23.10.2020 Views

analitik_dergisi_2020_KASIM_sayı_01

HAKİKATLERİN ADRESİ

HAKİKATLERİN ADRESİ

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1 6 9

KÖSTEBEK SIR PSİKOPATİ

Dünyayı Yönetenlerin

Gizli Gücü: "Köstebek"

Niyet Kontrolü ve

Kadere Etkisi

Pagan Kabalist

"Kan Ritüelleri"

analitik

a s r ' a a n d o l s u n

Aylık Analiz Araştırma İlim ve Fikir Dergisi - Kasım 2020 - Sayı: 1 - 10 ₺

@analitikdergi analitikdergi analitikdergi www.analitikdergi.org bilgi@analitikdergi.org


A N A L I T I K - Aylık Fikir Yorum Analiz Dergisi - Kasım 2020 - Sayı: 1

EDİTÖRDEN

binlerce yıllık insanlık tarihi iki

kısımdan oluşmuştur; “yönetenler ve

yönetilenler”…

Nice peygamberler, rahmani krallar,

hükümdarlar, din adamları, filozoflar,

politikacılar; uyguladıkları metodlar,

yazdıkları kitaplar, koydukları kanunlar

ile insanlığı ileri düzeyde insani bir bilinç

seviyesine ulaştırmayı denemişler, ancak

çoğu zaman başarılı olamamışlardır. Zaman

törpüsü fiziksel kayıplarla birlikte, kültürel

ve ruhsal kayıplara yol açmıştır. Dolayısıyla

bu yönde yapılan çalışmalar insanlığın küçük

bir bölümünü etkilemiştir. Topyekün bir halkın

rahmani öğretiye sahip çıkması ve bunu

içselleştirmesi ancak Asr-ı Saadet ve Osmanlı

döneminde en üst seviyede gerçekleşmiştir.

Yayın hayatına başlayan dergimiz

ANALİTİK; Rahmani Değerler Derneğimizin

üyelerinin desteği ile, hakikatler ışığında,

şeytani öğretilerin tarihsel gelişim sürecini,

imani doktrinlerini, geçmişte ve günümüzde

insanlık üzerinde uyguladıkları köleleştirme ve

egemenlik operasyonlarını, şeytani öğretilere

karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini

anlatan; insanımıza görünen/gösterilen ile

hakikat arasındaki farkı idrak etmesine

yardımcı olmayı hedefleyen bir sürekli yayın

olacaktır.

Davamız, egemenliğin; kuvvetten,

asillerden, sermayeden, putlardan,

“temple”lardan alınıp, helale, hakkaniyete

Rahmani değerlere verilmesidir. Bu gayede

ortak akılla fikirler üretip sizlere sunacağız.

İlk sayımızla karşınızdayız,

bizlere omuz verip ANALİTİK DERGİ’mizi

sahipleneceğinize ve birlikte rahmani

değerlerimizi yücelteceğimize inanıyoruz.

Ahmet AKINCI

Rahmani Değerler Derneği Bşk.

İÇİNDEKİLER

1 - KÖSTEBEK

4 - BİRLİK OLMA ZAMANI - AYASOFYA

6- TERMİNOLOJİ HERŞEYDİR

8- AKLEN ve RUHEN ÖZGÜR DEĞİLSEN BU YAZIYI OKUMA

11- COVİD 19 VİRÜSÜNÜN GÖLGESİNDE BATININ KİRLİ

YÜZÜ

12- BİRADERLERİN EGEMENLİK DOKTİRİNİ

14- TÜRKİYENİN GÜVENLİĞİ

17- YUNAN, ROMA ve BİZANS KAYNAKLI BATI MEDENİYETİ

19- NEDEN “MEHMETÇİK”?

21- TÜKETİM ŞUURUMUZ ÜZERİNE

22- “PAGAN KABALİST” PSİKOPATİSİ

24- GÖNÜLLÜ KÖLELİĞİN ARACI İDEOLOJİLER

26- TEK DÜNYA DEVLETİ ve KANAL İSTANBUL

28- SIR: NİYETLERİ KONTROL EDEN KADERE YÖN VERİR

29- NEDEN “SAVAŞ” OYUNLARI?

30- SECDE'NİN SIRRI

32- ÇOCUĞUNUZA ARKADAŞ DEĞİL ANA-BABA OLUN

33- GÖZÜMÜZÜN NURU “KUDÜS”

34- AMERİKA’DA SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ

ANALİTİK - AYLIK DERGİ • MERKEZ İSTANBUL • ADRES: ATAŞEHİR İSTANBUL • İRTİBAT TELEFON: +90 542 774 0000

• Yazı İşleri Müdürü Ahmet AKINCI • Yayın Koordinatörü Ömer TORULOĞLU • Grafik & Tasarım Yaşar ÖZER

• Bu dergi Basın Meslek İlkeleri’ne Uymayı Taahhüt Eder. • Makale ve Eklerinin Sorumluluğu Yazarlara Aittir


Aylık Dergi analitik 1

K Ö S T E B E K

Dünyayı yöneten gizli

güç “KÖSTEBEK”, yani ezoterik

din mensupları, politikacılar

ve onların maşaları

gizlenmek için her yıl milyarlarca

dolar harcamaktadırlar.

Ülkelerdeki medya, okullar,

akademisyenler, köstebek

aklın ve stratejinin kümelendiği

yerlerdir. Türkiye’nin en

büyük köstebeği “İÇİMİZDE-

Kİ İSRAİLDİR”.

İçimizdeki İsrail’in Siyonist

(küreselci) kanadını

güncel politik arenada, millet

ittifakı oluşturmaktadır.

Ulusalcı kanadı ise, cumhur

ittifakı oluşturmaktadır.

Ülkemizdeki bu iki

köstebek yapının arasında

ise yerli ve milli Müslüman

bir liderimiz var. Böylece ülkemizde,

üç irade ve iki din

egemenliği mevcut. Birinci

guruba, küreselci mason

Yahudiler (zenginler), İkinci

guruba ise ulusalcı masonlar

(hanedanlar) diyebiliriz.

Üçüncü ve Rahmani iradeye

ise Müslüman lider Recep

Tayyip ERDOĞAN diyoruz.

Bu üç irade ülkenin temel

iradesidir. Müslüman liderin

çevresinde mason veya

anti mason, milli duruş sergileyen

bir ekip mevcuttur.

Ancak parti ve iktidar ulusalcı

masonların temel gücü ve

desteği altındadır. Bu oluşumun

Müslüman lider tarafından

bilinmesi Müslümanlar

ve ülkedeki Müslüman kanat

için en büyük avantaj ve güç

kaynağıdır.

Televizyonlarda yorum

yapanlar, adeta elleri

mahkummuş gibi, köstebekleri

görmemeye, sürekli toptancı

zihniyetle Rusya, Çin,

ABD, Suriye, Beşer Esad ve

benzeri unsurların hikayelerini

anlatırlar. Bu ülkelerin

ve dünyanın tepesine kanlı

kâbus gibi çöken, soykırımcı

Siyonist yapının organizasyon

ve komplolarını görmez,

göremezler.

...

KÖSTEBEK, “küresel egemenlik

çetesinin” hedefleri

doğrultusunda, gece

gündüz faaliyet halindedir.

...

İstisnalar olsa da dünyayı

yüz elli yıldır köstebekler

yönetiyor. Son yirmi yılda

dünyayı yöneten köstebek

güçlerde bir çatlak oluştu.

Ülkelerdeki köstebekler yeknesak

olmaktan çıktı. Dağılma

ve çözülme başladı. Bu

çözülmenin verdiği panik

ve korku ile küreselci Siyonist

Yahudi yönetimleri her

fırsatta “goyimlerin” kanını

dökmek için fırsat kolladılar.

Suriye, Yemen, Myanmar,

Doğu Türkistan örnekleridir.

Dünyanın en azılı Arap

ve Müslüman maskeli Yahudi

devletleri, BAE, Mısır, Suudi

Arabistan olarak görülmek-

Ramazan GÖÇER

tedir. Bu devletler İsrail’den

daha azılı Yahudi devletleridir.

Mutlu azınlıkları Yahudi’dir.

Halkların beyinlerinin

iğdiş edilmesi ve mankurtlaştırılması

için mekanizmalar

çalışmaktadır.

Türkiye’de, Müslüman

lider Recep Tayyip Erdoğan,

2005 yılında darbe veya suikastla

düşürülecek, mağduriyet

edebiyatı ile ikinci

Menderes senaryosu uygulanacaktı.

Erdoğan’ın yerine,

hazırladıkları mankurt bir

lider geçecek, parti tamamen

küreselci İsrail’e bağımlı

masonların eline geçecekti.

Evdeki hesap çarşıya uymadı.

Şenkal Atasagun ve

Hilmi Özkök gibi iki Musevi

kahraman, rahmâni ve insani

duyguları ağır basarak

bu darbeye izin vermediler.

Recep Tayyip Erdoğan, alışılmışın

çok dışında zeki, planlayıcı

cesur ve dik duruşu ile

bu hengâme ve saldırılardan

güçlü bir şekilde çıktı. Paralel

devlet yapısı (sonraları FETÖ

diye adlandırılan yapı) sadece

Türkiye’de değil tüm dünyada

vardır.

Yahudi ırkçısı bu yapı,

soykırım ve terörden beslenmektedir.

Bunlara dünyada

“küreselci globalist veya neocon”

denilmektedir.

Okumak Medeniyettir


2

a n a l i t i k

A N A L İ T İ K

Ahmet

Salih Korur

(1955-60

Masonik

Maşrikı Azam)

Ahmet Mesut Yılmaz - Eski Başbakan

Dünya tarihinin en büyük

köstebeği, Varşova

ve NATO paktlarıdır. Soğuk

savaş döneminde bu

iki paktı aynı el aynı kafa

yönetti.

Tek egemen güç

olarak, milletleri, kendi

ifadeleri ile” kurban ederek”

dünya egemenliklerini

pekiştirdiler. Birinci

ve ikinci dünya savaşlarında

da tek güç, tek irade

vardı.

Ancak günümüzde

dünya mason egemenliğindeki

bölünme

olaylara yön vermeye

başladı. Bu bölünme

sonucu soykırımların

önü

kısmen kesildi.

Küreselciler

DAEŞ'i ürettiler

ve bu terör

örgütünü

kullanarak

Suriye’de kısmen

soykırım

yaptılar. Ulusalcı

Türkiye

kanadı

bu katliamı

önemli oranda

engelledi. Zaman içerisinde

ABD’nin başına,

soykırım ve terörü kutsal

hak kabul etmeyen,

ulusalcı bir lider (Donald

Trump) geldi. Dünyada

ulusalcı kanatın en güçlü

olduğu ülkelerden birisi

de Türkiye’dir. Ancak

Türkiye’nin bilinçli

Müslüman lideri ve

bilinçli milli siyasi

iradesinin

derin, köklü

ve organize

bir kadrosu

yoktur. Ne

acıdır ki, mevcut

iktidar içinde “ulusalcı

köstebek”

hala çok güçlüdür.

Müslüman lider

Recep Tayyip Erdoğan

bunu bilmektedir.

Bu bilgi Müslümanlar

adına çok önemlidir.

Bundan önce yüz on yıllık

Türkiye tarihinde birkaç

Müslüman, yerli ve

milli lider (Özal, Erbakan

ve Menderes gibi) geldi

ama hiçbirisi Recep

Tayyip Erdoğan’ın bu iki

irade hakkındaki bilgisine

sahip değillerdi. Üçü

de köstebeklere boyun

eğdiler. Özal’ın köstebeği,

Ahmet Mesut Yılmaz,

Menderesin baş köstebeği,

müsteşarı Ahmet Salih

Korur, ki bu adam aynı

zamanda Türkiye mason

mabetleri maşrıkı azamı

idi. O zamanlar Türkiye’de

mason mabetleri tek ve

küreselci idi. Ülkemizde

ve dünyada her partinin,

her kurumun, her vakfın,

bir kulak köstebeği birde

operasyon köstebeği

vardır. Lider ve yönetici

kadrolar, mason mabetlerine

bağlı çalışsalar da

onun altındaki muhbirler

ayrı güce sahiplerdir. Sahada

köstebekleri deşifre

edemeyen hiçbir siyasi

veya askeri güç, amacına

ulaşamaz. Veya kendisine

uzatılan havucun arkasındaki

niyeti görmez.

KÖSTEBEK

Türkiye’nin gerçek

tarihi yazılmalıdır. Sürüleri,

çobanlar yönetir. Biz

Anadolu insanları 150 yıllık

sürüyüz. Gizli, bizden

görünen, bizim görünen,

organize köstebek tarafından,

irademiz, duygularımız,

aklımız, gasp ve

iğdiş edildi.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 3

Kendilerini tanrı kabul eden

gizli ezoterik güçler, hala

beynimizi kontrol ediyorlar.

Bizi açlık, çaresizlik, cinnet,

faiz, aidiyet, enaniyet ile

mankurtlaştırıyorlar. Anadolu’da,

gizli Yahudi olmayan

tüm ırk ve din mensuplarının

özel anayasası vardır. Her ne

kadar görünen anayasa tapınakçı,

Kabalacı Yahudilere

çalışsa da, bu anayasa ve

yasalarında gerisinde köstebek

anayasa vardır. Siyasi

köstebek, sürekli; görünen

siyasilerin arkasına saklanır.

Sadece vitrinde tutulan siyasi

maketleri yönetmezler.

El altından, vurgun, soygun,

katliam ve terör operasyonlarını

da yönetirler.

KURTULUŞ ?

Biz Müslümanlar 150

yıllık beyin, ruh, duygu ve kişilik

melelekeleri üzerinden

sürüleştirildik. İrade gaspı,

beyin kontrolü, cinsellik, fiziksel

açlık, kaçış ve sığınma,

şeytani ezoterik dinci masonların,

insanlık üzerinde

uyguladığı metotlardır. Kendinden

olmayanları ya da

biat etmeyenleri zor durumda

bırakır, ardından YARDIM

ve KURTULUŞ adı altında

imdadına koşar. Goyim yani

Müslüman ve Hristiyan, artık

tatlı bir yem halini almıştır.

Bu mağdurlar, başına gelen

gazabın doğallığına, ilahi

kaderine inanarak, sığınaklara

koşar. Koştuğu sığınaklar

yapaydır. Kendinden, kendi

dininden ve ırkından, kendi

ailesinden görünen KÖSTE-

BEK gücün kıskacına girmiştir.

Kaçacağı her sığınak bu

gizli gücün imalatı ve kölelik

kampıdır. Beyninden yakalanan

ve yönetilen mankurt

goyimler, tatlı bir yem halini

alır. Önce sürüler imal edilir.

Ardından kaçmaları için korkutulur.

Yani terör savaş ve

soykırım operasyonu uygulanır.

Bu operasyonu uygulayan

şeytani masonlar zor

durumda kalan goyim mankurtlara,

kurtuluş için hedef

gösterir. Hedefin sonunda

bir kez daha beyin ve irade

katliamı yaşanır. Kurtuluş

sonucu iliklerine kadar beynin

tüm hücreleri efendisine

bağlanmak için hazır hale

getirilir. Sivil yaşam başladığında,

ezoterik, şeytani, pagan,

firavuncu masonlar ve

tebaası, lüks şa'şâa özgürlük

içinde yaşamaya başlar.

