11.12.2020 Views

elle_edergi_01 (1)kredirevize

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

POP UP!<br />

<strong>01</strong>/ Mayıs 2020<br />

HANDE<br />

DOĞANDEMIR<br />

İLE MESAFELI<br />

KUTLAMA<br />

YENI GELECEK ÜZERINE<br />

ARAŞTIRMALAR,<br />

RÖPORTAJLAR,<br />

IPUÇLARI<br />

VE UMUT...<br />

HAYAL<br />

KURDURAN<br />

MODA


EDİTO<br />

FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

ELLE EKSTRA<br />

Bu sevimsiz, hepimizi yaralayan pandemi dönemi, bir<br />

yandan farklı çalışma biçimlerine adapte olmamıza da<br />

ortam hazırladı. Uzaktan kumanda yapılan çekimler,<br />

daha duyarlı konular, hayal kurduran, moral veren fotoğraflar,<br />

modada savaş sonraları neler yapıldığını araştırmalar…<br />

Şu an telefonunuzun ya da tabletinizin veyahut bilgisayarınızın<br />

ekranından okuduğunuz bu e-dergimiz de bu dönemin<br />

bir eseri.<br />

Ekipçe, muhtemelen hepiniz gibi birçok evreden geçtik.<br />

Umut, depresyon, panik, kaygı… Rahata alışma, rahat batması,<br />

yetersizlik hissi, yaratıcılık endişesi… Sonra dedik ki,<br />

sakin sakin içerik üretmeye ve var olmaya devam edelim. Bu<br />

ruh hallerinin hepsinde olalım, anı kaçırmayalım. Bu sebeple<br />

yeni normale geçene kadar 15 günde bir bu dijital yayınları<br />

kendi web sitemiz ve sosyal medyamızdan; yanı sıra dijital<br />

platformlardan yayınlamaya devam edeceğiz. Amacımız bu<br />

mesafeli günlerde yanınızda olmak, içeriklerimizle size arkadaşlık<br />

etmek.<br />

Tam da bu sebeplerle kapağımızda oyuncu Hande Doğandemir’i<br />

özgürlük, neşe ve umut hissi veren karesiyle gö-<br />

<strong>elle</strong>.com.tr • instagram @ElleTurkiye • facebook @ElleTurkey • twitter @ElleTurkey


FOTOĞRAF: FIRAT MERİÇ<br />

rüyorsunuz. Hepsi hem bizim, hem de Hande’nin özlediği<br />

duygulardı. Kır çiçeklerinin arasında böyle bir dönemde<br />

nasıl çekim yaptığımızdan da bahsetmek isterim. Öncelikle<br />

söyleyeyim, saç ve makyaj Hande Doğandemir’e ait. Çekim<br />

mekanı bizim evin bahçesi ve arka bahçeden açılabildiğimiz<br />

Demirciköy kırları… Tüm kıyafetler hijyen kurallarını<br />

titizlikle uygulayan H&M’den geldi. Çekim ekibi olarak üç<br />

kişiydik: Hande Doğandemir (bir yerden bir yere aynı araba<br />

içinde bile gitmezken dağ tepe yürüdü, kapak kızı olmanın<br />

dışında saç ve makyajdan da o sorumluydu), moda editörümüz<br />

Aslı Asil ve fotoğrafçı Fırat Meriç. Enteresan bir heyecanımız<br />

vardı. Bir şeyi oldurmak için hiç şikayet etmeden<br />

saatlerce çalıştık, daha fazlasını aramadık, istemedik, eksik<br />

olan hiçbir prodüksiyon kalemini dert etmedik. Bu çekim<br />

sanki bizi sahalara tekrar döndüren köprü gibiydi. Evde olmak<br />

gibiydi diyeceğim ama ben zaten evdeydim…<br />

Bu dijital yayında başka ne yaptık? Bir blog hevesiyle<br />

hepimiz, ilgi duyduğumuz bir konunun ucundan tuttuk.<br />

Örneğin Serli Gazer, muhteşem bir “balkon” konusu yaptı.<br />

“Bunca zamandır şehirde yaşayan, arkalarda bir yerde hor<br />

görülmüş bir balkonu olduğunu hatırlayan kaç kişiyiz” dediği<br />

konusunda son 50 yılın unutulmaz balkon karelerini<br />

toplamayı başarmış. Bence görsel şölen… Sayfa 42.<br />

Aykun Taşdöner, bu pandemi ve sonrası yaşayacağımız<br />

ikinci aşama hayatımızı, alışkanlıklarımızı nasıl değiştirecek,<br />

gelecek nasıl şekillenecek uzmanlara sordu. Gece hayatından,<br />

konserlere ve tüm kültür sahnesine; markaların PR<br />

iletişiminden seyahate, plajda hijyenden modada teknolojiye<br />

çok kapsamlı bir araştırmanın bu ilk bölümü.. Bir sonraki<br />

yayında da devamı gelecek. Sayfa 14.<br />

Selin Miloşyan, gelecekteki hayat biçimlerinden duyduğu<br />

endişeyi donanımlı bir röportaj konusuna dönüştürdü.<br />

Bora Aksu’dan Derin Sarıyer’e, Özlem Kaya’dan Özlem<br />

Yalım’a usta tasarımcılardan nasıl giyineceğimizden hangi<br />

ürünleri kullanacağımıza pek çok yenilikçi fikir duyacaksınız.<br />

Sayfa 24.<br />

Bu röportajı şiddetle öneriyorum. Biri Zeynep Erekli’nin<br />

son zamanların günden güne daha çok takip edilen<br />

podcast’i Umarım Annem Dinlemez’in yaratıcısı Tuluğ<br />

Özlü ile gerçekleştirdiği röportaj. Sayfa 36.<br />

Gülgün Özek, Daniel Lee’nin, dolayısıyla Bottega’nın<br />

hayranı. 2020 yazına dev giriş yapan (dev derken, gerçekten)<br />

maksi Arco Slouch çantasını masaya yatırdı. Akabinde<br />

o çantaya sahip de olmasını diliyorum :) Sayfa 8.<br />

Neslihan Denizer, sezonun öne çıkan çanta ve ayakkabılarını,<br />

Aykun Taşdöner hala evden takip edebileceğiniz<br />

kültür sanat olaylarını inceledi. Sayfa 4 ve 12.<br />

Bir gün seyahat etmeye başlarsak diye, müthiş bir “hobi<br />

tatili” konusu hazırladık. Hayatını hobisinin etrafında geliştirmeye<br />

sevenlere öneririm. Sayfa 88.<br />

E-mag’imizde daha çok konu var. Fazla spoiler vermeden,<br />

sizi okumaya davet ediyorum. 15 gün sonra yeniden<br />

görüşmek üzere… Bu arada, basılı dergi ne olacak derseniz;<br />

bir yandan Temmuz/Ağustos sayısını hazırlamaya devam<br />

ediyoruz.<br />

Ve şimdiden… İlk defa, geleneklerimize ve huyumuza<br />

uymayan şekilde bir bayram kutlayacağız. Olsun, biz her<br />

türlü birleşmeyi, kucaklaşmayı biliriz. Samimiyet, mesafeyi<br />

yener.<br />

İyi bayramlar…<br />

ZEYNEP ÜNER


ELLETREND<br />

DOĞADAN GELEN<br />

HER LOKASYON IÇIN KURTARICI BIR PARÇA, ŞIK VE DÜZENLI GÖRÜNÜMÜN ARACI, AYNI ZAMANDA<br />

UYUM KONUSUNDA DA UZMAN. NATUREL TONLARDA AYAKKABILAR HAYAT KURTARMAYA GELDI!<br />

HAZIRLAYAN: NESLİHAN DENİZER YAZI: SEDA DESOVALI<br />

GUCCI<br />

DIOR<br />

Toka detaylı loafer, a359, IPEKYOL<br />

Deri sandalet, 450 €, PRADA/<br />

NET-A-PORTER.COM<br />

Bantlı topuklu sandalet, a359, IPEKYOL<br />

FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, NET-A-PORTER.COM VE MARKALARA AİT<br />

4 ELLE


Güneşi gördükçe hasırlı versiyonlar öne çıkıyor<br />

Zincir detaylı ayakkabı, 920 €, BOTTEGA<br />

VENETA/ NET-A-PORTER.COM<br />

TODS<br />

Fırfır detaylı sandalet, 385 £, DORATEYMUR<br />

HERKES İÇİN<br />

Örgülü terlik, a299,99, MANGO<br />

Nude sandalet, a129, H&M<br />

Toka detaylı sandalet, a779, ACADEMIA - BEYMEN<br />

Platformlu sandalet, 590 €,<br />

MIU MIU/ NET-A-PORTER.COM<br />

Zımba detaylı sandalet, a1845, MICHAEL KORS<br />

Dolgu topuklu sandalet, 350 €, BY FAR/<br />

NET-A-PORTER.COM<br />

Lazer kesimli babet, 690 €, ALAIA/<br />

NET-A-PORTER.COM<br />

Süet loafer, a329, HOTİÇ<br />

Yılan desenli loafer, a299, DESA<br />

ELLE 5


ELLETREND<br />

MINIK BOYUT<br />

BIR SÜREDIR HAYATIMIZDA OLAN MINI MINI BUCKET VE BENZERI ÇANTALAR NE OMZUMUZDAN<br />

NE DE ELIMIZDEN PEK DÜŞMEYECEK GIBI.<br />

HAZIRLAYAN: NESLİHAN DENİZER YAZI: SEDA DESOVALI<br />

OSCAR DE LA RENTA<br />

Çanta, a299, IPEKYOL<br />

Metalik hasır çanta,<br />

a1200, MEHRY MU<br />

Deri ve kumaş karışımı<br />

çanta, a199,99, MANGO<br />

FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, NET-A-PORTER.COM, MATCHESFASHION.COM VE MARKALARA AİT<br />

6 ELLE


MARNI<br />

İki tonlu çanta, a1930, MICHAEL KORS<br />

Çok renkli çanta, a399, TWIST<br />

LOEWE<br />

Çizgi detaylı çanta, a9300, FENDI<br />

Örgü detaylı çanta, a15.600, PRADA<br />

Toka detaylı çanta, 1590 €, GUCCI/<br />

NET-A-PORTER.COM<br />

Sarı çanta, a3195, VAKKO<br />

ELLE 7


ELLETREND<br />

BÜYÜKLER LİGİ<br />

HER KOLEKSIYONUNDAN ÖNCE, ACABA BU KEZ HANGI BOTTEGA’YI ALAMAMAK IÇIMDE<br />

KALACAK DIYE HAYIFLANDIĞIM DANIEL LEE’NIN; 2020 YAZINA GIRIŞI BÜYÜK OLDU. BÜYÜK DERKEN;<br />

MILANO’DAKI MARKANIN ŞOVUNA ILK ÇIKAN PARÇA, MAKSI ARCO SLOUCH’TAN SÖZ EDIYORUM.<br />

YAZI: GÜLGÜN ÖZEK<br />

Aytül Gürbüz Tükel<br />

FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

8 ELLE


Üç farklı ebatla çıkan çantanın; 75’e 44 cm.’lik XXL<br />

modeli üzerine konuşalım istiyorum. Kış sezonundan<br />

hatırladığımız Arco serisi, o zamanlar<br />

biraz sert mizaçlıydı. Bırakın çapraz kullanmayı,<br />

bir kütle olarak, sokakta yanınızdan geçen birine sizden bağımsız<br />

omuz atabilecek kudretteydi. O serinin büyük boyu,<br />

tam da bu azameti nedeniyle pek ilgimi çekmemişti. Derken<br />

Arco günc<strong>elle</strong>nerek, yıla yeniden giriş yaptı. Hala büyük,<br />

ama o eski halinden eser yok. Şimdi; yumuşak dokusu,<br />

hafif parlak tekstürlü seçenekleri ve ince, uzun askılarıyla<br />

beni kendine çekmekte. Bottega’nın yaz koleksiyonunda;<br />

‘90’ların minimal ve vurdumduymaz tavrı, ‘80’lerin güçlü<br />

ve gösterişli yanıyla mükemmelen bir araya geliyor. Enfes<br />

triko elbiseler ve deri şortlar eşliğinde hayatımıza giren<br />

Arco Slouch, sezonu domine edebilecek güçte. Dolayısıyla,<br />

ona doğru çekilen sadece ben olmayacağım.<br />

XXL çantaları illa ki çok doldurduğumuz ve külçe gibi<br />

ağır olunca da çuval gibi taşımak zorunda kaldığımız için<br />

pek sevmem. Fakat Arco Slouch’taki çapraz kullanım ve<br />

vaat edilen yumuşaklık ilgi çekici. Onun için her ne kadar,<br />

kısa seyahatlerin vazgeçilmez çantası olacak denilse de, içini<br />

doldurmamakta yarar var. Zarif ve ince saplarıyla onca<br />

yükü taşımak zorunda mı? Peki ya o yumuşak gövdesi?<br />

Tıka basa dolu haliyle, fil yutmuş yılana dönüşen bir Arco<br />

Slouch, Arco Slouch olmaktan çıkacaktır. Siz siz olun ve sakin<br />

kalarak; minumum eşyayla, maksi boy kullanın.<br />

TASARIM<br />

Kadın erkek demeden herkesin kullanabileceği Arco Slouch;<br />

süet içi ve taşıyanla uyum içinde hareket eden yumuşak dış<br />

materyali ile yazın hip parçası olmaya aday. Medium’dan<br />

maksiye üç boyu olan bu modelin, biri kapanan, ikisi açık,<br />

3 cebi var.<br />

ROSIE<br />

@rosiehw<br />

Yeni nesil Bottega’nın,<br />

fahri marka temsilcisi<br />

Rosie Huntington-<br />

Whiteley’i anmadan<br />

olmaz. Kendisinden;<br />

saçlarını ıslatarak geriye<br />

attığı ve tek omuz Bottega<br />

elbiseyle taktığı Arco<br />

Slouch’lu, ayna önü bir<br />

poz bekliyorum.<br />

BOTTEGA’CILAR<br />

Bu yaz, sokağa<br />

çıkabildiği anda yeni<br />

sürüm Arco’suyla boy<br />

gösterecek bazı isimlerin;<br />

Chloe Harrouche, Pernille<br />

Teisbaek, Jeanette<br />

Madsen ve Caroline Issa<br />

olması pek muhtemel.<br />

(Fotoğrafta Harrouche; bir<br />

önceki, ‘sert mizaçlı’ Arco<br />

ile görülüyor.)<br />

ELLE 9


ELLESTYLE<br />

HAYAL<br />

KURDURAN<br />

SİLUETLER<br />

ADETA BIR PERI MASALINI ANDIRAN<br />

ALEXANDER MCQUEEN’IN 2020 YAZ<br />

KOLEKSIYONU, SÜRDÜRÜLEBILIR DEĞERLERE<br />

VE GIYIMDE MIRAS KÜLTÜRÜNE PARMAK<br />

BASMASI AÇISINDAN ROMANTIZMDEN ÖTE<br />

ANLAMLAR TAŞIYOR.<br />

YAZI: SELİN MİLOŞYAN<br />

Aytül Gürbüz Tükel<br />

10 ELLE


Dünyadaki kirliliğe katkısı büyük olan moda sektörü<br />

son yıllarda doğa dostu bir üretim anlayışı benimsemek<br />

için çabalarken çevreye verilen zararın<br />

tüm çıplaklığıyla idrak edildiği salgınla birlikte bu<br />

çabanın artık bir zorunluluk, sürdürülebilir tasarımının<br />

vazgeçilmez olduğu daha iyi anlaşıldı. Sarah Burton’un<br />

öncülüğünde 10 yıldır daha bilinçli bir modanın savunuculuğunu<br />

yapan Alexander McQueen markası, geçen yıl eski<br />

koleksiyonlarından arta kalan kumaşları moda okullarında<br />

okuyan genç öğrencilere yıl sonu bitirme projelerinde kullanılmaları<br />

için vererek doğa dostu bir felsefenin öneminin<br />

bir kere daha altını çizmişti.<br />

Geçmiş koleksiyonlarında öne çıkan, dönüştürülmüş<br />

jakar, ipek, tül ve dant<strong>elle</strong>ri ilkbahar/yaz 2020 koleksiyonu<br />

için yeniden çalışan, romantik, volümlü ve oldukça ihtişamlı<br />

tasarımlara imza atan marka bu parçalarla el emeğine ve<br />

zanaatkarlığın korunup sürdürülmesine verdiği değeri gösteriyor.<br />

DETAYLARDAKİ GÖRKEM<br />

Tasarımlarda başrol oynayan İrlanda keteni, geri dönüştürülmüş<br />

dantel, organza ve tülle zenginleşirken ortaya<br />

rüya kurduran bir koleksiyon çıkmış. Fildişi renkli elbiseler<br />

üzerinde parlayan kurumuş çiçekler, elde kesilmiş plise organzeden<br />

soluk pembe mini kıyafetler, fırfır kollu korseleri<br />

sonlandıran asimetrik etekler; her bir parçanın nasıl bir el<br />

işçiliğiyle yaratıldığını, detaylardaki görkemi açığa çıkarıyor.<br />

Sonbahar/kış 2<strong>01</strong>7-2<strong>01</strong>8 koleksiyonundan kalma 80<br />

metrelik dantel ve tüllerle yeniden dikilen bir elbisenin <strong>elle</strong><br />

kesilmiş, tam tamına 3000 daireyle titizlikle oluşturulması,<br />

kumaşların nasıl bir restorasyondan geçtiğini de gözler<br />

önüne seriyor.<br />

Yine eski sezonlardan kumaşlarla yeniden oluşturulan<br />

bir başka elbisedeyse 2<strong>01</strong>6 yaz koleksiyonunun fildişi dant<strong>elle</strong>rini,<br />

2<strong>01</strong>9 yazının jakarlarını görmek mümkün.<br />

MODADA MİRAS VE GELENEK KÜLTÜRÜ<br />

Her parçanın detaylarındaki incelikle göz kamaştıran bu<br />

koleksiyonu; sadece tektipleşmeye karşı modanın bir özgünlük<br />

ve farklılık arayışı olarak değil, hızlı modaya karşı<br />

zanaatkarlığa verilen değer, el emeğinin dünden bugüne<br />

iletilmesi, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir tasarımın<br />

yerleşmesi, kumaşların, kıyafetlerin kuşaktan kuşağa aktarılarak,<br />

yeniden hatırlanarak ve hazırlanarak modada bir<br />

miras ve gelenek kültürünün de doğup gelişmesine katkı<br />

sağlaması dahilinde okuyabiliriz. Tüketime biraz olsun es<br />

verdiğimiz, eskilerle yetinmeyi öğrendiğimiz salgın günlerinde,<br />

Sarah Burton ilkbahar/yaz 2020 koleksiyonuyla bizleri,<br />

modayı ve giyinmeyi bu çerçevede ele almak üzerine<br />

düşündürüyor, hem de yine hayal kurdurarak yine yenilikten<br />

vazgeçmeyerek...<br />

Burton tasarlaması uzun süren, emek gerektiren kıyafetlerle,<br />

örneğin bir çiçek detayını elbiseye işlemekle geçen<br />

meşakkatli bir zaman diliminin değeri üzerinde dururken<br />

aslında hız ve doyumsuzluğa sırt çeviriyordu, hem de birkaç<br />

ay sonra tüm dünyayı etkisi altına alacak pandeminin<br />

de aynı şeyleri sorgulatacağını bilmeden...<br />

İSTİRİDYE<br />

ELBİSE<br />

Büyük bir<br />

emekle elbiseye<br />

tutturulan, iki<br />

ile dokuz cm<br />

arasında değişen<br />

fırfırların yarattığı<br />

volümler oldukça<br />

göz alıcı. Eski<br />

sezonlardan<br />

kalma 80 metrelik<br />

dantel ve tülün<br />

kullanıldığı ve<br />

istiridye elbise<br />

olarak tanımlanan<br />

tasarımdaki<br />

tam 3000 daire<br />

ise hayranlık<br />

uyandıran bir<br />

işçiliğin meyvesi.<br />

ELLE 11


ELLEMOOD<br />

EKRANIN BAŞINDAYIZ<br />

“SADECE SIKICI İNSANLAR SIKILIRLAR” DERKEN YANILMIŞ OLAMAZLAR. EVET VAKTİNİZİ HİÇBİR ŞEY<br />

YAPMADAN GEÇİRMEK DE SERBEST. ÇÜNKÜ NEDEN OLMASIN? AMA OLUR DA SAATLER BİRAZ<br />

DAHA ÇABUK AKSIN İSTERSENİZ ÖNÜMÜZDEKİ 15 GÜNDEN BAZI ÖNERİLERİ SİZİN İÇİN DERLEDİK.<br />

HAZIRLAYAN: AYKUN TAŞDÖNER<br />

ZOOM’DA ESKİŞEHİR’E, OMM’A YOLCULUK<br />

Seyahatlerin ertelenmesi nedeniyle Eskişehir’deki OMM’u gezme planları da bir süreliğine askıya alındı tabii.<br />

Ancak bu sırada müze bağlarını koparmıyor. Birlikte üretmeyi hedefleyen yetişkin ve çocuk atölyeleri, müzenin<br />

kapalı olduğu bu dönemde Zoom üzerinden canlı olarak gerçekleşiyor. 6 Haziran’a kadar her cumartesi saat<br />

16.00-16.40 arasında gerçekleşecek programda Üç Boyutlu Kartlar, Süt ile Ebru Desenleri, Kolaj, Şablon Baskı<br />

ve Origamiden Heyk<strong>elle</strong>r konu başlıklı atölyeler yer alıyor. Ücretsiz Zoom atölyelerine egitim@omm.art adresine<br />

e-posta göndererek katılabilirsiniz.<br />

MÜZEDE BULUŞALIM,<br />

ÇEVRİMİÇİ VE REHBERLE<br />

Evden oturduğumuz yerden müze gezmek biz istemesek<br />

de yeni normallerimizden biri oldu. Bazı müzeler ise<br />

online rehberli turlarla bu gezintileri daha anlamlı<br />

kılıyor. Arter’in düzenlediği çevrimiçi rehberli turların<br />

ilki, 22 Mayıs Cuma akşamı 18.30–19.15 saatleri<br />

arasında. Ayşe Erkmen’in, Cevdet Erek’in sergilerini bu<br />

kez farklı bir gözle görüp, izleyeceğiz.<br />

Diyalog ve tartışmaya daha fazla zaman tanımak adına<br />

sınırlı katılımcıyla düzenlenecek turlara katılmak için<br />

ogrenme@arter.org.tr adresi üzerinden rezervasyon<br />

yaptırılması gerekiyor.<br />

FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

12 ELLE


39. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLIYOR<br />

Nisan ayında düzenlenmesi planlanan İstanbul Film Festivali salgın nedeniyle<br />

iptal olunca, çare dijital bir çözümde bulunmuştu. Aynı ruhu evde devam<br />

ettirebilmek adına festival ekibi Mubi ile bir işbirliğine giderek geçtiğimiz<br />

yıllarda ödül kazanan yapımları iki hafta boyunca bizimle paylaşmıştı. Ancak<br />

İstanbul Film Festivali’nin sürprizi bununla da sınırlı değil. Dünyanın tüm önemli<br />

film festivalleri bir araya gelerek dijital bir seçki hazırlayacaklarını duyurdu<br />

bu süreçte. Hem filmleri desteklemek, hem de izleyici neşelendirmek için<br />

elbette. Büyük sürpriz ise İstanbul Film Festivali’nden geldi. 15 – 29 Mayıs’ta<br />

İstanbul Film Festivali için özel hazırlanmış bir websitesi üzerinde 39. İstanbul<br />

