01.11.2020 Views

Bilgi Kaşifleri: Gerçeğin Peşinde

Gerçeğin Peşinde kitabımız, AB Sivil Düşün Bizi Bağlayan Şeyler desteği ile Kütüp-Anne Platformu tarafından yürüten BİLGİ KAŞİFLERİ PROJESİ kapsamında çocuklarda bilgi ve medya okuryazarlığı hakkında farkındalık oluşturmak ve infodemi ile mücadelede ilham vermek amacı ile hazırlanmıştır. Yazar: Havva İrmak Resimleyen: Elif Sakallı Yayın Yönetmeni: Asya Çağlar Sayfa ve Kapak Tasarımı: Hüseyin Özkan Proje Koordinatörü: Merve Yavuzdemir Proje Bilim Danışmanı: Ayşe Yüksel Durukan Proje Bilim Danışmanı: Demet Soylu Proje Çocuklar için Felsefe Sorumlusu: Gül Ezgi Karaman Proje Eğitim ve Organizasyon Sorumlusu: Nur Fındık Çınar Proje Grafi k Tasarım Sorumlusu: Kübra Meryem Erkan Unesco GMIL Sorumlusu: Melek Gedikbaş Proje Asistanı: Aysun Öztürk Proje Hikâye Anlatıcılığı Danışmanı: Nazlı Çevik Azazi Proje Farkındalık Kampanyaları Danışmanı: Pınar İlkiz https://www.kutupanne.com/2020/10/gercegin-pesinde/

Gerçeğin Peşinde kitabımız, AB Sivil Düşün Bizi Bağlayan Şeyler desteği ile Kütüp-Anne Platformu tarafından yürüten BİLGİ KAŞİFLERİ PROJESİ kapsamında çocuklarda bilgi ve medya okuryazarlığı hakkında farkındalık oluşturmak ve infodemi ile mücadelede ilham vermek amacı ile hazırlanmıştır.

Yazar: Havva İrmak
Resimleyen: Elif Sakallı
Yayın Yönetmeni: Asya Çağlar
Sayfa ve Kapak Tasarımı: Hüseyin Özkan
Proje Koordinatörü: Merve Yavuzdemir
Proje Bilim Danışmanı: Ayşe Yüksel Durukan
Proje Bilim Danışmanı: Demet Soylu
Proje Çocuklar için Felsefe Sorumlusu: Gül Ezgi Karaman
Proje Eğitim ve Organizasyon Sorumlusu: Nur Fındık Çınar
Proje Grafi k Tasarım Sorumlusu: Kübra Meryem Erkan
Unesco GMIL Sorumlusu: Melek Gedikbaş
Proje Asistanı: Aysun Öztürk
Proje Hikâye Anlatıcılığı Danışmanı: Nazlı Çevik Azazi
Proje Farkındalık Kampanyaları Danışmanı: Pınar İlkiz

https://www.kutupanne.com/2020/10/gercegin-pesinde/

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.



Bu kitap, Bilgi Kaşifi ......................................................................... aittir.


Gerçeğin Peşinde

Yazar: Havva İrmak

Resimleyen: Elif Sakallı

Yayın Yönetmeni: Asya Çağlar

Sayfa ve Kapak Tasarımı: Hüseyin Özkan

Proje Koordinatörü: Merve Yavuzdemir

Proje Bilim Danışmanı: Ayşe Yüksel Durukan

Proje Bilim Danışmanı: Demet Soylu

Proje Çocuklar için Felsefe Sorumlusu: Gül Ezgi Karaman

Proje Eğitim ve Organizasyon Sorumlusu: Nur Fındık Çınar

Proje Grafik Tasarım Sorumlusu: Kübra Meryem Erkan

Unesco GMIL Sorumlusu: Melek Gedikbaş

Proje Asistanı: Aysun Öztürk

Proje Hikâye Anlatıcılığı Danışmanı: Nazlı Çevik Azazi

Proje Farkındalık Kampanyaları Danışmanı: Pınar İlkiz

Basım: Ekim 2020

ISBN: 978-625-409-983-0 (Basılı)

ISBN: 978-625-409-978-6 (Elektronik)

Matbaa: Vizyon Basımevi Kağıtçılık

Matbaacılık ve Yayıncılık San. Tic.Ltd.Şti.