Goyimlere düşen ise, terör,

anarşi, savaş, açlık, kıtlık,

geçim derdi ile efendilerine

hizmet aşkıdır.

Şeytani masonların

zor durumda bırakıp sürdükleri

insanların sığınakları nelerdir?

Çağdaşlık, hümanizm,

sosyalizm, liberalizm, milliyetçilik,

sağcılık, solculuktur.

Hepsi de sürülerin toplanıp,

açlık, korku ile terbiye edilip

beyin ruh ve köleliği yaşatıldığı

alanlarıdır. Hepsinin

çobanı, yani devlet adamı,

kurtuluş lideri, cemaat veya

tarikat şeyhi, ezoterik mason

veya paganlardır. Günümüzde,

devlet ve milletlerin

içerisinde, son iki yüz yılda

KURTULUŞA eremeyen millet

yok gibidir. Her ne kadar

gündemimizde olan, Irak,

Suriye, Afganistan, İran, Yemen,

Libya kurtuluşları olsa

da, son iki asırda KURTARI-

LAN millet ve ülkeleri adeta

unuturuz. Son zamanlarda

KURTARILAN milletler her

ne kadar Müslümanlar gösterilse

de, gerçekte KURTU-

LUŞ VE TERBİYENİN en büyük

bedelini BATI dediğimiz

milletler ödemiştir. Birinci ve

ikinci dünya savaşlarındaki

bedeller, yalan ve komplo

bilgilerle unutturulmuş veya

üstü örtülmüştür.

Dünyaya egemen,

özellikle küreselci Siyonist

mason cephenin, Suriye,

Irak, Yemen gibi ülkelerdeki

katliamları görmek kolay

olabilir. Oysa, Fransa, Almanya

ve Belçika gibi ülkelerde

bu bedel çok daha ağır yaşatılmıştır.

Fransa’da masonlar

egemen olabilmek için

on milyon Hristiyan Fransız’ı

katlettiler. Almanya’da dokuz

milyon Alman Hristiyan’ı

katlettiler. Osmanlı coğrafyasında

8 milyon Müslümanı

ve Hristiyan’ı katlettiler. Bu

katledilenlerin çocukları, torunları,

günümüzde babalarının

ve dedelerinin katillerine

SAHİP KURTARICI olarak

biat etmekte teslim olmaktadırlar.

Son yirmi yılda Türkiye

büyürken veya büyütülürken,

televizyon, sosyal medya

ve eğitim sistemi aracılığı

ile, Türkiye insanı ahlak,

ruh, duygu, erozyonuna tabi

tutulmaktadır. Milletimiz

pagan kabala öğretilerine

uyumlu hale getirilmeye çalışılmaktadır.

KÖSTEBEK, “küresel

egemenlik çetesinin”

hedefleri doğrultusunda,

gece gündüz faaliyet halindedir.

Burada sorulacak soru

şudur; BİZ NE YAPIYORUZ?

BİZ NE YAPMALIYIZ? Bu soruların

cevaplarını dergimizin

ikinci sayısında işleyeceğiz.

Kaçırmayın…

Okumak Medeniyettir


4

a n a l i t i k

AYASOFYA

Birlik Olma

Zamanı

ZİNCİRLER

KIRILDI !!!

A N A L İ T İ K

TÜRKİYE’MİZ TAM BAĞIMSIZLIK YOLUNDAKİ

EN MÜHİM EŞİĞİ AŞMIŞTIR...

Küresel Egemenlik çetesi, Müslüman Türk milletinin

ahlak, erdem, adalet ve merhamet temelli medeniyetini

111 yıldır tüm uğraşlarına rağmen yıkamamışlardır.

MAZLUMA HAMİ OLACAK DÜNYADA BİZDEN BAŞ-

KA ÜLKE VE MİLLET YOKTUR... DÜNYA MAZLUM-

LARININ ÜMİDİ VE GÖZLERİ BİZDEDİR.. SORUM-

LULUĞUMUZ ULVİ VE BÜYÜKTÜR... GAYRİ, FİKİR

AYRILIKLARINI BIRAKIP, BİRLİK OLMA ZAMANI-

DIR...

Fatih’in bedduasından, milletçe kurtulmamıza sebep

olan iradeyi gösteren Devlet Başkanımızdan, Allah her

iki cihanda razı olsun.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 5

İŞTE FATİH SULTAN

MEHMED’İN VAKFİYESİ

İstanbul Fatihi Sultan Mehmed

Han, Ayasofya Camii’nin ve vakfının

korunmasına ilişkin yayınladığı

vakfiyesinde şu ifadelerde bulunuyordu:

“Allah’ın yarattıklarından; Allah’a ve

O’nun rüyetine iman eden, ahirete ve

onun heybetine inanan hiçbir kimse için,

sultan olsun melik olsun, vezir olsun, bey

olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun,

hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör)

olsun, özellikle zâlim ve diktatör idareciler

tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm

ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara

nâzır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca

insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları

eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve

tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline

bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan

kaldırmak asla helal değildir!

Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve

dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle,

bu vakfın şartlarından birini

değiştirirse veya kanun ve kurallarından

birini tağyir

ederse;

vakfın tebdili

ve iptali

için gayret

gösterirse;

vakfın

ortadan

kalkmasına

veya maksadından

ve gayesinden

başka

bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın

temel hayır müesseselerinden birinin yerine

başka bir kurum ikame eylemek (temel

müesseselerden birinden taviz vermek) ve

vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek

dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik

veya itirazlara yardımcı olur yahut yol

gösterirse; veya şer’i şerife aykırı olarak

vakıfta tasarruf etmeye azm’eylerse, mesela

şeriata ve vakfiyyeye aykırı ferman,

berat, tomar veya talik yazarsa veyahut

tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi

ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca

batıl tasarruflardan birini işler yahut bu

tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı

kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu

tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan

hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir

haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir

fiili irtikâb eylemiş olur.

Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin,

bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların

ebediyen LANETİ ONUN ve

ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları

hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine

bakılmasın. Ebediyyen Cehennemde

kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin

ve onlara ebediyyen merhamet

olunmasın. Kim bunları duyup gördükten

sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu

değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe

yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi

bilir.”

Fatih Sultan Mehmed Han

1 Haziran 1453

Okumak Medeniyettir


6

a n a l i t i k

TERMİNOLOJİ

HERŞEYDİR...

Murat Bayraktar

KAVRAM KARGAŞASINA SON VERMEK ADINA,

MALUM ZIHNIYETIN SAHIPLERINI “PUTPEREST”

OLARAK NITELENDIRMEK VE TERMINOLOJI

OLUŞTURMAK YERINDE OLACAKTIR.

PAGANiZMiN

ÖZ

TERMiNOLOJiMiZDE

KARŞILIĞI

“PUTPERESTLiK”TiR

Rahmani değerlerimizi

dejenere ettiler...

1934 Aralık Tapu kanunu ile; Servet

devri tamamlanmış,

bahsi geçengayri milli

unsurlar adı soyadı Türk ve

Müslüman, özünde ise Anadolu

halkına efendilik yapanlar olarak

topluma karışmışlardır. Gariban

Anadolu halkına efendilik etmek

için, yeri geldiğinde Türk’ten

daha Türkçü, Müslümandan

daha İslamcı olup Rahmani Değerlerimizi

dejenere etmişlerdir.

A N A L İ T İ K

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 7

analizden terminolojiye

-Kendi halinde yolda yürüyen

başörtülü bayanın örtüsüne saldıran,

darp eden Müslüman olabilir mi?

- Camilerin hoparlöründen komünizm

propagandası yapan, kutsala hakareti

alkışlayan, destekleyen; Müslüman

olabilir mi?

- 15 Temmuz’da ülkenin kurtuluşu

adına Selâ okuyan imama ve camiye

saldıran, müezzini darp eden;

Müslüman olabilir mi?

- Her fırsatta İslam’a ve temsil ettiği

değerlere hakaret eden, aşağılayan bir

zihniyet; Müslüman olabilir mi?

Eğer cevabınız Hayır ise, hep birlikte

analiz yapalım;

- Bunları yurtdışında veya yurtiçinde

yaşayan Hristiyan inancına sahip biri

yapar mı?

- Bunları yurtdışında veya yurtiçinde

yaşayan Musevi inancına sahip biri

yapar mı?

Eğer cevabınız buraya kadar Hayır ise,

bilgi - analiz ile sonuca gidelim.

- 1909 Abdülhamid Han’a darbe yapılması

ile,

- Balkan, 1. Dünya, İstiklal harpleri

neticesi olarak Osmanlı insanı, 7 milyon

erkeğin 6 milyonunun savaş

görünümlü soykırımlarla/katliamlarla

yok edilmesi ile,

- Tüm şehir merkezleri, sahil kesimleri,

verimli toprakların, Yahudiler, pagan

Makedonlar, Hazar kökenli Paganlar,

kripto Yahudi, Pakraduni ve Nusayriler

tarafından gasp edilmesi, Müslüman

Anadolu halkının dağ köylerine

sürülmesi ile,

- 1934 Haziran Kılık Kıyafet kanunu ile,

- 1934 Ekim Soyadı kanunu ile,

- 1934 Aralık Tapu kanunu ile,

Servet devri tamamlanmış, bahsi geçen

gayri milli unsurlar adı soyadı Türk ve

Müslüman, özünde ise Anadolu halkına

efendilik yapanlar olarak topluma

karışmışlardır.

Gariban Anadolu halkına efendilik etmek

için, yeri geldiğinde Türk’ten daha

Türkçü, Müslümandan daha İslamcı

olup Rahmani Değerlerimizi dejenere

etmişlerdir.

Bu insanların, değişik bölge ve inanç

kökenlerine mensup olmalarına

rağmen, insanı tanrılaştıran, heykellere,

dikilitaşlara, sembollere kutsiyet

veren, çok tanrılı, firavunist inançları

sebebi ile ortak tanımlamaları

“PAGANİZM”dir.

Paganizmin öz terminolojimizdeki

karşılığı “PUTPEREST”liktir.

Kavram kargaşasına son vermek adına,

malum zihniyetin sahiplerini “PUTPER-

EST” olarak nitelendirmek ve terminoloji

oluşturmak yerinde olacaktır.

Putperestlerin dümen suyuna girmiş,

mankurtlaşmış Müslüman kökenli insanımızın

da uyanışına vesile olması

dileği ve duası ile….

Okumak Medeniyettir


8

a n a l i t i k

AKLEN ve RUHEN

ÖZGÜR DEĞİLSEN

BU YAZIYI OKUMA!

Ahmet Akıncı

A N A L İ T İ K

Dünyadaki gelişmelerle

ilgili merak ettiklerimizi,

medya vasıtasıyla, yüzlerce

bilgi kaynağı, yorumcu, yazar

ve gazetecilerden öğrenmeye

çalışıyoruz. Edindiğimiz

bilgilerin doğrultusunda

tefekkür ediyor ve bir sonuca

varıyoruz. Böylece dünya görüşümüz

oluşuyor ve hayatımızı

şekillendiriyoruz.

Ya tüm bu bilgiler, yorumlar,

analizler sadece hakikatin

üzerini örten birer argümansa...

Ya bu bilgileri ileten tüm kişi

ve kuruluşlar, bilerek ya da

bilmeyerek yanlış yönlendirme

yapıyorsa...

Peki, tefekkür ederken kıstasımız

ne olmalı? Farklı bir

bakış açısıyla, hakikate ulaşırken

kullandığımız yöntemimizi

sizlerle paylaşacağız.

EGEMENLİK… nedir? Egemenlik;

insanların, yaşayıp

ölmesine, neyi ne kadar yiyip

içebileceğine, açlığına tokluğuna,

giydiğine ne kadar

çalışıp ne kadar dinleneceğine

ne kadar kazanıp bunu

nerelerde harcayacağına,

savaşlarına ve barışlarına,

değerlerine ve bu değerlerin

alt-üst sınırlarına, ne ile eğitilip

nelerin öğretileceğine,

hastalıklarına ve tedavisine,

dolayısıyla kaderlerine karar

verebilme ve kontrol edebilme

gücüdür. Bir nevi tanrısallıktır.

Egemenlik yoluyla elde

edilen tanrısallığın, Egemenliği

elinde tutan insana vereceği

hazzı tahayyül etmek

dahi zordur.

Geçmişte firavunlar ve günümüzde

Firavun torunları

dünya halkları üzerinde tam

egemenlik sağlamış ve tanrısallık

oyunlarına devam

etmekteler.

Firavun torunlarının dünya

halkları üzerindeki tam egemenliğini

nasıl sağladıklarını

tarihsel sıralamayla kısaca

özetleyelim.

5-6. YY. İngiltere kraliyet

ailesinin Firavun torunları

tarafından kuruluşu. (bknz.

Kral Arthur= Art+Hur = Hur

(Horus) un ardından gelen)

1307 tapınakçıların (Firavun

dini mensupları - masonlar)

İskoçya’ya yerleşmesi (bknz.

Jak de Moley).

1776 Amerika’nın masonlar

tarafından kurulması (bknz.

Mason ABD başkanları)

1789 Fransız mason devrimi

(bknz. Moley’in intikamını

aldık).

1806 Roma germen İmparatorluğu’nun

mason Napolyon

tarafından yıkılması

(bknz. Napolyon Mason

duruşu)

1909 Osmanlı imparatorluğunun

Yahudi masonlar tarafından

ele geçirilmesi (bknz.

İttihat ve Terakki masonları),

Osmanlı coğrafyasında masonik

devletler kurulması

1912 Çin hanedanının masonlar

tarafından yıkılması

(bknz. Sun Yat Sen mason

locası)

1917-1925 Rus çarlığının

masonlar tarafından yıkılması

(bknz. Lenin, Troçki finansörü

Rothschidler)

1945 Japon krallığının mason

Abd tarafından yıkılması

(bknz 2. Dünya Savaşı)

Şimdi gelelim, Tarihsel süreçte

EGEMENLİK, Firavun

torunlarına nasıl geçti ve bu

egemenlik günümüzde nasıl

devam ettiriliyor.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 9

Modern çağ dediğimiz

günümüzde ve yakın

geçmişte bize sunulan din,

ırk, mezhep ya da ideoloji

temelli çatışmalar sadece

aldatmaca ve kamuflajdır.

Milletler veya ülkeler

arasında çatışma sebebi

olarak gösterilen ya da sebep

edilen bu argümanlar

Firavun EGEMENLİK sisteminin

tesisi için kullanılan

araçlardır. Takdir edersiniz

ki insanlar pek tabii olarak

farklı inanç, ideoloji

ya da millet mensubu

oldukları halde bir arada

yaşayabilmekteler. Ancak

Firavun teşkilatı tarafından

ülkelerdeki masonlar

eliyle, inanç, ideoloji yada

milli merkezlere sızılarak

çatışmalar körüklenir, var

olmayan sebepler üretilir,

çatışma ve soykırım sonrası

oluşan sentez ile EGE-

MENLİK tesis edilir.

