24.10.2020 Views

Patlak Teker 2

Yayın hayatına yeni başlayan 'Patlak Teker' dergisi şimdi E-Dergi olarak sizlerle buluşuyor. İçinde tur bisikletçiliğine dair hikayeler bulunan ' Patlak Teker'i beğeneceğinizi umuyor ve yayın dünyasında kalıcı olmasını diliyoruz. İyi okumalar.

Yayın hayatına yeni başlayan 'Patlak Teker' dergisi şimdi E-Dergi olarak sizlerle buluşuyor. İçinde tur bisikletçiliğine dair hikayeler bulunan ' Patlak Teker'i beğeneceğinizi umuyor ve yayın dünyasında kalıcı olmasını diliyoruz. İyi okumalar.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

22020


NASIL

BİR FANZİN?

Bisikletiyle kendisine sunulan garantili bir hayatı bırakıp

binbir türlü zorluğa rağmen bu uğurda ha yallerinin peşinden

gitmeyi seçen, bunu yapamsa da yapmanın hayalini

kuran tur bisikletçilerinin ve bisikleti yaşam felsefesi

haline getirmiş, bisiklete günlük yaşantısının başucunda

yer veren insanların hikâyelerini bir araya getirdik.

Fanzinin içeriğini hazırlarken adına ‘Patlak Teker’

dediğimiz ve mottosunu ‘Bisikletli Düş Yazıları’ olarak

belirlediğimiz bir çalışmayı rakamlardan uzak tutmak,

rakamların yerine yokuş çıkarken acıdan yanan dizlerimizi,

karşıdan esen rüzgâra karşı çektiğimiz zorluğu, gü ­

neş tenimizi yakarken ne hissettiğimizi, bisikletin bizim

için ne ifade ettiğini ve neden bisikletle yolda olduğumuzu

anlatmayı; aynı zamanda ‘içinden bisiklet geçen’ , ne

kadar uzağa gidersek gidelim yanımızdan ayırmadığımız

kitaplarımız ve çok sevdiğimiz filmler hakkında da bilgi

vermek istedik.

BU SAYIDA

4

Mahalleyi Terk Edeli Çok Olmuştu / Ozan Kımızoğlu

Pembe Bisiklet / Yılmaz Murat Bilican

8

Masalsı Yolculuk / Merve Dede

Veganlık Ve Bisiklet / Aytaç Aksoy

14

6

10

İçinden Bisiklet Geçen Kitaplar / Aytaç Aksoy

İçinden Bisiklet Geçen Filmler / Bahadır Özer

15

Bunu yaparken de hem çağı yakalayacak şekilde dijital

olan hem de elle tutulur, hissedilir, elden ele ulaştırılabilir,

biraz eski usul bir çalışma olmasına dikkat ettik. Bu nedenle

fanzini herhangi bir şekilde çoğaltabilir, okumasını

istediğiniz insanlara ulaştırabilirsiniz.

16

Bir Uygulama / Aytaç Aksoy

Trafiğe Bağlı Ölümler / Colleen Corcoran

18

İndir, çoğalt, paylaş!

BİSİKLETLİ DÜŞ yAZILARI

2

Başlangıcından son aşamasına kadar bizim içimize sinen

bir çalışma olduğunu söylemek isteriz. Umarız siz de beğenirsiniz

ve hep birlikte Patlak Teker’in bisiklet ve yayın dünyasında

uzun soluklu bir yayın olmasını sağlarız.

Hikâye, şiir, deneme için;

patlaktekerfanzin@gmail.com

Önceki sayılara ulaşmak için;

https://www.yumpu.com/tr/document/read/63225666/patlak-teker

Takip ve bizden haber almak için twitter;

@teker_patlak



MAHALLEYİ

Ozan

Kımızoğlu

TERK EDELİ çok

OLMUŞTU

Bastığın her pedalda, tırmandığın her yokuşta,

gideceğin her ilçede seni bir şive, seni

bir tarih, seni bambaşka duygu yoğunluğu

karşılayacak. Bunu bilmek çok heyecan verici

ve çok güzel.

Mahalleyi terk edeli çok olmuştu. Hem de ne terkediş.

Var bir hayalimiz dedik ya tam pedal ileri.

Açtık mı yine haritayı? Açtık.

Seçtik mi bir rota? Seçtik.

Allah kabul etsin, yine birçok kişiye göre kafayı yiyen biz olduk :)

Neymiş efendim, çok mesafeymiş, peeehhh!

Neymiş, oraya bisikletle gidilir miymiş, pfffff!

Neymiş, arabayla giderken bile yollar tehlikeliymiş (bahaneye

baaak).

Neymiş, zırtmış pırtmış (:

Her hayal büyüktür. Bıraksalar seni, olduğun yerde duramazsın,

bıraksalar kanat takıp uçarsın ama işte hayat böyle, herkesin

yolu da zamanı da farklı.

Dünya turu hayal edersin ama rotan Çanakkale üzerinden İstanbul’dur.

Yani Çanakkale’den gidelim de ayağımız, pedalımız,

lastiğimiz Avrupa toprağı görsün değil mi :)

Çalışan insanın rotası böyle mütevazıdır, gün hesabı yaparsın

ama zevki de tadı da bir başkadır. Kısa bir zamana o kadar çok

şey sığdırırsın ki;

Yeni insanlar,

Farklı kültürler,

Farklı maceralar,

Yepyeni heyecanlar.

Rotamız Çanakkale, ileri!

Başlı başına tarihe yolculuk. Bastığın her

pedalda, tırmandığın her yokuşta, gideceğin

her ilçede seni bir şive, seni bir tarih, seni

bambaşka duygu yoğunluğu karşılayacak.

Bunu bilmek çok heyecan verici ve çok güzel.

Bazen ana karada, bazen denizde, bazen bir

dağın başında, bazen sisli bir yolun içinde,

bazense hiç bilmediğin bir yerde olacaksın.

Düşünsene, yolda olacaksın.

Hani demiştik ya, “Yola çık, yol açık.”

Hazırlık zamanı geldi. Aslında bisikletini

hazırlamıyorsun. Evin, yurdun, her şeyin o

iki teker üzerinde olacak. Hem kaldığın yerin

eşyası, hem kendine yemek hazırlarken kullandığın

malzemelerin. Hem kıyafetlerin. Yeri

geldiğinde geleceğe anı bırakacak fotoğraf

makinen.

