağa geldim.’’ sözünden hareketle, ‘’

28

Davi ve sevi, birbirinin zıddı olan iki kelime.

Birincisi savaş, ikincisi barışı da

içine alan aşktır. Dost, her zaman gönülde

ağırlanır. Onun için gönüller yapar.

Gönül de, özellikle gönüller şeklinde ele

alınarak birdenbire genişlediğini görüyoruz.’’

açıklamasını yapar.(3)

Yunus Emre, buhranlı bir çağın insanıdır.

O; buhran, sıkıntı, düşmanlık,

savaş gibi insanlık varlığının tehlike ve

tehditlerinin yerine sevgi ve barışı önermektedir.

Savaşın panzehirinin barış, kin

ve nefretin panzehirinin sevgi olduğunu

belirtilmektedir. Davi kelimesinin anlamı

olan; ‘’bir şeyi iddia etme’’nin karşısına

sevi kavramı çıkarılmaktadır. Yunus Emre’nin

elbette bir ‘’davi’’ si yoktur. Ama

onun bir ‘’sevi’’si vardır ve bu sevinin

gayesi de gönüller yapmaktır. (4)

Yunus Emre’de görülen davi ve

seviyi, kaos ve kosmos kavramlarıyla

da açıklamak

mümkündür.Kaos ve kozmos kelimeleri

daha çok fen bilimlerinde

kullanılan iki terim iken sosyal bilimciler

tarafından da toplumsal

olayları yorumlamak için de gündeme

getirilmiştir. Kaos; düzensizliği,

kosmos ise düzenliliği ifade

etmektedir. Azerbaycan Milli Bilimler

Akademisi Folklor Enstitüsü

Mitoloji Bolüm Başkanı Doç. Dr.

Seyfeddin Rzasoy,’’ Oğuzlarda

“kozmos” un, Oğuz” diye adlandırıldığını

ifade eder. Düzenlilik, düşünce

ve uygulamasının Türk

milletinin bir özelliği olduğu vurgulanır.

Nihat Sami Banarlı’nın,

‘’Yunus Emre’yi, Türk düşünüşünün

Anadolu’daki ilk büyük şairi’’ olduğunu

belirtmesi de bu yüzdendir.

Yunus Emre, sevginin hem fert

hem de toplum üzerinde sağlayacağısinerjinin

farkında olan bir sanatçı

olarak bu alanın millet

hayatına vereceği genişimkânları

sonuna kadar kullanmıştır.

Yunus Emre, bütün insanlığa

sevgi diliyle seslenir. Bilgi, sevgi,

kanaat ve imanın yoğurduğu; biyolojik,

psikolojik ve sosyolojik bir varlık

olan insan, davranış ve sosyal ilişkilerdeki

tutumuyla değerlendirilir. İnsanın

en temel vasfı, gönlündeki sevgidir. Gönlünde

sevgi olmayanlar, insan olma özelliğini

kaybederler. Sevgi, insanlara

doğuştan verilen bir duygudur. Sevgi

topluma huzur ve kardeşliği getiren birleştirici

unsurdur.

Kutlu Elçi; ’’ Birbirinizi sevmedikçe

iman etmiş olmazsınız” derken

toplumsal dayanışma, barış ve huzur

kaynağının sevgiden geçtiğini ifade buyurmuştur.

İnsanda kin, nefret gibi kötü

duyguların da bulunduğu bir gerçektir.

Bu duygularını yenmesini bilenler

‘insan-ı kâmil’ derecesine yükselir.

İnsan kendisine bahşedilen akıl

sayesinde; sevgiyle nefreti, iyi ile kö-


tüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırt edebilir, bunlar

arasında tercihte bulunabilir. Bu tercihin olumlu yönde olması

insanı yüceltip saygın hâle getirir.Nice güç sahipleri, sevgi yerine

nefret dili kullanmaları sebebiyle çatallı dillerinden zehir

akıtarak insanlar arasında düşmanlık meydana getirmişlerdir.

Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’nin;

“Sünnettir, kâfir olsa da insanı incitme.

Gönlü katı olan ve kalp kırandan Allah şikâyetçidir.” sözü

gönül medeniyetinde kilitli kapıları açan, mühürlü kalpleri huzura

kavuşturan kutsal anahtar olmuştur. Pir-i Türkistan

Ahmet Yesevi’nin takipçileri ve gönüldaşları bütün Türk dünyasını

bu şuurla aydınlattığı gibi kin, nefret ve zulmün hüküm

sürdüğü coğrafyalara sevgi tohumları saçarak yeşertmişlerdir.

Sevgiden rahmet doğar. Yaradan’ın bağışlaması ve yardımı

sevginin hüküm sürdüğü toplumların üzerindedir. Evrendeki

her şey insan için yaratılmış, insanın emrine verilmiştir.

Asıl olan insanın bu şuura sahip olarak hamd ve şükrünü

sevgi ile donatıp Hak rızasını kazanmaktır. İnsan; hamlığını pişirmeli,

oradan da içindeki kin, nefret gibi kötü duyguları silip

1 Mehmet Demirci, Yunus Emre’de İlahi Aşk ve İnsan Sevgisi, s.6

2 MüjganCunbur, Türk Yurdu, Yunus Emre’nin Sevgi ve Barış Dünyası, s.36

atmalıdır. Sevgi, sözle güzelleşir. Sevgi diliyle söylenmiş bir

söz bütün evreni aydınlatmaya kâfidir.

‘’Kişi bile söz demini

Demeye sözün kemini

Bu cihan cehennemini

Sekiz uçmak ede bir söz’’ Yunus Emre’nin deyişiyle güzel

bir söz, dünya cehennemini cennete çevirir.Yunus Emre’nin

sevgi kaynağı ilahidir. O, ‘’yaratılmışı Yaradan’dan ötürü

sever.’’ Yunus, Allah aşkıyla kendi benliğinden geçerek bütün

yaratılanları ‘Allah için sevme’ anlayışına sahiptir.

Kavga yerine sevgi ve barış, kötülük yerine iyilik; çirkinlik

yerine güzellik, ayrımcılık yerine bütünlük, kin, haset,

düşmanlık yerine hoşgörü, softalık ve yobazlık yerine gerçek

inanç…tavsiyesinde bulunan, olumlu kavramları tercih ederek

bunları davranışa dönüştürmenin olgun insan olmanın gereği

sayan Yunus Emre, insan cevherinin özünü yakalamış, bir ulu

gönül insanıdır. Onun çağrısı, sözündeki sevgi ve yüksek insanı

değerler 21.yüzyılın buhranındaki insanlığa da müjdeler

sunmaktadır.

