Gökay Tarih Sayı 5 - Şubat 2021
Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi Tarih Kulübü Dergisi (Sayı 5 - Şubat 2021)
Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi Tarih Kulübü Dergisi (Sayı 5 - Şubat 2021)
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
BÜYÜK
BUHRAN
BİR ÇÖKÜŞÜN ANATOMİSİ
İ Ç İ N D E K İ L E R
Dergi Tasarımı
Mustafa Murat Görmüş
5
9
11
15
AMERİKA'NIN KAMBURU:
VİETNAM
Kameralar önündeki infazın
perde arkası
YENİLMEZ KUŞLAR
Avustralya ordusunun
doğadostu(!) girişimleri
BİLGİSYARIN TARİHİ
0 ve 1'lerle milyonlarca insanı
kurtarmak
ÖZGÜRLÜĞE ÇIRPILAN
KANATLAR
25
28
ÖLÜM TANRILARINI
KANDIRAN İKİZLER
Mayalar'ın en eski kutsal
efsanesi
BOSNALI MÜSLÜMANLARIN
SESİ
"Medeni" Avrupa'nın
sessizliğini bozan Bilge Kral
17
Zalim bir diktatöre karşı üç
kadının başkaldırısı
BİR ÇÖKÜŞÜN ANATOMİSİ
İki dünya savaşı arasındaki
ekonomik kriz
31
TOPLUMDAN
BİREYSELLİĞE
Atom bombasının
gölgesindeki aşk
20
ÖLÜMSÜZ AŞKIN
ÖLÜMSÜZ ESERİ
Aşkın vücut bulduğu yapı: Bir
anıt mezarı
34
FEDAİLERİN KALESİ:
ALAMUT
Cennet vadedilen hayatların
öyküsü
4
5
6
Vietnam Savaşı 1 Kasım 1955 ve 15 Mayıs
1975 tarihleri arasında sürmüştür ve bu savaş
Çinhindi Savaşı olarak da bilinmektedir. Asıl
savaş Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam
arasında gerçekleşmesine karşın Amerika
Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği, Çin Halk
Cumhuriyeti gibi bazı ülkeler destekçi olmuştur.
21 yıl süren bu savaş, 1 Kasım 1955 yılında
Kuzey ve Güney Vietnam'ın birleşmesi için
yapılan seçimlere Güney Vietnam'ın
katılmaması üzerine Kuzey Vietnam tarafından
başlatılmıştır.
Amerika, Vietnam'a karşı Napalm bombasını
Vietnam Savaşı sırasında kullanmıştır. Bu
Savaşın yaşandığı bölge; Çinhindi Bölgesi
olarak da bilinen Kuzey Vietnam, Güney
Vietnam, Kamboçya ve Laos bölgeleridir. Daha
önce Fransa ve İngiltere sömürgesinde olan
Çinhindi Bölgesi, II. Dünya Savaşı döneminde
Japonya hakimiyetine geçmiştir. 1945 yılında
ise İngiltere ve Fransa bölgeye tekrar girerek
güç elde etmeye çalışmıştır. Vietnam Cenevre
Anlaşması’na kadar Kuzey ve Güney olarak
ayrı devletler değildir. Yani şunu
söyleyebilmemiz mümkündür: Cenevre
Anlaşması olmayıp BM Vietnam'ı bölmeseydi
bu savaş büyük ihtimalle çıkmazdı.
bombanın kullanılması dünya genelinde
olumsuz karşılanmış, tepkilere neden olmuştur.
ABD'nin Güney Vietnam safında yer almasının
temel nedeni; komünizm ideolojisinin Güney
Vietnam'da egemen olmasını engellemektir.
Çin ise ABD'nin Vietnam Savaşı'na direkt
olarak katılmasını ağır bir şekilde eleştirmiştir.
Bununla da kalmayan Çin, ABD karşıtı
kamuoyu oluşturmak için ABD karşıtı
propaganda faaliyetine girişmiştir. Bu savaşın
bir diğer zararı Çin ve Amerika Birleşik
Devletleri'ni birbirlerine karşı daha çok
kinlendirmesidir.
Vietnam Savaşı başladığı zaman Kuzey
Vietnam'da komünist Ho Chi Minh 1 yönetimi
söz sahibi iken Güney Vietnam'da Amerika
Birleşik Devletleri tarafından desteklenen Ngo
Dinh Diem 2 yönetimi söz sahibidir. Ama 1963
yılına gelindiğinde Ngo Dinh Diem bir suikast
sonucu öldürülmüştür ve 1965 yılında Nguyen
Van Thieu Güney Vietnam'ın başına
geçmiştir.1969-1974 yılları arasında Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Nixon'dır ve Nixon 3
1
Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ve Vietnam
Demokratik Cumhuriyetinin ilk başkanıdır. Halkı
tarfından "Ho Amca" olarak anılmaktadır.(1980-1969)
7
2
1955-1963 tarihleri arasında Güney Vietnam'ın devlet
başkanıdır. Baskıcı bir yönetim kurmuş ve askeri bir
darbe sonucu öldürülmüştür.(1901-1963)
3
Tam adı Richard Milhous Nixon 'dur, 1969–1974 yılları
arasında görev yapan 37. Amerika Birleşik Devletleri
savaşın bitmesini istemektedir. Bu nedenle
1973 yılında Paris Barış Antlaşması imzalanır
ve Amerika Birleşik Devletleri 1973 yılında
Vietnam'dan çekilir. Bunun üzerine Kuzey
Vietnam, Amerika Birleşik Devletleri’nin
ülkeden çekilmesini fırsat bilip o dönemde
Güney Vietnam'ın başkenti olan Hi Chi Minh
City'e (o dönemdeki adı Siagon) saldırarak
orayı ele geçirmiştir. Ayrıca Amerika Birleşik
Devletleri Güney Vietnam'dan çekildikten
sonra Kuzey Vietnamlılar Güney Vietnam
bölgesine girerek binlerce insanı katletmiştir.
Vietnam bağımsızlığını kesinleştirebilmek için
daha sonra Çin ve Kamboçya ile de savaşmak
zorunda kalmıştır.
Vietnam Savaşı sırasında Amerika Birleşik
Devletleri kimyasal silahlar kullanmıştır.
Kimyasal silahlar da Vietnam'ın tarımsal
arazilerine çok büyük zarar vermiştir. Bunun
sonucunda Vietnam dünyadaki en fakir
ülkelerden biri olarak kalmıştır. Vietnam'ın
dünyadaki fakir ülkelerden biri olmasında
Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisi büyüktür.
Vietnam Savaşı sonrası Güney Vietnam ve
Kuzey Vietnam birleşmiş, Vietnam Sosyalist
Cumhuriyeti kurulmuştur. Vietnam Savaşı'ndaki
ölü sayısı Güney Vietnam'da yaklaşık 315.384-
412, Kuzey Vietnam’daki ölü sayısı ise yaklaşık
1.177.462 kişidir. Toplam sivil ölü sayısı ise
yaklaşık 2.750.000-3.050.000 arasındadır.
Savaşta yaşanan üzücü olaylardan My Lai
Katliamı sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nin
"Dünyanın Hak ve Özgürlük Koruyucusu"
unvanı zedelenmiştir. Vietnam Savaşı'na veya
bir diğer adıyla Çinhindi Savaşı'na bir Amerikalı
gözünden bakarsak doğru bir ifade olur ama bir
Vietnamlı gözüyle bakarsak "Amerika’ya Karşı
Direniş Savaşı" olarak adlandırılır.
Muhammet Asım DUYGU
başkanıdır. Aynı zamanda, Dwight D. Eisenhower'ın
başkanlığı sırasında 36. başkan yardımcısı olmuştur. İki
dönem başkan yardımcılığı ve iki dönem de başkanlık
8
yapan Nixon, görevinden istifa ederek ayrılan tek ABD
Başkanıdır.(1913-1994
Dünya tarihindeki savaşlar bilindiği
üzere çoğunlukla insanlar arasında
gerçekleşmiştir ancak bazı savaşlar
ilginç nedenleri ve gelişmeleriyle
bunlardan ayrılırlar, ünlenirler. İşte
1932 yılında Avustralya’nın Campion
bölgesinde gerçekleşen Emu Savaşı
da bu tür savaşlardan biridir. İsmini ise
kıtanın en büyük ve en ağır kuş türü
olan ve de sembol haline gelen
emulardan almaktadır.
Avustralya hükümeti Birinci Dünya
Savaşı gazilerini Batı Avustralya’da
arazi sahibi yaparak çiftçiliğe teşvik etti
ve bir yerleştirme politikası uyguladı.
Emular üremek için kıtanın iç
kesimlerinden kıyı bölgelerine göç
eden kuşlardı ve çiftçiler onların göç
yolu üzerindeydi. Dolayısıyla emular
göç sırasında gazi-çiftçilerin buğday
tarlalarına zarar vermekle kalmadılar,
aynı zamanda tarla çitlerini de
yıktıklarından dolayı tarlalar onların
ardından bir de tavşanlar tarafından
tahribe uğradı.
Bu sorun ilk başta ödül (avcılık)
sistemiyle aşılmaya çalışıldı ancak bu
yeterli olmadı.1929’daki “Büyük
9
Buhran”ın 1 yıkıcı sonuçları ile 1932’de
20.000 emunun tarım alanlarına
gelmesi üzerine çiftçiler, Savunma
Bakanı George Pearce’den yardım
istediler. Bunun üzerine Avustralya
Kraliyet Topçusunun 7. Ağır
Bataryasından Binbaşı GPW Meredith,
emulara karşı müdahale için
görevlendirildi ve emrine 2 tane “Lewis
Gun” 2 ile birlikte 10.000 mermi verildi.
Askerler silahlarına çok
güvendiklerinden bu işin kolayca
hallolacağına inanıyorlardı.
İlk müdahale 2 Kasım 1932’de
Campion’da gerçekleşti. Meredith ve
askerlerinin iyi bir planları yoktu bu
yüzden karşılaştıkları ilk elli kuştan
ancak birini öldürebildiler. Ayın
dördünde bir barajın yakınlarında 1000
kişilik bir emu sürüsü tespit edildi, bu
sefer askerler Emulara iyice yaklaşarak
pusu kurdu. Ateş açtıklarında henüz 12
Emu vurulabilmişken silahlardan birisi
sıkıştı ve emular kolayca kaçtı.