Beylikdüzü Organize Sanayi Bölgesi Orkide Cad. No:1/Z

Beylikdüzü/İstanbul

Tel:(0212) 671 61 51 – Faks:(0212) 671 61 50

Matbaa Sertifika No: 28640

KÜTÜP-ANNE PLATFORMU

www.kutupanne.com

kutupanne@gmail.com

@kutupanne #bilgikaşifleri

Kitabın tüm yayın hakkı yazar Havva İrmak’a aittir.

Yazılı izin almadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

Türkiye’de Kelime Yayınları işbirliği ile basılmıştır.

Bu kitap, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır.

İçeriğin sorumluluğu tamamıyla “Kütüp-Anne Platformu”na aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.


Kütüp-Annelerden

Sorgulayan, merak eden, araştıran, okuyan

tüm bilgi kaşifi çocuklara hediyemizdir.


Doruk, Zeynep, Yavuz, Ceren ve Ayça, farklı şehirlerde yaşayan beş

kafadar maceracı kuzendir. Bu kuzenler, şirin mi şirin bir köy olan Deretepe’de,

ninelerinin yanında geçirirlerdi yaz tatillerini. Bu köy, adından

da anlaşılabileceği gibi, dereden tepeden geçerek, köprüden

nehirden aşarak, yağmurdan doludan kaçarak ulaşılan, uzak mı uzak

yemyeşil bir orman köyüydü. Fatma nine, tombik yanaklı, baldan tatlı

dilli, yumuş yumuş elli, güler yüzlü, gülünce de gözleri parlayan bir

ihtiyardı. Fatma ninenin yaşadığı ev, bahçeli, iki katlı ahşap bir çiftlik

eviydi. Bahçesinde domates, salatalık, mısır ve fasulye gibi sebzeler

yetiştiren Fatma ninenin evinin hemen yanı başında bir de kümes vardı.

Köy bu, hiç ahır olmadan olur mu? İnek, eş ek ve birkaç koyun için

de evin arkasında bir ahır bulunurdu.

Köye her geldikleri yaz, çok eğlenen bizim kafadarlar, bu yaz tatilini

de iple çekmişlerdi. Doruk’u en çok eğlendiren şey, tulumba başında

suyla oynayıp kuzenlerini sırılsıklam ıslatmaktı. Ceren ise, kedisi

Cici ve kuzenleriyle birlikte köyün içinde bisikletle dolaşmaktan zevk

alıyordu.

Akşamları, evin verandasında sırtüstü uzanıp birlikte yıldızları seyretmek,

patlamış mısır yiyip ağustos böceklerinin çıkardığı sesleri dinlemek,

yaz gecelerinin vazgeçilmezleriydi onları için. Ama bununla

birlikte eşek Zarif’in ağustos böceklerinin sesini bastıran anırmasıyla

herkes gülme krizine girerdi. Kuzenler, ömürleri boyunca hatırlayacakları

bu güzel anıları işte bu Deretepe köyünde biriktirirlerdi.

4



Çocuklar, her yaz olduğu gibi bu yazlarını da

Deretepe’de geçirmek için karnelerini alır almaz

yola çıktılar. Hepsi de köye akşam saatlerinde ulaşabilmişlerdi.

Torunlarını gören Fatma ninenin değmeyin

keyfine. Her birini ayrı öpüp kokladı. Çocuklar

da birbirlerine kavuşmanın sevincini yaşarken,

Fatma nine de onlara nefis yemeklerden oluşan

bir sofra hazırlıyordu. O akşam karınlarını doyuran

kafadarlar, yol yorgunluğuyla yatmaya hazırlandılar.