Film Festivali programından Türkiye’de ilk kez gösterilecek 15 yabancı filmin<br />

gösterimi gerçekleşecek. Berlin’den, Cannes’dan Toronto’dan ödülle dönen ve<br />

merakla beklenen filmler bir arada. Detaylı bilgi film.iksv.org adresinde.<br />

GÜNEŞ ST.<br />

TROPEZ’DE<br />

PARLIYOR<br />

Assouline’in en yeni<br />

kitaplarından olan St. Tropez<br />

Soleil bizi oturduğumuz<br />

yerden seyahate çıkarıyor ve<br />

bugünlerde en çok ihtiyacımız<br />

olan ruh halini aşılıyor. Güneşli<br />

bir Fransız kasabası ve masmavi<br />

bir denizin bize hissettirdiklerini<br />

unutmuş olabilirsiniz.<br />

Sayfalar arasında çıktığınız<br />

yolculuk bununla birlikte çok<br />

daha fazlasını da sunuyor.<br />

Françoise Sagan, Brigitte<br />

Bardot, Matisse gibi Fransa’yı<br />

sembolize eden isimlerin<br />

yaşadığı bu vahayı, Naomi<br />

Campbell’ın partilemekten en<br />

çok keyif aldığı Nikki Beach’i<br />

ve bir zamanlar Chanel’in de<br />

defilesini düzenlediği, hayatın<br />

ve eğlencenin asla durmadığı<br />

ve film setini andıran kasabayı<br />

farklı bir gözle sunuyor.<br />

Seyahat etmek yasak, ancak<br />

hayal kurmak serbest.<br />

PARİS VE CAZ, DAHA NE İSTERİZ?<br />

La La Land ile Oscar kazanan yönetmen Damien Chaz<strong>elle</strong>’in Netflix’e geleceğini öğrendiğimizde<br />

heyecana kapılmıştık. Whiplash ve ışıklar şehri Los Angeles’ta geçen modern aşk masalının<br />

özünde müziklerin kusursuz kullanımı geliyordu. Netflix’in yeni yapımı The Eddy ise bize tam da<br />

bunu veriyor. Chaz<strong>elle</strong>’in en çok anlatmayı sevdiği şeyi; aşkı ve müzikli bir dünyayı. Hikaye bu kez<br />

Paris’in caz kulüplerinde geçiyor. Başrollerde birçok ödüllü yapımdan tanıyacağınız Leila Bekhti,<br />

Tahar Rahim ve geçtiğimiz sene Cold War ile bir anda dünya starı mertebesine ulaşmış, aynı<br />

zamanda enfes bir sesi de olduğunu gösteren Polonyalı Joanna Kulig var.<br />

ELLE 13


ELLE<br />

BÖLÜM 1<br />

YA SONRA?<br />

SALGININ ETKİLERİ DEVAM EDİYOR, EDECEK! ANCAK HAYAT YAVAŞTAN NORMALE YA DA YENİ BİR<br />

DÜZENE DOĞRU EVRİLİYOR. İKİNCİ AŞAMA VE SONRASI HAYATIMIZI VE ALIŞKANLIKLARIMIZI NASIL<br />

DEĞİŞTİRECEK, GELECEK NASIL ŞEKİLLENECEK? UZMANLARINA SORDUK...<br />

HAZIRLAYAN: AYKUN TAŞDÖNER<br />

Açık hava sinemaları geri döndü. Ama kendi otomobilinizle<br />

gidip beyazperdeden filmi izlediğiniz<br />

versiyonları. Hayır bu kez nostalji amaçlı<br />

değil, İzmir de dahil olmak üzere Türkiye’de ve<br />

dünyadan birçok şehirden bunun yavaştan yeniden hayatımıza<br />

entegre olduğunu gördük. Amsterdam’da ikişer kişilik<br />

camdan kaleler yapıldı restoranların önünde. Fransa, İtalya<br />

ve Birleşik Krallık başta olmak üzere şehirlerde bisiklet<br />

kullanımını arttırmak için yeni fonlar hazırlandı. Daha yeşil<br />

bir gelecek artık istediğimiz tek şey. Belçikalılar ise “corona<br />

bubble”ı geliştirdiler. Her aile kendilerini ziyaret edebilecek<br />

dört kişilik bir liste oluşturuyor. Eyvah! Yoksa listede yok<br />

musunuz? Amazon bir süre önce drone’la kargo döneminin<br />

başladığını duyurmuştu, İngiltere’de de teslimat için robotlar<br />

kullanılmaya başlandı. Yoksa uzun süredir beklediğimiz<br />

farklı bir gelecek nihayet kapıyı çaldı mı?<br />

Bundan sonrasına yol gösterecek elbette birkaç unsur<br />

var. Sürdürülebilirlik ve hızlı bir dijital dönüşüm başta geliyor.<br />

Aynı zamanda bir ekolojik sorunla da karşı karşıyayız.<br />

Üretkenlik, bedensel ve ruhsal sağlığın da hiç olmadığı kadar<br />

tartışılacağı öngörülüyor trend analistleri tarafından...<br />

Peki, Mart 2020’den önce her zaman uğradığımız müze,<br />

konser salonları, alışveriş noktaları değişime nasıl ayak uyduruyor?<br />

Nasıl bir geleceği öngörüyorlar, hazırlıkları neler?<br />

FOTOĞRAFLAR: OSAMU YOKONAMI, ARTHUR ELGORT/CONDE NAST-GETTY IMAGES TÜRKİYE, MARTIN PARR<br />

14 ELLE


ALIŞVERİŞ<br />

MİRELLA KASPİ<br />

BEYMEN Pazarlama İletişim Genel Müdür Yardımcısı<br />

“FARKINDALIKLARIMIZ, GELİŞEN<br />

TEKNOLOJİ VE YENİ NESLİN<br />

TÜKETİM ALIŞKANLIKLARININ DA<br />

ETKİSİYLE, ETİK VE SÜRDÜRÜLEBİLİR<br />

MODA KAVRAMLARI GÜÇLENECEK.”<br />

ONLINE SATIŞLARDA ARTIŞ<br />

Baby Boomers yani +50 grubun da aralarında yer aldığı<br />

daha önce hiç online alışveriş deneyimi yaşamamış çok sayıda<br />

yeni tüketici, bu süreçte online alışveriş kavramıyla tanıştı.<br />

Dijitalleşme, Beymen’in en öncelikli ve en çok yatırım<br />

yaptığı alanlardan biri. Pandemi döneminde alışverişlerin<br />

online satışlara yönelmesi, bize doğru yolda ilerlediğimizi<br />

bir kez daha gösterdi. Bu süreçte pandeminin gerekliliklerine<br />

bağlı olarak evde geçirdiğimiz zamanları daha eğlenceli<br />

ve konforlu kılacak pek çok yeni kategorinin yanı sıra daha<br />

önce sadece mağazalarımızda satılmakta olan markalarımızı<br />

da Beymen.com’a ekledik. Beymen.com’un Nisan ayı sipariş<br />

hacmi yüzde 245 artarken, yeni müşteri sayısı yaklaşık<br />

yüzde 80 artış gösterdi.<br />

MODANIN GELECEĞİ<br />

Yeni farkındalıklarımız, gelişen teknoloji, yeni neslin tüketim<br />

alışkanlıklarının da etkisiyle, etik ve sürdürülebilir<br />

moda kavramları daha da güçlenecek. Önümüzdeki dönemlerde<br />

doğa dostu kumaşlardan üretilmiş tasarımlar,<br />

çok fonksiyonlu mod<strong>elle</strong>r, doğal liflerin kullanıldığı koleksiyonları<br />

daha çok göreceğiz. Markalar için empati, sosyal<br />

sorumluluk, duygusal değerler daha da önem kazanacak.<br />

Ürüne dokunmak, hissederek seçmek, insanlarla tekrar<br />

bir araya gelmek, mağaza içinde yaşadığımız deneyim, satış<br />

personelinin ilgisi kısacası daha fazla reel hayatta olmak<br />

hepimiz için hala çok önemli ve değerli. Özellikle bu kadar<br />

uzun süre sosyal izolasyonda kalınca hepimiz bu hisleri yeniden<br />

yaşamayı çok özledik. Elbette alışveriş alışkanlıklarımız<br />

da değişecek.<br />

MAĞAZALARDA ALINACAK ÖNLEMLER<br />

Beymen olarak bireysel ve toplumsal sağlığın korunması ve<br />

çalışanlarımızın bu dönemi fiziksel, ruhsal ve zihinsel olarak<br />

sağlıklı bir şekilde atlatması en önemli önceliklerimiz.<br />

İlk olarak 12 Mayıs Salı günü itibariyle Beymen Suadiye,<br />

Beymen Nişantaşı, Beymen Kavaklıdere, Beymen Antalya<br />

ve Beymen Club Erenköy mağazalarımızda 12.00-19.00<br />

saatleri arası hizmet vermeye başladık. Mağazalarımız, özel<br />

eğitimli personelimiz tarafından uluslararası standartlardaki<br />

dezenfektan markası Huwa-San’ın ekolojik ürünleri<br />

ile virüs ve benzeri mikroorganizmalar üzerinde etkili olan<br />

ekolojik ürünler ile rutin olarak hem gün içinde hem de kapanış<br />

sonrasında dezenfekte ediliyor. Düzenli sağlık kontrolünden<br />

geçen ve her gün ateşleri ölçülen ekiplerimiz, kişisel<br />

koruyucu ekipmanları ile sosyal mesafe kurallarına uygun<br />

şekilde hizmet vermekteler. Deneme kabinlerimiz her kullanım<br />

öncesi dezenfekte ediliyor, denenmiş ürünleri hijyen<br />

koşulları gereği mağazalarımızda hazırlanan alanlarda bekletildikten<br />

ve yoğun buharlı ütüleme işlemi yapıldıktan sonra<br />

ertesi gün yeniden servise sunuyoruz. Mağazalarımızda<br />

özel alışveriş deneyimi yaşamak isteyen müşterilerimiz,<br />

randevulu özel alışveriş için Beymen Özel Müşteri İlişkileri<br />

hattımızı arayarak özel randevu alarak, tercihleri doğrultusunda<br />

hazırlanan ürünleri beklemeden keşfedebilecek. Ayrıca<br />

Beymen Evimde servisimiz ile The One Beymen Özel<br />

Müşteri Programını da geliştirdik.<br />

SEBLA REFİĞ DEVİDAS<br />

BEYMEN İthal Kadın Markalar Satınalma ve Ürün Direktörü<br />

“MÜŞTERİ GİTGİDE İHTİYACA<br />

YÖNELİK, ZAMANSIZ, YATIRIM<br />

PARÇASI OLABİLECEK ÜRÜNLERİ<br />

TERCİH ETMEYE BAŞLAYACAK.”<br />

KOLEKSİYONLARDA SALGININ ETKİSİ<br />

Değişimin belirtileri aslında pandemi öncesinde de başlamıştı.<br />

Tasarım ekiplerinin nefes alamadan tasarladıkları<br />

yeni koleksiyonlar, gerçeği yansıtmayan bir müşteri talebi,<br />

yeni çıkmakta olan koleksiyon ve tasarımcıların çokluğu<br />

moda dünyasını bir miktar yavaşlamaya doğru itiyordu.<br />

Covid-19’un bu gidişatı hızlandıracağına eminim. Öncelikle<br />

tasarımcılar, bu dönemde müşterinin ihtiyacını daha somut<br />

bir şekilde ölçmeye çalışacaklar. Müşteri gitgide ihtiyaca<br />

yönelik, zamansız, klasik, yatırım parçası olabilecek ürünleri<br />

tercih etmeye başlayacak. Sadece ürün değil, aynı zamanda<br />

markaların arkasında felsefeyi de kendisi ile özdeşleştirmek<br />

isteyecek. Bu noktada tasarımcılar ve ekipleri, yeni<br />

sezonu tasarlarken markalarının en güçlü yanlarını ortaya<br />

koyarak işe başlayacaklar. Markanın güçlü yanlarını, hitap<br />

ettiği müşteri kitlesini, yeni felsefesini ve geçmişten gelen<br />

çağrışımlarını birlikte harmanlayacaklar. Sadeleşmeyecekler<br />

fakat yepyeni klasikler oluşturacaklar. Arşivlere dönecekler<br />

fakat birebir onları uygulamayacaklar. Koşmaktan<br />

yorulmuş moda dünyası derin bir nefes alacak.<br />

ELLE 15


ELLE<br />

SEYAHAT<br />

ŞEBNEM DENKTAŞ<br />

Lüks Seyahat Yazarı & Tasarımcısı, @especiallyafrica<br />

“HAYATIMIZA DİJİTAL SAĞLIK<br />

PASAPORTLARI GİBİ YENİ<br />

PROSEDÜRLER GİRECEK.”<br />

Güvenle yola çıktığımız bir seyahat, aşıdan önce mümkün<br />

mü? Şehirler ya da ülkeler arası sınırlar açıldığında<br />

hemen seyahat etmeli miyiz?<br />

Bunun için kulak vereceğimiz en önemli kurumlar, Sağlık<br />

Bakanlığı’mız ve Dünya Sağlık Örgütü. Onlar yeşil ışığı<br />

yaktıkları an, yola çıkabiliriz. Ben insanoğlunun, içindeki<br />

merak ve keşfetme dürtüsünü uzun süre bastıramayacağına<br />

inananlardanım. Tabii öncelikle kendimizi doğal olarak<br />

korumaya alacak ve “eve yakın” tatillere çıkacağız. Amerikalıların<br />

tabiriyle “staycation” bu sezonu özetleyen kelime...<br />

Sonbahar itibariyle de daha büyük adımlar atmaya<br />

başlayacağız. Ben turizmin çok kısa sürede toparlayacağını<br />

düşünüyorum. Amerika ve İngiltere’de yapılan bazı önemli<br />

anketlerde halkın üçte biri, seyahat yasağı kalktıktan sonraki<br />

ilk üç ay içinde uluslararası seyahatlere çıkmayı planladığını<br />

söylüyor. Tabii ki sınırlar açılır açılmaz herkesin hemen<br />

uçağa atlayıp yola çıkacağını söyleyemeyiz; her şeyden önce<br />

dijital sağlık pasaportları gibi hayatımıza girecek yeni prosedürler<br />

de bunu çok kolay ve mümkün kılmayacaktır.<br />

Seyahat etmeyi cesaretle bir tutabilir miyiz? Arabayla<br />

yakın yerler, ya da uzak yerlerde uzun tatiller...<br />

Cesaret… Evet, sanırım buna çok ihtiyacımız olacak. Ama<br />

cahil cesaretinden bahsetmiyorum. Keyifli bir hobi olan seyahati<br />

kendine ve diğer insanlara zehir etmeyecek bilinçli<br />

yolcuların bilge cesareti bize gerekli olan… Bundan yaklaşık<br />

dört-beş yıl önce hatırlarsanız dünyanın en büyük, en ünlü<br />

şehirlerinde ciddi terör olayları yaşandı. O dönem insanlar<br />

kalabalık şehirler yerine, terör tehdidine karşı daha güvenli<br />

olduklarına inandıkları ada ve doğa tatillerine yöneldiler.<br />

Şimdi de aynısı olacak. Herkes mümkün olduğunca kalabalıklardan<br />

uzak kalabileceği sessiz sakin rotalara, tropikal<br />

adalara, doğayı ve yaban hayatını keşfedebilecekleri destinasyonlara<br />

yönelecek. Bahamalar, Maldivler, Seyş<strong>elle</strong>r gibi<br />

adalar 2021’in favori destinasyonları arasında şimdiden<br />

yerini aldı. Sahraaltı Afrika da bu listede olacak. Kıtanın doğusu<br />

ve güneyi, Avrupa, Asya ve Amerika ile kıyaslandığında,<br />

Covid-19 açısından çok daha hafif yaralar aldı. Afrika’da<br />

konaklayacağınız bir safari kampında sadece beş-altı çadır<br />

süit bulunuyor. Karşılaşacağınız insan sayısı ise yirmiyi geçmez.<br />

Safari turizmi hiç olmadığı kadar popüler olacak.<br />

AirBnb’nin anlamını yitireceği, otomobillerin çok daha<br />

fazla kullanılacağı konuşuluyor (ki bunun da negatif<br />

anlamda getirileri olacaktır)... Siz ne düşünüyorsunuz?<br />

Zengin gezginlerin ulaşım açısından özel uçakları ve yatları,<br />

konaklama için de müstakil villaları tercih edeceğini şimdiden<br />

görebiliyoruz. Kısıtlı bütçelere sahip olanlar ise sık sık<br />

tatil yapmak yerine yılda bir kez aile ya da yakın arkadaş<br />

gruplarıyla uzun bir tatile çıkacaklar. Otomobille yakın ve<br />

sakin yerlere; ya da uçaklarda fiziksel mesafe ve hijyen kurallarına<br />

göre yeniden tasarlanan kabinlerde uzak rotalara<br />

yolculuk edebilecekler. AirBnb maalesef oyun dışı kalacak.<br />

Çocukluğumuzdaki yazlık evlere dönüş yaşanacak. Ot<strong>elle</strong>r<br />

arasında da özellikle hijyen konusunda misafirlerine daha<br />

fazla güven aşılayacak olan ünlü zincir ot<strong>elle</strong>r, büyük markalar<br />

ve marka olmayı başarmış butik ot<strong>elle</strong>ri başrollerde<br />

16 ELLE


göreceğiz. Otel odalarının sertifikalı bir temizlik işleminden<br />

geçirildikten sonra kilitlenip sadece gelen misafirin cep<br />

telefonuna indirilen bir aplikasyonla açılması söz konusu…<br />

Sürdürülebilir turizm daha da öne çıkacak. Kavramın, ekolojik<br />

olarak kategorize edilen ot<strong>elle</strong>rde odalara bambu havlular<br />

yerleştirmekten ibaret olmadığını anlayacağız.<br />

ALİ İSPAHANİ<br />

The Stay Ot<strong>elle</strong>ri Kurucu Ortağı<br />

“GİTTİĞİMİZ YERİN TEMİZLİK VE<br />

HİJYEN KURALLARINI CİDDİYE ALAN<br />

BİR MÜESSESE OLDUĞUNU BİLMEK<br />

HEPİMİZ İÇİN KRİTER OLACAKTIR.”<br />

SEYAHATTE YENİ DÖNEM<br />

Seyahat ve konaklama boyunca hem misafirlerin hem de<br />

kendilerini ağırlayan personelin sağlık ve güvenliği için alınacak<br />

tedbirlerin büyük bir kısmı, mart ayından bu yana<br />

aldığımız önlemleri devam ettirmek şeklinde olacak. Bu nedenle<br />

maske takmak, dezenfektan kullanmak, sosyal mesafeyi<br />

korumak gibi genel önlemlere alışması çok da zor olmayacaktır.<br />

Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın<br />

belirttiği önlem ve protokollerle birlikte, işleyişte ciddi değişimler<br />

olacak. Mal kabulündeki hijyen kurallarından ortak<br />

alanların temizlik frekansı ve şekline, kullanılan temizlik<br />

ürünlerinden sosyal mesafeyi mümkün kılmak için kullanılacak<br />

teknolojik çözümlere kadar birçok konuda The Stay<br />

olarak hazırlanıyoruz. Geçmişte sadece ismini ve markasını<br />

bildiğiniz, kendiniz veya kanaatine güvendiğinizin kişilerin<br />

onayını aldığınız yerlere giderdiniz; yeni yerler deneme iştahınız<br />

daha az olurdu. Markasının güven verdiği destinasyonlar,<br />

hem yeme-içme hem de otelcilik için öne çıkacaktır.<br />

Gittiğimiz yerin temizlik ve hijyen kurallarını ciddiye alan<br />

bir müessese olduğunu bilmek hepimiz için kriter olacaktır.<br />

HİJYEN NASIL KORUNACAK?<br />

Hijyen konusunda hassasiyetin hangi unsurlarının ne kadar<br />

kalıcı olacağı önemli; hepimiz her hâlükârda sık sık el<br />

yıkamalı, hasta olduğumuzda dikkat etmeliyiz. Herkes hem<br />

kendi sağlık ve hijyenine dikkat etmeli, hem de diğerlerinin<br />

endişelerine saygı göstermeli. Bu süreç içinde biz The Stay<br />

Ot<strong>elle</strong>ri olarak gerekli tüm önlemleri alıyoruz. Hem lokanta<br />

ve bar gibi ortak alanlarımızda, hem de misafir odalarımızda<br />

uluslararası standartlarda hijyen önlemlerimizi aldığımız<br />

gibi, tüm hizmet süreçlerimizi de gözden geçiriyor ve<br />

misafirlerimizin sağlık, huzur ve konforunu düşünerek yeniliyoruz.<br />

Hijyen ve sağlık konusunda hastane kriterlerini<br />

dahi tatmin eden ürünleri kullanıyor, sık temas noktalarına<br />

özellikle önem veriyor, teması ortadan kaldırabileceğimiz<br />

noktalarda da gerekli önlemleri alıyoruz. Bu konuda dünya<br />

genelinde turizm ve seyahat sektörünün kabul gördüğü<br />

önlemleri almak en önemli konu. Bunun için fiziksel hazırlıklara<br />

başlamakla beraber organizasyonumuz içinde bu<br />

önlemlerin uygulanmasını sağlayacak kişileri görevlendiriyoruz<br />

ve tüm personel için eğitim düzenliyoruz. Dünya genelinde<br />

takip ettiğimiz tüm yayın ve kurumlar önümüzdeki<br />

süreçte bizim için en önemli konulardan birinin test teknolojisinin<br />

gelişmesi olduğunu söylüyor. Turizm için misafirlerin<br />

seyahatlerine başlarken sağlıklı olması kadar, seyahatleri<br />

sırasında da sağlıklı kalması çok önemli. Ot<strong>elle</strong>rimizde<br />

ağırladığımız misafirlere konaklamaları boyunca da hızlı ve<br />

doğru cevap veren testlerle takip etmek istiyoruz.<br />

ELLE 17


ELLE<br />

KÜLTÜR/<br />

SANAT<br />

İLKAY BALİÇ<br />

Arter İletişim Direktörü<br />

“BU DÖNEM DAHA ÖNCE<br />

SANAL ORTAMA TAŞIMAYI<br />

HAYAL DAHİ ETMEYECEĞİMİZ<br />

PROGRAMLARIMIZIN UZAKTAN DA<br />

İŞLEYEBİLECEĞİNİ GÖSTERDİ.”<br />

Salgın sürecinde sergileri evden takip ettik, Zoom’da<br />

eğitimlere katıldık. Bu içinde bulunduğumuz sürece yaratıcı<br />

bir çözüm müydü, yoksa sonrasında da hayatımızda<br />

var olmaya devam edecek mi?<br />

Arter’in programı fiziksel mekân düşünülerek kurgulanmış<br />

sergilerden, bu sergiler etrafında kurgulanmış yorumlama<br />

ve öğrenme içerikleri ile yayınlardan ve canlı sahne sanatları<br />

etkinliklerinden oluşuyor. Karantina sürecinde mevcut<br />

dijital içeriklere koleksiyondan çevrimiçi bir video seçkisi,<br />

Spotify listeleri ve Öğrenme Programı ekibimizin geliştirdiği<br />

yeni dijital etkinlikler eklendi. Örneğin hareket atölyelerimizi<br />

ve rehberli turları dijitale taşımak, “bulaşma” gündelik<br />

hayatın birincil kaygısına dönüşmeseydi aklımızda olan bir<br />

fikir değildi. Her katılımcının evdeki bir yapıtı veya nesneyi<br />

anlattığı “Evden Anlat” buluşmaları da Öğrenme ekibimizin<br />

yine bu döneme özgü olarak kurguladığı ve deneyime<br />

açtığı bir format. Yeni normalin nasıl görüneceğini bugünden<br />

kestirmek mümkün değil ancak hepimiz yeni normale<br />

bu dönemdeki deneyimlerimizin hatırası ve bilgisiyle geçiş<br />

yapacağız. Bu dönem bize daha önce sanal ortama taşımayı<br />

hayal dahi etmeyeceğimiz programlarımızın uzaktan da<br />

pekâlâ işleyebileceğini gösterdi ve dijital araçlarla fiziksel<br />

mesafe engelini aşarak başka şehirlerde, ülkelerde yaşayan<br />

kitlelerle bir araya gelebileceğimizi bir kez daha hatırlattı.<br />

Herkes dijital dünyanın araladığı olanakları bu şekilde birinci<br />

elden tecrübe etmiş oldu. Bu da aslında, dijitali ikinci<br />

plana atan kurumların bile durup bu kez farklı bir ilgiyle<br />

bakmasını sağlayacak. Hem ekip olarak birbirimizle, hem<br />

işbirliği içerisinde olduğumuz kişi ve kurumlarla, hem de<br />

ziyaretçi ve takipçilerimizle iletişim kurmanın yeni yollarını<br />

keşfettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Ofis çalışanlarımızın<br />

