Hayalet Resimli Mecmua Sayı 41

hayaleteposta
from hayaleteposta More from this publisher
12.12.2020 Views

macera onları beklemektedir.Keyifli okumalar…Ava Çıkan Avlanır!Kalana Sarayı kesif (yoğun)ve büyük ağaçların ortasındabembeyaz rengi, binasınınmüzhiratı (gösterişi) ve büyüklüğünazar-ı dikkati (dikkatli bakışları)celp ederdi (çekerdi). Sarayınönünde geniş meydanlığınortasında mermerden mamul(yapılmış) büyük bir havuz vardı.Havuzdan fışkıran sular gayetgüzel, bedii bir manzara vücudagetiriyordu.Bu saray Hindistan’ın zenginmihracelerinden birine aitti.***Genç mihrace esmer, oldukçayakışıklı bir şark tipidir. Ağıradımlarıyla sarayın terasına doğruyürüyordu. Beyaz ipekli cübbesinigiymiş idi. Terasa geldiği zamanorada birkaç cariye parmaklığayaslanmış, şen kahkahalarsavurarak gülüşüyorlardı.Mihraceyi görünce hepsi birdeneğilerek ona resm-i tazim ifa ettiler(saygılarını gösterdiler).(2) Mihrace çapkın birtebessümle:- Haydi… İçeri girin. Birinizbana bir iskemle getirsin, dedi.Genç kızlar süratle haremliğegirdiler.Biraz sonra efendisinin istediğiiskemleyi getirmişlerdi.Mihrace iskemlenin üstüneoturdu. Cevval (hareketli)nazarlarıyla etrafındaki nefti (koyuyeşil) ağaç yapraklarından tabiatınçizdiği nefis tabloya teveccühetmiş (dönmüş), fikri bedayi-imahlûkatın (yaratılmışlarınşeylerin) güzelliğine gark olunmuşidi (boğulmuştu).Hava gayet sıcak olmaklaberaber muhit gayet sessiz vesakindi. Ufak bir patırtının sedasıher tarafa aksedilirdi.Birden bire sık ağaçlarınyapraklarının gıcırdadığı duyuldu.Gittikçe yakınlaşan bir hayvanınayak sesleri mihracenin nazar-ıdikkatini celp etti.Aradan birkaç dakika sonrasiyah bir atın üstünde açık yakalı,beyaz gömlekli, güzel, sarışın birAvrupalı kız sarayın önündeki düzve ağaçlıklı caddeden geçti. Hamilolduğu (taşıdı) silahtan bir aveğlencesine çıktığı anlaşılıyordu.Mihrace, geçen Avrupalıkızı daha iyi temaşa etmek içinayağa kalktı. Gittikçe uzaklaşanbu kadın süvari onun kalbindebir alaka uyandırmağa başladı.Mihracenin keskin ve ateşli gözlerigittikçe süzülüyordu. Bir an geldiki yere yığılır gibi oldu. Hemenparmaklığa dayanarak tekrariskemlenin üstüne oturdu.(3) Şirin ormanın içindençıkan bu sarışın kız, genç ve haris(hırslı) şarklı emirinin aklınıalmıştı.Mihrace seslendi:- Abad!Uzun boylu, geniş omuzluhademe süratle efendisinin önündediz çökerek:- Ne emredersiniz efendim,dedi.Mihrace sert ve amiranesesiyle:- Sarayımın kahramanmuhafızları ile gidip birazdanburadan geçen Avrupalı kızıincitmeden saraya getiriniz.Vakit kaybetmeden dediğimiyapın. Muvaffakiyetiniz takdirdesize bol bol inamlar (bahşişler)ve ikramlarda bulunulacağınışimdiden vaat ederim.Hizmetçi efendisinin emrinigarip bulmasıyla beraber koşarakmuhafaza askerlerinden birkaçınıaldı. Süratle kızın takip ettiğidüz şoseyi bırakarak kestirmebir yoldan gittiler. Dört kişi olanHintliler her birisi birer ağacınyanına saklanarak kızı beklemeğebaşladılar. Birkaç dakika sonrasüvari genç kız ıslıkla bir İngilizhavasını çala çala geliyordu.Hintliler, sakladıkları yeregeldiği vakit gayrı ihtiyari atınıdurdurdu ve attan aşağı inerek atınnallarını muayene etmeğe başladı.O esnada iri yarı dört Hintlietrafını sararak teslim olmasınısöylediler.(4) Kızın çehresi birden biredeğişti, gözleri tuhaf bir hal almıştı.Kendi kendine:- Teslim olmak mı? Asla!Diyerek kendini yere eğilirgibi yaptı. Hemen tabancasınıçıkararak:- Haydi defolun alçakhaydutlar. Yoksa sizi mahvederim,dedi.Hintliler, şaşırmışlardı. Kızınbu kadar cesur olduğunu akıllarınabile getirmemişlerdi.Abad, oldukça İngilizceyeaşina kurnaz ve tecrübeli olmaklaberaber mihracenin müteaddit(çeşitli) Avrupa seyahatlerineiştirak etmiş ve bu vesile ileAvrupalıları daha yakındantanımıştı.Abad, arkadaşlarına dönerekHintçe:- Kıza karşı sert davranmayın.Nezaketle selamlayın, dedi.Ve kıza dönerek:12