Dünyadaki Firavun EGE-

MENLİK sistemi varlığını

tüm ülkelerde nasıl devam

ettirir. İşte can alıcı konu

asıl budur.

Modern Firavunlar

EGEMENLİK için,

tanrısallık inançları

doğrultusunda hiç

bir canlıya vicdan ve

merhamet

göstermezler.

2. Dünya savaşı ile

birlikte komünizm, demokratik,

diktatöryal ya

da faşist iktidarların bir

yönetim çeşitliliği olduğunu

sanabilirsiniz, ancak bu

ideolojilerin tamamı EGE-

MENLİK tesisi için, farklı

coğrafyalar, farklı milletler

ve kültürler, farklı din

mensupları için uyarlanmış

kölelik metotlarıdır.

Maalesef insanlar

kendilerini özgür sanan

kölelerden başkası değildir.

Firavun sistemi

EGEMENLİK’te devletlerin

hangi ideoloji ve idari sistemle

yönetilirse yönetilsin,

ANAYASA VE YASALA-

RI ile devamlılığı sağlanır.

Devletlerin anayasalarında

“DEĞİŞTİRİLEMEZ, DEĞİŞ-

TİRİLMESİ TEKLİF DAHİ

EDİLEMEZ” maddeler vardır

(özgürdük ya hani).

Yasalar masonik EGEMEN-

LİK sisteminin olmazsa

olmaz mühimmatlarıdır.

Okumak Medeniyettir


10

a n a l i t i k

A N A L İ T İ K

Bu mühimmatlar için yüzyıllarca

emek verilmiş, yüz milyonlarca

insan savaş bahaneleriyle

soykırıma uğratılmış

bir EGEMENLİK sistemi kurulmuş,

TANRISALLAŞILMIŞTIR.

Bu bilgiler ışığında, “EGE-

MENLİK” perspektifi ile

günümüz coğrafyasından

örneklerle yaşananlara analiz

yapalım.

Yemen:

Firavun valisi Ali Abdullah

Salih 33 yıl Yemeni Firavun

yasaları ile yönetir, halk açlık

ve sefalet içindedir. Halk özgürlük

istediğinde bu halkın

adı “İran destekli husiler”

olur. Ama sadece Husiler

değil bu ismin önüne her

haberde tüm dünyada “İran

destekli” ibaresi olmalıdır ki

özgürlük ve insanca yaşama

talebini kimse görmesin.

(Burada İran sevdiğimiz

anlaşılmasın İran da Firavun

sistemine entegre devlettir.

Parlementosu piramit şeklinde

ve piramitte 33. Derece

masonluk sembolü olarak 33

pencere bulunur)

Yemen halkına EGEMENLİK

sistemine entegre olması İçin

Abd ingiltere destekli Suudi,

BAE, Fas, Mısır gibi birçok

Firavun valisinin kurduğu

koalisyon gücü saldırıyor.

Çatışmalar ancak Yemen

halkı bezip sisteme entegre

olursa bitecektir. Bu da Husilerin

kontrolünün İran gibi

bir başka firavuni güce tam

olarak geçmesi yada yok

edilmesi ile bitecektir. Sistem

dışı oluşum, karşısında mutlaka

7 düveli bulmaktadır.

Mısır:

Bir diğer Firavun valisi Hüsnü

Mübarek 30 yıl boyunca

Mısır’ı diktatörlükle yönettikten

sonra halk yeter artık

dedi ve Muhammed Mursi

halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı

oldu. Firavunlar halkın

özgürlüğüne 11 ay müsade

etti, idam cezası verdikleri

Mursi’yi mahkeme salonunda

can çekiştirerek öldürdüler.

EGEMENLİĞİ tekrar firavunlara

geçen Mısır’ın son dönem

İsrail – Amerika güdümündeki

politikaları herkesin malumudur.

Suriye:

Rusya-Esed neden sadece

İdlib’i ve halkını vurur. Rusya’nın

ve Esed’in vurmadığı,

İdlib’e askeri yardım yapmayan,

Özgür Suriye Ordusu,

bağlı olduğu Suriye

muhalefetinin lideri Londra

Newcastle üniversitesi mezunu

bir masondur. İdlib’de

bulunan ve Rusya tarafından

terörist ilan edilen, el Nusra

ve Teyet Tahrir Şam güçlerinin

kontrolü ve EGEMENLİĞİ,

mason kontrolündeki Suriye

muhalefetine geçmiş yada

yok edilmiş, bölgedeki acı ve

gözyaşına şimdilik ara verilmiştir.

Müslümanların hamisi

Erdoğan’ın sabrı zorlanmaktadır.

Ancak Erdoğan’ın Firavun

sistemi karşısında kendisine

gönülden bağlı milleti

haricinde kimsesi yoktur ve

YALNIZ’dır...

Libya ve Irak:

Saddam ve Kaddafi uzun

yıllar Firavun EGEMENLİK

sistemine valilik yaptıktan

sonra, güç sarhoşluğuna düşen

birçok örnek gibi (Hitler,

Enver paşa vd) yok edildiler.

Petrolü altın karşılığı satma

kararı sonlarının başlangıcı

oldu. Irak’ta 1. Körfez savaşı

ile Saddam zaten durdurulmuştu

ancak yara alan Firavun

Egemenliği, kitle imha

silahı yalanı ile 2. Körfez

savaşı, milyonlarca ölü, yok

edilen bir tarih ve medeniyet

ile tekrar tesis edildi. Irak’ta

etki alanını oldukça büyüten

İranlı komutan Kasım Süleymani

aynı güç sarhoşluğu

ile, Amerikan üsleri ve büyükelçiliği

etrafında gösteriler

düzenlenmesi akabinde,

Firavun egemenliğine tehdit

oluşturduğu an yok edildi.

Kaddafi sonrası boşta kalan

EGEMENLİĞE Libya halkı sahip

çakmaya kalkınca, 20.000

km öteden, 20 Yıldır Pensilvanya’da

yaşayan, CIA’nın

kurtardığı, devşirdiği, mason

HAFTER gelerek birçok Firavun

valisinin desteği ile EGE-

MENLİK tesisi için acımasızca

mücadele ediyor.

Modern Firavunlar EGEMEN-

LİK için, tanrısallık inançları

doğrultusunda hiçbir canlıya

vicdan ve merhamet göstermezler.

Müslümanların organize olup

teşkilatlanarak birlik olması,

İmanımız ve Hakikat, Firavunlar

karşısındaki en güçlü

silahımızdır.

Hissedebilen ve tefekkür

edenlere selam olsun.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 11

COVİD 19 VİRÜSÜNÜN

GÖLGESİNDE

11 Mart 2020 yılında Birleşmiş

Milletlere üye 193 ülkenin

ekonomilerini kapatmalarına

dair bir emir

yayınlandı. Bu emir Dünya

Ekonomi Forumu ve de milyarderler

vakfı tarafından

verildi. Milyonlarca insan işlerini

ve de hayatları boyunca

birikimlerini kaybettiler. İflas

ve de işsizlik dalgasının en

büyük

sorumlusunun bu Virüs olduğu

söyleniyor.

BM virüsün 2. Dalgası için

hazırlıklar mı yapıyor? Dünya

Sağlık Örgütü (WHO) merkezi

Geneva da bulunan

BM çalışanlarına daha sert

ve de ciddi olarak bir takım

önlemler alınması için bildiri

yayınladı, bu

önlemler arasında evden

çalışmak, maske takmak ve

insanların birbirleriyle olan

ilişkilerinde ayrı

kalmaları. İŞTE OYNANAN

OYUNUN ANA MADDESI DE

BU. Tüm bu önlemlerin virüsle

bağlantılı olmadığı artık

bilinen gerçek. YENİ DÜNYA

DÜZENİ kuranların toplumları

itaate alıştırmak ve de kontrol

etmek, bu gösterilen önlemlerle

bir nevi toplumu yavaş

yavaş birbirlerinden uzaklaştırarak

kontrol etmeleri. Yeni

Dünya Düzeni kurmaya çalışanlar

için Dünya Sağlık Örgütü

ana rolü oynamakta. Bu

kuruluş dünyada saygısını da

kaybetmiş durumda.

Corona virüsünde gelinecek

en son nokta aşı ve biyometrik

sağlık pasaportu, bu pasaport

olmadan ne

alışveriş yapabilinecek ne de

yemek yenilebilecek. Bunu

ileride zaman gösterecek.

Su bulamayıp ta her yıl ölenlerin

sayısı 5 milyon

* 5 milyon çocuk açlıktan

ölmekte

* Kardiyovasküler sorunlar

sebebiyle 2017 yılında 18 milyon

insan öldü.

* 2017 yılında kanserden

ölenlerin sayısı ise 10 milyonun

üzerinde

Bu rakamlar tüm dünyada

şimdiye kadar Korona virüsten

ölenlerden kat ve kat fazla

durumda.

BATININ KİRLİ YÜZÜ

Venezuela herkesin bildiği

gibi çok büyük baskılar altında

ABD ve Avrupa ülkeleri

Venezuela’yı kuşatmış durumdalar.

Covid 19 virüsüne karşı

önlem almak isteyen Venezuela

hükûmeti İngiltere’nin

Federal bankasında bulunan

tonlarca altınından 1.5 milyar

dolar karşılığını çekmek için

Federal bankaya müracaat

etmişler.

Bu para Venezuela’da Covid

19 için kullanılacak, gereken

tıbbi malzemelere harcama

yapılacak ve ülke ABD’nin

uyguladığı ekonomik yaptırım

sebebiyle zor günler yasadığı

bilinmekte (Hatırlarsınız Kıbrıs

Savaşından sonra bu yaptırımları

yıllarca Türkiye’ye de

uygulamışlardı).

BATININ

KİRLİ

YÜZÜ...

Steve RUDNER

İngiltere’de Federal bankta

bulunan bu tonlarca altın

Venezuela devletinin kendi

altınları. Ve kendi

altınlarının karşılığı olarak bu

parayı almak istiyorlar.

Şimdi SIKI durun,

Federal Banka Venezuela

hükûmetine bu altınlarını

veremeyeceğini söylüyor, şaka

değil, gerçek, evet

Venezuela kendi altınlarını bu

bankadan alamıyor. Sebebi ise

Maduro hükûmetini İngiltere

tanımıyormuş, seçimle başa

gelen Maduro hükûmeti

kanunsuz bir hükûmetmiş.

Venezuela konuyu

Uluslararası mahkemeye

taşımış durumda ve dünya

Haque’da bulunan bu mahkemenin

vereceği kararı bekliyor.

İşte size Batının kirli yüzünden

bir örnek, insani yatırımlar için

kullanılacak olan kendi parasını

çekemeyen bir Venezuela

ve insanlıktan, demokrasiden

dem vuran kirli yüzlü İngiltere

ve Batı devletleri.

Okumak Medeniyettir


12

a n a l i t i k

A N A L İ T İ K

BİRADERLERİN

EGEMENLİK DOKTİRİNİ

Küresel egemenlik örgütü

Masonların, 1789 da Fransız

ihtilalini yapıp, ülkelerin

egemenliğini nasıl

ele geçirip, yönetim sistemlerini

(anayasalarını ve

rejimlerini) nasıl masonik

öğretiler doğrultusunda

kurduklarını idrak etmemiz

için 1469-1527 yılları

arasında İtalya’da yaşayan

Niccolo Machiavelli’nin “il

PRİNCİPE” isimli, idarecilere

nasihatler veren kitabını

okumamız gerekiyor.

il-PRİNCİPE kitabından

bazı doktrinleri paylaşalım;

-Aldatarak elde edebileceğin

bir şeyi, asla güç

kullanarak kazanmaya

çalışma.

(Asla açıktan güç kullanmayacaklar,

hile ile düşmanlarını

alt edeceklerdi.

Hakiki hüviyetlerini ve

maksatlarını saklayacak,

yaptıkları yardımlar ve

iyiliklerle halkın gözünü

boyayacaklardı).

-İşgal ettiğin ülkelerde,

silahlı güçleri tutmaya

kalkarsan, daha masraflı

olduğu için devletin tüm

gelirini bu yolda harcarsın.

Öyle meblağlara varır

ki, bu harcamada beş

koyar bir alırsın. Asker

göndermekle çok daha

fazla zarar vermiş olursun,

çünkü askerin yer değiştirmekten

kaynaklanan ev

meselesi herkesi huzursuz

eder ve herkes sana düşman

kesilir.

Öyleyse Tapınakçı mason

biraderler öyle bir yol bulmalılardı

ki hem müstemlekelerin

idari ve askeri

masraflarından kurtulmalı,

hem de oranın ticaretini,

kaynaklarını, zenginliklerini

ve egemenliklerini

kontrol etmeliydiler.

Tapınakçı Mason biraderler,

dahiyane ve tam Machiavelli’ye

göre bir strateji

geliştirdiler. Hitler’in tabiriyle,

“efendilik ederken

yerlilerin takılan gemin

farkına varmayacağı bir

ustalıkla dizgini hafif tutma

sanatını” keşfettiler;

dünyaya “MİLLİYETÇİLİĞİ”

İsmail Bora

yayacaklardı...

Alman’dan daha Alman,

Rus’dan daha Rus,

Türk’ten daha Türk olacaklardı.

Böylece bünyelerinde

farklı milletleri

yaşatan, dünya üzerindeki

tüm mevcut hanedanlıklar

dağılacaktı.

Sonra milliyetçi mason

liderler çıkartacak, onları

kendilerine (küresel güç

devletlere) karşı bir “İstiklal

savaşı” veriyormuş

gibi gösterecek ve böylece

mason kardeşlerini o

memlekette lider ve kahraman

yaparak çekileceklerdi.

Halk istiklalini kazandığı

için sevinirken, bu

kardeşleri, yaptığı ticari ve

siyasi anlaşmalarla onlara,

o memleketin zenginliklerini,

kaynaklarını ve egemenliklerini

sunacaktı.

(Not: Burada bahsettiğimiz

milliyetçilik, Allah’ın

bahşettiği bir kavme özgü

milli kültür zenginliği,

milli değerleri sevme,

yaşatma, yüceltme duygusu

değildir. Bu değerlerin

egemenlik aracı olarak

kullanılmasıdır.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 13

Osmanlı’nın son dönemlerindeki

masonik Jöntürk

hareketi, mason İttihat ve

Terakki, Türkçülük ve Kemalizm’in

yazarı

Moiz Kohen (Munis Tekinalp)

yukarıdaki öğretinin

örnekleridir).

Bu bilgiler ışığında Tapınakçı

mason biraderlerin

egemenliği uğruna, 54

milyon insanın hayatını

kaybettiği (ülkemizin

kaybı 6 milyon) 1. Dünya

Savaşının fitilini ateşleyen,

Avusturya - Macaristan

veliahtı Arşidük Ferdinand

suikastını ve mason bağlantısını

açıklayalım.