pek çoğunun tamamen, bazılarının da kısmen evden<br />

çalıştıkları ama toplamda işe daha az gidilen bu haftalarda<br />

iş süreçlerimizi de hızla yeniden yapılandırdık. Arter’in yapısında<br />

ve programında temel bir değişiklik öngörmüyoruz<br />

ancak şehir içinde hareket etmenin tamamen güvenli hale<br />

geldiği durumda bile çağdaş sanat semineri, atölye gibi içeriklerimizi<br />

fiziksel mekândaki buluşmalara ilaveten çevrimiçi<br />

olarak da sunmamız söz konusu olacaktır.<br />

Sağlık açısından sizin çözümleriniz neler?<br />

Yeniden ziyarete açılacağımız tarihi kesin olarak öngörmek<br />

mümkün olmasa da, buna başladığımızda uygulayacağımız<br />

tedbirlere dair çalışmalarımız sürüyor. Ziyaretçilerimizde<br />

aşırı steril bir mekânda oldukları tedirginliğini uyandırmaksızın<br />

onları güvende hissettirecek bir dizi tedbiri uygulamaya<br />

koyacağız: Bina ve galeriler içerisinde aynı anda bulunabilecek<br />

kişi sayısına kısıtlama getirmek, maskeyi zorunlu<br />

tutmak, asansör kullanımını sınırlamak gibi uygulamaların<br />

yanında elbette ziyaretçilere binada hangi tedbirlerin alınmakta<br />

olduğuna dair doğru ve yeterli bilgilendirme yapmak<br />

da bu süreçte çok önemli olacak.<br />

18 ELLE


Bunu olumlu karşılıyorum ben. Bilim insanları, salgının<br />

yarattığı olumsuz etkilerin belki yıllara yayılan bir süreç<br />

içerisinde, kademe kademe azalacağını belirtiliyorlar. Yani<br />

önümüzde değişken bir süreç var. Dolayısıyla salgının ilk<br />

birkaç ayında yaşananların kendiliğinden “yeni normal”imiz<br />

olacağını düşünmüyorum. Şu anda en uç noktada olabilecekleri<br />

yaşıyoruz, buna verilen tepkiler de ona göre uç<br />

noktada. Bahsettiğim bu geçiş süreci mutlaka yeni sonuçlar<br />

da doğuracaktır. Bunları şimdiden kestirmek çok kolay değil.<br />

Ama şu anda yaşadığımız ile eskisi arasında belli bir denge<br />

noktası oluşacak gibi geliyor bana. Tabii bu durumun teknolojik<br />

gelişmeleri ne yöne ilerleteceği de önemli. Salgının<br />

sonuçları bir takım yeni ve yaratıcı teknolojilere yol açabilir,<br />

bunlar da hayatımızı etkileyecek. Mesela belki son 4-5 yıldır<br />

emekleme sürecini aşamamış olan VR (sanal gerçeklik) teknolojileri<br />

bu sayede daha hızlı gelişecek ve hayatımıza daha<br />

doğrudan girecek. Bunu biraz da zaman gösterecek bence.<br />

HARUN İZER<br />

İstanbul Caz Festivali Direktörü<br />

“SON 4-5 YILDIR EMEKLEME<br />

SÜRECİNİ AŞAMAMIŞ OLAN VR<br />

TEKNOLOJİLERİ BU SAYEDE DAHA<br />

HIZLI GELİŞECEK VE HAYATIMIZA<br />

DAHA DOĞRUDAN GİRECEK.”<br />

YENI DÜZEN<br />

Bir anda bütün kurumlar hem evde kalmayı kolaylaştırmak<br />

hem de aslında kendi kitlesi ile iletişimini koparmamak için<br />

böyle hızlı çözümler buldu, kaynaklarını olabilecek en geniş<br />

şekilde açtı. İKSV olarak biz de bu açıdan elimizden geleni<br />

yaptık, mesela şu anda YouTube kanalımızda klasik müzikten<br />

caza, tiyatrodan çağdaş sanata birbirinden güzel eserler,<br />

belges<strong>elle</strong>r, tiyatro oyunları paylaşıma açık. Alıcı, tüketici,<br />

izleyici tarafından bakınca da, aslında bunlar olabilir şeylermiş<br />

diye düşündük, böyle kaynakların olduğunu gördük.<br />

PEKI YA DÜNYACA ÜNLÜ SANATÇILAR<br />

Bugüne kadar müzik gruplarının uluslararası turneleri çok<br />

ince bir matematik ve bütçe dengesi üzerinden kuruluyordu,<br />

şu anda bunun bütün parametreleri sarsılmış durumda.<br />

Diyelim bir ülke önümüzdeki bir yıl boyunca yurtdışından<br />

gelen herkese 14 gün karantina uygulayacağını ilan etti, bu<br />

durumda herhalde hiçbir müzik grubu o ülkeye kolay kolay<br />

konsere gitmek istemez. Turne planlaması da ciddi bir sıkıntıya<br />

girer. Bunun gibi binbir türlü soru ve sorun var ortada.<br />

Tabii bu sefer şartlar eşit, tahminen bu sıkıntılar sadece<br />

Türkiye’de değil bütün dünyada yaşanacak. İşin ekonomik<br />

tarafı da tabii ki çok önemli ve kritik. Biz bu açıdan şanslı<br />

olduğumuzu düşünüyoruz, 22 yıldır festivalimizin sponsoru<br />

olan Garanti BBVA ve festivali ilk yılından bu yana destekleyen<br />

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları devam ediyor<br />

ve festivallerin yaşaması için bunlar gerçekten çok değerli.<br />

KÜLTÜR SANATIN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ<br />

İzleyici tekrar eskisi gibi konserlere gitmek istese de bunun<br />

nasıl olacağını tam kestiremiyor ve tabii ki çok sayıda<br />

insan da dışarıda, konser salonlarında kendisini eskisi kadar<br />

rahat hissetmeyeceğini açıkça dile getiriyor. Bizler, etkinlik<br />

düzenleyicileri olarak azami hassasiyet göstermek<br />

durumundayız. Ama diğer taraftan ülkedeki kültür ve sanat<br />

hayatının devamı açısından kamunun alacağı önlem ve yönlendirmeler<br />

de çok kritik. İKSV olarak biz de kamu kurum<br />

ve kuruluşlarına bu konudaki önerilerimizi yeni bir politika<br />

metni oluşturarak sunduk. “Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın<br />

Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları” adını taşıyan<br />

bu metin, koronavirüs salgını koşullarında kültür-sanatın<br />

toplumsal rolünü vurguluyor, ayrıca farklı ülkelerde yaratıcı<br />

sektörleri destekleyen tedbirleri özetliyor. Türkiye’de kültür<br />

alanında da kamu desteğine ciddi bir ihtiyaç var.<br />

ELLE 19


ELLE<br />

KEREM AYAN<br />

İstanbul Film Festivali Direktörü<br />

“BU DÖNEMİ PSİKOLOJİK OLARAK<br />

ATLATMAMIZ İÇİN BİRAZ KÜLTÜR VE<br />

SANAT DESTEĞİ GEREKİYOR.”<br />

SALONLARA GERİ DÖNÜŞ<br />

MUBI ile beraber festival döneminde eski de olsa seyircileri<br />

filmsiz bırakmayalım dedik ve her gün Festival’de ödül<br />

almış bir film koyduk. Yaratıcı çözümler her dönemde işe<br />

yarar. Ama bu dönemi psikolojik olarak atlatmamız için biraz<br />

kültür ve sanat desteği gerekiyor tabii. İlk defa önümüzü<br />

göremediğimiz ve kontrol edemediğimiz bir dönemdeyiz.<br />

Ben duruma iyimser bakarak bunların geçeceğini ve herkesin<br />

salonlara geri döneceğini düşünüyorum. Bu arada her<br />

şey geçerse tabii ki sinemaya, tiyatroya, konserlere gidelim<br />

ama tamamen eski halimize dönüp dünyaya zarar vermeye<br />

de devam etmeyelim. Ama eğer azalsa da hala virüs tehdidi<br />

altındaysak o zaman dünyadaki örnekleri gibi (aralıklı<br />

oturma, dezenfekte etme vs.) salonlarda gerekli önlemleri<br />

alacağız.<br />

süreçte yaptığımız şeyleri her şey normale döndükten sonra<br />

bazen sürdürmeyi düşünüyoruz. Çünkü her an herkes tarafından<br />

fiziken ulaşılabilir değiliz ve bu insanlar için de dijital<br />

de olsa ulaşılabilir olmak güzel olacak.<br />

Mekanlarınızda hijyeni nasıl koruyacaksınız?<br />

Biz de misafirlerimizden ayrı varlıklar değiliz, aynı takıntılara<br />

sahip olacağız ve öncelikle kendimiz ve ekibimiz için<br />

önlemler alacağız. Pandemi öncesinde de sektörde temizlik<br />

ve sağlığa verdiğimiz yüksek önemle adımızdan hep söz ettirmiş<br />

bir kurum olduğumuzu göz önüne alındığında, yeni<br />

dönemde gereğinden fazla bir hassasiyetle karşılaşırsanız<br />

şaşırmayın.<br />

‘Gizli’ ve belirli kitlelere hitap eden mekanlar hep vardı.<br />

Ancak salgın sonrasında bu tarz mekanların varlığında<br />

bir artış görebilir miyiz?<br />

Bu noktada iki ayrı bakış açısı var. Bir tanesi çok un-<br />

EĞLENCE<br />

ORKUN BOZDEMİR<br />

Klein Entertainment Genel Direktörü<br />

“ÜYELERE ÖZEL YA DA<br />

BELİRLİ KİTLELERLE, ONLARIN<br />

REFERANSLARINA HİTAP EDEN<br />

MEKANLARA TALEP OLACAKTIR.”<br />

Dans etmek sizin için şu anda ne ifade ediyor?<br />

Bir süre önce sorsaydınız çok farklı bir cevap verirdim ama<br />

şimdi özlemi ifade ediyor; sevdiklerimize sarılmak, dokunmak,<br />

ne kadar değerliymiş. Umarız ki kısa bir süre sonra değerini<br />

daha iyi bildiğimiz mutluluk kaynağını ifade edecek.<br />

Zoom partilerine alıştık mı?<br />

Pandemi süresince insanların negatif ruh haliyle savaşmak<br />

için ürettiği bir çözüm olduğuna dair güçlü bir inancım var.<br />

Özellikle bizim insanımızın eğlence kültürüne temelden zıt.<br />

Biz ne olursa olsun beraber yapmayı seviyoruz. Eğlence hayatının<br />

geleceğine hoş bir ekleme olmuş olabilir. Biz de bu<br />

20 ELLE


derground, kontrolsüz mekanlar, bunlar son derece tehlikeli<br />

ve aklı başında insanların talep edeceğini sanmıyoruz. Diğeri<br />

de yüksek kalite standartlarına sahip, belki daha pahalı<br />

ama üyelere özel ya da belirli kitlelerle onların referanslarına<br />

hitap eden mekanlar, bunlara talep olacaktır.<br />

BURAK BEŞER<br />

The Beach Of Momo Ve Momo Bebeköy’ün Yaratıcısı<br />

“GRUPLARIN KENDİ ARALARINDA<br />

GÜVEN TESTİNİ GEÇTİKTEN<br />

SONRA SEYAHAT EDECEKLERİNİ<br />

DÜŞÜNEREK, ONLARA ÖZEL KÜÇÜK<br />

OTURMA ALANI YAPABİLİRİZ.”<br />

PLAJDA HİJYEN<br />

Hijyen konusu bu sezon MOMO’nun en büyük transferi diyebiliriz.<br />

Geçen senelerde hangi ünlü DJ’i transfer edelim<br />

derken bu sene hijyen transfer etmek durumunda kaldık.<br />

Bakanlığımızdan gelecek uygulamalarla beraber, kendimizi<br />

misafirlerimiz yerine koyup ek önlemlerle sezona başlamayı<br />

düşünüyoruz. Çünkü insanlar birbirine “Kalk Güney’e gidelim”<br />

dediğinde biraz da “Kalk kaçalım şu virüs muhabbetinden”<br />

demek isteyecekler. Bizim görevimiz de insanların<br />

gözüne sokmadan ama her türlü virüs önleminin alındığı,<br />

güvenli bir işletme sunmak. Yani biz The Beach of MOMO<br />

olarak arka planda sterilizasyon üzerinde çok sıkı çalışacağız.<br />

Misafirlerimize virüssüz bir adaya düşmüşler hissini ve<br />

güvenini vermek en büyük hedefimiz. İlk etapta kapasite<br />

düşürmemiz kesin gibi duruyor. Grupların birbirlerine güvenip<br />

kendi aralarında o güven testini geçtikten sonra beraber<br />

seyahat edeceğini düşünürsek, onların bir arada olduğu<br />

küçük bir yatma ve oturma alanı yapabiliriz. Daha az sayıda<br />

gelen misafirlerimiz için de şezlong aralarını mesafeli tutmaktan<br />

başka seçenek yok. Tabii ki bu durum gelecek misafirlerimizin<br />

MOMO’dan alacağı keyfi eksiltmeyecek. Güneşin<br />

içlerini ısıtacağı, ayakları kuma bastığında bütün stresi<br />

unutacakları ve onlara pandemiyi unutturmak için uğraşan<br />

bir ekip ile karşılaşacaklar.<br />

ULAŞIM<br />

MELİKE PEKSEL<br />

Volvo Car Türkiye Kurumsal İletişim ve Pazarlama Müdürü<br />

“İNSANLARIN HAYATTA KALMA<br />

GÜDÜSÜ DEĞİŞECEK. SATIN<br />

ALMA DAVRANIŞLARINDA, MARKA<br />

DEĞERLERİ PANDEMİ ÖNCESİNDEKİ<br />

DÖNEMDEN ÇOK DAHA FAZLA ÖN<br />

PLANDA OLACAK.”<br />

İnsanların seyahatlerde uçak, tren gibi toplu taşımadansa<br />

araç kullanımını tercih edecekleri öngörülüyor. Ancak<br />

bunun da doğaya zarar verebileceği gündemde...<br />

İnsanları ve üzerinde yaşadığımız gezegenimizi merkezimize<br />

aldığımız aksiyonları oluştururken, felsefemizin arkasında<br />

global sürdürülebilirlik programımız “Omtanke” yaklaşımı<br />

bulunuyor. “Omtanke”, özen göstermek, önem vermek<br />

anlamına geliyor. Bir ikinci mânası da “tekrar düşünmek”.<br />

Bundan sonraki tüm satın alma davranışlarında, marka de-<br />

ELLE 21


ELLE<br />

ğerleri pandemi öncesindeki dönemden çok daha fazla ön<br />

planda olacak. Geçtiğimiz sene Volvo’nun 360c otonom<br />

konseptini sunarken “Sürüş dururken uçmak neden?” diye<br />

sormuş ve gelecekte uçaklar yerine otomobillerle daha konforlu<br />

uzun mesafe yolculuklar yapabileceğimizi, havaalanı<br />

güvenlikleri ile başlayan, kuyrukta saatlerce bekleme, gürültülü,<br />

sıkışıklık gibi yorucu unsurlarla devam eden seyahatlerin<br />

olmadığı bir dünyanın geleceğini öngörmüştük. Marka<br />

olarak, kurulduğumuz ilk yıllardan günümüze insanlar için<br />

sunduğumuz güvenlik konusundaki sürdürülebilir yaklaşımımızı<br />

ve teknolojimizi, uzun bir süredir gezegenimizin de<br />

güvenliğini sağlayacak şekilde kullanmak ve daha az karbon<br />

ayak izine ulaşmak için geliştiriyoruz. 2<strong>01</strong>9’dan itibaren<br />

ürettiğimiz tüm yeni Volvo otomobillerinde mutlaka elektrikli<br />

bir motor olacağını duyurmuştuk. İsveç’in Skövde kentinde<br />

yer alan motor fabrikamız, ilk karbon nötr tesisimiz<br />

oldu. Son 10 yılda, otomobillerimizdeki CO2 salımını yüzde<br />

27 azalttık. 2025 yılında geldiğimizde ise otomobillerimizdeki<br />

karbon ayak izini 2<strong>01</strong>8’e göre yüzde 40 daha azaltmayı<br />

hedefliyoruz. Pandeminin çok öncesinde, 2040 yılında, bütün<br />

bu strateji ve aksiyonlar sonrasında, üretim tesislerimiz,<br />

ofislerimiz, ürün ve servislerimiz ve bütün tedarikçi zincirimiz<br />

ile birlikte iklim nötr bir marka olmayı hedeflediğimizi<br />

açıklamıştık. Ofislerimizden ve etkinliklerimizden tek kullanımlık<br />

plastikleri çıkartarak 2<strong>01</strong>8’den bu yana yaklaşık 20<br />

milyon tek kullanımlık plastiğin kullanımının önüne geçtik.<br />

İLETİŞİM<br />

VE PR<br />

FERİDE TANSUĞ<br />

L’APPART PR<br />

“KONVANSİYONEL PR ARAÇLARI<br />

GÜNÜMÜZDE GEÇERLİLİĞİNİ<br />

YİTİRMİŞ DURUMDA, YENİ<br />

SÖYLEMLERE DİJİTALİ KUCAKLAYAN<br />

STRATEJİLERE İHTİYACIMIZ VAR.”<br />

Sürecin yaratıcılığı tetiklediğini düşünüyor musunuz?<br />

Kesinlikle düşünüyorum. İlk defa yaşanan ve rutinin dışına<br />

çıkan her donemde tarih boyunca yaratıcılığın tetiklendiği-<br />

22 ELLE


ni görüyoruz. Bu süreçte hayatımıza giren yaratıcı yeniliklerin<br />

de artık bir parçamız haline geleceğine inanıyorum. İş<br />

yapış şeklimiz, gündelik hayatımız, önceliklerimiz değişti,<br />

biz artık eskiden olduğumuz insanlar değiliz. Mesela ofise<br />

gitmenin hiç de elzem olmadığını, diretilen yüz yüze toplantıların<br />

nasıl bir zaman kaybı olduğunu hep birlikte gördük.<br />

Zamanımızı daha verimli planlayabildiğimiz bir alternatif<br />

hayat olduğunu anladık. Ben mesela bir saatlik bir toplantı<br />

için Nişantaşı’ndaki ofisimizden Yenibosna’ya gidip geri<br />

döndüğümüz, iki saati de trafiğe feda ettiğimiz günlere geri<br />

dönmeyi kesinlikle istemiyorum.<br />

Online olmanın faydaları ne oldu sizce?<br />

Hepimiz bu sürece hazırlıksız yakalandık ve hem yeni kuralları<br />

yolda koymamız, hem de vakit kaybetmeden hayata geçirmemiz<br />

gerekti. Zoom’da lansmanlar yaptık. Bir lansmana<br />

katılmak için sokağa çıkıyorsunuz, bir araç kullanıyorsunuz,<br />

hem İstanbul trafiğinde yıpranıyorsunuz, hem de karbon<br />

ayak izi bırakıyorsunuz. Ama bu sayede çok daha hızlı ve<br />

kompakt bir şekilde öğreniyor, sorularınızı soruyor ve hayata<br />

devam edebiliyorsunuz. Elbette kozmetik gibi sektörlerde<br />

ürünü deneyimletmek de çok önemli, bugüne kadar<br />

kargo firmalarının yükünü artırmamak adına ürünü fiziksel<br />

olarak ulaştırma seçeneğine başvurmadık ama “yeni normal”<br />

dediğimiz halde bu konu ile ilgili de çalışıyoruz. Lüks<br />

sektöründen moda haftalarının geleceğine, hızlı modanın<br />

akıbetinden perakende sektörünün açmazlarına konuşacak<br />

çok konu var. Biz de COVID-19’un moda endüstrisinin<br />

farklı alanlarına etkilerini, o alanlardan seçilen isimlerle konuşmak<br />

üzere “Ses ver!” Podcast serimizi başlattık.<br />

Markalar bir süredir hedef kitleden ziyade daha kişisel<br />

yaklaşmaya başlamıştı. Pandemi sonrası PR çalışmaları<br />

nasıl değişecek sizce?<br />

Pandemi sonrası PR da eskisi gibi olmayacak. Konvansiyonel<br />

PR araçları günümüzde geçerliliğini yitirmiş durumda,<br />

yeni söylemlere, bütünleşik ve dijitali kucaklayan stratejilere<br />

ihtiyacımız var. Bizim işimizin en önemli bileşenlerinden<br />

biri olan etkinlikler nasıl bir formata evrilecek, bunun<br />

üzerinde çalışıyoruz ama birebir deneyimler önceliklendirilecek,<br />

markalar topluluk yönetimi anlayışından ister istemez<br />

çıkmak ve daha küçük topluluklara konuşmak zorunda<br />

kalacak. Pandemi sonrasında ben yeni farklı markaların da<br />

doğacağını düşünüyorum dolayısıyla fırsatları takip edip<br />

sezmek bir başka isimiz olacak diye düşünüyorum.<br />

PELİN ATAY KURAN<br />

H&M İletişim Müdürü<br />

“PANDEMİ SONRASI İLETİŞİM<br />

ÇALIŞMALARINI BELİRLERKEN<br />

DUYGULARA YÖNELEN VE<br />

İHTİYAÇLARI GÖZ ÖNÜNDE<br />

BULUNDURAN BİR PLANLAMAYA<br />

DOĞRU GİDİLMESİ GEREKTİĞİNE<br />

İNANIYORUM.”<br />

PANDEMİ VE YARATICILIK<br />

Kesinlikle hiçbirimizin öngöremediği bu sürecin yaratıcılık<br />

adına yeni yollar ve bakış açıları da beraberinde getirdiğini<br />

düşünüyorum. “Yeni normal” kavramı ortaya çıktı ve bu<br />

sürecin yaratıcılığı yükselttiğini düşünüyorum. Belirsizlik,<br />

yaratıcılığı tetiklemekte, keşfetme, yeniyi bulma arzusunu<br />

ortaya çıkartmakta. Bu süreçte ayrıca kendimizi daha çok<br />

dinleme, yaşamın hızında fırsat bulamadığımız pek çok şeye<br />

zaman ayırma şansı da yakaladık. Yeni normal düzende ortaya<br />

konulan fikirlerin devamlılığı olacağına da inanıyorum<br />

çünkü bir şekilde mevcut düzenin iyi gitmediği aşikar oldu<br />

ve süreç de net bir şekilde hepimize dur dedi. Her şeyin temelinde<br />

denge önemli bir unsur. Ortaya çıkan yeni yaratıcı<br />

fikirlerin de bir denge içerisinde hayat bulup daha geniş kitlelere<br />

ulaşacağına inanıyorum.<br />

YENİ DÖNEMDE İLETİŞİM<br />

Pandemi sonrası iletişim çalışmalarını belirlerken daha<br />

duygulara yönelen ve ihtiyaçları göz önünde bulunduran bir<br />

planlamaya doğru gidilmesi gerektiğine inanıyorum. Bireye<br />

dokunan iletişime odaklanılacak. Genelden ziyade kişiye<br />

odaklı, daha özel hissettiren uygulamalar, servisler ön plana<br />

çıkmaya başlayacak.<br />

Sürdürülebilirlik önemliydi ama şimdi her zamankinden<br />

daha da önem kazandı. Bilinçli tüketimin, kaynaklarımızı<br />

doğru kullanmamızın gerekliliği bu süreçte kendini iyice<br />

hissettirdi ve pek çok kişinin de farkındalığı arttı. Marka<br />

olarak uzun zamandır sürdürülebilirliğe önem veriyoruz,<br />

sürdürülebilirliği çok önce iş planımıza aldık. Bu süreçte<br />

gördük ki teknolojik altyapı ile birçok çalışmayı aynı ofiste<br />

olmasak da yine yürütebilmekte ve sonuçlandırabilmekteyiz.<br />

İletişim dediğinizde açıkçası genel düzende hepimizin<br />

alışık olduğu tanıtımlar, lansmanlar ve etkinlikler önemli bir<br />

rol alıyor ama yeni normal düzende bir takım yeni uygulamaların<br />

ve deneyimlerin artık yerini alacağına inanıyorum.<br />

Örneğin showroomumuz bizim en büyük iletişim kurduğumuz<br />

mekanlarımızdan birisi. Birçok tanıtımımızı, kontaklarımızın<br />

yer aldığı etkinliklerle gerçekleştirdik. Yeni düzende<br />

belirli bir süre ile dijital olarak işleyişimizi yürütmeyi ön<br />

görüyoruz. Birebir gerçekleştirmekte olduğunuz randevular<br />

yerini dijital ortamda ürünlerimizi gösterip teknolojinin<br />

son fırsatlarını da değerlendireceğimiz sunumların yapılacağı<br />

bir boyuta geçecek.<br />

ELLE 23


ELLE<br />

VİRÜSE<br />

KARŞI<br />

TASARIM<br />

PANDEMI SADECE CAN<br />

GÜVENLIĞIMIZLE ILGILI DEĞIL,<br />

GELECEKTEKI HAYAT BIÇIMLERIMIZ<br />

HAKKINDA DA BELIRSIZLIK VE<br />

TEDIRGINLIK YARATIYOR. MODA VE<br />

ENDÜSTRIYEL TASARIM DÜNYASININ<br />

ÖNDE GELEN ISIMLERINDEN<br />

NASIL VE HANGI KOŞULLARDA<br />

YAŞAYACAĞIMIZA, NASIL<br />

GIYINECEĞIMIZ VE HANGI ÜRÜNLERI<br />

KULLANACAĞIMIZA DAIR ÇARPICI<br />

ÖNGÖRÜLER ALDIK. ÖNÜMÜZDE<br />

AYAKKABI TABANLARINI STERILIZE<br />

EDEN PASPASLARDAN EVLERDE<br />

KIŞISEL ODALARA UZANAN YENILIKÇI<br />

FIKIRLERLE DOLU BIR LISTE VAR.<br />

YAZI: SELİN MİLOŞYAN<br />

24 ELLE


BORA AKSU<br />

Moda tasarımcısı<br />

“AZA VE ÖZE DÖNECEĞİZ”<br />

Bir moda tasarımcısı olarak çok etkilendim bu<br />

süreçten. Tuhaf bir dönem. Bir tasarımcının görsel<br />

açıdan beslenmesi için özgür olması gerekir. Korona<br />

salgını boyunca dışa bakmak yerine içimize dönmeyi<br />

öğrendiğimizi düşünüyorum. Tasarımcılıktan öte<br />

kendimizi daha iyi tanıyıp dinleyebileceğimiz bir dönem<br />

bu. Zorunlu bir dur yaşıyoruz.<br />

Eskiden koleksiyonlar öncesi rutin bir süreçten geçer,<br />

araştırır, farklı ülkelere gider, farklı kültürlerle tanışır, sergi<br />

ve galeri gezerdim. Tasarlamak sadece mekanik olarak<br />

yapılabilecek bir işlem değil. Duygu olarak yaşamanız ve<br />

hissetmeniz gereken organik bir süreç.<br />

İçinde bulunduğumuz sosyal, ekonomik ve global<br />

değişimler her şeyi olduğu gibi modayı da etkisi altına<br />

alıyor ve bizler tasarımcılığımızı da sınıyoruz. Tabii ki<br />

tasarım sureci devam ediyor. Ama her şeyin bilinmez<br />

olduğu bir dönemde insanın kendini motive etmesi,<br />

önümüzdeki 2021’i düşünmek ve yaratmak kolay<br />

değil. Mağazalarımızın birçoğu yeni yeni açılmaya<br />

başlarken alışveriş alışkanlıklarındaki değişimin yerine<br />

oturması zaman alacak. Ne yazık ki pek çok marka da<br />

aramızda olmayacak salgın sonrası. Her şeye yeni baştan<br />

bakabileceğimiz, küçülüp azalacağımız bir döneme<br />

adım atabiliriz. Moda sektörünün az ve öze döneceği<br />

kanısındayım.<br />

ELLE 25


ELLE<br />

GAMZE SARAÇOĞLU<br />

Moda tasarımcısı<br />

“ANI YAŞAMAK EN BÜYÜK LÜKS OLACAK”<br />

Genel sonuca bakılırsa işler bıraktığımız yerden devam<br />

etmeyecek, bambaşka bir dünyaya uyanmış olacağız, bu<br />

süreç bittiğinde.<br />

Bu sebeple mesleki olarak çalışma disiplinimiz ve<br />

şeklimiz de değişim gösterecek. Moda algısı ve tüketici<br />

davranışları değişecek.<br />

Öngörüm daha bilinçli ve fayda sağlayan bir tüketime<br />

doğru evrileceğimiz. Ekolojik, doğaya en az zarar verecek<br />

şekilde hayatımızı sürdüreceğimizi düşünüyorum.<br />

Öte yandan lüks tüketimde ciddi bir farklılık olacağını<br />

sanmıyorum, tek farklılık lüks algısının maddi haz yerine<br />

manevi haza odaklanması olabilir. Anda kalmak, anı<br />

yaşamak en büyük lüksümüz olacak, geniş bakış açısıyla<br />

baktığımızda.<br />

PANDEMİ SONRASI NASIL GİYİNECEĞİZ?<br />

Kriz dönemlerinde güvenli koleksiyonlar hazırlamak<br />

çok doğru bir tercihtir. Marka ve tasarımcılar riski en aza<br />

indirerek bu doğrultuda tasarlarlar.<br />

Kriz sonrasında ise tüketici heyecan verici, geçmiş<br />

süreci unutturacak ve iyi hissettirecek tasarımlar görmek<br />

ister. Bu sebeple hep ihtişam olur, avangard tasarımlar,<br />

zengin renk skalaları sıkça görülür.<br />

Pandemi sürecinde içe döndük, kendimizi sorguladık,<br />

toplumsal bilincin kıymetini anladık. Bu süreç sonunda iki<br />

farklı bakış açısının öne çıkacağını düşünüyorum. Sakin,<br />

pratik kullanımlı, doğal kumaşlardan oluşan fonksiyonel<br />

tasarımların yanı sıra hayal gücüne ve yaratıcılığa övgü<br />

niteliğinde, renkli, özgür ve yenilikçi koleksiyonlar da<br />

dikkat çekecek. Pandemi sürecinde içsel sorgulamanın ve<br />

belirsizliğin getirdiği endişenin insan zihnindeki özgürlüğü<br />

olacak bu tasarımlar.<br />

Her sektör gibi moda endüstrisi de zor zamanlardan<br />

geçiyor. Önümüzdeki günlerde markaların<br />

sürdürülebilirlik ve tekstil teknolojilerine ciddi yatırım<br />

yapmaları gerekecek. Doğaya ve insan sağlığına daha az<br />

zarar veren bir üretim sistemine geçeceğiz.<br />

Haziran ayının ilk haftasında showroom’umuzu<br />

belli saat aralıklarında belli günlerde açacağız. Randevu<br />

aralıklarımızı genişletip provaya sadece iki kişi gireceğiz.<br />

Danışmanlık toplantılarımıza Zoom’dan, Mimar Sinan<br />

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde verdiğim<br />

derslere de online olarak devam edeceğiz.<br />

26 ELLE


ÖZLEM KAYA<br />

Moda tasarımcısı<br />

“MERKEZİMİZDE DOĞA OLACAK”<br />

Bir dönüm noktası yaşadığımıza dair hepimiz hemfikiriz.<br />

Eski alışkanlıklarımıza veda ettiğimiz, yerine yenilerini<br />

koyduğumuz bir zamandayız artık. Giyinmekten çok<br />

yemek yemek ya da yapmakla ilgileniyoruz. Hayatta<br />

kalma mücadelesi veriyoruz aslında. Geç de olsa doğanın<br />

gücünün farkına varıyoruz. Sürdürülebilirlik, geri<br />

dönüşüm, çevreye duyarlı olmak gibi kavramlar hayati<br />

önem taşıyor. Bundan sonra da merkezimize doğayı<br />

konumlandırarak yaşayacağımızı düşünüyorum.<br />

Çevreyi en çok kirleten sektörlerin başında gelen<br />

tekstil olumlu yönde ciddi adımlar atmaya başladı. Yeni<br />

dönemde daha bilinçli, ihtiyaçtan fazla alışveriş yapmayan<br />

bir tüketicinin oluşacağını düşünüyorum. Kaliteli ve<br />

katma değerli ürünlerin artması, koleksiyon adetlerinin<br />

azaltılması ve üzerine daha fazla düşünülmüş ürünlerin<br />

üretilmesi artık kaçınılmaz.<br />

FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

MİNİMALİZM VE FONKSİYONELLİK<br />

Moda her zaman içinde yaşadığı politik, ekolojik ya<br />

da sosyolojik durumların bir yansıması oldu. Pandemi ile<br />

birlikte uzunca bir süre daha kullanmamız şart görünen<br />

birçok ürün var. Maske, eldiven, tulum gibi. Yeni sezonda<br />

sokak modasına adapte edilmiş şekillerde göreceğimiz<br />

bu ürünler farklı renk, desen ve kumaşlarla üretilip<br />

satılmaya başladı bile. Buna ek olarak sonbaharla birlikte<br />

yağmurluk ya da panço gibi, belki maskesi kendinden olan,<br />

cep alternatifleriyle çanta taşımamızı gerektirmeyecek<br />

ve akıllı kumaşlardan üretilmiş dış giyimler hayatımıza<br />

girecek.<br />

Minimalizm ve fonksiyonelliğin kaçınılmaz olduğunu<br />

düşünsem de avangard ama hikayesi olan özel ürünlerin<br />

de rağbet göreceğine inanıyorum. İnsanların kendilerine<br />

daha çok dönmeleri ve bazı şeylerin analizini daha iyi<br />

yapmaları alışveriş alışkanlıklarına da yansıyacak. Bir<br />

tişört alırken sadece modeliyle ya da üzerindeki baskıyla<br />

değil kumaşının içeriğiyle de ilgilenecekler. Biz ne kadar<br />

doğru tüketirsek firmalar da o ölçüde doğru üretim<br />

yapmaya dikkat edecekler. Hammadde açısından bu<br />

kadar zengin bir ülke olarak AR-GE’ye daha fazla bütçe<br />

ayırmamız gerektiğinin her zaman altını çiziyorum.<br />

ELLE 27


ELLE<br />

DERİN SARIYER<br />

Derin Design kreatif direktör ve tasarımcısı<br />

YEPYENİ BİR DÖNEM<br />

Koronavirüs yaşamakta olan insan jenerasyonlarının<br />

bugüne kadar başlarına gelen ve onları derinden<br />

etkileyen en belirleyici olay. Bu gerçekliğin altını çizelim.<br />

Normalleşmenin ne zaman olacağını bilmiyoruz, yalnızca<br />

tahmin edebiliyoruz. Fakat normalleşmeyle beraber birçok<br />

şeyin değişeceğini açıkça söyleyebiliriz; yaşamlarımız<br />

ve alışkanlıklarımız değişecek. Önceliklerimizi rasyonel<br />

bir tavra kaydıracağımız, kozmetik, yapay, gelişigüzel<br />

stillerle oyalanmayacağımız yeni bir dönem başlayacaktır<br />

bu salgın tamamen atlatıldığında. Daha radikal, işin<br />

özüne fokuslanabilen, ruhumuzu ortaya koyabileceğimiz,<br />

cesaretli davranmaktan kaçınmayacağımız yepyeni bir<br />

dönemin kapısı açılacaktır.<br />

MÜSTAKİL EVLER VE KİŞİSEL ODALAR<br />

Evlerimiz de bugün ile aynı olmayacak. Günümüzde çok<br />

fazla insanı tek bir yerde organize etmek için tasarlanmış,<br />

sağlık ve hijyenin dikkate alınmadığı çokça yüksek yapı<br />

var. Şimdi ise salgın sebebiyle bu yüksek yapılarda<br />

kullandığımız her şeyle teması azaltmak için refleks<br />

kazanıyoruz: Asansör, asansör düğmeleri, kapı kolları,<br />

yüzeyleri ve komşular. Terası ya da balkonu dahi olmayan<br />

bu yapılarda geçirilen sosyal izolasyon sonrasında<br />

FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />

müstakil evlerin dönemi başlayacak. Küçük, düşük bütçeli<br />

ama sabahları bahçesinde kahvemizi içebileceğimiz evler.<br />

Son yılların ana trendlerinden biri olan açık plan<br />

yerleşimlerin dönemi kapanacak. Yeniden kişisel odalar<br />

devreye girecek. Giriş alanı mekanın diğer bölümlerinden<br />

ayrı tutulacak. Ayakkabılarımız, kıyafetlerimiz ve<br />

kullandığımız diğer tüm eşyalarla dışarıdan taşıdığımız<br />

kirin bu alanda bırakılıp yaşam alanına taşınması<br />

eng<strong>elle</strong>necek. Suların filtreden geçirilebileceği sistemler<br />

