İstikbal Dergi Şubat 2021 Sayısı
İstikbal Gazetesi aylık yayını olan İstikbal Dergi Şubat sayısı yayında
İstikbal Gazetesi aylık yayını olan İstikbal Dergi Şubat sayısı yayında
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ
DERGİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: ŞUBAT 2021
Kötü
karatterin
olmadığı film,
film değildir”
Büyükşehir
kentin doğasına
sahip çıktı
Halkçı
başkandan
esnafa
yardım eli
Baksan
küllerinden
doğuyor
Ellerini kollarını
sallayarak artık
gitmesinler
A Y L I K İ Ş , S İ Y A S E T , S P O R v e Y A Ş A M D E R G İ S İ
Para ile satılmaz
Her ay İstikbal Gazetesi
ile okurlara
ücretsiz olarak dağıtılır
Bir ay boyunca ellerden düşmeyen
İSTİKBAL DERGİ sayesinde
İŞYERİNİZ ve MARKANIZ SÜREKLİ
GÖRÜNÜR OLUP
GENİŞ KİTLELERE ULAŞSIN
REZERVASYON İÇİN İLETİŞİM : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06 e-mail : haber@istikbalgazetesi. com
t
EDiTöR
t10’da
Bir Zamanlar
Eskişehir ve Çibörek
Bu
sevginin
tarifi
yok 14’de
-Adam kullandığı aracı yol
üzerinde öyle bir yere koyuyor ki,
koca yolun trafiğe kapanıyor olması
umurunda bile değil…
-Adam kullandığı araçla kaldırımda
yürüyen insanların yanından
öylesine hızlı geçiyor ki,
kaldırım kenarında biriken suyu
sıçratarak, insanları tepeden tırnağa
ıslatması derdi bile değil.
-Adam kullandığı araçla yaya
geçidine öyle bir hızla geliyor ki,
geçitten karşıya geçmeye çalışan
yaya canını zor kurtarıyor. Bir de
üstüne üstlük okkalı bir küfür
yiyor.
Murat Taşkın
Daha yaşanabilir
kent olmak için
-Adam kullandığı aracını kaldırım
üzerine park edip gidiyor.
-Adam bisiklet ve motosikletini
yaya yolu üzerindeki en
yakın ağaca bağlayıp, yaptığı
gayet normalmiş gibi davranıyor.
-Adam tramvay yolunu kendine
ayrılmış yol gibi kullanıyor.
-Adam kullandığı araçla kırmızı
ışık nedir bilmiyor.
“Adam” diyoruz ama yukarıda
saydıklarımızı yapanların adamlık
ile alakası yok.
HHH
“Kadınlar
Boks
yapmayı
öğrenmeli”
t20’de
“Kötü karakterin olmadığı
film, film değildir”
t22’de
-Adam kullandığı aracı AVM
otoparkının kapısına yakın olsun
diye göz göre göre getirip, engelliler
için ayrılan yere bir güzel
koyuyor. Uyardığınızda neredeyse
“Ne olacak canım. Onlar
da biraz yürüyüversin” diyecek.
-Adam öküzlüğe öyle alışmış
ki, ışık yanar yanmaz önünde araç
olmasa dahi varmış gibi kornaya
basıyor uzun uzun.
-Adam sicim gibi yağmurun
yağdığı bir ortamda kavşağa öyle
bir geliyor ki, bırakın o yağmurda
karşıya geçmeye çalışan
çoluk çocuk ve kadınlara yol vermeyi,
neredeyse vatan haini ilan
edecek.
Bir şehirde olması gereken tek
şey insandır…
Kentte yaşayan insanlarda bulunması
gereken 3 önemli özellik,
yani Sevgi-Saygı-Hoşgörü olmalıdır.
Bu 3 önemli özellik, yaşam
kalitesini doğurur.
Yani…
Yaşanabilirlikten ziyade yaşam
kalitesinin olup olmadığıdır önemli
olan.
Yaşam kalitesinin olup olmadığının
en önemli göstergesi de, o
şehirde yaşayan mutlu insanların
sayısının çokluğudur.
Sonuç olarak:
Eskişehir yaşanabilir bir kenttir
ama yukarıda saydıklarımızı
yapmayanların sayısı ne kadar az
olursa, bu şehir daha da yaşanabilir
bir kent olur…
Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN
4
GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : ŞUBAT 2021
UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA
Sahibi : Burak TÜRKMEN
Gazete, Haber ve Reklam :
Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR
Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06
e-mail : haber@istikbalgazetesi. com
Baskı :
ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ
Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80
İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA
Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86
e-posta : onkamatbaa@gmail.com
Nüfus bir yılda 1.350 arttı
Eskişehirde
erkek sayısı
azaldı, kadın
sayısı arttı.
Kırsalda ise
nüfus geriledi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı 2020 yılı nüfus verilerine
göre Eskişehir’in bir önceki yıla göre nüfusu geçen yıl bin 350 arttı.
2019 yılında 887 bin 475 olan nüfus sayısı, 888 bin 823'e yükseldi.
Geçen yıl il genelinde 443 bin 635 olan erkek sayısı 443 bin 227'ye
inerken, 443 bin 840 olan kadın sayısı ise 445 bin 601'e yükseldi.
Bir önceki yıl 803 bin 941 olan kent nüfusu 806 bin 673'e, kırsal
nüfus ise 83 bin 534'den 82 bin 155'e geriledi.
Şehir merkezinde nüfu artarken, Eskişehir7in ilçe ve köylerinden
oluşan kırsalda ise nüfus oranı gerileme kaydetti.
5
Eskişehir son 3 yılda 41
basamak yükselerek
Dünyanın en güvenilir
şehirleri arasında 8’nci
sırada yeraldı
Araştırma şirketi Numbeo, her yıl
hazırladığı "dünyanın en güvenli
şehirler" listesini açıkladı. Listenin
zirvesinde, Birleşik Arap Emirlikleri'nin
(BAE) başkenti Abu Dabi yer
alırken, Eskişehir, son 3 yılda 41
basamak yükselerek, 8'inci sırada bulunuyor...
Araştırma şirketi Numbeo´nun
açıkladığı dünyanın en güvenilir
şehirlerinin arasında Türkiye´den
Eskişehir de yer aldı. Numbeo´nun her yıl
düzenli olarak hazırladığı `dünyanın en
güvenli şehirler´ 2020 listesinin birinci
sırasında Birleşik Arap Emirlikleri'nin
(BAE) başkenti Abu Dabi yer alıyor.
ANKARA 183'ÜNCÜ, İSTANBUL
263'ÜNCÜ OLDU
DHA'da yer alan habere göre liste, ülkelerin
güvenlik birimlerinden alınan suç
oranlarına göre oluşturuluyor. 431 kentin
değerlendirildiği raporda Türkiye´den
Eskişehir 82.45 puanla 8´inci oldu. Başkent
Ankara 183´üncü, İstanbul 263´üncü, Antalya
61'inci, Bursa 74'üncü, İzmir ise 77'nci
sırada yer aldı.
ESKİŞEHİR 3 YILDA 41 BASAMAK YÜK-
SELDİ
Anadolu Üniversitesi'nin yanı sıra Osmangazi
ve Teknik üniversiteleriyle
yaklaşık 120 bin öğrencinin eğitim
gördüğü 900 bin nüfuslu `öğrenci kenti´
Eskişehir, Numbeo araştırmalarında 2017
yılında 49, 2018 yılında 19, 2019 yılında ise
11´inci sırada yer almıştı.
Son 3 yılda `dünyanın en güvenli şehirler´
listesinde 41 basamak birden yükselen
Eskişehir 2020 yılında ise 8´inci sıraya
yerleşti.
6
Dünyanın en güvenilir şehirleri
1. Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti
Abu Dabi – 88.67 puan
2. Katar'ı başkenti Doha – 88.52 puan
3. Tayvan'ın başkenti Taipei – 85.80 puan
4. Kanada'nın Quebec kenti – 85.36 puan
5. İsviçre'nin Zürih kenti – 83.17 puan
6. Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai şehri – 82.95 puan
7. Almanya'nın Münih şehri – 82.61 puan
8. Türkiye’nin Eskişehir kenti – 82.45 puan
9. İsviçre’nin Bern şehri
10. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya
eyaletindeki Irvine kenti
EN TEHLİKELİ ŞEHİRLER
Karakas, Venezuela
Listeye suç endeksi açısından
bakıldığında yıllardır dünyanın
en tehlikeli şehri olarak kabul
edilen Venezuela'nın başkenti
Karakas, 100 üzerinden 84.6
puanla yine zirvede yer alıyor.
En tehlikeli şehirler
sıralamasının ilk 10'unda
Brezilya ve Güney Afrika'dan
üçer kent bulunuyor. Listede
Güney Afrika’dan turistlerin
uğrak noktalarından Johannesburg
en tehlikeli şehirler
sıralamasında 5’nci sırada yer
alırken, Brezilya’dan Rio de
Janeiro 10’ncu sırada yer alıyor.
EN TEHLİKELİ
ŞEHİRLER
1. Karakas, Venezuela
2. Port Moresby, Papua Yeni Gine
3. Pretoria, Güney Afrika
4. Durban, Güney Afrika
5. Johannesburg, Güney Afrika
6. San Pedro Sula, Honduras
7. Pietermaritzburg, Güney
Afrika
8. Natal, Brezilya
9. Fortaleza, Brezilya
10. Rio de Janeiro, Brezilya
7
Halk istemedi. Büyükşehir Belediyesi dava açtı. Açtığı iki dava da kazanıldı. Aslında kazanan doğa ve Eskişehir oldu.
Büyükşehir, kentin
doğasına
sahip çıktı
Sivrihisar İlçesi Zeyköy Mahallesi’nde faaliyet gösteren ve mermer
ocağı için kapasite artışı ile Alpu İlçesi Esence Mahallesi’nde
kurulması planlanan altın ve gümüş ocağı için alınan ÇED kararlarına,
bölge halkının da talebi ile dava açan Büyükşehir Belediyesi, iki
davayı da kazanarak doğaya verilecek büyük zararın önüne geçti.
Tarım arazilerinin tarım dışı
kullanılması için planlanan her türlü
çalışmanın karşısında olan
Büyükşehir Belediyesi, Sivrihisarlı ve
Alpulu vatandaşların da isteği ile iki bölgeye
zarar verecek projelere karşı dava açtı.
Konuyla ilgili bilgi veren Büyükşehir
Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol
Dairesi Başkanlığı yetkilileri “Sivrihisar
ilçesi Zeyköy Mahallesinde bulunan Mermer
Ocağı Kapasite Artışı ve Kırma Eleme
Tesisi İlavesi için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı “Çevresel Etki Değerlendirmesi
Olumlu Kararı” vermiştir. İncelemelerimiz
ve bölge halkı ile istişarelerimiz sonucu
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu
Kararı’nın iptali için dava açtık. Mevcut
tesis, 494 bin 300 metrekare alanda 120 bin
metreküp kapasite ile çalışmaktaydı. ÇED
Olumlu Kararı ile faaliyet alanı 902 bin 500
metrekare alana büyütülerek, kapasitesi
900 bin metreküpe çıkarılacaktı. Faaliyet
alanı 886 bin 100 metrekaresi orman
alanından oluştuğu için, açtığımız davada
8
bu genişlemenin orman alanına büyük
zarar vereceğini dile getirdik. Mahkeme de
bilirkişi incelemesi sonucunda, proje için
maden çıkarılırken oluşacak pasanın, dik
yamaçtan aşağı doğru dökülmesinin ormana
zarar vereceğini, küçük kayaç ve
tozların yağışlarla birlikte tarlalara
taşınmasına neden olacağını ve bölge
tarımına olumsuz etki edeceğini, orman ve
tarım alanlarının tahrip edileceğini, toprak
yapısı ve yeraltı sularının olumsuz etkilenmesine
sebep olacağını, kazı alanı
içerisinde bulunan kuru derelerin yağışlı
zamanlarda yüzey sularını ormana
taşıyarak, orman bitkisi üzerinde olumsuz
etkiler oluşturacağını gerekçe göstererek
ÇED Olumlu Kararı’nı itiraz yolu kapalı
olmak üzere iptal etmiştir. Ayrıca, Alpu
İlçesi Esence Mahallesi'nde planlanan Altın
Gümüş Ocağı Projesi için Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğü ‘ÇED Gerekli
Değildir’ kararı vermiştir. Projenin Alpu
Büyük Ovası'nın verimli tarım arazilerine
zarar vereceğinden itiraz ettik. Alpulu
tarım üreticilerimiz zaten ekonomik olarak
zor günler geçirirken, bir de tarım arazilerine
zarar gelmesiyle daha zor durumda
kalabilirdi. “ÇED Gerekli Değildir” kararına
açtığımız davada da bilirkişi heyeti, ocak ve
pasa alanında yağışlar sonucunda yüzey
suyundan ekili arazilerin etkilenebileceğini,
ocak altındaki yeraltı suyunun kirlenme
olasılığının bulunduğunu, Uyuzhamam Mahallemizin
su deposuna patlamalar ile zarar
verilebileceğini mahkemeye iletmiştir.
Mahkeme Heyeti de tüm bu nedenler ile
tarımsal potansiyeli yüksek olan ve Bakanlar
Kurulu Kararı ile Büyük Ova olarak belirlenen
Alpu Ovası sınırları içinde yer alan
Altın ve Gümüş Ocağı Projesi için 'ÇED
Gerekli Değildir' kararının mevzuata ve
hukuka uygun olmadığını belirterek iptal
etmiştir” şeklinde bilgi verdi.
Büyükşehir Belediyesi yetkilileri,
Eskişehir’in toprağına, suyuna ve
vatandaşların sağlığına zarar verecek her
türlü projenin karşısında olmaya devam
edeceklerini ifade ettiler.
Pandemi nedeniyle çok zor günler geçiren şehir esnafına başkan Büyükerşen’den iki güzel haber :
Büyükerşen’den esnafa
kira müjdesi geldi
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Büyükşehir Belediyesi kiracısı olan ve pandemi
nedeniyle ekonomik sıkıntılar çeken esnafa 2 önemli müjde verdi. Pandemi nedeniyle faaliyetlerine
ara vermek zorunda kalan belediye kiracılarından 6 ay boyunca kira almayacaklarını açıklayan
Başkan Büyükerşen, faaliyetlerini kısıtlı olarak sürdüren esnafın kirasına da %50 indirim yapıldığını
açıkladı. Öte yandan, 2021 yılı boyunca hiç bir esnafın kirasında artış olmayacağını da belirten
Başkan Yılmaz Büyükerşen, bu desteklerin esnafa nefes ve umut olması dileğinde bulundu.
Korona Virüs ile Mücadele Eylem
Planı kapsamında 1 yıla yakın
süredir esnafa yönelik önemli
destekler sağlayan Büyükşehir Belediyesi,
son olarak belediye meclisinde aldığı karar
ile kendi esnafına da kira desteği sağladı.
Esnafa müjdeleri sosyal medya
hesaplarından açıklayan Başkan
Büyükerşen, kararı oy birliği ile alan meclis
üyelerine de teşekkür etti. Destekler
kapsamında pandemi nedeniyle faaliyetlerine
ara vermek zorunda kalan belediye
kiracılarından 6 ay boyunca kira
almayacaklarını açıklayan Başkan
Büyükerşen, faaliyetlerini kısıtlı olarak
sürdüren esnafın kirasına da %50 indirim
yapıldığını açıkladı. 2021 yılı boyunca hiç
bir esnafın kirasında artış olmayacağını belirten
Yılmaz Büyükerşen, bu desteklerin
esnafa nefes ve umut olması dileğinde bulundu.
Meclis toplantısında ayrıca Çukurçarşı'dan
Salhane Köprüsü'ne doğru Porsuk kıyısının
iki bölümünde gerçekleştirilecek dönüşüm
de görüşüldü. Yaya öncelikli tasarımı, yeşil
alanları, meydanları, ticari ve turizm
alanları ile kent merkezinde yeni bir cazibe
merkezi oluşturmaya hazırlanan
Büyükşehir Belediyesi, Porsuk 1 Projesi
kapsamında İş Bankası bölümünde mülk
sahipleri ile yapılacak görüşmeler için
hazırlanan sözleşmeyi de oy çokluğu ile
meclisten geçirdi.
9
Bir Zamanlar Esk
YAZI
Gürcan BANGER
Bazı bölge ve yörelerle karşılaştırıldığında;
Eskişehir hemşehriliği, o yerleşimlerinki
kadar güçlü ve pozitif ayırımcı
değildir. Ama “Neden?” sorusunun cevabının
aranması üzerine pek kafa yorulmaz.
Hemşehrilik ya da Çok Kültürlülük
Eskişehir’in bugünkü haline gelmesini sağlayan
süreç 19’uncu yüzyılın sonlarında başlar.
Bu dönemde gerçekleşen birkaç önemli olay
Eskişehir’i önemli bir yerleşim olma yörüngesine
sokmuştur. Bunlardan birincisi, İstanbul-
Bağdat Demiryolunun yapılması ve trenin gün
sonunda Eskişehir’de duraklama yapmasıdır.
İkinci olarak; Kafkaslardan ve Balkanlardan
gelen göçleri söylemeliyiz. Bu iki önemli olay
sayesinde Anadolu’nun unutulmuş küçük bir
yerleşimi olan Eskişehir, büyük bir kent olma
yoluna çıkmıştır.
Eskişehir’in aldığı göçler, bu kentin çok kültürlü
bir özelliğe sahip olmasını sağladı. Bu
özellik, feodal hemşehriliğin gelişmesinde bir
handikap oluştururken, kentte demokrasi kültürünün,
yurttaşlık anlayışının ve çok kültürcü
bir iklimin meydana gelmesine neden oldu.
Daha sonraki yıllarda üniversitenin kurulması
ve ülkenin her yanından öğrencilerin bu kente
akması, çok kültürlü özelliğin gelişmesini beraberinde
getirdi.
10
Yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı Eskişehir’in
mutfak kültürü, büyük ölçüde kentin
aldığı göçlerle bağlantılı olarak gelişmiş. Kırım
ve Kafkaslardan gelen göçler, Eskişehir mutfağının
ciddi bir bölümünün Kırım mutfak kültürüne
dayalı olarak gelişmesine vesile olmuş.
Bu bağlamda çibörek de Kırımlı göçmenlerle
birlikte Eskişehir’e akmış yemek kültürünün
bir parçasıdır. (Göçmen yemek kültüründen
söz ederken, Sivrihisar gibi kendi ölçeğinde
zengin sayılabilecek bir mutfağı dışarıda bıraktığım
yanılsamasına düşülmemesini dilerim.
Gerçekten Sivrihisar mutfağı, Eskişehir
yemek kültürünü zenginleştiren unsurlardan
bir diğeridir.) Özetle; çokkültürlülük, Eskişehir
mutfağını çeşitlenmiş hale getirir. Çibörek, kökenindeki
kültürle birlikte bu çeşitliliğin en
seçkin örneklerinden birisidir.
Çibörek
Etimolojik bir kaygıyı gidererek başlayayım.
Öncelikle; sözcük konusunda hassas olanlar
için “çibörek” olarak isimlendirmemin nedenini
açıklayayım. Geleneksel bir Tatar yemeği
olan çibörek; şuborek, çuberek, şırbörek, çiberek,
çiğbörek veya çiborek gibi isimlerle de
anılır. Bunlar arasında en yaygın kullanılanı çibörektir.
Türk Dil Kurumu, kendi sözlüğünde
“çiğ börek” olarak yer vermektedir.
Böreğin isminin kökeni konusunda çeşitli görüşler
var. Bazı kişiler böreğin pişirilmesi sırasında
çıkan ses nedeniyle bu ismi aldığını,
kimileri ise Kıpçak
lehçesindeki lezzetli
sözcüğüne bağlayarak
“çibörek” ismini aldığını
söylemektedir.
Basit olarak çiböreği
şöyle tanımlayabiliriz:
“Çiğ kıyma, soğan ve
baharat karışımının
açılmış yufkaya konulup
yağda kızartılmasıyla
yapılan börek...”
İçine konan harç;
kıyma, soğan, az tuz, az karabiber ve su ile hazırlanır.
Çibörek hamuru ise un, az tuz ve
sudan yağılır. Çibörek; adının yanıltıcı olabilmesine
rağmen etli çiğ köfte gibi çiğ et içermez;
ancak et böreğe içli köfteden farklı
olarak pişirilerek konulur.
Nasıl yapılır?
Çiböreğin yapım tarifleri 6-8 kişi için 1 kg un
ve 500 gr kıyma öngörüyor. Dolayısıyla benim
vereceğim tarifte bu ölçeğe bağlı kalmaya çalışacağım.
Bu arada iyi yemek yapmanın olduğu
gibi; tadı damakta kalan ve insanın yedikçe iştihasını
açan çibörek yapmanın bir ustalık olduğunu
teslim etmeliyim.
Çibörek tariflerini araştırırken; hamurun basit
hamur ve yağlı hamur olarak iki farklı biçimde
verildiğini gözledim. Basit hamur; 1 kg un, 500
gr su ve 20-25 gr tuz (bir çay kaşığı tuz) ile
yapılıyor. Basit hamurun yapımı için verilen
tarif şöyle: Un elenir, ortası açılır. Tuz una serpilir.
Ortaya su yavaş yavaş konulup etraftan
un alınarak bulamaç haline getirilir. Akıcılığı
geçince diğer unlarla karıştırılıp ovulur. Hamur
haline getirilir. Unun durumuna göre su eksik
olabilir, gereken su azar azar yedirilerek istenilen
yumuşaklık elde edilir. Çibörek ustaları
bu yumuşaklığı ‘kulak memesi’ olarak ifade
ediyorlar. Hazırlanan hamur dinlendirilir ve
kullanılır.