İzlenen onca video, takip edilen onca

hesap, iletişime geçilen onca kişi. Yeri geliyor

üniversiteden arkadaşın, yeri geliyor

bir akraban. Nerede neler var, nerede neyi

görürüm? Nerede ne yenir, nerede ne içilir?

Yollar nasıl acaba? Yanıma iç lastik kaç tane

alsam?

Acaba bunu almasam mı yanıma? Amaan

nerede işime yarayacak...

Heyecan kafa yapıyor bizde :)

Hey, rota hazır!

Başlangıç noktası ev, bitiş noktası İstanbul.

Turun ismi ‘Kuzey Pedalları’.

Tam yaz turu. Bütün tatil beldelerinden

geçeceksin. Ege’nin masmavi denizi hep

solunda kalacak. Sağında bazen ufak Ege

köyleri, bazen de büyük dağlar. Yeri geldiğinde

yaz aylarında insanların gelmek

için onlarca kilometre katettiği o minik yazlık

yerler.

Biz Egeli’yiz. Maviyi de yeşili de çok severiz.

Huzurdur bizim için. Bir yakadan bir yakaya

geçerken o mavinin üzerinde yol alan vapuru

kullanırız. Bekleyenimiz vardır. Martılar. Her

binen bir gevrek alır. Bu arada simit değil

gevrek. Domates değil domat :)

Ne demiş Atilla İLHAN;

Maviye çıkardı çocukluğumuz.

Ne yana dönsek umut.

(devamı gelecek…)

4 5



PEMBE

Yılmaz

Bilican

BİSİKLET

“Pembe, gönlüm

sende!”

Pembe gönlüm sende! Çok emin olamıyorum

ama 1990 veya 91 yılında

Sirkeci’den almıştım Pembe'yi. Satın aldığım

ikinci bisikletti. O za manlar, İstanbul’da

Sirkeci semti yabancı ürünlerin satıldığı

bir merkezdi. Doğubank da denirdi kısaca

bu merkeze. Herkes buzdolabını, çamaşır,

bulaşık makinesini buradan alırdı. Yolum

düştükçe buraya uğrar, son teknoloji ürünlere

bakardım. Neden bil miyorum, İngiliz

malı Dawes marka bisikletler çok gelirdi o

sıra. Belki o zamanlar gözde bir markaydı,

bilmiyorum. Mavi bir Dawes olan ilk

bisikletimi de buradan almıştım. Onu, ilk

uzun turum sonrasında çaldırmış olmanın

acısıyla Doğubank’ı neredeyse her hafta

arşınlıyordum.

Pembe Dawes’i görür görmez vu r ul dum.

Sıradan bir pembe değildi, fuşyaydı. Morun

bütün tonlarına oldum olası bayılırdım zaten.

El yapımı geçme çelik kadro, ön maşa krom

moli, 21 vites, üst model bir Shimano takım

vardı üstünde.

Bir önceki bisikletime göre epeyce üst

bir modeldi ve pahalıydı. Hemen ala madım,

aklım orada kaldı ama ben bisikletsiz

döndüm. 3 gün sonra, parayı toparladım ve

inşallah duruyordur diye diye Sirkeci'ye yollandım.

Oradaydı ve pırıl pırıldı. Bana Nermi

Uygur’un sözleriyle “Hadi bin git!” diyordu

âdeta.

"Duvara dayalıyken, bir deyimle gülünç,

anlamsız, kımıltısız bir şey. Gel gör ki sen

biner binmez, elinin eli, ayağının ayağı,

canının canı oluverir. Bedeninle yüreğinle

ayrılmaz bir bütünsünüzdür artık onunla.

Kırk yıldan beri bisikletmişsin gibi gelir. BİN

GİT!" (Nermi Uygur, Yaşama Felsefesi)

Neredeyse 30 yıldır üstün deyim. İstanbul

trafiğinde de dolaştı, Antalya, Datça sahillerinde

de. İzmir'i saymıyor um bile. 4-5 yıl

öncesine kadar her şeyi aldığım gibiydi.

Bugüne kadar fren, vites, arka ve ön

aktarıcılarla gidon borusunu değiştirmek

zorunda kaldım sadece. Bir de ön maşası

kırılınca, renk değişikliği olmasın diyerek

kaynak yaptırdım, birkaç yıl sonra maşa

yeniden kırılınca onun yerine amortisörlü

yeni bir maşa taktırdım.

Pembe Dawes’i görür

görmez vuruldum.

Sıradan bir pembe

değildi, fuşyaydı. Morun

bütün tonlarına

oldum olası bayılırdım

zaten.

Pembe benim neredeyse tek ulaşım

aracım. Şehirler arası uzun bisiklet turlarım

için yeni bir bisiklet aldım. Pembe’yle İzmir

caddelerini arşınlamaya devam ediyoruz.

Yaşlansa da o hâlâ çok güzel. Durduğu

yeri, yolları, beni güzelleştirmeye devam

ediyor. Tamircim de dahil çoğu insan artık

Pembe'yle vedalaşmam gerektiğini söyler

dururlar. Benim de zaman zaman aklıma

gelmedi değil “Acaba onu daha çok yormadan,

yıpratmadan salonuma asayım mı?”

diye. Fakat hemen kovdum o düşünceyi

kafamdan.

Gidebildiğimiz kadar gitmeliydik beraber

ve gidiyoruz şimdilik…

6 7



MASALSI YOLCULUK

Merve Dede

Masalsı bir şekilde, evvel zaman içinde,

çok gitmeden, az görmeden, çok bilmeden,

çok sormadan, çok da yormadan… Kâh

güldüm, kâh ağladım; kâh durdum, kâh

düşündüm. Kendimle çok konuştum. Kendime

sordum, kendime söyledim.

Nereye mi gidiyordum? Kendime dair sorulara,

hayata dair cevaplara.

Vedalarım, arkamda bıraktıklarım,

alışkanlıklarım o kadar uzaktaydı ki… Hepsi

dündü, bugünün gölgesindeydi. Gün hep

yarına doğuyor, dün hep yavaşça yaşanıp

gitmiş oluyordu. Yüzümü ileriye, güneşe dönmüş,

gidiyordum.