oluşturulacak. Aynı şekilde dışarıdan gelen hava filtreden<br />

geçtikten sonra içeri dağılacak. Aydınlatma sistemlerinde<br />

ultraviyole radyasyon içeren ürünler devreye girecek.<br />

Zararlı bakteri ve virüslerin etkisiz hale getirilmesinde<br />

katkısı olan her teknolojik gelişme gündeme oturacak.<br />

Şu anda insanların çoğunluğu evden çalışıyor. Bu<br />

dönem bittiğinde evden çalışmaya devam etmek ve bunu<br />

kalıcı bir yaşam biçimi kılmaya istekli insan sayısında<br />

artış olacak. Evin gelişigüzel bir yerinde çalışmak değil,<br />

özel bir alanı tamamen kişisel ofise çevirmek ve bu<br />

bölümü uzaktan çalışmayı kolaylaştıracak bütün iletişim<br />

teknolojileri ekipmanlarıyla donatmak önem kazanacak.<br />

28 ELLE


devrim niteliğinde bir başarılı olabilir. Örneğin elinizde<br />

tuttuğunuz fenere benzeyen bir ultraviyole dezenfektör<br />

ile dışarından gelen paketleri, kıyafetleri, eşyaları kolayca<br />

dezenfekte edebilirsiniz. Önümüzdeki dönemde bunun<br />

gibi yenilikçi ürün ve fikirlerle bol bol karşılaşacağız,<br />

tasarımcılar olarak evde maske dikmenin ötesine<br />

geçmeliyiz.<br />

ÖZLEM YALIM<br />

Tepta Aydınlatma A.Ş. marka direktörü<br />

AYAKKABI TABANLARINI TEMİZLEYEN PASPAS<br />

Yaşam biçimlerindeki değişim tasarım dünyasını da<br />

etkileyecek. Çalışma alanlarımızdan ulaşım araçlarına,<br />

seyahat ve tatil alışkanlıklarımızdan yeme içme<br />

sektörlerine, eğitimden kıyafetlerimize kadar fiziki<br />

çevremiz tamamen baştan ele alınacak.<br />

Dış ortamlar enfekte olduğuna ve iç mekanlar<br />

korunması gerektiğine göre kapıda sterilizasyon konusunu<br />

iyi düşünmek gerekiyor. Dışarıdan satın aldığımız ürünleri<br />

ve ayakkabılarımızı köpüklü sularla yıkamak, bekletmek<br />

gibi şeyler yapıyoruz bugünkü imkanlarımızla. Oysa bu<br />

sürecin iyileşmesi mümkün olabilir, buna yönelik ürünler<br />

tasarlanabilir. Mesela paspas gibi bir kültürümüz var ve<br />

bu süreçte sterilizasyon için önemli bir eşyaya dönüştü.<br />

Sadece çamurları ve ıslaklığı temizlemesi yetmeyecek,<br />

eğer ayakkabı tabanlarını da sterilize eden bir malzeme<br />

ve yapıda üretilirlerse burada hem ticari hem de inovatif<br />

başarı sağlanabilir. Ultraviyole ışınlar bugün hastanelerin<br />

ve toplu ulaşım araçlarının sterilizasyonu için yaygın<br />

olarak kullanılmaya başlandı. Bu ışınlar radyoaktif<br />

oldukları için insanlara zararlı. Diğer yandan susuz,<br />

sabunsuz ve kimyasal olmadan temizlik sağlayan bu<br />

teknoloji muhtemelen şu anda çeşitli laboratuvarlarda<br />

günlük kullanım için ehlileştirilmeye çalışılıyordur. Sonuç<br />

ÇOK BÖLMELİ ÇANTALAR<br />

Bu dönemde şu ya da bu şekilde dışarı çıkan herkes aynı<br />

ihtiyacı hissediyor. Artık çantamızda dökülme olasılığı çok<br />

yüksek olan dezenfektan ve kolonyanın yanı sıra yedek<br />

eldiven ve maskeler taşıyoruz. Ellerimizin hakimiyeti çok<br />

önemli. Dışarıdayken başkalarından aldığımız nesnelerin<br />

diğer eşyalara dokunmaması da hassas bir konu. Bunun<br />

için yedek poşetler taşıyorum ben. Bunların tümü için<br />

çantada farklı bölmeler gerekiyor. Ben de hep fazla bölmeli<br />

çantaları tercih ettim. İşte bu yeni ihtiyaçlara göre çantalar<br />

tasarlanmalı. Hatta cüzdanlarımız da değişmeli. Para<br />

alışverişi büyük sorun. Belki de paralarımız Kanada’daki<br />

gibi plastik olacak. Paralarını deterjanlı suda bekleten<br />

insanlar bile gördüm bu süreçte. Mümkün olduğunca<br />

online ödemeler yapmak en iyisi. Düşünün başkasından<br />

aldığımız paraları nerede bekleteceğiz? Başka bir<br />

bölmede! Bölmeli çanta en öncelikle ihtiyaçlarımızdan.<br />

VİRÜS TUTMAYAN PLASTİK VE BAKIR<br />

Tek kullanımlık plastik de pandemi sürecinde öne<br />

çıkacak. Plastik üzerinde virüs tutmayan, kimyasal<br />

olarak geliştirilebilecek verimli bir malzeme. Dolayısıyla<br />

ilgililerin bu alandaki çalışmalarının da başladığını<br />

tahmin ediyorum. Yakında özellikle ambalaj sektöründeki<br />

plastikler bizlere hijyenik ve virüs tutmaz olarak<br />

pazarlanabilir. İki tane yoğurt kabı var, biri virüs tutmaz,<br />

hangisini alırsınız?<br />

Bakırın da eski çağlardan bu yana antibakteriyel bir<br />

malzeme olduğunu biliyoruz. Post pandemi döneminde<br />

özellikle kamusal alanlarda, merdiven tırabzanlarında,<br />

okullarda bu malzemenin bir yapı öğesi olarak yeniden<br />

yaygınlaşacağını öngörüyorum. Mutfak eşyalarımızda da<br />

bakıra dönebiliriz.<br />

OFİSLERDE TASARIM<br />

Ofislerdeki tasarımın dönüşümü başlı başına bir konu.<br />

Pan<strong>elle</strong>r hızlı bir dönüş yapacak. Bölücü duvarlar, masa<br />

pan<strong>elle</strong>ri, kabin biçiminde çalışma masaları ve ortamları<br />

şimdiden ilgi gören ürünler arasında. Ortak alanların<br />

artık bir önemi kalmadı. Daha geniş, ayrı ayrı yerlerde ve<br />

sayıları daha çok olan dinlenme ve rahatlama alanları öne<br />

çıkabilir.<br />

ELLE 29


ELLE<br />

İBIZA’DA<br />

GÖRÜŞMEK ÜZERE<br />

YAŞADIĞIMIZ BU KOŞULLAR GEREĞI EVDE KALMAK ZORUNDA OLMASAYDINIZ TAM ŞIMDI<br />

NEREDE OLMAK ISTERDINIZ? TATILDE MI? DENIZ KENARINDA MI? BELKI BIR BEACH PARTIDE MI?<br />

NETFLIX’IN YENI DIZISI SIZI EVINIZINDEN ALIP BAMBAŞKA YERLERE GÖTÜRECEK. BIR DOZ GERILIM,<br />

BOLCA DRAM, FAZLASIYLA AKSIYON... SÖZÜMÜZ SÖZ, HEPSI VAR.<br />

YAZI: NESLİHAN DENİZER<br />

30 ELLE


Karantina dönemi başladığından beri, ben de birçoğunuz<br />

gibi Netflix’e adeta yapışıp kaldım. Hangi<br />

arkadaşımla konuşsam (biraz da dedikodu azlığı<br />

veya komple yokluğundan da diyebiliriz) soru her<br />

seferinde “Şu anda ne izliyorsun?”a bağlanıyor. Bu aşamada<br />

izlenebilecek her şeyi sıfırladığımı söyleyebilirim. (Evet, biliyorum<br />

bu mümkün değil ama her şeyi izledim duygusunu<br />

bilirsiniz...) Büyük ihtimalle siz de benzer durumdasınız. İyi<br />

bir haberim var! La Casa De Papel’in yaratıcısı Álex Pina ve<br />

The Crown’ın yapımcısı Left Bank Pictures’ın yeni dizisi<br />

White Lines’ı izleme listenize alın. Tabii ki Netflix’te!<br />

10 bölümlük dizi, Manchester’dan ünlü bir DJ, Axel<br />

Collins’in İspanya’nın ünlü adası İbiza’da ortadan kaybolması<br />

ve ölümünden 20 yıl sonra yeniden gündeme gelmesi<br />

üzerine. Kız kardeşi Zoe Walker yıllar önce olup bitenleri<br />

araştırıp öğrenmek için İbiza’ya gider. Hikaye günümüz ve<br />

90’lar arasında gidip geliyor. Böylece izleyen 90’lar dönemine<br />

de tanık oluyor. İngiliz ironisi ve İspanyol espri anlayışının<br />

hakkını veren White Lines böylece farklı beklentileri<br />

de karşılıyor.<br />

Şimdiki hayatımızın yeni gerçeği Zoom üzerinden Laura<br />

Haddock, Tom Rhys Harries, Angela Griffin, Daniel<br />

Mays ve Ceallach Spellman, yani dizideki beş ana karakterle<br />

röportaj yaptım. Görüşmelere, İngiltere’de büyüdüğüm için<br />

izlediğim birçok diziden çok iyi bildiğim Angela Griffin’le<br />

başladım. Bu röportajlar bana eskiye nazaran çok daha<br />

kişisel ve samimi geldi, belki de karşımdakiler evlerindeki<br />

oturma odalarında ben ise mutfağımdaki masamda oturduğumuz<br />

için... Angela ile elimizdeki<br />

çay bardaklarını kaldırarak<br />

şerefe yapıp sohbete başladık.<br />

“White Lines sürekli ‘kim yaptı’<br />

sorusunu sorduran heyecan dolu<br />

bir komedi. Ancak bu diziyi tarif<br />

etmek zor çünkü bence yeni bir<br />

tür yarattı” diyor. Angela, 20 yıldır<br />

İbiza’da yaşayan, Axel’in en<br />

iyi arkadaşı Marcus’un eski eşi<br />

Anna’yı canlandırıyor. Çok karmaşık<br />

bir karakter Anna. Anne,<br />

eski eş, sevgili, aynı zamanda<br />

lüks villasında verdiği erotik<br />

partilerin baş tasarımcısı. “Anna<br />

daha önce canlandırdığım hiçbir<br />

karaktere benzemiyor. İnanılmaz<br />

biri, ve bunu iyi manada<br />

söylemiyorum. Kendine odaklı,<br />

korkusuz, hiçbir çekincesi olmayan,<br />

aynı zamanda karşısındaki<br />

üzerine sakinleştirici etkisi olan<br />

biri. İsmi de Anna değil sanki<br />

La Casa De Papel’in yapımcısının imzasını taşıyan<br />

White Lines 15 Mayıs’tan itibaren Netflix’te. Başrolde<br />

Laura Haddock ve Tom Ryhs Harries var.<br />

Anaconda. Zaten yılan gibi biri.”<br />

Laura Haddock’un canlandırdığı karakter ise diğer<br />

uçta. O, öldürülen DJ Axel’in (onu da Tom Rhys Harries<br />

canlandırıyor) kız kardeşi rolünde. Sessiz, bir çocuk annesi,<br />

kütüphanede çalışan kendi halinde bir kadın. İki kardeşi<br />

gördüğümüz sahneler, 90’lardaki Manchester’da geçiyor.<br />

Daha iyi bir hayat isteyen genç bir DJ ağabeyini idolize eden<br />

bir kardeş...<br />

OLUMLU BAKIŞLAR<br />

Laura ve Tom’la aynı anda görüşüyorum. Belki de İngiliz<br />

erkeklerinin ne kadar çekici olduklarını unutmaya başlamışım<br />

çünkü anında Tom’un etkisinde kalıyorum. (Belki de<br />

çok uzun süre karantinada kaldım?) “Nasılsınız?” soruma<br />

gülümseyerek “Seni görür görmez daha iyi oldum” diyor.<br />

Yüzüm kızarıyor. Bu görüntülü söyleşide PR’lar, menajerler<br />

ve Laura’nın olduğunu hatırlıyorum. Gözlerini deviren Laura<br />

“Ah Tom” diyor. Tom ben daha ilk sorumu soramadan<br />

“İsmin çok güzel, nasıl telaffuz ediliyor?” diye konuşmaya<br />

devam ediyor.<br />

Kendime gelip sorularıma dönüyorum. İçinde bulunduğumuz<br />

bu tuhaf süreci düşününce, tam da böyle bir zamanda<br />

yayınlanan bir proje içinde bulunmanın Tom’a neler<br />

hissettirdiğini soruyorum. “İnsanlara böyle bir dönemde bir<br />

şeyler sunabildiğimiz için kendimi çok şanslı ve iyi hissediyorum.<br />

Umarım onlara realiteden bir kaçış fırsatı vermiş<br />

oluruz. Hikaye tam da bu etkiyi yaratıyor: muhteşem lokasyonlar,<br />

güzel manzaralar ve mekanlar, buna ilaveten hedonist<br />

ve hatta deli karakterler.<br />

Dizinin bir gizli kahramanı da<br />

müzikler. Böyle dönemlerde ruhumuzu<br />

ayakta tutan, bizi gündemden<br />

az da olsa uzaklaştıran<br />

böyle yaratıcı işlerdir. Bizim projemiz<br />

bunlara cevap veriyorsa,<br />

iyi bir iş çıkardığımız anlamına<br />

gelir.”<br />

Benim de en çok dikkatimi<br />

çeken hepsi birbirinden farklı<br />

karakterler oldu. Laura’ya bu<br />

projeye evet dedirten ne oldu<br />

diye soruyorum. “Álex Pina’nın<br />

bu işe dahil, yani yapımcısı<br />

oluşu, ikinci sırada ise Zoe’nin<br />

kişiliği. Kim olduğunu tam bilemeyen,<br />

35 yaşında bunu ancak<br />

keşfetmeye başlayan biri. İbiza’ya<br />

çok sevdiği ağabeyine ne<br />

olduğunu araştırmak için giden<br />

ancak asıl kendisini de bulmak<br />

için yola çıkan biri o.” Zoe’nin<br />

ELLE 31


ELLE<br />

White Lines Balearic Adaları’nda çekildi - Majorca<br />

ve İbiza dahil. Muhteşem arka planlar, lüks villalar,<br />

havuz partileri ekranda sizi bekliyor.<br />

Hiçbir şey göründüğü gibi<br />

değil bu beyaz adada.<br />

yaşadıkları, iniş çıkışları ve bilinmezlikler izleyiciyi anında<br />

yakalıyor. Onunla empati kurup Axel’i kimin öldürdüğünü<br />

bulmasını gerçekten istiyorsunuz, “adalet yerini bulsun”un<br />

da ötesinde, kendi ruh sağlığı açısından.<br />

NOSTALGIA FOREVER<br />

Axel Manchester’dan İbiza’ya gitmek için ayrıldığında yanında<br />

en iyi arkadaşı Marcus var. Daniel Mays günümüzdeki<br />

Marcus’u, Ceallach Spellman ise onun gençliğini canlandırıyor.<br />

Daha önce bahsettiğim İngiliz ironisinin çoğunu<br />

Marcus’ta buluyorsunuz. Nefret etmeyi sevdiğiniz fırlama<br />

genç o.<br />

Daniel’e Marcus’ta ilgisini en çok çeken neydi diye soruyorum.<br />

“Marcus gibi ruhu hiç yaş almayan insanlar tanıyorum.<br />

Hem üzücü, hem de insana çok sevimli gelen özellikleri<br />

var. Hani birlikte takılmayı sevdiğiniz ama bir hafta<br />

tahammül edemeyeceğiniz arkadaşlarınızın bir özeti” diye<br />

ekliyor. İzleyici olarak Marcus’u destekliyorsunuz çünkü<br />

aslında kalben doğru yerde ama gençlik yıllarında tıkanıp<br />

kalmış. “Aslında hayatı dolu dolu, dibine kadar yaşamaya<br />

çalışan biri. Sanırım hepimiz böyle yapmalıyız.”<br />

Ceallach Spellman çok genç olduğu için (24 yaşında)<br />

90’ları kaçırdığına ancak bu projede bunu tecrübe edebildiği,<br />

yani rolü gereği yaşadığı için çok şanslı hissettiğini anlatıyor.<br />

“Ne dönemmiş! 90’ları araştırmaktan çok keyif aldım.<br />

Ancak dizi bundan fazlasını veriyor. İnsanların sevgi uğruna<br />

neler yapabileceğini hatırlatıyor. Her karakterin hikayesinde<br />

sevgiye dair bir şeyler var. Hepsi daha fazlasını, daha fazla<br />

sevilmeyi istiyor. Hepsini birbirine bağlayan da bu.”<br />

White Lines izleyicisini bazen hiç ummadığı yerlere<br />

götürüyor. İnişler, çıkışlar, belirsizlikler, tüm bunlara bolca<br />

şahit olacaksınız. Röportaj sırasında tüm ekibe bu projenin<br />

mesajı nedir ve insanların bundan ne alması gerektiğini<br />

sordum. Gerçeklerden kaçma isteği ve dolu dolu yaşamanın<br />

hazzı... Hepsi bu konuda hemfikir: White Lines günümüze,<br />

şu anki durumumuza çok uygun bir olaylar dizisi. Son<br />

dönemde içinde bulunduğumuz gerçeklerden kaçma isteğimiz,<br />

hayatı dolu dolu yaşamak için içimizde birikenler...<br />

Tüm bunları bizlere, evimizdeyken de hissettiren White<br />

Lines. #evdekal<br />

32 ELLE


INSTAGRAM/ELLETurkiye<br />

ELLE kızlarının bakış açısıyla<br />

en güzel Fotoğraflar BURADA<br />

TAKİPTE KALIN<br />

ELLE kızlarının<br />

EĞLENCELİ dünyası<br />

FACEBOOK /ELLETurkey<br />

ELLE'İn İlham veren dünyası İçİn<br />

YOUTUBE kanalımıza abone<br />

olmayı unutmayın!<br />

YOUTUBE/ELLETurkiye<br />

GÜNCEL HABERLER TÜM DETAYLARIYLA<br />

BU ADRESTE<br />

MODA, TREND, STİL, GÜZELLİK<br />

VE GÜNCEL OLAN HER ŞEYİ,<br />

HER AY VE HER AN<br />

ELLE’DE PAYLAŞIYORUZ...<br />

Dünyada ve Türkiye'de ne oluyorsa,<br />

anında İşte tam burada.<br />

TWITTER/ELLETurkey<br />

Tablet dergİnİz<br />

her ay zengİnleştİrİlmİş<br />

İçerİğİyle<br />

Apple Store'da ve<br />

Google Play'de!<br />

ELLE 27


ELLE<br />

TEATRAL GERÇEKLİK<br />

HERKESİN HÂLÂ BİR AİDİYET VE TOPLULUK HİSSİNE İHTİYAÇ DUYDUĞUNU VE KIYAFETLERİN BİZE BU<br />

HİSSİ YAŞATABİLEN ÖNEMLİ ŞEYLERDEN BİRİ OLDUĞUNU DÜŞÜNEN TASARIMCI GİZEM GÜL İLE<br />

YENİ MARKASI SOMME SLOVI’Yİ KONUŞTUK.<br />

YAZI: SERLİ GAZER BOYACI FOTOĞRAFLAR: ASYA ÇETİN<br />

Aytül Gürbüz Tükel<br />

İstanbul’da sanat yönetimi eğitimi alan tasarımcı Gizem<br />

Gül Londra’dan New York’a uzanan bir hikayenin başrolünde.<br />

İlk olarak Ece Gözen ve sonrasında da Londra’da<br />

tanıştığı Emre Aktuna’nın kurduğu Outkastpeople<br />

markalarında çalışıyor. 2<strong>01</strong>6 yılında New York’a taşınarak<br />

Fashion Institute of Technology’de Moda Tasarımı okuyor<br />

ve hemen ardından Proenza Schouler ve Helmut Lang modaevlerinde<br />

çalışarak tasarımcı kimliğini farklı bir boyuta<br />

taşıyor. Yıl 2020 olduğunda ise kendi markası Somme Slovi’yi<br />

kuruyor.<br />

Modaya dair ilk anıların neler?<br />

Küçüklüğümden beri kıyafet ve arabalara karşı takıntım<br />

vardı. Sanırım daha sonrasında kıyafetlere olan ilgim ağır<br />

bastı. Henüz ilkokulu yeni bitirdiğim dönemlerde moda<br />

dergileri alır, fotoğraflardaki mod<strong>elle</strong>rin üzerine bir şeyler<br />

çizer sonra onlardan duvar boyunca kolajlar yapardım.<br />

Bir de ananem çok iyi kalıp çıkarır ve dikiş dikerdi. Her<br />

ziyaretimizde ona yardım ederdim; modaya dair her şeyi<br />

ilk ondan öğrendim. Sanırım bunlar aklımda en yer etmiş<br />

anılarım.<br />

34 ELLE


Proenza Schouler, Helmut Lang gibi markalarda çalıştın.<br />

Tam olarak ne yapıyordun ve bu deneyim sana neler<br />

kazandırdı?<br />

Proenza Schouler’de kadın bölümünde, Helmut Lang’te ise<br />

erkek bölümünde asistan tasarımcı olarak çalıştım. Ayrıca<br />

Helmut Lang’te gerçekleştirdiğimiz Global Taxi Project ve<br />

Jeremy D<strong>elle</strong>r Capsule gibi işbirliklerinde daha öncü roller<br />

üstlendim. Proenza’da Jack ve Lazaro gibi isimlerle, Helmut<br />

Lang’te ise Mark Howard Thomas ile birlikte çalışmak<br />

öncelikle çok heyecan vericiydi. Özellikle birebir çok vakit<br />

geçirme şansı bulduğum Mark Howard Thomas’tan koleksiyon<br />

hazırlamak üzerine çok şey öğrendim. Özetle, New<br />

York’ta moda sektörünün işleyişini gördüm, çevremi genişlettim<br />

ve bütün bu tecrübeler ve tanıştığım insanlar kendi<br />

markamı kurarken bana çok yardımcı oldu.<br />

Somme Slovi’yi yaratma hikayen nedir?<br />

Her ne kadar o hep gördüğümüz, bildiğimiz markaların<br />

mutfağında bir şeyler yaratıyor olmak çok güzel bir his olsa<br />

da tamamıyla benim olan bir şey istedim. Bir noktada kendi<br />

markamı kuracağımdan emindim, fakat zamanını bilemiyordum.<br />

Sanırım beni tetikleyen şey edindiğim bütün bu<br />

tecrübeleri artık kendim için kullanmam gerektiği hissiydi<br />

ve bu his Helmut Lang’ten ayrıldıktan sonra geldi. Marka<br />

ismim Somme Slovi’nin literatürde bir anlamı yok, fakat<br />

benim için kişisel bir anlamı var. FIT’de okuduğum dönemde<br />

tanıdığım, çok sevdiğim ve yakın zamanda kaybettiğim<br />

profesörüm Wallace Sloves’un isminden bir parça almak<br />

istedim; ayrıca tasarım dili olarak oldukça etkilendiğim<br />

Fransız ve Rus kültürüne de bir gönderme yapmak istedim.<br />

Böylece Somme Slovi ortaya çıktı.<br />

İlk koleksiyonunda edebiyat ve şiirden ilham alıyorsun.<br />

Hatta üniversitedeyken okuduğun bir Baudelaire kitabı<br />

sana yön veriyor. Neydi seni 19. yüzyıl Paris bohemyasına<br />

çeken?<br />

Koleksiyona dair kafamda oluşan çoğu fikir, Yıldız Teknik<br />

Üniversitesi’nde sanat yönetimi okuduğum döneme kadar<br />

dayanıyor. O dönemde incelediğim Baudelaire’in “Modern<br />

Hayatın Ressamı” adlı kitabı araştırma sürecimin başlangıcı<br />

oldu. Kitaptaki karakterlerden Grisette’lerin, dönemin<br />

ilk bağımsız kadın karakterlerinden olmaları, burjuva geleneklerini,<br />

çalışma ahlakını ve cinsiyet rollerini reddetmeleri<br />

oldukça ilgimi çekti ve bu konu üzerine odaklandım.<br />

Araştırma sürecinde bayağı bir zorlandım çünkü elimde<br />

çok az sayıda görsel ve sınırlı sayıda yazılı kaynak vardı. Bu<br />

kadınlardan 19. yüzyıl eserleri dışında neredeyse hiç bahsedilmemiş<br />

olması, bununla ilgili bir şeyler yapma isteğini<br />

daha da artırdı.<br />

Sence moda dünyası nasıl bir süreçten geçiyor? Pandemi<br />

sonrası nasıl bir değişiklik olacağını öngörüyorsun?<br />

Çok fazla markanın daha sürdürülebilir yaklaşımlara yöneleceğini<br />

düşünüyorum; hatta büyük markalar için bu bir seçim<br />

olmaktan ziyade bir zorunluluk olacak. Moda endüstrisi<br />

yavaşlayacak, seri üretimden uzaklaşıp yön değiştirecek<br />

diye düşünüyorum. Fakat bundan önce kriz sonrası bir kutlama<br />

dönemi de olabilir; tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrası<br />

Dior’un ‘New Look’ döneminde olduğu gibi. Hırpalanma<br />

sonrası gelen rahatlamayla sanki abartı, maksimalist ve alışılmadık<br />

siluetler daha çok ilgi görecek gibi geliyor. Ya da<br />

sağlığımızdan ve dünyamızdan en iyi şekilde yararlanmaya<br />

yönelik bir aciliyet duygusuyla, imaj, öncelik listemizde çok<br />

daha aşağı sıralara düşebilir. Bu nedenle daha temel, fonksiyonel<br />

ve dayanıklı ürünler isteyebiliriz.<br />

Geçtiğimiz bu süreç yaratıcılığını besledi mi yoksa rehavete<br />

kapıldın mı?<br />

Bir dönemdir halihazırda evdeki atölyemde çalıştığım için,<br />

alışkanlıklarım çok da fazla değişmedi. Kendime ayırdığım<br />

vakit bir nebze çoğaldığından daha çok okumaya ve bir<br />

sonraki koleksiyonum için araştırma yapmaya vakit buluyorum.<br />

Dolayısıyla benim açımdan rehavete kapılmaktan<br />

öte, yaratıcılığımı besleyen bir dönem oldu.<br />

Bu sayımızın teması “umut”. Senin için nasıl bir anlamı<br />

var?<br />

Sahip olduklarıma minnet duymak, ailemin ve arkadaşlarımın<br />

yanımda olduğunu bilmek bana güven verir; bu güven<br />

duygusu da beraberinde umut getiriyor. İyilik ve kötülüğün<br />

bir şekilde dengelendiğini düşünmek de bana her zaman<br />

umut vermiştir. Bir de sanırım bunun gibi belirsiz bir zamanda,<br />

moda, geçmişin ve eski normalimizin tekrar gerçeğe<br />

dönüşeceği günü hayal etmemizi sağlıyor.<br />

Gizem Gül<br />

Gizem Gül’ün yarattığı koleksiyonun kampanya<br />

çekimi, New York Garment District’te fotoğrafçı<br />

Asya Çetin ve kreatif direktör Gia Seo tarafından<br />

yapıldı. Ayrıca Somme Slovi’nin modeli, Acne’nin<br />

‘Muse’ kampanyasındaki yüzü Sara Hiromi.<br />

ELLE 35


ELLE<br />

UMARIM ANNEM<br />

DINLEMEZ<br />

SON ZAMANLARIN GÜNDEN GÜNE<br />

DAHA ÇOK TAKIP EDILEN PODCAST’I<br />

UMARIM ANNEM DINLEMEZ’IN YARATICISI<br />

TULUĞ ÖZLÜ, BU IŞE NASIL BAŞLADIĞINI<br />

VE MUHABBETIN EKSENININ SEKS<br />

MACERALARINDAN ÇIKIP KADIN OLMAYA,<br />

KIŞILIK INŞASINA, ÇOCUKLUK TRAVMALARINA<br />

NASIL EVRILDIĞINI ANLATIYOR.<br />

RÖPORTAJ: ZEYNEP EREKLI<br />

FOTOĞRAF: OZAN KIYMAÇ<br />

Ben sevişmeyi, sevmeyi bilmediğimi anladım Tuluğ!” diye<br />

çınlıyor Kalben’in enerjik sesi. Cinsellik, aşk, sevgi ve kendi<br />

duyguları hakkında müthiş şeyler söylüyor, insanı gitgide<br />

içine çekiyor. Soruları soransa, Umarım Annem Dinlemez<br />

adlı podcast’in yaratıcısı Tuluğ Özlü. 31 yaşındaki Özlü, her<br />

hafta bir konukla sohbet ettiği Podcast’ini birkaç ay önce<br />

başlattı. Kadıköy’ün kalbinden doğan ve kısa sürede artan<br />

takipçisiyle büyüyen Umarım Annem Dinlemez, ilk zamanlarda<br />

seks hikayeleri ve kadınlık konuşulan gayrı ciddi bir<br />

ortam gibi görünüyordu. Gün geçtikçe işin rengi değişti. Her<br />

konuk, muhabbeti bir adım öteye taşıdı. Artık konu listesinde<br />

çocukluk, cinsel kimlikler, yönelimler, özgüven, tabular,<br />

korkular da var. Podcast’inin direksiyon kırdığı yönden çok<br />

mutlu olan Tuluğ Özlü, “Hayatla bir derdi olan ve bunu anlatmak<br />

isteyen herkese kapım açık.” diyor. Ve merak edenlere<br />

yanıt: Annesinin spotify’ı olmadığı için henüz dinlemiyor.<br />

Böyle bir Podcast yapma fikri aklına nasıl düştü?<br />

Her zaman anlatacak değişik bir hikayem, başıma gelen<br />

komik bir anım olur. Özellikle son iki yıllık bekar hayatım<br />

skandallar, talihsizlikler ama eğlenceli hikayelerle dolu.<br />

Yanlış erkeklere çekilme, yanlış kararlar verme ya da tam<br />

seks esnasında “ay ben yapamayacağım” diyerek kalkma<br />

gibi kara komedi durumlarım bol. Ve tüm bunları arkadaşlarıma<br />

anlatmayı severim. Bir gün bir arkadaşım beni sanat<br />

yönetmenliği üzerine konuşmak için programına davet etti.<br />

“Saçmalama, çok sıkıcı. Her zaman hepinize anlattığım başarısız<br />

seks hikayelerim bile daha çok ilgi çeker” dedim ve<br />

kendimi radyo programında buldum. Zaten çok az olan tek<br />

gecelik ilişkilerimden bir tanesini ve başıma gelen birkaç<br />

komik olayı anlattım. Program bitti karnıma ağrılar girdi;<br />

36 ELLE


“Ben naptım” dedim; ‘’umarım annem dinlemez!”. Ertesi<br />

gün programı dinlerken hiç rahatsız olmadığım gibi aksine<br />

kendime çok güldüm. Ve bunu yapmaya karar verdim.<br />

Konuklarını nasıl seçiyorsun?<br />

Bu işe başladığımda hedefim eğlenceli diyaloglar kurmaktı.<br />

Sıkıcı olduğunu düşündüğüm biri karşımda oturmamalıydı,<br />

gelen konuğu sevmem önemliydi. Fakat sonra olayın<br />

eğlenceden başka bir boyuta geçtiğini fark ettim. Dinleyen<br />

herkesin konuşulan şeylerde kendini bulduğunu gördüm.<br />

İşte o zaman benim için program “seks yapıyoruz biz” diye<br />

bağırmaktan çıktı. Seks yapıyoruz evet, bunu herkes anladı,<br />

peki kadınlar olarak derdimiz neydi? Hayatla bir derdi olan<br />

ve bunu anlatmak isteyen herkese kapım açık.<br />

Sormaktan en çok zevk aldığın sorular hangileri?<br />

Bir seks Podcast’i olarak başladım fakat artık bir takım<br />

meseleleri didiklemeyi seviyorum. Gelen konuğu araştırıp<br />

yaşadığı ve kadınları ilgilendiren meselelerini konuşmayı,<br />

programı bu şekilde sürdürmeyi tercih ediyorum. Bazen<br />

çocukluğunda yaşadığı bir anı ya da ergenliğinde yaşadığı<br />

bir travma programa yön veriyor. Aslında hepsi birbiriyle<br />

bağlantılı; çocukluktan başlayıp, güven durumunu konuşup<br />

ardından yatakta nasıl olduğuna geçebilirim ama olay “ilk<br />

kimle seks yaptın”dan çıktı, oraları geçtik.<br />

Sohbetlerin “seks satar” kolaycılığına düşmemesi ve<br />

dinleyene içgörü kazandırılabilmesi için bir çaba sarf<br />

ediyor musun?<br />

İlginç bir dinleyici kitlem var. Seks konuşmayan biri geldiği<br />

zaman gerçekten burnumuzdan getiriyorlar. Çok şaşırıyorum.<br />

İstemiyoruz yahu bu hafta seks konuşmak. Ya da gelen<br />

kişi konuşmaya çekiniyor ama buraya gelmiş, en azından<br />

denemiş, sakin olalım. Dediğim gibi mesele seksten çıktı,<br />

artık diğer meselelerimize de bakalım.<br />

Tüm Podcast’lerin içinde, duyduğundan beri hiç aklından<br />

çıkmayan bir cümle var mı?<br />

Yiğit Karaahmet’le yaptığım programda ailesinin cinsel<br />

yönelimini görmezden geldiğini fakat aslında nasıl özgür<br />

bıraktıklarını, “Bana bi’ bahçe verdiler ve ben o bahçeyi<br />

istediğim bitkilerle doldurdum” diye anlatması üzerine düşündürdü.<br />

Bir de Deniz Özturhan’ın “orgazm rolüne teşvik<br />

primi” demesi aklımda kalan cümlelerden.<br />

Programa davet ettiğin ama katılmak istemeyen biri<br />

oldu mu?<br />

Çok oldu. Bekleyenler, bekletenler var. “Ben yapamam” diyen<br />

de çok.<br />

Podcast’ini en çok kimler dinlesin istiyorsun? Kafa açmak<br />

gibi bir derdin var mı?<br />

Bana mesaj atan, e-mail atan, kendinden bir şeyler bulan,<br />

aynı şeyleri yaşamış ya da hiç yaşamamış o kadar çok kadın<br />

ya da henüz ergenliğinde genç kız var ki ister istemez kafaları<br />

açılsın istiyorum. Erkeklerin de kadınları anlamaya<br />

çalıştığını, ya da cinsel yönelimi ne olursa olsun herkesin<br />

birbirinin tecrübesini merakla dinlediğini gözlemliyorum.<br />

Umarım Annem Dinlemez, parça ve klip çok güzel. Kendi<br />

iç dünyanı dinleyiciye açmak nasıl bir his?<br />

Teşekkür ederim. Hikaye şu: Utku’nun yaptığı (Serhat Utku<br />

İnan) Umarım Annem Dinlemez jingle’ı çok beğenildi. Sonrasında<br />

“haydi uzun versiyonu yapalım” dedik, ancak ben<br />

hayatımda hiç müzik yapmadım ve müzik yapmaktan anlamam.<br />

Söz de yazamadım. Utku “Twitter’a yazdıklarını yolla”<br />

dedi. O an oturdum bir sürü Tweet’imi sıraladım, kafiyeli<br />

ve uyumlu olanları derledim, üstüne iPhone kulaklığımla<br />

Tweet’leri okuyup, şarkıyı söyleyip yolladım. Üç gün sonra<br />

hazırdı. Yani aslında derdim iç dünyamı dışa vurmak gibi<br />

değil de, bir şarkı yapacağımı kendime kanıtlamaktı. Sonuç<br />

olarak video ve müzik o kadar güzel oldu ki hemen yayınlamaya<br />

karar verdik. Yine kendinden bir şeyler bulan çokça<br />

kadına ulaştı. Zaten hangi şarkı, hangi roman, hangi şiir yazarın<br />

iç dünyasının dışavurumu değil ki? İç dünyam ya da<br />

sayıkladıklarım belki tuhaf gelebilir insanlara. Ama klibin ve<br />

şarkının bana bıraktığı his güzel, sıkıntı yok.<br />

Klip bana Lena Dunham’ı anımsattı...<br />

Girls’ü herkes gibi yayınlandığı 2<strong>01</strong>2 yılında değil de yalnızlığımın<br />