1
Dünya Ekonomik Krizi(Wall Street’in
Çöküşü)-1929
2
Lewis Gun, dakikada 300 mermi
ateşleyebilen uzun yıllar boyunca kullanılmış
bir makineli tüfektir.
Sahadaki gözlemcilerin raporlarına
göre emular, sandıkları kadar aptal
kuşlar değillerdi: Her
sürünün bir nöbetçilideri
vardı ve bu kuş
sayesinde en ufak
tehlikede bütün sürü
dört bir yana hızla
kaçışıyordu. Ayrıca
emuların oldukça
dayanıklı olmaları ve
saatte 40 km’ye
ulaşabilecek kadar hızlı
koşabilmeleri askerlerin
işini oldukça
güçleştiriyordu. Ayın
sekizinde, Meredith bu
seferde iki kamyonun
üzerine silahları takarak müdahale
etmeyi denedi ancak bunda da başarılı
olunamadı çünkü arazi çok engebeliydi
ve askerler bir kuşu vurmaya çalışırken
diğerleri kaçıyordu. Hatta bir kamyonun
"direksiyonuna" bir emu sıkıştı ve
başarısızlık
kaçınılmaz oldu.
Aynı gün bu olaylar
basına yansıdı ve
büyük alay konusu
oldu. Olayların
ardından ordu
hükümet tarafından
geri çekildi. İlerleyen
günlerde çiftçilerin
yeniden yardım
istemesi üzerine yeni
müdahaleler
gerçekleşti ancak
istatistiksel olarak
9890 mermiyle 980
emu vuruldu. Avustralya ordusu
amacına erişemedi, sonucunda emular
madalyayı hak etmiş oldu.
Savaşın sonrasında Avustralyalı çiftçiler yine emulardan muzdarip olmaya devam
ettiler ancak hükümet bu fiyasko sonrasında daha doğa dostu önlemler aldı. İlerleyen
dönemlerde George Pearce ise "Emu Savaş Bakanı" olarak anıldı. Son olarak emular
1999’dan beri koruma altındadır.
Mustafa GÜMÜŞ
10
Bilgisayar'ın Tarihi: Alan Turing ve Enigma
11
Hepimizin bildiği gibi tarih bilime, bilim de
tarihe etki eder. Bunun en büyük
örneklerinden biri bilgisayarın icat edilme
hikayesi, mucidi Alan Turing’in hayatı ve
yetişirken şahit olduğu tarihi olaylardır. Biz bu
yaşanmış olaylar sayesinde konforlu
bilgisayarlarımıza kavuştuk ancak bilgisayarın
oluşumundaki olaylar insanlardan ne kadar
konfor götürdü?
Alan’ın Gençlik Yılları
Alan’ın babası Hindistan’da kamu
hizmetinde çalışıyordu. İşi kısaca Hindistan’ı
denetlemek ve yerel yönetimdi. Annesi Alan'a
hamile kaldığında onu Hindistan’da doğurmak
istemediği için aile İngiltere’ye taşındı.
Doğduğu zamanın İngiltere’sinde grevler ve
İrlanda’da iç savaş vardı. Alan doğduktan
hemen sonra annesi ve babası Hindistan’a
geri döndü. Onu İngiltere’de yalnız bıraktılar;
çocukluğu bir bakıcıdan diğerine yollanmakla
geçti. Alan, yalnızlığı yüzünden ya da belki de
sıkıldığı için kendi kendine yazı yazmayı
öğrendi. Sayıları öğrenmekte çok daha
hızlıydı. 1918’de yatılı okula gitmesiyle eğitim
hayatı başlamış oldu; eğitimi mürekkeple
savaşarak geçecekti. Çok düzensizdi ve bu
yüzden çok şikâyet alıyordu. 1922’de ona
verilen bir kitapla bilimi sevmeye başlamıştı.
Zaten yalnız bir çocuk olduğu için
sevebileceği pek fazla bir şey de yoktu.
Alan, 1926’da Sherbone Ortaokulu’na
başladı ancak okulun ilk günü genel grevin ilk
gününe denk geldiğinden dolayı trenler ve
otobüslerde çalışacak kimse yoktu bu yüzden
Alan o kadar yolu bisikletle gitmek zorunda
kaldı. Bu durum gazeteye çıkmasına sebep
oldu. Gazeteye çıkmasıyla etrafını insanlar
sardı, okulda ünü arttı; çok geçmeden de
hayatını değiştirecek kişi olan Christopher ile
tanıştı. Chris onu sosyal ve duygusal yönden
geliştirdi. Geleceği ile ilgili pek fazla kafa
yormayan Alan’ın üniversite konusundaki
fikirlerini değiştirdi ve ona ders çalışması
konusunda yardım etti. Chris, onu düzenli
olmaya teşvik etti ve böylece yılın sonunda
Alan’ın not ortalaması yükselmişti. Chris,
Alan’ın bilimden daha çok matematiğe
yönelmesine önayak oldu. Zaman içerisinde
Chris, Alan’ın hayatının çok büyük bir parçası
haline gelmişti hatta Alan ilerleyen yıllarda
Enigma’nın şifresini çözen makinesinin ismini
“Chris” koyacaktı. Christopher 18 yaşında
hastalandı ve ani bir şekilde tüberkülozdan
öldü. Alan bu ölümü hayatının en büyük acısı
olduğunu söyler.
Almanya’dan Sürgün Edilen Üniversite
Profesörleri ve Alan’ın Makalesinin
Yayınlanışı
Alan, başvurduğu Cambridge Üniversitesi
tarafından reddedilmişti ama sonra Kings
Üniversitesinden teklif geldi ve oraya gitmeye
karar verdi. Orada Almanya’dan kaçan
Yahudi öğretmeni Newman ve Edington gibi
profesörlerle tanıştı. Bu yıllarda en önemli
makalesi “Hesaplanabilir Sayılar”ı yayımladı.
Bu makale Hilbert Probleminin 1 çözümü
olarak yazılmıştı. Ondan bir hafta önce
davranıp başkası da bu sorunu çözen bir
makale yayımlamıştı. İki makalede çözüm
aynı olsa da kullanılan yöntemler farklıydı. Bu
1
Hilbert problemleri Alman matematikçi David Hilbert
tarafından 1900 yılında yayınlanan 23 problemden oluşur. O
zamanlar problemlerden hiçbiri çözülemedi ve 20. yüzyıl
matematikçileri üzerinde oldukça etkili oldu.
makaleyle Alan Turing tahmin edemeyeceği
bir şekilde bilgisayar çağının kapılarını
aralamış oldu. Üniversite öğretmenleri Alan’ın
özgün bir matematikçi olduğunun
kanıtlanmasına da yardımcı olmuşlardı.
Alan’a Bletchley Park’ta 2 iş buldular; bunun
sonucunda Alan Turing devlet için şifre
çözücülüğü görevini kabul etti.
Alan Turing, Hesaplanabilir Sayılar
makalesini aslında Hilbert’ın sorduğu
“Matematikte bir şey kesin olarak kabul
edilebilir mi?” sorusuna cevaben yazmıştı. Bu
makalede Alan, soyut ve somut dünyayı
birleştirmek istiyordu. Alan’a göre makineler
belirli bir harekete karşılık vereceği belli olan
şeylerdi. Alan’ın fikri belirli bir makineye bir
komut verip onu taramasını ve düşünerek
insandan bağımsız uygulayabilmesini
sağlayabilmekti. Alan makineye komutlar
vererek yeni çentikler atıyor ya da siliyordu.
Bu sistemin daha büyük soyut verileri için bir
logaritma hazırlaması gerekiyordu. Bu
makale yeni bir devrin başlangıcı olacaktı.
12
Enigma’nın İşleyişi
2. Dünya Savaşı’nın da başlamasıyla ülkeler
kendi iletişimlerini devam ettirecek kodlar
bulmalıydılar. Almanya “Enigma” denen bir
makine kullanmaya başladı. Enigma’nın
yaptığı işi bir insan da yapabilirdi ancak
Enigma sayesinde daha hızlı ve düzgün
yapılıyordu. Enigma’yla yazılan yazılar daha
güvenilir ve karmaşık hale getirdiği için tercih
edilmiştir. Enigma’yla yazılan şifreler
rotarların dönmesiyle oluşur. Sonrasında
daha zor olması için rotarların sayısı
arttırılmış ve bazı harfler çift düzenekle
bağlanmıştır. Bu sayede farklı harfler aynı
sonucu çıkarabilmiştir. Bu şekilde 10 çift harf
bağlanmış ve olası sonuç 26!/10!6!x 2 üzeri
10 bu da 150.738.274.937.250 duruma eşit
olmuştu.
Almanlar Enigma’da bu değişimi yaptıktan
sonra Müttefik Devletler'in Enigma’yı çözmek
açısından yapabilecekleri fazla bir şey
kalmamıştı. İşte o zamanlarda sahneye Alan
Turing çıktı. Eski hesaplama sistemiyle değil
kendi “Turing Bombesi” dediği makineyle
çözülemez denilen Enigma makinesini
çözmeye çalıştı; başarılı da oldu. Turing
Bombesi, ona belirli kodlar verildiğinde aracı
olmaktan fazlasını yaparak insan zihninin
işleyişi gibi olası sonuçları hızla gözden
geçiriyordu. Belirli kelime benzerliklerini fark
edip eleme işlemi için fazladan bir insan
müdahalesine gerek kalmadan elemeleri
2
Bletchley Park, Milton Keynes - İngiltere'de Bletchley
kasabasındadır. II. Dünya Savaşı boyunca, Birleşik
Krallık şifre çözücüleri tarafından Nazi
Almanyası'nın Enigma ve Lorenz şifrelerinin çözülmesi
amacıyla üs olarak kullanılmıştır. Şifre çözüm
operasyonları, Ultra kod adı ile savaş sonuna kadar
sürmüştü. Bletchley Park aynı zamanda kod çözmek amacı
ile kullanılan erken dönem bilgisayarlar için de bir doğum
yeri olmuştur.
yapıyor, hızlı bir şekilde Enigma’nın şifresini
çözüyordu.