Başka bir dünyada geziyordum. Hep

yolda ama başka bir formda… Ben etiketim

‘öğretmen’i çıkarmış, kendimi bulmuştum.

Kendim olmaya başladığımdan beri bitmeyen

sorular, cevaplar... İçimdeki 'ben'i

anladığım kadar kendimdim. Ama beni

görenlerin gördükleri gibi miydim?

Gereksiz olanlardan arınmış, bisikle t imle

duru nehirleri aşıp arınmıştım. Çantalarım,

yüklerim bile yük değildi bana. Cevizlerim,

elmalarım, narlarım, hiçbiri yük değildi.

Yalnızım… Tek başıma, bazen ıssız bazen

renksiz olsa da zihnimde yarattığım cennetin

renkli yollarındayım.

Bu masalsı macerada tesadüf kelimesi

anlamını yitirdi.

İpsala sınır kapısında daha Türkiye’den

çıkmadan ‘’Aman ha pasaport una sahip çık,

ne yap ne et sakın yitirme pasaportunu.’’

diye seslendi bir tır şoförü. Bildi mi acaba

başıma geleceği, sezdi mi?

Yağmur çamur demeden bulutlu tepelerde

hırsla pedal çevirirken, gökyüzünde

beliren güneş pusulam olur. Yunanistan’dan

çıkmadan posta kartlarımı atayım dedim

arkadaşlarıma. Yanımda taşıdığım sulu

boyamla hazırladığım kartlarımı yazıp

Yunanistan pullarını yapıştırıp postaya

ver dim kartları. Dedim ya acelemiz yok tabi.

Ne benim, ne yolun, ne de kartların…

Çimenlerde güneşin tadını çıkarır ken göz

kapaklarım ağırlaştı ve bir şey "Kısa bir şekerlemeden

olmaz." deyip kıvrıldım. Uykuyla

uyanıklık arasında hayal meyal bir çift göz

gördüm karşımda. Orta yaşlı şirin bir kadın

gülümseyerek uzattı elindekileri. Bir değil

tam üç çift ayakkabı… Hemen kendi a yakkabılarımı

gösterip teşekkür ettim yine de.

Rahatlamıştı. Neyse ki günlerdir a yakkabısız,

yağmurda çamurda yalın ayak değildim;

mülteci arkadaşlarımız gibi.

Sınır geçişleri her zaman ayrı bir maceradır.

Uzaydan düşmüş gibi hissediyorum

çoğu zaman. Önce beni görenlerin şaşkınlığı...

Sonra cevabını bilmediğim soru lar ve

tedirginlik, korkular... Bitince sorgu sual,

rahatlama, az ilerde sevinçle çığlıklar…

Makedonya!

Dil değişti. Yollar, köyler, kentler, tabelalar,

yemekler değişti. En ücra köy yollarında

polis durdurup pasaport kontrolleri yaptı.

Artık pasaportumu cüzdanımda, onu da hemen

kolayca erişebileceğim ön çantamda

taşıyordum.

Sıradaki sınır geçişi Sırbistan’a yaklaşırken

yağmur aman vermiyordu. Kısa bir kahve

ve ısınma molası için durduğum benzinlikte

zayıf, cılız, aç oldukları her halle rinden belli

iki köpek unutturdu bana her şeyi. Çantamda

ne varsa verdim onlara. Nasılsa ilerdeki şehirde

durup son Makedonya alışverişimi

yapacaktım.

Devam ederken yola, bir köpek ölüsü

gördüm. Ona üzülürken bir de yılan ölüsü

çıktı karşıma, yetmedi bir de kirpi. Az ilerde

de hayatımda ilk defa bu kadar minik bir

kaplumbağa görmüştüm. Bakmadan haline

çıkmış yola ama yanlış yola…

Usulca geçip gitmek vardı, geçtim de!

Gözlerimin önünde yanlış yola girmiş minik

kaplumbağa... İlerlemiş olmama rağmen

gidemezdim, onun öleceğini bilerek devam

edemezdim! Döndüm, aldım yolun

ortasından taşıdım ağaçların arasına. "Hadi

bakalım minik kaplumbağa, bu tarafta ara

evini, yolunu. " dedim.

Yola koyulduğumda ön çantamın açık

olduğunu fark edip durdum, kapattım.

İlerideki şehre vardım. Ekmeğimi, peynirimi

alıp çıkacakken bir de baktım cüzdanım yok!

Peki ya pasaportum?.. Yok!.. "Gerçek olamaz!"

dedim. Hızla çıktım marketten, her şeyimi

aradım, yok bulamadım.

O an zaman dursun bana bir müsaade

etsin düşüneyim, anlayayım bir cevap, bir

çözüm bulayım istedim. Yoldan geçenlere

mi sorsam? Ne yapsam bilemedim. Karakol

görmüştüm girişte. Hemen gittim. Anlattım,

yazdılar. "Tamam bekle, haber ederiz sana."

dediler. Ama nasıl bekleyeyim? Hemen çıktım,

otobüse binip geldiğim yerlere mi gitseydim?

Ne yapmalıyım diye çaresizce düşünür ken

bir taksici anladı halimden “Gel gidelim

bakalım, bulursak ödersin bulamazsak helâl

olsun benden yana.” dedi. Gittik, bulamadık…

Sanki bir dağın başında korunaksız

kalmış gibiydim. Duygularımı kontrol edemez,

allak bullak olmuş her şeyi bir arada

yaşar olmuştum. Hani derler ya 'bir bilene

sorun' diye. Girdim bir restorana, arkadaşımı

aradım. O bilirdi. Bilge, çok tecrübeli biriydi.

Hemen söylerdi ne yapmam gerektiğini.

Anlattım, ağladım, rahatladım. Dinledi, anlattı,

rahatlattı.

Restoran çalışanları ve sahibi sanki

ailemdi. Birlikte yemek yedik, konuştuk,

paylaştık, sarıldık. Sihirli bir değnek dokunmuş

gibi karanlık düşünceler aydınlanmıştı.

Güvendeydim. Kesinlikle yalnız değildim.

