01.12.2020 Views

TÜZE HUKUK DERGİSİ / 6.SAYI (GÜZ 2020-2021)

TOBB ETÜ Hukuk Topluluğu'nun resmi yayın organı Tüze Hukuk Dergisi, Altıncı Sayısı ile huzurlarınızda. Keyifli okumalar dileriz. TÜZE HUKUK DERGİSİ YAYIN EKİBİ

TOBB ETÜ Hukuk Topluluğu'nun resmi yayın organı Tüze Hukuk Dergisi, Altıncı Sayısı ile huzurlarınızda. Keyifli okumalar dileriz.

TÜZE HUKUK DERGİSİ YAYIN EKİBİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TÜZE

TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELEDEN DOĞAN ZARARLARIN TAZMİNİ KONUSUNDA TARTIŞMALAR

• 5233 sayılı Kanun uyarınca idareye yaptığı başvuru sonucu

eksik ödeme yapıldığından hareketle zarar tespit komisyonu

başkanlığı işleminin iptali ile maddi ve manevi tazminat

ödenmesi isteminin son olayın meydana geldiği yıldan

itibaren bir ve beş yıllık yasal süreler geçirildikten sonra

idareye başvuru yapılması durumunda tazmin yapılıp

yapılmayacağı sorunu, tartışılacaktır.

AÇIKLAMALAR VE SONUÇ :

Söz konusu sorunların

incelenmesinde öncelikle “sosyal

risk” ilkesine bir bakış atılması

gerekecektir. Sosyal risk ilkesi

doktrinde; “sosyal hasar”,

“toplumsal muhatara”, “toplumsal

hasar” gibi kavramlarla da ifade

edilmektedir. Bu ilke genel olarak

idare hukukunda sorumluluk

ilkelerinden biri olarak yer

almaktadır(1). Esasen idarenin

sorumluluğunu belirleyen ilkelerden

temel olanları hizmet kusuru, risk

ilkesi ve kamu külfetleri karşısında

eşitlik ilkesidir. Zarar ile idari

faaliyet arasında illiyet bağının

aranmaması, zarara önlenemeyen

ya da önlenmesi daha büyük

zararlara yol açacak tehlikelerin neden olması, bir arada

yaşamanın kaçınılmaz sonucu olması, zarar görenin zarar

verici eyleme katılmamış olması(2) gibi özelliklere sahip olan

sosyal risk ilkesi ise Danıştay’ın da yerleşik içtihatlarıyla

beraber kusurlu ve kusursuz sorumluluk türlerinden ayrı

olarak idarenin mali sorumluluğuna gidilebilen bir alan

oluşturmaktadır.

Sosyal risk ilkesinin Anayasal dayanaklarından birini

oluşturan T.C. Anayasası 2'nci maddesindeki “sosyal hukuk

devleti” kavramı, birlikte yaşamın kaçınılmaz bir sonucu olan

savaş, terör eylemleri ve sosyal kargaşalar esnasında zarara

uğrayan üçüncü kişilerin zararlarının karşılanmasına olanak

tanımaktadır. Çalışmada özellikle terör faaliyetleri

neticesinde maddi ve manevi manada zarar gören bireylerin

zararlarının tazmini meselesi irdelenecek buna ilişkin yasal

süreler üzerinde durulacaktır.

5233 sayılı Kanun Bağlamında İlgililerin Manevi Tazminat

Talebi Sorunu:

5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların

Karşılanması Hakkında Kanun’un 2'nci maddesinde: “Bu

Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1'inci,

3’üncü ve 4’üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya

terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle

zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin

maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve

usullere ilişkin hükümleri kapsar.” düzenlemesi yer

almaktadır.

Anılan düzenlemenin lafzından işbu kanun hükümlerinin

maddi zararların karşılanmasında uygulanacağı

anlaşılabilmektedir. Buna karşılık Anayasa Mahkemesinin

25/6/2009 tarihli kararının ilgili kısmında: “5233 sayılı Yasa,

idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir

idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da

bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında

meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan,

bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten

bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını

genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle

mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece

'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve

usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan 'manevi'

olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir

hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede 'sulh yoluyla

çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna

başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa'nın 125.

maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer

verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin

sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere

karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir.”(3) ve

ayrıca Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014

tarihli ilamının ilgili kısmında “5233 sayılı Yasa, idarenin

terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını

genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh

yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın

sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif

bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların

karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir yasadır.”(4)

açıklamaları yer almaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi’nin 18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006

günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının 81'inci paragrafında,

25

KAYNAKLAR:

1*ATAY, s. 766.

2*Arş. Gör. Çağrı BAYER, DANIŞTAY KARARLARI IŞIĞINDA SOSYAL RİSK İLKESİ, Selçuk Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu Dergisi, C. 1, S. 1, 2018, s. 35-80

3*Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararı

4*Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamı

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!