Bosna Hersek, mason ittihat

ve terakki darbesinin

olduğu 1908 de Avusturya

- Macaristan

Gavrilo PRINCIP

imparatorluğu tarafından

ilhak edilmişti. Arşidük

Ferdinand 28 Haziran

1914 de Saraybosna ziyaretinde

akıl ve mantık dışı

güvenlik ihmalleri zinciri

neticesiyle bir Sırp milliyetçisi

“DENEN”, 19 yaşındaki

“Gavrilo PRİNCİP”

(Machiavelli’nin kitabının

ismini hatırlayın) tarafından

silahla vurularak öldürüldü

ve 1. Dünya Soykırımı

başladı.

Bu suikasttan evvel Avrupa

hanedan ailesi HABS-

BURG’lara (tüm Avrupa

hanedanları, Rus Çarı dahil

birbiriyle kuzendir) 28

defa suikast girişiminde

bulunulmuştur.

Avusturya-Macaristan istihbaratı

raporlarına göre

milliyetçi Sırp örgütlerinin

fikri altyapısını ve mali

kaynağını, Amerika’da Columbia

Üniversitesi profesörlerinden

ünlü fizikçi ve

KATMERLİ MASON “MİC-

HAEL İ. PUPİN“ tarafından

yapılmaktadır.

1.Dünya savaşı ile hanedanlıkların

büyük kısmı,

kalanlar ise 2. Dünya savaşı

ile yıkılmış, Tapınakçı

Mason biraderlerin sahte

ideolojileriyle tüm dünya

tahakküm altına alınmış

ve köleleştirilmiştir.

Okumak Medeniyettir


A N A L İ T İ K

14

a n a l i t i k

Mesut ÇİFTCİ

TÜRKİYE’NİN

GÜVENLİĞİ

Ülkemizin güvenliği,

içerde başlayıp dışa doğru

devam eder. İç güvenliğin tesis

edilmesi milli gücün iyi kullanılmasıyla

gerçekleşir. Milli

güç unsurları; toplum, devlet

kuruluşları, askerimiz ve dış

politika yürüten görevlilerdir.

Bunlar arasında iyi bir eş güdüm

olmak zorundadır. Bunu

sağlayacak olan da siyasetle,

ülke yönetimini sağlayan hükümettir.

Genel kabul görmüş

doğrularla oluşturulacak, güvenlik

politikaları sayesinde

ülke güvende, insanımız güvende

olacaktır.

Mevcut durum ve koşullara

göre güvenlik ihtiyaçları

güncellenmeli, personel yetiştirilmeli

ve gerekli yenilikler

hayata geçirilmelidir. Devlettin

işleyişinde oluşturulacak,

insana verilen değer, katılımcı

yönetim ve danışmaya dayalı

adil değerler bütünüyle

çalışacak devlet düzeni sayesinde

güven gerçekleşir. Neticede

vatandaşları arasında

anlaşmazlıklar asgari düzeye

inecek ve devlete olan güven

en yüksek seviyeye çıkmış,

aynı

larda

vasıf-

daha

haliyle de güvenlik sağlanmış

sorunlu, üstelik

olacaktır. Bunun da ancak

rahmani değerler bütününün bir

maaşlı

personel

devlet işleyişine uygulanmasıyla

yapısıyla

gerçekleşir. Dışarıdan iç güvenlik

alınan yönetim düzenleri hizmeti vermektedir.

adaletsizliği ve zulmü ortaya

koymuştur. Geçmişe ve günümüze

Bu

hizmet iste-

baktığımızda sayısız nen özelik-

acı veren uygulama mevcuttur.

Askeri anlamda yapılan

harekâtlar ve modern silah

gücüne sahip olmak yeterli

değildir. Mutlaka dış politilerde

ve faydadan

uzak

olmakla beraber

bir gün

gelip yeniçeri

kada etkin roller oynayan bir

siyasetle hem dış işleri hem

de istihbarat teşkilatı olarak,

hedef ülkelerde can alıcı

açıklar bulup, o ülkelerin hareket

serbestisini kısıtlamalıdır.

Asker, vatan sana canım

feda diyerek görevini yapıp,

“ölürsem şehit kalırsam gazi”

olacağı ülküsü ile hiçbir şey

esirgemeden görevini yerine

getirmek için çalışıyor. Dış işleri

ve istihbarat görevlileri de

canları pahasına bu anlayışla

görevlerini yaparlarsa, silahlı

güvenlik unsurlarıyla birbirini

tamamlamış olacaklardır.

İç güvenlik için kurulan kolluk

birimlerinin personelinin

devlet edebine uygun şekilde

seçilerek alınması ve devlet

ahlakıyla yetiştirilmesi gerekir.

İç güvenlik hizmeti veren Jandarma,

Genelkurmay Başkanlığına

bağlı iken vatani görev

için gelen sıradan askerlerle

bu hizmeti yerine getirirken,

İçişleri Bakanlığına bağlanmasına

rağmen hala bu şekilde

hizmetle beraber bedelsiz

vatani görevi yapanın yerine,

vakasına dönüşebilir ya da iç

güvenlikten ziyade kendi sorunlarıyla

boğuşan yeniden

tanzim edilmesi gereken bir

kurum haline gelebilir. Sokaklar

güvenlikten uzak, insanların

devlete olan güvenlerinin

sarsıldığı ve vatandaşın birbirine

düşeceği bir ortama dönüşüp

iç savaşla karşı karşıya

kalınabilir. O sebepledir ki

asayiş eğitiminin, yüksek okul

seviyesinde okutularak yetiştirilecek

personel yapısıyla, istenen

seviyede bir kamu düzeni

hizmeti yapılabilir.

Devlete yetişmiş, bilgili ve

aklını kullanabilen, yetki kullanma

yetisine sahip personel

istihdam edilmelidir. Bu

uygulamadan da yüksek verimlilik

ve vatandaşın devlete

güven oranının yükselmesi

beklenmelidir. Sınırları

koruyan ve sınır dışı harekât

yapan TSK birimleri de aynı

şekilde savaş sanatını meslek

olarak seçmiş, mesleki anlamda

asker şahsiyetlerden

teşekkül edilmelidir.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 15

Vatan hizmeti adı altında

asker edilip, savaş sanatını

bilmeyenlerle, geçici olarak

savaş gücü oluşturulmuş

olacak ve istenilen savaşçı

ordu elde edilmeyecektir.

Bu personel yapısıyla da işin

gerekleri yerine getirememiş

olacak, harcanan bir yığın

emek ve parayla, ülkenin iş

gücünü eksiltip yatak yapma,

soğan soyma öğretilecektir.

Yine dosta güven verip düşmana

korku salan bir askeri

gücün yerine kendi sorunlarıyla

uğraşan bir teşkilatlanmanın

ilerde yeniden tanzim

edilmesi gerekecektir. Türk

töresinde ve geçmiş devletlerimizde

askerlik mesleki anlamda

yapılmış, savaş zamanlarında

eli silah tutan herkes

silahaltına alınarak savaşlar

verilmiş ve zaferler elde edilmiştir.

Yanlış alınan kararların

bedeli, canla, zamanla, emekle

ve maddi olarak karşılanılacak

ve hoş görülecek şeyler

değildir.

Vatani görev artık vergi verilerek,

bir kamu kuruluşunda

ücretsiz çalışarak, ya da bulunduğu

kurumda az ücretle

görev yaparak gibi bir sürü

değişik uygulamayla istenebilir.

Savaş hali hazırlık adına her

erkek vatandaş, belli bir tasarı

halinde, herkesi kapsayacak

ve kimsenin işini aksatmayacak

şekilde belirli dönemlerde

milli güvenlik için silah kullanmayı

ve cepheyle, cephe

geri bölgesi eğitim verilerek

bu duruma hazırlık yapılabilir.

Hiçbir meslek yok ki bilinmeden

icra edilsin ve başarılı

olunsun. Bu sebeple dünyanın

en eski ve en önemli mesleği,

bu işi mesleki olarak seçenlerden

teşekkül edilmelidir (Kara

mercileri olarak bu yapılırsa,

bu millet yine size saygı gösterecektir.

Millet bize saygı

duysun diye, bu kadar emeği,

parayı boşa harcamak, ülkeyi

bağımlı hale getirmekten öte

bir yere götürememiştir. Bu

söylemim asker savaşırken,

golf oynayan karar alıcı mevki

sahiplerine).

Ordumuzun personeli; imanlı,

devletine sadık kişilerden,

devlet töresinde geleneklerinde

olduğu gibi seçilerek

alınmalıdır ki savaşlar kazanılsın,

devlet iyi koruma altında

olsun. İmanlı, cesur kişilere,

Allah’ın da yardım ettiği unutulmamalıdır.

“Enfal - 65: Ey peygamber!

Müminleri savaşa teşvik et!

Eğer sizden sabırlı yirmi kişi

bulunursa inkâr edenlerden

iki yüz kişiyi yener, sizden

yüz kişi olursa bin kişiyi yener;

çünkü onlar yaptıklarının

bilincinde olmayan bir topluluktur.

66: Allah sizde bir

zayıflık olduğunu bildi de şu

andan itibaren yükünüzü hafifletti.

Artık sizden sabırlı yüz

kişi olursa Allah’ın izniyle iki

yüz kişiyi yener, sizden bin kişi

olursa iki bin kişiyi yener. Allah

sabredenlerle beraberdir.”

Atalarımız az kuvvet ve silahla

ama bu inançla, azimle ve

cesaretle savaşlarda galip gelmişlerdir.

Eğitim kurumlarında, lise düzeyinde

sosyal bilimlerde bir

ders kolu olarak, sosyal bilimler

öğretmenlerini kapsayan

bir dersle, ülke güvenliğini

etkileyen ve önem arz eden

vatandaşlık görevleri öğretilmelidir.

Bu seviyede yetişen

neslimiz devletine sadık ve

onu her alanda savunan canını

siper edecek şekilde yetişmiş

olacak ve yarınlar güven

altına alınmış olacaktır. (Ekli

resim, Batman Kozluk ilçesinin

bir köyünde, çoban çocuğun

yol kenarına, oradaki

mucur taşlarıyla yaptığı bayrağımızdır.

Dünün eline silah

alıp devletine sıkan neslinden,

bayrağını yapan nesillere,

Hamdolsun bu günlere.)

Milli değerler bütünüyle yetişmiş

nesiller ülkeyi, savunma

da olduğu gibi gıda, sağlık, iş,

yapı, bilgi, teknoloji alanların-

Okumak Medeniyettir


16

a n a l i t i k

A N A L İ T İ K

da da güvenliği sağlamış olacaklar

ve doğru kararlar alıp

uygulayacaklardır.

İstihbarat teşkilatı çok önem

arz eden bir yapılanmadır.

Düşmanı tanıyıp, kendini de

bilirsen zafer elde edilmemesi

için bir sebep yoktur. İstihbarat

iyi çalışır, gerekli hamleleri

yaparsa silahlı güce gerek

kalmadan, birçok sorun çözüme

istenen doğrultuda ulaşılır.

Ülke ekonomisi sıkıntıya

girmeden ve can kaybı yaşanmadan

ulaşılan hedef çok

kıymetlidir. Askerî harekât

için de mevcut durum muhakemesine

kolaylık

sağladığı gibi

doğru harekât

yapılmış olur.

Asker zayiatı

verilmemiş olur.

(Yakın geçmişte

ve tarihte birçok

hata ve ihanetlerle

insanımız

kırdırılmıştır).

Ülke güvenliğinde

diplomasi

önemlidir.

Ülke menfaatlerinin

gerekleri

doğrultusunda

ilişki kurulanan

ya da ilişki kesilecek

duruma geldiği hallerde,

akıllıca davranıp, elde

edilecek, hak ve menfaatleri

elde etmek, hedeflenmelidir.

Yapılacak askerî harekâta zaman

kazandırarak hazırlığın

tam yapılmasına fırsat oluşturulmalıdır.

Sahada ve olması

gereken yerde bulunan askeri

varlık her zaman diplomasi

alanında kazanımdır.

Bunun en iyi örnekleri, Suriye

denkleminde ve Libya’da

ikili anlaşmalarla kurulan askeri

üslerimiz sayesinde görülmektedir.

Önce masaya

oturulursa tarihi iyi okunmamış

ve tekrar ettirilmiş olur.

Dün, masaya hemen oturarak

önlerine konanı imzalayanlar

sayesinde ülkenin geleceği

kıymetli topraklarla, petrol

sahalarının ve güvenliğe uç

kale olacak yerlerin kaybedilmişliği

unutulmamalıdır. Aynı

devletlerin oyununa gelmek

adına sahada bütün varlığımız

ortaya koyarak kazanımlar

için masaya oturup, hak

edilmiş olanı almak gerekir.

Doğu Akdeniz denkleminde

olanlar ve Yunanistan’ın peşine

takılan, bölgede güçlenmemizi

istemeyen sömürü ülkelerinin

tutumları ortadadır.

Güvenlik, kişiler için olduğu

gibi devletlerin de olmazda

olmaz yapması gereken temel

gereksinimlerdendir. Güvende

olmayan hiçbir varlığın

önemi yoktur. Sahip olmanın

yanında, sahipliğin devam ettirilmesi

güvenlikle tesis edilir.

Güvenliği sağlayan insan ve

insanın kullanacağı silah ve silah

düzenekleridir. Ülkemizin

güvenliği, sınırlarımızın ötesinde

tesis edilecek ve şimdi

olduğu gibi, dost ülkelerle yapılan

ikili anlaşmalarla teşkil

edilen ve edilecek askeri üsler

aracılığıyla, sınır ötesinden

sağlanması, ülke içinde daha

güvende olunmasını sağlamış

ve sağlamaya devam edecektir.

Kenar kuşak kapsamında,

ülke sınırlarından iki bin km’lik

çember alanlarında yapılacak

ikili görüşmeler ve yeni kurulacak

güç birlikleriyle daha da

sağlama alınmış bir güvenlik

düzeni sağlanmış olarak, gelecek

kuşaklara daha güçlü

bir devlet bırakılmış olacaktır.

Yeni ve yenilmez savaş düzenekleriyle,

ülke güvenliği

sağlam bir koruma kalkanına

kavuşmuş olacaktır. Mevcut

durumda elimizde

olan

ve milli yazılımla,

milli

mühendislik

çalışmalarıyla

üretilen, silah

düzeneklerimiz

ülke

güvenliğine

büyük katkı

sağlayıp,

can kayıplarını

önlemiştir.

Yenilikçi silah

düzenekleri

ve koruma

kalkanlarını

Milli ve Rahmani

kurallar bütünüyle yoğrulmuş

eğitim düzeninde, genel

kabul görmüş doğrularla,

düşünen aklını kullanan, çalışkan,

üretken, insanı ve tabiatı

seven nesiller yetiştirilmesi ile,

bu başarı devamlılığı getirerek,

ülkemiz bulunduğu bölge

ve dünyada güçlü, “mazlumun

yanında zalimin karşısında”

yer alan geleneğini devam

ettirmiş olacaktır. Zafer “benimdir”

diyenin, inananın,

çalışanın ve üretenindir. Hep

beraber el ele güçlü BÜYÜK

TÜRKİYE. Saygı ve sağlıkla kalın.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 17

YUNAN, ROMA ve BİZANS KAYNAKLI

BATI MEDENİYETİ

Necmi KOMBAK

‘’Yunanistan’sız Avrupa anası belirsiz

çocuğa benzer’’ deyip onu

destekleyenler. Günümüz Yunanlılarını

hala Antik Yunanlıların

torunları sayarlar. Eğer Yunanlılar

gerçekten Antik Yunanlıların

torunları olsa o büyük dedelerinin

öğütlerine kulak verir töre ile

devlet geleneğini sürdürürlerdi.