Konuşmaları, gülüşmeleri, kıkırdamaları Fatma

ninenin odasından bile duyuluyordu. Deretepe

köyünü bir çarşaf gibi saran gecenin sakinliği, yün

yataklarına yatan çocukların üzerini bir yorgan gibi

örtmüştü.

6


7


8


Sabah, güneş tepeleri aşarak bu şirin köyün halkına tekrar

merhaba dedi. Fatma nine yine erkenden uyanmış ve Benekli’yi

sağmak için ahıra girmişti. Doruk, uyanır uyanmaz açlıktan midesinin

kazındığını fark etti. Aklına ilk gelen, mis gibi köy yumurtasıydı.

Doğruca kümese gidip tavukları kovalamaya başladı ve

folluktan yumurtaları bir bir topladı. Doruk’un kümese dalmasıyla,

kümesteki civciv ve tavuklar sağa sola çığlık çığlığa koşuşturmaya

başladı. Doruk, zafer kazanmış bir edayla, yumurtalarla

kümesten çıkıp hızlı adımlarla doğruca Fatma ninenin yanına

gitti. İnek Benekli, Doruk’un aceleyle ahıra girişinden ürktü ve

attığı tekmeyle süt kovası yere devrildi. Fatma nine, Benekli’yi

sakinleştirip ortalığı toparlarken, Doruk da sebep olduğu karmaşadan

sıyrılıp kendini bahçeye atmayı başarmıştı bile. Arkadaşlarının

uyanmasını beklerken kahvaltı sofrası için salatalık,

domates toplamaya başladı.

9


Zeynep, Doruk’un sebep olduğu gürültüyle uyandı. Telaşla yataktan doğrulup

baş ucundaki kalemi alıp günlüğüne bir şeyler yazmaya başladı. “Saat 9.35,

dışarıda inanılmaz bir ses var. Acaba bu gürültü nereden geliyor? Bu gürültüye

kim veya ne sebep oluyor? Nasıl bu kadar ses çıkabilir?” Sorularını peş peşe

sıralıyordu.

Yavuz, daha gözünü açar açmaz, uyku sersemiyle yanından hiç ayırmadığı

alet çantasından ses titreşimlerini ölçen bir cihaz çıkardı. Tavukların ve civcivlerin

seslerinden, birisinin onları kovaladığını da tahmin etmişti. Elindeki cihazla

başını camdan uzatan Yavuz:

- Ah! bizim şu Doruk, yine karnı acıkmış galiba, diyerek etrafa bakındı.

Ceren ise kedisi Cici’nin bu gürültüyle huzursuzlanıp kapıyı tırmalamasıyla

uyandı. Ona hemen bahçe kapısını açtı. Ceren, bir yandan da kedisini ürküten

bu gürültünün nedenini merak ediyordu. Ceren, peşin hükümlü bir tavırla:

- Bu gürültünün sebebi, kesinlikle köyün yaramaz çocuklarıdır, diye düşündü.

Elini yüzünü yıkamaya lavaboya yönelmişken Doruk’un sesini duydu.

Ceren:

- Ah Doruk, sabah sabah bu gürültüyü yapan sen miydin? Fincancı dükkanına

girmiş fil gibi ne kadar gürültü çıkardığının farkındasın değil mi, diye

söylenerek yoluna devam etti.

Hayvan ve doğasever Ayça ise sabahın ilk ışıklarıyla herkesten önce uyanmış,

köyün çam ve kır çiçekleri kokan yollarında sabah yürüyüşünü yapmış, eve

dönüyordu. Dönüş yolunda ona kara gözlü minik bir kuzu eşlik ediyordu. Kuzu,

Ayça’nın etrafında zıplayıp duruyordu. Ayça ise onun bu yol arkadaşlığından

pek memnun görünüyordu. O sırada Ayça bahçede Doruk’u görünce:

- Keşke sen de benim gibi kahvaltıdan önce yürüyüş yapsaydın. Neler kaçırdın

bir bilsen, biraz temiz hava sana da iyi gelirdi, diyerek Doruk’a takıldı.