Çiböreğin içinin hazırlanması konusunda ustaların
verdiği tarife göz atalım: Gerekli malzeme;
500 gr kıyma (bıçak arası olması tercih
nedeni oluyor), 2 adet soğan, 1 çay kaşığı tuz,
1 çay kaşığından biraz az karabiber, istenirse
az miktarda kırmızıbiber, biraz maydanoz ve
yarım bardak sudan oluşuyor. Çibörek üzerine
uzun bir şiir yazmış olan İsmail Otar, kıymanın
süt dananın az yağlı döşünden olmasını ve sinirli
olmamasını tavsiye ediyor. Bir kaba rendelenen
soğanların üzerine kıyma, tuz,
karabiber (isteniyorsa kırmızıbiber, maydanoz)
ve su konulup karıştırılarak harç hazırlanır.
şehir ve Çibörek
Daha önce hazırlanan hamurdan ceviz büyüklüğünde
parçalar alınarak 20 cm dolayında
daireler meydana getirecek biçimde hamurlar
açılır. Hazırlanan börek içi (harç), daire biçiminde
açılmış hamurun üzerine yarım ay şeklinde
ince bir tabaka halinde sürülür. Hamurun
(harç konmayan) diğer kısmı harç sürülen tarafın
üstüne kapatılarak, harcın dışarıya akmaması
için yarım ay şekline gelen çiböreğin
kenarları bir tabakla veya kapatma tırtılı ile
kesilir.
Hazırlanan çibörekler daha önce bir tencerede
kızdırılmış yaklaşık 2 kg yağa (pişirme kabının
büyüklüğünü de dikkate almak suretiyle) atılarak,
her iki tarafı da hafif pembeleşecek şekilde
kızartılır.
İçine harç konduktan sonra çibörekler bekletilmeden
mümkün olduğu kadar kısa sürede kızartılmalıdır.
Bekletip kızartılınca aynı tadı
vermez. Çiböreğin içinin sulu (sorpalı) kalması
ve içinin yarılarak yağ içmemesi istenir. Çibörek
ustaları, harcın biraz sulu olması durumunda
daha makbul olduğuna işaret ediyorlar.
Suyu akan çibörek makbul kabul edilir. Diğer
yandan kızartmadan önce çiböreğin üzerindeki
unun (parçalanmaya veya delinmeye
neden olmadan) silkelenmesini tavsiye ediyorlar;
böylece fazla un, çiböreğin gereğinden
fazla yağ emmesine neden olmuyor.
Geleneksel olarak çibörek, şöyün (şöyin) kazan
adı verilen yarım küre biçimindeki ince dökme
kazanlarda kızartılır. Çiböreğin kuvvetli ateşte
pişirilmesi önerilir.
Çibörek sıcak yenir. Genelde ayran veya
çay ile servis edilir.
Göçler, Çibörek ve Tarih
Çiböreğin tarihle
ilişkisine bakalım.
En yoğun Tatar nüfusunun
yaşadığı illerden
birisi olarak
Eskişehir, Kırım’dan
sonra çiböreğin anavatanı
sayılır. Çiböreğin
Eskişehir ile
birlikte anılmasının
nedeni, 1800’lü yıllarda
ağırlıklı olmak
üzere Eskişehir’in
Kırım’dan ve Balkanlardan
aldığı kitlesel
göçlerdir. Bu
bölgelerden Eskişehir’e
gelen göçmenler,
bu kentte tarım,
el sanatlarında ve yapıcılıkta bazı değişikliklere
neden olurken, aynı zamanda yeni bir
yemek ve mutfak kültürünün de Eskişehir’e
gelmesine vesile olmuşlar.
Kırım’dan Türkiye’ye olan kitlesel göç, 1784
tarihinde Kırım Hanlığı’nın ortadan kalkması
ile başlar. Bu tarihte Rusya, Kırım Hanlığı’nı
kendisine bağlar. Daha önceki tarihlerde de Kırım’dan
Anadolu’ya göçler olduğu bilinmekle
birlikte göçün kitlesel olan bölümü 18’inci
yüzyıl ve sonrasına denk gelir.
Çiböreğin mucidi olarak kabul edebileceğimiz
Kırım Tatarları, Eskişehir’e ilk kez 1856 Kırım
Savaşı sonrasında gelmeye başladılar. O dönemdeki
göçlerin yerleşim yeri ağırlıklı olarak
Odunpazarı semti idi. Bu göçlerin sonuçlarından
birisini Odunpazarı semtindeki bazı yapıların
Kırım tarzındaki bazı kozmetik
değişikliklerle oluştuğunu gözlüyoruz. Örneğin
dairesel balkonların veya çıkmaların (çıkıntıların)
Eskişehir halk mimarisinin
bu dönemde uğradığı değişikliklerden
birisi olduğunu biliyoruz.
Kırım’dan Eskişehir’e olan etnik
göç, ağırlıklı olarak 1877-1878
Osmanlı – Rus Savaşı ve 1878
Teselya Ayaklanması ile başlar.
Bu dönem Anadolu’ya ve Eskişehir’e
gelen göçmenler “93
Muhacirleri” olarak isimlendirilir.
Göç eden topluluklar için Tatarlar,
Abazalar, Çerkesler ve
Balkan Türklerinden oluşmaktadır.
Göçün kitleselliği, gelenlerin
sadece Odunpazarı’nda iskân
edilmelerini imkânsız kılar.
1980’lere kadar daha çok sayıda
olmakla birlikte bugün
hâlâ Eskişehir’in eski ara mahallerinde
kerpiç evler görmek
mümkündür. Bu evlerin yapımı,
yukarıda sözünü ettiğim göçe kadar uzanır. 93
Muhacirleri; kentin kuzeyine, Porsuk Çayı’nın
kuzey yakasındaki bölgeye yerleştirildiler. Buralarda
kerpicin ana yapı malzemesi olduğu,
alçak saçakları olan düşük yükseklikli evler
oluştu. Birbirini dik kesen sokaklar da dikkate
alındığında; bu Tatar mahallerinin yapılanması
geleneksel Odunpazarı yerleşiminden farklı
idi.
Eskişehir’e göç eden Tatarların ağırlıklı işleri
tarım ve hayvancılık idi. Örneğin hayvancılık
geçmişine bağlı olarak deri işleme de bu insanların
getirip geliştirdikleri iş alanlarından
birisi oldu. Tarıma dayalı bir yaşam kültürü,
aynı zamanda tahıl (hamur) odaklı beslenmenin
yaygın olması anlamına gelir. Tatarların
geleneksel işleri, bir yanda hamuruyla diğer
yandan et ve kıymasıyla çibörekte bir simge
olarak kendini ifade eder.
Çibörek ve Şiir
Çibörek üzerine yazılmış çok sayıda şiir var.
Bunların pek çoğu, Tatarların çiböreğe verdiği
önem kadar içlerindeki Kırım hasretini ifade
ediyor. Çibörek üzerine yazılmış en bilinen şiirlerden
birisi İsmail Otar’a ait… İsmail Otar,
Kırım Tatar asıllı bir Türk yazar. Yazdıkları
arasında “Çibörek” isimli şiiri halk arasında en
çok bilineni ve sevilenidir. Şiirin bir bölümü
şöyledir:
“Atalardan kalmış bize: Etli, yağlı, hamuraş.
Köbeteyle katlama, erişte, yantık, mantı,
Sarı burma, kalakay, kavurma börek, uğmaç,
Şilter, salma, irimçik, tabak börek, bazlamaç,
Hurma yemiş, kesmece, öküz börek, kıygaça…
Saysan bitiremezsin adlarını yıllarca.
En başında gelir kutlu çibörek.”
Geleneksel değerlerimize sahip çıkmak açısından
önemli… Dilerim; çiböreği ve diğer kültürel
değerlerimizi yitirmeden hatırlar, tümünü kültürümüzün
unsurları olarak kayıt altına alır ve
mutfağımızda var olmalarını sürdürürüz.
11
Son zamanlarda özellikle sosyal
medya platformlarında Z kuşağına
yönelik yapılan paylaşımlar,
bu gençler ile alakalı bazı yargılar
oluşturuyor. Z kuşağını genelleyen
yargılarla, bu grubun tamamının
“boş” işlerle uğraştığına dair bir
algı yaratılıyor. Belli bir kesime ait
videolar, fotoğraflar servis edilip
gençler sürekli linç ediliyor. Bu videoları
izleyenler tüm gençlerin
bütün günlerini parklarda, sokaklarda
tiktok çekerek geçirdiğini düşünüyorlar.
Hiçbir şeyle alakası
olmayan, genel kültür yönünden
zayıf, akademik bilgisi yerlerde olan
bir gençlik profili çiziliyor. Atatürk’ün
güvendiği, Türkiye Cumhuriyetini
emanet ettiği Türk gençleri,
yıllardır Türk insanına da yapılan
“aptal” muamalesine maruz bırakılıyor.
Öyle ki, bizler yıllarca kendimizle
alay ettik. “Başka ülkede
yaşayamam” “Coğrafya kaderdir”
gibi sözde esprilerle sosyal medyada
kendi varlığımızı aşağılara çektik.
Bizden bir şey olmazcılar bir tarafta,
bu ülkede yaşanmazcılar bir tarafta
yaşadığımız kutsal toprakların hakkını
veremedik.
GELECEĞİN IŞIKLI
ÇİÇEKLERİ
Özellikle oluşturulmuş bu yargılara
kapılıp, bizleri bir arada tutan
değerlerden uzaklaştık. Ortak paydalarımızda
bile kendi aramızda
tartışmaya başladık. Bu ülkenin insanlarıyla
bir yere varılamaz algısını
pompalayanlar, şimdi gözlerini
gençlere çevirdiler. “Bu gençlerden
bir şey olmaz” algısını yaratmaya ve
bu algıyı destekler nitelikteki -belli
bir kesime ait- video ve fotoğrafları
yaymaya devam ediyorlar. Bizler de
daha önce olduğu gibi yine aynı hataya
düşüyoruz. Gençleri yargılayıp
onları sadece yansıtılan kadar algılıyoruz.
Çok kıymetli, kendini geliştiren,
her alanda dönemin
yetişkinlerinden daha yetkin olan
bir genç kesim var. Ülkemizi gururla
temsil edecek bu gençlerimize sahip
çıkmak, onlara hak ettikleri değeri
vermek, hatta eleştirdiğimiz gençlerimizin
yetenekli olduğu alanları
keşfetmek yerine; onları eleştirip
durmamızın ne anlamı var? Bu çocuklar
bizim evlatlarımız. Bu çocuklar
bizim geleceğimiz. Onlara
yatırım yapmanın yollarını aramak,
sanatsal faaliyetlerine katkı sağlamak,
spora, bilime yönlendirmek
varken; defalarca düştüğümüz hatalara
düşüyoruz. Eleştiriyoruz, yargılıyoruz,
düşüncelerini, tercihlerini
kabul etmiyoruz. Bazen öyle ileri gidiliyor
ki hakaretler birbirini kovalıyor.
Alıştığımız şekilde davranmıyor
oluşları, yetişkinlerle aynı şeyler düşünmemeleri
pek çok kişiyi rahatsız
ediyor. Ancak kabul edilmelidir ki;
farklı olmak kötü bir şey değildir.
Dönem değişirken, gençlerin sabit
kalmalarını, “eskiden olduğu gibi”
davranmalarını beklemek, ülkemizin
geleceğini hiçe saymaktır. “Bizim
zamanımızda…” deyip onları değişime
kapatmaya çalışmak büyük
haksızlıktır. Her biri bizim istikbalimizdir.
Ve Uluönderimiz Mustafa
Kemal Atatürk’ün de dediği gibi,
“Biz her şeyi gençliğe bırakacağız...
Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır.
Bütün ümidim gençliktedir.”
Emine Girgin
eminagirgin@hotmail.com
ERKEKLER NE SÖYLER,
KADINLAR NE ANLAR?
‘Seni seviyorum ama
çok kıskançsın. Seninle yapamam.’
Hoop, işte durun orda bakalım. Zaten bir
kere ama’dan önce kurulan en pırıltılı kelimelerle
süslenmiş cümleler bile
yalandır arkadaşlar.
Siz ama’dan sonrasına odaklanın. Ne
diyor bay ukala, ‘çok kıskançsın. Seninle
yapamam’ diyor. Yani odaklanmanız
gereken yer ‘yapamayacak’ olma kısmı.
O adam seni sevmiyor. Kıskanmayan
kadın yoktur orada bir el sıkışalım. Hem
bir kere erkekler de çok kıskanıyor ki.
12
Gerçekten bir ilişki varsa ortada, iki
tarafta da tatlı kıskançlıklar olacaktır.
‘Ben seni kıskanmıyorum’ diyorsa, ‘seni
kıskanacak kadar henüz sevmedim’ diyordur.
Çünkü kıskançlık güvenmekle
doğru orantılıdır. Peki, kıskanmıyorum
dediğinde güvenecek kadar tanıyor mu
seni? Zaman kavramı burada devreye
giriyor işte. Ne kadar güvenmiyorsan o
kadar kıskanıyorsun. Güven zamanla
kazanılır, yaptıklarınla ve yapacaklarınla.
Kıskanmasını istemiyorsan güvenini
sağlayacaksın. Birbirinizi yeni tanıdığınız
zaman daha iyi tanıyabilmek için birbirinizi
kıskanırsınız. Tanıdıktan sonra bu
duygu ortadan kalkar zaten. Bu fazlasıyla
normal bir şeydir. Erkeğin kadına veya
kadının erkeğe daha fazla ait hissetme
isteğiyle birbirlerine ayırabildikleri
zamanı başkaları ile paylaşmaktan
kaçınma halinin güvensizliği temsil eden
kıskançlık duygusu arasındaki ince
çizgiyi anlayabilmek mesele.
Anlamak istemeyip problem ediyorsa
orada bir problem vardır. Aman dikkat!
Yoksa gönül eğlendirmiş olmasın? Öy-
Gözlerini açtığında kendini yorgun
hissediyordu.
Dün gece yine çok ağlamıştı.
İnsan gözyaşı dökerken “dayak”
yemiş gibi hisseder miydi?
Ağlamak kavganın bir başka haliydi.
Kendinle kavganın…
Ne zaman kendini hırpalarcasına
ağlasa ertesi günü tüm vücudu ağrırdı.
Öyle bitkin bir güne gözlerini açmıştı
yine…
Olanları sorguluyordu.
“Neden böyle oldu?” sorusunu yineleyip
duruyordu o kahverengi kanepede otururken…
Delirmişçesine bir öne bir arkaya gidiyor
ve aynı soruyu soruyordu: “Neden ben?”
Bir yandan başını ovalarken bir yandan
da bir yerlerde hata yapıldığının bilincindeydi…
Ama o hata neredeydi?
Uzun uzun ağladığı o gece korkuyu en
derinlerinde hissetmişti aslında, bir şeylerin
eskisi gibi olmayacağını da…
Bir şeylerin eskisi gibi olmaması neden
korkuturdu ki insanı?
Neden telaşa düşürürdü?
Belki yenisi daha güzeldi.
Bilinmezlik güven mi vermezdi?
Bilmiyordu.
Tek bildiği beynine savaş açan o düşüncelerin
kendisini esir aldığıydı.
Neden tutamıyordu şu öfkesini?
Çıldırasıya ağlamıştı…
Çıldırasıya bağırmıştı.
Kendine, ona, buna…
Evde suskunca oturan eşyalara bile…
Ağlamak iyi derlerdi de neden bu kadar
BİR ÖYKÜ…
Özge Zaim
ozgezaim1@gmail.com
“zavallı” hissettirirdi?
Odasına geçti.
Gözlerindeki şişliği hissederken kararını
da vermişti aslında...
Valizini toplamaya başladı.
“Bazen gitmek kalmaktan iyidir” klişesini
tekrarlayıp durdu.
Ya kendisini kandırıyordu ya da gerçekten
öyleydi.
Mantıklı düşünecek bilinci yoktu o
sıra…
Hissettiği bu gidiş diğerlerinden farklıydı.
Sorularını sorarken kendisiyle de yüzleşmişti.
Kendine verdiğin hesap bir başkasına
verdiğin hesaptan daha ağırdı.
O bunu başarmıştı.
Valizini tamamladıktan sonra etrafa
bakmadan dışarı attı kendisini…
Temiz havayı ciğerlerinde hissetti, iyi
geldi.
O sabah ki bitkinliği de azalmıştı.
Yürüdükçe kendisine geliyordu, adım
attıkça hayat sanki ona doğru yaklaşıyordu,
onun tarafına geçiyordu.
Cesaret ve güven hayatın sırrı mıydı?
Telefonunu kontrol etti, arayan yoktu.
Olmaması daha iyiydi, iyi hissetmeye
başladıysa da kimseye laf anlatacak hali
yoktu.
Siyah 12 kapının önünde durduğunda
içerisinin boş olduğunu fark etti.
Sanki şoför ona bakıyordu.
Gözlerine…
Olanları biliyor muydu?
Ne zaman kendini çaresiz hissetse dışarıdan
da anlaşıldığını düşünürdü.
Kafasını başka tarafa çevirdi.
Hırpalanmanın ardından verdiği kararın
onun yaşamında dönüşüm olduğunu fark
etmeden bir süre ilerledi yavaş yavaş giden
dolmuşun içerisinde…
O esnada etrafına hiç bakmadı.
Akıl edecek hali mi vardı?
Sonra…
Aylar geçti…
Ayla birlikte acı da geçti, keder de…
Her şey geçerdi aslında…
Yeni fark etti.
Geçmişe dönüp baktığında bildiği tek
bir şey vardı.
Yanından geçen tanımadığı o insanların,
iki dakika selamlaştığı bilinmez kişilerin hayatına
bir katkısı olacaktı.
Yaşam ondan önce her şeyi akıl etmiş,
iyileşmesi için hazırlığa geçmişti bile…
O günü hiç unutamıyordu, o dolmuşu…
O havayı…
Çok ağladığı o geceyi…
Kendinden emin şu cümleleri tekrarladı
dışarıda yağan kara bakarken…
Ve söz verdi:
“Daha çok gül!
Daha çok kahkaha at!
Daha çok sev!
İnadına, inadına, inadına…
Yaşam senden sadece bunu istiyor.”
leyse geçmiş olsun. Doldurduysan tecrübelerinle ceplerini,
şimdi yazdıklarımı iyi oku sende. Çünkü bizzat test ettim
onayladım.
Klişe cümlelerle erkeklerin aslında ne söylemek istediğini ve
biz kadınların ne anladığını (özür diliyorum, anlamak istediğini
desem daha doğru olacak çünkü öylesi işimize geliyor) açıkça
yazacağım.
Erkek: Beni diğer erkeklerle karıştırma. Ben çok net bir
adamım. Siyah ve beyaz kadar net.
Aslında söylemek istediği: Ben tam da o erkekler gibiyim.
Şuanda seni elde etmek için dürüstlüğü oynuyorum. Bende
seni bırakacağım.
Kadının anladığı: Bu erkek gerçekten çok farklı. Dürüstlüğüyle
beni etkiliyor.
Erkek: Bende ilişki korkusu var.
Aslında söylemek istediği: Hiç ilişkiyle uğraşamam. Yatalım,
gezelim,eğlenelim ama benden ciddi bir birliktelik bekleme.
Kadının anladığı: Bu kez farklı hissediyor ki bana böyle bir
şeyden bahsediyor. Biraz daha sabredersem zamanla o da
isteyecektir. Ona yardım edeceğim ve gidişatımız
değişecek.Böylelikle korkulacak bir şey olmadığını görecek.
Erkek: Duygularını gösterebilen bir adam değilim ben. Bu
konularda biraz beceriksizim.
Aslında söylemek istediği: Aşk, sevgi, çiçek, böcek hiç bana göre
değil. Hiç bir şey hissetmiyorum.
Kadının anladığı: Geçmişte yaşadığı acı deneyimler yüzünden
bana böyle söylüyor yoksa onunda bir şey hissettiğinden eminim.
Duygularını elbet gösterecek.
Erkek:Keşke daha önce tanışmış olsaydık.
Aslında söylemek istediği: Şuan hiç ilişki yaşayacak halim yok.
Bir sevgilim olsun istemiyorum ama elimin altında olmandan
da rahatsız değilim. İstediğimiz zaman görüşüp takılabiliriz.
Kadının anladığı: Ah canım! O da benden çok etkileniyor. Beni
ne kadar çok istediğini görebiliyorum.
Erkek: Sen çok kıskanç bir kadınsın. Nasıl olacak bilmiyorum.
Aslında söylemek istediği: Ben kıskançlıklara gelemeyecek
kadar rahat yaşayan bir adamım. Beni arayıp sorman rahatsız
ediyor.
Kadının anladığı: Onu ne kadar çok sevdiğimi kıskanmamdan
anlıyor. Bana zamanla hak verecektir.
Erkek:Sen bana fazlasın ve daha iyilerine layıksın.
Aslında söylemek istediği: Senden çok sıkıldım. İlişki ihtimalimiz
bile yok. Hayal kurmaktan vazgeç.
Kadının anladığı: Kendisini bana yakıştıramıyor ve kendini
kötü hissediyor. Canım! Onu çok seviyorum. Sevgimi daha çok
göstermeliyim ki kendine güveni gelsin.
Erkek: Sana çok değer veriyorum ve seni üzmek istemiyorum.