3 Mehmet Kaplan, Yunus Emre-Makalelerden Seçmeler, s.199

4 Mustafa Özçelik, Bizim Yunus, s.11

Ahmet Urfalı şiir

Her vadide sözün çağlar gönüllerde mukimdir hâlin

Ehline malum olsun nehirlerin deniz olduğu anın şöleni

Sen Tapduk’un kapısında pişirirken miskinliğini

Girip doğan donuna şikare geldin elhamdülillah

Ben göçmen duyguların ardında yeldirdim bedenimi

Kaçkınlığımı sağılt ummanında damla olayım haydi

Dilsiz çilelerde sınanmışlığıma delil olsun karayelin ıslığı

Çoğalt yetim sevgimin lisanını kuşlarla dost olayım

Dağlar çiçeğini donansın ırmaklar beste yapsın akışından

Bilinsin ‘’ Hâk cihana doludur o senden ayrı olmaz’’

Aşk Gelicek Cümle Eksikler Biter

N'olur ise ko ki olsun n'olusar

Tek gönül Mevlayı bulsun n'olusar

Aşk denizi gene taşmış kan akar

Aşık-ı biçare dalsın n'olusar

Bu denize düşen ölür dediler

Ölür ise ko ki ölsün n'olusar

Aşk gelicek cümle eksikler biter

Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar

Akıbet şol göze toprak dolusar

Bir gün öndün, ko ki dolsun n'olusar

Dünyanın mansıplariyle izzetin

Yunus kodu alan alsın n'olusar

Yunus Emre

Yunus Emre hakkında..

Yunus, karşılık beklemeden, almadan veren, kendinde olanı, karşısındakine yüce bir gönül zenginliği içinde sunan, yılın her gününde,

günün her saatinde, eserinde bir başka güzellik, bir başka iyilikle karşılaşılan büyük bir dosttur. Onun şiirleri bitip tükenmeyen

bir sevgi pınarı gibi, aynı zamanda bir ahlak ve edep, bir öğretim ve eğitim kaynağıdır. Yunus, Türk edebiyatının unutulmaz

atası, Türk şiirinin büyük ustası, bugün yurdun on beş köşesinin paylaşamadığı, paylaşmaya kıyamadığı Yunus, Türk dilinin temeli,

Türk kültürünün dayancı ve güvencesi koca Yunus, kısaca ‘’Bizim Yunus’’ bir ahlâkçı ve bir büyük eğiticidir. Müjgan Cumbur

29


Şehir merkezinde büyük bir değere sahip olan Baksan Sanayi Sitesi Tepebaşı

1969 Yılında kurulduktan

sonra Eskişehir ekonomisine

çok büyük

hizmetler veren Baksan

Sanayi Sitesi, aradan

geçen yıllar içerisinde

kent merkezinde kalmaya

başlayınca çöküntü alanı

halini almaya başladı. Bu

görüntüye duyarsız kalamayan

Tepebaşı Belediye

Başkanı Ahmet Ataç, Baksan’ın

yenilenmesi için

ekibi ile birlikte harekete

geçti. Uzun süren inceleme

ve çalışmaların ardından,

Baksan’ın

yerinde dönüşümüne

dair bir plan ortaya çıkarıldı.

Baksan Sanayi Sitesi

Esnafı da belediye tarafından

oluşturulan plan

için onay verdi. Yakın zamanda

şekillenmeye başlayacak

olan Baksan, bu

sayede adeta yeniden

küllerinden doğacak. Yapılacak

olan yenileme ise,

belediye-halk işbirliği ve

karşılıklı güvenin bir

eseri olarakta büyük bir

örnek teşkil edecek.

30

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, Baksan

Sanayi Sitesi hak sahipleri ile bir araya geldi. Başkan

Ataç, “Baksan’da yeni bir ticari merkez yaratılması,

kentimiz için olumlu olacaktır” dedi.

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, Baksan

Sanayi Sitesi hak sahipleri ile bir araya geldi.

Toplantıda Başkan Ataç, 1969 yılında kurulan Baksan’ın,

o tarihte kentin dışında bir yerde bulunduğunu,

günümüzde ise kentin ortasında kalarak

çevresinde konut ve ticaret alanlarının yanı sıra

otel ve alışveriş merkezlerinin de gelişmiş olmasına

rağmen sanayi sitesinin işlevini yitirdiğini ve

bir çöküntü alana dönüştüğünü kaydetti.

BAKSAN YENİ BİR TİCARİ MERKEZ OLMALI

Baksan’ın, Tepebaşı bölgesi için yeni bir ticari merkez

olmasının kentin yararına olacağını belirten

Başkan Ataç, “1969 yılında kurulan Baksan Küçük

Sanayi Sitesi Kooperatifi için o dönemde kentin dışında

yer seçimi yapılmış, 1978-1980 yıllarında inşaatları

gerçekleşmiş, 1986 yılı 1/5000 ölçekli

nazım imar planında küçük sanayi alanı olarak planlanmıştır.

Toplam alan büyüklüğü 66 hektar olan Baksan,

mevcut imar planlarında ‘Küçük Sanayi Alanı’

olarak planlıdır. Ancak günümüzde kentin genel yapısına

bakıldığında artık şehir merkezinin ortasında

kalan Baksan’ın çevresinde konut ve ticaret alanlarının

yanı sıra otel ve alışveriş merkezleri

de yer almış durumda.

Buna rağmen bu alan, küçük sanayi

alanı olarak kalması ile işlevini

de zamanla yitirdiğinden

gelişememiş ve bir çöküntü

alanı haline dönüşmüştür. Kent

bütününe baktığımızda ise ticaret

bugünkü haliyle merkeze sıkışmış

durumda ve bu

durumdan kurtulmak için yeni

ticari alanlar arayışı ortaya çıkıyor.

Baksan bölgesine de

bakıldığında gerek yol genişliği

ve otopark imkânları gerekse konumsal özellikleri ve

ulaşım kolaylığı dikkate alındığında Tepebaşı Bölgesi

için özellikle yeni bir ticari merkez yaratılması kent için

olumlu olacağı görüşündeyiz” dedi.

BAKSAN KÜLLERİNDEN DOĞACAK

Başkan Ataç konuşmasının devamında Baksan’ı yeni bir

ticaret merkezi olarak hayata geçirmeyi hedeflediklerini

ve parsel sahiplerinin haklarının iyileştirilerek korunacağını

belirterek, “Orada küllerinden yeni bir Baksan çıkacak.

Bunu da belediyemizin sizlere sunacağı planlar

eşliğinde sizler yapacaksınız ve biz de sizlere yardımcı

olacağız.” sözlerini kullandı.

BASINA DA TANITIM YAPILDI

Hak sahipleri ile yapılan buluşmanın ardından, önemli

proje Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç tarafından

basın mensuplarına da tanıtıldı. Tepebaşı Belediye

Başkanı Dt. Ahmet Ataç, kentteki basın mensupları ile

bir araya gelerek, Baksan Sanayi Sitesi için hazırlanan

yenileme projesi hakkında detaylı bilgiler verdi.