10


11


Fatma nine bu curcunada mutfakta masa başına torunlarını toplamak için

çoktan balı kaymakla buluşturup sütü ocağa koymuştu bile. Çocuklar kahvaltıdan

sonra acaba bugün ne yapsak diye aralarında konuşurken, Ceren kedisinin

ortalıklarda olmadığını fark etti. Önce onu bahçede aramaya başladı. Ama

kedisini bulamadı. Kuzenlerine kedisini görüp görmediklerini sordu.

Ayça heyecanla:

- Sabah yürüyüşünden dönerken, uzaklarda bir kedi gördüm, acaba o kedi

Cici olabilir mi, diye düşündüm ama emin olamadım. Belki de dağa doğru giden

kedi Cici’ydi, dedi.

Doruk da katıldı Ayça’ya:

- Hadi çınar ağacına gidelim o zaman. Belki Cici de yolunu kaybetmiş,

oraya gitmiştir. Hem onu ararız hem de ormana gideriz, gezeriz, derelerde

yabani meyveler de toplarız, dedi.

Yavuz’un en büyük merakı, ormanda kaç çeşit ağaç türünün olduğu ve onların

sayısıydı. Çınar ağacına giden yol ormandan geçtiğinden o da bu plana itiraz

etmedi. Çınar ağacı, köyün en yüksek tepesinde yaşayan yaklaşık iki yüz yıllık yaşlı

ve ulu bir ağaçtı. Bu ağaç, çocuklar için oyun oynamaktan mutluluk duydukları,

büyük bir oyun parkı gibiydi. Çınar ağacını görmek herkesi mutlu edecekti.

Zeynep:

- Dağ çileği bulabilir miyiz acaba, bu mevsimde hangi renktedir? Bulunca

resmini yapabilecek miyim, diye sorular sormaya başladı bile.

Ceren ise bir an önce Cici’nin tüylerine dikenler yapışmadan onu bulmak

istiyordu. Bizimkiler hemen yola koyuldular ve kedi Cici’yi aramak için Deretepe’nin

yamaçlarına tırmanmaya başladılar. Köyden epey uzaklaşmalarına

rağmen Cici’den bir iz bile yoktu. Köyü bir tepenin yamaçlarından kuş bakışı

izlediler. Doruk, her zamanki gibi yiyecek arıyordu.

Doruk:

- Burada kim bilir hangi hayvanlar yaşıyordur, bence onların keskin pençeleri

bile vardır, dedi.

12


13


Aslında Doruk, korkudan ormanın derinliklerine pek de girmek istemiyordu.

Ama ormandaki meyvelerin görüntüsü onu bu maceraya sürüklüyordu. Ormana

hızlıca daldı. Tam o sırada Doruk’un ayağı bir ağacın köküne takıldı ve bir çukura

yuvarlandı. Burası o ana kadar hiç fark etmedikleri kocaman bir çukurdu.

Doruk, imdat çığlıkları atarken kuzenleri de başına toplanmıştı. Bu çukur, büyük

bir mağaranın girişine benziyordu. Yavuz’un çantasından çıkardığı bir iple Doruk’u

çukurdan çıkarmayı başardılar. Sonra “Acaba kedi Cici, bu çukurun içine

düşmüş olabilir mi,” diye soran gözlerle birbirlerine baktılar. Bu çukurun diğer

yanından mağaraya giden bir de yol olduğunu fark ettiler. Çocuklar birbirlerine

bu çukurun burada nasıl oluştuğunu sormaya başladılar. Bir süre sonra kediyi

aramak için bu çukura indiler. Ardından çukurdan gelen yüksek seslerden herkes

ürkmeye başladı. Ceren, Zeynep’in arkasına saklandı. Zeynep saçından çıkardığı

kalemle elindeki kağıda daha önce çizdiği resme bu kocaman çukuru da ekledi.