Aslında söylemek istediği: Seni en çok ben üzücem ve sana
değer vermiyorum. Aklın varsa benden uzaklaş.
Kadının anladığı: Beni çok önemsiyor ve üzmemek için gerçekten
elinden geleni yapacak.Hem o beni üzmüyor ki!
13
Beyin ameliyatı geçiren 75 yaşındaki Mücella
Çetin’e doktorlar “Bol bol oksijen alması lazım”
deyince eşi Memduh Çetin kolları sıvadı
Bu sevginin
Karısı nefes alabilsin
diye evinin önüne
küçük bir orman yarattı
tarifi yok
14
Dediler ki biri var, karısı
yaşasın diye evinin önüne
orman yapmış…
Yok artık diyorum, okyanus
da getirmiş mi yanına diye ekliyorum
dalgayla karışık…
İnanmıyorum.
İnanamıyorum…
Hem bir kişinin evinin
önüne orman yaptığına hem de
“karısı yaşasın” kısmına…
Garip geliyor.
“Var mıdır böyle aşklar?”
diye de sormadan edemiyorum
bir yandan…
Bir kişinin nefes alabilmesi
için ormanlar serilir mi önüne
diye düşünüyorum ardından…
İmkansızlar gerçekleşir mi?
Sorularımın yanıtını bulamıyorum.
“Yine de diyorum yine de
git bir bak bakalım Özge” dikilir
mi sevda uğruna bir çift
ağaç…
Gözlerinle gör…
Dikilmişse aşkın hala nefes
aldığına şahit olacaksın, dikilmemişse
de ceketini alıp “Aşk
bildiğimiz aşk işte” diyerek
yavaş yavaş geldiğin yoldan
geri döneceksin.
Kaybın olmaz diye düşünüyorum.
Tutuyorum evin yolunu…
Mamure Mahallesi- Tüzün
Sokak’ta bu bahsettiğim yer…
Hava Şubat ayı için inanılmaz
sıcak…
Bir ara kalın montumu giydiğime
pişman oluyorum.
Yakıştıramıyorum bu havayı
Şubat’a…
Bir yandan söylenmeye
devam ediyorum bir yandan
aklımda hala “karısı yaşasın
diye evin önüne orman yaptığını” iddia
eden o amca kafamı kurcalamaya devam
ediyor.
Varıyorum ki “adam halı!”
Memduh Çetin…
Sivrihisarlı…
Uzun yıllar mobilyacılık yapmış…
78 yaşında…
Eşi Mücella Çetin 75 yaşında…
Geçtiğimiz sene beyin kanaması geçiriyor…
Birkaç ciddi ameliyat oluyor.
“BEN ONSUZ YAŞAYAMAM”
Yıkılıyor bizim Memduh Amca, “Ben
onsuz yaşayamam” diyor bir nevi…
Ve sevdiğini kaybetmemek uğruna
elinden geleni yapıyor.
Hayatta her şeyin çaresi var diyor
yani, sen elinden geleni yaptıktan
sonra…
Anlatmaya başlıyor öyküsünü Memduh
Amca…
Doktorlar: “Eşinin nefes almaya ihtiyacı
var, bol bol güneş görecek, vitamini
oradan alacak.” diyor ben evin
önüne ağaç dikme fikrinin nasıl ortaya
çıktığını sorunca…
“DOKTORLAR GÜNEŞ ALACAK,
OKSİJEN ALACAK DEDİ”
Yüzünde umutlu bir gülümseme ile
konuşmasına devam ediyor:
“Eşim beyin ameliyatı geçirdi. Felç
oldu. Doktor güneş alacak, vitamin alacak,
oksijen alacak dedi. Eve de doktorlar
geldi, yürüyemiyordu. Hep ben
bakıyorum. Gittim iki tane çam aldım.
Getirdim, evimin önüne koydum, zabıtalar
yasak dedi. O zaman
Migros sokakta oturuyordum.
Belki 10 kere
geldiler. Sürekli yasak
dediler.”
“EŞİM YAŞASIN
DİYE UĞRAŞTIM”
Yüzüne bir öfke yayılıyor
ardından Memduh
Amca’nın Tepebaşı
Belediyesi’nin zabıta binasına
gidişini anlatmaya
başladığı esnada:
“Sonra bende Tepebaşı
Belediyesi’nin Zabıta
binasına gittim. Bir
odaya girdik. Büyük bir
çerçevede 40-50 tane
zabıta fotoğrafı vardı.
Yasak diyorlar sürekli?
İki tane çam yasak olur
mu? Çamın ne zararı olabilir?
Zaten araba konmuyor
evin önüne... Ben
eşim için uğraşıyorum.
55 senelik hayat arkadaşım…
Biz daha bir gün kavga etmedik,
hayatımız çok güzeldi. Güneşten vitamin
alacak dediler. Onun için bu çamları
aldım. Bazılarını parayla aldım, bazılarını
Odunpazarı Belediyesi ve Tepebaşı
Belediyesi yolladı. Sonra ben zabıtalarla
tartıştım. Çamın faturasını da götürdüm.
Olmaz da olmaz diyorlar. Bakın dedim,
Kuran-ı Kerim var mı burada dedim,
bende 3 oğlan 5 torun var dedim. Torunlarımın
üzerine yemin ediyorum, benim
ailem için uğraşıyorum, yapmadığımı bırakmam
dedim, ben bu çamları dikeceğim
dedim. Ailem için dedim. Hepsinin
gözleri döndü. Bir genç arkadaş dedi ki,
abinin TC kimlik numarasını al, kimlik
bilgilerini al, dedi. Eşimin yüzde 85
sakat raporu vardı, onu da çektiler. İmzaladım
her şeyi, verdim. Çıktım, geldim
buraya…”
Cümleler döküldükçe dudaklarından
yüz ifadesi öfkeden gurura doğru dönüşüyor.
“50 AĞAÇ VAR”
Tüzün Sokağa nasıl geldiğini söylemeye
koyuluyor ardından:
“Ev sahibi ameliyat olacakmış, annesi
yerleşecekmiş bizim eve, o evden
taşındım, burayı tuttum. 3 aydır buradayım.
Buranın da kaldırımı geniş. Buraya
çam aldım.”
Evin önüne yerleştirdiği çam ağaçlarını
saymaya çalışıyorum.
Başaramayınca ona yöneltiyorum
soruyu: “Kaç çam var?”
Kısa bir düşünmenin ardından şöyle
konuşuyor:
“50’ye yakın ağaç var. Karışık ama
zeytin ağacı da var gül ağacı da…”
Gözlerindeki umudu görüyorum ama
yine de sormadan edemiyorum: “Faydası
oldu mu peki ağaçların eşinin hastalığına?”
Gözlerinin en içi gülüyor…
“ISTIRABI YOK SANCISI
YOK DAHA NE İSTERİM BEN?”
Bir yandan da konuşmasını sürdürüyor:
“Olmaz mı? Evin önüne bankta koydum.
Buraya çıkıp oturuyor. Güneşte
oturuyor. Çay içiyoruz. Komşular geliyor.
Tepebaşı ve Odunpazarı çam yolladı.
Daha ne isterim ben? Sancısı, ıstırabı
yok. Onun için hayat oluyor. Zabıtalar
belki 100 kere geldi. 170 imza topladım.
Hepsini eşim için yaptım. Yaşasın diye
yaptım. Çünkü çok seviyorum onu. Bir
yağmur yağsın burcu burcu çam kokuyor.
Bundan büyük mutluluk mu var?”
Geçen seneden beri 50 ağaç diktiğini
ve hala da dikeceğini söyledikten
sonra eşini almaya gidiyor.
Kol kola apartman çıkarlarken öyle
güzel bir ifade var ki yüzlerinde…
“ADINI AŞIKLAR PARKI KOYDU”
Onu görseler “Mutluluğun resmini”
yeniden çizerlerdi diye düşünüyorum.
Kendi yarattığı ormanın bir bölümünün
adını “Sevgililer ve Aşıklar parkı”
koymuş Memduh Amca…
Gülümserken fotoğraflarını çekiyorum.
İçim huzurla dönüyorum evime…
“Aşk hala yaşıyor” diye de söylüyorum
bir yandan yürürken…
RÖpoRtAj
Özge Zaim
15
Covid-19 Kamuoyu algıları araştırmasının
Halkın
yüzde
67,3’ü
ortaya koyduğu ilginç sonuç
VİRÜSÜN BİYOLOJİK SİLAH
OLARAK ÜRETİLDİĞİNE İNANIYOR
11 Kasım-4 Aralık
2020 tarihleri
arasında 26 ilde kent
merkezlerinde
yaşayan 18 yaş üzeri
1000 kişiyle yapılan
görüşmelerin
sonuçlarına göre, Türk
halkının yarısından
fazlası salgınla ilgili
endişe taşımaya
devam ediyor. Halkın
yüzde 69.1’i Covid-19
salgınının ortaya
çıkmasındaki en etkili
faktörü Çinlilerin gıda
ve beslenme anlayışı
olduğu görüşüne
katılırken, koronavirüsün
biyolojik
silah olarak üretilmiş
olduğu görüşüne ise
yüzde 67.3’ü katılıyor.
16
2020 Mart ayı itibarıyla Türkiye’de baş
gösteren koronavirüs salgının etkileri
2021 yılında da devam ediyor. Kadir
Has Üniversitesi Türkiye Çalışmaları
Grubu ile Global Academy yönlendirmesinde
saha çalışması
Akademetre Araştırma tarandan
gerçekleştirilen “Covid-19 Kamuoyu
Algıları 2020” araştırması, Türkiye
kamuoyunun koronavirüs salgını ve
aşı çalışmalarına yönelik
yaklaşımlarını mercek altına alıyor.
Kamuoyuna göre koronavirüsün
birinci sebebi: Çinlilerin beslenme
anlayışı
“Covid-19 Kamuoyu Algıları
Araştırması”nda katılımcılara yöneltilen
“Koronavirüsün ortaya çıkmasında
aşağıdaki faktörler ne düzeyde etkili
olmuştur” sorusunun yanıtları içinde birinci
sırayı yüzde 69.1’lik oran ile
‘Çinlilerin gıda ve beslenme anlayışı’
aldı. ‘Biyolojik silah olarak üretilmiştir’
ifadesine katılanların oranı yüzde 67,3
olurken, katılımcıların yüzde 62.7’si
‘Doğadaki mevcut virüslerin dönüşümü
neden olmuştur’, yüzde 60.1’i ‘İnsanların
vahşi hayvanların yaşam sahasına
girmesi sonucu aradaki temasın artması
nedeniyle olmuştur’, yüzde 56.5’i ‘Allah’ın
takdir-i ilahisidir’, 55.3’ü ‘Hayvanlarla
insanların daha çok bir arada yaşamaları
nedeniyle çıkmıştır’, yüzde 49.1’i
‘Kıyametin yaklaşmış olmasına delalettir’,
ve 45.4’ü ise ‘Dünyadaki genel
ahlaksızlığın sonucudur’ ifadelerine
katıldıklarını beliriler.
Türkiye’nin aşı tercihi “Milli Aşı” oldu
Araştırma sonuçlarına göre; Türk
halkı’nın yüzde 60.4’ü koronavirüsle ilgili
endişeli olduğunu belirtirken, çeşitli
ülkelerin “Covid-19 Aşısı Üretmesi Durumunda
Aşı Olma İsteği” sorusuna Türk
halkının yüzde 70.2’si, üretilmesi halinde
Türkiye menşeli aşıyı yaptıracaklarını
beliri. Yüzde 46.7’lik bir kesim Almanya
menşeli aşıyı olacağını ifade ederken,
sıralama Rusya yüzde 43.2, Çin yüzde
41.3, ABD yüzde 41.1, İngiltere yüzde 40.6
şeklinde devam ei.
Koronavirüs konusunda bilgilenme
arı, endişe azaldı
“Koronavirüs konusunda ne kadar
endişeliniz” sorusuna verilen
“endişeliyim” ve “çok endişeliyim”
cevapları toplamının Nisan 2020’ye göre
13 puanlık bir düşüş göstererek yüzde
60.4 olması toplumun koronavirüs
konusundaki bilgilenmesinin artmasına
bağlı olarak endişe düzeyinin düşmüş
olması şeklinde yorumlanmaktadır. Benzer
şekilde, “Koronavirüs’e yakalanma
olasılığınızı belirtir misiniz?” soruna verilen
yakalanma olasılığım ”yüksek” ve
”çok yüksek” cevaplarını verenlerin
toplamının da Nisan 2020’den bu yana 13
puan artarak, yüzde 33,5’e ulaşması da
bu bilgilenmenin sonucu olarak
değerlendirilebilir.
Şahsi önlemlerin başında maske
kullanımı geliyor
“Koronavirüsten korunmak için şahsi
olarak önlemlere ne oranda dikkat ediyorsunuz”
sorusunun yanıtları arasında
83,9’luk oran ile ‘Dışarı çıktığımda maske
takıyorum’ cevabı ilk sırayı aldı. Hemen
ardından yüzde 79,7’lik oran ile ‘Sık sık
ellerimi sabunla yıkıyorum’ yanıtı
gelirken, katılımcıların; yüzde 78,5’i
‘Birine/bir şeye temas edince kolonya
kullanıyorum’, yüzde 76.4’ü ‘Mecbur
kalmadıkça evden çıkmıyorum’, yüzde
73.9’ü ‘Bir tanıdığımla karşılaşınca
tokalaşmıyorum/öpmüyorum’, yüzde
72’si ‘Kimsenin bana 1,5 metreden daha
fazla yaklaşmasına izin vermiyorum’,
yüzde 70.2’si ‘Aile ve akrabalarımla
görüşmüyorum’, yüzde 69.8’i
‘Arkadaşlarımla görüşmüyorum’, yüzde
60.1’i ‘Dışarı çıktığımda eldiven
kullanıyorum’, yüzde 58.4’i ise ‘İşe gitmiyorum’
olarak yanıtladı.
Öte yandan, Nisan 2020’de yapılan benzer
araştırma sonuçları ile
karşılaştırıldığında, şahsi önlemler
konusundaki duyarlılığın her bir önlem
alternatifinde 15 ila 20 puan arasında
düşmüş olması, Haziran ayından itibaren
uygulanan “normalleşme” adımları sonucunda
oluşan tutum değişikliğine işaret
etmekte ve sonbahardan itibaren
görülen koronavirüs vakası sayılarındaki
artışa paralellik göstermektedir. Bu noktada,
ilk üç sırada yer alan “maske,
sabun, kolonya” kullanımı dışındaki önlemlerde
20 puan ve üzerinde düşüşler
görümüşür.
—————————————
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mustafa Aydın koordinasyonunda
akademik bir ekip tarandan
yürütülen “Türkiye Eğilimleri 2020”
araştırmasının bir parçası olarak
gerçekleştirilen “Covid-19 Kamuoyu
Algıları 2020” araştırması
17
A.Ü. SODİGEM Müdürü Doç. Dr. Yusuf Levent Şahin
“SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞI
GENÇLERİ BASKI ALTINA ALIYOR”
Sosyal medya bağımlılığının gençleri her
gün öz değerlendirme baskısına maruz
bıraktığına dikkat çeken SODİGEM
Müdürü Doç. Dr. Yusuf Levent Şahin,
“Gençler yaptıkları öz değerlendirme
sonucunda, sosyal konumlarını belirleme
açısından üzerlerinde bir baskı
hissediyor ve yapılan araştırmalar
bağımlılık ile depresyon arasında açık
bir ilişki olduğunu bizlere gösteriyor”
diye konuştu.
Kullanım oranı ve yoğunluğu giderek
sosyal medyaya
duyulan
bağımlılık,
çocuk ve
gençler başta
olmak üzere her
yaştan birey
için ciddi riskler
taşıyor. Anadolu
Üniversitesi
Sosyal Medya ve
Dijital Güvenlik
Eğitim, Uygulama
ve
Araştırma
Merkezi (SODİ-
GEM) Müdürü
Doç. Dr. Yusuf
Levent Şahin,
“Yapılan
araştırmalar
dünya genelinde
gençler arasında başta Facebook
olmak üzere tüm sosyal medya
platformlarına yönelik kayda değer bir
bağımlılığın söz konusu olduğunu
göstermektedir. Bilim uzmanları
arasında sosyal medya platformlarına
yönelik bağımlılığın bir hastalık sayılıp
sayılmamasına ilişkin henüz bir uzlaşı
mevcut değildir. Ancak uzmanların ortak
fikri, bu bağımlılık türünün kaliteli ve
sağlıklı hayatı olumsuz etkilediği
yönünde oluşmuş durumdadır.
Bağımlılık bu noktada gençlerin ve özellikle
de çocukların kişilik gelişimi
açısından kilit bir kavram olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bağımlılık sonucu
ortaya çıkan kişilik değişimlerinin
yönünün ve şeklinin ortaya konulması
da oldukça zordur. Çocuk ve gençleri
odak gruplara alarak yapılan
18
araştırmalarda, bağımlılık sonucu bireylerin
neredeyse her gün bir öz
değerlendirme yaptığı ve bunun sosyal
konumu belirleme açısından üzerlerinde
bir baskı oluşturduğu yönünde sonuca
varılmıştır. Yani aşırı sosyal medya
kullanımı ile bireylerin bir öz
değerlendirme baskısına maruz kaldığını
söyleyebilmekteyiz. Sosyal medya
bağımlılığı ve depresyon arasındaki
ilişkiye bakıldığında ise, özellikle sosyal
medyada yansıtılan hayatın bireylerin
gerçek hayatlarından çok daha farklı
olması durumunun; gençlerin algısını
değiştirerek doğru sosyal
konumlandırma yapmalarına engel
olması sebebiyle depresyona yol açtığı
yapılan araştırmalarda açıkça
saptanmıştır” dedi.
“Birey Dijital Bağımlılığını Kontrol
Altına Alamadığında Bir Uzmana
Danışmalıdır”
Gençlerin sosyal medya kullanımları üzerine
yapılan araştırma sonuçlarına da
dikkat çeken Doç. Dr. Şahin, “Pew Research
Center’ın 2018 yılında
gerçekleştirdiği araştırmaya göre, sosyal
medya üzerinde gençlerin yüzde 42’si
hakarete, yüzde 16’sı fiziksel tehdide
uğramakta ve her altı gençten biri kendini
rahatsız eden, istenmeyen
davranışlara maruz kalmaktadır. Gençlerin
yüzde 90’ı çevrimiçi tacizi bir
sorun olarak görürken, yüzde 63’ü ise
bu durumu ciddi bir problem olarak
tanımlamaktadır” dedi.
Bu bağlamda sosyal medya ve diğer dijital
medya platformlarına yönelik
bağımlılığının çözümü için yapılan
araştırmalar ışığında gençlere yönelik
öneril-
erde bulunan Doç.
Dr. Şahin, “Sosyal
medya bildirimlerini
kapatın ve
ekran başında
harcadığınız
zamanı azaltın.
Sosyal medyadan
kopacağınız bir
zaman aralığı belirleyin,
bunu
arkadaşlarınıza
bildirin ve sosyal
medyaya
harcadığınız bu
zamanı başka
alanlarda
değerlendirin.
Örneğin ilginizi
çeken bir konuda
vakit harcamaya
özen gösterin,
bir hobi edinin.
Arkadaşlarınız ve ailenizle zaman
geçirin. Sosyal medyayı günlük bir rutin
olarak değil, bir ödül olarak görün,
sıklıkla kullanmamaya özen gösterin. Az
kullandığınız ya da bir süredir
kullanmadığınız uygulamaları ise silin
ve bu uygulamalarda vakit harcamanın
önüne geçin. Ekran başında geçirdiğiniz
süreyi belirleyin. Akıllı cihaz temelli
bağımlılığı azaltmak veya sona erdirmek
için gerçekleştireceğiniz bu yöntemlerle
öncelikle bir öz farkındalık
sağlayabilirsiniz. Ancak dijital
bağımlılığın bireylerin kendisi
tarafından kontrol altına alınamadığı durumlarda
mutlaka profesyonel yardım
alınması gereklidir. Aksi takdirde dijital
bağımlılık, özellikle gençlerin hayatını
ve geleceğini olumsuz yönde etkileyen
ve çözülmesi giderek zorlaşan bir sorun
haline gelebilmektedir” diye konuştu.
SAĞLIKLI KİLO VERMEK İÇİN
İŞTE SİZE 7 TÜYO
Toplum olarak yanlışımız kilo problemini
estetik sorun olarak görmemiz.
Asıl doğru olan ise fazla kilolarınızın
sağlığınızı tehdit eden bir problem
olarak görmektir. Önemli olan uygulayacağınız
sağlıklı beslenme programını
yaşamınızın devamında da uygulamak.
1.Kahvaltı edin
Kahvaltı günün en önemli öğünü.
Özellikle zayıflamak isteyenler mutlaka
güne kahvaltı ile başlamalı. Örnek protein
olan yumurta, tam tahıllı ekmek
,zeytin ve posa bakımından zengin yeşilliklerle
kahvaltı edebilirsiniz. Klasik
kahvaltıdan sıkılanlar için yoğurt ve
yulaf şeklinde kahvaltı tercih edebilirsiniz.
2.Sağlıklı yağları tercih edin
Bilinenin aksine yağlar kilo aldırmaz.
Sağlıklı yağ seçimi yaparsak daha
iyi yağ kaybı sağlarız. Yağlar vücutta vitamin
emiliminde ve dolaylı yoldan kişinin
sağlıklı kilo kaybetmesinde çok
önemlidir. Ceviz, fındık, badem gibi sağlıklı
kuruyemişlerden alacağımız yağlar
önemlidir. Yemeklere katacağımız yağ
olarak zeytinyağı tercih edilmelidir.