“BURADAKİ RANTI HAK SAHİPLERİ

ALSIN İSTİYORUZ”

Tepebaşı Belediye Meclis Salonu’nda, koronavirüs önlemleri

eşliğinde düzenlenen toplantıda Başkan Ataç,

Baksan’ın kent için kanayan bir yara haline geldiğini belirtti.

Başkan Ataç, “Baksan bizim bölgemizde kanayan

bir yara. Çünkü şu anda en değerli alanlardan biri konu-


Belediyesi’nin yeniden planlamasıyla yepyeni bir çehreye kavuşuyor

munda. Söz konusu alan 66 hektarlık ve yaklaşık

bin 300 civarında işyeri var. Bizim dileğimiz,

yerinde dönüşüm yani yenileme. Herkes

yerinde kalsın, kendi dükkanının yerine sahip

olsun ve oranın rantını, hak sahipleri alsın istiyoruz.

Zaten yaptığımız tüm imar çalışmalarında

kimsenin hakkını incitmeden bugünlere

kadar geldik. Bu da İmar ve Şehircilik Müdürlüğümüzün

ne kadar adaletli çalıştığını gösteriyor”

diye konuştu.

“KADININ AYAK BASACAĞI BİR

PROJEYİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ”

Baksan bölgesinin ticari cazibe merkezi haline

geleceğini ifade eden Başkan Ataç, “Baksan’da

çalışan insanlarımız var, o istihdamın da kaybolmasını

istemiyoruz. Artacak ticaret ile istihdamın

artmasını istiyoruz. Açık AVM sistemi

de denilen sokaklarda yapılan alışveriş yöntemi

ön plana çıkabilir diye düşünüyoruz. Ayrıca

‘kadının ayak basacağı’ bir projeyi hayata

geçirmeyi istiyoruz. Çünkü kadınlarımızın girdiği

yerde, gerçekten iyi şeyler oluyor. Yemeiçme

olsun, ‘Sanat Sokağı’ olsun, bilişime

yönelik güzel projeler olsun istiyoruz. Çevreyi

kirleten iş kolları olmasın istiyoruz” dedi.

“BÜYÜKŞEHİR BELEDİYEMİZ İLE

KOORDİNELİ ÇALIŞIYORUZ”

Baksan’ın yenileme projesi konusunda Eskişehir

Büyükşehir Belediyesi ile koordineli bir çalışma

yürütüldüğünü de belirten Başkan Ataç,

“Büyükşehir Belediyemiz ile koordineli çalışıyoruz.

Yılmaz Hoca da bu projeyi destekliyor.

Kendisine tanıttık, son derece memnun oldu,

‘Güzel proje olmuş’ dedi. İki belediyemizin koordineli

çalışması ile bu işi mutlu olarak sonlandıracağımıza

inanıyorum. Hatta bütçeleri

uygun olursa, bu sene için altyapıya girmelerini

isteyeceğiz. Zaten proje o kadar güzel ki…

Çok ciddi yeşil alanlar, geniş caddeleri, otoparkları

var. Yeni otoparklar da katacağız. Mesela

yollara, parsel yapısına ve yeşil alanlara

dokunmayacağız. Olduğu gibi kalacak ve iyileştireceğiz”

dedi.

309 METREKAREDEN, 763

METREKAREYE

Söz konusu proje ile parsel sahiplerinin haklarının,

iyileştirilerek korunacağını vurgulayan

Başkan Ataç, “Bir kişinin dükkanı bir kat ve

309 metrekare. Şimdi yeni yapılacak çalışma

ile kat sayısı ikiye çıkacak. İki katı, bodrum

katı, çatı arası ile birlikte dükkan alanı

309’dan 763 metrekareye çıkacak. Bundan belediyenin

herhangi bir talebi yok, tamamen

hak sahiplerinin mülkiyeti olacak. Bu imar

artış hakları ile projenin hızlıca ilerlemesini

amaçlıyoruz. Projenin de karşılıklı anlayış ile

bir an önce tamamlanmasını ve çalışmanın

başlamasını istiyoruz. Projenin görselleri burada,

bu halini gören kim bu projeye, ‘hayır’

diyebilir ki?” diye konuştu.

“TEPEBAŞI BELEDİYESİ KİMSENİN

HAKKINI YEMEZ”

Tepebaşı Belediyesi’nin, Türkiye’nin en güvenilir

belediyelerinden biri olduğunun altını

çizen Başkan Ataç, “Tepebaşı Belediyesi kimsenin

hakkını yemez. Tepebaşı Belediyesi

bugün, Türkiye’nin en

güvenilir belediyelerindendir.

Şu zorlu pandemi

döneminde bile

bir kreş ve yaşlı bakım

merkezi ortaya çıkartıyoruz.

İnsanların bizlere

olan güveni ile

ortaya çıkan çalışmalar

bunlar ve biz de hayata

geçireceğiz. Bu dönemde

böyle bir şey

çok da kolay değil. Bu

sebeple Baksan’da da

bizim bir anlaşmazlığa düşeceğimizi zannetmiyorum.

En kısa zamanda bunu sonuçlandırarak

meclisimize sokmak istiyoruz” şeklinde konuştu.

BAŞKAN ATAÇ ÇAĞRIDA BULUNDU

Başkan Ataç konuşmasında ayrıca Baksan

Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi’ne de bir

çağrıda bulundu ve “Bizim kooperatif ile hiçbir

sorunumuz yok. Kendilerini davet ettik, gelirler

ise projeye bir bütün olarak bakabiliriz.

Bizim kendileri ile hiçbir derdimiz yok. Onların

da bu proje içinde olmasını çok istiyoruz. Buradan

kendilerine çağrı yapıyorum: Bugüne

kadar olduğu gibi çeşitli nedenlerle süreci

uzatmayalım, bir an önce çözüme ulaştıralım.

Ayrıca oradaki kiracı ve hak sahiplerini de

davet edeceğiz, toplantılarımızda birlikte olacağız.

Bu çalışma paylaşımcı bir görüş ile gerçekleşsin,

kimsenin aklında bir soru işareti

kalmasın istiyoruz. Bizim tek düşüncemiz kimsenin

mağdur olmaması ve yerlerinin kıymet

kazanması” dedi.

Toplantıda ayrıca Tepebaşı Belediyesi şehir

plancıları, görseller eşliğinde bir sunum gerçekleştirirken,

Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcıları

da proje hakkında detaylar paylaştı.

31


BAŞKA BİR DÜNYA

STAVANGER

VE FİYORDLARI

Stavanger Limanı’nda

balık lokantaları

32

Gezi

ZEKİ

PEKGENÇ

Kaptanımız, deniz otobüsünü muhteşem

şelalenin altına kadar yanaştırdı.