2. Dünya Savaşı ve Bilgisayarlar
Alan, kendi fikirleri ve makine taslağına ne
kadar fon arasa da 2. Dünya Savaşı çıkana
kadar kimse makalesine destek vermemiş ya
da fon sağlayamamıştı. Savaş çıkmasaydı
belki de makineye fon bulunamayabilirdi. Alan
bu makinenin yapımına başladığında
Bletchley Park’ta çalışıyordu ve kendi
fikirlerinin eksikliklerini orada çalışan
insanlarla beraber çözmüştü. Makinenin
üretim aşamasında çok hızlı bir şekilde
çalışmışlardı çünkü arka planda bir savaş ve
geciktikleri her gün için ölen insanlar vardı.
Savaş olmasaydı makinenin üretimi
gecikebilir ya da aksayabilirdi.
13
olan Tunny Teleprinter İletişim Ağı, Avrupa ve
Kuzey Afrika'yı kapsayarak Hitler ve
Berlin'deki Ordu Yüksek Komutanlığı'nı
Müttefik Devletler’in generallerine bağladı.
Müttefik Devletler'in generalleri, Almanya’nın
üst düzey yazışmalarını -Almanların nereden
çıkartma yapacaklarını, nereye sürpriz saldırı
yapacaklarını hatta Hitler’in kahvaltı sofrası
konuşmalarını- okuyabiliyorlardı. Bu bilgiler
sayesinde 2 milyon insanın hayatı kurtuldu.
Savaş bittikten sonra Alan, halkın
karşısında ödüllendirilmedi. Sadece basit bir
nişan verildi çünkü İngiliz Hükümeti olası bir
savaşta bu sistemi kullanabilmek istiyordu.
Alan Turing 1948’de bebek makineyi ve
1950’de ACE kompüterini tasarladı. İleri
görüşlülükle yapay zeka fikrini ortaya attı ve
bunu test etmek için “Turing Testini”
oluşturdu. Hayatının son gününe kadar
bilgisayarlar üzerine çalıştı, ne yazık ki o gün
çabuk geldi. Alan Turing, cinsel
yönelimlerinden dolayı devletin ona zorla
dayattığı hormon tedavisine dayanamayarak
42 yaşına gireceği doğum gününde intihar
etti. 2013’te Kraliçe ondan özür dilediyse de
iş işten geçmişti.
Bletchley Park ekibi sayesinde ilk mesaj
1941 yılında çözüldükten sonra savaşın seyri
değişti. Churchill, en büyük tehlikenin
Almanya’nın denizaltıları olduğunu söylemişti
çünkü bu denizaltılar İngiliz ve Amerikan
mühimmat gemilerine saldırıyor ve halkın aç
kalmasına neden oluyordu. Enigma’nın
çözülmesinden sonra işler değişti çünkü Alan
Turing denizaltılarının konumlarını görebiliyor
ya da nereden saldıracaklarını fark
edebiliyordu. 1942-1943’te Almanlar çok
daha özel ve savaşın kaderini değiştirecek
bilgileri konuşacakları zaman daha da
karmaşık bir şifre makinesi çıkardılar. Alan
bunu çözmek için “Turingery” denen bir
yöntem kullandı; bunun için Tunny denen
yeni bir makine kodlamaya başladılar.
Bugünün cep telefonu ağlarının habercisi
Şu an evimizde kullandığımız bilgisayarların
öyküsü; İngiltere’deki işçi grevleri, Nazi
Hükümeti’nden kaçan akademisyenler, 2.
Dünya Savaşı’yla başladı ve ilerlemeye de
devam etmektedir. Bu gerçekler akılda bir
soru oluşturuyor: Biz tarihte belirli olayları
kınasak da onların oluşturduğu şeylerden
vazgeçebilir miyiz?
Selin BİNBAŞI
İkinci Dünya
Savaşı'nda Sovyetler
Birliği'ne esir düşmüş
bir Alman yıllar sonra
kızıyla buluşuyor.
ÖZGÜRLÜĞE ÇIRPILAN KANATLAR
Mirabel kardeşlerin hikayesi zalim bir
diktatör karşısında güçlü bir direniş ile ortaya
çıkıyor. Bu hikayenin kötü karakteri, 1930-
1961 yılları arasında Dominik Cumhuriyeti'ni
yöneten Rafael Leonidas Trujillo Molina'dır.
Rafael Trujillo, bir diktatöre yaraşır şekilde
otuz bir yıllık mutlak egemenliği sırasında tüm
güçleri elinde
toplamış,
karşıtlarını çeşitli
işkenceler ile
öldürtmüş ve takdir
edersiniz ki faili
meçhul dedirterek
her defasında
üstünü örtmüştür.
Ülkeyi aile şirketi
gibi yöneten
Trujillo, aynı
zamanda ülkedeki
genç kızlara sahip
olma hakkını da
kendinde
görmüştür.
Bir partide,
ailelerin genç
kızlarını
kendisinden
sakladığı,
sakındığı; bu denli
çığırından çıkmış
diktatörün dans
teklifini kabul
etmeyen Minarva
Mirabel, o koşullarda büyük bir cesaret
göstermiştir fakat muhakkak bir bedeli
olacaktır. Minarva, bu bedeli mezun oluşunun
ardından kendisine avukatlık ruhsatı
verilmediği için mesleğini yapamayışı ve de
babasının cezaevine girmesi ile ödemiştir.
Trujillo hükümetine karşı 1960 yılının haziran
ayında Clandestina Hareketi'ni başlatan ve
diktatörlüğe karşı özgürlüğü savunduklarını
15
söyleyerek maksatlarını halka dağıttıkları
bildirilerle anlatan Mirabel kardeşler; Patria,
Minarva ve Maria Teresa, Minarva'nın yeraltı
isminin (kod adının) Kelebek olmasından
kaynaklı "Kelebekler" olarak da anılmışlardır.
Bir halk konuşmasında Trujillo'nun "Ülkenin
en büyük iki sorunu kilise ve Mirabel
kardeşlerdir."
demesinin
ardından yirmi üç
gün geçmiştir.
Mirabel kardeşler,
kendileri gibi bu
direnişte yer alan
eşlerini
cezaevinde ziyaret
ettikten sonra
dönüş yolunda
pusuya
düşürülmüş,
tecavüz edilmiş,
işkence ile
katledilmişlerdir.
Araba kazası süsü
vermek
maksadıyla üç kız
kardeşin cansız
bedenleri arabaya
konulmuş,
uçurumdan
aşağıya
bırakılmıştır.
Daha önce de
Trujillo'nun
karşıtlarını
öldürdüğünden, işkence ettiğinden söz
etmiştik fakat kelebeklerin öldürülüşü
alışılmadık bir sonuç doğuracaktır.
Kardeşlerin katledilişleri ülke çapında büyük
yankı uyandırmış, diktatör için de sonun
başlangıcı olmuştur. Bu suikastın ardından
yaklaşık altı ay sonra Rafael Trujillo da
öldürülmüştür
Mirabel kardeşlerin bu cesaret dolu güçlü
direnişleri, ülkede ve de zamanla dünyada
büyük örnek teşkil etmiştir. 1981 yılında Latin
Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi'nde
ve ardından 1999 yılında da Birleşmiş
Milletler (BM) tarafından bu güçlü üç kadının
anısına 25 kasım günü "Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü"
olarak ilan edilmiştir.
16
Kardeşlerinin bu çalışmalarına katılmayan Dede
(Belgica Mirabal), onların ölümünün ardından
kardeşlerinden emanet kalan çocuklarına bakmış ve
hayatını onların hikayesini anlatmaya adamıştır.
“Aklımda hepsini görebiliyorum, heykel gibi
duruyorlar orada: Mamâ, Papâ, Minevra, Mate
ve Patria. Duruyorum, bir şey eksik. Hepsini iki
kez saydıktan sonra fark ediyorum: Benim eksik
olan, ben, Dede. Hikâyelerini anlatmak için
yaşayan kardeş.” (Alvarez, 1994)
Mirabel kardeşler öldürülen ne ilk ne de son kadınlar olmuştur. Bizlere düşen de onları andığımız
25 kasım günü haricinde de hayatımızın her alanı ve de anında kadına şiddete karşı mücadele
etmektir.
Ruken Arjin AKSOY
Büyük Buhran ya da pek kullanılmayan
ismiyle Büyük Depresyon, 1929 yılında
Amerika’da başlayan ve tüm dünyayı etkisi
altına alan ekonomik krizdir. Bu dönemde
Amerika’da neler yaşandığına başlamadan
önce ekonomide krizin ve depresyonun ne
olduğuna değinmek gerekirse; ekonomik kriz
ekonomik yapı taşları olan üretim, mal,
hizmet, döviz kurları üzerinde meydana gelen
kabul edilebilir seviyenin üzerindeki şiddetli
ekonomik dalgalanmalardır. Depresyon ise
ekonomideki uzun süreli ve büyük etkili
krizleri ifade eder.
Büyük Buhranın nedenlerini anlamak için
kriz öncesi Amerika ekonomisine bakacak
olursak; 1.Dünya Savaşı’ndan ekonomik
anlamda galip çıkan tek ülke olarak
söyleyebileceğimiz Amerika, Avrupa ülkeleri
ile iyi ilişkiler kurmuş ve onların kreditörü
haline gelmiştir. Savaş sonrası dönemden
1929 yılına kadar makine ve endüstri
alanında gelişme göstermiştir. Bu yıllarda
otomobil gibi gelişen endüstriye olan talep
fazlasıyla artmış, bu da borsadaki
spekülasyonların 1 fazlalaşmasına neden
olmuştur. Ülke ekonomisinin durağan olduğu
fakat inanların kendilerini daha zengin
hissettiği, yapılan yatırımların ve lüksün arttığı
bu yıllara “Kükreyen Yirmiler” adı verilmiştir.
Bu dönemde ülke ekonomisinin durağan
olmasına rağmen insanların kendini zengin
hissetmesi onları daha zengin olmak
amacıyla yatırımlar yapmaya itmişti. İnsanlar
devamlı olarak hakkında tam bilgi sahibi
olmadıkları şirketlerle hisse senetleri yoluyla
ortaklık kuruyorlardı. Tek yapmaları gereken
bankaya para yatırıp değer kazanmasını
beklemekti. Fakat asıl sorun bu değildi.