Zeynep:

- Bu kadar büyük bir yer, bir canlının evi mi acaba? Eğer öyleyse, bu kadar

derin bir çukuru hangi canlı ve nasıl kazmış olabilir? Peki, bu çukur neden kazılmış

olabilir, diye kendi kendine sorarak bir yandan da başını kaşıyordu.

Bu sırada vadiden toz ve duman yükseldiğini fark ettiler, ardından da şiddetli

bir gürültü duyuldu. Bu arada Doruk:

- Biri acıkmış olmalı, bakalım kimi yakalayıp yiyecek, diye bağırarak köye

doğru koşmaya başladı.

Kuzenleri de Doruk’un arkasından gittiler. Hepsi de bir solukta kendilerini

köye atmışlardı. Bu arada kedi Cici çoktan eve dönmüş, verandanın köşesinde

öğlen uykusuna dalmıştı bile.

Köydekiler, dumanı ve gürültüyü hissetmemişlerdi. Çocuklar, o gün gördükleri

çukur ve dumana bir anlam veremedikleri için Fatma nineye bir şey söylemediler.

Hiçbiri bugüne kadar ne böyle bir çukur görmüşlerdi ne de böyle bir

ses duymuşlardı. Hepsi biraz korkmuş ve yorulmuşlardı. O gece beşi de yaşadıkları

günün garipliğiyle kafalarında bin bir soruyla uyudular.

14


15


16

Bakım im akı

macıla öye ya

ge b ap olın

arına t ed

bulel iy?


Günler günleri kovaladı Deretepe köyünde tuhaf lar yaşanmaya başlandı. Fatma ninenin yetiştirdiği domaolaytesler

kurudu, Benekli’nin sütü azaldı, kö yü n yamaçlarından

akan dere kirli akmaya başladı ve ölü balıklar dere

kenarına vurdu. Köyde bunlar olup biterken bizim kafadarların

aklı fikri o gün gördükleri çukur, duman ve duydukları

gürültüdeydi.

Fatma nine ve köylüler, olan bitene bir anlam veremiyorlardı.

Çocuklar ise daha önce gördükleri çukuru hâlâ

kimseye anlatamamışlardı. Fakat bu acayip olayların, gördükleri

o çukur ile bir ilgisi olabileceğini de düşünüyorlardı.

17


Gerçn e çku

vaş r av şayir

miş, yşıyo b ay

naıl u d üyü ir

çuk çaliş?

Köylüler bu garip olayları konuşmak ve bir çözüm bulmak için bir

sabah köy odasında toplandı. Herkes, bu olayların nedeniyle ilgili

görüşlerini söylüyordu. Çocuklar sırlarını daha fazla saklayamadı

ve Fatma ninenin de bulunduğu kalabalığa yavaşça ilişip o gün yaşadıklarını

bir bir anlattılar. Herkes şaşkınlıkla onları dinliyordu. Hiç

kimse tam olarak gördükleri çukurun ne olduğunu ve bu olaylarla

bir ilgisinin olup olamayacağını bilmiyordu. Bu sırada bakkalın

oğlu, elinde gazetelerle koşarak köy odasına girdi ve şehirden gelen

bütün günlük gazeteleri muhtarın önüne koydu. Muhtarın gözüne

en üstte duran gazetenin ilk sayfasındaki haber takıldı. Haberi

görür görmez, şaşkınlıktan küçük dilini yutacakmış gibi oldu. Sonra

haberi köylülere okumaya başladı.

18


Gaze Dre köyü ciına ca

bi çuk çin, da öne ürüne

ralılan an hanın

yaşadığı, on ekre yal

za viği yıyo. Yab ayın

ku bey vi şle, büyük i

peçel e z akıya ku

çev bıraığı zey öy irına

hanı ve ğal tı tap iği

betir. Duylı kaşısına r

koy aılı. Dem köy irına

da öne ç bider üre bi r

han şıyoş.