(GEN BİLİMİ bunu yalanlamak

zorunda, alt beyin ‘’kortex’’ yok

olur yine genlerdeki İL siz yaşamaya

izin vermez.)

Mitolojik kayıtlara göre; Aristo,

“para için para” biriktirilmesine

ve paradan para kazanılmasına

(Faiz)” doğaya karşı, yani doğal

olmayan bir faaliyet gözüyle

bakıyor (Haram) ve bu işle uğraşanların

“insanlıktan uzaklaştıklarını’’

söylüyordu. Tıpkı hocası

Platon gibi. Aristo’da kazanç

tutkusunu ve zenginleşmeyi kınıyordu.

“Ticaret diyordu. Malın

yerini paranın almasına yol açıyor.

Faiz ise paradan para yaratıyor.

Hiçbir şey üretmeden, hak

etmeden gelen kazancı felsefi

açıdan kabul etmek mümkün

değil’’.

Zenginleşme mal mülk sahibi

olma sanatı olan Krematistik

Aristo, siyasal gücü pekiştirmeyi

sağlayacak zenginliklere ulaşma

stratejilerinin ve kurnazlıklarının

tümü diye tanımlıyordu.

Eğer bugünün Yunanlıları Aristo’nun

uyarılarını dikkate alsalar

hiç krizle karşılaşırlar mıydı?

Antik Yunan’ın devamı olsalardı

o günden bugüne en az daimî

10 site devleti (İL) kurup özgürce

yaşayıp onları tarih sah-

nesinde büyütüp yetiştirip yüceltmezler

miydi?

Desteklenmeden devlet kurmayı

bırak, mevcut devletlerine

bile sahip olamayan Yunan Grek

ırkı kesinlikle bahsedilen büyük

medeniyetlerin torunları olamaz.

(Genlerinde vicdan denilen

duygu olmadığı için’ ‘Devlet

deniz yemeyen domuz özdeyişi

ile hareket ederler ve her türlü

kurnazlık yoluyla çalışmadan tüketme

taraftarıdırlar. Din ve Töre

bilmeyen Güneydoğu’daki Süryani,

Yezidi, Keldani soyları da

birebir Yunanlılarla aynıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş

aşamasından başlayıp, son

30 yıldır devam eden bir KÜRT

BAHARI yaşanmamasının sebebi

TÜRK devlet geleneğinin genlere

işlemesidir. Yunanlı (İyon, Greek)’larda

Türk Devlet geleneği

gibi bir gelenek (genetik) yoktur

ve bir kıvılcım tüm ülkeyi kasıp

kavurur. Arap Baharı olarak domino

taşı gibi devletlerin yıkılmasının

sebebi de bu TÜRK devlet

geleneğinin (Türklerle beraber

oldukları dönemlerde) onlara

az sirayet etmesidir. Muammer

El KADDAFİ sadece TÜRK ırkıyla

karışmış olan TOUAREGLER

sayesinde bir müddet dayanabilmiştir.

Irak ve Suriye’de TÜRK

soyuyla karışmış olan Türkmani,

Tarık gibi soyadları ve Türkmen

aşiretler sayesinde ayakta durabilmiştir.

İran’ı da güçlü kılan

sadece TÜRK Hanedanlardan

genlerine işleyen devlet gelene-

Okumak Medeniyettir


18

a n a l i t i k

ğidir. (Hanedan: Han soyu, onun

soyundan, gelen asıl olan ASİL).

Genlerine İL, kurmak ve illeri

Dev İL etme (devlet) yapmak ve

ormanlar kralı Aslanlar gibi bölgesine

kimseyi sokmama özelliği

olanların haricinde hiçbir ırk

devletlerinin devamlılığını sürdürememiştir...

Cevherleri farklı

özleri güçlü, dayanıklı, mücadeleci,

engel tanımaz ve en önemlisi

doğaya, çevreye uyumlu onu

rehber edinmiş özel bir ırk. Nasıl

tilki ve çakalların topluluğuna

bir aslan girince oranın kıralı ve

hâkimi olursa; Cevheri kuvvetli

ÖZEL bir ırkta ister Mısırlıların,

ister Babil’de Arapların, Abbasi

ve Memlük (Esir) 'ler arasından

savaşçılığı ve doğadan edindiği

sürüye hakimiyet tecrübesiyle

(genlere işlemiş) kendini ispat

eder ve kendi devletini kurar.

Dünya üzerinde başa baş denk

güçlerle bu ırkla savaşılamayacağı

her devirde anlaşılmıştır.

Kaleler de, barutta, yüzlerce çeşit

silahta bu ırka karşı icad edilmiştir.

Çin seddinden Bizans surlarına,

Diyarbakır kalesinden, Bursa

surlarına kadar ne kadar kale

varsa bu ırka karşı yapılmış. Bu

ırk başka ırktan çekindiği için hiç

karşı tedbir olma gereği duymadan

tüm bu kalelere hakim olmayı

bilmiştir.

Çin hilesi, Bizans oyunu, İngiliz

siyaseti (Diplomasi kurnazlığı,

tuzağı) hep bu ırka karşı geliştirilmiş

ve uygulanmıştır.

Şimdi de çağdaş laikler

kumpası olarak Yahudi tezgahı

da ayni ırka uygulanmaktadır.

Afrika’daki - Touaregler, Ortadoğu’daki

Tarık ve Osman’lar sadece

bu ırkın özelliğini taşıdığı için

Araplar arasında savaşçı olarak

anılmışlardır. Hindistan’daki

Türkmani’ler gibi.)

Bilinen Dünya tarihinde

hiç devletsiz kalmayan, en zor

şartlarda toparlanarak devletlerini

kuran ve kurduğu devletler

içinde hiçbir halka kötü davranmayı

aklından bile geçirmeyen

millet hangisi ise bu ırk odur.

Irkların eşitsizliği üzerine eserler

yazan kuramcılarında bunu

bildiği ama sadece üstün ırk bizim

ırkımızdır demeleri gerçeği

değiştirmediği gibi trajedilerle

sonuçlanıp tarihte soykırımcı

olarak ta sonsuza dek hatırlanacaklar.

Ve sende yaptın diye bu ırka

Soykırım çamuru bile atma çalışmaları

yine onların plan ve tuzakları

sonucudur.

TÜRK = Sadece HAK ve ADALE-

TİN ADI’dır.

A N A L İ T İ K

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


NEDEN

“MEHMETÇİK”?

Aylık Dergi analitik 19

Ocak 1912’de Trablusgarp’ta Tobruk Savaşında bir subayın

yanında çarpışan Mehmet isimli asker şehit düştü.

Onbaşı, subaya dönüp “Kumandan !

Mehmet şehit düştü !”diye bağırdı.

BİLGİ;

1- Aynı kökten gelen Muhammed

Mehmed, Mahmud

gibi birçok isim vardır. Ancak

bunlardan Muhammed

okunanı İslam’a inanan

birçok kişi tarafından isim

olarak çocuklara verilmez.

“Muhammed” Peygamberin

(s.a.v) adıdır ve bu isim kişiye

ciddi bir sorumluluk yükleyecektir.

Eğer çocuk haylazın,

haytanın teki olursa, bu da

peygambere, peygamberin

ismine hakaret edilme ihtimali

doğuracaktır. Bu nedenle İslam

geleneğine uygun olarak

Osmanlı Devleti’nde şehzade

dahi olsalar çocuklara MU-

HAMMED ismi verilmez, onun

yerine aynı kökten gelen ve

kısaltması olan MEHMED

kullanılırdı.

2- Kendisini verilen Medine

Valisi ünvanının yerine,

Medine Muhafızı ünvanını

kullanan, çöl şartlarında,

hiçbir yardım almadan 2

yıl 7 ay boyunca, askerine

açlık karşısında gerektiğinde

çekirge yedirerek kuşatma

altındaki Medine’yi, İngilizlere,

Lawrance, Şerif Hüseyin ve

4 oğlunun askerlerine karşı

koruyan, Mondros anlaşması

uyarınca İstanbul’dan şehri

teslim etmesi emri gelmesine

rağmen, ancak bu emri uygulamayan

Fahreddin Paşa,

1918 Nisanının ikinci Cuma

günü Mescid-i Nebevî’de hutbeyi

bizzat kendisi okudu. Bu

O’nun son hutbesiydi. Başına

beyaz sarığını, göğsüne Türk

bayrağını sararak Peygamber

minberine çıkıp, tıpkı Peygamberimizin

hitâbı gibi başlamıştı

hutbesine:

“Ey İnsanlar! Size 1300 yıl

öncesinin bu kubbeleri çınlatan

ilâhî mukaddes sesiyle

hitap ediyorum. Ve mübârek

kabrinde hayatta olan Peygamber-i

Zîşânımız Hz. Muhammed

(s.a.v) huzurunda

ahd-i peymân ederek diyorum

ki; biz ne kadar kuvvetli

düşmanlar karşısında bulunursak

bulunalım, Allahü

Teâlâ’nın izni ve Resûlü

Ekremi’nin şefaati ile zerre kadar

fütur getirmeden, mukaddes

bildiğimiz mücadelemize

devâm edeceğiz... Ey bütün

târihi eşsiz kahramanlıklar,

şan ve şereflerle dolu Osmanlı

ordusunun yiğit zâbitleri!

Ey her cenkte cihânı tir tir

titretmiş, aslâ kimseye boyun

eğmeyerek dâimâ nâmus ve

din borcunu kanıyla ödemiş

cesur MEHMETÇİKLERİM!

Kardeşlerim! Evlâtlarım!

Günümüzde Suriye’nin

kuzeyinde ülkemizi ve

Ehli Sünnet ahaliyi

muhafaza etmek için

savaşan askerlerimiz

MEHMETÇİK ise,

ordumuzla birlikte, aynı

gaye için, omuz omuza

birlikte savaşan Suriye

Milli Ordusu askerleri de

MUHAMMEDÇİK olmalıdır

Okumak Medeniyettir


20

a n a l i t i k

Gelip hep berâber Allah’ın ve

işte huzurunda huşû ve vecd

içinde gözyaşları döktüğümüz

Peygamberinin karşısında

hep berâber aynı yemini

tekrâr edelim ve diyelim ki:

YA RESULLULAH, BİZ SENİ

BIRAKAMAYIZ...

“Mehmetçik” tabiri, ilk defa

Medine Muhâfızı Ömer

Fahreddin Paşa tarafından

kullanılmıştı. Türk askerinin

Resulullah Efendimize nisbetini

ifâde eden bu güzel isim,

o günden bugüne halkımız ve

ordu tarafından yürekten benimsenerek

kullanılagelmiştir.

3- TSK bünyesinde çıkarılan

Silahlı Kuvvetler Dergisi,

“Mehmetçik”in hikayesini

yazdı. Buna göre; Ocak

1912’de Trablusgarp’ta Tobruk

Savaşında bir subayın yanında

çarpışan Mehmet isimli

asker şehit düştü. Onbaşı,

subaya dönüp “Kumandan !

Mehmet şehit düştü !” diye

bağırdı. Subay da “Vah Mehmetçik,

vah” diye karşılık verdi.

Subayı duyan diğer askerler

şehit düşen askerin ismini

Mehmetçik sanıp “Mehmetçik

şehit düştü” diye bağrıştı.

Arap askerler ise dilleri dönmediğinden,

“Muhammedçik,

Muhammedçik şehit oldu” diye

bağırdı.

MEDİNE MUHÂFIZI ÖMER

FAHREDDİN PAŞA

Alay yazıcısı da deftere “ilk

şehidimiz Mehmetçik” diye

yazdı. O gün şehit düşen, gazi

olan ama adı bilinmeyenlerin

hepsine MEHMETÇİK denildi.

ANALİZ;

-Çanakkale’de, Galiçya’da, Yemen’de,

Sarıkamış’ta, Kut’da,

Medine’de, Sakarya’da koyun

koyuna yatan, milliyeti ne olursa

olsun, Türk ordusunun her

şehidine MEHMETÇİK deriz.

-Günümüzde Suriye’nin

kuzeyinde ülkemizi ve Ehli

Sünnet ahaliyi muhafaza etmek

için savaşan askerlerimiz

MEHMETÇİK ise, ordumuzla

birlikte, aynı gaye için, omuz

omuza savaşan Milli Suriye

Ordusu askerleri de MU-

HAMMEDÇİK olmalıdır.

-Türk ordusu, Hz. Muhammed’

(s.a.v)’in ordusudur, askeri

MEHMETÇİK’tir.

A N A L İ T İ K

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 21

Tüketim Şuurumuz Üzerine

yerli malı !

millî üretim !

kod 869 !

teşvik !

Mustafa Ocak

şuur !

Türkiye’de yerli malı

kullanılması ülkemize

ilave gelir ve istihdam

sağlıyor. Tüketim

malı ithalatına giden

fazladan her 8,000 Doların

Türkiye’de bir kişiyi işsiz bıraktığı

ifade ediliyor. Üstelik

daha kaliteli yerli bir ürün

varken ithalinin tercih edilmesi

de söz konusu... İthal

ürünler yerli rakiplerini yok

ediyor. Yerli üretici yabancı

rakibiyle baş edemiyor ve

işsizlik her geçen gün biraz

daha artıyor.

ABD’de her yıl “Buy

American” (Amerikalı olanı

satın al) kampanyaları düzenleniyor.

Ülke çıkarları için

Amerikan malı tüketilmesi

teşvik ediliyor. Biliyorsunuz

Trump da Amerikan

üreticilerini korumaya

girişti.

Avustralya’da

yeşil üçgen

içinde

sarı kanguru sembolünün

yer aldığı yerli “Aussie” ürünlerinin

tüketimi teşvik ediliyor.

Günümüz medyasındaki

reklamlar vasıtasıyla

herkes kitlesel tüketim anlayışına

sürüklenmiş durumda…

Şuursuz bir tüketim çağında

yaşıyoruz.

Yerli malı kullanımına

gerekli önemi vermiyoruz.

Bu konuda kamuoyu oluşturacak

bir çalışmaya ihtiyaç

var. Çeşitli kuruluşlar kampanya

düzenlerse belki ilerleme

sağlanabilir.

Bugün yadırganmayan

lüks tüketim anlayışı

bizim geleneklerimizde olmayan

bir şeydir. Lüks tüketimin

toplum hayatına

za- rar verdiği bir

hakikattir. Lüks

tüketim yapan

kimseler veya onlara

özenenler sıklıkla buhran

içerisine düşmektedirler.

Satın aldığımız ürünlerin

üzerinde çeşitli barkodlar

var. 869 numarası ile başlayan

barkodlara sahip ürünlerin

birçoğu Türkiye’de üretiliyor.