Bankların kötü yapılanması nedeniyle rezerv
ve kredi oranlarını, sermaye esaslarını
belirleyen yasalar bulunmamaktaydı. Böylece
insanlar yatırım yaptıkları şirketler hakkında
BİR ÇÖKÜŞÜN ANATOMİSİ
17
yeterince bilgi sahibi olamıyorlardı. Bu da
borsada hileli yöntemlere başvurulmasını
tetiklemişti ve insanların tek yapması gereken
hisse senedinin fiyatının yükselmesini
izlemek olduğu için kimse durumun farkında
ya da durumdan şikayetçi değildi. Hisse
senetlerine olan bu talep 1.Dünya Savaşı’nda
yaşanan sıkıntılar yüzünden savaş öncesinde
irili ufaklı birçok şirketin bir araya gelip
oluşturduğu tekeller için de büyük bir önem
arz ediyordu. 1929 yılına gelindiğinde bu
holdingler Amerikan ekonomisinin yarısını
oluşturuyordu. Öyle ki sayıca az olan bu
holdinglerin birinin iflası bile ekonomide ciddi
bir etki bırakabilirdi. Bunlar bir yana Amerika
1. Dünya Savaşı sonrası verdiği kredileri altın
olarak ödenmesinde ısrarcıydı. Fakat
dünyadaki altın rezervlerinde sıkıntılar
yaşanıyordu. Böylece Amerika savaş sonrası
verdiği kredilerin karşılığını alamamıştı.
Ekonomik krizin sebebi olarak dönemin
Amerikan başkanı Herbert Hoover’ın ekonomi
alanındaki tecrübesizliğini savunanlara göre
ise bu dönemdeki liberal ekonomi 2 anlayışı
ekonomik krizi etkileyen nedenlerden biriydi.
Hükümet hiçbir şekilde ülke ekonomisine
müdahalede bulunmamış ve kriz döneminde
müdahalede bulunmaya kalkışmışsa da etkili
olmamıştı. Bunun yanı sıra hükümetin altına
bağlı bir politika izlemesi, bütçe dengelemek
için vergilerin arttırılması da halkı daha zor
duruma sokmuş ve işsizliği etkilemişti. Ayrıca
ekonomik krize sebep olarak gelir
1
Spekülasyon kelime anlamı ile “vurgun, vurgunculuk”
anlamına gelir. Ekonomide günümüz piyasa koşullarını
değerlendirerek geleceğe yönelik fiyat endekslerinin
belirlenmesi ve bu şekilde riskli kazanç etme yoludur.
2
Liberalizm bireysel özgürlüğü savunan özgür düşünceye
bağlı dünya görüşüdür. Ekonomik liberalizm ise devletin
bireyler, sınıflar uluslar arası ekonomik yarıştan uzak
durması gerektiğini düşünen görüştür.
dağılımındaki adaletsizlik ve tarım sektöründe
kazancın azalması da örnek gösterilebilir.
1928 yılının başından 1929 yılının ortasına
kadar devamlı bir artış gösteren New York
Borsasının, bu nedenlerden dolayı 3 Ekim
1929’da artışı durmuş, birkaç holding
hisselerini kaybetmişti. 21 Ekim 1929’da bazı
yabancı yatırımcıların da yatırımlarını
çekmesi sonucu 24 Ekim’de borsa dibe
vurmuştu. “Kara Perşembe” olarak
adlandırılan bu günde dönemin fiyatlarıyla 4.2
milyar dolar yok oldu.
18
Birkaç yıl süren bu zorlu dönem içinde
Amerika’da başkan değişikliği olmuş, Hoover
koltuğunu Franklin D. Roosevelt’e bırakmıştı.
Amerika’yı ekonomik anlamda çökmüş olarak
devralan Roosevelt, Amerika tarihinde bir ilke
imza atıp hükümetin ülke ekonomisine
müdahale etmesini sağlamıştı. Ekonomide
köklü değişiklikler yapma vaadi ile 1933’te
başa gelen Roosevelt, Amerika’ya ilk kez
Merkez Bankası kurulmasını sağlamış,
ekonomik düzenlemelere bankalarla
başlanmış, yüzlerce düzenleme yapılmıştı. İlk
yüz gün diye adlandırdığı başkanlığının ilk
dönemlerinde “Yasaklanma Dönemi”
(Prohibition Era) 3 kaldırılmıştı. Ortadaki
tarımsal fazlalığı kaldırmak amacıyla çiftçilere
ekim yapmaması için para ödenmiş,
Tennessee Vadisi Yetki yasasını imzalayarak
hidroelektrik barajlar inşa edilmiş ve bölge
insanları için ucuz elektrik sağlanmıştı.
Ülkedeki büyük işsiz nüfusunu azaltmak
adına Work Progress Administration’ı (WPA)
kurmuş, bu program kapsamında okulların,
köprülerin ve yolların inşası gibi iş imkanları
sağlanmış ve zaman içerisinde milyonlarca
insana iş verilmişti.
Borsa krizinin ardından birçok banka ve
şirketin iflas etmesiyle insanlar hem paralarını
hem de işlerini kaybetmişti. Ülkede büyük bir
açlık ve işsizlik hakimdi. Ülkede intihar
oranları artmış, insanlar çocuklarını satışa
çıkartarak hem para kazanmaya hem de
üzerlerindeki yükü azaltmaya çalışmışlardı.
İnsanlar iş bulmak uğruna evlerini terk ediyor,
iş imkanı olduğu söylenen yerlere göç
ediyorlardı. İnsanların çok ucuz fiyatlarda ve
zor şartlar altında çalıştırıldığı daha doğrusu
sömürüldüğü bu dönemde dağıtılan yemek
kuyrukları her geçen gün uzuyordu. Toplum
içerisinde açlık ve işsizliğin getirdiği büyük bir
kaos hakimdi. Birçok kitaba ve filme konu
olan bu dönem sadece Amerika’yı değil tüm
dünyayı etkisi altına almış, dünya çapında bir
kriz söz konusu hale gelmişti.
Bu derece büyük ve etkili olan ekonomik
krizin etkileri de uzun sürelidir. Büyük Buhran
da yıllarca sürdürmüş ve tüm dünyayı
özellikle sanayi ülkelerini etkisi altına almıştır.
3
Prohibition Era yani Yasaklanma Dönemi, 1920 yılında
Amerika’daki alkollü içeceklere gelen üretim, satış ve taşıma
yasağı dönemidir. Bu dönem Amerika’da içki kaçakçılığına
ve suç çeteleri arasındaki rekabetin artmasına neden
olmuştur.
Bu uzun süreli etkileri kısa zaman dilimine
alıp sonuçları özetleyecek olursak; Büyük
Buhran dönemi sonucunda üretim, istihdam
ve sanayide büyük düşüşler yaşanmıştı.
Amerika bunu önlemek için gümrük duvarları
koymuş, ithalatında azalma yaşanmış ve artık
dünyanın kreditörü olmaktan çıkmıştı. Ayrıca
tüm dünyanın ekonomik kriz içerisinde olması
uygulanan ekonomi politikalarının
eleştirilmesini sağlamıştı. Klasik iktisatçıların
ekonomiye devlet etkisinin olmaması
gerektiği düşünceleri geride bırakılmış, bu
düşüncelere en önemli eleştiriyi yapan İngiliz
soylu bir aileden gelen iktisatçı John Maynard
Keynes olmuştu. Klasik görüştekilere göre
kriz kısa sürede geçecekti fakat Keynes böyle
düşünmüyordu. Keynes’e göre ekonomiye
devlet müdahalesi gerekiyordu ve bu
müdahale olmadığı sürece kriz süreci
geçmeyecekti. Aynı zamanda krizin çözümü
olarak vergi ve faiz oranlarının düşürülmesi
gerektiğini savunduğu görüşleri Roosevelt
tarafından benimsenmiş ve uygulamaya
konulmuştur. Keynes’in görüşleri krizin
etkisini azaltmış fakat aynı zamanda değişen
iktisadi görüşlerle faşizmin güç kazanmasına
ortam sağlamıştır. Özellikle Almanya, İtalya
ve Japonya gibi sanayileşmiş ülkelerde
değişen bir siyasi ortam görülmektedir.
Değişen siyasi ortamla daha savaş yanlısı
partiler başa geçmiş, ülkeler arası silahlanma
yarışı başlamıştır. Özellikle Almanya’da
değişim çok büyük olmuş, Almanya’daki işsiz
kesimin milliyetçi duyguları artmış ve Nazi
egemenliğine kapılmışlardır. Japonya’da da
durum çok farklı olmamış, halk çok zorlu
dönemler geçirmiş ve 1.Dünya savaşından
sinirli ayrılan halk, askeri açıdan büyük bir
güç kazanmıştır. Bu durum da Büyük
Buhranı, İkinci Dünya Savaşı’nın önemli bir
sebebi haline gelmesini sağlamıştır.
Bu dönemin ekonomik ve siyasi açıdan
sorunlarını inceledik. Fakat olaylara toplumun
gözünden baktığımızda durum daha ciddi ve
acı verici gözükmektedir. Yıllarca açlık ve
sefalet içinde yüzen toplum çaresizlik
içindeydi. İçinde et olan ve her öğün
bulunabilen yemek bile lüks haline gelmişti.