- Miss! Biz bildiğinizhaydutlardan değiliz. Demin buülkenin hâkimi olan mihrace,sarayın önünden geçerken sizigördü. Yabancı olmaklığınızhasebiyle onun nazar-ı dikkatinicelp etmişsiniz. EsasenAvrupalılara ve yabancılara karşıderin bir muhabbet besleyenefendimiz sizi sarayında bir çayziyafetine davet ediyor ve buvesile ile sizi davet etmek içingönderdi. Zannedersem misscenapları bu daveti reddetmeknezaketsizliğinde bulunamazsınız,dedi.(5) Kız, kol saatine bakarakbiraz düşündü.Hakikaten geçtiği yoldabüyük ve muhteşem bir sarayatesadüf etmişti. Her haldeHintlilerin dedikleri doğru olsagerektir.- Peki… Siz gidin, bensizi takip ediyorum. Mamafihaklınızdan bir fenalık geçecekolursa cümlenizi geberteceğimişimdiden söylerim, dedi.Hintliler önde ve kız arkadaolduğu halde yürüyorlardı.Nihayet sarayın önüne geldiler.Kız atından indi. Sarayınhademelerinden biri koşarak atıaldı.Abad, hâlâ mütereddit(tereddüt eder) halde bulunankıza:- Buyurun miss! İşte sizerefakat ediyorum, diyerekarkadaşlarını savdı.Geniş ve loş birkaç koridorugeçtikten sonra büyük bir kapınınönüne geldiler. Abad, kapıyı hafifvurdu. Çok sürmeden genç birhademe kapıyı açtı. İçeri girdiler.Burası oldukça geniş bir salondu.Duvarları gayet sanatkâranenakışlarla ve her tarafı halılarlamefruş (döşenmiş) idi.Hintli, kıza birazbeklemesini söyledi. Kendisibirkaç adım yürüyerek salonunkarşısındaki odaya dâhil oldu.Birkaç dakika sonra dönerek kızlaberaber salona girdiler. Girdiklerioda gayet mükellef ipekliminderler ve halılarla mefruş idi.(6) Odanın bir tarafında gençmihrace oturmuş, mütebessim(gülümser) ve mesrur (sevinçli)görünüyordu.Genç kız, şaşkın şaşkınetrafına bakıyor, bin bir gecegibi şark masallarında işittiğisarayların içinde bulunduğunabüsbütün hayran oluyordu,âdeta inanamayacağı geliyordu.Ciddiyetini muhafaza ederekmihraceyi hafif bir baş eğmesiyleselamladı.Mihrace ayağa kalktı.Misafirine bir yer göstererekoturmasını rica etti ve şivesiz birFransızca ile:- Ziyaretinizle müşerrefolduk. Zannedersem bu diyarayeni geliyorsunuz. Seyyah mısınız?Kız, sahte bir mahcubiyetle:- Evet, mihrace hazretleri…Birkaç günden beri bu taraftabulunuyoruz. New York’tabulunan meşhur bir hayvanat-ıvahşiye (vahşi hayvan)cambazhanesi hesabına kaplanve arslan avına çıktık. Diğerarkadaşlarımla Gabay Çayıkenarında çadır kurduk.Mihrace, ayakta duran Abad’ıbir göz işaretiyle savdıktan sonrakızı derin bir bakışla süzdü.Hatırasını yoklar gibi başını eğdi,sonra:- Ben sizi Paris’te ikentanıyordum, dedi.- !...- Evet, Bar de Paris’teşark danslarınızla meşhur birdansözdünüz. Zannedersemisminiz de Cecile!Kız oturduğu yerde terdöküyordu. Mazisini bilen buşarklı (7) adamın gözüne dikkatlebakıyordu. Evet, hakikatenmihracenin dediği gibi kendisivaktiyle Cecile namı altında birmaksad-ı mahsusiyle (özel biramaçla) birkaç ay Bar de Paris’dedansözlük etmişti. İhtimal kimihrace onu orada görmüştü.Avrupalı kız bunu tahayyülederken (hayallerken) genç birHintli kız elinde gümüş tepsiiçinde bir kadeh çay olduğu haldeiçeri girdi. Birisini mihraceyediğerini kıza takdim etti.Evvela mihrace müteakibenkız çayı aldılar. Çayını bitirirbitirmez kızın mavi gözlerigittikçe kapanıyordu. Bir angeldi ki kendinden büsbütüngeçerek yumuşak saçlarını ipekliyastıkların içine bıraktı.Hakiki RüyalarCecile, daha doğrusuHenriette, evet Arsen Lüpen’inmetresi ve şerike-i melaneti (kötüişlerdeki ortağı) Henriette derinbir uykudan uyanır gibi gözleriniaçınca birden bire hayrette kaldı.Gördüğü şeyler bir sinema hayaliveya bir tiyatro dekoru değildi.Hakiki bir sahne idi. Gece yarısıher tarafta mutat olan sükûnet…Açık olan pencerelerde süzülenkamerin ziyası (ayın ışığı)bulunduğu yere aksetmiş, güzelcazip bir manzara teşkil etmişti.13