Şelalenin suyu, sert ve dimdik kayalardan

aşağıya 400 metre yükseklikten

dökülüyor. Tepelerdeki saf doğanın içinden,

tertemiz buzullardan gelen suyu, ön taraftaki

Denizden 604 metre

yüksekteki Kürsü Kayası’nın

Lyse Fiyordu’ndan

görünümü.

güverteden özel kovalara dolduran hostesler

bizlere ikram etti. Buz gibi nefis billur sudan

içtik. Bu şelalenin adı Hengianefossen, burası

Lyse Fiyordu’nun ikinci önemli yeri. Eşsiz

görünümlü bu şelale, fiyordun ortalarında ve

kuzey yamacında. Bu etkileyici manzarayı

görmek sadece fiyordun içinde yol alan bir

tekneden mümkün. Kendi şarkılarını

söyleyen şelalenin bu görsel şovuna kaptan

da klasik müzik dinletisi ile eşlik etti.

Yaşanabilecek, unutulmaz bir deneyim,

müthiş bir fiyord anısı olarak belleklerimize

yerleşti.

Stavanger limanından düzenli olarak kalkan

“Fjord Cruise” deniz otobüsleri ile fiyord gezisi

yapıyoruz. Nefes kesici manzaraları da görebilmek

ve fotoğraflayabilmek için bu şehirde

üretilen deniz otobüslerinin üst güvertesi açık.

İlginç coğrafi yapı dolayısıyla çok değişik manzaralara

şahit olduk. Önce son derecede geniş

Hogs fiyortunda yol aldık. Bu fiyord 1.500

metre genişliğinde ve 170 metre derinliğe

sahip. Güney tarafında yemyeşil bir ada ve

harika manzaralar var. Denize kadar inen çam

ormanlarının arasında, birbirlerinden uzakta

inşa edilmiş güzel görünümlü evler, bir koyda

iskelelere bağlanmış yatlar ve motorlar dikkatimizi

çekiyor. Geldiğimiz Ağustos ayında

burası sanki Ege kıyılarımızdaki bir körfez gibi

duruyor. Kaptan, adanın kayalık bir burnuna

yanaştı; sevimli bir fok balığı bize merhaba

diyor.

Lyse fiyordu Stavanger’in 25 kilometre

doğusunda. Hogs Fiyordu’ndan girişinde

büyük bir karayolu köprüsü var. Altından

geçtiğimiz ve fiyordun tek kara geçişi olan Lysefiyord

Köprüsü’nün üzerindeki yol iki

taraftan da hemen tünellere giriyor. Çünkü buradaki

dik kayalıkların yüksekliği bin metreyi

buluyor. Bu noktadan itibaren 42 kilometre

uzunluğundaki dar ve derin Lyse Fiyordu’na

girmiş oluyoruz. Bazı koylar cennet yeşili, oysa

ki yamaçların en üstünde kar ve buzullar var.

Dik yamaçlara vuran güneşin ışıkları bazalt

kayalardan yansıyor ve yamaçlar ilginç bir


şekilde adeta dev beyaz duvarlara dönüşüyor.

Fiyordun ortalarında bir yerinde, şelaleden 2,5

kilometre önce bu fiyordun en önemli ve en

meşhur yeri; “Kürsü Kayası” var. Deniz seviyesinden

604 metre yükseklikteki bu dev

kaya kütlesi bir doğa harikası. Kürsü kayasını

aşağıdan izliyoruz. Sanki kesilerek küp şekli

verilmiş uçurumun tepesi 25x25 metre

boyutlarında ve neredeyse dümdüz. Deniz seviyesinden

bakıldığında, fiyordun 604 metre

yükseğinde dikey olarak yükseliyor. Denizin

bu noktada derinliği 400 metre civarındaymış!

Tekneden görünümü inanılmazdı. Üstten

bakışın da harika olacağı kuşkusuz. Adeta

havada duruyormuş gibi görünen bu ilginç

kaya parçası, orijinal adıyla; “Preikestolen”

buzul çağında buzulların kenarlarının uçuruma

ulaşması sonucunda ve buzul sularının

köşeli blokları kırmasıyla meydana gelmiş.

Kare şeklindeki bu dev kaya parçasının uçurumla

birleştiği yerde çatlaklar oluşmuş. Bu

çatlaklar dolayısıyla ileride bu dev plato fiyorda

düşecekmiş. Üzerinde yürümek biraz cesaret

istiyor.

Bu kayaya çıkmak ve adrenalin ihtiyacını gidermek

isteyenler için önce helikopterle sonra

da yaklaşık dört kilometrelik zorlu bir

yürüyüşle yapılan özel turlar düzenleniyor. Bu

şekilde Kürsü Kayası’na gelen bazı ziyaretçilerden

tepeden aşağıya doğru 30 derecelik açıyla

eğilerek cesaretini ispat edenler de varmış.

Kuvvetli karşı rüzgar aşağıya düşmeyi

önlüyormuş.

Stavanger, Norveç’in büyük

bir endüstri şehri. Hem

petrol merkezi hem de

özellikle deniz otobüslerinin

üretildiği büyük bir

gemi inşa merkezi.

Norveç’in 4. büyük kenti ve

nüfusu 130.000. Ne var ki

hiç de bir sanayi kenti gibi

durmuyor. Turistik şirin bir

yer, sanayii adeta görünmez

yapmışlar. Ne hava

kirliliği, ne de bir başka

kirlilikten eser yok!

Çarşıdaki balıkçılarda dev

okyanus balıkları ve meşhur somonlar

satılıyor. Doğal olarak limanda da bir dizi balık

restoranı var. Bir tanesinde Norveç somonunu

memleketinde yeme keyfini çıkardık. Bu arada

masamızdan limandaki bir Viking kürek

çekme yarışına da tanık olduk. Limana yakın

bir yerde eski bir konserve fabrikası var. Eskiden

dünyanın her köşesine sardalya konservesi

üreten bu fabrika şimdi “Konserve

Müzesi”ne dönüştürülmüş. Müzede; balığın

yakalanmasından başlayarak ihracatına kadar

geçen evreler gösteriliyor. Kullanılan

makineler ve diğer objeler, çok farklı şekillerde;

renk renk ve değişik dillerde sardalya konservesi

kutuları sergileniyor. Stavanger eskiden

sardalyanın kuzey denizlerinde avlanan

akrabası ringa balıklarının başkenti kabul

ediliyormuş. O dönemde şehirde, bu konserve

fabrikası gibi 70 adet konserve fabrikası

varmış.