Aileler çocuklarını besleyemiyor ve birçok
yoksul insan açlıktan ve sefaletten hayatını
kaybediyordu. Birçok yazarın ve senaristin
19
eserine konu olan bu döneme ışık tutan ve
James Walter Braddock adlı boksörün
yaşamını ele alan 2005 yapımı “Cinderella
Man” adlı film, Büyük Buhran döneminin bir
ailenin hayatından beyaz perdeye etkileyici
yansımalarından biridir. Bunun yanı sıra
Amerika halkının gözünden en iyi inceleyen
eserlerden biri olan Gazap Üzümleri, halkın
yorgunluğunu bir kişinin ağzından şu sözlerle
özetlemişti; “Ne yaparsam yapayım,
yetmiyor yiyecek. Yoruluyorum artık,
hepsi bu. Uykuyla dinlenemeyecek kadar
yorgunum.” (Steinbeck, 2019)
Naciye HAVAN
Ölümsüz Aşkın Ölümsüz Eseri:
Taç Mahal
Pakistan-Hindistan-Bangladeş bölgesinde
yaklaşık üç asır yaşamış olan Türk-Moğol
kökenli, Timur Hanedanlığı soyundan gelen
ve 16 Türk Devleti'nden biri olan Babür
İmparatorluğu, dünya tarihine iz bırakmış ve
ayrıca sanat tarihine de eşsiz mimari
örnekleriyle unutulmaz bir devir yaşatmıştır.
Büyük salonlardan, bahçelere; su
mimarisinden, detaylı geometrik yapılara
kadar birçok sanatsal yapının inşa edildiği
topraklarda, 16.yüzyılın ikinci yarısında Ekber
Şah ile sanatsal ve kültürel farklılaşma
sağlanmış; askerlikte oldukça başarılı olan ve
eşinin ölümüyle teselliyi sanatta ve mimaride
bulduğu söylenen Şah Cihan (Şah Jahan) ile
de -17.yüzyıl- mimaride en ihtişamlı dönem
yaşanmıştır.
Şah Cihan'ın, uzun adıyla Ebü’l Muzaffer
Şehâbeddin Muhammed Sâhib-kıran'ın
(5.Babür İmparatoru) dönemin unutulmaz ve
birçok esere esin kaynağı olmuş yapıtının
yani Tac Mahal'in tarihçesinden bahsetmeden
olmaz.
Tac Mahal, Hindistan'ın Agra şehrinde -
dönemin başkenti- Babürlerin güç ve kudretini
temsil eden, aynı zamanda da Şah Cihan'ın
üçüncü ve en gözde eşi Ercümend Banu
Begüm için yaptırdığı anıt mezarıdır.
Yamuna Nehri'nin kıyısında bulunan eser,
Ercümend Banu Begüm'ün yani "Mümtaz
Mahal"in (Urduca; "Sarayın Sevgili Süsü"
veya "Dünyanın Kraliçesi") on dördüncü
çocuğunu doğururken 38 yaşında vefat
etmesi üzerine (1631 yılında) inşa edilmeye
başlanmıştır. Evliliklerinin 20. yılında ölen
Mümtaz Mahal, Şah ile 14-15 yaşlarında
aileleri aracılığıyla sözlenmiş ve yirmili
yaşlara geldiklerinde evlenmişlerdir. Diğer iki
eşi (Akbarabadi Mahal ve Kandahari Mahal)
ile "politik nedenler " yüzünden birlikte olan
Şah, Mümtaz Mahal vefat ettikten sonra
yaklaşık bir yıl ağır bir buhran yaşamış ve
kızının desteği sayesinde eski haline
dönebilmiştir.
Eşiyle beraber askeri manevralarda da yer
alan ve memleket meselelerinde Şah'ın
mührünü kullanma hakkına sahip olan
Mümtaz Mahal'in bedeninin Tac Mahal'in
yapım süresince -23 yıl boyunca-
Burhanpur'da kaldığı söylenir. Ancak öldükten
6 ay sonra cenazesi yapıya taşınmıştır. 1666
yılında Agra Kalesi'nde ölen Şah'ın mezarı da
buradadır. Şah'ın ve Mümtaz Mahal'in asıl
lahitleri 1 en alt katta bulunmasına rağmen
elbette sembolik olarak bulunan
sandukalarının 2 da olduğu bir bölüm vardır ve
burası üst katta, kubbenin alt tarafında
oluşturulmuştur.
Dikdörtgensel yapı büyük karesel bir
bahçenin üzerine: Dört tane beyaz
mermerden minare,82 metrelik büyük kubbe
ve üç büyük bölümden yani camii (mescit),
konuk evi (kabul salonu), anıtsal giriş evi (ana
türbe binası) ile yapılmıştır. Üzerine Bağdatlı
ve İranlı (örn. Şirazlı Fakir Emanet Han)
1
Çoğunlukla taştan olan, sandık şeklindeki mezar
21
2
Sanduka: Seçkin kişilerin asıl mezarlarının üzerine
yerleştirilen tabut.
hat ustalarının yazdığı birçok sure vardır.
Geometrik motiflerinin ve doğadan esinlenerek
yapılan süslemelerinin kimi yerlerde simetrik bir
şekilde olması, bir araya getirildiklerinde oluşacak
cümlelerinin anlamlı hale gelmesine yardımcı
oluyor. Buna rağmen günümüzde bile yazıların
içerdiği anlamlar için ortak bir nokta bulunamadı.
Yazıların kimi baz alınarak yazıldığı, yani ölen
kişiler için mi yoksa ziyaretçiler için mi yazıldığı
bilinmiyor. Yapının duvarlarında oldukça değerli
taşların bulunduğu ve göz alıcı tezat renklerle
buluştuğu manzarası, ne kadar göze hitap etse
de sarayın hazinesine büyük oranda zarar
verilmesine de yol açmıştır.
Osmanlı (özellikle İstanbul), Suriye, Afganistan
(Kandahar), Özbekistan (Semerkand) ve mahalli
Hint sanatçılarının; 20 bin işçi ve çok sayıda
ustanın çalıştığı yapının mimarının kim olduğu
uzun süre tartışma konusu olmuştur. Söylentiler
ile eserin Venedikli Jeromino Veroneo, Fransız
Bordeauxlu Augistin, Osmanlıdan Mehmet İsa
Efendi (Üstad Ahmed Lahori) gibi birçok
mimara ait olduğu düşüncesi üzerinde kalınmış fakat 17.yüzyıldan kalma el yazması bir eser ile
asıl mimarın Üstad Ahmed olduğu görüşü kalıcı olmuştur. Üstad Ahmed hakkında türlü
işkencelere maruz bırakılarak öldürüldüğü söylenir ancak yapı bitirildikten 9 yıl sonra memleketi
Lahor'da ölmüştür.
Böylesine bir yapının yapılışı hakkında elbette çeşitli söylentiler de olmuştur. Bunlardan biri de
kubbeyi desteklemek için yapılan iskele. Şah, yapımının masraflı oluşu ve işgücü gerektirdiği
gerekçesiyle iskelenin sökülmesini emretmiştir. Ancak iskelenin sökülmesi için beş yıl gerekeceği
söylendiğinde Şah, herkesin sökeceği her bir tuğlanın kendisinin olacağını bildirir. Bu sayede
iskelenin tek gecede söküldüğü söylenir. Söylentilerden bir ikincisi ise Şah'ın Tac Mahal'in
karşısına kendisi için siyah mermerden bir anıt mezaryaptırmayı düşündüğü ancak oğlu tarafından
tahttan indirildiği için bu yapıyı yaptıramadığıdır.
UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne 1983 yılında ve 7 Temmuz 2007'de, İsviçre asıllı bir vakfın
yaptığı sanal oylama ile "Dünyanın 'Yeni' Yedi Harikası" grubuna giren gözde eser, yılda 3 milyon
kişi tarafından ziyaret ediliyor. Dünyanın birçok yerinde aşkın ölümsüz sembolü olarak anılıyor.
Zehra GONÇE
22
ÖLÜM TANRILARINI KANDIRAN İKİZLER
25
Daha önce hiçbir ölüm tanrısını
kandırmanın nasıl bir duygu olabileceğini
merak ettiniz mi? Maya mitolojisindeki
Kahraman ikizler Hunahpu ve Xbalanque’nin
bu sorunun cevabını aramalarına gerek yoktu
çünkü tam olarak bunu başarmışlardı. Nasıl
mı? Haydi inceleyelim!
Kahraman ikizleri incelemeden önce 1. nesil
kahraman ikizleri tanımalıyız. Bir zamanlar,
Maya Uygarlığı’nda 1.Hunahpu ve 7.Hunahpu
adında ikizler
yaşarmış. Bu
ikizler Pok-A-
Tok 1 denilen bir
oyunda çok
yeteneklilermiş.
Öyle ki onlar
oynarken herkes
başlarında
toplanır, onlara
tezahürat
yaparlarmış.
Koskoca
uygarlıkta bu
ikizleri ve
yeteneklerini
tanıyıp sevmeyen yokmuş. Yarışmaları
olduğunda herkes onlar için şarkılar söyler,
ayinler düzenlermiş.
Bu ikizler için yapılan tüm karmaşayı
beğenmeyen sadece birkaç kişi varmış; ölüm
tanrıları. Ölüm tanrıları, Xibalba’da 2 yaşarmış
ve bu tanrılar kendilerini rahatsız eden
insanları birkaç teste tabi tutar ve bu testleri
geçemezlerse onları acımasız bir şekilde
öldürürlermiş. Tanrıların bu seferki hedefleri
de yetenekli ikizlermiş. Tanrılar ikizlere, çok
yetenekli olduklarını, onların Pok-A-Tok
oynayışlarını kendi gözleri ile de görmek
istediklerini söyleyip onları yaşadıkları yere
davet etmişler ancak birkaç şartları varmış:
İkizler, Xibalba’ya sağ salim ulaşmalı ve her
ölüm tanrısının adını söyleyerek selam
vermeliymiş.
İkizler yer altına gitmeyi tanrıları
öfkelendirmemek adına kabul etmişler ve
hazırlanmaya başlamışlar. İkizler yanlarına
Pok-A-Tok toplarını ve birkaç silah
alabilirlermiş ancak tanrılara
güvenmediklerinden bunları evlerinde güvenli
bir yere saklayıp yola çıkmışlar.
Ölüm tanrılarına
ulaşmak için ikizler
Xibalba’daki üç
nehirden 3 geçmek
zorundalarmış;
Dikenli Nehir, Kanlı
Nehir ve İrinli Nehir.
İkizler bu üç nehri
başarı ile geçerek
ölüm tanrılarının
sarayına ulaşmışlar
ve birinci testi
geçmeyi başarmışlar.