19


Köylüler bu toplantıdan kafaları karışmış olarak evlerine döndüler. Fatma

nine ise eve varınca torunlarını etrafına topladı. Onları vadiye ve ormanın derinliklerine

gitmemeleri konusunda sıkı sıkı tembih etti. Doruk ve Ceren, konuşulanların

korkusuyla o gece ninelerine sarılarak uyudular.

Yavuz:

- Bu hikâyenin bir efsane olduğunu, korkulacak bir şey olmadığını, söyledi

ve odasına çekildi.

Zeynep, üzerinde dumanlar tüten garip şekilli yabani bir hayvan resmi çizdi

defterine. Ayça ise bu kokunun yabani bir hayvanın ağız kokusundan çok bir

kimyasal madde olabileceğini düşünüyordu.

Ayça:

- Yoksa sözü geçen canlı bir siyanür canavarı mı, dedi gülerek.

O akşam herkesin kafası biraz karışıktı. Gökyüzü de bu gece bir tuhaftı doğrusu.

20


21


Doruk ve Ceren ise bu işten uzak durmanın herkesin iyiliğine olacağını düşünüyordu.

Zeynep, Yavuz ve Ayça, o gece uyumadan önce ertesi sabah erkenden

uyanıp bu tuhaf olayı araştırmaya karar verdiler. Üçü de bu konuda farklı

düşünüyorlardı. Yavuz, bu olayın birileri tarafından uydurulduğu görüşündeydi.

Ayça ise köydeki derenin kurumasının, hastalıkların artmasının çevrede var

olan bir kirlilik yüzünden olduğunu düşünüyor ve bunu da kanıtlamak istiyordu.

Zeynep’in de gazetede yazılan olayın gerçekliğine dair şüpheleri vardı çünkü

“kim, ne, niçin, nerede, nasıl, neden” sorularına tutarlı cevaplar alamıyordu.

Maceracılar, sabahın ilk ışıklarıyla Fatma nineye görünmeden Doruk ve Ceren’i

de ikna ederek ormana doğru yola çıktılar. Fakat henüz yolun yarısına

gelmeden Ceren ve Doruk:

- Ninemiz bizi çok merek edecek, hem de neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz,

demeye başladılar.

Bizim kafadarlar başarmaları gereken ağır bir işi üstlendiklerini hissediyorlardı.

Derelerin açtığı yollardan, tepelerden aşarak vadiye doğru yol aldılar.

Yol boyunca derelerin suyunun azaldığını, koyulaştığını gördüler.

Duyduğu gök gürültüsünü bile o yabani hayvanın çıkardığı sese benzetip

herkesi korkutan Yavuz, bu sefer de ağaçların kuzeye bakan yönlerini gösterip:

- Bu yosunlu kısımlar da onun işidir, diye şaka yapmaya devam etti.

22


23


24


Halbuki ağaçların kuzey kısımlarındaki yosunların, güneşin konumundan

kaynaklandığını hepsi bilirdi. Nihayet vadiye ulaştılar. Fakat gördükleri karşısında

şaşkına döndüler.

Aslında vadinin tam ortasında gördükleri şey, tepesinde kocaman bir ağzı

olan, dumanlar çıkaran, etrafa kötü kokular yayan, çıkardığı sesle vadiyi inleten,

gri metal kocaman bir yapıymış.

Zeynep:

- Bu, gazetede bahsedilen yabani hayvan diye düşündükleri şey olabilir mi,

dedi.

Gördükleri fabrikaya benzeyen binanın ne zamandan beri burada olduğunu

öğrenmek için çantalarındaki tabletleri çıkardılar. Zeynep ise çoktan binanın

bir resmini çizmeye başlamıştı bile.

Köyüer ruğ

ya han a

bu ma n oli yş?

Pek o r

çuk de daış?

Fabya ze ba

çuk bi şki ab miş?

Gazek er

geç dışı olir mş?