Ancak bunların hepsi

Türk malı değil. Araştırdıktan

sonra kullanmak gerekiyor.

Ticaret bakanlığının hazırladığı

logo dikkat çekmekten

uzak. Belki Avusturalya’daki

gibi bir logo veya bunun

ötesinde çocuklara yerli malı

şuuru kazandırmak için bir

maskot veya çizgi film hazırlanabilir.

Bu tüketim meselesi

aslında bizi tüketiyor. Bu konuda

güçlü bir şuur oluşturmak

zorundayız.

Okumak Medeniyettir


22

a n a l i t i k

“PAGAN KABALİST

P S İ K O P A T İ S İ

A N A L İ T İ K

Yaşar Özer

Biz Söylemiyoruz, 1857 yılında

gazetelerinde batı

kendilerini anlatıyor.

İnsan kanı ve gözyaşı üzerine

kurulu batı medeniyetine

aşık bizdeki mankurtlar

bilmezler ama, insanoğluna

erdem, ahlak, çağdaşlık

ve merhamet güzel dinimiz

İSLAM ile gelmiştir, Elhamdülillah.

KAN BANYOSU

İnsan kanının temizleyici

ve arındırıcı etkilerine olan

sapkın inanç çok eski zamanlardan,

maalesef zamanımıza

kadar sürüyor.

Roma’lı filozof Pliny’den

öğrendiğimiz; yapısı farklı

olmasına rağmen

hayvanların

kanı insan

kanı yerine sayılıyordu,

bu

sapkınlığın Mısırlılar

arasında

hüküm sürdüğü

ve bu sapkınlığın

Hz. Musa

tarafından dile

getirildiği görülüyor.

Yine Romalı filozof “Doğa

Tarihi” kitabının 28. Cildinde

cüzzam hastalığından

bahseder ve bunun Mısır

ahalisi arasında çok yaygın

bir hastalık olduğunu

ve eğer Krallardan biri bu

hastalığa yakalanırsa insan

kanı ile dolu bir küvette

yatarak bu hastalıktan kurtulmak

için tedavi uyguladıklarını

anlatır. Ama insan

kanının iyileştirici güçlerinin,

yalnızca cüzzam vakalarıyla

sınırlı kalmaması

gerektiğine ve evrensel bir

tedavi olduğuna da inanılıyordu.

Bu, hayatın ilkelerinin kanda

bulunduğuna ait fantezi,

kaynağı belli olmayan

bir insan topluluğundan

geliyordu. Yahudiler kendi

aralarında, hayvanların

kanına kurbanlık değeri

verirken, Romalıların, tam

tersine bir inanç benimsemiş

oldukları bir gerçektir.

Pagan teorisine göre; Achaia

şehri olan Egira dışında,

atların kanı zehirlidir ve

boğalarınki de iyi sayılmaz,

Romalı tarihçi Pliny bu konuda

daha fazla bilgi vermiyor.

Pliny, ayrıca Keçi kanından

da bahsediyor ve çok güçlü

olduğunu ekliyor. Hatta

“dünyadaki hiçbir şey bir

demir aletin ağzını daha

iyi, sertleştiremez” der. Ve

“keçi kanı, çeliği herhangi

bir eğeden daha iyi parlatır”

demektedir.

Ortaçağdaki Hristiyanlar,

Yahudi inancından ziyade

sorumsuzca Paganlığı

benimsediler. İmparator

Konstantin’in, bu iğrenç

“kanla tedaviyi” ve uygulamayı

kullanmayı yasakladığı

ve vaftiz ile tedaviyi tavsiye

ettiği söylenir; ancak

kan banyosunun

kullanımı hem

antik çağda hem

de orta çağda

çok yaygın görülmekteydi.

Tarihte Büyük

Cüzzâm Hastalığı

döneminde

bu sapkın kan

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 23

banyosu inancı, sayısız

zulme ve işkenceye sebep

oldu, özellikle de çocuklar

ve bakireler, kurban edilmekten

kaçabilmesi en az

olası bir sınıf olduğu için!

Bir süre sonra da sadece

kendi rızasıyla kurban edilmeyi

kabul edenlerin kanlarının

etkili olacağına dair

fikir oluştu.

Hartman Von Der Ane tarafından

yazılmış olan, On

üçüncü yüzyılın güzel şiirlerinden

biri, dönemin

sapkın inançlarının kanıtınıdır.

Bu durum şiirde şöyle

anlatılır: “Hayatta arzu

edilen zenginlik, rütbe ve

şöhreti olan bir Swabian

şövalyesi, aniden cüzzama

yakalandı. Hastalığın

en korkunç sonuçlarından

biri olan ölümden kaçmak

için, bir çare bulma umuduyla

dünyayı dolaşır ve

doktorları ile ünlü olan

Montpelier’e gidip yardım

ister. Doktorlar hastalığının

becerilerinin ötesinde

olduğunu söylerler ve

sonra Salerno’ya gitmesini

önerirler. Burada fedakarlıkta

bulunacak olan bazı

çocukların veya bazı bakirelerin

kanında banyo yaparak

ümitsiz hastalıkların

bile tedavi edildiğini öğrenir.

Kalbindeki üzüntüyle, bu

tür tedavi yöntemlerinin

ona ümit bırakmadığı

inancıyla eve geri döner

ve günlerinin geri kalanını

yalnızlık ve keder içinde

geçirmeye hazırlanır.

Ve sonra on iki yaşında bir

kız, bu şövalye için kendini

feda etmeye karar verir.

Şövalye bu zavallı kızın

teklifini reddeder, ama kızın

fedakarlığı karşısında

ikna çabaları sonuç vermez

ve “Benedictine rahipleri”

tarafından kurulan ünlü

şehir Salerno’ya birlikte

yola çıkarlar. Başka tedavisi

olmayan bu hastalığı

için yaptığı fedakarlıktan

ve bu büyük sevgiden dolayı,

kıza evlilik teklif eder.”

Amicus ve Amelins’in

hikayesinin aynı türünden

olan ve yaklaşan ölümünden

kaçmak için küçük

çocukların kanını içen XI.

Louis ile ilgili bir hikâye

vardır. Bu kralın son saatleri

ise, tarihçi Gauguin

tarafından, kan içimi gerçeğini

gözler önüne serecek

bir kayıt olarak yazıya

aktarılıyor. Aynen şu ifadelerle:

“Fakat onun hastalığı

ilerledi ve 1443 yılında,

Tanrı’nın yardımını dileyerek,

Kral Clovis’i Rheims

şehrinde anmak için Cennetten

gönderildiği söylenen

kutsal likörü Tours’a

getirmelerini emretti.

Bu sırada, Paris’teki kutsal

şapelden, ilahi olarak

Charlemagne’e verildiğine

inanan rahip Aaron’un

asasını elinde tutuyordu.

Ancak belirlenen saati erteleyebilecek

hiçbir şey

yoktu.

Her geçen gün daha da

kötüye gitti ve ilaçlar, denemelere

rağmen, yarar

sağlamadı.

Büyük ümit bağladığı bazı

çocuklardan içtiği insan

kanı da onu kurtaramadı.

Ve Tours’da öldü.”

Kaynak: 10 Temmuz 1857

Tarihli Nevada Journal Gazetesi

- Whole Number:

372 - Derleme: Doğru Bilgi

Bankası – 2019 - İstanbul.

Çeviri: Yaşar ÖZER

Okumak Medeniyettir


24

a n a l i t i k

GÖNÜLLÜ

KÖLELİĞİN

ARACI

Ömer Toruloğlu

İDEO-

LOJİ-

LER

A N A L İ T İ K

Hiç düşündünüz mü?

Fakir fukaraya eşitlik getireceğini

iddia edilen Komünizmi

icad eden, yayan, günümüzde

destekleyenler zengin takımı

burjuva! Ama Komünizm için

can verenler fakir fukara!..

Komünist

Manifesto

ve Das Kapital’in

yazarı,

komünizmin

fikir

babası Alman

Yahudisi

KARL

MARX’ın,

kapitalizmin

babası

Alman Yahudisi

NATHAN MAYER ROT-

HSCHİLD ile akraba olduklarını

BİLİYOR MUYDUNUZ?

Komünizm savaşçısı, kapitalizm

düşmanı CHE GUAVERA’nın babasının,

Amerika’nın en büyük

yatırım bankası Merril Lynch’in

iki kurucu ortağından biri olan

GUAVERA LYNCH olduğunu ve

İsrail kasabı ARİEL ŞARON’la

kuzen olduklarını BİLİYOR

MUYDUNUZ?

Irkçılığı icat eden, dünyanın

başına bela edenler, ırkçılığını

yaptıkları milletin dahi mensubu

olmayan kişiler ama Irkçılık

uğruna can verenler ise gariban

milletler...

2017 de Hollanda’da İslam ve

Müslüman düşmanlığını her

fırsatta dile getiren aşırı sağcı

ırkçı Geert Wilders’in Özgürlük

Partisi (PVV), 20

milletvekili çıkararak

ikinciliği elde

etti. Geert Wilders

annesi Endonezyalı

olmasına ve

Yahudi kökenlerine

rağmen saçlarını

sarıya boyatıp

Hollanda’da Flemenk

ırkçılığı yapmaktadır.

Türkçlüğün fikir babalarından

Munis Tekinalp, asıl ismi MOİZ

KOHEN olan bir Yahudidir.

“Moiz Kohen (1883-1961), Selanik’te

Yahudi bir ailenin çocuğu

olarak dünyaya geldi… Babası

bir Haham idi, kendisi de Haham

eğitimi aldı… Masonluğa

girdi. Kemalizm’i tanıtan çeşitli

kitaplar ve yazılar yazdı.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 25

Halkevleri’nde konuşmalar

yaptı.

Cumhuriyet

Halk Partisi’nin

bağlı bir yandaşı

oldu. M. Kemal’in

kurduğu

Türk Dil Kurumu

üyeliğine

seçildi. 1928’de,

kendi gibi “Yahudi”

olan Nissim

Masliyah ve Dr. Samuel

Abrevaya ile birlikte “Milli Hars

Birliği”ni (Ulusal Kültür Birliği)

kurdu. 1934’de ise yine kendi

gibi “Yahudi” olan Hanri Soriano

ve Marcel Franco ile birlikte

“Türk Kültür Cemiyeti”nin kurucuları

arasında yer aldı (Yahudiler,

“Türk Kültür Cemiyeti”

kuruyorlar). Tekinalp, 1961’de

Fransa’nın Nice şehrinde öldü

ve oradaki “Yahudi mezarlığına”

gömüldü.” (alıntı: belgelerlegercektarih.com)

Demokrasiyi kutsallaştıran yönetici

takımı masonlar, bukalemunlar

ama Demokrasi adına

asker olup can verenler ise

halklar...

Demokrasi adına batılı

devletlerin Afganistan,

Irak, Suriye, Yemen,

Libya, Vietnam gibi

ülkelerde yaptıkları

katliamlar hafızamızda

tüm sıcaklığı ile duruyor.

“Vietnam’ı işgal

etmeyeceğiz. Halkına

zulmeden bir iktidara

karşı Vietnamlıları

koruyacağız.” Nixon,

1975. Vietnam’da 1.8

milyon insan öldü!

“Niyetimiz Afganistan’a

barış, adalet ve

özgürlük götürmektir” Bush,

2001. Afganistan’da 730.000 insan

öldü!

“Niyetimiz Irak’taki kimyasal silahları

imha etmek, Irak’a barış,

adalet ve demokrasi götürmektir”

Bush, 2003. Irak’ta 2 milyon

civarı insan öldü!

“ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları

için Suriye’ye müdahale

edeceğiz” Obama, 2013. Şu ana

kadar kaç milyon insanın öldürüldüğü

belli değil...

Kapitalizmi demokrasi aracılığıyla

dayatan patronlar, Ama

kapitalizme emeği, evladı, beyni,

kredilerle ipotek edilmiş

hayatları ile payanda olan insanlar...

İnsanlar üzerinde tam

hakimiyet ve köleleştirme hedefleyen

İDEOLOJİLERİN temeli

Firavun Dini; esasları KABALA

referans alınarak oluşturulmuş,

insanlığa erdemli öğretiler olarak

pazarlanmıştır. İnsan fıtratına

uygun olan; güç ve kuvvetle

değil “değerlerle” yönetilmektir.

Egemenliğin, RAHMANİ DE-

ĞERLERDE değil, ideolojilerde

olduğu her düzen ZULÜM ’dür.

Okumak Medeniyettir


26

a n a l i t i k

TEK DÜNYA DEVLETİ

v e

K A N A L İ S T A N B U L

Hazar kökenli paganların liderliğini

yaptığı Tek dünya

devleti, 1789 Fransız devriminden

itibaren peyderpey

ele geçirdiği ülkelerin

egemenlikleriyle oluşmuş,

çağımızda ise dünya ülkelerine

mutlak egemen küresel

güçtür.

Bu devleti yöneten

insanların, soylarını, İmanlarını,

yöntemlerini, teşkilat

yapısını, hedeflerini analiz

ettiğimizde, küresel gücün

“modern firavunluk” olduğunu

rahatça söyleyebiliriz.

İngiliz derin devleti, siyonistler,

yahudiler, roma aklı,

illuminati, şambala vs. vs.

gibi birçok yapılanma ismi

ile gizemli bir güç gibi görünmek,

erişilmez algısı

yaratmaktan ve kamufle

olmaktan başka bir şey değildir.

Bu yapılanmaların ve

diğer tüm inanç ve ideolojik

unsurların karar mercileri,

aslında bilerek ya da

Ahmet Akıncı

bilmeyerek küresel güce

çalışır ya da hükmü altındadır.

Aslında organizasyonları

oldukça basit fakat

gizlidir. Şimdi bunu açalım;

Tek dünya devleti olan küresel

güç, tüm dünyayı tek

A N A L İ T İ K

analitik • dergi • kasım 2020 / 01

KANAL ISTANBUL


Aylık Dergi analitik 27

bir teşkilat ile yönetir: MA-

SONLUK. Rotary ve Lions

kulüpleri masonluğun insan

tarlasıdır. Tüm din ve inançlardan

donanımlı insanları

teşkilatlarına kazandırırlar.

Gücün kaynağının; teşkilatlandırılmış

insan ZEKA’sı,

doğal kaynaklara mutlak

hakimiyet ve köleleştirme

olduğunu 6000 yıldır bilirler.

Savaşlar, krizler ve kaos

bu egemenliğin kolay tesisi

için sadece kullanışlı bir

araçtır. Kısaca tarihsel gelişim

süreci ve yöntemleri

ile ülkelere, doğal ve insan

kaynaklarına nasıl egemen

olup, Tek Dünya Devletini

kurduklarını ifade

edelim.

1914-1918 1.

Dünya savaşı

ve 1939-1945

2. Dünya savaşı

ile tüm hanedanlıkların

egemenliği

alınıp,

kendi yazdıkları

parlamenter

demokrasi,

Komünizm, Faşizm,

ulusçuluk,

kapitalizm gibi

köleleştirme temelli

ideolojiler

ile hükmedilen

bir dünya oluşturuldu.