İkizler, saraya
ulaştıklarında karşılarında ölüm tanrılarını
görünce hemen onları selamlayıp adlarını
söylemişler fakat bir şeyi bilmiyorlarmış:
Tanrılar onları kandırmak için sarayın girişine
kendilerinin bir tahta heykelini koymuşlar.
Tanrılar saklandıkları yerden çıkıp onları bir
tahta parçasına benzettikleri için ikizlere
kızarken; ikizler, ikinci testi geçemediklerini
anlamışlar. Ölüm tanrıları, çocukları kandırıp
testleri yanlış yapmalarını sağlamak adına
onları sarayın bahçesindeki bir banka
oturmaya davet etmişler. Bu teklife şaşıran
yorgun ikizler banka oturunca bankın
kendilerini yakmaya başladığını hissetmişler
ve hemen korkarak ayağa kalkmışlar. İkinci
1
Pok-A-Tok: Mayalarda bir nevi bir ayin olarak da görülen
bir çeşit top oyunu
2
Xibalba: Xibalba Maya Mitolojisindeki yeraltı dünyası yani
ahiret yurdudur.
3
Üç Nehir: Xibalba’ya giderken geçilmesi gereken 3 nehir
vardır; Kanlı Nehir, Dikenli Nehir ve İrinli Nehir.
testi de geçememişlerdi ve Xibalba’da iki testi
geçememek ölüm demekti.
Ölüm tanrıları iki testi geçemedikleri için
ikizleri öldürmüş ve küllerini Xibalba’ya
gömmüşler. İkizlerden biri bir ağaç dalı olarak
yeniden doğmuş ve Kanlı Kadın ile beraber
olmuş. Böylece 2. nesil kahraman ikizler
doğmuş.
İkizler Hunahpu ve Xbalanque anneleri
tarafından birer bahçıvan olmak için
yetiştirilmişler ancak ne zaman otları
temizleseler, fareler otları eski yerlerine
koyuyorlarmış. İkizler bu fareleri yakalamak
için türlü türlü tuzaklar kurmuşlar ama nafile.
En sonunda bir tanesini yakalamışlar, tam
fareyi öldürecekken fare konuşmaya
başlamış ve onlara baba ile amcalarının
hazin hikayesini anlatıp ikizleri onların izinden
gitmeye ikna etmiş. İkizler, baba ile
amcalarının hikayesinden sonra onların
intikamını almaya yemin etmişler ve onların
sakladığı yerden topları çıkarıp Pok-A-Tok
öğrenmeye başlamışlar.
İkizler kısa bir aradan sonra baba ile
amcalarından bile iyi hale gelmişler. Önceden
1. nesil ikizler için toplanan topluluğun
neredeyse üç katı şimdi 2. nesil ikizler için
toplanıyormuş. Ölüm tanrıları bu işten elbette
ki hiç de memnun değillermiş. Bütün bu
tezahüratlar onları çok rahatsız ediyormuş.
Bu yüzden ikizleri aynı baba ile amcalarına
yaptıkları gibi yer altına Pok-A-Tok oynamaya
çağırmışlar. İkizler elbette ki bunun bir oyun
olduğunu biliyorlarmış bu yüzden tüm hilelere
hazırlıklı olarak ölüm tanrılarının yurtlarına
doğru yola çıkmışlar.
İkizler, tanrıların tüm hilelerini anlayıp her
testi başarılı ile tamamlamışlar. Tanrılar son
olarak onları Pok-A-Tok oynamaya davet
etmişler ancak topun etrafına dikenler
koymuşlar. Bunu fark eden ikizler topun
değişmesini aksi takdirde oynamayacaklarını
dile getirmişler. Tanrılar sinirlenerek topu
normal hale çevirmişler ve oyun başlamış.
İkizler, ilk başta tanrıların kazanmasına izin
vermişler ancak bu şekilde yer altından
çıkamayacaklarını bildiklerinden oyunu
kazanmışlar. Oyunu kazandıklarında tanrılar
daha da sinirlenip ikizleri bir kazanda yakmış,
küllerini de Kanlı Nehir’e atmışlar fakat
bilmedikleri bir şey varmış, tüm bunlar
ikizlerin planlarının adımlarındanmış.
İkizlerin külleri nehrin suları ile birleşince
ikizler birer kedi balığı olarak yeniden
doğmuşlar ve zaman ilerledikçe eski hallerine
geri dönmüşler. İkizler bu yeniden doğuş
sayesinde tanrıların güçlerine sahip olmuşlar.
Bir canlıyı öldürüp yeniden canlı hale
getirebiliyor, yanan bir şeyi eski haline geri
döndürebiliyorlarmış.
İkizler güçlerini kullanarak sihirbazlık
yapmaya başlamışlar ve kısa süre sonunda
çok ünlü olmuşlar. Dünyanın her yerinden
insanlar onların gösterilerini izlemeye
26
27
geliyormuş. Sihirbaz ikizlerin ünü en sonunda Xibalba’ya ulaşmış ve ölüm tanrıları; sihirbazları,
Hunahpu ve Xbalanque olduklarını bilmeden yer altına davet etmişler.
İkizler ölüm tanrılarının yanına ulaştıklarında tanrılar sihirbazların sihir oyunlarını görmek
istemişler. İkizler, bir köpeği önce öldürüp sonra hayata tekrar döndürdüklerinde tanrıların nutku
tutulmuş ve aynı sihir oyununu kendi üzerlerinde denemeleri için sihirbazlara yalvarmaya
başlamışlar. İkizler kabul edip ölüm tanrısını öldürmüşler ancak hayata geri döndürmemişler. Bunu
gören diğer tanrılar daha fazla tanrıyı kaybetmekten
korkarak ikizleri dünyaya geri göndermişler. İkizler böylece amca ve babalarının intikamını almış
ve diğer tanrılar bir daha hiçbir insanı rahatsız etmemiş.
Bütün olan biteni izleyen cennet tanrıları çocukların cesaret ve zekalarından çok etkilenmişler.
Çocukları gökyüzüne çıkarmışlar ve ikizlerden birini Ay’a birini de Güneş’e dönüştürmüşler.
Uzun lafın kısası işte tam da böyle Hunahpu ve Xbalanque “Kahraman İkizler” lakabını almışlar
ve Mayaların kutsal kitaplarından olan Popol Vuh’daki en eski efsanelerden biri olarak tarihe
adlarını altın harflerle yazdırmışlar
.
Dilan ASLAN
29
Alija İzzetbegoviç, 1925'te bugün Bosna-
Hersek'in kuzeybatısında bulunan Bosanski
Šamac kasabasında, İslami duyarlılığa sahip
bir ailede dünyaya geldi. Saraybosna’da bir
Alman lisesinde bilime, tarihe, edebiyata ve
felsefeye önem veren çalışkan bir öğrenci
olarak eğitim gördü. Yine bu sıralar ünlü
yazarların klasik eserlerini okudu.
O yıllarda İslami konuları tartışmak üzere
arkadaşlarıyla “Mladi Muslimani” (Genç
Müslümanlar) kulübünü kurdu. İkinci Dünya
Savaşı yıllarında arkadaşlarıyla birlikte işgal
altındaki Yugoslavya’da Müslüman halkın
haklarını korumak için faaliyetlerde bulundu.
Savaştan sonra Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti’nde 1 ateist politikaya karşı çıktığı
için 1949’da İslamcılık suçlamasıyla beş yıl
hapiste kaldı. Ceza evinden çıktıktan sonra
ziraat ve hukuk fakültelerini bitirdi. Yirmi beş
yıl avukatlık ve daha sonra bir inşaat
şirketinde yöneticilik yaptı.
Yugoslavya’nın yeni anayasasıyla 1974’te
dini hayatta bazı kısıtlamalara gevşeme
getirildi, devletin kontrolü kısmen zayıfladı. O
dönemde "Doğu ve Batı Arasında İslam” ve
“İslâm Manifestosu” adındaki kitaplarını
yazdı. Düzmece suçlamalarla “Saraybosna
davası” olarak bilinen bir davasında 12
Müslüman aydınla birlikte “devlet karşıtı
eylemler” suçlamalarıyla yargılandı ve 14 yıl
hapse mahkum edildi. Daha sonra cezası 11
yıla indirildi. Doğu Avrupa’da komünist rejim
1
Yugoslavya; Balkanlar’ın batısında 20. yüzyılda, üç defa
farklı yapı ve idari şekille kurulmuş olan bir devlettir. Bu ada
sahip olan devlet, 1918-2003 yıllarında çeşitli idari yapılarda
varlığını sürdürmüş bir Balkan devletidir.
çöktükten ve çok partili hayata geçildikten
sonra serbest bırakıldı. Hapisten çıktıktan
sonra dava arkadaşlarıyla birlikte
Yugoslavya’da Müslüman halkların haklarını
savunmak için SDA (Stranka Demokratske
Akcije-Stranka Demokratske Aktsiye) yani
Demokratik Eylem Partisi’ni kurdu.
Yugoslavya’da 5 Aralık 1990 tarihinde
yapılan ilk demokratik seçimlerde SDA Bosna
Hersek Cumhuriyeti’nin birinci partisi oldu.
Alija İzzetbegoviç, Bosna Hersek
Cumhuriyetinin kolektif devlet (Predsjednistvo
BIH) başkanı, yani cumhurbaşkanı seçildi.
Tam o sıralarda Yugoslavya’nın dağılma
süreci başladı. Savaş, önce Slovenya’da
patlak verdi ve daha sonra Hırvatistan’a
sıçradı. Alija, Bosna Hersek‘in Hırvatlarla
Sırpların arasında paylaşılmasına karşı çıktı
ve 29 Mart – 1 Nisan 1992 tarihlerinde
bağımsızlık referandumu organize etti. Sırplar
referandumu boykot etti, Hırvatlar ise
Zagreb’den gelen talimatla isteksizce
katıldılar. Çoğunluk bağımsızlığı tercih etti ve
Bosna Hersek’in bağımsızlığı ilan edildi.