macera onları beklemektedir.

Keyifli okumalar…

Ava Çıkan Avlanır!

Kalana Sarayı kesif (yoğun)

ve büyük ağaçların ortasında

bembeyaz rengi, binasının

müzhiratı (gösterişi) ve büyüklüğü

nazar-ı dikkati (dikkatli bakışları)

celp ederdi (çekerdi). Sarayın

önünde geniş meydanlığın

ortasında mermerden mamul

(yapılmış) büyük bir havuz vardı.

Havuzdan fışkıran sular gayet

güzel, bedii bir manzara vücuda

getiriyordu.

Bu saray Hindistan’ın zengin

mihracelerinden birine aitti.

***

Genç mihrace esmer, oldukça

yakışıklı bir şark tipidir. Ağır

adımlarıyla sarayın terasına doğru

yürüyordu. Beyaz ipekli cübbesini

giymiş idi. Terasa geldiği zaman

orada birkaç cariye parmaklığa

yaslanmış, şen kahkahalar

savurarak gülüşüyorlardı.

Mihraceyi görünce hepsi birden

eğilerek ona resm-i tazim ifa ettiler

(saygılarını gösterdiler).

(2) Mihrace çapkın bir

tebessümle:

- Haydi… İçeri girin. Biriniz

bana bir iskemle getirsin, dedi.

Genç kızlar süratle haremliğe

girdiler.

Biraz sonra efendisinin istediği

iskemleyi getirmişlerdi.