1945

sonrası iki süper

güç algısı

ile nispeten küçük

100 küsur

ülkeye tarafını

seçme zorunluluğu getirildi.

Üçüncü bir ülke olarak;

Amerika ya da Sovyet Rusya’dan

hangi birini seçersen

seç egemenliğin, kaynakların,

eğitimin küresel gücün

eline geçmiş oluyordu. 2.

Dünya savaşı sonrası NATO

üyeliği, Marshall yardımları,

Fullbright eğitim anlaşması,

1980 öncesi sağcı ve solcu

ölen gençlerden aynı silahın

kurşunlarının çıkması

ile, Ülkemiz, küresel gücün

egemenlik tesisine güzel bir

örnektir.

Hızla artan dünya nüfusu,

doğru bilgiye erişimin

kolaylaşması “2 kutuplu

dünyada tarafını seç” projesinin

deşifre olmasına ve

bitmesine sebep olmuştur.

Halklar 3. bir güç arayışına

girmiştir. Bu arayış küresel

gücün egemenliğine tehdit

oluşturmaktadır. Küresel

güç, gerçek özgürlüğe susamış

ve çıkış yolu arayan

milletlerin sığınacağı limanı

da yine kendileri oluşturarak

kölelik sisteminin sürekliliğini

hedeflemektedir.

Tek dünya devleti, sığınacak

liman arayan milletlerin

hamiliğinin, Türkiye olmasına,

Erdoğan’ın milletini ve

ümmeti seven, cesur kişiliği

ve icraatleri sebebiyle karar

vermiştir. Buradaki mühim

konu Erdoğan sonrası

veya Erdoğan iktidarının el

değiştirmesi durumudur.

Bu durumda halkın algı ile

uyuşturulması, akabinde

ekonomik ve askeri gücün

Tek Dünya Devletinin egemenlik

ve çıkarları doğrultusunda

kullanılması kuvvetle

muhtemeldir.

Kanal İstanbul projesi ile

oluşacak kalp şeklindeki

ada, yakın gelecekte Tek

Dünya devletinin güç merkezlerinden,

en önemlisi olması

öngörülmektedir. Ve

bu projeyi engelleyebilecek

bir güç te yoktur. Projenin

müslüman halkımıza kazanımları

ise tartışılmazdır ancak

asıl kazanan her zaman

küresel güçtür. Türkiye’nin

liderinin kim veya hangi

partiden olduğu, yönetim

sisteminin, sınırlarının ne

olduğunun hiç önemi yoktur.

Tüm ülkelerde olduğu

gibi kilit noktalar masonların

kontrolündedir. Ülkemizdeki

mason sayısı 30 bin

civarı, rotaryen ve lions sayısı

150 bin civarındadır. Tek

dünya devleti liderliğinden

gönderilen talimatın tüm

hücrelere ulaşması maksimum

3 dk.’dır. Dünya SIR-

LAR üzerine kuruludur.

Sonuç olarak; mülk ve kalplerin

hükmü Allah (CC)’ındır.

Müslümanlar eğer organize

olur, akıllı evlatlarını bu

örümcek ağına kaptırmaz,

kendi Rahmani teşkilatlarını

oluşturur ise; küresel gücün

balonu, teşkilatları masonluğun

tasfiyesi ile sönecek,

yedi düvele karşı gerçek

mücadele başlayacaktır.

Okumak Medeniyettir


28

a n a l i t i k

N İYETLERİ

K ONTROL E DEN

K ADERE Y ÖN V ERİR

SIR:

A N A L İ T İ K

Ahmet Akıncı

“İnsan hakkettiğini yaşar”

“Nasılsanız öyle

yönetilirsiniz”

Bunun gibi haklılığı

yüzyıllarca defaatle

kanıtlanmış

birçok vecize sözler

vardır. Peki gerçekten

öyle midir?

Evet öyledir, şimdi

açalım.

İnsanlar niyetleri,

dilekleri, duaları, arzuları

doğrultusunda hayatlarını şekillendirir.

Daha doğrusu bu

duygular hayatımızın gerçekliğinin

temelini oluşturur.

Örnek verecek olursak; bir ülkede

yaşayan insanların genel

ekseriyeti savaşı bir soykırım

ya da katliam olarak görüyorsa

o ülke kolay kolay kimse

ile savaşmaz. Fakat ülkedeki

insanlara varlığı için, geleceği

için, refahı için savaşması gerektiği

devamlı dikte edilirse

o ülke er ya da geç savaşır. Eşcinselliğin

3. bir cins olduğunu

devamlılık halindeki dikte

ile algılara yerleştirirseniz, er

ya da geç insanlık bunu değer

haline getirir. Dikte niyete, niyet

gerçekliğe dönüşür.

Küresel şeytani güç hayatın

bu kaidesini ve “SIR”rını iyi

bilir, tüm planları “niyetleri

organize etme” üzerine kuruludur.

Rahmâniyeti, insani

ahlakı ve vicdanı bitirmek, tek

dünya hükümranlığında köleleştirilmiş,

şirke gark edilmiş

bir insanlık için hiç durmadan

çalışır.

Bunu yaparken yazılı görsel

sosyal medya, ahlaki dejenerasyon,

fuhşiyat, uyuşturucu

ve alkol, kumar, pornografi,

tüketim toplumu, dayatılmış

geçim sıkıntısı, şiddeti hoş

gösterme, ekonomik algı, faiz,

futbol, sanat, edebiyat, ideolojiler

(demokrasi, faşizm, komünizm),

mankurtlaştırılmış

liderler kullandıkları silahlardır.

Bu silahları ile toplumları

şeytani

sistemlere adapte

ederek, insanların

niyetlerini dileklerini

küresel

şeytani gücün öğretileri

doğrultusunda

süreklilik

halindeki dikte ile

kullandırarak şeytana

kulluk ettirirler.

Böylece gerçek

hayat dikte edilen niyetler ve

dilekler ile şekillenir, modern

kölelik düzeni tesis edilir. İnsanlar

ve toplumlar kendini

özgür sanan KÖLELERE dönüşür.

Dünyanın büyük bölümünü

ele geçiren bu tehlikeden

korunmak hatta bu düşmanı

yenmek mümkündür.

Zafer, Gerçek özgürlüğün tadına

varmak yani güzel dinimiz

İslam’ı baş tacı ederek yaşamak

ile mümkündür.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 29

NEDEN

“SAVAŞ”

OYUNLARI

Aybüke Akıncı

?

Çocuklar ve gençlerimizin ellerinden

bırakamadıkları savaş

ve çatışma temelli oyunlarla

ilgili analizimiz;

- Oyunlardaki oyuncular, insan

öldürdükçe ve hayatta kaldıkça

bölüm kazanıyor

- Oyuncular son teknoloji ve

eski tüm otomatik silahların, el

bombasının nasıl çalıştığı, kaç

mermi aldığını, dürbün kullanımı,

sesi, hangi mesafede hedef

sapması olduğunu, geri tepme

şiddeti, yaralanma ve kan fışkırması

gibi bilgileri görsel ve

his olarak ezberliyor.

- Oyunculara düşmanın ayak

sesleri dahil tam bir sanal gerçeklik

sunuluyor

- Steam VR, Htc firması ile bu

oyunların yapımcısı VALVe firmasının

ortaklaşa yaptıkları bir

kulaklık ve mikrofon sistemi.

Oyuncu başını ne yöne çevirirse

oyundaki ekran o yöne

yöneliyor ve adeta gerçek bir

çatışma hissi veriyor.

Peki bu oyunlar sadece maddi

kazanç gerekçesi ile mi çıkarılıyor?

1- Dünya gençleri sanal dünyada

uzun saatlerce ileri savaş

deneyimleri eğitimi alıyor

2- Oyunlardaki Teröristler ekseri

müslüman kıyafetli olarak

sunuluyor

3- Ekip halinde saldırı ve savunma

yapılıyor - öğreniliyor

4- Zamanın çoğunu bu oyun

ile geçiren çocuklar ve gençler

anti sosyalleşiyor, kişilik bozukluğuna

meylediyor - agresifleşiyor

5- Uzun süre Hareketsizlik

çeşitli hastalıklara davetiye

çıkarıyor

Sonuç;

Yapımcı firmanın ters “Y”

şeklindeki “Half Life” sembolü

Finike Mısır (Firavun) alfabesindeki

“yodh” harfidir. Yapımcı

firmanın ana kuruluşu VAL-

Ve’deki “Valv” kelimesi tonoz

- Roma kemeri anlamında olup

kuruluşun Firavun dini, (duvar

ustası) mason’luk bağlantısı

görülmektedir.

İnsanlığın, birileri tarafından

gelecekteki büyük “savaş görünümlü

soykırımlara” hazırlandığı

aşikardır.

Yozlaşmış bir nesil istendiği ve

bunun finansmanının da üzerine

operasyon yapılan insanlardan

karşılandığı görülmektedir.

Evlatlarımıza sahip çıkalım. Firavunların

beyin kontrol ve algı

operasyonlarına yem etmeyelim.

Evlatlarımızın sorumluluğu

devletten evvel ebeveynlerdedir.

Okumak Medeniyettir


30

a n a l i t i k

SECDE 'nin Sırrı

Cemalettin ALBAYRAK

A N A L İ T İ K

Biz hep öğrendik ki, secde başımızı

yere koymaktır.

Namazda, Kıyâm’ı ayakta

durmak, Rükû’yu ellerimizi dizimize

koyarak eğilmek ve Secde’yi

ise başımızı yere koymak

olarak öğrendik..

Oysa Kur’ân bizlere, çok farklı

bir secde târifi yapıyor.

Yerlerde, göklerde ne varsa,

herşeyin her an Allah’a secde

halinde olduğunu belirtiyor.

İşte Kur’ân’dan

bazı deliller.

Not: Ayetlerde

“Yescudu” “Secde

ederler” diye

geçmektedir.

Ra’d Sûresi

15- Göklerde

ve yerde olan

ne varsa, istese

de ve istemese

de ve onların

gölgeleri dahil,

sabah, akşam

hiç durmadan Allah’a secde

ederler.

Nahl Sûresi

48: Onlar, Allah’ın halkettiği

şeylerin gölgelerinin dahi sağa

sola dönerek, Allah’a secde

ettiklerini ve tüm var olanların

bir bütünlük içinde olduğunu

bakıp ta görmezler mi?

49: Göklerde ne varsa ve yerde

ne varsa, bütün varlıklar ve

bütün kuvveler Allah’a secde

ederler. Bu hakikati anlayanlarda

kibirlilik yoktur.

Rahman Sûresi

6: “Ve el necmu veş şeceru

yescudân”

Yıldızlar ve ağaçlar her an secde

halindedirler.

İncelediğimiz zaman görüyoruz

ki, birçok ayette, var olan

tüm varlığın Allah’a her an

secde halinde olduğu belirtiliyor…

Peki nedir secdenin Kur’ân’î

mânâsı?

Namazda secde diye bildiğimizle

hakikatte secde arasında

nasıl bir fark var?

Toplumdaki tüm kişiler, secde

diye, başımızı yere koymak

diye bilirken, Kur’ân bizlere

nasıl bir secde sırrı sunuyor?

Secdenin mânâsına ermediğimiz

müddetçe, yaptığımız

secde bir şekilden, atalardan

öğrendiğimiz bir taklitten mi

ibaret oluyor?

Her varlığın her an Allah’a secdesi

nasıldır?

Varlığın gölgesinin dahi secde

halinde olma sırrı nedir?

İzah edenlerin çoğu”Yescudu”

ayetini teslim olmak diye çeviriyor,

oysa o kelimede, teslim

kelimesi değil, secde kelimesi

geçiyor. Peki nedir secdenin

Kur’ân’î mânâsı, ilâhî manası?

Allah bizden nasıl bir secde

şuuru istiyor?

Nedir hakikatte

secde sırrı?

Tarihsel olarak

incelediğimizde,

secde diye bilinen

davranışa

hep rastlıyoruz.

M.Ö 5-6 bin

yıllarında Mısır

mitlerinde,

tüm alemi yaratan,

baş tanrı

olan”Ra” ya,

çocuklarının, “İsis, Osiris, Şu,

Set, Geb”…. konuşurken secde

halinde konuştukları yazılıdır.

Şamanlarda, Azteklerde, Mayalarda

ve birçok kültürde sabah

güneşin ilk toprağa değdiği

yere secde ettikleri görülür

Sümerlerde, Hintlerde, Araplarda,

Farisilerde inandıkları tanrılara

toprağa başını koyarak

secde etme vardır. Vatikan’da

rahipler Papa’yı selamlamak

için secde ederler.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 31

Papa, Baba demektir ve tanrıyı

temsil eder.

Eski tarihlerde, Krallara, padişahlara,

secde etmek, ayaklarına

kapanmak şarttı.

İncelediğimizde görüyoruz ki

secde denilen davranış her

toplumda vardır.

Toplumda secde, toprağa

eğilmek, ayaklara kapanmak

anlamına geliyor.

Peki, Kur’ân’î mânâda secde

nedir?

Kur’ân bizlere her varlığın secdesinden

bahseder.

“Göklerde ve yerde olan ne

varsa, istese de ve istemese

de ve onların gölgeleri dahil,

sabah, akşam hiç durmadan

Allah’a secde ederler” diye

seslenir.

Varlığın secdesi nedir?

Cümle varlık her an Allah’a

nasıl secde halinde olur?

Bu sorunun cevabını ancak,

varlığın birlik sırrına ulaşarak

anlayabiliriz.

Din adına bu ve bunun gibi

soruların cevabını, her kişi

kendi vücud varlığının var

oluşunu, işleyişini, niteliklerini,

sürecini inceleyerek az çok

anlayabilir.

İnsan vücudu tüm sırların

kapısıdır.

İnsan ne ararsa, kendi vücud

varlığında vardır.

İnsanın kendini okuması, yani

kendini anlaması; temiz bir

gönülle, İlm-i Tevhîd eğitimiyle,

tefekkürle, ulvî bir seyirle,

ilâhî bir aşkla, sabır, tevekkül,

teslimiyetle mümkündür.

İşte secdenin hakikatini de,

kendi vücudumuzu dikkatlice

okursak anlarız.

Vücudumuza baktığımızda

görüyoruz ki, vücudumuzdaki

sonsuz hücre, vücudumuza

bir ömür bağlılık içinde, yani

secde içindedir.

Vücudumuz ten boyutuyla ve

can boyutuyla bir bütünlük

içindedir.

Tenimiz canımıza bağlı bir

haldedir.

Vücudumuzdaki, kulağımız,

gözümüz, elimiz, ayağımız,

tüm organlarımız her an vücudumuza

bağlı bir haldedir.

Vücudumuzdaki, tüm atomlar,

tüm hücreler, tüm dokular,

tüm organlar, birbirine bağlı

olduğu gibi, hepside her an bir

vücuda bağlı bir haldedir.

Yani vücudumuzda ne varsa,

hepsi tek vücuda secde halindedir.

İşte bu kâinatta da durum

aynıdır. Görünen görünmeyen

tüm varlık, varlığın özü olan

Allah’a her an bağlı bir haldedir,

secde halindedir.

