Patlak Teker 2
Yayın hayatına yeni başlayan 'Patlak Teker' dergisi şimdi E-Dergi olarak sizlerle buluşuyor. İçinde tur bisikletçiliğine dair hikayeler bulunan ' Patlak Teker'i beğeneceğinizi umuyor ve yayın dünyasında kalıcı olmasını diliyoruz. İyi okumalar.
Yayın hayatına yeni başlayan 'Patlak Teker' dergisi şimdi E-Dergi olarak sizlerle buluşuyor. İçinde tur bisikletçiliğine dair hikayeler bulunan ' Patlak Teker'i beğeneceğinizi umuyor ve yayın dünyasında kalıcı olmasını diliyoruz. İyi okumalar.
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
MASALSI YOLCULUK
Merve Dede
Masalsı bir şekilde, evvel zaman içinde,
çok gitmeden, az görmeden, çok bilmeden,
çok sormadan, çok da yormadan… Kâh
güldüm, kâh ağladım; kâh durdum, kâh
düşündüm. Kendimle çok konuştum. Kendime
sordum, kendime söyledim.
Nereye mi gidiyordum? Kendime dair sorulara,
hayata dair cevaplara.
Vedalarım, arkamda bıraktıklarım,
alışkanlıklarım o kadar uzaktaydı ki… Hepsi
dündü, bugünün gölgesindeydi. Gün hep
yarına doğuyor, dün hep yavaşça yaşanıp
gitmiş oluyordu. Yüzümü ileriye, güneşe dönmüş,
gidiyordum.
Başka bir dünyada geziyordum. Hep
yolda ama başka bir formda… Ben etiketim
‘öğretmen’i çıkarmış, kendimi bulmuştum.
Kendim olmaya başladığımdan beri bitmeyen
sorular, cevaplar... İçimdeki 'ben'i
anladığım kadar kendimdim. Ama beni
görenlerin gördükleri gibi miydim?
Gereksiz olanlardan arınmış, bisikle t imle
duru nehirleri aşıp arınmıştım. Çantalarım,
yüklerim bile yük değildi bana. Cevizlerim,
elmalarım, narlarım, hiçbiri yük değildi.
Yalnızım… Tek başıma, bazen ıssız bazen
renksiz olsa da zihnimde yarattığım cennetin
renkli yollarındayım.
Bu masalsı macerada tesadüf kelimesi
anlamını yitirdi.
İpsala sınır kapısında daha Türkiye’den
çıkmadan ‘’Aman ha pasaport una sahip çık,
ne yap ne et sakın yitirme pasaportunu.’’
diye seslendi bir tır şoförü. Bildi mi acaba
başıma geleceği, sezdi mi?
Yağmur çamur demeden bulutlu tepelerde
hırsla pedal çevirirken, gökyüzünde
beliren güneş pusulam olur. Yunanistan’dan
çıkmadan posta kartlarımı atayım dedim
arkadaşlarıma. Yanımda taşıdığım sulu
boyamla hazırladığım kartlarımı yazıp
Yunanistan pullarını yapıştırıp postaya
ver dim kartları. Dedim ya acelemiz yok tabi.
Ne benim, ne yolun, ne de kartların…
Çimenlerde güneşin tadını çıkarır ken göz
kapaklarım ağırlaştı ve bir şey "Kısa bir şekerlemeden
olmaz." deyip kıvrıldım. Uykuyla
uyanıklık arasında hayal meyal bir çift göz
gördüm karşımda. Orta yaşlı şirin bir kadın
gülümseyerek uzattı elindekileri. Bir değil
tam üç çift ayakkabı… Hemen kendi a yakkabılarımı
gösterip teşekkür ettim yine de.
Rahatlamıştı. Neyse ki günlerdir a yakkabısız,
yağmurda çamurda yalın ayak değildim;
mülteci arkadaşlarımız gibi.
Sınır geçişleri her zaman ayrı bir maceradır.
Uzaydan düşmüş gibi hissediyorum
çoğu zaman. Önce beni görenlerin şaşkınlığı...
Sonra cevabını bilmediğim soru lar ve
tedirginlik, korkular... Bitince sorgu sual,
rahatlama, az ilerde sevinçle çığlıklar…
Makedonya!
Dil değişti. Yollar, köyler, kentler, tabelalar,
yemekler değişti. En ücra köy yollarında
polis durdurup pasaport kontrolleri yaptı.