Sabah sarılıp iyi dilekleriyle vedalaştılar ben

imle. Bütün bunlar yetmezmiş gibi üzerine

bir de aralarında topladıkları parayı zorla

verip "Bu senin, istediğin gibi rahatlıkla kullan."

dediler.

İstanbul’a konsolosluktan aldığım Geçici

Seyahat Belgesi (Pembe Pasaport) ile

yitirilmiş pasaportumun, vizemin üzüntüsü

ve tanıdığım, gördüğüm iyiliklerin sevinciyle

geri dönmüştüm.

Bir yıllığına çıkıp bir ay sonra kendimi

İstanbul’da bulmak tuhaf olsa da hayat sürprizlerle,

yaşanacaklar ve öğrenilecek lerle

doluydu. Yaşadığım bu olumsuz deneyim

bana hep inandığım, beni yolda tutan şeyi

kanıtlamıştı.

Dünya kötülükler ve kötülerle değil, iyilikler

ve iyilerle dolu bir yer. Bizlere düşen de

iyiliği iyiliklerle beslemek.

Ha unutmadan tabi ki geri döndüm. Bu

mecburi ara biter bitmez yeni pasaport ve

yeni vizemle kaldığım yerden turuma devam

ettim.

8 9



VEGANLIK

Ergon GP1

ve BİSİKLET

Aytaç Aksoy

Brooks Cambium C17

Veganlık Nedir?

Vegan kelimesi ilk olarak 1944 yılında

‘The Vegan Society’nin kurucularından

da olan Donald Watson tarafından ortaya

atıldı. O tarihten itibaren "Veganlık" ya da

"Veganizm" hayvanların her alanda kullanılmasına

karşı çıkan bir yaşam biçimi olarak

varlığını sürdürüyor. Veganlar hayvanlardan

elde edilen yiyecek, giyecek ve tüm yan ürünlerini

kullanmamayı bir yaşam biçimi haline

getirerek reddederler.

Yazımın sonunda veganlık hakkında

daha detaylı bilgi bulabileceğiniz kaynak

kitaplar ve bazı belgesel ve filmler önerdim.

Umarım bu kitapları okuyarak, filmleri izleyerek

özgürlük, adalet ve eşitlik yo lunda yeni

bir hayata geçiş yapabilir, vegan olabilirsiniz.

Sera Gazı Emisyonları

Gezegenimizi Korumak

Veganlık hayvan sömürüsünü ortadan

kaldırmayı amaçlayan bir yol olduğu gibi

aynı zamanda üzerinde yaşadığımız gezegenimizi

korumak için de izlenmesi gereken

en iyi yollardan bir tanesidir. Hayvancılık

sektörü dünya üzerinde yarattığı tahribatla

birlikte otomobil sektöründe olduğu gibi

gezegenimize çok ciddi zararlar vermektedir.

Grafikte de görebileceğiniz gibi ulaşım sektörünün

sera gazı emisyonuna katkısı yüzde

on üç iken hayvanları beslemek için yapılan

tarım bu emisyona yüzde elli bir oranında

katılmaktadır.

Bisiklet kullanıcısı olarak sadece ondan

keyif aldığım için değil aynı zamanda gerçek

anlamda çevreci bir ulaşım aracı olduğu

için de tercih ediyorum. Ancak bisiklet

kullanmak tek başına çevreyi korumaya

yetmiyor ne yazık ki. Eğer gerçekten gezegenimizi

düşünüyorsak bir an önce et yemeyi

bırakmalı ve hayvansal çıktılardan uzak durmalıyız.

Hayvancılık sektörünün yarattığı

tahribatı merak ediyorsanız Türkiye Vegan

Derneği’nin 2016 yılında yayınlamış olduğu

makaleye (https://tvd.org.tr/cevre-2/) göz

atabilirsiniz.

Vegan Bisiklet Aksesuarları

Vegan Sele, Elcik, Gidon Sargısı Seçimi

Beslenmemize dikkat ettiğimi ka dar

bisiklette kullandığımız ekipman ve aksesuarlara

da dikkat etmemiz gerekiyor.

Bisikletler genel olarak vegan yaşam tarzına

uygun olarak üretilse de birkaç kullanımdan

sonra eskiyen aksesuarların yerine genelde

‘deri’ olanları tercih etmeniz daha tecrübeli

bisiklet kullanıcıları tarafından önerilir.

Bu aksesuarları sayacak olursak; deri

sele, deri elcik ve deri gidon sargısı bunların

başında geliyor. Ve hatta deri olmayan bir

ürün kullanmak istediğinizde tercih edeceğiniz

alternatif ürünün deri kadar sağlam

ve konforlu olmayacağı ısrarla vurgulanır.

Ancak bunun böyle olmadığını vegan yaşam

tarzına uygun olarak seçeceğiniz aksesuarları

kullanmaya başladıkça görebilirsiniz.

Kullanımı şu anda çok yaygın olan Brooks

markasının deri selesinin yerine yine aynı

markanın alternatif malzemeden ürettiği

sele modellerini tercih edebilirsiniz

(Cambium C17-C19 gibi). Bisikletinizde elcik

kullanmayı tercih edenlerdenseniz Ergon

markasının deri olamayan modellerini

tercih edebilirsiniz (Gp3-Gp1 gibi). Gidon

sargısı konusunda da çok fazla önerilen

Brooks’un deri sargıları yerine Lizard Skins’in

çok sağlam ve çok konforlu olan gidon

sargılarından seçebilirsiniz.

Vegan Çanta ve Giysi Seçimi

Bir başka aksesuar olan çanta

seçiminizi de yine piyasada çok rahatlıklıkla

bulabileceğiniz, genelde

de polyester malzemelerden üretilen ve

su geçirmeyen çantalardan seçebilir siniz.

Bisikletlerin geri kalan bölümleri genel

olarak zaten vegan yaşam tarzına uygun

olduğu için bu konuda bisiklet üzerinde

değiştirilecek pek fazla bir şey kalmıyor.

