26 | Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1Müzik ve ÖlümYVAN BARBARIANün gibi hatırlarım; Roscoe Mitchell,bir konser öncesinde, sahne arkasın-bir arkadaşımızın kendisine hedi-Ddaye etmek istediği sesli bir oyuncağı etraflıcainceledikten sonra “sesini tamamen kontrolaltına alamadığım hiçbir alete dokunamamsahnede” diye zarifçe anlatmaya çalışmıştısahnedeki olayın ve sesin kendisi içinne anlama geldiğini. Arkadaşımız da biz deafallamıştık. Ben de uzun uzun düşünmüştüm,neden bu kadar önemli sesi böylesinehastalıklı bir şekilde kontrol edebilmeyi arzulamakdiye.Uyumsuz sesler. Uyumsuz seslerin deönemli olduğunu düşünmüşsünüzdür siz deherhalde; sonra notalar; çalınanlar kadar,çalınmayanlar. Bir nevi ölü doğan notalar.İşimiz ölüm. Ses kadar sessizlik. Belki sestendaha çok sessizlik. Sesi çevreleyen sessizlik.Gereksiz kalabalığın, fazlalığın yeri yok. Buolay benim için doğru olan müziği tanımlamamaçok yardımcı olmuştu; “gerektiği kadarses.” Sonradan Mitchell’ın söyledikleride dank etti bir şekilde. Aletinden tam istediğingibi bir ses çıkarıyorsun; o sesi koyduğunyer de anlatmaya çalıştığın kaosun, tansiyonun,karmaşanın tam göbeği. Hayat gibi.Ölüm gibi. Çıkardığın sesin mükemmel olmasınıistiyorsun. Ya da tam senin istediğingibi olmasını. İşini şansa bırakmıyorsun.Alıcısıysan bu işin eğer, ya da bu düşüncenin,uğraşın, seni elinden tutup dolaştırmalarıgerek; rehbersiz gezinemezsin pek.Zor iş. Çok tekin değil. Direnmek yerine teslimolursan işin kolaylaşıyor. Neden? Çünküişimiz ölüm. Ciddi iş. Yaşamak kadar ciddi.Yaşamayı bilmediğimiz için, doğru dürüstölmeyi de bilmiyoruz. Müzik, iyi müzik, birazbunu öğretiyor biz fanilere. Şamanlarınrehberliğinde. Yaşamayı ve de ölmeyi.Piyanonun vurmalı bir enstrüman olduğunuda ilk olarak Cecil Taylor’dan duymuştum.Şaka gibi. Ben gülümseyince, Taylorkafasını hafif arkaya yatırıp, gözlüğününüzerinden tek kaşını kaldırıp, “şaka yapmıyorum”demişti ciddiyetle. Taylor klasik,prestijli bir eğitimden geçip, geldiği yeri devamlısorgulayıp, konserlerinde piyanoyu birvurmalı enstrüman gibi kullandı hayatı boyunca.Bir müzisyenden çok bir performanssanatçısı gibiydi hep. Yüzündeki boyalar,ayak bileklerinde çanlar ve ölüme direnenpiyano bu ritüelin parçalarıydı. Taylor piyanoyuiyice evcilleştirirken, piyanonun sahipleride, bu işe neden kalkıştıklarını dudaklarınıısırarak düşünürlerdi.Mitchell da, Taylor da ve onları takipedenler de hep şu hissi verdiler izleyenlereya da dinleyenlere: sadece sizi eğlendirmekiçin burada değiliz; kısa bir yolculuk bu; hayatısorgulayın, sesi de; size sunulanları daolduğu gibi kabul etmeyin.Cazın ya da çağdaş müziğin düşünürleridiyebiliriz Mitchell ve Taylor gibilere.Peki bu sadece duygularını ifade etme, alıcısınabir iş sunma sarmalı ne zaman kırıldı?Onlardan önce bunları düşünen var mıydı?Sanat aleminin soyut dünyasında da bu işlersorgulanıyor muydu?Bir nevi Romantik Dönemin dayatmasıolan müzik duyguları ifade etme aracıdırdüşüncesi kabul edilebilir bir şey miydi?Okulunu terkedip, Avrupa’ya salınan, çağdaşsanat alemlerinde gezinmeye başlayan JohnCage’e soracak olsaydınız, alacağınız cevapbelliydi. Cage’e göre müzik sadece duygularıifade etmek için olmamalıydı; seslerinduygusu yoktu çünkü. Duyguyla alakasıda yoktu. Ses sesti işte. Müzik de bir sorgulama,düşündürme zeminiydi. Cage, dünyadaağırlıklı olarak vasat işlerin dinlendiğininve bunların hegemonyasında yaşadığımızınfarkındaydı. Müzik büyük ruhsuz