12.12.2020 Views

Hayalet Resimli Mecmua Sayı 41

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kurma kolunu çektim, geriye

kilitledim. O tuhaf varlığın biraz

daha yaklaştığını görünce tüfeğimi

bel hizama aldım, başparmağım

kurma kolunun üzerinde hazır

bir şekilde beklemeye başladım.

O an o kadar gerilmiştim ki birisi

gelip arkamdan şaka amaçlı “Bö!”

dese ağaçlarla birlikte etrafımda

hareket eden ne varsa hepsine

ateş açacaktım. Etrafımda ne olup

bittiğini tanımlayamamak beni

oldukça germişti ama bu korkuya

kapılmamalıydım. Az önce ona

zarar vermek istemediğimi ben

söylememiş miydim? Bu halim

neydi şimdi? Normal prosedürden

çıkmıştım. Mermiyi silahın ağzına

vermiştim. Bir süre bekledim

ama ağaçların arasından bir şey

çıkmadı. Kendimi sakinleştirmeye

çalıştım. Korkum geçmişti. Şarjörü

çıkarttım, palaskama sıkıştırdım,

mermiyi yeniden yan tarafa attım,

kurma kolunu tekrar saldım,

mermiyi tekrar şarjöre bastım,

normal pozisyonuma geldim.

İçimdeki ürperti tam olarak

geçmediği için biraz daha

geri çekilmeye karar verdim.

Giyindirme binasına yaslandım,

bu halde iken en azından sırtım

güvendeydi. Çelik başlığımı

gözlerimin hizasına indirdim.

Bir yandan etrafımı kollamaya

devam ettim. Uzaktaki ağaçlarda

o bilinmeyen varlığın dolaşıp

durduğunu fark ediyordum ama

nedense bana yaklaşmıyordu.

Sabahın altısı olmak üzereydi.

İki saate yakın bu varlıkla

boğuşmaktan yorgun düşmüştüm.

Bir an için gözlerimi kapattım,

içim geçer gibi olacaktı ki çelik

başlığıma “Tak!” diye bir şey

vurdu. Hemen yerimden fırladım:

-Emret komutanım! Diye

bağırdım. Bir subay geldi ve

kasaturasıyla çelik başlığıma

vurarak beni esas duruşa geçirmek

istedi sandım.

Silahı çapraza alıp durdum. Bir

de baktım ki etrafta kimse yok.

Ağaçların olduğu bölgeye

kulak kesildim. Tam bir sessizlik…

Ardından bir de baktım ki takır

tukur sesler çıkararak ağaçlardan

bana doğru bir cisim yuvarlanıyor.

O an zihnim hızla tahminler

yürüttü. Herhalde ağaçlardan

bir çam kozalağı düştü ve o

düşüşün etkisiyle bana doğru

yuvarlanmaktadır, diye varsaymak

istiyordum ama öyle değildi. Bir

de baktım ki neredeyse iki yumruk

büyüklüğünde, oldukça ağır

bir taş, tekerlenmiş bana doğru

geliyordu. Bu taşın uzaktan atılmış

olma ihtimali yoktu. Uzaktan

gelmiş olsa iki metre kadar seker

bir daha vurur ve yanıma gelişi

çok da yavaş olurdu. Bu, olsa

olsa iki metre yakınımdaki biri

tarafından bana atılmıştı. Beynim

o saniyede denklemi çözüyordu.

Taşın bana yuvarlandığı o kısacık

zaman dilimi içerisinde bütün

olasılıkları hesaplıyordu. Kafam

büyüklüğünde bir taşı kertenkele,

börtü böcek bana yuvarlayamazdı.

Ayaklarımın dibine kadar gelen

taşı atanın tam karşımda duruyor

olması gerekiyordu. Bunun ne

olduğunu görmek için kafamı

kaldırdım ki karşımda: Hiçbir şey!

O anda, bu bilinmezlik

karşısında, vücut ani ve kesin bir

emir verir: Kaç! Olup biteni tane

tane düşünme fırsatım olmamıştı

aslında. Saniyenin binde biri

kadar kısa bir sürede düz bir

mantık kurmuştum. Bu taşı bana

yuvarlayanın kullandığı itici

güç gereği tam karşımda olması

gerekir, kafamı kaldırdığımda onu

orada göremiyorsam, demek ki bu

tanımlanabilir, anlaşılabilir veya

benim baş edebileceğim bir varlık

değil. Tek yapabileceğim nedir?

Kaç! Giyindirme binasının oradan

botlarımdan sürtünme sesleri

çıkararak koşmaya başladım.

Korkudan o kadar hızlı koşmaya

çalışıyordum ki vücudumu öne

atıyor, ayaklarım ona yetişemiyor,

düşme tehlikesi atlatıyordum.

Binadan aşağı doğru soluksuz

koşuyordum ki arkadaşların nöbet

değişimi için geldiğini görünce

durdum. Beni bu halde görünce

ikisi birden:

34

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!