3.Protein tüketin
Burada demek istediğim protein diyeti
yapmak değil. Günlük sağlıklı beslenme
tablosunda besinlerden gelen
enerjinin %15-20’sinin protein grubundan
sağlanmasıdır. Kaliteli protein kaynakları
olan süt, yumurta, tavuk göğsü,
peynir ,et, kurubaklagil grupları beslenme
düzenimize eklenmelidir. Proteinli
gıdaların glisemik indeksi düşüktür
ve uzun süre tokluk sağlayarak acıkmanızın
önüne geçer. Ayrıca kas hacminin
artmasını sağlar ve daha hızlı ve kaliteli
yağ yakımına destek olur.
4.Akşamları sebze tüketin
Sebzeler kalorisi düşük besin
grubundandır. Ayrıca posa oranı
yüksek, bağırsak dostu, tok tutan ve
mideyi yormayan besinlerdir. Akşam
yemeklerinde tüketilen sebzenin sindirİmi
et grubuna göre daha kolaydır.
Akşam yemeklerinde sebze tüketmek
kişinin zayıflamasına doğrudan yardımcı
olur.
5.Egzersiz yapın
Egzersiz kilo verimine doğrudan
katkı sağlar, yağ hücrelerinin
küçülmesine, kas
hacminin artmasını sağlar.
Ayrıca kişinin hem
fiziksel hem ruhsal olarak
kendini iyi hissetmesini
sağlar. Zayıflama
yakılan kalorinin alınan
kaloriden fazla olmasıdır.
Ne kadar çok kalori
açığı oluşturursak egzersiz
ile o kadar daha
kaliteli zayıflarız.
6. Su içerek
sağlıklı zayıflayın
Su vücut için en
önemli kaynaktır. Besinlerin
sindirilebilmesi,
dolaşımın sağlanması,
vücuttan atıkların düzgün
bir şekilde atılması
için su olmadan olmaz. Bazen açlık hissederseniz
su içip biraz bekleyelim. Eğer
açlık duygusu yok oluyorsa bu açlık
değil susamışsınız demektir. Vücutta
yağ yakımının sağlanabilmesi için
su gereklidir. Eğer hiç su içmeden
zayıflıyorsanız cildinizin solduğu,
göz altlarınızın çöktüğünü fark
ederseniz bu sağlıklı zayıflama değildir.
7.Uyku düzeninizi
sağlayın
Az uyuyan veya stres altında
olanlar genellikle kilo alır. Yetersiz
uyku doygunluk sinyali gönderen
leptin hormonu seviyesinde azalmaya
sebep oluyor. Açlık hormonu
seviyesini ise yükseltiyor. Ayrıca
uykusuzluk kortizon hormon seviyesini
yükseltip iştahı arttırıyor.
Kısacası az uyumak veya uyku düzensizliği
hormonal dengeyi alt
üst ederek kişinin iştah yönetimini
sağlayamamasına sebep olur.
19
Fazla kilolardan kurtulmak için boksa başlayan
17 yaşındaki Dilara Yücel’in hedefi olimpiyatlar
“Kadınlar Boks
yapmayı öğrenmeli”
Eskişehir’de fazla kilolarından kurtulmak için boksa başlayan 17
yaşındaki Dilara Yücel, kısa sürede lisans alarak profesyonel maçlara
çıkmaya başladı. Boks sayesinde 80 kilodan 69 kiloya kadar düşen
Yücel, Eskişehir’in ilk profesyonel boksçusu olurken şimdiki hedefi ise
olimpiyatlara katılarak Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edebilmek.
Fazla kilolarından kurtulabilmek
için boks sporuna başlayan Dilara
Yücel, kısa sürede boks
sporunda amatörlükten profesyonelliğe
yükseldi.
80 KİLO İLE BAŞLADI
69 KİLOYA DÜŞTÜ
Aslen Avusturya’da doğan Dilara
Yücel, 13 yaşındayken 80 kilo olması
üzerine Avusturya’da boks sporuna yazıldı.
Amatör olarak boksa başlayan
Yücel, ailesinin Türkiye’ye kesin dönüş
yapması üzerine memleketi Eskişehir’e
döndü.
Boks sporunu Eskişehir’de de 1 yıldır
yapan Dilara Yücel, karşısında rakip
tanımıyor.
Sablon Spor Merkezi’nde boks antrenörü
Celal Olucak ile birlikte çalışan
Dilara Yücel, kısa sürede fazla kilolarından
kurtularak 69 kiloya kadar
düştü.
Fazla kilolarından kurtulmasına
rağmen boks sporunu bırakamayan
Yücel, kısa sürede amatörlükten
profesyonelliğe geçiş yaparak lisanslı
sporcu oldu.
3 PROFESYONEL KARŞILAŞ-
MANIN 2’SİNİ NAKAVT BİRİSİNİ
PUANLA KAZANDI
Eskişehir’in de ilk profesyonel boksçusu
olan Dilara Yücel, bugüne kadar 69
kiloda çıktığı 3 profesyonel maçın ikisini
nakavt, diğerini ise puanla kazandı.
4 yıl önce fazla kilolarından kurtulmak
için boksa başladığını belirten
Yücel, “Boksa başladıktan 5 ay sonra
Türkiye Şampiyonasına katıldım. 2020
yılında profesyonel boksa geçiş yaptım.
Profesyonel boks yaşantımda 3 galibiyet
aldım. Şimdi 13 Şubat tarihinde Ukrayna’da
yapılacak olan şampiyonaya hazırlanıyorum.
Boksa başlarken amacım
fazla olan kilolarımı verebilmekti. 80 kilodan
69 kiloya kadar düştüm. Fazla
olan kilolarımı verdim. Şimdi ise amacım
olimpiyatlara katılarak Türkiye’yi en iyi
şekilde temsil edebilmek. Dünya Şampiyonluğu
kemerini Türkiye’ye getirebil-
20
mek” dedi.
ÖZELLİKLE KADINLAR
BOKS YAPMAYI ÖĞRENMELİ
Son yıllarda yaşanan kadınlara şiddet
olayları nedeniyle kadınların mutlaka
kendilerini savunabilecekleri bir
sporu yapmalarını tavsiye eden Yücel
şunları söyledi:
“Kesinlikle kadınlara bir
dövüş sporunu, özellikle boks
yapmalarını tavsiye ediyorum.
Gerçekten bir kadın olarak içinize
çok güzel bir öz güven hissi
geliyor. Kendinizi çok emin hissediyorsunuz.
Hiçbir şey için geç
değil. Hayal kursunlar ve kurdukları
hayali başarmak için ellerinden
geleni yapıp,
savaşsınlar. Ben öyle yaptım,
öyle devam ediyorum.”
KORKMASINLAR
BURUNLARI KIRILMAZ
Boks sporunda genellikle
burun kırılmasının doğru olmadığını
ifade eden Yücel, “Bakın
yüzümde bir morluk yok. Burnumda
kırık ta yok. Asla boksta
burun kırılır diye bir tabir yoktur.
Bu yanlış bir bilgilendirmedir”
dedi.
UKRAYNA’DAKİ KARŞILAŞMAYA
HAZIRLANIYOR
Yücel, boksla birlikte hayatının tamamen
değiştiğini ve bu süreçte özellikle
ailesinin en büyük destekçisi
olduğunu söyledi.
13 Şubat’ta gerçekleşecek Ukrayna
Dünya Şampiyonası Boks Gecesinde 4.
maçı için ringe çıkacak olan Yücel, “13
Şubat’taki dördüncü profesyonel maçım
için hazırlanıyorum. Daha sonra Türkiye
Şampiyonası’nda dövüşeceğim. Kendimi
fiziksel ve psikolojik olarak hazır hissediyorum.
Çıkıp en iyi şekilde dövüşeceğime
inanıyorum. Bir gün
içerisinde 3-4 saat süren sabah ve
akşam idmanı yapıyoruz” şeklinde
konuştu.
HEDEFLERİ YÜKSEK
TUTTUK
Dilara Yücel’in boks antrenörlüğünü
yapan Celal
Olucak, hedefleri yüksek tuttuklarını
belirterek, şunları
söyledi:
“Avrupa Şampiyonluğu,
Dünya
Şampiyonluğu
hedeflerinin
yanı sıra
Türkiye’de
de hedeflerimiz
var.
Türkiye’de
de her
boksörün rüyasında
olan olimpiyatlara
girebilmek. İnşallah hem amatörde
hem de profesyonelde en zirveye
gidebilmek. Boks spor olarak zor olmasa
da antrenmanları ve yaşantısıyla zor bir
spordur. İnsana önce sağlık kazandırır,
ondan sonra dayanıklılık, hız, kuvvet,
koordinasyon kazandırır. Bir insanın
dünyada sağlıklı yaşamak için, sağlıklı
yaşlanmak için ihtiyacı olan her şeyi
bokstan alabilirler. Dolayısıyla herkesi
boksa davet ediyorum. Kadın-erkek herkesi
boks yapmaya bekliyoruz. Boks
sağlıktır, güvendir. Özellikle ülkemizdeki
kadınların son durumun göz önüne alırsak,
kadın cinayetlerinden sonra kadınlarımızın
kendilerini korumak için
mutlaka bu sporu yapması gerekir. Dilara
daha 17 yaşında. Dilara, Türkiye’de,
dünyada 17 yaşında profesyonel olup,
çıktığı 3 maçta hepsini kazanan ve
4’üncü karşılaşmasına çıkacak olan tek
boksör. Bu anlamda tarihe geçti. Ayrıca,
lisans çıkartılarak dövüşen ilk
boksör.
Dilara, Türk kadınının
dünyada
neler yapabileceğine
en iyi
örnek.”
21
Yeşilçam’ın Eskişehirli usta oyuncusu NURİ ALÇO
evinin kapılarını İSTİKBAL DERGİ’ye açtı
“Kötü karakterin olmadığı
film, film değildir”
Nuri Alço denildiği zaman…
Sayfalar dolusu yazı yazılabilir
aslında…
Çünkü anlatılacak, kaleme
alınacak o kadar çok yönü var
ki…
Haa kendine has bir müzik
tarzı bile var Nuri Bey’in…
Filmlerde de sürekli yer alan o
melodiyi ne zaman duysak
direk aklımıza o gelir.
Başka hiçbir sanatçıda yoktur
bu özellik…
Yeşilçam da “kötü adam”
denildiği zaman da akla gelen
ilk isimdir değil mi?
Kendisi hiç öyle değil ama…
Röportaj teklifi sunduğumuzda
hiçbir kaprise girmeden evine
konuk olabileceğimizi söylüyor.
Şaşırıyoruz.
Hiçbir sanatçıda görmediğimiz
kadar esprili, rahat, mütevazı…
Kime söylesem Nuri Bey ile röportaj
yapacağımı, “Aman
gazoz içme sakın” esprileri de
mutlaka yapıldı tabi…
O ise alışmış, yadırgamıyor.
Haa benim fotoğraf çekimi
için hazırlıklı geldiğimi görünce
ve çantamdan çıkardığım gazozlara
bakarken kahkahayı
patlatıyor: “Allah seni!”
Karşılıklı gülüşüyoruz.
Ve geçmişe, hayata dair uzun
uzun, keyifli bir sohbet
gerçekleştiriyoruz usta oyuncuyla…
22
Yeşilçamla ilk nasıl tanıştınız?
Yeşilçamla ben 1976 yılında tanıştım. Eskişehir’de
Faiz Er’deydim o zaman. Faiz Er Eskişehir-
Kütahya- Afyon bölgelendirmesini yaparken
öyle bir teklif geldi. Tabi İstanbul’da fabrika. İstanbul’a
gidip geliyorum. İstanbul’da tabi gazetecilerin,
filmcilerin, yapımcıların dikkatini çekmiş
demek. Öyle tekliflerde bulundular bana. Yarışmaya
katılır mısın, ne olur falan diye… Katıldım
bende. O zaman “Saklambaç”, “Kelebek” gazeteleri
vardı. Onların fotoroman, kral- kraliçe yarışmaları
vardı. Ses hayat mecmuaları vardı o
zaman. Tarık Akan’dan sonra ben girdim. Orada
kazandım, birinci oldum. Aynı zamanda gazetelerde
de birinci olunca ilk başlamam oldu. Mankenlik,
podyum da başladı. O zaman Türkiye’de
sayılı mankenler vardı. Melih Akalın vardı mesela.
Hamamyolu’nda Akalın Pasajı’nın sahibinin
kızı, arkeolog, iyi bir arkadaşımdır. Onunla birlikte
başladık. Sinemada da birinci olunca sinemaya
geçtim. Bu kez Faiz Er ilaç fabrikasını
bıraktım ve sinemaya devam ettim.
“KAYIP KIZLAR FİLMİNE AİLEM KARŞI
ÇIKTI”
Aileniz bir şey dedi mi?
Benim ailem tabi bir şey demedi.
İyi para kazanıyordum ama
tabi burada da daha iyi bir durumdayım.
Benim ailemin tepkisi
ilk çektiğim karakter oyunculuğunda
çektiğim an oldu. “Kayıp
Kızlar” filmiyle bir ailem karşı
çıktı ama sonra diğer rolleri de
görünce alıştılar, kabul ettiler. Yapacak
bir şey yok tabi ki...
Hep kötü olarak anılmak
nasıl bir duygu?
Yoo, pek kötü anılmıyorum
şu an da… Benim üzerime sevilen
bir sanatçı görmüyorum. Üç nesil
birden seviyor. Şu anda Türkiye’de değil, dünyada
duvarlara ismi yazılan tek sanatçıyım.
Bütün minibüslerde, yollarda, arabaların kornalarında
dahi benim müziğim olan tek sanatçı
benim…
“KÖTÜ KARAKTER OYNAMAK MESAJ
VERMEKTİ ASLINDA…”
Filmlerde genelde kötü karakter olarak çıkıyorsunuz
ya, o anlamda sordum…
Tabi kötü karakterde oynamak büyük mesaj
vermek aslında… Şu andaki filmlerin hiçbirinde
bir mesaj göremezsiniz. Aksine çok tepki alıyorsunuz.
Bugün dizilere baktığınız zaman “Arıza”
var, “Ramo” var, “Çukur” var falan… Bunlara baktığınız
zaman hep şiddeti uyguluyorlar. Genç
nesil, evdeki çocuklar seyrettiği zaman filmleri
pırasa gibi adam öldürüyorlar. Adam öldürdükten
sonra ne polis geliyor, ne emniyete alınma var,
ölüleri sokakta bırakıp gidiyorlar. Bunları hiç
kimse görmüyor mu? Adalette yargılama yok
mu? Çocuklar seyrettiği zaman aaa adam öldürülüyor,
demek ki hiç soran yok diyor. Yani mesajlar
çok çirkin, çok kötü. Ama bizim zamanımızda
her olaydan sonra bir polis gelirdi, bir emniyette
yargılama olurdu, bir ceza
olurdu. Uyuşturucu satanın,
uyuşturucu kullananın bu tür bu
işleri yapanların cezaları vardı.
Adalet tarafından, devlet tarafından
hep işleniyordu. Bunlar
önemli. Şimdikilere bakmayın.
Şimdikiler gerçekten bilmiyorum
ama internet nedeniyle mi, teknoloji
çok ilerledi çünkü… İlerleyince
tabi, bakıyorsunuz şimdi,
internet olayından dolayı bir
sürü evlilikler yıkılıyor, bir sürü
kişi çocuğunu bırakıyor, ayrılıklar
yaşanıyor. Kadın evde boş vakitlerinde
internette başkasıyla tanışıyor.
Yok bana şiddet uyguladı
bahanesiyle evi terk ediyor, çocuklarını
bırakıyor, evli insanların,
çocuklu insanların yanlarına
gidiyor. Bugünkü işlenen programlara
baktığınızda, sabahları
hangi kanalı açarsanız açın, bunları görüyorsunuz.
Bugün Müge Anlı’nın programı olsun, tamam,
çok güzel şeyler buluyorlar, yakalıyorlar ama hep
bunlar işleniyor.
“BENİM FİLMLERİMDE ŞİDDET YOKTU”
Sizin filmlerinizde şiddet yoktu mu diyorsunuz?
Yoktu tabi ki, bizim zamanımızda şiddet mi
vardı? Gerçekten yoktu. Olsa da bu kadar değildi.
Nadir, tek tük çıkıyordu ki böyle televizyonlara,
bilmem nereye konu olacak bir şey değildi. Ayrılıkların
çoğu şimdi hep şiddet, hep şiddet… Nedir
bu şiddet? Kadına şiddet, şiddet… Erkeğe de şiddet
uygulanıyor bugün, kadına da şiddet uygulanıyor.
Ölümün hiçbir değeri yok, insan canının
hiçbir değeri yok şu anda... Bir hayvan ölüsü gibi
vurulup, atılıp gidiliyor.
Son zamanlarda ekranlarda göremiyoruz
sizi… Bu nedenlerden dolayı mı başka sebepleri
mi var?
Hükümetin biraz problemleri oluyor, kanallarda
yönetmenler değişti, eski oyuncular, eski
aktörler pek kalmadı. Biz tabi eski oyuncuyuz.
Bize şu anda Allah’a şükür bir sakatlığımız yok,
bir şeyimiz yok. Bir filmde oynayabiliriz. Var şu
anda güzel diziler ama tabi biraz da seçici olmak
gerekiyor. Fazla seçici olunca da uzak kalıyorsunuz
televizyonlara… Yine programlarda, canlı şeylerde
görünüyorsunuz, çıkıyorsunuz yani…
“KORKUYORUM”
Bir küsme olayı yok yani…
Var şu anda iki üç tane teklif ama bu koronadan
dolayı hep Nisan’a ertelendi. İnşallah olur.
Yeni bitirdim bir tane işte… İzmir Seferihisar köyünde
bitti. Bir film yaptık. Korkuyoruz tabi, yapsak
da devamlı hastanelerde kontrollerden
geçiyoruz. Ozon yaptırıyorum devamlı… Her hafta
ozon yaptırıyorum. Kanımı aldırıyorum, ozon
yaptırıyorum, bağışıklığımı kuvvetlendirmek
için… Çok dikkat etmek gerekiyor. Sonuna doğru
yaklaşıyoruz gibi geliyor. İnşallah aşılar netice
verir de kurtulur millet…
RÖpoRtAj
Özge Zaim
“ESKİDEN KADIN OYUNCU BULAMIYOR-
DUK, ŞİMDİ ANNELERİ GETİRİYOR”
İnsanların en merak ettiği bir şeyi sormak
istiyorum. Eskiden filmlerde sahneler çok cesurdu.
O sahneler nasıl çekiliyordu? Araya yastık
mı konuyordu?
Valla biz profesyonel oyuncuyuz. Koymaya
gerek yok. Altında tabii ki iç çamaşırı var fakat
tabi ona göre oynarken yorganı sıkıştırıyorsun
araya falan filan… Onun oyunları var. İşte yorganın
altından bacağın çıplak çıkıyor, iki bacağın gözükmesi
falan bir takım şeyler… Eskiden kadın
oyuncu bulamıyorduk, kadın sanatçı bulamıyorduk.
Şimdi anneleri getiriyor, aileleri getiriyor kız
çocuklarını…Bebek gibi kızları getiriyorlar. Ya bu
nerede kalacak kardeşim? Anadolu’dan getiriyorsun
bu kızını tamam meşhur olsun, sinemada
para kazansın istiyorsun ama bu nerede kalacak?
Eee sizde kalsın diyorlar. Ben bekar adamım,
bende nasıl kalacak böyle bir kız. Aynı evde yaşamak
ne demek, nasıl bir cesaret, nasıl bir
yürek? Tamam, paran olur, gelirsin, ev tut, ailesi
başında olsun, üç kız arkadaş toplansın bir evde
otursun. Sizde başında ailesi olarak oturun. Yani
burası Kurtlar Vadisi sofrası. Bugün yönetmeni
var, oyuncusu var, bilmem nesi var. Herkes bir
taviz de bulunacak, bir şey de bulunacak kıza…
Yani bir an da ciddi olmayan, kendini bir an da
kaybeden kişiler de oluyor. Benim nasıl “Kayıp
Kızlar” filminde çektiğim piyasada meşhur olmak
için evden kaçan kızlar falan aynı şeyler yaşanıyor
şimdi de… Ama kimse bir sıkıntı duymuyor.
Aileler rahat çünkü para getiriyor. Annesine para
verdi mi kız tamam bitti. Ki biz ne zor şartlarda,
tek kamera ile çalıştık. O zaman evlere telefon
zor bağlanıyordu. Çağrı cihazları vardı. Çağrı cihazları
ile işe gidiyorduk. Eve telesekreter kuruyorduk
ki acaba bir filmden, şirketten aradılar mı
ki? Şimdi öyle değil ki… Şimdi Amerika ile bile görüntülü
görüşebiliyorsunuz.
“SAHNELER GERÇEĞE YAKINDI”
Sahneler gerçeğe yakındı yani… Yastık
yoktu…
Tabi canım gerçeğe yakındı. Normal, bildiğin…
Tabi bazen kamera oyunları oluyor tabi ki…
Türkan Şoray’ın öpüşme kanunu vardı. Bilmem ne
vardı. O zaman tek kamera çalışıyorsun. Hiç
öpüşmeden öpüşmüş gibi gösterebilirsin. Kızı
amorsa alıp saçlarından tutup kafasını yan çevirdiğin
zaman, yattığın zaman yan tarafına, ensesine
doğru öpüşürmüş gibi gözükürsün. İlla
dudağına değil. Şimdi öyle bir şey yok. Şimdi
şakır şakır öpüşüyorlar, sevişiyorlar. Herhangi bir
olay yok. Rahatlar. Çok rahatlar…
“YEŞİLÇAM’DA SAYGI VARDI”
Filmlerde eskiden ahlak mı vardı?
Tabi… Saygı vardı. Yeşilçam dediğiniz zaman
Yeşilçam örnek bir şirket gibiydi. Yeşilçam da sanatçı
olmak kolay bir şey değil. Bir- birine
sevgi, saygı, yolda giderken gi-
yiminle,
kıyafetinle örnek bir
insan oluyorsun. Sabahta olsa
eşofmanlarına, çorabına
kadar bütün kıyafetlerine bakıyorlar.
Örnek teşkil etmek
çok önemli bir şey… Bir gazinoya,
bir yere gittiğiniz zaman
herkese örnek olacaksın. Şimdikiler
hep Bebek sahilinde reklam
peşinde… Bizde
gerçekten bir Fatma
Girik’i, bir Türkan Şoray’ı
bir sürü oyuncu
var. Bunları bir yerde
görebiliyor musunuz?
Her gün bir
yerde, her gün bir
yerde… Ne kadar
az çıkarsan kamera
karşısına o
kadar gündem de,
meşhur olursun.
Ağırlığın olur.
Şimdikilerde
maalesef öyle bir şey göremiyorsunuz.
“ROLÜ GÖRÜNCE BENİM
AİLEM HACI HOCADIR, BEN OY-
NAYAMAM DEDİM”
Beğendiğiniz bir oyuncu var
mı? Özellikle kötü rolde?
Neden kötü role taktın sen?
Anlamadım ki ben… Kötü karakter
olmasa film olmaz. Ben ilk oyunculuğa
başladığımda Türk sinemasının
imparatoru Türker İnanoğlu,
bugün Türk sineması varsa onun
sayesinde var. Bugün Gülşen Bibikoğlu
ile evli kendisi işte, onunla
da filmim var, orada fotoğraflarım
var. O bile bana başrol sensin diye
teklif etti. Tarık Akan, Ahu Tuğba
vardı. Tarık 4 gün oynadı, emniyet
müdürünü oynuyor. Ben olayları
yapıyorum, yaratıyorum, ooo…
Kasıp kavuruyorum. 22 iş günü çalıştım ben…
Tarık 4 gün çalıştı… Ne o? Başrol Tarık Akandı…
Gazeteciler geliyordu röportaj için, senaryo soruyorlardı.
Vallahi bilmiyorum, Nuri’ye gidin sorun
diyordu. Bütün oyunu o yönetiyor, ben polisi oynuyorum
diyordu. Ne kadar güzel saygı vardı.
Şimdikilere sen sor bakalım öyle diyebiliyor mu?
Başından sonuna sürükleyen bir karakter oyuncusu
çok önemli. Filmi var eden, filmi gerçek seyrettiren
karakter oyuncudur. Kayıp Kızlar da, Tele
kızlar da, Taçsız kraliçe de, Yosma da benim arka
arkaya çektiğim filmdi. Ben ilk Kayıp Kızlar’ı çektiğim
filmde Türker İnanoğlu’na dedim ki ben
nasıl oynarım? Benim ailem hacı, hocadır. Bana
senaryo vermiyor. Ne oynayacağım diyorum. Ya
sana senaryoya gerek yok ki, ben senin nasıl
oyuncu olduğunu biliyorum diyor. Böyle bir yapımcı.
Öyle deyince senaryoyu isteyemiyorsun
da… Diyorum ki çizgimi bileyim. Ya karı satan,
kadın satan, uyuşturucu satan, pezevenk bir
adamı oynayacaksın diyor. Dediği zaman kıpkırmızı
oldum ben… Aileme nasıl bakacağım? Hepsi
hacı, hoca… Hepsi böyle… Seyrettiklerinde ağlamışlar
zaten ikisi de… Düşünebiliyor musun?
Allah rahmet eylesin… Sonra tabi diğer filmleri
gördükçe bakıyorlar ki rahat, ondan sonra kabullendiler
bazı şeyleri…
“ESKİŞEHİR’DEN ÇIKAN SANATÇI HİÇBİR
YERDEN ÇIKMAZ”
Unutamadığınız bir anı var mı peki?
Unutamadığım film anısı çok tabii ki. Cüneyt
Arkın benim hemşerim. Eskişehir'den çıkan sanatçı
hiçbir yerden çıkmaz. Eskişehir'den çıkan
sanatçı çok var. Vazife uğruna filmi var mesela.
Onun ben kızını uyuşturucu batağına filan düşürüyorum.
Cüneyt Arkın da emniyet müdürünü oynuyor.
Kızının peşine düşüyor, benim peşime
düşüyor. Kilyos’da çekiyoruz, helikopterle kaçıyorum,
ayaklarına sarılıyorum, çıkıyorum üstüne.
Koşuyor, yetişiyor, bacaklarıma asılıyor, çıkıyor. O
cüsseyle, o şeyle. Cüneyt Arkın 10 numaradır
yani, bakmayın şuanda kortizonlarla vücudu deforme
oldu ama oyuncu olarak dünyada ikinci
yani şu anda. Dünyada ikinci oldu. Helikopterin
üzerine çıkıp 4 katlı apartman yüksekliğine çıkıyoruz.
Aşağıya baktığında sadece karton kutular
var. Karton kutular minder kadar gözüküyor.
Yumruğu alacaksın, savrulacaksın, aşağıya düşeceksin
kartonların üzerine bir de Cüneyt
abi arkadan üzerime atlayacak. Kemiklerin
kırılır, paramparça olur. En
ufak hata kabul etmez. Tek kamera
çekiyorsun. Şimdiki gibi 4-5 kamera
yok. Şu anda yönetmeni
sette göremiyorsunuz. Arka
odada monitörden izliyor. Bizde
yönetmen yanımızda olur ve
‘motor’ sesini duyduğumuz
zaman herkes titrerdi. Filmlerde
negatif çekiliyor ve yurtdışından
geliyordu. Filmi harcama
şansın yok. Yanlış oynama şansın
yok, tekrarı yok. Şimdi olmadı,
sil, baştan çek. Çok emek
verildi, çok güzel işler çıktı. Bazıları
23
şimdi beğenmez. Cüneyt Arkın şöyle böyle. Lan sen
Cüneyt Arkın gibi ata binebilir misin? 4 nala giden
atın üzerinden inip, atın diğer tarafına atlayan, atın
altından geçip diğer tarafa çıkan bir adam görebilir
misin? Yine 4 nala giden atı düşüren adam görebilir
misin? Şimdiki filmlerde adam öldürülüyor, adam öldürürken
gözünü kısıyor yada gözünü kapatıyor. Silahın
sesinden korkuyor. Adam öldüren adam
gözlerini kapatmaz ki. Nereye ateş ettiğini görmüyor.
Ama böyle adamlar iş yapıyor maalesef. İş yaparken
yönetmenin veya onun, bunun tanıdıkları. Meşhur
olayım da para almayayım diyen insanlar var şu
anda piyasada.
“SANATÇILAR GİZLİ MİLLETVEKİLİDİR”
Film sektörü haricinde bir iş yaptınız mı? Siyasete
girmeyi düşündünüz mü?
Siyaset sanatçılara göre değil. Bizler halkın insanlarıyız,
halk bizi seviyor. Şimdi burada cephe
olman AKP’li olman, CHP’li, MHP’li, İYİ Partili olman,
oraya gitsen diğer tarafı karşına düşman alacaksın,
hasım alacaksın. Halk herkesin içinde. Sanatçı bir
kere halkın içinde gezecek, halkın sorunlarını, dileklerini,
isteklerini Ankara’ya merkeze iletecek insanlar.
Sanatçılar, davranışlarıyla, hareketleriyle gidip oralarda
konuşma, sosyal sorumluluk projelerine katılmaları
gerekir. Sanatçılar bana göre gizli
milletvekilleridir bence. Gerçekten milletin içinde isteklerini,
arzularını, taleplerini yerine getirmek için
hükümet büyüklerini zaten dost edinmişler. Bir belediye
başkanına git, emniyet müdürünün makamına
git zaten kapılar ardına kadar açık. Valiye, bakanlara
git aynı şekilde kapılar açık. Hepsiyle içli dışlısın. Vatandaşın
taleplerini onlara iletebilirsin. Milletvekiliyiz
biz aslında. Sanatçılar, ‘fahri milletvekili’ oluyor aslında.
Nasıl bir yerdeki yürüyüşe katılıyorsun, gezi
olayları bilmem ne olayları katılıyorsun ya dışlanıyorsun
ya da gündem yaratıyorsun. Hükümete göre
ters düştüğün zaman gidiyorsun. Yani
yok oluyorsun,
sabun gibi eriyorsun. Ben Eskişehir sevdalısıyım.
Eskişehir’den çıkmayan birisiyim.
Eskişehirspor’un yanındayım. Her sanatçıyı Eskişehir’de
göremezsin. Ben Eskişehir'den değil Türkiye’nin
neresinden adaylığımı koyarsam koyayım
kazanırım ben. Cüneyt abi koydu, kazanamadı. Onun
büyük şanssızlığı gerçek isminin Fahrettin Cüretlibatır
olması ve seçim kağıtlarında gerçek isminin yazıyor
olmasıydı. Sandığa giden vatandaşlar Fahrettin
Cüretlibatır ismini tanımadı ki. Cüneyt Arkın diye seçmen
kağıtlarına yazsalardı kazanabilirdi. Siyaseti
sevmemek mecburiyetindeyiz. Halkın isteklerini, sorunlarını
dile getirecek insan sanatçıdır. Milletvekilleri
çoğu maaş için bu işi yapıyor. Halkın içinde olan
biz sanatçılarız. Bazı sanatçılar hükümete yakın oluyor,
onların televizyonlarında iş almak için uğraşıyorlar.
Şimdi o bitecek öteki hükümet gelecek. O zaman
ne olacak? Nasıl dönecek öbür tarafa. Bu sanatçıların
özel yaşantısına baktığınızda ne namazı bilir ne iman
gücü vardır. Her türlü hovardalığı yapıyorsun. Ondan
sonra da dinden bahsediyorsun. Yok böyle bir şey.
Din de Müslümanlık ta her şey bizler için. Dinimiz içimizde,
bizim ne yaptığımızı kimse bilmez. Yeter ki
Türk topraklarına sahip çık.
24
“PANDEMİDE EVDEYDİM”
Pandemide neler yaptınız?
Evde vakit nasıl geçti?
Pandemide de evdeydim.
Bir süre İstanbul’daki evimde, bir
süre Eskişehir’deki evimde kaldım.
Kız kardeşlerim, ablalarım
zaten Eskişehir’de. Bütün aile
burada. Onları ziyaret ile geçiyor.
Mühim olan korunmak. Korunuyorum
tabii ki. Her hafta
özel bir hastanede kontrolden
geçiyorum, her hafta ozon tedavisi
yaptırıyorum. Gayet iyiyim.
Kalabalık ortamlardan kaçıyorum.
Maskemizi eksik etmiyoruz.
Dışarıda maskesiz
dolaştığında zaten ters tepki alıyorsun.
Sırf halk için yapmayacaksın,
kendi sağlığın için
yapacaksın. Pandemi bir anda
götürüyor. Neleri ben biliyorum.
Bu mikroba inanmayan birçok
arkadaşım vardı. Bu süreçte
esnaf ve sanayicilerimiz de zor
bir süreçten geçiyor. İşyerlerini
kapatanlar, iflas edenler var. HES
kodu ile kapalı olan esnafların da
faaliyetlerine başlaması gerektiğini
düşünüyorum. Bu işyerlerinde
çalışan onlarca insan var,
evlerine ekmek götürmek istiyorlar.
Bir çalışan olarak düşünmeyeceksin.
Onun eşi çoluğu çocuğu en
az 5 kişi olarak düşüneceksin.
Benim kendi işim ama ben bile yaklaşık
1 yıldır oturuyorum. 9 Mart tarihinde
Azerbaycan'da bir güzellik
yarışmasından geldim. O zamandan
beri boştayım. Neredeyse 1 yıl oldu.
Festivaller vardı, reklam çekimleri
vardı hep kaldı. Önemli olan tabii ki
sağlığımızın yerinde olması.
“ESKİŞEHİRLİ OLARAK EN ÇOK
TANINAN SANATÇILARDAN BİRİSİ-
YİM”
Son olarak ilave etmek istedikleriniz
nelerdir?
Eskişehirli olarak en çok tanınan sanatçılardan
birisiyim. Her platformda Eskişehirli
olduğumu gururla açıklıyorum ve Eskişehirli
olmaktan gurur duyuyorum. Eskişehir Büyükşehir
Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e
de her zaman destek olan ve onun arkasında
olan birisiyim. Büyükerşen’i ve çalışmalarını
her yerde anlatıyorum. Maalesef başkanımız
Yılmaz Büyükerşen bize sahip çıkmadı. Neden
çıkmıyor? Onu merak ediyorum. Bugün baktığınızda
Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller
Müzesi'nde balmumu heykelimin olması gerekir.
Orada benim bir kare resmim bile yok. Eskişehir'in
yerlisiyim, Eskişehir’de yaşıyorum ama
benim balmumu heykelim yapılmadı, yapılması
için bir teklif de gelmedi. Eskişehir’de düğünlerde
şarkı söyleyen yerel sanatçının bile balmumu heykeli
varken beni bırakın Türkiye'yi dünya tanıyor.
Benim orada mumyam yok. Şehir dışından gelen
misafirlerimi Eskişehir’in önemli parklarını ve müzelerini
gezdiriyorum. Balmumu Müzesi’ni gezdirdiğim
kişiler bile benim orada neden heykelimin
olmadığını soruyorlar. Bu onların kendi ayıplarıdır.
Büyükerşen’i severim, karşılaştığımızda da konuşuruz.
Cumhuriyet Bayramlarında smokinlerimizi
giyip halkı bayramını birlikte kutladığımız anlar
var. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt,
Hamamyolu Caddesi Yediler Parkı’nda bir ağacın
dallarına Cüneyt Arkın ve benimle birlikte 5 sanatçının
ismini verdi. Yine Odunpazarı Belediyesi
benim adıma bir ‘Gazoz Müzesi’ açtı.
Büyükerşen’den de Balmumu Müzesi’ne heykelimi
yapmasını beklerim.
Çok teşekkür ederiz Nuri Bey… Değer
kattınız.
Ben teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum.
VÜCUT DİRENCİNİ
ARTIRACAK ÖNERİLER
Korona
virüs
sürecinde
Dünyada ve ülkemizde etkisi tüm
hızıyla devam eden Covid-19 virüsünün
neden olduğu hastalıkla mücadele edebilmek
için bağışıklık sisteminin güçlü
olması gerekiyor. Bu dönemde vücut
direncini artırmanın yolu ise doğru
gıdalarla dengeli bir beslenme düzeninden
geçiyor.
Doğal besinler tercih edilmeli
Koronavirüse
yakalandıktan sonra, belirtisi
olsun ya da
olmasın, her bireyin
yiyecek içecek düzenine
çok dikkat etmesi gerekmektedir.
Hastalık
süresince tüm besin
ögeleri dengeli ve
düzenli olarak
tüketilmeli, doğal yiyecekler
tercih edilmelidir.
Yapılacak uygun bir
diyetle bağışıklık sistemi
güçlendirilebilir, aynı zamanda
kilo kontrolü de
sağlanabilir. Vücudun
savunma sistemini
destekleyen çinko, demir
ve A, C, D ve E vitaminleri
gibi belirli mikro
değerler, besinlerde
çokça bulunmaktadır.
Sebze ve meyveler, bu besin değerleri
açısından yüksek yoğunluğa sahiptir ve
bu nedenle bağışıklık sistemini
güçlendirmek için tüketilmesi gerekir.
Özellikle besinlerden yeterli düzeyde
alınamayan D vitamini bu dönemde çok
önemlidir. Vücuttaki D vitamini düzeyi
kontrol edilerek, düşüklük varsa gerekli
replasman tedavisine başlanmalıdır.
Nasıl bir etki yapacağı bilinmeyen bir
virüsle bu süreçte insan vücudunun
savaşabilmesi için bağışıklık sisteminin
güçlendirilmesine odaklanılmalıdır.
Koronavirüse karşı
bol sıvı alınmalı
Süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünleri,
meyve, sebze, kuru baklagillerin
olduğu bir beslenme programı bağışıklık
sistemini güçlendirecektir. Şeker, pirinç,
beyaz undan yapılan hamur işleri ile
fast food türü besinlerin alımı
sınırlandırmalıdır. Kilo verme
sürecindeyken hastalığa yakalananların
çok düşük kalorili ve eksik besin öğeleri
bulunan diyetleri yapmaması gerekir.
Özellikle tat ve koku duyusunun yok
olması nedeniyle beslenme konusunda
sorunlar yaşanabilmektedir. Özellikle tat
duyusunun olmaması sebebiyle
beslenme güçlüğü ortaya çıkmaktadır.
Hastalık sürecinde tüm besin öğeleri
dengeli şekilde tüketilmeli, bol sıvı
alınmalıdır. Vücudun yaklaşık % 60’ını
oluşturan su hayati öneme sahiptir. Su
içmeyi engelleyen çay ve kahve tüketimi
sınırlandırılmalı, uygun bitki çayları tercih
edilmelidir. Yani vücuttan sıvı
atmayı sağlayan diüretik etkili kafeinli
içecekler hastalık süresince dengeli
tüketilmelidir.
Bağışıklık için mikro
besinleri içeren yiyecekler
• A vitamini: Havuç, lahana, biber,
ıspanak, ton balığı ve yumurta.
• C vitamini: Turunçgiller, çilek,
mango, domates.
• D vitamini: Balık, et, yumurta, süt
ürünleri ve mantarlar.
• E vitamini: Fındık, badem, ay
çekirdeği.
• Çinko: İstiridye, sakatat, peynir,
yulaf ezmesi ve mercimek.
• Demir: Et, baklagiller, susam ve
darı.
Hastalık süresince hafif
egzersiz yapılmalı
Koronavirüs tedavi sürecinde evde
düzenli şekilde hafif egzersizlere devam
edilmelidir. Her ne kadar önemli bir belirti
olan kas ağrıları ortaya çıksa da,
yapılacak hafif egzersizler moral
düzeyini de yükseltecektir. Bedensel
yorgunluk hastalık süresince en az indirilmeli,
uyku için ayrılan süre
artırılmalıdır. Spor bir yandan bağışıklık
sistemini harekete geçirirken, diğer yandan
da vücudu zorlamaktadır. Vücut,
yorucu egzersizlerden sonra
enfeksiyonlara karşı daha
duyarlı olmaktadır. Açık
pencere etkisinin kurbanı
olmamak için sadece hafif
egzersizler yapılmalıdır.
Hastalığın etkisini
azaltmak için
öneriler
• Bu dönemde vücuda
kuvvet vereceği
düşüncesiyle fazla yemek
yemek doğru bir yaklaşım
değildir. Her besin grubu
uygun şekilde tüketilmelidir.
• Gün içerisinde öğünler
atlanmamalı, aralarda
sağlıklı atıştırmalıklar tercih
edilmelidir.
• Hastalık süresince bol
su içilmelidir. Özellikle vücutta
biriken toksinleri
atmak için sıvı alımı önemlidir.
• Koronavirüs tedavisi süresince C
vitamini zengini limon, portakal, greyfurt,
mandalina ve kivi gibi bağışıklık
sistemini güçlendiren meyveler
tüketilmelidir.
• Ateş yükselmesi nedeniyle ortaya
çıkan terlemenin olumsuz etkisini yok
edebilmek için ıslak giysiler sık sık
değiştirilmelidir. Çok olmamak kaydıyla
alınacak ılık bir duş vücudu
rahatlatacaktır.
• Günlük en az 8 saat uyku
bağışıklık sistemini güçlendirecektir.
Hastalık süresince gün içerisinde gece
uykusunu etkilemeyecek 1-2 saatlik kestirmeler
iyi gelecektir.
• Bağışıklık sistemini etkileyen alkol
tüketilmemelidir. Özellikle solunumu
etkileyen sigaradan ise mutlaka uzak
durulmalıdır.
• Gelişigüzel vitamin ve takviye
ürün kullanımından kaçınılmalı, mutlaka
doktora danışılmalıdır.
25
Pandemi nedeniyle zor günler geçiren Eskişehirli
esnafa Odunpazarı Belediyesi destek oldu
Halkçı başkandan
esnafa yardım eli
‘Halkçı Başkan’ olarak tanınan Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, bir sosyal belediyecilik
çalışmasına daha imzasını aı. Başkan Kurt, son olarak COVİD-19 (Koronavirüs) salgını nedeniyle aylardır
işyerlerini açamayan, bu nedenle de tükenmek üzere olan esnaf için düğmeye
bastı. Esnaf ve meslek odaları ile bir araya gelen Başkan Kurt, ihtiyaç sahibi esnafa
Halk Kart vererek, Odunpazarı Belediyesi’nin ihtiyaç sahibi vatandaşlar için
hayata geçirdiği Halk Market'ten esnan da faydalanmasını sağlayacak.
26
Daha önce birçok kez esnaflarla buluşan;
esnaf ve meslek odaları ile toplantı yapan
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt,
COVİD-19 (Koronavirüs) salgını nedeniyle aylardır
işyerlerini açamayan, bu nedenle de tükenmek
üzere olan esnaf için harekete geçti.
Meslek ve esnaf odalarının başkanları ile bir
araya gelen Başkan Kurt, Odunpazarı Belediyesi
olarak Odunpazarı esnafına destek olacaklarını
açıkladı. Odunpazarı Belediyesi
Meclis Salonu’nda gerçekleşen buluşmaya;
Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı
Ekrem Birsen, Kahveciler Odası Başkanı Zeki
Çoban, Bakkal ve Bayiler Esnaf Odası Başkanı
İsmail Hakkı Ördek, Lokantacılar Odası Başkanı
Bahar Bilen, Kantin İşletmecileri Esnaf
Derneği Başkanı Ferda Kaya ile Müzisyenler
ve Sahne Sanatları Derneği Başkanı Mustafa
Demir katıldı.
ESNAFA HALK MARKET DESTEĞİ
Koronavirüs salgını nedeniyle kepenk açamayan
esnafın yaşadığı sorunları bildiklerini belirten
Başkan Kurt, esnafa destek olmak ve
onların yalnız olmadığını göstermek için çalıştıklarını
vurguladı. Başkan Kurt, Odunpazarı
Belediyesi’nin ihtiyaç sahibi vatandaşlar için
hayata geçirdiği Halk Market'ten, bundan
sonra Odunpazarı esnafının da faydalanacağını
söyledi. Esnafa Halk Market’ten faydalanabilmesi
için Halk Kart vereceklerini belirten
Başkan Kurt, bu noktada esnaf ve meslek odalarından
destek istedi. Pandemi döneminde
yaklaşık 10 bin aileye sıcak yemek ve erzak
desteği sağladıklarını dile getiren Başkan Kurt,
“Esnafımızın da yanında olalım istedik. Esnafımıza,
Halk Kart vererek destek olacağız.
Bize listeleri verin, biz de hazırlığımızı yapalım.
Önümüzdeki haftadan itibaren de
esnafımız Halk Market’ten faydalansın”
dedi. Halk Market’teki ürünlerin de Odunpazarı
esnafından alındığına dikkat çeken Başkan
Kurt, ürün alırken de dolaylı olarak esnafa
destek olduklarının altını çizdi. Esnaf ve meslek
odaları, ihtiyaç sahibi esnaflarla ilgili
Odunpazarı Belediyesi Sosyal Yardım İşleri
Müdürlüğü’ne liste verecek, listede adı olan esnafın
adına ‘Halk Kart’ çıkartılacak. Esnaf,
adına düzenlenen Halk Kartı’nı, Halk Market’ten
alacak. Halk Kart’ını alan esnaf, her ay
Halk Market’ten alışveriş yapabilecek.
“ESNAFIMIZ HATIRLANDIĞINI,
YALNIZ OLMADIĞINI BİLECEK”
Odunpazarı Belediyesi’ne esnafı yalnız bırakmadığı
için teşekkür eden Esnaf ve Sanatkarlar
Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen,
verilecek olan bu Halk Kart’lar ile zor
durumda olan esnafın rahat bir nefes alacağını
belirtti. Odunpazarı Belediyesi’nin bu desteğinin
çok anlamlı olduğuna dikkat çeken Kantin
İşletmeleri Esnaf Derneği Başkanı Ferda Kaya,
“11 aydır çalışmıyoruz, ilk kapanan esnaf biz
olduk. 11 ayda 11 iş günü çalıştık. Sabah 9 ile
12.30 arası sınırlı sayıda öğrenciye çalışabildik.
Zor günler geçiriyoruz. Arkadaşlarımız
verdiğiniz desteğe çok sevinecek. Bu zor
günde, sizin bize destek vermeniz bizi onurlandırdı.
Biz bu yardımlarınızı emanet olarak
kabul ediyoruz. İşlerimiz yoluna girdiğinde biz
de Halk Market’e katkıda bulunuruz. Yaptığınız
yardımlar bizi çok mutlu etti. Hatırlanmış
olduk. Teşekkür ederiz.”
Odunpazarı Belediyesi resmi
web sitesi dopdolu ve yenilikçi
anlayışı ile hizmetine başladı
Odunpazarı’nda
yepyeni bir sayfa
Odunpazarı Belediyesi, resmi web sayfasını (www.odunpazari.bel.tr) vatandaşların daha kolay ve
etkin bir şekilde kullanabilmesi için yeniledi. Odunpazarı Belediyesi resmi internet sitesi yeniledi.
“www.odunpazari.bel.tr” adresli web sitesi, vatandaşların belediye ile ilgili her türlü bilgiye kolayca
ulaşımını sağlayacak şekilde, görsel ve fonksiyonel olarak yepyeni bir görünüme kavuşturuldu.
Modern bir ara yüze sahip olan web
sitesinde, belediyenin hayata geçirdiği
proje ve verdiği hizmetlerin yanı sıra birçok
bilgi yer alıyor. ‘Online Hizmetler’,
‘Hizmet Rehberi’ ve ‘Yaşam Rehberi’ gibi
vatandaşın işini kolaylaştıracak
bir çok sekmenin bulunduğu
web sitesinde, ayrıca
10.00-16.00 saatlerinde aktif
olacak ‘online canlı destek’ de
yer alıyor. Odunpazarı Belediyesi’nin
resmi web sitesine
giren vatandaşlar, e-belediye
üzerinden yaptıkları işlemlerin
yanı sıra, ‘online işlemler’ sekmesinden
online başvuru ve
ödeme, sorun ve istek takibi
ile kütüphane sisteminin takibi
gibi birçok işlemi online olarak
yapabilecek. Yenilenen web sitesi
ile Odunpazarı Belediyesi’nin
birçok hizmetine
ulaşmak da bir tık kadar yakın
hale geldi. Web sitesinde vatandaşın
cenaze başvurusundan,
bilgi edinme formuna,
iskan için gerekli evraklara
kadar birçok hizmete nasıl ulaşılacağı
detaylı olarak anlatılıyor.
YAŞAM REHBERİ EKLENDİ
Odunpazarı Belediyesi’nin yenilenen
web sayfası ile vatandaşlara
sunduğu bir yenilik de
‘yaşam rehberi’ ile oldu. Odunpazarı
web sitesine giren vatandaşlar,
yaşam rehberi
sekmesinden engelli şarj istasyonları,
kamu kurumları, konaklama,
AVM’ler, müzeler ve
tarihi mekanlar, gar ve terminaller,
akademik meslek odaları,
esnaf odaları, odalar
birliği, mesire alanları, belediye
birimleri, ticari işletmeler,
akaryakıt istasyonları, ücretsiz
wifi noktaları, bankalar, hastaneler,
eczaneler, okullar, taksi
durakları, banka ve ATM’ler,
polis karakolları ve veterinerlerin adres
ve konum bilgilerine rahatlıkla ulaşabilecek.
Ayrıca işletme sahipleri, yaşam rehberi
içerisinde bulunan ‘İşletmeni Rehbere
Ekle’ seçeneği ile firmalarını yaşam rehberi
içerisine ücretsiz olarak ekleyebilecek.
SİTE İLE İLGİLİ İSTEK VE ŞİKÂYETLER
İÇİN GERİ BİLDİRİM FORUMU EKLENDİ
Gerçekleştirdiği hizmetlerde
şeffaflığa her zaman önem
veren Odunpazarı Belediyesi,
bu anlayışını yenilenen web
sitesine de taşıdı. Vatandaşlar
‘güncel’ sekmesinde yer alan
‘Belediye bugün ne yapıyor’
bölümüne tıklayarak, o anda
yapılan çalışmaları kolaylıkla
takip edebilecek.
SEN DE SAHİPLEN!
Siteye eklenen yeniliklerden
biri de hayvan sahibi olmak
isteyen vatandaşlar için oldu.
Odunpazarı Belediyesi’nin
Hayvan Sağlığı Merkezi’nde
bulunan hayvanları sahiplenmek
isteyen vatandaşlar için
güncel sekmesinin altına ‘sen
de sahiplen’ bölümü açıldı.
Hayvan sahiplenmek isteyen
vatandaşlar, bu bölümü tıklayarak,
Hayvan Sağlığı Merkezi’nde
bulunan hayvanları
görebilecek. Bu bölümde hayvanların
sağlık bilgileri ile vatandaşların
bu hayvanlara
nasıl sahip olacaklarına dair
bilgiler de yer alıyor.
TEST YAYINI BAŞLADI
Odunpazarı Belediyesi’nin yenilenen
web sitesi test yayınına
başladı. Siteye
vatandaşlar, site ile ilgili istek
ve şikâyetlerini bildirebilmeleri
için ‘geri bildirim forumu’
eklendi. Siteye giren vatandaşlar
site ile ilgili istek ve şikâyetlerini
bu formu
doldurarak bildirebilir. Yetkililer,
mobil uygulamaların da en
kısa sürede hizmete gireceğini
açıkladı.
27
GÖNÜL SOHBETLERİ
AHMEt URFALI
. . .
“BEN GELMEDIM DAVA IÇIN,
. . . . . .
BENIM ISIM SEVI IÇIN”
.
Anadolu’nun birinci fetret dönemi
diyebileceğimiz 13.Yüzyılın
sonu ile 14.Yüzyılın başlarında yaşayan
Yunus Emre, bu zaman diliminde
pek çok siyasi, askeri,
sosyal ve kültürel buhranlara tanıklık
etmiştir. Anadolu Selçuklu
Devleti otoritesini kaybetmiş, istilalar,
isyanlar ve iskân sorunlarıyla
boğuşmaktadır. Moğol istilası
bütün acımasızlığıyla sürmekte,
Haçlı Seferleri büyük sıkıntılara
sebep olmaktadır. Anadolu, gerek
doğudan gerekse batıdan sıkıştırılmakta,
Babai ve Cimri isyanları ise
iç huzur ve asayişi ortadan kaldırmaktadır.
(1)
Öte yandan kıtlık ve yoksulluk
had safhada hüküm sürmektedir.
Yunus Emre’nin yaşadığı yıllarda
Anadolu’nun henüz manevi bütünlüğü
kazanılamamış, milli birlik dağılmış,
Selçuklu devlet yapısı taht
kavgaları sebebiyle temelinden
sarsılmış, Moğol orduları her yanı
ezip geçmiş, büyük bir kuraklık
yurdu kasıp kavurmaktadır. Genç
Osmanlı beyliği henüz taze bir
fidan olarak boylanmaktadır.
Kinin, mevki ve mansıp ihtirasının
at oynattığı, kardeşin kardeşe düşman
olduğu o yıllarda Yunus, sanki insanları
bütünleyici, birleştirici, bir
potada kaynatıp birbirine kaynaştırıcı
unsur olarak gösterilmiş bir Tanrı lütfu,
bir Tanrı ihsanı ve armağanı, bir Tanrı
rahmetidir.
O, türlü iç ve dış etkilerle parçalanmış,
sükûn ve huzura muhtaç bir yurda,
elinde sevgi, dilinde barış reçeteleriyle
sevmeyi, sevilmeyi aşılamak, kini yok
etmek, sevgiye dayalı bir barış düzeni
kurmak için dünyaya gelmiştir.(2)
Böyle bir çağda sevgi dilini kullanarak
Mehmet Kaplan, Yunus Emre’nin;
‘’ Ben gelmedim davi için, benim
işim sevi için
Dost'un evi gönüllerdir, gönüller
yapmağa geldim.’’ sözünden hareketle, ‘’
28
Davi ve sevi, birbirinin zıddı olan iki kelime.
Birincisi savaş, ikincisi barışı da
içine alan aşktır. Dost, her zaman gönülde
ağırlanır. Onun için gönüller yapar.
Gönül de, özellikle gönüller şeklinde ele
alınarak birdenbire genişlediğini görüyoruz.’’
açıklamasını yapar.(3)
Yunus Emre, buhranlı bir çağın insanıdır.
O; buhran, sıkıntı, düşmanlık,
savaş gibi insanlık varlığının tehlike ve
tehditlerinin yerine sevgi ve barışı önermektedir.
Savaşın panzehirinin barış, kin
ve nefretin panzehirinin sevgi olduğunu
belirtilmektedir. Davi kelimesinin anlamı
olan; ‘’bir şeyi iddia etme’’nin karşısına
sevi kavramı çıkarılmaktadır. Yunus Emre’nin
elbette bir ‘’davi’’ si yoktur. Ama
onun bir ‘’sevi’’si vardır ve bu sevinin
gayesi de gönüller yapmaktır. (4)
Yunus Emre’de görülen davi ve
seviyi, kaos ve kosmos kavramlarıyla
da açıklamak
mümkündür.Kaos ve kozmos kelimeleri
daha çok fen bilimlerinde
kullanılan iki terim iken sosyal bilimciler
tarafından da toplumsal
olayları yorumlamak için de gündeme
getirilmiştir. Kaos; düzensizliği,
kosmos ise düzenliliği ifade
etmektedir. Azerbaycan Milli Bilimler
Akademisi Folklor Enstitüsü
Mitoloji Bolüm Başkanı Doç. Dr.
Seyfeddin Rzasoy,’’ Oğuzlarda
“kozmos” un, Oğuz” diye adlandırıldığını
ifade eder. Düzenlilik, düşünce
ve uygulamasının Türk
milletinin bir özelliği olduğu vurgulanır.
Nihat Sami Banarlı’nın,
‘’Yunus Emre’yi, Türk düşünüşünün
Anadolu’daki ilk büyük şairi’’ olduğunu
belirtmesi de bu yüzdendir.
Yunus Emre, sevginin hem fert
hem de toplum üzerinde sağlayacağısinerjinin
farkında olan bir sanatçı
olarak bu alanın millet
hayatına vereceği genişimkânları
sonuna kadar kullanmıştır.
Yunus Emre, bütün insanlığa
sevgi diliyle seslenir. Bilgi, sevgi,
kanaat ve imanın yoğurduğu; biyolojik,
psikolojik ve sosyolojik bir varlık
olan insan, davranış ve sosyal ilişkilerdeki
tutumuyla değerlendirilir. İnsanın
en temel vasfı, gönlündeki sevgidir. Gönlünde
sevgi olmayanlar, insan olma özelliğini
kaybederler. Sevgi, insanlara
doğuştan verilen bir duygudur. Sevgi
topluma huzur ve kardeşliği getiren birleştirici
unsurdur.
Kutlu Elçi; ’’ Birbirinizi sevmedikçe
iman etmiş olmazsınız” derken
toplumsal dayanışma, barış ve huzur
kaynağının sevgiden geçtiğini ifade buyurmuştur.
İnsanda kin, nefret gibi kötü
duyguların da bulunduğu bir gerçektir.
Bu duygularını yenmesini bilenler
‘insan-ı kâmil’ derecesine yükselir.
İnsan kendisine bahşedilen akıl
sayesinde; sevgiyle nefreti, iyi ile kö-
tüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırt edebilir, bunlar
arasında tercihte bulunabilir. Bu tercihin olumlu yönde olması
insanı yüceltip saygın hâle getirir.Nice güç sahipleri, sevgi yerine
nefret dili kullanmaları sebebiyle çatallı dillerinden zehir
akıtarak insanlar arasında düşmanlık meydana getirmişlerdir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’nin;
“Sünnettir, kâfir olsa da insanı incitme.
Gönlü katı olan ve kalp kırandan Allah şikâyetçidir.” sözü
gönül medeniyetinde kilitli kapıları açan, mühürlü kalpleri huzura
kavuşturan kutsal anahtar olmuştur. Pir-i Türkistan
Ahmet Yesevi’nin takipçileri ve gönüldaşları bütün Türk dünyasını
bu şuurla aydınlattığı gibi kin, nefret ve zulmün hüküm
sürdüğü coğrafyalara sevgi tohumları saçarak yeşertmişlerdir.
Sevgiden rahmet doğar. Yaradan’ın bağışlaması ve yardımı
sevginin hüküm sürdüğü toplumların üzerindedir. Evrendeki
her şey insan için yaratılmış, insanın emrine verilmiştir.
Asıl olan insanın bu şuura sahip olarak hamd ve şükrünü
sevgi ile donatıp Hak rızasını kazanmaktır. İnsan; hamlığını pişirmeli,
oradan da içindeki kin, nefret gibi kötü duyguları silip
1 Mehmet Demirci, Yunus Emre’de İlahi Aşk ve İnsan Sevgisi, s.6
2 MüjganCunbur, Türk Yurdu, Yunus Emre’nin Sevgi ve Barış Dünyası, s.36
atmalıdır. Sevgi, sözle güzelleşir. Sevgi diliyle söylenmiş bir
söz bütün evreni aydınlatmaya kâfidir.
‘’Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini
Sekiz uçmak ede bir söz’’ Yunus Emre’nin deyişiyle güzel
bir söz, dünya cehennemini cennete çevirir.Yunus Emre’nin
sevgi kaynağı ilahidir. O, ‘’yaratılmışı Yaradan’dan ötürü
sever.’’ Yunus, Allah aşkıyla kendi benliğinden geçerek bütün
yaratılanları ‘Allah için sevme’ anlayışına sahiptir.
Kavga yerine sevgi ve barış, kötülük yerine iyilik; çirkinlik
yerine güzellik, ayrımcılık yerine bütünlük, kin, haset,
düşmanlık yerine hoşgörü, softalık ve yobazlık yerine gerçek
inanç…tavsiyesinde bulunan, olumlu kavramları tercih ederek
bunları davranışa dönüştürmenin olgun insan olmanın gereği
sayan Yunus Emre, insan cevherinin özünü yakalamış, bir ulu
gönül insanıdır. Onun çağrısı, sözündeki sevgi ve yüksek insanı
değerler 21.yüzyılın buhranındaki insanlığa da müjdeler
sunmaktadır.
3 Mehmet Kaplan, Yunus Emre-Makalelerden Seçmeler, s.199
4 Mustafa Özçelik, Bizim Yunus, s.11
Ahmet Urfalı şiir
Her vadide sözün çağlar gönüllerde mukimdir hâlin
Ehline malum olsun nehirlerin deniz olduğu anın şöleni
Sen Tapduk’un kapısında pişirirken miskinliğini
Girip doğan donuna şikare geldin elhamdülillah
Ben göçmen duyguların ardında yeldirdim bedenimi
Kaçkınlığımı sağılt ummanında damla olayım haydi
Dilsiz çilelerde sınanmışlığıma delil olsun karayelin ıslığı
Çoğalt yetim sevgimin lisanını kuşlarla dost olayım
Dağlar çiçeğini donansın ırmaklar beste yapsın akışından
Bilinsin ‘’ Hâk cihana doludur o senden ayrı olmaz’’
Aşk Gelicek Cümle Eksikler Biter
N'olur ise ko ki olsun n'olusar
Tek gönül Mevlayı bulsun n'olusar
Aşk denizi gene taşmış kan akar
Aşık-ı biçare dalsın n'olusar
Bu denize düşen ölür dediler
Ölür ise ko ki ölsün n'olusar
Aşk gelicek cümle eksikler biter
Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar
Akıbet şol göze toprak dolusar
Bir gün öndün, ko ki dolsun n'olusar
Dünyanın mansıplariyle izzetin
Yunus kodu alan alsın n'olusar
Yunus Emre
Yunus Emre hakkında..
Yunus, karşılık beklemeden, almadan veren, kendinde olanı, karşısındakine yüce bir gönül zenginliği içinde sunan, yılın her gününde,
günün her saatinde, eserinde bir başka güzellik, bir başka iyilikle karşılaşılan büyük bir dosttur. Onun şiirleri bitip tükenmeyen
bir sevgi pınarı gibi, aynı zamanda bir ahlak ve edep, bir öğretim ve eğitim kaynağıdır. Yunus, Türk edebiyatının unutulmaz
atası, Türk şiirinin büyük ustası, bugün yurdun on beş köşesinin paylaşamadığı, paylaşmaya kıyamadığı Yunus, Türk dilinin temeli,
Türk kültürünün dayancı ve güvencesi koca Yunus, kısaca ‘’Bizim Yunus’’ bir ahlâkçı ve bir büyük eğiticidir. Müjgan Cumbur
29
Şehir merkezinde büyük bir değere sahip olan Baksan Sanayi Sitesi Tepebaşı
1969 Yılında kurulduktan
sonra Eskişehir ekonomisine
çok büyük
hizmetler veren Baksan
Sanayi Sitesi, aradan
geçen yıllar içerisinde
kent merkezinde kalmaya
başlayınca çöküntü alanı
halini almaya başladı. Bu
görüntüye duyarsız kalamayan
Tepebaşı Belediye
Başkanı Ahmet Ataç, Baksan’ın
yenilenmesi için
ekibi ile birlikte harekete
geçti. Uzun süren inceleme
ve çalışmaların ardından,
Baksan’ın
yerinde dönüşümüne
dair bir plan ortaya çıkarıldı.
Baksan Sanayi Sitesi
Esnafı da belediye tarafından
oluşturulan plan
için onay verdi. Yakın zamanda
şekillenmeye başlayacak
olan Baksan, bu
sayede adeta yeniden
küllerinden doğacak. Yapılacak
olan yenileme ise,
belediye-halk işbirliği ve
karşılıklı güvenin bir
eseri olarakta büyük bir
örnek teşkil edecek.
30
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, Baksan
Sanayi Sitesi hak sahipleri ile bir araya geldi. Başkan
Ataç, “Baksan’da yeni bir ticari merkez yaratılması,
kentimiz için olumlu olacaktır” dedi.
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, Baksan
Sanayi Sitesi hak sahipleri ile bir araya geldi.