ilk aşaması, 2<strong>01</strong>8 yılında izlemeye başladım. Benim<br />

için zor bir dönemdi. İlk defa tek başıma evde oturmam<br />

gerekiyordu. Benimki gibi hayatlar olduğunu görmek Lena<br />

Dunham’a bir hayranlık uyandırdı.<br />

Senin dinlemeyi sevdiğin Podcast hangisi?<br />

Sansürsüz bir muhabbet döndüğü için KALT’ın Podcasti’ni<br />

takip ediyorum.<br />

Şu anda ilgini çeken ve yaptıklarını takip ettiğin müzisyen,<br />

yazar, sanatçı, sinemacılar kimler?<br />

Yeni dünya düzenine ben de herkes gibi alışmaya çalışıyorum.<br />

Splash Scene adında bir topluluk alanı Zoom üzerinden<br />

görsel ve işitsel sanat gösterimleri düzenliyor. Bende<br />

açık olmayan bazı kapıları açtıklarını düşünüyorum. 55-60<br />

gündür evde yalnızım. Son dönemde merkezinde kadın olan<br />

üç dizi izledim: Unorthodox, Self Made: Inspired by the Life<br />

of Madam C. J. Walker ve Normal People.<br />

Şu sıralar ne okuyorsun?<br />

“Bir Pirenin Otobiyografisi”ni. 1887 yılında Londra’da ilk<br />

kez yayınlanan anonim bir erotik roman, sonradan Stanislas<br />

de Rhodes diye bir avukata ait olduğu ortaya çıkıyor ve 1976<br />

yılında kitabın filmini çekiyorlar.<br />

Bu röportajı hazırladığımız sırada 22. Podcast’ini yapmıştın.<br />

İnternette hakkında çıkan yorumlar ya hayranlık<br />

dolu ya da yerin dibine batırma isteğinde. Bunlar sana<br />

ne hissettiriyor?<br />

Her şeyi kafaya takan biriyim. İlk 10 bölüm sürekli söylenen,<br />

eleştirilen şeylere göre çeşitli denemeler yaptım. Hakkımda<br />

yazılan her şeyi okudum, dert edindim. Sonra bir gün okumamaya<br />

karar verdim. Kulağıma etraftan aşağılandığım bir<br />

takım cümleler geldiğinde üzülüyorum çünkü bu programı<br />

aslında bunun tam tersini savunduğum için yapıyorum. İyi<br />

şeyleri de okuyorum. Ama hayatımda hep birilerine kendini<br />

sevdirmeyi görev edinmiş biri olarak 31 yaşında şunu anladım,<br />

herkes beni sevemez ve zaten neden sevsin. Neyse, yarın<br />

sabah terapim var sanırım bunları orada konuşmalıyım.<br />

ELLE 37


ELLE<br />

FOTOĞRAF: STUART CLARKE<br />

38 ELLE


JANE<br />

GOODALL<br />

ECO-AGE’İN EŞ KURUCUSU VE KREATİF DİREKTÖRÜ LIVIA FIRTH, HER ZAMAN BİR İLHAM KAYNAĞI<br />

OLAN DAME DR JANE GOODALL İLE DOĞA, UMUT, İNSANLIĞIN İNATÇI YAPISI VE SALGINI HER<br />

ŞEYİ YENİDEN BAŞLATABİLMEK İÇİN BİR UYARI OLARAK ELE ALMAYI KONUŞTU.<br />

Özel bir tanıtıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.<br />

Ünü, Jane Goodall Enstitüsü’nün kurucusu,<br />

Birleşmiş Milletler Barış Elçisi olarak<br />

dünyanın dört bir yanına yayılmıştı zaten.<br />

Geçtiğimiz yıllarda birçok kez kendisiyle bir araya gelmiştim.<br />

Genelde Londra’da düzenlenen Roots & Shoots isimli<br />

kâr amacı gütmeyen organizasyonunun ödül töreninde karşılaşırdık.<br />

Etrafında sürekli çocuklar ve en sevdiği şey olan<br />

oyuncak şempanzesi olurdu. Başarılı kariyerini düşününce<br />

kendisinden mesafeli olmasını bekleyebilirsiniz, hatta bu<br />

umduğunuz bir şey de olabilir. Ancak durum tam aksi.<br />

Jane Goodall bu sıralar her zamankinden daha güçlü<br />

gülümsüyor. İnsanlarla etkileşim kurmak, iletişime geçmek<br />

konusunda hiç olmadığı kadar hevesli. Doğadan ve hayvanlar<br />

aleminden bize iletmek istediği bir mesajı var çünkü.<br />

Eng<strong>elle</strong>rden dolayı bugünlerde sadece evinde vakit<br />

geçirebildiğinden ötürü mutlu olduğunu düşünerek söze<br />

başlıyorum. Ancak o Zoom ekranından bana bir Marslı görmüşçesine<br />

bakıyor. “Yola koyulmak için gün sayıyorum, seyahat<br />

etmeyi ve insanları çok özledim.” İşte sohbetimizden<br />

bazı kesitler...<br />

Sevgili Jane, sizi yeniden görmek ne kadar güzel, harika<br />

görünüyorsunuz.<br />

Çok teşekkür ederim.<br />

Afrika’da devam eden bir takım projeleriniz vardı,<br />

Covid-19 onları da etkiledi mi?<br />

Güney Afrika’daki Chimp Eden (kurtarılmış şempanzelerin<br />

yaşadığı doğal park) ve Kongo’daki Tchimpounga’da (şempanze<br />

rehabilitasyon merkezi) her şey yolunda gidiyor. Bu<br />

yerleşim yerlerinde insanları şempanzelerden uzak tutabiliyoruz.<br />

Ayrıca bölgeye ayak basan herkese test yapılıyor.<br />

Dolayısıyla tehdit oluşturacak bir durum yok ortada. Ancak<br />

Tanzanya’daki doğal park Gombe’de durum biraz farklı.<br />

Burası çitle çevrilmiş değil ve etrafta binlerce insan kötü<br />

şartlarda yaşamaya devam ediyorlar. Alana geçebilen insan<br />

sayısında bir kısıtlamaya gittik, şempanzeleri kontrol edebilmeleri<br />

için haftada bir ya da iki kez girişlere izin veriliyor.<br />

Açıkçası virüsün şempanzelere de geçmesinden endişe duyuyoruz.<br />

Zorlu bir süreç...<br />

Geçtiğimiz günlerde yeni bir belgeselinizin yayınlandığını<br />

gördüm: “Jane Goodall: The Hope”. Daha iyi<br />

bir zamanlama olamazdı. Paskalya Bayramı’nda da Instagram<br />

mesajınızda umudun, direncin altını çizmiştiniz.<br />

İkinci Dünya Savaşı’nı ve 11 Eylül’ü yaşayan biriyle<br />

sohbet edebilmek önemli. Siz bu süreçlerin arkasından<br />

gelen değişime tanıklık ettiniz. Yine umut var mı?<br />

Doğanın göstermiş olduğu dirençte, gençlikte umudun yaşadığını<br />

görüyorum. Aynı zamanda “Pes etmeyeceğim, asla<br />

pes etmeyeceğim” diyen her bireyde de umudu hissediyorum.<br />

Ancak bazı konularda umudum yok, mesela bazı devlet<br />

başkanları asla değişmeyecek. İşte bu yüzden de toplumların<br />

ses çıkarması gerekiyor. Bence evde kaldığımız bu süreç<br />

toplum olarak birbirimizle bağ kurabileceğimizi de gösterdi.<br />

“On Fire” başlıklı kitabında Naomi Klein iyileşmek için<br />

Marshall Planı’ndan bahsediyordu. Belki olacak olan da<br />

bu. Devletler ve şirketler ayakta kalmak ve virüsle başa<br />

ELLE 39


ELLE<br />

KARANTINA BIZE,<br />

BIRBIRIMIZE BAĞLI<br />

OLDUĞUMUZU<br />

GÖSTERDI.<br />

BIR TOPLULUK<br />

OLDUĞUMUZU<br />

HATIRLATTI.<br />

Fotoğraflar Jane Goodall Enstitüsü’nün arşivinden. Goodall’un Afrika kıtası başta olmak üzere dünya genelinde şempanzelerin doğal<br />

hayatlarını korumak için kurmuş olduğu Roots & Shoots organizasyonun kamp alanlarından.<br />

FOTOĞRAF: THE JANE GOODALL<br />

INSTITUTE/ HUGO VAN LAWICK<br />

FOTOĞRAF: JANE GOODALL INSTITUTE/<br />

JANE GOODALL FOTOĞRAF: THE JANE GOODALL INSTITUTE/ SHAWN SWEENEY<br />

40 ELLE


çıkmak istiyorlarsa sert bir biçimde değişmeleri gerektiklerini<br />

görmüşlerdir. Doğa için sizin geliştireceğiniz<br />

Marshall Plan’ı nedir?<br />

Şu anda yerleşim bölgelerinin, şehirlerin yeşillendirilmesi<br />

üzerine bir makale yazıyorum. Ağaç dikmek, park alanlarını<br />

genişletmek, kısacası şehirleri daha yeşil yapmak üzerine<br />

yazıyorum. Okulların bahçelerinde organik sebzeler yetiştirebiliriz.<br />

Böcekler ve kelebekler polenleri yayarak çiçeklerin<br />

yeniden açmalarını sağlayabilirler. Bunu yapabiliriz.<br />

Daha fazla ağaç dikebilir ve ormanları koruyabiliriz. Bunu<br />

zaten yapıyoruz. Ancak gençlerle, politikacılarla, şirketlerle,<br />

öğretmen ve ebeveynlerle iletişim kurmamız gerekiyor.<br />

Dört bir yandan işe koyulmalıyız. Ünlü bir söz var: “Küresel<br />

düşünürüm, lokal hareket ederim.” Kimin söylediğini hatırlamıyorum,<br />

ancak sıralamada bir hata olduğunu düşünüyorum.<br />

Küresel düşünebilmeye cüret etmekten önce lokal<br />

hareket etmemiz gerekiyor. Oturduğunuz yerden dünyanın<br />

problemlerini düşünmeye kalkışırsanız depresyona girersiniz.<br />

Ancak, “Hımm, bu konuda bir şeyler yapabilirim, okulumu<br />

ya da yaşadığım mahalleyi geri dönüşüm konusunda harekete<br />

geçirebilirim” dediğiniz zaman işe koyulabilirsiniz.<br />

DOĞANIN GÖSTERMIŞ OLDUĞU DIRENÇTE,<br />

GENÇLIKTE UMUDUN YAŞADIĞINI GÖRÜYORUM.<br />

AYNI ZAMANDA “PES ETMEYECEĞIM, ASLA PES<br />

ETMEYECEĞIM” DIYEN HER BIREYDE UMUDU<br />

HISSEDIYORUM.<br />

Roots ve Shoots’un özünde yatan da bu. Bu sayede bugün<br />

65 ülkede aktif bir şekilde çalışmaya devam edebiliyoruz.<br />

Evet çok büyük bir organizasyon. Hindistan’da da aktifsiniz<br />

değil mi?<br />

Gün geçtikçe büyüyoruz. Bu sene Hindistan’a gitme planlarımız<br />

vardı. Bazı okulları ziyaret edecektim ve gönüllülerle<br />

görüşecektim. Birçok okul ve insan bana inanılmaz<br />

iham veriyor, hepsine teşekkür etmek istemiştim. Sanırım<br />

onlarla yapacağım görüşme de şimdilik sanal dünyada gerçekleşecek.<br />

Bu arada Hindistan’da çalışmalarını sürdüren<br />

koordinatörümüz Shweta Khare Naik de çok iyi iş çıkartıyor.<br />

Karantinadan hemen önce Çin’e gidebildiğim için çok<br />

mutluyum. Çünkü Roots ve Shoots’ün bölgedeki varlığı çok<br />

önemli. Orada üniversite öğrencileriyle işbirliği halindeyiz.<br />

Büyük şirketleri ziyaret edip çevre koşulları hakkında konuşuyorlar.<br />

Herkesi ışık, bilgisayar ve kağıt kullanımı konusunda<br />

bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Bu toplantıların ardından<br />

şirketler değişmeye başlıyor.<br />

Bu muhteşem bir haber. Eminim dünyanın dört bir yanında<br />

şirketler öğrencilerin ofislerine gelerek onları bilgilendirmelerinden<br />

mutlu oluyorlardır. Ne de olsa eğitim<br />

küçük yaşta başlıyor. Bu yüzden Greta Thunberg ile de<br />

gurur duyuyorum. Tek bir kişi, tüm dünyadaki gençleri<br />

protesto etmeleri konusunda harekete geçirdi. Ancak<br />

bu protestoların artık sonuç vermelerini istiyorum. Yani<br />

sadece başkaldırmakla kalmamalı. Değişim yapmak istiyorsanız<br />

pozitif, yapıcı ve optimist olmalısınız. Bazen<br />

bu oldukça zor. Bir aktivist olarak ben de zaman zaman<br />

heyecanıma yenilip fazla sinirli ya da gergin olabiliyorum.<br />

Kimi zaman sabrım kalmıyor, herkes değişimi istediğini<br />

söylüyor, ancak kimse hareket etmiyormuş gibi<br />

geliyor...<br />

Olayı basite indirgemek gerekiyor. Her şeye aynı metotla<br />

yaklaşamazsınız. Çünkü bu işe yaramaz. Şempanzeler<br />

üzerindeki tıbbi deneyleri sonlandırmak için yaptıklarımı<br />

hatırlıyorum da, laboratuvarlara giderek<br />

toplantılar düzenliyordum. Birçok<br />

hayvan hakları savunucusu benimle konuşmayı<br />

kesti. Bana, “Bu korkunç insanlarla<br />

nasıl aynı masaya oturursun? Nasıl<br />

onların ikram ettiği kahveden içersin?”<br />

diyorlardı. Ben de onlara şöyle demiştim.<br />

“Eğer onlarla bir araya gelmesem değişimin<br />

başlamasını nasıl bekleyebilirim ki?”<br />

Ben de kilit noktalardaki yetkililere ulaşabilmek<br />

için farklı yollar denedim hatta<br />

hatta şempanzeler hakkında konuşmayı<br />

bıraktım. Onlara çekmiş olduğumuz bazı<br />

filmleri gösterdim. Akşamüzeri güneşin<br />

altında yatmaktan bahsettim. Bu sayede<br />

fikirleri değişti. Bu anında olmadı ama<br />

bugün bütün Amerikan şempanzeleri tıbbi araştırmalardan<br />

muaf.<br />

Çok haklısınız. Peki bu salgın sayesinde bir Reset tuşuna<br />

basılabileceğini düşünüyor musunuz?<br />

Bu fırsatımız var. Birçok bireyin kendini sıfırlayacağını tahmin<br />

ediyorum. Bunun ses getireceğini ve tepedeki bazı insanları<br />

da harekete geçireceğini düşünüyorum.<br />

Ben de bu konuda ümitliyim. Hep beraber hareket<br />

gedersek, birbirimizin elinden tutarsak hayaller gerçeğe<br />

dönüşebilir.<br />

Şu anda birbirimiz elini tutamayız ama...<br />

O halde bunu sanal olarak yapabiliriz. Sizi görmek<br />

çok güzeldi Jane Goodall, umarım en kısa zamanda<br />

yeniden sarılabiliriz.<br />

ELLE 41


ELLE<br />

LOKASYON<br />

PAYLAŞIYORUM:<br />

BALKON<br />

İZOLASYON DÖNEMINDE ŞEHIRDE YAŞAYAN, ARKALARDA BIR YERLERDE HOR GÖRÜLMÜŞ<br />

BIR BALKONU OLDUĞUNU HATIRLAYAN KAÇ KIŞIYIZ?<br />

YAZI: SERLI GAZER BOYACI<br />

Aytül Gürbüz Tükel


FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />

Hayatı güz<strong>elle</strong>ştirmek istiyorsak güvenebileceğimiz<br />

tek bir millet var; İtalyanlar... Pandeminin ilk<br />

günleri, henüz ülkemizde virüs ivme kazanmamış,<br />

balkonlarımız erzak deposu, kullanılmayan<br />

eşyaların kaldırıldığı birkaç metrekarelik karo taşlarından<br />

ibaret. İlk kez o günlerde gördük İtalyanlar balkonlarından<br />

birbirleriyle sohbet ediyor, şarkı söylüyor, müzik yapıyor<br />

hatta pinpon oynuyor. Bu görüntüler pandeminin en umut<br />

veren video’larından oldu. İzledikçe insanın içini huzur<br />

kaplıyordu.<br />

Sonra hatırladık arkalarda bir yerlerde küçük ve potansiyeli<br />

hor görülmüş bir mekan olduğunu. “Link’i aşağıya<br />

bıraktım” web sitelerinden renkli minderler, ışıklar sipariş<br />

ettik. Güneşin vurduğu o küçücük köşelere serpildik bir<br />

kedi gibi. Gözlerimizi kapattık, belki Maçka Parkı’nda piknik<br />

yaptığımızı hayal ettik hatta kimi zaman daha da ileri<br />

giderek tatilde olduğumuzu düşledik. Güneş kremlerini<br />

çıkardık, kendimizi D vitaminin kollarına bıraktık. Hayatlarını<br />

hiç merak etmediğimiz insanlarla yüz yüze konuşmanın<br />

heyecanını yaşadık. Kibarlık bu balkonlardan yayıldı.<br />

Apartmanın en alt katında oturan gay komşum, karşı<br />

apartmandaki sokağa çıkamayan yaşlı teyzeye sokaktan bir<br />

ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. İnsanlar birbirlerinin<br />

çiçeklerine iltifat ediyordu. Pazar akşam üstleri saat altı<br />

civarı bizim sokağa happy hour yaşatan gençler “devam”<br />

tezahüratlarıyla alkışlandı. İnsanlar konser düzenledi,<br />

hatta balkonunda maraton mesafesi koşan oldu. Ve aklıma<br />

geldi balkon dediğimiz şey aslında oldukça küçümsenmiş<br />

bir kavram. Bir düşünün, Juliet’in balkonu olmasaydı Romeo’yla<br />

birbirlerine olan hislerini ilk nerede açığa çıkaracaklardı?<br />

Ya da bu kadar turist Verona’ya neden gidecekti?<br />

Peki ya Buckingham Palace’ın balkonundan el sallayan Elizabeth<br />

o ikonik ve tuhaf hareketini nerede yapacaktı? Madonna<br />

Don’t Cry For Me Argentina’yı nerede söyleyecek,<br />

nerede Eva Peronculuk oynayacaktı? Nelson Mandela’nın<br />

özgürlüğünü geri kazandıktan sonra yaptığı ilk şey ne oldu?<br />

Bir balkona çıkıp konuşmak. Papa milyonlarca Katoliği nereden<br />

kutsuyor? Bir balkondan. Evet Vatikan’ın da olsa balkon<br />

balkondur. Ve bize hep iyi haberler verir (kendi politik<br />

geçmişimiz hariç), umut vaat eder, uzun sohbetlere, arkadaş<br />

ağırlamalarına, kendimizle yalnız kalmalara, partilere,<br />

iç hesaplaşmalara mekan olur... Bu küçük ya da şanslıysanız<br />

büyük karo taşı bize aslında azımsadığımız değerleri hatırlattı.<br />

Sahip olduklarımızı değerlendirmeyi, küçük dokunuşlarla<br />

hayatın güz<strong>elle</strong>şebileceğini. Kişis<strong>elle</strong>ştirmenin gücünü...<br />

Ve tabii Zoom toplantıları dışında da giyinecek bir<br />

nedenimiz olduğunu. Ne de olsa komşularla konuşurken iyi<br />

görünmekte fayda var.<br />

ELLE 43


ELLE<br />

Arka Pencere filminden bir kare<br />

Yıl 1938, Manhattan’da balkonunda güneşlenen bir kadın<br />

44 ELLE


Ingrid Bergman, 1950’ler... Bergman, İtalyan yönetmen Roberto Rossellini’den olan çocuklarıyla<br />

2<strong>01</strong>4, Pierce Brosnan<br />

ELLE 45


ELLE<br />

Diane Keaton ve Woody Allen, 1977. Annie Hall’un ikonik sahnesi<br />

Audrey Hepburn ve o dönemki kocası Mel Ferrer evlerinin balkonunda, 1960<br />

46 ELLE


Sophia Loren, Yesterday, Today and Tomorrow<br />

filminin çekimlerinde, 1963<br />

David Bowie, Paris, 1977<br />

Juliet’in balkonu, Verona<br />

Natalie Wood, New York, 1961<br />

ELLE 47


ELLE<br />

90’lar ve Jerry Seinfeld yine ruhumuza dokunuyor<br />

Royalgiller, 1986<br />

48 ELLE


Christopher Atkins ve Brooke Shields, 1980’ler New York<br />

Jane Fonda, Paris, 1963<br />

ELLE 49


ELLE<br />

Jane Birkin, 1971<br />

50 ELLE


1968, Faye Dunaway ve Steve McQueen, The Thomas Crown Affair filminin bir sahnesinde<br />