kapitalistbir makine tarafından üzerimize boca ediliyordu.Vasat egemendi ve vasat yerleşik düzenininiçinde, gerçekten söyleyecek yeni birşeyi olanlara pek yaşam şansı vermiyordu.Ancak söyleyeceğiniz şey, yaptığınız iş budüzenle uyumluysa var olabiliyordunuz.Ahenk, uyum… müziğin de olmazsa olmazları.Oysa durum öyle değil. Ahenksizlikve uyumsuzluk da bu alemde kendine yerJohn Cage, Harvard’da yankısız (anechoic) odada, 1951bulabilmeliydi Cage gibilerine göre. Nedenolmasındı ki? John Cage’in alameti farikası,denenmemiş ve ehlileştirilmemiş sesleribulabilmesiydi. Kompozisyonları deneyselve yanlış anlamalara gebeydi. Şöyle düşündüherhalde; “Sakin sakin işime bakmam lazım.”Bütün bu düzene kuvvetli çarpıcı birlaf edebilmesi için alışıldık yöntemleri bırakmasıgerekiyordu. Zaten alışıldık yöntemlerlede pek arası yoktu.Derken Woodstock’ta, 1969’da bizimyeri göğü sarsan tarihi olayımızdan tam 17yıl önce; tam olarak 29 Ağustos, 1952’de piyanovirtüözü David Tudor’u hayatının enzorlayıcı işlerinden birine hazırlanırken buluyoruz.Tudor, Woodstock’ta, bir açıkhavamekanında, piyanosunun başına oturdu,önüne boş nota sayfalarını koydu, ardındankronometresini çalıştırdı ve ellerini kucağınakoyup beklemeye başladı. Parça üç bölümdenoluşuyor ve toplam 4 dakika 33 saniyesürüyordu. Farklı uzunluklarda üç bölümsessizlik. John Cage’in en bilinen eserinin ilkicrasıydı bu. Çoğu dinleyici bu dört dakikaotuz üç saniyelik sessizliğe tahammül edemeyerekalanı terketti. Sessizlik kolay iş değildi.Hele notaya dökülmüşse ya da dökülmemişse.Süresi bir kronometre yardımıylakesinleşmişse.Cage’in manifestosu, müziği sanat alemiylebuluşturması açısından bir milattır.Cage için, içinde Marcel Duchamp, Willemde Kooning, Peggy Guggenheim, RobertRauschenberg olan yolculuk böyle başladı.Artık müzik eskisi gibi olamayacaktı.“Şans müziği” diye bir şey vardı artık. TıpkıJackson Pollock’ın boyayla deneylerinderastladığımız şans gibi.Müzik üstünde düşünmeye değer birşey. Sessizlik de öyle. Mutlak sessizlik diyebir şey olmadığını biliyoruz. Ölüm dışında.Ama o zaman da biz yokuz. Ben konu müzikolunca derin sıkıntılar duyan bir adamım.Bu The Abyssinians sahnedeyken de böyle,Little Jimmy Scott taburesinde otururken de.İşimiz ölüm.New Orleans’da bir cenaze törenine denkgeldiğinizde de bu böyle. Müzik, ölüm ve yaşam.İnsan bu dünyadan, yaşamdan böylegönderilmeli diye iç geçirmeye kadar sürükleyebiliradamı New Orleans’taki cenazegeçitleri. Hep müziğin bir işe yaraması gerektiğinidüşünüyoruz. Oysa bir işe yaramasıgerekmiyor gerçekten. Zaman zaman,dünyadan doğru dürüst gönderilmeye belki.Gerçi siz öldüğünüz için duymuyorsunuzmüziği ama olsun, sizin arkanızdan siziyad edenler duyuyor. Bu da bir şeydir. Ben debunu istiyorum diyebilirsiniz elbet.Neden buradayız gerçekten? Hiç düşündünüzmü? İlle bir nedeni olması gerekmiyordeğil mi? Neden buradayız ben size söyleyeyim.Hiçbir nedeni yok. Şans eseri buradayızve hayatımızın ve aslında hiçbir şeyinbir anlamı da yok. Tıpkı Cage’in “şans müziği”ndeolduğu gibi. Ne yapıyoruz? Hayat anlamsız;bunu biliyoruz da bütün bu iş müzikolmadan nasıl olurdu acaba diye de düşünmedenedemiyoruz. Müzik hayata bir anlamverme uğraşıdır gibi büyük ve derin laflaretmeye yeltenmeyeyim durup dururken.Bu anlamlandırmaya çalışma, yeri geldiğindemeydan okuma şövalyelere has bir uğraşsanki. Müzikle, hayatla, sanatla bir kafa tutmadurumu var ölüme. Ya da bir isyan. İsyanaslında anlamsızlığa ve ölümlülüğe isyan.