Toplantıda Başkan Ataç, 1969 yılında kurulan Baksan’ın,
o tarihte kentin dışında bir yerde bulunduğunu,
günümüzde ise kentin ortasında kalarak
çevresinde konut ve ticaret alanlarının yanı sıra
otel ve alışveriş merkezlerinin de gelişmiş olmasına
rağmen sanayi sitesinin işlevini yitirdiğini ve
bir çöküntü alana dönüştüğünü kaydetti.
BAKSAN YENİ BİR TİCARİ MERKEZ OLMALI
Baksan’ın, Tepebaşı bölgesi için yeni bir ticari merkez
olmasının kentin yararına olacağını belirten
Başkan Ataç, “1969 yılında kurulan Baksan Küçük
Sanayi Sitesi Kooperatifi için o dönemde kentin dışında
yer seçimi yapılmış, 1978-1980 yıllarında inşaatları
gerçekleşmiş, 1986 yılı 1/5000 ölçekli
nazım imar planında küçük sanayi alanı olarak planlanmıştır.
Toplam alan büyüklüğü 66 hektar olan Baksan,
mevcut imar planlarında ‘Küçük Sanayi Alanı’
olarak planlıdır. Ancak günümüzde kentin genel yapısına
bakıldığında artık şehir merkezinin ortasında
kalan Baksan’ın çevresinde konut ve ticaret alanlarının
yanı sıra otel ve alışveriş merkezleri
de yer almış durumda.
Buna rağmen bu alan, küçük sanayi
alanı olarak kalması ile işlevini
de zamanla yitirdiğinden
gelişememiş ve bir çöküntü
alanı haline dönüşmüştür. Kent
bütününe baktığımızda ise ticaret
bugünkü haliyle merkeze sıkışmış
durumda ve bu
durumdan kurtulmak için yeni
ticari alanlar arayışı ortaya çıkıyor.
Baksan bölgesine de
bakıldığında gerek yol genişliği
ve otopark imkânları gerekse konumsal özellikleri ve
ulaşım kolaylığı dikkate alındığında Tepebaşı Bölgesi
için özellikle yeni bir ticari merkez yaratılması kent için
olumlu olacağı görüşündeyiz” dedi.
BAKSAN KÜLLERİNDEN DOĞACAK
Başkan Ataç konuşmasının devamında Baksan’ı yeni bir
ticaret merkezi olarak hayata geçirmeyi hedeflediklerini
ve parsel sahiplerinin haklarının iyileştirilerek korunacağını
belirterek, “Orada küllerinden yeni bir Baksan çıkacak.
Bunu da belediyemizin sizlere sunacağı planlar
eşliğinde sizler yapacaksınız ve biz de sizlere yardımcı
olacağız.” sözlerini kullandı.
BASINA DA TANITIM YAPILDI
Hak sahipleri ile yapılan buluşmanın ardından, önemli
proje Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç tarafından
basın mensuplarına da tanıtıldı. Tepebaşı Belediye
Başkanı Dt. Ahmet Ataç, kentteki basın mensupları ile
bir araya gelerek, Baksan Sanayi Sitesi için hazırlanan
yenileme projesi hakkında detaylı bilgiler verdi.
“BURADAKİ RANTI HAK SAHİPLERİ
ALSIN İSTİYORUZ”
Tepebaşı Belediye Meclis Salonu’nda, koronavirüs önlemleri
eşliğinde düzenlenen toplantıda Başkan Ataç,
Baksan’ın kent için kanayan bir yara haline geldiğini belirtti.
Başkan Ataç, “Baksan bizim bölgemizde kanayan
bir yara. Çünkü şu anda en değerli alanlardan biri konu-
Belediyesi’nin yeniden planlamasıyla yepyeni bir çehreye kavuşuyor
munda. Söz konusu alan 66 hektarlık ve yaklaşık
bin 300 civarında işyeri var. Bizim dileğimiz,
yerinde dönüşüm yani yenileme. Herkes
yerinde kalsın, kendi dükkanının yerine sahip
olsun ve oranın rantını, hak sahipleri alsın istiyoruz.
Zaten yaptığımız tüm imar çalışmalarında
kimsenin hakkını incitmeden bugünlere
kadar geldik. Bu da İmar ve Şehircilik Müdürlüğümüzün
ne kadar adaletli çalıştığını gösteriyor”
diye konuştu.
“KADININ AYAK BASACAĞI BİR
PROJEYİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ”
Baksan bölgesinin ticari cazibe merkezi haline
geleceğini ifade eden Başkan Ataç, “Baksan’da
çalışan insanlarımız var, o istihdamın da kaybolmasını
istemiyoruz. Artacak ticaret ile istihdamın
artmasını istiyoruz. Açık AVM sistemi
de denilen sokaklarda yapılan alışveriş yöntemi
ön plana çıkabilir diye düşünüyoruz. Ayrıca
‘kadının ayak basacağı’ bir projeyi hayata
geçirmeyi istiyoruz. Çünkü kadınlarımızın girdiği
yerde, gerçekten iyi şeyler oluyor. Yemeiçme
olsun, ‘Sanat Sokağı’ olsun, bilişime
yönelik güzel projeler olsun istiyoruz. Çevreyi
kirleten iş kolları olmasın istiyoruz” dedi.
“BÜYÜKŞEHİR BELEDİYEMİZ İLE
KOORDİNELİ ÇALIŞIYORUZ”
Baksan’ın yenileme projesi konusunda Eskişehir
Büyükşehir Belediyesi ile koordineli bir çalışma
yürütüldüğünü de belirten Başkan Ataç,
“Büyükşehir Belediyemiz ile koordineli çalışıyoruz.
Yılmaz Hoca da bu projeyi destekliyor.
Kendisine tanıttık, son derece memnun oldu,
‘Güzel proje olmuş’ dedi. İki belediyemizin koordineli
çalışması ile bu işi mutlu olarak sonlandıracağımıza
inanıyorum. Hatta bütçeleri
uygun olursa, bu sene için altyapıya girmelerini
isteyeceğiz. Zaten proje o kadar güzel ki…
Çok ciddi yeşil alanlar, geniş caddeleri, otoparkları
var. Yeni otoparklar da katacağız. Mesela
yollara, parsel yapısına ve yeşil alanlara
dokunmayacağız. Olduğu gibi kalacak ve iyileştireceğiz”
dedi.
309 METREKAREDEN, 763
METREKAREYE
Söz konusu proje ile parsel sahiplerinin haklarının,
iyileştirilerek korunacağını vurgulayan
Başkan Ataç, “Bir kişinin dükkanı bir kat ve
309 metrekare. Şimdi yeni yapılacak çalışma
ile kat sayısı ikiye çıkacak. İki katı, bodrum
katı, çatı arası ile birlikte dükkan alanı
309’dan 763 metrekareye çıkacak. Bundan belediyenin
herhangi bir talebi yok, tamamen
hak sahiplerinin mülkiyeti olacak. Bu imar
artış hakları ile projenin hızlıca ilerlemesini
amaçlıyoruz. Projenin de karşılıklı anlayış ile
bir an önce tamamlanmasını ve çalışmanın
başlamasını istiyoruz. Projenin görselleri burada,
bu halini gören kim bu projeye, ‘hayır’
diyebilir ki?” diye konuştu.
“TEPEBAŞI BELEDİYESİ KİMSENİN
HAKKINI YEMEZ”
Tepebaşı Belediyesi’nin, Türkiye’nin en güvenilir
belediyelerinden biri olduğunun altını
çizen Başkan Ataç, “Tepebaşı Belediyesi kimsenin
hakkını yemez. Tepebaşı Belediyesi
bugün, Türkiye’nin en
güvenilir belediyelerindendir.
Şu zorlu pandemi
döneminde bile
bir kreş ve yaşlı bakım
merkezi ortaya çıkartıyoruz.
İnsanların bizlere
olan güveni ile
ortaya çıkan çalışmalar
bunlar ve biz de hayata
geçireceğiz. Bu dönemde
böyle bir şey
çok da kolay değil. Bu
sebeple Baksan’da da
bizim bir anlaşmazlığa düşeceğimizi zannetmiyorum.
En kısa zamanda bunu sonuçlandırarak
meclisimize sokmak istiyoruz” şeklinde konuştu.
BAŞKAN ATAÇ ÇAĞRIDA BULUNDU
Başkan Ataç konuşmasında ayrıca Baksan
Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi’ne de bir
çağrıda bulundu ve “Bizim kooperatif ile hiçbir
sorunumuz yok. Kendilerini davet ettik, gelirler
ise projeye bir bütün olarak bakabiliriz.
Bizim kendileri ile hiçbir derdimiz yok. Onların
da bu proje içinde olmasını çok istiyoruz. Buradan
kendilerine çağrı yapıyorum: Bugüne
kadar olduğu gibi çeşitli nedenlerle süreci
uzatmayalım, bir an önce çözüme ulaştıralım.
Ayrıca oradaki kiracı ve hak sahiplerini de
davet edeceğiz, toplantılarımızda birlikte olacağız.
Bu çalışma paylaşımcı bir görüş ile gerçekleşsin,
kimsenin aklında bir soru işareti
kalmasın istiyoruz. Bizim tek düşüncemiz kimsenin
mağdur olmaması ve yerlerinin kıymet
kazanması” dedi.
Toplantıda ayrıca Tepebaşı Belediyesi şehir
plancıları, görseller eşliğinde bir sunum gerçekleştirirken,
Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcıları
da proje hakkında detaylar paylaştı.
31
BAŞKA BİR DÜNYA
STAVANGER
VE FİYORDLARI
Stavanger Limanı’nda
balık lokantaları
32
Gezi
ZEKİ
PEKGENÇ
Kaptanımız, deniz otobüsünü muhteşem
şelalenin altına kadar yanaştırdı.
Şelalenin suyu, sert ve dimdik kayalardan
aşağıya 400 metre yükseklikten
dökülüyor. Tepelerdeki saf doğanın içinden,
tertemiz buzullardan gelen suyu, ön taraftaki
Denizden 604 metre
yüksekteki Kürsü Kayası’nın
Lyse Fiyordu’ndan
görünümü.
güverteden özel kovalara dolduran hostesler
bizlere ikram etti. Buz gibi nefis billur sudan
içtik. Bu şelalenin adı Hengianefossen, burası
Lyse Fiyordu’nun ikinci önemli yeri. Eşsiz
görünümlü bu şelale, fiyordun ortalarında ve
kuzey yamacında. Bu etkileyici manzarayı
görmek sadece fiyordun içinde yol alan bir
tekneden mümkün. Kendi şarkılarını
söyleyen şelalenin bu görsel şovuna kaptan
da klasik müzik dinletisi ile eşlik etti.
Yaşanabilecek, unutulmaz bir deneyim,
müthiş bir fiyord anısı olarak belleklerimize
yerleşti.
Stavanger limanından düzenli olarak kalkan
“Fjord Cruise” deniz otobüsleri ile fiyord gezisi
yapıyoruz. Nefes kesici manzaraları da görebilmek
ve fotoğraflayabilmek için bu şehirde
üretilen deniz otobüslerinin üst güvertesi açık.
İlginç coğrafi yapı dolayısıyla çok değişik manzaralara
şahit olduk. Önce son derecede geniş
Hogs fiyortunda yol aldık. Bu fiyord 1.500
metre genişliğinde ve 170 metre derinliğe
sahip. Güney tarafında yemyeşil bir ada ve
harika manzaralar var. Denize kadar inen çam
ormanlarının arasında, birbirlerinden uzakta
inşa edilmiş güzel görünümlü evler, bir koyda
iskelelere bağlanmış yatlar ve motorlar dikkatimizi
çekiyor. Geldiğimiz Ağustos ayında
burası sanki Ege kıyılarımızdaki bir körfez gibi
duruyor. Kaptan, adanın kayalık bir burnuna
yanaştı; sevimli bir fok balığı bize merhaba
diyor.
Lyse fiyordu Stavanger’in 25 kilometre
doğusunda. Hogs Fiyordu’ndan girişinde
büyük bir karayolu köprüsü var. Altından
geçtiğimiz ve fiyordun tek kara geçişi olan Lysefiyord
Köprüsü’nün üzerindeki yol iki
taraftan da hemen tünellere giriyor. Çünkü buradaki
dik kayalıkların yüksekliği bin metreyi
buluyor. Bu noktadan itibaren 42 kilometre
uzunluğundaki dar ve derin Lyse Fiyordu’na
girmiş oluyoruz. Bazı koylar cennet yeşili, oysa
ki yamaçların en üstünde kar ve buzullar var.
Dik yamaçlara vuran güneşin ışıkları bazalt
kayalardan yansıyor ve yamaçlar ilginç bir
şekilde adeta dev beyaz duvarlara dönüşüyor.
Fiyordun ortalarında bir yerinde, şelaleden 2,5
kilometre önce bu fiyordun en önemli ve en
meşhur yeri; “Kürsü Kayası” var. Deniz seviyesinden
604 metre yükseklikteki bu dev
kaya kütlesi bir doğa harikası. Kürsü kayasını
aşağıdan izliyoruz. Sanki kesilerek küp şekli
verilmiş uçurumun tepesi 25x25 metre
boyutlarında ve neredeyse dümdüz. Deniz seviyesinden
bakıldığında, fiyordun 604 metre
yükseğinde dikey olarak yükseliyor. Denizin
bu noktada derinliği 400 metre civarındaymış!
Tekneden görünümü inanılmazdı. Üstten
bakışın da harika olacağı kuşkusuz. Adeta
havada duruyormuş gibi görünen bu ilginç
kaya parçası, orijinal adıyla; “Preikestolen”
buzul çağında buzulların kenarlarının uçuruma
ulaşması sonucunda ve buzul sularının
köşeli blokları kırmasıyla meydana gelmiş.
Kare şeklindeki bu dev kaya parçasının uçurumla
birleştiği yerde çatlaklar oluşmuş. Bu
çatlaklar dolayısıyla ileride bu dev plato fiyorda
düşecekmiş. Üzerinde yürümek biraz cesaret
istiyor.
Bu kayaya çıkmak ve adrenalin ihtiyacını gidermek
isteyenler için önce helikopterle sonra
da yaklaşık dört kilometrelik zorlu bir
yürüyüşle yapılan özel turlar düzenleniyor. Bu
şekilde Kürsü Kayası’na gelen bazı ziyaretçilerden
tepeden aşağıya doğru 30 derecelik açıyla
eğilerek cesaretini ispat edenler de varmış.
Kuvvetli karşı rüzgar aşağıya düşmeyi
önlüyormuş.
Stavanger, Norveç’in büyük
bir endüstri şehri. Hem
petrol merkezi hem de
özellikle deniz otobüslerinin
üretildiği büyük bir
gemi inşa merkezi.
Norveç’in 4. büyük kenti ve
nüfusu 130.000. Ne var ki
hiç de bir sanayi kenti gibi
durmuyor. Turistik şirin bir
yer, sanayii adeta görünmez
yapmışlar. Ne hava
kirliliği, ne de bir başka
kirlilikten eser yok!
Çarşıdaki balıkçılarda dev
okyanus balıkları ve meşhur somonlar
satılıyor. Doğal olarak limanda da bir dizi balık
restoranı var. Bir tanesinde Norveç somonunu
memleketinde yeme keyfini çıkardık. Bu arada
masamızdan limandaki bir Viking kürek
çekme yarışına da tanık olduk. Limana yakın
bir yerde eski bir konserve fabrikası var. Eskiden
dünyanın her köşesine sardalya konservesi
üreten bu fabrika şimdi “Konserve
Müzesi”ne dönüştürülmüş. Müzede; balığın
yakalanmasından başlayarak ihracatına kadar
geçen evreler gösteriliyor. Kullanılan
makineler ve diğer objeler, çok farklı şekillerde;
renk renk ve değişik dillerde sardalya konservesi
kutuları sergileniyor. Stavanger eskiden
sardalyanın kuzey denizlerinde avlanan
akrabası ringa balıklarının başkenti kabul
ediliyormuş. O dönemde şehirde, bu konserve
fabrikası gibi 70 adet konserve fabrikası
varmış.
1960’lı yıllarda bulunan petrol, şehrin ve
Norveç’in ekonomisinin hızlı bir şekilde ve
önemli oranda değişmesini ve gelişmesini
sağlamış. Artık şehir, Norveç’in Petrol Başkenti
olarak anılıyor. Norveç’i refah ülkesi haline getiren
petrol! Deniz altından çıkarttıkları
petrolün %80’ini satıyorlarmış. Şehir
merkezinde, denizin kıyısında bulunan
Petrol Müzesi’ni gezdik. Denizden
bakıldığında bir petrol platformuna benzeyen
müzenin içi çok etkileyici
tarzda düzenlenmiş. Deniz
altından petrol çıkartılması ile ilgili
nesneler, fotoğraflar, filmler sergileniyor.
Deniz altına inilen bazı araçların orijinallerini
gördük.
Okyanus dibinden ne denli zor şartlarda petrol
elde ettiklerini ziyaretçilere çok ilginç bir
şekilde anlatıyorlar. Sanal olarak Okyanus’un
derinliklerine aletlerle indik ve okyanusun
dibinden petrol çıkaran işçilerin çalışmalarını
izledik. Müzenin bu çok etkileyici gösterisinde
şunu vurguluyorlar; “Gördüğünüz gibi ne zor
şartlar altında petrol üretiyoruz. Lütfen gereksiz
yere tüketmeyin!”
Limanın yakınında Batı Avrupa’nın en iyi
korunmuş ahşap evlerinin bulunduğu 17. ve 18.
yüzyıllarda denizciler tarafından kurulmuş bir
bölge var. Burası; “Gamle Stavanger” yani eski
şehir. Tamamı o dönemden beri beyaza
boyanmış 173 ahşap ev harika bir görünüm
oluşturuyor. Birbirinden güzel ve halen
kullanılan evlerin bahçeleri, bu soğuk
iklime inat renk renk çiçeklerle ve
meyve ağaçları ile süslü. Dar
sokakları arnavut kaldırımlı bu
semt UNESCO Dünya Mirası
Listesi’ne alınmış. Norveç;
harika doğa yapısı,
fiyordları ve tertemiz,
düzenli şehirleri ile
gerçekten
bambaşka bir
dünya.
Buzul suları
400 metre
yükseklikten
dökülüyor.
Kürsü Kayası ve Lyse
Fiyordu
33
İstikbal derginin bu ayki konuğu Hentbol 1. Lig temsilcimiz Eskişehir Ormanspor Kulübü Başkanı
Recep Temel. Aynı zamanda Orman Bölge Müdürü de olan Temel sorularımızı içtenlikle cevapladı.
BU RUHU KAYBETMEYECEĞİZ
Ormanspor Kulübü
Başkanı Sayın Recep
Temel “Spor branşlarını
araştırırken, Eskişehir'deki
hentbol
kültüründen bahsedildi. Gençlere
siz sahip çıkın dediler. Eskişehir'de
ki hentbol sevgisinin
federasyonun kurulduğu zamandan
bu yana bir mazisi varmış.
Bir anda olur dedik ve kendimizi
hentbolun içinde bulduk”
-Sayın Başkan; Bize Ormanspor Kulübünün
kuruluş öyküsünü anlatır mısınız?
“Orman teşkilatımız 181 yıllık geçmişi
olan ülkemizin en ücra yerlerinde örgütlenmiş
köklü bir kurumumuz. Bizim paydaşlarımızın
içinde orman köylerinde
yaşayan vatandaşlarımız var. Bunlar toplumun
en dezavantajlı kesimini oluşturuyor.
Biz derneği ilk kurarken hep
aklımızda bu kesim için sosyal bir şeyler
yapabilmek vardı. Köy çocuklarını nasıl
mutlu edebiliriz diye düşündük. Yardımlaşma,
çevre ve doğa içerikli bir dernek
kuracaktık. Sonradan sporu da ekledik.
Bisiklet, doğa yürüyüşleri belki okçuluk
gibi doğa ile iç içe olan faaliyetleri içeren
bir dernek kurduk. İçinde bulunduğumuz
şu günlerde derneğimizin 1. yılına denk
geliyor. Mensubu bulunduğumuz Orman
Genel Müdürlüğümüzün basketbol, voleybol
ve kayak takımları var.”
34
“İlk başladığımızda ilk
üçe girip süper lige
çıkma hedefi koymuştuk.
Şimdi bunu
yapabileceğimize daha
çok inanıyoruz. Daha ilk sezonumuzda
hentbol camiasında
adımızdan söz ettirdik. Sadece
top oynamıyoruz. Yaklaşık 25
kişinin hayatına direk etki ediyoruz.
Büyük bir aile olduk”
-Peki; nasıl oldu da bir anda kendinizi
hentbolun içinde buldunuz?
“Şöyle oldu; biz derneği kurup amatör
spor branşlarını araştırırken, dostlar vasıtasıyla
arkadaşlar geldi. Eskişehir'deki
hentbol kültüründen ve yeni dağılan Selka
takımından bahsettiler. Bu gençlere siz
sahip çıkın dediler. Eskişehir'de ki hentbol
sevgisinin federasyonun kurulduğu zamandan
bu yana bir mazisi varmış. Zaman
zaman çok başarılara imza atılmış ama şu
Maalesef ülkemizde
futbol dışındaki
branşlarda çok para
kazanmak mümkün
değil. Amatörlük ruhu burada
devreye giriyor. Bu ruhu kaybetmeyeceğiz.
Gelir getirici projeler
düşünüyoruz. Alt yapı ve
spor okulları açabilirsek düzenli
bir gelirimiz olacaktır.”
