09.09.2020 Views

Telve

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Telve

ÖYKÜ

tirmek için tırtıklı bigudiler kullanmış olmalıydı, zira

parmakla sayılacak kadar seyrek saçları vardı. Güven

veren sıcak bir ses tonuyla;

‘Hoş geldin, ben Frau Pang’ diyerek gayet şık bir biçimde

elini uzatmıştı.

Alabildiğine soğuk, buz kesmiş bir ülkenin halisane ve

içimi ısıtan hoş selamını saygıyla aldım.

Aradan geçen zamanla ben de diğerleri gibi bu sınıfta

iyi kötü mayalandım. Artık konuşulanları anlıyor, üç

beş kelimeyi bir araya getirerek diyalog kurabiliyordum.

Onlarca farklı etnik kökenden çocuk bir araya

gelmiş, yirmi beş metrekarelik bir sınıfta aynı sıraları

paylaşarak bir yandan Almanca öğrenmeye, diğer yandan

da müfredat programına yetişmeye çalışıyorduk.

Ancak öyle günler vardı ki, herkes ayrı bir telden çalıyor,

ipini koparmışçasına bildiğini okuyor, büsbütün

Frau Pang’ın sinirleriyle oynuyorlardı.

Kimi teneffüs zili çalmadan bir şeyler yiyor, çöp kutusuna

yürümek yerine basket atmayı yeğliyor, kimi de

acaba en büyük balonu kim şişirecek yarışında sakızları

yarıştırıyordu. Bu ve sonradan anlayacağım gibi diğer

bütün sınıflarda dersler çoğunlukla türlü şamatalar

eşliğinde kaynatılarak yapılıyordu. Zavallı öğretmen,

alnında sedef gibi parlayan su damlalarını silerken, genellikle

camdan dışarı bakıyor, bir nebze de olsa rahatlıyor

olmalıydı ki; derin bir nefes alarak derse kaldığı

yerden devam ediyordu. Disiplin kavramının, en üst

rafların ta arkalarına kaldırıldığı bu sınıflarda saygılı

ve edepli öğrenciler mumla aranıyordu.

Sınıfa her yeni gelen öğrenci için birlikte tanışma

çemberi yapılıyordu. Yeni geldiğimde de katılmıştım,

ancak henüz konuşulanları anlamadığım için bu curcunaya

bir seyirci gibi iştirak etme hakkına sahiptim.

Şimdi aynı hakka Ladan sahip, seyirci olmak müdahil

olmaya karşın bulunmaz bir nimetti. Sandalyeleri daire

şeklinde sınıfın ortasına yerleştirdik. Sıralar ‘U’ şeklinde

dizili olduğundan, ortada epey bir boşluk vardı.

Herkes gelişigüzel oturduğu sandalyede şaşırtıcı bir

sessizlikle Frau Pang‘ın elindeki renkli, yumuşak tüylü

topu gözlemliyordu. Sınıfın pür dikkat takip ettiği

şanlı top, pat diye avuçlarıma düştü. Kuş kadar hafif ve

pamuk gibi yumuşak topun tüylerini farkında olmadan

sıvazlarken, Frau Pang’ın sorularına cevap vermeye

çalışıyordum. Konuşmayı yeni sökmüş küçük bir çocuk

gibi kem küm ederek kafamdaki kelimeleri doğru

yerlerine koyarken bayağı debeleniyordum.

Sıra bana geldiğinde sesim içime siniyor, daha önce

hiç duymadığım, bana ait olmayan tiz bir ton kontrolüm

dışında dudaklarımdan dökülüyordu. Kafesine

sığmayan kalbim ağzımdan çıkan sözcüklerin hemen

ardından bir ok gibi fırlayacak diye ödüm kopuyordu.

Sırayla ismimizi, yaşımızı, geldiğimiz ülkeyi, Almanya’ya

gelme sebebimizi, sevdiğimiz renkleri sayıyorduk.

Ne çok ülke vatandaşı aynı çatı altında toplanmıştık.

Arnavutluk, İspanya, Portekiz, İtalya, Bosna

Hersek, Amerika, Romanya, Yunanistan, Polonya,

belki daha da vardı.

Eski sınıfımda hepimiz Örnek Mahallesi‘ndendik.

83

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!