Hayalet Resimli Mecmua Sayı 42

Hayalet Resimli Mecmua Sayı 42 yayında Hayalet Resimli Mecmua Sayı 42 yayında

hayaleteposta
from hayaleteposta More from this publisher
11.01.2021 Views

Fakabasmaz ZihniKanun-ı Sani'nin ortalarında idi. ManifaturacıKâmil Bey, bir gece geç vakit, Fatih'tekiarkadaşlarından birinden ayrılmış, Yenikapı'dakihanesine kadar yayan olarak avdet etmekmecburiyetinde kalmıştı. Cüzdanında külliyetlipara olmadığı için soyulmaktan korkmuyor, fakat,para hırsıyla ifa olunan cinayetlerden, irtikap edilenvahşetlerden birine kurban olabileceğini düşünerekfena ihtimalleri düşünüyordu.Valide Camii'nin yanından karşı taraftaki büyükyangın meydanlarına girdiği zaman, etrafını saranmüheyyib karanlıktan ve civarın ıssızlığından tüyleriürperdi.Silah taşımak men edildiği için, yanında küçükbir tırnak çakısından başka hiçbir alet-i cariha yoktu.Kendisini herhangi bir tecavüze karşı müdafaa içinelindekibastonunu kahramanca kullanmaktan başkabir şey yapamayacaktı.Yangın yerine doğru ilerledikçe karanlık ve sükütçoğalıyor, caddenin lambaları, uzaklaştıkça bireryıldız gibi küçülüyordu. Kâmil Bey, kalbini bir demirpençe gibi sıkan korkunun çocukça bir zaaf olduğunudüşünerek kendi kendine:- Cesaret!Emir verdi ve biraz daha sükût ve emniyetle yolaldı.Fakat otuz adım kadar ya yürümüş, yayürümemişti ki yarısı (3) yıkılmış bir yangın divarınınarkasında iki siyah gölgenin kımıldandığını ve dahasonra birden bire zail olduğunu görerek olduğu yerdesaplandı.Bu gölgeler ne ve kim olabilirdi! Daha üç dörtdakika evvel zihnini istila eden endişeler, ansızınfeci hakikate mi inkılap ediyordu? Yoksa, korkununtevlit ettiği asılsız hayallerden, vehimlerden birinemi uğramıştı? Filhakika, cesaretini toplayarak ikiadım daha attı; karanlığı delen keskin gözleriyleyangın divarına dikkatle baktı, göszelrine ilişen on ikigölgeden eser görmedi. Bastonunun sapını daha ziyadeemniyet ve cesaretle sıkarak yoluna devam etti.Ma'hud yangın divarına yaklaştıkça asıl ve esasıolmayan hayaletler gördüğüne zahib oluyordu. Fakat,ne olursa olsun, korkunun husule getirdiği ihtiyata28

