Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Telve
DOSYA
insan fıtratına tesiri olmayacağını
nasıl düşünebiliriz?
Çift dille büyümüş yahut yeni bir dil
öğrenip iyi derecede konuşabilen
kimseler her zaman şunu savunurlar:
Her dilin kendine ait bir ruhu, bir
hissiyatı, bir düşünce dünyası vardır.
Kelimelerin inşa ettiği bir dünyadan
bahsediyoruz. Ve farklı lisanlarda
oluşan birbirinden değişik kavram
âlemlerinin barındırdıkları anlamlardan.
Mesela hangimiz Türkçenin
dünyasına yeni adım atan yahut
henüz atmamış birine, birkaç cümle
önce kullandığım ‘haşır neşir’ ya da
‘yüz göz olmak’ deyimlerini aralarındaki
farkı da ortaya koyarak iki kelimeyle
tercüme edebilir?
Konuştuğumuz dil ve sahip olduğumuz
kavramların başlı başına
varlığı dahi anlayış, düşünce ve
hissiyat menzillerimizi etkilemeye
yetiyor. Kelimelerimizin tesiri
altında olan bu menziller Türk
lisanındaki kavram çeşitliliği sayesinde
eşsiz bir genişlemeye uğruyor.
Bu çeşitlilik, menzillerimizin
genişlemesiyle birlikte tarifsiz bir
anlam derinliğine yol açıyor. Düşünce
dünyamız büyüyor, duygu
âlemimiz kelimelere yaklaşıyor.
Tanım ve tarif ölçümüz artıyor,
kavramlar anlamlarına, sözler kasta
yaklaşıyor.
‘Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir.’
der Cemil Meriç. Keza
konuşmanın da asaleti, anlatım ve
anlaşılmasına yönelik isabetinde
gizlidir.
‘Kalp’ sözcüğünün lisanımızda,
batı dillerine nazaran, kastedilmek
istenen mana ile ilişkin birden
fazla karşılığının olması, bu
hususun en güzel örneklerinden
biridir. ‘Kalbin cesarete dönük
yüzü yürek, sevgiye dönük yüzüyse
gönüldür.’ diyor Mustafa Kurt.
İki kelimeyi de yerli yerine koyan
çok güzel bir tanım…
Farsça ‘dil’ kavramı ile tercüme edilen
gönül batı dillerinde tam karşılığı
bulunmayan ve Doğu’ya ait bir
mefhum olarak varlık gösterir. Sıklıkla
akıl kavramıyla mukayese edilir.
Batı kültürünün ontolojik varlığı
akla bağlı iken Doğu kültürünün özü
gönüle endekslidir.
Bu nedenle farklı kültürlere, ülkelere
yahut inançlara mensup olan insanların
arasındaki anlayış, düşünce ve
hissiyat farkının en önemli sebebi ve
aynı zamanda sonuçlarından biri de
konuştukları dilin barındırdığı kavram
âlemidir.
Gönül kelimesinin Türk diline ve
toplumsal kişiliğimize kattığı sayısız
unsuru düşünelim. Bir sözcüğün
olağanüstü tesirini kavrayarak bizleri
ferdî tabiatımızdan maşerî değer
yargılarımıza kadar hem bireysel
hem de toplumsal olarak ne derecede
etkilediğini görelim.
Mefhum sözlükte karşımıza şu şekilde
çıkıyor:
gönül, -nlü
1. isim - yürekte olduğu varsayılan
nitelik, sevgi, anma, hatır, düşünüş
gibi kalpte oluşan duyguların kaynağı,
kişinin iç dünyası.
2. isim, mecaz - istek, arzu: Okumaya
gönlün var mı?
Bunun ötesinde bir işi gönüllü yapmak,
vazifesi olmadığı hâlde, uhdesine
alıp yapmaya hevesli olmaktır.
Gönülden çağırmak, birini tam bir
iştiyakla davet etmek anlamına
gelirken, ‘Gönülden çağrılmışız,
geldik.’ sözü özlenmeyi ifade eder.
Yahut ‘Bu fakiri gönülden çıkarmayınız.’
diyen bir kimse, bunu ‘Bizi unutmayınız.’
anlamında söylüyordur.
Gönülden geçirmek hatırlamaktır,
gönül koymak ise gücenmek. Bir
kimseye, işe, meşguliyete, davaya
yahut belki de sadece bir mısraya
gönül vermek, her şeyini vermektir,
sevmektir.
‘Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.’
atasözü, onun geniş olduğu
kadar ince ve narin olduğunu, çok
çabuk kırılabileceğini, bu yüzden
insanın her anlamda özenli olması
ve düşünceli davranması gerektiğini
anlatır. Gösterilen dikkate rağmen
yahut bir ihmal sonucunda olur
da kırılırsa, o gönlü almak, bunun
içinse yine gönül vermek icap eder.
Nitekim onu yapmak da yıkmak da
büyük ölçüde sözlerle gerçekleşir.
56