25


26


Gazetedeki haberi araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için

maceracılar harıl harıl çalışmaya koyuldular. Çocuklar, gördükleriyle

gazetedeki fotoğrafların aynı olup olmadığını merak ediyordu. Yavuz,

çantasındakileri yere dökmüş ve araştırmalarına başlamıştı bile. Zeynep,

tesisin resmini çiziyor ve fotoğrafını çekiyordu. Yavuz ise Zeynep’in

çektiği bu fotoğrafı, internetteki bir arama sayfasından araştırmaya

başladı. Aynı zamanda uydu görüntüleri yardımıyla oluşturulan çevrimiçi

bir harita üzerinden bölgeyi de inceliyordu. Ayça ise fabrikalardan

çıkan atıkların doğaya nasıl zararlar verebileceğini araştırıyordu.

O kadar çok sayıda ve farklı işler yapan fabrikalar vardı ki “Bu

fabrika ne üretiyor acaba? Hangi atıkları doğaya bırakıyor?” soruları

Ayça’nın zihninde dolanıp durdu. Balıkların bakışlarının neden bulanıklaştığını,

dere sularını neyin kirlettiğini ve suların renginin neden

koyu olduğunu öğrenmek istiyordu. Bir yandan da getirdikleri gazete

haberlerini tekrar tekrar okuyorlardı. Doruk ve Ceren ise ağaçlardaki

yemişleri inceliyorlardı. Ayça gazetede yer alan fotoğraftaki köyün

arkasında karlarla kaplı kocaman bir dağ olduğunu fark etti. Halbuki

Deretepe köyünün arkasında bu kadar büyük bir dağ yoktu. Dahası

Deretepe köyüne neredeyse kar hiç yağmazdı. Gazetedeki fotoğrafa

biraz daha yakından baktığında dağın tepesine asılmış bir bayrak

gördü. Bu arada fotoğrafı internetten görsel arama ile tarayan Yavuz,

bu fotoğrafın başka bir ülkeye ait olduğunu fark etti ve sanki bir hazine

bulmuş gibi çığlık attı.

Yavuz:

- Bakın bakın önemli bir şey buldum. Bu köy bizim köyümüz değil.

Hatta bu fotoğraf bizim ülkemize ait bile değil. Baksanıza bizim

ülkemizin bayrağı değil bu dağdaki bayrak, dedi.

27


Ned ha yılış olir,

ga ne yum er ınaı?

Bu fka nen ının çul i li lir ?

Çocrın, ölüe gçeğ la v

inıra güçi yek r?

Yab ay he, yum er il yi?

Çocrın atığı arşıra sıl oçlak?

Çocuklar kafalarında onlarca soruyla, heyecan içinde köye döndüler. Köye

ulaştıklarında, Fatma nine ve emekli kütüphane görevlisi Ayşe hanımın bahçede

çay içtiklerini gördüler. Yorulmuş, susamış ve acıkmış halde onların yanlarına

iliştiler.

Fatma nine, torunlarını meraklı gözlerle süzüp bu saate kadar nerede olduklarını

anlatmalarını bekliyordu. Çocuklar, tesisi, balıkları ve kirli suları bir bir

anlattılar. Anlatılanlardan çok etkilenen Ayşe hanım, yıllar önce köylülerle birlikte

kurdukları çeşit çeşit kitapların olduğu köy kütüphanesine, araştırma yapmaları

için onları davet etti.

28



30


31


Sorgulayan, araştıran, merak eden çocuklar, birkaç saat

sonra kendilerini kütüphanede buldular. Ayşe hanım, onları

doğa ve çevreyle ilgili kitapların olduğu bölüme götürdü. Gazetedeki

haberi ve köylülerin anlattıklarını derinlemesine araştıran

çocuklar, çok ilginç bilgilere ulaştılar.