İşte bizler, varlığın yaratılışını

ve varlığın her an bir öze bağlı

olduğunu anlamaya başlarsak

secde sırrı kendini açmaya

başlıyor.

Kendimizde ve varlıkta işleyen

bir sistem ve bir birlik vardır.

Kendi vücudumuzu var eden

biz değiliz ve vücudumuzda

olan her an işleyişi yapan da

biz değiliz.

Eğer kendi enfüs alemimize

dönüp, vücud varlığımızı ve

oradaki işleyişi idrak edersek,

oradaki bir bütünlüğü ve

sistemin birbirine bağlılığını

anlarız.

Secdenin hakikatini de, kendi

vücudumuzdaki işleyişte görürüz.

Ve anlıyoruz ki:

Secde; vücudun tüm sisteminin

vücuda secde halinde olduğu

gibi, bu cümle âlem de, geldiği

öze secde halindedir.

Secde; tüm varlığın bir birlik

içinde bir olma durumudur.

Secde; yaratılanın ve yaratanın

birbirinden ayrı olmadığı

sırrıdır.

Secde; her varlıktan varlığın

sahibinin kendini izhâr eyleme

sırrıdır.

Secde; Semme Vechullah sırrıdır.

Secde; damlanın deryadan ayrı

olmadığı, bir olduğu sırrıdır.

Secde; varlığın sûret boyutuyla

bir gölge olması, gölgenin

sahibini göstermesidir.

Secde şuuruna gelen kişi;

Kendi varlığının sahibinin

Allah olduğunu anlar, kendine

varlık isnat etmez, her an Allah’a

bağlı olduğunu anlar ve

her an bu şuurda yaşar.

Anlar ki, kendinde ve her varlıkta,

nefes alıp veren, fiiliyle

fâil olan, sıfatlarıyla mevsûf

olan, Zâtıyla her an vücudu

tutan Allah’tır.

Anlar ki, bu âlem bir özden

gelir ve her an o öze bağlıdır

yani secde halindedir.

Anlar ki, zerreden kürreye her

şey Allah’a secde halindedir.

Anlar ki, bu şuura ulaşan kişinin

gönlü her an Allah’a secde

halindedir.

Okumak Medeniyettir


32

a n a l i t i k

ÇOCUĞUNUZA

ARKADAŞ DEĞİL

ANA-BABA OLUN

Mehmet Önkibar

Çocuğunuzla arkadaş

olmak, çocuğunuz ile eşit

olduğunuz, anne/baba otoritesini

elden bıraktığınız

anlamına gelir. Çocukları

ile arkadaş olan anne ve

baba, çocuklarının kendiliğinden

doğru davranışları

öğrenmelerini bekler, çocuğu

uyarmaktan çekinir

ve sınırları zamanında ve

net söyleyemezler.

Anne-babalık yaparken

dengeyi bulmak önemlidir.

Çocukların anne ve babalarının

‘hayır’ demelerine

ihtiyaçları vardır. Bir çocuk

kendi kendine doğru ve

yanlışı öğrenemez, deneyimli

olan anne ve babadır,

ebeveyn olarak çocuğa

. . .

Huzurevi ve yaşlı

bakımevlerinin

bulunmadığı iller;

doğru ve yanlışı anne ve

baba öğretmelidir, çocuğa

karşı sınırları olmalı,

onunla kaliteli iletişime

geçmeli ve yönlendirebilmelidir.

Son 30 yıldır yazılı ve

görsel medya vasıtası ile

"arkadaş anne/baba" kültürü,

albenisi de olması

sebebiyle, batı özentisi

mihraklar tarafından milletimize

pompalanıyor.

Saygının yerini gaspeden

bu arkadaşlık, çocuklarda

ilerleyen zamanlarda

isyana, ebeveynlerde ise

hayal kırıklığı ve kedere

dönüşüyor.

Oysa binlerce yıllık törelerimizin

ispat ettiği gibi,

temeli saygı olan sevgi

hem kalıcı hem de kıymetli

oluyor.

Törelerimizin / değerlerimizin

henüz yok olmadığı

Anadolu şehirlerimizde,

ihtiyaç olmadığı için huzurevi

bulunmuyor.

Batının yapay/süslü değerlerini,

binlerce yıllık

tecrübenin sentezi olan

törelerimizin yerine koymaktan

vazgeçmezsek,

ailelerimiz

menfaat temelli birlikteliklere,

evlatlarımız “putlarımız”

olmaya devam

edecekler ve yalnız yaşlanacağız...

Müslüman bir delikten iki

defa sokulmaz.

A N A L İ T İ K

Adıyaman, Batman,

Bingöl, Bitlis, Diyarbakır,

Erzurum, Gümüşhane,

Hakkâri,

Iğdır, Kırıkkale, Kilis,

Mardin, Muş, Siirt,

. . .

Şanlıurfa ve Şırnak.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Aylık Dergi analitik 33

Gözümüzün Nûru

“KUDÜS”

Yaşar Özer

Gözümüzün Nuru “KUDÜS”

Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi,

Yavuz Sultan Selim ve

Abdülhamid Han’ın ümmete

emaneti, ilk kıblemiz, Kudüs!

Osmanlı’nın bölgeden çıkarıldığı

1918’den beri 102 yıldır

öksüz, sahipsiz, zulüm altında

ve değerlerimiz Yahudi ırkçı

zalimler tarafından defalarca

ayaklar altına alınmış durumda.

Gündemdeki Amerikan planı

da zulmün ileri düzeyde farklı

bir versiyonu.

Yahudi ırkçı zalimler, dünyada

süper güçler ve her devletin

içindeki kripto uşakları

tarafından himaye ediliyor ve

destekleniyor. Müslümanlar,

“HİLAFET” gücü ellerinden

alınarak, ümmetin arasına

türlü türlü tefrikalar sokularak

pasifize edilmiş durumda.

Dolayısıyla ümmet, Yahudi

ırkçı zalimleri destekleyen

nükleer güç sahibi ülkelere

karşı koyabilecek güce , yönetici

iradeye ve organizasyona

sahip değil. Peki mevcut durumda

Yahudi ırkçı zulüm politikalarına

karşı ne yapılabilir?

İsrail nüfusunun %11'ini oluşturan

Ortodoks Yahudiler,

(İsrail nüfusu 9 milyon, Ortodoks

Yahudi nüfusu 1 milyon

civarı) İsrail devletinin varlığına

ve Siyonizm’e karşıdır.

-Ortodoks Yahudilerin kendi

içlerindeki organizenin güçlendirilmesine

maddi manevi

destek verilebilir.

-Ortodoks Yahudilerin kanaat

önderleriyle İstanbul’da

kongre düzenlenip, İsrail zulmüne

karşı ortak projeler geliştirilebilir.

- Filistinli Araplar ile ortodoks

Yahudilerin İlişkileri güçlendirilip,

ortak hareket edebilmeleri

sağlanabilir.

Haber:

Ortodoks (Haredi) Yahudisi

Ben Tziyon Margilit, İsrail’in

hem dindar Yahudilere

hem de Filistinlilere zulmettiğini

söyleyerek “Yahudilerin en

güzel günlerini Osmanlı döneminde

yaşadığını” belirtti.

Margilit, “İsrail hem bize hem

Filistinlilere zulmediyor. Türkiye’nin

buraya gelmesini istiyoruz.

Biz Türkiye’nin, İsrail

kurulmadan önce egemen

olduğu gibi yeniden buraya

egemen olmasını istiyoruz.

Çünkü bu bizim için en iyisidir”

(4 Nisan 2018- Güneş Gazetesi).

Okumak Medeniyettir


34

a n a l i t i k

A N A L İ T İ K

İnci Celile Gürbüz

AMERİKA’DA SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ

Analiz;

Eylemler kendiliğinden gelişen

değil, iyi planlanmış bir

organizasyon olduğu aşikardır.

Sivil itaatsizlik eylemler

Kasım ayındaki Amerikan

başkanlık seçimleri ile pik yapacaktır.

Trump’ın kazanması

halinde demokratlar seçimlere

Rus müdahalesi yaygarası

kopararak eylemlere

başlayacak, Amerikan yargısı

müdahil olacaktır. Biden’ın

kazanması durumunda silahlı

ve ateşli Trump taraftarları

seçimde hile yapıldığı gerekçesiyle

sokağa döküleceklerdir.

Trump planın kontrollü

olarak yürütülmesi görevini

icra etmektedir.

Sebep;

- Kölelik maliyetlerinin aşırı

yükselmesi (Amerika kişi

başına düşen yıllık ortalama

gelir 62.000$, Çin: 9000$)

- Servet transferine yerleşik

zenginlerin ayak diretmesi

- Kölelerin Amerika’da zaman

içerisinde genişleyen

kişisel özgürlüklerinin ve

haklarının, geriye dönüşü

olmayacak hale gelmesi.

- Soyalizm/komünizm rejimi

ile yönetilen halkların köleliğe

adaptasyon kolaylığı

Hedef;

- Yağmalama, talan, asayişsizlik

sonucu, güvensizlik

algısı oluşturularak Amerika’dan

Çin’e servet transferinin

hızlandırılması

- Düşük kölelik maliyeti

olan, Komünizm rejimi ile

baskılanan bir halka ve tüm

teknolojik alt yapısı önceden

hazırlanmış şekilde insanlarının

kontrol altında tutulduğu

Çin’in, “küresel egemenlik

çetesinin” yeni merkezi olmasının

tatbiki.

Sonuç / Öngörü;

Amerika’daki küresel ekonomik

rezervin Çin’e transfer

edileceği Amerika’nın 5 yıl

içinde bölünerek dünya için

bir tehdit unsuru olmaktan

çıkacağı, Çin’in küresel

egemen güç odağı olarak

Şeytâniliği temsil edeceği,

Türkiye’nin Osmanlı hinterlandında,

bünyesindeki milletler

ile birlikte egemen güç

olarak Rahmâniyeti temsil

edeceği öngörülmektedir.

analitik • dergi • kasım 2020 / 01


Dekorasyon İnşaat Madencilik Elektronik San. Tic. Ltd. Şti.

CEPHE SİSTEMLERİ - ALÜMİNYUM DOĞRAMA - KOMPOZİT PANEL

PERGOLA SİSTEMLERİ - KATLANIR ve SÜRME SİSTEMLER - KIŞ BAHÇESİ

0(216) 660 09 24

Ataşehir, İstanbul, Türkiye

info@goktim.com

www.goktim.com

AKSANTAŞ CEPHE SİSTEMLERİ İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET

CEPHE SİSTEMLERİ - ALÜMİNYUM DOĞRAMA - KOMPOZİT PANEL

PERGOLA SİSTEMLERİ - KATLANIR ve SÜRME SİSTEMLER - KIŞ BAHÇESİ

0(216) 589 85 85 0(542) 774 00 00

Ali Nihat Tarlan Cad. No:108/B İçerenköy ATAŞEHİR/İSTANBUL

bilgi@aksantasas.com www.aksantasas.com


analitik

a s r ' a a n d o l s u n

Aylık Analiz Araştırma İlim ve Fikir Dergisi - Kasım 2020 - Sayı: 1 - 10 ₺

Analitik düşünce; kaybettiğimiz hazinemizdir.

Yüz elli yıldır imha edilen beynimiz

ve aklımızdır. Tahlil yapmak, analiz yapmak,

tefekkür etmek ve sentez yapmak

Anadolu Müslümanları için yasak ayıp ve

hatta günah sayılmaktadır.

1865 yılında medreselerden kademeli

olarak fen bilimleri kaldırıldı. Ogün

bugün, Müslümanların idraki hapsedildi.

Sayıları yüzleri bulan misyoner okullarında;

akıl, irade ve kişilik melekelerini geliştiren

bir eğitim verildi. Anadolu’nun şehir

ve kasabalarına yayılan Museviler, bu

okullarda eğitilerek, yahevci-pagan-putperest

imana intisab etmeleri sağlandı.

Bu azınlık, Osmanlı’nın son zamanlarında,

isimlerini değiştirerek, Müslüman hatta

şeyh görünümü elde ettiler.

Alliance İsraelit, Dome de Sion gibi

yabancı devletlerin içimizdeki uzantısı

okullar, Müslümanları köleleştiren “köstebekleri”

yetiştirdi. Birinci dünya savaşında

cephelerde soykırımla katlettikleri Müslümanları

kolayca boyunduruk altına aldılar

ve dağlara, dağ köylerine sürdüler. Açlık,

korku, çaresizlik ile beyin ve irade kontrolü

yaparak sürüleştirdiler.

Cumhuriyet döneminde, 1950'li

yıllarda Müslümanlar okumaya başlayınca

gizli Yahudi azınlık misyoner okullarının

yerine özel okulları geliştirdi.

Ezoterik masonik organizasyon, 2020

yılı itibarı ile aynı kırım ve baskıya devam

etmektedir. Hala Anadolu’da adına

okul ve üniversite denilen duvarlar

arasında, çocukların akletme melekeleri

imha edilmektedir. YORUM yerine TEST,

ANALİZ yerine EZBER dayatılmaktadır.

Son yirmi yılda, ilkokuldan sonra akademik

bir yapıya geçmesi gereken çocuklar,

NİÇİN ANALİTİK?

sekiz yıllık eğitim adı altında beyinleri

imha edildi. Buna paralel olarak kişilik gelişimleri

engellendi.

Bu kültürel katliam devlet içindeki

ezoterik masonik organizasyonlar tarafından

yapıldı. İsrail, içimizdeki israili

kullanarak diğer alanlarda oluduğu gibi

Anadolu çocuklarının akletmesini yani

ANALİTİK beyin gücünü imha etmiştir etmektedir.

Oysa ki, Mucize kitabımız KU-

RAN’da, ALLAH C.C. bir çok ayette, akıl

ve akletmekten bahseder. Bu nedenle EZ-

BERDEN, ANALATİK DÜŞÜNCE”ye geçiş,

maruz kaldığımız köleleştirme temelli sistemin

daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Bu , içimizdeki İsrail için bir faciadır.

Günümüzde Müslüman ve Türk maskeli

bazı sinsi medya ve yayın organları,

sürekli beyin ve akıl imhasına devam etmektedirler.

TV'lere çıkan akademisyen kabul

edilen bir çok insan ülkenin hiçbir sorununa

akademik bir kafa ile yaklaşmamaktadırlar.

Örnek olarak kadın cinayetleri konusunu

ele alırsak; Neden-niçin-nasıl

soruları, analitik bir yakaşımla ele alınmamaktadır.

Medeni hukukun ve soysalleşme

gibi konuların analitik tartışılmaması,

konuşulmaması, içimizdeki israilin

ve medyanın kırmızı çizgisidir. Sadece

kadın cinayetlerini istismar edip, İslam ve

milli geleneklere düşmanlık yapmak için

kullanılmaktadır.

Ülkemizde CİNNETE KOŞAN BİR

MÜSLÜMAN SOSYAL YAPININ VARLI-

ĞINDAN , HUZUR ve DİNGİNLİK DUYAN,

EZOTERİK ORGANİZASYONLARIN FAALİ-

YETLERİ YARGILANMALI ve İFŞÂ EDİLME-

LİDİR.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!