İçin için ölümden sonra hayat olmadığını biliyoruz.Bence müziği bunun için yapıyoruz.Eşyanın tabiatı böyle. İnanmaya çalıştığımızve de inandığımız şeyler genelde oldukçagülünç ama ne yapalım işte; her şey o kadaranlamsız ve karmaşık ki, biraz inanç günükurtarmaya yetebiliyor bazen. Ama ya sonrası.İşte o karışık biraz. İnançlarımız, doğamız,dünyamız, galaksilerimiz, kara deliklerimiz,evrenimiz; her şeyin bir ömrü var.İnsanlık kültürümüz ki inançlarımız, aşkımızve müziğimiz de bunun parçası, birkaçmilyar yıl sonra da olsa ebediyen yok olacak.Müzik ebediyen susacak bir gün. Mutlak sessizlikhüküm sürmeye başlayacakRap Müzisyenlerinden Mesaj VarGörüyoruz,Duyuyoruz,Konuşacağız!Sarp DakniEylül’ün ilk haftası bir gece yarısı rapkulvarından yükselen güçlü sesler, saatleriçinde tüm Türkiye’yi hızla etkisialtına aldı. Şanışer’in direksiyonundapolitika ve partiler üstü konulara yönelen#SUSAMAM; Sayedar, Önder Şahin & Ceza’yıbuluşturan Komedi v Dram ve son olarakEzhel’in yeni albümünü müjdeleyen Olay.Hem sözleri hem de görüntüleriyle genç rapmüzisyenlerinin geniş kitleler üzerindekimüthiş etkisini açıkça ortaya koyan çalışmalar,yayımlandıktan 48 saat sonra bu yazıkaleme alındığı dakikalarda beğenenler, beğenmeyenler,eleştirenler ve eksik bulanlararasında hararetle tartışılıyordu.Japonya’daki köklü ToshoguTapınağı’nın bu kadar ünlü olmasınınen önemli sebepleri arasında meşhur ÜçMaymun heykelleri de yer alır. Konfüçyüsöğretilerine dek uzanan sembolik anlamlaryüklenmiş bu heykeller, ‘’kötüye bakma,kötüyü dinleme ve kötü söz söyleme’’olarak özetlenebilecek üç mesaj taşır.Ancak binlerce yıllık popüler kültürün akışıiçinde Üç Maymun’un söz konusu temsiliyetizamanla kaybolur ve yerini ‘’görmedim,duymadım, bilmiyorum’’ anlamlarıalır. Bazı görüşlere göre ise Üç Maymun anlatısıSokrates’in “Üçlü Filtresi”ne dek uzanıyor.Söyleyeceğimiz şeyin gerçek mi, iyimi, gerekli mi olduğunu test etmemizi sağlayanbu filtreyi #SUSAMAM için devreye sokacakolursak, kolektif projenin merkezindeduran Şanışer’in yanıtları şüphesiz ‘’evet,evet ve evet’’ olacak. Şanışer’in oldukça güçve hayranlık uyandıran bir projeye giriştiğinibelirtmek gerek. Bu projede sesini yükseltenve belirlenen sosyal temaları kenditarzlarıyla seslendiren müzisyenler arasındaFuat, Tahribad-ı İsyan, Aga B ve Kamuflegibi kendi tarzında öne çıkan güçlü isimlerde yer alıyor.An itibarıyla YouTube’da 14 Milyon izlenmeyigeride bırakan #SUSAMAM,Twitter’da yüzbinlerce kişi tarafındanaynı etiketle paylaşılarak dünya genelindeüst sıralarda kendine yer bulmayı başardı.Özellikle ekolojik felaketler, adalet, eğitim,toplumsal cinsiyet eşitliği ve faşizm gibihassas konular üzerine yoğunlaşan projeninöne çıkardığı ilginç noktalardan biri banagöre hayvan hakları oldu. Zira uzun yıllardırbirçok STK, dernek ve bireysel girişim tarafındangündeme getirilmeye çalışılan buönemli konu, toplumun geneli tarafındangünümüze dek marjinal girişimler olarak algılanıyordu.Hayvan haklarını sakat, yaşlı vehasta sokak hayvanları üzerinden ele alarakmeseleye hakimiyetiyle hayranlık uyandıranproje, mezbahalarda seri olarak öldürülenendüstriyel hayvancılık kurbanlarına değinmeyereksosyal medyada eleştirildi. Projenineksiklikleri arasında kadın haklarının yanındaLGBTİ temsiliyetine yer verilmeyişide anılıyor. Sehabe & Yeis Sensura ise, kadınaşiddeti dile getirirken iyi niyetle de olsaeril bir dil kullanmakla yine sosyal medyadaeleştiri oklarına maruz kaldılar. Proje genişkitlelere ulaştıkça kuşkusuz farklı seslerde yükselmeye devam edecek.Öte yandan gerçekleşen ilginç bir çıkış,#SUSAMAM’ın partiler ve politika üstü durmayaçalışan dengesini ne yazık ki alt üstetti. Sokak temasını temsil eden Miraç, “...uç siyasi kesimlerin, HDP ve FETÖ bağlantılıkişilerin şarkıyı paylaşmasından ve bundannemalanmasından aşırı rahatsızlık duyduğumubelirtmeliyim...” açıklamasıyla projeninönüne geçti. Kısa sürede özellikle Twitterüzerinden gelen yoğun tepkiler üzerine özellikleHDP’yle ilgili görüşlerini yumuşatmayagayret eden ikinci bir açıklama yapanmüzisyen, Türkiye’de toplumsal dayanışmayayönelik hazırlanan bu önemli çalışmanıniyi niyetine-isteyerek ya da istemeyerek-gölge düşmesine neden oldu. Hassastoplumsal mesajları bir yana bırakıldığındaise #SUSAMAM, müzikal anlamda yeni birşey söylemiyor; yine de Türkiye’de ana akımmedya tarafından neredeyse yok sayılan yetenekli,yaratıcı ve cesur rap müzisyenlerininkolektif gücünü hissedebilmek kesinlikleumut verici...Aynı gün yayımlanan, Sayedar ve ÖnderŞahin’e Türkiye’nin ilk rap yıldızlarındanCeza’nın eşlik ettiği Komedi v Dram, henüz#SUSAMAM kadar büyük bir kitleye ulaşabilmişdeğil. ‘’Gitmesin ağrına, gitmesin ağrına/ Işıkları yakın, çünkü zafer yakın’’ sözleriyleumutsuzluğa gömülmüş olan toplumaseslenen çalışma, özellikle Ceza hayranlarıtarafından heyecanla karşılandı. Son yıllardaTürkiye hip-hop sahnesinin şüphesiz simgeselismi Ezhel ise, belgesel niteliği taşıyanoldukça cesur görüntüleri ve aynı derecedeçarpıcı sözleriyle parlayan son şarkısı Olay’laadeta ‘Olay’ yarattı. YouTube trend listesineiki numaradan giriş yapan ve kısa süre içindetrend listesinden kaldırılan Olay videosu, barındırdığıkimi sahneler yüzünden yaş engeliylede karşılaştı. Parçada oldukça öne çıkanautotune müdahalesinin Ezhel’in performansınıolumsuz etkilediğini savunanlarınsayısı da azımsanacak gibi değil. Rap kulvarıönümüzdeki günlerde şüphesiz daha ilginççıkışlar ve üretimleriyle Türkiye gündeminisarsmaya devam edecek; heyecan ve meraklatakip edeceğiz.
Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 27
- Page 1 and 2: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 125 ₺
- Page 3 and 4: ArtDoga term that describesthose th
- Page 5 and 6: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 516.
- Page 7 and 8: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 716.
- Page 9 and 10: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 916.
- Page 11 and 12: 16. İSTANBUL BİENALİ PARALEL ETK
- Page 13 and 14: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 13Yo
- Page 15 and 16: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 15Le
- Page 17 and 18: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 17Ma
- Page 19 and 20: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 19Na
- Page 21 and 22: Unit London is a leading contempora
- Page 23 and 24: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 23Bu
- Page 25: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 25Sa
- Page 29 and 30: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 29Bi
- Page 31 and 32: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 31Ca
- Page 33 and 34: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 33Bi
- Page 35 and 36: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 3514
- Page 37 and 38: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 3714
- Page 39 and 40: Eylül - Ekim 2019, Sayı: 1 | 39Gr