1960’lı yıllarda bulunan petrol, şehrin ve

Norveç’in ekonomisinin hızlı bir şekilde ve

önemli oranda değişmesini ve gelişmesini

sağlamış. Artık şehir, Norveç’in Petrol Başkenti

olarak anılıyor. Norveç’i refah ülkesi haline getiren

petrol! Deniz altından çıkarttıkları

petrolün %80’ini satıyorlarmış. Şehir

merkezinde, denizin kıyısında bulunan

Petrol Müzesi’ni gezdik. Denizden

bakıldığında bir petrol platformuna benzeyen

müzenin içi çok etkileyici

tarzda düzenlenmiş. Deniz

altından petrol çıkartılması ile ilgili

nesneler, fotoğraflar, filmler sergileniyor.

Deniz altına inilen bazı araçların orijinallerini

gördük.

Okyanus dibinden ne denli zor şartlarda petrol

elde ettiklerini ziyaretçilere çok ilginç bir

şekilde anlatıyorlar. Sanal olarak Okyanus’un

derinliklerine aletlerle indik ve okyanusun

dibinden petrol çıkaran işçilerin çalışmalarını

izledik. Müzenin bu çok etkileyici gösterisinde

şunu vurguluyorlar; “Gördüğünüz gibi ne zor

şartlar altında petrol üretiyoruz. Lütfen gereksiz

yere tüketmeyin!”

Limanın yakınında Batı Avrupa’nın en iyi

korunmuş ahşap evlerinin bulunduğu 17. ve 18.

yüzyıllarda denizciler tarafından kurulmuş bir

bölge var. Burası; “Gamle Stavanger” yani eski

şehir. Tamamı o dönemden beri beyaza

boyanmış 173 ahşap ev harika bir görünüm

oluşturuyor. Birbirinden güzel ve halen

kullanılan evlerin bahçeleri, bu soğuk

iklime inat renk renk çiçeklerle ve

meyve ağaçları ile süslü. Dar

sokakları arnavut kaldırımlı bu

semt UNESCO Dünya Mirası

Listesi’ne alınmış. Norveç;

harika doğa yapısı,

fiyordları ve tertemiz,

düzenli şehirleri ile

gerçekten

bambaşka bir

dünya.

Buzul suları

400 metre

yükseklikten

dökülüyor.

Kürsü Kayası ve Lyse

Fiyordu

33


İstikbal derginin bu ayki konuğu Hentbol 1. Lig temsilcimiz Eskişehir Ormanspor Kulübü Başkanı

Recep Temel. Aynı zamanda Orman Bölge Müdürü de olan Temel sorularımızı içtenlikle cevapladı.

BU RUHU KAYBETMEYECEĞİZ

Ormanspor Kulübü

Başkanı Sayın Recep

Temel “Spor branşlarını

araştırırken, Eskişehir'deki

hentbol

kültüründen bahsedildi. Gençlere

siz sahip çıkın dediler. Eskişehir'de

ki hentbol sevgisinin

federasyonun kurulduğu zamandan

bu yana bir mazisi varmış.

Bir anda olur dedik ve kendimizi

hentbolun içinde bulduk”

-Sayın Başkan; Bize Ormanspor Kulübünün

kuruluş öyküsünü anlatır mısınız?

“Orman teşkilatımız 181 yıllık geçmişi

olan ülkemizin en ücra yerlerinde örgütlenmiş

köklü bir kurumumuz. Bizim paydaşlarımızın

içinde orman köylerinde

yaşayan vatandaşlarımız var. Bunlar toplumun

en dezavantajlı kesimini oluşturuyor.

Biz derneği ilk kurarken hep

aklımızda bu kesim için sosyal bir şeyler

yapabilmek vardı. Köy çocuklarını nasıl

mutlu edebiliriz diye düşündük. Yardımlaşma,

çevre ve doğa içerikli bir dernek

kuracaktık. Sonradan sporu da ekledik.

Bisiklet, doğa yürüyüşleri belki okçuluk

gibi doğa ile iç içe olan faaliyetleri içeren

bir dernek kurduk. İçinde bulunduğumuz

şu günlerde derneğimizin 1. yılına denk

geliyor. Mensubu bulunduğumuz Orman

Genel Müdürlüğümüzün basketbol, voleybol

ve kayak takımları var.”

34

“İlk başladığımızda ilk

üçe girip süper lige

çıkma hedefi koymuştuk.

Şimdi bunu

yapabileceğimize daha

çok inanıyoruz. Daha ilk sezonumuzda

hentbol camiasında

adımızdan söz ettirdik. Sadece

top oynamıyoruz. Yaklaşık 25

kişinin hayatına direk etki ediyoruz.

Büyük bir aile olduk”

-Peki; nasıl oldu da bir anda kendinizi

hentbolun içinde buldunuz?

“Şöyle oldu; biz derneği kurup amatör

spor branşlarını araştırırken, dostlar vasıtasıyla

arkadaşlar geldi. Eskişehir'deki

hentbol kültüründen ve yeni dağılan Selka

takımından bahsettiler. Bu gençlere siz

sahip çıkın dediler. Eskişehir'de ki hentbol

sevgisinin federasyonun kurulduğu zamandan

bu yana bir mazisi varmış. Zaman

zaman çok başarılara imza atılmış ama şu

Maalesef ülkemizde

futbol dışındaki

branşlarda çok para

kazanmak mümkün

değil. Amatörlük ruhu burada

devreye giriyor. Bu ruhu kaybetmeyeceğiz.

Gelir getirici projeler

düşünüyoruz. Alt yapı ve

spor okulları açabilirsek düzenli

bir gelirimiz olacaktır.”

Başkan Recep Temel

Ormanspor’un nasıl

kurulduğunu da anlattı

anda bir dağılma süreci yaşanıyormuş. Bir

anda olur dedik ve kendimizi hentbolun

içinde bulduk. 10-11 oyuncu zaten hazırdı,

birlikte hareket ediyorlardı. Çok ta

isabetli bir karar ile Mehmet Fatih Işık Hocamızı

bulduk. Diğer teknik ekip ile birlikte

bismillah deyip başladık.”


Temel maçların yanısıra antrenmanları

da sektirmeyerek

oyunculara moral veriyor.

-Kendi geçmişinizde spor ile uğraşmışlığınız

var mı?

“Herkes kadar diyelim. Okullarda oynadığımız

kadar. Ama Samsun Bafra Lisesi’ndeyken

bir hentbol takımımız

vardı ve bende oynuyordum.”

-Müthiş bir performans ile ligin ilk

yarısını lider bitirdiniz. Bundan

sonra ki hedefiniz nedir?

“Evet, adeta hentbol 1. ligine damgamızı

vurduk. 14 karşılaşma oynadık.

1 yenilgi, 2 beraberlik ile ligin ilk yarısını

lider bitirdik. İlk başladığımızda

ilk üçe girip süper lige çıkma hedefi

koymuştuk. Şimdi bunu yapabileceğimize

daha çok inanıyoruz. Daha ilk

sezonumuzda hentbol camiasında

adımızdan söz ettirdik. Emeği geçen

arkadaşlarımı kutluyorum.”