Bağımsızlık ilanından sonra Sırpların
Bosna’ya karşı saldırıları başladı. Bosanska
Krajina bölgesinde, Doğu Bosna’da, Bjelina
(Vjelina), Zvornik, Vişegrad ve Foça
kentlerinde yüzyıllardır orada yaşayan
Müslümanlara akıl almaz işkenceler ve
eziyetler ettiler. Gorazde, Bihaç, Zepa ve
Srebrenitsa kentleri kuşatıldı. Başkent
Saraybosna da 3 yıl süre ile kuşatıldı. Bosnalı
Hırvatlar; Mostar Köprüsü’nü yıktılar ve Orta
Bosna’da Müslümanlara karşı zulüm ve
katliamlarda Sırplardan geri kalmadılar.
Savaşın son yılında Temmuz 1995’te
Srebrenitsa şehrinde 8 bini aşan sayıda
Müslüman’ın katledildiği korkunç Srebrenitsa
soykırımı işlendi. Bu zor günlerde Alija
İzzetbegoviç, halkını ve ülkesini korumak için
çetin bir mücadele verdi. Ordu kuruldu, devlet
kurumları tesis edildi. Diplomatik faaliyetler
yürütüldü. Savaş, Aralık 1995 yılında
imzalanan Dayton sözde Barış Anlaşmasıyla
sona erdi. Anlaşma gereği Bosna Hersek
zayıf merkezli hükümete sahip ve iki geniş
özerkliğe sahip iki bölgeye ayrıldı. Sırpların
kontrolünde ülkenin %49’unu kapsayan “Sırp
Cumhuriyeti” ve Müslüman Boşnaklarla
Hırvatların paylaştığı 10 kantondan oluşan
ülkenin %51’ini kapsayan Bosna Hersek
Federasyonu oluşturuldu. Ülkenin başında
Sırp, Hırvat ve Boşnak üyeden oluşan ortak
kararlar alınan Başkanlık Konseyi kuruldu.
Yönetim bu üç halk arasında paylaştırıldı. (Bu
sistem günümüzde de devam etmektedir.)
Anlaşma için Alija İzzetbegovic “Bu anlaşma
adil değil, ancak savaşın sürmesinden daha
iyidir” ifadesini kullanmıştır.
yılında Başkanlık Konseyi üyeliğinden istifa
etti ve aktif siyasetten çekildi. 19 Ekim 2003
tarihinde Saraybosna’da hayata gözlerini
yumdu. Vasiyeti gereği Kovaçi Şehitliği’nde
Saraybosna Kuşatması sırasında katledilen
insanların yanına mütevazı bir mezara
defnedildi.
30
Yazımız burada sona erdi fakat yazar olarak
eklemek istediğim bir iki cümle daha var.
Dayton şartları gereği ağır bir anlaşmaydı.
Peki Alija bunu neden imzalamıştı? Alija,
savaşın sürmesindense en az bilanço ile bir
toprak sahibi olunmasının halk için daha iyi
olacağını düşünmüştü. Alija, dışlanmış, eziyet
görmüş Bosna halkının sesiydi. Alija’ya en
çok dokunan şeylerden birisi de dünyanın bu
katliama sessiz kalmasıydı. Hatta şöyle
demişti: “Ve her şey bittiğinde,
hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri
değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” Ve
soykırımın unutulmamasını istemişti:
“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri
affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne
yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın.
Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”
Bilge Kral Alija’nın çabaları sonuç vermiş ve
bugünkü Bosna-Hersek 1 Mart 1992’de
bağımsızlığını ilan etmiştir.
İrem MEHMEDOĞLU
Alija, savaş sonrası da siyasi mücadelesini
sürdürdü. Sağlık sorunları nedeniyle 2000
Gökay Tar h F lm Köşes
Toplumdan B reysell ğe
G.Eylül Ünyıldız
32
“Sen hiçbir şey görmedin, hiçbir şey. Ayağı kopuk bir köpek, insanlar,
çocuklar…Yaralar… Yanıklar içinde bağrışan çocuklar...”
6 Ağustos 1945, insanlık tarihinin gördüğü en büyük yıkımlardan biri.
14.000 ölü, ardından Nagazaki saldırısı ile 75.000 ölü daha… Çığlıklar,
küller, acılar… Hiroşima saldırısının getirdiği büyük yıkımlara kim
katlanabilir? Kim bu travma hakkında film çekebilir? Zor olsa gerek yaşanan
acıları anlatmak, hele ki bu acılara bir Batılı gözüyle bakmak. Alan Resnais
çektiği filmlerin konusuyla her zaman ses getirmiştir. Resnais, 1956 yılında
çektiği Gece ve Sis’te 1937 senesinde Almanlar tarafından acımasızca
öldürülen sivilleri konu alıyordu. Bu filmi çektikten üç yıl sonra ise insanlığın
en büyük katliamlarından birine şahit olmuş, Hiroşima’da tanışan iki aşığın
hikayesini anlatmıştır. Gece ve Sis’ten farklı olarak Hiroşima Sevgilim’de
belgesel görüntülerinden yararlanmıştır. Film oldukça etkileyici bir açılış
sahnesiyle başlar.
Hiroşima’da yolları kesişmiş iki aşık ile başlar film; adam ve kadın. İkisi de
kendi sebeplerinden dolayı Hiroşima’da bulunmaktadırlar. Adam, eskiden
orduda askerdir ve akrabalarına yardım etmek için Hiroşima’ya gelir. Kadın
ise barışı konu alan bir filmde oynamak için Hiroşima’ya gelmiştir. Filmin ilk
sahnelerinde kadın, adama Hiroşima hakkındaki hislerini anlatır:
“Fotoğraflar, fotoğraflar…Birleştirilen kalıntılar arasında…Başka bir şey
olmadığı için…Bilgi veren yazılar arasında… Başka bir şey olmadığı için…Dört
kez müzede, Hiroşima’da, insanlara baktım. Dikkatle demire baktım; yanık demire,
kırık, et ve kemikmiş gibi yara alabilen
demire. (çeviri problemi) Demet biçimi
almış şişe kapaklarına; kimin aklına
gelirdi? Çiçeği burnunda acısıyla,
diriliğini yitirmeden yüzen insan
derisine. Taşlara; yanık taşlara,
parçalanmış taşlara Bir sabah uyanıp
da saçlarının döküldüğünü gören,
kimlikleri seçilmeyen Hiroşimalı
kadınların başlarına… Sıcaktan
yanıyordum Barış Alanı’nda. Barış
Alanı’nda 10.000 dereceydi ısı.
Biliyorum. Güneşin kaç derece
olduğunu Barış Alanı’nda kim bilmez
ki?” Adam ise ona, Hiroşima’da
hiçbir şey görmediğini ve bilmediğini
söyler.
Resnais, Hiroşima Sevgilim’de koca
koca milletleri iki kişi üstünde
görmemizi sağlar. Kadın, 2.Dünya Savaşı sırasında istilaya uğramış
Fransa’yı temsil ederken, adam Hiroşima’yı temsil eder. Bu ülkelerin
travmalarını iki kişi üzerinden anlatır. Birçok milletin başına illet olmuş bir
katliam hakkında bize bakış açısı katar. Bitik aşklar, psikolojik travmalar…
33
Bize kafayı yedirten savaşlar, bizi kendimize hapsetmiş o insanlar…
Hepimizin hayatında gerçekleşen Hiroşimalar, kendimizi kendimizle
yüzleştiren anlar… Filmde, bambaşka diyarlarda yaşayan, adlarını bile
bilmeyen iki insanın birbirlerine olan açlığını görüyoruz. Sanki bu tanışmayı
beklemişler içlerini dökmek için, sanki kendilerini bu yüzden kapatmışlar
dünyaya. Oysaki bu sadece tek gecelik bir ilişki değil miydi?
Peki unutmak?
Acılarımızı unutmalı
mıyız, yoksa içimize atıp
kimseye anlatmamalı
mıyız? Unutmak, bu
büyük acılarımızı
umursamadığımızın bir
göstergesi midir?
Hatırlamak mı daha kolay
yoksa unutmak mı? “Seni
daha az hatırlamaya
başlıyorum. Unutmaya
başlıyorum seni.
Ürperiyorum bunca sevgiyi
unuttuğumu düşündükçe.
Ellerini bile doğru dürüst hatırlamıyorum. Acıyı hala hatırlıyorum biraz. Bu gece
hatırlıyorum. Ama bir gün hatırlamayacağım, hiçbir şeyi.”
Gökay Tar h K tap Köşes
Ahmet Enes Atalay
Feda ler n Kales Alamut
Alamut Kalesi zamanında birçok kişinin veya ülkenin eline geçmiş olsa bile belki de en önemli
zamanlarını Hasan Sabbah döneminde geçirmiştir. Kale Sabbah’ın elindeyken aslında birçok olay
olmuş, dönemin Selçuklu Veziri Nizam-ül Mülk öldürülmüş ve hatta Selçuklu’nun yıkılışına yol
açabilecek olaylar olmuştur.
Kitap size tarihi bilgi vermekle birlikte edebi zevk de verecektir. Konular gerçekte olan konuları
anlatmakla birlikte bu gerçeklik güzel bir kurguyla desteklenmiş, yazar belki de normalde sıkıcı
olabilecek bir konuyu bu kitabıyla beraber insanlara sevdirebilmiştir.
Kaledeki herkes o dönem kendisini peygamber ilan eden, İsmaili Davasının önde gelenlerinden
Hasan’a büyük saygı duymaktadırlar. Hasan’ın kalesinde birçok asker bulunmasıyla birlikte fedaileri
de vardır. Bu fedailer çok önemli eğitimlerden geçmekle birlikte, fedai olduktan sonra sadece şehit
olma amaçlı yaşayacak kişilerdir. Şehit olma arzularına sahip olmaları ise sözde cennetin anahtarı
elinde olan kişinin onlara cenneti müjdelemesidir.
Fedai eğitimi alan çocuklara birisi de İbni
Tahir’dir. İbni Tahir kendi memleketinden buraya
gelen, dedesi İsmaili Davasının önemli
kişiliklerinden olan, akıllı, bilge, efendi bir
çocuktur. Ona buraya gelmesini söyleyen kişi
babasıdır. Kaleye geldiğinde ünü vardı çünkü
herkes dedesini tanırdı. Derslerindeki başarısıyla
da aslında dedesi gibi olduğunu öğrenilip görüldü.