Kanlı Baltariayet ederek divardan mümkün mertebe uzakyürümeğe ve etrafına dikkatle bakmağa başladı.Tam divarın hizasına geldiği zaman, birazevvel gördüğü sayah gölgelerden bir tanesi, divarınarkasından yavaşça çıkarak Kâmil Bey'e doğru ilerledi.Kâmil Bey, elindeki bastonu havaya kaldırarak,müheyya-yı taarruz bir müdafaa vaziyetinde,gelen adamı bekledi. Gölge, istifini hiç bozmadanyürüyordu. Kâmil Bey'e bir adım kadar yaklaştı: Bu,başında abani bir sarık bulunan, siyah, sivri sakallı,çenesi göğsüne doğru eğilmiş, omuzları dar ve çarpık,garip ve korkunç bir adamdı. Parmaklarının arasındatuttuğu cigarasını Kâmil Bey'e uzatarak kalın, çatlak,pürüzlü bir sesle: (4)-Ahbap, dedi, Ateşin var mı?Kâmil Bey, havada tuttuğu bastonunun sallayarakcevap verdi:-Gecenin bu vaktinde ateş sorulmaz, ya caddeyitutarsın, ya beynini parçalarım.Abani sarıklı herif, yerinde kımıldamıyor, aynıtavırla, aynı sesle, aynı eda ile tekrar soruluyordu:-Ahbap, ateşin var mı ateşin?Kâmil Bey elindeki bastonu cüretkâr muhatabınınçevresine yapıştırmak üzere iken arkasında kalabalıkbir ayak sesi işitti ve sevk-i tabii ile başını geriyeçevirdiği zaman yedi sekiz kişilik bir dairenin kendisiniçevirdiğini gördü. Çok geçmeden on on beş elinomuzlarına yapıştığını hissetti. Bir dakika sonrayüzükoyun yere kapaklanmıştı.Haydutlar Kâmil Bey'in ağzına bir yumrukcesametinde paçavra tıktılar, kollarını ve ayaklarınıbağladılar, küstahlar o kadar unf ve şiddetle hareket29ediyorlardı ki Kâmil Bey için adeta, parmağını bilekımıldatmak imkânı kalmamıştı. Abani sarıklı herif,yere düşen bastonu eline alarak, Kâmil'in üzerine ikişiddetli darbe indirdi:-Sen benim cigaramı yakmazsın amma, ben seninsuratını yakarım! Diye homurdandı.Onun bu tarz hareketi melun arkadaşlarını bilekızdırdğı için içlerinden birisi seslendi:-Bırak ulan gece yarısı bela mı arıyorsun? (5)Devam edecek...

Kanlı Balta

riayet ederek divardan mümkün mertebe uzak

yürümeğe ve etrafına dikkatle bakmağa başladı.

Tam divarın hizasına geldiği zaman, biraz

evvel gördüğü sayah gölgelerden bir tanesi, divarın

arkasından yavaşça çıkarak Kâmil Bey'e doğru ilerledi.

Kâmil Bey, elindeki bastonu havaya kaldırarak,

müheyya-yı taarruz bir müdafaa vaziyetinde,

gelen adamı bekledi. Gölge, istifini hiç bozmadan

yürüyordu. Kâmil Bey'e bir adım kadar yaklaştı: Bu,

başında abani bir sarık bulunan, siyah, sivri sakallı,

çenesi göğsüne doğru eğilmiş, omuzları dar ve çarpık,

garip ve korkunç bir adamdı. Parmaklarının arasında

tuttuğu cigarasını Kâmil Bey'e uzatarak kalın, çatlak,

pürüzlü bir sesle: (4)

-Ahbap, dedi, Ateşin var mı?

Kâmil Bey, havada tuttuğu bastonunun sallayarak

cevap verdi:

-Gecenin bu vaktinde ateş sorulmaz, ya caddeyi

tutarsın, ya beynini parçalarım.

Abani sarıklı herif, yerinde kımıldamıyor, aynı

tavırla, aynı sesle, aynı eda ile tekrar soruluyordu:

-Ahbap, ateşin var mı ateşin?

Kâmil Bey elindeki bastonu cüretkâr muhatabının

çevresine yapıştırmak üzere iken arkasında kalabalık

bir ayak sesi işitti ve sevk-i tabii ile başını geriye

çevirdiği zaman yedi sekiz kişilik bir dairenin kendisini

çevirdiğini gördü. Çok geçmeden on on beş elin

omuzlarına yapıştığını hissetti. Bir dakika sonra

yüzükoyun yere kapaklanmıştı.

Haydutlar Kâmil Bey'in ağzına bir yumruk

cesametinde paçavra tıktılar, kollarını ve ayaklarını

bağladılar, küstahlar o kadar unf ve şiddetle hareket

29

ediyorlardı ki Kâmil Bey için adeta, parmağını bile

kımıldatmak imkânı kalmamıştı. Abani sarıklı herif,

yere düşen bastonu eline alarak, Kâmil'in üzerine iki

şiddetli darbe indirdi:

-Sen benim cigaramı yakmazsın amma, ben senin

suratını yakarım! Diye homurdandı.

Onun bu tarz hareketi melun arkadaşlarını bile

kızdırdğı için içlerinden birisi seslendi:

-Bırak ulan gece yarısı bela mı arıyorsun? (5)

Devam edecek...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!