-Bütün maçlara gittiniz mi?

“Eskişehir'de oynanan bütün karşılaşmalara

katıldım. Üç de deplasmana

gittim. Tabi devlet memuruyuz,

bir kurumunda üst yöneticisiyim,

başka sorumluluklarım da var. İnşallah

pandemi de biter ise daha çok deplasmana

gitmeye çalışacağım.”

-Kulüp yönetmenin zorluklarından, işin

ekonomik boyutundan biraz bahsetseniz?

“İşin can alıcı noktası burada…

Önce şunu belirteyim, kurumlar olmasa

amatör spor kulüplerinin yaşama şansı

çok azalır. Sonunda geliyor herşey ekonomiye

dayanıyor. Şu an yöneticilerimiz,

teknik kadromuz, sporcularımız

gönüllülük esasına göre çalışıyor. Bu

büyük bir özveri örneği sergiliyorlar.

Orman Genel Müdürlüğümüzden biraz

destek alıyoruz. Bağışlar gelmeye başladı.

Gençlik Spor İl Müdürlüğümüzün

katkısı var. Spor Toto ve İddia gelirlerimiz

gelecek. Henüz reklam gelirimiz

yok. Bu bütçe ile deplasman giderlerini

karşılayıp birazda oyuncularımıza harçlık

verebildik mi kendimizi mutlu hissediyoruz.

Gelir getirici projeler düşünüyoruz.

Başkan ve teknik kadro inançlı

Alt yapı ve spor okulları açabilirsek düzenli

bir gelirimiz olacaktır.”

-Kulüp içinde birlik beraberlik ruhu

nasıl?

“Oldukça yüksek. Sadece top oynamıyoruz.

Yaklaşık 25 kişinin hayatına direk

etki ediyoruz. Büyük bir aile olduk.

Bekar oyuncularımız var, bazıları birlikte

kalıyor. Onların her şeyi ile yöneticilerimiz

ilgileniyor. Önce iyi insan

olacağız, sonra iyi sporcu olacağız. Maalesef

ülkemizde futbol dışındaki branşlarda

çok para kazanmak mümkün değil.

Amatörlük ruhu burada devreye giriyor.

Bu ruhu kaybetmeyeceğiz.”

-Basının ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Eskişehir'de çok köklü ve etkili bir

yerel basın var. Şimdi ona bir de dijital

basın ve sosyal medya da eklendi. Etkileşim

müthiş güzel, bize değer verildiğini

hissediyoruz. Maç öncesi, maç

sonrası her hafta birkaç kez haber

oluyoruz. Kurulduğumuzdan beri yazılı

basında 60 ayrı konuda 365 adet

haberimiz çıkmış. Teveccüh gösterenlere

teşekkür ediyorum. Pandeminin

bitip seyircili ve çok daha

coşkulu maçların oynanacağı günleri

iple çekiyoruz.”

-Son olarak Hentbol dışındaki

branşlarda neler yapacaksınız?

“Yukarıda anlattığımız gibi hentbol

takımını kucağımızda bulduk, çokta

iyi oldu. Başarıyla götürüyoruz.

Kulüp-Aile-Okul üçgenini kurabilirsek,

futbol, basketbol, okçuluk,

yüzme, bisiklet okulları açacağız

sonrada bunların takımlarını kuracağız.

Doğa aktiviteleri düzenleyeceğiz.”

-Eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun?

“Evet milli takımın Eskişehir'e geldiği

günlerde Fas ile ilk uluslararası deneyimimizi

yaşadık. Biz onlara, onlar bire

çok sıcak davrandı. Birlikte 2 hazırlık

maçı yaptık. Kardeş takım olduk. Bizi

Fas'a davet ettiler. Uluslararası karşılaşmalarda

kendilerine başarılar diliyorum.

Temizlik, Maske, Mesafe kuralını unutmadan

herkese sağlıklı günler ve şehrimiz

adına mücadele tüm takımlarımıza

ve sporcularımıza başarılar diliyorum.”

Ormanspor kulübü başkanı Recep Temel takım olarak

yakaladıkları bu ruhu kaybetmeyeceklerini belirtti.

35


“ESKİŞEHİR’E ŞAMPİYONLUK

>>

İstikbal Dergi’nin bu ay ki konuğu

Kadınlar Voleybol 2.Lig

2.Grubu’nun kayıpsız lideri Sivrihisarspor’un

baş antrenörü Bilal Pakoğlu…

Genç ve başarılı antrenör

başarı hikayesini anlatırken, final

grupları için artık geri sayıma geçti…

>>

Eskişehir’in Sultanlar

Ligi’nde

bir takımı olmasını

gerektiğini ifade

eden Pakoğlu “Bu

şehir sonuna kadar

Sultanlar Ligi’ni

hak ediyor. İlçede

büyük heyecan ve

ilgi var. Grupta çok

başarılı olduk.

Şimdi hedefimiz

şampiyonluk…”

dedi.

>>

“Bu dikenli zor yolda

sporcularımız yaşadığı

fiziksel ve mental yorgunluğa

rağmen ayaklarını değil

başarıyı düşündüler” diyen

Pakoğlu “Bundan sonra daha

hırslı bir şekilde devam edeceğiz.

Çünkü bu Eskişehir

voleybolu için önemli bir

projedir. Daha da önemlisi

yıllardır eksik olan bir parçayı

yerine getirme mücadelesidir”

ifadelerini kullandı.

>>

Sivrihisar Belediye Başkanı

Hamid Yüzügüllü’ye

de teşekkür eden antrenör

Bilal Pakoğlu “Eskişehir’den

bir yiğit belediye başkanı bu

yükü omuzladı. 20 bin kişilik

nüfusu ile koca şehrin adını

şanını kaldırdı. Bundan sonra

bütün mücadelemiz Belediye

Başkanımız Hamid Yüzügüllü’nün

dimdik duruşunu

onurlandırmak onu şampiyonlukla

gururlandırmak için

olacaktır” şeklinde konuştu…

36

Sivrihisarspor

antrenörü Bilal

Pakoğlu finalleri

bekliyor.

Zafer

inananlarındır.

“Sivrihisarspor Voleybol takımı

bir hayalin gerçek olma hikayesidir”

Bu sezon elde ettiği başarılı sonuçlar

ile taraflı tarafsız herkesin dikkatini çeken,

pandemi sürecinde Eskişehir sporunun

medarı iftiharı olan Sivrihisarspor’un başarılı

antrenörü Bilal Pakoğlu İstikbal dergiye

konuştu.

Kulübün voleybol branşında faaliyete

geçmesinde önemlisi isimlerin başrol oynadığının

altını çizen Pakoğlu şunları söyledi:

“Eskişehir’de çok kişi bilmez… Gençlik

ve Spor İl Müdürümüz Ali Osman Tatlısu

başarılı kariyeri zaferlerle dolu bir voleybol

antrenörüdür. Aynı zamanda Eskişehir’e

geldiğinde bizimde hayalini

kurduğumuz Sultanlar liginde bir voleybol

takımı olması için fitili ateşleyen isimdir.