Mihrace iskemlenin üstüne

oturdu. Cevval (hareketli)

nazarlarıyla etrafındaki nefti (koyu

yeşil) ağaç yapraklarından tabiatın

çizdiği nefis tabloya teveccüh

etmiş (dönmüş), fikri bedayi-i

mahlûkatın (yaratılmışların

şeylerin) güzelliğine gark olunmuş

idi (boğulmuştu).

Hava gayet sıcak olmakla

beraber muhit gayet sessiz ve

sakindi. Ufak bir patırtının sedası

her tarafa aksedilirdi.

Birden bire sık ağaçların

yapraklarının gıcırdadığı duyuldu.

Gittikçe yakınlaşan bir hayvanın

ayak sesleri mihracenin nazar-ı

dikkatini celp etti.

Aradan birkaç dakika sonra

siyah bir atın üstünde açık yakalı,

beyaz gömlekli, güzel, sarışın bir

Avrupalı kız sarayın önündeki düz

ve ağaçlıklı caddeden geçti. Hamil

olduğu (taşıdı) silahtan bir av

eğlencesine çıktığı anlaşılıyordu.

Mihrace, geçen Avrupalı

kızı daha iyi temaşa etmek için

ayağa kalktı. Gittikçe uzaklaşan

bu kadın süvari onun kalbinde

bir alaka uyandırmağa başladı.

Mihracenin keskin ve ateşli gözleri

gittikçe süzülüyordu. Bir an geldi

ki yere yığılır gibi oldu. Hemen

parmaklığa dayanarak tekrar

iskemlenin üstüne oturdu.

(3) Şirin ormanın içinden

çıkan bu sarışın kız, genç ve haris

(hırslı) şarklı emirinin aklını

almıştı.

Mihrace seslendi:

- Abad!

Uzun boylu, geniş omuzlu

hademe süratle efendisinin önünde

diz çökerek:

- Ne emredersiniz efendim,

dedi.

Mihrace sert ve amirane

sesiyle:

- Sarayımın kahraman

muhafızları ile gidip birazdan

buradan geçen Avrupalı kızı

incitmeden saraya getiriniz.

Vakit kaybetmeden dediğimi

yapın. Muvaffakiyetiniz takdirde

size bol bol inamlar (bahşişler)

ve ikramlarda bulunulacağını

şimdiden vaat ederim.

Hizmetçi efendisinin emrini

garip bulmasıyla beraber koşarak

muhafaza askerlerinden birkaçını

aldı. Süratle kızın takip ettiği

düz şoseyi bırakarak kestirme

bir yoldan gittiler. Dört kişi olan

Hintliler her birisi birer ağacın

yanına saklanarak kızı beklemeğe

başladılar. Birkaç dakika sonra

süvari genç kız ıslıkla bir İngiliz

havasını çala çala geliyordu.

Hintliler, sakladıkları yere

geldiği vakit gayrı ihtiyari atını

durdurdu ve attan aşağı inerek atın

nallarını muayene etmeğe başladı.

O esnada iri yarı dört Hintli

etrafını sararak teslim olmasını

söylediler.

(4) Kızın çehresi birden bire

değişti, gözleri tuhaf bir hal almıştı.

Kendi kendine:

- Teslim olmak mı? Asla!

Diyerek kendini yere eğilir

gibi yaptı. Hemen tabancasını

çıkararak:

- Haydi defolun alçak

haydutlar. Yoksa sizi mahvederim,

dedi.

Hintliler, şaşırmışlardı. Kızın

bu kadar cesur olduğunu akıllarına

bile getirmemişlerdi.

Abad, oldukça İngilizceye

aşina kurnaz ve tecrübeli olmakla

beraber mihracenin müteaddit

(çeşitli) Avrupa seyahatlerine

iştirak etmiş ve bu vesile ile

Avrupalıları daha yakından

tanımıştı.

Abad, arkadaşlarına dönerek

Hintçe:

- Kıza karşı sert davranmayın.

Nezaketle selamlayın, dedi.

Ve kıza dönerek:

12

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!