Çocuklar, başlarda köylüler gibi okudukları haberdeki yabani

hayvanın gerçek bir hayvan olduğunu düşünüp korkuya

kapılmışlardı. Fakat sorgulayan, araştıran ve merak eden

kuzenler, haberin gerçek olmadığını ve gördükleri kocaman

binanın bir maden işleme tesisi olduğunu, bir maden işleme

tesisinin atıklarının kontrolsüzce doğaya bırakıldığında nelere

sebep olabileceğini ortaya çıkarmışlardı. Köye yakın ormanda,

köylülerden habersiz, maden çıkarmak için kurulan maden

ocağı ve o madeni işleyen tesis tüm bu kirliliklere sebep olmuştu.

Eğer gerekli tedbirler alınmazsa, sadece Deretepe köyüne

değil çevre köyleri de etkisi altına alacak bir çevre felaketine

neden olabilirdi.

Bu arada maden ocağının ve tesisin çıkardığı toz, duman

havayı kirletmiş ve böylece hastalıklar baş göstermişti. Muhtar,

yaşlıların ve hastaların dışarı çıkmamasını ve çıkmak zorunda

kaldıklarında ise mutlaka maske takmalarını istemişti. O günden

sonra çoluk çocuk, yaşlı genç herkes köy sokaklarında dolaşırken

maske kullanmaya başladılar.

32


33


Ayrıca tesisin sesi ve kokusunun da köyde bazı hastalıklara

sebep olduğu ortaya çıktı. Benekli’nin sütünün azalması da

kirlenen havanın ve toprağın, Benekli’nin beslendiği meraları

kirletmesinden kaynaklanıyordu. Oluşan atıklarının dereye karışmasıyla

derenin suyu da kirlenmişti. Hem çevreyi hem havayı

hem de dere suyunu kirleten bu tesis, daha büyük bir doğa

felaketine neden olmak üzereydi.

İşin doğrusu, maden ocağının sahipleri doğasever köylüleri

maden işleme tesislerinden uzak tutmak ve ortaya çıkardıkları

kirliliği önlem almadan kontrolsüzce doğaya bırakabilmek için

bu yabani hayvan haberini uydurmaya karar vermişlerdi. Fakat

bilmedikleri bir şey vardı. Bizim maceracı kuzenler, araştırmayı

ve her duyduklarına inanmamayı kendilerine görev edinmişti.

Bundan sonra yapılması gereken şey ise bu sorunları çözmekti.

Muhtarın önderliğinde, tüm köy halkı bu olayın üstesinden

gelmek için çok çalıştılar. Köyün muhtarı ilgili makamları

harekete geçirdi.

Bu çocukların her duyduğuna inanmamaları, kendilerine

ulaşan haberleri sorgulamaları ve gerçeğe duydukları arzu, bir

köyün doğasını ve köylünün hayatını kurtardı.

34


35


Maden ocağını işleten yöneticiler, tesisten çıkan tüm

atıkların kontrol edilmesi, doğaya zarar vermeden ve gerekli

işlemler uygulandıktan sonra doğaya güvenli bir şekilde

bırakılması için tüm tedbirleri almaya söz verdiler.

Adım adım gerekli tüm çevre koruma teknolojilerini tesislerinde

uyguladılar. Bundan sonra köyün havası ve suyu

temizlenmeye başladı, derenin suyu bir süre sonra yeniden

temiz aktı, balıklar canlandı. Benekli eskiden olduğu

gibi lezzetli sütüyle çocukları beslemeye devam etti.

Maden işleme tesisinin sahipleri de hatalarını anlayıp sorumluluklarını

yerine getirdikleri için köylüler onlarla dost

oldu ve köyden pek çok kişi bu maden ocağında çalışmaya

başladı. Köy halkı yeniden huzur ve mutluluğa kavuştu.

36


37


38


39


ARAŞTIR

İNFODEMİ

NEDİR?

GÖRSEL

ARAMA

YÖNTEMLERİ

NELERDİR?

NASIL

ALINTI

YAPILIR?

MEDYA VE BİLGİ

OKURYAZARLIĞI

NEDİR?

ÇEVRİM İÇİ

GÜVENLİK

NEDEN

ÖNEMLİDİR?

40



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!