Sivrihisar Belediye başkanımız Hamid Yüzügüllü

ile görüşmeleri başkanımızın da

sağlam bir şekilde desteğini alması ile başlayan

bir hikayedir bu...”

“İnanmış ve spor sevdalısı bir yönetimimiz

var”

Sivrihisarspor kulübü başkanı Ahmet

Alper Akdemir ve inanmış spor sevdalısı

insanların bir araya gelerek oluşturduğu

yönetimimizin ayakta tuttuğu ilçenin de

sahiplendiği kulüp olarak bu misyonu üstlendi.

Sağ olsunlar bizlere de güvenip takımı

emanet ettiler. Bu süreçte her

ayrıntıyı her oyuncuyu ince eleyip, en iyisini

ve uyumlu olarak çalışacağına inandığımız

kızlarımızı takıma kazandırdık.

Başından itibaren azimle disiplinle özveri


YAŞATMAYA ANT İÇTİK”

ile çalıştık. Bugün kayıpsız şekilde

Pla-Off’a yol almanın mutluluğunu

yaşıyoruz. Ama asıl hedefimiz

olan final grubunda işlerin daha

zorlu geçeceğini biliyoruz. Buna

da hazırlıklıyız. Oyuncu grubuma

sonuna kadar güveniyorum”

“Başarıda benim her daim

yanımda olan gizli kahramanlar

var”

Bize inanan herkesin göğsünü

kabartmak, ilçemizin adını duyurmak

için akıttığımız terlerin daha

fazlasını akıtmaya ve hayal ettiğimiz

o zaferi yaşamaya ant içtik.

Allah nasip ederse bunu da başaracağımıza

sonuna kadar inanıyoruz.

Bu yolda bana göre takımın

motivasyonunda önemli aktörler

vardı. En ufak derdinden mutluluğuna

kadar çok büyük emeği olan

Sivrihisar Spor İlçe müdürümüz

Kamil Murat gizli kahramanımız

ve en büyük destekçilerimizdendir.

Ekip olmak takım olmak başarıyı

getirir. 6 aydır durmaksızın

çalışmak ve tek bir sakat oyuncumuzun

olmaması da başarımızda

önemli faktördür. Bu Fizyoterapistimiz

elimiz kolumuz Barış Gültekin

sayesindedir. Bu dikenli zor

yolda sporcularımız yaşadığı fiziksel

ve mental yorgunluğa rağmen

ayaklarını değil başarıyı düşündüler.

Bundan sonra daha hırslı bir

şekilde devam edecekler elbette.

“Başkanım Hamid Yüzügüllü’nün

duruşunu Şampiyonlukla

onurlandırmak

istiyoruz”

“Aslına bakıldığında Sivrihisarspor’un

bu platformda var olması

önemli bir projedir. Yıllardır

eksik olan bir

parçayı

yerine getirme

mücadele- sidir.

Eskişehir’den bir yiğit belediye

başkanı bu yükü omuzladı. 20

bin kişilik nüfusu ile koca şehrin

adını şanını kaldırdı. Bundan

sonra bütün mücadelemiz

Belediye Başkanımız Hamid

Yüzügüllü’nün dimdik duruşunu

onurlandırmak ve onu

şampiyonlukla gururlandırmak

için olacaktır. Eskişehir

sıradan bir şehir

değil. Kültürün medeniyetin

güvenin ve sporun

merkezi olan bir şehirdir.

Sultanlar Ligi bu şehre

çok yakışacaktır”

Pakoğlu gizli

kahramanları

unutmadı.

Bu sezon ki başarı

şampiyonluktan

çok

fazlası.

Sivrihisar Belediye

Başkanı

Hamid Yüzügüllü’ye

hediye

vermek

istiyorlar.

Kadın voleybolcular

tarih yazmak

istiyor.

37


ELLERİNİ KOLLARINI

SALLAYARAK ARTIK

GİDEMESİNLER

>>

Son iki sezondur transfer yapamayan Eskişehirspor mevcut

kadrodaki oyuncuları da elinde tutamıyor. 1.5 sezon

içinde Kırmızı Şimşeklerde 15 oyuncu ile yollar ayrıldı.

>> Bu

oyunculardan

bazıları elini

koluna sallaya sallaya

takımdan ayrılırken

alacakları için

de TFF ve FİFA’ya

kadar Es-Es’i şikayet

etti.

Metehan

Altunbaş

Cemali Sertel

>>

Cemali 500

bin Euro, Metehan

Altunbaş

250 Bin EURO,

Bilal Ceylan ise

3 milyon 300

bin TL kulübe

para kazandıran

isimler olarak

alkış aldı.

Bilal Ceylan

38


CEMALİ SERTEL

2000 doğumlu sol bek

oyuncusu 2015 yılında Eskişehirspor

altyapısına katılmıştı.

Hatay’ın Samandağ

ilçesinde doğan Cemali,

2019 yılının

ocak ayında Başakşehir’e

transfer

olmuştu. 500 bin

Euro bonservis

bedeli para kazandıran

20 yaşındaki

oyuncu

1,5 yıl daha Siyah

Kırmızılı formayı

kiralık olarak giydi

ve Başakşehir kadrosuna

katıldı.

Milinkoviç

METEHAN

ALTUNBAŞ

2003 yılında Eskişehir’de

doğan

Metehan 2021 yılının

ocak ayında

Avusturya’nın LASK

Linz takımına transfer

oldu. Metehan, Eskişehirspor altyapısına

9 yaşına katıldı. 2018 yılında

profesyonel olan 18 yaşındaki oyuncu 2020 yılının

ağustos ayında Avusturya’ya transfer olsa

da AB vatandaşı olmayan oyuncuların 18 yaşından

küçükken yurt dışına transfer olamaması

nedeniyle 2021 yılının ocak ayını beklemek zorunda

kaldı. Eskişehirspor yönetimi bu transferden

bilinen bonuslar hariç 250 bin Euro bonservis

bedeli aldı. Metehan şu an kiralık olarak LASK

Kamal Issah

Emre Güral

Linz takımının rezerv takımı olan Juniors

OÖ takımında oynuyor.

Jesse

BİLAL CEYLAN

2003 yılında Eskişehir’de

doğan Bilal Ceylan,

henüz 10 yaşında bile

değilken Eskişehirspor

alt yapısına

dahil oldu. 2019

yılının aralık

ayında Es-Es ile

profesyonel sözleşme

imzalayan

genç oyuncu devamında

öyle

bir performans

sergiledi ki, sadece

13 ay

sonra Beşiktaş’a

transfer oldu.