Her (2<strong>01</strong>3) filminden bir kare<br />

ELLE 51


ELLE<br />

Nelson Mandela, 1990<br />

Papa Francis<br />

Penelope Cruz, 1999<br />

52 ELLE


Madonna<br />

Susan Sarandon, Cannes, 1978<br />

ELLE 53


ELLE<br />

Mamma Mia filmi, 2008<br />

Marilyn Monroe, New York, 1955<br />

54 ELLE


Romeo + Juliet filmi<br />

Kraliçe Elizabeth ve balkonu<br />

Sarah Jessica Parker<br />

Sex and The City dizisinden bir kare<br />

ELLE 55


56 ELLE<br />

Yaprak desenli elbise, a199,<br />

Beyaz spor ayakkabı, a179,<br />

ikisi de H&M, Güneş gözlüğü,<br />

moda editörüne ait


DÜŞLER<br />

TARLASI<br />

HAYAT YENIDEN AKMAYA BAŞLARKEN BIZIM IÇIN DE ARTIK ESKI<br />

ALIŞKANLIKLARIMIZA DÖNME VE MODA ÇEKIMLERIYLE HAYALLER<br />

KURDURMAYA DEVAM ETME ZAMANI. BAŞARILI OYUNCU HANDE<br />

DOĞANDEMIR’LE KARANTINA DÖNEMI EN ÇOK ÖZLEM DUYDUĞUMUZ<br />

DOĞADA, YEŞILLIKLERIN ARASINDA SOSYAL MESAFEYI KORUYARAK<br />

BULUŞTUK. HEM NEFES ALDIK, HEM DE ÖZÜMÜZE DÖNDÜK.<br />

YAZI: SELİN MİLOŞYAN FOTOĞRAFLAR: FIRAT MERİÇ MODA EDİTÖRÜ: ASLI ASİL<br />

ELLE 57


58 ELLE<br />

Beyaz yazılı tişört, a59,99, Jean<br />

şort, a159, ikisi de H&M


Beyaz poplin elbise, a179,<br />

Beyaz spor ayakkabı, a179,<br />

ikisi de H&M<br />

ELLE 59


60 ELLE<br />

Çizgili bikini üstü, a79,99, Sarı<br />

pantolon, a179, Beyaz spor<br />

ayakkabı, a179, hepsi H&M


ELLE 61


62 ELLE<br />

Zebra desenli mayo, a129, Jean<br />

şort, a159, ikisi de H&M


ELLE 63


64 ELLE<br />

Siyah tişört, a79,99, Bej rengi<br />

jean pantolon, a129, Beyaz spor<br />

ayakkabı, a179, hepsi H&M<br />

Keten masa örtüsü, a379, Çiçekli<br />

kurulama bezi, a49,99, Mavi<br />

büyük servis kasesi, a169, Mavi<br />

küçük kase, a49,99, Ahşap<br />

tabak, a74,99, Kahve fincanı,<br />

a49,99, hepsi H&M HOME


ELLE 65


66 ELLE


Siyah elbise, a129, Hasır çanta,<br />

a249, Beyaz spor ayakkabı,<br />

a179, hepsi H&M, Hasır şapka,<br />

moda editörüne ait<br />

ELLE 67


ande Doğandemir’le ELLE’in ilk buluşması. Bu ilk buluşma<br />

başka bir ilkle, bizim karantina sonrası normalleşme başlarken<br />

dışarıda gerçekleştirdiğimiz ilk moda çekimiyle de<br />

çakışıyor. Ve bir başka ilk de okuduğunuz dijital ELLE, kısaca<br />

E-mag. Hem bu dergi hem de bu çekimin şartları, eski<br />

alışkanlıkların yeni düzene nasıl adapte olacağına dair küçük<br />

bir ipucu aslında. Saçı ve makyajı hazır şekilde gelen, moda<br />

editörünün seçtiği kıyafetleri, yardımı olmadan kendi giyinen,<br />

kısaca kimseyle yakın temasa girmeden hazırlanan Hande<br />

Doğandemir, fotoğrafçı Fırat Meriç’in yönlendirmeleri doğrultusunda,<br />

sadece ve sadece doğayla yakınlaşarak gülümsedi<br />

bizlere, çimlerde uzanıp poz verirken içimizi açtı, hasret kaldığımız<br />

oksijeni geri verdi ve Aslı Asil imzalı, rengarenk, yaz<br />

kokan bir styling’le de güzel günlere olan umudumuzu artırdı.<br />

Sanki bir rüyadan uyanmış, dış dünyaya karışmış ve güneşli<br />

bir günde Hande Doğandemir’le piknik yapmaya çıkmıştık...<br />

Mutlu, neşeli ve içi içine sığmayan bir Hande var karşımızda.<br />

Enerjisiyle çekimin konsepti ve mis gibi hava durumu birbirini<br />

çok iyi tamamladı.<br />

Oyunculuğunun yanı sıra o bir sosyolog. Ankara Üniversitesi,<br />

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi sosyoloji bölümü mezunu.<br />

Bu da elbette onun hayata, karantina dönemi ve sonrasına,<br />

oyunculuğuna ve geleceğine olan bakış açısını etkiliyor. Tek<br />

hedefi iyi hikayelerde yer almak...<br />

Karantinada günleriniz nasıl geçiyor?<br />

İnanır mısınız aslında hiç sıkılmıyorum. Normalde de evde<br />

vakit geçirmeyi seven biriyim. Çok daha sağlıklı bir beslenme<br />

düzenine geçtim. Yemek yapmak bir terapi benim için... Günün<br />

bir saatini mutlaka spora ayırıyorum. Bir şeyler okumaya<br />

odaklanmakta zorlanıyorum, dolayısıyla bol bol dizi ve film<br />

izliyorum. Köpeğim Ginger bu süreçte hayat kurtardı, onunla<br />

birlikte olmaktan ve evdeki bitkilerimle uğraşmaktan keyif<br />

duyuyorum. Bunaldığım evde olmak değil, içinde bulunduğumuz<br />

durum ve belirsizlik.<br />

Korona günlerinde en çok ne tüketiyor, en sık kiminle konuşuyor,<br />

ne izliyor, evinizin en çok neresinde vakit geçiriyor<br />

ve en çok hangi online uygulamayı kullanıyorsunuz?<br />

Glüten ve süt ürünlerini tüketmeyi kestiğim için en çok sebzeyle<br />

besleniyorum. Telefonda en çok annem ve birkaç yakın<br />

arkadaşımla konuşuyorum. Evde en çok mutfakta ve hava durumuna<br />

göre de terasta vakit geçiriyorum. En çok FaceTime<br />

uygulamasını kullanıyorum.<br />

Karantina sonrası yapmayı planladığınız neler var?<br />

Öncelikle Ankara’da bulunan ailemi görmek istiyorum. Çok<br />

özledim, onlarla vakit geçirmek ve tabii tatile çıkmak, öncelikli<br />

planlarımdan. Bir de çalışmak gözümde tütüyor, özellikle<br />

Tiyatro Craft’ta sergilediğimiz oyunumuz Waterproof’la biran<br />

önce sahneye geri dönmek, en büyük arzum. Karantinada<br />

birkaç kişi var görüştüğüm ama elbette arkadaşlarımın, annemin<br />

ve babamın yakınımda olmalarını isterdim. Yalnızlıktan<br />

şikayetçi değilim, iyi bile geldi...<br />

Evlerde kaldığımız bu dönem hayatınızda nasıl izler bıraktı,<br />

neler öğrendiniz? Ve bir sosyolog olarak süreci nasıl<br />

değerlendiriyorsunuz?<br />

Öncelikle korkuyla, yalnızlıkla ve sevdiklerimizden uzakta<br />

olmakla yüzleştik. Sosyal medya bu noktada kurtarıcı oldu, o<br />

yüzden yapılan ve keşfedilen her şeyi yargılamadan anlamaya<br />

çalışıyorum. Film seyrederken bile birbirine temas eden insanları<br />

tedirginlikle izledik, temizliğe dair yeni huylar edindik,<br />

kimseye yaklaşmamaya ve dokunmamaya, kendimizle vakit<br />

geçirmeye başladık. Bunların hepsinin kişisel, toplumsal ve<br />

mesleki davranışlarımızda -normale dönerken- kalıcı alışkanlıklar<br />

şeklinde yer edeceğini düşünüyorum. Bu bir üretme ya<br />

da kendine dönme süreci değil, herkes kendine iyi gelen yöntemi<br />

buluyor bir şekilde. En güzeli hiçbir şeyi zorlamadan akıl<br />

sağlığımız yerinde çıkabilmek.<br />

Sizde iz bırakan ve karantina sonrası gitmeyi hayal ettiğiniz<br />

yerler var mı?<br />

Bir plan yapmadım açıkçası çünkü ne zaman normale döneceğimizi<br />

bilmiyoruz. Tatil planlarında da temkinli olmak gerekecek.<br />

Ama ben gezmeyi, yeni yerler görmeyi, başka ülkeleri<br />

ve kültürleri tanımayı çok seviyorum. Şimdilik buna daha çok<br />

vakit var gibi görünüyor. Geçen sene bu zamanlarda Amerika-Meksika-Küba<br />

tatili yapmıştım ve çok etkilenmiştim. Bavuluma<br />

olabildiğince az eşya alıp tekrar böyle bir yolculuğa<br />

çıkmayı çok isterim.<br />

Bu süreçte azla yetinmeyi, küçülmeyi ve minimal yaşamayı<br />

öğrendim. Ama kesinlikle yanımdan ayırmayacağım, vazgeçemeyeceğim<br />

tek şey fotoğraf makinam.<br />

İletişim sosyolojisi üzerine eğitim görmeniz hayatınızı, bakış<br />

açınızı ve oyunculuğunuzu nasıl etkiledi?<br />

Aslında sosyoloji mezunuyum, üniversite son sınıftayken<br />

iletişim sosyolojisi üstüne çalıştım ve tezimi de sinema üzerine<br />

yazdım. Sosyoloji bana hayatın her alanında anlam kattı,<br />

oyunculuk için de gözlem, analiz etme ve davranış konusunda<br />

rehber oldu. İyi ki böyle bir eğitim almışım diyorum.<br />

“1980 Dönemi Türk Sinemasında Kadının Cinsel İstismarı”<br />

üzerine tez yazmışsınız. Kadının cinsel istismarı ne yazık ki<br />

farklı alanlarda bugün de devam ediyor.<br />

Benim için zor bir konuydu, bilinçli olarak tercih ettim çünkü<br />

çok hassas ve dert edindiğim bir mesele bu. Gen<strong>elle</strong>me yapmak<br />

istemem ama maalesef kadın istismarı her alanda fazlasıyla<br />

devam ediyor. Her kadın neredeyse hayatında en az bir<br />

kere sözlü ya da fiziksel tacize uğramıştır. Son zamanlarda Me<br />

Too gibi cesaret verici hareketler başladı. Zamanında korkutulduğumuz<br />

şeylerle ya da doğru bildiğimiz yanlışlarla yüzleştik.<br />

Birlikte hareket edip korkmadan hakkımızı savunursak<br />

karşımıza çıkarılan eng<strong>elle</strong>rin üstesinden gelip sesimizi duyurabiliriz.<br />

Korkmamalıyız çünkü yalnız değiliz.<br />

Peki yolunuz sosyolojiden oyunculuğa nasıl uzandı?<br />

Okulu bitirdikten sonra İstanbul’a gelip bir televizyon kanalında<br />

staj yapmaya başladım. Orada çalışırken oyunculuk<br />

konusunda etrafımdan çok destek aldım, bir şekilde aklıma<br />

soktular diyebilirim. İşin eğitimini almak istedim ve Akademi<br />

35 Buçuk Sanat Evi’ne devam ettim. Böylece hem kamera<br />

arkasında çok şey öğrendim hem de kendi yolumu çizdim.<br />

Hande Doğandemir deyince herkesin aklına çok sevilen<br />

Güneşi Beklerken dizisi geliyor.<br />

Bence diziyi bu kadar unutulmaz yapan bir dönem çok popüler<br />

olan gençlik işlerini tekrar hatırlatması ve samimiyetiydi.<br />

Her karakter çok sevildi. Benim oyunculuğa doyduğum,<br />

68 ELLE


kendimi her anlamda tatmin ettiğim, mesleğime dair çok şey<br />

öğrendiğim ve çok zevk aldığım bir proje oldu. Kariyerimdeki<br />

yeri hep çok önemli ve bambaşka kalacak.<br />

Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?<br />

Oyunculuğu ne popülerlik ne de maddiyat için yapıyorum.<br />

Kendimi üretmediğim, yaratmadığım bir hayatın içinde düşünemiyorum.<br />

Bu benim var olma biçimim. Hayat bir gün<br />

belki bana başka şartlar sunar, belki hayatımın sonuna kadar<br />

oyunculuk yapmam. Ama yaptığım süre boyunca en iyisine<br />

ulaşmak, kendimi geliştirmek için hep çabalıyor olacağım.<br />

Kendime çizdiğim, içinde en çok sinema ve tiyatronun olmasını<br />

ümit ettiğim bu oyunculuk yolunda emin adımlarla ilerliyorum.<br />

İyi bir oyuncu tanımlamasını siz nasıl yapardınız?<br />

İyi bir oyuncu içinde bulunduğu dünyada her kimi canlandırıyorsa<br />

onun gerçekliğine beni inandıran kişidir.<br />

Festivallerde ödülleri toplayan Nuh Tepesi de oldukça iyi<br />

bir hikaye. Senaryo ve karakter sizi, rolü kabul etmenizi<br />

nasıl etkiledi?<br />

Senaryoyu okuduğumda çok etkilendim. Senaristimiz ve<br />

genç yönetmenimiz Cenk Ertürk’ün harika bir hikaye anlatması,<br />

ilk uzun metraj senaryosunu bu denli etkileyici biçimde<br />

aktarması çok değerliydi. Aslında bu bir erkek hikayesi ve çok<br />

az gördüğümüz ama yeri çok önemli olan bir kadın karakter<br />

vardı filmde. Sonrasında Cenk’le konuştuğumda canlandıracağım<br />

Elif karakterinin kilit bir rolde olduğunu daha iyi anladım.<br />

Çok heyecanlıydım...<br />

Film bir baba-oğul ilişkisi üzerinden aileyi, toplumsal baskıyı<br />

sorguluyor. Rolünüzü, rolünüzün hikayenin gidişatını<br />

nasıl etkilediğini anlatır mısınız?<br />

Film aslında Elif’le başlıyor, sonra onu ortalara doğru vurucu<br />

bir sahnede görüyoruz ve perde en son onun sesiyle kapanıyor.<br />

Filmin parantezini tek kadın karakterle açıp kapatmak<br />

yönetmenin tercihiydi. Elif’in gizemli bir hikayesi var ve<br />

Cenk Ertürk’ün onunla ilgili planlarını izlemek heyecanlı.<br />

Birçok başarılı oyuncu da yan yana geliyor filmde.<br />

Ali Atay ve Haluk Bilginer müthiş performanslarıyla o güzel<br />

hikayeyi taçlandırdılar. Mehmet Özgür, Arın Kuşaksızoğlu,<br />

harika ekibin kadrosundalar. Cenk de derdini çok iyi anlatıyor.<br />

Tüm bunlar bir araya gelince başarı kaçınılmaz oldu.<br />

Nuh Tepesi 6 Mart’ta vizyona girdi ve korona süreci başladı...<br />

Nuh Tepesi’nin çok uzun bir festival süreci oldu, yaklaşık<br />

bir yıl tüm dünyayı gezdi ve tam burada vizyona girmişken<br />

korona nedeniyle kaldırıldı. Biz üniversite söyleşilerine başlamıştık...<br />

Her şey normalleşince gösterimler ve söyleşilerin<br />

tekrarlanacağını ümit ediyorum. Ayrıca Nuh Tepesi’nin şu an<br />

adını veremeyeceğim önemli bir dijital platformla anlaşması<br />

var, ileride oradan da izleyebileceğiz.<br />

Karantina boyunca farklı teklifleri değerlendirme, senaryolar<br />

okuma fırsatınız oldu mu?<br />

Şu an için televizyon sektörünün durgun olduğunu söyleyebilirim.<br />

Şimdilik bir projem yok, artık yaz sonrası bakacağım.<br />

Bu arada karantinadan hemen önce Kaan Yıldırım, Ahmet<br />

Mümtaz Taylan ve daha birçok ünlü ismin dikkat çektiği Gelincik<br />

filminde rol aldım. Enteresan bir film oldu, merakla onu<br />

bekliyorum. Bir de şu an sürprizi kaçmasın diye söylemek istemediğim,<br />

yeni bir anlayış, güzel bir ekip ve sahneyle ortaya<br />

çıkacak bir projem var. Yakında provaları başlayacak.<br />

Kendinizi bize nasıl anlatırsınız?<br />

Eskiye oranla daha pozitif olduğumu, ayaklarımın daha çok<br />

yere bastığını söyleyebilirim. Sezgilerim çok kuvvetlidir, hatta<br />

çevrem için bazen her şeyi bu kadar iyi seziyor olmam can<br />

sıkıcı addedilebiliyor.<br />

Hayatınızda aldığınız en cesur karar neydi?<br />

Bu başkaları için çok basit görünebilir ama üniversitedeyken<br />

bir anda karar alıp Fransa’ya Lille şehrinde okumaya gitmek,<br />

benim küçük ve korunaklı hayatımda, sonrasında her şeyi değiştirecek<br />

oldukça cesur bir adım sayılırdı. Sosyoloji son sınıfı<br />

orada bitirdim. Farklı kültürler tanımak, hayat görüşümün gelişimi<br />

açısından da aldığım en iyi karardı.<br />

Peki ya hayal kırıklıkları, mutsuzluklar...<br />

Tabii ki, hem de çok yaşadım. İyi ki yaşamışım demek kulağa<br />

çok romantik geliyor ama doğru. Beni ben yapan her şeyi kabulleniyorum<br />

bu hayatta. Her şey daha farklı olabilir, her şey<br />

daha yolunda gidebilirdi ama o zaman nasıl bir Hande olurdum<br />

bilmiyorum. Şu anki “ben”i her şeyiyle seviyorum.<br />

Yine de kendinizde sevmediğiniz yönler var mı?<br />

Bazen fazla maymun iştahlı davranıyorum, oysa bazı konularda<br />

sürekliliği korumayı öğrenmek isterim. Bir de fazla kontrol<br />

delisiyim. Her şeyi planlamak ve o plan dahilinde yaşamak<br />

için uğraşıyorum ki, o da bazen yorucu olabiliyor.<br />

Güzellik ve estetik algınızı anlatır mısınız?<br />

Güzellik anlayışımın dayatılan güzellik tanımıyla ilgisi yok.<br />

Kişinin zekası, yeteneği, disiplini, dürüstlüğü, tüm güzellik<br />

anlayışlarının ötesinde. İlgimi çeken, insanların bedenleri ve<br />

yüzleri değil, hayattaki duruşları. Çok fazla güzellik merkezine<br />

giden biri değilim, evde yaptığım bakımlarla yetiniyorum.<br />

Cildimi doğal sabunlar, serumlar ve yağlarla temiz tutup nemlendiriyor,<br />

sadece doğal ürünler kullanıyorum.<br />

Çok gür ve güzel saçlarınız var. Sırrınız nedir?<br />

Saçlarım çocukluğumdan beri hep çok gürdü, o zamanlar nasıl<br />

kullanacağımı bilemezdim ama zamanla bu özelliğimi sevince<br />

kıvırcık saçı güzel göstermenin yollarını buldum. Maske<br />

yapıyor ve kıvırcık saça özel ürünler sürüyorum.<br />

Çekimde elbiseler, pantolonlar ve tişörtler var. Sizin tarzınızı<br />

belirleyen öğeler hangileri?<br />

Açıkçası ben rahatıma çok düşkünüm, genelde spor bir tarzım<br />

var. Siyahı çok kullanırım ama artık renklendirmeye çalışıyorum.<br />

En çok maskülen stili seviyorum, özel günlerde pantolon<br />

ve ceket takımlar favorim.<br />

Sürdürülebilirlik hayatınızda nasıl bir yer tutuyor?<br />

Aslında sıfır atık ve sürdürülebilirliği hayatımın her noktasında<br />

uygulamak isterim ama tabii bunu bir anda yapabilmek<br />

mümkün olmuyor. Geri dönüştürülebilir, doğal ve katkısız<br />

olan her şeyin benim için önceliği var. Örneğin yiyecekleri<br />

marketten değil, üreticisinden temin ediyor, evde, bir arkadaşımın<br />

hazırladığı doğal sabun ve kremleri kullanıyorum.<br />

Ekolojik bilinçle çalışan küçük işletme ve girişimcileri takip<br />

ederek onlara destek olmaya çalışıyorum.<br />

ELLE 69


70 ELLE


MÜKEMMEL<br />

DENGE<br />

BERMUDA VE YELEK<br />

GIBI MASKÜLEN<br />

PARÇALAR BU DEFA<br />

MÜCEVHERLERLE<br />

BULUŞTU. RAFINE<br />

INCILER, ELMASLAR VE<br />

BAŞKA DEĞERLI TAŞLAR<br />

SONUCU ETKİLEMEK<br />

ÜZERE DEVREYE GİRDİ.<br />

ÖZETLE, FEMINEN<br />

VE MASKÜLEN<br />

DOKUNUŞLAR GÜÇ<br />

BİRLİĞİ YAPTI!<br />

FOTOĞRAFLAR: JACKSON<br />

BOWLEY<br />

MODA EDITÖRÜ: LIDEWIJ<br />

MERCKX<br />

Ceket, VERSACE, Polo yaka<br />

tişört, MAISON MARGIELA,<br />

Şort, TOGA, Çorap, FALKE,<br />

Sneaker, ACNE STUDIOS,<br />

Rose gold küpe, BVLGARI,<br />

Zincir kolye, SCHAAP &<br />

CITROEN, Gümüş bileklik,<br />

Altın bileklik, Altın yüzük,<br />

hepsi TIFFANY & CO., Beyaz<br />

altın bileklik, BOUCHERON,<br />

Altın, oniks ve elmas yüzük,<br />

LOUIS VUITTON, Zincir<br />

(ayak bileğinde), DINH VAN<br />

ELLE 71


72 ELLE<br />

Üst, Zincir kolye, ikisi de LOUIS VUITTON, Zincir yüzük,<br />

CARTIER, Logo yüzük, GUCCI, Altın ve elmas kalın<br />

bileklik, Beyaz elmas altın yüzük, ikisi de AURELIE<br />

BIDERMANN, Elmas ve kuvars altın yüzük, CHANEL


Kazak, PEPE JEANS,<br />

Gözlük, ANDY WOLF,<br />

Saat, CARTIER<br />

ELLE 73


74 ELLE<br />

Ceket, SAVAGE<br />

ISLAND, Kazak,<br />

AMERICAN VINTAGE,<br />

Halka küpe, Uzun<br />

küpe, Elmas rose<br />

gold yüzük, hepsi<br />

PIAGET, Kolye,<br />

TIFFANY & CO., Altın<br />

yüzük, POMMELATO,<br />

Beyaz altın ve sarı<br />

altın elmas yüzük,<br />

BOUCHERON, Mühür<br />

yüzük, PAOLA VILAS,<br />

Saat, ROLEX


Bluz, Kazak, Şapka, hepsi ARIES ARISE, Saat, CHANEL,<br />

Altın oniks bileklik, LOUIS VUITTON, Yüzük, BVLGARI<br />

ELLE 75


76 ELLE<br />

Gömlek, V yaka üst, ikisi de, TOGA, Gözlük, VIKTOR &<br />

ROLF/ SPECSAVERS, Küpe, MARIA BLACK, Cuff, Saat,<br />

ikisi de BVLGARI, Beyaz altın bileklik, BOUCHERON


ELLE 77


78 ELLE<br />

Bluz, Şapka, ikisi de REJINA PYO,<br />

Üst, IRO PARIS, Bıçak, CASSTROM<br />

SWEDEN, Kısa kolye, TIFFANY<br />

& CO., Zincir kolye, Uzun kolye,<br />

ikisi de ALIGHIERI, Elmas bileklik,<br />

BOUCHERON, Altın bileklik, PIAGET,<br />

Çok renkli cam yüzük, MONDO<br />

MONDO, Elmas altın yüzük, LOUIS<br />

VUITTON


Bluz, FILLES A PAPA, Uzun inci küpe, Taşlı yüzük, ikisi de DELFINA DELETREZ, Cuff,<br />

CHARLOTTE CHESNAIS, Küçük cuff, BVLGARI, Mühür yüzük, AMBUSH<br />

SAÇ VE MAKYAJ: EVA COPPER/ MAC VE BALMAIN HAIR COUTURE ürünleriyle<br />

MODEL: SARA VAN DER HOEK/ VDM MODEL MANAGEMENT<br />

FOTOĞRAF ASİSTANI: ARASH FATEHI<br />

ELLE 79


ELLEGÜZELLİK<br />

BU POZLAR<br />

BİR İHTİMAL...<br />

ŞİMDİLERDE BU POZLAR YA GEÇMİŞE AİT YA DA ÇOK UZAK GIBI GELSE DE, BİZ İYİMSER OLMAK<br />

İSTİYORUZ. ÖZETLE, EVDE EGZERSİZ YAPMAYA DEVAM. GÜNEŞIN TADINI TIPKI BU KARELERDEKI<br />

GIBI ÇIKARACAĞIMIZ DÖNEM YAKLAŞIYOR, HISSEDIYORUZ...<br />

FOTOĞRAFLAR: CHRISTINE KREISEILMAIER YAZI: SUZAN YURDACAN<br />

80 ELLE<br />

SU VE GÜNEŞ<br />

Son dönemde hepimizi<br />

yoran gerçeklerden biraz<br />

uzaklaşabilmek adına<br />

çıkacağımız ilk tatili düşlemek<br />

iyi geliyor. Bu kareyi de bahane<br />

ederek mesajımızı veriyoruz:<br />

deniz ve havuz kenarında<br />

makyaja gerek yok!