Yine bisiklet sürerken karşılaşacağımız

diğer bir konu da giysi meselesi. O konuda

da alternatifsiz değiliz. Hay van derisi ve

ipek gibi hayvan sömürüsü içeren malzemeler

yerine pamuk, polyester, mesh

gibi malzemelerden üretilen kıyafetleri ve

ayak kabıları tercih edebilirsiniz. Günümüz

teknolojisinde hayvansal çıktılar yerine

kullanılan malzemeler çok daha dayanıklı,

hafif ve su geçirmez oluyor. İnternette

yapacağınız kısa bir araştırmayla bu malzemeleri

çok rahatlıkla bulabilirsiniz.

10 11

Ortlieb

Çanta

Vaude

Çanta



Bisiklet Turlarında Vegan Beslenme

Beslenmenize sabah kahvaltılarınızda kullandığınız peyniri, yumurtayı, tereyağını,

inek sütünü çıkararak başlayabilirsiniz. Onlar yerine zaten hemen hemen her sofrada

olan ve kolaylıkla bulunan domates, salatalık, biber, zeytin çeşitleri, marul, roka yemeyi

seçebilirsi niz. Nohut unu ve tofu kullanarak vegan omlet yapabilirsiniz. Klasik kahvaltı

yapacak kadar vaktiniz yok ise bunların yerine hazırlaması hızlı ve pratik olan yulaf ve

müsli yemeye başla yabilir, bunları marketten alacağınız soya sütüyle ya da evde kendiniz

basitçe yapabileceğiniz badem, fındık, kaju sütüyle karıştırarak yiyebilirsiniz. Bunun yanında

ev yapımı reçel, keçi boynuzu kreması, fıstık ezmesi, tahin-pekmez ikili sini de sabah kahvaltılarınıza

ekleyebilirsiniz. Eğer hamur işine düşkünseniz ve vaktiniz de varsa; zeytinyağı ya

da ayçiçek yağı kullanarak gözleme, katmer, ıspanaklı ve patatesli börek gibi alternatifleri

de düşünebilirsiniz.

Veganlık ile İlgili Kitap Önerileri

Vejeteryanlığın Yararları / Sadık Hidayet

Veganlığa Ezoterik Bakış / Türkan Ruhsar

Vegan Beslenme / Murat Kınıkoğlu

Vegan Sağlık / Murat Kınıkoğlu

Veganizm: Ahlakı, Siyaseti ve Mücadelesi / Zülal

Kalkandelen - Can Başkent

Hayvan Yemek / Jonathan Safran Foer

Etin Cinsel Politikası / Carol J. Adams

Tabağındaki Yüz / Jeffrey Moussaie Masson

İnsan Neden Vegan Olur? / Gary L. Francıone -

Anna Charlion

Vegan Bir Dünya / Tobias Leenaert

Vegan Diyeti / Gamze Kaçar Bozkurt

Vegan Ve Anarşi / Elisee Reclus

Vegan Yaşam for Dummies / Alexandra Jamieson

Veganlık ile ilgili İlgili Belgesel ve Film Önerileri

Öğle yemeklerinde ise gezdiğiniz böl geye göre değişiklik gösterse de eğer dışarıda

yemeyi seçiyorsanız zeytinyağlı yemek yapan lokantaları arayıp bulabilir; buralarda yapılan

sebze, bakliyat yemeklerini tercih edebilirsiniz. Eğer kendiniz yapabiliyorsanız yanınızda

taşıyacağınız kamp ocağı ve bir adet tencereyle makarna, mercimek, bulgur pilavı, yumurtasız

menemen yapıp afiyetle yiyebilirsiniz. Hatta biraz fazla yapıp aynı yemeği akşam

öğünü olarak da kullanabilirsiniz. Ve gün içinde size bol miktarda enerji ve protein, kalsiyum

desteği verecek olan meyvelerden (muz, elma, üzüm, armut, nar vb.), kuruyemişlerden

(badem, ceviz, fıstık ,fındık, dut kurusu, kabak çekirdeği vb.), artık neredeyse her markette

bulabileceğiniz vegan enerji barlarından faydalanabilirsiniz.

Earthlings

The Game Changers

Hayatınızda Duyabileceğiniz En İyi Konuşma / Gary Yourofsky

Cowspiracy

What the Health

Speciesism: The Movie

Vegucated

Unity

PlantPure Nation Food Choices

Planeat

Vegan: Everyday Stories

H.O.P.E What You Eat Matters

Food Choices | 2016

12 13



İÇİNDEN

BİSİKLET

GEÇEN

KİTAPLAR

San Francisco’dan Tahran’a

Bisikletle Dünya Turu

Bu kitap bir gezgin ve aynı zamanda bir bisiklet tutkunu

olan Thomas Stevens'in 1884 yılında gerçekleştirdiği

bisikletli yolculuğunu anlatıyor. Thomas Stevens’in bisikletiyle

çıktığı bu maceralı yolculuk dünya üzerinde bisikletle

çıkılan yolculuklar arasında ilk sırada yer alıyor. Yaşadığı

dönemi düşünecek olursak oldukça zor şartlarda yapılmış

bir bisiklet turu olduğunu söylememiz gerekiyor. Kitabı okurken

başından geçen maceraları, zorlukları gayet açık ve

akıcı bir dille anlattığını siz de görecek ve kendisine hayran

kalacaksınız.

Kitapta o zamanların Türkiye'sine de çokça yer veril miş.

Eğer o zamanın Türkiye'sini ve Türk insanını bisikletli bir

seyyahın gözünden okumak isterseniz, kitap tam size göre

diyebiliriz.

“Bisikletle dünya turu bilinmeyen dillere, yabancı ve

başka inançlara sahip insanlar arasında sadece kendi anlayış

ve cesaretiyle yol alan bir gezginin hikâyesidir.” (Arka

kapak yazısından alıntıdır.)

Aytaç

Aksoy

İÇİNDEN

BİSİKLET

GEÇEN

Ülkesinde genellikle drama ve belgesel

filmleriyle tanınan Bulgar yönetmen

Stephan Komandarev, 2008 yılı yapımı ‘Koca

Dünyada Kurtuluş Pusuda (The World is Big

And Salvation Lurks Around The Corner)’ adlı

filmiyle kendi tarzından biraz farklı yollara

saparak bizi ‘kendini iyi hisset’ duygusuyla

bir kez daha tanıştırmaya davet ediyor.