Artık pasaportumu cüzdanımda, onu da hemen
kolayca erişebileceğim ön çantamda
taşıyordum.
Sıradaki sınır geçişi Sırbistan’a yaklaşırken
yağmur aman vermiyordu. Kısa bir kahve
ve ısınma molası için durduğum benzinlikte
zayıf, cılız, aç oldukları her halle rinden belli
iki köpek unutturdu bana her şeyi. Çantamda
ne varsa verdim onlara. Nasılsa ilerdeki şehirde
durup son Makedonya alışverişimi
yapacaktım.
Devam ederken yola, bir köpek ölüsü
gördüm. Ona üzülürken bir de yılan ölüsü
çıktı karşıma, yetmedi bir de kirpi. Az ilerde
de hayatımda ilk defa bu kadar minik bir
kaplumbağa görmüştüm. Bakmadan haline
çıkmış yola ama yanlış yola…
Usulca geçip gitmek vardı, geçtim de!
Gözlerimin önünde yanlış yola girmiş minik
kaplumbağa... İlerlemiş olmama rağmen
gidemezdim, onun öleceğini bilerek devam
edemezdim! Döndüm, aldım yolun
ortasından taşıdım ağaçların arasına. "Hadi
bakalım minik kaplumbağa, bu tarafta ara
evini, yolunu. " dedim.
Yola koyulduğumda ön çantamın açık
olduğunu fark edip durdum, kapattım.
İlerideki şehre vardım. Ekmeğimi, peynirimi
alıp çıkacakken bir de baktım cüzdanım yok!
Peki ya pasaportum?.. Yok!.. "Gerçek olamaz!"
dedim. Hızla çıktım marketten, her şeyimi
aradım, yok bulamadım.
O an zaman dursun bana bir müsaade
etsin düşüneyim, anlayayım bir cevap, bir
çözüm bulayım istedim. Yoldan geçenlere
mi sorsam? Ne yapsam bilemedim. Karakol
görmüştüm girişte. Hemen gittim. Anlattım,
yazdılar. "Tamam bekle, haber ederiz sana."
dediler. Ama nasıl bekleyeyim? Hemen çıktım,
otobüse binip geldiğim yerlere mi gitseydim?
Ne yapmalıyım diye çaresizce düşünür ken
bir taksici anladı halimden “Gel gidelim
bakalım, bulursak ödersin bulamazsak helâl
olsun benden yana.” dedi. Gittik, bulamadık…
Sanki bir dağın başında korunaksız
kalmış gibiydim. Duygularımı kontrol edemez,
allak bullak olmuş her şeyi bir arada
yaşar olmuştum. Hani derler ya 'bir bilene
sorun' diye. Girdim bir restorana, arkadaşımı
aradım. O bilirdi. Bilge, çok tecrübeli biriydi.
Hemen söylerdi ne yapmam gerektiğini.
Anlattım, ağladım, rahatladım. Dinledi, anlattı,
rahatlattı.
Restoran çalışanları ve sahibi sanki
ailemdi. Birlikte yemek yedik, konuştuk,
paylaştık, sarıldık. Sihirli bir değnek dokunmuş
gibi karanlık düşünceler aydınlanmıştı.
Güvendeydim. Kesinlikle yalnız değildim.
Sabah sarılıp iyi dilekleriyle vedalaştılar ben
imle. Bütün bunlar yetmezmiş gibi üzerine
bir de aralarında topladıkları parayı zorla
verip "Bu senin, istediğin gibi rahatlıkla kullan."
dediler.
İstanbul’a konsolosluktan aldığım Geçici
Seyahat Belgesi (Pembe Pasaport) ile
yitirilmiş pasaportumun, vizemin üzüntüsü
ve tanıdığım, gördüğüm iyiliklerin sevinciyle
geri dönmüştüm.
Bir yıllığına çıkıp bir ay sonra kendimi
İstanbul’da bulmak tuhaf olsa da hayat sürprizlerle,
yaşanacaklar ve öğrenilecek lerle
doluydu. Yaşadığım bu olumsuz deneyim
bana hep inandığım, beni yolda tutan şeyi
kanıtlamıştı.
Dünya kötülükler ve kötülerle değil, iyilikler
ve iyilerle dolu bir yer. Bizlere düşen de
iyiliği iyiliklerle beslemek.
Ha unutmadan tabi ki geri döndüm. Bu
mecburi ara biter bitmez yeni pasaport ve
yeni vizemle kaldığım yerden turuma devam
ettim.
8 9