ACİL D<br />

VİTAMİNİ<br />

Hepimiz güneşi<br />

yüzümüzde ve<br />

tenimizde hissetmeyi<br />

çok özledik. Üstelik<br />

bu “tamamen<br />

duygusal” bir durum<br />

değil, bir ihtiyaç.<br />

Güneş en önemli D<br />

vitamini kaynağımız.<br />

Günde sadece 15<br />

dakikalık bir buluşma<br />

bile yeterli oluyor.<br />

Yine de plaja inerken<br />

dev şapkalarımızı<br />

ve güneş kremini<br />

unutmuyoruz!<br />

ELLE 81


ELLEMODA<br />

ELLEGÜZELLİK<br />

DENİZ<br />

KOKUSU<br />

Sadece romantik<br />

olmamızla ilgili değil<br />

bu. Deniz kokusu,<br />

daha doğrusu deniz<br />

suyunda bulunan<br />

iyot bedenimize ve<br />

ruhumuza iyi geliyor.<br />

Üstelik iyot bağışıklık<br />

sistemini de olumlu<br />

yönde etkiliyormuş.<br />

82 ELLE


BİKİNİ<br />

VÜCUDU<br />

Son haftalarda yemeği<br />

biraz fazla kaçırmış<br />

olabiliriz, bahanemiz<br />

çok geçerli! Neyse ki<br />

evde spor da yaptık.<br />

Yaptık, öyle değil mi?<br />

Eninde sonunda çok<br />

sevdiğimiz mayo ve<br />

bikinileri giyeceğiz.<br />

İyimser olmak istiyoruz!<br />

ELLE 83


ELLEGÜZELLİK<br />

“UZANMIŞIM<br />

KUMSALA...”<br />

Bu güzel yaz şarkısının<br />

müziği kulaklarımızda<br />

çınlıyor. Fikir olarak<br />

bile mutlu olmamız için<br />

yeterli. Kendimize bir<br />

söz verdik, artık tatillerde<br />

telefon yerine elimizde<br />

kitap, bulunduğumuz<br />

yerin tadını daha çok<br />

çıkaracağız.<br />

84 ELLE


B PLANI<br />

Elbette ki var. Her zaman bir ikinci şık yedekte bekliyor.<br />

Diyelim ki birebir bu pozu veremedik. Poz derken,<br />

seyahate çıkmayı böyle özetledik. O zaman hemen son<br />

bölümdeki Hobi Ot<strong>elle</strong>ri sayfalarına gidip kendimizi<br />

araştırmaya verip hazırlıklara devam diyeceğiz. Ama<br />

bu pozu vermeyi de iple çekiyoruz, yalan yok.<br />

Model: Lise Olsen/ Team Model, Norveç<br />

Saç ve makyaj: Sophie Higginson<br />

Moda editörü: Nicole Smallwood<br />

Cheval Blanc Randheli Maldives’e teşekkür ederiz.<br />

ELLE 85


ELLEGÜZELLİK<br />

UÇUCU<br />

YAĞLARIN<br />

GIZEMINİ<br />

KEŞFEDİN<br />

EVDE GEÇIRDIĞINIZ BU DÖNEMDE<br />

MODUNUZU YÜKSELTMENIZ IÇIN<br />

SIZLERE MIS GIBI BIR ÖNERIMIZ<br />

VAR. İYILEŞTIRICI ETKILERIYLE<br />

DIKKAT ÇEKEN UÇUCU<br />

YAĞLARIN KESKIN KOKULARIYLA<br />

RUHUNUZU ARINDIRABILIR,<br />

EVDE RAHATLATICI BIR MASAJ<br />

YAĞI YA DA CILT IHTIYACINIZA<br />

GÖRE BAKIM IKSIRINIZI<br />

KENDINIZ HAZIRLAYABILIRSINIZ.<br />

BU IHTIMALLER SIZE DE ÇOK<br />

EĞLENCELI GELMIYOR MU?<br />

YAZI: NİLAY YALÇINKAYA<br />

FOTOĞRAFLAR: ARNO/ARNAUD CAUCHOIS STYLIST: LAURIANE SEIGNER<br />

84 ELLE


Hepimizin şu sıralar en ihtiyacı olan; daha iyi hissetmek<br />

ve enerjimizi yükseltecek bir şeyler bulmak.<br />

Konuyu uzatmadan doğrudan aromaterapiye<br />

getirelim. Adını koku anlamına gelen aroma<br />

kelimesinden ve tedavi anlamına gelen terapiden alan bu<br />

kelime, esas olarak kişinin zihnini, bedenini ve ruhunu iyileştirmenin<br />

doğal yolu. Mısır, Çin ve Hindistan gibi birçok<br />

eski uygarlıkta en az 6000 yıldır uygulanmış, oldukça popüler<br />

bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi olarak kullanmış<br />

ve günümüzde kadar da gelmiş. Hem genel sağlığı hem de<br />

ruhsal rahatlığı destekleyen bu alternatif terapinin en büyük<br />

destekleyicisiyse uçucu yağlar. Peki nedir bu uçucu yağlar?<br />

Çiçeklerden, yapraklardan, saplardan, meyvelerden ve köklerden<br />

çeşitli yöntemlerle elde edilen yüksek konsantrasyonlu<br />

ve çok değerli yağlardır. O kadar konsantre ve yoğun<br />

bir yapıya sahiplerdir ki, direk koku duyunuzu uyarır, hatta<br />

cilt üzerinde bazen yan etkilere neden olabilirler. Bu yüzden<br />

çok dikkatli ve kontrollü bir şekilde kullanılmalıdır. Kozmetik<br />

dünyasında cilt, vücut, yüz ve saç ürünleri için tercih<br />

edilen birçok uçucu yağ var. Temizleme, nemlendirme, kurutma<br />

ve tonlama gibi çeşitli etkilere sahip olan bu yağların<br />

özellikle cilt bakımında olası problemlere karşı iyileştirici<br />

çözümler sunması bizi heyecanlandırıyor. Akneli, lekeli ya<br />

da çok kuru bir cildiniz varsa, bu problemlerle savaşmak<br />

için de çok uygun çeşitleri var. Bunun yanında depresyon,<br />

stres, uykusuzluk, kas ağrısı, hazımsızlık, baş ağrısı, solunum<br />

problemleri gibi birçok rahatsızlık için de çeşitli kombinasyonlarının<br />

kullanıldığını biliyoruz.<br />

Evde kendi doğal<br />

reçetenizi hazırlayın<br />

Misbahçe kurucu ortağı Serra Göney’den<br />

güçlü yağlarla doğal cilt bakımı ve rahatlatıcı<br />

yağ karışımı önerileri aldık. “Aromaterapi,<br />

bitkilerin kök, yaprak, çiçek, gövde veya<br />

reçinelerinden buhar distilasyonu yöntemiyle<br />

elde edilen uçucu yağların fiziksel, fizyolojik veya<br />

psikolojik rahatsızlıkların iyileştirilmesinde destekleyici<br />

olarak kullanıldığı bir alandır. Cilt için de faydalarıyla öne<br />

çıkan uçucu yağlar, çok güçlü bir yapıya sahip olduklarından<br />

Serra Göney<br />

doğrudan uygulanmamalı. Koklanarak veya difüzör, buhurdanlık<br />

yoluyla havaya verilerek veya sabit bir yağla seyreltilerek<br />

kullanılmalıdır. Sakinleştirici özelliğiyle lavanta uçucu yağı özellikle<br />

bu dönem uyku ve kaygı problemi yaşayanlar için faydalı.<br />

Gece yatmadan önce yastığınıza damlatılabilir ya da sabit bir<br />

yağla karıştırılarak yüzünüze sürerek uykuya hazırlanabilirsiniz.<br />

Cilt bakımında ise benim favorilerim ıtır uçucu yağı ve ölmez<br />

çiçek uçucu yağı. Itır uçucu yağı ton eşitlemeye ve gözenek<br />

sıkılaştırmaya yönelik bakım yaparken, ölmez çiçek uçucu yağı<br />

kolajen sentezini artırmak için cildi uyararak yaşlanma karşıtı<br />

bakımda öncüdür. Lekeler için 30 ml kuşburnu çekirdeği yağına<br />

7 damla ıtır uçucu yağı ekleyerek bu karışımdan 3-4 damla temiz<br />

cilde uygulayabilirsiniz. Itırın güle benzer hoş kokusu cilt bakım<br />

ritüelinin keyfini artıracaktır. Yaşlanma karşıtı bakım için 30 ml<br />

ahududu çekirdeği yağına 7 damla ölmez çiçek uçucu yağı<br />

ekleyerek özel bir karışım hazırlayabilirsiniz.”<br />

BIRKAÇ DAMLA YETERLI!<br />

İçinde bulunduğumuz süreç, hepimizi psikolojik olarak da<br />

(olumsuz) etkiledi. Stres ve anksiyete semptomlarını hafifletmek<br />

için lavanta, nane, bergamot ve yasemin yağlarını<br />

tercih edin. Bunlar endişe, kaygı ve stresin olumsuz etkilerini<br />

üzerinizden atmanıza destek olmak için devreye girer.<br />

Buhurdanlığa 3-4 damla yağ eklemeniz yeterli. Favoriniz iki<br />

yağı karıştırıp kendi karışımınızı da hazırlayabilirsiniz.<br />

Cunda Breeze yeşil<br />

buhurdanlık, a120,<br />

MİSBAHÇE<br />

Ylang Ylang uçucu<br />

yağı,10 ml, a100<br />

VINACOCHA<br />

Itır uçucu yağı, 10 ml,<br />

a90, MİSBAHÇE<br />

EDİTÖRÜN ÖNERİSİ<br />

Bu sıra temizlikle kafayı yemiş durumdayım. Kendimi istemsizce günde birkaç kere elimde bezle yerleri silerken<br />

buluyorum. Deterjanların <strong>elle</strong>rimde yarattığı tahribata dayanamayınca doğal bir yönteme başvurdum. Temizlik<br />

suyunuzun içerisine 4-5 damla çay ağacı uçucu yağı ve birkaç damla da lavanta uçucu yağı damlattım. Güçlü<br />

antiseptik özelliklere sahip olan çay ağacı, aynı zamanda doğal bir dezenfektan. Antibakteriyel özelliklere<br />

sahip olan lavanta da bu sayede hem etkili bir temizlik yapmama hem de yatıştırıcı özellikleriyle rahatlamama<br />

yardımcı oluyor. Bu arada ben sıcak su tercih ediyorum. Böylece yağın kokusu daha hızlı yayılıyor. Siz de benzer<br />

durumdaysanız bunları deneyin.<br />

ELLE 87


ELLENEFES<br />

HOBI SEYAHATLERI<br />

SON DÖNEMDE YAŞADIKLARIMIZ ROTA TERCIHLERIMIZI DE ETKILEYECEKTIR. ARTIK TATILLERINIZI<br />

KIŞISEL UĞRAŞLARINIZA GÖRE DE PLANLAMAYI DÜŞÜNÜR MÜSÜNÜZ? DÜŞÜNCESI BILE IYI<br />

GELIYOR. SIZIN IÇIN ÖN ÇALIŞMAMIZI YAPTIK. BIR GÜN TEKRAR YOLA ÇIKTIĞIMIZDA...<br />

YAZI: ŞEBNEM DENKTAŞ<br />

FAS<br />

The Oberoi, Marrakech<br />

MIMARI<br />

Karantina döneminin ardından rotanızı ilk Fas’a doğru çevirirseniz, mimari harikası bir otelde müthiş bir tatil yapmanız<br />

mümkün. Beş yıl süren inşasının ardından yılbaşı öncesi hizmete açılan The Oberoi, Marrakech, Fas’ın rüya kentinde<br />

masalsı bir sarayda uyuma fırsatı sunuyor. Asırlık zeytin ağaçlarıyla çevrelenen otelde yerel mermerlerin İslam ve Endülüs<br />

süsleme sanatlarıyla çehre değiştirdiğini görebilirsiniz. Atlas Dağları manzaralı 84 oda, süit ve villadan oluşan The Oberoi,<br />

Marrakech’in, şehirdeki ünlü Ali Bin Yusuf Medresesi’nden ilhamla yaratıldığını belirtelim.<br />

88 ELLE


LOS ANGELES<br />

The Prospect Hollywood<br />

Bir süredir bunu da online yapıyoruz ancak “eski usul” alışverişiniz için Amerika’ya gitmeye karar verdiğinizde bu adres<br />

aklınızda bulunsun. Melekler Şehri Los Angeles’ta kapılarını açan The Prospect Hollywood, modaya yaraşır renklilikteki<br />

dizaynıyla şu aralar oldukça popüler bir buluşma noktası. 1930’ların Hollywood Regency tarzındaki binasıyla dikkat çeken<br />

butik otel, dönemin şaşaasını yansıtacak şekilde dekore edildi. El yapımı mobilyalarla döşeli 24 odası bulunan The Prospect<br />

Hollywood, şık detaylarıyla sinema dünyasının büyülü tarihçesine dair çok şey anlatıyor.<br />

ALIŞVERIŞ<br />

ELLE 89


ELLENEFES<br />

GASTRONOMI<br />

FRANSA<br />

Epicurean<br />

Burgundy<br />

Yeme-içme<br />

düşkünleri için<br />

kaçırılmayacak bir<br />

fırsat! Dünyaca<br />

ünlü lüks otel<br />

markası Belmond,<br />

Fransa’nın Burgonya<br />

bölgesinde<br />

gastronomik şölene<br />

dönüşen yedi<br />

günlük bir cruise<br />

gezisi sunuyor<br />

misafirlerine...<br />

“Epicurean<br />

Burgundy: A<br />

12-star Cruise”<br />

adlı bu çok özel<br />

program, Fransa’nın<br />

ödüllü ürünleriyle<br />

ünlü Burgonya<br />

bölgesinde bir<br />

dizi lüks şarap<br />

evi ziyaretlerinin<br />

yanı sıra, Michelin<br />

yıldızlı restoranlarda<br />

öğle ve akşam<br />

yemeklerini de<br />

içeriyor. Seyahat,<br />

şirketin Belmond<br />

Napoléon adlı lüks<br />

nehir teknesinde<br />

gerçekleşiyor.<br />

90 ELLE


GOLF<br />

HAWAII<br />

Mauna Lani, Auberge Resorts Collection<br />

Golf oynamak için Hawaii’ye doğru yol almak şimdilik çok uzak bir ihtimal gibi gelse de elbet bir gün yine yollara<br />

düşeceğiz. ABD’li Auberge Resorts Collection’ın 200 milyon dolar harcayarak yenilediği Mauna Lani, 333 oda, süit ve<br />

bungalovdan oluşan yepyeni bir lüks resort olarak adaya farklı bir soluk getirdi. Üç yeni havuz eklenen resort’ta türünün tek<br />

örneği diyebileceğimiz kapsamda bir de fitness merkezi inşa edildi. Toplamda 45 delikli üç safhadan oluşan muazzam golf<br />

sahasıyla beğeni toplayan Mauna Lani’de resepsiyonun bile okyanus manzaralı olduğunu söylemeden geçmeyelim.<br />

ELLE 91


ELLENEFES<br />

SAFARI<br />

KENYA<br />

Mara Nyika<br />

Safarinin ana vatanı Kenya’da yeni açılan Mara Nyika, gerçek bir çadır kamp ve yaban hayatı deneyimi vaat ediyor.<br />

Ülkenin dünyaca ünlü Maasai Mara Milli Parkı’nda zaman zaman yaşanan kalabalıktan sıkılanlar için daha az keşfedilmiş<br />

Naboisho bölgesinde hizmete giren Mara Nyika’da sadece beş çadır süit bulunuyor. Muhteşem doğa olayı Büyük Göç<br />

yolu üzerinde kurulan bu lüks kampta sabah erken ve akşamüzeri ülkenin en iyi rehberleri eşliğinde çıkacağınız safarilerde,<br />

aslanları, leoparları, çitaları görüp fotoğraflamanız an meselesi.<br />

92 ELLE


GOA<br />

MansionHaus<br />

Hindistan’da nefis kumsallarıyla bilinen ama diğer şehirlere göre daha az keşfedilmiş olan Goa’da, 19’uncu yüzyıldan<br />

kalma kolonyal bir yazlık evin butik otele dönüştürülmesi fikriyle ortaya çıktı MansionHaus… Yeni açılan otelde neoklasik<br />

tarzda dekore edilen ve jakuzilerle desteklenen dokuz süit yer alıyor. Uzun yıllar Portekiz kolonisi olarak varlık gösteren<br />

Goa’daki tarihi yapılar ve baharat plantasyonları keşfetmeye değer. Umman Denizi kıyıları ise ziyaretçilere kültür ve deniz<br />

tatilini birleştirme imkanı sunuyor.<br />

KÜLTÜR<br />

ELLE 93


ELLENEFES<br />

PARIS<br />

Hôtel Particulier Villeroy<br />

Paris’i hangimiz özlemedi ki? Ne zaman olur bilemiyoruz ama ilk gidişinizde şehrin en yeni ve lüks adreslerinden birinde<br />

tarihe doğru bir yolculuğa çıkmanızı öneririz. Porselen dünyasının saygın isimlerinden Villeroy Ailesi’nin 1908 yılından kalma<br />

malikanesinin otele dönüştürülmesiyle ortaya çıkan Hôtel Particulier Villeroy, tarihi eser statüsü nedeniyle titizlikle renove<br />

edildi. İtalyan Promemoria marka mobilyalarla dekore edilen odalarda 20 bin dolarlık Vispring yataklar, Zalto kadehler ve<br />

Christofle gümüşler öne çıkan detaylar…<br />

TARIH<br />

94 ELLE


SU SPORLARI<br />

MALDIVLER<br />

Soneva Jani<br />

Maldivler’in en ayrıcalıklı resort’u olarak lanse edilen Soneva Jani, kalabalıklardan uzak bir tatil arayışında olanları<br />

ağırlamaya devam ediyor. Böyle bir tatile her zamankinden çok ihtiyacımız var! Sadece 24 su üstü villa ve bir beach<br />

villa’dan oluşan resort, insan yerleşimine kapalı Medhufaru adasında yer alıyor. Her villanın kendine ait büyük bir havuzu<br />

ve açılabilir tavanı var. Bu sayede gündüzleri yatak odasında güneşlenmek ve geceleri yıldızları izleyerek uykuya dalmak<br />

mümkün. Resort’un yer aldığı Noonu atolünün turkuaz sularında her tür su sporuyla meşgul olabilme şansı da cabası...<br />

ELLE 95


PRINT / ONLINE / TABLET / MOBILE<br />

<strong>elle</strong>.com.tr • instagram @ElleTurkiye • facebook @ElleTurkey • twitter @ElleTurkey<br />

YAYINCI<br />

DOĞAN BURDA DERGİ YAYINCILIK VE PAZARLAMA A.Ş.<br />

CEM M. BAŞAR<br />

İcra Kurulu Başkanı<br />

ZEYNEP ÜNER<br />

Yayın Direktörü (Sorumlu)<br />

NESLİHAN DENİZER SUZAN YURDACAN BÜLENT BILGIN<br />

Yönetici Moda Editörü Yazı İşleri Müdürü Görsel Yönetmen<br />

GÜLGÜN ÖZEK ASLI ASIL SELİN MİLOŞYAN SERLİ GAZER BOYACI AYKUN TAŞDÖNER<br />

Fotoğraf Editörü Moda Editörü Konular Editörü Moda Haberleri Editörü Konular Editörü<br />

Sayfa Tasarım EVGİN YAKUPOĞLU<br />

Katkıda Bulunanlar: SEDEN MESTAN, ŞEBNEM DENKTAŞ<br />

Etkinlik ve Proje Direktörü ALİ ERMAN İLERİ<br />

Marka Müdürü YEŞİM YAŞAR<br />

Kurumsal İletişim Müdürü FUNDA DEMİRCİ AYAN<br />

Ankara Temsilcisi ERDAL İPEKEŞEN Tel: 0312 207 00 71<br />

ELLE DİJİTAL<br />

DENİZ ÜNALDI YILDIRIM Yayın Yönetmeni<br />

DUYGU HAKSUN Web Editörü<br />

GÖKHUN SUNGURTEKİN Dijital Yayınlar Direktörü<br />

YÖNETİM<br />

Üretim Planlama Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) YAKUP KURTULMUŞ<br />

Satış ve Dağıtım Direktörü EGEMEN ERKOROL<br />

Finans Direktörü DİDEM KURUCU<br />

Dijital İçerik Direktörü EREN DEMİR<br />

REKLAM<br />

Grup Başkanı NISA ASLI ERTEN ÇOKÇA<br />

Reklam Grup Başkan Yardımcısı IŞIL BAYSAL TURAN, SEDA ERDOĞAN DAL<br />

Satış Müdürleri BERIL GÜROĞLU SÖZKESEN, HÜLYA HANKENDİ<br />

Teknik Müdür AYFER KAYGUN BUKA<br />

Tel: 0212 336 53 61 - 62<br />

Reklam Hedef Sayfalar Tel: 0212 336 53 70 Faks: 0212 336 53 91<br />

Reklam Rezervasyon Tel: 0212 336 53 00-57-59 Faks: 0212 336 53 92-93<br />

Ankara Reklam Satış Koordinatörü SEZINUR BALIKÇIOĞLU Tel: 0312 207 00 72 - 73<br />

Ankara Reklam Satış Müdürü BELIZ BALIBEY Tel: 0312 207 00 72 - 73<br />

Bölgeler Reklam Satış Müdürü DILEK ÜNLÜ Tel: 0212 336 53 72 Faks: 0212 336 53 91<br />

YÖNETİM YERİ<br />

Kuştepe Mah.Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:12, Trump Towers, Kule:2, Kat: 21-22-23 34387, Şişli, İstanbul Tel: (0212) 410 32 00 Faks: (0212) 410 35 81<br />

Baskı: Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu Organize San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İSTANBUL<br />

Tel: 0 216 444 44 03 Faks: 0 216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr, Sertifika No: 42716<br />

Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın türü: Yerel, aylık üyesidir.<br />

DB Okur Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 okurhizmetleri@doganburda.com<br />

DB Abone Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 Fax: 0212 410 35 12 -13 abone@doganburda.com www.doganburda.com Hergün saat 09.00-22.00 arasında hizmet verilmektedir.<br />

© 1998 ELLE, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. tarafından Hachette Filipacchi Presse’in (Fransa) lisansıyla ve Lagardere Active Group’a bağlı olarak, T.C. yasalarına uygun şekilde<br />

yayımlanmaktadır. ELLE’de yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz.<br />

ELLE® is used under license from the trademark owner, Hachette Filipacchi Presse, a subsidiary of Lagardère SCA<br />

The ELLE trademark and logo are owned in Canada by France-Canada Editions et Publications, Inc. and in the rest of the world by Hachette Filipacchi Presse (France), each LAGARDERE ACTIVE Group<br />

companies.<br />

ELLE is used under license from the trademark owners.<br />

CEO – Constance BENQUÉ CEO ELLE International Licenses - François CORUZZI SVP/International Director of ELLE - Valéria BESSOLO LLOPIZ<br />

SVP/Director of International Media Licenses & Syndication - Mickael BERRET<br />

ELLE Brand Management – Marketing Manager, Morgane ROHÉE - Editorial Manager, Trish NAGY TRAVIESO - Graphic Design Manager, Marine LE BRIS - Senior Digital Project Manager, Moda ZERE<br />

ELLE International Productions – Fashion Editor, Charlotte DEFFE / Beauty & Celebrity Editor, Virginie DOLATA<br />

ELLE Syndication – Deputy Syndication Team Manager, Marion MAGIS / Syndication Coordinator,<br />

Sophie DUARTE / Copyrights Manager – Séverine LAPORTE / Database Manager, Pascal IACONO<br />

www.<strong>elle</strong>aroundtheworld.com<br />

International Ad Sales House: LAGARDERE GLOBAL ADVERTISING<br />

SVP/International Advertising – Julian DANIEL jdaniel@lagarderenews.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!