Balkan sinemasından oldukça tanıdığımız

ve dolayısıyla Bulgar sinemasının da öyle

ucundan, kıyısından bulaştığı bir duygudur

bu. Bulgar/Alman yazar IIija Trojanow’un

isimsiz bir otobiyografik romanından

uyarlanan bu

kurmaca filmde başrolü

insanların oynayıp hayat hakkında

türlü türlü sözler sarf

ettiği ‘tavla’ oynuyor. Tavla

her zaman oyunların en basiti

ama en karmaşıklarından

birisidir. Tavla zaman içerisinde

kahramanımızda var

olacak bir hafıza kaybının

tersine dönüp onu hayata

ve sevdiklerine bağlamasına

yardımcı olur.

Daha iyi yaşamak için

Bulgaristan’dan Almanya’ya

siyasi iltica eden bir aile, kendisini

hayatta tam olarak bir

yere oturtamamış genç Aleksander 'Sashko'

ve onun anarşist ruhlu dedesi Bai Dan… Emir

Kusturica’nın en iyi oyuncularından birisi

olan ve bu filmde dede rolüne hayat veren

Miki Manojlović’i tavla hastası, hareketi ve

bisikleti seven ayrıca Macar ayaklanmaları

sırasında öğrenci eylemlerinde bulunmuş bir

dede rolünde izliyoruz. Bai Dan karakteri nin

en önemli özelliklerinden birisi de eski bir

bisikletçi olması ve 1954 Bulgaristan Bisiklet

yarışlarından birinci olarak çıkmasıydı. Son

derece yardımsever ve özgürlükçü olan

dede Bai Dan, çocuklarının geçirdiği kazadan

kurtulan torunu Sashko’nun kazadan

dolayı hafızasını yitirmesi sonucunda onu

fİlmler

Koca Dünyada Kurtuluş

Pusuda

Bahadır

Özer

ruhsal bir yolculuğa çıkararak onun her şeyi

hatırlamasına yardımcı olur. Tandem bisiklet

sahneleri ise filmde altın gibi parıldar.

Filmin içerisindeki hikâye oldukça

gerçekçi. Geriye dönük çapraz kurgu özelliği

ile film hem sürükleyici hal kazanıyor hem

de filmi tam olarak neden-sonuç ilişkisi

içerisinde gözlemleyebiliyoruz. Bu bağlamda

Almanya’da çekilen iltica görüntüleriyse

çok etkileyici. Filmin yan anlamları içerisinde

yer alan siyasi iltica konusu, dönemin politik

figürlerine gönderme yapması ve işçi

hakları gibi konular filmin

temelini sağlam tutarken,

özgürlüğün simgesi haline

gelen tandem bisiklet ise

konuyu oldukça besliyor ve

karakterlerin bir bakıma

yaşam ile buluşmasında

onlara yardımcı oluyor. Müthiş

doğa görüntüleri, olağanüstü

güzel müziklerle bezenmiş o

harika anlar ise kendinizi iyi

hissetmenizi sağlıyor.

Filmde oyuncular tavla oynarken

sanki satranç oynar

gibi insanın hayattaki farklı

hamlelerinden bahseder. Bu

hamlelerin her birisi hayatın

ta kendisidir, hayatın kendisi

kadar gerçektir. Film didak tik olmayan

anlatım tarzı sayesinde de çok sıcak ve

sürükleyicidir.

Bu film Bulgar sineması açısından

başarılı bir örnektir. Festivallerden oldukça

önemli ödüllerle dönmesi de takdire şayan.

Açıkçası yönetmen Stephen Komandarev’in

kendi ülkesinden Dimitar Petrov gibi bir

ismin gölgesinde oluşu, ayrıca Bulgar sinemasının

Macaristan ve Sırbistan sinemaları

açısından da bir derece geride kalması da

hem Bulgaristan sineması için hem de yönetmenin

kendisi için bu filmin değerini bir

kat daha artırıyor. Salt yol filminden ziyade

bir içsel yolculuğu da beraberinde getiriyor.

14 15



BİR UYGULAMA:

Warmshowers

Warmshowers uygulaması genellikle

tur bisikletçilerinin kullandığı, yolda olan

bisiklet kullanıcısının misafir edildiği bir

uygulamadır. Seyahat sırasında ya da seyahatinizi

planlarken gideceğiniz şehirdeki

kullanıcılara ulaşıp kendinize ücretsiz kalacak

yer bulabilir ve ev sahibinin sunmuş

olduğu yemek, duş ve çamaşırlarınızı yıkama

gibi imkânlardan faydalanabilirsiniz. Tabii ki

siz misafir olabildiğiniz gibi evinizde misafir

de ağırlayabilirsiniz.

Aytaç Aksoy

Nasıl çalışıyor?

Öncelikle diğer sosyal platformlarda

olduğu gibi kendi adınıza bir hesap açmanız

gerekiyor. Hesap bilgilerinde ken dinizi

anlattığınız bir yazı ve misafiriniz için sağlayabileceğiniz

imkânların neler olduğunu

belirtmeniz gerekiyor. Yaşadığınız ülkeyi ve

şehri seçmeniz gerekirken açık adres ya da

telefon numarası vermek zorunda değilsiniz.

Uygulamanın sunduğu mesajlaşma özelliği

sayesinde size ulaşan kişiyle irtibat kurabilir

ve isterseniz açık adresinizi, telefon bilgilerinizi

bu adımda paylaşabilirsiniz. Eğer misafir

kabul edemeyecek durumdaysanız yine uygulamanın

sunduğu özellik sayesinde misafir

kabul edebileceğiniz tarihe kadar hesabınızı

dondurabilirsiniz. Bu durumda size misafir

olmak isteyen bir kullanıcı sizin hesabınızda

'uygun değil' ibaresini göreceğinden size

mesaj atmaktan vazgeçecektir. Yine hesabınızı

oluştururken evinizde uyulmasını

istediğiniz kurallar varsa bunları belirtebilirsiniz.

Alerjisi olanlar için evinizi paylaştığınız

hayvan dostunuz varsa bunu da belirtmeniz

faydalı olacaktır.

Sunduğunuz imkânları yandaki ekran

görüntüsünde olduğu gibi işaretleyip profilinizde

yer almasını sağlayabilirsiniz.

Yolculuk sırasındaysa eğer bir rota belirlediyseniz

o rota üzerinde bir Warmshowers

kullanıcısı olup olmadığını uygulamaya

giriş yaparak kontrol etmeniz ve eğer varsa

onunla önceden iletişim kurmanız gerekiyor.

Kullanıcının profiline bakıp size uyup uymadığını

kontrol ettikten sonra ve hakkında

girilen referans bilgilerini okuduktan sonra

iletişim kurmanız yerinde olacaktır. İletişim

kurduktan sonra harita özelliği sayesinde

kullanıcının paylaştığı adrese kadar zorlanmadan

gidebilirsiniz. Misafirliğiniz sırasında

ev sahibinin belirtmiş olduğu kurallara uymanız

ve daha önceden belirttiğiniz g ün

sayısı kadar o evde kalmanız misafirliğinizin

sorunsuz geçmesini sağlayacaktır.

Warmshowers uygulama sını kul lanarak

yolculuklarınız sırasında ücr etsiz ve konforlu

bir barınma sağla yabilirsiniz. En önemlisi de

evine mis afir olduğunuz ya da evinizde misafir

ettiğiniz insan sayesinde yeni kültürleri

tanıyabilir ve ömür boyu sürecek bir arkadaşlığa

sahip olabi lirsiniz. Uygulamaya

bilgisayarınızdan erişebileceğiniz gibi

cep telefonuna indireceğiniz uygulama

sayesinde de erişim sağlayabilirsiniz. (Harita

üzerinde beliren rakamlar o çevrede ne

kadar Warmshowers kullanıcısı olduğunu

göstermektedir. Haritayı yaklaştırdığınızda

rakamlar birbirinden ayrılacak ve kullanıcı

profilleri görülmeye başlayacaktır.

İstediğiniz profile girip kullanıcı bilgilerine

ulaşabilirsiniz.)

16 17



Trafİğe bağli ölümler hakkinda

konuşma şeklİmİzİ nİçİn değİştİrmelİyİz?

Bu yazı 23 Kasım 2018 tarihinde www.yayadernegi.org web sitesinde yayınlanmıştır.

Yazının orjinali için: https://yayadernegi.org/tr/yazi/20-trafige-bag

li-olumler-hakkinda-konusma-seklimizi-nicin-degistirmeliyiz

21 Kasım 2018 tarihinde Houston Cronicle adlı sitede Colleen Corcoran* tarafından kaleme

alınan ve üyesi olduğumuz IFP (Uluslararası Yaya Federasyonu) tarafından da paylaşılan

makalenin Türkçe** çevirisidir.

Trafiğe bağlı ölümler hakkında konuşma

şeklimizi niçin değiştirmeliyiz?

ABD’de her sene otuz binden fazla insan

trafik kazalarında hayatını kaybediyor ve bu

kayıplar gün geçtikçe artıyor. Kurbanların

çoğu çocuklar.(trafik on sekiz yaş altı can

kaybında en yaygın ölüm nedeni) Üstelik bu

sayıya yaşamının geri kalanını ciddi biçimde

etkileyecek veya yaşam tarzı değişikliğine

yol açacak nitelikte ağır yaralanmış iki

buçuk milyon kurban dahil bile değil. (beyin

hasarı, felç, uzuv kaybı vb.).

Ağır yaralanma ve can kayıplarından

nasıl bahsettiğimiz, bizi kamu sağlığını

tehdit eden bu krizi konuşmaktan alıkoyu yor.

(Ç.N: Burada parantez açmama izin verin.

Bu konu hakkında devam eden bir tartışmaya

atıfta bulunulmuş. Hepimiz için önceki

yazıya göz attım. Bu konunun kamu sağlığına

dahil olup olmadığı değerlendirilirken

kamu güvenliği alanına girdiği belirtilmiş.

Kamu güvenliğinin de kamu sağlığının alt

başlığı olduğu sonucuna varılmıştır. )

Herkes bir trafik “kaza”sında yaralanmış

veya hayatını kaybetmiş en az bir kişi

tanıyordur. Onlar ya sağa dönen bir aracın

önüne adım atmışlardır veya araç yolunda

koyu renk kıyafetle bisiklet sürecek kadar

dikkatsiz davranmışlardır ya da altı şeritli

bir yolda hızlanmakta olan bir aracı

görmezden gelerek oldukça yavaş geçiş

yapmışlardır.

Kontrolden çıkan Houston yolları ve

sürücüleri tüm ABD’nin en ölümcülleri

Tüm bu anlatım şekli ve dil, hepimize

haberlerden veya olayı kendimize anlatış

tarzımızdan tanıdık gelecektir. Fakat

bu dil ve anlatım şekli temelde insanların

ölümünün kendi dikkatsizlikleri sonucunda

olduğunu ve kontrol edilemez, cansız

araçlar tarafından gerçekleştirildiğini ileri

sürer. Bu anlatım şekli, trafiğin tehlikelerini

hareketliliğimizin doğal bedeli olarak kabul

etmemizi sağlar. Bu kabul, sevdiklerimizi

nasıl koruyup kurtarabileceğimiz sorusunu

sormamıza engel olur.

18 Kasım “Trafik Mağdurlarını Anma

Günü” idi. Trafik kazalarında hayatını kaybedenleri

ve yaşamı tamamen değişecek

derecede ağır yaralananları, trafikte gelişen

rasgele doğal olayların dikkatsiz kurbanları

olarak hatırlamayalım. Onları kentlerinde

hepimizin her gün yaptığı ve güvenle yapması

gerektiği gibi dolaşan kişiler olarak

anımsayalım.

Kaza değil, çarpma!

Her şeyden önce, trafikte gerçekleşen

hemen hiçbir yaralanma veya ölüm “kaza”

değildir. Hemen hepsi daha iyi cadde

ve sokak düzenlemeleri, hız tedbirleri ve

sürücülerin temkinli hareketleriyle önlenebilir.

Örneğin “uçak kazası”nda öldü

demeyiz, “uçak düştü” veya “uçak çarptı”

deriz. Çünkü buna neden olmuş olabilecek

tüm etkenler, söz konusu bir uçak kazası

olduğunda, gelecekte benzer bir trajedinin

tekrarlanmaması için detaylıca araştırılıp

incelenir.