Fakat İbni Tahir’in ya da diğer fedailerin ve
askerlerin yaptıkları kızların bahçesinde
bilinmiyordu çünkü o aradaki kale araf gibiydi.
Kitap, bu iki çocuğu ve çevresini anlatırken, Türklere düşmanlıkla eğitilmiş fedailer ve zaten
Türklere düşman olan askerlerin artık savaşma vakti gelir. Fedailerin eğitim töreni de böylelikle
yapılır ve sonraki gün fedailer savaşa katılır. Savaş kazanılır ama bir o kadar şehit ve esir verilir.
Ama İbni Tahir ile fedailer güzel bir başarı elde etmişlerdir ve bu başarıları onlara mükafat
olarak geri dönecektir. İlk savaşın kazanılmasıyla mutlu olan Hasan Sabbah neşeden yerinde
duramıyordu. Planının diğer adımına geçerek elinde cennetin anahtarı olduğuna herkese
inandırmalıydı. Bu sebeple kızları güzelce hazırlattı ve sonrasından oğlanları bahçeye getirtti.
Böylece bu konuda kendisine inanılmasını sağladı. Hasan’ın fedailere cenneti müjdelemesi hatta
bu cenneti müjdelerken sanki tiyatro perdesi gibi arkadaşlarına anlatması, kızlara rol
yapmalarını söylemesi ve sonrasında oluşabilecek her şey insanı meraklandırabilecek
unsurlardan. Peki ya Sabbah’a bu kadar güvenen insanlar sonrasında neler yaşayacaklar?
Teşekkürler...
Tasarımcılarımız;
Esmanur Aslan
Eren Haybat
Ed törümüz;
Hacer Kazan
Tar h Öğretmenler m z;
Meral Çağışlar
Abdullah İşç
Ceyda Güngör
B l ş m Öğretmen m z;
Sezer Yalçın
Ve tüm Gökay Tar h
ek b ne...
KAYNAKÇA
Vietnam Savaşı
Ulaş, B. (2018). Savaşa Ötekinin Gözünden Bakmak Vietnam Yapımı Vietnam-Amerika
Savaşı Filmleri Üzerine. Sekans Sinema Kültürü Dergisi, (e9): 133-160.
Şı̇mşek, M . (2008). Türk Basınında Vietnam Savaşı: Ulus Gazetesi Örneği . Atatürk Yolu
Dergisi , 11 (42) , 311-330 . DOI: 10.1501/Tite_0000000292
Çakı, C , Gazı̇, M , Çakı, G . (2019). VİETNAM SAVAŞI SIRASINDA ÇİN-ABD
İLİŞKİLERİ: ÇİN PROPAGANDA POSTERLERİ ÜZERİNE İNCELEME . Gümüşhane
Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi , 7 (2) , 953-976 . DOI: 10.19145/egifder.554951
Aybar, M.A. (2012). Vietnam Günlüğü/ ABD'nin Vietnam'da İşlediği Savaş Suçlarına Karşı
Russell Mahkemesi Kitap Açıklaması. İstanbul: İletişim Yayıncılık.
Wikipedia. “Vietnam Savaşı” Erişim 21 Ocak, 2021
https://tr.wikipedia.org/wiki/Vietnam_Sava%C5%9F%C4%B1
Hürriyet Gazetesi. “Vietnam Savaşı’nın Tarihi - Vietnam Savaşının Nedenleri ve Sonuçları”
Erişim 17 Ocak, 2020. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/vietnam-savasi-tarihi-vietnamsavasinin-nedenleri-ve-sonuclari-41422431
Bilgisayarın Tarihi
Hodges, A. (2017). Her Şifrenin Ardında Bir Enigma. (Z. Ünalan Çev.). İstanbul: Olasılık
Yayınevi, 2017.
Independent “Alan Turing: the father of modern copmuting credited with saving millions of
lives” Erişim 15 Temmuz, 2019 https://www.independent.co.uk/news/uk/home-news/alanturing-ps50-note-computers-maths-enigma-codebreaker-ai-test-a9005266.html
Britanicca “Bletchly Park” Erişim 30 Aralık, 2018.
https://www.britannica.com/place/Bletchley-Park
https://www.cmi.ac.in/~smahanta/hilbert.html
Yenilmez Kuşlar
Richard, C. & Srđan, J. (2019). THE EMU STRIKES BACK: AN INQUIRY INTO
AUSTRALIA’S PECULIAR MILITARY ACTION OF 1932
Wikipedia “Emu War” Erişim 31 Ocak, 2021 https://en.wikipedia.org/wiki/Emu_War
https://www.youtube.com/watch?v=5lbO2BnV3Ak&list=PLxhdryUztlBLtGpOxItsQV3_lVT
J8apnc&index=7
https://www.youtube.com/watch?v=BXpu6tbFCsI
Mirabel Kardeşler
Robınson, N. (2006). Women's Political Participation in the Dominican Republic: The Case
of the Mirabal Sisters. Caribbean Quarterly. 52(2-3), 172-183
Wikipedia. “Rafael Trujillo” Erişim 1 Şubat, 2021.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Rafael_Trujillo
Wikipedia. “Marabal Sisters” Erişim 7 Ocak , 2021.
https://en.wikipedia.org/wiki/Mirabal_sisters
Evrensel. “Mirabel Kardeşler Kimdir?” Erişim
https://www.evrensel.net/haber/396420/mirabel-kardesler-kimdir
Council Of Europe. “International Day for the Elimination of Violence Against Women”
https://www.coe.int/en/web/istanbul-convention/international-day-for-the-elemination-of-vaw
United Nations. “International Day for the Elimination of Violence against Women-
25 November” https://www.un.org/en/observances/ending-violence-against-women-day
https://youtu.be/aETCQj761U4
Büyük Buhran
Duman, Erhan. “Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin
Karşılaştırılması” Yüksek lisans tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2011.
Recep, E., & Berfin, H. (2019). 1929 Ekonomik Buhranı’nın Türk Ekonomisi’ne Etkileri ve
Buhran Döneminde. Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi, 05(03), 124-130.
Kültür Servisi. “Büyük Buhran, ekonomik krizden daha fazlası” Erişim 29 Ocak, 2019.
https://www.kulturservisi.com/p/buyuk-buhran-ekonomik-krizden-daha-fazlasi/
Britannica. “Great Depression” Erişim 10 Eylül, 2020.
https://www.britannica.com/event/Great-Depression
History. “Stock Market Crash of 1929” Erişim 6 Nisan, 2020.
https://www.history.com/topics/great-depression/1929-stock-market-crash
Wikipedia. “Büyük Buhran” Erişim 17 Ocak, 2021.
https://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_Buhran#:~:text=B%C3%BCy%C3%B
Ck%20Buhran%2C%201929%20D%C3%BCnya%20Ekonomik,eden%20ekonomik%20buhr
ana%20verilen%20isimdir
Ölümsüz Aşkın Ölümsüz Eseri: Tac Mahal
Tohum. “Babür Mimarisi” Erişim 18 Nisan 2018.
https://www.tohumdergisi.com/2018/04/18/babur-mimarisi/
Özler, F., (2020). Babürlü Hanedanlığının Son Anıtsal Türbesi Bibi Ka Makbere (Rabia-ud
Devrani Türbesi&Mini Tac Mahal) . Turkish Studies-Social Sciences , 489-509.
Özler, F . (2020). Tac Mahal’in Hat Süslemeleri ile Yazıtlarındaki Sure ve Ayetler Üzerine
Bir Değerlendirme . Bilimname , 2020 (41) , 991-1028 . DOI: 10.28949/bilimname.698998
İslam Ansiklopedisi. “Tac Mahal” https://islamansiklopedisi.org.tr/tac-mahal
Biz Evde Yokuz. “Tac Mahal- Dünyanın En Pahalı Aşk Hikayesi”
https://www.bizevdeyokuz.com/tac-mahal/
Qaz Wiki. “Ustad Ahmed Lahori” Erişim 16 Aralık, 2020.
https://tr.qaz.wiki/wiki/Ustad_Ahmad_Lahori
Wikipedia. “Tac Mahal” Erişim 10 Şubat, 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/Tac_Mahal
Qaz Wiki. “Siyah Tac Mahal - Black Taj Mahal” Erişim 30 Kasım, 2020.
https://tr.qaz.wiki/wiki/Black_Taj_Mahal
Ölüm Tanrılarını Kandıran İkizler
Daniels, Mark. (2017). Bir Nefeste Dünya Mitolojisi. İstanbul: Maya Kitap
Wikipedia. “ Maya Hero Twins” Erişim 10 Şubat, 2021.
https://en.wikipedia.org/wiki/Maya_Hero_Twins
Wikipedia. “Popol Vuh” Erişim 5 Aralık, 2020 https://tr.wikipedia.org/wiki/Popol_Vuh
Wikipedia. “Xibalba” Erişim 6 Aralık, 2020.https://tr.wikipedia.org/wiki/Xibalba
https://www.twinkl.com.tr/resource/t2-h-4199-the-hero-twins-mayan-civilization-storypowerpoint
https://www.youtube.com/watch?v=jojLJNn87fU&ab_channel=MythsandLegends
Aliya İzzetbegoviç
CNN Türk. “Aliya İzzetbegoviç kimdir? İşte Aliya İzzetbegoviç’in hayatı” Erişim 19 Ekim,
2019. https://www.cnnturk.com/dunya/aliya-izzetbegovic-kimdir-iste-aliya-izzetbegovicinhayati
Gzt. “Aliya İzzetbegoviç’in Tarihe Geçen Liderliği: Bosna Savaşı” 18 Ekim, 2019
https://www.gzt.com/jurnalist/aliya-izzetbegovicin-tarihe-gecen-liderligi-bosna-savasi-
3472163
Yeniçağ. “Aliya İzzet Begoviç: Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü
unutulan soykırım tekrarlanır.” Erişim 11 Temmuz, 2020.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/25-yildir-dinmeyen-aci-srebrenitsa-soykirimi-
288847h.htm
Hürriyet.”Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç Kimdir?” Erişim 19 Ekim, 2017.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bilge-kral-aliya-izzetbegovic-kimdir-40615820
https://youtu.be/tNjHStP_X1E
Tar h yazmak, yapmak kadar müh md r!
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK