14.11.2020 Views

Ripe Kitap 25x25

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.






Hahaha! Evet yaptım.

O mürekkebi o haritanın üzerine

ben döktüm. Oh çok da iyi yaptım

bence. O sersemler hâlâ peşimdeler.

Haritayı öylece bıraktırlar.

Mürekkep çok kısa sürede

yayılıp tüm haritayı kaplayacak

ve harita kullanılamaz hale

gelecek. Gerçekten tam bir

şaşkın bunlar.

Ama bunu hakkettiler

hazinenin yerini tespit edip yola

koyulmaya karar verirken birden

bana “sen daha küçüksün bizimle

gelemezsin” dersiniz ha! O zaman

çekin cezanızı. Haritayı bana

çizdirirken yeterince büyüktüm şimdi

ne eğişti? Bu çok tehlikeliymiş. Ben daha

çok küçükmüşüm. (Bu lafa da öyle sinir

oluyorum ki )

Hıh! Ben yeterince büyüdüm ve hiç bir

şeyden korkmam. Bunu tüm kasabaya

ispatlayacağım. Çok yakında görürsünüz.

Siz haritayı tekrar çizene kadar ben

çoktan hazineyi almış ve buraya getirmiş

olacağım. Anlatamadım ki, o hazineye herkesten

çok benim ihtiyacım var.

Ben kim miyim?

Ripe ben. Annesinin gururu, babasının akıllısı,

kasabanın baş balasıyım.

...........................................

...........................................................

...................................................................................

...................................................................................................

..................................................................................................................

......................................................................................................................

............................................................................................................................

................................................................................................................................

..................................................................................................................................

..................................................................................................................................

................................................................................................................................

............................................................................................................................

........................................................................................................................

.................................................................................................................

..........................................................................................................

...........................................................................................

..............................................................................

....................................................



Bu hazinenin haritasını çıkarırken öyle çok araştırma yaptım ki. Neredeyse aylardır kütüphaneden

çıkmıyorum. Haritayı benim hazırlamam iyi oldu aslında. Hepsi kafamda çizili sanki. Planım basit

hazinenin saklı olduğu yer bir yarımada ülkesinde. Yani kayıkla gidebilirim. Orada antik bir kent

varmış. Önce onu bulmalıyım. Çünkü hazine, o antik kentin yaslandığı dağın altındaki bir mağarada gizliymiş.

Hatta o mağarada hazinenin anahtarını koruyan bir de hayalet varmış. Tüm kitaplar bundan bahsediyor.

Planım hazır, artık yola çıkabilirim. Ama şu hayalet canımı sıkmıyor değil. Hazineyi korumak

için her şeyi yaparmış. Onu bulmaya gelen insanları en zayıf anını bekler ve onları o zayıf hislerini

kullanarak kandırırmış. Hazine avcıları neden orada olduklarını unutup geri dönerlermiş.

Hiç kimseye zarar vermezmiş ama onun bir hayalet olması biraz içimi ürpertmiyor değil doğrusu.

Ama korkmuyorum tabi. Ne de olsa ben kocaman oldum artık.

....................................................................................................................

....................................................................................................................

....................................................................................................................

....................................................................................................................

....................................................................................................................

....................................................................................................................

....................................................................................................................

....................................................................................................................



Yol tahmin ettiğimden çok daha uzun

sürdü. Çantamda ki yiyecek ve su tükendi.

Sanırım biraz da yoruldum. Daha fazla

ne kadar dayanırım bilemiyorum. Çok

acıktım. Susadım. Ama yola devam.

Ve nihayet antik kente geldim. Burası

muhteşem bir yermiş. Çok büyülü.

Bu antik kentin adı Efes. Önünde

durduğum yapı ise Celsus Kütüphanesi.

MS. 106 yılında Efes valisi, babası

adına yaptırmış.

Yüzlerce yıl önce yapılmış olması çok

garip değil mi? Daha da garibi bu kentin

kuruluşunun MÖ. 6000 yıllarına dayanması.

Neyse dikkatimi toplamalıyım. Şimdi bu

kentin bir de antik tiyatrosu varmış.

Benim aradığım mağaraya oradan gidiliyor.

Haydi gezinmeye devam.

Offff! Artık karnımın guruldamasını

çok net duyuyorum. Sıcakta bastırdı

ama biraz daha dayanmalıyım.

Şu antik tiyatroyu bir bulsam gerisi kolay.

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.......................................................................

.....................................................................



Tiyatroyu buldum. Olamaz bu kadar

merdiveni nasıl tırmanacağım? Neyse annem hep

şöyle der “Başlamak bitirmenin yarısıdır”

Birinci basamak, iki, üç, dört... Of! gerçekten

çok acıktım.

Yirmi bir, yirmi iki, yirmi üç... Susuzluk

beni bitiriyor. Elli beş, elli altı, elli yedi... Güneş de

tüm yüzümü yaktı. İyice kızarmış tavuğa döndüm.

Offf! şimdi kızarmış bir tavuk için

neler vermezdim.

Seksen yedi, seksen sekiz,

seksen dokuz...

Yanında da bir bardak buz gibi

limonata gerçekten harika olurdu.

İşte son on basamak. On..dokuz..

sekiz... Az kaldı dayan Ripe.

Yedi, altı, beş... Sonunda ki

hazineyi düşün.

Dört .... Üç... Sakın pes etme...

İki....

.............................................................

.............................................................................

..................................................................

.................................

...........................................................

......................................................................

...............................................................................

..............................................................................

.........................................................................

..................................................................

............................................................

.....................................................

....................................................

....................................................

........................................................

..................................

Artık dayanamıyorum. Ve son basamak.

Ama ben çok sersemledim.

Galiba bayılı...yo..... rum........



Ne kadar süre baygın kaldım bilmiyorum. Kendime geldiğimde açlık ve susuzluktan başka hiçbir

şey hissedemez olmuştum. Toparlanıp neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Antik tiyatronun basamaklarını

tırmanıyordum... Sonrasını hatırlamıyorum. Bayılmış olmalıyım. Neyse şimdi bir an önce hazinenin gizli olduğu

mağarayı bulmalıyım.

Etrafa bakınırken gözüm birden ileride bir taş yığınına takıldı. Üzeri yiyeceklerle doluydu. Uçarcasına

yanına yaklaştım. Ufff! her şey çok lezzetli görünüyor. Kızarmış bir tavuk, bir şişe limonata, kurabiye, pasta

hele o bir sepet dolusu meyve... İyi ama bunlar kimin olabilir ki. Herhalde piknik yapan birileri

buraya getirmiş olmalılar. Peki şimdi neredeler? Bir parça tavuk yiyip bir bardak limonata

içsem bana kızarlar mı? Sanmıyorum. Gelmelerini beklerim. Ve ne kadar aç olduğumu, dayanamadığımı

anlatırım onlara. Şunlara bak hepsi çok lezzetli gözüküyor. Ve tam da istediğim şeyler....

.....................................................................

................................................................................................

...............................................................................................

.....................................................................................................

.......................................................................................................

..............................................................................................................................

..............................................................................................................................

..............................................................................................................................

..............................................................................................................................

..............................................................................................................................

..............................................................................................................................

.................................................................................................................

Bir dakika...

Birden okuduklarımı hatırladım.

Bütün bunlar hayaletin bana tuzağı.

Yoo! Bu tuzağa düşmeyeceğim.

İşte mağaranı girişi tam arkamda

duruyor.

“Dayan Ripe, bu açlığa biraz daha

dayan”

Elimdekileri bıraktım ve mağaraya

doğru yürümeye başladım.



.............................................................................................

...........................................................................................................

...............................................................................................................

...............................................................................................................

...............................................................................................................

...............................................................................................................

...............................................................................................................

..............................................................................................................

..............................................................................................................

Ve nihayet mağaradayım.

İçerisi ne kadar karanlık..

Neyse ki el fenerimi yanıma almışım.

Mağaranın içinde epey yürüdüm, hâlâ ortada

hazine falan yok. O an da bir sesle irkildim.

- İrade testini geçmeyi başaran ilk kişisin küçük insan. Senin adın ne? Bu hayaletin sesiydi. (Yine küçük lafı off!

Niye hiç kimse benim büyüdüğümü görmüyor.) “Adım Ripe. Ama ben küçük falan değilim. küçük olsam buraya kadar

gelemezdim herhalde, diye bağırdım. Sonra hazineyi unutup hayaletle konuşmaya başladık.

- Merhaba Ripe ben de Trace. Anladığım kadarıyla büyümeyi çok istiyorsun. Peki ama neden?

- Çünkü ben artık büyüdüm. Kimse bana inanmıyor ama yapamayacağım hiçbir şey yok benim.

- Peki yapman gerekenleri gerçekten yapıyor musun?

- Şeyyy! E.. evet yapıyorum, dedim. Birden aklıma yapmam gerektiği halde yapmadığım şeyler geldi. Ama

bunların bir önemi yok istesem hepsini yaparım çünkü.

- Neyse boş verelim şimdi bunları. Bu kadar yolu sohbet etmek için gelmedim. Benim hazineye ihtiyacım var,

dedim.O sıra da el fenerimin pili bitti ve yine her yer kapkaranlık oldu. Ama gözüm karanlığa alışınca hayaleti

görmeye başladım. Meğer onu görmemi engelleyen şey, el fenerinin ışığıymış.

- Bunu mu istiyorsun? dedi süzülerek kenara çekilirken.

İşte hazine tam karşımda.

- Evet dedim kararlılıkla. Ama hepsini değil içinden sadece bir şeye ihtiyacım var.

- Üzgünüm irade testini geçmen yeterli değil Ripe. İstediğini sana vermem için beni ikna etmen gerekiyor. Bütün

bu zahmete katlanmanın hikâyesini bana anlatmalısın. Eğer ikna olursam istediğini sana vermeyi düşünebilirim.

Bir hikâyen var mı?

Biraz düşündüm olanları ona anlatmamın ne sakıncası olabilir ki. Nasıl olsa onu bir daha hiç görmeyeceğim.

- Evet var, dedim...



................................................................................

................................................................................

................................................................................

................................................................................

................................................................................

................................................................................

................................................................................

................................................................................

...............................................................................

...............................................................................

................................................................................

................................................................................

................................................................................

- O zaman hikayene hazineden hangi parçayı istediğini söyleyerek

başlayabilirsin, dedi Trace.

- Ben tüm yaraları iyileştiren ceketi istiyorum. Sadece onu. Hazinedeki

diğer her şey sende kalabilir. Benim sadece cekete ihtiyacım var.

Bu sözlerimin ardından Trace anahtarı hazine sandığının deliğine

yerleştirdi ve iki kere çevirme sesi geldi. Cıkırt... çıkırt... hazine

sandığının içi ışıl ışıldı. Altınların arasından ceketi çıkardı.

“İstediğin parça bu mu?” dedi.Vaaay!!! Ceket gerçekten de

muhteşem gözüküyor. “Evet” dedim heyecanla “istediğim o.”

“O zaman seni dinliyorum” dedi Trace.

Ben de başladım anlatmaya.

- Bundan birkaç ay önce en yakın arkadaşım Melody ile

gezinirken yerde bir kuş yuvası bulduk. İçinde de kuş yavruları

vardı. Yapılacak şey belliydi. Onları düştükleri ağacın tepesine

geri koymak. Yavru kuşları ben alacaktım, yuvayı da Melody.

Sonra da ağaca tırmanıp onları yüksek dallardan birine

yerleştirecektik. Ama Melody karşı çıktı. Elimizde bir şeyler

varken ağaca tırmanamazmışız biz daha küçükmüşüz bir

büyüğümüzden yardım istemeliymişiz. Neyse, tabi ki bu çok

saçmaydı. Artık büyüdüğümüze onu ikna ettim. Ve ağaca tırmandık.

Her şey yolunda gitti. Yuvayı ve kuşları ağaca yerleştirdik. Ama ağaçtan

inmeye çalışırken ben dengemi yitirdim ve Melody ile beraber yere düştük. Bana hiçbir şey olmadı ama Melody’nin

kolu yaralandı. Kolunu sardılar. İki ay sargıların kalacağını bu süre içinde Melody’nin keman çalamayacağını söylediler.

Söylemeyi unuttum Melody çok güzel keman çalar. Daha doğrusu çalardı...

Üzerinden altı ay geçti. Doktorlar iyileştiğini sargıları çıkarabileceğini söylediler. Ama Melody bunu kabul

etmiyor ve hâlâ kolunu sardırıyor. Artık asla keman çalamayacağını söylüyor. İşte hikayem bu. Yaralarının

iyileşmesi için o ceketi Melody’e götürmem gerek. Şimdi söyle bakalım verecek misin o ceketi bana?



- Peki Ripe isteğini kabul ediyorum. Ama bir şartım var. Bu ceketi arkadaşının yaraları iyileşince bana tekrar

geri getireceksin. Bu şartımı kabul ediyorsan ceketi alıp gidebilirsin.

- Tekrar geri getirmek mi? Bunu nasıl yaparım bilemiyorum, dedim.

Buraya gelirken gerçekten çok zorlanmıştım. Hatta bayılmıştım.

- Şartını kabul edemem Trace. Bırak buraya geri gelmeyi şimdi eve nasıl geri döneceğimi bile bilmiyorum.

Çok yorgunum, açım. Az önce dışarıda gördüğüm yiyeceklerin de hayal olduğunu biliyorum. Lütfen benden başka bir

şey iste.

Bu sözlerimin ardından Trace saçlarının içinde uçuşan karahindibağ tohumlarından bir tanesini aldı ve yere

bıraktı. O tohum gözlerimin önünde büyüdü, büyüdü kocaman oldu.

- Hadi bu tohumun üzerine bin ve gitmek istediğin yeri hayal et. O seni çok kısa sürede oraya götürecek, dedi.

Bu beni çok heyecanlandırdı. Vay be ne macera ama.

- Peki ama nasıl geri geleceğim? diye sordum.

- Bu tohum seni gitmek istediğin yere götürdükten tam on iki saat sonra tekrar benim yanıma gelmek için

havalanacak. O havalanmadan ceketi yanına alıp onun üzerine binersen şartı yerine getirmiş olursun.

Ne diyorsun kabul mü?

- Anlaştık! diye bağırdım.

Şimdi de dev bir karahindibağ tohumuna binip

evime dönüyorum. Gerçekten harika bir macera bu.

- Ceketi bana geri getireceğine söz

veriyor musun? diye tekrar sordu Trace.

Hiç düşünmeden:

- Söz! dedim ve ceketi aldım.

Karahindibağ tohumunun üzerine dikkatlice

binip bacaklarımı sımsıkı doladım.

-Hazırım hadi gidelim, dedim.

O an da tohumun tepesindeki tüyler bir

helikopter pervanesi gibi dönmeye başladı.

Mağaradan çıktık. Yükseldik, yükseldik, bulutlara

ulaşana kadar. Basamaklarını zorlukla çıktığım

o antik tiyatro şimdi aşağıda küçücük gözüküyor.

- Bekle beni Melody ceketi aldım.

Geliyoruuuuum...

......................................................................................

......................................................................................

.....................................................................................

.....................................................................................

.....................................................................................

.....................................................................................

......................................................................................



Melody’nin evine geldiğimde o bahçede

resim yapıyordu.

- Selam Melody diye ona seslendim.

Ama dönüp bana bakmadı bile. Zaten yaralandığı

................................................................................................................. günden beri bana dargın. Bu durumu düzeltmek

................................................................................................................. için buradayım.

................................................................................................................. Ona olanların hepsini anlattım. Antik kenti,

................................................................................................................. hayaleti, hazineyi, nasıl bayıldığımı her şeyi. Hâlâ

................................................................................................................ resim yapmaya devam ediyor. Ben yokmuşum

............................................................................................................... gibi davranmakta kararlı. Sonunda çantamdan

ceketi çıkarttım.

- Bak Melody bu ceketi senin için getirdim. Biliyor musun?

Bu ceket sihirli. Bunu giyen yaralı kişiler anında iyileşip eski

sağlıklı günlerine geri dönüyormuş. Bütün bu zorlu maceraya

bu ceketi sana getirmek ve beni affetmen için çıktım dedim.

Melody kafasını yaptığı resimden kaldırdı. Yaralı kolunu tutarak bana döndü.

- Gerçekten kolum eskisi gibi iyi olabilecek mi Ripe? dedi.

- Eskisinden de iyi olacak Melody. Hadi bir an önce giy şunu, neler olacak görelim.

Ceketi dikkatlice Melody’e giydirdim. Gerçekten de mucize gerçekleşti birkaç dakika içinde Melody;

- Artık çok iyi hissediyorum, dedi.

Ceketi çıkartıp bana verdi. Sargılarını çıkarmaya başladı. O sırada bende koşup evden kemanını ona getirdim.

- Hadi bir deneyelim dedim.

Başta çok iyi çalamadı. Uzun zamandır egzersiz yapmadığı için olmalı. Ama Melody bunu hiç umursamıyordu

gözleri ışıl ışıldı.

- Çok teşekkür ederim Ripe. Sen gerçek bir dostsun dedi. Ve kemanını çalmaya devam etti.

Nihayet Melody beni affetti. Artık eve gidip karnımı doyurmak, temizlenmek ve uyumaktan başka hiçbir şey

düşünemiyorum.

- Sonra görüşürüz Melody dedim ve oradan ayrıldım.



Eve geldim. Temizlendim, karnımı doyurdum.

Şimdi kendimi daha, iyi hissediyorum. Biraz

yatağıma uzanmalıyım.

Gerçekten çok yorulmuşum.................

Olamaz uyuya kalmışım saat kaç.

inanamıyorum süre dolmuş. Koş Ripe koş. Acele

etmeliyim yoksa karahindiba tohumu beni beklemeden

geri dönecek.Ceket ceket nerede? Hıh işte burada.

Evden çıktım. Ama tohum çoktan gitmiş.

Durun bir dakika şu ileride görünen o değil mi?

Evet o kayalıklara doğru uçuyor. Koşarsam

uçuruma gelmeden yetişebilirim. Tüm kayaları

hızla tırmandım sıçradım ve son an da

tohumu yakaladım.

Ohhh! Tohumu yakalamasaydım o kadar yolu tekrar

gidemezdim herhalde.

.......................................................................................

............................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

....................................................................................................

Şimdi biraz sakinleşebilirim. Yol boyunca bu macerada olanları düşündüm. Daha önceleri büyüdüğümü

hissederdim hep. Hatta bunun tersini söyleyenlere hiç tahammül edemezdim. Sırf bu yüzden en yakın

arkadaşımı bile incittim. Ama şimdi... Şimdi de kendimi büyük biri gibi hissediyorum ama bu farklı.

Anlayamıyorum neden farklı. Belki de bunu Trace ile paylaşmalıyım. O bana büyümekle ilgili çok ilginç sorular

sormuştu. Tuhaf bir durum biliyorum ama bir hayaletle konuşmak bana çok iyi gelmişti.

Trace güvenip bu ceketi bana verdi. Ben de bu güveni boşa çıkarmadım. Belki de bende ona güvenip

büyümekle ilgili sözlerini dinlemeliyim. Geçen sefer ceketi bir an önce Melody’e götürmek istediğim için bu

konuyu kapatmıştım. Şimdi bol bol zamanım var. Biraz sohbet bana iyi gelecek.



_

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

...................................................

..................................................

İşte bitti. Uzun bir uçuşun ardından mağaradayım. Her şey güzel de,

ben ceketi verdikten sonra geriye nasıl döneceğim.

- Selam Trace sana ceketi geri getirdim, diye seslendim

- Hoş geldin Ripe söyle bakalım Melody’le işler nasıl gitti? Ceketi

giymeye onu ikna edebildin mi?

- Her şey yolunda gitti. İnanması çok güç ama birkaç saniye içinde

Melody iyileşti. Hatta hemen kemanını çalmaya başladı bile. Eskisi

kadar iyi çalamıyor ama olsun önemli olan iyileşmesi.

- Peki sence neden eskisi gibi çalamıyor?

- Uzun zamandır çalmıyordu biraz egzersiz yapması gerek o kadar.

- İyi ama, bu ceket sihirli?

- Ne söylemeye çalışıyorsun Trace anlamıyorum.

- Sana bir sır vereyim mi Ripe? Bu ceket sihirli falan değil. Parlak taşlarla

işlenmiş sıradan bir ceket.

- Ama nasıl olur gözlerimle gördüm. Melody hemen oracıkta iyileşti

- Bence o zaten aylar önce iyileşmişti. Sadece tekrar keman çalabileceğine

inanması gerekiyordu o kadar. Çünkü her şey inanmakla başlar.

Çok garip bir yaratık şu Trace söylediği her söz kafamı karıştırıyor.

Bence büyümek meselesini konuşmanın tam zamanı. Yolda

düşündüklerimi ona anlattıktan sonra merakla sordum.

- Neden şimdi gerçekten büyümüş gibi hissediyorum? Daha önce

hissettiklerim neydi? Farkı ne?

-Sen çok özel bir çocuksun Ripe. Cevaplar için biraz kendine zaman tanı. Her sorunun

yanıtını bende bulamazsın. Zamana ihtiyacın var. Tıpkı meyveler gibi. Onlarda olgunlaşıp büyümek için

zamana ihtiyaç duyarlar. Acele etme küçüğüm zamanı geldiğinde çok olgun bir genç adam olacaksın, dedi. Vay be!

bana küçüğüm diyen birine ilk kez sinirlenmiyorum. Ne tuhaf.

Galiba artık veda zamanı. Ufff! Trace keşke meyve benzetmesini yapamasaydın. Yine karnım çok acıktı.

Ceketi verip “Hoşçakal Trace” dedim. “Hoşçakal Ripe. Ha! Unutmadan, dönüş yolunda atıştırman için sana

olgun meyveler hazırladım. Merak etme bu kez hepsi gerçek.”dedi. Koşarak dışarıya çıktım. Doğruydu. Mağaranın

girişinde bir sepet dolusu meyve beni bekliyordu. İçerisinden bir elma aldım. Kocaman bir ısırık alıyordum ki...

“Ripe... Uyan artık tatlım kahvaltımızı yapıp Efes gezisi için yola çıkmalıyız” diye seslendi annem. Hepsi rüyaymış. Ne

rüya ama. Gözlerimi ovalayarak anneme seslendim.”Tamam! Geliyorum anne. Peki kahvaltıda elma yiyebilir miyiz? “





Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!