Benzer bir süreç ciddi otomobil çarpmalarında

da işletilmelidir.

-Kazaya karışanların yetersiz veya açık olmayan

trafik işaret ve sinyalleri nedeniyle

kafası karışmış olabilir mi?

-Sürücü telefonuna bakıyor muydu veya hız

yapıyor muydu?

-Yolun belli bir aralığında hız limitlerini

düşürmek veya şerit genişliklerini düzenlemek

gelecekte hıza dayalı ölümcül

çarpışmaları önleyebilir mi?

Bir kez çarpmaların önlenebilir olduğu

gerçeğini tanıdıktan sonra, yukarıdaki ve

benzer soruları sormaya başlayabiliriz.

Şimdi bu yazıyı okuyorsanız madem bundan

sonra bir daha asla “trafik kazası” dememeye

söz verin ve dahası öyle söyleyen

diğerlerini de uyarın.

Biz ne zaman “kaza” kelimesini bu

bağlamda kullandığımız dilden çıkarırsak

trafiğe bağlı can kayıplarının önlenebilirliği

konusuna kaderci kültürel bakışı değiştirmiş

olacağız.

Otomobiller kendi kendine hareket etmez.

1966 yapımı “What on Earth! The

Automobile Inherits the Planet” kısa filminde

dünyayı istila eden uzaylılar Dünya

kentlerini inceler ve otomobillerin baskın

bir yaşam türü, yaygın canlı bir form olduklarını

sanırlar.

İnsanları ise bu sistemde birer parazit

olarak görürler. Şehirlerimizin onlara

göre (otomobiller için!) tasarlandığı

düşünüldüğünde böyle sanmaları hiç de

şaşırtıcı değil. Ancak bu araçları insanların

hareket ettirdiğini hatırlamak burada

önemli bir nokta. İki ton ağırlığında bir

aracın direksiyonundaki sürücüler, yollarda

onlarla beraber olan diğer tüm kişilerin

hayatlarının da sorumluluklarını üstlenmiş

olur.

Bir çarpmayı anlatırken çoğunlukla araç

yerine sürücü kelimesi kullanılabilir. Örneğin

“sürücü yan şeride kayarak ve başka bir

araca veya bisikletliye yandan çarptı.” diyebilmeliyiz.

Bunların tamamını isteyerek

veya istemdışı yapanın, o aracı çalıştıran

kişi, bir insan olduğunu her zaman hatırlamalıyız.

Bir otomobil asla kendi başına

hareket etmez, hatta sürücüsüz (otonom)

araçlar bile kendi başına hareket etmez.

Çünkü sorumluluk hala ve her zaman onu

tasarlayan ve programlayan insanlarındır.

18 19



Kurban olanları suçlama!

Bir çarpışma sonrası kurbanın bunu

önleyebileceği bir yol aramak daima en

kolay olandır. Çünkü çoğunlukla kurban,

olayı kendi açsından açıklayabilmek için

orada bulunmaz. Çoktan yaşamını yitirmiş,

paralize olmuş veya beyin hasarıyla şuurunu

kaybetmiştir. Çarpmaya kurban giden hakkında

ilk dile getirilen şu olur “belki daha

açık renk bir kıyafet giymiş olsa, daha

görülebilir olurdu.” Eğer çarpılan bisikletli

ise “kask takmış olsaydı bu başına gelmezdi”

(Kaskın bisikletliyi havaya uçmaktan

kurtulabileceği düşünülüyor herhalde)

Belki öyle, ama belki de değil… Kurbana

yönlendirilmiş bu suçlamalar, ölüm potansiyeli

taşıyan araçları kullanan sürücüleri ve

güvenli yollar tasarlamaktan sorumlu şehir

plancıları kabahatlerinden uzaklaştırıyor.

Asıl sorumluların suçunu örtmeye yarıyor.

Sorulması gereken bazı sorular:

-İnşa edilmiş çevresel faktörler bir çarpmayı

nasıl etkiler?

-Bir kurban yolun neden orasından

geçmiştir?

-Yaya geçidi ne kadar uzaklıktadır?

-Yeşi ışık için ne kadar beklemesi

gerekmektedir?

-Buna benzer ne kadar çarpma

gerçekleşmiştir?

-Bunları önlemek için neler yapılabilir?

Hepimiz trafik yaralanma ve kayıpları

hakkında kullandığımız dili değiştirebilirsek,

nasıl konuştuğumuza dikkat edersek

kültürün bunları önleme konusundaki

düşünme şeklini değiştirmeye başlamış olacağız.

Trafik çarpmalarında ağır yaralanmış

ve hayatını kaybetmiş kurbanları onurlandıralım

ve bu kayıplara gerçekte neyin

neden olduğunu netleştirerek şu andan itibaren

dilimizi değiştirmeye söz verelim.

* Colleen Corcoran, Tasarımcı; Los

Angeles’s Açık Caddeler hareketinin kurucularından.

CicLAvia. Houston’lu; Los

Angeles’ta yaşıyor.

** Çeviri: Başak BEYKOZ

#BisikletimeÇarparsanÖlürüm

Bu sayfayı düzenlerken niyetimiz Zeynep

Aslan için bir anma yazısı yazmaktı. Biz fanzini

yayına hazırlarken bisikletli ölümleri ne

yazık ki durmadı. Bu satırları yazarken yine

bir ölüm haberi aldık. Kimi bisikletini antrenman

yapmak amacıyla, kimisi de ulaşım

aracı olarak kullanıyordu. Amaçları farklı

olsa da bisiklet sürmekten başka bir suçu olmayan

bu insanlar herkes kadar yaşamayı

hak ediyordu elbette. Otomobil çarpması

sonucu bisikletli ölümlerinin durması için

otomobil sürücülerine bisiklete yönelik eğitimlerin

arttırılmasını ve yolların bisikletliler

için daha güvenli hale getirilmesini yetkililerden

acilen talep ediyoruz.

Otomobil çarpması sonucu hayatını

kaybeden tüm tüm bisiklet sürücülerini

sevgi ve saygıyla anıyor, yakınlarına ise

sabır diliyoruz.

20

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!