Eskişehirspor’a

3,3 milyon TL

para kazandıran

Bilal, Türk futbolunun

gelecek vaat

eden genç oyuncuları

arasında yer

alıyor.

JESSE SEKIDIKA

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor

kadrosuna dahil olan Jesse, 2020 yılının

Ocak ayında sözleşmesini tek taraflı

feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu

bir yıllık süreçte toplam 29 maça çıkan Nijeryalı

oyuncu toplam 14 gol kaydetti.

Bonservis bedeli olmadan Galatasaray’a

transfer olan 24 yaşındaki oyuncu, ayrılırken

Eskişehirspor’dan alacaklarını

silerek ayrıldı. Jesse

Sekidika 2020-2021 sezonunun

ikinci yarısını Konyaspor’da kiralık

olarak geçirecek.

KAMAL ISSAH

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor

kadrosuna dahil olan Kamal Issah,

2020 yılının Ocak ayında sözleşmesini tek

taraflı feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile

bu bir yıllık süreçte toplam 31 maça çıkan

Ganalı oyuncu sadece 1 gol kaydedebildi.

Günümüzde Akhisarspor forması

Hakan

Aslantaş

39


ile top koşturan 28 yaşındaki oyuncunun Eskişehirspor’dan bilinen

225 bin Euro alacağı bulunuyor.

MARKO MILINKOVIC

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor kadrosuna dahil

olan Milinkovic, 2020 yılının Ocak ayında sözleşmesini tek taraflı

feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu bir yıllık süreçte

toplam 27 maça çıkan Sırp oyuncu toplam 5 gol kaydetti. Günümüzde

Giresunspor forması ile top koşturan 32 yaşındaki

oyuncunun Eskişehirspor’dan bilinen 210 bin Euro

alacağı bulunuyor.

Mehmet

Feyzi

Yıldırım

Berkay

Dabanlı

EKREM KILIÇARSLAN

2012 yılından itibaren Eskişehirspor altyapısında

forma giyiyordu. 1997 doğumlu kaleci

ile yollar Ocak 2021’de ayrıldı. Ekrem, Süper

Lig ekiplerinden Hatayspor ile sözleşme imzaladı.

Çanakkale doğumlu file bekçisinin transferinden

kaynaklı Eskişehirspor 180 bin TL

para alabildi.

MEHMET FEYZİ

YILDIRIM

Çifteler doğumlu oyuncu

2009 yılında Eskişehirspor altyapısına

katılmıştı. 11 yıllık Eskişehirspor

kariyerinin

ardından 24 yaşındaki

oyuncu Süper Lig ekiplerinden

Kasımpaşa’ya transfer oldu.

Mayıs ayında Eskişehirspor ile sözleşmesi sona

eren oyuncu, kendisine yapılan tüm yeni sözleşme

tekliflerini reddetti ve bedelsiz olarak Kasımpaşa’ya

transfer oldu.

BERKAY DABANLI

2019 yılının ocak ayında transfer tahtası açılmış ve Berkay

Dabanlı resmi olarak Eskişehirspor forması giymeye

başlamıştı. 30 yaşındaki oyuncu tam 1 yıl sonra, takvimler

6 Ocak 2020’yi gösterdiğinde sözleşmesini tek taraflı

feshetti ve kulüpten ayrıldı. Avusturya’da

Rheindorf Altach forması giyen Berkay’ın Eskişehirspor’dan

bilinen 825 bin Euro alacağı bulunuyor.

İBRAHİM SİSSOKO

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor kadrosuna dahil

olan Sissoko, 2020 yılının Ocak ayında sözleşmesini tek taraflı

feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu bir yıllık süreçte toplam 30

maça çıkan Nijeryalı oyuncu toplam 5 gol kaydetti. Günümüzde Akhisarspor

forması ile top koşturan 29 yaşındaki oyuncunun Eskişehirspor’dan

bilinen 200 bin Euro alacağı bulunuyor.

Ekrem

Kılıçarslan

YİĞİT UTKU GÖK

2003 yılında Eskişehir’de doğan Yiğit Utku Gök 10 yaşında Eskişehirspor altyapısına

dahil olmuştu. 2019 yılının aralık ayında profesyonel olan genç oyuncu ile yollar 2021 yılının

ocak ayında ayrıldı. Turgutluspor’a yetiştirme bedeli karşılığında transfer olan 17

yaşındaki oyuncu ayrıca kulüpten ayrılırken, alacaklarını silerek ayrıldı. Yiğit Utku Eskişehirspor

A takımında sadece 8 dakika forma şansı bulabildi.

40


EMRE GÜRAL

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor kadrosuna dahil olan Emre Güral, 2020 yılının

ocak ayında sözleşmesini tek taraflı feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu bir yıllık süreçte

toplam 23 maça çıkan tecrübeli oyuncu toplam 12 gol kaydetti. Günümüzde Ankaragücü forması

ile top koşturan 31 yaşındaki oyuncunun Eskişehirspor’dan bilinen 310 bin Euro alacağı

bulunuyor.

HASAN ULAŞ UYGUR

1997 yılında Eskişehir’de doğdu. Eskişehirspor altyapısına 12 yaşında katıldı. 2017

yılında profesyonel olan Hasan Ulaş, profesyonel yapılmasına rağmen A takımda çok

fazla forma şansı bulamadı. Eskişehirspor’da sadece 13 maça çıkan orta saha oyuncusu

2020-2021 sezonunun ikinci yarısını 3.Lig 4.Grup takımlarından Silivrispor’da kiralık

olarak geçirecek.

HAKAN ASLANTAŞ

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor’a transfer olan Hakan Aslantaş, siyah kırmızılı

forma ile 20 maça çıktı. 2020 yılının ocak ayında kulüpten ayrılan tecrübeli futbolcu, Almanya

6.lig ekiplerinden Fellbach’a transfer olmuştu. 35 yaşındaki oyuncu 2020-2021 sezonunu

ise Sakaryaspor’da geçiriyor. Hakan Aslantaş’ın Eskişehirspor’dan bilinen 380 bin

TL alacağı bulunuyor.

FERHAT KİRAZ

2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor’a transfer olan Ferhat

Kiraz, siyah kırmızılı forma ile 20 maça çıktı. 2020 yılının ocak ayında

kulüpten ayrılan tecrübeli futbolcu 1928 Bucaspor’a transfer olmuştu.

36 yaşındaki oyuncu 2020-2021 sezonunu için herhangi

bir kulüple anlaşmadı. Fer-

hat Kiraz’ın futbolu

bıraktığı konuşuluyor.

Konya doğumlu

oyuncunun Eskişehirs- por’dan bilinen 400

bin TL alacağı bulunu-

yor.

Ferhat Kiraz

Hasan Ulaş

Uygur

Yiğit Utku Gök

Sissoko

41




Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!