Başkan Recep Temel
Ormanspor’un nasıl
kurulduğunu da anlattı
anda bir dağılma süreci yaşanıyormuş. Bir
anda olur dedik ve kendimizi hentbolun
içinde bulduk. 10-11 oyuncu zaten hazırdı,
birlikte hareket ediyorlardı. Çok ta
isabetli bir karar ile Mehmet Fatih Işık Hocamızı
bulduk. Diğer teknik ekip ile birlikte
bismillah deyip başladık.”
Temel maçların yanısıra antrenmanları
da sektirmeyerek
oyunculara moral veriyor.
-Kendi geçmişinizde spor ile uğraşmışlığınız
var mı?
“Herkes kadar diyelim. Okullarda oynadığımız
kadar. Ama Samsun Bafra Lisesi’ndeyken
bir hentbol takımımız
vardı ve bende oynuyordum.”
-Müthiş bir performans ile ligin ilk
yarısını lider bitirdiniz. Bundan
sonra ki hedefiniz nedir?
“Evet, adeta hentbol 1. ligine damgamızı
vurduk. 14 karşılaşma oynadık.
1 yenilgi, 2 beraberlik ile ligin ilk yarısını
lider bitirdik. İlk başladığımızda
ilk üçe girip süper lige çıkma hedefi
koymuştuk. Şimdi bunu yapabileceğimize
daha çok inanıyoruz. Daha ilk
sezonumuzda hentbol camiasında
adımızdan söz ettirdik. Emeği geçen
arkadaşlarımı kutluyorum.”
-Bütün maçlara gittiniz mi?
“Eskişehir'de oynanan bütün karşılaşmalara
katıldım. Üç de deplasmana
gittim. Tabi devlet memuruyuz,
bir kurumunda üst yöneticisiyim,
başka sorumluluklarım da var. İnşallah
pandemi de biter ise daha çok deplasmana
gitmeye çalışacağım.”
-Kulüp yönetmenin zorluklarından, işin
ekonomik boyutundan biraz bahsetseniz?
“İşin can alıcı noktası burada…
Önce şunu belirteyim, kurumlar olmasa
amatör spor kulüplerinin yaşama şansı
çok azalır. Sonunda geliyor herşey ekonomiye
dayanıyor. Şu an yöneticilerimiz,
teknik kadromuz, sporcularımız
gönüllülük esasına göre çalışıyor. Bu
büyük bir özveri örneği sergiliyorlar.
Orman Genel Müdürlüğümüzden biraz
destek alıyoruz. Bağışlar gelmeye başladı.
Gençlik Spor İl Müdürlüğümüzün
katkısı var. Spor Toto ve İddia gelirlerimiz
gelecek. Henüz reklam gelirimiz
yok. Bu bütçe ile deplasman giderlerini
karşılayıp birazda oyuncularımıza harçlık
verebildik mi kendimizi mutlu hissediyoruz.
Gelir getirici projeler düşünüyoruz.
Başkan ve teknik kadro inançlı
Alt yapı ve spor okulları açabilirsek düzenli
bir gelirimiz olacaktır.”
-Kulüp içinde birlik beraberlik ruhu
nasıl?
“Oldukça yüksek. Sadece top oynamıyoruz.
Yaklaşık 25 kişinin hayatına direk
etki ediyoruz. Büyük bir aile olduk.
Bekar oyuncularımız var, bazıları birlikte
kalıyor. Onların her şeyi ile yöneticilerimiz
ilgileniyor. Önce iyi insan
olacağız, sonra iyi sporcu olacağız. Maalesef
ülkemizde futbol dışındaki branşlarda
çok para kazanmak mümkün değil.
Amatörlük ruhu burada devreye giriyor.
Bu ruhu kaybetmeyeceğiz.”
-Basının ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Eskişehir'de çok köklü ve etkili bir
yerel basın var. Şimdi ona bir de dijital
basın ve sosyal medya da eklendi. Etkileşim
müthiş güzel, bize değer verildiğini
hissediyoruz. Maç öncesi, maç
sonrası her hafta birkaç kez haber
oluyoruz. Kurulduğumuzdan beri yazılı
basında 60 ayrı konuda 365 adet
haberimiz çıkmış. Teveccüh gösterenlere
teşekkür ediyorum. Pandeminin
bitip seyircili ve çok daha
coşkulu maçların oynanacağı günleri
iple çekiyoruz.”
-Son olarak Hentbol dışındaki
branşlarda neler yapacaksınız?
“Yukarıda anlattığımız gibi hentbol
takımını kucağımızda bulduk, çokta
iyi oldu. Başarıyla götürüyoruz.
Kulüp-Aile-Okul üçgenini kurabilirsek,
futbol, basketbol, okçuluk,
yüzme, bisiklet okulları açacağız
sonrada bunların takımlarını kuracağız.
Doğa aktiviteleri düzenleyeceğiz.”
-Eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun?
“Evet milli takımın Eskişehir'e geldiği
günlerde Fas ile ilk uluslararası deneyimimizi
yaşadık. Biz onlara, onlar bire
çok sıcak davrandı. Birlikte 2 hazırlık
maçı yaptık. Kardeş takım olduk. Bizi
Fas'a davet ettiler. Uluslararası karşılaşmalarda
kendilerine başarılar diliyorum.
Temizlik, Maske, Mesafe kuralını unutmadan
herkese sağlıklı günler ve şehrimiz
adına mücadele tüm takımlarımıza
ve sporcularımıza başarılar diliyorum.”
Ormanspor kulübü başkanı Recep Temel takım olarak
yakaladıkları bu ruhu kaybetmeyeceklerini belirtti.
35
“ESKİŞEHİR’E ŞAMPİYONLUK
>>
İstikbal Dergi’nin bu ay ki konuğu
Kadınlar Voleybol 2.Lig
2.Grubu’nun kayıpsız lideri Sivrihisarspor’un
baş antrenörü Bilal Pakoğlu…
Genç ve başarılı antrenör
başarı hikayesini anlatırken, final
grupları için artık geri sayıma geçti…
>>
Eskişehir’in Sultanlar
Ligi’nde
bir takımı olmasını
gerektiğini ifade
eden Pakoğlu “Bu
şehir sonuna kadar
Sultanlar Ligi’ni
hak ediyor. İlçede
büyük heyecan ve
ilgi var. Grupta çok
başarılı olduk.
Şimdi hedefimiz
şampiyonluk…”
dedi.
>>
“Bu dikenli zor yolda
sporcularımız yaşadığı
fiziksel ve mental yorgunluğa
rağmen ayaklarını değil
başarıyı düşündüler” diyen
Pakoğlu “Bundan sonra daha
hırslı bir şekilde devam edeceğiz.
Çünkü bu Eskişehir
voleybolu için önemli bir
projedir. Daha da önemlisi
yıllardır eksik olan bir parçayı
yerine getirme mücadelesidir”
ifadelerini kullandı.
>>
Sivrihisar Belediye Başkanı
Hamid Yüzügüllü’ye
de teşekkür eden antrenör
Bilal Pakoğlu “Eskişehir’den
bir yiğit belediye başkanı bu
yükü omuzladı. 20 bin kişilik
nüfusu ile koca şehrin adını
şanını kaldırdı. Bundan sonra
bütün mücadelemiz Belediye
Başkanımız Hamid Yüzügüllü’nün
dimdik duruşunu
onurlandırmak onu şampiyonlukla
gururlandırmak için
olacaktır” şeklinde konuştu…
36
Sivrihisarspor
antrenörü Bilal
Pakoğlu finalleri
bekliyor.
Zafer
inananlarındır.
“Sivrihisarspor Voleybol takımı
bir hayalin gerçek olma hikayesidir”
Bu sezon elde ettiği başarılı sonuçlar
ile taraflı tarafsız herkesin dikkatini çeken,
pandemi sürecinde Eskişehir sporunun
medarı iftiharı olan Sivrihisarspor’un başarılı
antrenörü Bilal Pakoğlu İstikbal dergiye
konuştu.
Kulübün voleybol branşında faaliyete
geçmesinde önemlisi isimlerin başrol oynadığının
altını çizen Pakoğlu şunları söyledi:
“Eskişehir’de çok kişi bilmez… Gençlik
ve Spor İl Müdürümüz Ali Osman Tatlısu
başarılı kariyeri zaferlerle dolu bir voleybol
antrenörüdür. Aynı zamanda Eskişehir’e
geldiğinde bizimde hayalini
kurduğumuz Sultanlar liginde bir voleybol
takımı olması için fitili ateşleyen isimdir.
Sivrihisar Belediye başkanımız Hamid Yüzügüllü
ile görüşmeleri başkanımızın da
sağlam bir şekilde desteğini alması ile başlayan
bir hikayedir bu...”
“İnanmış ve spor sevdalısı bir yönetimimiz
var”
Sivrihisarspor kulübü başkanı Ahmet
Alper Akdemir ve inanmış spor sevdalısı
insanların bir araya gelerek oluşturduğu
yönetimimizin ayakta tuttuğu ilçenin de
sahiplendiği kulüp olarak bu misyonu üstlendi.
Sağ olsunlar bizlere de güvenip takımı
emanet ettiler. Bu süreçte her
ayrıntıyı her oyuncuyu ince eleyip, en iyisini
ve uyumlu olarak çalışacağına inandığımız
kızlarımızı takıma kazandırdık.
Başından itibaren azimle disiplinle özveri
YAŞATMAYA ANT İÇTİK”
ile çalıştık. Bugün kayıpsız şekilde
Pla-Off’a yol almanın mutluluğunu
yaşıyoruz. Ama asıl hedefimiz
olan final grubunda işlerin daha
zorlu geçeceğini biliyoruz. Buna
da hazırlıklıyız. Oyuncu grubuma
sonuna kadar güveniyorum”
“Başarıda benim her daim
yanımda olan gizli kahramanlar
var”
Bize inanan herkesin göğsünü
kabartmak, ilçemizin adını duyurmak
için akıttığımız terlerin daha
fazlasını akıtmaya ve hayal ettiğimiz
o zaferi yaşamaya ant içtik.
Allah nasip ederse bunu da başaracağımıza
sonuna kadar inanıyoruz.
Bu yolda bana göre takımın
motivasyonunda önemli aktörler
vardı. En ufak derdinden mutluluğuna
kadar çok büyük emeği olan
Sivrihisar Spor İlçe müdürümüz
Kamil Murat gizli kahramanımız
ve en büyük destekçilerimizdendir.
Ekip olmak takım olmak başarıyı
getirir. 6 aydır durmaksızın
çalışmak ve tek bir sakat oyuncumuzun
olmaması da başarımızda
önemli faktördür. Bu Fizyoterapistimiz
elimiz kolumuz Barış Gültekin
sayesindedir. Bu dikenli zor
yolda sporcularımız yaşadığı fiziksel
ve mental yorgunluğa rağmen
ayaklarını değil başarıyı düşündüler.
Bundan sonra daha hırslı bir
şekilde devam edecekler elbette.
“Başkanım Hamid Yüzügüllü’nün
duruşunu Şampiyonlukla
onurlandırmak
istiyoruz”
“Aslına bakıldığında Sivrihisarspor’un
bu platformda var olması
önemli bir projedir. Yıllardır
eksik olan bir
parçayı
yerine getirme
mücadele- sidir.
Eskişehir’den bir yiğit belediye
başkanı bu yükü omuzladı. 20
bin kişilik nüfusu ile koca şehrin
adını şanını kaldırdı. Bundan
sonra bütün mücadelemiz
Belediye Başkanımız Hamid
Yüzügüllü’nün dimdik duruşunu
onurlandırmak ve onu
şampiyonlukla gururlandırmak
için olacaktır. Eskişehir
sıradan bir şehir
değil. Kültürün medeniyetin
güvenin ve sporun
merkezi olan bir şehirdir.
Sultanlar Ligi bu şehre
çok yakışacaktır”
Pakoğlu gizli
kahramanları
unutmadı.
Bu sezon ki başarı
şampiyonluktan
çok
fazlası.
Sivrihisar Belediye
Başkanı
Hamid Yüzügüllü’ye
hediye
vermek
istiyorlar.
Kadın voleybolcular
tarih yazmak
istiyor.
37
ELLERİNİ KOLLARINI
SALLAYARAK ARTIK
GİDEMESİNLER
>>
Son iki sezondur transfer yapamayan Eskişehirspor mevcut
kadrodaki oyuncuları da elinde tutamıyor. 1.5 sezon
içinde Kırmızı Şimşeklerde 15 oyuncu ile yollar ayrıldı.
>> Bu
oyunculardan
bazıları elini
koluna sallaya sallaya
takımdan ayrılırken
alacakları için
de TFF ve FİFA’ya
kadar Es-Es’i şikayet
etti.
Metehan
Altunbaş
Cemali Sertel
>>
Cemali 500
bin Euro, Metehan
Altunbaş
250 Bin EURO,
Bilal Ceylan ise
3 milyon 300
bin TL kulübe
para kazandıran
isimler olarak
alkış aldı.
Bilal Ceylan
38
CEMALİ SERTEL
2000 doğumlu sol bek
oyuncusu 2015 yılında Eskişehirspor
altyapısına katılmıştı.
Hatay’ın Samandağ
ilçesinde doğan Cemali,
2019 yılının
ocak ayında Başakşehir’e
transfer
olmuştu. 500 bin
Euro bonservis
bedeli para kazandıran
20 yaşındaki
oyuncu
1,5 yıl daha Siyah
Kırmızılı formayı
kiralık olarak giydi
ve Başakşehir kadrosuna
katıldı.
Milinkoviç
METEHAN
ALTUNBAŞ
2003 yılında Eskişehir’de
doğan
Metehan 2021 yılının
ocak ayında
Avusturya’nın LASK
Linz takımına transfer
oldu. Metehan, Eskişehirspor altyapısına
9 yaşına katıldı. 2018 yılında
profesyonel olan 18 yaşındaki oyuncu 2020 yılının
ağustos ayında Avusturya’ya transfer olsa
da AB vatandaşı olmayan oyuncuların 18 yaşından
küçükken yurt dışına transfer olamaması
nedeniyle 2021 yılının ocak ayını beklemek zorunda
kaldı. Eskişehirspor yönetimi bu transferden
bilinen bonuslar hariç 250 bin Euro bonservis
bedeli aldı. Metehan şu an kiralık olarak LASK
Kamal Issah
Emre Güral
Linz takımının rezerv takımı olan Juniors
OÖ takımında oynuyor.
Jesse
BİLAL CEYLAN
2003 yılında Eskişehir’de
doğan Bilal Ceylan,
henüz 10 yaşında bile
değilken Eskişehirspor
alt yapısına
dahil oldu. 2019
yılının aralık
ayında Es-Es ile
profesyonel sözleşme
imzalayan
genç oyuncu devamında
öyle
bir performans
sergiledi ki, sadece
13 ay
sonra Beşiktaş’a
transfer oldu.
Eskişehirspor’a
3,3 milyon TL
para kazandıran
Bilal, Türk futbolunun
gelecek vaat
eden genç oyuncuları
arasında yer
alıyor.
JESSE SEKIDIKA
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor
kadrosuna dahil olan Jesse, 2020 yılının
Ocak ayında sözleşmesini tek taraflı
feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu
bir yıllık süreçte toplam 29 maça çıkan Nijeryalı
oyuncu toplam 14 gol kaydetti.
Bonservis bedeli olmadan Galatasaray’a
transfer olan 24 yaşındaki oyuncu, ayrılırken
Eskişehirspor’dan alacaklarını
silerek ayrıldı. Jesse
Sekidika 2020-2021 sezonunun
ikinci yarısını Konyaspor’da kiralık
olarak geçirecek.
KAMAL ISSAH
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor
kadrosuna dahil olan Kamal Issah,
2020 yılının Ocak ayında sözleşmesini tek
taraflı feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile
bu bir yıllık süreçte toplam 31 maça çıkan
Ganalı oyuncu sadece 1 gol kaydedebildi.
Günümüzde Akhisarspor forması
Hakan
Aslantaş
39
ile top koşturan 28 yaşındaki oyuncunun Eskişehirspor’dan bilinen
225 bin Euro alacağı bulunuyor.
MARKO MILINKOVIC
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor kadrosuna dahil
olan Milinkovic, 2020 yılının Ocak ayında sözleşmesini tek taraflı
feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu bir yıllık süreçte
toplam 27 maça çıkan Sırp oyuncu toplam 5 gol kaydetti. Günümüzde
Giresunspor forması ile top koşturan 32 yaşındaki
oyuncunun Eskişehirspor’dan bilinen 210 bin Euro
alacağı bulunuyor.
Mehmet
Feyzi
Yıldırım
Berkay
Dabanlı
EKREM KILIÇARSLAN
2012 yılından itibaren Eskişehirspor altyapısında
forma giyiyordu. 1997 doğumlu kaleci
ile yollar Ocak 2021’de ayrıldı. Ekrem, Süper
Lig ekiplerinden Hatayspor ile sözleşme imzaladı.
Çanakkale doğumlu file bekçisinin transferinden
kaynaklı Eskişehirspor 180 bin TL
para alabildi.
MEHMET FEYZİ
YILDIRIM
Çifteler doğumlu oyuncu
2009 yılında Eskişehirspor altyapısına
katılmıştı. 11 yıllık Eskişehirspor
kariyerinin
ardından 24 yaşındaki
oyuncu Süper Lig ekiplerinden
Kasımpaşa’ya transfer oldu.
Mayıs ayında Eskişehirspor ile sözleşmesi sona
eren oyuncu, kendisine yapılan tüm yeni sözleşme
tekliflerini reddetti ve bedelsiz olarak Kasımpaşa’ya
transfer oldu.
BERKAY DABANLI
2019 yılının ocak ayında transfer tahtası açılmış ve Berkay
Dabanlı resmi olarak Eskişehirspor forması giymeye
başlamıştı. 30 yaşındaki oyuncu tam 1 yıl sonra, takvimler
6 Ocak 2020’yi gösterdiğinde sözleşmesini tek taraflı
feshetti ve kulüpten ayrıldı. Avusturya’da
Rheindorf Altach forması giyen Berkay’ın Eskişehirspor’dan
bilinen 825 bin Euro alacağı bulunuyor.
İBRAHİM SİSSOKO
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor kadrosuna dahil
olan Sissoko, 2020 yılının Ocak ayında sözleşmesini tek taraflı
feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu bir yıllık süreçte toplam 30
maça çıkan Nijeryalı oyuncu toplam 5 gol kaydetti. Günümüzde Akhisarspor
forması ile top koşturan 29 yaşındaki oyuncunun Eskişehirspor’dan
bilinen 200 bin Euro alacağı bulunuyor.
Ekrem
Kılıçarslan
YİĞİT UTKU GÖK
2003 yılında Eskişehir’de doğan Yiğit Utku Gök 10 yaşında Eskişehirspor altyapısına
dahil olmuştu. 2019 yılının aralık ayında profesyonel olan genç oyuncu ile yollar 2021 yılının
ocak ayında ayrıldı. Turgutluspor’a yetiştirme bedeli karşılığında transfer olan 17
yaşındaki oyuncu ayrıca kulüpten ayrılırken, alacaklarını silerek ayrıldı. Yiğit Utku Eskişehirspor
A takımında sadece 8 dakika forma şansı bulabildi.
40
EMRE GÜRAL
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor kadrosuna dahil olan Emre Güral, 2020 yılının
ocak ayında sözleşmesini tek taraflı feshetmişti. Siyah Kırmızılı forma ile bu bir yıllık süreçte
toplam 23 maça çıkan tecrübeli oyuncu toplam 12 gol kaydetti. Günümüzde Ankaragücü forması
ile top koşturan 31 yaşındaki oyuncunun Eskişehirspor’dan bilinen 310 bin Euro alacağı
bulunuyor.
HASAN ULAŞ UYGUR
1997 yılında Eskişehir’de doğdu. Eskişehirspor altyapısına 12 yaşında katıldı. 2017
yılında profesyonel olan Hasan Ulaş, profesyonel yapılmasına rağmen A takımda çok
fazla forma şansı bulamadı. Eskişehirspor’da sadece 13 maça çıkan orta saha oyuncusu
2020-2021 sezonunun ikinci yarısını 3.Lig 4.Grup takımlarından Silivrispor’da kiralık
olarak geçirecek.
HAKAN ASLANTAŞ
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor’a transfer olan Hakan Aslantaş, siyah kırmızılı
forma ile 20 maça çıktı. 2020 yılının ocak ayında kulüpten ayrılan tecrübeli futbolcu, Almanya
6.lig ekiplerinden Fellbach’a transfer olmuştu. 35 yaşındaki oyuncu 2020-2021 sezonunu
ise Sakaryaspor’da geçiriyor. Hakan Aslantaş’ın Eskişehirspor’dan bilinen 380 bin
TL alacağı bulunuyor.
FERHAT KİRAZ
2019 yılının ocak ayında Eskişehirspor’a transfer olan Ferhat
Kiraz, siyah kırmızılı forma ile 20 maça çıktı. 2020 yılının ocak ayında
kulüpten ayrılan tecrübeli futbolcu 1928 Bucaspor’a transfer olmuştu.
36 yaşındaki oyuncu 2020-2021 sezonunu için herhangi
bir kulüple anlaşmadı. Fer-
hat Kiraz’ın futbolu
bıraktığı konuşuluyor.
Konya doğumlu
oyuncunun Eskişehirs- por’dan bilinen 400
bin TL alacağı bulunu-
yor.
Ferhat Kiraz
Hasan Ulaş
Uygur
Yiğit Utku Gök
Sissoko
41